Bir yanda kitabı neredeyse 1 günde okuduğum gerçeği var. Akıcılığı aşikar. Üslubu kendine has. 2010'ların Kadıköy'ünü içine çekmek hBilemiyorum Altan.
Bir yanda kitabı neredeyse 1 günde okuduğum gerçeği var. Akıcılığı aşikar. Üslubu kendine has. 2010'ların Kadıköy'ünü içine çekmek harika. Bazı betimlemeler var ki, ah keşke benim aklıma gelseydi dedim.
Diğer yanda "neşeli dram" ile beklediğim şeyin bu olmadığı gerçeği var. Esprilere gülemedim. Çok espri gibi de gelmediler. Hani Office ya da Space Force izlemek gibi de değildi. Pasif agresif bir tarz daha çok ve bu pek de hoşuma gitmedi.
Hayatımda hiç anksiyete sahibi olmadım. Panik atak da geçirmedim. O nedenle mi empati kurmakta zorlandım? Ama bunlar da sanki yüzeysel geçilmiş unsurlardı. Ya da sadece yaşamış olanların anlayacağı cinsten. Oysa okurken empati kurmak istemiştim.
Kitaba adını veren Behice'yi neden tanıyamadık hem sonra? Kızı annesini bambaşka bir açıdan tanımayacak mıydı? Bana vadedilen bu gibi gelmişti. Oysa Behice sadece bir dekor olarak kaldı. Kendi sesine kavuşamadı.
Bir de bir Y kuşağı olmama rağmen neslimin yazarlarının eserlerinde müzik ve film paylaşmasından hoşlanmıyorum sanırım. Tamam en havalı şarkıları biz biliyoruz. En iyi filmleri biz izledik. Güzel betimlemelerin tükendiği yerde bir popüler kültür ögesiyle kotarılmak istenmiş gibi hissettim.
Kitapta şöyle bir yer var, 85li karakter 90lı arkadaşına sataşırken "Beyonce mi dinliyorsun artık?" diyor. Yani Metallica'nın arabanın içinde Rihanna söylediği videoların olduğu bir dönemdeyiz. Bunları aşmadık mı ? (İmza: metal dinleyicisi)
Çok arada kaldığım bir eser oldu. Yazarın okuduğum ilk eseriydi. Diğer eserlerine de şans vermeyi düşünüyorum....more
Yazarın diğer eserlerinin yanında sönük kalan, okuması 1 saati bile bulmayan, türüne dair de bir şey diyemediğim bir eser bu.
50 sayfa diyeceğim ama puYazarın diğer eserlerinin yanında sönük kalan, okuması 1 saati bile bulmayan, türüne dair de bir şey diyemediğim bir eser bu.
50 sayfa diyeceğim ama puntoları büyük, satır araları geniş bir kitap. Yani bildiğiniz 50 sayfalık bir kitap gibi de değil. Çok çok daha kısa aslında.
Yazar ile genç adam arasındaki yaş farkı 30. Peki bu yaş farkı nasil bir farkındalık yaratıyor? Evet evet, farkındalık. Klavye sürçmesi değil bu dediğim. Yazarın diğer eserlerinde de bahsettiği, ait olduğu alt sınıfla bir şekilde kucaklaşmasını görüyoruz. Gençliğinde reddettiği ya da utanç duyduğu anlardan geriye tanıdık, bildik dokular olarak onları kucaklıyor.
Ama bu duygu burayla sınırlı kalmıyor. Mesela yine genç bir kızın utandığı bir anı, 54 yaşında, 30 yaş genç bir erkekle aynı yerde yaşadığında utancın zerresini hissetmiyor. Kucaklıyor.
Genç adamla biteceği en başından belli ilişkisinde yaşadığı her ansa geçmişine dair bir kavrayış görevi görüyor.
Ve tüm bunlara rağmen yazarın diğer eserlerinin gölgesinde kalıyor.
İyi ki okudum, ama Annie Ernaux eseri değil de taslağı okumuş gibi oldum....more
"Ve her zaman olduğu gibi kürtajın yanlış olduğu için mi yasak, yoksa yasak olduğu için mi yanlış olduğunu belirlemek imkansızdı. İnsanlar yasalara gö"Ve her zaman olduğu gibi kürtajın yanlış olduğu için mi yasak, yoksa yasak olduğu için mi yanlış olduğunu belirlemek imkansızdı. İnsanlar yasalara göre yargılanıyor, ama yasalar yargılanmıyordu."
