1
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANA BİLİM DALI
GENEL TÜRK TARİHİ
SELÇUKLULARDA MİMARİ HAYAT
(Güz Dönemi Final Semineri)
Nihat ÇİNİ
Danışman
Dr. Öğr. Üyesi ZEKİYE TUNÇ
Sinop 2019
2
GİRİŞ
Osmanlı Devleti, altı asırdan fazla sürdürdükleri imparatorluklarını aslında biraz
da Selçuklular’a borçlulardır. Zira Selçuklular, kuruldukları coğrafya itibariyle İran,
daha sonra Anadolu olmak üzere, siyasi, adlî, içtimai, sosyal ve kültürel, kısaca her
alanda çok sağlam bir temel atmışlardır. Osmanlı bu temelin üzerine inşâ edilmiştir.
Bugün İran’daki tarihi yapılar incelendiğinde, Anadolu’daki mimari eserlere
bakıldığında Selçuklular’ın izlerine rastlamak mümkündür. Anadolu’nun dört bir
tarafında ama özellikle başkentliklerini yapmış İznik ve Konya’da1; camiler, mescitler,
kümbetler, medreseler, kervansaraylar, darüşşifalar, hamamlar, kaleler, köprüler,
tersaneler ve külliyeler gibi sayısız eserler bırakmışlardır.
Tabii Selçuklu mimarisinin omurgasını oluşturan medreselerden bahsederken
Nizamiye Medreseleri’nden ve kurucusu Nizâmülmûlk’ten 2 (ö. 485/1092) de kısaca
bahsetmeden geçemeyiz. Şöyle ki medreseler dönemin ilköğretim üstü eğitim
kurumlarıdır ve Türk eğitim ve içtimaî hayatına yaklaşık dokuz asır yön vermişlerdir3.
Selçuklu ülkelerini donatan yapılarda genel itibariyle ağırlık dini mimari de
olmakla birlikte sivil mimaride de önemli anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Bu eserlerin
yanı sıra, sayıları az olmakla birlikte çini işlemeleri ve alçı bezemeleri ile bizi şaşırtan
saraylar da Selçuklu Mimarisi’nin kayda değer unsurlarıdır.
Selçuklular’ın kuruldukları ve Anadolu’ya akınlarını başlattıkları dönemde
Bizans’la, Moğollar’la ve Bâtınîlik’le 4 olan mücadeleleri onları, doğal bir reflekle
İslâm’ın bayraktarlığını yapma yoluna itmiştir. Hâl böyle olunca da Selçuklular’daki
mimari tarz dini bir ağırlık kazanmıştır.
Tüm bunların harmanlandığı ve bugün Türk harsı (kültürü) dediğimiz başlı
başına büyük bir mimari sanatını ilk defa kuran Selçuklular olmuştur5.
Mehmet Ali Hacıgökmen, “Türkiye Selçukluları Zamanında Konya’nın Devlet Merkezi Oluşu”, Türkiye
Araştırmaları Dergisi, Kayseri, 2010, s. 231-260; Hacıgökmen, Türkiye Selçuklu Başkentleri (İznik ve
Konya), Çizgi Kitabevi, İstanbul, 1.basım, 2019.
2
Abdulkerim Özaydın, “Nizâmülmûlk”, D.İ.A., İstanbul, 2007, C. 33, s. 194-196.
3
Arzu Boy, “Medreselerin Kısa Bir Geçmişi ve Kayseri Medreseleri”, Adnan Menderes Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 4, S. 1, s. 57-73.
4
İbrahim Çubukçu, “İbahilik Ve Batınilik”, A.Ü., İlahiyât Fakültesi.Dergisi, C.18, S.1, 1970, s.68-69.
5
Nuran Özlük, “Anadolu’da Selçuk Sanatı”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya, S. 24, 2008, s. 467.
1
3
BİRİNCİ BÖLÜM
SELÇUKLU MİMARİ SANATI
1.1. Selçuklu Mimarisini Genel Yapısı:
Türk mimari sanatını aslında iki kısma ayırmamız gerekir. İlki ve temeli
Selçuklu mimarsisi, ikincisi ve o temel üzerine inşa edilen Osmanlı mimarisidir 6 .
Selçuklu mimari sanatı da dönemin şartlarına uygun olarak dini ve sivil mimari olarak
gelişme göstermekle birlikte, ekseriyetle İslâm’ın da bayraktarlığını yapma misyonuyla
dini ağırlıklı bir ivme kazanmıştır.
Selçukluların, varolduğu dönemin eserlerine bakıldığında sanatın her alanında
zirvesine ulaştığını, hem dönemin yerli ve yabancı kaynakları hem de günümüzde ki
araştırmacılar tasdik etmektedir. Bu medeniyet birçok güzide (seçkin) üstatlar
yetiştirmiştir. Selçukluların dini ve sivil yapıdaki eserleri gerek mimari tarzı gerek
kullanım amaçları gerekte estetik görünüşleri ile birer şaheserdir. Tabii Selçukluların
hayrete şayan derecede bıraktıkları eserler, bize Selçuklu sanatkarlarının acemisinden
üstadına kadar teşvik, refah ve saadet içinde yaşamış olduklarını ispat ediyor.
