Academia.eduAcademia.edu

Dünyanın Yeşil Tarihi Çevre ve Uygarlıkların Çöküşü

KİTAP İNCELEMESİ “Dünya'nın Yeşil Tarihi Çevre ve Uygarlıkların Çöküşü” İsa YAVAŞ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi İncelenen Kitap “Dünya'nın Yeşil Tarihi Çevre ve Uygarlıkların Çöküşü” adlı bir kitaptır. Kitabın yazarı Clive Pontıng'dir. Sabancı Üniversitesi yayınlarında hazırlanan kitabın çevirisini Ayşe Başcı Sender yapmıştır. 2000 yılında yayımlanan kitap toplam 17 bölümden oluşmaktadır. Kitap kaynakça dahil toplam 188 sayfadan oluşmaktadır. Kitapta çevrenin tarihini anlatmaktadır. İlk zamanlardan itibaren insanların yaptıkları faaliyetlerden, günümüzdeki faaliyetlerine kadar çevreye nasıl bir zarar verildiğini anlatılmaktadır. İnsanlarda çevre bilincinin geç oluştuğunu belirten kitap doğa ve hayvanlar için geri dönülmez tahribatlar yapıldığından bahsetmektedir. Kitabın birinci bölümünü "Paskalya Adası'ndan Alınacak Dersler" başlıklıdır. Bir dönemim gösterişli ve kalabalık bir topluluğunun nasıl yok olduğunu anlatılmaktadır. Dinsel törenlere ve anıt yapımına önem veren bir toplumun çevreyi nasıl tahrip ettiğini anlatan bölümde, yük hayvanlarının bulunmadığı için, ağaların kesilerek anıtların şehir içinde gezdirildiğinden bahsetmektedir. Ormanları yok olan bir toplulukta zamanla yok olmuştur. Yıllar sonra keşfedildiğinde bitmiş bir kentle karşılaşıldığı belirtilmektedir. Kitabın ikinci bölümünün başlığı "Tarihin Temelleri'dir." Bu bölümde kıtalarının nasıl oluştuğundan bahsedilmektedir. Enerji akşından, iklimden ve bunların insanları ve doğayı nasıl etkilendiğinden bahsedilmektedir. Kitabın üçüncü bölümünün başlığı "İnsanlık Tarihinin Yüzde Doksan Dokuzudur". İnsanlığın tarihinden bahsedilen bölümde, ilk insanların Etiyopya'dan Güney Afrika'ya kadar olan alandaki tropikal ve yarı tropikal kuşağın çeşitli bölgelerinde yaşadığının tahmin edildiğinden bahsedilmektedir. Avcı toplayı gruplardan bahsedilen bu bölümde, avcı toplayı grupların yaşam tarzından bahsedilmektedir. Avcı toplayıcı toplumların doğayı yok etmemek adına nüfusu denetim altında tuttuklarından bahsedilmektedir. İlk aletlerin taş aletler olduğu ve bu dönemde bu icatların bile insanların hayatında nasıl değişikliklere yol açtığı belirtilmektedir. Kitabın dördüncü bölümünün başlığı "İlk Büyük Değişim'dir." Avcı toplayıcı toplumlardan, tarım toplumuna geçildiğini bahseden bölümde, tarımsal etkinliklere başlanılmasıyla, doğanın daha çok tahrip edildiğinden bahsetmektedir. Avcı toplayıcı gruplara göre doğaya daha çok zarar vermeye başlanılan bu dönemde bazı değişimlerin yaşandığından bahsedilmektedir. Kentlerin ve sınıfların bu dönemde oluşmaya başladığından bahsedilmektedir. Toplum içinde uzmanlıkların, dini, siyasi ve askerin sınıfların oluştuğundan bahsedilmektedir. İlk kentler tarımla beraber oluşmuştur. Tamamen evcilleştirilen ilk hayvanın köpek olduğundan bahsedilen bu dönemde köpeklerin insanlara arkadaşlık etmeleri için evcilleştirildiğinden bahsedilmektedir. Ekonomik olarak evcilleştirilip kullanılan ilk hayvanın ise koyun olduğu belirtilmektedir. İlk demir silahın Asurlular tarafından kullanıldığı belirtilmektedir. 5. bölümün başlığı ise "Yıkım ve Hayatta Kalma'dır". Tarımı benimseyen insanoğlunun nasıl bir yoldan geçtiğini, yıkımlarının nasıl devam ettiği ve uygarlıklarını devletlerin kendilerinin bitirdiklerinden bahsedilmektedir. Kentlerin oluşmaya başlaması ile birlikte, neler olduğundan bahsedilen bölümde dünyada ilk okuryazar toplumunun Sümerler olduğundan bahsetmektedir. Kitabın altıncı bölümünün başlığı "Uzun Süren Mücadele'dir". Tarımın insanların besin ihtiyaçlarını karşılayamadığından bahsedilen bölümde, açlıktan ölümlerin yaşandığından bahsedilmektedir. Avrupa'daki tarımın diğer kıtalara göre daha geriden geldiğinden bahsedilen kitapta bu bölümde Avrupa kıtasının tarımı benimsediğinden ve tarımsal faaliyetlerde