Papers by Fatma Nur ŞENGÜL
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TOPLUMSAL YAPIYA ETKİLERİ: İSTANBUL ALİBEYKÖY MAHALLESİ ÖRNEĞİ, 2024
Günümüzde kırsal toplumsal yapıların sayısının azaldığı ve kentsel yapıların sayılarının her geçe... more Günümüzde kırsal toplumsal yapıların sayısının azaldığı ve kentsel yapıların sayılarının her geçen gün daha da arttığı bilinmektedir. Kentler ise zamanla çeşitli sebeplerden ötürü yenilenmeye ihtiyaç duymaktadır. Şehirlerin tarih sahnesinde çöküntüye maruz kalmış eski şehir içi bölgelerinin yıkılıp yeniden inşa edilmesi veya yenilenmesi yeni bir olgu değildir. Farklı zamanlarda ve farklı sebeplerle uygulanan kentsel yeniden yapılanmalar şehirlerin mekânsal ve sosyal gelişimine etki eden ekonomik, siyasi ve kültürel nedenlerle oldukça fazla değişkenler neticesinde gerçekleşmiştir. Yalnızca sosyal ihtiyaçlar için değil, savaşlar ve doğal afetler gibi olağan olmayan gelişmeler nedeniyle gerçekleşen dönüşümler, çok faktörlü uygulamaların izlerini içermiştir. Kentsel dönüşüm, en temel anlamıyla kentsel alanların mevcut durumlarından başka bir şekle girmesi, başka bir durum haline geçmesidir. Bu çalışmada kentsel dönüşümün topluma olan etkileri İstanbul'un Eyüp Sultan İlçesinde gerçekleşen kentsel dönüşüm projesi üzerinden ele alınmaktadır. Çalışmanın amacı kentsel dönüşüm alanlarındaki sosyolojik değişimlerin incelenmesi, bu ve benzeri alanlardaki ortaya çıkan toplumsal problemlerin tespit edilmesi, kentsel dönüşüm öncesi ve sonrasına ilişkin yaşanan değişmeler ve İstanbul'da gerçekleşen kentsel dönüşüm projelerine toplumun nasıl bir tavır aldığını tespit etmektir. Çalışma kapsamında nitel araştırma yöntemine ait derinlemesine mülakat tekniğine başvurulmuştur. İstanbul, Eyüpsultan ilçesi, Alibeyköy Kentsel Dönüşüm Projesi'ne katılan 18 yaş ve üzeri, kentsel dönüşümden birinci derecede etkilenmiş 14 erkek 11 kadın olmak üzere toplam 25 katılımcı ile derinlemesine mülakat gerçekleştirilmiştir. Araştırmada kartopu örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, çalışmaya katılan katılımcıların kentsel dönüşümü hem olumlu hem de olumsuz olarak değerlendirildiği, kentsel dönüşümün sosyal, fiziki imkanlara olanak sağladığı ancak zaman zaman rant kaynağı olduğuna dikkat çektikleri görülmüştür. Katılımcılar kentsel dönüşüm sonrası mahalle ve komşuluk ilişkilerinin önemli ölçüde azaldığını, ekonomik anlamda kentsel dönüşüm sürecinde zorluklar yaşadığını, kentsel dönüşümle ulaşım imkânlarının arttığını ancak kalabalık sitede yaşamanın aile ilişkilerini zayıflattığını belirtmiştir. Genel anlamda kentsel dönüşümün fiziki dayanıklılığı sağladığı ancak kalabalık yapıların sosyal, aile ve komşuluk ilişkilerine zarar verdiği tespit edilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
DergiPark (Istanbul University), Feb 23, 2023
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Journal of analytic divinity, Dec 15, 2021
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aydın insan ve toplum dergisi, Dec 1, 2020
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aydın insan ve toplum dergisi, Dec 1, 2017
It is argued that in the 19. Century, the process of capitalization has begun in European societi... more It is argued that in the 19. Century, the process of capitalization has begun in European societies with the effects of industrialization and modernization. And in today’s world, capitalism is apparent in nearly all societies. When these societies are reviewed, it is observable that the Ottoman Empire is remote to capitalism in the foundation and development periods. While the Ottoman Manorial System(Timar) disallows private property, the Ahi- Order and the Guilds play a significant role in the development of work ethic. It is prominent that the Manorial System, the Ahi-Order, the Guilds and the economic applications are devoid of capitalistic influences but the effects of the industrial revolution in Europe caused capitalism to develop in the society. In our research, historical documents and records of the Ahi-Order, the Guild System, the Manorial System and the economic applications are reviewed in qualitive data analysis.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aydın insan ve toplum dergisi, Jun 25, 2018
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uluslararası eğitim ve tarih araştırmaları, 2022
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aydın insan ve toplum dergisi, 2015
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aydın İnsan ve Toplum Dergisi
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Bu çalışmada günümüz gençliğine yönelik dine bakış ölçeği geçerlik ve güvenirlik analiz bulguları... more Bu çalışmada günümüz gençliğine yönelik dine bakış ölçeği geçerlik ve güvenirlik analiz bulguları ele alınmaktadır. Çalışmanın amacı gençlerin dine bakışını teorik (inanç), sosyolojik (muamelat), kurumsal (dini otorite), bireysel (bireysel maneviyatçılık) ve dindarlara sempati düzeyinde ele almak ve bu faktörler ışığında gençliğin dine bakışını ölçecek düzeyde geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Araştırmada nicel araştırma yöntemine ait anket tekniği ve ilişkisel tarama tekniği birlikte kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubu Ordu Üniversitesinde öğrenim görmekte olan 489 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Bu çalışma sadece üniversite gençlerini ve araştırmaya genel olarak katılan 18-24 yaş aralığını kapsamaktadır. Katılımcıların %94,3’ü 18-23 yaş arasında iken sadece %5,6 oranında 24 yaş ve üzeridir. Gençlik biyolojik anlamda genel olarak bu yaş aralığını kapsadığı için bu çalışmada da bu yaş aralığı benimsenmiştir. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması ...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
İçtimaiyat
The subject of our study is the attitude of university students towards immigrants, especially Sy... more The subject of our study is the attitude of university students towards immigrants, especially Syrian immigrants, who migrated to Türkiye for various reasons. A survey technique was used to explain these attitudes. Some demographic questions about attitudes towards immigrants and the “Immigrant (Syrian) Perception Scale” were included in the survey. The study population consists of university students, and the sample group consists of university students studying in Şırnak and Istanbul. A total of 302 university students, 151 from Istanbul and 151 from Şırnak, participated in the study, using snowball and purposive sampling methods. As a result of the study, it was seen that the attitude of university students towards immigrants was negative, they found immigrants disturbing in terms of economy and security, and it was determined that university students were disturbed by the presence of immigrants. It has been determined that university students residing in Istanbul have a more neg...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Üniversite Öğrencilerinde Göçmenlik Algısı (Karşılaştırmalı Bir Analiz İstanbul-Şırnak Örneği), 2023
Çalışma, Türkiye’ye çeşitli nedenlerden dolayı göç eden
göçmenlere, özellikle Suriyeli göçmenler... more Çalışma, Türkiye’ye çeşitli nedenlerden dolayı göç eden
göçmenlere, özellikle Suriyeli göçmenlere yönelik tutumları
üniversite öğrencileri bağlamında ele almaktadır.
Araştırmada nicel araştırma yöntemi ait anket tekniği
kullanılmaktadır. Ankette bazı demografik sorulara,
göçmenlere yönelik tutum sorularına ve “Göçmen (Suriyeli)
Algısı Ölçeği”ne yer verilmiştir. Çalışmanın evreni üniversite
öğrencilerinden, örneklem grubu ise Şırnak ve İstanbul’da
eğitim gören üniversite öğrencilerinden oluşmaktadır.
