Conference Presentations by Aynur TEKKE
16th International Congress on Social Sciences , 2024
Son dönemlerde basına daha çok yansımaya başlayan kadın cinayetlerinin toplum içinde bir huzursuz... more Son dönemlerde basına daha çok yansımaya başlayan kadın cinayetlerinin toplum içinde bir huzursuzluğa sebep olduğu bilinmektedir. İnsanoğlu güvenliğini özellikle de sevdiklerinin, sorumluluğunu üzerlerine aldıklarının güvenliğini önemsemektedir. Kadın cinayetlerinin eskiden mi daha fazla olduğu yoksa günümüzde medyaya daha fazla yansıyabildiği için her geçen gün sayısının artıyor mu olduğu tartışmaları her geçen gün daha fazla tartışılmaktadır. Bu tartışmaların da konuyu daha fazla gündeme getiriyor olmasından kaynaklanan sebeplerle olsa gerek topluma yansıyan bir korku ikliminin olduğu bilinmektedir. Özellikle evlilik sebebi ile, çalışmak veya üniversite eğitimlerini almak için gibi sebeplerle kendilerinden uzak yaşayan kız çocukları ile ilgili olarak anne babaların kaygı seviyelerinin her geçen gün artıyor olduğu bilinmektedir. Ancak sosyal medya ile daha fazla iletişim kurarak haberlere daha kolay ulaşan gençlerin bu cinayetlerden olumsuz etkilenip etkilenmelerinde cinsiyetlerinin etkisinin olup olmadığı araştırılmak istendi. Kırıkkale ilinde yaşayan, 18-25 yaş aralığındaki genç kadınlarla yapılan bu görüşmelere dayanarak gençlerin eskiye oranla daha büyük güvensizlik yaşadıklarını söylemek mümkün. Güvensizliğin kaynağında sosyal medya haberleri kadar annelerinin bu konudaki telkinlerinin de etkili olduğu dikkati çekmektedir. Sadece 17 görüşmeci ile yapılan görüşme verilerine dayanarak hüküm vermek mümkün olmamakla birlikte konu üzerinde çalışmaların yapılmasının gerekliliğini ortaya koyması açısından bu çalışmanın önemli olduğu düşünülmektedir.
Anadolu 16th International Congress on Social Sciences, 2024
Çocukluk dönemi, bireyin toplumsal kimliğinin ve cinsiyet rollerinin temellerinin atıldığı kritik... more Çocukluk dönemi, bireyin toplumsal kimliğinin ve cinsiyet rollerinin temellerinin atıldığı kritik bir evre olarak değerlendirilmektedir. Toplumsal cinsiyet ise bireyin biyolojik cinsiyetinden bağımsız olarak toplum tarafından atfedilen roller, davranışlar ve beklentiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyetin kuramsal çerçevesi içinde yer alan sosyal öğrenme kuramı üzerinden cinsiyet rollerinin nasıl aktarıldığı açık bir şekilde görülmektedir. İlgili kuramsal temelden hareketle bu çalışmada öncelikle oyuncakların cinsiyete göre ayrıştırılması, renk kodlamaları ve oyuncak reklamlarının çocukların cinsiyet algısı üzerindeki etkisi tartışılmaktadır. Oyuncakların yanı sıra, kıyafetler de toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren önemli bir araç olarak ele alınmakta; bebeklikten itibaren kız ve erkek çocuklarına yönelik giyim pratiklerinin nasıl farklılaştığı incelenmektedir. Çalışmanın bir diğer odak noktasını ebeveynlerin çocuklarına yönelik tutum ve davranışları oluşturmaktadır. Ebeveynlerin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde çocuklarına cinsiyetçi roller aktardıkları; oyuncak seçiminden, kıyafet tercihlerine ve çocuk yetiştirme pratiklerine kadar geniş bir alanda bu rollerin yeniden üretildiği görülmektedir. Bu çalışmada, toplumsal cinsiyet rollerinin çocukluk döneminde nasıl inşa edildiğini oyuncaklar, kıyafetler ve ebeveyn tutumları üzerinden incelenmektedir. Sonuç olarak bu çalışma, çocuklukta toplumsal cinsiyet rollerinin inşasında oyuncakların, kıyafetlerin ve ebeveyn tutumlarının kritik bir rol oynadığını göstermektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak adına cinsiyetçi tutumların fark edilmesi, ebeveynler ve eğitimciler için önemli biradım olarak öne çıkmaktadır.
Selçuk 11. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2024
Anne ve çocuk ilişkisi, tarihin bütün dönemlerinde ve bütün toplumlarında istisnaları olmakla bir... more Anne ve çocuk ilişkisi, tarihin bütün dönemlerinde ve bütün toplumlarında istisnaları olmakla birlikte özel olarak kabul edilmiştir. Bu özel ilişkinin arkasında dokuz aylık süre içinde annenin karnında çocuğun hayat bulmasının yanında doğduktan sonra da annenin sütü ile karnını doyurma ve içinde yaşamış olduğu hayata tutunabilecek seviyeye gelinceye kadar olan dönemde maddi ve manevi ihtiyaçların karşılanmasında annelerin birinci planda yer alıyor olmaları belirleyici olmaktadır. Çocuğun hayata gelmesi, tutunması ve sosyal hayata uyumunda bu derece belirleyici olan bu uzun mesai, anne çocuk ilişkisini çok özel hale getirmektedir. Çocukların hayatlarında anneler bu derece belirleyici olurken yaşanılan süreç, anneler için de çocuklarını çok özel hale getirmektedir. Çocukları için kendi hayatlarından vazgeçen anne hikayeleri sıklıkla duyulurken son dönemlerde haberlere yansıyan annelerin çocuklarına yönelik istismar vakaları ve çevreden gelen istismara sessiz kaldıkları yönündeki haberler, anne çocuk ilişkisinin gözden geçirilmesi gerektiğini düşündürmeye başlamıştır. Basında bu yönde çıkan haberler sonrasında Kırıkkale ilinde yaşayan ve çocuğu olan 17 kadınla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerden elde edilen verilerin anne çocuk ilişkilerinin hala çok özel olduğuna annelerin inanıyor olmalarına rağmen yaşanılan şartların farklılaşmasının annelerin düşünce ve davranış şekillerine de yansıdığı yönünde olması, konu ile ilgili çalışmaların yapılmasının önemini ortaya koymuştur.
Selçuk 11. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2024
Nafaka, evlilik akdinin feshedilmesi sonrasında ekonomik olarak daha güçlü olan tarafın daha az g... more Nafaka, evlilik akdinin feshedilmesi sonrasında ekonomik olarak daha güçlü olan tarafın daha az güçlü olan tarafa boşanma sebebi ile yoksulluğa düşmemesi için verilen bir ödeme şeklidir. Ancak ülkemizde genellikle boşanma sonrasında erkeğin kadına yoksulluğa düşmemesi için
geliri oranında, hakimin takdiri ile yapmış olduğu bir ödeme olarak bilinmektedir. Kadınlar tarafından eski eşlerine verilen nafakalara rastlanmış olsa da bu örneklerin sayılarının son derece sınırlı olduğu bilinmektedir. Toplumsal yapılanmaların şekillenmelerinde yazısız kuralların yaptırım güçleri, yazılı kurallardan daha önce gelmekte, çoğu zaman yazılı kuralların
temelini oluşturmaktadır. Türk toplumunda da erkeklere toplumsal cinsiyet rolleri ile ailenin ekonomik sorumluluklarını yüklenme görevi verilmiştir. Bu sorumluluk, aile birliğinin bozulması sonrasında da devam etmekte ve erkekler genellikle boşanma sonrasında eşlerine nafaka ödeyerek bu sorumluluklarını yerine getirmeye devam etmektedirler. Toplum da
erkekten bu ödemeyi yapmasını beklemektedir. Ancak son dönemde daha sık gündeme gelmeye başlayan toplumsal cinsiyet eşitliği söylemleri ve toplumsal cinsiyet rollerinde yaşanan dönüşüm, erkeklerin boşanma sonrasında ödemek zorunda kaldıkları nafakanın tartışmaya açılmasında etkili olmuştur. Bu çalışmada Ankara’da yaşayan ve boşanma sonrasında nafaka ödeyen/ödemeye devam eden 18 erkek görüşmeci ile nitel araştırma yapılmıştır. Çalışma verileri, değişen dünya ile birlikte erkeklerin nafaka vermeyi sorgulamaya başladıklarını, bu sebep ile de konu ile ilgili çalışmalar yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.
