marife
dini araştırmalar dergisi
Turkish Journal of Religious Studies
TANITIM
cilt / volume: 16 sayı / issue: 2 kış / winter 2016
Şehir ve Âlimleri Sempozyumu-I
11-12 Kasım 2016, Dedeman Otel, Konya
Haz. Ahmet Mekin Kandemir
Arş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi
Kelam Ana bilim dalı Araştırma Görevlisi
ahmetmekin@hotmail.com
Necmettin Erbakan Üniversitesi
Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi, 2016
yılında Konya’nın “İslam Dünyası Turizm
Başkenti” olarak ilan edilmesi vesilesiyle
şehir-âlim ilişkisini ele almak ve Konya
âlimlerini tanıtmak amacıyla bir dizi
sempozyum
düzenlemeye
karar
vermiştir. Yakın dönem Konya âlimlerinin
bir kısmının ele alındığı ilk sempozyum Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya
Turizm Tanıtım ve Eğitim Vakfı (KOTEV) ve Konya Büyükşehir Belediyesi’nin ortak
organizasyonuyla 11-12 Kasım tarihlerinde Konya Dedeman Otelde
gerçekleştirildi.
Sempozyum 11 Kasım Cuma günü saat 10.00’da Necmettin Erbakan
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Hafız Ahmet Çalışır’ın Kur'an-ı
Kerim tilavetiyle başladı. Daha sonra sırasıyla Necmettin Erbakan Üniversitesi
Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Dekanı ve sempozyum koordinatörü Prof. Dr.
Ramazan Altıntaş, Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer
Şeker ve Konya Büyükşehir Belediye Başkan Tahir Akyürek açılış konuşmalarını
yaptılar. Açılış konuşmasında İslam medeniyetinde şehirlerin âlimlerle birlikte
varlık kazandığını ifade eden ve buna ilişkin örnekler veren Prof. Dr. Ramazan
Altıntaş; âlimlerin şehirlerin sosyal ve ahlaki değerlerinin korunmasında,
anlaşmazlıkların giderilmesinde, şehirlerin sosyal bütünlüğünün sağlanmasında ve
yeni nesillerin manevi ve ahlaki değerlere göre yetiştirilmesinde çok önemli bir
role sahip olduğunu söyledi. Konya’nın dün olduğu gibi bugün de âlim yetiştirme
384
Haz. Ahmet Mekin Kandemir
potansiyeline sahip olduğunu vurgulayan Altıntaş, bunun en güzel örneğinin
mütefekkir ve bilge başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu olduğunu ifade etti.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker
konuşmasında; medine’nin yani şehrin medeniyetin kaynağı olduğuna inanan bir
kültürün mensupları olarak şehrin insana, insanın da şehre değer kattığına
inandığımızı, aynı şekilde ilim erbabının uygun şartları bulabildiğinde şehirlerin
âlimleri, âlimlerin de faziletli şehirleri ortaya çıkardığını, birinin diğerinin
tamamlayıcısı ve besleyici unsuru olduğunu söyledi. Konya Büyükşehir Belediye
Başkanı Tahir Akyürek, kültürümüzde âlimlerin adeta yıldızlar gibi olduğunu ve
gökyüzünü aydınlattığını, “âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” sözünün
kültürümüzün âlime verdiği değeri ortaya koyduğunu söyleyerek konuşmasına
başladı. Ardından her medeniyetin bir şehirden doğduğunu, fakat o şehrin
ziynetinin ve parıldayan yüzünü de âlimlerin oluşturduğunu ifade etti.
Açılış konuşmalarının ardından saat 11:00’de sempozyumun onur konuğu
olan 62- 64. Dönem Başbakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu “Medeniyetin İlim Boyutu
ve Şehir” konulu açılış konferansını verdi. Şehir, âlim ve Konya kelimelerini bir
araya geldiği bu sempozyum vesilesiyle bir medeniyet muhasebesi yapmanın
gerektiğini belirten Davutoğlu, konuşmasında medeniyetleri ortaya çıkaran
boyutlara vurgu yaptı. Bir medeniyet inşa etmek için öncelikle bir varlık bilinci ve
bilgi paradigması inşa etmenin gerekli olduğunu söyledi. Yeni bir bilgi paradigması
inşa etmenin ise bilgi kaynaklarına sahip olmaya, sahip olunan bilginin
meşruiyetine, sosyal değer boyutu olmasına, sistemleşmesine, kurumsal bir boyut
kazanmasına ve pratik-teknolojik kullanımına ihtiyaç duyduğunu ifade etti.
