Papers by Omer Allahverdi
SBF Dergisi, 2018
From the very beginning understanding the relationship between social classes and the state has a... more From the very beginning understanding the relationship between social classes and the state has always been one of the most complicated themes of Marxist theory. Especially, after the Soviet Revolution, this discussion became intensified and a range of different ideas and approaches were put forward in order to identify the position of the working class vis-à-vis the state. This article examines the theory of " alien politics " coined by Paul Thomas, and discusses the possibilities and limitations this theory offers. By underlying the importance of 'the political', the theory of alien politics criticizes the ruling class theory, which has an important place in Marxism. For a thorough grasp of the content of this critique, this study firstly addresses the alien politics theory methodologically. Then it moves to discuss and pinpoint the place of the alien politics as a part of the Marxist theory. The advantages and disadvantages of the alien politics as a state theory are also dwelt upon and assessed. The study then concludes that while the most profound contributions of the theory of alien politics are its efforts to point out the dogmatic dimensions of the ruling class theory and to emphasize the role of the political its lack of a detailed analysis on the conceptual limits of the term 'political' might be considered as the handicap of this theory.
Toplumsal sınıfların devletle olan ilişkisini anlamak, Marx'tan bu yana Marksist teorideki en çetrefilli temalardan biridir. Özellikle Sovyet Devrimi sonrasında bu tartışma şiddetlenmiş ve işçi sınıfının devlet karşısındaki pozisyonunu kavramak üzere farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu çalışma, Paul Thomas'ın " yabancı politik " adını verdiği devlet kuramının içeriğini incelemekte ve bu kuramın sunduğu imkan ve sınırlılıklar üzerine bir tartışma yürütmeyi hedeflemektedir. Yabancı politik kuramı, siyasal olanın önemini öne çıkararak, Marksizm içerisinde önemli bir yer teşkil eden egemen-sınıf kuramına bir eleştiri getirmektedir. Bu eleştirilerin mahiyetini anlamak için, öncelikle yabancı politik kuramının yöntemsel düzeyde incelenmesi gerekmektedir. Bu incelemenin ardından, yabancı politiğin Marksist devlet kuramları içerisindeki yeri saptanacaktır. Ayrıca yabancı politiğin alternatif bir devlet kuramı olarak sunduğu avantaj ve dezavantajlar değerlendirilecektir. Egemen-sınıf teorisinin dogmatik yanlarını göstermesi ve siyasal olanı öne çıkarma çabası, yabancı politik kuramının verimli yanlarıyken siyasal olanın kavramsal sınırlarının detaylı bir şekilde gösterilmemesi, bu girişimin sorunlu yönünü oluşturmaktadır.
Conference Presentations by Omer Allahverdi
Society 5.0: An Outline For a Discussion of a New Ethic, Dec 30, 2022
Bu çalışma, H-UTokyo Lab tarafından hazırlanmış olan Toplum 5.0 raporuna eleştirel bir yaklaşımla... more Bu çalışma, H-UTokyo Lab tarafından hazırlanmış olan Toplum 5.0 raporuna eleştirel bir yaklaşımla, raporda bahsi geçen siyasal ve etik öngörüleri değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu değerlendirmeyi isabetli bir biçimde yapabilmek için; siyaset felsefesinin temel soruları ve farklı siyasal ideolojilerin idealleri ekseninde bir karşılaştırmaya gerek vardır. İnsanı tümüyle merkeze alan yeni bir etik hedefiyle ortaya çıkan toplum 5.0 ideali; mevcut durumu açık bir biçimde post-kapitalist olarak tanımlamakta ve onu insan kapitalizmi (Human capitalism) adı altında yeni bir forma taşıma hedefinden bahsetmektedir. Buna göre, post-kapitalist toplum; sosyal sorunların çözümünde devletin rolü yerine akademi-endüstri iş birliğini öngörmektedir. Fakat bu iş birliğinin sosyal sorunların çözümü konusundaki güçlü vurgularına rağmen, eşitlikçilik sözcüğü ise metinde kendisine pek yer bulamamıştır. Ayrıca teknolojik ilerlemenin kendiliğinden eşitlikçi ideallere hizmet edip edemeyeceği sorusu yanıtsız kalmıştır. Diğer yandan, rapor özel mülkiyet anlayışını merkeze alan hak ve değerlerin yerine insani değerlerin öne çıkarılması gerektiğini ileri sürmektedir. Sonuç olarak, rapor her ne kadar Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla genel olarak uyumlu bir perspektif sunsa da; yalnızca insan merkezli olduğunu öne sürdüğü değerlerin nasıl inşa edileceği temel bir sorunsal olarak öne çıkmıştır.
Anahtar Sözcükler: Toplum 5.0, dijital dönüşüm, süper akıllı toplum, Etik
This study aims to evaluate the political and ethical insights mentioned in the report with a critical approach to the Society 5.0 report prepared by H-UTokyo Lab. To make this assessment accurately; there is a need for a comparison on the axis of the basic questions of political philosophy and the ideals of different political ideologies. The ideal of society 5.0, which has emerged with a new ethical target that puts “people” at the center; it clearly defines the current situation as post-capitalist and speaks of the goal of taking it into a new form under the name of human capitalism. Accordingly, post-capitalist society; it envisages cooperation between academia and industry instead of the role of the state in solving social problems. However, despite the strong emphasis of this cooperation on the solution of social problems, the word egalitarianism did not find much place in the text. Moreover, the question of whether technological progress can serve egalitarian ideals has remained unanswered. On the other hand, the report argues that human values should be put forward instead of property-based rights and values. In conclusion, although the report presents a perspective that is generally compatible with the United Nations' sustainable development goals; how to build the values that it claims to be only human-centered has come to the fore as a fundamental problematic.
