IX. INTERNATIONAL SOCIAL SCIENCES CONFERENCE, 2024
Fransız Dili ve Edebiyatı alanında Türkiye’deki lisansüstü tezlerin konu edildiği bu çalışmada, Y... more Fransız Dili ve Edebiyatı alanında Türkiye’deki lisansüstü tezlerin konu edildiği bu çalışmada, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Ulusal Tez Merkezinde yayımlanan tezler konu, yöntem, kuram ve teorik yaklaşımlar açısından incelenmiştir. Araştırma, 2013-2023 yılları arasında tamamlanmış 68 yüksek lisans ve 7 doktora tezini kapsar. Çalışmanın evrenini Türkiye'deki Fransız Dili ve Edebiyatı lisansüstü tezleri oluştururken, örneklemini ise YÖK sisteminde erişime açık olan ve yalnızca "Fransız Dili ve Edebiyatı" üzerine yazılan lisansüstü tezler oluşturmuştur. Bu kapsamda ‘Fransız dilbilim’ ya da ‘eğitim ve öğretim’ konulu tezler örnekleme dahil edilmemiştir. Literatür taraması ve içerik analizi yöntemleri kullanılarak elde edilen veriler, Fransız edebiyatı alanındaki güncel çalışmaların hangi konulara yoğunlaştığını, hangi metodolojik yaklaşımların benimsendiğini ve çağdaş teorik eğilimlerin ne tarafa kaydığını ortaya koymaktadır. Elde edilen sonuçlar, Fransız Dili ve Edebiyatı çalışmalarında son yıllarda izlekçi/tematik eleştiri, dilbilimsel analiz ve postmodern kuramların ön plana çıktığını gösterir. Çalışmalar genel olarak 20. yüzyıl yapıtları üzerinde yoğunlaşırken edebi tür olarak büyük oranda roman incelemelerinin tercih edildiği gözlemlenmiştir. Ortaya çıkarılan eğilimlerin, disiplinin Türkiye’deki gelişimi ve gelecek yönelimleri hakkında önemli ipuçları sunması ve gerçekleştirilecek yeni çalışmalar için ışık tutması amaçlanmıştır. Lisansüstü çalışmaların yoğun olarak yüksek lisans düzeyinde gerçekleştirildiği görülürken nitelikli araştırmacı sayısında artışın yaşanması için araştırmacıların doktora sürecine devamının teşvik edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Transhumanism sees the next step of the evolution of humanity in technology, together with the de... more Transhumanism sees the next step of the evolution of humanity in technology, together with the developments in the twentieth century and the influence of positivism. It desires to use technology as o tool for a stronger, smarter, non-sick, even immortal humanity. Transhumanists developed in an environment where the influence of humanism was reduced due to materialism and they aim to create a superhuman through technologies such as biotechnology, nanotechnology, artificial intelligence and cloning. In literature, which is a close follower mirror of social developments, transhumanist works are frequently encountered as they create a suitable environment for the development and discussion of transhumanist ideas. Therefor Transhumanism has become an important subject in world literature and has attracted the attention of French authors. Michel Houellebecq, one of the leading figures of contemporary French literature, is famous for deeply processing existential themes and bringing striking subjects such as religion, nudity and the human condition into his novels by refence. His novel Elementary Particles, published in 1998, problematizes the potential return of transhumanist ideas, human desires and technological advances, while depicting a modern society where life has lost its meaning with the advancement of scientific developments. This article aims to reveal the author's ideas for the future of humanity in a world driven by the increasing use of technology while critically investigating the traces of transhumanism in Houellebecq's Elementary Particles. After providing an overview of the theory, the study tries to reveal the author's transhumanist ideas and the potential consequences of transcending human boundaries by making use of important themes and passages in the novel.