BIDGE, 2021
1. ULUSLARARASI GÖÇ ARAŞTIRMALARI KONGRESİ ÖZET KİTABI
The travelers that aimed the Anatolia from Europe and America, during the imperial and colonist e... more The travelers that aimed the Anatolia from Europe and America, during the imperial and colonist era, had a certain mission. The travelers who were appointed by their nations used to be well educated people in some disciplines, such as archeologist, geologist, officer, botanist, geographer, etc. By means of their observation skills and multi-directional knowledge, they would analyze the places they visited. They would take their notes daily, and when they are back home, would offer these to their superiors as reports and sometimes publish as books. In the 19th century, Western states sent travelers to the Black Sea coastal cities, which gained importance in terms of politics, military, and commerce, and especially to Samsun. The traveler who came for military purposes would detect the key points of the region and give way to mapping. Geologist who came in search for mining and energy sources would handle the rocky structures the mineral resource on the route. And the traveler from archeology is in the search for ancient settlements. The traveler, even though travelled the settlements within the scope of a certain objective, wouldn't neglect to add the information in his notes, regarding the cultural features and the daily living of the society for which he is a foreigner. This work evaluates the observations and the inferences regarding the daily living, architecture, and cultural elements of the inns and the caravanserais, where the travelers in Samsun from the 19 th century onwards made their stays, by means of the content analysis method. The locations of the most of the wooden inns that have since been lost were detected through field works. The only caravanserai that the travelers made their stays within the border of Samsun province is located in the Çakallı Village, Kavak County. The wooden inns and coffee houses are spread everywhere in Samsun, where they once used to be, is occupied by a plot land, a field, or a modern building now. Imaginations of the travelers regarding the functioning the inn, mutual relations of the visitors, and the cultural texture in relation with the inn's personnel, travelers, and the animals, about the daily life in the architectural structures they stayed are nested with interesting details for providing meaningful hints to us. And the most important among these is that the inns mediate to transferring of the folk tales as venues of folk tale performances.
Akademik Düşünce Yayınları, 2021
The travelers that aimed the Anatolia from Europe and America, during the imperial and colonist e... more The travelers that aimed the Anatolia from Europe and America, during the imperial and colonist era, had a certain mission. The travelers who were appointed by their nations used to be well educated people in some disciplines, such as archeologist, geologist, officer, botanist, geographer, etc. By means of their observation skills and multi-directional knowledge, they would analyze the places they visited. They would take their notes daily, and when they are back home, would offer these to their superiors as reports and sometimes publish as books. In the 19th century, Western states sent travelers to the Black Sea coastal cities, which gained importance in terms of politics, military, and commerce, and especially to Samsun. The traveler who came for military purposes would detect the key points of the region and give way to mapping. Geologist who came in search for mining and energy sources would handle the rocky structures the mineral resource on the route. And the traveler from archeology is in the search for ancient settlements. The traveler, even though travelled the settlements within the scope of a certain objective, wouldn't neglect to add the information in his notes, regarding the cultural features and the daily living of the society for which he is a foreigner. This work evaluates the observations and the inferences regarding the daily living, architecture, and cultural elements of the inns and the caravanserais, where the travelers in Samsun from the 19 th century onwards made their stays, by means of the content analysis method. The locations of the most of the wooden inns that have since been lost were detected through field works. The only caravanserai that the travelers made their stays within the border of Samsun province is located in the Çakallı Village, Kavak County. The wooden inns and coffee houses are spread everywhere in Samsun, where they once used to be, is occupied by a plot land, a field, or a modern building now. Imaginations of the travelers regarding the functioning the inn, mutual relations of the visitors, and the cultural texture in relation with the inn's personnel, travelers, and the animals, about the daily life in the architectural structures they stayed are nested with interesting details for providing meaningful hints to us. And the most important among these is that the inns mediate to transferring of the folk tales as venues of folk tale performances.
Akademik Düşünce Dergisi’nin ilk sayısı mart ayında okuyucuları ile buluşmuştu. İlk
sayımızın ard... more Akademik Düşünce Dergisi’nin ilk sayısı mart ayında okuyucuları ile buluşmuştu. İlk
sayımızın ardından gelen olumlu dönüşler neticesinde büyük bir heyecanla ikinci sayının hazırlıklarına başlayan yayın kurulumuz yoğun bir çalışma dönemini tamamlamıştır. Bu sayımızda dört araştırma makalesi ve iki kitap incelemesi yer almaktadır. Asmin Kavas BİLGİÇ, Ortak Alanların Önemi ve Koruma Stratejileri başlıklı makalesinde ortak alanların genel olarak önemini ve koruma stratejilerini, Garrett Hardin ve Elinor Ostrom’un farklı görüşleri bağlamında tartışmıştır. Çalışmada örnekler eşliğinde ortak alanların kullanımına yönelik gelişmeler analiz edilmiştir. Yazar, tüm bu açıklamaların ardından Türkiye’de ortak alanların korunmasında ağırlıklı olarak piyasaya dayalı araçların etkin olduğu tezini ileri sürmektedir. Cumali BOZPİNAR, Kemal Karpat ve Osmanlı Tarihinin Dönemlendirilmesi başlıklı makalesinde öncelikle Osmanlı tarihine ilişkin yapılan sınıflandırmaları karşılaştırmalar yoluyla
açıklamaktadır. Bu açıklamaların ardından Karpat’ın iki çalışmasından hareketle Osmanlı tarihinin dönemlendirmesini incelemektedir. Yazar, Karpat’ın Osmanlı tarihini dönemlendirmesindeki temel farklılığı toprak rejimi çerçevesinde tüm Osmanlı tarihini kapsaması olarak belirtmektedir. Sait GÜLSOY tarafından yazılmış olan Exergaming, Kısa Bir Literatür Özeti ve Türkçeleştirme Önerisi: Antroyun başlıklı makalede, dijital oyun türlerinden olan “exergame” kavramsallaştırması için Türkçe karşılık önerisi sunulmaktadır. Kültür, toplumsal yaşam ve sosyalleşme süreçlerinde oyunun etkisini ortaya koymayı da amaçlayan Gülsoy, dijital oyunların anlaşılması konusunda tespitler yapmaktadır. Yazar, alanyazında yer alan çalışmalarla birlikte dijital oyun ve sağlık ilişkisini sosyolojik bir perspektifle temellendirmektedir. İkinci sayımızda yer alan son makale Perihan Betül ERNAS’ın Anadolu Aydınlanması ve Toplumsal Değişimde Önemli Bir Adım: Köy Enstitüleri başlıklı çalışmasıdır. Ernas, makalede Cumhuriyet’in ilanıyla beraber toplum genelinde başlayan değişimlerin siyasal, kültürel ve
ekonomik alanlarda da etkili olduğunu belirterek bu etki ve değişimler ışığında köy enstitülerinin rolünü ele almaktadır. Köy enstitülerinin tarihsel sürecinin kuruluş, işleyiş ve kapanış dönemleri olarak detaylandırdığı makalede, enstitülerin eğitim işlevinin yanında kültürel işlevinin de öne çıktığı vurgulamaktadır. Kitap incelemelerinin akademik çalışmalarda önemli bir yer teşkil ettiği düşüncesinden hareketle dergimizde kitap incelemelerine de yer veriyoruz. Bu kapsamda İbrahim KUMEK Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma başlıklı kitabını; Ahmet ÇIRAKOĞLU ise Michael Axworthy’un Devrimci İran: İslam Cumhuriyeti’nin Tarihi başlıklı kitabını incelemiştir. Bu sayının hazırlık sürecinde büyük bir özveriyle çalışmaların tamamlanmasına destek olan
dergimizin imtiyaz sahibi Metin ÖZ, editör yardımcılarımız Muhammed AKSU ve İrem Ece AKPINAR başta olmak üzere yazarlarımıza ve değerli hakemlerimize teşekkür ederiz. Ayrıca dergimizin okuyucularıyla buluşmasına katkı sağlayan Uğur Ofset ve Matbaacılığa, ikinci sayımızın baskı sponsoru olan Canik Belediyesi’ne ve Canik Belediyesi Belediye Başkanı Sayın İbrahim SANDIKÇA’ya teşekkürlerimizi sunarız.
