Öyle güzel seslere, öyle içten ezgiler eşliğinde, öyle anlamsız sözler söyletiyorlar ki, insanın ... more Öyle güzel seslere, öyle içten ezgiler eşliğinde, öyle anlamsız sözler söyletiyorlar ki, insanın isyan edesi geliyor. Bu yazının doğumuna kaynaklık eden olay da tam böyle gelişti. Şu meşhur Youtube’da gençler neler dinliyor, neler üretiyorlar diye gezinirken rastladım içtenlikli bir ezgiye. Öyle yalın, duru bir ses ki durakladım ve dinlemeye koyuldum. Sözler kendini görünür kıldıkça ezginin içtenliği, seslendirenin insanı içine alan tınısı kayboluverdi. Koca bir boşluktu içime yerleşen, bir de öfkeli sözler ardı ardına dilimin ucuna dizili verdi.
Kadın olmak, şair olmak, karşı durmak. İnsanlığa ait olmak için, insan olabilmek için verilen müc... more Kadın olmak, şair olmak, karşı durmak. İnsanlığa ait olmak için, insan olabilmek için verilen mücadelenin önemli ayakları. Kadınlar son yıllarda kendilerine ve dünyaya cesaretle bakabilmeyi deneyimliyor. Deneyimlerinin dünyayı değiştirebileceğine inançları tam ve mücadele alanından çekilmeye de hiç niyetli görünmüyorlar. Şiiri rehber edinenler yolun engebelerini bilir. Güzel olan, şiirin, insana olan yolculukta, çukurlara girme cesaretini gösterebildiğini, asla vazgeçmeyeceğini, en sadık mücadele arkadaşı olarak kalacağını bilmektir.
Ljubodrag Simonovic
Felsefenin esasen, “bilgelik sevgisi” (philosophia) olduğuna dair tez bir ef... more Ljubodrag Simonovic
Felsefenin esasen, “bilgelik sevgisi” (philosophia) olduğuna dair tez bir efsanedir. Felsefenin kaynağı “bilgelik sevgisi” değildir, ancak antik dönem köleci, ırkçı, cinsiyetçi ve pedofilci düzenidir. Antik Yunanda filozoflar, Ortaçağ’daki din adamlarının rolünü üstlenmişti. Din gibi felsefe de, her daim, egemen sınıfların iktidardaki düzenini korumak için politik bir araç olmuştur.
Heidegger’e göre, Sokrates, Platon ve Aristoteles ile başlayan geleneksel felsefede insanın varoluşu zihnin öznesi olmuştur ve dolayısıyla kendi dolaysız varoluşunu kaybederek nesnel ve bu suretle metafizik bir karakter kazanmıştır. İnsan, artık dünya ile tanrılara inanmak yoluyla aşılabilecek ölüm korkusuna dayanan kendi trajik varoluşsal deneyimi üzerinden değil, fakat onu otantik olmayan varoluşsal alana (Varlığı yatsıyan ve nihai olarak nihilizme götüren) çeken düşünme ve düşünme kaynaklı eyleme yoluyla ilişki kurar.
Bir kimlik değildir ki gazetecilik. Egoların tatmin edildiği, kurduğun ilişkilerle insan yerine k... more Bir kimlik değildir ki gazetecilik. Egoların tatmin edildiği, kurduğun ilişkilerle insan yerine koyulduğun bir sektör değildir ki basın sektörü. Böyle gelmiş böyle gidecek, senin görevin uyum sağlamak diyemediğim için anlamaya çalışıyorum…
“Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devri... more “Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Koronavirüs, insanı yaşamdan soluksuz bırakarak koparıyor. Sadece bu bile üzerine düşünülesi deği... more Koronavirüs, insanı yaşamdan soluksuz bırakarak koparıyor. Sadece bu bile üzerine düşünülesi değil mi! Kapitalist üretim biçiminin vaat ettiği refaha kimilerine göre ulaşmış olsak da söz konusu refaha ulaşmanın bedelini soluksuz kalarak, trajik bir biçimde yaşamdan koparılarak ödüyoruz. İnsan aklını bunca güdükleştiren ve onu faydacı yaşama biçimine mahkûm eden düşünüş üzerine konuşalım istedik. Örnekler yerel, yaşam evrensel. Yolculuk zorlu ise de asla umutsuz değil. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/24/yeniden-soluk-alabilmek-icin-elestirel-akli-harekete-gecirmenin-vaktidir/
Hem nalına hem mıhına vurma vakti geldi de geçiyor bile. Araçsal/Pragmatist (faydacı) aklın insan... more Hem nalına hem mıhına vurma vakti geldi de geçiyor bile. Araçsal/Pragmatist (faydacı) aklın insanı sürüklediği felaket bizi ölümün kıyısına kadar getirdi. Düşünmeye kendinden değil de diğerinden başlamanın vaktidir. Herkes için mutluluk böylelikle gerçekleşecektir. Mutluluğun egemen olduğu dünyada kötücül aklın günleri sayılı demektir. İnsancıl yaşama var mısınız! https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/19/aklin-kotucul-kullanimi-dusunusun-talan-uzerinden-orgutlenmesi/
Aklın devreye girmesine daha var biliyoruz. Ancak sürenin kısalmasına katkısı olur diye düşünerek... more Aklın devreye girmesine daha var biliyoruz. Ancak sürenin kısalmasına katkısı olur diye düşünerek sıcak gündemle aramıza, gündemden de kopmadan mesafe koyma çabalarının tek gayesi eleştirel akla can suyunu verebilmekten öte değil. Yol uzun, yolculuk zorlu. Ancak uyandığımız distopik dünyayı ütopyaya çevirmek de imkânsız değil. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/17/elestirel-akla-can-suyu-gayretleri/
Büyük patlamadan günümüze 13.8 milyar yıl geçmiş gibi gözüküyor. Bu süre içinde insana (homo saph... more Büyük patlamadan günümüze 13.8 milyar yıl geçmiş gibi gözüküyor. Bu süre içinde insana (homo saphiens) biçilen süre ise sadece 60 bin yıl, homo erectus’u düşünürsek biraz daha eskiye dayandırabiliriz bu süreyi, ancak bize benzeyen olarak başlangıç noktasını homo saphiens’ten almamız daha isabetli olur diye düşündük. Bütün bu tarihlerin ve bilimsel öngörülerin yanlışlanabileceğini de kabul ederek bu yazı boyunca görüşlerimizi dile getirmeye gayret edeceğiz. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/22/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-2/
Şöyle bir soluklanıp hiç düşündünüz mü, ben kimim, yaptıklarımı neden yapıyorum, doğayla insanla,... more Şöyle bir soluklanıp hiç düşündünüz mü, ben kimim, yaptıklarımı neden yapıyorum, doğayla insanla, canlı/cansız varlıklarla ilişkimi ne belirliyor? İnsan demişler bize, diğer varlıklardan kendimizi bu adla ayırıyoruz. Sen insansın, akıllısın, alet yapabiliyorsun, doğaya ve diğer canlı/cansız varlıklara hükmedebilirsin, haydi öyleyse atıl deyip, inandırmışlar bir yalana ve sürdürüyoruz biz de bıkıp usanmadan aynı yalanı nesiller boyu. Yeniden, hep yeniden üretiyoruz yaşamı aynı ilke etrafında, bir yalana inandırıldığımız konusunda hiç şüphe etmeden. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/18/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-1/
Bu çalışma ile “yabancılaşma” kavramı, Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” adlı yapıtı bağlamın... more Bu çalışma ile “yabancılaşma” kavramı, Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” adlı yapıtı bağlamında incelenecektir. Kitap, “Dar Zamanlar Üçlemesi” adlı serinin ikinci kitabı. Ağaoğlu bu seriyi 1974-78 yılları arasında yazar. Eser, 12 Mart romanları kategorisinde değerlendiriliyor. 12 Mart 1970 askeri darbesinin öncesinde, sırasında ve sonrasında olanları değerlendiren bir dizi roman yazıldı.