Imagology studies were initiated in the second half of the twentieth century, especially to revea... more Imagology studies were initiated in the second half of the twentieth century, especially to reveal the
power of mass media. These studies have become used in the analysis and interpretation of literary works
because they reflect society and are used extensively in literature. Imagology is a discipline that allows a deep
understanding of the text by examining the meaning, symbolic value and function of the author’s language and
visual images within the literary text. For this reason, imagology studies consider the social, cultural, and
historical contexts of literary works and reveal the author’s perpective. They gain importance especially in
revealing the way nations perceive each other. Orhan Pamuk creates works in fictions where different cultures
coexist, based on the conglicts and interactions between Eastern and Western culture. Thanks to this feature,
Pamuk prepares the appropriate grounds for imagoloy studies by writing narratives in which Turkish and
Muslim cultures in the process of modernization interact with Christian culture in his novels. In this study, the
novel Plague Nights by Nobel Prize-winnig author Pamuk, who often pits East against West in his works, was
analyzed within the framework of Daniel-Henri Pageaux’s imagology method. It has been revealed that Pamuk
uses the image of plague to criticize alienation, the human condition, society’s view of groups perceived as
other, and the political policies of gouvernements. However, within the context of imagology studies, the
narrator’s Muslim and Christian image was analyzed and his perpective on the other was tried to be revealed
based on the semantic units used by different societies to define the other.
CITE THIS PAPER: Şengel, Buğra ve Öz, Semih Hakkı. (2022). "Ekoeleştiri Kuramı Çerçevesinde Amin ... more CITE THIS PAPER: Şengel, Buğra ve Öz, Semih Hakkı. (2022). "Ekoeleştiri Kuramı Çerçevesinde Amin Maalouf’un Empedokles’in Dostları Romanı". Edebiyat ve Ekoeleştiri. (ed.) T. Kartal Güngör. Ankara, Bilgin Kültür Sanat Yayınları: 155-171. ISBN : 978-625-7799-65-2
Sürekli olarak dönüşen ve değişen dünya düzeni, toplumların hem kendileriyle hem de çevreleriyle etkileşimlerini değiştirmektedir. Doğa-insan uyumu toplulukların yerleşik hayat düzenine geçmesiyle bozulmaya başlamış, yerini insanın doğaya hükmetmeye çalıştığı sömürü düzenine bırakmıştır. Bu da ekolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, doğal afetlerin artması ve son olarak da Covid-19 vb. salgın hastalıkların yeniden görülmesi gibi yaşanan büyük çevresel krizler insanların bu konular üzerinde çalışmalar yapmasını gerekli kılmıştır. Yapılan bu ekolojik çalışmalar edebiyat, iletişim, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, biyoloji gibi disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilebilme özelliğine de sahip olduğu için disiplinlerarası bir duruma gelmiştir. Bu çalışmalar arasında insanın doğadan ayrı ve üstün düşünülemeyeceğini ve onunla bir uyum içinde yaşaması gerektiğini savunan ekoeleştiri de yer almaktadır. Bu çalışmada Amin Maalouf’un yarı-distopik nitelikte olan Empedokles’in Dostları romanı ekoeleştiri kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi günümüz süper güçlerinin doğaya düşman bir dünya inşa etmekle eleştirildiği eserde yazar, zararlı her türlü teknolojiye karşı çıkarken çağımızda yaşanan gelişmelerin toplumlar tarafından iyi kullanılamadığına dikkat çekmektedir. Romanın; ekolojik sorunların üstesinden gelebilmek ve dünyanın gelecek nesillere daha fazla bozulmadan aktarılabilmesi için doğayla uyum içinde yaşayan, teknolojik gelişmeleri savaşmak yerine içinde bulunduğu doğanın korunması için kullanan bir insanlık önerdiği sonucuna varılmıştır.
Şengel, B. Ve Er, A. (2023). “L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée/Eksik bir Kadının Garip Düşü :... more Şengel, B. Ve Er, A. (2023). “L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée/Eksik bir Kadının Garip Düşü : Damgalı Siyam İkizleri”. Edebiyatta Kadın ve Damga. (ed.) Ayten ER. Ankara, Bilgin Kültür Sanat Yayınları: 1-22.
