Books by Hasan Hüseyin GÜNEŞ
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Abdülgani en-Nablusî ve Osmanlı Tarihine Dair Eseri, 2020
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Kerbelâ hadisesine dair Türkiye literatürüne bir göz gezdirildiğinde “gerçekte kavradıklarını kav... more Kerbelâ hadisesine dair Türkiye literatürüne bir göz gezdirildiğinde “gerçekte kavradıklarını kavramayı” reddeden tarihçi ve entelektüeller tarafından, hadisesinin kronolojik cetvelde alelade bir olay misali zikredildiği görülmektedir. Elbette olayın vahameti, Peygamber-i Ekrem (s.a.a.)’in torununa reva görülenler eleştirilmektedir. Ancak olayın sebep-sonuç ilişkisi üzerinde durulmamakta; İmam Hüseyin (a.s.)’ın Kerbelâ’daki mukaddes öğretileri üzerinde maalesef durulmamaktadır. Oysa tüm bunlar entelektüel zihnin iğfal edilmiş halinden sudur eden anti hakikat söyleme hizmetten başka bir şey değildir. Elinizdeki çalışma bu bağlamda önemli bir boşluğu doldurma amacıyla Azericeden Türkiye Türkçesine aktarıldı. On iki oturumluk konuşmaların her biri merhum Allâme Muhammed Takî Caferî tarafından yapılmıştır. Eseri okuduktan sonra bu büyük âlimin diğer eserlerini merak edeceğinizi şimdiden söyleyebiliriz.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Abbasî Halifesi Me’mun’un, veliaht olarak kendi hanedanından birini değil de Ehl-i Beyt İmamların... more Abbasî Halifesi Me’mun’un, veliaht olarak kendi hanedanından birini değil de Ehl-i Beyt İmamlarının sekizincisi olan İmam Ali b. Musa Rıza (a.s.)’ı ataması meselesi, Türkçe akademik literatürde üzerinde gerektiği gibi durulmuş ve tahkik edilmiş bir konu değildir. Binâen aleyh bu eser, ele aldığı mevzu hakkında Türkçe literatürdeki en kapsamlı çalışmadır. Me’mun’un İmam Ali b. Musa Rıza (a.s.)’ı kendi veliahtı olarak atamasındaki hedefleri nelerdi? Mutezileye altın çağını yaşatan bu halifenin, akidevî görüşlerinin bunda tesirli olduğu düşünülebilir mi? Ümmetin en hayırlısı olarak tanıttığı Ali b. Musa Rıza (a.s.) aracılığıyla, Ehl-i Beyt mektebiyle uzlaşarak devlet yönetimini bu mektebin kurucu hanedanına mı bırakmak istedi? Yoksa bu, Şiîleri bir şekilde uysallaştırma çabasından başka bir şey değil miydi? Belki de Me’mun, hâlisane başlattığı bu girişimden bazı nedenlerden ötürü vaz geçmek zorunda kaldı; gerçekten de meselenin özü bu şekilde midir? Tüm bunların ötesinde İmam Ali b. Musa Rıza (a.s.)’ın gizemli ölümü üzerindeki “sır perdesi”, gerçekten de bir sır perdesi midir? Bu ölüm öyle bir sırra dönüş(türül)müştür ki bazı klasik Arap tarihçileri İmam Rıza (a.s.)’ın çok üzüm yemekten dolayı rahatsızlanıp vefat ettiğini bile yazmıştır. Me’mun tarafından zehirlendiğini iddia eden Şia ulemasının bu tezi, tarihi hakikatlerle ne kadar örtüşmektedir? Bu soruların cevapları gerek dönemin ve gerekse muahhar Sünnî ve Şiî Arapça kaynakların verdiği bilgiler ışığında bu kitapta aydınlatılmaya çalışıldı. Bunun yanı sıra olayın geçtiği dönemdeki bazı kültürel ve siyasî faaliyetler hakkında bilgiler sunularak meselenin çok boyutlu anlaşılması da hedeflenmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ARKA KAPAK YAZISI
2017 yılı Kudüs’ün Osmanlı tarafından zaptının 500. ve 1917 yılında hâki... more ARKA KAPAK YAZISI
2017 yılı Kudüs’ün Osmanlı tarafından zaptının 500. ve 1917 yılında hâkimiyetinden çıkışının 100. yılı olması hasebiyle mühim bir yıl. Bu eser zikredilen ehemmiyete binâen yayına hazırlanmıştır.
