Macron'un çoğunluğu elde edememe olasılığının yükseldiği, birleşik solun ise Méelenchon'un başbak... more Macron'un çoğunluğu elde edememe olasılığının yükseldiği, birleşik solun ise Méelenchon'un başbakanlığı elde edecek güce ulaşamadığı bir ara durum...
AP seçimlerinin tetiklediği Fransa yasama seçimlerine dair bizde de çok sayıda yazı yazıldı, değe... more AP seçimlerinin tetiklediği Fransa yasama seçimlerine dair bizde de çok sayıda yazı yazıldı, değerlendirme yapıldı. Sanırım aşırı sağa dair ilginin yanı sıra ‘sol bir umuda dair derin özlem’i bir nebze olsun tatmin eden Fransız birleşik solunun (Yeni Halk Cephesi) ‘zafer’i, özellikle çok sayıda yeni nesil Frankofon araştırmacıyı iştahlandırdı. Ben de Fransa’yı dışarıdan takip eden biri olarak “yorgun” bir heyecanla süreci gözlemlemeye, anlamaya çalıştım, çalışıyorum. Zira son dönemde düzen yanlısı merkez sol hilafına gücünü arttıran radikal sola rağmen, Fransa uzun zamandır menfi bir olasılığa karşı (aşırı sağın iktidara gelmesi) süreklileşmiş amansız bir mücadele yürütüyor; fakat sanki giderek kaçınmaya çalıştığı sona daha fazla yaklaşıyor.
Fransa'da ilk turu geride kalan erken genel seçime dair, tarihsel bağlam da ihmal edilmeden üç te... more Fransa'da ilk turu geride kalan erken genel seçime dair, tarihsel bağlam da ihmal edilmeden üç temel aktör (Macron, aşırı sağ, sol birlik) odağında bir değerlendirme.
Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan... more Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan sonra daha geniş bir coğrafyanın sorunu haline geldi. Bu durumun, ilk elden sonucu dışlayıcı politik bir dil üzerinden (yabancı düşmanı) gücünü konsolide eden politik aktörlerin toplumsal ve siyasi etkilerini arttırmış olmalarıdır. Bu bağlamda göçmen karşıtlığını temel mesele haline getiren aşırı sağ aktörlerin daha fazla görünür olduğu, seslerini daha gür çıkarttığı ve iktidar politikalarını etkilemeye başladıkları bir konjonktürden bahsedilebilir. Uzun bir süredir aşırı sağ aktörlere ev sahipliği yapan Fransa ve ülkedeki yabancıların (mültecilerin) ilk kez politik bir meseleye dönüşmeye başladığı Türkiye, bu çerçevede önemli iki ülke konumundadır. Bu çalışmada Reconquête ve Zafer Partisi, özellikle göçmen meselesine yaklaşımları üzerinden karşılaştırmalı olarak tartışılacaktır. Bu çalışma, aralarındaki bazı farklılıklara rağmen, Reconquête ve Zafer Partisi’nin Fransa ve Türkiye’deki ekonomik, toplumsal ve siyasal birçok sorunun kaynağı olarak göçmenleri gördüğünün ve böylece onları “günah keçisi” haline getirdiğinin altını çizmektedir.
Dünyanın çeşitli yerlerinde aşırı sağın varlığını sürdürmesi bu gelişmelere ilişkin sürekli bir a... more Dünyanın çeşitli yerlerinde aşırı sağın varlığını sürdürmesi bu gelişmelere ilişkin sürekli bir akademik ve politik ilgiyi de beraberinde getirmektedir. Özellikle Avrupa’daki ülkeler bütün nimetlerini borçlu olduklarını düşündükleri liberal demokrasilerinin tehlikede olduğu gerekçesiyle çözüm yolları aramaktadır. “Gerici popülizm”e karşı, mevcut düzeni tehlikeye atmayacak alternatiflerden biri ise kimisi mevcut kimisi yeni aktörlerin taşıyıcısı olduğu, “demokrat neoliberalizm”dir. Bu sıfat, ekonomik meselelerde neoliberal politikalardan taviz vermemeyi, politik meselelerde ise hak ve özgürlüklere halel getirmeden düzeni ayakta tutmayı vadetmektedir. 2017 yılında, aşırı sağın en güçlü olduğu ülkelerden biri olan Fransa’da bu niteliğe uygun bir adayın seçimi kazanması bu yüzden liberal demokrat dünya açısından büyük coşkuyla karşılandı. Bu çalışma duygusal ve politik beklentinin yöneldiği bu aktörü, Emmanuel Macron’u, odağa almayı amaçlamıştır. Bu doğrultuda metin boyunca demokrat neoliberal bir aktör olarak öne çıkarılan Macron ve Macronculuk, ortaya çıkış koşulları da ihmal edilmeden, bu kavramsallaştırmayı da sorunsallaştıracak şekilde tartışılacaktır.
Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan... more Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan sonra daha geniş bir coğrafyanın sorunu haline geldi. Bu durumun, ilk elden sonucu dışlayıcı politik bir dil üzerinden (yabancı düşmanı) gücünü konsolide eden politik aktörlerin toplumsal ve siyasi etkilerini arttırmış olmalarıdır. Bu anlamda göçmen karşıtlığıyla gündeme gelen aşırı sağ aktörlerin daha fazla görünür olduğu, seslerini daha gür çıkarttığı, kamusal tartışmaları belirledikleri ve iktidar politikalarını etkilemeye başladıkları bir konjonktürden bahsedilebilir. Uzun bir süredir aşırı sağ aktörlerin varlığına tanıklık eden Fransa ve ülkedeki yabancıların (mültecilerin) ilk kez politik bir meseleye dönüşmeye başladığı Türkiye, bu anlamda önemli iki ülke konumundadır. Fransa’da gelenekselleşmiş aşırı sağın (Le Penci gelenek) şeytanlaştırmadan çıkma stratejisi doğrultusunda daha “ılımlı” bir rotada ilerlemesi daha radikal, aşırı sağ bir hareketin (Éric Zemmour) doğmasına yol açtı...
Antik Yunan dünyasının en önemli okullarından biri olan Stoacılık, kendisinden önceki birçok öğre... more Antik Yunan dünyasının en önemli okullarından biri olan Stoacılık, kendisinden önceki birçok öğretiyi eklemleyerek içinde bulunduğu Helenistik Çağ'a damga vurmuştur. Bu dönem, polis merkezli düşüncenin yerle bir olduğu ve artık eskiye dönüşün imkansızlığının anlaşıldığı bir tür geçiş dönemidir. Helenistik Dönem; polise tutunan, polisle var olan yurttaşın kendisini bir yandan daha büyük bir dünyanın parçası olarak görmek zorunda kaldığı öte yandan kamusal varlığından ziyade bireysel sınırlarına çekilmek mecburiyetinde hissettiği bir zaman aralığıdır. Stoacılık, kurucusu Zenon öncülüğünde bireyin yeni durumuna uygun olarak felsefi ve pratik düzeyde cevaplar üreten bir ekol olmuştur. Teorik düzeyde ruh dinginliğine, nihai mutluluğa erişmenin, dışsal faktörlerden bağımsız olarak herkes için mümkün olduğunu savunmasına rağmen pratikte eşitsiz yapıları da meşrulaştıran bir özellik göstermiştir. Bu çalışmada Roma'ya ve ötesine uzanan Stoacı okulun ilk ortaya çıktığı dönem-Eski Stoa-tarihsel arka plan ihmal edilmeden ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda öncelikle Stoa düşüncesiyle ilişkili yönleri öne çıkarılarak Helenistik Dönem belli sınırlılıklarla ele alınmıştır. Sonrasında ise Stoacı felsefe, birbiriyle ilişkili üçlü yapısı-Mantık-Fizik-Ahlak-üzerinden serimlenmiştir. Son olarak Stoa felsefesinin farklı yorumlara, zıt kutuplara gidebilme potansiyeli özgürlükyazgı ikiliği üzerinden tartışılmıştır.