Keywords: Society 5.0, digital transformation, super smart society, ethics
Özet
İnsan topluluklarının varoluşunu mümkün kılan bir nosyon olarak eşitlik, bu ontolojik önemi... more Özet
İnsan topluluklarının varoluşunu mümkün kılan bir nosyon olarak eşitlik, bu ontolojik önemine karşın, sürekli bir tehdit altındadır. Genel olarak çok güçlü eşitlikçi uygulamalar geliştiren kabile toplumları, bu uygulamaları güvence altına alabilmek için, eşitliği zedeleyici durum ve olaylara karşı güçlü düşünsel ve pratik refleksler geliştirmişlerdir. Ancak tüm bu önlemlere rağmen, eşitlikçi kabile toplumlarının çoğu önce yerlerini eşitsizlikçi siyasal yapılara ve son olarak da devlete terk etmişlerdir. İnsan topluluklarının, kabileden devlete geçiş sürecinde ve sonrasında; eşitlik ve eşitlikçilik, hem düşüncede hem de uygulamada, zaman içinde daha da artan şekillerde saldırılara uğramıştır. Eşitlikçi düşünce ve uygulamalar, yoğun bir biçimde tehdit altında olmasına rağmen, tüm bu tarihsel süreç içinde tümüyle yok olmamış, aksine sürekli olarak yeni biçimler kazanarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bir başka ifadeyle, eşitsizlikçi siyasal yapıların kurumsallaşma süreçleri sonucunda ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler karşısında her zaman eşitlikçi karşı çıkışlar gerçekleşmiştir. Bu çalışmaya konu edilen Amerikalı iktisatçı Murray N. Rothbard, yukarıda bahsi geçen karşı çıkışları "doğanın düzeninin ta kendisine" karşı bir çıkış olarak nitelendirmekte, bu nedenle de eşitlikçi düşünce ve uygulamaları bireyin özgürlüğüne karşı en ciddi tehdit olarak ele almaktadır. Eşitlikçilik: Doğaya Karşı İsyan (Egalitarianism as a Revolt Against Nature) isimli eserinde Rothbard, bir ideal olarak eşitlikçiliği, biyolojiye, "evrenin yasalarına", insanların farklılığı ve çeşitliliğine, "realitenin ontolojik yapısına" karşı "çocukça" bir karşı çıkış olarak nitelendirir. Eşitlikçi uygulamalar ise, bir yandan "hayli tehlikeli", "dehşet verici" ve "sinir bozucu" diğer yandan ise "şımarık çocukların" "saçma fantezilerinin realize edilme çabası"dır. Bu çalışmada, kullanmış olduğu bu türden ifadelerle rahatlıkla 'eşitlikçiliğin azılı bir düşmanı' olarak tanımlanabilecek Rothbard'ın, kendisinin bilimsel olduğunu iddia ettiği aksiyomların ve bu aksiyomlara bağlı olarak yapılan değerlendirmelerinin bir eleştirisi yapılmıştır. Buna göre, ilk olarak Rothbard'ın doğa, kültür ve biyoloji hakkında yapmış olduğu tanım ve örneklerin üstünde durulmuştur. Eşitlik hakkındaki tasavvuruna karşı Hobbesçu eşitlik eleştirisi sunulmuştur. Ayrıca burada verilen örneklerin düşünsel alt yapılarını işaretleyebilmek için, Rothbard'ın magnum opusu İnsan, İktisat ve Devlet (Man, Economy and State), adlı eserindeki değerlendirmeleri mercek altına alınmış; "kendiliğinden doğan düzen", "davranış", "mübadele" ve "praxeology" gibi kavramların, temel aksiyomlarıyla uyumlu olup olmadığı bakımından eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Varılan sonuçlara bakıldığında, Rothbard'ın temel aksiyomlarının-kendisinin ve taraftarlarının iddialarının aksine-bilimsel olmadığı ve vardığı sonuçların eşitlikçiliğe karşı güçlü bir eleştiriye dönüşemediği ifade edilmelidir. Bir diğer sonuç ise, Rothbard'ın paradoksal bir biçimde, karşı çıktığı eşitlikçi düşüncelere katkıda bulunduğudur. Gerek devletle ilgili eleştirileri gerekse de ahlak konusunda bireylere tanımış olduğu göreliliğe dair tezleri hem bireysel özgürlüğün hem de ahlaki değerler anlamında eşitliğin önünü açmaktadır.
IX. Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu Özet Kitapçığı
Thomas Hobbes De Cive (1642) isimli eserinin ithaf bölümünde her ikisinin de doğru olduğunu düşün... more Thomas Hobbes De Cive (1642) isimli eserinin ithaf bölümünde her ikisinin de doğru olduğunu düşündüğü
iki söze atıfta bulunur: “Homo homini deus” ile “homo homini lupus”. Hobbes’a göre, birincisi insan
insanın tanrısıdır anlamına gelir ve bu haliyle yurttaşlar arasındaki ilişkiler için doğrudur. İkinci
tanımlama ise devletler arasındaki ilişkiler için doğrudur. Hem De Cive’de hem de Hobbes’un
düşüncelerinin daha rafine bir hale geldiği Leviathan (1651)’da insan insanın kurdu olarak kabul
edilmiş ve özellikle doğa durumundaki insanın temel karakteristiği olarak görülmüştür.