Pandemi sürecinin sona erdiği, sağlıklı günlerde tekrar buluşmak dileğiyle…
Editörler
Kaan AKMAN
Aynur TEKKE
Papers by Aynur TEKKE
Toplum ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2020
Uluslararası Göbeklitepe’den Bugüne Türkiye’nin Tarihi ve Kültürel Mirası Sempozyumu, 2022
Toplumun sahip olduğu inanç, bilgi, gerçekleştirdiği davranışların temsilcisi olarak ifade edilme... more Toplumun sahip olduğu inanç, bilgi, gerçekleştirdiği davranışların temsilcisi olarak ifade edilmesi
mümkün olan kültürel ve tarihi mirasın gelecek nesillere aktarılması toplumsal aidiyet ve
birlikteliğin sürdürülebilmesi için önemlidir. Sürdürülebilirlik toplumlar tarafından farklı şekillerde
gerçekleştirilebilmektedir. Gerçekleştirme görevini üstlenen yapılar olarak müzeler, arşivler ve
kütüphaneler topluma, toplum üyelerine, farklı toplumlara ve yine onların üyelerine de kültürel ve
tarihi mirasın aktarılması açısından önemli bir görev üstlenmektedir. Tarihi süreç içinde
toplumların dahil olduğu değişim ve gelişim süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bu yapıların
sahip olduğu işlevlerin değişmediği fakat toplumlara ve bireylere erişim hususunda farklı
uygulamalar geliştirildiği görülmüştür. Özellikle teknolojinin, teknolojik gelişmelerin, farklı
uygulamaların toplumsal ve bireysel yaşamlarda görünür hale gelmesi farklı müze ve kütüphane
türlerinin oluşmasının da önünü açmıştır. Zira, 21. yüzyılda ivme kazanan dijitalleştirme çabaları
bilginin korunması, muhafaza edilmesi ve gelecek nesillere aktarılmasında önem arz etmektedir.
Bilgiye erişimin artması, tarihi mekanlara yeni bir deneyim ve katılım biçimi olarak dijital alanı
belirlemiştir. Sosyal medya uygulamalarından web tabanlı arşivlere kadar çeşitlilik gösterebilen bu
yeni alan, somut ve somut olmayan tarihi ve kültürel mirasa yeni bir işlev kazandırmıştır. Bu
çalışma, teknolojik gelişmelerle beraber ortaya çıkan yeni müzecilik ve kütüphanecilik anlayışını,
sanal müzelerin ve kütüphanelerin müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetlerini ve bireylerin bu
faaliyetlere olan ilgisini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda, müzelerin
ve kütüphanelerin işlevleri gerek tarihsel süreç gerekse de teknolojik gelişmeler açısından ele
alınarak yeni uygulamaların müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetlerine olan katkıları üzerinden bir
analiz yapılmıştır. Dijitalleşme, müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetleri etkileşim üçgeninde
analizlerin yapıldığı çalışmada, literatürde yer alan uygulanan ve uygulanması planlanan sanal
müzecilik/kütüphanecilik faaliyetleri incelenmiştir. Bireylerin bilgiye kolay erişim sağlama isteği,
yeniliklere açık olması, gerçeklik algısının sanal da olsa başarılı bir şekilde aktarılmasının tarihi ve
kültürel miras yapılarının işlevlerini yerine getirme noktasında yardımcı olduğu, bireyler arasında
paylaşımın daha kolay bir hale geldiği, bireylerin fiziksel olarak erişiminin olmadığı mekanlara
sanal ortam aracılığıyla erişebilmesinin hem söz konusu mekanlar hem de kültürel ve tarihi mirasın
aktarılmasında olumlu bir etkisi olduğu çalışma sonucunda tespit edilmiştir.
Toplum ve Kültür Araştırmaları Dergisi
The purpose of this study is to analyze the reflections of male harnesses on the Turkish society ... more The purpose of this study is to analyze the reflections of male harnesses on the Turkish society based on the male harness perspective that supports the social movement of male liberationism in the book the Hazards of Being Male by Herb Goldberg (1992). The social movement of male liberationism, which argues that responsibilities expected of the male individual in terms of proving to the society that he is a real man in processes of socializing establish a hegemony on the man's personality, life, physical and mental health, defends the idea that the patriarchal social structure is harmful for men. Male harnesses determined by Goldberg in a way to support the arguments of the male liberationism movement were listed in the study as label harnesses, activeness harnesses, reservation harnesses and image harnesses. The study included 67 postgraduate thesis that were prepared in the period of 2000-2019 in the field of masculinity, published in the National Thesis Center of YÖK (Turkish Council of Higher Education) and could be accessed as full text which were determined with the method of convenience sampling to be able to trace the reflections in the Turkish society. The included postgraduate theses were analyzed in relation to the determined research questions by content analysis. After examining the thesis quantitatively based on year, level, language, method and topic distribution, labels included regarding male harnesses were qualitatively analyzed. As a result of the analyses, transition stages expected of men in socialization processes which could be associated with the male liberationism movement were encountered. Not all categories of male harnesses could be encountered in the theses made visible by these socialization processes. It was determined that all general titles were included among the encountered categories, but not all harnesses in their details were included in the postgraduate thesis.
Toplum ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2020
Bu çalışmanın amacı, Herb Goldberg’in (1992) Erkek Olmanın Tehlikeleri adlı kitabında erkek kurtu... more Bu çalışmanın amacı, Herb Goldberg’in (1992) Erkek Olmanın Tehlikeleri adlı kitabında erkek kurtuluşçuluğu toplumsal hareketini destekleyen erkeklik yükleri perspektifinden yola çıkarak Türk toplumu üzerindeki erkeklik yüklerinin yansımalarını analiz etmektir. Sosyalleşme süreçleri içinde erkek bireyden gerçek bir erkek olduğunu topluma kanıtlaması adına beklenen sorumlulukların erkeğin kişiliği, yaşamı, fiziksel ve ruh sağlığı üzerinde tahakküm kurduğunu belirten erkek kurtuluşçuluğu toplumsal hareketi ataerkil toplum yapısının erkek için zararlı olduğunu savunmaktadır. Erkek kurtuluşçuluğu hareketinin savunularını destekleyecek şekilde Goldberg’in belirlemiş olduğu erkeklik yükleri, çalışmada genel kategoriler halinde etiket yükleri, aktiflik yükleri, saklama yükleri, imaj yükleri şeklinde sıralanmıştır. Çalışmada Türk toplumundaki yansımaların izlerini sürebilmek adına amaca uygun örneklem yöntemi ile belirlenen 2000-2019 yılları arasında erkeklik alanında hazırlanan, YÖK Ulusal Tez Merkezinde yayınlanan ve tam metin olarak ulaşılabilen 67 lisansüstü tez ele alınmıştır. Ele alınan lisansüstü tezler içerik analiziyle birlikte belirlenen araştırma sorularına uygun şekilde değerlendirilmiştir. Tezler yıl, düzey, dil, yöntem, konu dağılımı açısından nicel olarak incelendikten sonra erkeklik yüklerine dair yer alan etiketler niteliksel olarak çözümlenmiştir. Değerlendirmeler sonucunda erkek kurtuluşçuluğu hareketiyle özdeşleştirilebilecek olan toplumsallaşma süreçlerinde erkekten beklenen geçiş aşamalarıyla karşılaşılmıştır. Toplumsallaşma süreçlerinin görünür kılındığı bu tezlerde erkeklik yükleri kategorilerinin tamamına rastlanmamıştır. Rastlanan kategoriler arasında genel başlıkların hepsinin yer aldığı fakat detaylarında yer alan yüklerin hepsinin lisansüstü tezlerde yer almadığı tespit edilmiştir.
