Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı
DOKTORA ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU V
MEKÂNLAR/ZAMANLAR/İNSANLAR: KİMLİK, AİDİYET VE MİMARLIK TARİHİ
24-25 Aralık 2007 ODTÜ Mimarlık Fakültesi Kubbealtı Salonu
İNŞA EDİLEN KİMLİK DÜŞÜ
Filiz Sönmez**
1. GİRİŞ
“Kimlik, hem kişilere hemde şeylere gönderme yapıyor. Modern toplumda bunların
ikisi de, sağlamlıklarını, kesinliklerini yitirdiler.”1
Christopher Lasch,
Bu bildiri iki ana bölümü kapsamaktadır. Birinci bölümde, kimlik kavramının tanımı ve onun
değişen anlamı üzerine konuşulduktan sonra bu bakış açısıyla ikinci bölümde I. Ulusal
Mimarlık Dönemi’nin ulusal kimlikle inşa edilmiş homojen olduğu düşünülen bir dönem
olmasına, eleştirel bakış açısıyla değerlendirmesi yer almaktadır.
KİMLİK nedir?
-Kimlik
-Süreç
-Öznellik
Kimlik nedir? Bir tarafta kimliği, çerçeve içine almak, üslup oluşturması, referans noktalarını
yakalaması, süreğen, bağlanabilir olması, bir şeye sıkı sıkıya tutunma gibi, kararlı halleri
içermesi gibi anlamlarda kullanırken, diğer taraftan kimlik, bir örgütlenme biçimi olarak da
tariflenebilir. Foucault’un dediği gibi, birbirinden farklı biçimlerinin içinde, zamanın içinde
dağılmış halde bulunan ifadeler, eğer bir ve aynı nesneye bağlı iseler, bir birlik oluştururlar.
(Foucault, 1999, 47) Bu açıdan bakıldığında ister ifadeler, ister mimari yapılar olsun, hep biri
dayanacak nokta, referans aramaktadırlar. Bu onları güçlü kılıp kendilerinden söz edilmesine
yol açar. Denilebilir ki, referans noktalarını bulan ifadeler (ya da nesneler) bir kimlik kavramı
ile kolayca ilişkilendirilebilmekte ve çerçevelenebilmektedir. Ancak nesne ve özneler daha iyi
bir referans noktaları yakalandığında dönüşebilmektedirler. Sonuçta, kimlikler, tıpkı bir
** Erciyes Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü
1
Lasch, Christopher. “The Minimal Self; Psychic Survival in Troubled Times. Londra: Pan Books, 1985.s. 32
1
kostüm değiştirmek gibi (bir süreliğine) benimsenebilmekte ve atılabilmektedirler. (Lasch,
1985, 38) Correa’nın da dediği gibi, kimlik, belirli bulunan bir nesne değil, bir süreçtir.
Kimlik, tarih boyunca hareket halinde olduğu için, uygarlıklar tarafından geride bırakılan
izlerle bağlantılıdır. Tarihsel bir şeydir. (Correa, 1983, 10) “Tarihsel olan her şey gibi sürekli
dönüşüme maruz kalırlar. Sonsuza kadar kökleşmiş bir geçmişe sabitlenmiş olmaktan çok
uzaktırlar.” (Hall, 1998, 177)
Eklenen her yeni oluşumlarla kimliğin yeniden üretildiği, kaybolduğu, kaydığı, yitirildiğinin
farkında olmak gerekmektedir. Bayart’ın dediği gibi, “kimliklerin her biri, olsa olsa kültürel
bir inşa, yani eninde sonunda tarihsel bir inşadır. Kaçınılmaz olarak kendisini bize dayatan
doğal bir kimlik yoktur.” (Bayart, 1999, 9) Her kimlik bir tanımlamadır.
Sonucunda, kimliğin durağan bir şey olmadığını her yeni oluşumlarla yeniden üretildiği,
kaybolduğu, kaydığı, yitirildiğinin farkında olup, Correa’nın dediği gibi bir süreç olduğunu
söyleyerek aslında süreci tasarladığımızı, bitmiş bir kimlikle uğraşmadığımızı artık görmemiz
gerekmektedir. Özellikle de mimari yapıları, tarihsel süreçte donmuş, sonlanmış, zamandan
arındırılmış nesneler olarak, belirli bir dönemin ideolojisinin ya da tarzının ifadesi olarak,
belirli biçimsel özelliklerle kurgulamaktan vazgeçmek gerekmektedir ve de dönemler
üzerinde yapılan tahakkümün farkında olmak bir aşamadır ancak mimarlık ortamında kimlik
problemini çözmeye yetmeyecektir. Örneğin, I. Ulusal Mimarlık dönemi diye adlandırdığımız
ve bazı biçimsel değerlendirmelerle belli bir ulus kimliğe büründürdüğümüz yapıları, olağan
sürecin bir parçası olarak görmenin ötesinde, bu kimlik sahip olduğu “sınırlamalar ve
kısıtlamalar” sistemi içinden konuşur. Kimlik, çokluğu aynıya indirgemeye, farklılığı
kapatmaya çalışan, hatta sistem sızdırmasın, farklılıklar üretmesin diye sürekli kontrol
mekanizmalarını elinde bulunduran bir sistemdir. Bu tanımlamayı ancak öznellikler üzerinden
konuşmaya başlayınca aşabilir gözükmekteyiz. Örneğin, mimari pratiklerin tutundukları ortak
referans noktalarına göre dönemsel sınıflara ayırıp kimlik atfetmek kimliğin inşa edilen
yüzünü gösterirken, aslında bu bakış açısıyla dönemi değerlendirmenin yetersiz olduğunu
görüp, yani günümüzde I. Ulusal Mimarlık Dönemi diye tanımlayıp, gelecekte başka bir
tahakküm sisteminin içinden konuşması bu sorunu çözmemektedir. Yerine önerilen de başka
bir kimlik sistemi içinden konuşmaktan başka bir şey değildir. O zaman yapılması gereken
inşa edilen bu kimlik düşünü, öznellikler önererek çözmeye çalışmaktır. Bu öneriden çok I.
