Papers by Emre Doğan
İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi (İNİF E-Dergi), 2024
Memento (2000), The Dark Knight Trilogy (2005, 2008, 2012), Inception (2010), Interstellar (2014)... more Memento (2000), The Dark Knight Trilogy (2005, 2008, 2012), Inception (2010), Interstellar (2014) ve Oppenheimer (2023) gibi filmleriyle gişe rekorları kıran yönetmen Christopher Nolan, 2000’li yılların en popüler sinema yaratıcılarındandır. Liberal düzenin kurtarılması ve/veya yeniden tesis edilmesi, geleceğin güvence altına alınarak insanlığa duyulan inancın tazelenmesi ve ‘gerçek adalet’in yerini bulması gibi tema ve kurguları çeşitlendirerek işleyen Nolan, hikayelerini temelde bilimkurgu, aksiyon ve gerilim gibi türlerin gerekliliklerine uygun bir biçimde aktarmaktadır. Bilimi, bilimsel bilgiyi ve yöntemi temel gerçeklik ve hatta kurtuluş aracı olarak gören, batı liberalizminin eldeki en muteber düzen olduğunu savunan ve büyük anlatılar peşinde koşarak modernitenin ve modern zihniyet dünyasının savunusuna girişilen Nolan’ın filmlerinde bunların karşısına düşman olarak –modern bir bakış açısının izleğinden- postmodernitenin, postmodern zihniyetin ve bu zihniyetin edimlerinin konumlandırıldığı görülmektedir. The Dark Knight Trilogy’de Joker ve Bane gibi karakterlerin kurduğu/kurmaya çalıştığı düzeni, Interstellar’da insanlığın teslim olduğu distopyayı ve bu distopyadan kurtulmak için geliştirilen sözümona çözümü ve/veya Dunkirk’te Naziler’in işgal durumunu geçicilik, kaos, parçalanmış gerçeklik, şizofrenikleşme ve bilimsel bakış karşıtlığı temelinde postmoderniteyle ilişkilendiren ve bu kavramlar üzerinden postmodernite/postmodern düşünce eleştirisi yapan Nolan, bu zihinsel kurulumunu 2020 yılında vizyona giren filmi Tenet’te de açıkça belli ederek bir kere daha modernitenin savunusuna girişmiştir.
Bu çalışma, modernite savunusu yaparken postmodern aklı eleştirdiği ve hatta düşmanlaştırdığı öne sürülen Christopher Nolan’ı ve filmografisini 2020 yılında vizyona giren Tenet filmi üzerinden, modernite-postmodernite temelinde değerlendirmeyi ve bu film özelinde, Nolan sinemasında bu iki kavramın konumlandırılma biçimini kavramayı hedeflemektedir. Çalışmada deskriptif yöntem kullanılmış, film çözümlemesinde ise ideolojik, sosyolojik ve tarihsel film eleştirisi yaklaşımlarından oluşan bir kümülasyondan yararlanılmıştır.
Tykhe Sanat ve Tasarım Dergisi, 2024
Amerikan sinemasının önemli yaratıcılarından biri olan Terrence Malick, odağına aldığı meseleleri... more Amerikan sinemasının önemli yaratıcılarından biri olan Terrence Malick, odağına aldığı meselelerin felsefi bağlantısı ve derinlik seviyesi ile kendine özgü biçimsel tercihleri sayesinde çağdaşlarından ayrılmaktadır. Klasik anlatı sinemasının yarattığı izleme alışkanlıklarının oldukça dışında, algılanarak deneyimlenen ve hatta sezinlenen filmler üreten Malick, pek çok açıdan deneysel türü ile dirsek teması içinde bir filmografiye sahiptir. Hatta öyle ki, -bu sebepten ötürü- Terrence Malick filmlerini bir çeşit deneyim alanı olarak görmek de mümkündür. Bu çalışmanın amacı, Terrence Malick’in filmlerinde bir deneyim alanı yarattığı önermesini, Gilles Deleuze’ün sinema taksonomisinin alt-kavramlarından biri olan algı-imge ve algı-imgenin deneysel türü ile ilişkisi temelinde araştırmak ve deneyim alanı yaratımında ortaya çıkan biçim-içerik kaynaşması durumunu tanımlayarak yönetmenin örneklem olarak seçilen 2015 yapımlı filmi Knight of Cups’ta göstermektir. Çalışmada, Terrence Malick filmlerinin ne derece deneysel olduğu, deneysel türüne dair -Deleuze’ün ifade ettiği- algısallık ve algı-imge temelli unsurların deneyim alanı yaratmada nasıl kullanıldığı, biçim-içerik kaynaşmasının nasıl gerçekleştiği ve bunun deneyim alanı ile ilişkisi irdelenecektir. Çalışmada elde edilen bulgular ise Malick sinemasının deneysel türüne ait unsurlar içerdiği, algı-imgenin deneysel türüyle ilişkisi temelinde algıyı saflaştırdığı, şiir sineması çıktılarıyla benzerlikler taşıyarak salt bir algılanım sunduğu ve bunun sonucunda biçimle içeriğin kaynaştığı algılanım temelli bir deneyim alanı inşa ettiğidir.