Çalışmada kartopu, amaçlı ve kota örneklem teknikleri
kullanılmış, İstanbul’dan 151 ve Şırnak’tan 151 toplam 302
üniversite öğrencisine ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda,
üniversite öğrencilerinin göçmenlere yönelik tutumunun
olumsuz düzeyde olduğu, göçmenleri ekonomik ve güvenlik
açısından rahatsız edici buldukları görülmüş ve üniversite
öğrencilerinin göçmenlerin varlığından rahatsız oldukları
tespit edilmiştir. İstanbul’da ikamet eden üniversite
öğrencilerinin Şırnak’ta ikamet edenlere göre Suriyeli
göçmenlere yönelik göçmen algısının daha olumsuz
düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca eğitim düzeyi, yaş ve
dindarlık arttıkça göçmenlere yönelik algının daha pozitif bir
hal aldığı, cinsiyete göre göçmenlere yönelik algının
farklılaşmadığı ve ekonomik düzeyle göçmen algısı arasında
bir ilişkinin var olmadığı tespit edilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ULUSLARASI GENÇLİK ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 2022 TAM METİN KİTABI, 2022
Toplum ortak kültürü, mekânı, dili, dini, değerleri ve gelenekleri paylaşan çok sayıda insanın ol... more Toplum ortak kültürü, mekânı, dili, dini, değerleri ve gelenekleri paylaşan çok sayıda insanın oluşturduğu bir
birlikteliktir. Toplumsal yapıyı meydana getiren ögeler ise aile, eğitim, siyaset, din, hukuk, ekonomi gibi
ögelerdir. Bu kurumlarda meydana gelen değişiklikler toplumsal yapıyı doğrudan etkilemektedir. Günümüz
Türkiye’sinde modernleşme, sanayileşme ve kentleşme ile bu yapılarda pek çok değişim ve dönüşüm
meydana gelmiştir ve gelmeye de devam etmektedir. Bu değişim ve dönüşüm ise pek çok sorunu beraberinde
getirmiştir. Bu çalışmada günümüz Z kuşağı gençliğinin, Türkiye’nin toplumsal yapısını oluşturan ve
günümüzde en çok tartışma alanları olan aile, eğitim ve siyaset kurumlarına karşı bakış açıları, gençlerin
gözünden Türkiye’nin en önemli toplumsal meselelerin neler olduğu, gençlerin gözünden Türkiye’de gençlik
ile ilgili sorunların neler olduğu ve gençlerin göç meselesine olan yaklaşımı sosyolojik olarak
değerlendirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemine ait derinlemesine mülakat tekniği kullanılmıştır.
Önceden hazırlanan mülakat soruları öğrencilere yüz yüze sorulmuştur. Araştırmaya 15’i kadın 4’ü erkek
toplam 19 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışma 5 Nisan 2022 ve 25 Nisan 2022 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda gençler, Türkiye’nin en önemli sorunlarını ekonomi, eğitimsizlik,
işsizlik, şiddet, adaletsizlik, göç ve yoksulluk şeklinde sıralarken gençliğin en önemli sorunlarını ekonomik
yetersizlik, kuşak çatışması, gelecek kaygısı ve eğitim şeklinde sıralamaktadır. Gençler aileyi ataerkilliğin ağır
bastığı, özgürlük alanını daraltıcı ve baskıcı bir kurum temaları etrafında değerlendirirken, eğitim kurumunu
eğitim sisteminin sürekli değişmesi, eğitimin ezbere dayanması ve eğitimde fırsat eşitsizliği temaları etrafında
değerlendirmekte ve siyaset kurumunu siyasetçilerin halkın problemlerinden uzak olması ve kendi çıkarlarını
düşünmesi temaları etrafında değerlendirmektedir. Son olarak gençlerin göç meselesine tamamen olumsuz
yaklaştığı, göçmenlere yönelik uyum ve entegrasyon politikalarının olmamasını eleştirdikleri, göçmenlerin
sayısından rahatsız oldukları ve göçmenleri güvenlik açısından bir tehdit olarak algıladıkları görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üniversite Gençliği, Toplumsal Yapı, Türkiye’nin toplumsal meseleleri, gençlik sorunları, gençlerin
Türkiye’nin meselelerine bakışı.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN EŞ ADAYINA VE EVLİLİĞE İLİŞKİN BEKLENTİLERİ, 2022
Eş seçimi kadın ve erkeğin evlenmek amacıyla kendisine uygun bir adayı seçme sürecidir.
Ancak bu... more Eş seçimi kadın ve erkeğin evlenmek amacıyla kendisine uygun bir adayı seçme sürecidir.
Ancak bu sürecin her insanda farklı biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Evlilik için aday
seçme süreci kişinin kendisine yakın hissettiği bireyler ile kurduğu ilişki ile şekillenmektedir.
Yakın olma duygusu ise içgüdüsel bir özellik taşınmaktadır. Birey duygularını paylaştıkça
rahatlar ve sahip olduğu duyguları paylaşacak insana her zaman gereksinim duyar. Bu
noktada bazen yakın bir aile üyesi bazen bir arkadaş bazen de eş kişinin rahatlayacağı bir
liman olabilmektedir. Günümüz gençliğinin de eş seçimi yaparken dikkate aldığı kriterler
cinsiyete ve çağın koşullarına göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada eş seçimi ve
evliliğe ilişkin beklentilerin cinsiyete göre farklılığı ele alınmaktadır. Bu farklılığı ölçmek
amacıyla eş ve evliliğe ilişkin muhtemel 38 özellik sıralanmış ve katılımcıların bu özellikleri
kendilerine uygunluk derecesine göre birden beşe kadar puanlaması istenmiştir. Çalışmaya
18-30 yaş aralığında bulunan ve bekar 382 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışmada nicel
araştırma yöntemine ait anket tekniğinden yararlanılmış, evreni temsil edebilecek sayıda
örneklem grubuna kartopu ve kolayda örneklem yöntemi ile ulaşılmıştır. Çalışmanın
sonucunda kadın ve erkek üniversite öğrencilerin eş ve evliliğe ilişkin tercihlerinin
farklılaştığı tespit edilmiştir. Kadın öğrencilerin kabul ettikleri maddeler sırasıyla aileme
saygı duyacak birinin olması, din-mezhep ayrılığının evlilikte engel teşkil edeceği, eş
adayının daha önce evlenmemiş ve bakir olması, meşru bir cinsel hayatın aile için zorunlu
olduğu, eş adayının soyunun ve sopunun önemli olduğu, eş adayının eğitim düzeyinin
kendilerinden yüksek olması gerektiği, eş adayının iyi aile çocuğu olması ve ev işlerinden
anlaması gerektiği şeklinde sıralanmaktadır. Erkek öğrencilerin kabul ettikleri maddeler ise,
aileme saygı duyacak birinin olması, eş adayının daha önce evlilik yapmamış olması, flörtün
sağlıklı bir evlilik için gerekli olduğu, etnik ve kültürel kimlik farklılığının evlenmeye engel
olmadığı, evlilikte ten uyumu ve cinselliğin önemli olduğu, eş adayının bakir olması ve
maddi imkansızlığın evlilik yapmaya engel oluşturduğu şeklinde sıralanmaktadır. Bu
sonuçlardan hareketle kadın üniversite öğrencilerinde eş ve evliliğe ilişkin beklentilerin
sosyal rol kuramına daha yakın olduğu erkek öğrencilerin eş ve evliliğe beklentilerinin ise
evrim kuramına daha yakın olduğu tespit edilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aydın insan ve toplum dergisi, 2022
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sosyal bilimler akademi dergisi, Oct 4, 2022
