Papers by Abdulkadir MACİT
Müslümanlar tarih yazıcılığında İslâm'ın kendine özgün tasavvurunun yanı sıra İslâm'ın kendine öz... more Müslümanlar tarih yazıcılığında İslâm'ın kendine özgün tasavvurunun yanı sıra İslâm'ın kendine özgün tasavvurunun yanı sıra Mısır'ın da içinde yer aldığı Hicaz, Bilâdüşşam, Mağrib, Endülüs, Irak, İran, Sind ve Mâverâünnehir gibi kadim medeniyet havzalarında var olan birikimi çok kısa zamanda tevarüs etmişlerdir. Bu mirası daha sistemli ve metodolojik hale getirmişler, tarih yazıcılığında Siyer ve megâzî, genel ve özel tarihler, şehir ve bölge tarihleri şeklinde çok çeşitli türler oluşturmuşlardır. Bu özgünlük ve tevarüsü ahenkli bir şekilde birleştiren Müslümanların 7.-10. yüzyıllar arasında teşekkül eden tarih yazıcılığı bu dönemde Hulefâ-yi Râşidîn, Emevîler, Abbâsîler ve Tolunoğulları olarak Mısır havzasındaki bölge insanları ve tarih birikimi ile etkileşime girmiş, Müslümanların geliştirdiği metodoloji ve oluşturduğu model ile havzanın tarih yazıcılığı değişmiş ve gelişmiştir. Ancak havzanın kendi asıl tarih tasavvurunun etkisi ve katkısı, Müslümanlarda tarih yazıcılığının gelişimini sürdürdüğü 11.-18. asırlarda gerçekleşmiştir. Bu dönemde havzada Fâtımî, Zengî, Eyyûbî, Memlük ve Osmanlı yönetimleri tarihçiler ile sıkı bir ilişki kurmuştur. Gelişimini tamamlamış ve bir metodoloji geliştirmiş olan tarih yazıcılığı bu süreçte özellikle Memlükler döneminde bir devlet merkezi ve İslâm dünyasındaki tarihçilerin sığındığı liman olması itibarıyla yeni bir hal almıştır. Bu yeni hal Müslümanların Gelişim Dönemi tarih yazıcılığının güçlenmesi anlamına gelmiştir. Ancak 19. ve 20. yüzyıldaki Batı karşısındaki geri çekilme ve modernleşme/batılılaşma süreci Mısır havzasında tarih yazıcılığını bir zihnî daralma, fikrî dönüşüm ve tür olarak çeşitlenmeye maruz bırakmıştır. Bu çalışma Mısır havzasındaki Müslümanların tarih yazıcılığı sürecinin bütününü derinlikli bir şekilde ele almayı hedeflemektedir. Bu süreç Mısır havzasında sayısı onu aşan büyük hanedanlıklar dikkate alınarak dört yüzü aşan tarih kaynağı üzerinden incelenmektedir. Bu çalışmanın temel önemi Mısır havzasında tarih yazıcılığında Müslümanların havzada gelişim gösteren güçlü katkısını ve etkisini bütünlüklü bir şekilde ortaya koyma adımını atmasıdır. Çalışmanın amacı ise Türkiye akademyasında son zamanlarda sürekli gelişim gösteren Mısır tarihi çalışmalarına yönelik ilgiyi daha da güçlendirmesi ve tarih yazıcılığı alanındaki devasa birikime dikkat çekmesidir.
Müslümanlar tarih yazıcılığında İslâm'ın kendine özgün tasavvurunun yanı sıra İslâm'ın kendine öz... more Müslümanlar tarih yazıcılığında İslâm'ın kendine özgün tasavvurunun yanı sıra İslâm'ın kendine özgün tasavvurunun yanı sıra Mısır'ın da içinde yer aldığı Hicaz, Bilâdüşşam, Mağrib, Endülüs, Irak, İran, Sind ve Mâverâünnehir gibi kadim medeniyet havzalarında var olan birikimi çok kısa zamanda tevarüs etmişlerdir. Bu mirası daha sistemli ve metodolojik hale getirmişler, tarih yazıcılığında Siyer ve megâzî, genel ve özel tarihler, şehir ve bölge tarihleri şeklinde çok çeşitli türler oluşturmuşlardır. Bu özgünlük ve tevarüsü ahenkli bir şekilde birleştiren Müslümanların 7.-10. yüzyıllar arasında teşekkül eden tarih yazıcılığı bu dönemde Hulefâ-yi Râşidîn, Emevîler, Abbâsîler ve Tolunoğulları olarak Mısır havzasındaki bölge insanları ve tarih birikimi ile etkileşime girmiş, Müslümanların geliştirdiği metodoloji ve oluşturduğu model ile havzanın tarih yazıcılığı değişmiş ve gelişmiştir. Ancak havzanın kendi asıl tarih tasavvurunun etkisi ve katkısı, Müslümanlarda tarih yazıcılığının gelişimini sürdürdüğü 11.-18. asırlarda gerçekleşmiştir. Bu dönemde havzada Fâtımî, Zengî, Eyyûbî, Memlük ve Osmanlı yönetimleri tarihçiler ile sıkı bir ilişki kurmuştur. Gelişimini tamamlamış ve bir metodoloji geliştirmiş olan tarih yazıcılığı bu süreçte özellikle Memlükler döneminde bir devlet merkezi ve İslâm dünyasındaki tarihçilerin sığındığı liman olması itibarıyla yeni bir hal almıştır. Bu yeni hal Müslümanların Gelişim Dönemi tarih yazıcılığının güçlenmesi anlamına gelmiştir. Ancak 19. ve 20. yüzyıldaki Batı karşısındaki geri çekilme ve modernleşme/batılılaşma süreci Mısır havzasında tarih yazıcılığını bir zihnî daralma, fikrî dönüşüm ve tür olarak çeşitlenmeye maruz bırakmıştır. Bu çalışma Mısır havzasındaki Müslümanların tarih yazıcılığı sürecinin bütününü derinlikli bir şekilde ele almayı hedeflemektedir. Bu süreç Mısır havzasında sayısı onu aşan büyük hanedanlıklar dikkate alınarak dört yüzü aşan tarih kaynağı üzerinden incelenmektedir. Bu çalışmanın temel önemi Mısır havzasında tarih yazıcılığında Müslümanların havzada gelişim gösteren güçlü katkısını ve etkisini bütünlüklü bir şekilde ortaya koyma adımını atmasıdır. Çalışmanın amacı ise Türkiye akademyasında son zamanlarda sürekli gelişim gösteren Mısır tarihi çalışmalarına yönelik ilgiyi daha da güçlendirmesi ve tarih yazıcılığı alanındaki devasa birikime dikkat çekmesidir.
