Sözlükler, Osmanlı edebî geleneğinde yabancı dil öğretimini kolaylaştırmak amacıyla kaleme alınan... more Sözlükler, Osmanlı edebî geleneğinde yabancı dil öğretimini kolaylaştırmak amacıyla kaleme alınan eserlerdir. Özellikle bu edebî geleneğin ifade kudretinin teşekkülü ve tekâmülünde önemli etkisi olan Arap ve Fars dillerinin öğretiminin asli bir ihtiyaca dönüşmesi sonucu zaman içinde artan bir ivmeyle birçok sözlük kaleme alınmıştır. Kahir ekseriyeti mensur olan bu eserler içinde kelimelerin daha kolay öğrenilmesine yardımcı olarak hafızada daha kalıcı hâle gelmesini sağlayan manzum sözlüklerin ayrı bir yeri vardır. Anadolu’da ilk örnekleri 13. yüzyıldan itibaren Arapça-Farsça olarak görülen manzum sözlükler -Osmanlı tebaasındaki farklı toplulukların dilleri için yazılmış olanları da olmakla birlikte- daha çok Arapça-Türkçe, Farsça-Türkçe veya Arapça-Farsça-Türkçe şeklinde yazılmıştır. Bu minvalde Arapça-Türkçe şeklinde tanzim edilen manzum sözlüklerden biri de hayatı hakkında biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgiye tesadüf edilemeyen Tâlib mahlaslı bir şaire ait olan Elfiyye’dir. 1000/1591-92 yılında Peçuy’da telif edilen eser, 108 beyitlik mesnevi şekline sahip bir mukaddime ve huruf-ı heca tertibinde beyit sayısı 5 ile 29 arasında farklılık gösteren 47 kıtalık sözlük bölümünden müteşekkildir. Toplam beyit sayısı 718 olan eserde, 2650 civarında Arapça kelime veya ibarenin Türkçe karşılığına yer verilmiştir. Bu çalışmada şimdilik bilinen tek yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde Hacı Ali Saib Koleksiyonu 25 numarada kayıtlı olan Elfiyye’nin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durularak eserden seçilen bazı kıtaların çeviri yazılı metnine yer verilmiştir.
Osmanlı’da inşai unsur olarak cami/mescidlerden sonra en fazla tesis edilen müessese olan âsitâne... more Osmanlı’da inşai unsur olarak cami/mescidlerden sonra en fazla tesis edilen müessese olan âsitâne, hânkâh, dergâh, tekke, zâviye, kalenderhâne ve ribat olarak tesmiye olunan tasavvuf müesseseleri, devletin kuruluşundan yıkılışına kadarki dönem içinde her daim canlılığını muhafaza etmiştir. Tasavvufi neşvenin canlı tutulup kemâle ermiş iyi bir ferdin yetişmesi için gayret sarfedilen bu müesseseler etrafında zamanla çok zengin bir müktesebat teşekkül etmiştir. Sosyal hayatın birçok alanında izlerine rastlanan bu müktesebatın kendini hissettirdiği alanların başında edebiyat gelmektedir. Aynı zamanda kendileri de bir tarikat müntesibi olan bazı divan şairleri, teşekkül eden bu zengin müktesebatı her fırsatta şiirlerine aksettirmişler; hatta müstakil eserler kaleme almışlardır. Tekkelerin isimleri, bulundukları mekânlar, buralarda görev yapan veya yapmakta olan şeyhler, zikir ve ayin günleri gibi çeşitli bilgilere yer verilen ve tür olarak dergâhnâme olarak adlandırılan eserler de bunlardan biridir. Edebi geleneğimizde dergâhnâme türündeki eserlerin büyük bir kısmı mensur olsa da manzum şekilde kaleme alınanları da mevcuttur. Şimdilik bilinen manzum dergâhnâme sayısı beş olup bunlar içinde en meşhur olanı 18. yüzyılın ilk yarısında Bursalı Müminzâde Ahmed Hasîb’in önce 129 beyit hâlinde tanzim edip daha sonra genişleterek 805 beyte çıkardığı Dergâhnâme adlı eserdir. Bu çalışmada Hasîb’in hayatı ve yeni tespit edilen eserleri hakkında bilgi verilecek, yeniden tanzim etmiş olduğu Dergâhnâme’sinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunulduktan sonra çeviri yazılı metnine yer verilecektir.
