Sevilay Celenk
Carleton University, Film Studies Department, School for Studies in Art and Culture, Honorary Adjunct Research Professor
Address: İnsan Hakları Okulu - Ankara
less
Related Authors
Sarah Pink
Monash University
Galen Strawson
The University of Texas at Austin
Steven Pinker
Harvard University
Claus Tieber
Musik und Kunst Privatuniversität der Stadt Wien (MUK)
Alisa Perren
The University of Texas at Austin
Don Ross
University College Cork
Javier Díaz Noci
Pompeu Fabra University
Murat Akser
University of Ulster
Bob Jessop
Lancaster University
Alejandra B Osorio
Wellesley College
InterestsView All (20)
Uploads
Books by Sevilay Celenk
Yabancı TV Dizileri, Uyarlama Çalışmaları ve Kültür
Sevilay Çelenk
Öz
Yerli televizyon draması Türkiye televizyonlarının en dikkat çekici üretimleri arasındadır. Türkiye’de, televizyon drama üretiminin kırk yılı aşkın tarihinde, tarihsel ya da edebi kaynaklardan ve yabancı televizyon dizilerinden yapılan uyarlamalar ve yeniden yapımlar yerli programcılığın toplam üretiminin kayda değer bir kısmını oluşturur. Yabancı televizyon dizilerinden yapılan uyarlamalar ya da yeniden yapımlar orijinal programdan çeşitli bakımlardan farklılık gösterir. Bu farklılıklar önemli ölçüde kültürel boyuttan kaynaklanır. Uyarlamaların ya da yeniden yapımların karşılaştırmalı analizi genellikle kültürün kendi sınırlarını, özgüllüklerini, kutsallaştırdığı değerlerini ve tabularını görebilmek bakımından oldukça ilginç ve ufuk açıcıdır. Yabancı bir televizyon programının yerli versiyonunu yeniden üreten yapımcıların, örneğin “Türk aile yapısına uygunluk” gibi ya da “paylaşılan değerler” gibi tartışmalı kültürel ve ahlaki referansları dikkate almaları beklenir. Bu makale, Türkiye televizyonlarının uyarlama ve yeniden yapım tecrübesini tarihsel bir perspektifle kısaca ele alıyor ve Danimarka televizyon dizisi Forbrydelsen’in (The Killing/Cinayet) Türkiye uyarlamasını analiz ediyor. Sözü geçen Danimarka dizisi, “polis işlemleri” adı verilen bir alt türün örneği olup, 2011 yılında Amerikan kablo şebekesi AMC için de yeniden üretilen bir dizidir. Bu çalışma aynı televizyon hikayesinin sözü edilen Danimarka, ABD ve Türkiye örneklerinin ilk sezonlarından beşer bölümü karşılaştırmalı olarak inceliyor. Analiz uyarlama süreçlerinin, Cinayet’i eve getirirken, anlatısal, türsel ve kültürel kodları kullanarak, suç ve adalet algısının ve kültürün inşasına nasıl katıldığını açıklamaya çalışıyor.
Anahtar Sözcükler: Uyarlama, yeniden yapım, uyarlama çalışmaları, kültür, polisiye, Türk televizyon dizileri.
Bringing the Murder Back Home:
Foreign TV Series, Adaptation Studies and Culture
Sevilay Çelenk
Abstract
Domestic television series constitute one of the most remarkable products of Turkish television programming industry. Over the forty years of television drama production in Turkey, adaptations from historical or literary sources, and from foreign television series become a significant part of total production output of domestic programming. Adapted versions of television dramas from foreign television series differ in certain aspects from the original show. The differences mainly arise from cultural factors. The findings of comparative analysis of television series adapted from a foreign original is often quite interesting and seminal in seeing the ways how culture defines its own boundaries, peculiarities, sacred values, and taboos. Television producers who make the domestic version of a foreign television series, are expected to take into account the controversial cultural and moral references such as compatibility with the “national family structure,” the shared values and so on. The paper briefly details the experience of Turkish television with adaptations within a historical perspective, and it analyses the Turkish adaptation of Danish television series Forbrydelsen. The mentioned Danish series which is a sample of police procedural genre was also remade for American cable network AMC in 2011. The paper aims to comparatively examine five episodes from each first seasons of this three television series that based on the same story. The analyse explains how the adaptation processes participate in construction of culture, and in the perception of crime and justice by effectively using the narrative, generic and cultural differences.