İnsanlık tarihi boyunca farklı özelliklere sahip bireylerin ayrıştırılması amacıyla bir araç olarak kullanılan damga, 20. yüzyılla birlikte toplumsal boyut kazanarak kuramsallaştırılmıştır. İlk olarak suçlu tipolojileri üzerinde yapılan çalışmalarla başlayan damga kuramı, toplumbilimci Erving Goffman tarafından geliştirilmiş ve damganın insan ilişkileri sırasında ortaya çıkarak bireyin toplum tarafından kabul görmesini engelleyen bir durum olarak tanımlanmıştır. Eski çağlarda suçluları görünür kılmak amacıyla başlayan damgalama uygulamaları günümüzde zihinsel ve fiziksel engeli bulunan bireyleri, farklı etnik kökene sahip toplulukları hatta farklı cinsel yönelimi olan kişileri ayrıştırmak amacıyla kullanılır. Damgalanarak ötekileştirilen bireyler toplum içinde yer edinmekte güçlük çeker ve bu damgaların toplum tarafından yeniden üretilmesi, ötekileştirmenin sürekliliğine zemin hazırlar. Bununla birlikte 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar fiziksel damgaya sahip bireylerin sirklerde ve çeşitli alanlarda kamuya açık bir şekilde teşhir edildiği bilinen bir gerçektir. Ancak ne yazık ki günümüzde hala toplumsal bir sorun olmaya devam eden damgalama uygulamaları akademik çalışmalarda ve yazınsal yapıtlarda yeteri kadar ele alınmamaktadır. Bu noktada damgalamanın birey üzerinde psikolojik, toplum üzerinde ise sosyolojik etkilerinin özümsenmesi, farkındalık oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için daha fazla akademik çalışmaya gereksinim vardır. Bu çalışma, Gineli frankofon yazar Libar M. Fofana’nın biri damgalı diğeri normal siyam ikizlerini konu alan L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée (Eksik Bir Kadının Garip Düşü) adlı romanı çerçevesinde, damgalı bireylerin yaşam boyu deneyimlemek zorunda kaldıkları güçlükleri, Goffman‘ın damga kuramından yola çıkarak irdelemeyi amaçlamaktadır.
Tarihsel açıdan insanlık kadar eskilere dayanan ve günümüz toplumları tarafından sorunsallaştırıl... more Tarihsel açıdan insanlık kadar eskilere dayanan ve günümüz toplumları tarafından sorunsallaştırılan şiddet, aynı zamanda insan hakları ihlallerinden biri olarak görülmektedir. Erkek egemen toplumların içinde cinsiyet rolleri çerçevesinde kısıtlanan, farklı kültürlerden ve toplumlardan kadınlar, eğitim düzeyi ne olursa olsun şiddete maruz kalan birincil grubu oluşturmaktadır. Kadınların XXI. yüzyılda dahi maruz kaldığı ortak sorunların başında gelen kadına yönelik şiddet, sosyal bilimlerde çalışmalar yapan pek çok araştırmacıyı ve akademisyeni bir araya getirerek disiplinlerarası çalışma sahası bulmasıyla da malzemesi insan ve toplum olan edebiyatta işlenen temel ve zamansız konular arasında yer alır. Edebiyatta çalışma konusu olarak kadına yönelik şiddet, daha çok XX. yüzyılda ortaya çıkmış ve feminist hareketlerin artışıyla birlikte gelişim göstermiş olsa da kadınların toplumsal roller açısından kısıtlandığı XIX. yüzyılda da Maupassant gibi bazı Fransız yazarların eserlerinde dikka...