Fransa, 2022 yılının ilk yarısında önce cumhurbaşkanlığı sonra da meclis seçimlerinin yapıldığı ... more Fransa, 2022 yılının ilk yarısında önce cumhurbaşkanlığı sonra da meclis seçimlerinin yapıldığı oldukça hareketli bir dönem geçirdi. İkinci kez cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Macron’un yasama seçimlerinde meclis (mutlak) çoğunluğunu kaybetmesi, güç birliğine giden solun (NUPES) ise elde ettiği temsilci sayısıyla ana muhalefet pozisyonuna yükselmesi ilk bakışta dikkat çeken iki önemli sonuçtu.[1] Ancak asıl ilgi çekici olan ve böyle olduğu ölçüde hâlâ gündemi meşgul etmeye devam eden, Le Pen’in performansı ve sürdürücüsü olduğu Ulusal Birlik’in (Rassemblement National-RN) elde ettiği başarıydı. Nisan ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen 2017 seçimlerinden sonra bir kez daha ikinci tura kalmayı başardı. Üstelik 13 milyondan fazla oy alarak %41,45 gibi tarihi bir oy oranına ulaşan[2] Le Pen, son ana kadar birçok ankette Macron’la başa baş gösteriliyordu.[3] Le Pen’in partisi Ulusal Birlik ise sonrasında yapılan yasama seçimlerinde 8 olan temsilci sayısını 89’a çıkararak ‘cumhuriyetçi cephe’ye ikinci şoku yaşattı.[4] Ulusal Birlik (RN), 4 partiden oluşan sol birliğin (NUPES) farklı gruplarla mecliste yer almaya karar vermesiyle, böylece esasen yeniden bölünmesiyle Macron’un ittifakından (Ensemble) sonra meclisteki en kalabalık ikinci grup haline geldi. Böylece Mitterrand’ın anketlerde geride görünmesinden dolayı seçim sistemini değiştirmesiyle ilk kez 1986’da 32 temsilciyle grup kuran aşırı sağ, herhangi bir sistem değişikliği olmadan, engelleyici mevcut mekanizmalara rağmen Fransa ölçeğinde olağanüstü bir güce ulaşarak hem maddi hem de yasal arenada hiç olmadığı kadar önemli imkanlara kavuştu. Cumhuriyet için tehdit olarak algılanan bir geleneğin bu ölçekte bir güce erişmesinin hem Fransa hem de Avrupa için uzun erimli etkileri olacaktır. Üstelik Macaristan’da Viktor Orbán’nın elde ettiği zaferden sonra Fransız aşırı sağının da güçlenmeye devam etmesi hem Avrupa aşırı sağının tahminlerin ötesinde dirençli olduğunu hem de popülist aşırı sağı var eden koşulların güçlü şekilde varlığını sürdürdüğünü gösterdi.
Macron'un çoğunluğu elde edememe olasılığının yükseldiği, birleşik solun ise Méelenchon'un başbak... more Macron'un çoğunluğu elde edememe olasılığının yükseldiği, birleşik solun ise Méelenchon'un başbakanlığı elde edecek güce ulaşamadığı bir ara durum...
AP seçimlerinin tetiklediği Fransa yasama seçimlerine dair bizde de çok sayıda yazı yazıldı, değe... more AP seçimlerinin tetiklediği Fransa yasama seçimlerine dair bizde de çok sayıda yazı yazıldı, değerlendirme yapıldı. Sanırım aşırı sağa dair ilginin yanı sıra ‘sol bir umuda dair derin özlem’i bir nebze olsun tatmin eden Fransız birleşik solunun (Yeni Halk Cephesi) ‘zafer’i, özellikle çok sayıda yeni nesil Frankofon araştırmacıyı iştahlandırdı. Ben de Fransa’yı dışarıdan takip eden biri olarak “yorgun” bir heyecanla süreci gözlemlemeye, anlamaya çalıştım, çalışıyorum. Zira son dönemde düzen yanlısı merkez sol hilafına gücünü arttıran radikal sola rağmen, Fransa uzun zamandır menfi bir olasılığa karşı (aşırı sağın iktidara gelmesi) süreklileşmiş amansız bir mücadele yürütüyor; fakat sanki giderek kaçınmaya çalıştığı sona daha fazla yaklaşıyor.
Fransa'da ilk turu geride kalan erken genel seçime dair, tarihsel bağlam da ihmal edilmeden üç te... more Fransa'da ilk turu geride kalan erken genel seçime dair, tarihsel bağlam da ihmal edilmeden üç temel aktör (Macron, aşırı sağ, sol birlik) odağında bir değerlendirme.
Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan... more Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan sonra daha geniş bir coğrafyanın sorunu haline geldi. Bu durumun, ilk elden sonucu dışlayıcı politik bir dil üzerinden (yabancı düşmanı) gücünü konsolide eden politik aktörlerin toplumsal ve siyasi etkilerini arttırmış olmalarıdır. Bu bağlamda göçmen karşıtlığını temel mesele haline getiren aşırı sağ aktörlerin daha fazla görünür olduğu, seslerini daha gür çıkarttığı ve iktidar politikalarını etkilemeye başladıkları bir konjonktürden bahsedilebilir. Uzun bir süredir aşırı sağ aktörlere ev sahipliği yapan Fransa ve ülkedeki yabancıların (mültecilerin) ilk kez politik bir meseleye dönüşmeye başladığı Türkiye, bu çerçevede önemli iki ülke konumundadır. Bu çalışmada Reconquête ve Zafer Partisi, özellikle göçmen meselesine yaklaşımları üzerinden karşılaştırmalı olarak tartışılacaktır. Bu çalışma, aralarındaki bazı farklılıklara rağmen, Reconquête ve Zafer Partisi’nin Fransa ve Türkiye’deki ekonomik, toplumsal ve siyasal birçok sorunun kaynağı olarak göçmenleri gördüğünün ve böylece onları “günah keçisi” haline getirdiğinin altını çizmektedir.
Dünyanın çeşitli yerlerinde aşırı sağın varlığını sürdürmesi bu gelişmelere ilişkin sürekli bir a... more Dünyanın çeşitli yerlerinde aşırı sağın varlığını sürdürmesi bu gelişmelere ilişkin sürekli bir akademik ve politik ilgiyi de beraberinde getirmektedir. Özellikle Avrupa’daki ülkeler bütün nimetlerini borçlu olduklarını düşündükleri liberal demokrasilerinin tehlikede olduğu gerekçesiyle çözüm yolları aramaktadır. “Gerici popülizm”e karşı, mevcut düzeni tehlikeye atmayacak alternatiflerden biri ise kimisi mevcut kimisi yeni aktörlerin taşıyıcısı olduğu, “demokrat neoliberalizm”dir. Bu sıfat, ekonomik meselelerde neoliberal politikalardan taviz vermemeyi, politik meselelerde ise hak ve özgürlüklere halel getirmeden düzeni ayakta tutmayı vadetmektedir. 2017 yılında, aşırı sağın en güçlü olduğu ülkelerden biri olan Fransa’da bu niteliğe uygun bir adayın seçimi kazanması bu yüzden liberal demokrat dünya açısından büyük coşkuyla karşılandı. Bu çalışma duygusal ve politik beklentinin yöneldiği bu aktörü, Emmanuel Macron’u, odağa almayı amaçlamıştır. Bu doğrultuda metin boyunca demokrat neoliberal bir aktör olarak öne çıkarılan Macron ve Macronculuk, ortaya çıkış koşulları da ihmal edilmeden, bu kavramsallaştırmayı da sorunsallaştıracak şekilde tartışılacaktır.
Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan... more Bir süredir özellikle Avrupa’nın gündemini meşgul eden göçmen-mülteci meselesi Suriye Savaşı’ndan sonra daha geniş bir coğrafyanın sorunu haline geldi. Bu durumun, ilk elden sonucu dışlayıcı politik bir dil üzerinden (yabancı düşmanı) gücünü konsolide eden politik aktörlerin toplumsal ve siyasi etkilerini arttırmış olmalarıdır. Bu anlamda göçmen karşıtlığıyla gündeme gelen aşırı sağ aktörlerin daha fazla görünür olduğu, seslerini daha gür çıkarttığı, kamusal tartışmaları belirledikleri ve iktidar politikalarını etkilemeye başladıkları bir konjonktürden bahsedilebilir. Uzun bir süredir aşırı sağ aktörlerin varlığına tanıklık eden Fransa ve ülkedeki yabancıların (mültecilerin) ilk kez politik bir meseleye dönüşmeye başladığı Türkiye, bu anlamda önemli iki ülke konumundadır. Fransa’da gelenekselleşmiş aşırı sağın (Le Penci gelenek) şeytanlaştırmadan çıkma stratejisi doğrultusunda daha “ılımlı” bir rotada ilerlemesi daha radikal, aşırı sağ bir hareketin (Éric Zemmour) doğmasına yol açtı...