Keywords: Adaptations, remakes, adaptaion studies, culture, detective story, Turkish television series.
Kişilerin ve toplumların anlatılar aracılığıyla ecdada ve kökene dönmeye davet edilmelerinin birçok anlamı olabilir. Bunlardan biri, bir toplumun kendisine dayatılmış sınırları aşarak kurduğu “vatan”ı hatırlatmaksa, diğeri de Fulford’un tasvir ettiği gibi, büyük anlatının tam da kendisinin, bir toplumu bağrına basarak avutan ve içinde yaşamak istenen “vatan” olmasıdır.
Diğer bir deyişle, köken ya da kuruluş anlatıları geçmişten güç devşirip geleceğe bakmak amacındaki anlatılar olarak düşünülmeleri kabul görse de, zaman zaman tam da tersi, hem bugünün, hem de olağan güzergahında “ilerleyerek” ulaşılacak bir geleceğin çeşitli biçimlerde reddi üzerine temelleniyor. Geçmiş altın bir çağa ve yeniden dönülmesi arzulanan “vatan toprağına” dönüşüyor.
Diriliş: Ertuğrul bir köken anlatısı. Osmanlı’nın kendisinden önceye gitmeye, nereden geldiğimizi ve nelerden geçtiğimizi göstermeye çağıran bir anlatı...
Yazar, toplumsala dair bir anlatı, bir sociolect olarak değerlendirme eğiliminde olduğu ulusal yayın akışını, on iki yıllık bir süreçte derinlemesine incelerken, ekrandan yayılan ışığın gözleri kamaştırarak karanlığa hapsettiği stratejileri, akış planlamayı ve program türlerinin ortak yaşam dünyamızla kurduğu gizemli ilişkiyi okurun görüş alanına çıkarıyor.
Yıl 2001... Yayın yetkisi belki PTT'de kalmadı, ama TRT'nin gerilemesi, kanal sayısının artması, parayı bastıranın TV kanalı alması, yurtdışı sermayenin televizyon alanına yatırım yapması ve teknolojinin değişmesi, Özal'ın öngördüğü gibi Türkiye'de televizyon yayıncılığının başlıca özellikleri arasına girdi. "Anayasanın bir kez delinmesi"yle ifadesini bulan yasa tanımazlık da televizyon yayıncılığı alanının paylaştığı miraslardan biri oldu. 1994'te çıkan yasaya rağmen bu niteliklerde bir değişiklik olmadı; hatta nicelik, teknoloji ve mali kaynak üzerindeki vurgu ile yasaya uymazlık pekişti.
Temel eksenini bu özelliklere ilişkin tartışmaların oluşturduğu bu derlemede, yayıncılıkla ilgili başlıca politika konuları değerlendiriliyor. Kitapta kamu yayıncılığı, sayısal teknoloji, Radyo ve Televizyon Üst kurulu (RTÜK), reklamlar, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının mülkiyeti ve kontrolü ile telif hakları kendi başlarına birer politika meselesi olarak ele alınıyor. Ayrıca, yayın ilkeleri çerçevesinde en çok gündeme gelen ahlaka aykırılık sorunu ile "erotik" yayınlar inceleniyor, popülerliği yüzünden özel televizyonların temel içerik hammaddesi sayılan spor (özellikle futbol) yayınlarına da özel bir bölüm ayrılıyor.
Medya Politikaları, başta iletişim ve siyaset alanları olmak üzere insan ve toplum bilimlerinde öğrenim gören bütün öğrencilere olduğu kadar, "sadece izleyici ve tüketici" kalmaktan ve sayılmaktan bıkan bütün televizyon izleyicilerine de sesleniyor.