Selçuklu mimari eserlerinin birçoğunda Arap, İran tarzı; Suriye, Ermeni
şekilleri; sütunlar, başlıklar görülür ki bunlar sonradan Selçuklu sanatınıyla yoğrulmuş
ve kendi şeklini bulmuş usullerdir. Yine Anadolu’nun teşkilinden sonra ortaya çıkan
Selçuklu mimarisi farklı karakteristik özellikler geliştirmiştir. Bunların en önemlisi
kuşkusuz mukarnastır. Mukarnas, özellikle kapı ve mihrap üst boşluklarını doldurmak
üzere tromptan7 geliştirilmiş bir mimari elemandır8.
Yine Selçuklu mimarisinin genel yapısı itibariyle, özellikle dini mimaride
çinicilik9; sivil mimaride ise taş işlemeciliği10 ön plana çıkmaktadır.
Nurettin İbrahim, “Anadolu’da Selçuk Sanatı 1”, Millî Mecmua Dergisi, C. 8, S. 94, 15 Eylül 1927,
s. 1522-1524.
7
Mimaride kare planlı bir mekândan kubbe yuvarlağına geçişi sağlayan.
8
Cezmi Karasu, ”Anadolu Selçuklu Mimarisi”, Türk Sanatı Tarihi Ders Notları, Eskişehir, O.G.Ü., 2012
9
Gönül Öney, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, İş Bankası Yay., Ankara, 1992.
10
Yıldıray Özbek, “Anadolu Türk Mimarisinde Taş Süsleme”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi,
C. 7, S.14, 2009, s. 141-169.
6
4
1.1.1. Selçuklu Mimarisinde Çinicilik:
Kelime anlamı Çin’e ait (çînî) demek olan çini, günümüzde pişmiş topraktan
yapılan sırlı duvar kaplamalarına verilen bir addır. Eski kaynaklarda buna “sırça” veya
“kâşî” denildiği görülmektedir. Kelime anlamı bağlamında çiniciliğin, Çin'den geldiği
kanısı oluşsa da sanat tarihi uzmanlarınca kabul edilen ortak görüş bu sanatın Türkler'e
özgü olduğudur11.
Türk çiniciliği, Büyük Selçuklular’dan Anadolu’ya geçerek gelişme göstermiştir.
Çini XII. Yüzyıldan sonra Anadolu’da Türklerin inşa ettiği cami, mescit ve mezar
anıtlarında; medrese, şifahâne, köşk ve saraylarda yapının iç ve dış yüzeylerine
kaplanarak önemli süsleme öğelerinden biri haline gelir. Anadolu çinilerinde Büyük
Selçuklu Sanatı’nda görülen motiflere yer verilmekle birlikte yeni desen, renk ve
tekniklerde uygulanmıştır12.
Selçuklu mimarisinde dini yapılar mozaik çini tekniği ile süslenmiştir. Bu
teknikte firuze, mor, yeşil, lacivert renkte sırlanmış çinilerden istenen örneğe göre
kesilmiş parçalar alçı zemin üzerinde bir araya getiriliyordu. Selçuklu köşk ve Sarayları
ise, yıldız, haçvari, altıgen, kare, dikdörtgen gibi geometrik çini levhalarla
kaplanmıştır. Selçuklular ayrıca, sır üstüne uygulandığında metalik bir parıltı veren
Perdah tekniğini geliştirmişlerdir13.
1.1.2. Selçuklu Mimarisinde Taş İşlemeciliği:
Selçuklu ve Beylikler dönemi taş işçiliği, İslam ve Anadolu öncesi Türk mimari
bezeme motiflerini geliştirerek sürdürmüştür14. Selçuklu mimarisinin belirgin bir yanı
da, yapıların özelikle cephe düzenlemelerinde taş işçiliğinin önemli boyutlarda
yansıtıldığıdır. Yapıların önyüz merkezinde bulunan taçkapılar özellikle bu dönemin
vazgeçilmez yapı unsurları olmakla birlikte tamamen süslemelerle donatılmışlardır 15 .
Selçuklular’da taş işçiliği, hem dini ve hem sivil mimaride karşımıza çıkar.
Aysun Küçükyılmazlar, İstanbul Ticaret Odası Çini Araştırması,İstanbul, 2006.
Erhan Akyıldız, Taş Çağı'ndan Osmanlı'ya Anadolu, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1987.
13
Rüçhan Arık, Kubadabad, Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2000; Öney, a.g.e; Nuran Öztürk, "Selçukî ve
Osmanlı Çinileri İşçiliği", Türkiyat Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 2005, S. 18, s. 301
14
Ömür Bakırer, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı: Şekiller ve
Resimler, ODTÜ Yayınları, Ankara 1981, s. 19.
15
Rahmi Hüseyin Ünal, Osmanlı Öncesi Anadolu-Türk Mimarisinde Taçkapılar, E.Ü. Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İzmir, 1982, s. 34; Aynur Durukan, “Anadolu Selçuklu Dönemi Portallerinde Biçim ve
11
12
5
İKİNCİ BÖLÜM
SELÇUKLULARDA DİNİ MİMARİ
Selçuklular, önceden de değindiğimiz gibi İslâm'ın her ne kadar bayraktarlığını
yapmış olsalarda, dinsel atmosferi herhangi bir alanda baskı unsuru olarak
kullanmamışlardır. Hiç şüphesiz İslam dininin bir etki alanı bulunmaktaydı. Fakat İslam
kültürü içerisinde değerlendirilen birçok yasak ve uygulama dönem atmosferi için
geçerli değildir. Selçukluların yoğun figüratif motifler kullanmaları ve mimari kurgu da
kullanılan malzemelerdeki çeşitlilik bu görüşü doğrulamaktadır.
