Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülen basın yayın ha... more Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülen basın yayın hareketi, değişim ve dönüşüm sürecindeki fikrî oluşumun özümsenmesinde önemli bir yapıyı teşkil etmiştir. Bu basın yayın hareketi içerisinde en uzun ömürlü kadın süreli yayını olma özelliğini taşıyan Hanımlara Mahsus Gazete, 1895-1908 yılları arasında yayımlanmıştır. Hanımlara Mahsus Gazete’de birçok kadın yazarın kendi isimlerini kullanarak eserlerini yayımlamalarının yanı sıra erkek yazarların çalışmalarına da yer verildiği görülmüştür. Roman, şiir, hikâye, tiyatro, deneme, makale, gezi yazısı, hatıra, mektup türleri bu yayın aracılığıyla yayımlanma imkânı elde etmiştir. Kadının kamusal alandaki varlığı ve söz konusu dönemdeki faaliyetlere katılım düzeyi hakkında önemli veriler sunan süreli yayın; güzellik, moda, eğitim, sağlık, aile, meslek, evlilik, edebiyat ve sanat konularıyla ilgilenmiştir. Hanımlara Mahsus Gazete, çeşitli konular aracılığıyla kadınların dünyasını okura aktarmakla birlikte dönemin sosyal yapısını göz önünde bulundurarak ideal kadının nasıl olması gerektiğiyle ilgili benimsetilmek istenen düşünceleri okuyucu kitlesiyle buluşturmuştur. Bu çalışmada söz konusu süreli yayının 543-580 sayı aralığında yayımlanan metinlerden hareketle kadının farklı alanlardaki konumu, idealize edilen kadın kimliği ve bu kimliği inşa etmek için izlenen yollar incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Hanımlara Mahsus Gazete, İdeal kadın, Kimlik, Rol.
Bireyin dünyadaki serüveni başladığından bu zamana var olan mitler, kişinin psikolojisini ve çıkm... more Bireyin dünyadaki serüveni başladığından bu zamana var olan mitler, kişinin psikolojisini ve çıkmazlarını anlamak için başvurulan kaynaklardır. Mitler, kişinin hem gerçek hem de ruhsal yolculuğuna ışık tutar. Mitleri dış dünyadan iç dünyaya doğru takip etmek kişiyi psikolojiyle buluşturur. Psikoloji literatürüne giren birçok kompleks, mitolojiden doğar. Bu bağlamda psikoloji ve mitolojinin birleşiminden oluşan, mitlerin psikodinamik yöntemlerle incelenmesi sonucunda ortaya çıkan psikomitoloji bilimi de bu düşünceyi savunur niteliktedir. Psikomitoloji, bireyin ruhsal yönünü mitik öykülerle açıklayan, insanın öyküsünü arkaik insandan modern insana kadar getiren disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Psikomitoloji, mitlere amaç, kök, neden, konu açısından yaklaşır. Buna ek olarak psikomitolojik çözümleme yöntemi olan psikanalitik uygulama psikomitolojinin alt dalıdır. Kahramanın öyküsünü, öyküdeki yerini inceler ve edebiyat, tarih, sosyoloji, biyoloji gibi alanlarla ortak çalışarak 'ruhun öykübilimini' oluşturur. Bu çalışmada da 1990'lı yılların siyasî-sosyal ve edebî hayatında kendini gösteren Duygu Asena'nın Kadının Adı Yok romanında psikomitoloji incelemesi yapılacaktır. Çalışmanın genel amacı Kadının Adı Yok romanındaki kahramanları psikolojik yönden tahlil etmektir. Bu tahlil yapılırken geleneksel tahlil metodunu kullanmak yerine temelini mitolojik öykülerden alan komplekslerden faydalanılacaktır. Bu sayede şahıs kadrosu tahliline yeni bir bakış açısı getirileceği, psikomitoloji alanına dikkat çekileceği varsayılmaktadır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emane� olan Cumhuriyet'imizin 100. Yılında 43 üniversi... more Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emane� olan Cumhuriyet'imizin 100. Yılında 43 üniversiteden 100 akademisyenin kaleminden anlamlı bir Cumhuriyet armağanı. Meşru� yet'ten Cumhuriyet'e giden yolda Balkan Savaşlarıyla, 1. Dünya Savaşıyla sınanmış, uçurumun kıyısında yıkık bir ülkenin Çanakkale Zaferi ile yeşeren umutlarına, küllerinden yeniden doğan Türk ulusunun Milli Mücadele yıllarına, Kurtuluş Savaşına, bağımsızlık ve hürriyete giden o zorlu yolculuklara tanıklık etmiş, ulusun sesi olmuş, Atatürk'ün sofrasında bulunmuş, sanat, edebiyat ve devlet adam olan Atatürk'ün ge� rdiği yenilikleri, ilke ve devrimleri alkışlamış, Atatürk Türkiye'si ve cumhuriyet kadınının özgürlük mücadelelerine dokunmuş, Anadolu insanının durumunu, köylüsüyle, aydınıyla, sana� yla, fi kirleriyle, bireyi, toplumu, kısacası Cumhuriyet yıllarını eserlerine taşıyabilmiş, bir şekilde Atatürk ile yahut Cumhuriyetle yolları kesişmiş olan modern Türk edebiya� nın önde gelen isimlerine, Türk edebiya� nın rengârenk 100 Türk Yazar 'ına keyifl i bir edebiyat yolculuğu…
İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım, eserleriyle öncü nitelik taşıyan bir yazardır. Romanlarında ... more İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım, eserleriyle öncü nitelik taşıyan bir yazardır. Romanlarında kadınların ataerkil düzende yaşadığı sorunlara değinen yazar, yarattığı kadın kahramanlarla bu sorunları farklı örneklerle gözler önüne serer. Bu çalışmada Fatma Aliye'nin Muhadarat 1 romanındaki kadın kahramanların ataerkil düzende bedenlerine ve ruhlarına uygulanan istismar, şiddet, dayatma, dışlanma ve ötekileştirme gibi durumlar karşısındaki tavırları karşılaştırmalı olarak incelenip değerlendirilecektir. Kadın bedeninin özgürleşmesi, kökleri tarih öncesine kadar uzanan uzun, yorucu ve bilinçli bir mücadele sürecinin sonucudur. Uzun süren bu mücadelede kadının, daima ikincil bir varlık olma durumundan kurtuluşu ancak içinde bulunduğu ataerkil düzene karşı bilinçlenmesiyle mümkün olmuştur. Ataerkil düzende kadın bedeni ve