Klasik Türk edebiyatının sahip olduğu renkli zenginliği yansıtan edebî türlerden biri olan ve gen... more Klasik Türk edebiyatının sahip olduğu renkli zenginliği yansıtan edebî türlerden biri olan ve genel itibarıyla Türkçe dışında farklı bir dilin öğretimini kolaylaştırmak için tanzim edilen manzum sözlük türünde birçok eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de 18. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden İsmail Hikmetî’nin (öl. 1773) Farsça-Türkçe şeklinde tanzim ettiği Tuhfe-i Nâ-dîde’dir. 1161/1748 yılında telif edilen eserin şimdilik bilinen tek yazma nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Koleksiyonu 3638 numarada kayıtlıdır. Müellifinin ifadesiyle Farsça-Türkçe manzum sözlüklerin en meşhuru olan Tuhfe-i Şâhidî’de bulunmayan bazı kelimeleri ihtiva eden Tuhfe-i Nâ-dîde, mensur bir mukaddime ve kelime anlamlarının verildiği beyit sayısı 13 ile 34 arasında değişkenlik gösteren beş kıt‘adan müteşekkildir. Beyit sayısı 99’u bulan kıt‘aların tanziminde herhangi bir tertip hususiyeti gözetilmemiş, kahir ekseri isim kökenli olan 290 civarında Farsça kelime ve ibarenin Türkçe karşılığına yer verilmiştir. Bu çalışmada manzum sözlükler hakkında özet mahiyetinde bilgilendirmede bulunulduktan sonra, Tuhfe-i Nâ-dîde’nin sahip olduğu şekil ve muhteva özelliklerine temas edilmiş ve çeviri yazılı metnine yer verilmiştir.
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e duyulan muhabbet ve onun şefaatine nail olma arzusuyla Müslüman t... more İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e duyulan muhabbet ve onun şefaatine nail olma arzusuyla Müslüman toplumlarda sayısız edebî eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de Mısırlı sûfî şair İmam Bûsîrî’nin 13. yüzyılda Arapça kaleme almış olduğu ve “Kasîde-i Bürde” olarak meşhur olan kasidedir. Diğer Müslüman toplumlarda olduğu gibi Türkler tarafından da çok beğenilen bu kaside, daha iyi anlaşılıp istifade edilmesi için birçok şarih tarafından şerh edilmiş; başta Kemalpaşazâde, Leâlî, Ahmed-i Rıdvan, Şemseddin Sivâsî ve Nahîfî olmak üzere onlarca şair tarafından da nazmen tercüme edilmiştir. Mütercimi belli olan manzum Kasîde-i Bürde tercümeleri dışında mütercimi meçhul bazı tercümelerin varlığı da bilinmektedir. Bunlardan biri de bu çalışmanın konusunu teşkil eden ve şimdiye kadar üzerinde herhangi bir bilimsel çalışmanın yapılmadığı tercümedir. Mütercimi gibi tercüme tarihi de meçhul olan bu manzum tercüme, 159 beyitten müteşekkil olup Busîrî’nin kasidesindeki iki beytin tercümesinden mah...
Türkçe dışında en az bir farklı dilin öğretilmesine yardımcı kaynak olarak kaleme alınan ve tuhfe... more Türkçe dışında en az bir farklı dilin öğretilmesine yardımcı kaynak olarak kaleme alınan ve tuhfe olarak adlandırılan manzum sözlükler, klasik Türk edebiyatına zenginlik katan önemli edebî türler arasında yer alır. Bilhassa Osmanlı tebaasındaki toplumların dilleri olmak üzere Rumca, Ermenice, Boşnakça, Bulgarca, Arnavutça, Almanca ve İngilizce gibi dillerde tanzim edilen farklı örneklere de sahip olmakla birlikte bu türdeki eserlerin büyük çoğunluğu Arapça-Türkçe, Farsça-Türkçe veya Arapça-Farsça-Türkçe şeklindedir. Bu minvalde tanzim edilmiş olan sözlüklerden biri de İsbâh’tır. Arapça-Türkçe manzum bir sözlük olan ve 1635 yılı veya öncesinde telif edilen bu eserin müellifi -Anadolu’da kadılık yaptığına dair bilgi kırıntısı dışında- hayatı hakkında elde herhangi bir bilgi bulunmayan Kerîmî mahlaslı bir şairdir. Arapça mensur bir mukaddime, beyit sayısı 4 ile 80 arasında değişen 38 kıtʻa ve 572 beyitten müteşekkil olan İsbâh; 1800 civarında Arapça kelime veya ibarenin Türkçe karşılığ...
Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu... more Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu alandaki araştırmacı sayısının her geçen gün artmasıyla birlikte son yıllarda mecmuaların sahip oldukları zenginliklerin inkişafına yönelik çalışmalar büyük bir ivme kazanmış durumdadır. Hâl böyle olunca sahip oldukları zengin muhtevalarıyla mecmualar, araştırmacılara yeni konular ve çalışma zeminleri teşkil etmekle kalmamakta; aynı zamanda bünyelerinde barındırdıkları eserler ve manzumelerle sahip olduğumuz edebî zenginliğe yenilerinin eklenmesi hususunda erbabına önemli imkânlar sunmaktadır. Mecmuaların sahip oldukları bu zenginliklerin inkişafına matuf olarak yapmış olduğumuz taramalar neticesinde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan “R. 1973” arşiv numaralı mecmuada hayatı hakkında biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Köstendilli Dürrî’nin birçok manzumesi tespit edilmiştir. Söz konusu mecmuada hepsi şairin kendi dest-i hattıyla kaydedilen 3 tahmis, 37 gazel,...