Amacı, Türkçe literatürde Filistin çalışmalarına dair mevcut boşluğu bir nebze olsun gidermektir. Ülkemizde Filistin denilince “popüler bir mesele” olarak algılama biçimi yaygın bir hâl almıştır; elinizdeki kitabın amaçlarından biri de böylesine önemli bir meseleyi popüler kültür ve siyasetin malzemesi dışında ciddi bir araştırmaya tabi tutmaktır.
Filistin’in içerisinde olduğu Arap coğrafyasının Osmanlılar tarafından ilhak edilme süreci, Eyyübilerden Osmanlılara dek uzanan Kudüs’teki vakıf ağı, Kudüs Mevelivihanesi gibi başlıklar ele alınan konular arasındadır.
Ayrıca İslam tarihinde bir benzeri olmayan Kudüs Meğâribe mahallesini ve XX. yüzyılda başından geçenleri bu kitap irdelemeye çalışmıştır. Dikkat çekecek konulardan biri ise, Filistinli olduğu halde, ülkelerinde mülteci konumunda olan insanların pek de bilinmeyen hikâyesidir.
Tarihî Olaylar ve Belgeler Işığında: Kudüs’ü Yeniden Düşünmek adlı bu kitap, zengin bir kaynakçaya ve arşiv malzemesine dayanılarak hazırlanmıştır. Bu özellikleri ile de Filistin çalışmalarının seyrinin ne şekilde olması gerektiğine dair bir harita sunmaya gayret etmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
İlk dönem Arap kaynaklarına bakıldığında, gerek Hz. Peygamber (sa) dönemi ve gerek sonrası için, ... more İlk dönem Arap kaynaklarına bakıldığında, gerek Hz. Peygamber (sa) dönemi ve gerek sonrası için, savaşlar veya bazı olaylar sonucunda meydana gelen ölümler, "maktel" kelimesiyle kaydedilmiştir. Zamanla bu kelime terimleşti ve öldürülme olaylarının anlatıldığı kısımlara başlık oldu. Eserlerde bir başlık halinde zikredilen bu hadislere dair "Maktel" veya çoğul çoğulu "Mekatil" ismiyle müstakil eserler yazılmaya başlandı. Bu geleneğin ilk örnekleri Araplarda ortaya çıkmıştır. Hz. Hüseyin'in Kerbela'da katledilişini anlatan müstakil eserler de bu yazım geleneğine dahil olduğundan Maktel-i Hüseyin şeklinde anılmaktadır
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Papers by Hasan Hüseyin GÜNEŞ
Hasan Hüseyin Güneş, 2020
Bookmarks Related papers MentionsView impact
This paper focuses on an understudied topic in Turkish academia: Safavid waqfs. It first gives ge... more This paper focuses on an understudied topic in Turkish academia: Safavid waqfs. It first gives general information about Safavid waqfs and then traces the waqfs of Shah Abbas in the literature. To this end, it investigates a manuscript copy of Shah Abbas’ waqfiyyah found in Iranian archives and analyses the content of this copy. Secondly, it asserts that the political, social, and economic aspects of Safavid waqfs are as crucial as of the Ottoman waqfs, and more studies are required to grasp the significance of the subject. Even the political features of these institutions were more comprehensive and prominent than other issues related to these institutions. Therefore, this paper lastly examines how the Safavid waqfs, between the reigns of Shah Ismail to Sah Abbas I, functioned politically by objectifying the waqfs of the latter ruler.