Uyuşmazlık yapıtı ile Rancière adeta bir sahne kurar. Kavramlar, Rancière’in kurgusundaki sıralar... more Uyuşmazlık yapıtı ile Rancière adeta bir sahne kurar. Kavramlar, Rancière’in kurgusundaki sıraları ile belirir ve olumsuzlama ile karşıtlarını kapsayıp aşarak okuyucunun zihninde yapıtın dirimliliğine katkı sunarlar. Eşitlik kavramının politik felsefenin doğumuna katkısı üzerinden bir açılış yapılır. Bu doğum bir açmaz üzerinden Aristoteles’in Politika yapıtından bir alıntı ile vücut bulur: “Unutmamak zorunda olduğumuz soru şudur: ne tür şeyde eşitlik ya da eşitsizlik? Zira bu bir açmazdır ve bizi politik felsefeye muhtaç eden bir açmazdır.”1 https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/politikanin-hakikatine-bir-yolculuk-olarak-uyusmazlik/
Kant’ın düşünme tarihindeki yeri ‘düşünmeye cesaret etmesi’ bakımından önemlidir. Kendinden öncek... more Kant’ın düşünme tarihindeki yeri ‘düşünmeye cesaret etmesi’ bakımından önemlidir. Kendinden önceki felsefi gelenekleri eleştirdiği ve düşünme faaliyetinin nasıl gerçekleştiği konusunda yeni bir sistem kurduğu da aşikârdır. Kant’ın transandantal felsefesi, bilim tarihinde Kopernik’in yaptığı ile özdeşleştiği için Kopernik devrimi olarak da adlandırılır. Saf Aklın Eleştirisi’nde, önceki düşünme biçimleri üzerine nasıl bir dünya inşa ettiğini görüyoruz. Hasan Bülent Gözkân, Kant’ın Şemsiyesi adlı yapıtında bu ayrımı şöyle özetliyor: https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/kantin-transandantal-estetigi/
Felsefi düşüncenin temelinde zorunlu ve sağlam bilgiyi tesis etmek yer alır. Böylece felsefe bili... more Felsefi düşüncenin temelinde zorunlu ve sağlam bilgiyi tesis etmek yer alır. Böylece felsefe bilimsel bir ele alışla şekillenir. Felsefe tarihinde çığır açan Emmanuel Kant da ortaya koyduğu eserinde, Saf Aklın Eleştirisi’nde zorunlu ve sağlam bilgi arayışında olmuştur. Kopernik devrimi ile gerçekleştirdiği özneyi merkeze alma hamlesi o güne kadar yapılageleni altında toplayan bir şemsiyeyi kapamış, yeni bir düşünüşe olanak tanıyan başka bir şemsiyeyi açmıştır. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/yeni-bir-dusunus-bicimi-olarak-ben-bilinci-dusuncenin-devrimsel-yeniden-kurulusu/
Almanya’da 18.yy’ın sonlarına doğru yeni bir edebi çevre oluşmaya başladı. Berlin ve Jena kentler... more Almanya’da 18.yy’ın sonlarına doğru yeni bir edebi çevre oluşmaya başladı. Berlin ve Jena kentlerinde 1797-1799 yılları arasında bir araya gelen düşün insanları felsefe, şiir, politika ve din alanlarında özgür ve samimi tartışmalar yürütüyorlardı. Bu yeni edebiyat çevresi sonraları romantikler olarak adlandırılacaktır. Grup şu düşün insanlarından oluşuyordu: August Wilhelm ve Friedrich Schlegel kardeşler, Wilhelm Heinrich Wackenroder, Ludwig Tieck, Friedrich Wilhelm Joseph, Schelling, Ernst Daniel Schleiermacher ve Friedrich von Hardenberg (Novalis). Gruba yakın durmaya çalışmakla birlikte onlardan kendini ayrı tutmaya da gayret eden Friedrich Hölderlin de yeni oluşuma katkı sunmaya çalışanlar arasında sayılabilir. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/alman-romantizminde-insanlasmaya-dogru-bir-adim-bildung/
Yaşamın etinden kemiğinden beslenen neoliberal akıl birikim yasasını işletmeyi sürdürüyor. Varolu... more Yaşamın etinden kemiğinden beslenen neoliberal akıl birikim yasasını işletmeyi sürdürüyor. Varoluşsal boşluğunu talan ekonomisini büyüterek aşacağına inandırmış kendini bir kez. Menteşeleri çürümüş bir kapı gibi dengede durmaya gayret etse de nafile, yerin çekim gücüne daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Çatırtıları kulak tırmalasa da güzel günlerin geleceğine olan inancı saklı tutanlar karşısında şansı yok. Son kötü günleri yaşıyoruz belki / İlk güzel günleri de yaşarız belki (Cemal Süreya) https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/08/04/biz-guzel-gunlerin-tarafindayiz/
Bir uzlaşma noktasına gelebilme çabası ya da sözünü karşı tarafa iletebilme gayreti olarak “Hepim... more Bir uzlaşma noktasına gelebilme çabası ya da sözünü karşı tarafa iletebilme gayreti olarak “Hepimiz aynı gemideyiz” dili ne anlama geliyor? Öncelikle bu deyişin bugünlerde sıkça kullanıldığı alana bir bakalım. Politika sayfalarındaki haberlerde geçiriliyor sıkça, fotoğrafı bile var, bir gemi ve önünde sıralanmış politika yapıcıların önde gelen isimleri. Böylesi bir düşünüşün neyi olumladığı ve kötülüğün üzerini örtüp örtmediği üzerine düşünmenin önemli olduğunu düşünenlerdenim. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/07/30/hepimiz-ayni-gemide-miyiz-gercekten/
Öyle güzel seslere, öyle içten ezgiler eşliğinde, öyle anlamsız sözler söyletiyorlar ki, insanın ... more Öyle güzel seslere, öyle içten ezgiler eşliğinde, öyle anlamsız sözler söyletiyorlar ki, insanın isyan edesi geliyor. Bu yazının doğumuna kaynaklık eden olay da tam böyle gelişti. Şu meşhur Youtube’da gençler neler dinliyor, neler üretiyorlar diye gezinirken rastladım içtenlikli bir ezgiye. Öyle yalın, duru bir ses ki durakladım ve dinlemeye koyuldum. Sözler kendini görünür kıldıkça ezginin içtenliği, seslendirenin insanı içine alan tınısı kayboluverdi. Koca bir boşluktu içime yerleşen, bir de öfkeli sözler ardı ardına dilimin ucuna dizili verdi.
Kadın olmak, şair olmak, karşı durmak. İnsanlığa ait olmak için, insan olabilmek için verilen müc... more Kadın olmak, şair olmak, karşı durmak. İnsanlığa ait olmak için, insan olabilmek için verilen mücadelenin önemli ayakları. Kadınlar son yıllarda kendilerine ve dünyaya cesaretle bakabilmeyi deneyimliyor. Deneyimlerinin dünyayı değiştirebileceğine inançları tam ve mücadele alanından çekilmeye de hiç niyetli görünmüyorlar. Şiiri rehber edinenler yolun engebelerini bilir. Güzel olan, şiirin, insana olan yolculukta, çukurlara girme cesaretini gösterebildiğini, asla vazgeçmeyeceğini, en sadık mücadele arkadaşı olarak kalacağını bilmektir.
