FETÖ’NÜN
ANATOMİSİ
ENES BAYRAKLI
UFUK ULUTAŞ
l
l
l
l
l
l
l
l
l
FETÖ'NÜN ANATOMİSİ
İhanet, Kumpas, Takiye
FETÖ'NÜN ANATOMİSİ
İhanet, Kumpas, Takiye
EDİTÖRLER
ENES BAYRAKLI
UFUK ULUTAŞ
S E TA
Enes Bayraklı Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü lisans mezunu olan Enes Bayraklı, aynı
üniversitede Siyaset Bilimi alanında yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2009-2010
yılları arasında İngiltere Nottingham Üniversitesi’nde doktora tezi için araştırmalarda bulundu.
2011-2013 yılları arasında Londra Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nde uzman ve müdür
yardımcılığı pozisyonunda çalıştı. Aynı dönem içerisinde 2012 Ağustos-Aralık ayları arasında
kurucu müdür olarak Bükreş ve Köstence Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerinde görev aldı. 2013
yılından beri Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesidir. Çalışma alanları
arasında Türk dış politikasının dönüşümü, İslamofobi, kültürel diplomasi, Alman siyaseti ve dış
politikası bulunmaktadır.
Ufuk Ulutaş SETA’da Dış Politika Araştırmaları Direktörlüğü görevini yürüten Ulutaş aynı
zamanda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Bilkent Üniversitesi Siyaset
Bilimi Bölümü’nden mezun olan yazar, yüksek lisansını Ohio State Üniversitesi’nde Ortadoğu
tarihi alanında yaptı ve doktorasını Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde
tamamladı. Kudüs İbrani Üniversitesi’nde İbranice ve Ortadoğu Politikası dersleri aldı. 2004-2009
yılları arasında Ohio State Üniversitesi’nde ders verdi. Halen TRT Haber kanalında dış politika
odaklı bir program sunmakta ve Akşam gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Ulutaş The State
of Savagery: ISIS in Syria isimli kitabın yazarlığını yapmıştır.
SETA Kitapları 14
ISBN: 978-605-4023-87-5
© 2017 SET Vakfı İktisadi İşletmesi
1. Baskı: Temmuz 2017, İstanbul
Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları
Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.)
yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak
göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.
Editör: Mehmet Akif Memmi
Düzelti: Mustafa Said İşeri
Tasarım ve Kapak: Erkan Söğüt
Baskı ve Cilt: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA Kitapları
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org
İÇİNDEKİLER
GIRIŞ
7
UFUK ULUTAŞ
I. BÖLÜM
FETÖ’YÜ ANLAMA KILAVUZU
FETÖ’nün Örgütsel Kronolojisi
13
ENES BAYRAKLI
FETÖ’nün Örgütsel Kodları
35
MURAT YEŞİLTAŞ
FETÖ’nün Eleman Devşirme Yöntemleri
48
HACI MEHMET BOYRAZ
Finansal İmparatorluğun Kaynakları
59
HACI MEHMET BOYRAZ
FETÖ Tehdidinin Sınır Ötesi Boyutları
69
TALHA KÖSE
Medya ve Propaganda Faaliyetleri
76
HALİL İBRAHİM DOĞAN
II. BÖLÜM
BİR TRUVA ATININ HİKAYESİ:
EMNİYET, ORDU VE YARGIDA YAPILANMA
FETÖ’nün Devlet Kurumlarına Sızma ve Muhaliflerini Sindirme Stratejisi
93
ENES BAYRAKLI
1970’lerden Günümüze FETÖ’nün Emniyet Yapılanması
101
İBRAHİM İRDEM
FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetlerine Sızma Stratejisi
118
NECDET ÖZÇELİK
FETÖ/PDY’nin Yargı Yapılanması
CEM DURAN UZUN
133
III. BÖLÜM
FETULLAHÇILIK: TERÖR, MESİYANİZM VE MAKYAVELİZM
FETÖ’nün Bir Terör Örgütü Olarak Evrilişi
147
HASAN BASRİ YALÇIN
Fetullahçı Makyavelizm
157
M. TACETTİN KUTAY
Haşhaşilik, Opus Dei, New Age ve FETÖ
164
HÜSNÜ YAVUZ AYTEKİN
Sonuç: FETÖ’nün “Yerli” Kodlardan Kopuşu ve Geleceği
BURHANETTİN DURAN
174
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
GİRİŞ
UFUK ULUTAŞ*
Uzun bir süredir Türkiye’nin gündeminde olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte dünya
gündemine de hızlı bir giriş yapmıştır. On yıllardır farklı isim, metot ve simalarla1 faaliyetlerini sürdüren ve nihai oyuna hazırlanan
FETÖ, 1990’lardan beri yurt dışında da yoğun faaliyet gösteren
bir örgüttür. Bu sebepten FETÖ’nün iyi anlaşılması ve anlatılması
sadece Türkiye sınırları içerisinde örgütün hedefi haline gelen milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için değil örgütün faaliyet
gösterdiği tüm ülkeler için de hayati önem arz etmektedir. Bu çabada araştırmacıların önündeki en büyük zorluk örgütün ontolojisinin gizlilik ve takiye üzerine kurulmasıdır. Zira bir istihbarat örgütünü aratmayacak derecede gizliliğe dikkat eden ve takiyeyi
Sünni dünyanın aksine bir sızma ve ele geçirme stratejisi olarak
kullanan FETÖ, gizledikleri ve açığa vurduklarıyla neşvünema
bulduğu tüm coğrafya ve devletler için tehlike arz etmektedir.
Türkiye’de Risale-i Nur2 temelli bir “İslami” cemaat kisvesiyle
Fetullah Gülen kültü etrafında ortaya çıkan FETÖ, birçok dönüşüme uğramış ve önüne çıkan fırsatları değerlendirmedeki perfor1
FETÖ elemanları, örgütü tanımlarken her fırsatta ve ısrarla “Camia”, “Hizmet
Hareketi” ve “Gönüllüler Hareketi” gibi ifadeler kullanmayı tercih etmişler ve içinde
“örgüt” ya da “yapılanma” gibi kelimelerin yer aldığı ifadelerden kaçınmışlardır.
2
Said Nursi tarafından 1925 yılında yazılmaya başlanan ve 24 yılda tamamlanan
yaklaşık 6 bin sayfalık bir külliyattır. Ana gayesi İslam’a karşı yöneltilen eleştirilere bir
cevap verme olan külliyat, FETÖ tarafından istismar edilerek örgütün amaçları doğrultusunda kullanılmıştır.
* SETA, Dış Politika Araştırmaları, Direktör
/
7
8
/
GİRİŞ
mansıyla uluslararası bir network ve suç örgütüne dönüşmüştür.
Çelişkilerle dolu tarihinde Türkiye’nin hemen hemen tüm kırılma
noktalarından güçlenerek çıkan FETÖ, kompleks yapısı, adam
kazanma stratejileri, uluslararası bağlantıları, militanlarının adanmışlıkları ve konjonktürün de yardımıyla Türkiye’de birçok sektörü domine eden bir örgüte dönüşmüştür.
FETÖ’nün lideri Fetullah Gülen kendisiyle ruhsal mücadele
halinde psikolojik çalkantılar yaşayan; bununla birlikte kurduğu
örgütü mitler, batıni hikayeler ve psikolojik yönlendirmelerle idare
eden bir kişiliktir. Örgüt, Fetullah Gülen figürünün ululanmasını
temel amaç edinmiş ve aksi yöndeki ifadelerine rağmen Gülen’i,
patolojik derecedeki ben merkeziyetçiliğiyle ön plana çıkarmıştır.
Birçok mesiyanik harekette olduğu gibi Gülen de herkesi şaşırtacak
ve hatta gerektiğinde kurulu dini tahrif edecek hareket, fetva ve
yönlendirmelerden kaçınmamış ve bu “sapkınlığı”yla ana akım İslami hareketlerden net bir şekilde ayrılmıştır.
Fetullah Gülen’i salt dini bir lider, FETÖ’yü de yalnızca dini
bir hareket olarak değerlendirmek oldukça yanlıştır. Örgütün
gizlilik ve takiye üzerine kurulu yapısı bu tür değerlendirmeleri
yaygın kılmıştır. 17-25 Aralık 2013 sonrasındaki dönemde ve
özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından örgütün siyasi emelleri olan, istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı,
uluslararası suç şebekesine sahip ve adanmışlıklarıyla DEAŞ militanlarına taş çıkaracak bir yapı olduğu ortaya çıkmıştır. Diğer
bir ifadeyle FETÖ’yü sosyal veya dini bir hareket olarak değerlendirmek en azından yapının böbürlendiği kompleks ağın göz
ardı edilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’de artık bu değerlendirmelerin rafa kaldırılması bir 15 Temmuz gerçekliğidir. Fakat yurt dışında örgütü tanımayan veya hala bu yapıdan siyasi
fayda umanların, FETÖ’nün yapısına dair kanıtlanan gerçekleri
göz ardı edebildiği görülmektedir.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Tam da bu sebeple FETÖ’ye dair bir fikir ve çerçeve vermesi
açısından elinizdeki bu çalışma hazırlanmıştır. Gizlilik üzerine
kurulu her harekette olduğu gibi FETÖ’nün incelenmesinde de
birçok zorluk vardır. Yine de 7 Şubat 2012’deki MİT krizi, 1725 Aralık ve nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimleriyle birlikte örgüt kendisini, işleyişini, siyasi emel ve bağlantılarını kısacası
senelerce korudukları gizlilik üzerine kurulu yapılarını afişe etmiştir. Bu çalışmada FETÖ’cülerin itirafları, tutanaklar ve kamuoyuna mal olan bilgilere dayanarak örgütün anlaşılması hedeflenmektedir. Bu doğrultuda ilk kısımda FETÖ’nün daha iyi
anlaşılmasını sağlayacak şekilde örgütsel kronoloji ortaya koyulacak ve örgütün hiyerarşik yapısı ele alınacaktır. Örgütün küçük
ve yerel bir yapılanmadan uluslararası bir suç şebekesine dönüşümünde finansal genişleme ve stratejilerin önemine vurgu yapılacak, aynı şekilde bu genişlemede kritik rol oynayan başarılı
adam kazanma metotlarına da değinilecektir. FETÖ dediğimiz
zaman birçok ülkede binlerce militanıyla operasyon yürüten bir
yapıdan bahsetmekteyiz. Bu sebeple örgütün uluslararası boyutları da bu çalışmada ele alınacak ve medya üzerinden yürüttükleri propaganda faaliyetleri incelenecektir.
İkinci kısımda FETÖ’nün yerel bir grup olmaktan çıkıp
NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip ve büyüme rakamlarıyla zirvede yer alan Türkiye gibi bir ülkede darbe girişiminde bulunacak bir örgüt seviyesine nasıl ulaştığı sorusu irdelenecektir.
Bunun için örgütün üç kritik kurum olan emniyet, ordu ve yargıdaki yapılanmalarının birbirini tamamlayan sızma, yayılma ve ele
geçirme stratejileri için nasıl kullanıldığı sorusuna cevap aranacaktır. FETÖ’nün tehdit, şantaj, iddianameler, soru hırsızlığı ve personel dairelerini zapt etme metotlarıyla kritik devlet kurumlarını ele
geçirmesinin örgütü devlet içerisinde bir paralel yapılanmaya çevirmesi daha da iyi anlaşılacaktır.
/
9
10
/ GİRİŞ
Son kısımda ise FETÖ’nün zihinsel kodlarına inilecek ve “cemaat”ten bir terör şebekesine dönüşmesinde örgütün zihinsel
dünyasının izleri aranacaktır. Bu noktada Fetullahçı Makyavelizm
ve Fetullah Gülen kültü etrafında toplanan ve kendilerine kozmik
bir değer atfeden FETÖ’nün mesiyanik düşünceleri ön plana çıkacaktır. FETÖ birçok özelliğiyle nevi şahsına münhasır bir hareket olsa da nihayetinde beslendiği ortak mesiyanizm havuzu sebebiyle başka örgütlere de benzemektedir. Elinizdeki kitapta
FETÖ’nün Haşhaşilik, New Age ve Opus Dei gibi yapılarla benzerliklerine değinilecek ve bu sayede örgütün özellikle Türkiye dışında daha iyi anlaşılması çabalarına katkıda bulunulacaktır.
BİR
FETÖ’YÜ ANLAMA
KILAVUZU
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ’NÜN ÖRGÜTSEL KRONOLOJİSİ
ENES BAYRAKLI*
1970-1990 “KULUÇKA” DÖNEMİ
27 Nisan 1941 yılında Erzurum’da doğan3 FETÖ lideri Fetullah Gülen dini eğitimine küçük yaşlarda başlamıştır. Eğitiminin sonunda Diyanet İşleri Başkanlığında imam ve vaiz olarak
görev yapmıştır. “Nur Risaleleri”nin müellifi Said Nursi’nin teolojik ve düşünsel argümanlarını ilerleyen yıllarda kendi planları
için bir araç olarak kullanan Gülen,4 1960’ların sonu itibarıyla
Türkiye’nin farklı yerlerinde verdiği vaazlar sayesinde toplumsal
bir figür olarak belirmeye başlamıştır. 12 Mart Muhtırası’ndan
sonra Yeni Asya Grubu içerisindeki etkinliği sebebiyle 5 Mayıs
1971’de tutuklanan ve yedi ay cezaevinde kalan Gülen, tutukluluk süresinin sona ermesiyle bir süre topluluk içerisine çıkmamıştır. Kendi içine çekildiği dönemde Yeni Asya Grubu ile arasına mesafe koyan Gülen, ilerleyen zamanlarda çevresinin
genişlemesi ve bazı iş adamlarının da kendisine geniş destek vermesiyle 1970’li yılların ortasında bu gruptan tamamen ayrılıp
kendi grubunun temellerini atmıştır.5
1978 yılında Türkiye Öğretmenler Vakfı tarafından çıkarılmaya başlanan Sızıntı dergisinde Abdülfettah Şahin müstearıyla yayınladığı makalelerle tekrar görünür olmaya başlayan Gülen, der3
Gülen’in doğum yılı 1942 iken nüfus kayıtlarında 1941 olarak düzeltilmiştir. Vaiz
sıfatıyla memur olmaya yaşı yetmediği için doğum tarihini 1 yıl geriye çektirerek yaşını
büyütmüştür. Örgüt içerisindeki yaygın kabule göre ise Gülen’in doğum tarihi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat tarihi olan 10 Kasım 1938 tarihidir ve bu durum FETÖ
elemanları tarafından karanlık bir devrin kapanıp yeni ve aydınlık bir devrin başlaması
şeklinde yorumlanmaktadır.
4
Jeff Jager, “Understanding the Gülen Movement”, Small War Journal, (Ağustos 2016), s. 6.
5
Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan: Türkiye’de İslami Oluşumlar, (Metis Yayınları, İstanbul: 2014), s. 110.
* SETA İstanbul, Avrupa Araştırmaları, Koordinatör
/
13
14
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
gide yazdığı yazılarda sıklıkla “altın nesil”6 hayalinden bahsetmiştir.
Yazdığı yazılar ve verdiği vaazlar sebebiyle 12 Eylül 1980 Darbesi
sonrasında hakkında yakalama kararı çıkmasına rağmen Gülen,
darbe yanlısı bir tutum izlemiştir. Diğer Nurculuk hareketlerinin
“darbeye hayır” demesine rağmen FETÖ’nün darbe yanlısı bir tutum takınmasının önemli yansımaları olmuştur. Örneğin 20 Mart
1981’de Fetullah Gülen’in Diyanet İşleri Başkanlığındaki vaizlik
görevinden istifa etmesi örgütün o zamanlarda eriştiği büyüklüğe
duyduğu güvene dair bir işaret olarak değerlendirilebilir.7
1980 Darbesi’nden sonra ve 28 Şubat postmodern darbesi süresince Gülen’in darbecilerin yanında yer alması, örgütün müesses nizam
8
tarafından rahatsız edilmeden faaliyet göstermesinin önünü açmıştır.9
Toplumdaki görünürlüğü iyice artan ve arkasına önemli bir sermaye gücü alan Gülen, iş adamlarının desteği ile önce 1982 yılında
İzmir’de Yamanlar Koleji’ni kurdurmuş ardından üniversitelere hazırlık dershaneleri açtırmıştır. Bu eğitim kurumlarında öğrenim
gören öğrencilerin önemli bir kısmı, Fetullahçı Terör Örgütü’nün
(FETÖ) ilk militanları olmuştur. Zira bu öğrenciler, ilerleyen zamanlarda sistematik bir biçimde devlette kritik pozisyonlara sızdı6
“Altın nesil” kavramı Gülen’in gelecekte kurulacak olan yeni bir toplumsal tasarım
hayalidir. Gülen’e göre yeni ve yüce bir misyonu olacak olan bu nesil, toplumu daha
iyi, güzel ve huzurlu günlere taşıyacaktır. Bir idea olma vasfındaki bu kavram Gülen tarafından ilerleyen yıllarda kendi örgütünün misyonunu ifade etmek için sürekli kullanılmıştır. Detaylı bilgi için bkz. Bill Park, “The Fetullah Gulen Movement as a Transnational Phenomenon”, http://gulenconferences.com/wp-content/uploads/2014/04/
Prcd-Park-B.pdf, (Erişim tarihi: 16 Ağustos 2016).
7
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”,
TBMM, Ocak 2017, s. 46.
8
28 Şubat 1997 tarihinde olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı
sonrasında açıklanan kararlarla başlayan ve sözde irticaya karşı ordu ve bürokrasi tarafından desteklenen süreç neticesinde Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi arasında kurulan
Refahyol Hükümeti’ni istifaya götüren süreçtir.
9
Günter Seufert, “Alman Gözüyle Gülen Hareketi”, Dünya Bülteni Araştırma Masası, (Ocak 2014), s. 8.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
rılmıştır. Bu eğitim kurumlarından özellikle askeri liselere öğrenci
gitmesi bir süre sonra ordunun komuta kademesinde rahatsızlıklara yol açmıştır. Bu sebeple 1986 Aralık ayında Nokta dergisinin
açıkladığı verilere göre Fetullahçılarla ilişkisi olduğu gerekçesiyle
Kuleli Askeri Lisesi’nden 33, Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden 16 ve
İzmir Maltepe Askeri Lisesi’nden de 17 öğrenci atılmıştır.10
Bu noktadan hareketle Gülen ve örgütü hakkında bazı çıkarımlar
yapılabilir. Gülen toplumsal bir figür haline geldikten sonra siyasi
ajandayı kontrol altına almak istemiş ve bunu yaparken medyasını,
finans kurumlarını, iş organizasyonlarını, okullarını, üniversitelerini,
ışık evlerini, dernek ve vakıflarını kullanmıştır.11
1990 VE SONRASI: DIŞA AÇILIM
1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla özellikle Orta Asya’da büyük bir güç boşluğu oluşmuştur. 1980 sonrasında Özal ile dış dünyaya açılmaya başlayan Türkiye de bu güç
boşluğunu doldurmak için bölgeye giden ilk ülkelerden biri olmuştur. Ancak daha önce böyle bir tecrübesi olmayan Türkiye,
süreç boyunca devlet organlarından ziyade sivil araçları kullanmak zorunda kalmıştır. Bu süreci dışa açılmak için büyük bir
fırsat olarak gören FETÖ, yurt dışındaki ilk okullarını devlet
desteğiyle bu bölgede yeni kurulan ülkelerde açmaya başlamıştır.12 Bu okulların yayılması ile ilgili olarak FETÖ, söyleminin
vitrinine “Müslümanlığı tanıtan, İslamiyet’i yayan, kültürümüzü, dilimizi, bayrağımızı ve İstiklal Marşı'mızı Adriyatik’ten Çin
Seddi'ne kadar, en uzak Afrika ülkelerinde bile duyuran bir hiz10
Çakır, Ayet ve Slogan: Türkiye’de İslami Oluşumlar, s. 111.
11
Rachel Sharon Krespin, “Fetullah Gülen’s Grand Ambition”, Middle East Quarterly, Cilt: 16, Sayı: 1, (Kış 2009), s. 55-66.
12
Gülen konuyla ilgili olarak o dönemde devlet ve hükümet ile aynı görüş ve amaçları paylaştıkları için başarılı olduklarını söylemiştir: Filiz Başkan, “The Fetullah Gülen
Community: Contribution or Barrier to the Consolidation of Democracy in Turkey?”,
Middle Easter Studies, Cilt: 41, Sayı: 6, s. 856.
/
15
16
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
met ve gönüllüler hareketi” ifadelerini ekleyerek hem dini hem
de milliyetçi hassasiyetlere hitap eden bir imaj inşa etmiştir.13
Konuyla ilgili olarak ABD’nin 1990’larda Sovyetler Birliği
sonrasında Türkiye’nin bölge ülkeleri ile olan kültürel, etnik ve
dini bağlarını kullanarak Orta Asya ülkelerine sızabilmek ve
etki alanı oluşturabilmek için bölgede etkin olmasını teşvik ettiği bilinmektedir. Bu dahilde Gülen’in Orta Asya’daki okullarını
kurarken CIA’den destek aldığı iddia edilmiştir.14 Bölgedeki ülkelerin devlet yapılanmalarını sıfırdan inşa etmeleri sebebiyle
FETÖ’nün erken dönemden itibaren bu ülkelerde devlete sızmayı başarması ise bu iddiaları daha da güçlendirmiştir. Bugün
FETÖ’nün özellikle Kırgızistan’da devlet organlarına yerleştirdiği yüzlerce eleman örgütün bu alandaki en belirgin pratiklerini oluşturmaktadır.15
Ayrıca 1990’larda küreselleşme ve teknolojinin hız kazanması
Gülen ve örgütünün görünürlük ve popülaritesini artırmıştır.
Gülen’in televizyon programlarına çıkmaya başlaması, gazete ve
dergilerde makalelerinin yayımlanması, kamuoyunda ön plana
çıkan kişilerle “diyalog” adı altında toplantılar yapması şahsının
ve örgütünün uluslararası görünürlük ve popülaritesinin artmasındaki en önemli araçlar olmuştur. FETÖ’nün bu dönemde dışa
açılmasını sağlayan diğer adımlar arasında 1996 yılında Gülen’in
Fener Rum Patriği I. Bartholomeos ile görüşmesi, Bank Asya’nın
açılması, Fatih Üniversitesi’nin kurulması, 1998 yılında Abant
Toplantıları’nın başlaması ve aynı sene Gülen’in Papa II. John
Paul ile görüşmesi gösterilebilir.
13
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 53.
14
Seufert, “Alman Gözüyle Gülen Hareketi”, s. 19.
