Eren Karakoç
Address: Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı
less
Related Authors
Clarisse Prêtre
Centre National de la Recherche Scientifique / French National Centre for Scientific Research
Eric H Cline
The George Washington University
N. Eda Akyürek Şahin
Akdeniz University
Alejandra B Osorio
Wellesley College
Andrea Peto
Central European University
Armando Marques-Guedes
UNL - New University of Lisbon
Maria Nilsson
Lund University
Giulia Sissa
Ucla
SUZAN AKKUS MUTLU
Nevsehir Haci Bektas Veli University
Florin Curta
University of Florida
InterestsView All (34)
Uploads
Papers by Eren Karakoç
There were powerful and warlike tribes that influenced and sometimes frightened even the Roman Empire, the most powerful of the Ancient World. They stood against the organized and crowded armies of Rome with their martial characteristics and superior physical structures that permeate every aspect of their culture, and sometimes
brought them to their knees. The leading ancient writers of the Greeks and Romans gave very detailed information about these peoples. At the beginning of these peoples are the European Germanic peoples. The Germans have resisted and fought from the first time they encountered the Romans, with their martial characteristics embedded in every aspect of their lives. After 600 years of ups and downs, they became one of the biggest forces that destroyed Western Rome.
ÖZ
Antik Dünyanın en güçlüsü olan Roma İmparatorluğu’nu bile etkileyen, kimi zaman korkutan güçlü ve savaşçı kavimler bulunmaktaydı. Bunlar, kültürlerinin her alanına işleyen savaşçılık özellikleriyle ve üstün fiziksel yapılarıyla Roma’nın organize ve kalabalık ordularına karşı durmuş, kimi zaman da bunları dize getirmiştir. Yunan
ve Romalıların önde gelen antik yazarları, bu halklar hakkında çok ayrıntılı bilgiler sunmuşlardır. Bu halkların başında Avrupalı Germen halkları gelmektedir. Germenler, hayatlarının her yönüne işlenmiş savaşçılık özellikleri ile Romalılara karşılaştıkları ilk zamanlardan itibaren direnmiş ve savaşmışlardır. 600 senelik inişli çıkışlı ilişkilerin ardından Batı Roma’yı yıkan en büyük kuvvetlerden biri olmuşlardır.
İskitler, Asur, Urartu, Pers ve Yunan kaynaklarından anlaşıldığına göre M.Ö. 9. yüzyılda, Orta Asya’da bulunurken akrabaları olan Hiung-Nu’lar (Hunlar) ile çatışmaya girmişler ve bu çatışma sonucunda yaşadıkları yerlerden hareket ederek farklı boylar halinde önce Kafkasya’ya, sonra buradan Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine doğru yayılmaya başlamışlardır. Bir kısım boylar ise yine Kafkasya geçitlerinden kuzeye yönelmiştir. Bu boylar Karadeniz’in kuzeyine ve sonrasında Doğu Avrupa’ya, Tuna Havzası’na ve Trakya’ya doğru uzanmışlardır. Asya’nın geniş bozkırlarından yola çıkarak Asya kıtasının batı ve kuzeybatı ucuna kadar ulaşmış olan İskitler, Eskiçağda bu geniş bölgedeki farklı halklara hakim olmuşlar ve bu bölgeleri karakteristik özellikleriyle siyasi, sosyal ve kültürel yönden etkilemişlerdir. Bu kadar geniş ve farklı coğrafyalara yayılan İskit boyları, doğal olarak buradaki halkların kültürlerinden de etkilenerek, temel Türk kültür unsurlarını korumalarına karşın yeni kültür olgularını da bünyelerine almışlardır.
Tarih 19. yüzyılda bir bilim halini aldıktan sonra emperyalizm, herşeyde olduğu gibi bu bilime de Avrupalı tarihçilerin bir kısmı sayesinde sirayet etmiştir. Bu sebeple özellikle İslam öncesi olmak üzere Türk tarihi çarpıtılmış, gizlenmiş ve değiştirilmiştir. 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarında yaşayan ilk Avrupalı tarihçiler, Türklükleri belli olan birçok kavmin Hint-Avrupalı veya bilinmeyen bir kökten olduğunu, bu sebeple Türk olamayacağını söylemişlerdi.
At üstündeki becerilerinin çok yüksek oluşundan ve Tacitus’un belirttiği gibi şan-şöhret sevdalarından ötürü, Roma ordusunda lejyonlara destek olan en güçlü auxiliari birliklerinde ve imparatorluk süvari koruması birliklerinde özellikle görev almışlardır. Yine de Romalılar için, Batavialılar Germen kavimlerinden sayılmıştır. Bu nedenle de nihayetinde “barbarlar” olarak adlandırılarak, önyargılara maruz bırakılmışlardır.