Ulusal Mimarlık Dönemi için tek açıklanması gereken kanal olmuştur. Bu dönemi öznellikler
üzerinden okuduğumuzda farklılıklar üzerinden anlamaya çalışmayı deniyoruz, demektir.
Bütüncül bir yaklaşımdan artık tekil bir durum olarak, sürecin içinde var olduklarını dile
getirmenin yanı sıra atfedilen yapay kimliklerden arındırmak gerekmektedir. Bu sınırlardan
2
kurtulmalıyız. Bireysellik ve kimlik dönüşebilir. Bireyler için çizilen sınırlar, dayatmalar
aşılabilir. (Keskin, 1997, 134) Foucault dediği gibi, kimliklerden kurtulunmalı ve birtakım
tekillikler yapılmalıdır. (Keskin, 1997, 134)
2. I. ULUSAL MİMARLIK DÖNEMİ’NE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ
Bu bölümün amacı, öznellik kavramı çerçevesinde dönemdeki farklılıkları keşfedip, mevcut
okumadaki tıkalı kanalların açılmasına katkı sağlamaktır.
Türk Mimarlığı’nda oluşan devrimsel sayabileceğimiz hareketlerden, I.Ulusal Mimarlık
dönemine ‘eklektik’ yaklaşımların oluşturduğu bir mimarlık söyleminden farklı olarak,
Osmanlı’dan farklı bir ‘kanal, kol’ tarif eden, kolektif bir üretimden çok ‘tekil’ bir üretim
yapan bir dönem olarak okumak doğru olacaktır. Bu dönemi Günkut Akın, “nesnel olanın
üstünü neredeyse bütünüyle örtecek kadar yoğun bir şekilde öznel yorumlarla” (Akın, 2003,
22) beslenen bir süreç olarak görmektedir.
2.1 Öznellik
I.Ulusal Mimarlık Dönemi’ni sanki üslupsal bir iç tutarlılığı varmış gibi ele almak yerine,
içindeki tikellikleri görüp ona göre değerlendirmek, tüm özneleri ile dönemin farklı
açılımlarını ortaya koymak gerekmektedir. Özellikle de özneler dönem üzerindeki dayatmayı
meşrulaştırıcı değil, tam tersine çözmek için üretim yapmışlardır.
I.Ulusal Mimarlık Dönemi ulus kimliği üzerinden okunduğu zaman, dönemde var olan
farklılıkların üzerini örtüyoruz, tamda kimlik kavramının içeriğinde olduğu gibi. Ancak bu
bakış açısını Foucault’ da dediği gibi var olan kimlikleri öznellikler üzerinden kurarak, kişinin
ya da nesnenin var olan farklılıklarını sorgulayabiliriz. I. Ulusal Mimarlık Dönemi öncelikle
Osmanlı anonim mimarlığı’ndan öznel yorumların olduğu bir döneme geçiştir. Hassa
Mimarlar Ocağı’ndan sonra özellikle de iki özne üzerinden okuduğumuz dönem gerçek
anlamda bir yarılmadır. Osmanlı’nın tek bir özne ile okuduğu mimarlık anlayışı, I.Ulusal
Mimarlık Dönemi’nde gerçek özneler ve yaptıkları işler üzerinden anılarak (öznelerin söz
söylemeleri, metinler yazmaları, bina inşa etmeleri, vb.) öznel kanalların açıldığı bir döneme
öncülük eder. Özne kendisi olmak ister. Bu dönem, “öznenin kendisi olmayı talep etmesidir,
deneyimlemeye ve sahici olanla karşılaşmaya duyulan özlemdir.” (Akın, 2003, 22)
“Bu bakış açısıyla öncelikle istenen ulusun yüceltilmesi değil, çok uzun sürmüş
mutlakıyetin ardından bireysel deneyim kanallarının açılmasıdır… Vedad Bey’in
3
Paris’te, Kemaletin Bey’in de Berlin’deki eğitimlerine karşın ulusal bir mimarlık
arayışının sözcüsü olmaları da, yerliliğe bir kapanmadan çok kendi konumlarını
belirlemiş özneler olarak evrensel söyleme katılma istemiyle ilgilidir.” (Akın,
2003, 23)
Özneler Osmanlı’ya bağlı kalmaktan çok onun çözülmesi yolunda bir rol almışlardır. Bu da
ancak “bireysel/buluşçu” (Tanju, 1999, 41)
bir yaklaşımla mümkündür. Buda Mimarlık
ortamında çoğullaşmalara, farklılaşmalara dolayısıyla mimar öznelerin çoğalmasına sebebiyet
vermektedir. Bu öznelerden gerek Kemalettin Bey’in gerekse Vedad Bey’in, bu dönemde
ortak bir mimari dil oluşturma kaygıları olmamıştır. Dolayısıyla aynı ‘örtü’ altına girmeye
çalışmamaktadırlar. Hatta diyebiliriz ki, tamamen birbirlerinden ayrı konuşmaktadırlar. İki
özne üzerinden okuduğumuz dönemi, iki farklı kişiyi aynı çatı altında birleştirmeye çalışmak,
dönem için başka bir paradokstur. 1942’de Necmettin Emre’nin, Arkitekt için yazdığı bir
metinde, Vedad Tek’in Türk mimarisini modernize ettiğini öne sürer. Ayrıca Kemalettin ve
Vedad Bey arasındaki mimari üslup farklılığına da şu yorumu yapmaktadır;
Vedad Bey’in, “eserlerinde ihtiyaca mutabakat ve bütün akşamda ahenk görülür.