Ljubodrag Simonovic
Felsefenin esasen, “bilgelik sevgisi” (philosophia) olduğuna dair tez bir ef... more Ljubodrag Simonovic
Felsefenin esasen, “bilgelik sevgisi” (philosophia) olduğuna dair tez bir efsanedir. Felsefenin kaynağı “bilgelik sevgisi” değildir, ancak antik dönem köleci, ırkçı, cinsiyetçi ve pedofilci düzenidir. Antik Yunanda filozoflar, Ortaçağ’daki din adamlarının rolünü üstlenmişti. Din gibi felsefe de, her daim, egemen sınıfların iktidardaki düzenini korumak için politik bir araç olmuştur.
Heidegger’e göre, Sokrates, Platon ve Aristoteles ile başlayan geleneksel felsefede insanın varoluşu zihnin öznesi olmuştur ve dolayısıyla kendi dolaysız varoluşunu kaybederek nesnel ve bu suretle metafizik bir karakter kazanmıştır. İnsan, artık dünya ile tanrılara inanmak yoluyla aşılabilecek ölüm korkusuna dayanan kendi trajik varoluşsal deneyimi üzerinden değil, fakat onu otantik olmayan varoluşsal alana (Varlığı yatsıyan ve nihai olarak nihilizme götüren) çeken düşünme ve düşünme kaynaklı eyleme yoluyla ilişki kurar.
Bir kimlik değildir ki gazetecilik. Egoların tatmin edildiği, kurduğun ilişkilerle insan yerine k... more Bir kimlik değildir ki gazetecilik. Egoların tatmin edildiği, kurduğun ilişkilerle insan yerine koyulduğun bir sektör değildir ki basın sektörü. Böyle gelmiş böyle gidecek, senin görevin uyum sağlamak diyemediğim için anlamaya çalışıyorum…
“Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devri... more “Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Koronavirüs, insanı yaşamdan soluksuz bırakarak koparıyor. Sadece bu bile üzerine düşünülesi deği... more Koronavirüs, insanı yaşamdan soluksuz bırakarak koparıyor. Sadece bu bile üzerine düşünülesi değil mi! Kapitalist üretim biçiminin vaat ettiği refaha kimilerine göre ulaşmış olsak da söz konusu refaha ulaşmanın bedelini soluksuz kalarak, trajik bir biçimde yaşamdan koparılarak ödüyoruz. İnsan aklını bunca güdükleştiren ve onu faydacı yaşama biçimine mahkûm eden düşünüş üzerine konuşalım istedik. Örnekler yerel, yaşam evrensel. Yolculuk zorlu ise de asla umutsuz değil. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/24/yeniden-soluk-alabilmek-icin-elestirel-akli-harekete-gecirmenin-vaktidir/
Hem nalına hem mıhına vurma vakti geldi de geçiyor bile. Araçsal/Pragmatist (faydacı) aklın insan... more Hem nalına hem mıhına vurma vakti geldi de geçiyor bile. Araçsal/Pragmatist (faydacı) aklın insanı sürüklediği felaket bizi ölümün kıyısına kadar getirdi. Düşünmeye kendinden değil de diğerinden başlamanın vaktidir. Herkes için mutluluk böylelikle gerçekleşecektir. Mutluluğun egemen olduğu dünyada kötücül aklın günleri sayılı demektir. İnsancıl yaşama var mısınız! https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/19/aklin-kotucul-kullanimi-dusunusun-talan-uzerinden-orgutlenmesi/
Aklın devreye girmesine daha var biliyoruz. Ancak sürenin kısalmasına katkısı olur diye düşünerek... more Aklın devreye girmesine daha var biliyoruz. Ancak sürenin kısalmasına katkısı olur diye düşünerek sıcak gündemle aramıza, gündemden de kopmadan mesafe koyma çabalarının tek gayesi eleştirel akla can suyunu verebilmekten öte değil. Yol uzun, yolculuk zorlu. Ancak uyandığımız distopik dünyayı ütopyaya çevirmek de imkânsız değil. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/17/elestirel-akla-can-suyu-gayretleri/
Büyük patlamadan günümüze 13.8 milyar yıl geçmiş gibi gözüküyor. Bu süre içinde insana (homo saph... more Büyük patlamadan günümüze 13.8 milyar yıl geçmiş gibi gözüküyor. Bu süre içinde insana (homo saphiens) biçilen süre ise sadece 60 bin yıl, homo erectus’u düşünürsek biraz daha eskiye dayandırabiliriz bu süreyi, ancak bize benzeyen olarak başlangıç noktasını homo saphiens’ten almamız daha isabetli olur diye düşündük. Bütün bu tarihlerin ve bilimsel öngörülerin yanlışlanabileceğini de kabul ederek bu yazı boyunca görüşlerimizi dile getirmeye gayret edeceğiz. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/22/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-2/
Şöyle bir soluklanıp hiç düşündünüz mü, ben kimim, yaptıklarımı neden yapıyorum, doğayla insanla,... more Şöyle bir soluklanıp hiç düşündünüz mü, ben kimim, yaptıklarımı neden yapıyorum, doğayla insanla, canlı/cansız varlıklarla ilişkimi ne belirliyor? İnsan demişler bize, diğer varlıklardan kendimizi bu adla ayırıyoruz. Sen insansın, akıllısın, alet yapabiliyorsun, doğaya ve diğer canlı/cansız varlıklara hükmedebilirsin, haydi öyleyse atıl deyip, inandırmışlar bir yalana ve sürdürüyoruz biz de bıkıp usanmadan aynı yalanı nesiller boyu. Yeniden, hep yeniden üretiyoruz yaşamı aynı ilke etrafında, bir yalana inandırıldığımız konusunda hiç şüphe etmeden. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/18/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-1/
Bu çalışma ile “yabancılaşma” kavramı, Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” adlı yapıtı bağlamın... more Bu çalışma ile “yabancılaşma” kavramı, Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” adlı yapıtı bağlamında incelenecektir. Kitap, “Dar Zamanlar Üçlemesi” adlı serinin ikinci kitabı. Ağaoğlu bu seriyi 1974-78 yılları arasında yazar. Eser, 12 Mart romanları kategorisinde değerlendiriliyor. 12 Mart 1970 askeri darbesinin öncesinde, sırasında ve sonrasında olanları değerlendiren bir dizi roman yazıldı.