Anadolu’daki dinî binaların ekseriyesinde inşaî malzemenin başlıca esaslarından
olan, sırlı ve sırsız tuğla kullanılmıştır16.
2.1. Cami ve Mescit Yapıları:
Camiler ve mescitler, Asya'da müslümanlığı yeni kabul eden Türk boylarının,
yeni bir yaşam tarzı yaratma heyecanı ile ele aldıkları anıt eserler olarak X. Yüzyıl
içinde ve sonrasında şaşırtıcı özelliklerle karşımıza çıkarlar17. Bununla birlikte Selçuklu
Dönemi Anadolu kentlerinde fiziki yapıyı belirleyen, önemli bir etken olagelmişlerdir.
Kentlerin kuruluş ve gelişimleri, mahallelerin oluşumları, hep cami / mescit ilişkisi
sonucunda olmuştur18.
Anadolu’da ilk inşâ edilen camiler surların içerisinde, hatta Konya Alâeddîn
Camî’nde 19 olduğu gibi iç kalede yapılmıştır. İlk Camiler eski geleneklerin devamı
olarak sarayla bir arada inşâ edilmiştir. Böylelikle kenti idari ve dini açıdan etkileyen iki
unsurun birlikteliği şehrin yapılaşmasını sağlamıştır. Selçuklu kentinde cami, imar veya
iskânı arzu edilen kentin ya da mahallenin çekirdeğini oluşturmuştur20. İlk inşa edilen
camilerin bir kısmı ise eski kilise veya yapı kalıntıları üzerine kurulmuş, bazı camiler de
Estetik”, Uluslararası Sanat Tarihi Sempozyumu –Prof. Dr. Gönül Öney’e Armağan 10-13 Ekim 2001,
Bildiriler, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir 2002, s. 265.
16
Özlük, a.g.e. s. 441.
17
Ara Altun, "Orta Asya Türk Sanatı İle Anadolu'da Selçuklu ve Beylikler Mimarisi", Mimarbaşı Koca
Sinan: Yaşadığı Çağ ve Eserleri, Ed. Sadi Bayram, Vakıflar Genel Müd., Ankara, C. 1, 1988, s. 33-44.
18
Doğan Kuban, ″Anadolu-Türk Şehri Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı
Gelişmeler″, Vakıflar Dergisi, Ankara, 1968, C. 39, S. VII, s. 53-73.
19
Semavi Eyice, "Alâeddin Camiî", D.İ.A., İstanbul, C. 2, 1989, s. 324-327.
20
Kuban, a. s. aralığı.
6
şehir yapılaşmalarının merkezini teşkil etmiştir. Daha sonraları inşa edilen cami ve
mescitlerin genellikle yeni alanlarda kuruldukları bilinmektedir21.
Bu dönemin dini mimari anlayışında önemli yeri de ağaç direkli camiler
oluşturur. Ağaç direkler üzerinde düz damlı bu yapılarda diğer camilerin tasarımını
detaylarda yakalamak mümkündür. Özellikle ortada açıklık - ışıklık bölümleriyle, ağaç
işçiliği örnekleriyle dikkati çekici yapılardır. Afyon, Sivrihisar, Ankara Arslanhane,
Beyşehir Eşrefoğlu Camileri bunların önemli örnekleridir. Beyşehir örneğinde, tuğladan
mihrap önü kubbesi her iki tipin kaynaştırıldığı bir örneği meydana getirmektedir.
XIII. Yüzyıl içinde, özellikle Konya ve çevresinde örnekleri görülen tek kubbeli
küçük ölçüdeki mescitler, hazırlık mekânlarıyla dikkati çeker. Bu gelişme, küçük
denemeler biçiminde, Beylikler ve Osmanlı dönemi mimarlığının son cemaat yerleri
bulunan tek kubbeli camilerinin tasarımını hazırlayan bir temel olarak görülebilir22.
2.2.Külliyeler :
"Külliyeler" sosyal, ekonomik ve askeri yapıyı temsil eden kurumlar olarak
kentlerin oluşum, gelişim ve değişimlerinde önemli rol oynamışlardır. Külliyeler, en
basit anlamı ile çeşitli fonksiyonel yapı birimlerinin, bir arada planlanıp, inşa edildiği
sosyal kuruluş olarak tanımlanabilir23.
Bununla birlikte bu yapı topluluklarına, Selçuklularla birlikte imaret kelimesi
kullanılmıştır. İmaret, yerleşim, toprağı işleme, bina yapma gibi anlamlara gelen
“imara” sözcüğünden türemiştir. Geniş anlamda külliyeler; genellikle bir cami
çevresinde toplanmış medrese, sıbyan mektebi, kütüphane, yemek pişirilen ve dağıtılan
yer (imarethane), misafir yurdu (tabhane), hastane (tımarhane, darrüşifa), hamam,
kervansaray, çeşme gibi dinsel, kültürel, sosyal içerikli binalar ile bu yapıların
hizmetlileri için yapılacak konutlar, su yolu, kanalizasyon gibi beledi yapılanmalar ve
bu kuruluşlara devamlı bir gelir sağlamak için han, çarşılar, işlikler, fırın ve pazar
yerleri gibi gelir sağlayan binalar ve ayrıcalık konusu olan kuruluş ve alanlardan
oluşmuş bir yapılar bütünüdür.