15
“FETÖ Kırgızistan’da İmparatorluk Kurmuş”, Milliyet, 15 Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Ruşen Çakır’a göre Gülen’e yakın isimlerin 1987 yılında Zaman
gazetesini satın alması, 1993 yılında Samanyolu TV’yi, 1994 yılında
da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı (GYV) kurması ile örgüt dışa açılma
stratejisini başlatmıştır. Yine Çakır’a göre GYV’nin 11 Şubat 1995 tarihinde Polat Renaissance otelinde düzenlediği geniş katılımlı iftar,
FETÖ’nün dışa açılmasının gerçek anlamdaki başlangıcı olmuştur.16
28 Şubat dönemi FETÖ’nün kuvvetlendiği ve küresel bir güce dönüşmeye başladığı bir süreç olmuştur. 29 Mart 1997’de Samanyolu
TV’de yaptığı konuşmada, “Asker anayasal yetkisini kullandı” diyen
Gülen17 süreç boyunca dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ı eleştirenler arasında yer alarak darbe yanlısı bir tutum takınmıştır. Gülen,
16 Nisan 1997’de Kanal D’de verdiği röportajda, “Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası ben
zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat” şeklinde
açıklama yapmıştır.18 Gülen bu süreçte ayrıca Orgeneral Çevik Bir’e de
bir mektup göndermiştir. Mektupta ordunun talep etmesi durumunda
kendisine bağlı okulları devredebileceklerini ifade eden Gülen, darbe
süreci boyunca cuntadan yana tavır göstermiştir. Son olarak dönemin
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın GYV iftarına davet edilmesi ve vakıf tarafından ödül takdim edilmesi,19 Gülen’in darbe yanlısı tutumunu açık bir şekilde göstermiştir.20
16
Ruşen Çakır, “30 Yıldan Hatırladıklarım: Fetullah Gülen İle Serüvenim”,
http://rusencakir.com/30-YILDAN-HATIRLADIKLARIM5-Fetullah-Gulen-ile-seruvenim/4098, (Erişim Tarihi: 16 Ağustos 2016).
17
“Gülen 28 Şubat İçin Ne Demişti?”, CNN Türk, http://www.cnnturk.com/2012/
guncel/04/13/gulen.28.subat.icin.ne.demisti/657109.0/index.html, (Erişim tarihi: 16
Ağustos 2016).
18
“Gülen 28 Şubat İçin Ne Demişti?”.
19
Bülent Aras ve Ömer Çaha, “Fetullah Gülen and His Liberal Turkish Islam Movement”, Middle East Review of International Affairs, Cilt: 4, Sayı: 4, (Aralık 2000), s. 36.
20
Karadayı iftara katılmamış ve ödülü geri çevirmiştir.
/
17
18
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Gülen hakkında açılan davalar sonrasında 1999 yılında
ABD’ye kaçmıştır. Ancak bu gidişinden daha önce 1992, 1994,
1996 ve 1997 yıllarında dört kez ABD’ye gidip ön hazırlık yapmıştır. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ricası üzerine tedavi
amacıyla gittiği izlenimi uyandırılan Gülen, ABD’ye giderken
otuz civarında referansı devreye sokmuştur. Bu isimlerin bir kısmının CIA ve Neo-con çevrelerle bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Bu isimler arasında öne çıkanlar şunlardır:21 Graham Fuller (CIA
Türkiye eski şefi), Morton Abramowitz (1989-1991 ABD Ankara
Büyükelçisi, Neo-con çevrelerden, Papa ile Gülen’i buluşturan
kişi), George Fidas (CIA Ajanı).
2000-2012: ULUSLARARASI BİR ÖRGÜTE DÖNÜŞÜM VE
İKTİDARA ORTAK OLMA
Gülen 1999 yılında ABD’ye yerleştikten sonra “hizmet” hareketini uluslararası bir örgüt haline dönüştürmüştür. Pensilvanya’daki merkezden örgütü kontrol eden Gülen, bunu yaparken
kendisine ait kurum ve oluşumları aktif şekilde kullanmıştır. Bu
kurum ve oluşumlar arasında ön plana çıkanlar şunlardır:
• 2003 yılında Türkçe Olimpiyatları’nın başlaması ile örgüt, eğitim alanındaki uluslararası faaliyetlerine yeni bir
yön vermiştir.
• 2004 yılında Kimse Yok Mu derneğinin kurulmasıyla
örgüt dünyanın her yerine insani yardımlar ulaştırarak
uluslararası görünürlüğünü artırmıştır.
• 2005 yılında Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’nun (TUSKON) faaliyetlere başlamasıyla FETÖ, örgüte bağlı şirketleri uluslararası piyasaya açmıştır.
• Gülen’in 2008 Foreign Policy ve Prospect dergileri tara21
Bülent Erandaç, “Fetullah Gülen Neden ABD’de?”, Takvim, 2 Mart 2014.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
fından “Dünyanın En Entelektüel 100 İsmi” arasında
gösterilmesi, Doğu-Batı Enstitüsü tarafından “Barış İnşası Ödülü” alması ve 2013 yılında Time dergisi tarafından “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi”nden biri olarak
gösterilmesi örgütün uluslararası camiada nasıl bir konuma geldiğini göstermiştir.
Bunun yanı sıra dünyanın birçok yerinde okul açması şüphesiz örgütün küresel bağlantılarını artıran en önemli faktör olmuştur. Dünyada başka hiçbir harekete sağlanmayan örgütlenme imkanının Gülen okullarına sunulması,22 zaman içerisinde
örgüt ve CIA arasında iş birliği olduğu iddialarını da güçlendirmiştir. Son olarak FETÖ 2000 sonrası dönemde Avrupa ve
Amerika kıtalarındaki ülkelerde sivil toplum kuruluşları (Rumi
Center, Dialogue Society vb.) açarak bu ülkelerin siyasetçileri
nezdinde lobi faaliyetlerine de başlamıştır.
12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda 27 el bombasının bulunmasıyla başlayan Ergenekon Davası, 2003-2004 yılları arasında AK Parti hükümetini devirmeye yönelik darbe planlarını kapsamıştır. Dava kapsamında yer alan sanıklar; 2006 Danıştay
saldırısı, 2007 Zirve Yayınevi katliamı ve 2008-2009 yıllarında
gerçekleşen suikast planı iddialarıyla suçlanmıştır. FETÖ savcısı
Zekeriya Öz’ün 2008 yılında ilk iddianamesini hazırladığı Ergenekon Davası kapsamında Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ,
emekli General Hurşit Tolon ve Albay Dursun Çiçek; gazeteciler
Mustafa Balbay, Nedim Şener, Ahmet Şık ve Tuncay Özkan ile
akademisyen Mehmet Haberal gibi bir çok kişi tutuklanmıştır. Ergenekon Davası’nda yargı ve emniyet içerisindeki elemanlarını
kullanan FETÖ, ordudaki karşıtlarını tasfiye ederek örgütlenmesini güçlendirmeyi amaçlamıştır. Elemanlarının devlet birimlerine
22
Enes Bayraklı, “Modern Çağın Haşhaşileri”, Kriter, Yıl: 1, Sayı: 4, (Ağustos
2016), s. 58-60.
/
19
20
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
sızma konusunda başarılı olması sebebiyle bu tasfiye sürecinde ordudaki FETÖ örgütlenmesi güç kazanmıştır.
2009 yılında FETÖ, kendisine karşı olan sivil muhalif grupları
sindirmek için operasyonlara başlamıştır. Bu minvalde öncelikle
Gülen’in savunduğu dinler arası diyaloğun, İslam’a ve Nur Risaleleri’ne aykırı olduğunu savunan Tahşiye grubuna (Tahşiyeciler) karşı
operasyonlara başlamıştır. Samanyolu TV’de yayımlanan “Tek Türkiye” isimli dizide açık hedef haline getirilen Tahşiyeciler,23 haklarında yeterli delil olmamasına rağmen el-Kaide mensubu olmak suçuyla FETÖ’cü hakim ve savcılar tarafından 2010 yılı itibarıyla
tutuklanmaya başlanmıştır. Ancak 17-25 Aralık operasyonları sonrasında ortaya çıkan bilgilere göre Tahşiye grubuna yönelik açılan
soruşturmada FETÖ’cü polis, savcı ve hakimlerin davada usulsüzlük yaptığı tespit edilmiştir. Aralık 2014’te usulsüzlük yapan FETÖ
elemanlarına karşı operasyonlar başlatılmıştır. Bu kapsamda FETÖ
lideri Gülen’in “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” ve “resmi belgede sahtecilik yapmak” suçlarından tutuklanması talep edilmiştir.24
2009 yılında başlatılan Çözüm Süreci25 ilk kez 28 Aralık 2012’de
bir televizyon röportajında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından duyurulmuştur. Buna rağmen FETÖ, Çözüm Süreci’ne karşı çıkmış26 ve süreci sekteye uğratmak için bir planı yürürlüğe koymuştur. İstihbarat birimleri tarafından deşifre edilen plan27
23
“Tahşiye Nedir, Tahşiyeciler Kimdir?”, Radikal, 16 Aralık 2014.
24
“Cemaat Fezlekesi Ortaya Çıktı... İşte Bir Numaralı Şüpheli”, Cumhuriyet, 24
Aralık 2014.
25
Kamuoyunda “Çözüm Süreci” ya da “Barış Süreci” olarak adlandırılan bu süreç
resmi olarak 28 Aralık 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkenin
köklü sorunlarından biri olan Kürt sorununu çözmek için devlet birimlerinin Abdullah
Öcalan ile görüştüğünü duyurması ile başlamıştır. Ancak ilerleyen zamanlarda PKK’nın
ve siyasi uzantısının süreci sabote etmeye yönelik eylemlere girişmesi üzerine süreç 2015
yılında sona ermiştir.
26
Jonathan Steele, “Who is Fetullah Gulen?”, Middle East Eye, 23 Temmuz 2016.
27
“Çözüm Sürecine 4 Ayaklı Paralel Oyun”, Akşam, 1 Eylül 2014.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
“Kürtleri hükümete karşı kışkırtmak, Çözüm Süreci’ne inancı azaltmak, şok eylemlerle çatışma ortamı yaratmak ve Çözüm Süreci’ni
bitirmek” şeklinde dört aşamalı olarak hükümeti kamuoyunda küçük düşürmek için uygulanmıştır. Bu noktada FETÖ’nün ilk adımı
Oslo’da gerçekleşen MİT ve PKK arasındaki müzakerelere dair ses
kaydını kendi yayın organları aracılığıyla sızdırmak olmuştur. 17-25
Aralık operasyonları sonrasında ortaya çıkan bilgiler dahilinde, Oslo
görüşmelerinin resmi kaydı Türk tarafına verilmesine rağmen korsan
çekilen bir bant kaydı, FETÖ’cü polisler tarafından Erdoğan ve MİT
Müsteşarı Hakan Fidan’ı zor duruma düşürmek için sızdırılmıştır.28
Bunu takiben 16 Temmuz 2014 tarihinde Resmi Gazete’de “Terörün
Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine
Dair Kanun” yayımlanmış ve süreç kanunlaşmıştır.
Mart 2003’te AK Parti hükümetini devirmek için İstanbul’da 1.
Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın liderliğinde hazırlandığı iddia edilen Balyoz Harekat Planı, FETÖ tarafından sevk ve idare edilen Taraf
gazetesi tarafından 20 Ocak 2010’da yayımlanmaya başlamıştır. 2010
yılında FETÖ savcısı Mehmet Berk’in de içerisinde olduğu bir grup
savcı tarafından yürütülen Balyoz Davası’nda emekli generaller Çetin
Doğan ve Engin Alan tutuklanmıştır. Ancak takip eden süreçte 19
Haziran 2014’te İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi oy birliği
ile 234 komutanın tahliyesine karar vermiştir. Örgütün bu operasyondaki amacı ordu içerisindeki FETÖ karşıtı askerleri tasfiye edip
yerlerine kendi elemanlarını yerleştirmek olmuştur.
FETÖ’nün kamu kurumlarındaki örgüt muhaliflerini sindirme adına üzerine gittiği bir başka isim Emniyet eski Müdürü Hanefi Avcı olmuştur. 2010 yılında çıkardığı Haliç’te Yaşayan Simonlar29 isimli kitabında FETÖ’nün polis teşkilatında örgütlendiğini
28
29
Yıldıray Oğur, “Bir Sızıntı Hikayesi”, Türkiye, 2 Şubat 2015.
Hanefi Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat, (Angora, Ankara: 2010).
/
21
22
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
ve telefon dinlemesi dahil yasa dışı faaliyetlerde bulunduğunu deşifre eden Avcı, FETÖ savcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından 2010
yılında başlatılan Devrimci Karargah Davası kapsamında 28 Eylül
2010 tarihinde 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.30 Ancak Anayasa Mahkemesinin hak ihlali tespit etmesi neticesinde Avcı 20 Haziran 2014’te tahliye olmuştur.
10 Şubat 2011 tarihinde FETÖ’cü savcı Fikret Seçen tarafından İzmir’de başlatılan “Askeri Casusluk ve Şantaj Davası” kapsamında Deniz
Kuvvetleri Komutanlığında görevli birçok asker tutuklanmıştır. Gölcük
Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde yapılan kontrolde İstihbarat Kısım Amirliği odasında on çuval gizli belge ve “Balyoz
Harekat Planı” ile ilgili 43 klasör ele geçirilmiştir. FETÖ’nün Balyoz
Davası sonrasında TSK içerisindeki yapılanmasını güçlendirmek için
üst düzey subay ve bürokratları sahte delillerle yargılattığı31 bu dava kapsamında tutuklananlar 29 Ocak 2016 tarihinde beraat etmiştir.
17 Mart 2011 tarihinde Wikileaks, Türkiye’ye dair elinde bulundurduğu belgeleri servis etmeye başlamıştır. Belgelerle ilgili olarak servis edilen ilk bilgiler FETÖ’ye dair olmuştur. Amerikan yetkilileri tarafından 2005, 2006, 2007 ve 2009 yıllarında kaleme
alınan belgelerde Gülen’in ABD’den nasıl oturum izni aldığı, Vatikan’ın Gülen’i nasıl gördüğü, ABD İstanbul Konsolosluğunda Gülen’e yakınlığıyla bilinen misafirlerin ağırlandığı alkollü toplantı,
Gülen’in ve örgütünün muhafazakar aydınlar tarafından neden
eleştirildiği, FETÖ’nün yarattığı tehlike ve örgütün polis teşkilatı
içindeki yapılanması anlatılmıştır.32
2010-11 sezonunda Süper Lig ve TFF 1. Lig’in bazı müsabakalarında şike yapıldığı ve teşvik primi verildiği iddiası üzerine 3
30
“Devrimci Karargah Davası: Savcı Mütalaasında Neler Var?”, Haber Sol, 5 Şubat 2013.
31
“Fikret Seçen’in Alçak Planı”, Sabah, 11 Ağustos 2016.
32
“Gülen Cemaati Wikileaks Belgelerinde”, T24, 17 Mart 2011.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Temmuz 2011 tarihinde FETÖ savcısı Zekeriya Öz’ün başlattığı
ve sonrasında bir başka FETÖ savcısı Mehmet Berk’e devrettiği
Türk Futbolu Şike Davası’nda birçok futbolcu (Ümit Karan, İbrahim Akın, Serdar Kulbilge, Mehmet Yıldız vd.) ve kulüp yöneticisi
(Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, Olgun Peker, Mecnun Otyakmaz, Bülent Uygun vd.) tutuklanmıştır. Ancak 13 Ocak 2015’te
tekrar görülen ve 9 Ekim 2015’te sonlandırılan dava sonucunda
mahkeme, tüm sanıkların beraatine ve daha önce cezalandırılan
tüm sanıkların ceza hükümlerinin bozulmasına karar vermiştir.
Önceki davalarda olduğu gibi bu dava sürecini de planlayan ve
yürüten FETÖ33 bu süreçle birlikte toplumun ilgilendiği her şeyi
kontrol altına almak istediğini göstermiştir. Zira futbolun Türkiye’deki popülaritesinin yüksek olması ve ciddi sermaye yaratması,
FETÖ’nün bu alana da müdahil olmasını sağlamıştır.
FETÖ’nün kendisine biat etmeyen herkesi muhalif olarak görmesi sebebiyle kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen
ve geniş bir kitlesi olan Ahmet Mahmut Ünlü, 12 Ekim 2011 tarihinde Karagümrük çetesine yönelik düzenlenen operasyon kapsamında tutuklanmıştır. FETÖ’nün hazırladığı montaj kasetler sebebiyle tutuklanan ancak delil yetersizliği sebebiyle 7 Aralık 2012
tarihinde tahliye edilen Ünlü, konuyla ilgili olarak örgütün kendisini susturmak istediğini ancak bunu başaramayınca bir kumpasla
tutuklandığını ifade etmiştir.34
İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kırmak için İHH İnsani Yardım Vakfı ve Özgür Gazze Hareketi’nin organize ettiği “Mavi
33
Konuyla ilgili olarak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında konuşan dönemin
Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Oğuz Atalay kendisi ile yapılan röportajda, “Şike yoktu, o bir kumpas davasıydı. O iddianameden şike çıkmaz.
Polis fezlekesiyle Fenerbahçe aleyhine rapor çıksın diye baskı yapıldı” açıklamasını yaptı.
Röportajın devamı için bkz. “Oğuz Atalay: Fenerbahçe Aleyhine Rapor Çıksın Diye
Baskı Yapıldı”, Hürriyet, 11 Ağustos 2016.
34
“Cübbeli Ahmet Hoca: FETÖ Liderini İlk 12 Yaşındayken Gördüm”, Haber
Türk, 16 Ağustos 2016.
/
23
24
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Marmara Yardım Filosu”, Akdeniz’de uluslararası sularda 31 Mayıs
2010 tarihinde İsrail askerleri tarafından durdurulmuştur. 32 farklı ülkeden 663 yolcunun bulunduğu Mavi Marmara Yardım Filosu, denizden ve havadan İsrail askerleri tarafından kuşatılmış ve
yapılan baskında 8 Türk ve 1 Türk asıllı Amerikan vatandaşı öldürülmüş; 23’ü ağır, 54 kişi yaralanmıştır. Gülen’in olay sonrasında
dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Mavi Marmara Filosunu destekleyen açıklamalarına zıt açıklamalar yapması hükümet ile cemaat
arasındaki ilk kriz olmuştur.35 Saldırıdan üç gün sonra (3 Haziran
2010) Gülen, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a verdiği röportajda, “Organizatörlerin İsrail Devleti’nin onayı
olmadan hareket etmesi otoriteye baş kaldırıdır, izin alınmalıydı”
şeklinde açıklama yapmıştır.36 Aynı açıklamada Gülen, İsrail ile uzlaşma yolunu seçmemenin faydalı sonuçlar doğurmayacağını söylemiş ve kendi örgütünün yardım kuruluşu olan Kimse Yok Mu
derneğinin Gazze’ye düzenli yardım yaptığını ve bunun için İsrail’den izin alındığını beyan etmiştir. Gülen’in bu süreçte Mavi Marmara’nın aleyhinde ve İsrail’in lehinde takındığı tutum örgütün
güç odaklarının yanında olduğunu ve statükoyu değiştirmek istemediğini göstermiştir.
7 ŞUBAT VE SONRASI: AÇIK SAVAŞ
7 Şubat 2012 tarihinde FETÖ’cü savcı Sadrettin Sarıkaya,
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve bazı MİT’çileri PKK’nın çatı örgütü KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırmıştır. Oslo’da
PKK ile yapılan görüşmeler sebebiyle suçlanan Fidan, dönemin
Başbakanı Tayyip Erdoğan’a ulaşamayınca dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü arayıp ne yapması gerektiğine dair bilgi iste35
36
Steele, “Who is Fetullah Gulen?”.
Gülen ile yapılan röportaj için bkz. Joe Lauria, “Reclusive Turkish Imam Criticizes Gaza Flotilla”, Wall Street Journal, 4 Haziran 2010.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
miştir. Buna binaen Gül, “İfadenizi verin, problem çıkmaz” cevabını vermiştir. Ancak Fidan’ın tutuklanacağı saatlerde ameliyatta
olması beklenen Erdoğan konuyla ilgili olarak son dakikada Fidan’a ulaşmış ve Gül’ün aksine ifade vermeye gitmemesini söylemiştir. Bu operasyonla FETÖ, emniyet ve yargı içerisine yerleştirdiği elemanlarını bir kez daha kullanarak hükümeti hedef almış ve
MİT’teki kontrolü ele geçirmeye çalışmıştır. Zira konuyla ilgili
olarak FETÖ’nün bir dönem ordudan sorumlu imamı olan ancak
17-25 Aralık operasyonları sonrasında itirafçı olmayı kabul eden
Hüseyin Sarıçiçek yaptığı açıklamada, FETÖ’nün Erdoğan’ı ameliyatta öldürmeyi planladığını ifade etmiştir.37 Ayrıca süreçle ilgili
olarak Erdoğan, “Paralel Yapı’yı ilk 7 Şubat 2012’deki MİT olayında fark ettik” şeklinde açıklama yapmıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilen Taksim Gezi
Parkı’na “Taksim Yayalaştırma Projesi” kapsamında Topçu Kışlası’nın inşa edilmesi sürecinde 28 Mayıs-30 Ağustos 2013 tarihleri
arasında tüm Türkiye’de “Gezi Parkı” adı altında şiddet olayları
cereyan etmiştir. Süreç boyunca 7’si sivil, 1’i polis 8 kişi hayatını
kaybetmiş, 9 bin civarında kişi yaralanmıştır. Gezi Parkı Şiddet Eylemleri süresince özellikle İstanbul’da Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun emrindeki FETÖ’cü polislerin meydanlardaki halka karşı
şiddet uygulaması ve çadırları yakması, hükümet ve Gezi Parkı taraftarları arasındaki gerilimi tırmandırmıştır. Konuyla ilgili olarak
örgütün yayın organları ve FETÖ’cü gazeteciler doğrudan hükümet aleyhinde haber ve paylaşımlar yapmışlardır. Örneğin FETÖ
adına o dönemden beri paylaşımlar yapan Taraf gazetesi yazarı
Emre Uslu şu yazıyı yazmıştır:
Başbakan Erdoğan’ın sanırım en sevmediği dönem Tek
Parti dönemi. Oysa bizzat kendi uygulamaları özellikle
37
“7 Şubat’ta Gül, Hakan Fidan’a ’İfade Ver’ Dedi; Erdoğan ’Gitme’ Dedi”, T24,
21 Şubat 2014.
/
25
26
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
son bir yılda tek parti dönemi uygulamalarını hatırlatmaya
başladı. Tek başına, "ben yaptım oldu" mantığıyla, Taksim’e kışla, Çamlıca’ya cami, Beşiktaş’a otel de yapıyor.
Kuralına göre ihalesi yapılmış ihaleleri "ben beğenmedim" diye iptal ederken, başka ihaleleri "ben beğendim"
diye kabul ediyor. Erdoğan’ın nefret ettiği tek parti anlayışı da bu değil miydi? Taksim’e kışla yapılması sanırım
iki zihniyet arasındaki paralelliği göstermesi bakımından
bir turnusol örneği gibi. Önce tek parti döneminde Taksim
Topçu Kışlası nasıl yıkıldı ona bakalım sonra da Erdoğan
nasıl yapıyor ona bakalım.38
Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında “Gezi Parkı olaylarında FETÖ’cü polislerle iş
birliği yaparak eylemin yönünü değiştirmek” ve “Diyarbakır Valiliği yaptığı dönemde yoksul çocuklar için gönderilen yarım milyonu
FETÖ dershanelerine aktarmak” iddialarıyla tutuklanmıştır.39
Hükümet ve cemaat arasındaki iplerin kopmasındaki bir diğer
adım üniversiteye hazırlık okulları olan dershanelerin kapatılması
olmuştur. Körfez ve FEM dershaneleri başta olmak üzere dershanecilik sektöründe 1.000’den fazla işletmeye sahip olan FETÖ, dershanelerin kapatılması sürecinde doğrudan hükümete saldırmaya başlamıştır. Hükümetin dershanelerle ilgili yeni bir kanun tasarısı
hazırladığı haberleri yayılınca örgütün yayın organı olan Zaman
gazetesinde konuyla ilgili sert başlıklar yer almaya başlamıştır. Bunlar arasında şu başlıklar öne çıkmıştır: “Eğitime Büyük Darbe” (14
Kasım 2013), “Böyle Bir Yasa Darbe Döneminde Bile Uygulanmadı” (15 Kasım 2013), “Önce Dershaneleri Doğuran Sebepler Kaldırılmalı” (16 Kasım 2013), “Kanun Zoruyla Dershane Kapatmaya İş
Dünyası Hayır Diyor” (17 Kasım 2013) ve “Türkiye Tek Ses: Eğitimin ve İnsan Yetiştiren Kurumların Önü Kesilmesin” (18 Kasım
38
“Köşe Yazarları Gezi İçin Ne Dedi?”, Haber Türk, 4 Haziran 2013.