Geçmişi, hatıraları, bilgileri ve kimliği muhafaza eden bellek, bireyin kara kutusudur. Bellek ha... more Geçmişi, hatıraları, bilgileri ve kimliği muhafaza eden bellek, bireyin kara kutusudur. Bellek hatırlama ve unutma gibi eylemlerle canlı tutulur. Belleğin canlılığı bireylerin ve toplumların geçmişleriyle bağını kuvvetlendirir. Bellek hem bireyde hem de toplumda bulunur ve bireylerin belleği bir araya gelerek toplumsal belleği oluşturur. Toplumsal bellek, toplumun tarihini, karakteristik özelliğini, geleneğini ve kültürünü içinde barındırır. Ancak kültürler toplumun sınırını aştığı için kültürel bellek kavramı ortaya çıkmıştır. En kapsayıcı bellek türü olan kültürel bellek, geleneğin aktarılmasını sağlar. Bu durum toplumların kendilerini tanımalarına ve tanıtmalarına olanak tanımaktadır. Son yıllarda toplumların öze dönüşleri ve kendilerini tanıma çabaları bellek çalışmalarının artmasını neden olmuştur. Bu artış sayesinde birey ve toplum çok yönlü şekilde incelenmiştir. Bellek çeşitli şekillerde aktifleştirilir. Belleği harekete geçiren eylemlerden biri unutmaktır. Bellekte muhafaza edilen veriler zamanın tesiriyle unutulur. Fakat unutma tam anlamıyla bir yok olma değildir. Zira bir kez belleğe alınan verilerin emaresi muhakkak kalır. Bellek farklı disiplinler aracılığıyla araştırılır. Bunlardan biri edebiyattır. Edebiyat sosyal, siyasî, psikolojik ve tarihî altyapısıyla belleğe hitap etmektedir. 'Yeni tarihselci eserleriyle' tanınan Gürsel Korat'ın romanları belleği yansıtır ve unutmanın incelenmesi için zengin malzemeye sahiptir. Bu çalışmada Gürsel Korat'ın eserlerinden Çift Aslan serisi 'unutmanın bakış açısıyla' incelenecektir.
Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan... more Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan dizinleri ve Ulakbim Tr Dizin tarafından taranan hakemli-bilimsel bir e-dergidir.
Aylaklık olgusu anti-kahramanın özeliklerine bağlı olarak gelişen bir kavramdır. Toplum ve ailele... more Aylaklık olgusu anti-kahramanın özeliklerine bağlı olarak gelişen bir kavramdır. Toplum ve aileleri tarafından kurban durumuna çekilerek kahraman olmayan/olamayan bu kişiler, çoğunlukla başkaldırı eğiliminde olup her manada sorumluluk almayacakları bir yaşam biçimini tercih ederler. Bu nedenle büyüyememe/olgunlaşamama sendromu yaşayabilirler. D. Kiley tarafından ilk kez tanımlanan ve "hiç büyüyemeyen erkekler" olarak adlandırılan Peter Pan Sendromu "aylaklık" olgusuyla bütünleşmekte ve birbirini tamamlamaktadır. Melih Cevdet Anday'ın 1965 yılında yayımlanan Aylaklar 1 romanı Abdülhamit devrinden kalan konak yaşantısını/asilzadelik takıntısını devam
Kadınlar bir zamanlar fokların diliyle şarkı söylediğimizi ve kuğuların kanatlarıyla uçtuğumuzu, ... more Kadınlar bir zamanlar fokların diliyle şarkı söylediğimizi ve kuğuların kanatlarıyla uçtuğumuzu, karanlık ormanda kendi yollarımızı çizip orman sakinlerinden oluşan bir topluluk oluşturduğumuzu hatırlarlarsa, o zaman ağaçlar gibi kök salmış olacağız. Ve ağaçlar gibi kök salmış olarak yükselirsek… o zaman kadınlar gerçekten de sadece kendimizi değil, dünyayı da kurtarabilir."
Unutma belleğin canlı ve dinamik gücü, anı ise sadece ürünüdür. Bu nedenle unutma kültürünün para... more Unutma belleğin canlı ve dinamik gücü, anı ise sadece ürünüdür. Bu nedenle unutma kültürünün paradokslarının çok iyi araştırılması gerekir. Bireyin toplumun ötekisi olmayı tercih ederek unutmaya sığınması, bireysel olduğu kadar siyasi, sosyal, dinî, tarihî gibi pek çok şartları da beraberinde getirir. Unutma, unutturma, zorlama, baskılama, sindirme gibi egemen gücün politikaları bireyleri 'alzheimer kurbanları'na dönüştürerek milli kimlik şuuru, tarih bilinci ve kültürel değerleri yok eder. Bu nedenle farklı disiplinler, son yıllarda toplumların yok olma tehlikesine karşı bellek çalışmalarına ağırlık vermektedir. Bireylerin ve toplumların varlıklarını sürdürebilmesi için belleğe ihtiyaç vardır. Özellikle tarih ve geçmişle bağ kurmak, nesiller arasındaki kültürel aktarımı kolaylaştırmak belleğin en önemli görevlerinden biridir. Belleğin hatırlama üzerine kurulu bu görevi toplumsal etkiye nasıl açıksa unutmak da en az hatırlamak kadar bu etkiye açıktır. Toplumların daha az hatırladığı ve zamanın çizgisine yenik düşmek zorunda kaldığı modern dönemde sosyal/kültürel amnezi bireylerin köksüz, bağsız ve geçmişini bastırarak unutmayı tercih etmelerine neden olmuştur. Kültürel amnezi dış hasar veya travmanın neden olduğu, bir toplumun köklerini, kültürünü ve kimliğiyle olan bağını unutturmaya zorlayan bir tür hastalıktır. Bir zamanlar bir bütün olarak bir topluluk tarafından benimsenen ancak şimdi unutulan ve yerini farklı ideallere bırakan bu süreç, nesiller arasındaki bağı koparıp bambaşka bir topluma dönüşmeyi beraberinde getirir. Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" 1 hikâyesi birbirinden tamamen kopuk iki neslin çatışması üzerine kuruludur. Hikâyede yaklaşık üç kuşağa tanıklık etmiş büyük nine ve onun torununun torunu olan genç kız, eski ve yeni Türk kadınını sembolik düzlemde temsil ederek her iki neslin birbirinden tamamen kopuk ve yabancı olduğu gerçeğini ortaya koymaktadırlar. Çalışmada her iki nesil üzerinden hatırlama ve unutma kültürünün etkisi tartışılacaktır.