TÜRK MAARİF ANSİKLOPEDİSİ, 2024
© Bu eserin tüm yayın hakları Türkiye Maarif Vakfı ve Türkiye Bilimler Akademisi'ne aittir. Yazıl... more © Bu eserin tüm yayın hakları Türkiye Maarif Vakfı ve Türkiye Bilimler Akademisi'ne aittir. Yazılı izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz. Türk Maarif Ansiklopedisi'nde yer alan maddelerin bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir. © All publication rights of this work belong to Turkish Maarif Foundation and Turkish Academy of Sciences. It cannot be reproduced by any means without written permission. The scientific responsibility of the articles in Turk Maarif Encyclopaedia belongs to their authors.
MAĞRİB'DE TARİH KAYNAKLARI VE TARİHYAZIMI, 2024
Elinizde bulunan kitap, İslam'ın ilk asrından 20. yüzyıla kadar olan dönemde Mağrib'de (Kuzey Afr... more Elinizde bulunan kitap, İslam'ın ilk asrından 20. yüzyıla kadar olan dönemde Mağrib'de (Kuzey Afrika) tarihyazımını ve kaynaklarını inceleyen bir çalışmadır. Türkiye, Tunus ve Cezayir'den tarihçilerin katkılarıyla meydana gelen bu eser, ele alınan görece uzun ve alt dönemlere ayırılan asırlara ilişkin ağırlıklı olarak eleştirel bir bibliyografya ve belirli ölçüde tarihyazımı tartışmalarını içeriyor.
Kocatepe İslami İlimler Dergisi, 2024
In addition to their own originality in historiography, Muslims inherited the accumulated knowled... more In addition to their own originality in historiography, Muslims inherited the accumulated knowledge of ancient civilizations such as Hijaz, Syria, Egypt, Maghrib, Andalusia, Iraq, Iran, Sindh, and Māverānaynehir. They made historiography more systematic and methodical and created a wide variety of genres. The 7th-10th centuries of Muslims who harmoniously combine originality and inheritance. History writing, which was formed in the 19th century, was in close contact with the Indian Subcontinent during this period. However, its real impact and contribution to the continent came from the 11th to 18th centuries, when it continued its development in historiography has shown for centuries. During this period, the Ghaznavid, Delhi Sultanate and Bâbürlü states established political dominance in India. These states developed a methodology and transferred Muslim historiography, which had completed its development, to the region and brought historiographical activities in India into a new era. Because historiography, which is cyclical, mystical, mythological, based on corruption and mystification, has changed and developed with the methodology developed and the model created by Muslims. In this context, they created a great linguistic wealth on the continent with the Arabic and Persian languages; They provided diversity through four main types: siyer and maghazi, general, special, city and regional histories, and established a close relationship between administrations and historians. As a result, historiography in the Indian subcontinent has evolved greatly due to the strong contribution and influence of Muslims in historiography. This study deals with the historiography process of Muslims in the Indian Subcontinent in depth. These issues were discussed through more than four hundred historical sources, taking into account three great dynasties, nine local sultanates, and especially the activities of the British, which started with the East India Company but continued as a state colony. The main importance of this study is that it takes the step to fully reveal the strong contribution and influence of Muslims in historiography in the Indian Subcontinent, especially until the 19th century. The aim of this study is to further strengthen the interest in the studies of the Indian Subcontinent, which is constantly developing in our country, and to attempt to unearth the huge heritage in the field of historiography.