39
“Hüseyin Avni Mutlu Hakkındaki Suçlama Belli Oldu”, Yeni Şafak, 3 Ağustos
2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
2013). Süreçle ilgili olarak Zaman gazetesinin o dönemki Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Başbakan Erdoğan’a gazete üzerinden bir mektup yazarak şu ifadeleri kullanmıştır:
Camianın hassasiyetini doğru okumak şart. Onlar 12 Eylül
ve 28 Şubat yönetiminin bile yapmadığı kapatma hamlesini
şu zamana kadar gönül dostu saydığı ve bütün demokratik
adımlarına destek verdiği AK Parti’ye yakıştıramıyor.40
FETÖ tarafından ilk günden itibaren gündemde tutulan dershane tartışması eğitim meselesi olmaktan çıkarılıp siyasi bir rekabet
haline getirilmiş; hükümet ve örgüt arasında bir güç/iktidar mücadelesine dönüştürülmüştür.41 Ancak dershanelerin kapatılması meselesi
FETÖ için bilinenin tersine daha fazla anlam ifade etmiştir. Bunun
üç önemli sebebi bulunmaktadır: Birincisi FETÖ dershaneler aracılığıyla uzun bir süre örgüte eleman kazanmıştır. İkincisi FETÖ
1.000’den fazla dershanesi ile ciddi bir sermayeye sahip olmuştur.
Üçüncüsü de FETÖ çaldığı resmi sınav sorularını bu dershanelerdeki deneme sınavları aracılığıyla güvenilir elemanlarına dağıtmıştır.
Bu üç başlık birlikte dikkate alındığında FETÖ’nün dershanelerin
kapatılmasına neden direndiği daha rahat anlaşılmaktadır. Dershanelerin faaliyetlerine 2015 yılında son verilmiş, bazılarının etüt merkezi gibi farklı isimler altında faaliyet gösterdiği tespit edilmiş ve 15
Temmuz darbe girişimi sonrasında bunlar da kapatılmıştır.
Hükümet ve FETÖ arasındaki dershane gerilimi devam ederken 28 Kasım 2013’te Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu “Gülen’i Bitirme Kararı 2004’te MGK’da Alındı” başlıklı haberi42 ya-
40
“Dumanlı: Gülen Cemaati, Dershane Kapatmayı Desteklediği AKP’ye Yakıştıramıyor”, T24, 14 Ekim 2013.
41
Nurdan Akıner, Betül Akbulutgiller ve Gülsüm Erkan, “Dershane Tartışması: AK
Parti ve Gülen Hareketi Arasındaki Uyuşmazlığa Dair Haber Söylemi”, Sosyal Bilimler
Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2, (2014), s. 108-109.
42
Haber metni için bkz. “Gülen’i Bitirme Kararı 2004 MGK’da Alındı”, Sözcü, 28
Kasım 2013.
/
27
28
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
yımlamıştır. Haberde 2004 Ağustos ayında MGK’da örgüte karşı
alınan kararların altında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün imzalarının yer
alması, FETÖ medyası tarafından hükümete karşı yeni bir koz
olarak kullanılmıştır. 28 Şubat’ta aktif rol alan Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına, Özden Örnek ve Şener Eruygur’un emeklilikleri öncesinde örgüt ile ilgili böyle bir karar çıkarttıkları bilinmesine rağmen FETÖ, hükümeti bu noktadan baskı altına almaya çalışmıştır.
Bu haberin yayımlanmasından sonra 15 Aralık’ta AK Parti İstanbul
Milletvekili ve FETÖ üyesi Hakan Şükür, hükümeti Mecliste zor
durumda bırakmak için Gülen’in emri ile istifa etmiştir.43
Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’nde hükümetin karşısında yer alan
FETÖ, 17 ve 25 Aralık 2013’te bu sefer bir yargı darbesi ile hükümeti devirmeye çalışmıştır. FETÖ’cü savcı Celal Kara’nın talimatı
ile başlatılan “Rüşvet Soruşturması” kapsamında iş adamları Ali
Ağaoğlu ve Rıza Sarraf, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğullarının da aralarında
olduğu 80’den fazla kişi tutuklanmıştır. 25 Aralık 2013’te bir başka FETÖ’cü savcı Muammer Akkaş tarafından başlatılan soruşturmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da
içerisinde olduğu 96 kişiye “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve
yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet vermek” suçlaması
yöneltilerek ifadeye çağrılmışlardır.44
FETÖ’cü polis ve yargı üyeleri tarafından organize edilen kirli
bir tezgah olan 17 Aralık sürecinde 21 Aralık 2013 tarihinde
43
“Hoca Efendi’ye Gittim, Bana Dedi Ki...”, Haber Türk, 1 Ocak 2014.
44
Mahmut Hamsici, “10 Soruda: 17-25 Aralık Operasyonları”, BBC, 16 Aralık 2014.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ lideri Fetullah Gülen’in beddua videosu45 yayınlandıktan
sonra taraflar arasındaki bağ kopma noktasına gelmiştir. Ayrıca bu
operasyonlar sonrasında örgüte mensup ya da bağlantılı milletvekilleri İdris Bal, İdris Naim Şahin, Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga, Erdal Kalkan, Hasan Hami Yıldırım, Muhammet Çetin, İlhan
İşbilen ve Ahmet Öksüz Kaya istifa ederek hükümetin Meclisteki
gücünü zayıflatmaya çalışmışlardır.46 17 Aralık operasyonları devam ederken 21 Aralık’ta Gülen’in beddua videosunun yayımlanmasıyla ise hükümet ve cemaat arasındaki bağ tamamen kopmuştur. Beddua videosundan kısa bir süre sonra Fetullah Gülen,
dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mektup yazmıştır.
Onursal başkanı olduğu GYV’nin logosunun bulunduğu iki sayfalık antetli mektup gazeteci Fehmi Koru tarafından Abdullah Gül’e
ulaştırılmıştır. Doğrudan Gül’e yazılan ancak Başbakan Erdoğan’ın
da okumasını istediği mektupta Gülen, taraflar arasındaki gerilimin durması için “sulh” çağrısı yapmıştır.47 Ancak bu mektubun
ardından 25 Aralık’ta operasyonların ikinci dalgasının gelmesi bu
mektubu anlamsızlaştırmıştır
Mart 2014 Yerel Seçimlerinde FETÖ üyeleri, her seçim bölgesinde AK Parti’ye rakip olan en kuvvetli ikinci parti ve adaya destek
vermiştir. Buna göre örneğin İzmir’de CHP, Adana’da MHP ve Diyarbakır’da HDP’nin birinci parti olması beklenen bir durum olması
sebebiyle FETÖ üyeleri, bu illerde oylarını sırasıyla CHP, MHP ve
HDP adaylarına vermişlerdir.48 FETÖ’nün bu desteğine rağmen AK
Parti, 2014 Yerel Seçimlerinden 19,5 milyon oy ve yüzde 43 oy oranı
45
Fetullah Gülen’in beddua videosu için bakınız: “Gülen İlk Kez Böyle Beddua
Etti”, Milliyet, 21 Aralık 2013, http://www.milliyet.com.tr/Milliyet-Tv/video-izle/Gulen-ilk-kez-boyle-beddua-etti--5AHuZMcxhLj9.html, (Erişim tarihi: 16 Ağustos 2016).
46
Yüksel Temel, “17-25 Aralık’ın Şifresi: Altın Vuruş”, Sabah, 16 Temmuz 2016.
47
Mektubun tam metni için bkz. “İşte O Sulh Mektubu”, Hürriyet, 5 Ocak 2014.
48
Osman Kaytazoğlu, “Cemaatlerin Sandık Sırları”, Aljazeera Turk, 27 Şubat 2014.
/
29
30
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
ile birinci parti olarak çıkmıştır. 2014 Yerel Seçimlerinde hedeflediği
başarıyı yakalayamayan FETÖ, aynı yıl Ağustos ayında gerçekleşen
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeni bir planı yürürlüğe koymuştur.
Buna göre FETÖ, CHP ve MHP’nin “çatı aday” olarak belirlediği
akademisyen ve diplomat Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek vererek
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalışmıştır. Seçim
süresi boyunca örgütün Türkiye’deki üst düzey yöneticileri İhsanoğlu’nu destekleyen açıklamalar yapmıştır. Bunun yanı sıra seçimlerden
kısa süre önce Gülen, herkul.org isimli sitesinde yayımladığı sohbetinde Ekmeleddin İhsanoğlu için dolaylı olarak oy istemiştir. Gülen’in sohbetindeki şu kısım kamuoyunda yankı bulmuştur:
Her halimizde, her tavrımızda, her davranışımızda, iman-ı
ekmel, ihsan-ı ekmel, ihlas-ı ekmel, rıza-yı ekmel, yakin-i
ekmel demeli, hayatımızı bu atkılar arasında bir dantela
gibi düzgün işlemeye bakmalıyız.49
FETÖ’nün bu desteğine rağmen Recep Tayyip Erdoğan 21 milyon oy ve yüzde 52 oranı ile cumhurbaşkanı olmuştur. FETÖ’nün
Hükümeti kamuoyunda baskı altına almak için uyguladığı bir başka yöntem de hükümetin el-Kaide ve DEAŞ’a destek verdiği izleniminin uyandırılması olmuştur. Bu dönemde hükümet-örgüt geriliminin tavan yapmasıyla FETÖ, hükümeti Batı’nın karşısında
olmak; İran, Şia, el-Kaide ve DEAŞ’a destek vermekle suçlamış ve
2013 yılı itibarıyla medya organlarında bu iddiayı sıklıkla haber
yapmıştır.50 Bunun için FETÖ, AK Parti’lilerin muta nikahlı eşlerinin olduğu, hükümetin DEAŞ militanlarının Türkiye’de eğitilmesine izin verdiği ve sık sık lojistik destek sağladığı dezenformasyonu49
Sohbetin ilgili kısmı için bakınız: “Gülen, Ekmel’e Böyle Oy İstedi”, Yeni Akit,
http://www.yeniakit.com.tr/haber/gulen-ekmele-boyle-oy-istedi-25788.html, (Erişim tarihi: 16 Ağustos 2016).
50
Detaylı bilgi için bkz. Ruşen Çakır ve Semih Sakallı, “Erdoğan ile Gülen Arasında
Var Olma/Var Kalma Savaşı”, Medyascope TV, http://medyascope.tv/2016/08/05/erdogan-ile-gulen-arasinda-varolmavarkalma-savasi, (Erişim tarihi: 16 Ağustos 2016).
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
nu yaymıştır.51 FETÖ’nün hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalıştığı
bu süreçte MİT tırları olayı gerçekleşmiştir.
MİT’in Bayırbucak Türkmenlerine gönderdiği yardım tırları 19
Ocak 2014 tarihinde FETÖ’ye bağlı jandarma ve savcılar tarafından
yapılan bir operasyonla Adana’da durdurulmuştur. Adana Cumhuriyet Başsavcısı, Adana Emniyeti’nden silah ve mühimmat taşıdığı
ihbarında bulunduğu tırların durdurulmasını istemiştir. Ancak Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un devreye girmesiyle Adana Emniyeti
bu talimatı yerine getirmemiştir. Sonrasında Adana Jandarma Alay
Komutanı Kurmay Albay Özkan Çokay’dan araçların durdurularak
aranmasını isteyen savcı Emniyet’i devre dışı bırakmıştır. Bunun
üzerine 125 kişilik bir ekiple olay yerine gelen Jandarma, savcının
talimatını uygulayarak arama yapmıştır. Sonrasında Vali Coş olay
yerine ulaşmış ve operasyonu yapan ekibe tırların MİT’e ait olduğunu tebliğ ederek Jandarma ekibinden aramalara devam etmemesini
istemiştir. Valinin bu talebine rağmen arama devam etmiş ve görüntü alınmıştır. Devletin üst düzey yöneticilerinden bile gizlenen baskının medyaya ait kameralarla yapılması operasyonun amacını ifşa
etmiştir.52 Zira konuyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan, savcının
Jandarma Teşkilatındaki “Paralel Yapı” unsurlarıyla birlikte hareket
ederek böyle bir girişimde bulunduğunu ifade etmiştir.53
Takip eden süreçte 29 Mayıs 2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar FETÖ desteğiyle “İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar” başlığıyla bir haber yapmış ve operasyona
dair bazı fotoğraflar paylaşmıştır. Aynı gün Can Dündar’a “devletin
güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasi ve askeri casusluk, giz51
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ lideri Gülen, uluslararası basına
verdiği röportajda da hükümeti DEAŞ’ın en büyük destekçisi olmakla suçlamıştır: “Fethullah Gulen- Hukumet ISID i Nasil Destekliyor.”, You Tube, https://www.youtube.
com/watch?v=W2aGu-B8bq4, (Erişim tarihi: 16 Ağustos 2016).
52
“MİT Tırları Olayı Nedir? MİT Tırlarında Ne Vardı?”, A Haber, 27 Kasım 2015.
53
Hasan Ay, “Bu İhanetin Bedelini Hepsinden Soracağız”, Sabah, 17 Şubat 2014.
/
31
32
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
li kalması gereken bilgileri açıklama, terör örgütünün propagandasını yapma” suçlarından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.54 Sonrasında tutuklanan ama kısa süre sonra
serbest kalan Dündar 2016 yılında Almanya’ya kaçmıştır.
20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa Suruç’ta Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerinin arasına giren canlı bombanın intihar
saldırısında 34 kişi ölmüş, 100’den fazla kişi yaralanmıştır. Patlamadan sonra HDP ve FETÖ benzer açıklamalarla DEAŞ üzerinden
hükümeti suçlamıştır. Dönemin Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, “Suruç’un sorumluları IŞİD’i, el-Kaide’yi tırlarla besleyenler, Türkiye’yi radikal teröristler için transit geçiş yolu
haline getirenlerdir!..” tweetini atmıştır.55 FETÖ’nün sosyal medyada aktif militanlarından Emre Uslu ise şunu yazmıştır: “Ülkede istihbarat zaafı var dedik hain, güvenlik zaafı var dedik fitne, Paralel
zırvasını bırak teröre bak dedik paralel dediler. Ne oldu? Ülkede
patlayan bombaları önleyemediği için şerefiyle istifa etmeyen Bakan, güvenlik ve istihbarat yöneticilerini kulağından tutup atacaksın.”56 Görüldüğü gibi bu olayda da FETÖ üyeleri toplumu kışkırtmak için sosyal medya yoluyla baskı yapmışlardır.
22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da iki polisin evinde öldürülmesi, çözüm sürecini bitiren “suikast” olarak kayıtlara geçmiştir.
PKK’nın gençlik yapılanması HPG’nin üstlendiği saldırı sonraki
günlerde KCK tarafından reddedilmiştir. Bu noktada saldırının ardında FETÖ’nün bulunduğu iddiası gündeme gelmiş; 15 Temmuz
darbe girişimi sonrasında dava dosyasına bakan hakim Nurettin
Bulut, FETÖ bağlantısı sebebiyle tutuklanmıştır.57
54
“İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2015.
55
“Paralel Yapının Suruç Provokasyonu”, Haberi Yakala, 20 Temmuz 2015.
56
“Paralel Yapının Suruç Provokasyonu”.
57
“Ceylanpınar’da 2 Polisin Öldürülmesinde FETÖ Şüphesi: Hakim ve İhbarcılar
Darbe Girişiminden Tutuklandı”, T24, 6 Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
24 Kasım 2015 tarihinde Rus Hava Kuvvetlerine ait Sukhoi Su24 M tipi bir uçak, Türk hava sahasını beş dakika içerisinde on kez
ihlal etmesi sebebiyle düşürülmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve
dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu uçağın angajman kuralları
dahilinde düşürüldüğünü açıklamıştır. Devam eden süreçte Türkiye ve Rusya arasındaki ilişki en kötü dönemlerinden birini yaşamıştır. 27 Haziran 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konu ile ilgili
üzüntü duyduğunu ifade eden mektubu Rusya Devlet Başkanı Putin’e göndermesiyle ikili ilişkilerde yumuşama başlamış, 9 Ağustos’ta Erdoğan’ın Putin ile Rusya’daki görüşmesiyle tekrar rayına
oturmuştur. Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Temmuz’da verdiği bir röportajda olayın arkasında FETÖ’nün olduğuna dair şüphesini dile getirmiş,58 9 Ağustos’ta gerçekleştirdiği Rusya ziyaretinde ise uçak krizi hadisesinin
FETÖ’cü subaylar tarafından gerçekleştirildiğini ifade etmiştir.59
FETÖ’nün hükümeti devirmek için denediği son yöntem ise
15 Temmuz 2016 darbe girişimi olmuştur. Bir grup FETÖ’cü askerin “Yurtta Sulh Harekatı” adını verdiği darbe girişimi, 15 Temmuz akşamında Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin
kapatılması ile başlamıştır. 16 Temmuz sabahına kadar devam eden
darbe girişimi boyunca, Genelkurmay Başkanı ve bazı kuvvet komutanları rehin alınmış; TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi,
MİT ve emniyet binaları başta olmak üzere birçok stratejik merkez
darbeciler tarafından bombalanmıştır. FETÖ’nün hükümeti devirip yeni bir siyasi düzen kurmak için başlattığı bu hareket MİT,
Emniyet ve halkın desteği ile başarısız olmuştur.
Ancak FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki terör
faaliyetleri devam etmiştir. Zira 19 Aralık 2016 tarihinde Ankara’da
58
“Erdoğan’dan Rus Uçağı Açıklaması”, En Son Haber, 20 Temmuz 2016.
59
“Erdoğan’dan Rus Uçağı İçin FETÖ Açıklaması”, İnternet Haber, 9 Ağustos 2016.
/
33
34
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki bir fotoğraf sergisinin açılışına katılan Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov,
Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru
Mevlüt Mert Altınbaş tarafından öldürülmüştür. Uçak krizi sonrasında Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinin yumuşamaya başladığı
bir dönemde düzenlenen bu suikastın ardında FETÖ’nün olduğu
tespit edilmiştir. Zira Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen soruşturmada Altıntaş’ın HTS kayıtlarından telefonla en
çok görüşüp irtibat kurduğu kişinin Şanlıurfa’daki FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan bir komiser olduğu ortaya çıkmıştır.60
Bir FETÖ militanı tarafından düzenlenen bu suikast, örgütün neden “Haşhaşiler” olarak adlandırıldığını anlamak için aktüel bir
örnek teşkil etmektedir.
60
“Mevlüt Mert Altıntaş’ın Sevgilisinin İfadesi Ortaya Çıktı”, CNN, 27 Aralık 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ’NÜN ÖRGÜTSEL KODLARI
MURAT YEŞİLTAŞ*
Bir terör örgütünün yapısı, üyeliği, kaynakları ve güvenliği,
onun imkan ve kabiliyetlerini belirler. Geleneksel terörizm anlayışında, belirli bir siyasi ajandaya göre hareket eden ve bir ideolojiyle
veya etnik, milli veya dini kurtuluş arzusuyla motive olan terör
örgütlerinin popüler imajları ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Bu imaj
bazı terör örgütleri için doğru olmakla birlikte bütün örgütler için
geçerli olmayabilir.61
Geleneksel ve yeni tür terör şebekelerinin örgütsel yapılarının incelendiği çalışmalarda temelde iki modelin hakim olduğu görülmektedir: Hiyerarşi ve ağ modeli. Bir terör örgütü bu modellerden birini
benimseyebileceği gibi, ikisinin bir bileşimine göre de hareket edebilir.
Hiyerarşik yapılanma mutlak bir otoritenin emir-komuta zincirinin
tepesinden aşağıya doğru sıkı kontrolünü ifade etmektedir. Ağ tipi
yapılanma ise söz konusu mutlak otoritenin emirlerinin, dini veya
politik vizyonunun hayata geçirilmesine yardımcı olacak aygıt ve alanların birbiriyle kurduğu ilişkiyi temsil etmektedir. Her iki modelin de
temel birimini nihai kertede hücreler şeklinde örgütlenme mantığı
oluşturmaktadır. Bu tür örgütlenmelerde temel hedef örgütün sahip
olduğu ajandayı gizleyebilmek adına örtük bir ağ yapısının sürekliliğini sağlayarak maksimum süreyle hayatta kalmasını temin etmektir.
Özellikle kamusal ve sivil alanda örgütlenerek güç temerküzü elde etmeye çalışan ve “şiddeti açık bir şekilde araçsallaştırmaktan kaçınan”
örgütler genellikle hiyerarşik yapılanmayı tercih etmektedir. Bu örgütler topluma derinlemesine nüfuz etmek ve içinde bulunduğu sistemin
bütün ana ve kılcal damarlarını kontrol etmek için çalışırlar. Bu nok61
“A Military Guide to Terrorism in the Twenty-First Century”, US Army
TRADOC G2 Handbook No. 1, 15 Ağustos 2007, s. 1, http://www.fas.org/irp/threat/
terrorism/guide.pdf, (Erişim tarihi: 11 Ekim 2016).
* SETA, Güvenlik Araştırmaları, Direktör
/
35
36
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
tadan hareketle FETÖ’nün örgüt elemanlarının deşifre olmaması ve
örgüt yapısının çözülmesini zorlaştırmak için hücre tipinde yatay olarak örgütlendiği anlaşılmaktadır.
Bir bütün olarak ortaya çıkışı, ideolojisi ve yayılma sahasıyla yerel, ulusal, bölgesel ve küresel örgütlenme yapısı dikkate alındığında
FETÖ’nün, klasik terör örgütlerinden oldukça farklı olduğu hemen
anlaşılır. Klasik terörizmde şiddet süreklidir ve hedef açık bir biçimde
tanımlanır. Örgütsel yapı ise mümkün olduğunca gizlilik esası üzerine
kuruludur. FETÖ tarzındaki örgütlerde ise şiddet gizli ve örtük (15
Temmuz darbe girişimine kadar), hedef son derece muğlak, örgütsel
yapı ise kapalı devre gizlilik üzerine kuruludur. Böylesi bir örgütsel
yapıyı hayatta tutmayı sağlayan temel dinamik, “mutlaklaştırılmış bir
lider kültü” etrafında çeşitli seviyelerde (aktif ve pasif) farklı düzeylerde bağlılık mekanizmaları oluşturmaktır. Böylece örgütün maksimum
düzeyde operasyonel hale gelmesi sağlanmaktadır.
Genellikle bir örgütte farklı bağlılık seviyeleri bulunmaktadır.
Bu farklı bağlılık seviyeleri dört grupta toplanabilir: Pasif destekçiler ve iş birlikçiler, aktif destekçiler, operasyonel kadro ve liderler.
Pasif destekçi ve iş birlikçilerle aktif destekçiler arasında geçişkenlik
olabilmektedir. Pasif destekçi ve iş birlikçiler örgütle nasıl bir ilişki
içinde olduklarının uzun süre farkında değillerdir. Bu durum örgütün açıkça ilan ettiği hedefler ile gizli ajandalarının hedefleri arasındaki farktan kaynaklanmaktadır.