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bu tercüme, Ayetullahi’l-Uzmâ Abdullah Cevâdî Âmulî’nin Tefsîre İnsân be İnsân/İnsanın İnsanla Te... more Bu tercüme, Ayetullahi’l-Uzmâ Abdullah Cevâdî Âmulî’nin Tefsîre İnsân be İnsân/İnsanın İnsanla Tefsiri adlı kitabının 28-31 sahifeleri arasındaki metnin tercümesidir. Eser Merkez-i Neşr-i İsrâ tarafından İran Kum şehrinde basılmıştır. Tercümede rakamlarla verilen dipnotlar kitabın kendisinde mevcut değildir. Ancak metne açıklayıcı olması babından tarafımdan eklenmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Öz: 8./15. yüzyıl İslam dünyasının önemli simalarından biri olan Memlüklü Ebü'l-Abbâs Şihâbüddîn ... more Öz: 8./15. yüzyıl İslam dünyasının önemli simalarından biri olan Memlüklü Ebü'l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Alî el-Kalkaşandî (ö. 821/1418), âlim ve münşî biridir. Medresede hocalık yapmanın yanı sıra tarih, coğrafya, hukuk, edebiyat, kitâbet, tabii ilimler, Arap kabileleri üzerinde araştırmalar yapmıştır. 10 Cemâziyelâhir 821/15 Temmuz 1418 tarihinde vefat eden el-Kalkaşandî'nin en hacimli eseri Subhu'l-Aʿşâ fî Sinâʿati'l-İnşâʾdır. Eser genel olarak Müslüman devletlerdeki bürokratik metoda dairdir. Bu çerçevede eserde inşâ sanatının uygulayıcısı olan kâtiplerin en iyi şekilde yetişmesi için sahip olmaları gereken donanımlara yönelik ansiklopedik bilgiler verilmiştir. Kâtiplerin istifade etmesi gözetilrek eserde tarih, coğrafya, edebiyat, kitâbet ilmi, örf ve âdetler gibi konularda pek çok sahada açılan başlıklar bulunmaktadır. Subhu'l-Aʿşâ hak ettiği ilgiyi XIX. yüzyıldan itibaren görmeye başlamıştır. Batılı uzmanlar tarafından üzerinde çalışmalar yapılmış ve içeriğine yönelik yayınlar yapılmıştır. Ayrıca bazı bölümleri çeşitli dillere çevrilmiştir. Bizim bu eser üzerinde durmak istememizin nedeni ı) ilk olarak eserin içeriğine dair ayrıntılı bilgi vermek ıı) eserde Osmanlı tarihine dair verilen bilgileri değerlendirmektir. Ṣubḥu'l-Aʿşâ'nın Osmanlı tarih yazımının tam anlamıyla gelişmediği bir dönemde yazıldığı göz önünde bulundurulduğunda yapılacak değerlendirmelerin teorik olarak önemli olduğu düşünülmektedir. Böylece dönemin en güçlü İslam devleti Memlüklerin gözünden Osmanlı devletinin gelişiminin ilk safhasının nasıl görüldüğü ve algılandığına dair ipuçları yakalanmış olacaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ALI al-QARI’S OBJECTIONS TO THE OTTOMAN CENTRAL SCHOLARS ABOUT HERETICS SAFAVIDS, 2020
An important thinker of the XVIth century, Ebu’l-Hasen Nuruddin Ali b. Sultan Muhammad al-Qari a... more An important thinker of the XVIth century, Ebu’l-Hasen Nuruddin Ali b. Sultan Muhammad al-Qari al-Herawi (1014/1605) was a thinker who lived in a period when the struggles of the Ottoman and Safavid states were intense. As a result of Safavid politics, he was a Hanafi scholar who defected to Ottoman lands. However, he had gone beyond the political sectarian principles of the Ottoman central ulama. He examined the fatwas such as the repudiation and killing of the Shiites and stated that the reasons in the fatwas were incompatible with the Islamic court and that the fatwas were not in accordance with Islamic law. He discussed these views both in his scientific assemblies and in his works. The aim of this study is to examine two of Ali al-Qari ‘s books in which he explained his views. The first of these is Şemmu’l-Avâriz fî Zemmi’r-Revâfiz and the other is Salâletü’r-Risâle, the summary of this book. In this study, we will focus on the reason of Ali al-Qari’s writing of this book and examine on the similar and different aspects of these two books and we will make a content analysis. Another aim of this study is to express that although the reasons that the Ottoman ulama give for the struggle against the Shiite Safavid state are fairly common, they are not accepted by all Sunni Hanafi scholars.