Külliyeler merkezlerde yada belirli bir yerde kentin gelişmesini teşvik etmek
Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim Tarihi, Damla Yayınevi, Çev. Ali Yardım, İstanbul, 1976, s. 97-98
Altun, a.g.e., s. 36.
23
Gönül Cantay, Osmanlı Külliyelerinin Kuruluşu, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi, 2002.
21
22
7
için çeperlerde kurulmuştur. Kent merkezinde ise, karşılıksız yararlanılan (cami,
medrese, aşevi) ve gelir getiren (çarşı, han, hamam) yapıları biraradadır.
Külliyeler; fethedilen topraklarda kültürel yaygınlaşma, vakıf müessesesini
yaşatmak, şehirlerin ekonomik ve sosyal yapısını güçlendirmek, kentlerin büyüklüğü,
gelişme yönü ve statülerini belirlemek, ticari yollar üzerindeki kentlerde çekim alanı
oluşturarak yeni merkezlerin ortaya çıkması sağlamak, eğitim,sağlık, ibadet, konaklama,
barınma, yiyecek gibi kamusal ihtiyaçları karşılamak, devlet adamlarına yükseköğretim
ve kültür kazandırmak, hükümdarların, siyasi gücünü vurgulamak ve islâm dini
kültürünce hayır işleme isteklerini yerine getirmek gibi amaçlarla kurulmuşlardır 24 .
Ayrıca külliyeler farklı gelir düzeyi ve kültürden insanların kesişim noktası oldukları
için, sosyal etkileşim katalizör olarak da değerlendirilebilir25.
2.3. Medreseler :
Medreseler, çıkış noktasını müderrisin evinden alan, bu yüzden de konut
mimârîsiyle sıkı ilişkiler kurulabilen yapılardır. Kaynaklardan bilinen ilk medreselerin
plan ve formlan hakkında bilgimiz yetersizdir26.
Ünlü Selçuklu veziri Nizamül-mûlk'un açmış olduğu "Nizamiye Medreseleri27",
dönemin dini ve içtimaî en önemli yapılarıdır. Geneli dört eyvanlı ve avlulu medreseler
olan bu yapılar, talebe hücreleri, kütüphane, hamam, imaret ve hastane ek binalarıyla
donatılmışlardır.
Medreseler, mimari açıdan camiden tamamen ayrı bir plana sahiptirler. Bu
yapılarıyla medreselerin, okul mimarisinin veya üniversite kampüsünün ilk örneğini
teşkil ettikleri görülür.
XII. yüzyıldan itibaren görülen Anadolu Selçuklu Medreseleri, açık ya da kapalı
avluludur. Açık avlulu medrese tipi ise en yaygın olanıdır. Bunlarda tek, çift, üç ve dört
eyvanın yanı sıra iki katlı olanları da bulunmaktadır. Bunun yanı sıra avlu yerine, büyük
bir kubbeyle örtülü merkezi bir mekanın bulunduğu medreseler de ikinci temel tipi
oluşturmaktadır.
Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul 1939, s. 5-8
Nazif Öztürk, "Ankara'nın Kuruluşunda Vakıfların Rolü", Vakıflar Dergisi, Ankara, 1988, S. 20, s. 330
26
Altun, a.g.e., s. 38.
27
Abdulkerim Özaydın, "Nizamiye Medresesi", D.İ.A., İstanbul, 2007, C. 33, s. 188-191.
24
25
8
2.4. Mezar Anıtları, Türbe ve Kümbetler:
Mezar Anıtları, Türk mimârîsinin bir özelliği olarak, İslâm mimarîsi içinde
önemli yere sahiptir. Adeta Türk egemenliğinin birer damgası gibi, Türklerin varlık
gösterdiği bütün bölgelerde, sayısız örneğe rastlanabilir. Dönemin mezar anıtlarına
baktığımızda daima giriş cephesine önem verilen kare plânlı ve kubbeli yapılarla
karşılaşıyoruz. Giriş cephesi, çoğunlukla, sivri kemerli bir niş biçiminde yükselerek,
arkadaki kubbeli mekânı adeta gizlemektedir. Cephedeki yoğun tuğla dekorasyon ise,
mimarî süsleme tarihi açısından üzerinde ayrıca durulmağa değer düzeydedir. Tuğladan
kubbe yapıları olarak beliren bu mezar anıtlarında, cepheye verilen önem Selçuklu
döneminde de devam eder28.
Kümbetler, değişik bir mezar anıtı tipi olarak türbelerden ayrı ele alınırlar,
Farsça konuşulan bölgelerde Kubbe anlamında olan Kümbet, genellikle ölü gömme
odası ile ziyaret yeri üst üste iki kat halinde düzenlenen yapılar şeklinde anlaşılır. En
belirleyici özellikleri de kubbe üstündeki külâhlarıdır. Bunların ilk örneklerini kule
mezarlarda görmek mümkündür. Sekizgen plânlı, moloz taşın da kullanıldığı bu örnekte
külâh altında geniş ve kabarık bir mukarnas dizisi dikkati çeker. Bütün kule biçimi
kümbetlerde külâh saçağı altında süsleme şeritleri ve kitâbe kuşağı vazgeçilmez halde
hep karşımıza çıkacaktır29.