Açılış konuşmaları, açılış konferansı ve değerlendirme oturumunun dışında
yedi oturumun yapıldığı sempozyumda farklı üniversitelerden akademisyen ve
Şehir ve Âlimleri Sempozyumu, Konya 2016
385
araştırmacılar toplam yirmi sekiz tebliğ sundular. Saat 14:30’da başlayan ve dört
tebliğin sunulduğu I. Oturumun başkanlığını Prof. Dr. Bilal Kuşpınar yaptı. İlk
konuşmacı olan Prof. Dr. Sadettin Ökten “Şehir ve Kurucu İlkeler” başlıklı
tebliğinde, şehir kurmanın inşa ve imar olmak üzere iki boyutu olduğunu, inşanın
şehirlerin malzemesini ve maddi boyutunu, imarın ise simgesel ve manevi
boyutunu oluşturduğunu, inşa edilen şehirlerin manevi bir boyut ve ruh kazanması
için kendisinin kavramsallaştırdığı “nispet”, “iktifa” ve “terkip” ilkelerine riayet
edilmesi gerektiğini söyledi. İkinci konuşmacı Prof. Dr. Mehmet Şeker
“Selçuklularda Bir Arada Yaşama Tecrübesi ve Âlimler” başlıklı tebliğinde, Moğol
istilası ile birlikte farklı din, mezhep ve tarikat mensuplarının birlikte yaşadığı
Anadolu’da Yunus Emre, Mevlânâ, Kirmânî, Sadreddin Konevî gibi âlimler ortaya
koydukları eserler ve örnek yaşamlarıyla birlikte yaşama kültürüne katkıda
bulunmuşlardır. Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Yasin Aktay “Âlim yetiştirmede Şehrin
Kültürel Atmosferinin Rolü” başlıklı tebliğinde, tarihe bakıldığında âlimlerimizin
neredeyse tamamının doğdukları köyleri terk ederek şehirlere ilim tahsil etmek
için hicret ettiklerini, şehir hayatıyla birlikte bir âlim olarak yetiştiklerini, Konya ile
özdeşleşmiş olan Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Sadreddin Konevî gibi âlimlerin
bunun güzel bir örneği olduğunu söyledi.
Saat 16:00’da başlayan ve başkanlığını Prof. Dr. Yusuf Işıcık’ın yaptığı II.
Oturumda dört tebliğ sunuldu. İlk olarak Prof. Dr. Caner Arabacı “Şehir Kültürünün
Âlim Yetiştirmede Kurucu Rolü: Islâh-ı Medâris Tecrübesi” başlıklı tebliğini sundu.
Tebliğinde Osmanlının son döneminde Konya’da kurulan Islâh-ı Medâris-i
İslamiyye medreselerinin şehir kültürünün âlim yetiştirmedeki rolünü ortaya
koyan tipik bir örnek olduğunu, tarihe bir tohum olarak atılan o başarılı
teşebbüsün topluma rehberlik edecek âlimlerin yetiştirilmesi konusunda hafıza
tazelemenin aracısı olacağını vurguladı. İkinci konuşmacı Dr. Ömer Korkmaz “Âlim
Yetiştirmede Müfredât Programlarının Önemi” konulu tebliğinde, müfredatını güçlü
ve sağlam tutmayan ve bu müfredatın uygulayıcısı olan öğretmenlerini memnun
etmeyen bir devletin geleceğinin olmadığı gibi, böyle bir ülkede hiçbir zaman
güvenlik sorununun bitmeyeceğini, kötü müfredatlı bir ülkede zamanla gerileme
veya çöküşün kaçınılmaz olduğunu söyledi. Hindistan ve Pakistan
Müslümanlarının eğitim tecrübelerinden bahseden Korkmaz, temel İslami ilimlerin
ve sosyal bilimlerin ileri düzeyde okutulduğu, makâsıdı önceleyen şarkiyat
akademileri veya yeni nesil medreseler kurmanın gerekli olduğunu vurguladı.
Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Mustafa Aydın “Âlim-Aydın Örtüşmesi Mümkün
müdür?” başlıklı tebliğinde bir sosyolog gözüyle her iki kavram üzerine bazı
tahliller yaptı ve günümüzde eski şehirlerden eser kalmadığı gibi eski âlimlerden
de eser kalmadığını, günümüz kozmopolit kent yapısına uygun ama kentleri pek
temsil etmeyen aydın modunda âlimlerin türediğini, ancak bunların zihinlerinin
bir hayli bölünmüş ve dağınık olduğunu, bu “dindar aydınlar”ın bir an önce bir âlim
zümresine dönüşmesi gerektiğini ifade etti. Dördüncü konuşmacı olan Prof. Dr.
Yusuf Küçükdağ “Devletin Yükseliş ve Çöküşünde Âlimin Yeri (Osmanlı Deneyimine
Bir Atf-ı Nazar)” başlıklı bir tebliğ sundu. Tebliğinde Selçuklu Devletinin yıkılışı ile
birlikte Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükseliş süreçlerini irdeleyen Küçükdağ,
Osmanlı devletinin temellerini ilim adamlarının attığını, kurulan medreselerde
386
Haz. Ahmet Mekin Kandemir
yetişen âlimler ve bürokratlar ile de devletin en parlak dönemlerini yaşadığını,
ancak Enderûnda yetişen fakat ehil olmayan kimselerin istihdam edilmesi ve bu
uygulamanın süreklilik kazanması ile birlikte devletin gerileme ve çöküş sürecine
girdiğini söyledi.
12 Kasım Cumartesi saat 09:00’da başlayan III. Oturumun başkanlığını
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı yaptı. Dört tebliğin sunulduğu oturumda ilk
konuşmacı olan Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı “Din Hizmetleri Alanında Model
Âlim Tipolojisi: Hacı Veyis Efendi” başlıklı tebliğinde Konya’nın son yüzyılda
yaşamış önemli âlim ve sûfîlerinden biri olan Hacı Veyis Efendi’nin hayatını,
ailesini, tahsilini, Konya’ya yaptığı hizmetleri ve talebelerini anlattı. İkinci
konuşmacı olan Prof. Dr. Mustafa Fayda “Hacıveyiszade Mustafa Kurucu” başlıklı
tebliğinde Hacı Veyis Efendi’nin oğlu ve kendisinin de dedesi olan Hacıveyiszâde
Mustafa Kurucu Efendi’nin hayatını ve ilmi yönünü anlattı. Daha sonra kendi
tanıklıklarından örnekler vererek onun ilmi ve manevi hizmetlerinin yanı sıra
başta cami ve medrese olmak üzere Konya’da yapılacak bütün hayır işlerinde
daima cemaatinin önünde yer aldığını, kurulan derneklerin birçoğunun başında
fahrî başkan olarak yer alıp canla başla çalıştığını, çeşmelerin, yolların, köprülerin,
okulların, Kur’an kurslarının, aşevlerinin, hastanelerin ve dispanserlerin
yapılmasında canla başla çalıştığını söyledi. Üçüncü konuşmacı olan Prof. Dr.
Mustafa Uzun “Son Devir Âlimlerinden Ali Ulvi Kurucu” hocayı anlattı. Ali Ulvi
Kurucu’yu Konyalı bir Osmanlı Efendisi olarak niteleyen Uzun, onun ilmî, fikri,
irfanî bakımdan olduğu gibi sanat alanında kıymetli isimlerin başında geldiğini
ifade etti. Ayrıca onun memleketin en zorlu yıllarında ömrünü ilim tahsil etmeye ve
halkı irşat etmeye adadığını, bunun yanı sıra birçok şiir de yazdığını örnekleriyle
birlikte anlattı. Dördüncü konuşmacı olan Konya Yazma Eserler Kurumu Bölge
Müdürü Bekir Şahin “Sultâtü’l-Vâizîn Tahir Büyükkörükçü” başlıklı bir tebliğ sundu.
