Yusuf Özçoban
Balikesir University
less
Related Authors
Hemin Koyi
Uppsala University
Jana Javornik
University of East London
Graham Martin
University of Leicester
Gwen Robbins Schug
University of North Carolina at Greensboro
Gabriel Gutierrez-Alonso
University of Salamanca
John Sutton
Macquarie University
Eros Carvalho
Universidade Federal do Rio Grande do Sul
Kevin Arbuckle
Swansea University
Jesper Hoffmeyer
University of Copenhagen
Roshan Chitrakar
Nepal College of Information Technology
Uploads
Papers by Yusuf Özçoban
1996 yılında Kazan’da basılmış olan Min Tukayga Kilem adlı eser ünlü Tatar şairi Abdullah Tukay için ölümünden sonra yazılmış şiirlerin Gölzade Beyremova tarafından derlendiği bir antoloji mahiyetinde eserdir. Elbette ki Tukay’ın arkasından yazılan veya söylenen şiirler bu kadar değildir. Ama bu kitapta yerli ve yabancı pek çok ünlü şairin Tukay için yazdıkları şiirler yer almaktadır.
2011 yılında yayınlamak üzere başladığımız, ama ancak 2014 yılında bitirebildiğimiz bu çalışmada biz, kitaptaki şiirlerin önce transkripsiyonlu Latin harfli çevirisini yaptık. Bu çeviride kapalı e sesini é, nazal n’yi ŋ, sızıcı h sesini ḫ ile gösterdik. Ayrıca Tatarcanın söyleyiş özelliklerinden dolayı yazılmayan bazı sesleri (şimdiki zaman için –y, mastar için –v gibi) yazıda ekledik. Şiirlerde geçen özel isimleri aktarma sırasında transkripsiyonlu şekilleriyle vermeyi uygun bulduk. (Lénin gibi) Sadece Gabdulla Tukay adını bunun dışında tuttuk ve Abdullah Tukay şeklinde gösterdik.
Şiirleri Türkiye Türkçesine çevirirken dil özelliklerini bozmamaya gayret gösterdik, ama bazı durumlarda şiirselliği kaybolacağı için yakın anlamlı sözcüklerden faydalanmaya çalıştık… Ayrıca çekimlerde zaman zaman farklı karşılıklara yer verdik.
Metni dizerken orijinal metnin sayfa numaraları sayfanın bittiği noktada parantez içerisinde koyu olarak belirtilmiştir: (s. 101) gibi.
Şiirlerin sonuna okuyucuya kolaylık olsun diye “Özel Adlar Dizini” hazırladık. Bu dizinde şiirlerde geçen şahıs, yer, dil isimleri gibi özel adlar listelenmiştir. Dizinde belirtilen sayfa numaraları orijinal metne göre verilmiştir.
Abdullah Tukay’ın genç yaşta hayata veda etmesi, sağlığında o kısa ömre sığmayacak derecede çok ve paha biçilemez değerde eserler vermesi onu ölümsüz kılmış, kendisinden sonra pek çok şairi de etkilemiştir. Kitaptaki şiirlerde Tukay’ın sanatıyla birlikte onun yoksulluk içinde geçen hayatı da konu edilmiş, o çektiği sıkıntılarla da şairlerin odak noktası olmuştur. Özellikle de çektiği sıkıntılara ve hastalığına bakmayarak halkını düşünmesi, halkı için uğraşması, şiir ve yazılarında toplumsal konulara yer vermesi takdir edilecek bir durumdur. Bu yönleriyle de şiirlere konu olmuştur Tukay…
ABSTRACT: In this paper we try to find an answer to why the specific flower which turns its face to sun during all day and therefore is called in Turkish dialects günebakan ‘that which looks at sun’ and gündöndü ‘that which turned at sun’ is called ayçiçeği ‘moon-flower’ in standard Turkish. First of all, historical Turkic languages such as "Köktürk, Uigur, Karahan ... " were searched through for the word "ayçiçeği" (sunflower). After that, we have got thorough all the historical dictionaries of Turkish and wanted to find out in which dictionary the word has been used first. Then we have looked at how this flower’s name is used in other languages of world. We also have looked at other Turkic languages with regard to the usage of the word. Finaly we have worked on the morphological and phonological structure of the word ayçiçeği.