Sözleşmeci düşünürlerin en önemlilerinden biri kabul edilen ve eserine vermiş olduğu Leviathan ismiyle
modern devletin kurumsal temellerine dair ilk sistematik yaklaşımlardan birini ortaya koyan
Hobbes’un, doğa durumuna ve insan doğasına dair açıklamaları XX. yüzyılın tartışmalı
düşünürlerinden biri olan Carl Schmitt tarafından da büyük bir ilgiyle incelenmiştir. Schmitt, Hobbes
ve Machiavelli gibi insan doğasına dair ‘kötümser’ yaklaşımlara sahip olan siyasal kurguların daha
gerçekçi olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, daha gerçekçi olduğu iddia edilen bu tür doğa durumu
ve insan doğası yaklaşımlarının kökeninde ne tür tartışmalar ve varsayımlar bulunduğunu irdelemek
ilgiye değer görünmektedir.
Bu minvalde, bildiride Hobbes’un Leviathan’da ortaya koyduğu doğa durumu ve insan doğası yaklaşımlarını
biçimlendiren üç esin kaynağı olduğu ileri sürülmektedir. Bu üç esin kaynağından birincisi XVII.
yüzyılda İngiltere’nin içinde bulunduğu durumdur. Hobbes’un son derece karamsar bir şekilde
tanımladığı doğa durumumun, acaba hangi nitelikleri, dönemin İngiltere’si ile paralellik taşımaktadır?
İkincisi Hobbes’un doğrudan doğruya bireyin biyolojik özelliklerinden kaynaklandığını düşünerek
çizmiş olduğu felsefi antropolojidir. Üçüncüsü ise sürekli olarak güç peşinde koşan, diğer tüm insanları
kendi varoluş koşullarının tehdidi olarak gören ve böylelikle de korku içinde kısa bir yaşam süren
bireylerin bulunduğu bir doğa durumu tasvirinde bulunan Hobbes için “Amerika’daki vahşiler” örneği
nasıl bir kökensel anlam teşkil etmiş olduğudur. Bahsi geçen üç esin kaynağı incelenirken, C. Schmitt,
A.P. Martinich, P. Springborg, Q. Skinner, R. Tuck, C. Hill ve M. Sahlins gibi araştırmacıların
çalışmalarından yararlanılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Toplum Sözleşmesi, Doğa Durumu, İnsan Doğası, Korku, Siyasal Antropoloji.
A Critical Evaluation of the Power Loss of the Departments of the Politics and Social Sciences in... more A Critical Evaluation of the Power Loss of the Departments of the Politics and Social Sciences in Turkey
The Department of Politics and Social Sciences constitutes the basis of all the departments of public administration, regardless of the name differences or mentioning the name of the department; and it is located in all public administration departments in Turkey. However, in the last decade, it is thought that the branches of politics and social sciences have been losing power against the other disciplines within the discipline. In other words, the effect of law, administration, urbanization and environmental departments on
the curriculum is increasing. This presentation aims to make a critical assessment of the reasons for the power loss mentioned.
Among the main causes of this power loss are global changes in political science education, transformation and integration processes of universities in Turkey, KPSS, and career goals of public administration students. To make this assessment concrete, a comparison will be made between leading public universities
in Turkey. In determining the leading universities, national and international rankings will be used among the universities. The comparison areas constitute the boundaries of the study. The areas of this comparison will include the undergraduate and graduate courses and the number of faculty members.
Türkiye'de Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dallarındaki Güç Kaybı Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme
Siyaset ve Sosyal Bilimler anabilim dalı çeşitli isim farklılıklarına veya adının bölüm adında anılıp anılmasına bakılmaksızın, tüm kamu yönetimi bölümlerinin temel zeminini oluşturmakta ve Türkiye'deki tüm kamu yönetimi bölümlerinde bulunmaktadır. Ancak geçtiğimiz on yıla bakıldığında, siyaset ve sosyal bilimler anabilim dallarının, disiplin içindeki diğer anabilim dallarına karşı güç kaybettiği düşünülmektedir. Bir başka ifadeyle, hukuk, yönetim, kentleşme ve çevre anabilim dallarının müfredat üzerindeki etkisi artmaktadır.
Bu sunum, bahsi geçen güç kaybının sebepleri üzerine eleştirel bir değerlendirme yapmayı hedeflemektedir. Bu güç kaybının başlıca nedenleri arasında, siyaset bilimi eğitimindeki küresel ölçekteki değişimler, Türkiye'de üniversitelerin yaşadığı dönüşüm ve uyum süreçleri, KPSS, kamu yönetimi öğrencilerinin kariyer
hedeflerindeki değişimler görülmektedir. Bu değerlendirmeyi somut hale getirmek için, Türkiye'nin önde gelen kamu üniversiteleri arasında bir karşılaştırma yapılacaktır. Önde gelen üniversitelerin belirlenmesinde, üniversiteler arasında derecelendirme yapan ulusal ve uluslararası sıralamalar kullanılacaktır. Çalışmanın sınırlarını ise karşılaştırma yapılan alanlar oluşturmaktadır. Bu karşılaştırmanın yapılacağı alanlar lisans ve lisansüstü ders programları ile öğretim üyeleri sayıları oluşturmaktadır.