“Liderler” politika ve istikamet tayin eder, amaç ve hedefleri
belirler ve örgütün operasyonları için kapsamlı bir rehberlik yürütürler. Genellikle liderler örgüt saflarından yetişir veya kurucusu olarak ölene kadar örgütün başında kalırlar ve örgüt içerisinde her zaman özel muamele görürler.62 “Çekirdek kadro”
62
Örneğin “beşinci kat” kavramı örgüt için özel bir anlam ifade etmektedir. Çünkü
FETÖ’ye ait yurt veya eğitim kurumlarında bu kat örgüt lideri Fetullah Gülen’e ve ona
en yakın kadroya tahsis edildiği için mahrem bölge olarak görülür.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
veya “kurmay ekibi” örgütün aktif üyelerinden oluşmaktadır.
Bu grup sadece operasyonları planlayıp icra etmekle kalmaz,
aynı zamanda istihbarat, finans, lojistik, propaganda ve iletişim
alanlarını da yönetir. “Orta seviye kadrolar” genelde sermayedar
ve gözetleme uzmanı gibi eğitici ve teknisyenlerden oluşmaktadır. “Alt seviye kadrolar” da doğrudan terör eyleminde bulunan
teröristlerden oluşur.
“Aktif destekçiler” siyasi faaliyetler, bağış ve haber toplamada
aktif rol alırlar. Örgütün görünür veya örtük ortakları şeklinde
hareket ederek aynı zamanda istihbarat ve gözetleme faaliyetleri
icra ederler. Örgüte güvenli evler ve mali katkı temin edebilir ve
operasyonel kadroya ihtiyaçları olan yardımları ulaştırırlar. Aktif
destekçiler örgütle olan ilişkilerinin bütünüyle farkındadırlar ancak şiddet içeren eylemde bulunmaları genellikle beklenmemektedir. Ancak FETÖ’nün aktif destekçileri emniyet ve yargı ile ilgili örgüte alan açacak ve gücünü sağlamlaştıracak operasyonlarda
aktif bir şekilde rol almaktadır.
“Pasif destekçiler ve iş birlikçiler” genellikle kapsayıcı bir
ajandanın ilan edilen amaç ve niyetlerine sempati besleyen fakat
terörizmde aktif bir rol alacak derecede örgüte bağlılığı yüksek
olmayan birey veya gruplardan oluşur. Söz konusu birey veya
gruplar, örgütle olan ilişkilerinin kesin olarak farkında olmayabilirler. Bazen örgüt üyelerinden duyulan korku ve bir kere bağlandıktan sonra lider kültünün etkisi de pasif destek için itici bir
faktör olabilir. Pasif destekçiler aynı zamanda siyasi faaliyetler,
bağış ve istihbarat toplamada farkında olmadan veya zorla örgüte yardımcı olma ve diğer şiddet içermeyen faaliyetlerde kullanışlı olabilmektedirler.
Terör örgütlerinin taktik seviyesindeki en küçük unsur ise hücre yapılanmasıdır. Genellikle 3-10 kişiden oluşan hücreler bir terör
örgütünün temel taktik bileşeni olarak hareket eder. Hücre kurulu-
/
37
38
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
munun başlıca sebeplerinden bir tanesi güvenliktir. Bir hücrenin
riske girmesi veya kaybedilmesi diğerlerinin kimlik, konum ve faaliyetlerini riske sokmamalıdır. Bir hücrenin personeli çoğu zaman
diğer hücrelerin varlığından haberdar değildir. Dolayısıyla bazı
üyelerin deşifre olması veya örgüte sızma olması halinde hassas bilgileri paylaşamazlar. Hücre mensupları duygusal destek sağlamak
ve güvenlik prosedürlerini geliştirmek maksadıyla yakın irtibatta
bulunurlar. Daha üst seviyelerle ve diğer hücrelerle iletişim ve koordinasyonu sağlayanlar genellikle hücre liderleridir.63
Hiyerarşik yapı örgütleri emir, kontrol ve sorumluluk açısından
sınırları belirli dikey bir zincire sahip örgütlerdir. Veri ve istihbarat,
bu dikey zincire karşılık gelen örgütsel kanaldan yukarı ve aşağı
akar fakat yatay olarak hareket etmez. Hiyerarşik örgütler, emirleri
altındaki hücrelerde destek, operasyon ve istihbarat gibi işlevler konusunda uzmanlığa sahiptirler.64 Ayrıca bu hareketliliğin gizlilik
içerisinde sürdürülmesi için FETÖ, ByLock ve Eagle gibi kripto yazılım programları kullanmıştır.65
FETÖ temelde devlet (kamusal alan) ve sivil olmak üzere iki
alanda örgütlenmiştir. Böylesi bir yapılanma, örgütün hiyerarşik
model ile ağ modelini aynı anda bir arada kullandığını göstermektedir. FETÖ, devlet alanındaki örgütlenmesini öncelikli olarak ordu, emniyet ve istihbarat teşkilatlarından oluşan güvenlik
63
“A Military Guide to Terrorism in the Twenty-First Century”, s. 5.
64
“A Military Guide to Terrorism in the Twenty-First Century”, s. 6.
65
ByLock programı FETÖ’nün bilişim uzmanları tarafından yurt dışında geliştirilmiş olan ve ilk etapta sadece lider kadronun kullanımına sunulmuşken zaman içerisinde örgütün tüm kadrolarına yayılmıştır. Arşiv tutmama özelliğine sahip olan ve kod
numaraları ile çalışan Eagle programı ise sadece FETÖ tarafından kullanılmamıştır. Zira
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında güvenlik birimlerinin yaptıkları araştırmalara
göre, Eagle programı PKK tarafından da kullanılmıştır. Bu konuda detaylı bilgi için bkz.
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu Terör
Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, TBMM, s. 93.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
bürokrasisinde ardından yargıyı da içerecek şekilde gerçekleştirmiştir. Bu sektörlerdeki örgütlenme mantığı tam bir gizlilik ve
örgüt elemanları arasında uzun süre bağlantısızlık-ilişkisizlik
üzerine kuruluyken, sivil alandaki örgütlenme biçimi gizlilik değil açıklık üzerine kuruludur. Sivil alandaki örgütlenmesinin temel hedefi örgütün uzun vadeli “sız-kontrol et-yönet” stratejisinin bir parçası olarak kamusal alandaki gücünü konsolide edecek
bir yayılmayı sağlamaktır.66 Böylesi bir stratejinin hayata geçirilmesinde kamusal alan ile sivil alandaki ağ arasında hiyerarşik bir
karar alma süreci sonrasında hayata geçirilen karşılıklı destekleyici bir ilişki söz konusudur.
Örgütün lideri olan Fetullah Gülen’in erken bir tarihteki ifadeleri bu stratejiyi göstermesi bakımından çarpıcı bir misal teşkil
eder. Devletin ve toplumsal alanın kılcal damarlarına nüfuz ederek
buralarda güç temerküzü sağlanması gerektiğini ifade ettiği bir konuşmasında bu stratejiyi şu şekilde betimlemektedir:
Mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerlere gitme, can damarları içinde dolaşma ve eğer dönülüp gelinecekse yara
almadan, hissedilmeden dönüp geriye gelme meselesi…
İster maddi güçleri bakımından, isterse kendi ülkelerindeki güç kaynakları bakımından ve gücü temsil eden kaynakları bakımından, isterse ilim mahfiller açısından...67
Bir bütün olarak iktidar ağının içinde yer almak örgütün en
önemli hedefleri arasındadır. Bu şekilde ele alındığında sivil alan
kamusal alanda güç temerküzü için besleyici bir damar, kamusal
alandaki gizli varlık ise sivil alanda sağlamlaştırma için yapısal bir
zemin oluşturmaktadır. Burada karşılıklı olarak birbirini besleyen sarsılmaz ve ayrılmaz bir ilişki biçimi söz konusudur. Bu nedenle sivil alanda eğitim, medya, ticaret/ekonomi ve sivil toplum
66
İrfan Bozan, “Kritik Yıl 1986”, Aljazeera Turk, 20 Temmuz 2016.
67
https://www.youtube.com/watch?v=VZtJTt2lNJY
/
39
40
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
sektörlerinde uzun bir tarihsel süreçte tedrici olarak sağlamlaştırılmış bir ağ söz konusudur.
Söz konusu örgütlenme yapısı ve seçilen alanlar açık bir biçimde örgütün devlet ve toplumda güç temerküzünü sağlayarak “beklenen ya da işaret edilen belirli bir zamanda”, örgüt liderinin ifadesiyle “kıvama gelene kadar” kontrolü ele geçirmek hedefi üzerine
inşa edilmiştir. FETÖ’nün ordunun üst düzey alanını ele geçirmesi, devlet aygıtının silahlı unsuru, ülke savunmasından sorumlu ve
alternatifi olmayan vazgeçilmez bir yapıya sahip olması hedefine
matuftur. FETÖ’nün emniyet ve yargı mekanizmalarını ele geçirmesi, Kozmik Oda,68 Ergenekon69 ve Balyoz70 örneklerinde görüldüğü gibi örgütün kendi çıkarları doğrultusunda devlet ve siyaseti
şekillendirme çabasıyla sonuçlanmıştır. Benzer bir şekilde istihbarat teşkilatlarını ele geçirmesi, örgütün devlet alanında yapacağı
68
Kozmik Oda Soruşturması Aralık 2009’da, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a “suikast düzenleneceği” iddiası üzerine başlatılmıştı. HSYK’nın meslekten ihraç ettiği eski Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili’nin yürüttüğü soruşturma
kapsamında, Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığına ait
“devlet sırrı” niteliğinde belgelerin bulunduğu 11 ve 16 nolu odalarda (kozmik oda)
arama yapılmak istendi. Bunun üzerine o dönemde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi
üyesi olan Hakim Kadir Kayan bu odalarda arama yapmaya başladı. Kayan’ın 20 gün
süren araması sonucu CD, dosya ve hard disklerden oluşan “gizli belgeler” dışarı çıkarılarak, bugün FETÖ ile bağlantılı oldukları tespit edilen TÜBİTAK uzmanı bilirkişilere çözümletildi.
69
Ergenekon soruşturması, 12 Temmuz 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda
bulunduğu söylenen 27 el bombasıyla başladı. Emekli Astsubay Oktay Yıldırım’ın bu
bombaların sahibi olduğu iddia edildi. İlk iddianamede Ergenekon, “terör örgütü”
olarak tarif edildi ve “üyeleri ve yöneticileri” darbe teşebbüsüyle suçlandı. Türkiye’deki
“derin devlet” olarak işaret edilen Ergenekon “terör örgütü”nün bir terör olayıyla bağlantısı ortaya çıkmadı.
70
Mart 2003 ayında 1. Ordu Komutanlığı’nda dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirmek için hazırlandığı iddia edilen askeri darbe planı hakkında açılan dava.
Mahkeme 21 Eylül 2012’de Çetin Doğan, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın da aralarında bulunduğu 365 sanıktan 325’ini “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini,
cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet
hapse mahkum etmiş ancak “eksik teşebbüs” nedeniyle çeşitli cezaî indirimlere gitmiştir.
19 Haziran 2014’te İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi oy birliği ile 234 komutanın tahliyesine karar verdi.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
operasyonların önünü açabilmek, rakiplerini ortadan kaldırmak
ve bilgiye hakim olmak açısından önemlidir.71
Öte yandan FETÖ’nün sivil alana yayılma biçimleri ve bu alandaki ağ temelli örgütlenmesi de en az devlet alanındaki örgütlenmesi kadar stratejik tercihleri bünyesinde barındırmaktadır. Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erklerinin yanında “dördüncü erk”
olarak eklenen medyanın örgüt tarafından kontrol edilmesi gereken
bir sosyal sermaye olarak hedef seçilmesi bunun göstergelerinden
biridir. Örgütün özellikle Ergenekon soruşturmaları sırasında başta
Zaman gazetesi olmak üzere elinde bulundurduğu diğer medya araçlarını sistematik ve operasyonel bir biçimde kullanma teknikleri dikkate alındığında bu durum daha net bir biçimde anlaşılabilir.72 Örneğin söz konusu dönemde Taraf gazetesini Ergenekon davaları için
öncelikli “operasyonel cephe” olarak kullanan örgüt bu gazeteyi referans vererek Zaman ve diğer medya araçlarını dava sürecindeki
soruşturmanın lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmıştır. Daha
da önemlisi örgütün “çalışma mantığı” bakımından liderin karar
alma süreçlerinde “mutlak otorite”si ve her türlü medya aracının bu
mutlak otoritenin onayından geçmiş olması dikkate alındığında sivil
alanın örgütün ana stratejik hedefinin gerçekleştirilmesinde vazgeçilmez bir aygıt olarak iş gördüğü söylenebilir.73
Sivil toplum sektöründeki örgütlenme, devlet ve özel sektörlerin
dışında kalan ve demokrasilerin vazgeçilmez mekanizmalarından
olan sivil örgütlenme alanının FETÖ’nün çıkarları doğrultusunda
71
Bu konuda bkz. Hanefi Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat, (Angora, Ankara: 2010); Necip Hablemitoğlu, Köstebek, (Pozitif, 2003); Yavuz
Selim Demirağ, İmamların Öcü: Türk Silahlı Kuvvetlerinde Cemaat Yapılanması, (Kırmızı Kedi, 2015).
72
Zaman gazetesinin Ergenekon sürecini ele alma biçimine dair bir örnek için bkz.
İbrahim Efe ve Murat Yeşiltaş, “Representations of the Ergenekon Case in Turkey, 2007–
11: Today’s Zaman and Hürriyet Daily News”, Middle East Critique, Cilt: 21, Sayı: 2,
(Haziran 2012), s. 187-201.
73
“FETÖ’nün Medya Organları Kapatıldı!”, A Haber, 27 Temmuz 2016.
/
41
42
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
işlevselleştirilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Ticaret ve ekonomi
sektörlerindeki FETÖ örgütlenmesi, toplumda bir güç unsuru olarak sermayeye sahip olma ve örgütün faaliyetlerinin finanse edilmesi
açısından da önemlidir. FETÖ’nün en güçlü olduğu ve en çok yatırım yaptığı sektörlerden biri olan eğitim de örgütün güç temerküzü
oluşturmaya yönelik hedeflerinin gerektirdiği insan kaynağını sağlamak açısından kritik bir öneme sahip olmuştur.
Şekil 1. FETÖ’nün Kamusal ve Sivil Alan Örgütlenmesi
LİDERLİK
FETÖ’nün örgütsel yapısına bakıldığında katı bir hiyerarşik
yapılanma göze çarpmaktadır. Fetullah Gülen, örgütte farklı kademelerde yönetici pozisyonundaki “abi, abla, imam” vb. unvanlı
kişiler aracılığıyla mutlak bir liderlik ve kontrol icra etmektedir.
Daha önce medyaya yansıyan telefon kayıtları, FETÖ lideri Fetullah Gülen’in, örgütün televizyon kanalında yayınlanan bir dizi senaryosuna dahi müdahil olduğunu göstermektedir.74 Fetullah Gülen’in örgütün en alt seviyedeki faaliyetlerinden bile haberdar
edildiği bu yapıda dünya, farklı seviyelerde idari bölümlere ayrılmıştır. Bu idari bölümler kıta, ülke, il, eyalet, büyük bölge, bölge
ve ev gibi büyükten küçüğe doğru farklılaşmaktadır. En küçükten
74
Nazif Karaman, “Gülen & Karaca Arası Özel Talimat Hattı”, Sabah, 21 Aralık 2015.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
başlayarak ev imamları bölge imamlarına, bölge imamları büyük
bölge imamlarına, büyük bölge imamları eyalet, eyalet imamları il,
il imamları ülke, ülke imamları kıta, kıta imamları da “kainat imamı”75 olan Fetullah Gülen’e rapor vermektedir ve ona karşı sorumludur. Bu zincirin tersinden hareket edildiğinde de aşağı doğru
kesin bir emir, karşılığında da kesin bir itaat mekanizması çalışmaktadır.
Fetullah Gülen’in örgüt içindeki liderliğinin farklı boyutlarından
söz edilebilir. Gülen, örgüt için dini ve ruhani bir lider olmanın (birçoklarına göre kendisini Mesih olarak görmekte, örgütün üyeleri de
kendisini bu şekilde kabul etmektedir)76 yanı sıra sevk ve idare ettiği
küresel örgütün mali kaynak ve operasyonlarına da vaziyet eden “dünyevi” bir liderdir. Gülen’in bu özelliği daha alt seviyelerdeki imamlarda
da minyatür bir formda bulunmaktadır. İmamlar da Gülen’e benzer
bir biçimde hem dini hem de dünyevi lider rollerini üstlenmektedirler.
FETÖ’nün yapılanması ile ilgili olarak bu noktaya kadar verilen bilgilerden bile örgütün askeri bir örgütlenmenin en temel ilkesi olan
emir-komuta zincirinden ne denli etkilendiği görülmektedir.
OPERASYONEL KADRO
Mensupları tarafından “Mehdi” veya benzeri bir mahiyet atfedilen Fetullah Gülen örgütün liderliğini yapmakta, operasyonel
kadro yönetici imamlar, ikincil imamlar ve daha alt seviye abiler ve
ablalardan oluşmaktadır. Fetullah Gülen’in hemen altında bulunan
yönetici imamlar grubu doğrudan Gülen’den talimat almakta ve
75
Kainat imamı inancına göre FETÖ kendisine tabi olanları derecelere ayırmış ve
en tepeye tüm kainatın imamı olarak Fetullah Gülen’i koymuştur. Bu mertebede yer alması sebebiyle Gülen’e insanüstü özellikler atfedilmiştir.
76
“Hüseyin Gülerce ’Fetullah Gülen Kendini Mehdi Sanıyor’”, Sabah, http://www.
sabah.com.tr/webtv/turkiye/huseyin-gulerce-Fetullah-gulen-kendini-mehdi-saniyor,
(Erişim tarihi: 11 Ekim 2016); “Tarihe Geçen Skandal! Gülen’i ’Mehdi’ İlan Etti”, Milliyet, 19 Temmuz 2016; bkz. Burhanettin Duran, “Heretizm ile Marjinal Batıcılık Bataklığında!”, Sabah, 29 Temmuz 2016.
/
43
44
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
bu talimatları bir alt seviyede bulunan ikincil imamlara ulaştırmaktadır. İkincil imamlar, ordu, yargı, polis, istihbarat, finans,
medya, eğitim, diyanet, iş dünyası, sağlık, sivil toplum, spor vb.
gibi FETÖ’nün örgütlendiği devlet ve sivil alanları yöneten en üst
düzey temsilcilerdir. İkincil imamlar ile destekçiler grubu arasında
bulunan abiler ve ablalar grubu, yukarıda sayılan sektörlerden herhangi birinde faaliyet gösterip idari açıdan ikincil imamlara bağlıdırlar. Abi ve ablalar grubu, örgüte üye kazandırma, ideoloji aşılama, “ışık evleri”ndeki okuma grupları aracılığıyla destekçileri idare
etmekle görevlidir.
AKTİF VE PASİF DESTEKÇİLER
Örgüt piramidinde bir alt seviyede ise aktif ve pasif olmak üzere ikiye ayrılan destekçiler grubu bulunmaktadır. Bu grubun altında aktif destekçiler yer almaktadır. Aktif destekçiler örgüt adına
bağış toplar ve düşük maaşlarla Türkiye ve yurt dışındaki Gülen
okulları, sivil toplum kuruluşları, medya organları, şirket ve hastanelerinde çalışırlar. Aktif destekçiler, örgüt içerisinde “Tayine Tabi”
(TT) olarak adlandırılan, tıpkı devlet memuru gibi belirli aralıklarla görev yerleri değiştirilen kişilerden oluşur.
Örgütün en alt tabakasında da pasif destekçiler olarak adlandırılabilecek örgüte sempati besleyenler grubu bulunmaktadır. Pasif
destekçi ve iş birlikçiler, FETÖ’nün kendilerine sağladığı iş imkanları, sosyal çevre, iş bağlantıları ve kayırma sebebiyle örgüte sempati duyan kişilerdir.
İNSAN KAYNAĞI VE EĞİTİM
FETÖ, faaliyetleri için gerekli olan insan kaynağını öncelikle
kendi eğitim kurumlarından karşılamaktadır. Yurt içi ve yurt dışında örgütün kurup yönettiği kreş seviyesinden üniversiteye kadar
pek çok okul bu amaca hizmet etmektedir. Örgütün uzun süre eğitim sektöründe liderliğini yaptığı dershaneler de insan kaynağının
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Şekil 2. FETÖ’nün Hiyerarşik Yapısı, Eleman Kazanma Yöntemleri ve Gelir Kaynakları
Lide
r
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ
Fetullah
Gülen
“MEHDİ”
YÖNETİCİ İMAMLAR
Ope
ras
y on
el K
adro
Doğrudan Gülen’den
Talimat Alıyorlar
İKİNCİL İMAMLAR
Ordu, Yargı, Polis, İstihbarat, Finans,
Medya, Eğitim, Diyanet, İş Dünyası,
Sağlık, Sivil Toplum, Spor vb.
BÜYÜK ABİLER/ABLALAR
Örgüte militan kazandırma, ideoloji aşılama ve “ışık
evleri”ndeki okuma grupları ile destekçilerin idaresi
bir rotasyon usulüyle yer değiştirme)
Des
tekç
iler
AKTİF MİLİTANLAR
Bağış toplamak; en az maaş ile Türkiye’deki ve yurt dışındaki Gülen okulları, sivil
toplum kuruluşları, medya organları, şirket ve hastanelerinde çalışmak (Her iki senede
PASİF DESTEKÇİLER VE İŞBİRLİKÇİLER
FETÖ’nün sağladığı iş imkanları, sosyal ağlar, iş bağlantıları ve adam kayırma ile
örgüte girenler ve örgütle işbirliği yapanlar
ELEMAN KAZANMA YÖNTEMLERİ
1. Eğitim Faaliyetleri
(Yurt içindeki ve Yurt dışındaki Okullar ve
Üniversiteler, Dershaneler, Olimpiyatlar)
2. Düzenli Ev Sohbetleri
3. Akademik Faaliyetler
GELİR KAYNAKLARI
(Burslar, Geziler, Konferanslar)
4. Yurtlar ve Işık Evleri
5. Adam Kayırma ve İş İmkanı Sunma
6. Diğer Yöntemler
(Şantaj ve tehdit gibi zorla eleman
kazanma yöntemleri ile sivil toplum ve
insani yardım kuruluşlarının faaliyetleri
aracılığıyla sempati uyandırmak)
1) Ticari Faaliyetler
a. Ilkokul, Ortaokul ve Liseler: Türkiye’de 1.700, Yurt
dışında 2.500
b. Üniversiteler: Türkiye’de 15, Yurt dışında 10
c. Dershaneler: Türkiye’de 1.000
d. Yurtlar: Türkiye’de 449, Yurt dışında 200
e. Banka: Türkiye’de 1
f. Medya: Türkiye’de 3 Haber Ajansı, 16 TV Kanalı, 23
Radyo İstasyonu,
45 Gazete, 15 Dergi, 29 Yayınevi; Yurt dışında 50
g. Hastaneler: Türkiye’de 35; Yurt dışında 15
h. Dernek ve Vakıflar: Türkiye’de 1.200; Yurt dışında
1.500
i. Şirketler: Türkiye’de 8.000, Yurt dışında 3.000
2) Gönüllü ve Zorla Alınan Bağışlar: Hacı Boydak, Akın
İpek ve Rıza Nur Meral gibi iş adamlarından gönüllü
bağışlar toplanması; esnaflardan “himmet” adı altında
zorla bağış toplanması
3) Maaşlar: Örgüt elemanlarının aldıkları ilk maaşın ve
Tahmin Edilen
Küresel
Sermaye:
150
sonrasında her ay maaşların
yüzde 20’sinin “himmet” adı
altında toplanması
4) Devlet İhalelerinde Yolsuzluk Yapma: Çeşitli devlet
kurumları tarafından finanse edilen birçok projenin ihalesinin FETÖ
yanlısı kuruluşlara verilmesi; diğer şirketlere verilen
ihalelerden yüzde 20 komisyonun FETÖ’ye bağlı kurum
ve derneklere bağış adı altında ödenmesi
5) Finansal Faaliyetler: Hisse alınıp-satılması; Bank Asya
aracılığıyla FETÖ’ye kaynak sağlayan şirketlere düşük
faizli krediler verilmesi, rakip şirketlere düzenleme ve
denetleme kurulları aracılığıyla olağan dışı denetimler
yaptırılması
6) Diğer Gelirler: Kara para aklamak (Yurtlarda ve derneklerde sahte ve şişirilmiş faturalar hazırlanması) ve sermaye yaratmak (Kurban derilerinden toplanan paraların
örgüt üyelerine sermaye olarak dağıtılması)
Milyar Dolar
/
45
46
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
büyük bir bölümünü karşılamaktadır. Bunların yanı sıra sivil toplum kuruluşları, düzenli ev sohbetleri, akademik etkinlikler, burslar, öğrenci yurtları, “ışık evleri”, sınavlarda yapılan usulsüzlükler,
sunulan iş imkanları da FETÖ’nün insan kaynağını temin etmesine yarayan mekanizmalardır.