ART/icle: Sanat ve Tasarım Dergisi, 2022
Bu çalışmanın amacı, Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın ortaya attığı simülasyon kuramının en ön... more Bu çalışmanın amacı, Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın ortaya attığı simülasyon kuramının en önemli kavramlarından biri olan ‘hiperrasyonalizm’i iki sinema filmi üzerinden inceleyerek bu kavramın işsizlik sorunu üzerinden iki farklı zihniyet dünyasında yansımalarını değerlendirilmektir. Baudrillard’ın önemle üstünde durduğu nokta, batı dünyasının simülasyon evreni içerisinde yaşamasına karşın tarihsel süreç farklılığı nedeniyle simülasyon evrenine içkin olmayan modernleşmemiş toplumların hala var olduğudur. Bu bağlamda 2005 yılı yapımlı Costa Gavras filmi Le Couperet ve 2012 yılı yapımlı Erdem Tepegöz filmi Zerre bu incelemenin ana özneleri konumundadırlar.
Sanat ve Tasarım Dergisi, 2021
Christopher Nolan'ın 2014 yılı yapımlı filmi Interstellar (Yıldızlararası), bilimsel bilgiyi tems... more Christopher Nolan'ın 2014 yılı yapımlı filmi Interstellar (Yıldızlararası), bilimsel bilgiyi temsil ediş biçimiyle pek çok bilimkurgu filminden ayrılmaktadır. Filmin temel mesajı; insanla ve doğayla ilgili problemlerin bilimsel bilgiyle çözülmesi gerektiği ve daha iyi bir dünya arayışının hayatta kalma içgüdüsünün temel izdüşümlerinden birisi olduğudur. Filmin aktarmaya çalıştığı bu mesaj ve ileri sürdüğü bu görüş, 20. yüzyılın önemli düşünürlerinden Karl Popper'in bilim ve siyaset felsefesi başlığı altındaki görüşleriyle benzeşim içermekte ve hatta detaylı bir okuma sonrasında filmin bu görüşler temelinde inşa edildiği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Bu makalede, Karl Popper'in bilim ve siyaset felsefesiyle ilgili ortaya koyduğu görüşleri, filmin ve filmle bağlantılı olarak Christopher Nolan sinemasının analiz edilmesinde kullanılacaktır.
Sinemasal: Zihniyet, 2019
Bu çalışmada sosyolojik ve ideolojik fılm eleştiri yöntemleriyle çözümlemesi yapılacak filmler ol... more Bu çalışmada sosyolojik ve ideolojik fılm eleştiri yöntemleriyle çözümlemesi yapılacak filmler olan Neil Marshall'ın The Descent (2005) ve Can Evrenol'un 2016 yılında gösterime giren fılmi Baskın: Karabasan'ın, içinden çıktıkları ve sosyo-kültürel olarak bir parçası oldukları toplumların, yani İngiltere ve Türkiye toplumlarının zihniyet dünyalarına ne derece içkin oldukları, "her film kendi toplumundan izler veya kalıntılar taşır" bilgisi üzerinden analiz edilmeye çalışılacaktır.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
20. yüzyılın ikinci yarısından beri süregelen postmodern bilim tartışmalarının en radikal isimler... more 20. yüzyılın ikinci yarısından beri süregelen postmodern bilim tartışmalarının en radikal isimlerinden biri olan Avusturyalı düşünür Paul Feyerabend, güncel anlamıyla inşa ettiği anarşist bilgi kuramıyla klasik bilim anlayışına sert eleştiriler getirmiştir. ‘Her şey uyar’ mottosuyla çoğulcu bir bilim ve bilgi anlayışına işaret eden ve batı biliminin başta nesnellik iddiası olmak üzere pek çok iddia ve vaadini yoğun bir şekilde tenkit eden Feyerabend’e göre emperyal bir kimliğe sahip olan batı bilimi, kendisi dışındaki tüm bilgi, yöntem ve dünya görüşünü yok saymaya çalışmakta ve değersizleştirmektedir. Bu çalışmanın amacı, disiplinlerarası bir mantıkla Paul Feyerabend’in temsil ettiği bilim felsefesi düşüncesinin ve fraksiyonunun izlerini Amerikan bilimkurgu sinemasının bağımsız yapımlarından olan Mike Cahill’in yönetmenliğini yaptığı 2014 yılı yapımlı I Origins (Kök) filmi üzerinde sürmek ve bilim felsefesi ile bilimkurgu sineması arasındaki çoğunlukla es geçilen ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Çalışmanın yöntemi, ideolojik film eleştirisi yaklaşımı ve içerik analizi olarak belirlenmiştir. Çalışmada elde edilen sonuç ise filmin organik bir bağ inşa etmediği (veya bunu belirtmediği) Paul Feyerabend’in düşünceleriyle açıklanabilir ve yorumlanabilir olduğudur.