Onun hamlelerinde milli mimariye dönüş hareketleri görülmekle beraber bütün
unsurlarda bir yenilik ve güzellik göze çarpar. Mimar Kemalettin merhumun tesis
ettiği Evkaf ekolü dini mimarimizin tesirinden kurtulamıyordu. Burada Usul-ü
Mimari-i Osmanî yegâne müracaatgah idi. Halbuki Mimar Vedad’ın eserlerinde
böyle muhtelif devirlere ait motiflerin birleştirilmesiyle vücuda getirilmiş ahenksiz
ve kaynaşmamış parçalar görülmüyordu. Eserlerindeki proporsiyon onun
muvaffakiyetinin en bariz delilleridir. Eserlerindeki bedii kıymet kadar inşai
mükemmeliyet de kendisini hissettirir. Maksada, yerine ve eldeki malzemeye
uygun bina yapılmasını bilirdi.” (Emre, 1942, 234)
“Ne Vedad Tek nede Kemalettin Bey’in batılı olmak için yerelliği yadsımaları
gerekmiyordu… Onlar ne Avrupa’yı nede Osmanlı kültürünü dışlar.” (Akın, 2003, 33)
Yaptıkları mimari sentez, tamamen öznel ve özgündür. Buna karşın, özneleri aynı örtü altında
değerlendirmekte onlara ve mimarlık deneyimlerine yapılan büyük bir haksızlıktır.
I.Ulusal Mimarlık Dönemi içine hapsedilen özneler ayrı ayrı değerlendirildiğinde,
üsluplarının farklı oldukları görülmektedir. Bülent Tanju’nun da dediği gibi, “gerek işveren
ilişkileri, gerekse entelektüel açıdan kapalı bir çevre içinde çalışan Kemalettin Bey ve Vedad
Bey’lerin, üslupları arasındaki bariz farklılıklar da, mimarlığın bireysel/sanatçı kavranışının
göstergesidir.” (Tanju, 1999, 41)
Kemalettin Bey; eskiyi tekrarladığını da düşünmemektedir. O kendi yeni çizgisini
oluşturduğunu söylemektedir. Kendi sözcükleriyle;
“burada söylemek istediğimiz, eskiden yapılmış olan ve kendi zamanın gereklerine
malzemelerine göre biçimlenmiş olan eserleri taklit etmemiz gerektiği değildir.
Tümüyle farklı bir yüzyılda yaşamaktayız. Buhar kullanımı, pek çok alanda
4
olduğu gibi, inşaat alanında da önemli değişimler getirmiştir… Batıdan yapı
malzemesi ithal edebilme kolaylığı, üslubumuzda, ilerlemenin gerektirdiği
değişimleri gerçekleştirmeye yaramıştır. Yeni yaşantının getirdikleri, yeni
yapıların iç bölüntülerinde, dolaşım sistemlerinde ve iç ve dış düzenlemelerinde
yeni yaklaşımlar belirlemiştir. Dolayısıyla, yeni yapıların inşaatında, eski
malzemeleri kullanmak veya eski formları tekrarlamak, yeni yaşantının
gerekleriyle bağdaşmamaktadır. En iyi ve en doğru olan, yapıları amaçlarına
uygun şekilde biçimlendirmektir.” (Kemalettin, 1997, 150)
Şekil 1. Kemalettin Bey-Vakıf Oteli- Ankara Palas
Kaynak: Kemalettin bey. Online(internet) http://www.mimarlikmuzesi.org/galeri. 20.01. 2008)
Vedad Tek; kendini ‘modern’ olarak tanımlamaktadır. Kendi sözcükleriyle;
“Ben, eserlerimde modern Türk mimarisini tercih ederim. Bunu Selçuk üslubu ile
karıştırmamak lazımdır. Misal isterseniz, yeni Postane birincisi, Düyun-u
Umumiye, yani şimdiki İstanbul Erkek Lisesi ikincisidir. Kübik inşaat hakkında
ise, sadece, bir inhitattır derim. Evet, zevkte ve sanatta inhitat. Harpten sonrasının
yenilikler yapma hevesine kapılmak!” (Kandemir, 1937, 14)
Şekil 2. Vedad Tek. Yayla Apartmanı, 1939. Nişantaşı, İstanbul. (Kaynak: Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kurulu Arşivi )
5
Şekil 3. Düyun-i Umumiye Binası. Günümüzde İstanbul Erkek Lisesi), 1897. Mahmutpaşa,
İstanbul. (Kaynak: Düyun-i Umumiye Binası, Online (İnternet).
http://www.mimarlikmuzesi.org/galeri_resimler. 20.12.2007)
2.2 Modern midir? Ulusal mıdır? Tartışması
Ulus kimliği I.Ulusal Mimarlık Dönemi’yle nasıl anılmaya başlamıştır? Neden I. Ulusal
dönemdeki mimar özneler kendilerine ‘modern’ dedikçe, onlara sürekli “siz ulusal kimliği
temsil ediyorsunuz!”demekteyiz?