gelişmeler yaşandığından bahsedilmektedir. Açlık sınırıyla boğuşan toplumların ekmekle güvercini ve domuz pisliğini karıştırarak yediğinden bahsedilmektedir. Kitabın yedinci bölümünün başlığı "Avrupa Yerleşimlerinin Yayılması'dır". Kitabın diğer bölümlerinde eski geri kalmış bir toplum olarak anlatılan Avrupa'nın gelişmeye başladığından bahsedilmektedir. Yazara göre Avrupa yerleşimlerinin yayılmasının bir sonucu olarak dünyada köklü değişiklikler meydana gelmiştir. Avrupalıların keşfettikleri yerlerde nasıl politikalar geliştirdiğinden bahsedilen bölümde, ormanların boşuna yer kapladıklarının düşünüldüğü bir dönemdir. Avrupalıların gittikleri yerlerde bulaşıcı hastalıkları götürdüğünden ve toplumları ilkelleştirdiklerinden bahsedilmektedir. Kitabın sekizinci bölümünün başlığı "Düşünce Biçimleri'dir". Bu bölümde insanların doğaya olan bakış açılarından bahsedilmektedir. O dönemlerde insanların doğaya ve hayvanlara hükmedilebilir anlayışıyla hareket ettiklerinden bahsedilmektedir. Onlardan zeki olduklarını düşünerek, acımasız davranılarak doğanın daha da gelişeceğini düşündükleri bir dönemdir. Kitabın dokuzuncu bölümünün başlığı "Dünyanın Yağmalanması'dır". İnsanların doğayı nasıl acımasız bir şekilde katlettiklerinden bahsedilmektedir. Romada'ki açık hava tiyatrosunda 1000 gün süren kutsanma törenleri esnasında 9000 hayvanın öldürüldüğünden bahsedilmektedir. Zararlı olduklarını düşündükleri hayvanların öldürülmesi emrini veren hükümdarların yaşadığı döneme denk gelmektedir. Sinekleri öldürün, karıncıları yok edin gibi emirlerin verildiği dönemlerde çevre geri dönemez şekil de tahrip edilmiştir. Avrupalıların yayılmasından bahsedilen bölümde, dünyanın diğer bölgelerinde hem yeni türleri tanıtarak hem de karşılarına çıkan canlıların birçoğunu yok ederek ve birçoğunun sayılarını azaltarak ekosisteme verdikleri zararlardan bahsedilmektedir. Kitabın bu bölümünde dikkat çeken bilgilerden biride İngiltere'de yalnızca üst konumdakilerin kürk giyebilmelerine izin veren bir çok yasanın çıkarılmasıdır. Balina yağlarından sabun ve margarin üretilerek doğaya nasıl zarar verildiğine değinilmektedir. Kitabın onuncu bölümünün başlığı ise "Üçüncü Dünya'nın Yaratılması'dır". Avrupalıların yayılmasıyla birlikte üçüncü dünya ülkelerinin oluşmaya başlandığından bahsedilmektedir. Sömürgeler tarafından Avrupa için yetiştirilen ve dünyanın diğer bölgelerindeki çevreyi, ekonomileri ve toplumları değiştiren ilk ekinin şekerkamışı olduğundan bahsedilmektedir. Pamuğu işleme sürecini hızlandıran çırçır makinesinin 1793 yılında Eli Whitney tarafından bulunduğundan bahsedilmektedir. Kahvenin ilk olarak on yedinci yüzyılın sonlarında Seylan'da yetiştirildiğinden bahsedilmektedir. Kitabın on birinci bölümünün başlığı "Ölümün Değişen Yüzü'dür". İnsan hastalıklarının bir çoğunun hayvan hastalıklarına çok yakın olduğu bahsedilmektedir. Örneğin çiçek hastalığı inekteki çiçek hastalığına çok yakındır. Verem önce sığırlarda ortaya çıkmış bir hastalıktır. AIDS ilk kez 1980'lerin başında tanımlanmış ve bazı uzmanlara göre maymunlardan insanlara geçen bir hastalıktır. Kitabın bu bölümünde sütün ilk defa 1908 yılında Chicago'da pastörize edildiğinden bahsedilmektedir. Kitabın on ikinci bölümünün başlığı "Sayıların Baskısı'dır". Dünyadaki toplam insan sayısının ilk kez 1825 yıllarında bir milyara ulaştığından bahsedilmektedir. İnsan sayısındaki bu benzeri görülmemiş artışlar çevre açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. İlk elektrikli süt sağma makinesinin 1895'te bulunduğu belirtilmektedir. Bu bölümde üzerinde durulan bir başka konuda, dünyada herkesi doyurabilecek kadar besin kaynağının olduğundan ancak bu kaynakların adil bir şekilde dağılmamasından bahsedilmektedir. Gelişmiş ülkelerin nüfusunun az olmasına rağmen üçüncü dünya ülkelerinin nüfuslarının fazla olmasına rağmen adil bir besin dağılımının olmadığından