Mezar anıtlarının gelişmesi bakımından Anadolu zengin bir çeşitleme gösterir.
Çoğunluğu Kümbet biçiminde olan yapılardan başka, özellikle medreselere bağlı çok
sayıda türbe vardır. Bugüne kadar binden fazla bilinen örnek tesbit edilmiştir30.
Selçuklu dönemi mezar anıtları içinde Konya Alâeddin Camii avlusundaki Kılıç
Arslan Kümbeti on kenarlı oluşu ile dikkati çeker. Anadolu'da kümbetler bakımından
Kayseri ve Ahlat özel bir yere sahiptir. Kayseri'deki Döner Kümbet'in figürlü
süslemeleri yanında, Ahlat'da XIIIXV.yy.lar arasında tarihlenen kümbetler silindir ve
çokgen gövdeleri, taş işçiliğinin çeşitliliği, sivri külâhlarıyla dikkati çekerler31.
28
Altun, a.g.e., s. 39.
a.g.e., s. 40.
30
a.g.e., a.s.
31
a.g.e., s. 41.
29
9
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SELÇUKLULARDA SİVİL MİMARİ
Selçuklu sivil mimarisinin en güzel örneklerini köşk ve saraylar oluşturur.
Kayseri yakınında Argıncık’ta Haydar Bey Köşkü 32 , Erkilet tepesinde Hızır İlyas
Köşkü 33 ve Diyarbakır’ın iç kalesinde Artuklu Sarayı kesme taşlardan yapılmış bu
döneme ait yapılardır.
Selçuklu saltanatının gücünü ve yönetim anlayışını gösteren önemli sivil
mimarilerinden biri de kervansaraylardır. Yine dönemin diğer sivil mimari yapıları
külliyeler, darüşşifalar, kaleler, surlar ve köprüler Selçuklu sivil mimari kültürünü
oluşturan önemli unsurlardır.
3.1. Köşk ve Saraylar:
Selçuklu dönemi mimarisi incelemelerinde köşk ve sarayın yeri, mevcut yayın
miktarları da dikkate alındığında dönemin diğer yapı türlerine oranla daha azdır. Bu
döneme ait günümüze ulaşabilen az sayıdaki sarayın 34 dışında, bugüne ulaşamayan,
ancak devrin yazılı kaynaklarından varlıklarını tespit edebildiğimiz yapılar da
bulunmaktadır35.
Köşk en genel anlamıyla "bahçe içindeki ev" anlamı taşır. Sivil mimaride yeri ve
kapladığı alan itibariyle Selçuklu Köşkleri için bölgesel veya malzeme farklılıkları veya
baninin kişisel istekleri gibi kıstasları göz önünde bulundurmayan, sadece plan ölçeğine
dayalı bir sınıflandırmada, tipolojiyi belirleyecek birimin tespiti en önemli konudur36.
32
Alptekin Yavaş, “Argıncık Haydar Bey Köşkü”, A.Ü., Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 44,
S. 2, 2004, s. 131-149.
33
Alptekin Yavaş, “Anadolu Selçuklu Köşklerinin Plan Tipleri Üzerine Tespitler”, A.Ü., Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, C. 47, S. 1, 2007, s. 203-227.
34
Bu yapılardan, Diyarbakır İçkale Sarayı ve Kayseri Keykubadiye Sarayı, Oktay Aslanapa’nın (Nurcan
Yazıcı, "Anadolu'daki Türk Dönemi Kazıları", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 183, 2009, s. 509524.), kazılarıyla; Konya-Beyşehir Kubad-Abad Sarayı, K.Otto-Dorn’ın ve R.Arık ; Alanya Sarayı ise
M.Oluş Arık’ın kazılarıyla ortaya çıkarılarak bilim dünyasına tanıtılmıştır.
35
Anadolu Selçuklu Dönemi yerli kaynakları olan İbn Bibi ve Aksarayî’de geçen saraylar şunlardır:
Akşehir Sarayı, Aladağ Yazlığı (Yaylağı), Ankara’daki Selçuklu Sarayı, Antalya Sarayı, AntalyaAspendos’taki Selçuklu Sarayı, Konya-Felekabad Sarayları, Konya-Ilgın Sarayı, Malatya Sarayı,
Simre’deki Selçuklu Sarayı.
36
10
Bu bağlamda Selçuklu köşklerini sofalı ve sofasız olarak ikiye ayırabiliriz 37 .
Tamamı iki kattan ibaret binalar, her iki katta da tekrar edilen ve yan yana iki mekândan
oluşan bir plana sahiptirler. Bu iki mekândan, diğerine göre daha büyük ölçülerde olanı,
girişten sonraki ilk mekândır. Diğer mekân, daha küçük ölçülerde ve dışa kapalı olup
buraya, ilk mekândan ulaşılır. Binaların sivri beşik tonozlarla örtülü alt katları, dar
mazgal pencerelerle aydınlatılmaktadır. Alt katların bu dışa kapalı tasarımına karşın üst
katlar, balkon ve eyvan tarzı mekânlarla dışa açık bir düzenlemeye sahiptir38.