Günkut Akın’ın da dediği gibi,
“Gerek Kemalettin Bey gerekse Vedad Tek, bir taraftan geniş görgü ve analitik
düşünce yetenekleriyle modern bir kentin fiziksel yapısını oluşturmaya,
burjuvaziye modern bir yaşamın nasıl olması gerektiğini öğretmeye çalışmışlar,
diğer taraftan modernliğin kapattığı bir dünyanın değerlerine sevgiyle bağlı
kalmışlardır.” (Akın, 2003, 34)
Bu çelişki, I.Ulusal Mimarlığın modern olarak adlandırılmasını engellemiştir. Ancak
yapılması gereken “çelişkinin” nedenlerini, nasıl gerçekleştiğinin sorgulamasını yapmaktır ve
de bu çelişki bize birçok kanalı açmakta olduğunun idrakine varmaktır.
Vedad Bey, Yedigün dergisinde yayınlanan 1937 yılı röportajında, “milli mimari” terimine
başvurmamaktadır. Üslupsal farklılıklara rağmen, Osmanlı mimari öğelerini kullanan
mimarları böyle bir ulus kimliği altında ‘milli mimarlık’ söylemiyle birleştirmeye çalışmak
kendi dönemi dışında, atfedilmiştir. Oysaki dönemin mimarlarınca modernite kavramı
yorumlanılmaya çalışılmıştır. Onlar, gelenekseli reddedip, batılı formlar üzerinden okunmaya
çalışılan bir modernite kendini ifade edemez, kısır bir alana hapsetmekte olduğunun,
farkındadırlar.
Vedad Tek, modernleşme sorunsalına; biçimsel bir öykünmeye karşı çıkıp, ona göre
batılılaşma, “her kültürün kendi bağlamında kendi yolunu çizeceği bir modernleşmeden başka
6
bir şey değildir”, (Akın, 2003, 33) diyerek yaklaşmaktadır. Bu tutumuyla Osmanlı’ya
yaklaşmaktan çok uzaklaşmayı öngören, özgürlükçü bir tutuma sahiptir. Bunu da eskiyi
tekrarlamaktan çok onu kendi söylemleri için araçsallaştırarak gerçekleştiren modern bir
üslupla yapmışlardır. (Akın, 2003, 34)
Gelenekselden kopuşun nasıl başladığını, hangi sorunsallarla değerlendirileceği neden
gelenekselden kopuşun yine ona başvurularak yapmaya çalışması sorularına verilebilecek
kolay cevaplar bulunmamaktadır.
Ancak dönemin ardında üretilen anlam, modern dünyaya ait olup burada da içselleştirilen ilk
yönelim olduğu gerçeği daha önemlidir. (Tanyeli, 1998, 64) Tanju’nun da dediği gibi, bu
dönemle, Türkiye mimarlık pratiği tamamen modern zamanlara adım atmıştır. (Tanju, 2003,
253)
Şekil 4. Vedad Bey Evi II, Valikonağı cephesi. (Kaynak: Batur, 2003, 118)
2.3 I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nde Osmanlı Mimari Öğelerin Kullanımı, Cephe
Tasarımı ve Yeni Mekân Kurgusu’nun Sorgulanması
I. Ulusal Mimarlık Dönemi’ne ulus-kimliğini biçimsel mimari öğelerle vermek, dönemin ele
alınışını en baştan dar bir alana sıkıştırmaktadır. Oysaki “I. Ulusal Mimarlık üslubu,
oryantalizmin hazırladığı ortamda oluşmuş, kendi biçim sözlüğünü kurmuş, batılı bir
7
mimarlık formasyonuna dayanmış ve oldukça yüksek bir tasarım düzeyi tutturmuştur.” (Akın,
2003, 34)
Şekil 5. Vedat Tek. Bir konut prototipi. (Kaynak: Batur, 2003, 120)
I.Ulusal Mimarlık Dönemi’ni öncelikle içine hapsedildiği biçimsel dil üzerinden sorgulamaya
başladığımızda, mimari öğelerin modern oranlara sahip cephelerde planlı bir şekilde kullanımı
ve Osmanlı’da tasarlanmayan bir cephe anlayışından cephelerin tasarlandığı bir döneme geçiş
olarak yorumlamak mümkündür. Bağlamından kopararak kullanılan bu mimari öğeler asla
eski kullanımında olduğu amaca hizmet etmedikleri için, kullanıcıya taklitçi sıfatı değil, ancak
özgünlük kazandırmaktadır.
Bu öğeleri en iyi kullandığı yer olan cepheyi dahi, her mimar özne kendince yorumlamıştır.
Bütün cephelerin aynı dili sürdürdüğünü düşünmek, aynılaştırmaya çalışmak aynı zamanda
mevcut cephe tasarımının olmadığını söyleme yoluna gider. Oysaki özneler birbirinin aynısı
yerine birbirlerinden farklı olduklarını mimari tasarımlarıyla göstermektedirler.