Akademik İncelemeler Dergisi, 2021
Bu çalışmanın amacı, kitle iletişim araçları ile sosyal medyada üretilen ve akışa dâhil edilen bi... more Bu çalışmanın amacı, kitle iletişim araçları ile sosyal medyada üretilen ve akışa dâhil edilen bilgileri dijital etik ve siber güvenlik stratejileri bağlamında analiz etmektir. Dijital etik ilkeleri, bireylerin yaşam mahremiyetini göz önünde bulunduran normları kapsamaktadır. Siber uzay, bilgisayar ve bilgisayar ağlarına ilişkin bir kavram olmanın yanı sıra insan eliyle üretilen faaliyetler bütününü de içerdiği için, siber uzayda manipülasyon teknikleri önemli bir siber tehdit olarak kullanıcıların karşısına çıkmaktadır. Siber tehditlerle mücadele etmek için ise dijital etik kurallarının geliştirilmesi önem arz etmektedir. Dijital etik kurallarının ihlal edilmesi sonucunda yanlış ve yalan bilginin oluşmasıyla birlikte bireylerin yanlış bilgilendirilmesi söz konusu olmaktadır. Çalışmada, öncelikle bireyleri "aynı olma" paydasında buluşturma amacı güden sosyal medya, Adorno ve Horkheimer'ın kültür endüstrisi kavramı kapsamında değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, manipülatif nitelik taşıyan içerikler, dijital etik ilkeleri bağlamında analiz edilmiştir. Daha sonra, genelde siber uzayda karşılaşılan sosyal medya tehditleri ve özelde ise bilgi manipülasyonu devletlerin uyguladığı siber güvenlik stratejileri bağlamında karşılaştırılmıştır. Netice olarak, bilginin dijital etik ilkelerinden uzaklaştıkça manipülatif niteliğinin arttığı görülmüştür. Bu nedenle siber uzayın tüm aktörlerinin siber etik kurallarının geliştirilmesi ve uygulanabilmesi için etkin olmaları gerektiği tespit edilmiştir.
Akademik İncelemeler Dergisi (AID)
Toplum ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2020
Bu çalışmanın amacı, Herb Goldberg’in (1992) Erkek Olmanın Tehlikeleri adlı kitabında erkek kurtu... more Bu çalışmanın amacı, Herb Goldberg’in (1992) Erkek Olmanın Tehlikeleri adlı kitabında erkek kurtuluşçuluğu toplumsal hareketini destekleyen erkeklik yükleri perspektifinden yola çıkarak Türk toplumu üzerindeki erkeklik yüklerinin yansımalarını analiz etmektir. Sosyalleşme süreçleri içinde erkek bireyden gerçek bir erkek olduğunu topluma kanıtlaması adına beklenen sorumlulukların erkeğin kişiliği, yaşamı, fiziksel ve ruh sağlığı üzerinde tahakküm kurduğunu belirten erkek kurtuluşçuluğu toplumsal hareketi ataerkil toplum yapısının erkek için zararlı olduğunu savunmaktadır. Erkek kurtuluşçuluğu hareketinin savunularını destekleyecek şekilde Goldberg’in belirlemiş olduğu erkeklik yükleri, çalışmada genel kategoriler halinde etiket yükleri, aktiflik yükleri, saklama yükleri, imaj yükleri şeklinde sıralanmıştır. Çalışmada Türk toplumundaki yansımaların izlerini sürebilmek adına amaca uygun örneklem yöntemi ile belirlenen 2000-2019 yılları arasında erkeklik alanında hazırlanan, YÖK Ulusal Tez Merkezinde yayınlanan ve tam metin olarak ulaşılabilen 67 lisansüstü tez ele alınmıştır. Ele alınan lisansüstü tezler içerik analiziyle birlikte belirlenen araştırma sorularına uygun şekilde değerlendirilmiştir. Tezler yıl, düzey, dil, yöntem, konu dağılımı açısından nicel olarak incelendikten sonra erkeklik yüklerine dair yer alan etiketler niteliksel olarak çözümlenmiştir. Değerlendirmeler sonucunda erkek kurtuluşçuluğu hareketiyle özdeşleştirilebilecek olan toplumsallaşma süreçlerinde erkekten beklenen geçiş aşamalarıyla karşılaşılmıştır. Toplumsallaşma süreçlerinin görünür kılındığı bu tezlerde erkeklik yükleri kategorilerinin tamamına rastlanmamıştır. Rastlanan kategoriler arasında genel başlıkların hepsinin yer aldığı fakat detaylarında yer alan yüklerin hepsinin lisansüstü tezlerde yer almadığı tespit edilmiştir.
Books by Aynur TEKKE
Nobel Akademik Yayıncılık, 2024
Toplumlar, oluşturmuş oldukları sistemleri sürdürebilmek için yazılı veya yazısız olmak üzere bir... more Toplumlar, oluşturmuş oldukları sistemleri sürdürebilmek için yazılı veya yazısız olmak üzere birtakım kurallar koymakta, yeni yetişen bireylerine de bu kuralları öğretmek için çeşitli eğitim programları uygulamaktadırlar. Bu eğitim programlarının gerçekte topluma yeni katılan bireyler için bir tür uyum programları oldukları bilinmektedir. Bunu yaparken toplum, bir yandan yeni yetişen bireylerine toplumun kurallarını öğretirken diğer yandan da sistemin büyük oranda değişmesini engellemek istemektedir. Toplumlar statükoyu koruyarak, toplum içindeki düzeni sağlamayı kolaylaştırmak isterken, değişim onlar açısından farklılıkların ortaya çıkması ve düzenin sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Tüm bunlardan dolayı toplumların yazılı ve yazısız kuralları bulunmaktadır. Yazılı kurallar çoğunlukla yazısız kurallardan üretilerek düzenin sağlanmasını kolaylaştırmaktadırlar. Geleneksel yapılanmalarda toplumun düzenlenmesi ve devamlılığının sağlanmasında son derece etkili olan yazısız kurallar, karmaşık toplumlarda yüz yüze iletişimin yerini kurumların almış olmasından dolayı önemini kaybetmeye başlamıştır. Ancak bu durum, toplumların yazısız kurallarının ortadan kalkması anlamına gelmemektedir. Modern toplumların karmaşık ve etkileşimci yapısı, yazısız kuralların yazılı hale gelmesini zorunlu hale getirirken yazısız kuralların da varlıklarını devam ettirmesini gerektirmektedir. Toplumların devamlılıklarını sağlamalarında toplumsal cinsiyet rolleri en etkili faktörler arasında yer almaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri, içinde bulunulan toplumun kadın ve erkeklere yüklemiş oldukları roller ve sorumluluklar olup var olan sistemin yeni yetişen nesillere de aktarılmasında son derece etkilidirler. Ataerkil yapılanmalar, erkek egemen yapılar oldukları için kadınların erkeklerin gerisinde kalmaları ve erkeklerin belirlemiş oldukları hayatı yaşamaları söz konusu olmaktadır. Bu da erkekleri, toplumun öğretmiş olduğu şekilde hakimiyet kurmaya ve hakimiyetlerini sürdürmeye mecbur bırakabilmektedir. Bu tür yapılarda erkeklerin ellerindeki birtakım avantajlar, onların kadınlar üzerinde hakimiyet sağlamalarında etkili olabilmektedir. Kadınların da toplumsal cinsiyet rollerini içselleştirerek devam eden toplumsallaşma süreçleri belirleyici olduğu sürece dışarıya yansıyan önemli sorunlar yaşanmamaktadır. Ancak küreselleşmenin insanların hayatına sunmuş olduğu kitle iletişim ve ulaşım araçları sayesinde eskinin homojen yapılanmasını günümüzde sürdürebilmek mümkün değildir. Ayrıca modern dünyanın kadın erkek ayrımı yapmaksızın herkese sunmuş olduğu imkânlar, kadınların ataerkil yapılanmaların kendi hayatlarını nasıl kısıtladığını görmeleri ve bunu değiştirme imkânlarının olduğunu fark etmelerinde etkili olmaktadır. Tüm bunlar, erkeklerin toplumsallaşma sürecinde öğrenmiş oldukları güç ve iktidarını sürdürmeleri gerektiği yönündeki bilgilerle çatışma yaşamalarında etkili olabilmektedir. Erkekler egemenliklerini sürdürmek isterken kadınlar da kendi kararlarını alabileceklerini öğrendiklerinde birtakım sorunlar yaşanmaya başlıyor. Geleneksel yapılanmaların kendi içlerinde sağlamış oldukları ataerkil düzen yerini, modern toplumlarda cinsiyet ayrımı yapılmaksızın liyakat temelli yapılanmalara bırakmaktadır. Her iki yapılanma da kendi içlerinde bir düzen kurmuşken geçiş aşamalarındaki toplumlarda bu süreç birtakım istenmeyen şartların yaşanmasında etkili olabilmektedir. Bu tür olası problemlerin kaynağında, devletler tarafından oluşturulan yazılı kuralların uygulanması ile yazısız kuralların çatışması da bulunmaktadır. Bu çalışmada, toplumsal yapılanmaların oluşumunda, devamlılığında ve değişiminde yaşanan çatışmaları ve bu çatışmaların ortaya koymuş olduğu sapma ve suçların toplumsal yapılanma üzerindeki olumsuz etkileri ve bu etkilerin nasıl ortadan kaldırılabilecekleri üzerine yapılan münferit değerlendirmelere yer verilmiştir. Doktora öğrencileri ile güncel toplumsal problemlerin sosyolojik boyutları üzerine yapılan derslerin ürünleri olan her bir bölümün bir araya getirilmesi ile oluşturulan bu editöryal çalışmada, sahaya dair yaşanan sorunlar ve devletin yetkili kurumlarının üretmiş oldukları çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır. Pozitif ayrımcılık olarak nitelendirilen, kadınların küreselleşmenin de etkisi ile elde etmiş oldukları haklar ve bu hakların toplum içinde ne derece işler konumda olduğuna da çalışma içinde yer verilmeye çalışılmıştır. Bilinmesi gereken en önemli noktalardan birisi, hakların devlet tarafından veriliyor olmasına rağmen halkın, bu haklar ile ilgili düşüncesi ve bu hakları ne derece kullanabiliyor olduğudur. Bu sebeple çalışmada sadece kadınların değil erkeklerin de kendilerine toplum tarafından uygulanılan dayatmalardan dolayı yaşamış oldukları mağduriyetlere ışık tutulmak istenmiştir. Ataerkil yapılanmalarda erkeklerin avantajlı oldukları şeklindeki kabul, bugün erkeklik üzerine yapılan çalışmalarla birlikte erkeklerin de önemli dev avantajlarının olduğuna dönüşmüştür. Bu sebeple çalışmada, erkeklik ile ilgili yeni bakış açılarına da yer verilmiştir. Kadınların da erkeklerin de kendileri olabildikleri bir dünyada yaşayabilmenin öneminin fark edildiği bir dünya için bu çalışmanın bir katkısı olması dileği ile…
* Kitapta yazılı olan her türlü bilginin ve yorumun sorumluluğu yazarların kendilerine aittir. * ... more * Kitapta yazılı olan her türlü bilginin ve yorumun sorumluluğu yazarların kendilerine aittir. * Bu eserin tüm hakları Akademik Düşünce Yayınları'na aittir. Fotokopi yöntemiyle çoğaltılamaz, kaynak gösterilmedikçe içeriği kullanılamaz.