Kalıntıları günümüze ulaşan saraylardan düzgün kesme taş malzemeyle inşa
edilmiş olan Ani Sarayı39, bodrumla birlikte üç katlıdır. Açık avlulu ve tek eyvanlı plan
şemasına sahip olan yapının renkli taş işçiliği ile hareketlendirilmiş taç kapısı dikkat
çekicidir. Sarp bir kaya üzerine kurulmuş olan Hasankeyf “Büyük Saray40” moloz ve
düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Kazılarda çıkarılan Diyarbakır Sarayı41
dört eyvanlı açık avlulu plan şemasına sahiptir. Avlunun ortasındaki çini ve mozaik
kaplamalı selsebil ve havuz oldukça önemlidir.
Akdeniz’e uzanan bir yarım ada üzerine kurulu olan Alanya İçkale Sarayı 42
Selçuklu Sultanları için kışlık merkez görevi görmüştür. Sarayın taht salonu üç yandan
revaklarla çevrili açık avlulu ve tek eyvanlı bir planlamaya sahiptir. Sarayın kazılarında
çok sayıda çini ve alçı ile birlikte duvarlarda zikzaklardan oluşan freskler
bulunmuştur43.
Planı ve mimarisi anlaşılabilen günümüze ulaşmış tek Selçuklu Sarayı olan
Kubad Abad Sarayı 44 Beyşehir Gölü’nün güneybatı kıyısında kayalık bir yarım ada
üzerine kuruludur45.
Selçuklu saray ve köşkleri hakkında eldeki verilerle bir genelleme yapmak
aslında zordur. Zira, gerek İran’daki gerekse Anadolu’daki Selçuklu saray ve köşkleri
yoğun tahribata uğramışlardır.
Yavaş, a.g.m., s. 206.; Sofa: Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer.
_, s. 206-207.
39
Rüçhan Arık, Selçuklu Sarayları ve Köşkleri, Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2017, s. 117-119.
40
_, s. 120-122.
41
_, s. 120-126.
42
_., s. 129-142.
43
_., s. 135.
44
_, s. 160-265.
45
_., s. 160-161.
37
38
11
3.2. Selçuklu'da Kervansaraylar ve Hanlar :
Türk mimarisinde en eski menzil hanları Karahanlı ve Gaznelilerden kalmış
olup, bunlara "ribat" adı verilmiştir. Bunların mimarisi ve planları daha sonra Büyük
Selçuklular ve Anadolu Selçuklularının yaptırdıkları hanlarda geliştirilmiştir
46
.
Kervansarayların malzemeleri çoğunlukla kerpiç olmakla birlikte, tuğlanın da
kullanıldığı bilinmektedir. Asya'daki Türk kervansaraylarının yapılmış ilk planları kroki
şeklindeyken, yakın zamanda bunların ölçüleri kontrol edilmiş ve bazı detayları planlara
eklenmiştir47.
Büyük Selçuklu kervansaraylarından en önemlisi olan "Ribat-ı Şerif" NişaburMerv yolunda inşa edilmiştir. Yapım tarihi h.539/m.1144 olarak kabul edilen eser,
dörder eyvanlı iki avlulunun etrafına sıralanmış mekanlardan meydana gelmiştir.
Revaklı olan ikinci avlu, kubbeli camisi ve yolcu odalarıyla gelişmiş bir plan gösterir48.
Kervansaraylar Anadolu'da Türkler sayesinde vücut bulmuştur. Yapılış amacı ve
planı ile kervansaraylar, Anadolu'daki kitabelerde "han" olarak da isimlendirilmiştir49.
Menzil hanları, planlarındaki mekanlar itibarıyla hem yolcuların konaklama ve
barınmaları hem de görevlilerin ihtiyaçları dikkate alınarak inşa edilmişlerdir. Bu
kervansaraylar tüccarlar için güvenli bir barınak, askerler için mükemmel bir konak,
önemli yolların ve geçitlerin güvenliğini korumak için birer derbent (karakol),
gerektiğinde de düşmana karşı durabilmek için iyi birer kale olarak kullanılmışlardır.
Kervansarayların, özellikle taç kapıların süslemesi ve taş işçiliği, dönemin en
güzel ve en önemli örneklerini oluşturmaktadır. XIII. yüzyılın başında, Evdir Han'da50
olduğu gibi, enli bir şerit bulunur iken, zamanla şeritler daralmış, fakat sayıları
çoğalmıştır51. Yıldız ağırlıklı geometrik kompozisyonların yanında rûmi motif şeritleri
dikkat çekmektedir. Kervansarayların süslemesinde önemli olan diğer bir husus da
insan, hayvan, ejder ve melek kabartmalarının bulunuşudur. Karatay Hanı'nın 52
portalindeki kuş, boğa ve insan başı, giriş dehlizinin yan tarafında mukarnaslar
Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1982, s. 38
İnci Kuyulu, "Anadolu Selçuklu Kervansarayları ile Orta Asya Kervansaraylarının Karşılaştırılmasına
Yönelik bir Deneme", Sanat Tarihi Dergisi, S. 8, İzmir, 1996 , s. 51-78.
48
Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İşbankası Yayınları, 1977, s.169-213
49
Haluk Karamağaralı, "Anadolu Selçuklu Kervansarayları" Önasya, S. 61-62, Ankara, 1970, s. 25.
50
Evdir Han, Antalya – Korkuteli karayolu üzerinde olup, Yukarı Karaman Düzler çamı mevkiinde yer
alıp, termessos antik kentine de çok yakındır.