Papers by Sevilay Celenk
Yabancı TV Dizileri, Uyarlama Çalışmaları ve Kültür
Sevilay Çelenk
Öz
Yerli televizyon draması Türkiye televizyonlarının en dikkat çekici üretimleri arasındadır. Türkiye’de, televizyon drama üretiminin kırk yılı aşkın tarihinde, tarihsel ya da edebi kaynaklardan ve yabancı televizyon dizilerinden yapılan uyarlamalar ve yeniden yapımlar yerli programcılığın toplam üretiminin kayda değer bir kısmını oluşturur. Yabancı televizyon dizilerinden yapılan uyarlamalar ya da yeniden yapımlar orijinal programdan çeşitli bakımlardan farklılık gösterir. Bu farklılıklar önemli ölçüde kültürel boyuttan kaynaklanır. Uyarlamaların ya da yeniden yapımların karşılaştırmalı analizi genellikle kültürün kendi sınırlarını, özgüllüklerini, kutsallaştırdığı değerlerini ve tabularını görebilmek bakımından oldukça ilginç ve ufuk açıcıdır. Yabancı bir televizyon programının yerli versiyonunu yeniden üreten yapımcıların, örneğin “Türk aile yapısına uygunluk” gibi ya da “paylaşılan değerler” gibi tartışmalı kültürel ve ahlaki referansları dikkate almaları beklenir. Bu makale, Türkiye televizyonlarının uyarlama ve yeniden yapım tecrübesini tarihsel bir perspektifle kısaca ele alıyor ve Danimarka televizyon dizisi Forbrydelsen’in (The Killing/Cinayet) Türkiye uyarlamasını analiz ediyor. Sözü geçen Danimarka dizisi, “polis işlemleri” adı verilen bir alt türün örneği olup, 2011 yılında Amerikan kablo şebekesi AMC için de yeniden üretilen bir dizidir. Bu çalışma aynı televizyon hikayesinin sözü edilen Danimarka, ABD ve Türkiye örneklerinin ilk sezonlarından beşer bölümü karşılaştırmalı olarak inceliyor. Analiz uyarlama süreçlerinin, Cinayet’i eve getirirken, anlatısal, türsel ve kültürel kodları kullanarak, suç ve adalet algısının ve kültürün inşasına nasıl katıldığını açıklamaya çalışıyor.
Anahtar Sözcükler: Uyarlama, yeniden yapım, uyarlama çalışmaları, kültür, polisiye, Türk televizyon dizileri.
Bringing the Murder Back Home:
Foreign TV Series, Adaptation Studies and Culture
Sevilay Çelenk
Abstract
Domestic television series constitute one of the most remarkable products of Turkish television programming industry. Over the forty years of television drama production in Turkey, adaptations from historical or literary sources, and from foreign television series become a significant part of total production output of domestic programming. Adapted versions of television dramas from foreign television series differ in certain aspects from the original show. The differences mainly arise from cultural factors. The findings of comparative analysis of television series adapted from a foreign original is often quite interesting and seminal in seeing the ways how culture defines its own boundaries, peculiarities, sacred values, and taboos. Television producers who make the domestic version of a foreign television series, are expected to take into account the controversial cultural and moral references such as compatibility with the “national family structure,” the shared values and so on. The paper briefly details the experience of Turkish television with adaptations within a historical perspective, and it analyses the Turkish adaptation of Danish television series Forbrydelsen. The mentioned Danish series which is a sample of police procedural genre was also remade for American cable network AMC in 2011. The paper aims to comparatively examine five episodes from each first seasons of this three television series that based on the same story. The analyse explains how the adaptation processes participate in construction of culture, and in the perception of crime and justice by effectively using the narrative, generic and cultural differences.
Keywords: Adaptations, remakes, adaptaion studies, culture, detective story, Turkish television series.
Kişilerin ve toplumların anlatılar aracılığıyla ecdada ve kökene dönmeye davet edilmelerinin birçok anlamı olabilir. Bunlardan biri, bir toplumun kendisine dayatılmış sınırları aşarak kurduğu “vatan”ı hatırlatmaksa, diğeri de Fulford’un tasvir ettiği gibi, büyük anlatının tam da kendisinin, bir toplumu bağrına basarak avutan ve içinde yaşamak istenen “vatan” olmasıdır.
Diğer bir deyişle, köken ya da kuruluş anlatıları geçmişten güç devşirip geleceğe bakmak amacındaki anlatılar olarak düşünülmeleri kabul görse de, zaman zaman tam da tersi, hem bugünün, hem de olağan güzergahında “ilerleyerek” ulaşılacak bir geleceğin çeşitli biçimlerde reddi üzerine temelleniyor. Geçmiş altın bir çağa ve yeniden dönülmesi arzulanan “vatan toprağına” dönüşüyor.
Diriliş: Ertuğrul bir köken anlatısı. Osmanlı’nın kendisinden önceye gitmeye, nereden geldiğimizi ve nelerden geçtiğimizi göstermeye çağıran bir anlatı...