Bir bireyin ya da grubun çeşitli sebeplerden ötürü yaşadığı bölgeyi terk ederek farklı bölgelere ... more Bir bireyin ya da grubun çeşitli sebeplerden ötürü yaşadığı bölgeyi terk ederek farklı bölgelere doğru gerçekleştiği her türlü fiziksel hareket göç kapsamında değerlendirilmektedir. Türkiye, içinde bulunduğu gerek stratejik konumu gerek sosyolojik, kültürel ve dini konumu itibariyle bazen göç sürecinde geçiş ülkesi bazen de göç edilen mekân olma özelliğini taşımaktadır. Son yıllarda ise bu göç hareketleri özellikle dış göç ve düzensiz göçmen şeklinde görülmektedir. Çalışma kapsamında Türkiye’de bulunan vakıf ve devlet üniversitelerinde ön lisans ve lisans düzeyinde eğitim gören 386 üniversite öğrencisinin göçmenlere yönelik tutumları ve bu tutumların bazı demografik değişkenlere göre farklılıkları açıklanmaktadır. Araştırmada metot olarak dokümantasyon ve ilişkisel tarama yöntemleri birlikte kullanılmış ve nicel araştırma yöntemine ait anket tekniğinden yararlanılmıştır. Covid-19 salgını nedeniyle anket metni üniversite öğrencilerine online iletilmiştir. Kartopu ve kolayda örneklem yöntemleri kullanılarak evreni temsil edebilecek sayıda örneklem grubuna ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucundan üniversite öğrencilerinin göçmenlerden rahatsız olduğu, en fazla rahatsızlık duydukları göçmenlerin sırasıyla Afgan, Suriye, Irak ve İran’dan gelen göçmenler olduğu ve en az rahatsızlık duydukları göçmenlerin Batı Avrupa’dan gelen göçmenler olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyete göre göçmenlere yönelik tutumlar değişmezken, dini tutumu yüksek olanların, hayatlarının çoğunu köyde geçirenlerin ve devlet üniversitesinde eğitim görenlerin göçmenlere yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu görülmüştür.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sosyal Bilimler Akademi Dergisi / The Journal of Social Sciences Academy Araştırma Makalesi , 2022
Bir bireyin ya da grubun çeşitli sebeplerden ötürü yaşadığı bölgeyi terk ederek farklı bölgelere ... more Bir bireyin ya da grubun çeşitli sebeplerden ötürü yaşadığı bölgeyi terk ederek farklı bölgelere doğru
gerçekleştiği her türlü fiziksel hareket göç kapsamında değerlendirilmektedir. Türkiye, içinde bulunduğu gerek
stratejik konumu gerek sosyolojik, kültürel ve dini konumu itibariyle bazen göç sürecinde geçiş ülkesi bazen de
göç edilen mekân olma özelliğini taşımaktadır. Son yıllarda ise bu göç hareketleri özellikle dış göç ve düzensiz
göçmen şeklinde görülmektedir. Çalışma kapsamında Türkiye’de bulunan vakıf ve devlet üniversitelerinde ön
lisans ve lisans düzeyinde eğitim gören 386 üniversite öğrencisinin göçmenlere yönelik tutumları ve bu
tutumların bazı demografik değişkenlere göre farklılıkları açıklanmaktadır. Araştırmada metot olarak
dokümantasyon ve ilişkisel tarama yöntemleri birlikte kullanılmış ve nicel araştırma yöntemine ait anket
tekniğinden yararlanılmıştır. Covid-19 salgını nedeniyle anket metni üniversite öğrencilerine online iletilmiştir.
Kartopu ve kolayda örneklem yöntemleri kullanılarak evreni temsil edebilecek sayıda örneklem grubuna
ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucundan üniversite öğrencilerinin göçmenlerden rahatsız olduğu, en fazla rahatsızlık
duydukları göçmenlerin sırasıyla Afgan, Suriye, Irak ve İran’dan gelen göçmenler olduğu ve en az rahatsızlık
duydukları göçmenlerin Batı Avrupa’dan gelen göçmenler olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyete göre
göçmenlere yönelik tutumlar değişmezken, dini tutumu yüksek olanların, hayatlarının çoğunu köyde geçirenlerin
ve devlet üniversitesinde eğitim görenlerin göçmenlere yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu görülmüştür.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Fatma Nur ŞENGÜL
göçmenlere, özellikle Suriyeli göçmenlere yönelik tutumları
üniversite öğrencileri bağlamında ele almaktadır.
Araştırmada nicel araştırma yöntemi ait anket tekniği
kullanılmaktadır. Ankette bazı demografik sorulara,
göçmenlere yönelik tutum sorularına ve “Göçmen (Suriyeli)
Algısı Ölçeği”ne yer verilmiştir. Çalışmanın evreni üniversite
öğrencilerinden, örneklem grubu ise Şırnak ve İstanbul’da
eğitim gören üniversite öğrencilerinden oluşmaktadır.
Çalışmada kartopu, amaçlı ve kota örneklem teknikleri
kullanılmış, İstanbul’dan 151 ve Şırnak’tan 151 toplam 302
üniversite öğrencisine ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda,
üniversite öğrencilerinin göçmenlere yönelik tutumunun
olumsuz düzeyde olduğu, göçmenleri ekonomik ve güvenlik
açısından rahatsız edici buldukları görülmüş ve üniversite
öğrencilerinin göçmenlerin varlığından rahatsız oldukları
tespit edilmiştir. İstanbul’da ikamet eden üniversite
öğrencilerinin Şırnak’ta ikamet edenlere göre Suriyeli
göçmenlere yönelik göçmen algısının daha olumsuz
düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca eğitim düzeyi, yaş ve
dindarlık arttıkça göçmenlere yönelik algının daha pozitif bir
hal aldığı, cinsiyete göre göçmenlere yönelik algının
farklılaşmadığı ve ekonomik düzeyle göçmen algısı arasında
bir ilişkinin var olmadığı tespit edilmiştir.
birlikteliktir. Toplumsal yapıyı meydana getiren ögeler ise aile, eğitim, siyaset, din, hukuk, ekonomi gibi
ögelerdir. Bu kurumlarda meydana gelen değişiklikler toplumsal yapıyı doğrudan etkilemektedir. Günümüz
Türkiye’sinde modernleşme, sanayileşme ve kentleşme ile bu yapılarda pek çok değişim ve dönüşüm
meydana gelmiştir ve gelmeye de devam etmektedir. Bu değişim ve dönüşüm ise pek çok sorunu beraberinde
getirmiştir. Bu çalışmada günümüz Z kuşağı gençliğinin, Türkiye’nin toplumsal yapısını oluşturan ve
günümüzde en çok tartışma alanları olan aile, eğitim ve siyaset kurumlarına karşı bakış açıları, gençlerin
gözünden Türkiye’nin en önemli toplumsal meselelerin neler olduğu, gençlerin gözünden Türkiye’de gençlik
ile ilgili sorunların neler olduğu ve gençlerin göç meselesine olan yaklaşımı sosyolojik olarak
değerlendirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemine ait derinlemesine mülakat tekniği kullanılmıştır.
Önceden hazırlanan mülakat soruları öğrencilere yüz yüze sorulmuştur. Araştırmaya 15’i kadın 4’ü erkek
toplam 19 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışma 5 Nisan 2022 ve 25 Nisan 2022 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda gençler, Türkiye’nin en önemli sorunlarını ekonomi, eğitimsizlik,
işsizlik, şiddet, adaletsizlik, göç ve yoksulluk şeklinde sıralarken gençliğin en önemli sorunlarını ekonomik
yetersizlik, kuşak çatışması, gelecek kaygısı ve eğitim şeklinde sıralamaktadır. Gençler aileyi ataerkilliğin ağır
bastığı, özgürlük alanını daraltıcı ve baskıcı bir kurum temaları etrafında değerlendirirken, eğitim kurumunu
eğitim sisteminin sürekli değişmesi, eğitimin ezbere dayanması ve eğitimde fırsat eşitsizliği temaları etrafında
değerlendirmekte ve siyaset kurumunu siyasetçilerin halkın problemlerinden uzak olması ve kendi çıkarlarını
düşünmesi temaları etrafında değerlendirmektedir. Son olarak gençlerin göç meselesine tamamen olumsuz
yaklaştığı, göçmenlere yönelik uyum ve entegrasyon politikalarının olmamasını eleştirdikleri, göçmenlerin
sayısından rahatsız oldukları ve göçmenleri güvenlik açısından bir tehdit olarak algıladıkları görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üniversite Gençliği, Toplumsal Yapı, Türkiye’nin toplumsal meseleleri, gençlik sorunları, gençlerin
Türkiye’nin meselelerine bakışı.
Ancak bu sürecin her insanda farklı biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Evlilik için aday
seçme süreci kişinin kendisine yakın hissettiği bireyler ile kurduğu ilişki ile şekillenmektedir.