TAV (Türkiye Araştırmaları Vakfı) Raporu, 2024
Çalışmamız İslâm tarih yazıcılığının Daralma, Dönüşüm ve Çeşitlenme Dönemi’ni (19.-20. Yüzyıllar)... more Çalışmamız İslâm tarih yazıcılığının Daralma, Dönüşüm ve Çeşitlenme Dönemi’ni (19.-20. Yüzyıllar), bu sürece eşlik eden dört havzadaki (İran, Mısır, Balkanlar ve Hint Alt Kıtası) hanedanlar, aktörler ve kaynakları dikkate alarak tahkik etmektedir. Bu havzaların seçilmesinin ilk nedeni Irak toprakları ile iç içe olan İran havzasının ve Biladüşşam toprakları ile iç içe olan Mısır havzasının Teşekkül Dönemi’nde (7.-10. yüzyıllar) tarih yazıcılığının meydana geldiği merkezler; Anadolu toprakları ile iç içe olan Balkanların ve Sind toprakları ile iç içe olan Hint Alt Kıtası’nın ise merkezde oluşan tarih yazıcılığı usulü ve türlerinin Gelişim Dönemi’nde (11.-18. yüzyıllar) modellenen havzalar olmalarıdır. İkinci nedeni ise bu havzaların 19. ve 20. yüzyılın hemen öncesinde yani Gelişim Dönemi’nde (11.-18. yüzyıllar) Müslümanlar tarafından kurulan Osmanlı (1299-1922), Bâbürlü (1526-1858) ve Safevî (1501-1736) gibi üç büyük imparatorluğa ev sahipliği yapmalarıdır. Dolayısıyla bu dört havza tarih yazıcılığının teşekkül ve gelişim döneminde, teşekkül eden sistemin gelişim gösterdiği ve modellendiği temsil gücü yüksek havzalar olmaları itibarıyla dikkate alınmıştır. Bu havzaların tarih yazıcılığında Müslümanların hakimiyet kurdukları dönemlere dikkatlerimizi çevirdiğimizde gayet açık fark edileceği üzere Müslümanların tarih yazıcılığı hususunda gerek muhteva gerek tür gerek de yöntem itibarıyla havzalar için çok önemli katkılar sunmuş, pek çok hususta tarih yazıcılığında dönüşüm ve gelişim sağlamış oldukları gözlemlenmiştir. Ancak 19. ve 20. yüzyıla gelindiğinde Müslümanların siyasi, iktisadi ve ilmi bağımsızlığına halel gelecek şekilde zayıflaması, Bilad-ı İslam’ı Batı Avrupalı toplumların işgaline açık hale getirmiştir. Yaşanılan işgal ile birlikte imparatorluklarını kaybeden Müslüman toplumlar, başta kendileri olmak üzere bütün bir insanlık tarihine Batı Avrupalı toplumların kurguladıkları tarih perspektifi üzerinden bakmaya başlamışlardır. Bu bakış, on bir asra dayanan tarih yazıcılığı birikiminin ve tecrübesinin daralmasını ve dönüşümünü beraberinde getirmiştir. Çalışmada kullandığımız yöntemimiz, dört havzada sayısı onu aşan hanedan üzerinden tarih yazıcılığı sürecini takip etmek, bu hanedanlıklarda yaşayan dört yüzü aşan tarihçi ve eserini belirtmek ve eserler üzerinden modern daralma ve dönüşümü takip etmek şeklinde olmuştur. Ayrıca yöneticiler ve tarihçiler arasındaki sıkı irtibat müzakere edilmiştir. Coğrafi olarak birbirinden uzak gibi görünse de havzalar arasında büyük benzerlikler olduğu aşikâr hale getirilmiştir. Bütün bu ameliye sonuç olarak Müslümanların tarih yazıcılığı hususunda dört havzada gerek muhteva gerek tür gerek de yöntem itibarıyla havzalara çok önemli katkılar sunmuş ve havzalarda hem kendileri hem de insanlık için hayli mümbit bir birikim oluşturmuş olduklarını sarahatle göstermiştir. Dahası dört havzada bugün var olan modern daralmadan ve dönüşümden çıkışı sağlayacak olan potansiyelin yine Müslümanların bu havzalarda teşekkül ve gelişimini sağlayan tarih yazıcılığı ilkeleri, tecrübeleri ve birikimlerinin olduğu gün yüzüne çıkarılmıştır.
Derin Tarih Osmanlı'dan Sonra Rumeli Özel Sayısı 29, 2024
19. ve 20. yüzyıl Balkan tarihçiliği siyasî paylaşım mücadelelerinin, kimlik politikalarının ana ... more 19. ve 20. yüzyıl Balkan tarihçiliği siyasî paylaşım mücadelelerinin, kimlik politikalarının ana aracı olarak görülmüştür. Balkan halklarının Osmanlı’dan koparak kendi ulus devletlerini kurdukları bu süreçte tarihçilik, geçmişi anlamaya çalışmak yerine, ulusal hareketleri meşrulaştırmak, kitleleri mobilize etmek ve yeni bir kimlik inşa etmek amacına hizmet etmiştir. Bu tarih tezlerinde Müslümanlar ve özellikle Osmanlılar “öteki”leştirilerek işgalci(!) konumuna indirgenmiştir. Böylece altı asırlık
bir birikimi ihtiva eden Osmanlı kaynaklarını yok sayan ulusal veya bölgesel bir tarihyazımı zuhur etmiştir.
Derin Tarih Oryantalizm Özel Sayısı 26, 2024
Hayatını İslâm’ın, Peygamber Efendimizin ve Müslümanların dünya tarihi içerisindeki yerini aramay... more Hayatını İslâm’ın, Peygamber Efendimizin ve Müslümanların dünya tarihi içerisindeki yerini aramaya, tespit etmeye ve yazmaya adayan peygamber âşığı Muhammed Hamidullah, 20. yüzyıla damgasını vuran İslâm âlimlerinden biri. Özellikle oryantalistler eliyle tahrif edilen İslâm tarihinin tekrar kendi yatağında akması için mücadele eden Hamidullah’ın hayatını, çalışmalarını, bir hukukçu ve tarihçi olarak müracaat ettiği yöntemleri ve hususiyetlerini, onun hakkında kitaplara imza atan, Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Abdulkadir Macit ile konuştuk.