ÖRNEK İDARİ YAPI
FETÖ’nün idari yapısına mikro seviyede bir örnek verilerek
örgüt yapısının bütününe yönelik bir fikir edinilebilir. Örneğin İç
Anadolu bölge imamı 23 ilden sorumludur ve bütün bölgeyle ilgilenmektedir. Fetullah Gülen’in yanında yetişip doğrudan ondan
eğitim alan “molla”lar illerin “manevi abiler”i olarak adlandırılmaktadır. İl imamlarının yanında bulunan ve bütün faaliyetlerinden haberdar olan kişiye “il imamı sekreteri” denmekte ve bu kişiler “gölge imam” olarak bilinmektedir. Devlet kadrolarında önem
arz eden, gizli belgelere kolay erişebilen ve adli soruşturmalarda
etkin güce sahip örgüt üyelerinden sorumlu kişi “il eğitim danışmanı” olarak adlandırılmaktadır. FETÖ’nün il içerisindeki mali
kayıtlarını takip eden kişiye “il genel muhasebecisi”; yurt, okul ve
dershane gibi eğitim kurumlarının takibini yapan ve ihtiyaçlarını
karşılayan kişiye de “il eğitim genel müdürü” denmektedir.77
77
“İşte FETÖ’nün Şeması”, Sabah, 30 Temmuz 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Şekil 3. İç Anadolu Örnekleminde FETÖ’nün İdari Yapılanması
İÇ ANADOLU BÖLGE İMAMI
(ANKARA İL İMAMI)
MOLLA
İLİN MANEVİ ABİSİ
İL EĞİTİM DANIŞMANI
GENEL MUHASEBECİ
İL EĞİTİM DANIŞMANI
KONYA İL İMAMI
ÖĞRENCİ YURTLARI
İL EĞİTİM DANIŞMANI
SELÇUKLU EYALET
İMAMI
MEVLANA EYALETİ
İMAMI
MERAM EYALETİ
İMAMI
KARATAY EYALET İMAMI
ÖĞRENCİ YURTLARI
KARATAY EYALET
EĞİTİM KOORDİNATÖRÜ
LİSE MESULÜ
BÜYÜK BÖLGE
TALEBE MESULÜ
MEZUN MESULÜ
KARATAY EYALET
MUHASEBECİSİ
DERSANELER
MESULÜ
KARATAY BÜYÜK BÖLGE
MUHASEBECİSİ
ORTAOKUL MESULÜ
KARATAY
BÜYÜK BÖLGE İMAMI
MÜTEVELLİ GRUPLARI
(6-7 KİŞİLİK)
SALI GÜNLERİ TOPLANTILI
MÜTEVELLİ GRUPLARI
(6-7 KİŞİLİK)
SALI GÜNLERİ TOPLANTILI
KARATAY EYALETİ
KÜÇÜK BÖLGE İMAMI
SOHBET GRUBU
(10 KİŞİLİK)
SOHBET GRUBU
(10 KİŞİLİK)
KARATAY EYALETİ
KÜÇÜK BÖLGE İMAMI
SOHBET GRUBU
(10 KİŞİLİK)
SOHBET GRUBU
(10 KİŞİLİK)
BÖLGE TALEBE
MESULÜ
ÖĞRENCİ EVLERİ
MÜTEVELLİ GRUPLARI
(6-7 KİŞİLİK)
SALI GÜNLERİ TOPLANTILI
SOHBET GRUBU
(10 KİŞİLİK)
BÖLGE TALEBE
MESULÜ
ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ
SOHBET GRUBU
(10 KİŞİLİK)
BÖLGE TALEBE
MESULÜ
ÖĞRENCİ EVLERİ ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
KARATAY EYALETİ
KÜÇÜK BÖLGE İMAMI
ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
EV ABİSİ EV ABİSİ
EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
ÖĞRENCİ EVLERİ
EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ EV ABİSİ
/
47
48
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
FETÖ’NÜN ELEMAN DEVŞİRME YÖNTEMLERİ
HACI MEHMET BOYRAZ*
Varoluş gayesi itibarıyla sürekli büyümeye dayalı bir örgüt olan
FETÖ, örgüte eleman kazandırmak (recruitment) için birçok yol
izlemiştir. Temelde altı yönteme ağırlık veren FETÖ’nün bu yöntemleri şöyle sıralanabilir: Eğitim ve öğretim faaliyetleri, düzenli ev
sohbetleri, akademik faaliyetler, yurtlar ve “ışık evleri”, rüşvet verme, adam kayırma-iş imkanı sağlama, evlilik ile kontrol altına alma
ve diğer yöntemler.
FETÖ bu yöntemleri izlerken üç adımdan oluşan bir strateji
izlemiştir: Buna göre örgüt ilk adımda hedefteki kişiyi sohbet ya
da çeşitli kültürel ve sportif etkinliklere davet ederek ilk teması
kurmuştur. Takip eden ikinci adımda irtibat kurduğu hedefteki
kişi ile ilişkisini geliştirerek üzerinde örgüte karşı sempati uyandırmaya çalışmıştır. Bunun için hedefteki kişiye cüzi ücretler
karşılığında yurtlarda barınma, “karşılıksız” burs ve iş imkanı
sağlama gibi yöntemler izlemiştir. Üçüncü adımda ise hedefteki
kişiye psikolojik baskı yaparak çeşitli yollarla örgüt ideolojisini
aşılamıştır. Bunun için FETÖ’nün izlediği yöntemler arasında
örgüt lideri Fetullah Gülen’in kitaplarını okutma, videolarını izletme ve örgütün faaliyetlerine dair görüntülerin seyredilmesi yer
almıştır. Ayrıca kamuoyunda görünürlüğü olan örgüt elemanlarını da aktif şekilde kullanmıştır. Örneğin Hakan Şükür ve Enes
Kanter gibi tanınmış sporcuların örgüt lehinde propaganda yapmaları, FETÖ tarafından ideoloji aşılama sürecinde bir araç olarak kullanılmıştır. Nihayetinde hedefteki kişi artık tamamen
“hizmet etme” noktasına getirilmiş ve örgütün yeni elemanı olmuştur. Bu noktadan hareketle FETÖ’nün bünyesine yeni eleman katarken hem maddi imkanları kullandığı hem de psikolojik baskı yöntemleri uyguladığı görülmektedir.
* SETA İstanbul, Avrupa Araştırmaları, Araştırma Asistanı
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Şekil 4. FETÖ’nün Eleman Kazanma Stratejisi
1. İr&bat Kurma
2. Sempa&
Uyandırma
3. İdeoloji
Aşılama
4. Eleman
Kazanma
EĞİTİM VE ÖĞRETİM FAALİYETLERİ
Eğitim faaliyetleri, FETÖ’nün kurulduğu günden itibaren
örgüte eleman kazandırmak için izlediği en temel yöntem olmuştur.78 Türkiye ve dünyanın birçok noktasında eğitim ve öğretim kurumları açan FETÖ, toplum ve devleti bu okullarda
yetiştirdiği elemanlarla dönüştürebileceğine inanmıştır. Örgüt
dört adımdan oluşan eleman kazanma stratejisini en iyi bu kurumlar aracılığıyla yürütmüştür. Yurt içinde 1.700 okul, 15 üniversite ve 1.000 dershane; yurt dışında ise 2.500 okul ve 10 üniversite açan FETÖ bu okullarda okuyan öğrencilerle kurduğu
ilişkiyi hayatlarının sonuna kadar devam ettirerek bünyesine
sürekli yeni eleman katmıştır. Özellikle 1980 Darbesi’ni takip
eden süreçte Türkiye’nin küresel ekonomiye uyum için liberal
reform çalışmaları başlatması ile örgüt adına okul kurmanın
önündeki engeller kalkmaya başlamıştır. Takip eden süreçte
1986 yılında yapılan yasal düzenlemelerle özel teşebbüs tarafından okul açılmasına imkan tanınınca FETÖ, bunu büyük bir
fırsat olarak değerlendirmiş ve bu dönemde hızlı bir okullaşma
furyası başlatmıştır. İzmir’in Bozyaka semtindeki Akyazılı Orta
ve Yüksek Eğitim Vakfı tarafından açılan erkek öğrenci yurdunun “Yamanlar Koleji” adıyla koleje çevrilmesiyle örgütün ilk
özel okulu faaliyete geçmiştir.79 İlerleyen yıllarda örgütün eğitim
78
Anwar Alam, “The Roots and Praxis of Fetullah Gülen’s Educational Discourse”,
Hizmet Studies Review, Cilt: 2, Sayı: 3, (Sonbahar 2015), s. 17.
79
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile
Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”,
TBMM, s. 49.
/
49
50
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
ağını genişletmesiyle birlikte “başarılı ve ahlaklı talebeler yetiştiren bir hayır hareketi”80 imajı oluşturulmuştur. Örgütün bu kurumlar üzerinden inşa ettiği pozitif algı ilerleyen yıllarda muhalif
çevrelere karşı adeta bir zırh görevi de görmüştür.
Azerbaycan’da 1992 yılında açılan Nahçıvan Türk Lisesi ise
FETÖ’nün yurt dışında açtığı ilk okul özelliğini taşımaktadır.
Bu liseyi Orta Asya’da peş peşe açılan okullar izlemiş ve Kazakistan örgütün kıtadaki merkez üssü konumuna gelmiştir. Zira sadece 1992 yılında bu ülkede 29 adet lise açılmıştır.81
FETÖ yurt içi ve yurt dışındaki bu kurumlarda öğrenim gören öğrencilerle günlük ve haftalık olarak düzenlediği sohbetlerde ilk teması kurmuştur. Bu öğrencilere cüzi ücretler karşılığında
yurt ve evlerinde barınma imkanı sağlamış ve onları sınava hazırlamıştır. Bu sayede öğrenciler arasında sempati uyandırmıştır.
Devam eden süreçte örgüt lideri Gülen’in kitap ve sohbet kayıtları ücretsiz verilerek öğrenciler üzerinde psikolojik baskı yaratılmıştır. Nihayetinde iş ve kariyer imkanları sağlanarak bu öğrenciler örgütün daimi elemanları haline getirilmişlerdir.
Bunun yanı sıra FETÖ’nün her sene “Türkçe Olimpiyatları”
ve “Bilim Olimpiyatları” aracılığıyla yurt dışındaki okullarından
Türkiye’ye öğrenciler getirmesi ve onları ödüllendirmesi, buralardaki yabancı öğrencilerin de FETÖ’ye sempati duymasını sağlamıştır. İlerleyen zamanlarda bu öğrencilerin bir kısmını çeşitli
burslarla Türkiye’deki örgüte bağlı üniversitelere gönderen FETÖ,
yurt dışındaki faaliyetlerde istihdam edilme vaadi vererek örgütü
onlar için cazip hale getirmiştir.
80
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 50.
81
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 53.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Son olarak FETÖ, maddi durumu yetersiz olan öğrencilerin
yemek, barınma, ders kitabı vb. ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle
bu kişileri manevi açıdan kendisine bağlı hale getirmiştir. Özellikle “vefa” kelimesinin içini boşaltarak kendi amaçları doğrultusunda araçsallaştıran FETÖ kişilere yapılan manevi yatırımın bir karşılığı ya da bir “vefa” göstergesi olarak mensuplarının örgüt ile
ilişkilerini dinamik tutmaları yönünde sürekli telkinlerde bulunmuştur. FETÖ’nün “vefa” kelimesini araçsallaştırmasına 2012 yılında düzenlenen “10. Türkçe Olimpiyatları” için hazırlanan reklam filmi örnek olarak gösterilebilir. Zira büyük bir ihtimal ile
örgütün Endonezya’daki okullarında eğitim görmüş olan Ridho
Rhoma isimli bir genç on altı saniyelik kısa reklam filminde şu
cümleyi kurmuştur: “Merhaba, ben Ridho Rhoma. Endonezya’da
yaşıyorum. 10 yıl önce Türkçe öğrendim. Bir de ‘vefa’ kelimesinin
sadece bir semt ismi olmadığını...”82 Bir başka örnek olarak 15
Temmuz darbe girişimi sonrasında İzmir’de FETÖ’ye ait olduğu
tespit edilen bir etüt merkezinin yöneticileri savcılıktaki ifadelerinde öğrenim hayatlarında FETÖ’den maddi yardım aldıklarını
ve mesleklerine başladıklarında bir vefa göstergesi olarak bu etüt
merkezinde görev yaptıklarını ifade etmişlerdir.83
FETÖ’nün bu faaliyetlerini uzun süre incelemeye alan devlet
kurumları önce 2015 yılında örgüte ait dershanelerin, 15 Temmuz
darbe girişimi sonrasında ise okul ve üniversitelerin faaliyetlerine
son vermiştir. Yurt dışında da birçok ülkenin FETÖ’ye ait okulları
kapatmaya başlaması ve bunları Türkiye tarafından kurulan Maarif
Vakfı’na devredeceklerini ilan etmesi FETÖ’nün eleman kaynağına büyük bir darbe vurmuştur.
82
"Vefa Sadece Bir Semt İsmi Değilmiş", YouTube, https://www.youtube.com/watch?v=rYX8aPbBVtE, (Erişim tarihi: 11 Aralık 2016).
83
“FETÖ’ye Vefa Borçlarını Ödemek İstemişler”, Vatan, 18 Ekim 2016.
/
51
52
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
DÜZENLİ EV SOHBETLERİ
FETÖ’nün eleman kazanma yöntemlerinin ikincisi “ışık” evlerinde yapılan haftalık sohbetlerdir. 15 Temmuz’a kadar FETÖ’nün
vaiz abi/ablaları tarafından her hafta düzenli olarak yapılan yaklaşık birer saatlik sohbetlerde örgüt elemanları bir araya gelmişlerdir.84 Daha çok monolog şeklinde ilerleyen bu sohbetlerde,
üstü kapalı olarak FETÖ’nün temel öğretileri anlatılmış ve güncel siyasi konular tartışılmıştır. Sohbetlerde de dört adımlık
stratejisini uygulayan FETÖ, düzenli katılımcılardan bir sonraki sohbete yakın çevrelerinde güven duydukları kişileri davet
etmelerini istemiştir. Misafir katılımcılarla ilk teması kuran
FETÖ, sonrasında onları örgütün sohbet halkalarına dahil ederek aradaki bağı güçlendirmiştir. Örgüt ilerleyen günlerde bu
misafirlere çeşitli hediyeler vererek (başörtüsü, kalem, kıyafet,
kitap, saat, seccade, vb.) bir sempati ilişkisi kurmuştur. Bu
adımdan sonra sohbetlerde yeni katılımcılara örgüt lideri Fetullah Gülen’in haftalık mesajları iletilerek ideoloji aşılama safhasına geçilmiştir. Son adımda ise bu kişilerden düzenli olarak
“himmet” adı altında para toplanmış böylece örgüte eleman
olarak kazandırılmışlardır.
Bu yöntemle her hafta düzenli olarak yeni eleman kazanan FETÖ,
aynı talebi yeni üyelere de aktarmıştır. Nihayetinde kar topu etkisiyle
sürekli büyüyen örgüt, bu şekilde uzun bir süre insan kaynağını koruyabilmiştir. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlatılan
operasyonlar neticesinde bu sohbetler büyük oranda durmuştur.
AKADEMİK FAALİYETLER
FETÖ’nün eleman kazanma yöntemlerinin üçüncüsü akademik faaliyetlerdir. FETÖ ideolojisine yakın gördüğü, alanında
uzman kişilerle yakın temas kurarak onları örgütün sosyal ağına
84
“FETÖ’nün Büyük Bölge İmamı Örgütü Anlattı”, Diriliş Postası, 6 Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
dahil etmiştir. Tanışma programları ile başlayan bu temaslar zamanla örgütün imkan sağladığı akademik burs, gezi, toplantı ve
fonlarla daha da artmış; nihayetinde FETÖ ile bu kişiler arasında
“örgüt-eleman” ilişkisi kurularak aradaki bağ kuvvetlendirilmiştir.
FETÖ’nün bu tür faaliyetleri şunlardır:
• FETÖ lideri Fetullah Gülen’in onursal başkanlığını
yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından her sene
Bolu’da düzenlenen Abant Toplantıları’na örgüte kazandırılabilecek veya etki altına alınabilecek akademisyen
ve aydınları davet ederek ücretsiz olarak ağırlamak
• FETÖ’nün yurt içi ve yurt dışında faaliyet gösteren üniversite ve okullarındaki idareci, akademisyen, öğretmen
ve öğrenciler arasında gezi, konferans, sempozyum ve çalıştay gibi akademik ve kültürel programlar düzenlemek
• Dialogue Society, Dialog Forum, London Center for
Social Studies, Rethink Institute, Rumi Forum ve Hizmet Studies gibi FETÖ’nün yurt dışındaki düşünce kuruluşlarının Türkiye ve ilgili ülkede düzenlediği etkinliklere yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde söz sahibi olan
kanaat önderlerini davet etmek
• Fatih Üniversitesi eski rektörü Şerif Ali Tekalan’ın Türkiye’de hakkında yakalama kararı bulunmasına rağmen
Ocak 2017 tarihinde ABD’nin Texas eyaletinde faaliyet
gösteren North American University’e rektör olarak atanması ve bu tarz örnekleri kamuoyundan gizlemek
• Leuven Katolik Üniversitesi’ndeki “Fethullah Gulen
Chair for Intercultural Studies”, Avustralya Katolik Üniversitesi’ndeki “Fethullah Gulen Chair in the Study of
Islam and Muslim-Catholic Relations”, Deakin Üniversitesi’ndeki “Fethullah Gulen Research Chair in Islamic
Studies and Intercultural Dialogue” kürsüleri ile Hous-
/
53
54
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
ton Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren “Gulen Institute” merkezi gibi FETÖ’cü iş adamlarının desteklediği
üniversite kuruluşlarında örgüt adına akademik yayın
yapabilecek akademisyen ve uzmanları istihdam etmek.
Bunların yanı sıra FETÖ kendisine destek veren iş adamlarının sağladığı fonlarla örgüte akademik olarak destek verilebilecek öğrencilere burslar vererek yüksek lisans, doktora ve doktora
sonrası programları için yurt dışına göndermiştir. Gittikleri üniversitelerde kalmayı başaran öğrenciler bu okullarda hem örgüt
adına propaganda yapmış hem de finansal açıdan destek olmuşlardır. Yurt dışında kalmayı başaramayan öğrencilere ise Türkiye’ye döndüklerinde FETÖ’nün üniversitelerinde akademik ve
idari kadrolarda istihdam edilme vaadi verilerek örgüte yeni elemanlar kazandırılmıştır. Ayrıca örgütün devlet tarafından verilen burslar (MEB, ÖYP, TÜBİTAK) için “Eğitim İmamı” tarafından kontrol edilen özel bir ekip kurulmuştur. FETÖ bu
kurumlardaki elemanları sayesinde burs almak isteyen öğrenciler için “himmet” adı altında para toplamış ve bu bursların onlara verilmesini sağlamıştır.
Son olarak FETÖ gerek yurt içi gerekse yurt dışında örgüt ile
ilgili hazırlanan akademik çalışmaları da teşvik etmiş ve maddi
açıdan desteklemiştir. İngilizce literatürde örgütün yapısı, değerleri, hedefleri ve lideri Fetullah Gülen ile ilgili yazılan 100’den fazla
kitap bu desteği bir boyutuyla göstermektedir.85 Bu akademik ça-
85
FETÖ’nün bu tür yayın faaliyetlerine örnek olarak şu kitaplar gösterilebilir:
Nevval Sevindi tarafından yazılan Contemporary Islamic Conversations: M. Fethullah
Gülen on Turkey, Islam and the West; Thomas Michel tarafından yazılan Peace and Dialogue in a Plural Society: Contributions of the Hizmet Movement at a Time of Global Tensions; Erkan M. Kurt tarafından yazılan So That Others May Live: A Fethullah Gülen Reader; Heon Kim ve John Raines tarafından derlenen Making Peace in and with the World:
The Gülen Movement and Eco-Justice; David Tittensor tarafından yazılan The Gülen Movement and Islam’s Third Way; Helen Rose Ebaugh tarafından yazılan The Gülen Movement: A Sociological Analysis of a Civic Movement Rooted in Moderate Islam.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
lışmalar (kitap, makale, deneme, vb.) dikkatle incelendiğinde yazarların FETÖ’yü belirli kalıplar içerisine sığdırdığı ve örgütü
kendisini diyaloğa ve barışa adamış evrensel bir hareket olarak lanse etmeye çalıştıkları görülmektedir. Örneğin bu çalışmalarda sık
sık “peace” (barış), “dialogue” (diyalog) ve “moderate Islam” (ılımlı İslam) kavramları kullanılarak örgütün tarafsız bir yapısının olduğu ve her kesim ile uyum içerisinde olmaya çalıştığı izlenimi
uyandırılmak istenmiştir.
YURTLAR VE “IŞIK EVLERİ”
Türkiye’de devletin uzun bir süre üniversite öğrencileri için yeterli barınma imkanı sağlayamaması bu alanda büyük bir boşluk
yaratmıştır. Bu boşluğu erken fark edip harekete geçen FETÖ, yurt
imkanı kısıtlı olan illerde ve kendi üniversiteleri bünyesinde cüzi
ücretler karşılığında barınma imkanı sağlamıştır. Yurt içi ve yurt
dışında bulunan 650’ye yakın yurtta düzenlediği haftalık sohbet,
sosyal, kültürel ve sportif aktiviteler sayesinde FETÖ, örgüte sempati duyan gençleri bünyesine katmıştır. Yurtlarda olduğu gibi her
ilde açtığı yüzlerce öğrenci evinde de haftalık “dini” sohbetler düzenleyen FETÖ, bu sayede kendi teolojik doktrinlerini öğrencilere
aşılamıştır. Sohbetlere katılan gençler bağış toplama, mini sohbetler yapma ve ev idaresinde rol alma gibi örgütün tabandaki faaliyetlerinde kullanılmış ve FETÖ’nün daimi elemanları olmuşlardır.86
Bu dahilde barınma imkanı sağlama, FETÖ’nün yeni eleman
kazanma yolunda kullandığı en yaygın yöntemlerden biri olmuştur. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ bağlantıları sebebiyle Türkiye’de 450 öğrenci yurdu kapatılarak örgütün
buradan eleman kazanması engellenmiştir.