Sinemasal 1: İdeoloji, 2018
Sanat ve Tasarım Dergisi, 2020
Christopher Nolan'ın 2014 yılı yapımlı filmi Interstellar (Yıldızlararası), bilimsel bilgiyi tems... more Christopher Nolan'ın 2014 yılı yapımlı filmi Interstellar (Yıldızlararası), bilimsel bilgiyi temsil ediş biçimiyle pek çok bilimkurgu filminden ayrılmaktadır. Filmin temel mesajı; insanla ve doğayla ilgili problemlerin bilimsel bilgiyle çözülmesi gerektiği ve daha iyi bir dünya arayışının hayatta kalma içgüdüsünün temel izdüşümlerinden birisi olduğudur. Filmin aktarmaya çalıştığı bu mesaj ve ileri sürdüğü bu görüş, 20. yüzyılın önemli düşünürlerinden Karl Popper'in bilim ve siyaset felsefesi başlığı altındaki görüşleriyle benzeşim içermekte ve hatta detaylı bir okuma sonrasında filmin bu görüşler temelinde inşa edildiği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Bu makalede, Karl Popper'in bilim ve siyaset felsefesiyle ilgili ortaya koyduğu görüşleri, filmin ve filmle bağlantılı olarak Christopher Nolan sinemasının analiz edilmesinde kullanılacaktır.
Christopher Nolan’s film, Interstellar (2014); differs from many sci-fi films in the form of representing scientific knowledge. The main message of the movie; problems with human and nature should be solved with scientific knowledge and the search for a better world is one of the basic projections of the survival instinct. This message and the opinion the movie tries to convey, resembles the views of the 20th century thinker Karl Popper under the title of science and politics philosophy and even a
detailed reading reveals the idea that the film was built on the basis of these views. In this article, Popper’s views on the philosophy of science and politics will be used to analyze the subtext of the film and will be used to analyze Nolan’s cinema in connection with the movie.
Film Yapmak: Kurmaca, Deneysel, Belgesel, Animasyon, 2020
Psikesinema, 2017
Toplumları, toplumların zihniyet dünyalarını ve bireylerin yaşam biçimlerini çepeçevre saran post... more Toplumları, toplumların zihniyet dünyalarını ve bireylerin yaşam biçimlerini çepeçevre saran postmodernizm, modernizmin us yoluyla ürettiği kavramların işaret ettiği anlamlarda büyük değişimlere yol açarak gündelik hayattan sanata, politikadan bilime pek çok alanı önemli derecede etkilemiştir. Postmodernizmin etkilediği sanat dallarından biri olan sinema, bu etkileşim sürecini diğer sanat dalları a nazaran daha geç gösterir hale gelmiştir. Postmodernizm ve sinema ilişkisi, sinemanın biçimsel alanda bazı dönüşümler yaşamasına sebep olduğu gibi düşünsel alanlarda yarattığı değişimlerden ötürü sinemanın içeriksel bir dönüşüme uğramasına da sebep olmuştur. Bu makalede ele alınan Tolga Karaçelik'in 2015 yılı yapımlı Sarmaşık isimli filminde filmin içeriksel olarak ana unsurlarını oluşturan iktidar, hiyerarşi ve yersiz yurtsuzluk kavramlarının ait oldukları postmodern paradigmada işaret ettiği anlamlar sorgulanmakta ve bu kavramların filmde temsilleri değerlendirilmektedir.