Derin Tarih İslâm Başkentleri 2 Özel Sayısı 25, 2023
İklimi, coğrafî konumu ve ticarî güzergâhların üzerinde yer almasından dolayı günümüze kadar üzer... more İklimi, coğrafî konumu ve ticarî güzergâhların üzerinde yer almasından dolayı günümüze kadar üzerinde pek çok devletin ve medeniyetin hüküm sürdüğü Buhara toprakları; sadece bu özelikleriyle değil, yetiştirdiği birçok âlim, şair ve edibin yürüttüğü ilmî ve kültürel faaliyetlerle de bir yıldız misali parlamıştır. “Kubbetü’l-İslâm” yani İslâm’ın kubbesi olarak anılan bu şehir, Türk-İslâm mimarisinin en müstesna örneklerini teşkil eden ihtişamlı camileri, yüksek minareleri ve medreseleriyle de adından söz ettirmeye devam etmektedir.
Derin Tarih Hilafet Özel Sayısı 17, 2021
Hilâfetin kaldırılmasıyla birlikte Müslümanlar başsız kalınca, bu probleme
çözüm getirmek amacıyl... more Hilâfetin kaldırılmasıyla birlikte Müslümanlar başsız kalınca, bu probleme
çözüm getirmek amacıyla Hint ve Mısır coğrafyasında çeşitli birlikler, cemiyet
ve konseyler kurulması teklif edilmiş, özellikle Muhammed Hamidullah getirdiği dinamik çözüm önerileriyle hilâfet şuurunu yeni bir boyuta taşımıştır.
Derin Tarih Babürlüler Özel Sayısı 20, 2022
16. asırda İslâm dünyasının doğusunda Şeybânîlerin siyasî ve askerî
çatışmalarında birinci rakipl... more 16. asırda İslâm dünyasının doğusunda Şeybânîlerin siyasî ve askerî
çatışmalarında birinci rakipleri Safevîler, ikincisi ise Bâbürlüler olmuştur.
Hemen hemen bütün Bâbürlü sultanları Şeybânîlere karşı Safevîlerin
yanında yer almış; çatışmalara doğrudan müdahil olmak yerine Safevî şahıyla dostluklarını ilan ederek Sünnî Özbek kardeşlerini yalnız bırakmışlardır. Peki, bu tutumun ardındaki proje nedir?
Ayasofya: Önce Ayasofya, Sonra Kudüs, 2023
İslam, insanlar için manevi planda olduğu kadar madde planında da başarılı bir rehberdir. Bu rehb... more İslam, insanlar için manevi planda olduğu kadar madde planında da başarılı bir rehberdir. Bu rehberlik elbette ki, insanların ekonomik meselelerini de kapsamaktadır. Nitekim Hz. Peygamberin ekonomiyi düzenleyen sıfatıyla Medine’de teşekkül ettirdiği devletinin mali uygulamaları ve iktisadi prensipleri olmuştur. Bunlar arasında; Medine pazarının kurulması ve pazara dair ilkeler ihdas etmesi, vergilendirme uygulamaları, sigorta sistemini teşekkül ettirmesi, mali geliri (zekat, cizye, ganimet vs.) düzenlemesi ve pay etmesi zikredilebilir.
Ayasofya: Önce Ayasofya, Simdi Kudüs, 2023
Müslüman toplumların siyasî iktisadî ve içtimaî bağımsızlığının temelinde daima fikri/ilmi bağıms... more Müslüman toplumların siyasî iktisadî ve içtimaî bağımsızlığının temelinde daima fikri/ilmi bağımsızlık yer almıştır. Müslümanların son 2 asırdır siyasî ve iktisadî bakımından zayıflaması ve ilmî sahadan geri çek(tir)ilmesiyle sadece Müslümanlar değil, aynı zamanda tüm insanlık büyük bir kayıp yaşamıştır. Zira dünyaya egemen olan kapitalizm ve ona alternatif olarak ortaya çıkan sosyalizm aynı dünya görüşünün farklı görünümlerini temsil etmektedir. Birbirine alternatifmiş gibi görünen bu iki ideoloji de iktisadî, siyasî ve içtimai eşitsizlikler üretmekte; insanlığın ihtiyaç duyduğu
adaleti getirmek bir yana zulmün temelini oluşturmaktadırlar.
Teklif Tarih Özel Sayı, 2024
Kur’ân–ı Kerîm, tüm insanlık tarihini evrensel ve geniş çerçeveli, bütüncül ve süreklilik esaslar... more Kur’ân–ı Kerîm, tüm insanlık tarihini evrensel ve geniş çerçeveli, bütüncül ve süreklilik esaslarına dayalı olarak ele alması ve tarihe peygamberlik merkezli bakılmasını teşvik eden mahiyeti sayesinde dünya tarihinde tüm insanlığa, başlangıcında sahip olmakla birlikte zaman içerisinde kaybettiği birliği birçok cihetle yeniden kazandırmış, bir anlamda insanlığın vahdetini sağlamıştır. Açıkça görünen o ki Kur’ân–ı Kerîm, insanlık tarihini, insanlığın
yerküredeki hayatını ve bu hayatta yaşadığı her şeyi peygamberlerin tebliğleri ile irtibatlı bir biçimde ele almamızı hedeflemektedir. Bu anlamı ile insanlık tarihi, peygamberler tarihidir.