IX. INTERNATIONAL SOCIAL SCIENCES CONFERENCE, 2024
Fransız Dili ve Edebiyatı alanında Türkiye’deki lisansüstü tezlerin konu edildiği bu çalışmada, Y... more Fransız Dili ve Edebiyatı alanında Türkiye’deki lisansüstü tezlerin konu edildiği bu çalışmada, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Ulusal Tez Merkezinde yayımlanan tezler konu, yöntem, kuram ve teorik yaklaşımlar açısından incelenmiştir. Araştırma, 2013-2023 yılları arasında tamamlanmış 68 yüksek lisans ve 7 doktora tezini kapsar. Çalışmanın evrenini Türkiye'deki Fransız Dili ve Edebiyatı lisansüstü tezleri oluştururken, örneklemini ise YÖK sisteminde erişime açık olan ve yalnızca "Fransız Dili ve Edebiyatı" üzerine yazılan lisansüstü tezler oluşturmuştur. Bu kapsamda ‘Fransız dilbilim’ ya da ‘eğitim ve öğretim’ konulu tezler örnekleme dahil edilmemiştir. Literatür taraması ve içerik analizi yöntemleri kullanılarak elde edilen veriler, Fransız edebiyatı alanındaki güncel çalışmaların hangi konulara yoğunlaştığını, hangi metodolojik yaklaşımların benimsendiğini ve çağdaş teorik eğilimlerin ne tarafa kaydığını ortaya koymaktadır. Elde edilen sonuçlar, Fransız Dili ve Edebiyatı çalışmalarında son yıllarda izlekçi/tematik eleştiri, dilbilimsel analiz ve postmodern kuramların ön plana çıktığını gösterir. Çalışmalar genel olarak 20. yüzyıl yapıtları üzerinde yoğunlaşırken edebi tür olarak büyük oranda roman incelemelerinin tercih edildiği gözlemlenmiştir. Ortaya çıkarılan eğilimlerin, disiplinin Türkiye’deki gelişimi ve gelecek yönelimleri hakkında önemli ipuçları sunması ve gerçekleştirilecek yeni çalışmalar için ışık tutması amaçlanmıştır. Lisansüstü çalışmaların yoğun olarak yüksek lisans düzeyinde gerçekleştirildiği görülürken nitelikli araştırmacı sayısında artışın yaşanması için araştırmacıların doktora sürecine devamının teşvik edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Transhumanism sees the next step of the evolution of humanity in technology, together with the de... more Transhumanism sees the next step of the evolution of humanity in technology, together with the developments in the twentieth century and the influence of positivism. It desires to use technology as o tool for a stronger, smarter, non-sick, even immortal humanity. Transhumanists developed in an environment where the influence of humanism was reduced due to materialism and they aim to create a superhuman through technologies such as biotechnology, nanotechnology, artificial intelligence and cloning. In literature, which is a close follower mirror of social developments, transhumanist works are frequently encountered as they create a suitable environment for the development and discussion of transhumanist ideas. Therefor Transhumanism has become an important subject in world literature and has attracted the attention of French authors. Michel Houellebecq, one of the leading figures of contemporary French literature, is famous for deeply processing existential themes and bringing striking subjects such as religion, nudity and the human condition into his novels by refence. His novel Elementary Particles, published in 1998, problematizes the potential return of transhumanist ideas, human desires and technological advances, while depicting a modern society where life has lost its meaning with the advancement of scientific developments. This article aims to reveal the author's ideas for the future of humanity in a world driven by the increasing use of technology while critically investigating the traces of transhumanism in Houellebecq's Elementary Particles. After providing an overview of the theory, the study tries to reveal the author's transhumanist ideas and the potential consequences of transcending human boundaries by making use of important themes and passages in the novel.
Imagology studies were initiated in the second half of the twentieth century, especially to revea... more Imagology studies were initiated in the second half of the twentieth century, especially to reveal the
power of mass media. These studies have become used in the analysis and interpretation of literary works
because they reflect society and are used extensively in literature. Imagology is a discipline that allows a deep
understanding of the text by examining the meaning, symbolic value and function of the author’s language and
visual images within the literary text. For this reason, imagology studies consider the social, cultural, and
historical contexts of literary works and reveal the author’s perpective. They gain importance especially in
revealing the way nations perceive each other. Orhan Pamuk creates works in fictions where different cultures
coexist, based on the conglicts and interactions between Eastern and Western culture. Thanks to this feature,
Pamuk prepares the appropriate grounds for imagoloy studies by writing narratives in which Turkish and
Muslim cultures in the process of modernization interact with Christian culture in his novels. In this study, the
novel Plague Nights by Nobel Prize-winnig author Pamuk, who often pits East against West in his works, was
analyzed within the framework of Daniel-Henri Pageaux’s imagology method. It has been revealed that Pamuk
uses the image of plague to criticize alienation, the human condition, society’s view of groups perceived as
other, and the political policies of gouvernements. However, within the context of imagology studies, the
narrator’s Muslim and Christian image was analyzed and his perpective on the other was tried to be revealed
based on the semantic units used by different societies to define the other.