Bu çalışma, Türkiye'de siyasal kriz anlarında ortaya çıkan dinsel kavram ve söylemlerin somutlaşt... more Bu çalışma, Türkiye'de siyasal kriz anlarında ortaya çıkan dinsel kavram ve söylemlerin somutlaştığı bazı görsel materyallere odaklanarak; Türkiye’de darbe sonrası siyasal hayatı analiz etmeye yönelik siyasal teolojik bir perspektifin mümkün olup olmadığını tartışmaya açmaktadır. Buna göre, çalışma, ilk kısmında, Türkiye’ye uygulanabilecek olası bir siyasal teolojik perspektifin ana hatlarının neler olabileceğini sorgulamaktadır. Bu siyasal-teolojik perspektif oluşturulurken Carl Schmitt, Jacob Taubes, Erik Peterson ve ilgili literatürden eleştirel bir şekilde yararlanılmaktadır. İkinci kısımda ise, kurucu değerler olarak tanımlanan değerlerin anlam ve konumunun neler olabileceği tartışılacaktır. Üçüncü kısımda ise, ilgili görsel materyalin işaret ettiği açmazların, Türkiye’nin güncel ve gelecekteki siyasal hayatındaki rolü siyasal teolojik perspektif açısından değerlendirilmektedir.
Uploads
Papers by Omer Allahverdi
Toplumsal sınıfların devletle olan ilişkisini anlamak, Marx'tan bu yana Marksist teorideki en çetrefilli temalardan biridir. Özellikle Sovyet Devrimi sonrasında bu tartışma şiddetlenmiş ve işçi sınıfının devlet karşısındaki pozisyonunu kavramak üzere farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu çalışma, Paul Thomas'ın " yabancı politik " adını verdiği devlet kuramının içeriğini incelemekte ve bu kuramın sunduğu imkan ve sınırlılıklar üzerine bir tartışma yürütmeyi hedeflemektedir. Yabancı politik kuramı, siyasal olanın önemini öne çıkararak, Marksizm içerisinde önemli bir yer teşkil eden egemen-sınıf kuramına bir eleştiri getirmektedir. Bu eleştirilerin mahiyetini anlamak için, öncelikle yabancı politik kuramının yöntemsel düzeyde incelenmesi gerekmektedir. Bu incelemenin ardından, yabancı politiğin Marksist devlet kuramları içerisindeki yeri saptanacaktır. Ayrıca yabancı politiğin alternatif bir devlet kuramı olarak sunduğu avantaj ve dezavantajlar değerlendirilecektir. Egemen-sınıf teorisinin dogmatik yanlarını göstermesi ve siyasal olanı öne çıkarma çabası, yabancı politik kuramının verimli yanlarıyken siyasal olanın kavramsal sınırlarının detaylı bir şekilde gösterilmemesi, bu girişimin sorunlu yönünü oluşturmaktadır.
Conference Presentations by Omer Allahverdi
Anahtar Sözcükler: Toplum 5.0, dijital dönüşüm, süper akıllı toplum, Etik
This study aims to evaluate the political and ethical insights mentioned in the report with a critical approach to the Society 5.0 report prepared by H-UTokyo Lab. To make this assessment accurately; there is a need for a comparison on the axis of the basic questions of political philosophy and the ideals of different political ideologies. The ideal of society 5.0, which has emerged with a new ethical target that puts “people” at the center; it clearly defines the current situation as post-capitalist and speaks of the goal of taking it into a new form under the name of human capitalism. Accordingly, post-capitalist society; it envisages cooperation between academia and industry instead of the role of the state in solving social problems. However, despite the strong emphasis of this cooperation on the solution of social problems, the word egalitarianism did not find much place in the text. Moreover, the question of whether technological progress can serve egalitarian ideals has remained unanswered. On the other hand, the report argues that human values should be put forward instead of property-based rights and values. In conclusion, although the report presents a perspective that is generally compatible with the United Nations' sustainable development goals; how to build the values that it claims to be only human-centered has come to the fore as a fundamental problematic.