Yakın olma duygusu ise içgüdüsel bir özellik taşınmaktadır. Birey duygularını paylaştıkça
rahatlar ve sahip olduğu duyguları paylaşacak insana her zaman gereksinim duyar. Bu
noktada bazen yakın bir aile üyesi bazen bir arkadaş bazen de eş kişinin rahatlayacağı bir
liman olabilmektedir. Günümüz gençliğinin de eş seçimi yaparken dikkate aldığı kriterler
cinsiyete ve çağın koşullarına göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada eş seçimi ve
evliliğe ilişkin beklentilerin cinsiyete göre farklılığı ele alınmaktadır. Bu farklılığı ölçmek
amacıyla eş ve evliliğe ilişkin muhtemel 38 özellik sıralanmış ve katılımcıların bu özellikleri
kendilerine uygunluk derecesine göre birden beşe kadar puanlaması istenmiştir. Çalışmaya
18-30 yaş aralığında bulunan ve bekar 382 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışmada nicel
araştırma yöntemine ait anket tekniğinden yararlanılmış, evreni temsil edebilecek sayıda
örneklem grubuna kartopu ve kolayda örneklem yöntemi ile ulaşılmıştır. Çalışmanın
sonucunda kadın ve erkek üniversite öğrencilerin eş ve evliliğe ilişkin tercihlerinin
farklılaştığı tespit edilmiştir. Kadın öğrencilerin kabul ettikleri maddeler sırasıyla aileme
saygı duyacak birinin olması, din-mezhep ayrılığının evlilikte engel teşkil edeceği, eş
adayının daha önce evlenmemiş ve bakir olması, meşru bir cinsel hayatın aile için zorunlu
olduğu, eş adayının soyunun ve sopunun önemli olduğu, eş adayının eğitim düzeyinin
kendilerinden yüksek olması gerektiği, eş adayının iyi aile çocuğu olması ve ev işlerinden
anlaması gerektiği şeklinde sıralanmaktadır. Erkek öğrencilerin kabul ettikleri maddeler ise,
aileme saygı duyacak birinin olması, eş adayının daha önce evlilik yapmamış olması, flörtün
sağlıklı bir evlilik için gerekli olduğu, etnik ve kültürel kimlik farklılığının evlenmeye engel
olmadığı, evlilikte ten uyumu ve cinselliğin önemli olduğu, eş adayının bakir olması ve
maddi imkansızlığın evlilik yapmaya engel oluşturduğu şeklinde sıralanmaktadır. Bu
sonuçlardan hareketle kadın üniversite öğrencilerinde eş ve evliliğe ilişkin beklentilerin
sosyal rol kuramına daha yakın olduğu erkek öğrencilerin eş ve evliliğe beklentilerinin ise
evrim kuramına daha yakın olduğu tespit edilmiştir.
gerçekleştiği her türlü fiziksel hareket göç kapsamında değerlendirilmektedir. Türkiye, içinde bulunduğu gerek
stratejik konumu gerek sosyolojik, kültürel ve dini konumu itibariyle bazen göç sürecinde geçiş ülkesi bazen de
göç edilen mekân olma özelliğini taşımaktadır. Son yıllarda ise bu göç hareketleri özellikle dış göç ve düzensiz
göçmen şeklinde görülmektedir. Çalışma kapsamında Türkiye’de bulunan vakıf ve devlet üniversitelerinde ön
lisans ve lisans düzeyinde eğitim gören 386 üniversite öğrencisinin göçmenlere yönelik tutumları ve bu
tutumların bazı demografik değişkenlere göre farklılıkları açıklanmaktadır. Araştırmada metot olarak
dokümantasyon ve ilişkisel tarama yöntemleri birlikte kullanılmış ve nicel araştırma yöntemine ait anket
tekniğinden yararlanılmıştır. Covid-19 salgını nedeniyle anket metni üniversite öğrencilerine online iletilmiştir.
Kartopu ve kolayda örneklem yöntemleri kullanılarak evreni temsil edebilecek sayıda örneklem grubuna
ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucundan üniversite öğrencilerinin göçmenlerden rahatsız olduğu, en fazla rahatsızlık
duydukları göçmenlerin sırasıyla Afgan, Suriye, Irak ve İran’dan gelen göçmenler olduğu ve en az rahatsızlık
duydukları göçmenlerin Batı Avrupa’dan gelen göçmenler olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyete göre
göçmenlere yönelik tutumlar değişmezken, dini tutumu yüksek olanların, hayatlarının çoğunu köyde geçirenlerin
ve devlet üniversitesinde eğitim görenlerin göçmenlere yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu görülmüştür.
göçmenlere, özellikle Suriyeli göçmenlere yönelik tutumları
üniversite öğrencileri bağlamında ele almaktadır.
Araştırmada nicel araştırma yöntemi ait anket tekniği
kullanılmaktadır. Ankette bazı demografik sorulara,
göçmenlere yönelik tutum sorularına ve “Göçmen (Suriyeli)
Algısı Ölçeği”ne yer verilmiştir. Çalışmanın evreni üniversite
öğrencilerinden, örneklem grubu ise Şırnak ve İstanbul’da
eğitim gören üniversite öğrencilerinden oluşmaktadır.
Çalışmada kartopu, amaçlı ve kota örneklem teknikleri
kullanılmış, İstanbul’dan 151 ve Şırnak’tan 151 toplam 302
üniversite öğrencisine ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda,
üniversite öğrencilerinin göçmenlere yönelik tutumunun
olumsuz düzeyde olduğu, göçmenleri ekonomik ve güvenlik
açısından rahatsız edici buldukları görülmüş ve üniversite
öğrencilerinin göçmenlerin varlığından rahatsız oldukları
tespit edilmiştir. İstanbul’da ikamet eden üniversite
öğrencilerinin Şırnak’ta ikamet edenlere göre Suriyeli
göçmenlere yönelik göçmen algısının daha olumsuz
düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca eğitim düzeyi, yaş ve
dindarlık arttıkça göçmenlere yönelik algının daha pozitif bir
hal aldığı, cinsiyete göre göçmenlere yönelik algının
farklılaşmadığı ve ekonomik düzeyle göçmen algısı arasında
bir ilişkinin var olmadığı tespit edilmiştir.
birlikteliktir. Toplumsal yapıyı meydana getiren ögeler ise aile, eğitim, siyaset, din, hukuk, ekonomi gibi
ögelerdir. Bu kurumlarda meydana gelen değişiklikler toplumsal yapıyı doğrudan etkilemektedir. Günümüz
Türkiye’sinde modernleşme, sanayileşme ve kentleşme ile bu yapılarda pek çok değişim ve dönüşüm
meydana gelmiştir ve gelmeye de devam etmektedir. Bu değişim ve dönüşüm ise pek çok sorunu beraberinde
getirmiştir. Bu çalışmada günümüz Z kuşağı gençliğinin, Türkiye’nin toplumsal yapısını oluşturan ve
günümüzde en çok tartışma alanları olan aile, eğitim ve siyaset kurumlarına karşı bakış açıları, gençlerin
gözünden Türkiye’nin en önemli toplumsal meselelerin neler olduğu, gençlerin gözünden Türkiye’de gençlik
ile ilgili sorunların neler olduğu ve gençlerin göç meselesine olan yaklaşımı sosyolojik olarak
değerlendirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemine ait derinlemesine mülakat tekniği kullanılmıştır.