..................................................................
XVI. yüzyılın önemli düşünürlerinden Ebü’l-Hasen Nûruddin Ali b. Sultan Muhammed el-Karî el-Herevî (ö. 1014/1605), Osmanlı ve Safavî devletlerinin mücadelelerinin yoğun olduğu bir dönemde yaşamış bir düşünürdür. Safavî siyasetinin neticesinde Osmanlı topraklarına iltica etmiş Hanefî ulemadan olmakla birlikte, Osmanlı merkez ulemasının çizmiş olduğu siyasal mezhep düsturlarının dışına çıkmıştı. Şiilerin tekfir edilmesi, öldürülmesi gibi fetvaları incelemiş ve fetvalardaki gerekçelerin İslam ahkâmı ile bağdaşmadığını, fetvaların İslam hukukuna uygun olmadığını belirtmiştir. O, söz konusu görüşlerini hem tertip ettiği ilim meclislerinde hem de eserlerinde ele almıştır. Bu çalışmanın amacı, Ali el-Karî’nin zikredilen görüşlerini açıkladığı iki eserini incelemektir. Bunların ilki Şemmu’l-Avârız fî Zemmi’r-Revâfız adlı eseridir. Diğeri ise bu eserin özeti mahiyetindeki Sülâletü’r-Risâle adlı yazma eserdir. Bu çalışmada Ali el-Karî’nin bu eseri yazma sebebi ve bu iki eserin benzer ve farklı yönleri üzerinde durulacak ve içerik analizi yapılacaktır. Çalışmanın bir diğer amacı, Osmanlı ulemasının Şiî Safavî devleti ile mücadele için öne sürdüğü gerekçelerin yaygın olmasına rağmen tüm Sünni Hanefi ulema tarafından kabul edilmediğini göstermektedir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Hicri 10. Asrın Sonunda Anadolu ve Balkanlardaki Haremeyn Vakıfları
Öz
Mekke-i Mükerreme’de ilk v... more Hicri 10. Asrın Sonunda Anadolu ve Balkanlardaki Haremeyn Vakıfları
Öz
Mekke-i Mükerreme’de ilk vakfı, bilindiği üzere Hz. İbrahim (a.s) kurmuştur. Daha sonrasında Kureyş kabilesinin İslamiyet’in gelişine kadar olan sürede, Mekke’ye gelen hacıların ihtiyacını gidermeye yönelik farklı pek çok çalışmaları olmuştur. Birinci Abbasi döneminde hacıların sayısının artması ve bazılarının Mekke ve Medine şehirlerini yurt tutmaları, bu iki şehre maddi desteğin artırılmasının ana sebepleridir. Bunun sonucunda da bu iki şehirde, vatandaşların ve ziyaretçilerin ihtiyaçlarını gidermek üzere devlet yöneticileri, raiyye ve meliklerin vakıfları kurulmuştur. Bu gelenek Osmanlı dönemine dek her asır devam etmiştir. Osmanlı döneminde ise Harameyn Vakıfları Müdürlüğü kurulmuştur. Vakıfların düzenlenmesi, sicillere kaydedilmesinde ve vakıf sayılarının artırılmasında bu müdürlüğün büyük bir önemi vardır. Osmanlıların, Harameyn bölgesindeki vakıflarla ilişkisi bu vakıflar müdürlüğünün kurulmasından çok daha öncedir. Zira Osmanlıların bu vakıflarla ilişkisi, bu beldelerin Osmanlı yönetimine girmesinden önce başlamıştır. Bu araştırma; hicri 10. Asrın sonlarında Osmanlı devletinin Anadolu ve Balkanlarda bulunan önemli vakıfları üzerinde duracaktır. Özellikle Harameyn ve halkı için
kurulan vakıfları; vakıfların yerlerini, sahiplerinin isimlerini
ve sayılarını belirterek o dönemde Osmanlı arşivlerinde bulunan akar sicil ve belgelerine göre ele alacaktır. Kurulduğu zamanda sicillere kaydedilmemiş vakıflar var ise, sonrasında kaydedilmesine rağmen o dönem neden kayıt altına alınmadığının sebepleri de belirlenmeye çalışılacaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Books by Hasan Hüseyin GÜNEŞ
2017 yılı Kudüs’ün Osmanlı tarafından zaptının 500. ve 1917 yılında hâkimiyetinden çıkışının 100. yılı olması hasebiyle mühim bir yıl. Bu eser zikredilen ehemmiyete binâen yayına hazırlanmıştır.