The Different Approaches of Academic Disciplines to the Phenomenon of Migration, 2021
Dijital Dünyada Pandemi Araştırma ve Tartışmalar, 2021
Pandemi Sürecinde Sosyoekonomik Değişim ve Dönüşümler "Fırsatlar, Tehditler, Yeni Normaller", 2020
İlkel toplumlardan postmodern toplumlara kadar aile toplumun
en temel yapısını oluşturmaktadır. A... more İlkel toplumlardan postmodern toplumlara kadar aile toplumun
en temel yapısını oluşturmaktadır. Aile kurumunu açıklamaya
çalışan kuram ve perspektifler incelendiğinde ailenin işlevini
yitirerek yok olacağını savunan çatışmacı görüş ve dönüşüme
uğrasa bile varlığını devam ettireceğini ileri süren işlevselci görüşü
savunan sosyologlar ikiye ayrılmaktadır. Yeni Tip Koronavirüs
(Covid-19) Pandemisi tam da bu tartışmaların ortasına düşmüş
ve bir sağlık sorunu olmakla birlikte sosyoloji alanını da toplumun
en temel birimi olan bireyi ve aileyi bizzat etkilemiştir. Bireye
temas eden her konunun aile üzerine izdüşümü söz konusudur
çünkü aileyi oluşturan bireylerdir. Pandemi sebebiyle geçici bir
süreliğine küresel çapta kendimizi içinde bulduğumuz sosyal
izolasyon (yeni normal deyiş ile fiziksel izolasyon) okulların,
alışveriş merkezlerinin kapanması, birçok sektörün esnek ve
dönüşümlü çalışma sistemine geçmesi, 65 yaş üstü ve 20 yaş
altına sokağa çıkma yasağının uygulanması ile aileyi doğrudan
etkilemiştir. Ailenin yapısal işlevlerinin bürokratik örgütlerle
paylaşılsa bile sınırlı sayıdaki işlevleri çok iyi bir şekilde yerine
getirdiğini savunan sosyolog Litwak’a göre, modern çekirdek aile,
geleneksel bağlardan kopmadığından “değişikliğe uğramış geniş
aile”dir. Bir başka deyişle Litwak, çekirdek aileler konfederasyonu
adıyla yeni bir aile modeli tanımlamaktadır (Dikeçligil, 2012).
332
Benzer bir tanımı Türk Ailesi için “Çekirdek Aile Ağları” tanımı
ile Beylü Dikeçligil yapmaktadır. Dikeçligil’e göre, Türk Aile
yapısında çekirdek aileler, bilhassa kriz dönemlerinde aile
bağlarını dayanışma ve güven duygusu ile ayrı hanelerde otursalar
bile yoğun geliş gidiş ve maddi manevi desteklerle görünmez bir
şemsiye altında devam ettirmektedir (Dikeçligil, 2012). Pandemi
tam bu noktada çekirdek aile ağı şemsiyesini, eve kapanma süreci
ile ortadan kaldırmıştır. Bununla birlikte çekirdek aile paylaşılan
rol ve sorumluluklarının yerine getirilmesinde aile üyelerinin
birbirleri ile daha yoğun iletişime geçtiği bir süreci başlatmıştır.
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun ortaya koymuş olduğu
sosyal sermaye kavramı burada devreye girmektedir. Aile
açısından ele alındığında Furstenberg ve Kaplan’ın “Aile Temelli
Sosyal Sermaye” olarak kavramsallaştırdığı ailede çocuk ve yaşlı
bakımı, çocukların aile içinde sosyalleşmesi, dini ve ahlaki eğitimin
aile içinde verilmesi gibi konuları kapsayan aile temelli sosyal
sermaye sosyal izolasyon sürecinde sekteye uğramıştır. Çalışma,
10 ayrı aile ile yarı-yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiş olan
nitel araştırma verilerine dayanmaktadır. Araştırma ile sosyal
izolasyonun aile temelli sosyal sermayenin yitirilmesine sebep
olup olmadığı ve yitirilmesi durumunda bunun, ailenin geneli ve
bütünleyici üyesi olan babalar üzerindeki etkileri analiz edilmeye
çalışılmıştır. Aile temelli sosyal sermayenin yitirilmesinin aile
içi iletişime ve ailede toplumsal cinsiyete dayalı rol paylaşımına
olumlu etkileri olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Araştırma
sonucunda pandemi nedeniyle aile temelli sosyal sermayenin
yitirildiği ancak bunun aile dayanışmasını ve aile içinde toplumsal
cinsiyete dayalı rollerin dağılımı konusunda değişime yol açtığı,
uzun vadede böyle bir değişimin aileye yönelik bakışı olumlu
yönde değiştireceği sonucuna varılmıştır.
Uploads
Conference Presentations by Aynur TEKKE
geliri oranında, hakimin takdiri ile yapmış olduğu bir ödeme olarak bilinmektedir. Kadınlar tarafından eski eşlerine verilen nafakalara rastlanmış olsa da bu örneklerin sayılarının son derece sınırlı olduğu bilinmektedir. Toplumsal yapılanmaların şekillenmelerinde yazısız kuralların yaptırım güçleri, yazılı kurallardan daha önce gelmekte, çoğu zaman yazılı kuralların
temelini oluşturmaktadır. Türk toplumunda da erkeklere toplumsal cinsiyet rolleri ile ailenin ekonomik sorumluluklarını yüklenme görevi verilmiştir. Bu sorumluluk, aile birliğinin bozulması sonrasında da devam etmekte ve erkekler genellikle boşanma sonrasında eşlerine nafaka ödeyerek bu sorumluluklarını yerine getirmeye devam etmektedirler. Toplum da
erkekten bu ödemeyi yapmasını beklemektedir. Ancak son dönemde daha sık gündeme gelmeye başlayan toplumsal cinsiyet eşitliği söylemleri ve toplumsal cinsiyet rollerinde yaşanan dönüşüm, erkeklerin boşanma sonrasında ödemek zorunda kaldıkları nafakanın tartışmaya açılmasında etkili olmuştur. Bu çalışmada Ankara’da yaşayan ve boşanma sonrasında nafaka ödeyen/ödemeye devam eden 18 erkek görüşmeci ile nitel araştırma yapılmıştır. Çalışma verileri, değişen dünya ile birlikte erkeklerin nafaka vermeyi sorgulamaya başladıklarını, bu sebep ile de konu ile ilgili çalışmalar yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.