Uyuşmazlık yapıtı ile Rancière adeta bir sahne kurar. Kavramlar, Rancière’in kurgusundaki sıralar... more Uyuşmazlık yapıtı ile Rancière adeta bir sahne kurar. Kavramlar, Rancière’in kurgusundaki sıraları ile belirir ve olumsuzlama ile karşıtlarını kapsayıp aşarak okuyucunun zihninde yapıtın dirimliliğine katkı sunarlar. Eşitlik kavramının politik felsefenin doğumuna katkısı üzerinden bir açılış yapılır. Bu doğum bir açmaz üzerinden Aristoteles’in Politika yapıtından bir alıntı ile vücut bulur: “Unutmamak zorunda olduğumuz soru şudur: ne tür şeyde eşitlik ya da eşitsizlik? Zira bu bir açmazdır ve bizi politik felsefeye muhtaç eden bir açmazdır.”1 https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/politikanin-hakikatine-bir-yolculuk-olarak-uyusmazlik/
Kant’ın düşünme tarihindeki yeri ‘düşünmeye cesaret etmesi’ bakımından önemlidir. Kendinden öncek... more Kant’ın düşünme tarihindeki yeri ‘düşünmeye cesaret etmesi’ bakımından önemlidir. Kendinden önceki felsefi gelenekleri eleştirdiği ve düşünme faaliyetinin nasıl gerçekleştiği konusunda yeni bir sistem kurduğu da aşikârdır. Kant’ın transandantal felsefesi, bilim tarihinde Kopernik’in yaptığı ile özdeşleştiği için Kopernik devrimi olarak da adlandırılır. Saf Aklın Eleştirisi’nde, önceki düşünme biçimleri üzerine nasıl bir dünya inşa ettiğini görüyoruz. Hasan Bülent Gözkân, Kant’ın Şemsiyesi adlı yapıtında bu ayrımı şöyle özetliyor: https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/kantin-transandantal-estetigi/
Felsefi düşüncenin temelinde zorunlu ve sağlam bilgiyi tesis etmek yer alır. Böylece felsefe bili... more Felsefi düşüncenin temelinde zorunlu ve sağlam bilgiyi tesis etmek yer alır. Böylece felsefe bilimsel bir ele alışla şekillenir. Felsefe tarihinde çığır açan Emmanuel Kant da ortaya koyduğu eserinde, Saf Aklın Eleştirisi’nde zorunlu ve sağlam bilgi arayışında olmuştur. Kopernik devrimi ile gerçekleştirdiği özneyi merkeze alma hamlesi o güne kadar yapılageleni altında toplayan bir şemsiyeyi kapamış, yeni bir düşünüşe olanak tanıyan başka bir şemsiyeyi açmıştır. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/yeni-bir-dusunus-bicimi-olarak-ben-bilinci-dusuncenin-devrimsel-yeniden-kurulusu/
Almanya’da 18.yy’ın sonlarına doğru yeni bir edebi çevre oluşmaya başladı. Berlin ve Jena kentler... more Almanya’da 18.yy’ın sonlarına doğru yeni bir edebi çevre oluşmaya başladı. Berlin ve Jena kentlerinde 1797-1799 yılları arasında bir araya gelen düşün insanları felsefe, şiir, politika ve din alanlarında özgür ve samimi tartışmalar yürütüyorlardı. Bu yeni edebiyat çevresi sonraları romantikler olarak adlandırılacaktır. Grup şu düşün insanlarından oluşuyordu: August Wilhelm ve Friedrich Schlegel kardeşler, Wilhelm Heinrich Wackenroder, Ludwig Tieck, Friedrich Wilhelm Joseph, Schelling, Ernst Daniel Schleiermacher ve Friedrich von Hardenberg (Novalis). Gruba yakın durmaya çalışmakla birlikte onlardan kendini ayrı tutmaya da gayret eden Friedrich Hölderlin de yeni oluşuma katkı sunmaya çalışanlar arasında sayılabilir. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/alman-romantizminde-insanlasmaya-dogru-bir-adim-bildung/
Yaşamın etinden kemiğinden beslenen neoliberal akıl birikim yasasını işletmeyi sürdürüyor. Varolu... more Yaşamın etinden kemiğinden beslenen neoliberal akıl birikim yasasını işletmeyi sürdürüyor. Varoluşsal boşluğunu talan ekonomisini büyüterek aşacağına inandırmış kendini bir kez. Menteşeleri çürümüş bir kapı gibi dengede durmaya gayret etse de nafile, yerin çekim gücüne daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Çatırtıları kulak tırmalasa da güzel günlerin geleceğine olan inancı saklı tutanlar karşısında şansı yok. Son kötü günleri yaşıyoruz belki / İlk güzel günleri de yaşarız belki (Cemal Süreya) https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/08/04/biz-guzel-gunlerin-tarafindayiz/
Bir uzlaşma noktasına gelebilme çabası ya da sözünü karşı tarafa iletebilme gayreti olarak “Hepim... more Bir uzlaşma noktasına gelebilme çabası ya da sözünü karşı tarafa iletebilme gayreti olarak “Hepimiz aynı gemideyiz” dili ne anlama geliyor? Öncelikle bu deyişin bugünlerde sıkça kullanıldığı alana bir bakalım. Politika sayfalarındaki haberlerde geçiriliyor sıkça, fotoğrafı bile var, bir gemi ve önünde sıralanmış politika yapıcıların önde gelen isimleri. Böylesi bir düşünüşün neyi olumladığı ve kötülüğün üzerini örtüp örtmediği üzerine düşünmenin önemli olduğunu düşünenlerdenim. https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/07/30/hepimiz-ayni-gemide-miyiz-gercekten/
Evrensel olana yaklaşabilmek/ondan uzaklaşmak konusunda düşüngüler Kendiliğinden öyle olmakla, bi... more Evrensel olana yaklaşabilmek/ondan uzaklaşmak konusunda düşüngüler Kendiliğinden öyle olmakla, bir şeye bağlı olarak öyle olmak arasındaki farkı araştırıyor olacağız. Araştırmaya ilham veren kaynağı da hemen belirtelim; Platon'un Euthyphron diyaloğu. Sözü geçen diyalogda Platon, kölesinin ölümüne istemeden sebep olan babasını şikâyete giden Euthyphron ile hakkında açılan davanın tebliğini almak üzere mahkeme binasına giden Sokrates'in karşılaşmaları ile başlar. Diyaloğun ana önermesi de şöyle özetlenegelmiştir: "Bir şey Tanrı emrettiği için mi doğrudur/ahlakidir yoksa doğru/ahlaki olduğu için mi Tanrı emretmiştir?"
Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.* Karl Marx... more Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.* Karl Marx
Diyalektik düşünüşün izini sürmekteki kaygı düşüncenin hareketine katkısı olması bakımından değerli görüldü. Konuya yaklaşım geliştirilirken kullanılan yöntemi de iki ayrım üzerinden ele alındı. Yapılan okumalar değerlendirildiğinde metinlerin zihne nasıl alındığı sorusunun konu bağlamında etraflıca düşünülmesi gerektiği öne çıktı. Okumanın, açımlayıcı mı uslamlayıcı mı (1) olduğu sorusunun önemi düşüncenin hareketine katkısı bakımından değerlendirildi ve uslamlayıcı yöntem ağırlıklı olmak üzere açımlayıcı yönteme de zaman zaman başvuru ihtiyacı hissedildiğinden söz etmeden geçmeyelim.
Anlama yetisi ile akıl arasındaki ilişki. Anlama yetisi ve aklın meşru kullanımları ve Transandan... more Anlama yetisi ile akıl arasındaki ilişki. Anlama yetisi ve aklın meşru kullanımları ve Transandantal Schein.
Anlama yetisi görü ve kavram üzerinden nesne tesis ederken akıl ise doğrudan doğruya görüler ile çalışmıyor. Öncelikle anlama yetisinin Kant’ın zihninde nasıl bir yerde olduğunu Heimsoeth’in1 ifadeleri ile değerlendirelim;
“İnsan düşünmesi ile doğa arasında, ilkeleri bakımından bir uygunluk vardır. Doğa bize yabancı olan, ‘kendi başına’ bir varlık değildir; görünüşlerin bütünüdür. Doğada olup biten her şey zaman ve mekân yasalarına göre olup bitmek zorundadır. Zaman ve mekân öyle formlardır ki, biz algıladığımız objeleri, ancak bu formlar içinde algılayabiliriz. Nedensellik yasası gibi bir ilke, doğanın en yüksek yasasıdır, demek, doğayla biz, ancak sübjektifliğin, özalgının transandantal birliğindeki düşünme ve algı bağları içinde karşılayabiliriz, demektir.”