Yazar, toplumsala dair bir anlatı, bir sociolect olarak değerlendirme eğiliminde olduğu ulusal yayın akışını, on iki yıllık bir süreçte derinlemesine incelerken, ekrandan yayılan ışığın gözleri kamaştırarak karanlığa hapsettiği stratejileri, akış planlamayı ve program türlerinin ortak yaşam dünyamızla kurduğu gizemli ilişkiyi okurun görüş alanına çıkarıyor.
Yıl 2001... Yayın yetkisi belki PTT'de kalmadı, ama TRT'nin gerilemesi, kanal sayısının artması, parayı bastıranın TV kanalı alması, yurtdışı sermayenin televizyon alanına yatırım yapması ve teknolojinin değişmesi, Özal'ın öngördüğü gibi Türkiye'de televizyon yayıncılığının başlıca özellikleri arasına girdi. "Anayasanın bir kez delinmesi"yle ifadesini bulan yasa tanımazlık da televizyon yayıncılığı alanının paylaştığı miraslardan biri oldu. 1994'te çıkan yasaya rağmen bu niteliklerde bir değişiklik olmadı; hatta nicelik, teknoloji ve mali kaynak üzerindeki vurgu ile yasaya uymazlık pekişti.
Temel eksenini bu özelliklere ilişkin tartışmaların oluşturduğu bu derlemede, yayıncılıkla ilgili başlıca politika konuları değerlendiriliyor. Kitapta kamu yayıncılığı, sayısal teknoloji, Radyo ve Televizyon Üst kurulu (RTÜK), reklamlar, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının mülkiyeti ve kontrolü ile telif hakları kendi başlarına birer politika meselesi olarak ele alınıyor. Ayrıca, yayın ilkeleri çerçevesinde en çok gündeme gelen ahlaka aykırılık sorunu ile "erotik" yayınlar inceleniyor, popülerliği yüzünden özel televizyonların temel içerik hammaddesi sayılan spor (özellikle futbol) yayınlarına da özel bir bölüm ayrılıyor.
Medya Politikaları, başta iletişim ve siyaset alanları olmak üzere insan ve toplum bilimlerinde öğrenim gören bütün öğrencilere olduğu kadar, "sadece izleyici ve tüketici" kalmaktan ve sayılmaktan bıkan bütün televizyon izleyicilerine de sesleniyor.
Öz
Bu makalede, yeni medya döneminde sinema ve “gerçeklik” ilişkisini yeniden düşünen yakın tarihli çalışmalar, konuya aynı ontolojik ilgiyle odaklanan erken dönem kuramsal yaklaşımların önemli bazı tespitleriyle tartışma içinde eleştirel bir perspektifle değerlendirilmektedir. Sinemanın gerçeklikle ilişkisi ve “gerçekliğe” ne tür bir müdahalede bulunduğu, sinema çalışmaları alanında hiç eskimeyen bir tartışmanın konusudur. Söz konusu tartışma, bugün, yeni medya teknolojileri ve dijitalleşmenin getirdiği “sanallık” olgusu karşısında yeniden canlanmış bir tartışmadır. Sinemanın kendine özgü mahiyetini ve gerçeklikle ilişkisini ele alan çalışmalar, bunu sıklıkla diğer sanat formları ve farklı medya ortamlarıyla kıyaslama temelinde yürütür. Aslında sinemanın fotoğrafla olduğu kadar, tiyatro, resim, edebiyat ve müzik gibi sanat alanlarıyla da neredeyse simbiyotik (ortak-yaşar) bir ilişki içinden geliştiği düşünüldüğünde, bu kıyaslama olmaksızın, bir sinema ontolojisinden söz etmenin güç olacağı açıktır. Sinema ve yeni medya ilişkisini düşünmek bu genel eğilimdeki bir devamlılık olarak değerlendirilebilir. Sinema alanında bu ilişkiye eğilen bir çok çalışma, sinemada 3.0 olarak adlandırılan yeni bir evrenin başladığını öne sürmektedir. Sinema bugün, dijital yeni medya ortamıyla etkileşimler neticesinde, gerçekliği, fiziksel/ görsel gerçekliğe sadakat olarak yorumlayan bir anlayışın epeyce uzağındadır. Teknolojik değişiklikler yanında türsel ve tematik çeşitliliğin de dönüştürdüğü yeni sinema ortamı, sinemayı yeniden düşünmeye yönelik girişimleri de kışkırtmaktadır. Bu tür girişimler bakımından, bir sinema ontolojisi geliştirmeye dönük ilk çalışmaları yeniden gözden geçirmek kadar, Rancière ve Deleuze’ün çalışmaları gibi sinematik gerçekliğe ilişkin farklı sorular ortaya atan çalışmaları anlamaya çalışmak da önemlidir. Rancière ve Deleuze’ün çalışmaları, sinemayı bizatihi imgenin niteliğinden yola çıkarak tanımlama çabası içindeki bir ontolojik perspektifi temellendirmektedir. Yeni medya ortamının ve dijitalleşmenin sinema alanındaki muhtemel sonuçlarını anlamak bakımından da “imge”de temellendirilmeye çalışılan bir ontoloji çok elverişli bir kavrayış zeminidir. Bu çerçevede, makalede, dijitalleşme ve yeni medya döneminde yeni bir evreye girdiği düşünülen sinemada, çalışmayı bekleyen konulara bir parça ışık tutmak kadar, sinemayı yeniden düşünme çabasına katkıda bulunmak da amaçlanmaktadır.