Psikesinema, 2017
Türkiye sinemasında 2000'li yıllarda canlanan korku türü, her geçen yıl artan bir verimlilikle va... more Türkiye sinemasında 2000'li yıllarda canlanan korku türü, her geçen yıl artan bir verimlilikle varlığını devam ettirmektedir. Şu ana kadar 70'in üstünde film üreten Türkiye korku sineması, gişe hasılatı bağlamında tatmin edici sonuçlar elde etse de izleyiciler ve eleştirmenler tarafından yoğun bir şekilde biçimsel ve içeriksel bağlamda pek çok eleştiriye maruz kalmaktadır. Eleştirmenlerin ve izleyicilerin kesiştiği ana noktalar, filmlerin birbirinin tekrarlayan yapısıyla, içinden çıktığı toplumun kültürü ve zihniyet dünyası ile alakasız olduğudur. Bu makalenin amacı , Türkiye korku sinemasının yerli olmayan unsurlarını ve klişelerini gözler önüne serip analiz ederek yapılan bu eleştirilerin nedenlerini anlamaya çalışmaktır.
As a genre, which revived in 2000s in Turkey's cinema, horror genre continues its existences more productively than each past year. Having produced over than 70 movies, Turkey's horror cinema has obtained satisfactory box offıce statistics whereas it is heavily criticized by viewers and critics. Though movies ofTurkey's horror cinema are criticized formally and contextually, main points that viewers and critics agree are tha-the movies are repetitive and they are unrelated to the culture and mindset of the society they belong to. The purpose of this article is revealing and analyzing the non-native features and cliches ofTurkey's horror cinema and try to understand the reasons of criticisms.
Ihlamur Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016
Ihlamur Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016
Ama beni bir yandan güldürüp, bir yandan düşündüren şey, değneklerine dayana dayana, bizim Bourbo... more Ama beni bir yandan güldürüp, bir yandan düşündüren şey, değneklerine dayana dayana, bizim Bourbon Rıhtımı'nda gezinen sakatlarımız gibi ayaklarını sürüyerek gelen yaralı, yaşlı maymunların görüntüsüydü. Birde tahta bacakları olsa yada kolları askıya alınmış olsa, insan doğasının küçük çaplı bir görüntüsünü canlandınvereceklerdi.
Thesis Chapters by Emre Doğan
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR ENSTİTÜSÜ FİLM TASARIMI ANASANAT DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ, 2016
On yedinci yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan aydınlanma düşüncesi, ‘aklını kullanma cesaretine sahi... more On yedinci yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan aydınlanma düşüncesi, ‘aklını kullanma cesaretine sahip ol’ mottosu ile geleneksel düşüncenin yerine aklı koyarak sorgulama kültürünü desteklemiş ve günümüzü etkileyen bir dizi bilimsel gelişme ve keşfin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Bu bilimsel gelişme ve keşiflerin en önemlilerinden biri de evrim kuramıdır. On dokuzuncu yüzyılda İngiliz bilim insanı Charles Darwin tarafından sistemleştirilen bu kuramın emarelerine Antik çağ filozoflarında rastlansa da rönesans ve reforma kadar gelen sürede özellikle kıta Avrupa’sında din, dinsel bilgi ve dini kurumlar etkili olduğu için bu kuramın sistemleştirilmesi ve sınırlarının belirlenmesi on dokuzuncu yüzyıla kadar beklemiştir. Kuramın ortaya çıkışı ise başta biyoloji bilimleri olmak üzere birçok bilim dalında ve felsefi disiplinde büyük değişikliklere ve entelektüel kaoslara neden olmuştur.
Charles Darwin tarafından ortaya atılan bu kurama göre; canlı türleri nesilden nesile kalıtsal değişikliklere uğrayarak evrilmekte ve ilk halinden farklı özellikler kazanmaktadır. Tüm canlıların ataları ortaktır ve dolayısıyla tüm canlılar akrabadır lakin ortak atadan uzaklaşıldıkça çeşitlilik artmaktadır. Evrim; doğal seçilim, mutasyon, genetik sürüklenme ve genetik otostop gibi mekanizmalarıyla tedrici bir değişime neden olmakta ve doğanın en kudretli güçlerinden biri olarak kendini her daim göstermektedir.