Osmanli Imparatorlugu, 18. yuzyilda siyasi hayatta gerileme donemine girmistir. Siyasi hayattaki ... more Osmanli Imparatorlugu, 18. yuzyilda siyasi hayatta gerileme donemine girmistir. Siyasi hayattaki bu gerilemeyle birlikte toplumsal hayatin bircok alaninda durgunluk ve calkanti bas gosterir. Siyasi ve sosyal hayatta gorulen bu olumsuzluklara ragmen edebiyat, canliligini muhafaza etmistir. Bu donemde, Nedim ve Şeyh Galip gibi buyuk sairler basta olmak uzere bircok divan sairi yetismistir. Bu sairlerden biri de Nihâli’dir. Bu calismada Nihâli’nin hayati hakkinda bilgiler verilerek, kutuphanelerde iki nushasi tespit edilebilen Divânce’si transkripsiyonlu olarak gunumuz alfabesine aktarilacaktir.
Biyografik Kaynaklara Girememiş Bir Divan Şairi: Köstendilli Dürrî ve Şiirleri, 2022
Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu... more Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu alandaki araştırmacı sayısının her geçen gün artmasıyla birlikte son yıllarda mecmuaların sahip oldukları zenginliklerin inkişafına yönelik çalışmalar büyük bir ivme kazanmış durumdadır. Hâl böyle olunca sahip oldukları zengin muhtevalarıyla mecmualar, araştırmacılara yeni konular ve çalışma zeminleri teşkil etmekle kalmamakta; aynı zamanda bünyelerinde barındırdıkları eserler ve manzumelerle sahip olduğumuz edebî zenginliğe yenilerinin eklenmesi hususunda erbabına önemli imkânlar sunmaktadır. Mecmuaların sahip oldukları bu zenginliklerin inkişafına matuf olarak yapmış olduğumuz taramalar neticesinde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan "R. 1973" arşiv numaralı mecmuada hayatı hakkında biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Köstendilli Dürrî'nin birçok manzumesi tespit edilmiştir. Söz konusu mecmuada hepsi şairin kendi dest-i hattıyla kaydedilen 3 tahmis, 37 gazel, 8 kıtʻa ve 1 müfred olmak üzere toplam 49 manzume bulunmaktadır. Bu çalışmada eldeki manzumelerinden hareketle 16. yüzyılın son çeyreği ile 17. yüzyılın ilk çeyreğinde hayatta olduğu anlaşılan Köstendilli Dürrî'nin tespit edilen manzumeleri, önce şekil ve muhteva itibarıyla tahlile tabi tutulmuş; akabinde klasik divan tertibine uygun olarak çeviri yazılı metinlerine yer verilmiştir.
... Aşağıdaki beyitte koynuna giren sevgilisinin yoluma kurban ol demesine şaşıran Meâlî, bu du... more ... Aşağıdaki beyitte koynuna giren sevgilisinin yoluma kurban ol demesine şaşıran Meâlî, bu durumu kasap et derdinde, koyun can derdinde atasözüyle açıklamaya çalışır: ... Page 13. 101 Çavuşoğlu, Mehmet - Tanyeri, M. Ali, Zâtî Divanı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ...
Sözlükler, Osmanlı edebî geleneğinde yabancı dil öğretimini kolaylaştırmak amacıyla kaleme alınan... more Sözlükler, Osmanlı edebî geleneğinde yabancı dil öğretimini kolaylaştırmak amacıyla kaleme alınan eserlerdir. Özellikle bu edebî geleneğin ifade kudretinin teşekkülü ve tekâmülünde önemli etkisi olan Arap ve Fars dillerinin öğretiminin asli bir ihtiyaca dönüşmesi sonucu zaman içinde artan bir ivmeyle birçok sözlük kaleme alınmıştır. Kahir ekseriyeti mensur olan bu eserler içinde kelimelerin daha kolay öğrenilmesine yardımcı olarak hafızada daha kalıcı hâle gelmesini sağlayan manzum sözlüklerin ayrı bir yeri vardır. Anadolu’da ilk örnekleri 13. yüzyıldan itibaren Arapça-Farsça olarak görülen manzum sözlükler -Osmanlı tebaasındaki farklı toplulukların dilleri için yazılmış olanları da olmakla birlikte- daha çok Arapça-Türkçe, Farsça-Türkçe veya Arapça-Farsça-Türkçe şeklinde yazılmıştır. Bu minvalde Arapça-Türkçe şeklinde tanzim edilen manzum sözlüklerden biri de hayatı hakkında biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgiye tesadüf edilemeyen Tâlib mahlaslı bir şaire ait olan Elfiyye’dir. 1000/1591-92 yılında Peçuy’da telif edilen eser, 108 beyitlik mesnevi şekline sahip bir mukaddime ve huruf-ı heca tertibinde beyit sayısı 5 ile 29 arasında farklılık gösteren 47 kıtalık sözlük bölümünden müteşekkildir. Toplam beyit sayısı 718 olan eserde, 2650 civarında Arapça kelime veya ibarenin Türkçe karşılığına yer verilmiştir. Bu çalışmada şimdilik bilinen tek yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde Hacı Ali Saib Koleksiyonu 25 numarada kayıtlı olan Elfiyye’nin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durularak eserden seçilen bazı kıtaların çeviri yazılı metnine yer verilmiştir.