Tebliğinde uzun yıllar boyunca Konya’da vaizlik yapan, 60 darbesinden sonra
Burdur ve Isparta’ya sürülen ve 2011 yılında vefat eden Tahir Büyükkörükçü
hocanın tüm Müslümanların dertleriyle ilgilendiğini, verdiği vaazlar ile halkı
Şehir ve Âlimleri Sempozyumu, Konya 2016
387
bilinçlendirdiğini, dünyanın çeşitli yerlerinde Müslümanların çektiği sıkıntıları
dillendirerek ümmet bilincini diriltmeye çalıştığını ifade etti.
Prof. Dr. Orhan Çeker’in başkanlığını yaptığı IV. Oturumun ilk konuşmacısı
olarak Yrd. Doç. Dr. Murat Ak, “Şeyhzâde Ahmed Ziyâ Efendi’nin Şiirleri” başlıklı
tebliğini sundu. 1874-1925 yılları arasında yaşayan Şeyhzâde Ahmed Ziyâ
Efendi’nin, Devlet-i Âl-i Osman’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne, Osmanlı modernleşme
sürecinin Konya’da yaşayan yerli figürlerinden, yaşadığı dönemde Konya’daki dinî
ve ictimâî hayata doğrudan şekil veren isimlerden ve siyâsetçi, müderris, mürşit,
dilci ve edebiyatçı kimlikleriyle döneminin çok yönlü Osmanlı münevverlerinden
biri olduğunu ifade eden Ak, onun manzum ve mensur eserleri ve içerikleri
hakkında bilgiler verdi. Oturumun ikinci tebliğcisi olan Prof. Dr. Hayri Erten, “DinToplum İlişkileri Bağlamında Ağrıslı Tevfik Efendi” konulu bir sunum yaptı. Ağrıslı
Tevfik Efendi’nin Osmanlı’nın son zamanları ve Cumhuriyet döneminin ilk
zamanlarındaki siyasi, kültürel ve ekonomik çalkantılı dönemde Konya’da dini,
insani ve maddi yönden etrafını aydınlatmaya çalıştığını belirten Erten, onun İslam
ilimler, alet ilimleri ve fen bilimleriyle donanmış bir şekilde toplumla bütünleşmiş
düşünürler yetiştirme gayretleri o gün için kısa sürmüşse de, bu gayretleriyle
imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinin temelini oluşturarak geleceğe ışık
tutmaya çalıştığını söyledi. “Muhammed Kutsi (Bozkırlı Memiş) Efendi” konulu
üçüncü tebliği Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili sundu. Tebliğinde Konya’nın Bozkır
ilçesinde 1784-1852 yılları arasında yaşamış Osmanlı âlimlerinden olan Memiş
Efendinin ilmi ve ahlaki yönden donanımlı olarak yetiştirdiği talebe ve halifeleriyle
birlikte toplumun ıslah edilmesinde, eğitim kurumları ve müfredatının ıslah
edilmesinde, siyaset ve yönetimin ıslah edilmesinde etkili olduğunu ifade etti.
Dördüncü konuşmacı olarak Yrd. Doç. Dr. Ali Çoban “Bir Gönül Ehli Olarak Lâdikli
Ahmed Efendi” konulu tebliğini sundu. Lâdikli Ahmed Efendi’nin, ümmî olmasına
rağmen içli ve tasavvufî mazmun şiirler söylediğini, Allah aşkını ve kulluğu
kalplere nakşetmeye çalıştığını belirten Çoban, onun Allah âşığı olduğunu, aşkın
kendisinde gönül yangınlarına sebep olduğunu, bunu da şiirlerinde işlediğini
söyledi.