Tarihçilere göre bu oyunlar, ya bir kurban etme geleneğinin devamı, ya Roma’da var olan yozlaşmışlığın dışa vurumu, ya da politik liderlerin güçlerini arttırmak için kullandıkları bir araçtı. Oyunların amacı ne olursa olsun, bu oyunlarda yer alan gladyatörlerin ünü de bir o kadar Roma ve o dönemin dünyasında yayılmıştı. Kadın Gladyatörler ise bu dövüş ve gösteri dünyasında erkek gladyatörleri bile gölgede bırakacak pozisyona gelmişler, günümüzün popstarları gibi algılanmışlardır.
Özet
Roma İmparatorluk ordusunun önemli bir unsuru olan auxiliari birlikleri, imparatorluk döneminin ilk zamanlarından itibaren fethedilen halkların erkeklerinden oluşturulan kurumsal birliklerdi. Peregriniler ise fethedilmiş eyaletlerde yaşayan özgür halklardı. İmparatorluk topraklarının birçok yerinde auxiliariler ve peregrinilerin farklı yerleşim yerleri olmuştur. Auxiliariler genellikle lejyon birlikleri ile birlikte askeri üslerde kalırken, peregriniler kendi yerleşim yerlerinde ikamet etmiştir. İntercisa bölgesi ise auxiliari birliklerinin, peregrinilerin ve Romalıların bir düzen içerisinde birlikte ikamet ettikleri bir yer olmuştur. İntercisa’da yapılan araştırmalar, çeşitli dinsel inanışların da dâhil olduğu birçok farklı kültür unsurunun bir arada barındığını ortaya koymuştur. Bu bakımdan İntercisa, Roma İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısını ortaya koyan tarihsel öneme sahip bir yer olmuştur.
There were powerful and warlike tribes that influenced and sometimes frightened even the Roman Empire, the most powerful of the Ancient World. They stood against the organized and crowded armies of Rome with their martial characteristics and superior physical structures that permeate every aspect of their culture, and sometimes
brought them to their knees. The leading ancient writers of the Greeks and Romans gave very detailed information about these peoples. At the beginning of these peoples are the European Germanic peoples. The Germans have resisted and fought from the first time they encountered the Romans, with their martial characteristics embedded in every aspect of their lives. After 600 years of ups and downs, they became one of the biggest forces that destroyed Western Rome.
ÖZ
Antik Dünyanın en güçlüsü olan Roma İmparatorluğu’nu bile etkileyen, kimi zaman korkutan güçlü ve savaşçı kavimler bulunmaktaydı. Bunlar, kültürlerinin her alanına işleyen savaşçılık özellikleriyle ve üstün fiziksel yapılarıyla Roma’nın organize ve kalabalık ordularına karşı durmuş, kimi zaman da bunları dize getirmiştir. Yunan
ve Romalıların önde gelen antik yazarları, bu halklar hakkında çok ayrıntılı bilgiler sunmuşlardır. Bu halkların başında Avrupalı Germen halkları gelmektedir. Germenler, hayatlarının her yönüne işlenmiş savaşçılık özellikleri ile Romalılara karşılaştıkları ilk zamanlardan itibaren direnmiş ve savaşmışlardır. 600 senelik inişli çıkışlı ilişkilerin ardından Batı Roma’yı yıkan en büyük kuvvetlerden biri olmuşlardır.
İskitler, Asur, Urartu, Pers ve Yunan kaynaklarından anlaşıldığına göre M.Ö. 9. yüzyılda, Orta Asya’da bulunurken akrabaları olan Hiung-Nu’lar (Hunlar) ile çatışmaya girmişler ve bu çatışma sonucunda yaşadıkları yerlerden hareket ederek farklı boylar halinde önce Kafkasya’ya, sonra buradan Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine doğru yayılmaya başlamışlardır. Bir kısım boylar ise yine Kafkasya geçitlerinden kuzeye yönelmiştir. Bu boylar Karadeniz’in kuzeyine ve sonrasında Doğu Avrupa’ya, Tuna Havzası’na ve Trakya’ya doğru uzanmışlardır. Asya’nın geniş bozkırlarından yola çıkarak Asya kıtasının batı ve kuzeybatı ucuna kadar ulaşmış olan İskitler, Eskiçağda bu geniş bölgedeki farklı halklara hakim olmuşlar ve bu bölgeleri karakteristik özellikleriyle siyasi, sosyal ve kültürel yönden etkilemişlerdir. Bu kadar geniş ve farklı coğrafyalara yayılan İskit boyları, doğal olarak buradaki halkların kültürlerinden de etkilenerek, temel Türk kültür unsurlarını korumalarına karşın yeni kültür olgularını da bünyelerine almışlardır.