Osmanlı’da inşai unsur olarak cami/mescidlerden sonra en fazla tesis edilen müessese olan âsitâne... more Osmanlı’da inşai unsur olarak cami/mescidlerden sonra en fazla tesis edilen müessese olan âsitâne, hânkâh, dergâh, tekke, zâviye, kalenderhâne ve ribat olarak tesmiye olunan tasavvuf müesseseleri, devletin kuruluşundan yıkılışına kadarki dönem içinde her daim canlılığını muhafaza etmiştir. Tasavvufi neşvenin canlı tutulup kemâle ermiş iyi bir ferdin yetişmesi için gayret sarfedilen bu müesseseler etrafında zamanla çok zengin bir müktesebat teşekkül etmiştir. Sosyal hayatın birçok alanında izlerine rastlanan bu müktesebatın kendini hissettirdiği alanların başında edebiyat gelmektedir. Aynı zamanda kendileri de bir tarikat müntesibi olan bazı divan şairleri, teşekkül eden bu zengin müktesebatı her fırsatta şiirlerine aksettirmişler; hatta müstakil eserler kaleme almışlardır. Tekkelerin isimleri, bulundukları mekânlar, buralarda görev yapan veya yapmakta olan şeyhler, zikir ve ayin günleri gibi çeşitli bilgilere yer verilen ve tür olarak dergâhnâme olarak adlandırılan eserler de bunlardan biridir. Edebi geleneğimizde dergâhnâme türündeki eserlerin büyük bir kısmı mensur olsa da manzum şekilde kaleme alınanları da mevcuttur. Şimdilik bilinen manzum dergâhnâme sayısı beş olup bunlar içinde en meşhur olanı 18. yüzyılın ilk yarısında Bursalı Müminzâde Ahmed Hasîb’in önce 129 beyit hâlinde tanzim edip daha sonra genişleterek 805 beyte çıkardığı Dergâhnâme adlı eserdir. Bu çalışmada Hasîb’in hayatı ve yeni tespit edilen eserleri hakkında bilgi verilecek, yeniden tanzim etmiş olduğu Dergâhnâme’sinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunulduktan sonra çeviri yazılı metnine yer verilecektir.
Klasik Türk edebiyatının sahip olduğu renkli zenginliği yansıtan edebî türlerden biri olan ve gen... more Klasik Türk edebiyatının sahip olduğu renkli zenginliği yansıtan edebî türlerden biri olan ve genel itibarıyla Türkçe dışında farklı bir dilin öğretimini kolaylaştırmak için tanzim edilen manzum sözlük türünde birçok eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de 18. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden İsmail Hikmetî’nin (öl. 1773) Farsça-Türkçe şeklinde tanzim ettiği Tuhfe-i Nâ-dîde’dir. 1161/1748 yılında telif edilen eserin şimdilik bilinen tek yazma nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Koleksiyonu 3638 numarada kayıtlıdır. Müellifinin ifadesiyle Farsça-Türkçe manzum sözlüklerin en meşhuru olan Tuhfe-i Şâhidî’de bulunmayan bazı kelimeleri ihtiva eden Tuhfe-i Nâ-dîde, mensur bir mukaddime ve kelime anlamlarının verildiği beyit sayısı 13 ile 34 arasında değişkenlik gösteren beş kıt‘adan müteşekkildir. Beyit sayısı 99’u bulan kıt‘aların tanziminde herhangi bir tertip hususiyeti gözetilmemiş, kahir ekseri isim kökenli olan 290 civarında Farsça kelime ve ibarenin Türkçe karşılığına yer verilmiştir. Bu çalışmada manzum sözlükler hakkında özet mahiyetinde bilgilendirmede bulunulduktan sonra, Tuhfe-i Nâ-dîde’nin sahip olduğu şekil ve muhteva özelliklerine temas edilmiş ve çeviri yazılı metnine yer verilmiştir.