A reflection of this dynamic nomadic culture among Turks appears in the understanding of the death. Seeing a connection between death and migration Turks explain the death as a migration and relocation. In this context the death is described as “a migration to the eternity”. In this study, we first of all focus upon the words “göç/göç-” then move the concept of death which is perceived as “a migration to the eternity”. In this framework counterparts of the applications for and around death in Turkish are tried to be discovered by analyzing the sources.
Turkish Language Institution had assembled its first scientific meeting under the title of ‘The First Turkish Language Convention’ on 26th September 1931 after two and half month later of its establishment. The Convention with nationwide participation had an important affect on development, purification and becoming a modern language of Turkish. During the Convention there had been intensive discussions and assessments on Turkish Language in local and national press. In this paper how the First Turkish Language Convention had perceived in Balikesir press is going to be analysed. Moreover, in the light of this analysis how Balikesir scientific, cultural and art circles observed the Convention and what they thought about it and whether they are interested in or not with the Convention are going to be revealed.
Türk kültürünün pek çok ayrıntısını içeren şer’iye sicilleri üzerine yapılacak olan kapsamlı incelemeler, bu kayıtların tutulduğu dönemle ilgili Türk kültür unsurlarını ortaya çıkaracaktır. Sicil kayıtlarında geçen davalar, tutanaklar o dönem Türk insanının inançlarını ve değer yargılarını yansıtır. Yaşadıkları yerlere, kullanmış oldukları aletlere ve giydikleri giysilere verdikleri isimlerin hepsi belli bir dönemin kültür özelliklerini gösterir.
Siciller aynı zamanda dil tarihi açısından da önemli özelliklere sahiptir. İsimbilim (onomastik) ve onun dalları olarak ele alınan kişi adları bilimi (antroponim), yer adları bilimi (toponim) açısından sicil kaynakları eşsiz bir malzeme sunarlar.
Yapacağımız çalışmada, Karesi Sancağının Edremit Kazasında XIX. yüzyılın sonlarında (1893-1895) yazılmış olan 1277 numaralı şer’iye sicil defterindeki yirmi adet terekede tespit etmiş olduğumuz isimleri kendi içinde sınıflandırıp değerlendirmeyi amaçlıyoruz.
1996 yılında Kazan’da basılmış olan Min Tukayga Kilem adlı eser ünlü Tatar şairi Abdullah Tukay için ölümünden sonra yazılmış şiirlerin Gölzade Beyremova tarafından derlendiği bir antoloji mahiyetinde eserdir. Elbette ki Tukay’ın arkasından yazılan veya söylenen şiirler bu kadar değildir. Ama bu kitapta yerli ve yabancı pek çok ünlü şairin Tukay için yazdıkları şiirler yer almaktadır.
2011 yılında yayınlamak üzere başladığımız, ama ancak 2014 yılında bitirebildiğimiz bu çalışmada biz, kitaptaki şiirlerin önce transkripsiyonlu Latin harfli çevirisini yaptık. Bu çeviride kapalı e sesini é, nazal n’yi ŋ, sızıcı h sesini ḫ ile gösterdik. Ayrıca Tatarcanın söyleyiş özelliklerinden dolayı yazılmayan bazı sesleri (şimdiki zaman için –y, mastar için –v gibi) yazıda ekledik. Şiirlerde geçen özel isimleri aktarma sırasında transkripsiyonlu şekilleriyle vermeyi uygun bulduk. (Lénin gibi) Sadece Gabdulla Tukay adını bunun dışında tuttuk ve Abdullah Tukay şeklinde gösterdik.
Şiirleri Türkiye Türkçesine çevirirken dil özelliklerini bozmamaya gayret gösterdik, ama bazı durumlarda şiirselliği kaybolacağı için yakın anlamlı sözcüklerden faydalanmaya çalıştık… Ayrıca çekimlerde zaman zaman farklı karşılıklara yer verdik.