bahsedilmektedir. Kitabın on üçüncü bölümünün başlığı "İkinci Büyük Değişim'dir". İkinci büyük değişimden kastedilen, tarım toplumuna geçilmesinin ilk büyük değişim olduğundan bahseden kitap, dünyadaki geniş fosil yakıt kaynaklarının kullanılmasını yani dünya nüfusunun belirli bir bölümünün enerji bolluğu dönemini yaşamasını sağlayan bir dönemin başladığını kastetmektedir. Kitabın bu bölümünde tekerlekli araçların ilk kez MÖ 3500 yıllarında Mezopotamya'da kullanıldığı bilgisi verilmektedir. Enerji bolluğu döneminden önce hayvanların savaşlarda kullanıldığından bahsedilmektedir. Hayvanların zarar görmesi de ekosistemi etkilemiştir. Bu döneme damgasını vuran bir başka buluşta kömür tüketimindeki artışın önemli bir yan ürünü, ilk yapay aydınlatmayı sağlayan atık gazlarının kullanımıdır. Yine bu dönemde şehir gazı ilk kez 1807'de Salford'daki bir fabrikanın aydınlatılmasında kullanılmasıdır. Kitabın on dördüncü bölümünün başlığı "Kentlerin Doğuşu'dur". Fosil yakıt enerji kaynaklarının kullanılması ve sanayileşmenin artmasıyla, Avrupa ve Kuzey Amerika'da gerçek anlamda kentleşmiş toplumlar doğmaya başlamıştır. Avrupa'da kentleşen ilk bölgenin on altıncı yüzyılda Hollanda olduğu bilgisi verilmektedir. Randstad ya da çember kent olarak bilinen yapının geliştirilmesiyle, hammaddenin belirli bir bölgede toplanmasından değil Hollanda’daki büyük toprak sıkıntısından kaynaklanıyordu. Bu toprak sıkıntısı kentsel gelişmeyi engelliyor ve ülkedeki büyük kentlerin bir çok farklı işlevi olan sürekli bir kentsel birim oluşturmak üzere aşama aşama genişleyerek sonunda birleşmesine neden olmaktadır. Kitabın on beşinci bölümünün başlığı "Zengin Toplum Yaratmak'tır". 1630’lu yıllarda Floransa’nın en yoksul mahallesinde, bir odada sekiz ila on kişi her evde on ila on iki aile yaşıyordu. Çok sayıda hizmetçinin çalıştırılması, yirminci yüzyılda bile toplumsal farklılığın bir simgesi olarak görülüyordu. Kitabın on altıncı bölümünün başlığı "Dünyayı Kirletmek'tir". Artık sanayi kuruluşlarının oluşumunun tamamlanması ve gelişmesinden dolayı çevre açısından farklı zararların doğmaya başladığı bir dönemdir. Ozon tabakasında bir delik olduğunun da ilk kez 1982 yılında anlaşıldığını yazan bölümde, sanayilerin çevreye nasıl zararlar verdiğinden bahsedilmektedir. İlk sanayi işletmelerindeki güvenlik önlemleri çok azdı ve işçilerin çoğu sakat kalmalarına neden olan koşullarda çalıştırılıyordu. Salgın hastalıklardan kırılan toplumlar artık farklı hastalıklarla tanışmaya başlamıştır. 1725'te William Stukey Newcastle'deyken sürekli olarak havada dolaşan duman bulutlarının her şeyin Londra kadar siyah görünmesine neden olduğunu söylemekteydi. Kitabın on yedinci bölümünün başlığı "Geçmişin Gölgesi'dir". Bu bölümü yazar kitabın on altı bölümünün bir özeti şeklinde yazmıştır. Yazar avcı toplayıcı grupların çevreye verdikleri zararlardan sonra tarım toplumuna geçişle birlikte yeni çevre sorunlarının oluşmaya başladığından bahsetmektedir. İlk fosil yakıtların kullanılmaya başlanmasıyla dünyanın farklı biçimde kirlenmesinden bahsederek, günümüzde tamamen farklı şekillerde dünyanın kirlendiğinden bahsetmektedir. Örneğin nükleer santraller tamamen ilk dönemdeki kirliliklerden ve tahribatlardan farklı bir etki yaratmaktadır. Sonuç olarak, kitabın akıcı bir dille yazılması ve çevirmeninde çeviri esnasından dil bilgisi kurallarına uyduğu için kitapta anlatılmak istenenler kolayca anlaşılabilmektedir. Bu yüzden bir çok çeviri kitaptan ayrılmaktadır. Dünyanın yeşil tarihini anlatan kitap, kronolojik bir sıralamayla ilerlemiştir. Her dönemde ve her anda çevrenin nasıl tahrip olduğundan bahseden kitap bir çok farklı disiplin tarafından okunması gereken bilgi verici bir kitaptır. Kitap insanlara mesaj vermektedir. Çevre dünde kirletildiği, bugünde kirleniyor olması ve gelecekte de kirleneceğidir ve bu döngü zaman zaman insanlara kötü yansımalarını göstermektedir.