CITE THIS PAPER: Şengel, Buğra ve Öz, Semih Hakkı. (2022). "Ekoeleştiri Kuramı Çerçevesinde Amin ... more CITE THIS PAPER: Şengel, Buğra ve Öz, Semih Hakkı. (2022). "Ekoeleştiri Kuramı Çerçevesinde Amin Maalouf’un Empedokles’in Dostları Romanı". Edebiyat ve Ekoeleştiri. (ed.) T. Kartal Güngör. Ankara, Bilgin Kültür Sanat Yayınları: 155-171. ISBN : 978-625-7799-65-2
Sürekli olarak dönüşen ve değişen dünya düzeni, toplumların hem kendileriyle hem de çevreleriyle etkileşimlerini değiştirmektedir. Doğa-insan uyumu toplulukların yerleşik hayat düzenine geçmesiyle bozulmaya başlamış, yerini insanın doğaya hükmetmeye çalıştığı sömürü düzenine bırakmıştır. Bu da ekolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, doğal afetlerin artması ve son olarak da Covid-19 vb. salgın hastalıkların yeniden görülmesi gibi yaşanan büyük çevresel krizler insanların bu konular üzerinde çalışmalar yapmasını gerekli kılmıştır. Yapılan bu ekolojik çalışmalar edebiyat, iletişim, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, biyoloji gibi disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilebilme özelliğine de sahip olduğu için disiplinlerarası bir duruma gelmiştir. Bu çalışmalar arasında insanın doğadan ayrı ve üstün düşünülemeyeceğini ve onunla bir uyum içinde yaşaması gerektiğini savunan ekoeleştiri de yer almaktadır. Bu çalışmada Amin Maalouf’un yarı-distopik nitelikte olan Empedokles’in Dostları romanı ekoeleştiri kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi günümüz süper güçlerinin doğaya düşman bir dünya inşa etmekle eleştirildiği eserde yazar, zararlı her türlü teknolojiye karşı çıkarken çağımızda yaşanan gelişmelerin toplumlar tarafından iyi kullanılamadığına dikkat çekmektedir. Romanın; ekolojik sorunların üstesinden gelebilmek ve dünyanın gelecek nesillere daha fazla bozulmadan aktarılabilmesi için doğayla uyum içinde yaşayan, teknolojik gelişmeleri savaşmak yerine içinde bulunduğu doğanın korunması için kullanan bir insanlık önerdiği sonucuna varılmıştır.
Şengel, B. Ve Er, A. (2023). “L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée/Eksik bir Kadının Garip Düşü :... more Şengel, B. Ve Er, A. (2023). “L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée/Eksik bir Kadının Garip Düşü : Damgalı Siyam İkizleri”. Edebiyatta Kadın ve Damga. (ed.) Ayten ER. Ankara, Bilgin Kültür Sanat Yayınları: 1-22.
İnsanlık tarihi boyunca farklı özelliklere sahip bireylerin ayrıştırılması amacıyla bir araç olarak kullanılan damga, 20. yüzyılla birlikte toplumsal boyut kazanarak kuramsallaştırılmıştır. İlk olarak suçlu tipolojileri üzerinde yapılan çalışmalarla başlayan damga kuramı, toplumbilimci Erving Goffman tarafından geliştirilmiş ve damganın insan ilişkileri sırasında ortaya çıkarak bireyin toplum tarafından kabul görmesini engelleyen bir durum olarak tanımlanmıştır. Eski çağlarda suçluları görünür kılmak amacıyla başlayan damgalama uygulamaları günümüzde zihinsel ve fiziksel engeli bulunan bireyleri, farklı etnik kökene sahip toplulukları hatta farklı cinsel yönelimi olan kişileri ayrıştırmak amacıyla kullanılır. Damgalanarak ötekileştirilen bireyler toplum içinde yer edinmekte güçlük çeker ve bu damgaların toplum tarafından yeniden üretilmesi, ötekileştirmenin sürekliliğine zemin hazırlar. Bununla birlikte 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar fiziksel damgaya sahip bireylerin sirklerde ve çeşitli alanlarda kamuya açık bir şekilde teşhir edildiği bilinen bir gerçektir. Ancak ne yazık ki günümüzde hala toplumsal bir sorun olmaya devam eden damgalama uygulamaları akademik çalışmalarda ve yazınsal yapıtlarda yeteri kadar ele alınmamaktadır. Bu noktada damgalamanın birey üzerinde psikolojik, toplum üzerinde ise sosyolojik etkilerinin özümsenmesi, farkındalık oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için daha fazla akademik çalışmaya gereksinim vardır. Bu çalışma, Gineli frankofon yazar Libar M. Fofana’nın biri damgalı diğeri normal siyam ikizlerini konu alan L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée (Eksik Bir Kadının Garip Düşü) adlı romanı çerçevesinde, damgalı bireylerin yaşam boyu deneyimlemek zorunda kaldıkları güçlükleri, Goffman‘ın damga kuramından yola çıkarak irdelemeyi amaçlamaktadır.