The role of Turkistan in the history of Turkic peoples, 2024
Şeybaniler mensubu oldukları İslam'ın ilkeleri ile tevarüs ettikleri Cengiz Han yasalarını uygula... more Şeybaniler mensubu oldukları İslam'ın ilkeleri ile tevarüs ettikleri Cengiz Han yasalarını uygulamalarında dikkate almış ancak kudretli hanlar döneminde daha çok İslam 'ın ilkeleri lehinde kararlar vermiştir. Bu kararlarda dini/tasavvufi tarikatların özellikle Nakşibendi şeyhleri ile çok yakın ilişkilerin tesiri önemli olmuştur. Diğer taraftan bu ilişkinin güçlü olmasında Safevilerin Şiiliği çok güçlü bir propaganda aracı olarak kullanması etkisini hissettirmiştir. Bu bağlamda aralarında 16. asır boyunca devam eden siyasi, askeri ve iktisadi savaşların dile getirilen sebebi bu propaganda olmuştur. Bu şekilde Türkistan coğrafyasının 16. asrına siyasi, kültür, medeniyet ve toplum olarak büyük bir etkide bulunan Şeybanilerin idari hayatta da etkisinin olması izahtan varestedir. Bu metinde bu etkinin ne düzeyde ve hangi oranda olduğu; hakimiyet anlayışı, bu anlayış ile Türkistan' da karşılaştıkları var olan anlayışın etkileşimi, çatışması, kaynaşması ve aldığı yeni halin izahı yapılmış olacaktır.
“TÜRK HALKLARININ DEVLETÇİLİĞİ VE KÜLTÜR MİRASININ GELİŞİMİNDE HOKAND HANLIĞININ YERİ”, 2022
Mâverâünnehir siyasi ikliminde XVIII. asrın hemen başlarında
yerini alan Hokand Hanlığı, dönemin ... more Mâverâünnehir siyasi ikliminde XVIII. asrın hemen başlarında
yerini alan Hokand Hanlığı, dönemin en güçlü İslam devleti ve Sünni
Müslümanların halifesi olması dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne hususen
XIX. asırda başta siyasî konular olmak üzere, askerî, dinî, ilmî ve sınâî gibi konularda müracaat etmiştir. Yüzyıl boyunca, bu maksatlarla ve Osmanlı Devleti’nin desteğini sağlamak amacıyla İstanbul’a pek çok elçilik heyeti gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’ne gelen elçilik heyetleri önce Osmanlı sultanına bağlılıklarını bildirmişler ardından da sultandan mezkûr taleplerinin gerçekleştirilmesini istirham etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Hokand Hanlığı’nın siyasi taleplerine Türkistan hanlıklarının birbirleriyle olan mücadelelerine etki ederek Müslüman cemaatin zarar görmesi, Rusya ile aralarındaki barışı bozacağı endişesi, Şii İran ile sürgit devam eden fiili savaş hali, coğrafi maniler sebebi ile devamlı surette ihtiyatlı yaklaşmıştır.
Ancak vaziyet ne olursa olsun Osmanlı Devleti dinî, ilmî ve sınâî alanlardaki istekleri yerine getirmeye çalışmış ancak siyasî ve askerî talepleri Türkistan hanlıkları ile mesafenin uzaklığı ve dış politikadaki sıkıntılardan müstağni kalamadığı için tam anlamıyla gerçekleştirememiştir.
II. Uluslararası İslam Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Kurban, 2022
Kurban ibadeti eserin bütününde tüm yönleriyle ele alınacağı için biz burada onun tarihi arka pla... more Kurban ibadeti eserin bütününde tüm yönleriyle ele alınacağı için biz burada onun tarihi arka plandaki durumuna değinmekle yetineceğiz. Gerek pagan gerekse semavi dinlerde görülen ortak ibadetlerden birisi kuşkusuz kurbandır. Tarihsel geçmiş irdelendiğinde tüm dinlerde kurban ibadetinin var olduğu görülmektedir. Öyle ki en ilkel dinlerde bile üst güçlerin rızasını
almak adına kurbanlar adandığı bilinmektedir. Bu kurban sunma ibadetinin toplumların coğrafya ve dönemlerine bakılmaksızın benzerlik göstermesi, tıpkı her toplumda bir ilah ve ahiret anlayışı olduğu gibi her topluma bir peygamberin gönderildiğinin yansıması olarak da değerlendirilebilir.
11/2, 2024
In Islamic history, the 16th century is remarkable for the emergence of new orders in Muslim soc... more In Islamic history, the 16th century is remarkable for the emergence of new orders in Muslim societies. During this century, several powerful states, including the Ottomans, Safavids and Baburids, as well as khanates like the Uzbeks and Kazakhs, arose in the territories previously controlled by the Timurids. These emerging actors brought to the forefront new areas of conflict and a multi-dimensional competition between them. It can be said that the main policy pursued by the victorious Safavids against the Shaybanids was to maintain a defensive position and not lose control over Horasan. Among these wars, battles such as the Battle of Merv, the Battle of Jam, and the Battle of Ribat-i Puryan stand out as significant engagements supported by historical evidence. The Battle of Merv caused the Shaybanid Uzbek Khanate to temporarily collapse, and the divisions of Mawarannahr and Horasan lands between Shah Ismail and Babur Sultan. The Battle of Jam marked the beginning of Ubaydullah Khan's campaigns in Horasan, who succeeded Shaybanid Khan and aimed to combat the Safavids and hinder their advance. Safavids and the Shaybanids wars which began with the aim of obtaining the legacy of the Timurids during their establishment period, ultimately resulted in the fragmentation of the geographical integrity centred around Mawarannahr-Horasan, which was last established by the Timurids. Conversely, through their Shiitization of the Horasan region, shattered another facet of the Sunni-based unity that the Timurids had previously embodied in Mawarannahr-Horasan. These wars should also be understood as leading to the fragmentation of the commercial integrity centred around Mawarannahr-Horasan, which served as the crossroads and central locations of the ancient Silk Road. Finally, these conflicts also contributed to fragmentation in the intellectual-cultural sphere in the cities of Mawarannahr-Horasan. In essence, all these conflicts centred around Mawarannahr-Horasan resulted in a geo-political fragmentation leading Muslim societies into a new phase of stagnation.