Sinema, bilimle ve bilimsel olanla yakın ilişki içerisinde bulunan bir sanat dalıdır ve pek çok bilim dalını, bu bilim dallarına ait keşif ve bilgileri ve bilim insanlarını senaryo metnine indirgeyerek beyazperdeye aktarmıştır. Charles Darwin ve Darwinizm diğer bilim insanları ve bilim dallarına nazaran (Örneğin; Kozmoloji veya Karl Marx) sinemaya daha az aktarılsa da, bilim-din çatışmasını körükleyen içeriği nedeniyle yönetmenlerin, sinema endüstrilerinin ve dolayısıyla toplumların muhafazakarlık derecelerini gösteren önemli bir ölçüt niteliğindedir. Bu ölçüt kullanılarak İngiliz ve Amerikan sinemasına bakıldığında; İngiliz sinemasının bilime ve bilimsel olana daha yakın bir çizgide durduğu, Amerikan sinemasının ise daha muhafazakar bir perspektife sahip olduğu görülmektedir.
With the motto ‘Sapare aude!’ (Dare to know), the enlightenment notion that emerged in Europe in seventeenth century assisted questioning by rationality over conventional judgment and provided a basis for a series of scientific developments and discoveries which has affected our today.
Undoubtedly, one of the most important scientific developments and discoveries is evolution theory. Although this theory, which was systeved by Charles Darwin in nineteenth century, can be traced back to the philosophers of ancient times, its systemization and bounding waited until nineteenth century as the religion, religious knowledge and religious institutions had held sway especially over the continent Europe until Renaissance and Reform eras. Its coming to light caused drastic changes and intellectual turmoil in philosophy discipline and many science fields, especially in biological sciences.
According to this theory proposed by Charles Darwin living species evolve by hereditary changes through generations and they acquire different features than they previously had. Ancestors of all the living is common, so all the living are consanguine; however, diversity grows as diverging from the common ancestor. Evolution causes gradual changes via mechanisms like natural selection, mutation, genetic drift or genetic hitchhiking and it always manifests itself as one of the mightiest forces in nature.
Cinema is the most related branch of art with science and the scientific and it has relayed a lot of science fields, discoveries and information related to them and scientists by processing them into film scripts. Despite appearing less in movies than other scientists and science fields (e.g. cosmology or Karl Marx), Charles Darwin and Darwinism have become a gauge for conservation level of directors, film industries, hence societies. Viewing British and American cinemas with this criterion, it is seen that British cinema appears to be close to science and the scientific whereas American cinema has more conservative perspective.
Conference Presentations by Emre Doğan
5. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu Özet Bildirim Kitapçığı, 2022
Amerikan sinemasının en mülhim yaratıcılarından biri olarak kabul edilen Terrence Malick, filmler... more Amerikan sinemasının en mülhim yaratıcılarından biri olarak kabul edilen Terrence Malick, filmlerinde varlık, aşkınlık, birey-toplum ve birey-doğa ilişkisi gibi çeşitli felsefi temalara yer veren bir yönetmendir.
Sinefilozofi Dergisi 4. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu, 2021
3.ULUSLARARASI SiNEMA VE GENÇLİK KONGRESİ (ICAY 2021), 2021
Özel Tema: Sinema ve Distopya
3. Ulusal Sinema ve Felsefe Sempozyumu, 2020
Çukurova Genç İletişimciler Kongresi Bildiri Özeti, 2018
Postmodern dönemle birlikte yaşamın pek çok alanına sirayet eden ve adeta bir alışkanlık haline g... more Postmodern dönemle birlikte yaşamın pek çok alanına sirayet eden ve adeta bir alışkanlık haline gelen eklektik düşünme biçimi, içinde sinemanın da olduğu pek çok sanat dalını ciddi bir biçimde etkilemiştir. Sinemayı biçimsel ve içeriksel olarak etkileyen ve yaratıcılık konusunda sinema yaratıcılarının elini güçlendiren eklektisizm, filmlerin yapım sürecinin çok sonrasını, film okuma ve çözümleme işlemlerini de etkilemiştir ve izleyicilere/eleştirmenlere/akademisyenlere yeni kapılar açmıştır. Film okuması ve çözümlemesine -filmlerin organik bir bağı olsun ya da olmasın farklı disiplinleri eklektize etmek ve bu anlamda metinlerarasılığı kullanmak, filmde örtülü bir şekilde bulunan anlamın ve bakış açısının ortaya çıkarılmasında, filmin yaratıcısının da farkında olmadığı veya gözden kaçırdığı noktaların belirginleştirilme sinde ve filmin toplumsal niteliğinin saptanmasında son derece faydalı olmaktadır.