86
“Mağdurlar FETÖ/PDY’yi Anlattı”, Sabah, 9 Ağustos 2016.
/
55
56
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
RÜŞVET
FETÖ’nün eleman kazanmak için izlediği beşinci yöntem örgüt adına yayın yapmaları için siyasetçilere ve tanınmış gazetecilere
finansal destek sağlamak olmuştur. Bu yöntemde dört adımdan
oluşan klasik eleman kazanma stratejisini terk eden FETÖ, hedeflediği kişilerle örgüt elemanları ya da düşünce kuruluşları aracılığıyla irtibat kurarak ilk teması gerçekleştirmiştir. Devam eden süreçte örgüt farklı isimleri maaş, fon desteği gibi isimler altında
verilen rüşvetlerle örgüte kazandırmaya çalışmıştır. FETÖ’nün son
dönemde yakınlık kurduğu Cumhuriyet gazetesi eski Genel Yayın
Yönetmeni Can Dündar’a MİT tırlarına dair 29 Mayıs 2015’te
“İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar” başlıklı haberi yaptırması,
gazeteci Nazlı Ilıcak’a örgüt yanlısı yayınlar yapması için maaş bağlaması ve Birleşik Krallık Avam Kamarası Üyesi Sir Edward Garniere’e Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı aracılığıyla 115.994 pound
ödeyerek Türkiye’yi insan hakları ihlalleri ile suçlayan ve karalayan
bir rapor yazdırması87 örgütün bu eleman kazanma yöntemine örnek olarak verilebilir.
ADAM KAYIRMA VE İŞ İMKANI SAĞLAMA
FETÖ’nün eleman kazanmak için izlediği altıncı yöntem adam
kayırma (nepotizm) ve iş imkanı sağlamadır. Bu yöntemde de dört
adımdan oluşan klasik stratejisini izlemeyen FETÖ, öncelikle potansiyel eleman olarak gördüğü kişilerle temas kurmuş ya da onların kendisine ulaşmasını beklemiştir. Zaman içerisinde bu kişilerle
arasında karşılıklı güven ilişkisi kurduktan sonra, iş imkanı vaatlerinde bulunmuş ya da diğerlerinden kayırılması için aracı olmuştur. Bu kişilere örgüte bağlı şirketlerde çeşitli pozisyonlar da öneren
FETÖ, aynı zamanda devlet kurumlarının yazılı sınav ve sözlü
87
“Times: Gülen Hareketi İngiliz Vekile On Binlerce Sterlin Ödedi”, BBC, 1
Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
mülakatlarında bu kişilere iltimas gösterilmesi için ilgili kurumlardaki elemanlarını devreye sokmuştur. Örgütün bu tür faaliyetlerine örnek olarak 1986 Askeri Liselere Giriş Sınavı, 2007 Polis Meslek Yüksekokulu Giriş Sınavı, 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı,
2012 Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı gösterilebilir. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık vermiş olduğu bir röportajda 2000-2014 yıllarında askeri liselere giriş sınavında soruların
tamamını ya da tamamına yakınını doğru yanıtlayan öğrenci sayısının bir yıl 419, başka bir yıl 700 olduğuna dikkat çekmiş, 2014’te
ÖSYM’deki yapılanmanın değişmesi ile bu sayının 2’ye düştüğünü, 2016’da ise 6’ya yükseldiğini açıklamıştır.88 Bu verilerden hareketle FETÖ’nün TSK’ya sızarken soruların çalınmasına ne denli
önem verdiği daha rahat anlaşılmaktadır.
EVLİLİK İLE KONTROL ALTINA ALMA
FETÖ, stratejik öneme haiz konumlarda görev yapan ya da
yapması muhtemel olan kişileri evlilik yolu ile de örgüte dahil
etmiştir. Bu evlilikler yoluyla özellikle erkekleri hedefe koyan
FETÖ, bu evlilikler için iyi eğitim almış ve bu konuda özel yetiştirilmiş kadınları kullanmıştır.89 Söz konusu izdivaçlar için yetiştirilen kadınlar ağırlıklı olarak emniyet, istihbarat, yargı ve askeri
birimlerde görev yapan kişilerle evlendirilmiştir. Örgüt sırlarının
deşifre edilmesinin önüne geçmek amacıyla FETÖ üyelerinin örgüt dışından birisi ile evlenmesi engellendiği için bu kadınların
önünde başka bir şans da kalmamıştır. Örgüt için azımsanmayacak kadar önemli olan bu yöntem ile aile ve özel hayat mahremi-
88
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 337.
89
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 343.
/
57
58
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
yeti tamamen göz ardı edilerek hem bu kişiler örgüte kazandırılmış hem de örgütün kullanabilmesi için yukarıya doğru istihbarat
akışı sağlanmıştır. Yani FETÖ bünyesine eleman katarken “şefkat
tokadı” olarak adlandırılabilecek bazı gayriahlaki yöntemler ile
kişileri eşleri üzerinden kontol altına almaktan geri durmamıştır.
Yukarıda sayılanların dışında FETÖ’nün eleman kazanmak
için uyguladığı başka yöntemler de mevcuttur. Bunlar arasında
stratejik pozisyonlarda yer alan kişileri örgüte kazandırmak için
izlediği şantaj ve tehdit gibi zorla eleman kazanma yöntemlerinin yanı sıra sivil toplum ve insani yardım kuruluşlarının faaliyetleri aracılığıyla sempati uyandırarak eleman kazanma yöntemleri de yer almıştır.
Görüldüğü gibi örgüte yeni eleman kazandırmak için temelde
yedi yöntem uygulayan FETÖ, bunların çoğunda üç adımdan
oluşan klasik stratejisini izlemiştir. Birbirine entegre olarak işleyen
bu strateji sistematik şekilde uygulanmış ve hedefe ulaşılması için
maddi ve psikolojik tüm imkanlar kullanılmıştır. Ancak örgütün
bu eleman kazanma yöntemleri 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yürütülen operasyonlar neticesinde büyük oranda engellenmiştir. Bugünkü durum itibarıyla FETÖ sadece yurt dışındaki
faaliyetleriyle eleman kazanmaktadır.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FİNANSAL İMPARATORLUĞUN KAYNAKLARI
HACI MEHMET BOYRAZ*
FETÖ ile uzun süredir yürütülen mücadele neticesinde örgütün gelir kaynaklarının birçoğu tespit edilebilmiştir. İllegal bir yapılanma olması sebebiyle tespit edilemeyen gelir kaynakları da bulunan örgütün altı gelir kaynağı, FETÖ’nün 17 kişilik yönetici
kadrosunun aldığı kararlar dahilinde kullanılmış ve düzenli raporlar halinde örgüt lideri Fethullah Gülen’e sunulmuştur. Örgütün
bu altı gelir kaynağı şunlardan oluşmuştur; (1) ticari faaliyetler, (2)
“himmet” adı altında toplanan gönüllü ve zorla alınan bağışlar, (3)
örgüt üyelerinin maaşları, (4) ihalelerde yapılan yolsuzluklar sonucu elde edinilen paylar, (5) finansal faaliyetler ve (6) diğer gelirler.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ ile ilgili hazırladığı
çatı iddianamede, örgütün küresel olarak 150 milyar dolar ekonomik değeri bulunan banka, üniversiteler, okullar, yurtlar, dershaneler, basın-yayın kuruluşları, kargo şirketleri ve diğer ticari faaliyetleri bünyesinde bulunduran karmaşık bir yapısının olduğu tespit
edilmiştir.90 Ancak istihbarat birimlerinin tespit edebildiği ve kamuoyuna yansıyan diğer gelir kaynakları da dikkate alındığında
örgütün daha yüklü miktarda geliri olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, FETÖ’nün ticari faaliyetler ve örgüt üyeleri arasında kurduğu işlevsel bir mekanizma da bulunmuştur.91 Buna göre
FETÖ kendi kurumsal oluşumuna dahil olan parçalar arasındaki
ticari ve finansal ilişkileri koordine ederek para dolaşımının kendi
sistemi içerisinde kalmasını sağlamıştır. Buna ek olarak FETÖ’ye ait
şirketlerin örgütün medya organları ve ev sohbetlerinde reklamı
90
“FETÖ’nün ’Çatı İddianamesi’ Mahkemeye Gönderildi (11)”, Haber Türk, 15
Temmuz 2016.
91
Christopher Holton ve Clare Lopes, “Gülen Movement: Turkey’s Islamic Supremacist Cult and its Contributions to the Civilization Jihad”, Civilization Jihad Reader
Series, Cilt: 8, (2015), s. 13.
* SETA İstanbul, Avrupa Araştırmaları, Araştırma Asistanı
/
59
60
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Şekil 5.: FETÖ’nün Gelir Kaynakları
Maaşlar
Diğer
Gelirler
Bağışlar
FETÖ'nün
Gelir
Kaynakları
Ticari
Faaliyetler
Finansal
Faaliyetler
İhale
Yolsuzlukları
yapılmış ve buralardan alışveriş yapılması teşvik edilmiştir. Örneğin örgüt üyelerinin bankacılık işlemlerini örgütün bankası olan
Bank Asya aracılığıyla yürütmeleri teşvik edilerek sermayenin dışarıya çıkması engellenmiştir.
TİCARİ FAALİYETLER
FETÖ üyeleri tarafından idare edilen ticari faaliyetler, örgütün
en önemli iki gelir kaynağından birini oluşturmuştur. Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok noktasında açılan üniversiteler, okullar, yurtlar, basın-yayın kuruluşları ve diğer ticari faaliyetler sayesinde FETÖ, ciddi bir küresel sermayeye sahip olmuştur. Aşağıdaki
tablo incelendiğinde FETÖ’nün yürüttüğü ticari faaliyetlerin boyutu daha rahat anlaşılmaktadır. Buna göre yurt içi ve yurt dışında
benzer faaliyetleri yürüten örgütün 20 bin civarında işletmeye sahip olduğu görülmektedir. FETÖ’nün bu ticari faaliyetleri yürütürken örgüt elemanlarına istihdam sağlaması adam kazanma yöntemlerinden birini de oluşturmuştur.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
TBMM’de 15 Temmuz darbe girişimi süreci ile ilgili olarak kurulan
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu FETÖ’ye ait şirketleri üç grup
altında sınıflandırmıştur.92 Buna göre birinci sınıfta doğrudan örgüte
ait olan şirketler yer almaktadır. Bu şirketler örgüt geliriyle kurulup işletilen, örgütün sermayesini kullanarak büyüyen ve örgüte doğrudan
devamlı aktif maddi destek sağlayan şirketler olarak açıklanmış, bunlara
Bank Asya ve Kaynak Holding örnek olarak verilmiştir.
İkinci sınıfta örgüt ile bağlantılı olan şirketler yer almaktadır. Bu
şirketler örgüt emrinde hareket etmekle birlikte bir kısmı örgütün
sermayesiyle kurulmuş, bir kısmı kuruluş sermayesi örgüte ait olmamakla birlikte örgüt kontrolüne girmiş, bir kısmı da sonradan örgüte maddi kaynak ve destek sağlamış şirketler olarak açıklanmış ve bu
gruba Koza İpek Holding örnek olarak verilmiştir. Üçüncü ve son
sınıfta ise örgüte finansman sağlayan şirketler yer almaktadır. Bu şirketler örgüt şirketleri veya bağlantılı şirketler gibi doğrudan ilişkisi
henüz tespit edilmemekle birlikte örgüte maddi kaynak ve destek
sağlayan şirketler olarak tanımlanmış, bu gruba örnek olarak Akfa
Holding, Boydak Holding ve Naksan Holding sayılmıştır.
Örgütün ticari faaliyetlerinde dershaneler de önemli bir yer tutmuştur. Zira dershaneler örgüte doğrudan eleman kazandırdığı
gibi hem zamanla örgütün elindeki kitap, kırtasiye ve matbaa şirketlerinin ürünlerinin pazarlandığı bir yer niteliğine bürünmüş
hem de örgüt için önemli bir istihbarat toplama merkezi olmuştur.93 Zira dershanelere gelen öğrencilerin ve bu öğrencilerin ailelerinin günlük hareketleri ve örgüte karşı tutumları toplanıp ileride
kullanılmak üzere arşivlenmiştir.
92
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 212.
93
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 69.
/
61
62
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
FETÖ’ye yakınlığıyla bilinen bu ticari kuruluşlara 17-25 Aralık
operasyonları sonrasında kayyım atamaları gerçekleştirilerek faaliyetleri kontrol altına alınmış 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında
ise bu şirketlerin faaliyetlerine tamamen son verilerek FETÖ’nün
gelir kaynakları ciddi bir darbe vurulmuştur.94
Tablo 1. FETÖ’nün Ticari Faaliyetleri
Ticari Faaliyet
Türkiye’deki İşletme Sayısı
Yurt dışındaki İşletme Sayısı74
İLKOKULLAR, ORTAOKULLAR, LİSELER
1.700
2.500
ÜNİVERSİTELER
15
10
DERSHANELER
1.000
-
YURTLAR
450
200
1
-
MEDYA KURULUŞLARI
130
50
HASTANELER
35
15
DERNEK VE VAKIFLAR
1.200
1.500
ŞİRKETLER
8.000
3.000
BANKA
BAĞIŞLAR
Esnaflar ve iş adamları başta olmak üzere FETÖ üyesi herkesten düzenli olarak verilmesi beklenen gönüllü bağışlar, örgütün ayakta kalmasını sağlayan en önemli iki kaynaktan diğerini oluşturmuştur. Işık evlerinde yapılan haftalık sohbetler sonrasında bu halkaya katılan örgüt
üyelerinden “himmet” adı altında sohbet abileri/ablaları tarafından toplanan bağışlar,95 örgütün düzenli gelir kaynakları arasında yer almıştır.
94
Yurt içindeki ticari faaliyetlerle ilgili veriler, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında
FETÖ bağlantısı sebebiyle kapatılan kurumlar listesine göre derlenmiştir. Yurt dışındaki
ticari faaliyetlerin sayıları ile ilgili bilgiler net olmadığı için tespit edilebilen sayılar yuvarlanmıştır. Yurt dışındaki üniversitelerle ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu şu ana kadar
FETÖ ile yakından ilişkili olan 17 ülkeden 29 üniversitenin diploma tanıma ve denklik
işlemlerini iptal etmiştir. Detaylı bilgi için bkz. “17 Ülkedeki FETÖ Üniversitelerine
Ağır Darbe”, Sabah, 12 Ocak 2017.
95
“Dini İstismar Hareketi FETÖ/ PDY: Olağanüstü Din Şurası Kararları”, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Ekim 2016, s. 65.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Sohbet abileri/ablaları tarafından toplanılan paralar, bir
üst kademede yer alan operasyon kadrosu içerisindeki büyük
abilere aktarılmış, onlar da bu paraları ikincil imamların tavsiyeleri doğrultusunda kullanmıştır. Toplanan bu paralar genellikle örgütün okul, dershane ve yurt gibi ticari kazanç sağladığı yerlerin açılması için kullanılmıştır. Ancak örgütü
ayakta tutan asıl bağışlar iş adamlarından gelmiştir. Akın
İpek, Hacı Boydak, Cahit Nakıboğlu, Abdullah Kavuk, Mustafa Özcan ve Rıza Nur Meral gibi iş adamlarının yıllık gelirlerinden en az yüzde 10 oranında verdikleri bu bağışlar ve
ayni yardımlar, örgüte daha çok kazanç getiren üniversite ve
hastane gibi yerlerde kullanılmıştır.96
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yürütülen soruşturmalar kapsamında FETÖ’nün kendisine gönüllü bağış vermeyen esnaflardan ve iş adamlarından zorla bağış topladığı da
ortaya çıkmıştır.97 Buna göre FETÖ çeşitli faaliyetlerinde kullanılmak üzere esnaflar ve iş adamlarından önce gönüllü bağışlar talep etmiş, verilmemesi durumunda onları şantaj ile tehdit
ederek para almaya çalışmıştır. FETÖ’ye yakın bürokratlar,
yerel idareciler, kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları aracılığıyla ihale vermemek, ceza kesmek, olağan dışı denetimler
yapmak ve projeleri engellemek; FETÖ’nün kendisine bağış
vermeyen esnaflara ve iş adamlarına karşı uyguladığı şantajlar
arasında yer almıştır.98 Ayrıca, FETÖ'nün himmet toplama yöntemlerinden bir diğerini “reklam anlaşmaları” oluşturmuştur. İş
dünyasından doğrudan bağış alamayan örgüt, şirketlerle sözde rek96
Helen Rose Ebaugh, “The Gülen Movement: A Sociological Analysis of a Civic
Movement Rooted in Moderate Islam”, (Springer, Heidelberg: 2010), s. 54.
97
98
“FETÖ’den İş Adamlarına Himmet Kumpası”, İHA, 27 Temmuz 2016.
“Fetö’nün ’Çatı İddianamesi’ Mahkemeye Gönderildi (11)”, haberler.com, 15
Temmuz 2016.
/
63
64
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
lam anlaşmaları yaparak kendi basın ve yayın organlarında reklam
yapmak karşılığında yüklü miktarda bağış toplayarak yüklü miktarda para toplamıştır.99
Bunun yanı sıra FETÖ çatı iddianamesinde örgütün himmet
adı altında topladığı bağışları sık sık amaç dışında kullandığı da
ortaya çıkmıştır. Buna göre özellikle FETÖ’nün en büyük sosyal
yardım kuruluşu olan Kimse Yok Mu Derneği aracılığıyla toplanan
kurban ve adak paraları, FETÖ bünyesinde faaliyet gösteren şirketlere aktarılarak sermaye yaratılmıştır.100
MAAŞLAR
FETÖ’nün gelirleri arasında üçüncü olarak örgüt üyelerinin
maaşları yer almıştır. Sabit gelirli bir işe yerleşen ya da yerleştirilen
her örgüt üyesi, kendisine yapılan manevi yatırımın bir karşılığı
olarak önce aldığı ilk maaşı; sonrasında her ay maaşının en az yüzde 20’sini bağlı olduğu abiye/ablaya “himmet” adı altında vererek
örgütün finansal açıdan ayakta kalmasını sağlamıştır. 17-25 Aralık
operasyonlarına kadar sürekli adam kazanan FETÖ, bu tarihten
sonra yüzde 20’lik oranı en az yüzde 30’a yükselterek kaybedilen
geliri dengelemeye çalışmıştır.
Diğer taraftan bu gelir kaynağı örgüt üyelerinin, örgüte olan
bağlılığının bir tezahürü olarak da görülmüştür. Buna göre örgüt
üyesi aldığı ilk maaşı ve sonrasında en az yüzde 20’sini bağlı olduğu
abiye/ablaya vermemesi durumunda önce uyarılmış, sonrasında
şantaj ile tehdit edilmiştir. Atama ile yerini değiştirmek ve görevden
atılması için düzmece iddianameler hazırlamak örgütün kendi üyelerine karşı en sık kullandığı iki şantaj yöntemi olmuştur.101
99
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 83.
100
“Himmet Paralarını Tefecilikte Kullandılar”, Sabah, 6 Ağustos 2015.
101
“FETÖ ’Kirli Para’ Bağışlarını Da Toplamış”, Milliyet, 29 Temmuz 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
İHALELER
FETÖ’nün dördüncü gelir kaynağı kamu ihalelerinde yapılan
yolsuzluklar sonucu elde ettiği paylar olmuştur. Kamu kurumlarının üst düzey kadrolarına yerleştirilmiş olan örgüt üyeleri, ihalelere dair bilgileri FETÖ yanlısı iş adamlarına önceden servis
ederek ihalelerin örgüt üyeleri tarafından yüklenilmesini sağlamışlardır. Buna göre ihalelerde olumlu sonuç almak isteyen şirket
sahipleri, ihale öncesinde kurumlardaki FETÖ elemanları ile irtibata geçerek ihalenin kendi şirketlerine verilmesi için yardım istemişlerdir. Ancak gerekli yardımın yapılması için şirket sahiplerinin, ihaleden elde edilen karın en az yüzde 20’sini FETÖ’ye
himmet olarak vermeleri şart koşulmuştur. Bu şartın kabul edilmesi durumunda ihaleyi açan kurumdaki FETÖ elemanları, ihale dosyalarında usulsüzlükler yaparak ihalenin FETÖ yanlısı şirkete verilmesini sağlamışlardır.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında düzenlenen operasyonlar neticesinde ortaya çıkan belgelere göre, örneğin Diyarbakır
Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde ifadeleri alınan
iş adamlarının aldıkları ihaleler karşılığında FETÖ’ye finans desteğinde bulunduğu tespit edilmiştir.102 Aynı şekilde Isparta’nın Yalvaç ilçesinde yürütülen soruşturmada, ilçede FETÖ ile irtibatı
tespit edilen bir firmanın 37 okulda 2010’dan bu yana gerçekleştirilen kömür alım ihalelerini usulsüz şekilde aldığı ve bu ihaleler
karşılığında FETÖ’ye maddi yardım yaptığı tespit edilmiştir.103
Bunun yanı sıra devlet kurumları tarafından finanse edilen projelerin örgüt ile bağlantısı bulunan kuruluşlara devredilmesiyle de
FETÖ’ye kaynak aktarılmıştır.
102
“İşadamları İhale Karşılığında FETÖ’ye Finans Sağlamış”, Haber Türk, 2 Ağustos
2016.
103
“Kömür İhaleleri Usulsüz Şekilde FETÖ Firmasına Verilmiş”, Türkiye, 26
Temmuz 2016.
/
65
66
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
FİNANSAL FAALİYETLER
Birçok alanda faaliyet gösteren FETÖ’nün gelir kaynakları
arasında beşinci olarak finans alanında yürüttüğü faaliyet gelirleri
bulunmuştur. Borsadaki anlık gelişmeler dahilinde örgüt elemanları tarafından hisse alınıp-satılması; örgüte maddi destek sağlayan
şirketlere örgütün kasası durumundaki Bank Asya aracılığıyla düşük faizli krediler verilmesi ve rakip şirketlere düzenleme ve denetleme kurulları aracılığıyla olağan dışı denetimler yaptırılması örgütün bu alanda kullandığı yöntemler arasında yer almıştır.
FETÖ, “Finans İmamı” tarafından kontrol edilen bu faaliyetlerini
yürütürken finans kurumları içerisine yerleştirdiği elemanlarını
aktif şekilde kullanmıştır. Zira 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilk etapta Borsa İstanbul’da 120 kişi, Sermaye Piyasası Kurulu’nda 36 kişi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nda
86 kişi FETÖ üyesi olmaları sebebiyle görevden alınmıştır.104
Aynı süreçte Borsa İstanbul’da FETÖ’ye hizmet ettiği bilinen birçok şirket, borsa kotundan çıkarılmış; örgütün kasası durumundaki Bank Asya’nın faaliyet izni iptal etmiştir. Bu sayede örgütün finansal faaliyetleri büyük oranda durdurulabilmiştir. Bank Asya’nın
örgüte ait bir ticari kuruluş olmadığına yönelik FETÖ medyasında
yoğun propaganda yapılmış olsa da 24 Ekim 1996 tarihinde kurulan bankada hesap açtıran ilk kişinin örgüt lideri Fetullah Gülen
olması durumu yeterince açığa kavuşturmaktadır.105
15 Temmuz darbe girişimi süreci ile ilgili olarak kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Bank Asya ile ilgili önemli bilgilere ulaşmıştır. Komisyon üyelerinin dinlediği tanıkların anlattıklarına
göre banka çalışanlarının örgüt yayınlarına abone olmaya zorlan104
105
“Kamuda 66 Binden Fazla Görevden Alma”, Aljazeera Turk, 28 Temmuz 2016.