sayımızın ardından gelen olumlu dönüşler neticesinde büyük bir heyecanla ikinci sayının hazırlıklarına başlayan yayın kurulumuz yoğun bir çalışma dönemini tamamlamıştır. Bu sayımızda dört araştırma makalesi ve iki kitap incelemesi yer almaktadır. Asmin Kavas BİLGİÇ, Ortak Alanların Önemi ve Koruma Stratejileri başlıklı makalesinde ortak alanların genel olarak önemini ve koruma stratejilerini, Garrett Hardin ve Elinor Ostrom’un farklı görüşleri bağlamında tartışmıştır. Çalışmada örnekler eşliğinde ortak alanların kullanımına yönelik gelişmeler analiz edilmiştir. Yazar, tüm bu açıklamaların ardından Türkiye’de ortak alanların korunmasında ağırlıklı olarak piyasaya dayalı araçların etkin olduğu tezini ileri sürmektedir. Cumali BOZPİNAR, Kemal Karpat ve Osmanlı Tarihinin Dönemlendirilmesi başlıklı makalesinde öncelikle Osmanlı tarihine ilişkin yapılan sınıflandırmaları karşılaştırmalar yoluyla
açıklamaktadır. Bu açıklamaların ardından Karpat’ın iki çalışmasından hareketle Osmanlı tarihinin dönemlendirmesini incelemektedir. Yazar, Karpat’ın Osmanlı tarihini dönemlendirmesindeki temel farklılığı toprak rejimi çerçevesinde tüm Osmanlı tarihini kapsaması olarak belirtmektedir. Sait GÜLSOY tarafından yazılmış olan Exergaming, Kısa Bir Literatür Özeti ve Türkçeleştirme Önerisi: Antroyun başlıklı makalede, dijital oyun türlerinden olan “exergame” kavramsallaştırması için Türkçe karşılık önerisi sunulmaktadır. Kültür, toplumsal yaşam ve sosyalleşme süreçlerinde oyunun etkisini ortaya koymayı da amaçlayan Gülsoy, dijital oyunların anlaşılması konusunda tespitler yapmaktadır. Yazar, alanyazında yer alan çalışmalarla birlikte dijital oyun ve sağlık ilişkisini sosyolojik bir perspektifle temellendirmektedir. İkinci sayımızda yer alan son makale Perihan Betül ERNAS’ın Anadolu Aydınlanması ve Toplumsal Değişimde Önemli Bir Adım: Köy Enstitüleri başlıklı çalışmasıdır. Ernas, makalede Cumhuriyet’in ilanıyla beraber toplum genelinde başlayan değişimlerin siyasal, kültürel ve
ekonomik alanlarda da etkili olduğunu belirterek bu etki ve değişimler ışığında köy enstitülerinin rolünü ele almaktadır. Köy enstitülerinin tarihsel sürecinin kuruluş, işleyiş ve kapanış dönemleri olarak detaylandırdığı makalede, enstitülerin eğitim işlevinin yanında kültürel işlevinin de öne çıktığı vurgulamaktadır. Kitap incelemelerinin akademik çalışmalarda önemli bir yer teşkil ettiği düşüncesinden hareketle dergimizde kitap incelemelerine de yer veriyoruz. Bu kapsamda İbrahim KUMEK Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma başlıklı kitabını; Ahmet ÇIRAKOĞLU ise Michael Axworthy’un Devrimci İran: İslam Cumhuriyeti’nin Tarihi başlıklı kitabını incelemiştir. Bu sayının hazırlık sürecinde büyük bir özveriyle çalışmaların tamamlanmasına destek olan
dergimizin imtiyaz sahibi Metin ÖZ, editör yardımcılarımız Muhammed AKSU ve İrem Ece AKPINAR başta olmak üzere yazarlarımıza ve değerli hakemlerimize teşekkür ederiz. Ayrıca dergimizin okuyucularıyla buluşmasına katkı sağlayan Uğur Ofset ve Matbaacılığa, ikinci sayımızın baskı sponsoru olan Canik Belediyesi’ne ve Canik Belediyesi Belediye Başkanı Sayın İbrahim SANDIKÇA’ya teşekkürlerimizi sunarız.
Pandemi sürecinin sona erdiği, sağlıklı günlerde tekrar buluşmak dileğiyle…
Editörler
Kaan AKMAN
Aynur TEKKE
Papers by Aynur TEKKE
mümkün olan kültürel ve tarihi mirasın gelecek nesillere aktarılması toplumsal aidiyet ve
birlikteliğin sürdürülebilmesi için önemlidir. Sürdürülebilirlik toplumlar tarafından farklı şekillerde
gerçekleştirilebilmektedir. Gerçekleştirme görevini üstlenen yapılar olarak müzeler, arşivler ve
kütüphaneler topluma, toplum üyelerine, farklı toplumlara ve yine onların üyelerine de kültürel ve
tarihi mirasın aktarılması açısından önemli bir görev üstlenmektedir. Tarihi süreç içinde
toplumların dahil olduğu değişim ve gelişim süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bu yapıların
sahip olduğu işlevlerin değişmediği fakat toplumlara ve bireylere erişim hususunda farklı
uygulamalar geliştirildiği görülmüştür. Özellikle teknolojinin, teknolojik gelişmelerin, farklı
uygulamaların toplumsal ve bireysel yaşamlarda görünür hale gelmesi farklı müze ve kütüphane
türlerinin oluşmasının da önünü açmıştır. Zira, 21. yüzyılda ivme kazanan dijitalleştirme çabaları
bilginin korunması, muhafaza edilmesi ve gelecek nesillere aktarılmasında önem arz etmektedir.
Bilgiye erişimin artması, tarihi mekanlara yeni bir deneyim ve katılım biçimi olarak dijital alanı
belirlemiştir. Sosyal medya uygulamalarından web tabanlı arşivlere kadar çeşitlilik gösterebilen bu
yeni alan, somut ve somut olmayan tarihi ve kültürel mirasa yeni bir işlev kazandırmıştır. Bu
çalışma, teknolojik gelişmelerle beraber ortaya çıkan yeni müzecilik ve kütüphanecilik anlayışını,
sanal müzelerin ve kütüphanelerin müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetlerini ve bireylerin bu
faaliyetlere olan ilgisini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda, müzelerin
ve kütüphanelerin işlevleri gerek tarihsel süreç gerekse de teknolojik gelişmeler açısından ele
alınarak yeni uygulamaların müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetlerine olan katkıları üzerinden bir
analiz yapılmıştır. Dijitalleşme, müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetleri etkileşim üçgeninde
analizlerin yapıldığı çalışmada, literatürde yer alan uygulanan ve uygulanması planlanan sanal
müzecilik/kütüphanecilik faaliyetleri incelenmiştir. Bireylerin bilgiye kolay erişim sağlama isteği,
yeniliklere açık olması, gerçeklik algısının sanal da olsa başarılı bir şekilde aktarılmasının tarihi ve
kültürel miras yapılarının işlevlerini yerine getirme noktasında yardımcı olduğu, bireyler arasında
paylaşımın daha kolay bir hale geldiği, bireylerin fiziksel olarak erişiminin olmadığı mekanlara
sanal ortam aracılığıyla erişebilmesinin hem söz konusu mekanlar hem de kültürel ve tarihi mirasın
aktarılmasında olumlu bir etkisi olduğu çalışma sonucunda tespit edilmiştir.