Önceden hazırlanan mülakat soruları öğrencilere yüz yüze sorulmuştur. Araştırmaya 15’i kadın 4’ü erkek
toplam 19 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışma 5 Nisan 2022 ve 25 Nisan 2022 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda gençler, Türkiye’nin en önemli sorunlarını ekonomi, eğitimsizlik,
işsizlik, şiddet, adaletsizlik, göç ve yoksulluk şeklinde sıralarken gençliğin en önemli sorunlarını ekonomik
yetersizlik, kuşak çatışması, gelecek kaygısı ve eğitim şeklinde sıralamaktadır. Gençler aileyi ataerkilliğin ağır
bastığı, özgürlük alanını daraltıcı ve baskıcı bir kurum temaları etrafında değerlendirirken, eğitim kurumunu
eğitim sisteminin sürekli değişmesi, eğitimin ezbere dayanması ve eğitimde fırsat eşitsizliği temaları etrafında
değerlendirmekte ve siyaset kurumunu siyasetçilerin halkın problemlerinden uzak olması ve kendi çıkarlarını
düşünmesi temaları etrafında değerlendirmektedir. Son olarak gençlerin göç meselesine tamamen olumsuz
yaklaştığı, göçmenlere yönelik uyum ve entegrasyon politikalarının olmamasını eleştirdikleri, göçmenlerin
sayısından rahatsız oldukları ve göçmenleri güvenlik açısından bir tehdit olarak algıladıkları görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üniversite Gençliği, Toplumsal Yapı, Türkiye’nin toplumsal meseleleri, gençlik sorunları, gençlerin
Türkiye’nin meselelerine bakışı.
Ancak bu sürecin her insanda farklı biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Evlilik için aday
seçme süreci kişinin kendisine yakın hissettiği bireyler ile kurduğu ilişki ile şekillenmektedir.
Yakın olma duygusu ise içgüdüsel bir özellik taşınmaktadır. Birey duygularını paylaştıkça
rahatlar ve sahip olduğu duyguları paylaşacak insana her zaman gereksinim duyar. Bu
noktada bazen yakın bir aile üyesi bazen bir arkadaş bazen de eş kişinin rahatlayacağı bir
liman olabilmektedir. Günümüz gençliğinin de eş seçimi yaparken dikkate aldığı kriterler
cinsiyete ve çağın koşullarına göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmada eş seçimi ve
evliliğe ilişkin beklentilerin cinsiyete göre farklılığı ele alınmaktadır. Bu farklılığı ölçmek
amacıyla eş ve evliliğe ilişkin muhtemel 38 özellik sıralanmış ve katılımcıların bu özellikleri
kendilerine uygunluk derecesine göre birden beşe kadar puanlaması istenmiştir. Çalışmaya
18-30 yaş aralığında bulunan ve bekar 382 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışmada nicel
araştırma yöntemine ait anket tekniğinden yararlanılmış, evreni temsil edebilecek sayıda
örneklem grubuna kartopu ve kolayda örneklem yöntemi ile ulaşılmıştır. Çalışmanın
sonucunda kadın ve erkek üniversite öğrencilerin eş ve evliliğe ilişkin tercihlerinin
farklılaştığı tespit edilmiştir. Kadın öğrencilerin kabul ettikleri maddeler sırasıyla aileme
saygı duyacak birinin olması, din-mezhep ayrılığının evlilikte engel teşkil edeceği, eş
adayının daha önce evlenmemiş ve bakir olması, meşru bir cinsel hayatın aile için zorunlu
olduğu, eş adayının soyunun ve sopunun önemli olduğu, eş adayının eğitim düzeyinin
kendilerinden yüksek olması gerektiği, eş adayının iyi aile çocuğu olması ve ev işlerinden
anlaması gerektiği şeklinde sıralanmaktadır. Erkek öğrencilerin kabul ettikleri maddeler ise,
aileme saygı duyacak birinin olması, eş adayının daha önce evlilik yapmamış olması, flörtün
sağlıklı bir evlilik için gerekli olduğu, etnik ve kültürel kimlik farklılığının evlenmeye engel
olmadığı, evlilikte ten uyumu ve cinselliğin önemli olduğu, eş adayının bakir olması ve
maddi imkansızlığın evlilik yapmaya engel oluşturduğu şeklinde sıralanmaktadır. Bu
sonuçlardan hareketle kadın üniversite öğrencilerinde eş ve evliliğe ilişkin beklentilerin
sosyal rol kuramına daha yakın olduğu erkek öğrencilerin eş ve evliliğe beklentilerinin ise
evrim kuramına daha yakın olduğu tespit edilmiştir.
gerçekleştiği her türlü fiziksel hareket göç kapsamında değerlendirilmektedir. Türkiye, içinde bulunduğu gerek
stratejik konumu gerek sosyolojik, kültürel ve dini konumu itibariyle bazen göç sürecinde geçiş ülkesi bazen de
göç edilen mekân olma özelliğini taşımaktadır. Son yıllarda ise bu göç hareketleri özellikle dış göç ve düzensiz
göçmen şeklinde görülmektedir. Çalışma kapsamında Türkiye’de bulunan vakıf ve devlet üniversitelerinde ön
lisans ve lisans düzeyinde eğitim gören 386 üniversite öğrencisinin göçmenlere yönelik tutumları ve bu
tutumların bazı demografik değişkenlere göre farklılıkları açıklanmaktadır. Araştırmada metot olarak
dokümantasyon ve ilişkisel tarama yöntemleri birlikte kullanılmış ve nicel araştırma yöntemine ait anket
tekniğinden yararlanılmıştır. Covid-19 salgını nedeniyle anket metni üniversite öğrencilerine online iletilmiştir.
Kartopu ve kolayda örneklem yöntemleri kullanılarak evreni temsil edebilecek sayıda örneklem grubuna
ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucundan üniversite öğrencilerinin göçmenlerden rahatsız olduğu, en fazla rahatsızlık
duydukları göçmenlerin sırasıyla Afgan, Suriye, Irak ve İran’dan gelen göçmenler olduğu ve en az rahatsızlık
duydukları göçmenlerin Batı Avrupa’dan gelen göçmenler olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyete göre
göçmenlere yönelik tutumlar değişmezken, dini tutumu yüksek olanların, hayatlarının çoğunu köyde geçirenlerin
ve devlet üniversitesinde eğitim görenlerin göçmenlere yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu görülmüştür.
eğilimleri ile eş tercihleri arasındaki ilişkilerin ortaya konulması; bu bağlamda ortaya çıkan teorik ve pratik meselelerin tartışılmasını saha çalışması verilerinden hareketle ele almaktadır. Araştırmanın teorik çerçevesi evlilik, aile, sekülerleşme ve gençlikle ilgili tanımlar, tarihi bilgiler ve teorik eğilimler üzerine kuruludur. Bu teorik çerçeve üzerinden araştırmanın uygulamasına geçilmekte; yazarlar tarafından bu araştırma
için özel olarak geliştirilen Eş Seçimi Ölçeği ve 2021 yılında geliştirdiğimiz Sekülerleşme Ölçeğinden hareketle, alan araştırmasından elde edilen bilgi ve bulgulara göre, araştırmaya katılan genç bekarların sekülerleşme ve eş tercihi eğilimleri analiz edilmekte ve yorumlanmaktadır.
sahip olmama durumunu ifade eden bir kavramdır. Mutlak anlamda yoksulluk kavramı bireylerin günlük asgari kalori ihtiyacını karşılama düzeyine
göre hesaplanırken, göreli yoksulluk toplumların medyan gelir ortalaması
temel alınarak hesaplanmakta ve toplumdan topluma göre farklılaşmaktadır.
Birleşmiş Milletler verileri dünya üzerinde yaşayan 1,2 milyar insanın yoksullukla karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu yoksul kesimin özellikle
gelişmemiş ülkelerde yaşayan kadın, çocuk, yaşlı, azınlık, mülteci ve göçmen
gruplarından meydana geldiği, dezavantajlı grupların yoksullukla karşı karşıya kalma ihtimalinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Yoksulluğun ilk
nedenini kapitalist dünya düzeni ile açıklamak mümkündür. Bunun yanı sıra
emek dağılımının dengesizliği, gelir eşitsizliği, bölgesel gelişim düzeylerinin
farklılığı, ekonomik krizler, iklim krizleri, doğal afetler, sömürgeleşme vb.
faktörlerin de yoksulluğa neden olduğunu söylemek mümkündür. Bu sayılan
etmenlerin yoksulluğa sebep olduğu bilinmekle birlikte bu çalışma kapsamında afet ve yoksulluk olgusu Türkiye’de son on beş yılda yaşanan doğal
afetler üzerinden ele alınmaya çalışılmaktadır. Özellikle Birleşmiş Milletler’e
ait yoksulluk ölçütleri olan sağlık, eğitim ve standart yaşam koşullarına sahiplik, afetlerin yaşandığı illerle ilişkilendirilerek açıklanmaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemine ait dokümantasyon tekniği kullanılmakta ve
yoksulluk ve afet ile ilgili yazılı dokümanlar, saha araştırmaları, istatistikler,
raporlar, TÜİK verileri incelenerek afet sonrası yoksulluğun sosyolojik görünümü çizilmeye çalışılmaktadır.
toplumda farklı ifade edilmesi ortak bir gençlik tanımı yapmasını
zorlaştırmaktadır. Bundan dolayı gençlik biyolojik, sosyolojik ve psikolojik
olarak ele alınmaktadır. Biyolojik anlamda büyüme ve gelişmenin hızlandığı,
bedensel anlamda değişmenin ortaya çıktığı durumu ifade eden gençlik, psikolojik olarak bireyin ruhsal ve duygusal dünyasında meydana gelen değişim ve dönüşümleri kapsayacak şekilde tanımlanmakta ve gençlik bir “kriz dönemi”, “erişkinliğe geçiş dönemi” ve “olgunluğa geçiş” aşaması olarak ele alınmaktadır.