Bu eser hakkında çok güzel yorumlar var bu uygulamada. O nedenle yorumumu kısa tutacağım.
Kitaba dair en çok ilgimi çeken 2 şey var:
1. Sınıfsallık.
Yasak olan şeyi genç bir kızın yapmasıyla, o kızın bir üniversite öğrencisi olduğunun anlaşılması arasındaki tavir değişikliği... bunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
2. İş işten geçtikten sonraki tavırlar
Süreç boyunca hiçbir yardımı dokunmayan kişilerin, olay (kitabın da adının bu olması :)) gerçekleştikten sonra kızımızı adeta kahraman ilan edişi, yararlı bilgiler verişi ya da müstehcen bir hikayeye çekilen (hem ayıplayan,hem sonuna kadar dinlemek için yanıp tutuşan) insanlar gibi tepkileri muazzam bir ikiyüzlülük örneği.
Yaşamla ölümün kıyısında, mağdurluk, günahkarlık ve kahramanlığın muallak sınırlarında gezen bir şaheser. İşin toplumsal ve sınıfsal kısmıysa kendi adıma beklenmedik bir sürpriz....more
Bu kitap çıktığından beri okumaktan kaçıyordum. Neden mi? İçinde yaşadığım akıl tutulması bu ülkenin bir de alegorisini okumaya takatim yoktu. Oysa KaBu kitap çıktığından beri okumaktan kaçıyordum. Neden mi? İçinde yaşadığım akıl tutulması bu ülkenin bir de alegorisini okumaya takatim yoktu. Oysa Kabuk ile yazara hayran olmuştum. Yeni kitabı üstüne çalıştığını duyduğumda heyecanlanmış, konusuyla birlikte yıkılmıştım.
Kısmet bugüneymiş.
Yalnız, bu kadar iç sıkıcı ya da zor olabilecek bir konuyu nasıl bu kadar başarılı, kısa ve öz anlatmış bilemiyorum. Ama derin bir saygı duyuyorum. Konusu nedeniyle uzak durduğum kitabı okuyunca sanki girince alıştım, sonra da yüzmek öyle keyifli geldi ki ellerim buruşuna kadar sudan çıkmak istemedim.
Türkiye yakın tarihiyle Feray'ın hayatındaki her bir olayın benzeşmesi öyle güzel tasarlanmış ki hem bu ülkede yaşayan her okurun sembolleri yakalamaya zorlanmayacağı, hem de bayağılık tuzağına düşmeyeceği şekilde inşa edilmiş. Bu noktada yazar Zeynep Kaçar kadar editörü Ayla Duru Karadağ'ı da tebrik etmek lazım. (Goodreads künyesinde Aslı Güneş yazıyor ama asıl editör Ayla Duru)
Dilin güzelliği, sayfaların uçarcasına gitmesi ve Feray'ın yaşamının trajikomik, bazen bir o kadar da absürt detayları kitabı elimden bırakmama engel oldu. Ayrıca kitaptaki 2 farklı zaman diliminin paralel işleyişi de kurguya çok güzel yedirilmiş. Hiçbir kopma olmuyor, aksine, başta anlam veremediğimiz bazı sahneler sonlara doğru tüm taşları yerine oturtan bir hale geliyor. Bu paralel koşum sağlamış bunu.
Feray nasıl koruduysa benliğini (???) biz de öyle koruduk kendimizi sanırım. Sandığa bile girdik de kendi kendimizle kalmak iyi geldi. Şirkler koşulurken biz de halk olarak sürekli oradan oraya koşmuşuz. Her bölümün başındaki yıllar bana en çok bunu düşündürdü sanırım.
Zaman gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Filmi bir daha izlemek istemem, ama kitabı tekrar okurum....more
Her ne kadar ilk okumada denemeyin dense de denedim. İşe de yaradı.
Bir gün böyle bir kitaba yorum yapacak olmak aklımın ucundan geçmezdi. Ama sistem çHer ne kadar ilk okumada denemeyin dense de denedim. İşe de yaradı.