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e duyulan muhabbet ve onun şefaatine nail olma arzusuyla Müslüman t... more İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e duyulan muhabbet ve onun şefaatine nail olma arzusuyla Müslüman toplumlarda sayısız edebî eser kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de Mısırlı sûfî şair İmam Bûsîrî’nin 13. yüzyılda Arapça kaleme almış olduğu ve “Kasîde-i Bürde” olarak meşhur olan kasidedir. Diğer Müslüman toplumlarda olduğu gibi Türkler tarafından da çok beğenilen bu kaside, daha iyi anlaşılıp istifade edilmesi için birçok şarih tarafından şerh edilmiş; başta Kemalpaşazâde, Leâlî, Ahmed-i Rıdvan, Şemseddin Sivâsî ve Nahîfî olmak üzere onlarca şair tarafından da nazmen tercüme edilmiştir. Mütercimi belli olan manzum Kasîde-i Bürde tercümeleri dışında mütercimi meçhul bazı tercümelerin varlığı da bilinmektedir. Bunlardan biri de bu çalışmanın konusunu teşkil eden ve şimdiye kadar üzerinde herhangi bir bilimsel çalışmanın yapılmadığı tercümedir. Mütercimi gibi tercüme tarihi de meçhul olan bu manzum tercüme, 159 beyitten müteşekkil olup Busîrî’nin kasidesindeki iki beytin tercümesinden mah...
Türkçe dışında en az bir farklı dilin öğretilmesine yardımcı kaynak olarak kaleme alınan ve tuhfe... more Türkçe dışında en az bir farklı dilin öğretilmesine yardımcı kaynak olarak kaleme alınan ve tuhfe olarak adlandırılan manzum sözlükler, klasik Türk edebiyatına zenginlik katan önemli edebî türler arasında yer alır. Bilhassa Osmanlı tebaasındaki toplumların dilleri olmak üzere Rumca, Ermenice, Boşnakça, Bulgarca, Arnavutça, Almanca ve İngilizce gibi dillerde tanzim edilen farklı örneklere de sahip olmakla birlikte bu türdeki eserlerin büyük çoğunluğu Arapça-Türkçe, Farsça-Türkçe veya Arapça-Farsça-Türkçe şeklindedir. Bu minvalde tanzim edilmiş olan sözlüklerden biri de İsbâh’tır. Arapça-Türkçe manzum bir sözlük olan ve 1635 yılı veya öncesinde telif edilen bu eserin müellifi -Anadolu’da kadılık yaptığına dair bilgi kırıntısı dışında- hayatı hakkında elde herhangi bir bilgi bulunmayan Kerîmî mahlaslı bir şairdir. Arapça mensur bir mukaddime, beyit sayısı 4 ile 80 arasında değişen 38 kıtʻa ve 572 beyitten müteşekkil olan İsbâh; 1800 civarında Arapça kelime veya ibarenin Türkçe karşılığ...
Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu... more Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu alandaki araştırmacı sayısının her geçen gün artmasıyla birlikte son yıllarda mecmuaların sahip oldukları zenginliklerin inkişafına yönelik çalışmalar büyük bir ivme kazanmış durumdadır. Hâl böyle olunca sahip oldukları zengin muhtevalarıyla mecmualar, araştırmacılara yeni konular ve çalışma zeminleri teşkil etmekle kalmamakta; aynı zamanda bünyelerinde barındırdıkları eserler ve manzumelerle sahip olduğumuz edebî zenginliğe yenilerinin eklenmesi hususunda erbabına önemli imkânlar sunmaktadır. Mecmuaların sahip oldukları bu zenginliklerin inkişafına matuf olarak yapmış olduğumuz taramalar neticesinde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan “R. 1973” arşiv numaralı mecmuada hayatı hakkında biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Köstendilli Dürrî’nin birçok manzumesi tespit edilmiştir. Söz konusu mecmuada hepsi şairin kendi dest-i hattıyla kaydedilen 3 tahmis, 37 gazel,...
Osmanli Imparatorlugu, 18. yuzyilda siyasi hayatta gerileme donemine girmistir. Siyasi hayattaki ... more Osmanli Imparatorlugu, 18. yuzyilda siyasi hayatta gerileme donemine girmistir. Siyasi hayattaki bu gerilemeyle birlikte toplumsal hayatin bircok alaninda durgunluk ve calkanti bas gosterir. Siyasi ve sosyal hayatta gorulen bu olumsuzluklara ragmen edebiyat, canliligini muhafaza etmistir. Bu donemde, Nedim ve Şeyh Galip gibi buyuk sairler basta olmak uzere bircok divan sairi yetismistir. Bu sairlerden biri de Nihâli’dir. Bu calismada Nihâli’nin hayati hakkinda bilgiler verilerek, kutuphanelerde iki nushasi tespit edilebilen Divânce’si transkripsiyonlu olarak gunumuz alfabesine aktarilacaktir.