Edebî metinlerin en önemli özelliği çok katmanlı bir yapıya sahip olmaları ve bu yapının getirdiğ... more Edebî metinlerin en önemli özelliği çok katmanlı bir yapıya sahip olmaları ve bu yapının getirdiği çok anlamlılık sayesinde farklı okuma tekniklerine açık olmalarıdır. Bu nedenle metni yorumlama çabası tarihin her döneminde üzerinde durulan ve tartışılan konulardan biridir. Hermenötik (yorumbilim) metni "yorumlamak" ve "açıklamak" üzerine geliştirilen bir yöntemdir. Hermenötik düşüncenin kökeni, etimolojik olarak tanrıların mesajlarını anladığı kadarıyla insanlara aktarma görevi üstlenen Hermes'e kadar dayandırılmaktadır. Başlangıçta sadece kutsal kitapların ve hukuk metinlerinin yorumlanmasında kullanılan bu yöntem, 18. yüzyıldan itibaren edebî metinlerin açıklanmasında da kullanılmaya başlanmıştır. Klasik ve modern hermenötiğin "anlama" ve "yorumlama" kavramlarına bakış açısı farklıdır. Modern hermenötiğe göre eseri yorumlayan kişi, metnin anlamını kendi diline, kavram ve hayal dünyasına, dünya görüşüne bazen de hayatına uygun olarak tatbik eder ve kaynaştırır. Bu çalışmada modern Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Necip Fazıl'ın "Aynalar Yolumu Kesti" şiiri, çağdaş hermenötik alanında çalışanların ortaya koydukları felsefi yorumlama düşüncesinden hareketle geliştirilen tahlil yöntemiyle incelenerek şiir dilinin özelliklerini ve fonksiyonlarını üstlenen "imge", "metafor" ve "sembol" gibi kavramlar dilbilimsel ve kültürel bağlamlarda değerlendirilecektir. Necip Fazıl'ın şiir sanatının ana eksenini oluşturan "arayış" metaforunun; dinî, felsefi, psikolojik, tarihî, mistik ve metafizik katmanlarıyla çok anlamlılığa uygun bir yapıyı nasıl desteklediği örneklemlenerek şiir dilinin farkı işlevleri görünür kılınacaktır.
The etymological origin of the concept of creativity from the Latin word "Creare" is "Kreativitae... more The etymological origin of the concept of creativity from the Latin word "Creare" is "Kreativitaet, creativitiy" in the western languages. This word is a dynamic process which means to create, to give birth, to bring to the square, to find and to explore. Creativity is a teaching without boundaries; Science and professions. This concept, which means that emotions, imagination, intuitions are combined with the right information and motivation, is at every moment of life and everywhere because of the nature of man being creative. Creativity is actually a way of thinking; For this reason he is dragging the person into reaching a certain reason. The ability to grasp the relationship between abstract or concrete objects with the help of concepts and perceptions, abstract thinking, reasoning, and ability to use these mental functions in a concerted way is called intelligence. In spite of the fact that there are notable talent expressions and different definitions, theories about intelligence all converge at the point where there is a capacity or potential for which intelligence can be developed and where there are biological bases. According to this intelligence, the individual is innately possessed, inherited from the western branch and the functions of the central nervous system, Experience, learning, and influencing factors. In this study, it was aimed to manifest by taking the concept "creativity" into account that, out of highly-gifted students, ones exhibiting extraordinary performance in the domain of verbal language competence in comparison with the others can prove to be successful after receiving creative writing trainings. Suggestions were proposed for the gifted children and the educators by compiling a great deal of sources on creative writing and references were made to the sources that they can make use of.