Sosyolojik anlamda gençlik ise toplumsal faktörlerin belirlediği karmaşık bir
olgudur. Sosyolojide gençlik sosyal ve kültürel olarak inşa edilmiş bir statüyü
ifade etmektedir. Bundan dolayı gençlik, kültürden kültüre, toplumdan topluma
değişiklik gösteren her toplumun kendi şartlarına göre şekillenen ve zamanda ve mekânda süreklilik göstermeyen bir kavramdır.
Gençlik bir nevi bireyin çocukluk ve ergenliğinin ardından hayatta ‘ben’
olarak varlık gösterdiği ilk yaş aralığıdır ve insan hayatının önemli evrelerinden
birisidir. Bu yaş aralığı üzerinde pek çok etmen gibi din de önemli bir etkiye
sahiptir. Gençlerin din ile kurdukları ilişki onların davranış biçimlerini de
şekillendirmektedir. Din, gençler arasında dayanışmayı sağlama, yabancılaşmayı önleme, sosyal değişmenin olumsuz yanlarından koruma, dünya görüşü ve aidiyet duygusu kazandırma vb. gibi işlevler görmektedir.2 Ancak modern toplumda bu işlevler değişime uğramış ve dönüşmüştür. Aydınlanma ile başlayan modernleşme hareketi dinin konumu sarsmış ve bazı işlevlerini ortadan kaldırmıştır.
Modernleşme dini, sosyalleşme aracı ve sosyal bütünleşme aracı olmaktan
çıkarmıştır.3 Modernleşme ile beraber ortaya çıkmaya başlayan sanayileşme,
kentleşme, kapitalizm, tüketim kültürü, gösterişçi hayat gibi olgular da genç
kuşağın davranışlarında dinin etkisinin azalmasına ve onların seküler bir görüntü
çizmesine etkili olan faktörler arasında yer almıştır.
Günümüz modern dünyada dinin etkisinin azaldığı görüşü çeşitli sekülerleşme teorileri tarafından tartışılmakta ve bu durumun gençlere olan yansımaları
da ele alınmaktadır. Gençler arasında toplumsal tutum ve davranışları kutsal olanın yerine rasyonel ve faydacı ilkelere dayandırma anlayışının arttığı ve hesapçı
ve çıkarcı ilişkilerin ön planda olduğu tartışılmaktadır. Bencilliğin tam karşısında
duran diğerkâmlıkta bu noktada tartışılan önemli bir konu olmaktadır. Araştırmacılar dinin diğerkâm tutum ve davranışları teşvik etmedeki rolü üzerine çeşitli
araştırmalar gerçekleştirmiştir ve konu uzunca bir dönem ilgi odağı haline gelmiştir. İlk araştırmalar dinin özgeci tutum ve davranışı teşvik edici yönü üzerine karmaşık bir görüntü sergilerken, 1980’li yıllardan sonra yapılan çalışmalar dinin özgeciliği teşvik etmede nedensel bir rol oynayabileceğini daha açık bir şekilde göstermiştir. Nitekim bu durumu gençlik üzerinde tecrübe etmek de bu çalışmanın amacıdır. “İnsanlar niçin ve hangi şartlar altında hayatlarını ötekilerin uğruna feda ederler? Ne zaman ve hangi şartlar altında muhtaç veya üzüntülü birisine yardım ederler?5 Karşılıksız iyiliğin motivasyon kaynağı olarak düşünülen dinin bu noktada etkisi ne boyuttadır?” soruları ışığında günümüz Z kuşağı gençliğinin dini tutum ve diğerkamlık ilişkisi çalışma kapsamında ele alınmakta ve saha çalışması sonrası elde edilen veriler ışığında değerlendirilmektedir.
Çalışmada dini tutum ve diğerkâmlık ilişkisi öncelikle kavramsal ve
kuramsal anlamda açıklanmakta, sonrasında saha araştırması ile gençlerde dini tutum ve diğerkâmlık düzeyi betimlenmekte ve iki değişken arasındaki ilişki açıklanmaktadır. Ayrıca dini tutum ve diğerkâmlık düzeyinin cinsiyete ve maaşlı bir işte çalışmaya göre farklılığı açıklanmakta ve gençlerin kendilerini
tanımladıkları kimlikler hakkında bilgi verilmektedir.
Züht anlayışının diğer ucunda duran sekülerleşme ise bu çalışma kapsamında, toplumsal değişme ve din etkileşimi içinde ele alınan ikinci bir kavramdır. Sekülerleşme; dünyevileşme, dine olan inancın gerilemesi, dini inancın tahrip edilmesi, dinden ve kutsal olandan uzaklaşma, doğaüstü güçlere olan inançlardan yüz çevirme gibi pek çok farklı anlama gelmekte olduğunu görmekteyiz. Sekülerleşme süreci toplumsal hayatta dinin zayıflayacağı ve buna bağlı olarak da insan hayatında dünyevî ilgi ve önceliklerin ön plana geçeceği yönünde bir iddiadır. Nitekim bu durumu günümüz Müslüman toplumlarında da görmek mümkündür. Türkiye gibi Müslüman bir ülkede de dini anlamda “bir lokma bir hırkadan”, “bin lokma bin hırka”ya doğru bir gidişatın olduğu görülmektedir.
Çalışmada züht anlayışının İslam dinindeki yeri, değişimi ve Türk toplumunun sekülerleşme süreci örnek çalışmalar üzerinden konu edinmektedir. Çalışmada zühd anlayışının kavramsal ve tarihsel bir seyri ele alınmakta, züht anlayışının toplumsal yansımaları ve Türkiye’de sekülerleşme göstergeleri nicel-nitel çalışmalar kapsamında tartışılmaktadır. Ayrıca İslam’dan uzaklaşma ve seküler topluma olan kayma literatürde yapılan çalışmalarla ile örneklendirilip, giyim kuşam, medya, dizi, film ve müzik, çalışma hayatı, kadınların çalışma hayatında yer bulması ve görünür hale gelmesi, aile ve evlilik törenleri, kentleşme ve kentin sekülerlik görüntüsü gibi etmenler din ve sekülerleşme ilişkisi bağlamında tartışılmaktadır. Çalışma kapsamında hem züht anlayışı hem de sekülerlik toplumsal değişmenin sonuçları olarak ele alınmakta ve literatürde yapılan saha çalışmalarıyla desteklenmektedir. Araştırmanın problematiği şu şekildedir;
1.Zühd kavramı nedir ve tarihsel anlamda nasıl bir gelişme ve kırılma göstermiştir?
2.Sekülerleşme nedir ve toplumsal yansımaları nelerdir?
3.Türkiye toplumunda dinden uzaklaşma dinamikleri nelerdir?
düzeyde ekonomik imkânlara sahip olmama durumunu ifade eden bir kavramdır.