Tarihsel açıdan insanlık kadar eskilere dayanan ve günümüz toplumları tarafından sorunsallaştırıl... more Tarihsel açıdan insanlık kadar eskilere dayanan ve günümüz toplumları tarafından sorunsallaştırılan şiddet, aynı zamanda insan hakları ihlallerinden biri olarak görülmektedir. Erkek egemen toplumların içinde cinsiyet rolleri çerçevesinde kısıtlanan, farklı kültürlerden ve toplumlardan kadınlar, eğitim düzeyi ne olursa olsun şiddete maruz kalan birincil grubu oluşturmaktadır. Kadınların XXI. yüzyılda dahi maruz kaldığı ortak sorunların başında gelen kadına yönelik şiddet, sosyal bilimlerde çalışmalar yapan pek çok araştırmacıyı ve akademisyeni bir araya getirerek disiplinlerarası çalışma sahası bulmasıyla da malzemesi insan ve toplum olan edebiyatta işlenen temel ve zamansız konular arasında yer alır. Edebiyatta çalışma konusu olarak kadına yönelik şiddet, daha çok XX. yüzyılda ortaya çıkmış ve feminist hareketlerin artışıyla birlikte gelişim göstermiş olsa da kadınların toplumsal roller açısından kısıtlandığı XIX. yüzyılda da Maupassant gibi bazı Fransız yazarların eserlerinde dikka...
Uploads
Papers by Buğra Şengel
power of mass media. These studies have become used in the analysis and interpretation of literary works
because they reflect society and are used extensively in literature. Imagology is a discipline that allows a deep
understanding of the text by examining the meaning, symbolic value and function of the author’s language and
visual images within the literary text. For this reason, imagology studies consider the social, cultural, and
historical contexts of literary works and reveal the author’s perpective. They gain importance especially in
revealing the way nations perceive each other. Orhan Pamuk creates works in fictions where different cultures
coexist, based on the conglicts and interactions between Eastern and Western culture. Thanks to this feature,
Pamuk prepares the appropriate grounds for imagoloy studies by writing narratives in which Turkish and
Muslim cultures in the process of modernization interact with Christian culture in his novels. In this study, the
novel Plague Nights by Nobel Prize-winnig author Pamuk, who often pits East against West in his works, was
analyzed within the framework of Daniel-Henri Pageaux’s imagology method. It has been revealed that Pamuk
uses the image of plague to criticize alienation, the human condition, society’s view of groups perceived as
other, and the political policies of gouvernements. However, within the context of imagology studies, the
narrator’s Muslim and Christian image was analyzed and his perpective on the other was tried to be revealed
based on the semantic units used by different societies to define the other.