Örneğin kullandıkları Osmanlı mimari öğeleri tarihsel bağlamından koparılıp, tasarımlarının
bir parçası haline getirmektedirler. Bu motifleri Osmanlı ustaları gibi uygulama aşamasında
değil, önce iki boyutlu çizimlerle etüd etmiştir. Dolayısıyla gözümüze aşina gelen bu motifler
aslında bir modern çizim tekniği ile yeniden üretime girmiş elemanlardır. Osmanlı mimari
motiflerinin soyutlanmasına ek olarak, bu öğeler o kadar çeşitli ve zengindir ki, hangi
8
mimarın hangi öğeyi ne şekilde kullanacağını kestirilemeyeceğinden üslup farkları olması çok
doğaldır. Bu nedenle de böyle bir homojen düzenden ne planda ne de cephede bahsetmek
mümkündür.
Şekil 6. Geometrik bezeme ve Defter-i Hakani’den ayrıntı (Kaynak: Batur, 2003, 322- 270)
Şekil. 11. Bir sütun başlığı detayı ve bazı çizimler (Kaynak: Batur, 2003, 149 ve Online
(internet) http://www.mimarlikmuzesi.org/galeri_resimler.asp?id=13&exid=4. 20.12.2007)
Sadece cephe olarak gördüğümüz, anlamaya çalıştığımız I.Ulusal Mimarlık Dönemi, bize
cepheden başka iç mekânlarda da Osmanlı anonim mimarlığında olmayan yeni fonksiyon,
konfor elemanlarına (kalorifer, banyo, elektrik gibi) ve özenle çözülmeye çalışılmış
havalandırma sistemlerine ve detay çözümlerine rastlamaktayız.
Mimari planlama anlayışında sağlık, konfor ve mahremiyet gibi batılı tasarım kriterlerinin
Vedad Tek tasarımlarında ele alındığını bilmekteyiz. (Batur, 2003, 310) Hatta planlamada
aile, hizmetli ve misafir yaşam alanları ayrımları dikkate alınarak yapılmaya çalışılmıştır.
9
Şekil 9. Farklı parsel özellikleriyle, (konum ve boyutlar) incelenen
Beş apartman projesinde aile, hizmet ve misafir alanları. (Kaynak: Batur, 2003, 309)
Tek, ”apartmanlar üzerinde düşünürken mimari tasarımın yanı sıra, yaşam
mekânlarının kullanışlılığını artıran depolama alanları, nişler gibi iç mekân
öğelerinin önemini vurgular. Çizimleri arasında çeşitli türde mobilya da
bulunmaktadır. Bunların bir bölümünün modern, işlevsel tasarımları dikkat
çekicidir.” (Batur, 2003, 310)
Şekil 7. Halit Ziya Bey Apartmanı, 1934. Zemin Kat ve Normal Kat Planı.
Zemin kat planında; 1.Giriş, 2.Hol, 3.Kapıcı, 4.Kömür, 5.Salon-Yemek, 6.Kalorifer, Mutfak,
8.Oda, 9. Helâ, 10.Yatak Odası, 11.Banyo, 12.Depo, 13.Çamaşırlık, 14. Çamaşır Kurutma.
(Kaynak: Batur, 2003, 307,310)
10
Şekil 8. Halit Ziya Bey Apartmanı, 1934. Özgün Kesit Çizimi. (Kaynak: Batur, 2003, 306)
Şekil 10. Vedad Tek- Gömme Dolap ve Mobilya Tasarımları. Online (internet)
http://www.mimarlikmuzesi.org/galeri_resimler.asp?id=13&exid=4. 20.12.2007)
2.4 Toplumun I. Ulusal Mimariye Tepkisi Ne Oldu? (Mimar öznelere ek olarak,
işverenler, kullanıcılar, ustalar, işçiler, v.b)
Şekil 12. Halk Fırkası Binası, 1924. İnşaat sırasında Vedat Bey'in çalışanlarla bir fotoğrafı.
(Kaynak: Batur, 2003, 181)
11
Burjuvanın isteği üzerine yaşanılan değişimler, mimaride de Osmanlı’dan kopuş kurgusu
içinde oluşur. Yeni olan her şeyin modern olduğu düşüncesinden dolayı, “bu yapılar en
azından dönemin aydınlarınca övgüyle karşılanmış ve onların mimarlıkta ulusal-modern
arayışına yanıt vermiştir.” (Akın, 2003, 34) Ancak toplumun I. Ulusal dönemde yaşanılanlara
verdiği tepki başka önemli bir sorunsaldır. Burjuvanın verdiği tepkiyle aynı olduğunu
düşünmek problemli bir bakış açısı olur, bu yapıları kullanan öznelerin, yapım aşamasındaki
ustaların, işçilerin v.b öznelerin verdiği tepkiler geleneksel dönemden kopuşu sorunlu olan bir
toplum için gerilimli olacağını düşünmek yanlış olmayabilir. Örneğin, Cumhuriyet’in ilk
yıllarında yapılan önemli kamu binalarının müteahhit firmalarına baktığımızda Avusturya
şirketleri ya da başka milletlerin elektrik şirketlerini görmekteyiz. Yeni tekniklerle nasıl
yapacağını öğrenmeye çalışan bir inşaat yapım süreci vardır. Zamanla Türk müteahhit
firmaları da önemli sorumluluklar almaya başlamıştır. Ancak burada çalışanlar Türk olsa dahi
Erken Cumhuriyet’te kalfaların çoğu yabancı olmuştur. Bilgi mimariye çizimle girmiştir.