Antik Yunan dünyasının en önemli okullarından biri olan Stoacılık, kendisinden önceki birçok öğre... more Antik Yunan dünyasının en önemli okullarından biri olan Stoacılık, kendisinden önceki birçok öğretiyi eklemleyerek içinde bulunduğu Helenistik Çağ'a damga vurmuştur. Bu dönem, polis merkezli düşüncenin yerle bir olduğu ve artık eskiye dönüşün imkansızlığının anlaşıldığı bir tür geçiş dönemidir. Helenistik Dönem; polise tutunan, polisle var olan yurttaşın kendisini bir yandan daha büyük bir dünyanın parçası olarak görmek zorunda kaldığı öte yandan kamusal varlığından ziyade bireysel sınırlarına çekilmek mecburiyetinde hissettiği bir zaman aralığıdır. Stoacılık, kurucusu Zenon öncülüğünde bireyin yeni durumuna uygun olarak felsefi ve pratik düzeyde cevaplar üreten bir ekol olmuştur. Teorik düzeyde ruh dinginliğine, nihai mutluluğa erişmenin, dışsal faktörlerden bağımsız olarak herkes için mümkün olduğunu savunmasına rağmen pratikte eşitsiz yapıları da meşrulaştıran bir özellik göstermiştir. Bu çalışmada Roma'ya ve ötesine uzanan Stoacı okulun ilk ortaya çıktığı dönem-Eski Stoa-tarihsel arka plan ihmal edilmeden ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda öncelikle Stoa düşüncesiyle ilişkili yönleri öne çıkarılarak Helenistik Dönem belli sınırlılıklarla ele alınmıştır. Sonrasında ise Stoacı felsefe, birbiriyle ilişkili üçlü yapısı-Mantık-Fizik-Ahlak-üzerinden serimlenmiştir. Son olarak Stoa felsefesinin farklı yorumlara, zıt kutuplara gidebilme potansiyeli özgürlükyazgı ikiliği üzerinden tartışılmıştır.
Fransa, 2022 yılının ilk yarısında önce cumhurbaşkanlığı sonra da meclis seçimlerinin yapıldığı ... more Fransa, 2022 yılının ilk yarısında önce cumhurbaşkanlığı sonra da meclis seçimlerinin yapıldığı oldukça hareketli bir dönem geçirdi. İkinci kez cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Macron’un yasama seçimlerinde meclis (mutlak) çoğunluğunu kaybetmesi, güç birliğine giden solun (NUPES) ise elde ettiği temsilci sayısıyla ana muhalefet pozisyonuna yükselmesi ilk bakışta dikkat çeken iki önemli sonuçtu.[1] Ancak asıl ilgi çekici olan ve böyle olduğu ölçüde hâlâ gündemi meşgul etmeye devam eden, Le Pen’in performansı ve sürdürücüsü olduğu Ulusal Birlik’in (Rassemblement National-RN) elde ettiği başarıydı. Nisan ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen 2017 seçimlerinden sonra bir kez daha ikinci tura kalmayı başardı. Üstelik 13 milyondan fazla oy alarak %41,45 gibi tarihi bir oy oranına ulaşan[2] Le Pen, son ana kadar birçok ankette Macron’la başa baş gösteriliyordu.[3] Le Pen’in partisi Ulusal Birlik ise sonrasında yapılan yasama seçimlerinde 8 olan temsilci sayısını 89’a çıkararak ‘cumhuriyetçi cephe’ye ikinci şoku yaşattı.[4] Ulusal Birlik (RN), 4 partiden oluşan sol birliğin (NUPES) farklı gruplarla mecliste yer almaya karar vermesiyle, böylece esasen yeniden bölünmesiyle Macron’un ittifakından (Ensemble) sonra meclisteki en kalabalık ikinci grup haline geldi. Böylece Mitterrand’ın anketlerde geride görünmesinden dolayı seçim sistemini değiştirmesiyle ilk kez 1986’da 32 temsilciyle grup kuran aşırı sağ, herhangi bir sistem değişikliği olmadan, engelleyici mevcut mekanizmalara rağmen Fransa ölçeğinde olağanüstü bir güce ulaşarak hem maddi hem de yasal arenada hiç olmadığı kadar önemli imkanlara kavuştu. Cumhuriyet için tehdit olarak algılanan bir geleneğin bu ölçekte bir güce erişmesinin hem Fransa hem de Avrupa için uzun erimli etkileri olacaktır. Üstelik Macaristan’da Viktor Orbán’nın elde ettiği zaferden sonra Fransız aşırı sağının da güçlenmeye devam etmesi hem Avrupa aşırı sağının tahminlerin ötesinde dirençli olduğunu hem de popülist aşırı sağı var eden koşulların güçlü şekilde varlığını sürdürdüğünü gösterdi.