Sosyologlar yoksulluğu mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluk olarak iki kategoride
ele almakta ve yoksulluğun toplumdan topluma, kültürden kültüre ve zamandan
zamana göre değişeceğini belirtmektedir. Mutlak anlamda yoksulluk bireylerin
asgari kalori ihtiyacını karşılayacak düzeyde gelirinin olmasını ifade ederken
göreli yoksulluk toplumların medyan gelir ortalaması temel alınarak hesaplanan
ve toplumun gelir durumuna göre farklılaşan bir olgudur. Yoksulluk işsizlik,
emek dağılımının dengesizliği, kadınların emek piyasasına girmesi, gelir
adaletsizliği, bölgesel gelişim düzeylerinin farklılığı, ekonomik krizler, kapitalizm
vb. nedenlerden kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya üzerinde bazı
grupların diğerlerine göre yoksullukla karşı karşıya kalma ihtimalinin daha yüksek
olduğu bilinmektedir. Özellikle kadınlar, çocuklar, yaşlılar, azınlık ve göçmen
gruplarının yoksulluk oranlarının daha yüksek olduğu yapılan çalışmalarla ortaya
konmaktadır. Yoksulluk ise pek çok toplumsal problemin ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Bu problemler yoksulluk kültürü, sosyal dışlanma, gecekondulaşma,
gettolaşma, suç, aile içi şiddet, eşitsizlik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, uyuşturucu
madde ve alkol bağımlılığı ve toplumsal ahlak yozlaşması (fuhuş vb). şeklinde
sıralanabilmektedir. Bu çalışma kapsamında yoksulluğun ne olduğu, yoksulluğa
düşme riski yüksek olan grupların kimler olduğu, yoksulluktan kaynaklı toplumsal
problemlerin neler olduğu ele alınmakta ve ilgili literatürde konu hakkında yapılan
çalışmalar, istatistiki göstergeler ve raporlar aracılığıyla yoksulluğun sosyolojik
görünümü açıklanmaya çalışılmaktadır.
tartışmalı politik bir konu haline dönüşmesine neden olmuştur (Giddens ve Sutton, 2019: 715). Göç tek yönlü bir süreç değildir. Göçle beraber hem göçmen
hem de göç edilen ülke farklı kültürlerle tanışmakta, kaynaşmakta ve çatışma
yaşamaktadır. Göç sonucunda yeni kültürler ile tanışan göçmen ya da göçmen
grupları kültürel anlamda değişime ve dönüşüme uğramaktadır. Bu doğrultuda
çalışmanın konusunu, göç kavramının kavramsal ve kuramsal çerçevesi, kültür
ve kültüre ait kavramlar ve göç sonucunda ortaya çıkan kültürel etkileşim biçimleri oluşmaktadır. Çalışmanın amacı göçle yaşanan kültürel etkileşimi, değişimi ve dönüşümü ortaya çıkartmaktır. Bu doğrultuda nitel veri analiz tekniği
olan dokümantasyon yöntemine başvurulmuştur. Çalışmanın sonucunda göçle
birlikte göçmen ve göçmen gruplarının kültürel anlamda; kültür şoku, asimilasyon, kültürleşme, etnik merkezcilik, yabancı hayranlığı gibi kültürel değişim ve
dönüşümlere uğradığı tespit edilmiştir.
“Ben ekmek ve suyla yaşamımı sürdürürken bedenimdeki hazla heyecanlanıyorum ve lüks hazlara, bizzat kendilerinden dolayı değil, bilakis onları takip eden sıkıntılardan dolayı tükürüyorum.”
Epiküros
konusunda, endişe ediliyor olabilir. Araştırmaya devam etmek isteniyor
fakat bu, başarılamayabilir. Bu tür bir kaygı durumu yaşıyorsa, bu
durumun denetlenebildiği sürece oldukça öğretici olduğu belirtilmelidir.
Araştırma’nın Alfabesi1
adlı kitapta, söz konusu duruma benzer sorunları
yaşamış birisinden öneriler alınacaktır. Bu kitap, çalışma esnasında
izlenmesi gereken araştırma yöntemini değil, çalışmayı ilerletecek
anlayışın nasıl kazanılacağını öğretmektedir. Kitabın ilk üç bölümü; teorik
bilgilerle doluymuş gibi gözükse de, aslında bu bölümler araştırmanın
ne olduğunu anlatması bakımından oldukça önemlidir. Dolayısıyla bu
üç bölüm, “Neden Araştırıyoruz?” sorusunun cevabını oluşturmaktadır.
Kitabın devamında ise; “Nasıl araştırıyoruz?” sorusunun cevaplandığı
dokuz, “Neyi Araştırıyoruz” sorusunun yanıtlandığı üç bölüm yer
almaktadır. Bu kitap, akademik okuma ve yazma gayretinde olan herkese
faydalı olacaktır.
nedenleri, cinsiyete göre bireylerin altına yönelmesinin nedenleri, süslenmenin kadın
üzerindeki etkileri ve erkeklerin eşlerine/partnerlerine pahalı eşyalar alma sebepleri ele
alınmaktadır. Çalışmanın amacı ise bireylerin altın ve takıya olan ilgilerinin altında yatan
nedenlerin neler olduğunu sosyolojik düzlemde tespit etmektedir. Bu amaçla, nitel araştırma
yöntemine ait mülakat formu tekniği kullanılarak, altın kullanımının statü sembolü olduğu
Doğu Anadolu’da bulunan Siirt ilinde ikamet eden ve bir kuyumcuya altın, takı ve mücevher
almaya gelen 15’i kadın 15’i erkek olmak üzeri toplam 30 kişi ile derinlemesine mülakat
yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda kadınların süs ve ziynet eşyalarına olan ilgisinin
nedenlerinin gösteriş, ilgi görme, süslenme, dikkat çekme, topluma ayak uydurma ve güzel
gözükme faktörlerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Erkeklerin ise daha çok yatırım
yapma ve geleceği düşünme amacıyla altına yöneldiği dini yasak sebebi ile kullanmak ya
da takmak için altın almadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra altının günümüz toplumunda
yerini ve önemini koruduğu, süs, ziynet ve gösteriş amacıyla kullanıldığı, bu tarz
hediyelerin kadınlara verilen değerin bir göstergesi olduğu ve dini nikâhlarda Mehir olarak
kadınlar tarafından tercih edildiği sonuçlarına ulaşılmıştır.
üzerinde durulması gereken önemli toplumsal bir problemdir. Bireylerin kişisel alanlarını
aşarak kamusal alana müdahalede bulunmaları ve yasakları ihlal etmeleri sonucunda ortaya
çıkan eylemler suç olarak kabul görmektedir. Suç teşkil eden davranışlar, genellikle belirli
kurallar ve yasalar tarafından oluşturulmuş ve devlet tarafından cezalandırılmaktadır.
Suçluların ve suç unsuru taşıyan eylemlerin Tv, dizi, film veya videolar aracılığıyla topluma
gösteriminin ise toplumun suç ve suçlulara olan bakış açısını etkileyebilmektedir. Suçluların,
seri katillerin medyada romantikleştirilmesi toplumda şiddet eylemlerini normalleştirebilir,
hatta izleyicileri ağır cinayet türü suçlara karşı duyarsızlaşabilir, gerçeklik ve kurgu arasındaki
çizgiyi bulanıklaştırabilir. İstatistiksel olarak, acımasız seri cinayetlerin faillerinin genellikle
orta veya düşük IQ'lu sosyopatlar olduğu bilinmektedir. Ancak, medya tarafından sunulan seri
katil imajı, genellikle bu istatistiksel gerçeklikle çelişmektedir. Medya, seri katilleri sıklıkla
yakışıklı, güzel, karizmatik ve son derece zeki kişiler olarak romantize etmekte ve bahsi geçen
seri katil gerçekliğine uygun bir imaj sunmamaktadır. Bu durum, toplumda yanlış bir algı
oluşturabilmekte ve gerçeklikle uyumsuz bir kahramanlık anlayışını teşvik edebilmektedir.