Amacı, Türkçe literatürde Filistin çalışmalarına dair mevcut boşluğu bir nebze olsun gidermektir. Ülkemizde Filistin denilince “popüler bir mesele” olarak algılama biçimi yaygın bir hâl almıştır; elinizdeki kitabın amaçlarından biri de böylesine önemli bir meseleyi popüler kültür ve siyasetin malzemesi dışında ciddi bir araştırmaya tabi tutmaktır.
Filistin’in içerisinde olduğu Arap coğrafyasının Osmanlılar tarafından ilhak edilme süreci, Eyyübilerden Osmanlılara dek uzanan Kudüs’teki vakıf ağı, Kudüs Mevelivihanesi gibi başlıklar ele alınan konular arasındadır.
Ayrıca İslam tarihinde bir benzeri olmayan Kudüs Meğâribe mahallesini ve XX. yüzyılda başından geçenleri bu kitap irdelemeye çalışmıştır. Dikkat çekecek konulardan biri ise, Filistinli olduğu halde, ülkelerinde mülteci konumunda olan insanların pek de bilinmeyen hikâyesidir.
Tarihî Olaylar ve Belgeler Işığında: Kudüs’ü Yeniden Düşünmek adlı bu kitap, zengin bir kaynakçaya ve arşiv malzemesine dayanılarak hazırlanmıştır. Bu özellikleri ile de Filistin çalışmalarının seyrinin ne şekilde olması gerektiğine dair bir harita sunmaya gayret etmiştir.
Papers by Hasan Hüseyin GÜNEŞ
..................................................................
XVI. yüzyılın önemli düşünürlerinden Ebü’l-Hasen Nûruddin Ali b. Sultan Muhammed el-Karî el-Herevî (ö. 1014/1605), Osmanlı ve Safavî devletlerinin mücadelelerinin yoğun olduğu bir dönemde yaşamış bir düşünürdür. Safavî siyasetinin neticesinde Osmanlı topraklarına iltica etmiş Hanefî ulemadan olmakla birlikte, Osmanlı merkez ulemasının çizmiş olduğu siyasal mezhep düsturlarının dışına çıkmıştı. Şiilerin tekfir edilmesi, öldürülmesi gibi fetvaları incelemiş ve fetvalardaki gerekçelerin İslam ahkâmı ile bağdaşmadığını, fetvaların İslam hukukuna uygun olmadığını belirtmiştir. O, söz konusu görüşlerini hem tertip ettiği ilim meclislerinde hem de eserlerinde ele almıştır. Bu çalışmanın amacı, Ali el-Karî’nin zikredilen görüşlerini açıkladığı iki eserini incelemektir. Bunların ilki Şemmu’l-Avârız fî Zemmi’r-Revâfız adlı eseridir. Diğeri ise bu eserin özeti mahiyetindeki Sülâletü’r-Risâle adlı yazma eserdir. Bu çalışmada Ali el-Karî’nin bu eseri yazma sebebi ve bu iki eserin benzer ve farklı yönleri üzerinde durulacak ve içerik analizi yapılacaktır. Çalışmanın bir diğer amacı, Osmanlı ulemasının Şiî Safavî devleti ile mücadele için öne sürdüğü gerekçelerin yaygın olmasına rağmen tüm Sünni Hanefi ulema tarafından kabul edilmediğini göstermektedir.