Keywords: Society 5.0, digital transformation, super smart society, ethics
İnsan topluluklarının varoluşunu mümkün kılan bir nosyon olarak eşitlik, bu ontolojik önemine karşın, sürekli bir tehdit altındadır. Genel olarak çok güçlü eşitlikçi uygulamalar geliştiren kabile toplumları, bu uygulamaları güvence altına alabilmek için, eşitliği zedeleyici durum ve olaylara karşı güçlü düşünsel ve pratik refleksler geliştirmişlerdir. Ancak tüm bu önlemlere rağmen, eşitlikçi kabile toplumlarının çoğu önce yerlerini eşitsizlikçi siyasal yapılara ve son olarak da devlete terk etmişlerdir. İnsan topluluklarının, kabileden devlete geçiş sürecinde ve sonrasında; eşitlik ve eşitlikçilik, hem düşüncede hem de uygulamada, zaman içinde daha da artan şekillerde saldırılara uğramıştır. Eşitlikçi düşünce ve uygulamalar, yoğun bir biçimde tehdit altında olmasına rağmen, tüm bu tarihsel süreç içinde tümüyle yok olmamış, aksine sürekli olarak yeni biçimler kazanarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bir başka ifadeyle, eşitsizlikçi siyasal yapıların kurumsallaşma süreçleri sonucunda ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler karşısında her zaman eşitlikçi karşı çıkışlar gerçekleşmiştir. Bu çalışmaya konu edilen Amerikalı iktisatçı Murray N. Rothbard, yukarıda bahsi geçen karşı çıkışları "doğanın düzeninin ta kendisine" karşı bir çıkış olarak nitelendirmekte, bu nedenle de eşitlikçi düşünce ve uygulamaları bireyin özgürlüğüne karşı en ciddi tehdit olarak ele almaktadır. Eşitlikçilik: Doğaya Karşı İsyan (Egalitarianism as a Revolt Against Nature) isimli eserinde Rothbard, bir ideal olarak eşitlikçiliği, biyolojiye, "evrenin yasalarına", insanların farklılığı ve çeşitliliğine, "realitenin ontolojik yapısına" karşı "çocukça" bir karşı çıkış olarak nitelendirir. Eşitlikçi uygulamalar ise, bir yandan "hayli tehlikeli", "dehşet verici" ve "sinir bozucu" diğer yandan ise "şımarık çocukların" "saçma fantezilerinin realize edilme çabası"dır. Bu çalışmada, kullanmış olduğu bu türden ifadelerle rahatlıkla 'eşitlikçiliğin azılı bir düşmanı' olarak tanımlanabilecek Rothbard'ın, kendisinin bilimsel olduğunu iddia ettiği aksiyomların ve bu aksiyomlara bağlı olarak yapılan değerlendirmelerinin bir eleştirisi yapılmıştır. Buna göre, ilk olarak Rothbard'ın doğa, kültür ve biyoloji hakkında yapmış olduğu tanım ve örneklerin üstünde durulmuştur. Eşitlik hakkındaki tasavvuruna karşı Hobbesçu eşitlik eleştirisi sunulmuştur. Ayrıca burada verilen örneklerin düşünsel alt yapılarını işaretleyebilmek için, Rothbard'ın magnum opusu İnsan, İktisat ve Devlet (Man, Economy and State), adlı eserindeki değerlendirmeleri mercek altına alınmış; "kendiliğinden doğan düzen", "davranış", "mübadele" ve "praxeology" gibi kavramların, temel aksiyomlarıyla uyumlu olup olmadığı bakımından eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Varılan sonuçlara bakıldığında, Rothbard'ın temel aksiyomlarının-kendisinin ve taraftarlarının iddialarının aksine-bilimsel olmadığı ve vardığı sonuçların eşitlikçiliğe karşı güçlü bir eleştiriye dönüşemediği ifade edilmelidir. Bir diğer sonuç ise, Rothbard'ın paradoksal bir biçimde, karşı çıktığı eşitlikçi düşüncelere katkıda bulunduğudur. Gerek devletle ilgili eleştirileri gerekse de ahlak konusunda bireylere tanımış olduğu göreliliğe dair tezleri hem bireysel özgürlüğün hem de ahlaki değerler anlamında eşitliğin önünü açmaktadır.
iki söze atıfta bulunur: “Homo homini deus” ile “homo homini lupus”. Hobbes’a göre, birincisi insan
insanın tanrısıdır anlamına gelir ve bu haliyle yurttaşlar arasındaki ilişkiler için doğrudur. İkinci
tanımlama ise devletler arasındaki ilişkiler için doğrudur. Hem De Cive’de hem de Hobbes’un
düşüncelerinin daha rafine bir hale geldiği Leviathan (1651)’da insan insanın kurdu olarak kabul
edilmiş ve özellikle doğa durumundaki insanın temel karakteristiği olarak görülmüştür.
Sözleşmeci düşünürlerin en önemlilerinden biri kabul edilen ve eserine vermiş olduğu Leviathan ismiyle
modern devletin kurumsal temellerine dair ilk sistematik yaklaşımlardan birini ortaya koyan
Hobbes’un, doğa durumuna ve insan doğasına dair açıklamaları XX. yüzyılın tartışmalı
düşünürlerinden biri olan Carl Schmitt tarafından da büyük bir ilgiyle incelenmiştir. Schmitt, Hobbes
ve Machiavelli gibi insan doğasına dair ‘kötümser’ yaklaşımlara sahip olan siyasal kurguların daha
gerçekçi olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, daha gerçekçi olduğu iddia edilen bu tür doğa durumu
ve insan doğası yaklaşımlarının kökeninde ne tür tartışmalar ve varsayımlar bulunduğunu irdelemek
ilgiye değer görünmektedir.
Bu minvalde, bildiride Hobbes’un Leviathan’da ortaya koyduğu doğa durumu ve insan doğası yaklaşımlarını
biçimlendiren üç esin kaynağı olduğu ileri sürülmektedir. Bu üç esin kaynağından birincisi XVII.
yüzyılda İngiltere’nin içinde bulunduğu durumdur. Hobbes’un son derece karamsar bir şekilde
tanımladığı doğa durumumun, acaba hangi nitelikleri, dönemin İngiltere’si ile paralellik taşımaktadır?