Şema nedir, işlevi ve önemi nedir? Şema ile sentezin farkı nedir? Şema ile Anlama Yetisinin İlkel... more Şema nedir, işlevi ve önemi nedir? Şema ile sentezin farkı nedir? Şema ile Anlama Yetisinin İlkeleri arasındaki bağlantı nedir?
“Nasıl biliyoruz?” sorusuna verilecek pek çok yanıt var elbette. Düşün insanlarının her biri kendi yanıtlarının peşine düşmüş iken Kant da bu minvaldeki yolculuğunu sürdürüyordu... Ona göre bilme üçlü bir yapı ile sunulabilirdi. Saf Aklın Eleştirisi adlı yapıtında kendi ifadesi ile söylersek, “Tüm bilgilerimiz duyulardan başlar, oradan anlama yetisine geçerek akılda sonlanır.”1
Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Kutlu olsun. İnsancıl bir yaşam için mücadele eden tüm hekimlerin, sağ... more Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Kutlu olsun. İnsancıl bir yaşam için mücadele eden tüm hekimlerin, sağlık çalışanlarının bayramını içtenlikle, yürekten, sevgilerimle kutluyorum. Bu yazı da emeklerine bir teşekkür, pandemi dönemindeki duyarsızlığın önüne geçebilmek umuduyla bir katkı olabilmesi dileğiyle klavyenin tuşlarından ekrana dökülüverdi. Zihnin işleyişine insancıl alan açma çabası etrafında toplaşabilen keyifli okumaların perçinlenmesi umuduyla…
“Yurttaşlık bilincinin gelişimine katkı sunan bir toplumsal düzen kurabildik mi?” sorusu yakın za... more “Yurttaşlık bilincinin gelişimine katkı sunan bir toplumsal düzen kurabildik mi?” sorusu yakın zamanda dert edindiğim konulardan bir diğeri. Teoride müthiş bir birikim yapılmış insanın düşün tarihi süresince. Ulaşabildiğim kaynaklardan bilgilenmeya çalıştım. Böylesi bir çaba içine girecek olan varsa, Jean-Jacques Rousseau’nun, “Toplum Sözleşmesi”nden başlamasını salık veririm. Fikrimce, eleştirel düşünebilmek adına, karşıt görüş olarak da Hobbes’un “İnsan insanın kurdurur” düşünüşünü rahatlıkla yerleştirebiliriz. Yolculuğa çıkacaklara şimdiden keyifli yolculuklar. Ben, bu yazı ile kendi deneyimlerimi paylaşmayı istedim.
Bir süredir günümün çoğunu insanlara sorular sorarak geçiriyorum. Yaşamın içindeki ufacık bir det... more Bir süredir günümün çoğunu insanlara sorular sorarak geçiriyorum. Yaşamın içindeki ufacık bir detayı yakalamaya çalışıp, üzerine derinlikli bir düşünüş geliştirmeyi deneyimliyorum. Kimi zaman da insanlar arasında dolaşıp mevzu ettikleri konulara kulak misafirliği ederek dünyalarını anlamayı, böylece yaşamın dinamiklerini kavrayabilmeyi ümit ediyorum. Kısacası zihnimdeki birikimin yaşamdaki karşılığının olup olmadığını anlamaya gayret ediyorum. Bunu neden mi yapıyorum, yaşamsal sıkışmayı isabetli bir yerden tespit ettiğimi düşünerek nasıl aşılabileceği hususunda birikimimce derman olabilir miyim derdindeyim. İnsanın düşünsel birikiminin deryasında kulaç atmaya çabalayan biri başkaca neyi dert edinebilir ki. Şairin de dediği gibi, İşim gücüm budur benim, / Gökyüzünü boyarım her sabah / Hepiniz uykudayken / Uyanır bakarsınız ki mavi.
Masumiyeti elinden alındı “İnsan”ın. Düşünce dünyası yalanla, komplo teorileri ile istila edilere... more Masumiyeti elinden alındı “İnsan”ın. Düşünce dünyası yalanla, komplo teorileri ile istila edilerek gerçekle ilişki kurması engelleniyor. Bu ayan beyan ortadayken, İnsan, yaşamı yeniden kurabilmek için hakikatin gözünün içine bakabilme cesaretini gösteremiyor. Neden? Neden ama, neden?
İnsan’ın düşüncesiyle karşılıklı oturup söyleşmesine olanak tanımıyor içinde bulunduğumuz çağın işleyişi. Hız hakim olmuş yaşama, zamanı yakalamanın peşinde insan, kaygılı, yüreği ağzında yaşamaya zincirlenmiş. Yalnız kalmaktan, yalnız bırakılmaktan korkuyor. Sürüyü bu denli içselliştirmesi de bundan. Yalnızlığı, içe dönmeyi acılarını kanatmaktan ibaret bellemiş. Kalabalıklara karışma, kendini unutma çabası bundan. Sürü gibi düşünür, sürü gibi eylerse kabul görüleceğini bildiğinden, ayrıksılığı göze alıp, eleştirel aklı devreye sokamıyor. Zaten bu yapabilmenin imkânlarından da yoksun. Yalanla, doğruyu ayırt edemiyor. İnsanlar yalan söylesin istiyor kendisine. Kandırılmak hoşuna gidiyor. Yalanı, komployu kolayca zihnine alıp düşünüşüne dahil ederken rahatsızlık hissetmiyor. Hatta eyleme geçiyor, kötüyü çoğaltmayı zekâ pırıltısı olarak gördüğü an’lara da şahitlik etmiyor değilim. Tüylerim ürperiyor. Peki ama, bu neden böyle? Neden ama, neden?
Her kavramı karşıtı ile düşünmek, ancak onunla bir anlam kazanması, karşıtını olumlamaz mı, onun ... more Her kavramı karşıtı ile düşünmek, ancak onunla bir anlam kazanması, karşıtını olumlamaz mı, onun varlığını haklı çıkarmaz mı? İyi ve kötü bağlamında düşünüyorum. İyi’nin varlığı ancak kötü ile bir anlam kazanıyorsa, bu durumda kötü kendine kocaman bir alan açıp, tahtına kurulma hakkını kendinde bulmaz mı? Yaşamlarımız da bu ikisi arasındaki çatışmanın ortasında yok olup gitmez mi? Zihni dumura uğratıp hakikatten uzaklaştırmanın, ali cengiz oyunlarıyla kötüyü olumlamanın bir yolu değil midir bu?
Yaşadığımız yüzyılın ayırıcı özelliği tarihe şu cümlelerle geçecek diye düşünenlerdenim: Düşünebi... more Yaşadığımız yüzyılın ayırıcı özelliği tarihe şu cümlelerle geçecek diye düşünenlerdenim: Düşünebilmenin önüne konan tüm engellere rağmen aklını kullanmak konusunda ısrar edenler ile aklın yanılgılarına teslim olanlar arasındaki hüzün verici ayrımın belirginleştiği bir çağ. Egemen, hükümranlığını sürdürebilmek adına insanı insan yapan en temel özelliğe saldırıyor. Düşünebilme yetisini elinden alabilmek adına manüplatif / yalan / gerçekliğin çarpıtılması gibi çeşitli yöntemler kullanarak insanı devre dışı bırakmayı deniyor. Bu yazı için paylaşmayı tercih ettiğim fotoğraf bunu net olarak gösteriyor diye düşünüyorum. Dünyanın farklı ülkelerinde benzer karelere rastlayacağımız konusunda da kuşkum yok.