Books by Emre Doğan
Doruk Yayınları, 2023
Bilimkurgu türü, bilimsel bilginin epistemolojik sınırlarına edebi bir gönderme ve kimliğine geti... more Bilimkurgu türü, bilimsel bilginin epistemolojik sınırlarına edebi bir gönderme ve kimliğine getirilmiş sanatsal bir yorum niteliğindedir. Dolayısıyla bilimkurgu türü, bilim kültürü ile dolaysız ve güçlü bir ilişki içerisindedir. Bilim kültürünün yerleşip gelişmediği zihniyet dünyalarında bilimkurgu türünden bahsedilememesinin sebebi de budur. Bilimsel bilginin toplumsal hafızada yer ettiği, "toplumun bakışı"nı inşa, hatta bazen işgal ettiği ve toplumun "kendiliğinden gelişen yönelimlerine" yol gösterdiği kültürlerde bilimkurgu hem edebiyatta hem sinemada hem de diğer sanat formlarında kendine yer bulur ve kendini var eder. Eğer toplumsal kültür bu unsurlardan yoksunsa bilimkurgu toplumsal düşünüşün bir gerçeği olamaz, en iyi ihtimalle ithal bir ürün olarak hızlıca tüketilir. Bilimkurgunun gerek şartı, bilimsel bilgi ve yanında getirdiği bilim kültürüdür. Bu kitapta bilimkurgunun gerek şartlarını sağlamaya çok uzak bir toplumdan bilimkurgu türü üzerine bir sav oluşturulmakta ve bu savın disiplinler arası kanıtları aranmaktadır.
Uploads
Papers by Emre Doğan
Bu çalışma, modernite savunusu yaparken postmodern aklı eleştirdiği ve hatta düşmanlaştırdığı öne sürülen Christopher Nolan’ı ve filmografisini 2020 yılında vizyona giren Tenet filmi üzerinden, modernite-postmodernite temelinde değerlendirmeyi ve bu film özelinde, Nolan sinemasında bu iki kavramın konumlandırılma biçimini kavramayı hedeflemektedir. Çalışmada deskriptif yöntem kullanılmış, film çözümlemesinde ise ideolojik, sosyolojik ve tarihsel film eleştirisi yaklaşımlarından oluşan bir kümülasyondan yararlanılmıştır.
Christopher Nolan’s film, Interstellar (2014); differs from many sci-fi films in the form of representing scientific knowledge. The main message of the movie; problems with human and nature should be solved with scientific knowledge and the search for a better world is one of the basic projections of the survival instinct. This message and the opinion the movie tries to convey, resembles the views of the 20th century thinker Karl Popper under the title of science and politics philosophy and even a
detailed reading reveals the idea that the film was built on the basis of these views. In this article, Popper’s views on the philosophy of science and politics will be used to analyze the subtext of the film and will be used to analyze Nolan’s cinema in connection with the movie.
As a genre, which revived in 2000s in Turkey's cinema, horror genre continues its existences more productively than each past year. Having produced over than 70 movies, Turkey's horror cinema has obtained satisfactory box offıce statistics whereas it is heavily criticized by viewers and critics. Though movies ofTurkey's horror cinema are criticized formally and contextually, main points that viewers and critics agree are tha-the movies are repetitive and they are unrelated to the culture and mindset of the society they belong to. The purpose of this article is revealing and analyzing the non-native features and cliches ofTurkey's horror cinema and try to understand the reasons of criticisms.
Thesis Chapters by Emre Doğan
Bu bilimsel gelişme ve keşiflerin en önemlilerinden biri de evrim kuramıdır. On dokuzuncu yüzyılda İngiliz bilim insanı Charles Darwin tarafından sistemleştirilen bu kuramın emarelerine Antik çağ filozoflarında rastlansa da rönesans ve reforma kadar gelen sürede özellikle kıta Avrupa’sında din, dinsel bilgi ve dini kurumlar etkili olduğu için bu kuramın sistemleştirilmesi ve sınırlarının belirlenmesi on dokuzuncu yüzyıla kadar beklemiştir. Kuramın ortaya çıkışı ise başta biyoloji bilimleri olmak üzere birçok bilim dalında ve felsefi disiplinde büyük değişikliklere ve entelektüel kaoslara neden olmuştur.