Bir gün böyle bir kitaba yorum yapacak olmak aklımın ucundan geçmezdi. Ama sistem çalışıyor, hakkını vermek zorundayım.
Metodu uyguladığım günlerde şunlar oldu:
* uzun zamandır görüşmediğim ve sevdiğim bir arkadaşımı düşünerek çalıştığım gün, birkaç saat sonra beni aradı. Beraber tatil planı yaptık (sonra plan da gerçekleşti) * işte zorlu bir toplantı öncesi çalıştım. Bir hata yüzünden tırmanabilecek gerilim yerine normal tansiyonda bir toplantı haline geldi. * yöneticilerimin çabalarımı görmesine odaklandığım bir çalışmada ertesi gün bunu övgü olarak aldım. * kronik ağrıları olan biriyim. Çok yükseldiğinde eşim yine bu metotla bana destek oluyor. Geçmiyor ama vites küçültüyor ağrılar....more
Bu sözü nereden duydum, hiç hatırlamıyorum, ama bu kitaba ne kadar uyduğunu söylemeden geçemeyeceğimCehennem başkalarıdır. O başkaları da ailelerdir.
Bu sözü nereden duydum, hiç hatırlamıyorum, ama bu kitaba ne kadar uyduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Karakterlerden hiçbirine bir bağ ya da şefkat duyamadım. Evet, kitaba adını veren bağları sonuna kadar hissettim, ama hepsine başarılı şekilde yaptığı gibi benim de ilmek ilmek boğazıma düğümlenip zaman zaman nefessiz bıraktı.
Herkes bahsetmiş ya, çocuklar bölümüne gelene kadar kimseyle empati kurmak mümkün değil diye, buna ben de sonuna kadar katılıyorum. Bu kadar kendini bilmez, öz farkındalığı sıfır karakterlerin yıllar süren hikayesinden sonra mikrofon çocuklara (yetişkinliklerinde) uzatılınca oldukları kişileri görmek fazlasıyla düşündürücüydü. Keşke ailece terapiye gitseler demekten kendimi alamayacağım.
Çok gerçek bir hikayeydi benim için. Herhangi bir ailenin başına gelmiş ve gelecek olabilir buradaki hikaye. Duyuyoruz çevremizden. İşte o hikayelerde geçen her bir kişinin kendi sesinden dinliyoruz olayları.
Aile adındaki bağın nerede besliyor, nerede mahvediyor olduğuna dair çok sade, kısa ve güzel bir örnek. İş yoğunluğum olmasa 1-2 günde bitirmiş olurdum.
Yüz Kitap ve çevirmen Meryem Mine Çilingiroğlu'nun emeklerine sağlık. Tertemiz çeviri ve editörlük okudum sayelerinde. Çünkü son yıllarda yayıncılıkta kalite ciddi anlamda düşmüştü. Artık gözlerim kanıyor. Ama Bağlar bu anlamda çok güzel işti....more
Bu kitabı çocuksuz bir kadın olarak okudum. O nedenle odağım bir çocuktan çok toplumsal konular oldu.
Ailemin tek çocuğuyum. Bu nedenle erkek kardeşlerBu kitabı çocuksuz bir kadın olarak okudum. O nedenle odağım bir çocuktan çok toplumsal konular oldu.
Ailemin tek çocuğuyum. Bu nedenle erkek kardeşlerle büyümedim. Kitabı okurken hiç beklenmedik şekilde eşimin en eleştirdiğim yanlarına cevap bulurken buldum kendimi.
Neden "peki bu sana ne hissettirdi?" sorularımın cevabı "hiçbir şey" idi, mesela. Kitabı okuduğum süre boyunca eşim ile sık sık paylaştım. Bir gün durdu ve dedi ki, "şu kitapta okuduklarından birine bile 'ne alakası var' diyemedim. Sen anlatırken kendime dair tuhaf farkındalıklar yaşıyorum."
Kitabı çok değerli buluyorum. Herkesin anlayacağı bir dilde, içtenlikle ve en önemlisi, tüm samimiyetiyle bir şeyleri değiştirme gayretiyle yazılmış diyebilirim.
Bugün ülkemizde artık hepimizin yaşam hakkını ve huzurunu tehdit eden kadına şiddet, cinsel suçlar ve küçük çocukların istismarının astronomik artışının arkasındaki nedenlere dair cevaplar buldum.
