Nur Cetinoglu
Related Authors
Richard Bellamy
University College London
Remo Caponi
University of Cologne
Armando Marques-Guedes
UNL - New University of Lisbon
Martin O'Neill
University of York
Noe Cornago
University of the Basque Country, Euskal Herriko Unibertsitatea
Evren Balta
Ozyegin University
Mustafa Aydin
Kadir Has University
Emre Caliskan
University of Oxford
Ian Hall
Griffith University
Renee Jeffery
Griffith University
InterestsView All (6)
Uploads
Papers by Nur Cetinoglu
Anahtar sözcükler: ABD Dış Politikası, Eisenhower yönetimi, Obama yönetimi, Ortadoğu, Suriye.
Abstract
The debates held in the US foreign policy on the Middle East and particularly on Syria during the presidency of Barack Obama are reminiscent of the debates held in the period between 1953-1961, when Dwight Eisenhower was the US president. The fact of Obama having referred to Eisenhower in some of his statements led indeed some specialists and journalists in the American political circles to comment on the resemblance of Obama’s foreign policy to Eisenhower’s. This article, which departs from the historical reality that President Eisenhower and President Obama witnessed uprisings and revolutions in the Middle East, aims to compare both Presidents’ approaches to the Middle East in general and to Syria in particular, as well as to provide an academic dimension to the already existing comments on them.
Keywords: US Foreign Policy, the Eisenhower administration, the Obama administration, Middle East, Syria.
Key Words: Safe Zone, Turkish-American Relations, Iraq, Syria.
between then and now.
Katar’ın terörizme ve İran’ın bölgesel müdahalelerine destek olması gerekçelerinden kaynaklanan Körfez bölgesindeki 2017 krizi, Körfez monarşileri arasında önemli bir çatlağa neden olmuştur. Bir tarafta Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri hattı, diğer taraftan ise Katar’ın bulunduğu bu kriz karşısında Trump yönetimi, taraf almadan
gerginliği barışçı şekilde yatıştırmaya çalışmıştır. Bu makalenin amacı, ABD’nin Körfez monarşileri arasında çıkan son krizde benimsediği yaklaşımın nedenlerini, tarihsel bir açıdan anlamaktır. Makalenin temel argümanı, ABD’nin 2017’deki Körfez krizinde benimsediği yaklaşımın, Britanya’nın Körfez’den çekilme kararı akabinde Nixon yönetimi tarafından Körfez monarşilerine yönelik benimsemiş olduğu yaklaşımın türevi olduğudur. Bu makale aynı zamanda bu yaklaşımın, ABD dış
politikasında Körfez’e yönelik süreklilik arz eden bir davranış örneği olduğunu da savunmaktadır. Bu amaca hizmet edecek şekilde, çalışmada kullanılacak temel kaynaklar, Britanya’nın Körfez bölgesinden çekilme kararını takiben bağımsızlıklarını kazanan Körfez ülkeleriyle ilgili yapılan ABD iç yazışmaları olacaktır. Başkan Richard Nixon dönemine denk gelen bu dönemde ABD’nin Körfez monarşilerine yönelik nasıl bir yaklaşım benimsediği, bu yaklaşımın nedenlerinin ne olduğu ve günümüzle bağlantısının nasıl kurulabileceği çalışmanın temel sorularıdır.
Anahtar sözcükler: ABD Dış Politikası, Eisenhower yönetimi, Obama yönetimi, Ortadoğu, Suriye.
Abstract
The debates held in the US foreign policy on the Middle East and particularly on Syria during the presidency of Barack Obama are reminiscent of the debates held in the period between 1953-1961, when Dwight Eisenhower was the US president. The fact of Obama having referred to Eisenhower in some of his statements led indeed some specialists and journalists in the American political circles to comment on the resemblance of Obama’s foreign policy to Eisenhower’s. This article, which departs from the historical reality that President Eisenhower and President Obama witnessed uprisings and revolutions in the Middle East, aims to compare both Presidents’ approaches to the Middle East in general and to Syria in particular, as well as to provide an academic dimension to the already existing comments on them.
Keywords: US Foreign Policy, the Eisenhower administration, the Obama administration, Middle East, Syria.
Key Words: Safe Zone, Turkish-American Relations, Iraq, Syria.
between then and now.
Katar’ın terörizme ve İran’ın bölgesel müdahalelerine destek olması gerekçelerinden kaynaklanan Körfez bölgesindeki 2017 krizi, Körfez monarşileri arasında önemli bir çatlağa neden olmuştur. Bir tarafta Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri hattı, diğer taraftan ise Katar’ın bulunduğu bu kriz karşısında Trump yönetimi, taraf almadan
gerginliği barışçı şekilde yatıştırmaya çalışmıştır. Bu makalenin amacı, ABD’nin Körfez monarşileri arasında çıkan son krizde benimsediği yaklaşımın nedenlerini, tarihsel bir açıdan anlamaktır. Makalenin temel argümanı, ABD’nin 2017’deki Körfez krizinde benimsediği yaklaşımın, Britanya’nın Körfez’den çekilme kararı akabinde Nixon yönetimi tarafından Körfez monarşilerine yönelik benimsemiş olduğu yaklaşımın türevi olduğudur. Bu makale aynı zamanda bu yaklaşımın, ABD dış
politikasında Körfez’e yönelik süreklilik arz eden bir davranış örneği olduğunu da savunmaktadır. Bu amaca hizmet edecek şekilde, çalışmada kullanılacak temel kaynaklar, Britanya’nın Körfez bölgesinden çekilme kararını takiben bağımsızlıklarını kazanan Körfez ülkeleriyle ilgili yapılan ABD iç yazışmaları olacaktır. Başkan Richard Nixon dönemine denk gelen bu dönemde ABD’nin Körfez monarşilerine yönelik nasıl bir yaklaşım benimsediği, bu yaklaşımın nedenlerinin ne olduğu ve günümüzle bağlantısının nasıl kurulabileceği çalışmanın temel sorularıdır.
Bu çalışma, Türkiye’nin dış politikasını söz konusu iki kavram çerçevesinde özellikle de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki süreçte anlamayı hedeflemiştir. Genel olarak Türkiye’nin dış politikasını, Türkiye’nin başlıca müttefiki olan ABD ile ilişkileri kapsamında ve Irak örneği özelinde (Körfez krizi 1990-91 ve Irak krizi 2003) araştıran bu çalışma, özellikle de Türkiye-ABD ilişkilerindeki devamlılık ve değişim unsurlarını ortaya koyarak, ikili ilişkilere “düzen” ve “adalet” kavramları aracılığıyla teorik bir temel kazandırma gayreti göstermiştir.
remarkable challenge since the war in Iraq has pushed Turkey to look for
partners sharing same concerns and common objectives regarding the Gulf
region. The states forming the Gulf Cooperation Council (GCC) have
been the partners that Turkey was looking for. Indeed, Turkey
became the first single country with which the GCC signed a
memorandum of understanding in September 2008. This chapter attempts
to look into various dimensions of Turkey-GCC relations after 2008. The
paper starts from the statement that the signing of this memorandum in
2008 was mainly based on strategic needs resulting from the war in Iraq.
Notwithstanding this, it is argued that the motive lying behind the
developments following the signing of memorandum goes beyond
structural needs. However, the paper concludes by revealing prospective
problems that may arise in relations between Turkey and the GCC in the
short and long terms.