Metni dizerken orijinal metnin sayfa numaraları sayfanın bittiği noktada parantez içerisinde koyu olarak belirtilmiştir: (s. 101) gibi.
Şiirlerin sonuna okuyucuya kolaylık olsun diye “Özel Adlar Dizini” hazırladık. Bu dizinde şiirlerde geçen şahıs, yer, dil isimleri gibi özel adlar listelenmiştir. Dizinde belirtilen sayfa numaraları orijinal metne göre verilmiştir.
Abdullah Tukay’ın genç yaşta hayata veda etmesi, sağlığında o kısa ömre sığmayacak derecede çok ve paha biçilemez değerde eserler vermesi onu ölümsüz kılmış, kendisinden sonra pek çok şairi de etkilemiştir. Kitaptaki şiirlerde Tukay’ın sanatıyla birlikte onun yoksulluk içinde geçen hayatı da konu edilmiş, o çektiği sıkıntılarla da şairlerin odak noktası olmuştur. Özellikle de çektiği sıkıntılara ve hastalığına bakmayarak halkını düşünmesi, halkı için uğraşması, şiir ve yazılarında toplumsal konulara yer vermesi takdir edilecek bir durumdur. Bu yönleriyle de şiirlere konu olmuştur Tukay…
ABSTRACT: In this paper we try to find an answer to why the specific flower which turns its face to sun during all day and therefore is called in Turkish dialects günebakan ‘that which looks at sun’ and gündöndü ‘that which turned at sun’ is called ayçiçeği ‘moon-flower’ in standard Turkish. First of all, historical Turkic languages such as "Köktürk, Uigur, Karahan ... " were searched through for the word "ayçiçeği" (sunflower). After that, we have got thorough all the historical dictionaries of Turkish and wanted to find out in which dictionary the word has been used first. Then we have looked at how this flower’s name is used in other languages of world. We also have looked at other Turkic languages with regard to the usage of the word. Finaly we have worked on the morphological and phonological structure of the word ayçiçeği.
A reflection of this dynamic nomadic culture among Turks appears in the understanding of the death. Seeing a connection between death and migration Turks explain the death as a migration and relocation. In this context the death is described as “a migration to the eternity”. In this study, we first of all focus upon the words “göç/göç-” then move the concept of death which is perceived as “a migration to the eternity”. In this framework counterparts of the applications for and around death in Turkish are tried to be discovered by analyzing the sources.
Turkish Language Institution had assembled its first scientific meeting under the title of ‘The First Turkish Language Convention’ on 26th September 1931 after two and half month later of its establishment. The Convention with nationwide participation had an important affect on development, purification and becoming a modern language of Turkish. During the Convention there had been intensive discussions and assessments on Turkish Language in local and national press. In this paper how the First Turkish Language Convention had perceived in Balikesir press is going to be analysed. Moreover, in the light of this analysis how Balikesir scientific, cultural and art circles observed the Convention and what they thought about it and whether they are interested in or not with the Convention are going to be revealed.
Türk kültürünün pek çok ayrıntısını içeren şer’iye sicilleri üzerine yapılacak olan kapsamlı incelemeler, bu kayıtların tutulduğu dönemle ilgili Türk kültür unsurlarını ortaya çıkaracaktır. Sicil kayıtlarında geçen davalar, tutanaklar o dönem Türk insanının inançlarını ve değer yargılarını yansıtır. Yaşadıkları yerlere, kullanmış oldukları aletlere ve giydikleri giysilere verdikleri isimlerin hepsi belli bir dönemin kültür özelliklerini gösterir.
Siciller aynı zamanda dil tarihi açısından da önemli özelliklere sahiptir. İsimbilim (onomastik) ve onun dalları olarak ele alınan kişi adları bilimi (antroponim), yer adları bilimi (toponim) açısından sicil kaynakları eşsiz bir malzeme sunarlar.
Yapacağımız çalışmada, Karesi Sancağının Edremit Kazasında XIX. yüzyılın sonlarında (1893-1895) yazılmış olan 1277 numaralı şer’iye sicil defterindeki yirmi adet terekede tespit etmiş olduğumuz isimleri kendi içinde sınıflandırıp değerlendirmeyi amaçlıyoruz.