Sürekli olarak dönüşen ve değişen dünya düzeni, toplumların hem kendileriyle hem de çevreleriyle etkileşimlerini değiştirmektedir. Doğa-insan uyumu toplulukların yerleşik hayat düzenine geçmesiyle bozulmaya başlamış, yerini insanın doğaya hükmetmeye çalıştığı sömürü düzenine bırakmıştır. Bu da ekolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, doğal afetlerin artması ve son olarak da Covid-19 vb. salgın hastalıkların yeniden görülmesi gibi yaşanan büyük çevresel krizler insanların bu konular üzerinde çalışmalar yapmasını gerekli kılmıştır. Yapılan bu ekolojik çalışmalar edebiyat, iletişim, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, biyoloji gibi disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilebilme özelliğine de sahip olduğu için disiplinlerarası bir duruma gelmiştir. Bu çalışmalar arasında insanın doğadan ayrı ve üstün düşünülemeyeceğini ve onunla bir uyum içinde yaşaması gerektiğini savunan ekoeleştiri de yer almaktadır. Bu çalışmada Amin Maalouf’un yarı-distopik nitelikte olan Empedokles’in Dostları romanı ekoeleştiri kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi günümüz süper güçlerinin doğaya düşman bir dünya inşa etmekle eleştirildiği eserde yazar, zararlı her türlü teknolojiye karşı çıkarken çağımızda yaşanan gelişmelerin toplumlar tarafından iyi kullanılamadığına dikkat çekmektedir. Romanın; ekolojik sorunların üstesinden gelebilmek ve dünyanın gelecek nesillere daha fazla bozulmadan aktarılabilmesi için doğayla uyum içinde yaşayan, teknolojik gelişmeleri savaşmak yerine içinde bulunduğu doğanın korunması için kullanan bir insanlık önerdiği sonucuna varılmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca farklı özelliklere sahip bireylerin ayrıştırılması amacıyla bir araç olarak kullanılan damga, 20. yüzyılla birlikte toplumsal boyut kazanarak kuramsallaştırılmıştır. İlk olarak suçlu tipolojileri üzerinde yapılan çalışmalarla başlayan damga kuramı, toplumbilimci Erving Goffman tarafından geliştirilmiş ve damganın insan ilişkileri sırasında ortaya çıkarak bireyin toplum tarafından kabul görmesini engelleyen bir durum olarak tanımlanmıştır. Eski çağlarda suçluları görünür kılmak amacıyla başlayan damgalama uygulamaları günümüzde zihinsel ve fiziksel engeli bulunan bireyleri, farklı etnik kökene sahip toplulukları hatta farklı cinsel yönelimi olan kişileri ayrıştırmak amacıyla kullanılır. Damgalanarak ötekileştirilen bireyler toplum içinde yer edinmekte güçlük çeker ve bu damgaların toplum tarafından yeniden üretilmesi, ötekileştirmenin sürekliliğine zemin hazırlar. Bununla birlikte 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar fiziksel damgaya sahip bireylerin sirklerde ve çeşitli alanlarda kamuya açık bir şekilde teşhir edildiği bilinen bir gerçektir. Ancak ne yazık ki günümüzde hala toplumsal bir sorun olmaya devam eden damgalama uygulamaları akademik çalışmalarda ve yazınsal yapıtlarda yeteri kadar ele alınmamaktadır. Bu noktada damgalamanın birey üzerinde psikolojik, toplum üzerinde ise sosyolojik etkilerinin özümsenmesi, farkındalık oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için daha fazla akademik çalışmaya gereksinim vardır. Bu çalışma, Gineli frankofon yazar Libar M. Fofana’nın biri damgalı diğeri normal siyam ikizlerini konu alan L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée (Eksik Bir Kadının Garip Düşü) adlı romanı çerçevesinde, damgalı bireylerin yaşam boyu deneyimlemek zorunda kaldıkları güçlükleri, Goffman‘ın damga kuramından yola çıkarak irdelemeyi amaçlamaktadır.
power of mass media. These studies have become used in the analysis and interpretation of literary works
because they reflect society and are used extensively in literature. Imagology is a discipline that allows a deep
understanding of the text by examining the meaning, symbolic value and function of the author’s language and
visual images within the literary text. For this reason, imagology studies consider the social, cultural, and
historical contexts of literary works and reveal the author’s perpective. They gain importance especially in
revealing the way nations perceive each other. Orhan Pamuk creates works in fictions where different cultures
coexist, based on the conglicts and interactions between Eastern and Western culture. Thanks to this feature,
Pamuk prepares the appropriate grounds for imagoloy studies by writing narratives in which Turkish and
Muslim cultures in the process of modernization interact with Christian culture in his novels. In this study, the
novel Plague Nights by Nobel Prize-winnig author Pamuk, who often pits East against West in his works, was
analyzed within the framework of Daniel-Henri Pageaux’s imagology method. It has been revealed that Pamuk
uses the image of plague to criticize alienation, the human condition, society’s view of groups perceived as
other, and the political policies of gouvernements. However, within the context of imagology studies, the
narrator’s Muslim and Christian image was analyzed and his perpective on the other was tried to be revealed
based on the semantic units used by different societies to define the other.