Biyografik Kaynaklara Girememiş Bir Divan Şairi: Köstendilli Dürrî ve Şiirleri, 2022
Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu... more Klasik Türk edebiyatı alanında metin merkezli çalışılacak eserlerin sayısının sınırlı oluşu ve bu alandaki araştırmacı sayısının her geçen gün artmasıyla birlikte son yıllarda mecmuaların sahip oldukları zenginliklerin inkişafına yönelik çalışmalar büyük bir ivme kazanmış durumdadır. Hâl böyle olunca sahip oldukları zengin muhtevalarıyla mecmualar, araştırmacılara yeni konular ve çalışma zeminleri teşkil etmekle kalmamakta; aynı zamanda bünyelerinde barındırdıkları eserler ve manzumelerle sahip olduğumuz edebî zenginliğe yenilerinin eklenmesi hususunda erbabına önemli imkânlar sunmaktadır. Mecmuaların sahip oldukları bu zenginliklerin inkişafına matuf olarak yapmış olduğumuz taramalar neticesinde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan "R. 1973" arşiv numaralı mecmuada hayatı hakkında biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Köstendilli Dürrî'nin birçok manzumesi tespit edilmiştir. Söz konusu mecmuada hepsi şairin kendi dest-i hattıyla kaydedilen 3 tahmis, 37 gazel, 8 kıtʻa ve 1 müfred olmak üzere toplam 49 manzume bulunmaktadır. Bu çalışmada eldeki manzumelerinden hareketle 16. yüzyılın son çeyreği ile 17. yüzyılın ilk çeyreğinde hayatta olduğu anlaşılan Köstendilli Dürrî'nin tespit edilen manzumeleri, önce şekil ve muhteva itibarıyla tahlile tabi tutulmuş; akabinde klasik divan tertibine uygun olarak çeviri yazılı metinlerine yer verilmiştir.
... Aşağıdaki beyitte koynuna giren sevgilisinin yoluma kurban ol demesine şaşıran Meâlî, bu du... more ... Aşağıdaki beyitte koynuna giren sevgilisinin yoluma kurban ol demesine şaşıran Meâlî, bu durumu kasap et derdinde, koyun can derdinde atasözüyle açıklamaya çalışır: ... Page 13. 101 Çavuşoğlu, Mehmet - Tanyeri, M. Ali, Zâtî Divanı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ...
Osmanlı’da edebî ve kültürel alanlara ilgi duyan, ömrünün büyük bir kısmını bu
alanlardaki çalışm... more Osmanlı’da edebî ve kültürel alanlara ilgi duyan, ömrünün büyük bir kısmını bu alanlardaki çalışmalara hasrederek yaşadıkları dönemde toplumun sahip olduğu ilmî ve kültürel birikimlerin gelecek nesillere aktarılmasında köprü vazifesi gören birçok aydın yetişmiştir. Bunlardan biri de 18. yüzyılda Osmanlı’nın tarihî, mimari, edebî ve kültürel birikimleri üzerine kafa yoran ve âdeta ömrünü bu değerleri kayıt altına almakla geçiren Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’dir. Emsaline nadir rastlanan Osmanlı münevverlerinden biri olan Hüseyin Ayvansarâyî’nin hayatı hakkında eldeki bilgiler oldukça sınırlı olsa da kaleme aldığı Hadîkatü’l-Cevâmi’, Mecmû’a-i Tevârîh ve Eş’ârnâme- i Müstezâd gibi önemli eserler, onu şöhret sahibi yapmıştır. İyi bir edebî zevke ve kültürel birikime sahip olduğu anlaşılan Ayvansarâyî, yaşamış olduğu dönem ve öncesinde yazılmış olan eserleri inceleyerek bu eserlerde tesadüf ettiği, kendine göre ilginç ve özgün gördüğü şiirlerden bir mecmua tertip etmiştir. Bu çalışmada Ayvansarâyî’nin şimdiye kadar varlığı bilinmeyen Mecmu’atü’l-Letâ’if Sandukatü’l-Ma’ârif adını verdiği bu şiir mecmuasının şekil ve muhteva özellikleri üzerinde değerlendirmelerde bulunulmuş ve eserdeki şiirlerin MESTAP’a göre tasnifi yapılmıştır.
On The Way of A Lost Divan: Miniaturist Sa’i and His Poetries
Many poets who got the reputatio... more On The Way of A Lost Divan: Miniaturist Sa’i and His Poetries
Many poets who got the reputation with their artisanship while they were alive grew up in the classical Turkish literature. Especially, 16th century became a fertile period in terms of the poets with those properties. One of the poets who got the reputation as being alive in that century is Sa’i. Sa’i who was famous with being a good miniaturist beside being a poet drew attention with his skills in the chronogram. Another important work belonging to Sa’i who was famous with his works in the name of Tezkîretü’l-Ebniye and Tezkîretü’l-Bünyân that he wrote as a mixture of poetry-prose is Divan about the life of Sinan the architecture mostly through his phrases and about his works. However, any copies of this Divan has not been able to be reached yet. Even if this work is a lost one, many poetries which will constitute a divance belonging to the poet in the collection of biographies, biographical sources and journals are recorded. This is important because it shows that the poet got the reputation. In this study, the information will be given about Sa’i’s life and works; some of their samples will be included as a set of evaluations is made on the poetries, form and content properties which are determined from the point of collection of biographies, biographical sources and journals.