V. Oturum Prof. Dr. Muhittin Uysal’ın başkanlığında başladı. İlk olarak Lütfü
Taşel “Abdullah Fevzi Efendi (Tanrıkulu), Şahsiyeti, İlmî ve Düşünce Yönü” başlıklı
tebliğini sundu. 1833-1943 yılları arasında Konya’ya birçok hizmetlerde bulunan
Abdullah Fevzi Efendi’yi iyi bir hatip, hukuk, kelam, hadis gibi İslami ilimlerde pek
çok eseri olan bir müderris, mücadeleden yılmayan ve İslam ümmetinin yararına
olan her konuda elini taşın altına sokmaktan çekinmeyen bir mücahit şeklinde
niteleyen Taşel, hayatı ve eserleri incelendiğinde onun bir devleti yönetecek ilmi
ve akli dirayete, bilgi ve cesarete sahip olduğunu söyledi. İkinci konuşmacı olan ve
“Fahri Kulu Efendi” başlıklı bir tebliğ sunan Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu tebliğinde,
Fahri Kulu Efendi’nin Konya’nın son yüz yıllık dini ve ahlaki hayatında önemli
tesirleri olan bir ahlak ve kulluk akımının mensuplarından bir âlim ve ahlak eri
olduğunu ifade etti. Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Azmi Bilgin “Ermenekli Mustafa
Savfet Efendi (Safvet Aysu)” başlıklı bir tebliğ sundu. Tebliğinde 1877-1964 yılları
arasında yaşamış ve Ermenek doğumlu olan Savfet Efendi’nin dönemin
dergilerinde pek çok ilmi ve dini yazılar yayınladığını, âlim, fâzıl, hakkı
388
Haz. Ahmet Mekin Kandemir
söylemekten çekinmeyen, düşmanlarının bile takdirine mazhar olan bir hoca
olarak tanındığını söyledi. Dördüncü konuşmacı olan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arıkan
“Bolay Ailesi” başlıklı tebliğinde Konya'nın özellikle yakın tarihini inceleyen
herkesin yolunun mutlaka bu aileden birisine, onun yaptığı hizmetlere, eserlerine
çıkacağını söyledi. Öte yandan aileden dini ilimleri tahsil eden Süleyman Hayri
Bolay ve Mehmet Naci Bolay kardeşlerin sadece ilim adamı olarak değil; fikir ve
hareket adamı olarak da aile tarihi içindeki seçkin yerlerini aldığını, örneğin
Süleyman Hayri Bolay’ın halen, Türk-İslâm medeniyetini yeniden inşa ve ihya
meselesinin fikir çilesini çeken, bu uğurda çalışmalarına devam eden bir fikir
adamı olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. İsmail Hakkı Atçeken’in yönettiği VI. Oturumun “Veled Çelebi
İzbudak’ın Mevlânâ Düşüncesine Katkısı” başlığını taşıyan ilk tebliğini Yrd. Doç. Dr.
Yakup Şafak sundu. Teblğinde Mevlânâ soyundan olan Mehmed Bahâeddin Veled
Çelebi (İzbudak, 1867-1953) İzbudak’ın Mesnevî çevirisini değerlendiren Şafak, bu
çevirinin bazı aksaklıklara rağmen, istifade edilebilir, iyi bir çalışma olduğunu,
bugün için dili epeyce eskimiş olmasına karşın uzun zaman bu alanda önemli bir
boşluğu doldurmuş ve Mevlâna düşüncesinin yayılmasına hizmet etmiş bir eser
olduğunu ifade etti. Daha sonra kinci konuşmacı olan Prof. Dr. Dilaver Gürer
“Mavlânâ’nın ve Mevlevîliğin Konya Âlimlerine Etkisi” konulu tebliğinde Hz.
Mevlâna’nın Konya şehrini, Konyalı âlim, mütefekkir, sanatkâr, devlet adamı,
idâreci, bürokrat, tüccar vs. bütün kesimleri etkilediğini, Konya ilim, kültür, sanat
ve sosyal hayâtına âdetâ kendi rûhunu, kendi mührünü nakşetttiğini; bundan
dolayı Konya’nın, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında "Mevlâna Şehri" şeklinde
anıldığını ifade etti.
Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Ramazan Altıntaş “Konya’lı Mehmet Vehbi
Efendi’nin Kelâmî Yönü” konulu tebliğini sundu. Osmanlı’nın son dönemlerinde
yaşamış Konyalı bir âlim olan Mehmet Vehbi Çelik’in Hanefî-Mâturîdî geleneğe
bağlı olduğunu belirten Altıntaş, onun Ehl-i Kıble tekfir edilemez, sahabeyi hayırla
anarız, cennet ve cehennem mahlûktur gibi görüşlerinin, itikâdî konularda
dengeli/orta bir yol izlediğinin bir göstergesi olduğunu ifade etti. Dördüncü
konuşmacı olan Prof. Dr. Ali Akpınar “Mehmet Vehbi Efendi’nin Tefsirciliği”ni
anlattı. Tebliğinde Mehmed Vehbi Hoca’nın, zor zamanlarda yaşamış olmasına
rağmen Kur’ân’ın tefsiri yazdığını, bu tefsirin temel özelliklerin ise; meşhur ve
muteber tefsirlerin hulasası olması, alıntıları tercüme edip kendi cümleleriyle
aktarması, Kur’ân’ın Kur’ân ve Sünnetle tefsiri olması, nüzul sebeplerini
nakletmesi, kıraat farklarını aktarması, dil bilimsel açıklamalarda bulunması,
Kur’ân’ın edebî üslubunu açıklaması ve lafızlardaki edebî incelik ve hikmetleri
bildirmesi şeklinde ifade etti.
Şehir ve Âlimleri Sempozyumu, Konya 2016
389
VII. Oturum Prof. Dr. Fikret Karapınar’ın başkanlığında başladı. İlk tebliği
Prof. Dr. Bilal Kuşpınar “Sadreddin Konevî ve Düşüncesi” başlığı ile sundu.
Tebliğinde Sadreddin Konevî’nin Konya Felsefe Ekolünün kurucusu olduğunu
belirten Kuşpınar, Konevî ekolünün, bir ekolün sahip olması gereken dünya
görüşü/sistem, bilim geleneği ve âlim silsilesi gibi bütün şartlara sahip olduğunu,
üniversite olarak bu ekolün mensuplarını ve düşüncelerini tespit etmeye
çalışacaklarını ifade etti. İkinci konuşmacı Prof. Dr. Ahmet Çaycı “Bir Şehrin Bânisi
Olarak Seyyid Harun Veli” başlıklı tebliğini sundu. Tebliğinde Seyyid Harun Veli’nin
Anadolu’nun iskân sürecinde doğrudan görev almış bu görevi ortaya koyduğu
fiziki yapılarla desteklemiş bir âlim olduğunu, ayrıca yetiştirdiği talebelerini
Anadolu’nun diğer bölgelerine seferber ederek misyonunun canlı kalmasını
sağladığını ifade etti. Üçüncü konuşmacı olan Doç. Dr. Murat Şimşek “Ebû Said
Muhammed Hâdimî” başlıklı tebliğini sundu. Hâdimî’nin Hanefî-Mâtürîdî
geleneğine son derece bağlı, tasavvufî eğilimlerini de bu çerçevede temellendiren
bir âlim olduğunun altını çizen Şimşek; onun kendi döneminde İslam
coğrafyasında var olan zihinsel ve sosyal krizlere dinin sahih yorumu üzerinden
çözümler sunmaya çalıştığını, bu bağlamda eser telifi, eğitim ve öğretim
faaliyetleri, vaaz ve irşat hizmetleriyle ve doğrudan tasavvuf yöntemini kullanarak
geleneğin devamını sağladığını söyledi. Dördüncü konuşmacı Doç. Dr. Doğan
Kaplan “Yesevî’nin Yolunda Seyyid Mahmut Hayrân” başlıklı tebliğini sundu.
Tebliğinde Seyyid Mahmûd Hayrân’ın XIII. yüzyılda Anadolu’da yaşamış, hem
menkıbelerde hem de Mevlevî, Alevi-Bektaşi ve Rifâi tasavvufi çevrelerin menâkıb
geleneğinde adı hayırla yâd edilen bir gönül eri olduğunu, o ve onun gibi farklı
kesimler tarafından sevilen kişilerin toplumsal kutuplaşmanın arttığı şu günlerde
bizi bir birimize bağlayacak köprüler olabileceğini belirtti.