Charles Darwin tarafından ortaya atılan bu kurama göre; canlı türleri nesilden nesile kalıtsal değişikliklere uğrayarak evrilmekte ve ilk halinden farklı özellikler kazanmaktadır. Tüm canlıların ataları ortaktır ve dolayısıyla tüm canlılar akrabadır lakin ortak atadan uzaklaşıldıkça çeşitlilik artmaktadır. Evrim; doğal seçilim, mutasyon, genetik sürüklenme ve genetik otostop gibi mekanizmalarıyla tedrici bir değişime neden olmakta ve doğanın en kudretli güçlerinden biri olarak kendini her daim göstermektedir.
Sinema, bilimle ve bilimsel olanla yakın ilişki içerisinde bulunan bir sanat dalıdır ve pek çok bilim dalını, bu bilim dallarına ait keşif ve bilgileri ve bilim insanlarını senaryo metnine indirgeyerek beyazperdeye aktarmıştır. Charles Darwin ve Darwinizm diğer bilim insanları ve bilim dallarına nazaran (Örneğin; Kozmoloji veya Karl Marx) sinemaya daha az aktarılsa da, bilim-din çatışmasını körükleyen içeriği nedeniyle yönetmenlerin, sinema endüstrilerinin ve dolayısıyla toplumların muhafazakarlık derecelerini gösteren önemli bir ölçüt niteliğindedir. Bu ölçüt kullanılarak İngiliz ve Amerikan sinemasına bakıldığında; İngiliz sinemasının bilime ve bilimsel olana daha yakın bir çizgide durduğu, Amerikan sinemasının ise daha muhafazakar bir perspektife sahip olduğu görülmektedir.
With the motto ‘Sapare aude!’ (Dare to know), the enlightenment notion that emerged in Europe in seventeenth century assisted questioning by rationality over conventional judgment and provided a basis for a series of scientific developments and discoveries which has affected our today.
Undoubtedly, one of the most important scientific developments and discoveries is evolution theory. Although this theory, which was systeved by Charles Darwin in nineteenth century, can be traced back to the philosophers of ancient times, its systemization and bounding waited until nineteenth century as the religion, religious knowledge and religious institutions had held sway especially over the continent Europe until Renaissance and Reform eras. Its coming to light caused drastic changes and intellectual turmoil in philosophy discipline and many science fields, especially in biological sciences.
According to this theory proposed by Charles Darwin living species evolve by hereditary changes through generations and they acquire different features than they previously had. Ancestors of all the living is common, so all the living are consanguine; however, diversity grows as diverging from the common ancestor. Evolution causes gradual changes via mechanisms like natural selection, mutation, genetic drift or genetic hitchhiking and it always manifests itself as one of the mightiest forces in nature.
Cinema is the most related branch of art with science and the scientific and it has relayed a lot of science fields, discoveries and information related to them and scientists by processing them into film scripts. Despite appearing less in movies than other scientists and science fields (e.g. cosmology or Karl Marx), Charles Darwin and Darwinism have become a gauge for conservation level of directors, film industries, hence societies. Viewing British and American cinemas with this criterion, it is seen that British cinema appears to be close to science and the scientific whereas American cinema has more conservative perspective.
Conference Presentations by Emre Doğan
Books by Emre Doğan
Bu çalışma, modernite savunusu yaparken postmodern aklı eleştirdiği ve hatta düşmanlaştırdığı öne sürülen Christopher Nolan’ı ve filmografisini 2020 yılında vizyona giren Tenet filmi üzerinden, modernite-postmodernite temelinde değerlendirmeyi ve bu film özelinde, Nolan sinemasında bu iki kavramın konumlandırılma biçimini kavramayı hedeflemektedir. Çalışmada deskriptif yöntem kullanılmış, film çözümlemesinde ise ideolojik, sosyolojik ve tarihsel film eleştirisi yaklaşımlarından oluşan bir kümülasyondan yararlanılmıştır.
Christopher Nolan’s film, Interstellar (2014); differs from many sci-fi films in the form of representing scientific knowledge. The main message of the movie; problems with human and nature should be solved with scientific knowledge and the search for a better world is one of the basic projections of the survival instinct. This message and the opinion the movie tries to convey, resembles the views of the 20th century thinker Karl Popper under the title of science and politics philosophy and even a
detailed reading reveals the idea that the film was built on the basis of these views. In this article, Popper’s views on the philosophy of science and politics will be used to analyze the subtext of the film and will be used to analyze Nolan’s cinema in connection with the movie.
