Papers by CELAL İBRAHİM AYDIK
Mikrofon Dergi Deprem Özel Sayısı
Mikrofon Dergi, 2021
Çini Sanatı ve Türk Sanatında Çini
Hiçbir kültürdeki hiçbir figür tam olarak "saf" değildir. Özellikle de Anadolu gibi bir
coğrafyad... more Hiçbir kültürdeki hiçbir figür tam olarak "saf" değildir. Özellikle de Anadolu gibi bir
coğrafyada etkileşim ve değişim kaçınılmazdır. Öz kültürümüz denince aklımıza gelen imgeler
aslında ne kadar öz ya da ne kadar Türk? Birkaç onyıl, yüzyıl hatta binyılda benimsediğimiz
gelenekler de o "değişim" süreçleriyle kültürümüze girmedi mi? Yenilik ve değişim tabiî ki
kaçınılmaz ancak bütün dışsal etkilere kontrolsüzce açık olmanın getirileri ya da tahribatları
da sorgulanmalı sanırım. Bugün için halk kültürümüzün temel taşları Hıdırellez, Aşure,
Nevruz, Nazar, Ocaklık, Kurşun Dökme gibi gelenekler kaynağını tamamen Türk-İslam
kültüründen almayan Hristiyanlıkta, Paganizmde ya da Şamanizmde kökleri olan inançlar
değil midir? Birkaç onyıl sonra Anadolu'nun ücra bir köyünde, yeniyılda bir çam ağacı
yanında yepyeni gelenekler edinmiş bir Türk ailesi tipi, halk kültürü araştırmacıları için
neden bir araştırma konusu olmasın?
Üzerinde yaşadığımız ve bugün kendimizi mutlak sahibi sandığımız bu mavi gezegenin uzak geleceğin... more Üzerinde yaşadığımız ve bugün kendimizi mutlak sahibi sandığımız bu mavi gezegenin uzak geleceğini ve o gelecekteki din-kültür-toplum ilişkisini gözlemleyebilmeyi çok isterdim. Bu imkansız olguyu deneyimlemeyi en çok arzuladığım yerlerden birisi, Şanlıurfa’nın yaklaşık 15 km kuzeydoğusundaki Göbekli Tepe’dir. Burası, insana yokluk duygusunun; sonsuzluk hissi veren bir atmosferde aşılandığı, enerji dolu bir nokta. Kazıları halihazırda devam eden bu yer; bir kayalık denizi ortasındaki kireçtaşı bir platform üzerinde yer alan, gizemlerle dolu yığma bir tepe görünümünde. Bu “uzak gelecek” tanımı kaç yıllık bir zaman dilimini içine almalı bilmiyorum. Ancak dünyanın 4.54 milyar yıllık geçmişinde, çoğunlukla yazılma gereği görülmeyip 4.5 milyar yıl diye tanımlananan son 4’ünün bile 40 milyon yıllık bir zamana denk geldiğini düşünürsek; 11.600 yıllık bu yerin, göreli yakın bir döneme ait olduğunu bile düşünebiliriz. İnsanın yeryüzündeki varlığıyla başlayıp yaklaşık 2 milyon yıl süren Paleolitik (Eski/Yontma Taş Çağı) dönemin durağan yaşam standartları, günümüzden sadece 12 bin yıl kadar önce Yakındoğu’da yaşanan devrim niteliğindeki gelişmelerle gözalıcı bir biçimde başkalaştı. İnsanlığın bu en uzun ve belki de en durağan dönemi, Son Buzul Çağı’nın bitmesi ve Würm buzulunun Avrupa’nın kuzeyine çekilmesiyle birlikte değişen iklim şartları doğrultusunda Yakındoğu’da kurulan yerleşimlerle son buldu. Biraz iddialı gelebilir ama bugün gelinen teknoloji ve kültür, varlığını büyük oranda ülkemizin de bir parçasını oluşturduğu Yakındoğu’nun Neolitik dönem insanına borçludur.
Drafts by CELAL İBRAHİM AYDIK
Antakya Mozaik Müzesi'ndeki Iphigenia Aulis'te Konulu Mozaik
Uploads
Papers by CELAL İBRAHİM AYDIK
coğrafyada etkileşim ve değişim kaçınılmazdır. Öz kültürümüz denince aklımıza gelen imgeler
aslında ne kadar öz ya da ne kadar Türk? Birkaç onyıl, yüzyıl hatta binyılda benimsediğimiz
gelenekler de o "değişim" süreçleriyle kültürümüze girmedi mi? Yenilik ve değişim tabiî ki
kaçınılmaz ancak bütün dışsal etkilere kontrolsüzce açık olmanın getirileri ya da tahribatları
da sorgulanmalı sanırım. Bugün için halk kültürümüzün temel taşları Hıdırellez, Aşure,
Nevruz, Nazar, Ocaklık, Kurşun Dökme gibi gelenekler kaynağını tamamen Türk-İslam
kültüründen almayan Hristiyanlıkta, Paganizmde ya da Şamanizmde kökleri olan inançlar
değil midir? Birkaç onyıl sonra Anadolu'nun ücra bir köyünde, yeniyılda bir çam ağacı
yanında yepyeni gelenekler edinmiş bir Türk ailesi tipi, halk kültürü araştırmacıları için
neden bir araştırma konusu olmasın?
Drafts by CELAL İBRAHİM AYDIK
coğrafyada etkileşim ve değişim kaçınılmazdır. Öz kültürümüz denince aklımıza gelen imgeler
aslında ne kadar öz ya da ne kadar Türk? Birkaç onyıl, yüzyıl hatta binyılda benimsediğimiz
gelenekler de o "değişim" süreçleriyle kültürümüze girmedi mi? Yenilik ve değişim tabiî ki
kaçınılmaz ancak bütün dışsal etkilere kontrolsüzce açık olmanın getirileri ya da tahribatları
da sorgulanmalı sanırım. Bugün için halk kültürümüzün temel taşları Hıdırellez, Aşure,
Nevruz, Nazar, Ocaklık, Kurşun Dökme gibi gelenekler kaynağını tamamen Türk-İslam
kültüründen almayan Hristiyanlıkta, Paganizmde ya da Şamanizmde kökleri olan inançlar
değil midir? Birkaç onyıl sonra Anadolu'nun ücra bir köyünde, yeniyılda bir çam ağacı
yanında yepyeni gelenekler edinmiş bir Türk ailesi tipi, halk kültürü araştırmacıları için
neden bir araştırma konusu olmasın?