Ancak hala plan okumasını bilmeyen bu konuda yetişmeyen bir usta, çalışan inşaat işçileri
vardır. Onlara bunları öğreten, bu bilgiyi uygulamada gösteren yabancı kalfalara (ya da
taşeronlara) ihtiyaç vardır.
Şekil 13. Defteri Hakan-i (Tapu Kadastro Müdürlüğü), 1908. Sultanahmet, İstanbul. İnşaat
sürerken. (Kaynak: Batur, 2003, 104)
2.5 ‘Çelişki’ İçeren Bir Dönem
2.2 de anlatılan Modern mi, Ulusal mı tartışmasına ek olarak, metinlerde ki çelişkiler derin bir
inceleme gerekmektedir. Seçmeci Cumhuriyet içinden ele alınan bu mimarlık dönemi, reel
olanı göstermekten çok düşleneni ortaya koymaya daha yakın anlatılmıştır. Bu durumu çeşitli
12
sebeplere bağlamak mümkündür, ancak en önemli sebebi “sadece yüzeysellik, yani
deneyimleme eksikliği olarak” görülebilinir. (Akın, 2003, 33)
Yazarların I. Ulusal Mimarlık Dönemi’ni yorumlayışı ve yakın döneme kadar ‘üstü örtük’
metinlerle anlamaya çalışılan dönemi, kendi içinde ve hemen 1940’lar sonrası metinlerle
karşılaştırarak okuduğunda, bazı metinlerin I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nden övgüyle,
1930’larda yererek anlatışı, bazı yazarlarında dönemin ruhuna aykırı yorumlayışları, en
azından günümüz taraf tutarak okunan- yazılan döneminden çok daha değerli olduğunu
düşündürtmektedir. Öznelerin “moderniz!” diye bağırmalarını dikkate almayıp, metinlerdeki
bu çelişkiyi, zaman zamanda kavgayı sorgulayarak bakmak yerine, modernlik adına taraf
tutarak çoğu zamanda yererek anlattıkları taraflı bakış açısıyla bir yere varılamayacağını
söylemek yanlış olmaz. Necmettin Emre ile C.E. Arseven’in düşünceleri, aynı dönemin, aynı
mimarlarının arasındaki çelişkiyi de ortaya koyar. Ancak burada çelişki, beraberinde
sorgulamayı da getirdiği için iyidir. Bugün neden modern olduğu üzerine daha çok
düşünmemizi sağlamaktadır.
Karşı düşüncelerin doğması, eleştirilerin yapılması modern olmaya çalışan bir toplumun,
sorgulamaya mimari eserlerle de katılması dönemin önemli bir zenginliğidir.
2.6 Malzeme ve Tekniğin I.Ulusal Mimarlık Dönemi’ndeki Kullanımı ve Sonuçları
I.Ulusal Mimarlık Dönemi’nde kullanılan malzeme ve teknik Osmanlı döneminde
kullanılandan daha ileri düzeydedir. Geleneksel dünyada modeller üzerinden anlatılmaya
çalışılan binalar, artık batılı çizim teknikleri ile çizilen paftalar üzerinden okunmaya
çalışılarak yapılmaya başlandığı bir dönemdir. Plan okumasını bilmeyen usta ve işçilerle dolu
bir dönem olduğunu düşününce de işçilik ve ortaya çıkan ürün şaşırtıcı derecede başarılıdır.
Dönemi itibariyle kullandığı inşaat teknikleri de kendinden sonraki dönem için öncülük etmiş
olup, hatta aşılamadığı da söylenilmiştir. (Akın, 2003, 34) 1930’larda yaptığı kutular
üzerinden Osmanlı mimari öğelerini ayıklamak olmuştur. “Mimari teknik I.Ulusal’ın
kendisidir.” (Akın, 2003, 34)
13
Şekil 14. Posta ve Telgraf Nezareti Binası, (Postahane-i Amire), 1903- 1909. Sirkeci, İstanbul.
İnşaat sürerken. (Kaynak: Batur, 2003, 84- 85)
Şekil 15.Temel planı Bodrum katı planı
(Kaynak: Batur, 2003, 120)
Zemin kat planı
Birinci kat planı
Aynı zamanda çizim tekniği olarakta gerek Kemalettin Bey gerekse Vedad Bey Almanya ve
Fransa’da aldıkları eğitimle batıdaki mimarlık ortamından haberdar kişiler olarak yeni mimari
çizim ifade teknikleri batıdaki tekniklerinden geri kalır yanı olmadan kullanılmıştır.
14
Şekil 16. Vedat Tek Evi. Nizam, Büyükada.Vedad Tek, eşi Firdevs Hanım, torunları Selma ve
Nermin evin yapımı sırasında. (Kaynak: Batur, 2003, 278 )
Yapım tekniği açısından, ahşap iskelet, dönemde kalıp sistemi ve cephede ve iç mekânlarda
kullanılan iskelet için yaygın şekilde kullanılmıştır. Havalandırma, elektrik, su gibi
sistemlerin de yapılarda yaygınlaşması beraberinde batılı şirketlerle beraber çalışmayı da
getirmiştir. Yapım aşamasında karşılaşılan problemler, dönem içinde deneyimleme açısından
öğretici niteliktedir. Sadece bina yapım aşamasında değil ayrıca iç mekânda da kullanılan yeni
malzemeler (ıslak hacimdeki fayanslar, aydınlatma elemanları, beton), aksesuarlar, yeni
mobilyalarda modernleşme nesneleri olarak dönemde kullanılmıştır.