Sürekli olarak dönüşen ve değişen dünya düzeni, toplumların hem kendileriyle hem de çevreleriyle etkileşimlerini değiştirmektedir. Doğa-insan uyumu toplulukların yerleşik hayat düzenine geçmesiyle bozulmaya başlamış, yerini insanın doğaya hükmetmeye çalıştığı sömürü düzenine bırakmıştır. Bu da ekolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi, buzulların erimesi, doğal afetlerin artması ve son olarak da Covid-19 vb. salgın hastalıkların yeniden görülmesi gibi yaşanan büyük çevresel krizler insanların bu konular üzerinde çalışmalar yapmasını gerekli kılmıştır. Yapılan bu ekolojik çalışmalar edebiyat, iletişim, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, biyoloji gibi disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilebilme özelliğine de sahip olduğu için disiplinlerarası bir duruma gelmiştir. Bu çalışmalar arasında insanın doğadan ayrı ve üstün düşünülemeyeceğini ve onunla bir uyum içinde yaşaması gerektiğini savunan ekoeleştiri de yer almaktadır. Bu çalışmada Amin Maalouf’un yarı-distopik nitelikte olan Empedokles’in Dostları romanı ekoeleştiri kuramı çerçevesinde incelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi günümüz süper güçlerinin doğaya düşman bir dünya inşa etmekle eleştirildiği eserde yazar, zararlı her türlü teknolojiye karşı çıkarken çağımızda yaşanan gelişmelerin toplumlar tarafından iyi kullanılamadığına dikkat çekmektedir. Romanın; ekolojik sorunların üstesinden gelebilmek ve dünyanın gelecek nesillere daha fazla bozulmadan aktarılabilmesi için doğayla uyum içinde yaşayan, teknolojik gelişmeleri savaşmak yerine içinde bulunduğu doğanın korunması için kullanan bir insanlık önerdiği sonucuna varılmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca farklı özelliklere sahip bireylerin ayrıştırılması amacıyla bir araç olarak kullanılan damga, 20. yüzyılla birlikte toplumsal boyut kazanarak kuramsallaştırılmıştır. İlk olarak suçlu tipolojileri üzerinde yapılan çalışmalarla başlayan damga kuramı, toplumbilimci Erving Goffman tarafından geliştirilmiş ve damganın insan ilişkileri sırasında ortaya çıkarak bireyin toplum tarafından kabul görmesini engelleyen bir durum olarak tanımlanmıştır. Eski çağlarda suçluları görünür kılmak amacıyla başlayan damgalama uygulamaları günümüzde zihinsel ve fiziksel engeli bulunan bireyleri, farklı etnik kökene sahip toplulukları hatta farklı cinsel yönelimi olan kişileri ayrıştırmak amacıyla kullanılır. Damgalanarak ötekileştirilen bireyler toplum içinde yer edinmekte güçlük çeker ve bu damgaların toplum tarafından yeniden üretilmesi, ötekileştirmenin sürekliliğine zemin hazırlar. Bununla birlikte 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar fiziksel damgaya sahip bireylerin sirklerde ve çeşitli alanlarda kamuya açık bir şekilde teşhir edildiği bilinen bir gerçektir. Ancak ne yazık ki günümüzde hala toplumsal bir sorun olmaya devam eden damgalama uygulamaları akademik çalışmalarda ve yazınsal yapıtlarda yeteri kadar ele alınmamaktadır. Bu noktada damgalamanın birey üzerinde psikolojik, toplum üzerinde ise sosyolojik etkilerinin özümsenmesi, farkındalık oluşturulması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için daha fazla akademik çalışmaya gereksinim vardır. Bu çalışma, Gineli frankofon yazar Libar M. Fofana’nın biri damgalı diğeri normal siyam ikizlerini konu alan L’étrange Rêve d’une Femme Inachevée (Eksik Bir Kadının Garip Düşü) adlı romanı çerçevesinde, damgalı bireylerin yaşam boyu deneyimlemek zorunda kaldıkları güçlükleri, Goffman‘ın damga kuramından yola çıkarak irdelemeyi amaçlamaktadır.