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 54.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
dığı, cebren kurban bedeli adıyla para alındığı, örgüt şirketlerinin
ürünlerinin zorla çalışanlara satıldığı, tepe yöneticilerine bankaya
finans bulmanın mecburi tutulduğu, her banka çalışanının başka
bankalardan adlarına kredi çekerek işini kaybetmemek için çalıştığı Bank Asya şubelerine yatırdığı, banka çalışanlarının örgüt talepleri ile bankacılık gerekleri arasında sıkıştığı ve örgütten yana
tavır almayan, rasyonel bankacılık yapanların tehdit edilip işten
çıkarıldığı ortaya çıkmıştır.106
DİĞER GELİRLER
İllegal bir örgüt olması sebebiyle FETÖ’nün yukarıdaki
önemli gelir kaynakları kadar diğer gelir kaynakları da bulunmuştur. Bunlar arasında ticari faaliyetlerde sahte ve şişirilmiş faturalarla kara para aklama; bankaların memurlara verdiği promosyonların “haram” olarak gösterilip, bu paraların örgüte
aktarılması; örgüt üyelerinin miraslarının tamamını ya da bir
kısmını örgüt işletmelerine bırakması; yurt dışındaki faaliyetler
için ilgili ülkeden fon alınması ve toplanan bağış ya da zekat paralarının amaç dışında kullanılması107 gibi gelirler yer almıştır.
Her ne kadar örgütün ana gelir kaynakları içerisinde yer almasa
da FETÖ’nün 150 milyar dolarlık sermayesi içerisinde bu kaynaklar da bir bütün halinde önemli yer tutmuştur.
Görüldüğü gibi sistematik bir gelir mekanizması kuran ve
150 milyar dolara yaklaşan küresel sermayesi bulunan FETÖ,
kendisini kurulduğu günden itibaren pazar ekonomisine dahil
etmiştir. Örgüt illegal bir yapılanma olması sebebiyle uzun süre
106
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 85.
107
Daniel W. Skubik, “Fethullah Gülen, Islamic Banking and Global Finance”,
Paper for the Fourth Conference on International Corporate Responsibility, 16-18
Kasım 2008, s. 4, http://web1.calbaptist.edu/dskubik/gulen-global-finance.pdf, (Erişim
tarihi: 9 Ağustos 2016).
/
67
68
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
bu sermayesini muhafaza etmeyi başarmıştır. Ancak 17-25 Aralık
operasyonlarından sonra devlet birimleri, örgütün ticari faaliyetlerine kayyım atamış; 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise
örgütün tüm ticari faaliyetlerine son vermiştir. Bugün gelinen
nokta itibarıyla sadece yurt dışındaki ticari faaliyetleriyle ayakta
kalmaya çalışan FETÖ’nün yurt dışındaki bu faaliyetlerinin de
durmaya başlamış olması, örgütü yakın gelecekte ekonomik açıdan tamamen güçsüz bırakacaktır.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ TEHDİDİNİN SINIR ÖTESİ BOYUTLARI
TALHA KÖSE*
FETÖ, Türkiye’deki seçilmiş hükümete yönelik darbe teşebbüsünün öncesinde kendisini tüm dünyaya ulus ötesi ılımlı bir dini ağ
olarak tanıttı. Uluslararası yapılanmasını bu bağlamda yaygınlaştırdı. AK Parti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
2013 yılından beri FETÖ örgütlenmesinin radikal boyutunu göstermeye çalışsa da bu uyarılar Türkiye dışında kamuoyu oluşturma
konusunda yeterli olmadı. Türkiye ve dünya açısından FETÖ’nün
radikal yüzü, 241 vatandaşın şehit olması ve 2 binden fazla insanın
yaralanması ile sonuçlanan 15 Temmuz darbe girişimiyle ortaya
kondu. Kanlı darbe girişimi başarısız olsa da FETÖ tehdidi Türkiye
ve diğer ülkeler açısından önemli bir risk teşkil etmeye devam etmektedir. Türkiye’nin bu ortamdaki en önemli sorunu, FETÖ ile
Türkiye dışındaki ülkelerde mücadele etmek ve örgütün bilinmeyen iç yüzü konusunda dünyayı aydınlatmak olacaktır.
FETÖ ağ ve kurumları dünyada 170’ten fazla ülkeye yayılmıştır.
Bu örgütlenmenin esas odaklandığı alan eğitim sektörü olmasına rağmen faaliyetleri bununla sınırlı değildir. Eğitim alanı FETÖ için kurumsallaşmak isteyen üçüncü dünya ülkelerine en uygun ve meşru
giriş yöntemi olarak ön plana çıkmıştır. Böylelikle faaliyetlerini sivil
toplum üzerinde yoğunlaştırarak önce yurt dışındaki Türk diasporasına sonrasında da yerel halka erişmektedir. Faaliyetlerine kültürel ve
ekonomik alanlarda da devam ederek, organize oldukları ülkelerde
mali açıdan sürdürülebilir kurumları oluşturmaya çalışmaktadır.
FETÖ, ABD’de neredeyse bütün eyaletlere yayılan ve yüzlerce
kurumu kapsayan “charter” okul ağını yönetmekte ve vergi mükelleflerinin paralarını kullanarak okullarını finanse etmektedir.
Böylelikle bu sistem içinde 150’den fazla okul ve 60 binden fazla
öğrencileri bulunmaktadır.
* SETA Ankara, Analiz Eğitim Sorumlusu.
/
69
70
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Örgüt Balkan ve Orta Asya ülkelerinde ise güçlü İngilizce eğitimiyle cezbedici hale gelen elit öğretim kurumlarını işletmektedirler. Orta Asya’daki Türk okullarının yüzde 90’ından fazlası
FETÖ’ye ait kurumlardır. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) içindeki 57
ülkenin 42’sinde örgütün eğitim kurumları bulunmaktadır. Tahmini mal varlıkları 150 milyar dolar olan FETÖ, dünya çapında 2
binden fazla okulun sahibidir. Eğitim kurumları ve FETÖ’ye sadık
iyi eğitim almış öğretmenler örgütün maddi ve manevi en önemli
kaynaklarıdır. Örgüt Almanya’da 24’ten fazla okula ve 300’den fazla derneğe sahiptir. Geçmişte Türk yetkililer ve ev sahibi ülkeler bu
örgütün faaliyetlerini kolaylaştırmış ve desteklemişlerdir. Bazı ülkelerde ise bu örgütün faaliyetleri engellenmiştir. Örgütün resmi
Türk makamlarından yardım almadan büyüme ve genişlemesi hayli zor olacaktır. Bazı analistlere göre özellikle Orta Asya ülkelerinde
CIA ile yakın iş birliği içindedir.
Örgüt kendi STK’ları ile yaptığı insani yardım faaliyetlerini
de araçsallaştırmaktadır. İş çevreleri oluşturma ve politikacı, bürokrat ve diğer karar alıcılara ulaşmayı amaçlamaktadır. PR çalışmalarının temel ayağı olarak eğitim ve kültür faaliyetlerini kullanmaktadır. Eğitim, Türk kültürü ve ılımlı İslam örgütün
uluslararası alanda kendini meşrulaştırmak için istifade ettiği temel araçlardır. Dini ve kültürel alan ile ekonomik ve siyasi alanı
birbirine karıştırmadan, iş dünyası ve siyasette lobicilik yapmaktadır. ABD’deki bazı politikacılar ve dini STK’ların FETÖ’den
finansal destek aldığına dair güçlü iddialar bulunmaktadır. Örgüt
“dinler arası diyalog” girişimi aracılığıyla dini faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadır. “Dinler arası ve kültürler arası diyalog” projelerini özellikle Müslüman olmayan ülkelerde gerçekleştirmektedir. FETÖ üyeleri etkinliklerinde kendilerini sadece dini mesajlar
veren bir İslami ağ ya da İslamcı misyoner örgütlenmesi olarak
temsil etmemeye çalışırlar. Örneğin “davet” (dawah) yerine “hiz-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
met” kavramını kullanmaktadırlar. Örgütün uluslararası ağı esnektir, yayıldıkları ülkenin öncelik ve ihtiyaçlarına göre hareket
etmektedir. Ülkelerdeki örgütlenmesinde elit kadrolara; öğrenci,
bürokrat, siyasetçi ve iş adamlarına yönelmektedir. Örgüt okullarındaki zeki öğrencilerin Türkiye’deki eğitim fırsatlarından yararlanmalarını sağlayarak “yardım” etmektedirler. FETÖ, uluslararası öğrencilerle ilgili birçok platform ve kurum ile organik bağ
kurmaya çalışmaktadır. Türkiye’deki 15 üniversitesi kapatılmadan
önce bazı devlet üniversitelerinin yönetiminde de etkin olmuştur.
Örgüt bu tarz kurumlarda eğitim gören öğrencileriyle olan iletişimlerini devam ettirmektedir. Bu iş birliği ve etkileşim sayesinde
kendine nüfuz alanı oluşturmuştur.
FETÖ üyeleri kendilerini dünyaya eğitim ve dinler arası/kültürler arası diyalog hizmetleri üzerinden tanıtmaktadırlar. Bazı politikacıları destekleyerek, siyasette lobicilikle de ilgilenmektedirler.
Akademisyen, gazeteci, politikacı, iş çevreleri ve öğrenciler için
Türkiye’ye geziler düzenleyerek, bu organizasyonların maliyetlerini
FETÖ’ye inanan Müslümanların para bağışladığı “himmet” bütçesinden karşılamaktadırlar.
FETÖ yapılanması daha çok elit kesim etrafında örgütlenmiştir. Özellikle uluslararası alandaki hemen hemen tüm etkinlikler
standart seviyedeki halktan ziyade zengin ve elit kesime hitap etmeye çalışmaktadır. Ülkelerdeki köklü ailelere ulaşmak istemelerinin yanı sıra o potansiyeli taşıyan gençleri eğiterek kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda elitleşmelerine de katkı sağlamaktadır.
Örgüt eğitim sayesinde hem ülkelerde meşruiyet oluşturmakta
hem de geleceğin önemli kadrolarını yetiştirerek bağlarını kuvvetlendirmektedir. FETÖ bulunduğu ülkelerdeki eğitim faaliyetlerini modern Batı standartlarına göre yürütmektedir. Uluslararası
müfredatlarında çoğunlukla İslam dinine dair dersler verilmemektedir. Özellikle eğitim altyapısı gelişmemiş ülkelerde bu okullar,
/
71
72
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
kalite ve yetiştirilen insan potansiyeli bakımından fark yaratmaktadır. Örgüt himmet paralarını Türk kültür ve dilini yaymak bahanesiyle Türkiye’deki destekçileri ve inananlardan toplamaktadır.
Türkiye’deki iş çevreleri ve diğer ülkelerdeki yardımseverler Türkiye’nin yumuşak gücü olduğunu düşündükleri için FETÖ’yü destekledikleri yönünde bir savunma geliştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin FETÖ ile mücadelesinden önce Türkiye ile kültür
diplomasisi alanında rekabet eden bazı ülkeler tarafından bu kurumlar “Türkiye’nin kültür emperyalizmi” olarak tanımlanmaktaydı. AK Parti hükümetinin ilk dönemlerinde bu okullar ve örgütün kültürel faaliyetleri devletin tüm organları ve resmi temsilciler
tarafından desteklenmekteydi.
Örgütün belirgin özelliklerinden biri dünyanın çeşitli yerlerinde hizmet etmeye hazır insan potansiyelidir. Örgüte bağlı eğitimli
kesimlerce “hizmet” anlayışı ciddi bir motivasyon sağlamaktadır.
Akıcı İngilizce konuşan genç öğretmenler çok az bir maaşla dünyanın herhangi bir yerindeki FETÖ’ye bağlı okullara tayin edilmektedir. Örgüt, aileleri olmadan farklı ülkelere yerleştirdiği bu
öğretmenleri, yerel insanlarla evlendirerek o ülkelerle daha güçlü
ve kalıcı bağlar kurmayı amaçlamıştır. FETÖ’nün uluslararası kurumlarına atamalar merkezi usulle yapılmakta ve öğretmenlere bu
aşamada fazla bir seçenek tanınmamaktadır. Kendi ülkelerini tercih etmek gibi bir hakları hemen hemen yoktur. Öğrenciler/öğretmenler üstlerinin kararlarını dinlemek istemedikleri durumlarda
örgütten atılmakla tehdit edilmektedirler.
Türkiye’nin özellikle yoksul kırsal kesimlerindeki maddi durumu yetersiz ailelere mensup zeki gençler, dini söylemler kullanılarak FETÖ ağına dahil edilmektedirler. Örgüt, mensup ve takipçilerini uzun yıllar birebir takip ederek yetiştirmektedir. Fakat
uluslararası alanda dini bir örgütlenme olarak görünmeme konusunda azami bir çaba sarf etmektedir. FETÖ üyeleri Müslüman
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
ülkelerde örgütlerini Selefilik ve İslamcılığa alternatif olarak “ılımlı İslam”ın temsilcisi şeklinde tanıtmaktadır. Batı ülkelerinde ise
kendilerini dinler arası diyalog konseptine uygun “sufi” Müslümanlar olarak lanse etmektedirler. Örgüt Mevlana Celaleddin-i
Rumi gibi önemli sufi şahsiyetleri uluslararası marka çalışmalarında kullanmaktadır.108 Afrika ve Orta Asya ülkelerinde ise “bilim”e
önem vermektedir. Zira örgütün kuruluşundan itibaren gerek Türkiye gerekse yurt dışında örgüt mensupları ısrarla “Camia”, “Hizmet Hareketi”, “Gönüllüler Hareketi” vb. ifadeler kullanmayı tercih etmiş ve içinde “örgüt” ya da “yapılanma” gibi kelimelerin yer
aldığı ifadelerden kaçındıkları gibi bu tür kullanım ve söylemleri
reddetmişlerdir.109 Takiye temelli bu yöntem sayesinde örgüt uzun
bir süre kendi adına pozitif PR çalışması yürütmüştür.
Görüldüğü gibi örgütün dünya üzerinde vurguladığı tek ve
tutarlı bir stratejisi yoktur. FETÖ üyeleri kendilerini politik İslam’a ve radikal-cihatçı Selefiliğe karşı panzehir olarak sunmaktadırlar. Örgütün kökleri 1970’lere kadar uzansa da ABD ile
nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan eski Sovyet ülkelerine
“ılımlı İslam”ın yayılması konusunda iş birliği yaptığı 1990’lar,
örgütün çok hızlı bir şekilde büyümeye başladığı yıllar olmuştur.
11 Eylül saldırılarından sonra FETÖ’nün Batı medyasında kendini “radikal İslam’a karşı ılımlı çare” olarak sunması, örgütün
büyük sempati ve meşruiyet kazanmasına sebep olmuştur. Böylelikle eğitim imparatorluklarını ve sivil toplum ağlarını genişletmeyi başarmıştır. FETÖ’cüler kendilerini politikanın dışında
tanımlamalarına rağmen, devlet adamları ve bürokratlarla güçlü
bağlar kurmaya çalışmaktadırlar.
108
Bu konuda bkz. “Dini İstismar Hareketi FETÖ/ PDY: Olağanüstü Din Şurası
Kararları”, s. 61-64.
109
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 34.
/
73
74
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Özetle FETÖ ağı dünyanın birçok yerinde farklı stratejilerle
yapılanmaya çalışan silahlı bir örgüttür. Bu örgütün insan kaynağı ve maddi boyutu ağırlıklı olarak Türkiye’den temin edilmektedir. Örgüt eğitimi öncelikli bir alan olarak belirlemiş ve temel
faaliyetlerini bu çevrede kümelendirmiştir. FETÖ okullarında
verilen eğitim daha çok bulundukları ülkelerde elitler oluşturmak veya elitlere ulaşmak amacı ile araçsallaştırılmaktadır. İslami
söylem veya din özellikle Batı ortamında geri plana atılmakta,
öne çıkarıldığında ise diyalog ve dinler/kültürler arası etkileşim
faaliyetleri şeklinde vurgulanmaktadır. Örgüt bu stratejisi sayesinde, devlet ve bürokrasiyi ele geçirmeye çalışan bir yapıdan ziyade eğitim odaklı ılımlı dini bir ağ şeklinde markalaşmıştır. Bu
faaliyetleri istedikleri şekilde yönlendirmelerini sağlayan en
önemli hareket tarzı ise kendilerini ”tedbir” adı altında gizlemeleri ve kritik bir eşiğe gelinceye değin ”takiye” yapmalarıdır. Belirli bir aşamanın ardından bu ılımlı görünen yapı, tehdit ve şantajlarla mensuplarını ve hedef aldıkları kitleleri yönlendirmektedir.
FETÖ özellikle yurt dışındaki faaliyetlerinde nüfuzla, siyasetçi
ve bürokratlara çeşitli şekillerde çıkar sağlayarak uzun vadeli bağlar kurmaya çalışmaktadır. Yakın bir zamana kadar bütün bu faaliyetlerine dayanak sağlayan önemli bir yardımcı Türkiye devleti ve hükümetlerinin doğrudan destek ve hamilikleri idi.
FETÖ’nün ulus ötesi faaliyetleri konusunda bundan sonraki
dönemde önemli kısıtlarla karşılaşması pek muhtemeldir. Türk
insanı ve devletinin destek ve himayesi olmadan yurt dışındaki
kitlesel falliyetlerini sürdürmeleri oldukça güçtür. Ancak şunu
unutmamak gerekir ki bu yapı elit odaklı ve gizli faaliyet yürütebilen bir yapıdır. Bu yeteneklerini hem Türkiye hem de bulundukları ülkelerin aleyhine kullanmaya devam etmeleri pek muhtemeldir. Bu nedenle Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesini ulus
ötesi ortamda sürdürürken farklı stratejiler geliştirmesi, PR ve
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
tanıtım faaliyetlerine ağırlık vermesi gerekmektedir. FETÖ her
halükarda Türkiye’ye zarar vermek isteyen veya Türkiye’yi zorlamaya çalışacak aktörler açısından elverişli bir araç olma konumunu devam ettirebilir. Bu nedenle FETÖ ile yurt dışında mücadele en az yurt içindeki mücadele kadar önemlidir.
/
75
76
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
MEDYA VE PROPAGANDA FAALİYETLERİ
HALİL İBRAHİM DOĞAN*
FETÖ’nün elli seneye yaklaşan geçmişine bakıldığında imaj ve
propaganda çalışmalarının sistematik ve profesyonel bir biçimde
yapıldığı göze çarpmaktadır. Örgütün, toplumsal yapıyı dikkate
aldığı fakat aynı zamanda çeşitli güç dengelerini de hesaba kattığını
söylemek mümkündür.
Bir taraftan mütedeyyin ve milliyetçi kesimlerin desteğinin
alınması planlanırken diğer taraftan seküler ve Kemalist kesimin
sempatisinin kazanılmaya çalışılması, aynı zamanda yurt dışındaki
muhataplarına yönelik mesajlar, bu zamana kadar Türkiye’de hiçbir cemaat ya da oluşumun kurgulamadığı bir husustur. Örgütün
neredeyse toplumun tüm kesimlerine hitap edecek şekilde kurgulanması, FETÖ karşısında muhalif seslerin güçlü şekilde duyulmamasında büyük etkendir. Çünkü üretilen argüman ve söylemlerle
oluşturulan imaj eleştirileri savuşturma görevi de görmektedir. Belki de 15 Temmuz darbe girişimine kadar birçok kesimin FETÖ’yü
bu kadar ciddiye almamasının nedenlerinden biri de budur. Sadece
yurt içi değil yurt dışına yönelik imaj ve propaganda çalışmaları da
birçok ülkede bu yapının örgütlenmesine kolaylık sağlamış ve bu
sayede devletlerden destek görmüştür. FETÖ’nün hem yurt içi
hem de yurt dışına yönelik ürettiği argümanlar yürüttüğü propaganda faaliyetlerinin ana damarını oluşturmaktadır.
ÜRETİLEN ARGÜMANLAR
Eğitim, “Hizmetin İşi Gücü Eğitim”
Örgüt lideri Gülen’in 60’lardaki sohbetlerinden başlayan eğitim
vurgusu ve FETÖ’nün eğitime önem verme hadisesi hemen her dönem öne çıkarılan bir husus oldu. Örgüte adam devşirmek adına
işleyen eğitim kurumları herkes tarafından takdirle karşılandı. Daha
önce yurtlar, yaz kampları gibi aktivitelerle tutulan gençler, 1983’te
* Viyana Yunus Emre Enstitüsü, Kültür ve Sanat Koordinatörü
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
özel okul açma imkanının doğmasıyla bu okullara yerleşti. Eğitim
argümanında asıl ses getiren mevzu Sovyetler’in yıkılmasından sonra
ilk olarak 1992’de Azerbaycan’da ardından Orta Asya, Afrika, Balkanlar, ABD ve sair yerlerde Türk okulları adı altında FETÖ okullarının açılması oldu. Nitekim yurt dışında devletin atması gereken
bir adımı bir cemaat yapılanması gerçekleştiriyor ve Türkiye’nin
imajına katkıda bulunuyordu. Bu, o kadar güçlü bir argüman oldu
ki FETÖ’nün bir terörist yapılanma olduğu anlaşılıp, devlet tarafından yaptırıma gidildiğinde dahi hala bu argüman kullanılıyordu.
Türkiye’nin Temsili, “Yurt Dışında Türkiye’nin
Gönüllü Temsilini Yapıyoruz”
Eğitim faaliyetlerine paralel olarak yurt dışına giden binlerce
kişi o ülkelerde Türkiye’nin temsilini üstlendiğini söylüyordu. Afrika ya da Orta Asya’nın bilinmeyen bir ülkesinde okul açan örgüt,
bu temsil görevini devlet adına orada yürüttüğünü dile getiriyordu. Bu Türkiye sathında hüsnükabul gören bir durumu doğurdu.
Nitekim Türkiye’nin özellikle 90’larda örgütün gittiği bazı yerlerde
bir temsilciliği yoktu. İleride Türkiye’yi değil sadece kendi yapılarını temsil ettikleri ortaya çıksa da bu argüman senelerce kullanıldı.
Bu kullanışlı argüman Türkiye’deki birçok kesimin sempatisinin
kazanılmasında büyük rol oynadı. Bu sempatinin somut göstergesi
olarak Türkçe Olimpiyatları’nı gösterebiliriz.
Türkçe Olimpiyatları adı altında 2003-2013 arasında gerçekleşen organizasyonlar, Türkiye’de FETÖ yapılanmasının en başarılı
halkla ilişkiler uygulamasıdır. Yukarıda bahsedilen temsil faaliyetlerine ek olarak örgüt her sene yurt dışındaki okullarından getirdiği
öğrencileri büyük bir gösterinin parçası kılmıştır. Yabancı öğrencilerin Türkçe şarkılar söylediği, danslar ettiği, şiirler okuduğu organizasyonlar Türk halkının büyük çoğunluğunun desteğini almıştır.
Kimse bu öğrencilerin ne kadar Türkçe öğrendiğini bilmese de gös-
/
77
78
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
teriler “Türkiye’nin temsilini yurt dışında yürüten yapı” imajını
destekleyen bir argüman oldu.