Şekil 17. Vedad Tek Evi(II) 1913. Nişantaşı, İstanbul. (Kaynak: Batur, 2003, 117)
15
2.7 I.Ulusal Mimarlık Dönemi’nin Kendinden Sonraki Dönemler İçin Bir Referans
Teşkil Etmesi. Sürekli “Öteki” Olarak Anılması
I.Ulusal Mimarlık Dönemi’nden yayınlarda çoğu zaman modern zamanlardan çok, klasik
dönemlere yaklaştıran bir dönem olarak bahsedilmektedir. Ancak, dönemsel olarak yapılan
sınıflandırmalara baktığımızda, I.Ulusal Mimarlık Dönemi’nden sonra yeni üretilen her
dönem kendini onun üzerinden inşa etmektedir. Sürekli diğer dönemlerin bazen karşısında
bazen de yanında durarak referans verilerek bir ‘inşa’ söz konusudur, bu durumda dönemden
gerici olarak bahsetmek oldukça ironik bir hal almaktadır.
Ancak I. Ulusal Mimarlık
Dönemi’nin diğer dönemlerden bıçakla kesilmiş gibi olduğunu düşünüp, sonrasındaki
1930’lar Türkiye’si için, bir anda ‘öteki’ olmuştur. 1930’lar her oluşumunu onun yapmadığı
gibi yapmaya çalışmıştır. 1930’lar Türkiye’si, dolayısıyla I.Ulusal’ın ulus kimliğine karşı,
Osmanlı mimari öğelerinden ayıklanmış bir moderni üretmiştir. Ayrıca böyle modern
olunacağını düşünmekte başka çıkmaz bir yoldur, hatta problemli bir bakış açısıdır,
diyebiliriz. Çünkü modernizm kendi iç dinamikleri içinde deneyimlenmemiştir, nasıl modern
olunacağını söyleyen parametrelerle modernlik, tahayyül edilmiştir. II. Ulusal Mimarlık
Dönemi’ne gelindiğinde, I.Ulusal artık övgüyle bahsedilen bir dönemdir. Ancak I.Ulusal’dan
farklı olarak bu dönemde “şarklı olmayan ulusalcı bir kimlik inşa edilmiştir.” (Akın, 2003,
33)
Sonuçta, I.Ulusal Mimarlık Dönemi, yenilikçi tutumuyla kendinden sonraki tüm dönemlere
açılımlar sağlamıştır.
2.8 I.Ulusal Mimarlık Döneminde Yabancı Mimarların Rolü
Ülkeye davet edilen yabancı mimarlarında I.Ulusal Mimarlık Dönemi “ulus kimliği”ni
meşrulaştıracak yönde ürünler vermesi, dönemi onlar üzerinden okuyarak anlamaya çalışmak
başka bir sorunsaldır. Burada Osmanlı’nın yabancı mimara iş vermesinden, daha başka bir
durum söz konusudur. Kafası karışmış bir işvereni vardır. Modern ama ‘milli’ olsun!
Dönemi yabancı mimarlar aracılığıyla okumaya çalıştığımızda, Türk mimarlara olan bakış
açımızdan daha farklı bir sorunsal çerçevede ele alınması gerekmektedir. Onlar, Osmanlı
figürlerine bağlı kalarak bize özgü bir şey yapmayı istemişlerdir, bunun da iki sebepten
olduğunu düşünebiliriz; birincisi üzerimize yapışan Osmanlı kimliği, bir diğeri de işverenin
hala Osmanlı özlemi duyması ve yeni ulusal kimliği onun üzerinden kurmaya çalışmasıdır.
16
Seçmeci Cumhuriyet, yabancı mimarın yapmasıyla ‘modern’ bir bina, ama Osmanlı mimari
öğelerini kullanmasıyla da olması gerektiği gibi, olduğunu düşünmektedir.
Ancak yabancı mimarlar çoğu zaman Türk Mimarları ve eleştirmenlerce kolayca
benimsenmiş özneler değildirler. Adı üstünde onlar yabancıdırlar. Kuruyazıcı metninde gelen
yabancı mimarların ne amaçla geldiğini eleştirmektedir.2 “Türkiye’ye gelen ve modernist
oldukları iddia edilen, yabancı mimarların gerçekten modernist mimarlığı temsil edip
etmedikleri de tartışmalıdır.” (Tanju, 1999, 49) Ancak doğru olan bir şey vardır ki; gelen
yabancı mimarların gerçekten “modernist bir tasarım anlayışından çok klasisist bir
rasyonalizme daha yakın oldukları söylenebilir.” (Tanju, 1999, 49) Onlar da (Bonatz,
Holzmeister, Taut) benzer bir tutumla “modernize edilmiş bir historisist biçem” (Tanju, 1999,
49) arayışı içindedirler. Herkes kendi tarihselliği içinde bunu yorumlamıştır. I.Ulusal’da da
yapılan benzeri bir durum değil midir?
İşte Türkiye’ye gelen yabancı mimarların tutumu işverenin öngördüğü modernist tutuma
yakındır. Ancak olması gereken modern çizgiye dair, herhangi bir hedeflerinin çok belirgin
bir şekilde olmadığı, verilen ürünlerden anlaşılmaktadır. Bunda tek sorumlu işverenin
olduğunu düşünmek yanlış olur.