O, bir parlamenter, direnişçi ya da parti lideri olmaktan çok daha fazlasıydı; kimilerine göre “a... more O, bir parlamenter, direnişçi ya da parti lideri olmaktan çok daha fazlasıydı; kimilerine göre “amca” ya da (kibrinden dolayı) “Tanrı”ydı.[ii] 1940’ların faşizm koşullarındaki takma adından dolayı Morland[iii] ismiyle ananlar da oldu, Sfenks (Sphinx) ya da cumhuriyetçi monark diyenler de.[iv] Fransa’nın ulusal kahramanlarından biri olan François Mitterrand’dan bahsediyorum. 8 Ocak, sosyalist kimliğiyle bir zamanlar Monarşik olmakla suçladığı De Gaulle cumhuriyetini içerden fetheden François Mitterrand’ın ölüm yıl dönümüydü. Bu mütevazı metnin yazarı da ölüm yıl dönümü vesilesiyle Fransız solunun iktidar alternatifine evrilmekten henüz uzak olduğu bu konjonktürde okuyucuları, günümüzde hâlâ önemli bir referans kalmayı sürdüren Mitterrand’a dair bir yolculuğa çıkarmak niyetinde. Kuşkusuz sosyalistlerin Mitterrand döneminden olumlu ve olumsuz anlamda çıkaracağı çok ders var. En azından hem Fransa tikelliğinde bir süredir solun içinde bulunduğu “zayıflıktan” çıkmak için fikir verebilir hem de küresel siyaset açısından öğretici bir deneyim sunabilir. Bu zeminden hareketle yazının ilk kısmı Mitterrand’ı Türkiyeli okuyucu açısından daha bilinir kılmayı amaçlarken, ikinci kısmı Mitterrand’dan hareketle -kısıtlı şekilde- devletlerin uyguladıkları ölüm cezası olgusuna odaklanmaktadır.
Yerküreyi kaplayan irili ufaklı çok sayıda cumhuriyetin “başarısız” varlığı etik-politik bir düşü... more Yerküreyi kaplayan irili ufaklı çok sayıda cumhuriyetin “başarısız” varlığı etik-politik bir düşünce geleneği olarak cumhuriyet(çiliğ)in de gölgede kalmasını beraberinde getirmiştir. Çok uzun bir süre biçimsel olarak yükselen pratikler karşısında bir düşünce geleneği olarak cumhuriyetçiliğin suskunluğuna tanıklık edilmiştir. Sonrasında entelektüel düzeyde bir cumhuriyetçi canlanış/silkeleniş söz konusu olsa da henüz pratikler üzerinde dönüştürücü bir etkiden bahsetmek güç. Cumhuriyetleşememiş cumhuriyetler dünyasında teoriyle pratik arasındaki devasa boşluk her iki alanı da sorunsallaştırmayı zorunlu kılıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarından 27 bilim insanının katkı sunduğu Cumhuriyetçilik ve Cumhuriyetler -Teoriyi Derinleştirmek, Pratiği Sorgulamak-, bir yandan siyaset felsefesinin önemli kavramlarından olan cumhuriyetçiliği tartışmayı, temel kavram setleri etrafında dönen imkanları, alanın önde gelen isimleriyle görünür kılmayı çabalarken öte yandan Batı dışı çeşitli ülke deneyimlerini de içerecek şekilde cumhuriyetçi pratiklerin sorgulamasını yapmayı amaç ediniyor. Ayrıca 100. yıl çalışmalarına-tartışmalarına doğrudan katkı sunmak amacıyla çeşitli yazılardan oluşan bir Türkiye bölümü de bulunuyor. Kitap, pratiğin krizine karşı “büyük fikirler”in etkisini yitirdiği bir çağda büyük bir geleneği hatırlamaya, onu yeniden büyütmeye çağrı yapıyor.