Books by Aynur TEKKE
en temel yapısını oluşturmaktadır. Aile kurumunu açıklamaya
çalışan kuram ve perspektifler incelendiğinde ailenin işlevini
yitirerek yok olacağını savunan çatışmacı görüş ve dönüşüme
uğrasa bile varlığını devam ettireceğini ileri süren işlevselci görüşü
savunan sosyologlar ikiye ayrılmaktadır. Yeni Tip Koronavirüs
(Covid-19) Pandemisi tam da bu tartışmaların ortasına düşmüş
ve bir sağlık sorunu olmakla birlikte sosyoloji alanını da toplumun
en temel birimi olan bireyi ve aileyi bizzat etkilemiştir. Bireye
temas eden her konunun aile üzerine izdüşümü söz konusudur
çünkü aileyi oluşturan bireylerdir. Pandemi sebebiyle geçici bir
süreliğine küresel çapta kendimizi içinde bulduğumuz sosyal
izolasyon (yeni normal deyiş ile fiziksel izolasyon) okulların,
alışveriş merkezlerinin kapanması, birçok sektörün esnek ve
dönüşümlü çalışma sistemine geçmesi, 65 yaş üstü ve 20 yaş
altına sokağa çıkma yasağının uygulanması ile aileyi doğrudan
etkilemiştir. Ailenin yapısal işlevlerinin bürokratik örgütlerle
paylaşılsa bile sınırlı sayıdaki işlevleri çok iyi bir şekilde yerine
getirdiğini savunan sosyolog Litwak’a göre, modern çekirdek aile,
geleneksel bağlardan kopmadığından “değişikliğe uğramış geniş
aile”dir. Bir başka deyişle Litwak, çekirdek aileler konfederasyonu
adıyla yeni bir aile modeli tanımlamaktadır (Dikeçligil, 2012).
332
Benzer bir tanımı Türk Ailesi için “Çekirdek Aile Ağları” tanımı
ile Beylü Dikeçligil yapmaktadır. Dikeçligil’e göre, Türk Aile
yapısında çekirdek aileler, bilhassa kriz dönemlerinde aile
bağlarını dayanışma ve güven duygusu ile ayrı hanelerde otursalar
bile yoğun geliş gidiş ve maddi manevi desteklerle görünmez bir
şemsiye altında devam ettirmektedir (Dikeçligil, 2012). Pandemi
tam bu noktada çekirdek aile ağı şemsiyesini, eve kapanma süreci
ile ortadan kaldırmıştır. Bununla birlikte çekirdek aile paylaşılan
rol ve sorumluluklarının yerine getirilmesinde aile üyelerinin
birbirleri ile daha yoğun iletişime geçtiği bir süreci başlatmıştır.
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun ortaya koymuş olduğu
sosyal sermaye kavramı burada devreye girmektedir. Aile
açısından ele alındığında Furstenberg ve Kaplan’ın “Aile Temelli
Sosyal Sermaye” olarak kavramsallaştırdığı ailede çocuk ve yaşlı
bakımı, çocukların aile içinde sosyalleşmesi, dini ve ahlaki eğitimin
aile içinde verilmesi gibi konuları kapsayan aile temelli sosyal
sermaye sosyal izolasyon sürecinde sekteye uğramıştır. Çalışma,
10 ayrı aile ile yarı-yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiş olan
nitel araştırma verilerine dayanmaktadır. Araştırma ile sosyal
izolasyonun aile temelli sosyal sermayenin yitirilmesine sebep
olup olmadığı ve yitirilmesi durumunda bunun, ailenin geneli ve
bütünleyici üyesi olan babalar üzerindeki etkileri analiz edilmeye
çalışılmıştır. Aile temelli sosyal sermayenin yitirilmesinin aile
içi iletişime ve ailede toplumsal cinsiyete dayalı rol paylaşımına
olumlu etkileri olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Araştırma
sonucunda pandemi nedeniyle aile temelli sosyal sermayenin
yitirildiği ancak bunun aile dayanışmasını ve aile içinde toplumsal
cinsiyete dayalı rollerin dağılımı konusunda değişime yol açtığı,
uzun vadede böyle bir değişimin aileye yönelik bakışı olumlu
yönde değiştireceği sonucuna varılmıştır.
geliri oranında, hakimin takdiri ile yapmış olduğu bir ödeme olarak bilinmektedir. Kadınlar tarafından eski eşlerine verilen nafakalara rastlanmış olsa da bu örneklerin sayılarının son derece sınırlı olduğu bilinmektedir. Toplumsal yapılanmaların şekillenmelerinde yazısız kuralların yaptırım güçleri, yazılı kurallardan daha önce gelmekte, çoğu zaman yazılı kuralların
temelini oluşturmaktadır. Türk toplumunda da erkeklere toplumsal cinsiyet rolleri ile ailenin ekonomik sorumluluklarını yüklenme görevi verilmiştir. Bu sorumluluk, aile birliğinin bozulması sonrasında da devam etmekte ve erkekler genellikle boşanma sonrasında eşlerine nafaka ödeyerek bu sorumluluklarını yerine getirmeye devam etmektedirler. Toplum da
erkekten bu ödemeyi yapmasını beklemektedir. Ancak son dönemde daha sık gündeme gelmeye başlayan toplumsal cinsiyet eşitliği söylemleri ve toplumsal cinsiyet rollerinde yaşanan dönüşüm, erkeklerin boşanma sonrasında ödemek zorunda kaldıkları nafakanın tartışmaya açılmasında etkili olmuştur. Bu çalışmada Ankara’da yaşayan ve boşanma sonrasında nafaka ödeyen/ödemeye devam eden 18 erkek görüşmeci ile nitel araştırma yapılmıştır. Çalışma verileri, değişen dünya ile birlikte erkeklerin nafaka vermeyi sorgulamaya başladıklarını, bu sebep ile de konu ile ilgili çalışmalar yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.
sayımızın ardından gelen olumlu dönüşler neticesinde büyük bir heyecanla ikinci sayının hazırlıklarına başlayan yayın kurulumuz yoğun bir çalışma dönemini tamamlamıştır. Bu sayımızda dört araştırma makalesi ve iki kitap incelemesi yer almaktadır. Asmin Kavas BİLGİÇ, Ortak Alanların Önemi ve Koruma Stratejileri başlıklı makalesinde ortak alanların genel olarak önemini ve koruma stratejilerini, Garrett Hardin ve Elinor Ostrom’un farklı görüşleri bağlamında tartışmıştır. Çalışmada örnekler eşliğinde ortak alanların kullanımına yönelik gelişmeler analiz edilmiştir. Yazar, tüm bu açıklamaların ardından Türkiye’de ortak alanların korunmasında ağırlıklı olarak piyasaya dayalı araçların etkin olduğu tezini ileri sürmektedir. Cumali BOZPİNAR, Kemal Karpat ve Osmanlı Tarihinin Dönemlendirilmesi başlıklı makalesinde öncelikle Osmanlı tarihine ilişkin yapılan sınıflandırmaları karşılaştırmalar yoluyla
açıklamaktadır. Bu açıklamaların ardından Karpat’ın iki çalışmasından hareketle Osmanlı tarihinin dönemlendirmesini incelemektedir. Yazar, Karpat’ın Osmanlı tarihini dönemlendirmesindeki temel farklılığı toprak rejimi çerçevesinde tüm Osmanlı tarihini kapsaması olarak belirtmektedir. Sait GÜLSOY tarafından yazılmış olan Exergaming, Kısa Bir Literatür Özeti ve Türkçeleştirme Önerisi: Antroyun başlıklı makalede, dijital oyun türlerinden olan “exergame” kavramsallaştırması için Türkçe karşılık önerisi sunulmaktadır. Kültür, toplumsal yaşam ve sosyalleşme süreçlerinde oyunun etkisini ortaya koymayı da amaçlayan Gülsoy, dijital oyunların anlaşılması konusunda tespitler yapmaktadır. Yazar, alanyazında yer alan çalışmalarla birlikte dijital oyun ve sağlık ilişkisini sosyolojik bir perspektifle temellendirmektedir. İkinci sayımızda yer alan son makale Perihan Betül ERNAS’ın Anadolu Aydınlanması ve Toplumsal Değişimde Önemli Bir Adım: Köy Enstitüleri başlıklı çalışmasıdır. Ernas, makalede Cumhuriyet’in ilanıyla beraber toplum genelinde başlayan değişimlerin siyasal, kültürel ve
ekonomik alanlarda da etkili olduğunu belirterek bu etki ve değişimler ışığında köy enstitülerinin rolünü ele almaktadır. Köy enstitülerinin tarihsel sürecinin kuruluş, işleyiş ve kapanış dönemleri olarak detaylandırdığı makalede, enstitülerin eğitim işlevinin yanında kültürel işlevinin de öne çıktığı vurgulamaktadır. Kitap incelemelerinin akademik çalışmalarda önemli bir yer teşkil ettiği düşüncesinden hareketle dergimizde kitap incelemelerine de yer veriyoruz. Bu kapsamda İbrahim KUMEK Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma başlıklı kitabını; Ahmet ÇIRAKOĞLU ise Michael Axworthy’un Devrimci İran: İslam Cumhuriyeti’nin Tarihi başlıklı kitabını incelemiştir. Bu sayının hazırlık sürecinde büyük bir özveriyle çalışmaların tamamlanmasına destek olan
dergimizin imtiyaz sahibi Metin ÖZ, editör yardımcılarımız Muhammed AKSU ve İrem Ece AKPINAR başta olmak üzere yazarlarımıza ve değerli hakemlerimize teşekkür ederiz. Ayrıca dergimizin okuyucularıyla buluşmasına katkı sağlayan Uğur Ofset ve Matbaacılığa, ikinci sayımızın baskı sponsoru olan Canik Belediyesi’ne ve Canik Belediyesi Belediye Başkanı Sayın İbrahim SANDIKÇA’ya teşekkürlerimizi sunarız.