Özet
Toplumları etkileyen tarihi, siyasi ve sosyal hadiseleri depolayan ve milletlerin var olma s... more Özet Toplumları etkileyen tarihi, siyasi ve sosyal hadiseleri depolayan ve milletlerin var olma sürecini bünyesinde barındıran insan belleğinin dış boyutuna kültürel/kolektif bellek adı verilir. Kültürel kimliğin somutlanması, yapılandırılması ve bir sonraki nesle aktarılması için kültürel bellek hatırlatma ve yeniden canlandırma işlevi yüklenir. Kültürel bellek ortak dil, din tarih/geçmiş, mekân gibi ögeler vasıtasıyla bir sonraki nesle aktarılır. Bu bağlamda kültürel bellek geçmiş/an/gelecek arasında bağ kurarak kuşaklar arasında sezgisel zamanın tarihini oluşturur. Diğer taraftan da olayların yaşandığı, saklandığı ve korunduğu mekânlar geçmişe, hatıralara ve deneyimlere köken oluşturur. Mekânın zamanla kurduğu bütünlüklü ilişki kültürel belleği diri tutar. Fiziksel mekânlar ve mekâna ait bütün unsurlar/kitaplar, eşyalar metaforik düzlemde hafıza mekân olarak bir çeşit müze görevi üstlenirler. Ancak hafızanın diri tutulmasını sağlayan mekânlar modern çağda yok olabilir. Bu sebeple zamanla insan hafıza mekânın kendisi olur. Çağdaş Türk Dünyası edebiyatının en önemli temsilcilerinden olan Cengiz Dağcı yapıtlarıyla Kırım Türklerinin yaşadığı trajediyi anlatarak hafıza mekânlar oluşturmuş, kültürel belleğin yapılandırılmasına ve diri tutulmasına aracılık etmiştir. Yayımlanan ilk iki romanı Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam da Sovyet emperyalizmi ve II. Dünya Savaşı’nın insanlık dışı dramını tüm boyutlarıyla anlatmaya çalışan yazar, esaret ve sürgünlük temasıyla oluşturduğu hafıza mekânlarla Kırım halkının kültürel belleğinin oluşumunda önemli bir yer tutar. Çalışmada bu hafıza mekânların oluşturdukları sembolik ve imgesel yapılar çözümlenerek metnin örüntüsü içinde geçmişten geleceğe Kırım halkının kültürel bellek dokuları yansıtılacaktır. Anahtar Kelimeler: Cengiz Dağcı, kültürel bellek, hafıza mekân
Öz: Dil, insanlar arası iletişimde önemli bir araçtır. Dilin dünyasının kapılarını aralayan ve gü... more Öz: Dil, insanlar arası iletişimde önemli bir araçtır. Dilin dünyasının kapılarını aralayan ve güçlü bir imgelem evrenini bünyesinde barındıran şiirler, çok katmanlı bir yapıya diğer taraftan da felsefi bir açılıma sahiptir. İmaj, metafor, sembol üzerinden alımlama estetiği oluşturmaya çalışan şairler oldukça karmaşık bir yapıya ulaşan şiirlerini derinleştirerek farklı anlam kesitleri oluştururlar. Şiir metninin anlamsal uzantılarını ve bu uzantılar arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için başvurulan çözümleme yöntemlerinden biri de göstergebilimdir. Edebi eserin değerlendirilmesinde modern yaklaşımlardan olan göstergebilim, dilsel ifadelerin oluşturduğu kültürel kodların tespit edilmesinde ve kavramlar üzerinden iletilmek istenen düşüncelerin saptanmasında farklı düzlemlerde okuyucuya yardımcı olmaktadır. Çünkü edebi metin üzerinden bize gelen kavramlar farklı kültür katmanlarını içlerinde barındırır. Bu bağlamda Sezai Karakoç'un "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiiri söylem analizine tabi tutularak dil, kültür, kimlik, aidiyet unsurları tespit edilerek böylece seçilmiş olan şiirde hangi kavramların (sembollerin, imgelerin, sözcüklerin, resimlerin, düşüncelerin) ön plana çıkarıldığı ve Sezai Karakoç'un düşünce dünyasının derinlikleri göstergeler üzerinden açıklanacaktır. Abstract: Language, which is an important tool in interpersonal communication; it is a social phenomenon and is a means of transferring all value judgments and patterns. Language, which takes its characteristics from the subconscious of the individual, is the determinant of identity as it reveals the philosophy of life. The language bearing the characteristics of the society to which the individual belongs also plays an important role in the emergence of the connection with society. The poems, which open the doors of the world of language and contain a strong world of imagination, have a multi-layered structure and a philosophical opening on the other. The poets who try to create the aesthetics of the reception through the image, metaphor and symbol deepen their poems which reach a very complex structure and look for the doors of the different worlds of meaning. One of the analysis methods used to reveal the semantic extensions of poetry and the relationship between these extensions is semiotics. Semiotics is a modern approach in the evaluation of literary work. It helps in the identification of the cultural codes formed by linguistic expressions and in the determination of the thoughts that are required to be conveyed through the concepts on different planes. Because the concepts that come to us through the literary text contain different layers of culture within them. In this context, the poem of Sezai Karakoç "From Exile to The Capital of The Capital-Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" language, culture and belonging will be determined by subject to discourse analysis. So in the chosen poem which concepts, symbols, images, words, images, thoughts are highlighted and the depths of Sezai Karakoç's thought world will be explained through indicators.
Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülen basın yayın ha... more Osmanlı Devleti’nde çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak görülen basın yayın hareketi, değişim ve dönüşüm sürecindeki fikrî oluşumun özümsenmesinde önemli bir yapıyı teşkil etmiştir. Bu basın yayın hareketi içerisinde en uzun ömürlü kadın süreli yayını olma özelliğini taşıyan Hanımlara Mahsus Gazete, 1895-1908 yılları arasında yayımlanmıştır. Hanımlara Mahsus Gazete’de birçok kadın yazarın kendi isimlerini kullanarak eserlerini yayımlamalarının yanı sıra erkek yazarların çalışmalarına da yer verildiği görülmüştür. Roman, şiir, hikâye, tiyatro, deneme, makale, gezi yazısı, hatıra, mektup türleri bu yayın aracılığıyla yayımlanma imkânı elde etmiştir. Kadının kamusal alandaki varlığı ve söz konusu dönemdeki faaliyetlere katılım düzeyi hakkında önemli veriler sunan süreli yayın; güzellik, moda, eğitim, sağlık, aile, meslek, evlilik, edebiyat ve sanat konularıyla ilgilenmiştir. Hanımlara Mahsus Gazete, çeşitli konular aracılığıyla kadınların dünyasını okura aktarmakla birlikte dönemin sosyal yapısını göz önünde bulundurarak ideal kadının nasıl olması gerektiğiyle ilgili benimsetilmek istenen düşünceleri okuyucu kitlesiyle buluşturmuştur. Bu çalışmada söz konusu süreli yayının 543-580 sayı aralığında yayımlanan metinlerden hareketle kadının farklı alanlardaki konumu, idealize edilen kadın kimliği ve bu kimliği inşa etmek için izlenen yollar incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Hanımlara Mahsus Gazete, İdeal kadın, Kimlik, Rol.