51
Karamağaralı, a.g.m., s. 26.
52
Karatay Han, Kayseri-Malatya güzergâhında ve Karadayı köyündedir.
46
47
12
arasındaki eski Türk takvimindeki hayvan figürleri ve giriş eyvanının avluya bakan
yüzünün alnındaki ejderler, aslan şeklindeki çörtenleri dikkat çekicidir. Tuzhisar Sultan
Hanı'nın köşk mescidinin kemerleri üzerindeki ejderler, Çardak Han'ın portalindeki
aslan heykelleri, İncir Han'ın portalindeki aslan ve güneş kabartmaları, Ak Han'ın
portalindeki on altı hayvan kabartması, Alay Han'ın portalindeki tek başlı çift vücutlu
aslan kabartması diğer figürlü süslemelerdir53.
Selçuklu
Dönemi'nin
en
önemli
kültür
ve
sanat
eserlerinden
olan
kervansarayların bugünkü durumu içler acısıdır. Çoğunluğu yığıntı halinde olan iki yüz
civarındaki bu eserlerin, onarımları yapılarak günümüz ihtiyaçları doğrultusunda
kullanılmaları, gelecek nesillere sağlam olarak aktarılması bakımından önem arz
etmektedir.
3.3. Selçuklu Sağlık Kurumları - Darüşşifalar:
Darüşşifaları, en genel anlamda halka sağlık hizmetlerinin sunulduğu yer olarak
tarif etmek mümkündür.54. Selçuklular tarafından kurulan ilk darüşşifa ve tıp medresesi,
Nizamülmülk tarafından Nişabur’da inşa edilmiştir. Bununla birlikte Anadolu’da inşa
edilmiş olan dârüşşifalardan yalnızca Sivas İzzettin Keykavus Dârüşşifası’nın
55
vakfiyesi günümüze kalmıştır56.
Selçuklu darüşşifalarından en karakteristik olanı seyyar hastanelerin varlığıdır.
Özellikle Melikşah’ın (ö.485/1092) ordusunda tabiblerle hastaların yüz veya duruma
göre ikiyüz deve ile taşındığı bir seyyar hastane bulunduğu bilinmektedir57.
İslâm dünyasındaki medrese ve hastanelerin yapılmasında Orta Asya Türk dinî
hayatında önemli bir yeri olan Budist Viharaları 58 örnek alınmış ise de, Selçuklu
tıbbının temellerinden İslâm tesirinin etkisi göz ardı edilememektedir.
Ünal, a.g.e.; Öney, a.g.e.; Semra Ögel, Anadolu Selçuklularının Taş Tezyinatı, 2. Baskı, Ankara 1987.
M. Zeki ORAL, “Konyada Sırçalı Medrese”, Belleten, T.T.K Yayınları, 1961, C. 25, S. 99, s.355-396;
Zeki Atçeken, Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanılması, Ankara, 1998, s. 191.
55
Canan Parla, "Sivas I.İzzeddîn Keykavus Şifahanesi", Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. 14, S. 41,
2004, s. 59-77.
56
Hasan Yüksel, Anadolu Selçuklularında Vakıflar, Anadolu Selçukluları ve Beylikleri Dönemi
Uygarlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s.309-328.
57
Muhammet Kemaloğlu, “XI.-XIII. Yüzyıl Türkiye Selçuklu Devletinde Dârüşşifalar”, Düşünce –
Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Hikmet Yurdu, C. 7, S. 13, 2014, s. 292.
58
Budist Viharaları.: Bir diktortgen avlu cevresinde dizilmis odalardan olusur. Medresenin kokenini
viharalarin olusturdugu one surulmustur.
53
54
13
SONUÇ
Selçuklu, her ne kadar Türk ve islâm dünyası için Osmanlı’nın hep bir adım
gerisinde de kalmış olsa aslında tarihi vakıâlar bunun tersini tersi yöndedir Şöyle ki
Osmanlı’nın üzerine inşa ettiği hayatın her alanıyla ilgili uygulamar, müesseseler, kültür
vs. hep Selçuklu mirasıdır.
Bu bağlamda Selçuklu mimarisi de bulunduğu coğrafyanın tarihi dokusundan
illâ ki etkilenmiştir. Ancak Selçuklu’lar özellikle müslümanlığın kabulüyle birlikte Türk
ve islâm sentezini çok iyi harmanlamış, İran ve Anadolu’da eşsiz bir mimari kültür
oluşturmuştur. Bu temelin bu kadar sağlam atılmasının ön büyük getirisi, kendisinden
sonra gelecek ve altı asır cihân imparatorluğu sürecek olan Osmanlı Devleti’nin işini
kolaylaştırmasıdır.
Bugün İran ve Anadolu coğrafyası, mimari kültür bağlamında iyi incelendiğinde
görülecektir ki Türk-İslâm mimari kültürünün bânileri Selçuklular’dır. Bu gerçeklik
bahsi geçen coğrafyanın her köşesinde bıraktıkları saraylar, hanlar, köprüler,
kervansaraylar, camiler, kümbetler, medreseler, külliyeler, çeşmeler, kaleler ve daha
sayamadığımız nice eserlerle karşımıza çıkar. Bu yapıları inşa ederken Selçuklu’lar,
etkileşime açık ama taklitten uzak kendine özgü bir anlayışla binâ etmiştir.