Ancak bugün tıpkı Vedad Tek, Kemaletttin Bey’in ürünlerine klasik anlayışla bakmıyorsak,
Tanju’nun da dediği gibi,
“onları batı kültürüne bağlayan rasyonalist/pozitivist kökenlerinden dolayı,
Türkiye’den bakıldığında “modernist” olduğu varsayılabilecek, en azından onunla
ilişkilendirilebilecek mimarlık söylemlerinin kamu yapılarında hâkim biçimlenme
arayışı olmasında rasyonalist/ pozitivist ortak paydaların ötesinde daha temel
kavramsal bir ortaklık vardır.” (Tanju, 1999, 51- 52)
3. SONUÇ
I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nde yaşanan, Osmanlıdan Cumhuriyet’e geçiş, gelişim ve değişim
üzerine kurgulanmaktadır. Burada yapılması gereken şey mümkün olduğunca çok soru
sorarak dönemin az bilinen ya da bilinmeyen yönlerini ortaya koymak ve eleştirel yaklaşımla
farklı açılımlar sağlamaktır. Böylelikle amaç, döneme atfedilen homojen bir ulus kimliğinden
kurtarmak ve dönemin farklılıklarını, özne ve nesnedeki öznelliği ortaya çıkarmaktır. Çünkü
dönemi sorguladığımızda, tek bir ulus kimliği doğrultusunda birbirini izleyen düşünceler
yerine sürekli sızdıran, çelişki üreten; zaman zaman olumlayan zaman zaman çürüten bir
“Yabancı bir tesadüf eseri olarak intihap olunur ve işe başlatılır. Kafa itibariyle genç mi? İhtiyar mı? Düşüncesi, 1900’e mi
aittir, hakikaten bizim ihtiyacımızı giderir mi? Bunlar eşelenmez, ona iş verilir.” (Kuruyazıcı, 1946, 11)
2
17
yaklaşımla dışa yönelik vizyonla ortaya çıkan içe-yönelik bir modernlik anlayışının hüküm
sürdüğü bir dönem olduğunu görmekteyiz.
Dolayısıyla I.Ulusal Mimarlık Dönemi donmuş bir dönem olarak değil, tüm değişimleri,
farklılıkları, benzerlikleri tüm dinamikleriyle yaşayan “aktif” bir dönem olarak ele almak
gerekmektedir. Ancak günümüz tarih anlatısında, bu dönemin böylesi geçirgenlikleri olması,
geleneksel üzerinden üretimini gerçekleştiren, süreç içerisinde güçlü mimari tavrı sürdüren
‘modernist’ bir yaklaşım olduğunun düşünülmemesi, dönemin zenginliklerinin geç farkına
varılmasına sebep olmuştur.
Günkut Akın’ın da dediği gibi, “ I. Ulusal Mimarlık dönemdeki deneyim ortamının kaçırılmış
bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.” (Akın, 2003, 25) “Ancak başladığı o tarihsel andaki,
heyecanı nihayet fark ettiğimize göre, I.Ulusal Mimarlık Dönemi’nde bugün sahip
olmadığımız bir şeyler olmalı.” (Akın, 2003, 25)
KAYNAKLAR
AKIN, G. (2003) 1908 romantizmi ve Vedad Tek, Afife Batur, M.Vedad Tek: Kimliğin izinde
bir Mimar. YKY. İstanbul.
BATUR, A. (2003) M.Vedad Tek: Kimliğin izinde bir Mimar, YKY. İstanbul.
BAYART, J. (1999) “Kimlik Yanılsaması”, Çev. Mehmet Moralı. Metis Yayınları. İstanbul.
CORREA, C. (1983) “Quest for Identity”. In Architecture and Identity. Robert Powell, ed.
Singapore: Concept Media/The Aga Khan Award for Architecture.
EMRE, N. (1942) “Mimar Vedad’ın Sanat Hayatı”. Arkitekt, Sayı: 9- 10, 1941- 42.
FOUCAULT, M. (1999) “Bilginin Arkeolojisi”. Çev: Veli Urhan. Birey Yayıncılık. İstanbul.
HALL, S. (1998) “Kimlik”, Kültürel Kimlik ve Diaspora, Topluluk, Kültür ve Farklılık. Çev.
İrem Sağlamer. Sarmal, İstanbul. s. 173- 192.
KANDEMİR, F. (1937) Mimar Vedad Tek, Yedigün, Cilt: 8, sayı: 205
KESKİN, F. (1997) Foucault’da Öznellik ve Özgürlük. Toplum ve Bilim. Birikim Yayınları.
İstanbul. 73.
LASCH, C. (1985) The Minimal Self; Psychic Survival in Troubled Times. Pan Books,
Londra.
18
PARMAR, P.(1998) “Kimlik”, Temsil Stratejileri, Topluluk / Kültür / Farklılık. Çev. İrem
Sağlamer. Sarmal, İstanbul.
TANJU, B. (1999) 1908- 1946 Türkiye mimarlığının kavramsal çerçevesi, Doktora Tezi. İTÜ.
İstanbul.
TANYELİ, U. (1998) “Türkiye’de Mimari Modernleşmenin Büyük Dönemeci”. Arredamento
Mimarlık. Sayı:10. s. 64-67
TEKELİ, İ, İLKİN, S. (1997) “Mimar Kemalettin’in Yazdıkları”. Şevki Vanlı Vakfı
Yayınları, Ankara.
19