Akademinin durumuna dair görüşlerimi DüşünceKırıntıları’nda yayımlanan yazılar içine serpiştirmiş... more Akademinin durumuna dair görüşlerimi DüşünceKırıntıları’nda yayımlanan yazılar içine serpiştirmiştim. Bir aya yakın bir süredir de farklı platformlarda, “akademik özgürlük” konusunda yürütülen tartışmaları takip ediyorum. Buralarda sunum yapan değerli hocalarıma sorular yöneltiyorum. Son oturumdaki soruyu sizlerle de paylaşmak ve akademiye dair görüşlerimi/umutlarımı da bu soru ışığında toparlayabilmeyi deneyeceğim. Sabrınız için şimdiden teşekkür ederim.
-Ablacım kartımı diğer çantamda unutmuşum, geçebilir miyiz?
-Abla annenin otobüse binmesi yasak, ... more -Ablacım kartımı diğer çantamda unutmuşum, geçebilir miyiz? -Abla annenin otobüse binmesi yasak, 65 yaş üstüne sınırlama var. (Sessiz dil devrede, annesi ile birlikte otobüse biner yerlerini alırlar. Öncesinde, olan biteni anlamaya çalışan yaşlı kadın, bir yandan zorlukla otobüse binmeye çalışırken, bir yandan da kızına dönüp yumuşak, endişeli ses tonu ile seslenir.) - Kızım bizim yüzümüzden çocuğa bir zarar gelmesin. Yaşlı kadının ses tonu, bir araya getirdiği sözcüklerin anlamlı bütünü, içimde bir yerlere derinden işledi. Uzun uzun yüzüne baktım, derin çizgiler, yaş almışlığın ötesinde başkaca insan öykülerini de betimliyordu. “İnsan insanın kurdudur”un ötesinde/karşısında yeni bir yaşamın tarihin içinden seslenişiydi adeta. Araçsal/faydacı/pragmatik aklın karşında örgütlenebilen yeni bir aklı muştuluyordu. Pamuk gibi yumuşak, neoliberal bireyci/bencil/tekçi düşünüş dalgalarının büyük şiddetine karşı kaya gibi direngen bir akıl ile karşı karşıya kalmak heyecanlandırmıştı beni.
İradelerinin dimdik ayakta olduğunu, düşünsel örgütlenmelerine güvenebileceğimi düşündüğüm insanl... more İradelerinin dimdik ayakta olduğunu, düşünsel örgütlenmelerine güvenebileceğimi düşündüğüm insanların birer birer geriye düştüğünü görüyorum/okuyorum/izliyorum. Saldırının şiddeti karşısında beklediğim netlikte bir kararlılık göremiyorum. Bunu ayrımsadığımdan beri düşünmekteyim, “Neden böyle oluyor?”. Bulabildiğim yanıt, “düşünmekten vazgeçtikleri” oldu. Ulaşabildiğim/haberdar olabildiğim çoğunluk, bildikleri/hatmettikleri ezberlerini bozmaya korktuğundan düşüncelerini fasit bir daire içine hapsetmiş gözüküyorlar. Öyle beklenmedik zihinler, öyle beklenmedik cümleler üretiyorlar ki sarsılmamak mümkün değil. Kurulan cümleleri mantık tahtasına yerleştirdiğimde henüz tutarlılık içeren bir kümeye rastlamış değilim. Tutarlılık, ilkeli olabilmeyi gerektirir. İnsan ilkelerini ne uğruna feda etti acaba? En önemlisi de bu hay huy içinde bunu ayrımsayabileceği düşünsel örgütlenmeyi kaybettiğinin farkında mı?
Diyelim ki mühendissin bir fabrikada. Yoksul bir ailenin altı çocuğundan tek mühendis çıkansın. U... more Diyelim ki mühendissin bir fabrikada. Yoksul bir ailenin altı çocuğundan tek mühendis çıkansın. Uzun çalışma saatlerine bir diyeceğin yok mu? İşçiler örgütsüz, güvencesiz, açlık sınırının altında yaşıyorlar… Kredi kartı ile ayı geçiremiyorlarsa da telefonun en pahalısını alabilmeyi ihmal etmiyorlar. Mühendis Bey ile aralarındaki eşitsiz yaşam koşullarının da insanın varoluşundan beri böyle olduğuna inandırılmışlar, normal böylesi diyorlar. Onlar da okuyup mühendis çıkaymış böyle sefil olmazlarmış diyorlar. Bir diyeceğin yok mu mühendis bey! Senin de kredi borçların var elbet, orta sınıfa kapağı atma derdin başka her şeyden önemli bugünlerde. Onların yaşadığı siteden bir ev alıp, serpme kahvaltılı Pazar sabahlarını sen de istiyorsun. Çocukların da özel okula gitsin, yurtdışını görsün diyorsun. Peki ya seni mühendis çıkaran toplumsal yaşamdaki esas payın çıkamayanların hakkından kesildiğini biliyor musun? Nasıl mı? Artık değeri öğrenmeni salık veririm.
Düşünmeye cesaret ettiğinde sana dayatılana hayır diyebilme iradesini de bulacaksın. Bunun için ö... more Düşünmeye cesaret ettiğinde sana dayatılana hayır diyebilme iradesini de bulacaksın. Bunun için öncelikle düşünmenin önündeki engelleri tespit edebilme aracını geliştirebilmelisin. Zihnini eleştirel düşünüş evrenine çekebilecek misin? Zorlu bir çaba içine girmen gerektiğini şimdiden söylemeliyim. Eleştirel düşünüş, bağlamından öyle koparıldı ki, öncelikle onun düşünüş ilkelerini yeniden saptarken çukurlara düşmemeye dikkat etmelisin.
Okuyucuya not: Bu makaleyi çevirme zahmetine katlanmamın nedeni, “hukukun üstünlüğü”nün “üstünler... more Okuyucuya not: Bu makaleyi çevirme zahmetine katlanmamın nedeni, “hukukun üstünlüğü”nün “üstünlerin hukuku” ile olan yakın ilişkisinin yeni neo-liberal dönemde kendini açık etmesinin Brezilya özelinde net olarak, zengin bir içerikle anlatılıyor olması ve bizdeki işleyişi anlamamız konusunda da ışık tutabilecek olmasını düşünmemdir. Küresel köyde, kapitalist ilişkilerdeki dönüşümün dinamikleri bir yerde kendini açık ediyorsa bu hepimizi ilgilendirir.