Bireyin dünyadaki serüveni başladığından bu zamana var olan mitler, kişinin psikolojisini ve çıkm... more Bireyin dünyadaki serüveni başladığından bu zamana var olan mitler, kişinin psikolojisini ve çıkmazlarını anlamak için başvurulan kaynaklardır. Mitler, kişinin hem gerçek hem de ruhsal yolculuğuna ışık tutar. Mitleri dış dünyadan iç dünyaya doğru takip etmek kişiyi psikolojiyle buluşturur. Psikoloji literatürüne giren birçok kompleks, mitolojiden doğar. Bu bağlamda psikoloji ve mitolojinin birleşiminden oluşan, mitlerin psikodinamik yöntemlerle incelenmesi sonucunda ortaya çıkan psikomitoloji bilimi de bu düşünceyi savunur niteliktedir. Psikomitoloji, bireyin ruhsal yönünü mitik öykülerle açıklayan, insanın öyküsünü arkaik insandan modern insana kadar getiren disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Psikomitoloji, mitlere amaç, kök, neden, konu açısından yaklaşır. Buna ek olarak psikomitolojik çözümleme yöntemi olan psikanalitik uygulama psikomitolojinin alt dalıdır. Kahramanın öyküsünü, öyküdeki yerini inceler ve edebiyat, tarih, sosyoloji, biyoloji gibi alanlarla ortak çalışarak 'ruhun öykübilimini' oluşturur. Bu çalışmada da 1990'lı yılların siyasî-sosyal ve edebî hayatında kendini gösteren Duygu Asena'nın Kadının Adı Yok romanında psikomitoloji incelemesi yapılacaktır. Çalışmanın genel amacı Kadının Adı Yok romanındaki kahramanları psikolojik yönden tahlil etmektir. Bu tahlil yapılırken geleneksel tahlil metodunu kullanmak yerine temelini mitolojik öykülerden alan komplekslerden faydalanılacaktır. Bu sayede şahıs kadrosu tahliline yeni bir bakış açısı getirileceği, psikomitoloji alanına dikkat çekileceği varsayılmaktadır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emane� olan Cumhuriyet'imizin 100. Yılında 43 üniversi... more Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emane� olan Cumhuriyet'imizin 100. Yılında 43 üniversiteden 100 akademisyenin kaleminden anlamlı bir Cumhuriyet armağanı. Meşru� yet'ten Cumhuriyet'e giden yolda Balkan Savaşlarıyla, 1. Dünya Savaşıyla sınanmış, uçurumun kıyısında yıkık bir ülkenin Çanakkale Zaferi ile yeşeren umutlarına, küllerinden yeniden doğan Türk ulusunun Milli Mücadele yıllarına, Kurtuluş Savaşına, bağımsızlık ve hürriyete giden o zorlu yolculuklara tanıklık etmiş, ulusun sesi olmuş, Atatürk'ün sofrasında bulunmuş, sanat, edebiyat ve devlet adam olan Atatürk'ün ge� rdiği yenilikleri, ilke ve devrimleri alkışlamış, Atatürk Türkiye'si ve cumhuriyet kadınının özgürlük mücadelelerine dokunmuş, Anadolu insanının durumunu, köylüsüyle, aydınıyla, sana� yla, fi kirleriyle, bireyi, toplumu, kısacası Cumhuriyet yıllarını eserlerine taşıyabilmiş, bir şekilde Atatürk ile yahut Cumhuriyetle yolları kesişmiş olan modern Türk edebiya� nın önde gelen isimlerine, Türk edebiya� nın rengârenk 100 Türk Yazar 'ına keyifl i bir edebiyat yolculuğu…
İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım, eserleriyle öncü nitelik taşıyan bir yazardır. Romanlarında ... more İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım, eserleriyle öncü nitelik taşıyan bir yazardır. Romanlarında kadınların ataerkil düzende yaşadığı sorunlara değinen yazar, yarattığı kadın kahramanlarla bu sorunları farklı örneklerle gözler önüne serer. Bu çalışmada Fatma Aliye'nin Muhadarat 1 romanındaki kadın kahramanların ataerkil düzende bedenlerine ve ruhlarına uygulanan istismar, şiddet, dayatma, dışlanma ve ötekileştirme gibi durumlar karşısındaki tavırları karşılaştırmalı olarak incelenip değerlendirilecektir. Kadın bedeninin özgürleşmesi, kökleri tarih öncesine kadar uzanan uzun, yorucu ve bilinçli bir mücadele sürecinin sonucudur. Uzun süren bu mücadelede kadının, daima ikincil bir varlık olma durumundan kurtuluşu ancak içinde bulunduğu ataerkil düzene karşı bilinçlenmesiyle mümkün olmuştur. Ataerkil düzende kadın bedeni ve
Geçmişi, hatıraları, bilgileri ve kimliği muhafaza eden bellek, bireyin kara kutusudur. Bellek ha... more Geçmişi, hatıraları, bilgileri ve kimliği muhafaza eden bellek, bireyin kara kutusudur. Bellek hatırlama ve unutma gibi eylemlerle canlı tutulur. Belleğin canlılığı bireylerin ve toplumların geçmişleriyle bağını kuvvetlendirir. Bellek hem bireyde hem de toplumda bulunur ve bireylerin belleği bir araya gelerek toplumsal belleği oluşturur. Toplumsal bellek, toplumun tarihini, karakteristik özelliğini, geleneğini ve kültürünü içinde barındırır. Ancak kültürler toplumun sınırını aştığı için kültürel bellek kavramı ortaya çıkmıştır. En kapsayıcı bellek türü olan kültürel bellek, geleneğin aktarılmasını sağlar. Bu durum toplumların kendilerini tanımalarına ve tanıtmalarına olanak tanımaktadır. Son yıllarda toplumların öze dönüşleri ve kendilerini tanıma çabaları bellek çalışmalarının artmasını neden olmuştur. Bu artış sayesinde birey ve toplum çok yönlü şekilde incelenmiştir. Bellek çeşitli şekillerde aktifleştirilir. Belleği harekete geçiren eylemlerden biri unutmaktır. Bellekte muhafaza edilen veriler zamanın tesiriyle unutulur. Fakat unutma tam anlamıyla bir yok olma değildir. Zira bir kez belleğe alınan verilerin emaresi muhakkak kalır. Bellek farklı disiplinler aracılığıyla araştırılır. Bunlardan biri edebiyattır. Edebiyat sosyal, siyasî, psikolojik ve tarihî altyapısıyla belleğe hitap etmektedir. 'Yeni tarihselci eserleriyle' tanınan Gürsel Korat'ın romanları belleği yansıtır ve unutmanın incelenmesi için zengin malzemeye sahiptir. Bu çalışmada Gürsel Korat'ın eserlerinden Çift Aslan serisi 'unutmanın bakış açısıyla' incelenecektir.
Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan... more Söylem, nisan, ağustos ve aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayımlanan, uluslararası alan dizinleri ve Ulakbim Tr Dizin tarafından taranan hakemli-bilimsel bir e-dergidir.
Aylaklık olgusu anti-kahramanın özeliklerine bağlı olarak gelişen bir kavramdır. Toplum ve ailele... more Aylaklık olgusu anti-kahramanın özeliklerine bağlı olarak gelişen bir kavramdır. Toplum ve aileleri tarafından kurban durumuna çekilerek kahraman olmayan/olamayan bu kişiler, çoğunlukla başkaldırı eğiliminde olup her manada sorumluluk almayacakları bir yaşam biçimini tercih ederler. Bu nedenle büyüyememe/olgunlaşamama sendromu yaşayabilirler. D. Kiley tarafından ilk kez tanımlanan ve "hiç büyüyemeyen erkekler" olarak adlandırılan Peter Pan Sendromu "aylaklık" olgusuyla bütünleşmekte ve birbirini tamamlamaktadır. Melih Cevdet Anday'ın 1965 yılında yayımlanan Aylaklar 1 romanı Abdülhamit devrinden kalan konak yaşantısını/asilzadelik takıntısını devam
Kadınlar bir zamanlar fokların diliyle şarkı söylediğimizi ve kuğuların kanatlarıyla uçtuğumuzu, ... more Kadınlar bir zamanlar fokların diliyle şarkı söylediğimizi ve kuğuların kanatlarıyla uçtuğumuzu, karanlık ormanda kendi yollarımızı çizip orman sakinlerinden oluşan bir topluluk oluşturduğumuzu hatırlarlarsa, o zaman ağaçlar gibi kök salmış olacağız. Ve ağaçlar gibi kök salmış olarak yükselirsek… o zaman kadınlar gerçekten de sadece kendimizi değil, dünyayı da kurtarabilir."
Unutma belleğin canlı ve dinamik gücü, anı ise sadece ürünüdür. Bu nedenle unutma kültürünün para... more Unutma belleğin canlı ve dinamik gücü, anı ise sadece ürünüdür. Bu nedenle unutma kültürünün paradokslarının çok iyi araştırılması gerekir. Bireyin toplumun ötekisi olmayı tercih ederek unutmaya sığınması, bireysel olduğu kadar siyasi, sosyal, dinî, tarihî gibi pek çok şartları da beraberinde getirir. Unutma, unutturma, zorlama, baskılama, sindirme gibi egemen gücün politikaları bireyleri 'alzheimer kurbanları'na dönüştürerek milli kimlik şuuru, tarih bilinci ve kültürel değerleri yok eder. Bu nedenle farklı disiplinler, son yıllarda toplumların yok olma tehlikesine karşı bellek çalışmalarına ağırlık vermektedir. Bireylerin ve toplumların varlıklarını sürdürebilmesi için belleğe ihtiyaç vardır. Özellikle tarih ve geçmişle bağ kurmak, nesiller arasındaki kültürel aktarımı kolaylaştırmak belleğin en önemli görevlerinden biridir. Belleğin hatırlama üzerine kurulu bu görevi toplumsal etkiye nasıl açıksa unutmak da en az hatırlamak kadar bu etkiye açıktır. Toplumların daha az hatırladığı ve zamanın çizgisine yenik düşmek zorunda kaldığı modern dönemde sosyal/kültürel amnezi bireylerin köksüz, bağsız ve geçmişini bastırarak unutmayı tercih etmelerine neden olmuştur. Kültürel amnezi dış hasar veya travmanın neden olduğu, bir toplumun köklerini, kültürünü ve kimliğiyle olan bağını unutturmaya zorlayan bir tür hastalıktır. Bir zamanlar bir bütün olarak bir topluluk tarafından benimsenen ancak şimdi unutulan ve yerini farklı ideallere bırakan bu süreç, nesiller arasındaki bağı koparıp bambaşka bir topluma dönüşmeyi beraberinde getirir. Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" 1 hikâyesi birbirinden tamamen kopuk iki neslin çatışması üzerine kuruludur. Hikâyede yaklaşık üç kuşağa tanıklık etmiş büyük nine ve onun torununun torunu olan genç kız, eski ve yeni Türk kadınını sembolik düzlemde temsil ederek her iki neslin birbirinden tamamen kopuk ve yabancı olduğu gerçeğini ortaya koymaktadırlar. Çalışmada her iki nesil üzerinden hatırlama ve unutma kültürünün etkisi tartışılacaktır.
Edebî metinlerin en önemli özelliği çok katmanlı bir yapıya sahip olmaları ve bu yapının getirdiğ... more Edebî metinlerin en önemli özelliği çok katmanlı bir yapıya sahip olmaları ve bu yapının getirdiği çok anlamlılık sayesinde farklı okuma tekniklerine açık olmalarıdır. Bu nedenle metni yorumlama çabası tarihin her döneminde üzerinde durulan ve tartışılan konulardan biridir. Hermenötik (yorumbilim) metni "yorumlamak" ve "açıklamak" üzerine geliştirilen bir yöntemdir. Hermenötik düşüncenin kökeni, etimolojik olarak tanrıların mesajlarını anladığı kadarıyla insanlara aktarma görevi üstlenen Hermes'e kadar dayandırılmaktadır. Başlangıçta sadece kutsal kitapların ve hukuk metinlerinin yorumlanmasında kullanılan bu yöntem, 18. yüzyıldan itibaren edebî metinlerin açıklanmasında da kullanılmaya başlanmıştır. Klasik ve modern hermenötiğin "anlama" ve "yorumlama" kavramlarına bakış açısı farklıdır. Modern hermenötiğe göre eseri yorumlayan kişi, metnin anlamını kendi diline, kavram ve hayal dünyasına, dünya görüşüne bazen de hayatına uygun olarak tatbik eder ve kaynaştırır. Bu çalışmada modern Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Necip Fazıl'ın "Aynalar Yolumu Kesti" şiiri, çağdaş hermenötik alanında çalışanların ortaya koydukları felsefi yorumlama düşüncesinden hareketle geliştirilen tahlil yöntemiyle incelenerek şiir dilinin özelliklerini ve fonksiyonlarını üstlenen "imge", "metafor" ve "sembol" gibi kavramlar dilbilimsel ve kültürel bağlamlarda değerlendirilecektir. Necip Fazıl'ın şiir sanatının ana eksenini oluşturan "arayış" metaforunun; dinî, felsefi, psikolojik, tarihî, mistik ve metafizik katmanlarıyla çok anlamlılığa uygun bir yapıyı nasıl desteklediği örneklemlenerek şiir dilinin farkı işlevleri görünür kılınacaktır.