İkincisi Hobbes’un doğrudan doğruya bireyin biyolojik özelliklerinden kaynaklandığını düşünerek
çizmiş olduğu felsefi antropolojidir. Üçüncüsü ise sürekli olarak güç peşinde koşan, diğer tüm insanları
kendi varoluş koşullarının tehdidi olarak gören ve böylelikle de korku içinde kısa bir yaşam süren
bireylerin bulunduğu bir doğa durumu tasvirinde bulunan Hobbes için “Amerika’daki vahşiler” örneği
nasıl bir kökensel anlam teşkil etmiş olduğudur. Bahsi geçen üç esin kaynağı incelenirken, C. Schmitt,
A.P. Martinich, P. Springborg, Q. Skinner, R. Tuck, C. Hill ve M. Sahlins gibi araştırmacıların
çalışmalarından yararlanılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Toplum Sözleşmesi, Doğa Durumu, İnsan Doğası, Korku, Siyasal Antropoloji.
The Department of Politics and Social Sciences constitutes the basis of all the departments of public administration, regardless of the name differences or mentioning the name of the department; and it is located in all public administration departments in Turkey. However, in the last decade, it is thought that the branches of politics and social sciences have been losing power against the other disciplines within the discipline. In other words, the effect of law, administration, urbanization and environmental departments on
the curriculum is increasing. This presentation aims to make a critical assessment of the reasons for the power loss mentioned.
Among the main causes of this power loss are global changes in political science education, transformation and integration processes of universities in Turkey, KPSS, and career goals of public administration students. To make this assessment concrete, a comparison will be made between leading public universities
in Turkey. In determining the leading universities, national and international rankings will be used among the universities. The comparison areas constitute the boundaries of the study. The areas of this comparison will include the undergraduate and graduate courses and the number of faculty members.
Türkiye'de Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dallarındaki Güç Kaybı Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme
Siyaset ve Sosyal Bilimler anabilim dalı çeşitli isim farklılıklarına veya adının bölüm adında anılıp anılmasına bakılmaksızın, tüm kamu yönetimi bölümlerinin temel zeminini oluşturmakta ve Türkiye'deki tüm kamu yönetimi bölümlerinde bulunmaktadır. Ancak geçtiğimiz on yıla bakıldığında, siyaset ve sosyal bilimler anabilim dallarının, disiplin içindeki diğer anabilim dallarına karşı güç kaybettiği düşünülmektedir. Bir başka ifadeyle, hukuk, yönetim, kentleşme ve çevre anabilim dallarının müfredat üzerindeki etkisi artmaktadır.
Bu sunum, bahsi geçen güç kaybının sebepleri üzerine eleştirel bir değerlendirme yapmayı hedeflemektedir. Bu güç kaybının başlıca nedenleri arasında, siyaset bilimi eğitimindeki küresel ölçekteki değişimler, Türkiye'de üniversitelerin yaşadığı dönüşüm ve uyum süreçleri, KPSS, kamu yönetimi öğrencilerinin kariyer
hedeflerindeki değişimler görülmektedir. Bu değerlendirmeyi somut hale getirmek için, Türkiye'nin önde gelen kamu üniversiteleri arasında bir karşılaştırma yapılacaktır. Önde gelen üniversitelerin belirlenmesinde, üniversiteler arasında derecelendirme yapan ulusal ve uluslararası sıralamalar kullanılacaktır. Çalışmanın sınırlarını ise karşılaştırma yapılan alanlar oluşturmaktadır. Bu karşılaştırmanın yapılacağı alanlar lisans ve lisansüstü ders programları ile öğretim üyeleri sayıları oluşturmaktadır.
Toplumsal sınıfların devletle olan ilişkisini anlamak, Marx'tan bu yana Marksist teorideki en çetrefilli temalardan biridir. Özellikle Sovyet Devrimi sonrasında bu tartışma şiddetlenmiş ve işçi sınıfının devlet karşısındaki pozisyonunu kavramak üzere farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu çalışma, Paul Thomas'ın " yabancı politik " adını verdiği devlet kuramının içeriğini incelemekte ve bu kuramın sunduğu imkan ve sınırlılıklar üzerine bir tartışma yürütmeyi hedeflemektedir. Yabancı politik kuramı, siyasal olanın önemini öne çıkararak, Marksizm içerisinde önemli bir yer teşkil eden egemen-sınıf kuramına bir eleştiri getirmektedir. Bu eleştirilerin mahiyetini anlamak için, öncelikle yabancı politik kuramının yöntemsel düzeyde incelenmesi gerekmektedir. Bu incelemenin ardından, yabancı politiğin Marksist devlet kuramları içerisindeki yeri saptanacaktır. Ayrıca yabancı politiğin alternatif bir devlet kuramı olarak sunduğu avantaj ve dezavantajlar değerlendirilecektir. Egemen-sınıf teorisinin dogmatik yanlarını göstermesi ve siyasal olanı öne çıkarma çabası, yabancı politik kuramının verimli yanlarıyken siyasal olanın kavramsal sınırlarının detaylı bir şekilde gösterilmemesi, bu girişimin sorunlu yönünü oluşturmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Toplum 5.0, dijital dönüşüm, süper akıllı toplum, Etik
This study aims to evaluate the political and ethical insights mentioned in the report with a critical approach to the Society 5.0 report prepared by H-UTokyo Lab. To make this assessment accurately; there is a need for a comparison on the axis of the basic questions of political philosophy and the ideals of different political ideologies. The ideal of society 5.0, which has emerged with a new ethical target that puts “people” at the center; it clearly defines the current situation as post-capitalist and speaks of the goal of taking it into a new form under the name of human capitalism. Accordingly, post-capitalist society; it envisages cooperation between academia and industry instead of the role of the state in solving social problems. However, despite the strong emphasis of this cooperation on the solution of social problems, the word egalitarianism did not find much place in the text. Moreover, the question of whether technological progress can serve egalitarian ideals has remained unanswered. On the other hand, the report argues that human values should be put forward instead of property-based rights and values. In conclusion, although the report presents a perspective that is generally compatible with the United Nations' sustainable development goals; how to build the values that it claims to be only human-centered has come to the fore as a fundamental problematic.