Karşımızda daha karşısındaki insanın yüzüne bakarak duygusunu anlayamayan oğlanlar var ve bu dünyanın büyük kısmında böyle. Duygularının adını koyamayan, dürtüsel yaşamaya mahkum edilmiş durumda insan ırkının yarısı. Özellikle biz kadınlar için korkunç bir yüzleşme bu.
İçinde çok değerli tavsiyeler barındıran, yaşanmış olaylar ve kişilerle zenginleşen harika bir kitaptı. Kitabı sadece ebeveynler yorumlamış ama toplum olarak bu kitaptan alacaklarımız var.
Çeviri ve editörlük tertemizdi. Uzun zamandır bu kadar özenli bir çalışma okumamıştım....more
Bir arka kapak yazısı ancak bu kadar bu kitaba uymayabilirdi. Kitabın adı açıkça Yalın Tutku, ancak kitabın tüm olayı "arzulanan erkeğin varlığıyla özBir arka kapak yazısı ancak bu kadar bu kitaba uymayabilirdi. Kitabın adı açıkça Yalın Tutku, ancak kitabın tüm olayı "arzulanan erkeğin varlığıyla özdeşleşmedikçe katlanılabilir olmaktan çıkan" mı gerçekten?
Yalın Tutku, bu kitap için seçilmiş en iyi isim sanırım. Tarih, isim, olayların kronolojisi gibi şeyleri hiç belirtmeden sadece duygunun, daha doğrusu tutkunun kendisine yer verilmiş. Bu nasıl ustalık... Kitaptaki en büyük belirteç bence gündelik rutinlerin ta kendisiydi. İzleri takip etmede soluk sokak lambaları gibiydiler.
Okurken kendi tutkularımdan çok şey buldum. Ve bunların bir kısmı insanlarla ilgili bile değildi.
"Ama ne onunla ne de kendimle ilgili bir kitap yazdım." diyor Annie Ernaux. Kitabı çok iyi özetleyen bir cümle. Hem de yazarın otobiyografik bir romanı olduğu düşünülürse....more
Son yıllarda kitap okumaktan ciddi anlamda soğudum. Sanki her yeni kitap bir öncekinin aynı, sanki sürekli aynı vasat o kitap ödül alıyor gibi hissediSon yıllarda kitap okumaktan ciddi anlamda soğudum. Sanki her yeni kitap bir öncekinin aynı, sanki sürekli aynı vasat o kitap ödül alıyor gibi hissediyordum.
Ben aynılıktan da, vasatlıktan da bıktım. Hiçbiri kötü değil ve bu beni daha çok öfkelendiriyor. Çünkü kötünün bir değeri var gözümde. Bir tartışması var. Vasatın hiçbir şeyi yok.
Byung-Chul Han bu küçücük kitapta tam da yarama parmak bastı. Tüm kitap boyunca farklı konulara değinerek Aynılık Cehennemi adını verdi bu duruma. Başka 'nın eksikliğini bambaşka bölümlerde inceledi.
56 sayfayı sindire sindire, yavaş yavaş okudum Küçücük kitaba 1.5 gün verdim. Bu hissi çok özlemişim.
Sorunumuz gerçekten de negatifin eksikliği. Acı bile tahammül edilebilir sınırlarda. Her şey evcilleşti ve vahşiden, Başka'dan, negatiften eser kalmadı. Yazar beni bu konuda açıkça ikna etti. Kafamdaki pek çok soruyu tartışmaya açtı ve gördüm ki dert edindiğim şeyler sadece benim derdim değil.
Enformasyon pozitifken Bilgi negatiftir, diyor yazar. Çünkü diyor, Bilgi "hariç bırakan, seçkin ve yetkilidir."
Eros diyor, sadece Aşk anlamına gelmeden. Aşk, gözüpeklik ve akıl başlığında topluyor onu.
Depresyondan narsisistik davranışlara, siyasetten pornoya ve hatta teorinin sonuna kadar pek çok derin konuyu kısa, öz, ama gerçek bir dikkat isteyen yapıda topluyor.
Diğer eserlerini de mutlaka okuyacağım.
"Narsisizm kendini sevmek değildir. Kendini seven özne, Başka'yla arasına kendi lehine işleyen negatif bir sınırlama getirir."...more