The etymological origin of the concept of creativity from the Latin word "Creare" is "Kreativitae... more The etymological origin of the concept of creativity from the Latin word "Creare" is "Kreativitaet, creativitiy" in the western languages. This word is a dynamic process which means to create, to give birth, to bring to the square, to find and to explore. Creativity is a teaching without boundaries; Science and professions. This concept, which means that emotions, imagination, intuitions are combined with the right information and motivation, is at every moment of life and everywhere because of the nature of man being creative. Creativity is actually a way of thinking; For this reason he is dragging the person into reaching a certain reason. The ability to grasp the relationship between abstract or concrete objects with the help of concepts and perceptions, abstract thinking, reasoning, and ability to use these mental functions in a concerted way is called intelligence. In spite of the fact that there are notable talent expressions and different definitions, theories about intelligence all converge at the point where there is a capacity or potential for which intelligence can be developed and where there are biological bases. According to this intelligence, the individual is innately possessed, inherited from the western branch and the functions of the central nervous system, Experience, learning, and influencing factors. In this study, it was aimed to manifest by taking the concept "creativity" into account that, out of highly-gifted students, ones exhibiting extraordinary performance in the domain of verbal language competence in comparison with the others can prove to be successful after receiving creative writing trainings. Suggestions were proposed for the gifted children and the educators by compiling a great deal of sources on creative writing and references were made to the sources that they can make use of.
Özet
Toplumları etkileyen tarihi, siyasi ve sosyal hadiseleri depolayan ve milletlerin var olma s... more Özet Toplumları etkileyen tarihi, siyasi ve sosyal hadiseleri depolayan ve milletlerin var olma sürecini bünyesinde barındıran insan belleğinin dış boyutuna kültürel/kolektif bellek adı verilir. Kültürel kimliğin somutlanması, yapılandırılması ve bir sonraki nesle aktarılması için kültürel bellek hatırlatma ve yeniden canlandırma işlevi yüklenir. Kültürel bellek ortak dil, din tarih/geçmiş, mekân gibi ögeler vasıtasıyla bir sonraki nesle aktarılır. Bu bağlamda kültürel bellek geçmiş/an/gelecek arasında bağ kurarak kuşaklar arasında sezgisel zamanın tarihini oluşturur. Diğer taraftan da olayların yaşandığı, saklandığı ve korunduğu mekânlar geçmişe, hatıralara ve deneyimlere köken oluşturur. Mekânın zamanla kurduğu bütünlüklü ilişki kültürel belleği diri tutar. Fiziksel mekânlar ve mekâna ait bütün unsurlar/kitaplar, eşyalar metaforik düzlemde hafıza mekân olarak bir çeşit müze görevi üstlenirler. Ancak hafızanın diri tutulmasını sağlayan mekânlar modern çağda yok olabilir. Bu sebeple zamanla insan hafıza mekânın kendisi olur. Çağdaş Türk Dünyası edebiyatının en önemli temsilcilerinden olan Cengiz Dağcı yapıtlarıyla Kırım Türklerinin yaşadığı trajediyi anlatarak hafıza mekânlar oluşturmuş, kültürel belleğin yapılandırılmasına ve diri tutulmasına aracılık etmiştir. Yayımlanan ilk iki romanı Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam da Sovyet emperyalizmi ve II. Dünya Savaşı’nın insanlık dışı dramını tüm boyutlarıyla anlatmaya çalışan yazar, esaret ve sürgünlük temasıyla oluşturduğu hafıza mekânlarla Kırım halkının kültürel belleğinin oluşumunda önemli bir yer tutar. Çalışmada bu hafıza mekânların oluşturdukları sembolik ve imgesel yapılar çözümlenerek metnin örüntüsü içinde geçmişten geleceğe Kırım halkının kültürel bellek dokuları yansıtılacaktır. Anahtar Kelimeler: Cengiz Dağcı, kültürel bellek, hafıza mekân
Öz: Dil, insanlar arası iletişimde önemli bir araçtır. Dilin dünyasının kapılarını aralayan ve gü... more Öz: Dil, insanlar arası iletişimde önemli bir araçtır. Dilin dünyasının kapılarını aralayan ve güçlü bir imgelem evrenini bünyesinde barındıran şiirler, çok katmanlı bir yapıya diğer taraftan da felsefi bir açılıma sahiptir. İmaj, metafor, sembol üzerinden alımlama estetiği oluşturmaya çalışan şairler oldukça karmaşık bir yapıya ulaşan şiirlerini derinleştirerek farklı anlam kesitleri oluştururlar. Şiir metninin anlamsal uzantılarını ve bu uzantılar arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için başvurulan çözümleme yöntemlerinden biri de göstergebilimdir. Edebi eserin değerlendirilmesinde modern yaklaşımlardan olan göstergebilim, dilsel ifadelerin oluşturduğu kültürel kodların tespit edilmesinde ve kavramlar üzerinden iletilmek istenen düşüncelerin saptanmasında farklı düzlemlerde okuyucuya yardımcı olmaktadır. Çünkü edebi metin üzerinden bize gelen kavramlar farklı kültür katmanlarını içlerinde barındırır. Bu bağlamda Sezai Karakoç'un "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiiri söylem analizine tabi tutularak dil, kültür, kimlik, aidiyet unsurları tespit edilerek böylece seçilmiş olan şiirde hangi kavramların (sembollerin, imgelerin, sözcüklerin, resimlerin, düşüncelerin) ön plana çıkarıldığı ve Sezai Karakoç'un düşünce dünyasının derinlikleri göstergeler üzerinden açıklanacaktır. Abstract: Language, which is an important tool in interpersonal communication; it is a social phenomenon and is a means of transferring all value judgments and patterns. Language, which takes its characteristics from the subconscious of the individual, is the determinant of identity as it reveals the philosophy of life. The language bearing the characteristics of the society to which the individual belongs also plays an important role in the emergence of the connection with society. The poems, which open the doors of the world of language and contain a strong world of imagination, have a multi-layered structure and a philosophical opening on the other. The poets who try to create the aesthetics of the reception through the image, metaphor and symbol deepen their poems which reach a very complex structure and look for the doors of the different worlds of meaning. One of the analysis methods used to reveal the semantic extensions of poetry and the relationship between these extensions is semiotics. Semiotics is a modern approach in the evaluation of literary work. It helps in the identification of the cultural codes formed by linguistic expressions and in the determination of the thoughts that are required to be conveyed through the concepts on different planes. Because the concepts that come to us through the literary text contain different layers of culture within them. In this context, the poem of Sezai Karakoç "From Exile to The Capital of The Capital-Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" language, culture and belonging will be determined by subject to discourse analysis. So in the chosen poem which concepts, symbols, images, words, images, thoughts are highlighted and the depths of Sezai Karakoç's thought world will be explained through indicators.