The Safavids established a blockade, especially between the Ottomans-Shaybanids, Ottomans-Baburids and Shaybanids-Baburids, resulting in a geo-political break between Eastern Islam in Iran-Azerbaijan-Basra and Ottoman Western Islam. This rupture began to block the mobility and flow of people-society, knowledge-ideas, and goods-commerce between Eastern Islam and Western Islam in this century. The rivalry between the Shaybanids and the Safavids particularly intensified when it intersected over the economically valuable land of Horasan. The Shaybanid khans aiming to establish a single administration in Mawarannahr and Horasan. However, the Safavid shahs openly challenged the Shaybanid khans by asserting the inheritance rights of Timurid princes and demanding the return of Horasan to Timur's heirs. The blockade created by the Safavids, for example, the dynamics of Mawarannahr, Turkestan, and Horasan ceased to nourish the Ottomans as sources of human capital, knowledge, and trade. These dynamics came under the control of the Safavids, leading them to gain significant power. Especially through conflicts with the Ottomans and the Shaybanids, the Safavids wielded this power, causing a stagnation of human mobility and demographic changes, disruption and stagnation of intellectual flow, blockage of commercial mobility, and ultimately a decline in the influence of Muslims on the world stage in the following centuries. This study focuses on the rivalry between the Shaybanids and the Safavids during the founding period (1500-1524), revealing that they waged a multi-dimensional struggle to obtain the legacy of the Timurids. Moreover, the research demonstrated that the most destructive result of this struggle was the disintegration of the political, geographical, religious, sectarian, commercial, scientific, and cultural integrity that existed in Eastern Islam centred in Transoxiana-Khorasan.
Kadim Akademi sosyal bilimler dergisi, Jun 23, 2024
İslam tarihinde 16. yüzyıl, Müslüman toplumlarda yeni siyasal düzenlerin ortaya çıkması itibarıyl... more İslam tarihinde 16. yüzyıl, Müslüman toplumlarda yeni siyasal düzenlerin ortaya çıkması itibarıyla dikkat çekicidir. Bu yüzyılda (gücünün zirvesine doğru çıkan) Osmanlılar, Safevîler ve Bâbürlüler şeklinde üç büyük devlet ve Timurluların özellikle Mâverâünnehir ve Türkistan topraklarında Özbekler ve Kazaklar şeklinde hanlıklar ortaya çıkmıştır. Bu yeni düzenler, beraberinde yeni çatışma alanlarını ve aralarında çok boyutlu bir rekabeti ön plana çıkarmıştır. Bu rekabette özellikle Şeybâniler-Bâbürlüler mücadelesi İslam dünyasının doğusunda bulunan Mâverâünnehir, Horasan ve Hint Alt Kıtası arasında jeo-politik bir kopuş meydana getirmiştir. Bu kopuş sebebiyle şark İslam'ı arasında insan-toplum, bilgi-fikir ve mal-ticaret hareketliliği ve akışı tıkanmaya başlamıştır. Bu çalışmada şark İslam'ı arasında bulunan Şeybânîler ile Bâbürlülerin rekabetinin özellikle Timurluların mirasını elde etmeye yönelik meydana geldiği ortaya konulmuştur. Dolayısıyla bu çalışma Mâverâünnehir-Horasan-Hint Alt Kıtası merkezli yaşanan tüm bu çatışmaların özelde şark İslam'ında siyasî, coğrafî, ticarî, ilmî ve kültürel bütünlüğün parçalanması olduğunu tahkik etmiştir. Bu sayede Müslümanlarda sonuçlarını doğrudan birkaç yüzyıl içinde gözlemlediğimiz durağanlaşma ve daralmanın kökenleri Şeybânîler ile Bâbürlüler mücadele örnekleminden hareketle aşikâr hale getirilmiş olacaktır.
Uploads
Papers by Abdulkadir MACİT
bir birikimi ihtiva eden Osmanlı kaynaklarını yok sayan ulusal veya bölgesel bir tarihyazımı zuhur etmiştir.
çözüm getirmek amacıyla Hint ve Mısır coğrafyasında çeşitli birlikler, cemiyet
ve konseyler kurulması teklif edilmiş, özellikle Muhammed Hamidullah getirdiği dinamik çözüm önerileriyle hilâfet şuurunu yeni bir boyuta taşımıştır.
çatışmalarında birinci rakipleri Safevîler, ikincisi ise Bâbürlüler olmuştur.