Öz
Mekke-i Mükerreme’de ilk vakfı, bilindiği üzere Hz. İbrahim (a.s) kurmuştur. Daha sonrasında Kureyş kabilesinin İslamiyet’in gelişine kadar olan sürede, Mekke’ye gelen hacıların ihtiyacını gidermeye yönelik farklı pek çok çalışmaları olmuştur. Birinci Abbasi döneminde hacıların sayısının artması ve bazılarının Mekke ve Medine şehirlerini yurt tutmaları, bu iki şehre maddi desteğin artırılmasının ana sebepleridir. Bunun sonucunda da bu iki şehirde, vatandaşların ve ziyaretçilerin ihtiyaçlarını gidermek üzere devlet yöneticileri, raiyye ve meliklerin vakıfları kurulmuştur. Bu gelenek Osmanlı dönemine dek her asır devam etmiştir. Osmanlı döneminde ise Harameyn Vakıfları Müdürlüğü kurulmuştur. Vakıfların düzenlenmesi, sicillere kaydedilmesinde ve vakıf sayılarının artırılmasında bu müdürlüğün büyük bir önemi vardır. Osmanlıların, Harameyn bölgesindeki vakıflarla ilişkisi bu vakıflar müdürlüğünün kurulmasından çok daha öncedir. Zira Osmanlıların bu vakıflarla ilişkisi, bu beldelerin Osmanlı yönetimine girmesinden önce başlamıştır. Bu araştırma; hicri 10. Asrın sonlarında Osmanlı devletinin Anadolu ve Balkanlarda bulunan önemli vakıfları üzerinde duracaktır. Özellikle Harameyn ve halkı için
kurulan vakıfları; vakıfların yerlerini, sahiplerinin isimlerini
ve sayılarını belirterek o dönemde Osmanlı arşivlerinde bulunan akar sicil ve belgelerine göre ele alacaktır. Kurulduğu zamanda sicillere kaydedilmemiş vakıflar var ise, sonrasında kaydedilmesine rağmen o dönem neden kayıt altına alınmadığının sebepleri de belirlenmeye çalışılacaktır.
2017 yılı Kudüs’ün Osmanlı tarafından zaptının 500. ve 1917 yılında hâkimiyetinden çıkışının 100. yılı olması hasebiyle mühim bir yıl. Bu eser zikredilen ehemmiyete binâen yayına hazırlanmıştır.
Amacı, Türkçe literatürde Filistin çalışmalarına dair mevcut boşluğu bir nebze olsun gidermektir. Ülkemizde Filistin denilince “popüler bir mesele” olarak algılama biçimi yaygın bir hâl almıştır; elinizdeki kitabın amaçlarından biri de böylesine önemli bir meseleyi popüler kültür ve siyasetin malzemesi dışında ciddi bir araştırmaya tabi tutmaktır.
Filistin’in içerisinde olduğu Arap coğrafyasının Osmanlılar tarafından ilhak edilme süreci, Eyyübilerden Osmanlılara dek uzanan Kudüs’teki vakıf ağı, Kudüs Mevelivihanesi gibi başlıklar ele alınan konular arasındadır.
Ayrıca İslam tarihinde bir benzeri olmayan Kudüs Meğâribe mahallesini ve XX. yüzyılda başından geçenleri bu kitap irdelemeye çalışmıştır. Dikkat çekecek konulardan biri ise, Filistinli olduğu halde, ülkelerinde mülteci konumunda olan insanların pek de bilinmeyen hikâyesidir.
Tarihî Olaylar ve Belgeler Işığında: Kudüs’ü Yeniden Düşünmek adlı bu kitap, zengin bir kaynakçaya ve arşiv malzemesine dayanılarak hazırlanmıştır. Bu özellikleri ile de Filistin çalışmalarının seyrinin ne şekilde olması gerektiğine dair bir harita sunmaya gayret etmiştir.
..................................................................