Jean Jaurès: Cumhuriyetçi Sosyalizmin İmkânı, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarında yürütülen... more Jean Jaurès: Cumhuriyetçi Sosyalizmin İmkânı, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarında yürütülen toplumsal mücadelelere ve teorik tartışmalara, Türkiye’deki okurların pek aşina olmadığı önemli bir militan ve entelektüel aracılığıyla kapı aralıyor. Selman Saç, modern Fransız sosyalizminin kurucularından ve günümüzde Fransız aşırı sağından radikal soluna kadar tüm önemli politik aktörler için referans kalmayı sürdüren Jaurès sayesinde hem dönemin sosyalist dünyasının (Marksist ve Revizyonist) belli başlı tartışmalarını pratik meseleler etrafında ortaya koyuyor hem de günümüzde hâlâ anlamlı kalmayı başaran belli mücadele alanlarını (insan hakları, adalet, laiklik, sosyal haklar…) sorunsallaştırıyor. Bu açıdan zamansallığının aksine güncelliğe temas ettiği ölçüde son derece ayartıcı bir çalışmaya imza atıyor.
Kitabın yazarlarının katılımıyla düşünce, ülke deneyimleri ve Türkiye pratiğinin konuşulduğu üç o... more Kitabın yazarlarının katılımıyla düşünce, ülke deneyimleri ve Türkiye pratiğinin konuşulduğu üç oturumluk cumhuriyet söyleşisi 24 Aralık 2023'de Ankara'da Mülkiye Kültür Merkezi'nde gerçekleşti.
Uploads
Videos by Selman Saç
Papers by Selman Saç
sonra daha geniş bir coğrafyanın sorunu haline geldi. Bu durumun, ilk elden sonucu dışlayıcı politik bir dil
üzerinden (yabancı düşmanı) gücünü konsolide eden politik aktörlerin toplumsal ve siyasi etkilerini arttırmış
olmalarıdır. Bu bağlamda göçmen karşıtlığını temel mesele haline getiren aşırı sağ aktörlerin daha fazla görünür
olduğu, seslerini daha gür çıkarttığı ve iktidar politikalarını etkilemeye başladıkları bir konjonktürden
bahsedilebilir. Uzun bir süredir aşırı sağ aktörlere ev sahipliği yapan Fransa ve ülkedeki yabancıların
(mültecilerin) ilk kez politik bir meseleye dönüşmeye başladığı Türkiye, bu çerçevede önemli iki ülke
konumundadır. Bu çalışmada Reconquête ve Zafer Partisi, özellikle göçmen meselesine yaklaşımları üzerinden
karşılaştırmalı olarak tartışılacaktır. Bu çalışma, aralarındaki bazı farklılıklara rağmen, Reconquête ve Zafer
Partisi’nin Fransa ve Türkiye’deki ekonomik, toplumsal ve siyasal birçok sorunun kaynağı olarak göçmenleri
gördüğünün ve böylece onları “günah keçisi” haline getirdiğinin altını çizmektedir.
sonra daha geniş bir coğrafyanın sorunu haline geldi. Bu durumun, ilk elden sonucu dışlayıcı politik bir dil
üzerinden (yabancı düşmanı) gücünü konsolide eden politik aktörlerin toplumsal ve siyasi etkilerini arttırmış
olmalarıdır. Bu bağlamda göçmen karşıtlığını temel mesele haline getiren aşırı sağ aktörlerin daha fazla görünür
olduğu, seslerini daha gür çıkarttığı ve iktidar politikalarını etkilemeye başladıkları bir konjonktürden
bahsedilebilir. Uzun bir süredir aşırı sağ aktörlere ev sahipliği yapan Fransa ve ülkedeki yabancıların
(mültecilerin) ilk kez politik bir meseleye dönüşmeye başladığı Türkiye, bu çerçevede önemli iki ülke
konumundadır. Bu çalışmada Reconquête ve Zafer Partisi, özellikle göçmen meselesine yaklaşımları üzerinden
karşılaştırmalı olarak tartışılacaktır. Bu çalışma, aralarındaki bazı farklılıklara rağmen, Reconquête ve Zafer
Partisi’nin Fransa ve Türkiye’deki ekonomik, toplumsal ve siyasal birçok sorunun kaynağı olarak göçmenleri
gördüğünün ve böylece onları “günah keçisi” haline getirdiğinin altını çizmektedir.
1. https://www.youtube.com/watch?v=Z9wGeRHC7TY
2. https://www.youtube.com/watch?v=_mZHuhHLzFg&t=101s
3. https://www.youtube.com/watch?v=-AYv_4W2WIA&t=25s