Hemen hemen bütün Bâbürlü sultanları Şeybânîlere karşı Safevîlerin
yanında yer almış; çatışmalara doğrudan müdahil olmak yerine Safevî şahıyla dostluklarını ilan ederek Sünnî Özbek kardeşlerini yalnız bırakmışlardır. Peki, bu tutumun ardındaki proje nedir?
adaleti getirmek bir yana zulmün temelini oluşturmaktadırlar.
yerküredeki hayatını ve bu hayatta yaşadığı her şeyi peygamberlerin tebliğleri ile irtibatlı bir biçimde ele almamızı hedeflemektedir. Bu anlamı ile insanlık tarihi, peygamberler tarihidir.
yerini alan Hokand Hanlığı, dönemin en güçlü İslam devleti ve Sünni
Müslümanların halifesi olması dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne hususen
XIX. asırda başta siyasî konular olmak üzere, askerî, dinî, ilmî ve sınâî gibi konularda müracaat etmiştir. Yüzyıl boyunca, bu maksatlarla ve Osmanlı Devleti’nin desteğini sağlamak amacıyla İstanbul’a pek çok elçilik heyeti gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’ne gelen elçilik heyetleri önce Osmanlı sultanına bağlılıklarını bildirmişler ardından da sultandan mezkûr taleplerinin gerçekleştirilmesini istirham etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Hokand Hanlığı’nın siyasi taleplerine Türkistan hanlıklarının birbirleriyle olan mücadelelerine etki ederek Müslüman cemaatin zarar görmesi, Rusya ile aralarındaki barışı bozacağı endişesi, Şii İran ile sürgit devam eden fiili savaş hali, coğrafi maniler sebebi ile devamlı surette ihtiyatlı yaklaşmıştır.
Ancak vaziyet ne olursa olsun Osmanlı Devleti dinî, ilmî ve sınâî alanlardaki istekleri yerine getirmeye çalışmış ancak siyasî ve askerî talepleri Türkistan hanlıkları ile mesafenin uzaklığı ve dış politikadaki sıkıntılardan müstağni kalamadığı için tam anlamıyla gerçekleştirememiştir.
almak adına kurbanlar adandığı bilinmektedir. Bu kurban sunma ibadetinin toplumların coğrafya ve dönemlerine bakılmaksızın benzerlik göstermesi, tıpkı her toplumda bir ilah ve ahiret anlayışı olduğu gibi her topluma bir peygamberin gönderildiğinin yansıması olarak da değerlendirilebilir.
The Safavids established a blockade, especially between the Ottomans-Shaybanids, Ottomans-Baburids and Shaybanids-Baburids, resulting in a geo-political break between Eastern Islam in Iran-Azerbaijan-Basra and Ottoman Western Islam. This rupture began to block the mobility and flow of people-society, knowledge-ideas, and goods-commerce between Eastern Islam and Western Islam in this century. The rivalry between the Shaybanids and the Safavids particularly intensified when it intersected over the economically valuable land of Horasan. The Shaybanid khans aiming to establish a single administration in Mawarannahr and Horasan. However, the Safavid shahs openly challenged the Shaybanid khans by asserting the inheritance rights of Timurid princes and demanding the return of Horasan to Timur's heirs. The blockade created by the Safavids, for example, the dynamics of Mawarannahr, Turkestan, and Horasan ceased to nourish the Ottomans as sources of human capital, knowledge, and trade. These dynamics came under the control of the Safavids, leading them to gain significant power. Especially through conflicts with the Ottomans and the Shaybanids, the Safavids wielded this power, causing a stagnation of human mobility and demographic changes, disruption and stagnation of intellectual flow, blockage of commercial mobility, and ultimately a decline in the influence of Muslims on the world stage in the following centuries. This study focuses on the rivalry between the Shaybanids and the Safavids during the founding period (1500-1524), revealing that they waged a multi-dimensional struggle to obtain the legacy of the Timurids. Moreover, the research demonstrated that the most destructive result of this struggle was the disintegration of the political, geographical, religious, sectarian, commercial, scientific, and cultural integrity that existed in Eastern Islam centred in Transoxiana-Khorasan.
bir birikimi ihtiva eden Osmanlı kaynaklarını yok sayan ulusal veya bölgesel bir tarihyazımı zuhur etmiştir.
çözüm getirmek amacıyla Hint ve Mısır coğrafyasında çeşitli birlikler, cemiyet
ve konseyler kurulması teklif edilmiş, özellikle Muhammed Hamidullah getirdiği dinamik çözüm önerileriyle hilâfet şuurunu yeni bir boyuta taşımıştır.
çatışmalarında birinci rakipleri Safevîler, ikincisi ise Bâbürlüler olmuştur.
Hemen hemen bütün Bâbürlü sultanları Şeybânîlere karşı Safevîlerin
yanında yer almış; çatışmalara doğrudan müdahil olmak yerine Safevî şahıyla dostluklarını ilan ederek Sünnî Özbek kardeşlerini yalnız bırakmışlardır. Peki, bu tutumun ardındaki proje nedir?
adaleti getirmek bir yana zulmün temelini oluşturmaktadırlar.
yerküredeki hayatını ve bu hayatta yaşadığı her şeyi peygamberlerin tebliğleri ile irtibatlı bir biçimde ele almamızı hedeflemektedir. Bu anlamı ile insanlık tarihi, peygamberler tarihidir.