Klasik Türk edebiyatında daha hayattayken sanatkârlıklarıyla şöhreti yakalayan birçok şair yetişmiştir. Özellikle 16. yüzyıl, bu özellikleri haiz şairler bakımından oldukça mümbit bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda hayattayken şöhreti yakalayan şairlerden biri de Sâ‘î’dir. Şairliğinin yanında çok iyi bir nakkaş oluşuyla da meşhur olan Sâ‘î, aynı zamanda tarih düşürmedeki maharetiyle de dikkatleri çekmiştir. Daha çok Mimar Sinan’ın ağzından onun hayatı ve inşa ettiği eserler hakkında nazım-nesir karışık kaleme aldığı Tezkîretü’l-Ebniye ve Tezkîretü’l-Bünyân adlı eserleriyle meşhur olan Sâ‘î’nin bilinen bir diğer önemli eseri de Dîvân’ıdır. Ancak bu Dîvân’ın şimdilik herhangi bir nüshasına ulaşılamamıştır. Her ne kadar bu eser kayıp olsa da tezkireler, biyografik kaynaklar ve mecmualarda şaire ait bir divançe teşkil edecek kadar çok şiir kayıtlıdır. Bu da şairin yakalamış olduğu şöhreti göstermesi açısından önemlidir. Bu çalışmada Sâ‘î’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilecek; tezkireler, biyografik kaynaklar ve mecmualardan hareketle tespit edilen şiirlerinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde birtakım değerlendirmelerde bulunularak bunlardan bazı örneklere yer verilecektir.
Uploads
Papers by yunus kaplan
Edebi geleneğimizde dergâhnâme türündeki eserlerin büyük bir kısmı mensur olsa da manzum şekilde kaleme alınanları da mevcuttur. Şimdilik bilinen manzum dergâhnâme sayısı beş olup bunlar içinde en meşhur olanı 18. yüzyılın ilk yarısında Bursalı Müminzâde Ahmed Hasîb’in önce 129 beyit hâlinde tanzim edip daha sonra genişleterek 805 beyte çıkardığı Dergâhnâme adlı eserdir.
Bu çalışmada Hasîb’in hayatı ve yeni tespit edilen eserleri hakkında bilgi verilecek, yeniden tanzim etmiş olduğu Dergâhnâme’sinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunulduktan sonra çeviri yazılı metnine yer verilecektir.
Müellifinin ifadesiyle Farsça-Türkçe manzum sözlüklerin en meşhuru olan Tuhfe-i Şâhidî’de bulunmayan bazı kelimeleri ihtiva eden Tuhfe-i Nâ-dîde, mensur bir mukaddime ve kelime anlamlarının verildiği beyit sayısı 13 ile 34 arasında değişkenlik gösteren beş kıt‘adan müteşekkildir. Beyit sayısı 99’u bulan kıt‘aların tanziminde herhangi bir tertip hususiyeti gözetilmemiş, kahir ekseri isim kökenli olan 290 civarında Farsça kelime ve ibarenin Türkçe karşılığına yer verilmiştir.
Bu çalışmada manzum sözlükler hakkında özet mahiyetinde bilgilendirmede bulunulduktan sonra, Tuhfe-i Nâ-dîde’nin sahip olduğu şekil ve muhteva özelliklerine temas edilmiş ve çeviri yazılı metnine yer verilmiştir.
Edebi geleneğimizde dergâhnâme türündeki eserlerin büyük bir kısmı mensur olsa da manzum şekilde kaleme alınanları da mevcuttur. Şimdilik bilinen manzum dergâhnâme sayısı beş olup bunlar içinde en meşhur olanı 18. yüzyılın ilk yarısında Bursalı Müminzâde Ahmed Hasîb’in önce 129 beyit hâlinde tanzim edip daha sonra genişleterek 805 beyte çıkardığı Dergâhnâme adlı eserdir.
Bu çalışmada Hasîb’in hayatı ve yeni tespit edilen eserleri hakkında bilgi verilecek, yeniden tanzim etmiş olduğu Dergâhnâme’sinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunulduktan sonra çeviri yazılı metnine yer verilecektir.