Referanslar
Abisel N (2007). Sessiz Sinema. Ankara: De Ki Basım Yayım. Ltd. Şti.
Andrew D (2013). Sinema Araştırmalarının Özü ve Gelişimi. Aydınlı S ve Okay D (Çev), Sine Cine.4(1), 141-173.
Arnheim R (2002). Sanat Olarak Sinema. Çev. Ünal R. Ankara: Öteki Yayınevi.
Baker U (2010). Kanaatlerden İmajlara: Duygular Sosyolojisine Doğru. İstanbul: Birikim Yayınları.
Bazin A (1985). Fotoğraf Görüntüsünün VarlıkBilimi. İçinde: Büker S ve Onaran O (der), Sinema Kuramları, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
Benjamin W (2004). Pasajlar. Cemal A (Çev), İstanbul: YKY.
Berger J (1995). Görme Biçimleri. (Altıncı basım). Salman Y (Çev),İstanbul: Metis Yayınları.
Bonitzer P (2006). Kör Alan ve Dekadrajlar. Yaşar İ (Çev), Istanbul: Metis Yayınları.
Cadava E (2008). Işık Sözcükleri: Tarihin Fotografisi Üzerine Tezler. İstanbul: Metis Yayınları.
Daly K (2010). “Cinema 3.0: The Interactive İmage”. Cinema Journal, 50(1), 81-99.
http://www.jstor.org/stable/40962838 (erişim: 10 Eylül 2014).
Deleuze G (2014). Sinema I: Hareket İmge. Özdemir S (Çev), İstanbul: Norgunk Yayıncılık.
Eisenstein S M (1993). Sinema Sanatı. Şarman N (Çev), İstanbul: Payel Yayınevi.
Gianetti L (1999). Understanding Movies. New Jersey: Prentice Hall.
Luckman S (2012). Mobile Screens and Future Story-worlds: Film in the Age of Mobile Platforms and Cross-media Storytelling. The International Journal of Interdisciplinary Social Sciences, 6(8), 93-111.
Manovich L (1999) What is Digital Cinema. İçinde: Lunenfeld P, The Digital Dialectic: new essays on new media,Cambridge:MIT Press, 172-193. http://site.ebrary.com/id/10225301?ppg=196 (erişim: 22 Aralık 2014).
Rancière J (2008). Görüntülerin Yazgısı. Kılıç A U (Çev), İstanbul: Versus Kitap.
Rene C (1972). Cinema: Yesterday and Today. ed. R. C. Dale. trans. by Stanley Appalbaum. New York: Dover.
Russel C (2004). New Media and Film History: Walter Benjamin and the Awakening of Cinema. Cinema Journal, 43(3), Spring 2004, 81-85.
Tryon C (2009). Reinventing Cinema: Movies in the Age of Media Convergence. New Brunswick, New Jersey, and London: Rutgers University Press.
Yetişkin E B (2011). Sinematografik Düşünebilmek: Deleuze’ün Sinema Yaklaşımına Giriş. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. Sayı 40. 123-141.
Wang S (2012). Web 1.0, Web 2.0, Web 3.0: What does it all mean and where is it all going?https://bridgesandtangents.wordpress.com/tag/web/(erişim: 14 Kasım
...