390
Haz. Ahmet Mekin Kandemir
Değerlendirme oturumuna Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Önder Kutlu
başkanlık yaptı. İlk sözü alan Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Muzaffer Şeker iki gün süren sempozyumun çok başarılı ve verimli geçtiğini, böyle
bir sempozyumu düzenlediği için başta İlahiyat Fakültesine ve organizasyona katkı
sunan Konya Büyükşehir Belediyesine üniversite adına teşekkür ettiğini söyledi.
Ardından söz alan Prof. Dr. Mustafa Fayda, iki gün boyunca Konya’nın değerli
şahsiyetlerini ve âlimlerini andığımızı, günümüzde de Konya’nın değerli ilim
adamlarını bünyesinde toplamaya devam ettiğini, bunun da hayırlı neticelerle
sonuçlanacağına inandığını söyledi. Prof. Dr. Caner Arabacı ise Âlime ve ilme sahip
çıkılması adına bu tür organizasyonların çok anlamlı olduğunu, sempozyumda
tanıtılan âlimlerin vahiy kökenli değerleri anlayan, anlatan ve bu açıdan toplum
sorunlarını çözen kimlikleri, yani şehir ışığı, medeniyet ışığı olma yönlerinin çok
önemli olduğunu söyledi. Daha sonra söz alan Prof. Dr. Yusuf Küçükdağ
sempozyumun mutlaka ikinci ve üçüncüsünün yapılması gerektiğini, hatta
bunlardan birinin uluslararası nitelikte olmasının faydalı olacağını söyledi. Son
sözü alan Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, bu sempozyumla birlikte ilmimize, irfanımıza,
düşünce hayatımıza hizmet eden âlimlerimizi hayırla andığımızı, onlara karşı ahde
vefa vazifemizi de böylece yerine getirmiş olduğumuzu ifade etti. Daha sonra
sempozyumun düzenlenmesine vesile olan üniversite rektörüne, sempozyuma
maddî/manevî destek olan eden Konya Büyükşehir Belediye başkanlığına,
tebliğleriyle destek veren ve sempozyumun gerçekleştirilmesine katkılar sağlayan
katılımcı hocalara teşekkür etti. Plaket takdimi ve toplu fotoğraf çekiminin
ardından sempozyum sona erdi.
Şehir ve Âlimleri Sempozyumu, Konya 2016
391
Şehirlerin ve medeniyetlerin oluşumunda ilmin ve âlimlerin rolü olduğu
yadsınamaz bir gerçektir. Öte yandan büyük âlimlerin yetişmesi için de şehirlere,
kütüphanelere ve medreselere ihtiyaç vardır. Yani şehirlerin kurulmasında ve
gelişmesinde âlimler etkili olduğu kadar, âlimlerin yetişmesinde ve kimlik
kazanmasında da şehirler etkili olmaktadır. Bu şekilde şehir ile âlim arasında
karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Konya için bir durum değerlendirmesi
yaptığımızda X-XII. yüzyıllarda buraya hicret eden âlimlerin fikirleri, eserleri ve
kimlikleri üzerinde Konya şehri etkili olduğu gibi, bu âlimler de Konya ve Anadolu
coğrafyasında etkileri bugün dahi hissedilen derin izler bırakmışlardır. Bu tarihi
tecrübeden de anlaşılacağı üzere İslam Medeniyetini canlandırmanın ilk adımlarını
ilme, âlime ve medreseye ve bunlara kucak açacak şehirlere yatırım yaparak atmak
durumundayız. Âlimlerimizin birikim ve tecrübelerinden yararlanabilmemiz,
ancak onların tanınması ve fikirlerinin anlaşılması için düzenlenen bu tür ilmi
faaliyetlerin artarak devam etmesi ile mümkün olacaktır. Bu sempozyum da bunun
idrak edilmesine önemli bir katkı sunmuştur.