As a genre, which revived in 2000s in Turkey's cinema, horror genre continues its existences more productively than each past year. Having produced over than 70 movies, Turkey's horror cinema has obtained satisfactory box offıce statistics whereas it is heavily criticized by viewers and critics. Though movies ofTurkey's horror cinema are criticized formally and contextually, main points that viewers and critics agree are tha-the movies are repetitive and they are unrelated to the culture and mindset of the society they belong to. The purpose of this article is revealing and analyzing the non-native features and cliches ofTurkey's horror cinema and try to understand the reasons of criticisms.
Bu bilimsel gelişme ve keşiflerin en önemlilerinden biri de evrim kuramıdır. On dokuzuncu yüzyılda İngiliz bilim insanı Charles Darwin tarafından sistemleştirilen bu kuramın emarelerine Antik çağ filozoflarında rastlansa da rönesans ve reforma kadar gelen sürede özellikle kıta Avrupa’sında din, dinsel bilgi ve dini kurumlar etkili olduğu için bu kuramın sistemleştirilmesi ve sınırlarının belirlenmesi on dokuzuncu yüzyıla kadar beklemiştir. Kuramın ortaya çıkışı ise başta biyoloji bilimleri olmak üzere birçok bilim dalında ve felsefi disiplinde büyük değişikliklere ve entelektüel kaoslara neden olmuştur.
Charles Darwin tarafından ortaya atılan bu kurama göre; canlı türleri nesilden nesile kalıtsal değişikliklere uğrayarak evrilmekte ve ilk halinden farklı özellikler kazanmaktadır. Tüm canlıların ataları ortaktır ve dolayısıyla tüm canlılar akrabadır lakin ortak atadan uzaklaşıldıkça çeşitlilik artmaktadır. Evrim; doğal seçilim, mutasyon, genetik sürüklenme ve genetik otostop gibi mekanizmalarıyla tedrici bir değişime neden olmakta ve doğanın en kudretli güçlerinden biri olarak kendini her daim göstermektedir.
Sinema, bilimle ve bilimsel olanla yakın ilişki içerisinde bulunan bir sanat dalıdır ve pek çok bilim dalını, bu bilim dallarına ait keşif ve bilgileri ve bilim insanlarını senaryo metnine indirgeyerek beyazperdeye aktarmıştır. Charles Darwin ve Darwinizm diğer bilim insanları ve bilim dallarına nazaran (Örneğin; Kozmoloji veya Karl Marx) sinemaya daha az aktarılsa da, bilim-din çatışmasını körükleyen içeriği nedeniyle yönetmenlerin, sinema endüstrilerinin ve dolayısıyla toplumların muhafazakarlık derecelerini gösteren önemli bir ölçüt niteliğindedir. Bu ölçüt kullanılarak İngiliz ve Amerikan sinemasına bakıldığında; İngiliz sinemasının bilime ve bilimsel olana daha yakın bir çizgide durduğu, Amerikan sinemasının ise daha muhafazakar bir perspektife sahip olduğu görülmektedir.
With the motto ‘Sapare aude!’ (Dare to know), the enlightenment notion that emerged in Europe in seventeenth century assisted questioning by rationality over conventional judgment and provided a basis for a series of scientific developments and discoveries which has affected our today.
Undoubtedly, one of the most important scientific developments and discoveries is evolution theory. Although this theory, which was systeved by Charles Darwin in nineteenth century, can be traced back to the philosophers of ancient times, its systemization and bounding waited until nineteenth century as the religion, religious knowledge and religious institutions had held sway especially over the continent Europe until Renaissance and Reform eras. Its coming to light caused drastic changes and intellectual turmoil in philosophy discipline and many science fields, especially in biological sciences.
According to this theory proposed by Charles Darwin living species evolve by hereditary changes through generations and they acquire different features than they previously had. Ancestors of all the living is common, so all the living are consanguine; however, diversity grows as diverging from the common ancestor. Evolution causes gradual changes via mechanisms like natural selection, mutation, genetic drift or genetic hitchhiking and it always manifests itself as one of the mightiest forces in nature.
Cinema is the most related branch of art with science and the scientific and it has relayed a lot of science fields, discoveries and information related to them and scientists by processing them into film scripts. Despite appearing less in movies than other scientists and science fields (e.g. cosmology or Karl Marx), Charles Darwin and Darwinism have become a gauge for conservation level of directors, film industries, hence societies. Viewing British and American cinemas with this criterion, it is seen that British cinema appears to be close to science and the scientific whereas American cinema has more conservative perspective.