Akademik dünya; Hollywood’un, Bollywood’un ya da Yeşilçam’ın sadece sanatsal değil “popüler” hikâyelerine de defalarca yeniden dönebilir. Oysa televizyon dizileri de, dünyanın farklı coğrafyalarında anlam ve eğlenme pratiklerinde ortaklık yaratan diğer televizyon ürünleri gibi çabucak eskir. Sözgelimi iki yıl sonra Muhteşem Yüzyıl üzerine değil bir doktora tezi, bir makale bile yazmak istiyorsanız fazlasıyla geç kalmış olabilirsiniz. Tekil ve bağımsız televizyon programlarının ve televizyon hikâyelerinin, gelgeç ve etkisiz hikâyeler gibi görülerek hızla gözden yitip gitmelerine yol açan bu eşzamanlılık baskısı, televizyon incelemelerini de değersizleştiren bir etki yaratır.
Televizyon çalışmalarının ve televizyon eleştirisinin kurumsallaşması ancak bu eşzamanlılık baskısının aşılmasıyla mümkündür. Yerli durum komedisinde bir kırılma noktası oluşturduğunu düşündüğüm Avrupa Yakası’na (2004-2009) olduğu kadar, yerli pembe dizi türünde (seriyal) ikisi de ayrı ayrı birer kırılma noktası oluşturan Kara Melek’e (1997-2000) ve Asmalı Konak’a da (2002-2003) yeniden dönülebilmelidir. Bu dönüş, mesela Avrupa Yakası örneğinde, Nişantaşı’nda bir “cemiyet dergisi” çevresindeki ilişkileri komedinin kaynağı olarak kuran, ancak burada fazlaca tutunamayarak anlatıyı beyaz Türklüğün komikliğinden, gittikçe aşağılara, kapıcı dairesine, Makbule ve Sacit gibi taşralı akrabalara ya da Şahika, Osman ve Dilber Hala gibi “sonradan görme” Adanalılara doğru sürüklenmeye zorlayan komik unsurdaki kültürel “sınıf göçünü” ve bu göçe zemin hazırlayan sosyopolitik, sosyokültürel bağlamları ve endüstriyel eğilimleri irdelemeye gönüllü bir dönüş olmalıdır. Bunun gibi, yabancı dizi Zehirli Sarmaşık’tan (Poison Ivy) esinlenen ve alışık olmadığımız bir kadın anti-kahramanla (female anti-hero) ana-yayın kuşağı izleyicisini peşinden sürükleyen Kara Melek’e, yerli dizilerde sadece ana kadın karakter temsilinde nasıl bir kırılmaya tekabül ettiğini anlamak için bile olsa yeniden bakılabilmelidir. Çünkü Yalan Rüzgarı gibi Amerikan dizilerinden ya da telenovelalardan gelen ve yine alışık olmadığımız biçimde her bölüme sığdırılan “büyük” entrikalarla ilerleyen bir olay-örgüleştirme (plotting) hızını izleyiciye çabucak benimseten bu yerli dizi, entrikada ve kötülükte sınır tanımayan fakat yine de bir biçimde zaaflarının “insani”liğini anlamak konusunda izleyici empatisine emanet edilen anti-kadın kahramanların ilk güçlü örneğidir. Elbette sözünü ettiğim dizileri ve bu dizilerin birkaç yılda bir farklılaşan anlatısal ve öyküsel yönelimlerini, Meral Özbek’in müzikte, Nurdan Gürbilek’in ya da Jale Parla’nın edebiyatta yaptığı türden incelemelerin konusu yapmak bir eşzamanlılık baskısı altında zordur. Kısacası, televizyon olgusunu anlamak ve “yeniden anlamak” için televizyon programlarını neredeyse yayın dönemiyle eşzamanlı olarak incelemeye dönük bu baskıyı ve geçmiş programları yeniden ele almaya direnme eğilimini sorgulamak gerekiyor.
Televizyonu yeniden anlamak için, aynı zamanda, televizyon deneyiminin güncel görünümlerinin konvansiyonel televizyondan farklılaşan boyutlarını da dikkate incelemeliyiz. Bu yazı televizyonu yeniden anlamak gibi kapsamlı bir işe girişmeyi başka -ancak uzak olmayacağını umduğum- bir döneme erteleyerek, sadece televizyonu yeniden anlamanın önemi üzerine düşünen bir yazı. Bu nedenle, konvansiyonel televizyonun sadece birkaç karakteristik özelliğine ve televizyonun mottosu olagelmiş bazı kabullere Türkiye örneği üzerinden temas edinmekle yetineceğim.