Geçmişin izlerini sağlıklı ve objektif olarak incelemek istiyorsak, tarihi değeri
olan yapılara, mimari eserlere gerekli özeni göstermeli; Türk – İslâm mimari kültürünün
oluşumunda da Selçuklu Mimarisi’nin hakkını teslim etmeliyiz.
14
KAYNAKÇA / BİBLİYOGRAFYA
Akyıldız, Erhan, Taş Çağı'ndan Osmanlı'ya Anadolu, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1987.
Altun, Ara, "Orta Asya Türk Sanatı İle Anadolu'da Selçuklu ve Beylikler Mimarisi",
Mimarbaşı Koca Sinan ve Eserleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara, 1988, s. 33-44,
Arık, Rüçhan, Selçuklu Sarayları ve Köşkleri, Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2017.
Aslanapa, Oktay, Türk Sanat, İstanbul, Remzi Kitapevi, 1982.
Atçeken, Zeki, Konyadaki Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve
Kullanılması. Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1998.
Bakırer, Ömür, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla
Kullanımı, Şekiller, Ankara, ODTÜ Yayınları, 1981.
Boy, Arzu, "Medreselerin Kısa Bir Geçmişi ve Kayseri Medreseleri", Sosyal Bilimler
Dergisi, 2017, s. 57-73.
Cantay, Gönül, Osmanlı Külliyelerinin Kuruluşu, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi
Yayınları, 2002.
Cezar, Mustafa, Anadalu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık. İstanbul, İşbankası
Kültür Yayınları, 1977.
Çelebi, Ahmed, İslâmda Eğitim Öğretim Tarihi, İstanbul, 1976.
Çubukcu, İbrahim, "İbahilik Ve Batınilik", Ankara Üniversitesi, İlahiyât Fakültesi
Dergisi, S. 18, 1970, s. 68-69.
Ergin, Osman, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul, Cumhuriyet Matbaası, 1939.
Eyice, Semavi, "Alâeddin Camiî", D.İ.A., 1989, s. 324-327.
15
Hacıgökmen, Mehmet Ali, Türkiye Selçuklu Başkentleri (İznik ve Konya), İstanbul,
Çizgi Kitapevi, 2019.
Hacıgökmen, Mehmet Ali, "Türkiye Selçukluları'nda Konya'nın Devlet Merkezi Oluşu",
Türkiye Araştırmaları Dergisi, 2019, s. 231-260.
İbrahim, Nurettin, "Anadolu’da Selçuk Sanatı" Milli Mecmua Dergisi, 1927,
s. 1522-1524.
Karamağaralı, Haluk, "Anadolu Selçuklu Kervansarayları", Önasya, 1970, s. 25.
Karasu, Cezmi, "Anadolu Selçuklu Tarihi", Türk Sanat Tarihi Ders Notları. Eskişehir,
Osmangazi Üniversitesi, 2012.
Kemaloğlu, Muhammet, "XI.-XIII. Yüzyıl Türkiye Selçuklu Devleti'nde Darüşşifalar",
Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 2014, s. 292.
Kuban, Doğan, "Anadolu-Türk Şehri Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri
Üzerinde Bazı Gelişmeler", Vakıflar Dergisi, 1968, s. 53-73.
Kuyulu, İnci, "Anadolu Selçuklu Kervansarayları ile Orta Asya Kervansaraylarının
Karşılaştırılmasına Yönelik bir Deneme", Sanat Tarihi Dergisi, 1996, s. 51-78.
Küçükyılmazlar, Aysun, Çini Araştırması. İstanbul Ticaret Odası, 2006.
Ögel, Semra, Anadolu Selçuklularının Taş Tezyinatı,Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1987.
Öney, Gönül. Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara, İş Bankası
Yayınları, 1992.
—. Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara, İş Bankası Yayınları,
1992.
Özaydın, Abdulkerim, "Nizamiye Medresesi", D.İ.A., 2007, s. 188-191.
16
Özbek, Yıldıray, Anadolu Türk Mimarisinde Taş Süsleme, İstanbul, Türkiye
Araştırmaları Dergisi, 2009.
Özlük, Nuran, "Anadolu'da Selçuklu Sanatı", Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2008,
s. 467.
Öztürk, Nazif, "Ankara'nın Kuruluşunda Vakıfların Rolü", Vakıflar Der., 1988, s. 330.
Öztürk, Nuran, "Selçukî ve Osmanlı Çinileri İşçiliği", Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
2005, s. 301.
Parla, Canan, "Sivas I.İzzeddin Keykavus Şifahanesi", Atatürk Kültür Merkezi Dergisi,
2004, s. 59-77.
Ünal, Rahmi Hüseyin, Osmanlı Öncesi Anadolu-Türk Mimarisinde Taçkapılar, İzmir,
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1982.
Yavaş, Alptekin, "Anadolu Selçuklu Köşklerinin Plan Tipleri Üzerine Tespitler", Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2007, s. 203-227.
Yavaş, Alptekin, "Argıncık Haydarbey Köşkü", Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Der,
2004, s. 131-146.
Yazıcı, Nurcan, "Anadolu'daki Türk Dönemi Kazıları", Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
2009, s. 209-524.
Yüksel, Hasan, Anadolu Selçuklularında Vakıflar, Anadolu Selçukluluları ve Beylikleri
Dönemi Uygarlığı. Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2006.