XVI. yüzyılın önemli düşünürlerinden Ebü’l-Hasen Nûruddin Ali b. Sultan Muhammed el-Karî el-Herevî (ö. 1014/1605), Osmanlı ve Safavî devletlerinin mücadelelerinin yoğun olduğu bir dönemde yaşamış bir düşünürdür. Safavî siyasetinin neticesinde Osmanlı topraklarına iltica etmiş Hanefî ulemadan olmakla birlikte, Osmanlı merkez ulemasının çizmiş olduğu siyasal mezhep düsturlarının dışına çıkmıştı. Şiilerin tekfir edilmesi, öldürülmesi gibi fetvaları incelemiş ve fetvalardaki gerekçelerin İslam ahkâmı ile bağdaşmadığını, fetvaların İslam hukukuna uygun olmadığını belirtmiştir. O, söz konusu görüşlerini hem tertip ettiği ilim meclislerinde hem de eserlerinde ele almıştır. Bu çalışmanın amacı, Ali el-Karî’nin zikredilen görüşlerini açıkladığı iki eserini incelemektir. Bunların ilki Şemmu’l-Avârız fî Zemmi’r-Revâfız adlı eseridir. Diğeri ise bu eserin özeti mahiyetindeki Sülâletü’r-Risâle adlı yazma eserdir. Bu çalışmada Ali el-Karî’nin bu eseri yazma sebebi ve bu iki eserin benzer ve farklı yönleri üzerinde durulacak ve içerik analizi yapılacaktır. Çalışmanın bir diğer amacı, Osmanlı ulemasının Şiî Safavî devleti ile mücadele için öne sürdüğü gerekçelerin yaygın olmasına rağmen tüm Sünni Hanefi ulema tarafından kabul edilmediğini göstermektedir.
Öz
Mekke-i Mükerreme’de ilk vakfı, bilindiği üzere Hz. İbrahim (a.s) kurmuştur. Daha sonrasında Kureyş kabilesinin İslamiyet’in gelişine kadar olan sürede, Mekke’ye gelen hacıların ihtiyacını gidermeye yönelik farklı pek çok çalışmaları olmuştur. Birinci Abbasi döneminde hacıların sayısının artması ve bazılarının Mekke ve Medine şehirlerini yurt tutmaları, bu iki şehre maddi desteğin artırılmasının ana sebepleridir. Bunun sonucunda da bu iki şehirde, vatandaşların ve ziyaretçilerin ihtiyaçlarını gidermek üzere devlet yöneticileri, raiyye ve meliklerin vakıfları kurulmuştur. Bu gelenek Osmanlı dönemine dek her asır devam etmiştir. Osmanlı döneminde ise Harameyn Vakıfları Müdürlüğü kurulmuştur. Vakıfların düzenlenmesi, sicillere kaydedilmesinde ve vakıf sayılarının artırılmasında bu müdürlüğün büyük bir önemi vardır. Osmanlıların, Harameyn bölgesindeki vakıflarla ilişkisi bu vakıflar müdürlüğünün kurulmasından çok daha öncedir. Zira Osmanlıların bu vakıflarla ilişkisi, bu beldelerin Osmanlı yönetimine girmesinden önce başlamıştır. Bu araştırma; hicri 10. Asrın sonlarında Osmanlı devletinin Anadolu ve Balkanlarda bulunan önemli vakıfları üzerinde duracaktır. Özellikle Harameyn ve halkı için
kurulan vakıfları; vakıfların yerlerini, sahiplerinin isimlerini
ve sayılarını belirterek o dönemde Osmanlı arşivlerinde bulunan akar sicil ve belgelerine göre ele alacaktır. Kurulduğu zamanda sicillere kaydedilmemiş vakıflar var ise, sonrasında kaydedilmesine rağmen o dönem neden kayıt altına alınmadığının sebepleri de belirlenmeye çalışılacaktır.
This paper aims to introduce an Arabic
manuscript that was written about how
Shia and Shiism are seemed within Ottoman
thought system basing on the basic
corpus of Hanafi fiqh. The manuscript was
compiled by Ali b. Muhammed el-Muradi,
the mufti of Damascus and the mudarris of
S Süleymaniye. This article is the first part
of our two-stage work. Accordingly, in this
first article information about the author
and the work and manuscript was translated
from Arabic.