Pandemi sürecinin sona erdiği, sağlıklı günlerde tekrar buluşmak dileğiyle…
Editörler
Kaan AKMAN
Aynur TEKKE
mümkün olan kültürel ve tarihi mirasın gelecek nesillere aktarılması toplumsal aidiyet ve
birlikteliğin sürdürülebilmesi için önemlidir. Sürdürülebilirlik toplumlar tarafından farklı şekillerde
gerçekleştirilebilmektedir. Gerçekleştirme görevini üstlenen yapılar olarak müzeler, arşivler ve
kütüphaneler topluma, toplum üyelerine, farklı toplumlara ve yine onların üyelerine de kültürel ve
tarihi mirasın aktarılması açısından önemli bir görev üstlenmektedir. Tarihi süreç içinde
toplumların dahil olduğu değişim ve gelişim süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bu yapıların
sahip olduğu işlevlerin değişmediği fakat toplumlara ve bireylere erişim hususunda farklı
uygulamalar geliştirildiği görülmüştür. Özellikle teknolojinin, teknolojik gelişmelerin, farklı
uygulamaların toplumsal ve bireysel yaşamlarda görünür hale gelmesi farklı müze ve kütüphane
türlerinin oluşmasının da önünü açmıştır. Zira, 21. yüzyılda ivme kazanan dijitalleştirme çabaları
bilginin korunması, muhafaza edilmesi ve gelecek nesillere aktarılmasında önem arz etmektedir.
Bilgiye erişimin artması, tarihi mekanlara yeni bir deneyim ve katılım biçimi olarak dijital alanı
belirlemiştir. Sosyal medya uygulamalarından web tabanlı arşivlere kadar çeşitlilik gösterebilen bu
yeni alan, somut ve somut olmayan tarihi ve kültürel mirasa yeni bir işlev kazandırmıştır. Bu
çalışma, teknolojik gelişmelerle beraber ortaya çıkan yeni müzecilik ve kütüphanecilik anlayışını,
sanal müzelerin ve kütüphanelerin müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetlerini ve bireylerin bu
faaliyetlere olan ilgisini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda, müzelerin
ve kütüphanelerin işlevleri gerek tarihsel süreç gerekse de teknolojik gelişmeler açısından ele
alınarak yeni uygulamaların müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetlerine olan katkıları üzerinden bir
analiz yapılmıştır. Dijitalleşme, müzecilik ve kütüphanecilik faaliyetleri etkileşim üçgeninde
analizlerin yapıldığı çalışmada, literatürde yer alan uygulanan ve uygulanması planlanan sanal
müzecilik/kütüphanecilik faaliyetleri incelenmiştir. Bireylerin bilgiye kolay erişim sağlama isteği,
yeniliklere açık olması, gerçeklik algısının sanal da olsa başarılı bir şekilde aktarılmasının tarihi ve
kültürel miras yapılarının işlevlerini yerine getirme noktasında yardımcı olduğu, bireyler arasında
paylaşımın daha kolay bir hale geldiği, bireylerin fiziksel olarak erişiminin olmadığı mekanlara
sanal ortam aracılığıyla erişebilmesinin hem söz konusu mekanlar hem de kültürel ve tarihi mirasın
aktarılmasında olumlu bir etkisi olduğu çalışma sonucunda tespit edilmiştir.
en temel yapısını oluşturmaktadır. Aile kurumunu açıklamaya
çalışan kuram ve perspektifler incelendiğinde ailenin işlevini
yitirerek yok olacağını savunan çatışmacı görüş ve dönüşüme
uğrasa bile varlığını devam ettireceğini ileri süren işlevselci görüşü
savunan sosyologlar ikiye ayrılmaktadır. Yeni Tip Koronavirüs
(Covid-19) Pandemisi tam da bu tartışmaların ortasına düşmüş
ve bir sağlık sorunu olmakla birlikte sosyoloji alanını da toplumun
en temel birimi olan bireyi ve aileyi bizzat etkilemiştir. Bireye
temas eden her konunun aile üzerine izdüşümü söz konusudur
çünkü aileyi oluşturan bireylerdir. Pandemi sebebiyle geçici bir
süreliğine küresel çapta kendimizi içinde bulduğumuz sosyal
izolasyon (yeni normal deyiş ile fiziksel izolasyon) okulların,
alışveriş merkezlerinin kapanması, birçok sektörün esnek ve
dönüşümlü çalışma sistemine geçmesi, 65 yaş üstü ve 20 yaş
altına sokağa çıkma yasağının uygulanması ile aileyi doğrudan
etkilemiştir. Ailenin yapısal işlevlerinin bürokratik örgütlerle
paylaşılsa bile sınırlı sayıdaki işlevleri çok iyi bir şekilde yerine
getirdiğini savunan sosyolog Litwak’a göre, modern çekirdek aile,
geleneksel bağlardan kopmadığından “değişikliğe uğramış geniş
aile”dir. Bir başka deyişle Litwak, çekirdek aileler konfederasyonu
adıyla yeni bir aile modeli tanımlamaktadır (Dikeçligil, 2012).
332
Benzer bir tanımı Türk Ailesi için “Çekirdek Aile Ağları” tanımı
ile Beylü Dikeçligil yapmaktadır. Dikeçligil’e göre, Türk Aile
yapısında çekirdek aileler, bilhassa kriz dönemlerinde aile
bağlarını dayanışma ve güven duygusu ile ayrı hanelerde otursalar
bile yoğun geliş gidiş ve maddi manevi desteklerle görünmez bir
şemsiye altında devam ettirmektedir (Dikeçligil, 2012). Pandemi
tam bu noktada çekirdek aile ağı şemsiyesini, eve kapanma süreci
ile ortadan kaldırmıştır. Bununla birlikte çekirdek aile paylaşılan
rol ve sorumluluklarının yerine getirilmesinde aile üyelerinin
birbirleri ile daha yoğun iletişime geçtiği bir süreci başlatmıştır.
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun ortaya koymuş olduğu
sosyal sermaye kavramı burada devreye girmektedir. Aile
açısından ele alındığında Furstenberg ve Kaplan’ın “Aile Temelli
Sosyal Sermaye” olarak kavramsallaştırdığı ailede çocuk ve yaşlı
bakımı, çocukların aile içinde sosyalleşmesi, dini ve ahlaki eğitimin
aile içinde verilmesi gibi konuları kapsayan aile temelli sosyal
sermaye sosyal izolasyon sürecinde sekteye uğramıştır. Çalışma,
10 ayrı aile ile yarı-yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiş olan
nitel araştırma verilerine dayanmaktadır. Araştırma ile sosyal
izolasyonun aile temelli sosyal sermayenin yitirilmesine sebep
olup olmadığı ve yitirilmesi durumunda bunun, ailenin geneli ve
bütünleyici üyesi olan babalar üzerindeki etkileri analiz edilmeye
çalışılmıştır. Aile temelli sosyal sermayenin yitirilmesinin aile
içi iletişime ve ailede toplumsal cinsiyete dayalı rol paylaşımına
olumlu etkileri olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Araştırma
sonucunda pandemi nedeniyle aile temelli sosyal sermayenin
yitirildiği ancak bunun aile dayanışmasını ve aile içinde toplumsal
cinsiyete dayalı rollerin dağılımı konusunda değişime yol açtığı,
uzun vadede böyle bir değişimin aileye yönelik bakışı olumlu
yönde değiştireceği sonucuna varılmıştır.
YÖK Ulusal Tez Merkezi’nde arşivlenen lisansüstü tezler özelinde bir tarama yapılmıştır. Tarama belirlenmiş olan anahtar kelimeler odağında sürdürülmüş ve analizler yapılarak karşılaştırmalı bir çalışma yürütülmüştür.