Tarih 19. yüzyılda bir bilim halini aldıktan sonra emperyalizm, herşeyde olduğu gibi bu bilime de Avrupalı tarihçilerin bir kısmı sayesinde sirayet etmiştir. Bu sebeple özellikle İslam öncesi olmak üzere Türk tarihi çarpıtılmış, gizlenmiş ve değiştirilmiştir. 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarında yaşayan ilk Avrupalı tarihçiler, Türklükleri belli olan birçok kavmin Hint-Avrupalı veya bilinmeyen bir kökten olduğunu, bu sebeple Türk olamayacağını söylemişlerdi.
At üstündeki becerilerinin çok yüksek oluşundan ve Tacitus’un belirttiği gibi şan-şöhret sevdalarından ötürü, Roma ordusunda lejyonlara destek olan en güçlü auxiliari birliklerinde ve imparatorluk süvari koruması birliklerinde özellikle görev almışlardır. Yine de Romalılar için, Batavialılar Germen kavimlerinden sayılmıştır. Bu nedenle de nihayetinde “barbarlar” olarak adlandırılarak, önyargılara maruz bırakılmışlardır.
Tarihçilere göre bu oyunlar, ya bir kurban etme geleneğinin devamı, ya Roma’da var olan yozlaşmışlığın dışa vurumu, ya da politik liderlerin güçlerini arttırmak için kullandıkları bir araçtı. Oyunların amacı ne olursa olsun, bu oyunlarda yer alan gladyatörlerin ünü de bir o kadar Roma ve o dönemin dünyasında yayılmıştı. Kadın Gladyatörler ise bu dövüş ve gösteri dünyasında erkek gladyatörleri bile gölgede bırakacak pozisyona gelmişler, günümüzün popstarları gibi algılanmışlardır.
Özet
Roma İmparatorluk ordusunun önemli bir unsuru olan auxiliari birlikleri, imparatorluk döneminin ilk zamanlarından itibaren fethedilen halkların erkeklerinden oluşturulan kurumsal birliklerdi. Peregriniler ise fethedilmiş eyaletlerde yaşayan özgür halklardı. İmparatorluk topraklarının birçok yerinde auxiliariler ve peregrinilerin farklı yerleşim yerleri olmuştur. Auxiliariler genellikle lejyon birlikleri ile birlikte askeri üslerde kalırken, peregriniler kendi yerleşim yerlerinde ikamet etmiştir. İntercisa bölgesi ise auxiliari birliklerinin, peregrinilerin ve Romalıların bir düzen içerisinde birlikte ikamet ettikleri bir yer olmuştur. İntercisa’da yapılan araştırmalar, çeşitli dinsel inanışların da dâhil olduğu birçok farklı kültür unsurunun bir arada barındığını ortaya koymuştur. Bu bakımdan İntercisa, Roma İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısını ortaya koyan tarihsel öneme sahip bir yer olmuştur.
cultural areas. While the Greeks concentrated their profession on the heavy but strong phalanx system, Persians concentrated on swift cavalry and light infantry troops. The fast
changing conditions of the ancient World put these two warrior civilization face to face. The wars that took place between them portrayed their strengths and weaknesses against one another. As a result, both civilizations were affected from each other in terms of military issues. Greeks realized the superiorty of light cavalry and contributions that infantry troops provided in the battle field and started forming similar troops in their armies. Persians, on the other hand, started recruiting Greek hoplites and forming mercenary troops in theirs.
Dönemin iki büyük devletinin, geçmişi yüzyıllara dayanan bir siyasetle bu bölgelerin kendilerine ait olduğunu iddia etmeleri ve Kuzey Suriye üzerinde hâkimiyet kurmak istemeleri, bu savaşın en asıl sebebidir. Bu bakımdan savaşa yol açan sebepleri incelemek ve anlamak, savaşın nedeninin ve sonucunun daha iyi kavranmasını sağlayacaktır.
Tarihsel gelişim itibarıyla, özellikle M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Etrüskçe’den etkilenen bu dil, Grek alfabesiyle kullanılmaktaydı. Günümüzde konuşulan Portekizce, İspanyolca, Romanca, Fransızca ise antik Latince’nin bir dalı olan Vulgar (Kaba) Latince’den gelmektedirler