Keywords: Society 5.0, digital transformation, super smart society, ethics
İnsan topluluklarının varoluşunu mümkün kılan bir nosyon olarak eşitlik, bu ontolojik önemine karşın, sürekli bir tehdit altındadır. Genel olarak çok güçlü eşitlikçi uygulamalar geliştiren kabile toplumları, bu uygulamaları güvence altına alabilmek için, eşitliği zedeleyici durum ve olaylara karşı güçlü düşünsel ve pratik refleksler geliştirmişlerdir. Ancak tüm bu önlemlere rağmen, eşitlikçi kabile toplumlarının çoğu önce yerlerini eşitsizlikçi siyasal yapılara ve son olarak da devlete terk etmişlerdir. İnsan topluluklarının, kabileden devlete geçiş sürecinde ve sonrasında; eşitlik ve eşitlikçilik, hem düşüncede hem de uygulamada, zaman içinde daha da artan şekillerde saldırılara uğramıştır. Eşitlikçi düşünce ve uygulamalar, yoğun bir biçimde tehdit altında olmasına rağmen, tüm bu tarihsel süreç içinde tümüyle yok olmamış, aksine sürekli olarak yeni biçimler kazanarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bir başka ifadeyle, eşitsizlikçi siyasal yapıların kurumsallaşma süreçleri sonucunda ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler karşısında her zaman eşitlikçi karşı çıkışlar gerçekleşmiştir. Bu çalışmaya konu edilen Amerikalı iktisatçı Murray N. Rothbard, yukarıda bahsi geçen karşı çıkışları "doğanın düzeninin ta kendisine" karşı bir çıkış olarak nitelendirmekte, bu nedenle de eşitlikçi düşünce ve uygulamaları bireyin özgürlüğüne karşı en ciddi tehdit olarak ele almaktadır. Eşitlikçilik: Doğaya Karşı İsyan (Egalitarianism as a Revolt Against Nature) isimli eserinde Rothbard, bir ideal olarak eşitlikçiliği, biyolojiye, "evrenin yasalarına", insanların farklılığı ve çeşitliliğine, "realitenin ontolojik yapısına" karşı "çocukça" bir karşı çıkış olarak nitelendirir. Eşitlikçi uygulamalar ise, bir yandan "hayli tehlikeli", "dehşet verici" ve "sinir bozucu" diğer yandan ise "şımarık çocukların" "saçma fantezilerinin realize edilme çabası"dır. Bu çalışmada, kullanmış olduğu bu türden ifadelerle rahatlıkla 'eşitlikçiliğin azılı bir düşmanı' olarak tanımlanabilecek Rothbard'ın, kendisinin bilimsel olduğunu iddia ettiği aksiyomların ve bu aksiyomlara bağlı olarak yapılan değerlendirmelerinin bir eleştirisi yapılmıştır. Buna göre, ilk olarak Rothbard'ın doğa, kültür ve biyoloji hakkında yapmış olduğu tanım ve örneklerin üstünde durulmuştur. Eşitlik hakkındaki tasavvuruna karşı Hobbesçu eşitlik eleştirisi sunulmuştur. Ayrıca burada verilen örneklerin düşünsel alt yapılarını işaretleyebilmek için, Rothbard'ın magnum opusu İnsan, İktisat ve Devlet (Man, Economy and State), adlı eserindeki değerlendirmeleri mercek altına alınmış; "kendiliğinden doğan düzen", "davranış", "mübadele" ve "praxeology" gibi kavramların, temel aksiyomlarıyla uyumlu olup olmadığı bakımından eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Varılan sonuçlara bakıldığında, Rothbard'ın temel aksiyomlarının-kendisinin ve taraftarlarının iddialarının aksine-bilimsel olmadığı ve vardığı sonuçların eşitlikçiliğe karşı güçlü bir eleştiriye dönüşemediği ifade edilmelidir. Bir diğer sonuç ise, Rothbard'ın paradoksal bir biçimde, karşı çıktığı eşitlikçi düşüncelere katkıda bulunduğudur. Gerek devletle ilgili eleştirileri gerekse de ahlak konusunda bireylere tanımış olduğu göreliliğe dair tezleri hem bireysel özgürlüğün hem de ahlaki değerler anlamında eşitliğin önünü açmaktadır.
iki söze atıfta bulunur: “Homo homini deus” ile “homo homini lupus”. Hobbes’a göre, birincisi insan
insanın tanrısıdır anlamına gelir ve bu haliyle yurttaşlar arasındaki ilişkiler için doğrudur. İkinci
tanımlama ise devletler arasındaki ilişkiler için doğrudur. Hem De Cive’de hem de Hobbes’un
düşüncelerinin daha rafine bir hale geldiği Leviathan (1651)’da insan insanın kurdu olarak kabul
edilmiş ve özellikle doğa durumundaki insanın temel karakteristiği olarak görülmüştür.