Müellifinin ifadesiyle Farsça-Türkçe manzum sözlüklerin en meşhuru olan Tuhfe-i Şâhidî’de bulunmayan bazı kelimeleri ihtiva eden Tuhfe-i Nâ-dîde, mensur bir mukaddime ve kelime anlamlarının verildiği beyit sayısı 13 ile 34 arasında değişkenlik gösteren beş kıt‘adan müteşekkildir. Beyit sayısı 99’u bulan kıt‘aların tanziminde herhangi bir tertip hususiyeti gözetilmemiş, kahir ekseri isim kökenli olan 290 civarında Farsça kelime ve ibarenin Türkçe karşılığına yer verilmiştir.
Bu çalışmada manzum sözlükler hakkında özet mahiyetinde bilgilendirmede bulunulduktan sonra, Tuhfe-i Nâ-dîde’nin sahip olduğu şekil ve muhteva özelliklerine temas edilmiş ve çeviri yazılı metnine yer verilmiştir.
alanlardaki çalışmalara hasrederek yaşadıkları dönemde toplumun sahip olduğu ilmî
ve kültürel birikimlerin gelecek nesillere aktarılmasında köprü vazifesi gören birçok
aydın yetişmiştir. Bunlardan biri de 18. yüzyılda Osmanlı’nın tarihî, mimari, edebî ve
kültürel birikimleri üzerine kafa yoran ve âdeta ömrünü bu değerleri kayıt altına
almakla geçiren Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî’dir. Emsaline nadir rastlanan Osmanlı
münevverlerinden biri olan Hüseyin Ayvansarâyî’nin hayatı hakkında eldeki bilgiler
oldukça sınırlı olsa da kaleme aldığı Hadîkatü’l-Cevâmi’, Mecmû’a-i Tevârîh ve Eş’ârnâme-
i Müstezâd gibi önemli eserler, onu şöhret sahibi yapmıştır. İyi bir edebî zevke ve
kültürel birikime sahip olduğu anlaşılan Ayvansarâyî, yaşamış olduğu dönem ve
öncesinde yazılmış olan eserleri inceleyerek bu eserlerde tesadüf ettiği, kendine göre
ilginç ve özgün gördüğü şiirlerden bir mecmua tertip etmiştir. Bu çalışmada Ayvansarâyî’nin şimdiye kadar varlığı bilinmeyen Mecmu’atü’l-Letâ’if Sandukatü’l-Ma’ârif adını verdiği bu şiir mecmuasının şekil ve muhteva özellikleri üzerinde değerlendirmelerde bulunulmuş ve eserdeki şiirlerin MESTAP’a göre tasnifi
yapılmıştır.
Many poets who got the reputation with their artisanship while they were alive grew up in the classical Turkish literature. Especially, 16th century became a fertile period in terms of the poets with those properties. One of the poets who got the reputation as being alive in that century is Sa’i. Sa’i who was famous with being a good miniaturist beside being a poet drew attention with his skills in the chronogram. Another important work belonging to Sa’i who was famous with his works in the name of Tezkîretü’l-Ebniye and Tezkîretü’l-Bünyân that he wrote as a mixture of poetry-prose is Divan about the life of Sinan the architecture mostly through his phrases and about his works. However, any copies of this Divan has not been able to be reached yet. Even if this work is a lost one, many poetries which will constitute a divance belonging to the poet in the collection of biographies, biographical sources and journals are recorded. This is important because it shows that the poet got the reputation. In this study, the information will be given about Sa’i’s life and works; some of their samples will be included as a set of evaluations is made on the poetries, form and content properties which are determined from the point of collection of biographies, biographical sources and journals.
Klasik Türk edebiyatında daha hayattayken sanatkârlıklarıyla şöhreti yakalayan birçok şair yetişmiştir. Özellikle 16. yüzyıl, bu özellikleri haiz şairler bakımından oldukça mümbit bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda hayattayken şöhreti yakalayan şairlerden biri de Sâ‘î’dir. Şairliğinin yanında çok iyi bir nakkaş oluşuyla da meşhur olan Sâ‘î, aynı zamanda tarih düşürmedeki maharetiyle de dikkatleri çekmiştir. Daha çok Mimar Sinan’ın ağzından onun hayatı ve inşa ettiği eserler hakkında nazım-nesir karışık kaleme aldığı Tezkîretü’l-Ebniye ve Tezkîretü’l-Bünyân adlı eserleriyle meşhur olan Sâ‘î’nin bilinen bir diğer önemli eseri de Dîvân’ıdır. Ancak bu Dîvân’ın şimdilik herhangi bir nüshasına ulaşılamamıştır. Her ne kadar bu eser kayıp olsa da tezkireler, biyografik kaynaklar ve mecmualarda şaire ait bir divançe teşkil edecek kadar çok şiir kayıtlıdır. Bu da şairin yakalamış olduğu şöhreti göstermesi açısından önemlidir. Bu çalışmada Sâ‘î’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilecek; tezkireler, biyografik kaynaklar ve mecmualardan hareketle tespit edilen şiirlerinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde birtakım değerlendirmelerde bulunularak bunlardan bazı örneklere yer verilecektir.