Tanınma ilişkisi karşılıklılık içerir. İlişkinin çözümlenmesi Hegel’in zihninde yaşam bulur. Hege... more Tanınma ilişkisi karşılıklılık içerir. İlişkinin çözümlenmesi Hegel’in zihninde yaşam bulur. Hegel’e göre kendini tanımak ancak bu karşılıklılık içinde mümkündür. “Özbilinç doyuma ancak başka bir özbilinç ile ulaşır.”1
Sözü edilen bu tanınma, diğeri üzerinden kendini var etme çabası üzerine uzun süredir düşünüyorum. Bu ilişki biçiminin önceki yazılarda vurguladığım çürümeye katkısı olduğu sonucuna ulaştığımı söyleyebilirim. Birazdan ayrıntıları ile açıklamayı deneyeceğim…
Elimde Diyojen’in feneri, çürümüş yığınlar arasında ağır ağır ilerliyorum. Fenerin ışığını diri t... more Elimde Diyojen’in feneri, çürümüş yığınlar arasında ağır ağır ilerliyorum. Fenerin ışığını diri tutmak için gücümün üzerinde çaba gösterdiğimi söyleyebilirim. Kokuşmuşluğun nüfuz ettiği derinlik, ışığı da onu elde tutma gücünü de sık sık perçinlemeyi gerektiriyor. Yolculuğun tek başına gerçekleşiyor olması da ayrıca yorgunluk verici. Daha da can acıtıcı olanı ise, yanıtların bunca yalın olduğu yaşanası yaşamı, matriksin karmaşık dünyasına taşıyan yığınların durumdan haz alıyor olduklarını ayrımsamak. Yaratılan bu seviyesiz derinliğe dalıp insanı oradan çekip çıkarmak gerekiyor.https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/09/26/curumeyi-iceriden-bildiriyorum/
Ne oldu?/
Hadas Thier/
*Bu makale, Haymarket’ten çıkan A People's Guide to Capitalism: An Introd... more Ne oldu?/ Hadas Thier/ *Bu makale, Haymarket’ten çıkan A People's Guide to Capitalism: An Introduction to Marxist Economics isimli kitabın bölümlerine dayalıdır. Newsweek, Şubat 2009 sayısında, kapaktan, yüksek sesle ilan etti; “HEPİMİZ ŞİMDİ SOSYALİSTİZ”1 Sınırın kuzeyindeki Kanada’da yayımlanan Financial Post da, “Kurtuluş KarlMarx’ı işaret ediyor” diyerek katara katıldı2. 2007-2008 büyük finanasal çöküşünün ardından politikacılar, kapitalistler ve uzmanlar paniklediler. Kapitalizmin bir sistem olarak başarısız olup olmadığı, Karl Marx’ın mezarında olup bitene kahkalarla gülüp gülmediği ana akım medyanın gündemine oturdu.3 O günlerde, Hazine Bakanı Hank Paulson’dan da bir itiraf geldi, “Dünyanın dağılmasından endişeliyim.”4 Ya da başkomutan George Bush’un nezaketle ifade ettiği gibi, “Bu enayi yerle yeksan olabilir.”5 / Çeviri: Ebru Tutu
Uploads
Talks by Ebru Tutu
Felsefenin esasen, “bilgelik sevgisi” (philosophia) olduğuna dair tez bir efsanedir. Felsefenin kaynağı “bilgelik sevgisi” değildir, ancak antik dönem köleci, ırkçı, cinsiyetçi ve pedofilci düzenidir. Antik Yunanda filozoflar, Ortaçağ’daki din adamlarının rolünü üstlenmişti. Din gibi felsefe de, her daim, egemen sınıfların iktidardaki düzenini korumak için politik bir araç olmuştur.
Heidegger’e göre, Sokrates, Platon ve Aristoteles ile başlayan geleneksel felsefede insanın varoluşu zihnin öznesi olmuştur ve dolayısıyla kendi dolaysız varoluşunu kaybederek nesnel ve bu suretle metafizik bir karakter kazanmıştır. İnsan, artık dünya ile tanrılara inanmak yoluyla aşılabilecek ölüm korkusuna dayanan kendi trajik varoluşsal deneyimi üzerinden değil, fakat onu otantik olmayan varoluşsal alana (Varlığı yatsıyan ve nihai olarak nihilizme götüren) çeken düşünme ve düşünme kaynaklı eyleme yoluyla ilişki kurar.
Çeviri: Ebru Tutu
İnsanı mimoza kokar, içleri bahar
Tomurcukları patlayacak yakındır
Umut saçılacak dört bir yana
Mimoza renkli bahar sokağını biliyorum
Yaşanılır kılıyor şehri de sokağı da
İnsanını tanıyorum
Tomurcuklarını taşıyor gelecek günlerin
Mimoza kokulu, bahar boyalı o sokak
Oradan yürüyorum
Girdiğim umut kapısıdır
Çıktığım yeni güne açılıyor
Sokak, insan, şehir ve ben
Kol kola yürüyoruz
Torbamızda bahar mimozaları
Başka sokaklara açmaya gidiyoruz
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/05/21/gazeteciler-haberi-kimin-icin-yapar/
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor
Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda kül gibi savrulur gider”
İyi ama nasıl?
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/05/02/hayallerimizi-satmadik-yasasin-1-mayis/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/24/yeniden-soluk-alabilmek-icin-elestirel-akli-harekete-gecirmenin-vaktidir/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/19/aklin-kotucul-kullanimi-dusunusun-talan-uzerinden-orgutlenmesi/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/17/elestirel-akla-can-suyu-gayretleri/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/15/gun-dogumuna-kadar-vaktimiz-var-minervanin-baykusu-havalandi/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/11/kapitalist-aklin-gribal-enfeksiyonla-imtihani/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/22/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-2/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/18/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-1/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/03/insani-anlama-cabasina-katki-olarak-yabancilasma/
https://insancil.com/wp-content/uploads/2021/01/insancil-ocak-2021-kb.pdf
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/politikanin-hakikatine-bir-yolculuk-olarak-uyusmazlik/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/kantin-transandantal-estetigi/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/yeni-bir-dusunus-bicimi-olarak-ben-bilinci-dusuncenin-devrimsel-yeniden-kurulusu/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/alman-romantizminde-insanlasmaya-dogru-bir-adim-bildung/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/08/04/biz-guzel-gunlerin-tarafindayiz/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/07/30/hepimiz-ayni-gemide-miyiz-gercekten/
Felsefenin esasen, “bilgelik sevgisi” (philosophia) olduğuna dair tez bir efsanedir. Felsefenin kaynağı “bilgelik sevgisi” değildir, ancak antik dönem köleci, ırkçı, cinsiyetçi ve pedofilci düzenidir. Antik Yunanda filozoflar, Ortaçağ’daki din adamlarının rolünü üstlenmişti. Din gibi felsefe de, her daim, egemen sınıfların iktidardaki düzenini korumak için politik bir araç olmuştur.
Heidegger’e göre, Sokrates, Platon ve Aristoteles ile başlayan geleneksel felsefede insanın varoluşu zihnin öznesi olmuştur ve dolayısıyla kendi dolaysız varoluşunu kaybederek nesnel ve bu suretle metafizik bir karakter kazanmıştır. İnsan, artık dünya ile tanrılara inanmak yoluyla aşılabilecek ölüm korkusuna dayanan kendi trajik varoluşsal deneyimi üzerinden değil, fakat onu otantik olmayan varoluşsal alana (Varlığı yatsıyan ve nihai olarak nihilizme götüren) çeken düşünme ve düşünme kaynaklı eyleme yoluyla ilişki kurar.
Çeviri: Ebru Tutu
İnsanı mimoza kokar, içleri bahar
Tomurcukları patlayacak yakındır
Umut saçılacak dört bir yana
Mimoza renkli bahar sokağını biliyorum
Yaşanılır kılıyor şehri de sokağı da
İnsanını tanıyorum
Tomurcuklarını taşıyor gelecek günlerin
Mimoza kokulu, bahar boyalı o sokak
Oradan yürüyorum
Girdiğim umut kapısıdır
Çıktığım yeni güne açılıyor
Sokak, insan, şehir ve ben
Kol kola yürüyoruz
Torbamızda bahar mimozaları
Başka sokaklara açmaya gidiyoruz
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/05/21/gazeteciler-haberi-kimin-icin-yapar/
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor
Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda kül gibi savrulur gider”
İyi ama nasıl?