Uploads
Papers by Hilal Akça
Toplumları etkileyen tarihi, siyasi ve sosyal hadiseleri depolayan ve milletlerin var olma sürecini bünyesinde barındıran insan belleğinin dış boyutuna kültürel/kolektif bellek adı verilir. Kültürel kimliğin somutlanması, yapılandırılması ve bir sonraki nesle aktarılması
için kültürel bellek hatırlatma ve yeniden canlandırma işlevi yüklenir. Kültürel bellek ortak dil, din tarih/geçmiş, mekân gibi ögeler vasıtasıyla bir sonraki nesle aktarılır. Bu bağlamda kültürel bellek geçmiş/an/gelecek arasında bağ kurarak kuşaklar arasında sezgisel
zamanın tarihini oluşturur. Diğer taraftan da olayların yaşandığı, saklandığı ve korunduğu mekânlar geçmişe, hatıralara ve deneyimlere köken oluşturur. Mekânın zamanla kurduğu bütünlüklü ilişki kültürel belleği diri tutar. Fiziksel mekânlar ve mekâna ait bütün unsurlar/kitaplar, eşyalar metaforik düzlemde hafıza mekân olarak bir çeşit müze görevi
üstlenirler. Ancak hafızanın diri tutulmasını sağlayan mekânlar modern çağda yok olabilir. Bu sebeple zamanla insan hafıza mekânın kendisi olur. Çağdaş Türk Dünyası edebiyatının en önemli temsilcilerinden olan Cengiz Dağcı yapıtlarıyla Kırım Türklerinin yaşadığı trajediyi anlatarak hafıza mekânlar oluşturmuş, kültürel belleğin yapılandırılmasına ve diri
tutulmasına aracılık etmiştir. Yayımlanan ilk iki romanı Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam da Sovyet emperyalizmi ve II. Dünya Savaşı’nın insanlık dışı dramını tüm boyutlarıyla anlatmaya çalışan yazar, esaret ve sürgünlük temasıyla oluşturduğu hafıza mekânlarla Kırım halkının kültürel belleğinin oluşumunda önemli bir yer tutar. Çalışmada bu hafıza mekânların oluşturdukları sembolik ve imgesel yapılar çözümlenerek metnin örüntüsü içinde geçmişten geleceğe Kırım halkının kültürel bellek dokuları yansıtılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Cengiz Dağcı, kültürel bellek, hafıza mekân
Toplumları etkileyen tarihi, siyasi ve sosyal hadiseleri depolayan ve milletlerin var olma sürecini bünyesinde barındıran insan belleğinin dış boyutuna kültürel/kolektif bellek adı verilir. Kültürel kimliğin somutlanması, yapılandırılması ve bir sonraki nesle aktarılması
için kültürel bellek hatırlatma ve yeniden canlandırma işlevi yüklenir. Kültürel bellek ortak dil, din tarih/geçmiş, mekân gibi ögeler vasıtasıyla bir sonraki nesle aktarılır. Bu bağlamda kültürel bellek geçmiş/an/gelecek arasında bağ kurarak kuşaklar arasında sezgisel
zamanın tarihini oluşturur. Diğer taraftan da olayların yaşandığı, saklandığı ve korunduğu mekânlar geçmişe, hatıralara ve deneyimlere köken oluşturur. Mekânın zamanla kurduğu bütünlüklü ilişki kültürel belleği diri tutar. Fiziksel mekânlar ve mekâna ait bütün unsurlar/kitaplar, eşyalar metaforik düzlemde hafıza mekân olarak bir çeşit müze görevi
üstlenirler. Ancak hafızanın diri tutulmasını sağlayan mekânlar modern çağda yok olabilir. Bu sebeple zamanla insan hafıza mekânın kendisi olur. Çağdaş Türk Dünyası edebiyatının en önemli temsilcilerinden olan Cengiz Dağcı yapıtlarıyla Kırım Türklerinin yaşadığı trajediyi anlatarak hafıza mekânlar oluşturmuş, kültürel belleğin yapılandırılmasına ve diri
tutulmasına aracılık etmiştir. Yayımlanan ilk iki romanı Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam da Sovyet emperyalizmi ve II. Dünya Savaşı’nın insanlık dışı dramını tüm boyutlarıyla anlatmaya çalışan yazar, esaret ve sürgünlük temasıyla oluşturduğu hafıza mekânlarla Kırım halkının kültürel belleğinin oluşumunda önemli bir yer tutar. Çalışmada bu hafıza mekânların oluşturdukları sembolik ve imgesel yapılar çözümlenerek metnin örüntüsü içinde geçmişten geleceğe Kırım halkının kültürel bellek dokuları yansıtılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Cengiz Dağcı, kültürel bellek, hafıza mekân