ÖZET
Bu makalenin amacı 18. yüzyıl Osmanlı
düşünce ikliminde Şiilere ve Şiiliğe nasıl
bakıldığını Hanefi fıkıh ekolünün temel
külliyatına dayandırılarak kaleme alınmış
Arapça bir yazmayı tanıtmaktır. Eser Şam
müftüsü ve Süleymaniye müderrisi Ali b.
Muhammed el-Muradi tarafından telif edilmiştir.
İki aşamadan oluşan çalışmamızın
ilk kısmını bu makale teşkil etmektedir.
Buna göre, bu ilk makalemizde müellif ve
eser hakkında bilgi verilmiş ve yazmanın
Arapçadan tercümesi yapılmıştır.
The Jerusalem Hebron Foundation which was centered in Jerusalem is regarded as the oldest foundation of the World. Till the conquest of Arabic lands by the Ottoman Empire, the former Muslim rulers had made an effort to take care of the foundation for its persistence. Court records (sijils) shows that Ottomans also behaved in the same way with them. The aim of this study is to seek the nature of the administrative mechanism of the Hebron Foundation which was one of the most important endowments of Jerusalem in the 17 th century by using the court records of Jerusalem. The study, by examining its staff, also tries to show one side of the foundation which has never been handled before, namely, the role of the staff in the administrative mechanism.
Özet:
Kudüs merkezli Halilurrahman Vakfı, yeryüzünün en kadim vakfı olarak kabul edilmektedir. Osmanlı Devleti
tarafından Arap coğrafyası ilhak edilene dek, bu alana hâkim olmuş İslam devletleri vakfın sürekliliğinin
sağlanması için gerekli ihtimamı göstermeye çalışmışlardır. Aynı çabanın Osmanlılar tarafından harcandığını
Kudüs Şer’iye Sicilleri de göstermektedir.
Bu makalenin amacı Türkiye’de pek istifade edilmeyen zengin Kudüs Şer’iye Sicillerinden hareketle, XVII.
yüzyıl Kudüs’ünün en önemli vakıflarından biri konumundaki Halilurrahman evkafının yönetim
mekanizmasının ne şekilde işlediğini vakıf çalışanlarından hareketle anlamaya çalışmaktır. Bu sayede, daha
evvel literatürde üzerinde az sayıda çalışma bulunan vakfın hiç değinilmeyen bir yönü ortaya çıkmış
olacaktır.
Bu makalenin amacı Türkiye’de pek istifade edilmeyen zengin Kudüs Şer’iye Sicilleri arşivinden hareketle, XVI.-XVII. yüzyıl Kudüs ’inin en önemli vakıflarından biri konumundaki Halilurrahman evkafının yönetim mekanizmasının ne şekilde işlediğini, aksadığını, bu aksamanın müessesenin işleyişinde ne gibi bozulmalara yol açtığını adı geçen vakıf etrafında şekillenen ilişki ağlarından yola çıkarak açıklamaktır. Bu sayede, daha evvel literatürde üzerinde az sayıda çalışma bulunan vakfın hiç değinilmeyen bir yönünü ortaya çıkarmaya çalışacağız. Çalışmanın amaçlarından bir diğeri, merkezden uzak olan ve kutsal kabul edilen Kudüs gibi bir taşra şehrine bağlı Halilurrahman kazasında vakfın bozulma ve aksaması etrafında merkezin ne şekilde tutum takındığını ve bunların nedenlerini anlamaya çalışmaktır.
The 800-year-old neighbourhood existed next to the Western Wall, the last remains of the Temple of Solomon, in East Jerusalem. Israeli forces flattened it ruthlessly, turning the entire area into a prayer pavilion for Jewish worshippers.
Although the Maghariba neighbourhood has been largely forgotten by the Western world, it is remembered by Palestinians. The area’s history is equally well-remembered several thousand kilometres away, in Turkey.
In early May, the Turkish government hosted a two-day global conference to recall the role of the Ottoman Waqf, a charitable trust that ran properties under the Ottoman Empire. And the Maghariba was one of the Ottoman Waqf's possessions