Nitekim bu çalışma kapsamında medya, dizi, film vs. aracılığıyla sunulan seri katil imajlarının
toplum tarafından nasıl algılandığı ele alınmaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi
kullanılmış ve önceden hazırlan sorular 14 katılımcıya yüz yüze sorulmuştur. Araştırma grubun
20-35 yaş aralığında bulunan bireylerden oluşmaktadır. Katılımcılara kartopu örnekleme
tekniği kullanılarak ulaşılmıştır. Araştırmanın sonucunda katılımcıların tamamına yakının seri
katiller hakkında bilgisinin olduğu görülmekle beraber seri katil filmlerini ve dizilerini
izlemediği veya tercih etmediği saptanmıştır. İzleyiciler, seri katil filmlerinde seri katil
imajlarının gerçeklikten uzak olduğunu ve bu durumun sebepleri arasında reyting kaygısı
olduğunu belirtmektedir. Seri katil film ve dizilerinde gösterilen seri katil imajının toplumu
kötü etkilediği, kadın katılımcıların seri katilleri daha çekici bulurken erkeklerin daha itici
bulduğu ve seri katillerin romantize edilmesinde sosyal medyanın etkili olduğu sonuçlarına
ulaşılmıştır. Katılımcılar seri katillerin romantize edilmesinden rahatsızlık duyduğu ve bu
durumun sorumlusunun medya kanalları olduğunu düşünmektedir. Suç ve suçlulara yönelik
gerçeklik algının olumsuz etkilenmesinden dolayı her türlü suça karışan suçluların
gösteriminde medyanın daha etik ve ahlaki davranması gerektiği düşünülmektedir.
geçirmiş ve geçirmeye de devam etmektedir. Bu değişimlerden birisi de iletişimin artık sözlü
ve yüze yüze olmasından sanal ortamlara doğru kaymasıdır. Bu sanal medya ve iletişim
kanallarının başında ise İnstagram, Facebook, Twitter, Youtube ve Tiktok gelmektedir. Çalışma
kapsamında sosyal medya kanallarına sahip ve aktif kullanıcı olan bireylerin sosyal medya
kanalı tercihi ve nedenleri ele alınmıştır. Bu araştırmanın amacı ise sosyal medya iletişim ve
paylaşım sitelerini kullanan bireylerin hangi sosyal medya kanallarını aktif kullandıkları ve bu
durumun nedenlerinin tespitidir. Araştırma İstanbul ilinde yaşayan ve aktif olarak sosyal medya
platformları kullanan yaşları 19-41 arasında değişen 59 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada nitel araştırma yöntemine ait yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır.
Evreni temsil edebilecek sayıda örneklem grubuna kolayda ve kartopu örnekleme tekniği ile
ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda katılımcıların en fazla tercih ettiği sosyal medya
kanallarının İnstagram ve Twitter olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların İnstagramı kullanma
sebebi olarak ilk etkenin fotoğraf çekmeyi sevmeleri ve bunu İnstagram sosyal ağ sisteminde
paylaşmaktan zevk almaları gelmektedir. İkinci etken katılımcılar İntagramın içerik ve görsellik
olarak diğer sosyal medya ağlarından daha ileride olduğunu düşünmeleridir. Üçüncü etken
İnstagramın sosyal ağının zengin içeriğinin daha eğlenceli bir ortam hazırladığı düşüncesidir.
Katılımcıların Twitter kullanma sebepleri ise; Twitter’ın diğer sosyal ağlardan farklı olarak
resmi bir sosyal ağ olması ve özellikle Türkiye ve Dünya gündemini öncelemesidir.
Katılımcılara göre Twitter diğer sosyal medya araçlarına göre daha seçici ve gerçekçi haber
yaymaktadır. Son olarak bu sosyal medya platformlarının kullanımının yaşa göre farklılaştığı
tespit edilmiştir. Z kuşağına mensup bireylerin daha çok İnstagram, Twitter kullandığı Y
kuşağına mensup bireylerin ise Facebook kullanmayı tercih ettiği görülmüştür.
bireylerin ve toplumların pek çok yönden değişmesine ve dönüşmesine neden olmaktadır. Özellikle
yeni medya araçları arasında popüler olan İnstagram ve Tiktok genç bireyler tarafından gün içerisinde
sık sık kullanılmakta ve onların günlük yaşamları üzerine doğrudan etki bırakmaktadır. Bu doğrultuda
bu çalışmada sosyal medya kanallarının gençlerin güzellik ve estetik algısına olan etkisi ele
alınmaktadır. Gençlerin gösteri ve teşhir toplumunda sosyal medya kanallarını ne amaçla ne sıkılıkla ve
ne doğrultuda kullandıklarını tespit etmek çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmada nitel
araştırma yöntemine yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmış ve vakıf üniversitesi Güzellik
Hizmetleri Bölümünde öğrenim gören, yaşları 18-25 arasında değişen, 5 kadın ve 5 erkek toplam 10
üniversite öğrencisi ile 5 Aralık – 16 Aralık tarihleri arasında yüz yüze görüşülmüştür. Çalışmanın
sonucunda sosyal medyanın, üniversite gençliğini özellikle yenilik arayışında olmak, toplum içerisinde
takdir edilme isteğini karşılamak ve toplumun bir parçası olma arzusu bağlamında etkilediği sonuçlarına
ulaşılmıştır. Diğer bulgulara göre gençlerin sosyal medya kanallarından İnstagram ve tiktok
uygulamalarını sık kullandığı, sosyal medya fenomenlerinin sıkı takipçisi olduğu, sosyal medya
gönderilerinde kusurları kapatmak ve güzel görünmek için filtre uyguladığı, teşhir toplumunda sosyal
medyada görünür olmanın avantaj olduğunu benimsendiği ve sosyal medya fenomenleri gibi başarılı ve zengin olmayı amaçladıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Genel anlamda içinde yaşadığımız teşhir ve gösteri toplumunda sosyal medyanın gençler üzerinde görünürlüğü arttırma yönünde önemli bir etkisinin olduğunu söylememiz mümkündür.
geçirmiş ve geçirmeye de devam etmektedir. Bu değişimlerden birisi de iletişimin artık sözlü
ve yüze yüze olmasından sanal ortamlara doğru kaymasıdır. Bu sanal medya ve iletişim
kanallarının başında ise İnstagram, Facebook, Twitter, Youtube ve Tiktok gelmektedir. Çalışma
kapsamında sosyal medya kanallarına sahip ve aktif kullanıcı olan bireylerin sosyal medya
kanalı tercihi ve nedenleri ele alınmıştır. Bu araştırmanın amacı ise sosyal medya iletişim ve
paylaşım sitelerini kullanan bireylerin hangi sosyal medya kanallarını aktif kullandıkları ve bu
durumun nedenlerinin tespitidir. Araştırma İstanbul ilinde yaşayan ve aktif olarak sosyal medya
platformları kullanan yaşları 19-41 arasında değişen 59 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada nitel araştırma yöntemine ait yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır.
Evreni temsil edebilecek sayıda örneklem grubuna kolayda ve kartopu örnekleme tekniği ile
ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda katılımcıların en fazla tercih ettiği sosyal medya
kanallarının İnstagram ve Twitter olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların İnstagramı kullanma
sebebi olarak ilk etkenin fotoğraf çekmeyi sevmeleri ve bunu İnstagram sosyal ağ sisteminde
paylaşmaktan zevk almaları gelmektedir. İkinci etken katılımcılar İntagramın içerik ve görsellik
olarak diğer sosyal medya ağlarından daha ileride olduğunu düşünmeleridir. Üçüncü etken
İnstagramın sosyal ağının zengin içeriğinin daha eğlenceli bir ortam hazırladığı düşüncesidir.
Katılımcıların Twitter kullanma sebepleri ise; Twitter’ın diğer sosyal ağlardan farklı olarak
resmi bir sosyal ağ olması ve özellikle Türkiye ve Dünya gündemini öncelemesidir.
Katılımcılara göre Twitter diğer sosyal medya araçlarına göre daha seçici ve gerçekçi haber
yaymaktadır. Son olarak bu sosyal medya platformlarının kullanımının yaşa göre farklılaştığı
tespit edilmiştir. Z kuşağına mensup bireylerin daha çok İnstagram, Twitter kullandığı Y
kuşağına mensup bireylerin ise Facebook kullanmayı tercih ettiği görülmüştür