Sözleşmeci düşünürlerin en önemlilerinden biri kabul edilen ve eserine vermiş olduğu Leviathan ismiyle
modern devletin kurumsal temellerine dair ilk sistematik yaklaşımlardan birini ortaya koyan
Hobbes’un, doğa durumuna ve insan doğasına dair açıklamaları XX. yüzyılın tartışmalı
düşünürlerinden biri olan Carl Schmitt tarafından da büyük bir ilgiyle incelenmiştir. Schmitt, Hobbes
ve Machiavelli gibi insan doğasına dair ‘kötümser’ yaklaşımlara sahip olan siyasal kurguların daha
gerçekçi olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, daha gerçekçi olduğu iddia edilen bu tür doğa durumu
ve insan doğası yaklaşımlarının kökeninde ne tür tartışmalar ve varsayımlar bulunduğunu irdelemek
ilgiye değer görünmektedir.
Bu minvalde, bildiride Hobbes’un Leviathan’da ortaya koyduğu doğa durumu ve insan doğası yaklaşımlarını
biçimlendiren üç esin kaynağı olduğu ileri sürülmektedir. Bu üç esin kaynağından birincisi XVII.
yüzyılda İngiltere’nin içinde bulunduğu durumdur. Hobbes’un son derece karamsar bir şekilde
tanımladığı doğa durumumun, acaba hangi nitelikleri, dönemin İngiltere’si ile paralellik taşımaktadır?
İkincisi Hobbes’un doğrudan doğruya bireyin biyolojik özelliklerinden kaynaklandığını düşünerek
çizmiş olduğu felsefi antropolojidir. Üçüncüsü ise sürekli olarak güç peşinde koşan, diğer tüm insanları
kendi varoluş koşullarının tehdidi olarak gören ve böylelikle de korku içinde kısa bir yaşam süren
bireylerin bulunduğu bir doğa durumu tasvirinde bulunan Hobbes için “Amerika’daki vahşiler” örneği
nasıl bir kökensel anlam teşkil etmiş olduğudur. Bahsi geçen üç esin kaynağı incelenirken, C. Schmitt,
A.P. Martinich, P. Springborg, Q. Skinner, R. Tuck, C. Hill ve M. Sahlins gibi araştırmacıların
çalışmalarından yararlanılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Toplum Sözleşmesi, Doğa Durumu, İnsan Doğası, Korku, Siyasal Antropoloji.
The Department of Politics and Social Sciences constitutes the basis of all the departments of public administration, regardless of the name differences or mentioning the name of the department; and it is located in all public administration departments in Turkey. However, in the last decade, it is thought that the branches of politics and social sciences have been losing power against the other disciplines within the discipline. In other words, the effect of law, administration, urbanization and environmental departments on
the curriculum is increasing. This presentation aims to make a critical assessment of the reasons for the power loss mentioned.
Among the main causes of this power loss are global changes in political science education, transformation and integration processes of universities in Turkey, KPSS, and career goals of public administration students. To make this assessment concrete, a comparison will be made between leading public universities
in Turkey. In determining the leading universities, national and international rankings will be used among the universities. The comparison areas constitute the boundaries of the study. The areas of this comparison will include the undergraduate and graduate courses and the number of faculty members.
Türkiye'de Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dallarındaki Güç Kaybı Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme
Siyaset ve Sosyal Bilimler anabilim dalı çeşitli isim farklılıklarına veya adının bölüm adında anılıp anılmasına bakılmaksızın, tüm kamu yönetimi bölümlerinin temel zeminini oluşturmakta ve Türkiye'deki tüm kamu yönetimi bölümlerinde bulunmaktadır. Ancak geçtiğimiz on yıla bakıldığında, siyaset ve sosyal bilimler anabilim dallarının, disiplin içindeki diğer anabilim dallarına karşı güç kaybettiği düşünülmektedir. Bir başka ifadeyle, hukuk, yönetim, kentleşme ve çevre anabilim dallarının müfredat üzerindeki etkisi artmaktadır.
Bu sunum, bahsi geçen güç kaybının sebepleri üzerine eleştirel bir değerlendirme yapmayı hedeflemektedir. Bu güç kaybının başlıca nedenleri arasında, siyaset bilimi eğitimindeki küresel ölçekteki değişimler, Türkiye'de üniversitelerin yaşadığı dönüşüm ve uyum süreçleri, KPSS, kamu yönetimi öğrencilerinin kariyer
hedeflerindeki değişimler görülmektedir. Bu değerlendirmeyi somut hale getirmek için, Türkiye'nin önde gelen kamu üniversiteleri arasında bir karşılaştırma yapılacaktır. Önde gelen üniversitelerin belirlenmesinde, üniversiteler arasında derecelendirme yapan ulusal ve uluslararası sıralamalar kullanılacaktır. Çalışmanın sınırlarını ise karşılaştırma yapılan alanlar oluşturmaktadır. Bu karşılaştırmanın yapılacağı alanlar lisans ve lisansüstü ders programları ile öğretim üyeleri sayıları oluşturmaktadır.