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/05/02/hayallerimizi-satmadik-yasasin-1-mayis/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/24/yeniden-soluk-alabilmek-icin-elestirel-akli-harekete-gecirmenin-vaktidir/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/19/aklin-kotucul-kullanimi-dusunusun-talan-uzerinden-orgutlenmesi/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/17/elestirel-akla-can-suyu-gayretleri/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/15/gun-dogumuna-kadar-vaktimiz-var-minervanin-baykusu-havalandi/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2020/03/11/kapitalist-aklin-gribal-enfeksiyonla-imtihani/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/22/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-2/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/18/soluklanma-ani-icin-dusunme-onerileri-1/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/03/insani-anlama-cabasina-katki-olarak-yabancilasma/
https://insancil.com/wp-content/uploads/2021/01/insancil-ocak-2021-kb.pdf
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/politikanin-hakikatine-bir-yolculuk-olarak-uyusmazlik/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/kantin-transandantal-estetigi/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/yeni-bir-dusunus-bicimi-olarak-ben-bilinci-dusuncenin-devrimsel-yeniden-kurulusu/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/11/02/alman-romantizminde-insanlasmaya-dogru-bir-adim-bildung/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/08/04/biz-guzel-gunlerin-tarafindayiz/
https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2019/07/30/hepimiz-ayni-gemide-miyiz-gercekten/
Diyalektik düşünüşün izini sürmekteki kaygı düşüncenin hareketine katkısı olması bakımından değerli görüldü. Konuya yaklaşım geliştirilirken kullanılan yöntemi de iki ayrım üzerinden ele alındı. Yapılan okumalar değerlendirildiğinde metinlerin zihne nasıl alındığı sorusunun konu bağlamında etraflıca düşünülmesi gerektiği öne çıktı. Okumanın, açımlayıcı mı uslamlayıcı mı (1) olduğu sorusunun önemi düşüncenin hareketine katkısı bakımından değerlendirildi ve uslamlayıcı yöntem ağırlıklı olmak üzere açımlayıcı yönteme de zaman zaman başvuru ihtiyacı hissedildiğinden söz etmeden geçmeyelim.
Anlama yetisi görü ve kavram üzerinden nesne tesis ederken akıl ise doğrudan doğruya görüler ile çalışmıyor. Öncelikle anlama yetisinin Kant’ın zihninde nasıl bir yerde olduğunu Heimsoeth’in1 ifadeleri ile değerlendirelim;
“İnsan düşünmesi ile doğa arasında, ilkeleri bakımından bir uygunluk vardır. Doğa bize yabancı olan, ‘kendi başına’ bir varlık değildir; görünüşlerin bütünüdür. Doğada olup biten her şey zaman ve mekân yasalarına göre olup bitmek zorundadır. Zaman ve mekân öyle formlardır ki, biz algıladığımız objeleri, ancak bu formlar içinde algılayabiliriz. Nedensellik yasası gibi bir ilke, doğanın en yüksek yasasıdır, demek, doğayla biz, ancak sübjektifliğin, özalgının transandantal birliğindeki düşünme ve algı bağları içinde karşılayabiliriz, demektir.”
“Nasıl biliyoruz?” sorusuna verilecek pek çok yanıt var elbette. Düşün insanlarının her biri kendi yanıtlarının peşine düşmüş iken Kant da bu minvaldeki yolculuğunu sürdürüyordu... Ona göre bilme üçlü bir yapı ile sunulabilirdi. Saf Aklın Eleştirisi adlı yapıtında kendi ifadesi ile söylersek, “Tüm bilgilerimiz duyulardan başlar, oradan anlama yetisine geçerek akılda sonlanır.”1
İnsan’ın düşüncesiyle karşılıklı oturup söyleşmesine olanak tanımıyor içinde bulunduğumuz çağın işleyişi. Hız hakim olmuş yaşama, zamanı yakalamanın peşinde insan, kaygılı, yüreği ağzında yaşamaya zincirlenmiş. Yalnız kalmaktan, yalnız bırakılmaktan korkuyor. Sürüyü bu denli içselliştirmesi de bundan. Yalnızlığı, içe dönmeyi acılarını kanatmaktan ibaret bellemiş. Kalabalıklara karışma, kendini unutma çabası bundan. Sürü gibi düşünür, sürü gibi eylerse kabul görüleceğini bildiğinden, ayrıksılığı göze alıp, eleştirel aklı devreye sokamıyor. Zaten bu yapabilmenin imkânlarından da yoksun. Yalanla, doğruyu ayırt edemiyor. İnsanlar yalan söylesin istiyor kendisine. Kandırılmak hoşuna gidiyor. Yalanı, komployu kolayca zihnine alıp düşünüşüne dahil ederken rahatsızlık hissetmiyor. Hatta eyleme geçiyor, kötüyü çoğaltmayı zekâ pırıltısı olarak gördüğü an’lara da şahitlik etmiyor değilim. Tüylerim ürperiyor. Peki ama, bu neden böyle? Neden ama, neden?
-Abla annenin otobüse binmesi yasak, 65 yaş üstüne sınırlama var.
(Sessiz dil devrede, annesi ile birlikte otobüse biner yerlerini alırlar. Öncesinde, olan biteni anlamaya çalışan yaşlı kadın, bir yandan zorlukla otobüse binmeye çalışırken, bir yandan da kızına dönüp yumuşak, endişeli ses tonu ile seslenir.)
- Kızım bizim yüzümüzden çocuğa bir zarar gelmesin.
Yaşlı kadının ses tonu, bir araya getirdiği sözcüklerin anlamlı bütünü, içimde bir yerlere derinden işledi. Uzun uzun yüzüne baktım, derin çizgiler, yaş almışlığın ötesinde başkaca insan öykülerini de betimliyordu. “İnsan insanın kurdudur”un ötesinde/karşısında yeni bir yaşamın tarihin içinden seslenişiydi adeta. Araçsal/faydacı/pragmatik aklın karşında örgütlenebilen yeni bir aklı muştuluyordu. Pamuk gibi yumuşak, neoliberal bireyci/bencil/tekçi düşünüş dalgalarının büyük şiddetine karşı kaya gibi direngen bir akıl ile karşı karşıya kalmak heyecanlandırmıştı beni.
Sözü edilen bu tanınma, diğeri üzerinden kendini var etme çabası üzerine uzun süredir düşünüyorum. Bu ilişki biçiminin önceki yazılarda vurguladığım çürümeye katkısı olduğu sonucuna ulaştığımı söyleyebilirim. Birazdan ayrıntıları ile açıklamayı deneyeceğim…
Hadas Thier/
*Bu makale, Haymarket’ten çıkan A People's Guide to Capitalism: An Introduction to Marxist Economics isimli kitabın bölümlerine dayalıdır.
Newsweek, Şubat 2009 sayısında, kapaktan, yüksek sesle ilan etti; “HEPİMİZ ŞİMDİ SOSYALİSTİZ”1 Sınırın kuzeyindeki Kanada’da yayımlanan Financial Post da, “Kurtuluş KarlMarx’ı işaret ediyor” diyerek katara katıldı2. 2007-2008 büyük finanasal çöküşünün ardından politikacılar, kapitalistler ve uzmanlar paniklediler. Kapitalizmin bir sistem olarak başarısız olup olmadığı, Karl Marx’ın mezarında olup bitene kahkalarla gülüp gülmediği ana akım medyanın gündemine oturdu.3 O günlerde, Hazine Bakanı Hank Paulson’dan da bir itiraf geldi, “Dünyanın dağılmasından endişeliyim.”4 Ya da başkomutan George Bush’un nezaketle ifade ettiği gibi, “Bu enayi yerle yeksan olabilir.”5 /
Çeviri: Ebru Tutu