yerini alan Hokand Hanlığı, dönemin en güçlü İslam devleti ve Sünni
Müslümanların halifesi olması dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne hususen
XIX. asırda başta siyasî konular olmak üzere, askerî, dinî, ilmî ve sınâî gibi konularda müracaat etmiştir. Yüzyıl boyunca, bu maksatlarla ve Osmanlı Devleti’nin desteğini sağlamak amacıyla İstanbul’a pek çok elçilik heyeti gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’ne gelen elçilik heyetleri önce Osmanlı sultanına bağlılıklarını bildirmişler ardından da sultandan mezkûr taleplerinin gerçekleştirilmesini istirham etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Hokand Hanlığı’nın siyasi taleplerine Türkistan hanlıklarının birbirleriyle olan mücadelelerine etki ederek Müslüman cemaatin zarar görmesi, Rusya ile aralarındaki barışı bozacağı endişesi, Şii İran ile sürgit devam eden fiili savaş hali, coğrafi maniler sebebi ile devamlı surette ihtiyatlı yaklaşmıştır.
Ancak vaziyet ne olursa olsun Osmanlı Devleti dinî, ilmî ve sınâî alanlardaki istekleri yerine getirmeye çalışmış ancak siyasî ve askerî talepleri Türkistan hanlıkları ile mesafenin uzaklığı ve dış politikadaki sıkıntılardan müstağni kalamadığı için tam anlamıyla gerçekleştirememiştir.
almak adına kurbanlar adandığı bilinmektedir. Bu kurban sunma ibadetinin toplumların coğrafya ve dönemlerine bakılmaksızın benzerlik göstermesi, tıpkı her toplumda bir ilah ve ahiret anlayışı olduğu gibi her topluma bir peygamberin gönderildiğinin yansıması olarak da değerlendirilebilir.
The Safavids established a blockade, especially between the Ottomans-Shaybanids, Ottomans-Baburids and Shaybanids-Baburids, resulting in a geo-political break between Eastern Islam in Iran-Azerbaijan-Basra and Ottoman Western Islam. This rupture began to block the mobility and flow of people-society, knowledge-ideas, and goods-commerce between Eastern Islam and Western Islam in this century. The rivalry between the Shaybanids and the Safavids particularly intensified when it intersected over the economically valuable land of Horasan. The Shaybanid khans aiming to establish a single administration in Mawarannahr and Horasan. However, the Safavid shahs openly challenged the Shaybanid khans by asserting the inheritance rights of Timurid princes and demanding the return of Horasan to Timur's heirs. The blockade created by the Safavids, for example, the dynamics of Mawarannahr, Turkestan, and Horasan ceased to nourish the Ottomans as sources of human capital, knowledge, and trade. These dynamics came under the control of the Safavids, leading them to gain significant power. Especially through conflicts with the Ottomans and the Shaybanids, the Safavids wielded this power, causing a stagnation of human mobility and demographic changes, disruption and stagnation of intellectual flow, blockage of commercial mobility, and ultimately a decline in the influence of Muslims on the world stage in the following centuries. This study focuses on the rivalry between the Shaybanids and the Safavids during the founding period (1500-1524), revealing that they waged a multi-dimensional struggle to obtain the legacy of the Timurids. Moreover, the research demonstrated that the most destructive result of this struggle was the disintegration of the political, geographical, religious, sectarian, commercial, scientific, and cultural integrity that existed in Eastern Islam centred in Transoxiana-Khorasan.
During this period, Muslims made a very important contribution to historiography,
especially by expanding the types of historiography around four main categories: sirah
and maghazi, general, specific and city/regional histories. In this way, Muslims have made
a breakthrough in historiography in world history. Research into historical writings predating
Islam sheds light on the depiction of other societies and Arabs, while also elucidating
the distinct reasons and features underlying the evolution of historical writing within the
Islamic tradition. It becomes increasingly evident that Islamic historiography evolved with
a unique emphasis on integrating previous knowledge, reflecting the framework of the Islamic
faith. The Medina and Kufa schools are suggested to have spearheaded this development,
outlining the framework for Islamic historiography in four primary classifications.
These examples not only identify the categories within the formative era but also elucidate
the methods and fundamentals of historiography. The aim of this study is to dispel the
prevailing defeatist mind-set among Muslims and challenge the misconception that they
have had no impact or contribution to historical writing by reconnecting them to the roots
of their own historical tradition. This approach will enable Muslims to transcend both Western
historical narratives and fiction, as well as the limiting and oversimplified perspectives
they entail. It is the historiographical principles, experiences, and knowledge of Islam that
will provide an avenue for liberation from contemporary constraints.
and the social and cultural conditions of the society has been used
as a first-hand source. Because we can reach very detailed information about the social and cultural structure of the Khokand Khanate
(1709-1876) from the notes compiled by the travelers. As a matter
of fact, let’s also mention that since most of the native sources give
more weight to political events, they do not convey comprehensive
information about the social and cultural history of the society. Iranian geographer Mir Izzetullah, who traveled to Turkestan with William Moorcaft, the representative of the British company in East India, conveys very detailed geographical information about the cities
of the Khanate of Khokand. Eugune Schuyler, the Consular of United States of America in St. Petersburg, went on a trip to the Turkestan region with the Russian military units. In his work, Schuyler conveys very detailed information about the people’s educational
culture, customs and traditions, tax practices, as well as historical
data. Many such travelers visited Khokand and other cities during
the Khokand Khanate period. In this paper, we will try to deliver
some information regarding the social and cultural structure of the
city of Khokand through the eyes of foreign travelers.