Ilımlı İslam, “Dinler Arası Diyalog-Biz İslam’ın
Ilımlı Tarafını Temsil Ediyoruz”
Ilımlı İslam ve dinler arası diyalog söylemleri her ne kadar Türkiye’de özellikle mütedeyyin kesimlerce şüpheyle karşılansa da aslında bu, yurt dışına yönelik bir propaganda hareketiydi. Evvela
“ılımlı” sıfatının kullanılması satır arasında radikal bir görüşün olduğundan da bahsetmek anlamına geliyordu. Zaten Türkiye’deki
insanlar yüzyıllardır geleneksel bir İslam anlayışı içerisinde yaşıyorlardı. Radikal anlayışlar Türkiye’de belki çok küçük gruplar içerisinde olabilirdi fakat bu yüzdeye bile girecek düzeyde değildi. Bu
özellikle yurt dışına yönelik ortaya konulan bir argüman olarak
önümüzde durdu ve FETÖ’nün uluslararası arenadaki en kullanışlı söylemi oldu. 11 Eylül saldırılarıyla gündeme gelen radikallik
tartışmaları da hesaba katıldığında özellikle yurt dışında ılımlı ve
diğer inanç mensuplarıyla diyaloğu öngören bir imaj işlendi.
Dinler arası diyalog söylemi Türkiye’de mütedeyyin kesim tarafından şüpheyle karşılanan bir konu oldu. Dinler değil dindarlar arası
diyaloğun olacağı tezi vurgulansa da Gülen hareketi ısrarla bu kelimenin üzerinde durdu. Bu meyanda yapılan toplantı ve organizasyonlarda İslam akaid ve fıkhına ters düşecek fikir ve uygulamaların olması,
Türkiye sathında pek memnuniyetle karşılanmasa da yurt dışında
kullanışlı bir malzeme oldu. Böylece uluslararası arenaya açılacak bir
kapı da aralandı. Gülen’in Papa II. Jean Paul ile 1998’de görüşmesi,
cemaat STK’larının diyalog toplantıları, “Medeniyetler Buluşması”
gibi organizasyonlar, FETÖ’nün yurt dışında kullandığı en büyük argümanlardan biri oldu ve imajına büyük katkı sağladı.
Bahsedilen argümanlar ve çizilen imaj senelerdir FETÖ medyasının ana propaganda malzemesini oluşturmaktadır. Sayılan faali-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
yetlerle beraber birbirini besleyen bu süreç, örgütün gerçek niyeti
anlaşılana kadar birçok meseleyi de perdeledi. Neden bunları birer
propaganda faaliyeti olarak adlandırdığımıza geçmeden önce propaganda kavramına bir göz atalım.
Propaganda teriminin tarihi 1622’lere kadar götürülebilecek
olsa da özellikle 20. yüzyılın ardından, yani ses ve görüntülü iletişimin dahil olduğu zaman dilimi, asıl eğilinmesi gereken dönemdir. Kitle iletişim araçlarının dahil olduğu bu süreç daha fazla kitleye daha hızlı şekilde ulaşmanın adıdır. Propaganda özellikle sesli
ve görüntülü medya aracılığıyla daha hızlı yayıldığı için bu terimi
medyadan ayrı düşünmek neredeyse imkansızdır.
Lasswell’in daha 1920’lerde dediği gibi, “Propaganda modern
dünyanın en güçlü araçlarından biridir.” A. P. Foulkes ise 1983’te, eğer
19. yüzyılı ideolojiler çağı diye adlandırıyorsak, içinde bulunduğumuz
çağı propaganda çağı olarak adlandırmamız gerektiğini söyler.110
Propaganda sözlük manası itibarıyla politik, ideolojik fikir
ve düşünceleri belirli bir sistem içerisinde diğer insanları etkilemek ve fikirlerini değiştirmek maksadıyla yaymanın adıdır. Bussemer ise propagandayı; politik ve büyük sosyal gruplara yönelik
medya aracılığıyla önemli düşünce ve davranışları iletişim sembolleri vasıtasıyla, belirli çıkarlar lehine bir kamuoyu oluşturmak şeklinde anlar.111
Tanım itibarıyla propagandanın üç şeklinden söz etmek
mümkündür; beyaz, gri ve kara propaganda. Legal sınırlar içerisinde yapılacak propaganda faaliyetleri bu yazının konusu haricindedir. Bizim eğileceğimiz nokta FETÖ’nün medyadaki dezenformatif ya da bilinen ismiyle kara propaganda faaliyetleri
olacaktır. Kara propagandayı diğerlerinden ayıran hususlar, kul110
111
Foulkes A. P., Literature and Propaganda, (Methuen, London and New York: 1983), s. 1.
Thymian Bussemer, Propaganda-Konzepte und Theorien, (VS Verlag, Wiesbaden:
2005), s. 29-30.
/
79
80
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
landığı kaynakların, bilgi, söylem ve argümanların doğru olmaması, aleyhteki gelişmelerin saklanması ya da kendi çıkarları için
saptırılması olarak yorumlanabilir. Bu meyanda yukarıdaki söylemleri de göz önünde bulundururak FETÖ’nün nasıl bir propaganda yöntemi izlediğine eğileceğiz. Ama öncelikle FETÖ’nün
medya imparatorluğuna bakmakta fayda var.
SIZINTI DERGİSİNDEN MEDYA İMPARATORLUĞUNA
Gülen’in 60’larda resmi göreviyle başlayan vaazlarının 70’li
yıllarda konferans serilerine dönüşmesi ve etrafında geniş kitlelerin oluşmaya başlaması, onlara seslenecek bir yayını zorunlu kıldı. 1979 yılında Sızıntı dergisinin çıkması ve Gülen’in derginin
başyazılarını yazması takipçileriyle bir iletişim alanı oluşturdu.
Nitekim bu yazılardaki tavsiyeleriyle takipçilerine örgütün rotasını da çiziyordu. 1986’da kurulan ve 1987’de Gülen’in kontrolüne geçen Zaman gazetesi medya sektörüne atılmış büyük bir
adımdı. 1990’da Türkiye’de kurulan ilk özel televizyondan üç
sene sonra Samanyolu TV yayın hayatına başladı, aynı zamanda
radyo kanalları da kuruldu. Hemen bir sene sonra 1994’te Cihan
Haber Ajansı devreye girdi. İlerleyen süreçte açılan diğer yayın
organlarıyla beraber FETÖ medyası yasaklanana kadar Türkiye’de büyük bir güce erişti. Türkiye’de 3 haber ajansı (Cihan,
Muhabir, Sem Haber Ajansı), 16 televizyon kanalı (Samanyolu,
Irmak, Bugün TV, Kanal Türk vd.), 23 radyo istasyonu (Radyo
Cihan, Herkül FM, Yağmur FM vd.), 45 gazete (Zaman, Bugün,
Millet, Yarına Bakış vd.) 15 Dergi (Sızıntı, Yağmur, Turkish Review vd.), 29 yayınevi (NT Dağıtım, Define, Kaynak, Işık, Nil,
Şahdamar ve Muştu Yayınları vd.) ve yurt dışında tahmini 50
yayın organı (Zaman Amerika/Azerbaycan/Avusturya/Avrupa/
Bulgaristan/Kazakistan/Romanya/Türkmenistan, Samanyolu Avrupa, Ebru TV Europa vd.) toplamda 200’e yakın medya kurulu-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
şu bu örgüt yapılanmasına hizmet etti. Özellikle Zaman gazetesini de bünyesinde bulunduran Feza Gazetecilik’in 1 Ocak 1994
tarihinde Cihan Haber Ajansı’nı kurması ile sektöre giren FETÖ,
13 Ocak 1993 tarihinde en önemli medya organı olan Samanyolu TV’yi açarak yayın sektöründeki payını artırmıştır. 25 Eylül
1996 tarihinde Türksat-1C uydusunun hizmete girmesiyle örgüt
Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerine de yayınlarını ulaştırmaya
başlamıştır.112
FETÖ MEDYASINDA KARA PROPAGANDA ÇALIŞMALARI
FETÖ’nün kara propaganda faaliyetlerinin başında yıllardır
bahsedilen, örgütün temel tezleri olan argümanlar gelmektedir.
Eğitim
FETÖ’ye yapılan operasyonlar ve ortaya çıkan belgeler göstermiştir ki yıllardır sürdürdüğü eğitim faaliyetlerinde sadece örgüt çıkarları
amaçlanmış ve bu organizasyonlar illegal yollara da bulaşılarak sürdürülmüştür. FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarını ele geçirmeye yönelik planının temelinde kendilerine bağlı yetişmiş eleman
gücü gelmektedir. Eğitim faaliyetlerinin amacının ordu, emniyet, yargı, bürokrasi ve devletin her kademesine kendi elemanlarını yerleştirmek olduğu anlaşılmıştır. Bu yetiştirdikleri elemanlar belirli yerlere
geldiklerinde örgüt için çeşitli faaliyetler gerçekleştirmiştir. KPSS, askeri okullara giriş sınavı gibi imtihanlarda sorular FETÖ yandaşlarına
verilmiş ve böylece onların sınavı kazanmaları sağlanmıştır. Farklı düşüncedeki insanlar birtakım yöntemlerle o kurumdan uzaklaştırılmış
ve meydan sadece FETÖ mensuplarına kalana kadar bu uygulamaya
devam edilmiştir. Örgütün yurt dışı ayağında da aynı amaç güdülmüştür. Özellikle Orta Asya ve Afrika’daki okullarda o ülkenin bürok112
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 54.
/
81
82
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
rat ve elit kesiminin çocukları eğitim görmüş ve günü geldiğinde
önemli yerlerde görev almıştır. Bu nedenle Türkiye’nin yurt dışındaki
FETÖ okullarını kapatmaya yönelik adımlarına birçok devlet destek
vermemiş ve kapatmayacaklarını duyurmuşlardır.
Türkiye Temsili
FETÖ’nün yıllardır propaganda malzemesi yaptığı, “Türkiye’yi,
insanımızı yurt dışında temsil ediyoruz” söylemi gerçek amaçları
ortaya çıkınca tam tersi bir hal almıştır. FETÖ yapılanması deşifre
olunca örgüte ait yurt dışındaki kurumlar Türkiye aleyhine çalışmaya başlamıştır. Bu aleyhte çalışma öyle bir hal almıştır ki Birleşik
Krallık Avam Kamarası Üyesi Edward Garnier’a para ödeyerek Türkiye’yi insan hakları ihlalleri ile suçlayan ve karalayan bir rapor113
dahi yazdırılmıştır.
Ilımlı İslam
15 Temmuz darbe girişimi göstermiştir ki FETÖ’nün özellikle
Batı’ya yönelik ılımlı İslam ve diyalog mesajları bir aldatmacadan
ibarettir. 241 kişiyi şehit eden, binlerce kişiyi yaralayan ve gözünü
kırpmadan masum sivillere ateş edebilen bu yapı, terör örgütlerinden çok daha ötededir. Böylesine bir hadiseyi hiçbir inancın tasvip
etmeyeceği muhakkaktır. Yıllardır söylenen “hoşgörü”, “beraber
yaşama kültürü”, “diyalog” ve “İslam’ın ılımlı yüzü” özellikle yurt
dışındaki muhataplarına yönelik birer yalandan ibarettir. Sadece
darbe girişimi değil bugün elde edilen bilgi ve belgeler, çeşitli kumpas ve karalama kampanyalarıyla birçok kişinin sırf bu örgüte
mensup olmadıkları için hayatlarının karardığını göstermektedir.
113
“A Report on The Rule of Law and Respect for Human Rights in Turkey Since
December 2013”, Edward Garnier, 28 Eylül 2015, https://www.edwardgarnier.co.uk/
news/report-rule-law-and-respect-human-rights-turkey-december-2013, (Erişim tarihi:
18 Ekim 2016).
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Yukarıda verilen örnekler FETÖ medyasında yıllardır dillendirdikleri argümanların ve çizilen imajın birer kara propagandadan
öteye gidemediğinin göstergesidir. Asıl amaçlarının gizlenmesi adına yıllardır medyalarında vurgulanan söylemlerin aslında hiç de
öyle olmadığını tarih bize göstermiştir.
FETÖ içerisinde medyanın görevini birkaç başlık altında toplamak mümkündür:
• FETÖ’ye yeni eleman kazandırmak
• FETÖ’ye mesafeli kesimleri ikna etmek ve en azından
sempatizan olarak kazanmak
• Kazanılan kişileri örgüt içerisinde tutmak ve zihni bütünlük sağlamak için propaganda yapmak
FETÖ’nün operasyonel yapısı içerisinde medyanın görevi yapı
için tehdit oluşturabilecek kişi, kurum ve kuruluşları itibarsızlaştırmak ve kamuoyunu bu yönde ikna etmektir. FETÖ deşifre olduktan sonra bu göreve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine propaganda
faaliyetleri de girmiştir.
Kişilerin İtibarsızlaştırılması
FETÖ medyası diğer unsurlarıyla beraber örgüt için tehlikeli
bulduğu kişileri itibarsızlaştırma vazifesi görmüştür. FETÖ’nün
emniyet, yargı, ordu ve bürokrasideki kişilerle ortak yürüttüğü işlemlerin komuoyunu ikna etme kısmı örgüt medyasına kalmıştır.
Medya yaptığı kara propagandayla FETÖ’ye karşı olan bu kişilerin farklı suçlama ve iddialarla kamuoyu nezdinde gözden düşmelerine yardımcı olmuştur.
Hanefi Avcı Eskişehir Emniyet Müdürü iken 2010’da yazdığı
Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat isimli FETÖ
hakkındaki kitabından sonra “Devrimci Karargah” örgütüne üye olduğu gerekçesiyle tutuklandı. 15 yıl, 4 ay, 5 gün hapis cezasına çarptırıldı.
FETÖ medyası günlerce Avcı aleyhinde yayınlar yaptı, yazdıklarının
/
83
84
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
iftira olduğu vurgulandı, JİTEM’le bağlantıları tartışıldı ve yasa dışı
dinleme yaptığı iddia edildi. 2014’te olayın FETÖ tarafından organize
edilen bir komplo olduğu anlaşılması üzerine Avcı tahliye edildi.
Gazeteci Nedim Şener 2009’da çıkardığı Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat kitabından sonra ve Ahmet
Şık da FETÖ’yle ilgili bir kitap yazma hazırlığındayken 2011
yılında Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandılar.
FETÖ medyasında bu gazetecilerin terör örgütüne üye olduklarıyla alakalı yayınlar yapıldı, kamuoyu bu yönde ikna edilmeye çalışıldı. Şener ve Şık suçsuz oldukları ispatlanınca 2012 yılında tahliye edildiler.
Ergenekon, Devrimci Karargah ve Selam Tevhid gibi birçok hayali terör örgütüne mensup oldukları iddiasıyla yüzlerce kişi FETÖ
muhalifi tutuklandı. Bu grupların gerçek birer terör örgütü olduklarını kanıtlamak ise FETÖ medyasının işiydi.
Kurumların İtibarsızlaştırılması
FETÖ medyasının diğer bir propaganda faaliyeti ise muhalif ya
da kendine destek olmayan kurumları hedef almaktır. Ticari kurum ve sivil toplum kuruluşları, FETÖ yapısına destek olmadıkları, muhalif oldukları ya da kesişen çıkarlar bağlamında örgüt medyasının hedefine oturuyordu. FETÖ medyası bu kurumların
itibarsızlaştırılması noktasında görev alıyordu.
Metro Turizm
Metro Turizm, Türkiye’nin karayolu yolcu taşıma sektörünün
en büyük şirketlerinden biridir. Metro Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Galip Öztürk çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, borsada
manipülasyon yapmak gibi suçlamalarla pek çok kez yargılandı.
FETÖ yapılanmasına 22 yılda 30 milyon TL maddi yardımda bulunan Öztürk, 2011 yılında “makbuzsuz yardım yapmayacağını”
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
belirtip yaptığı maddi yardımları kesince 1996 yılında amcasının
hiç tanımadığı damadının adının geçtiği davada azmettirici iddiasıyla 2012’de müebbet hapse mahkum edildi.
2013 yılında yerel mahkeme beraatine hükmetti fakat Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı beraat kararının bozulmasını istedi ve 1.
Ceza Dairesi Eylül 2014’te hapis cezasını onadı. 2,5 yılı aşkın bir
süre Gürcistan’da yaşamak zorunda bırakılan Öztürk, İstanbul 20.
Ağır Ceza Mahkemesinin hakkında kesinleşen müebbet hapis cezasıyla ilgili “yeniden yargılanmasına ve infazının durdurulması”na
hükmetmesinin ardından 23 Ekim 2016’da yurda döndü. FETÖ
medyası, Metro Turizm’in örgüte yardımlarını kesmesi sonrası şirketi ve sahibi Öztürk’ü itibarsızlaştıran haberlere imza attı. Uydurma birtakım skandallar patladı ve medyanın günlerce malzemesi
haline geldi. Bütün bunlar olurken şirket 200 milyon dolar zarar
etti.114 Öztürk’e ait şirketlerin borsadaki hisse değerlerinde ağır kayıplar yaşandı.115 Kendisi FETÖ’cü polis ve savcılar tarafından cezaevine atıldı ve gruba bağlı 52 şirketin yöneticilerinin büyük kısmı korkutularak istifa ettirildi.
Deniz Feneri e.V.116
1998 yılında kurulan Deniz Feneri derneği, bağışçılarından aldığı yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak amacıyla teşekkül etmiş
bir dernektir. Dernek kısa sürede ihtiyaç sahiplerine yardım etmek
isteyen kişilerin katkılarıyla Türkiye’nin dört bir yanına ve Türklerin
yoğun olarak yaşadığı Avrupa ülkelerine şubeler açtı ve yüzlerce gönüllüsü oluştu, yardımseverlerin ilk durağı haline geldi. FETÖ yapılanması 2004 yılında Kimse Yok Mu derneğini kurdu. 2008 yılında
114
Şaban Arslan, “Makbuz İstedi Hapse Attılar”, Sabah, 25 Mart 2014.
115
Dinçer Gökçe ve Can Mumay, “Galip Öztürk’e Verilen Cezayı Yargıtay Onadı”,
Hürriyet, 14 Ekim 2014.
116
eingetragener Verein (tescilli dernek)
/
85
86
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
Deniz Feneri derneğini Almanya yapılanması Deniz Feneri e.V.’ye
soruşturma başlatıldı, 2015 yılında Türkiye’de sanıkların beraatiyle
sonuçlanana kadar devam etti. Bu süre zarfında Deniz Feneri derneklerinin imajı yerle bir oldu ve bağışçılarını kaybetti. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı iddianamede 2008 yılında
FETÖ’cü eski istihbarat görevlisi, Alman istihbaratıyla iletişime geçerek derneğe Almanya’da dava açılabilmesi için birtakım bilgi ve
belgeleri ulaştırınca dava süreci başlamış oldu. Böylece FETÖ derneğinin önündeki en büyük engellerden biri de kalktı. FETÖ medyası bir yandan Deniz Feneri derneği davasını dile getirirken diğer
yandan örgütün derneğini parlatmakla meşgul oldu. Böylece Kimse
Yok Mu derneği yardım yapmak isteyen insanların yeni durağı halini aldı. Bu dernek adına toplanan paraların gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığına dair araştırmalar sürmektedir.
Türkiye’nin İtibarsızlaştırılması
Yukarıda verilen örnekler aslında dolaylı olarak Türkiye’nin itibarsızlaştırılmasına yönelik girişimlerdir. Bir de direkt olarak Türkiye’nin itibarsızlaştırılmasına yönelik operasyonlar FETÖ medyası aracılığıyla dünyaya duyurulmak istenmiştir. 2013 yılından
itibaren örgüt medyası aleni olarak Türkiye’nin aleyhindeki yayınların adresi olmuştur. FETÖ medyasının yurt dışına yönelik yayınları Türkiye karşıtlarının dayanak noktası halini almış ve belirli bir
imajın oluşmasında bu kara propaganda faaliyetlerinin etkisi olmuştur. Türkiye’nin İran’a olan ambargoyu deldiği, DEAŞ’a silah
ve lojistik yardım yaptığı, insan haklarını ihlal ettiği gibi kara propaganda malzemeleri, yurt dışındaki Türkiye algısına yönelik
adımlardır. Hükümeti yıpratmak için son dönemde MİT’e yönelik
operasyonlara hız veren FETÖ sosyal medyada yüksek görünürlüğe sahip olan elemanlarını da kullanmıştır. Örneğin Emre Uslu
Türkiye aleyhinde uluslararası kamuoyu oluşturmak amacıyla ör-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
gütün İngilizce yayın yapan Today’s Zaman isimli gazetesinde 6
Ekim 2013 tarihinde kaleme aldığı köşe yazısında hükümetin, El
Kaide militanlarının Türkiye sınırından Suriye’ye geçmesine göz
yumduğunu, hatta bu gruplara MİT’in yardım ettiğini iddia etmiş
ancak herhangi bir delil sunamamıştır.117 Bu girişimlerin hepsi
açıkça Türkiye’yi itibarsızlaştırma girişimleridir.
17-25 Aralık Operasyonları
Türkiye, Kuzey Irak’la petrol ve doğalgaz rezervini dünyaya
açma konusunda anlaştı. Yıllık 100 milyon doları bulan ciro ABD
bankalarında değil devletin bankası olan Halkbank’ta tutulacaktı.
Türkiye, ekonomik ambargo içinde olan İran’dan da doğalgaz alıyor ve karşılığını altınla ödüyordu. Bu alışveriş BM kurallarına uygun olarak işliyordu. Pakistan ve Hindistan’da yasal çerçeve içinde
İran’la alışverişini Halkbank üzerinden yapmaya karar verdi. Bu,
ABD’nin uluslararası ticaret sistemine zarar vermesine neden oldu.
Halkbank’a operasyon düzenlendi ve Halkbank Genel Müdürü’nün evinde bulunan bir vakfa ait paraları rüşvet iddiası çerçevesinde değerlendirdi. FETÖ medyasının dünyaya servis ettiği görüntülerde Türkiye, İran’la ambargoyu delen yasa dışı bir alışveriş
içerisinde gibi gösterildi. Bu kara propagandayla Türkiye’nin hem
imajı zedelendi hem de devlet bankası zarar etti.
MİT Tırlarının Durdurulması
Türkiye’nin Suriye’deki Türkmenlere gönderdiği yardım malzemesi taşıyan tırlar, 19 Ocak 2014’te FETÖ operasyonuyla Adana’da durduruldu. MİT çalışanları kimliklerini göstermelerine rağmen FETÖ’cü askerler tarafından gözaltına alındılar. Operasyonda
117
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 411.
/
87
88
/
F E TÖ ’ Y Ü A N L A M A K I L AV U Z U
FETÖ muhabirleri de hazır bekliyorlardı. Hiçbir açıklama yapılmamasına rağmen operasyon dünyaya “Türkiye DEAŞ’a yardım
götürüyor” propagandasıyla servis edildi. Daha sonra bu algıyı pekiştirme adına 29 Mayıs 2015’te FETÖ, Can Dündar’a birtakım
fotoğraflar verdi. Fotoğraflarda tır içinde Türkmenlere giden mühimmatların görüntüleri vardı. Fotoğraflar dünyaya “DEAŞ’a giden silahlar işte bunlar” diye tekrar servis edildi. Dünya nezdinde
Türkiye DEAŞ’a yardım eden devlet durumuna düşürülmeye çalışıldı. BM’in harekete geçebileceği dillendirilmeye başlandı.
FETÖ’cü Albay Çokay’ın avukatı asıl niyetlerini bir açıklamasında ağzından kaçırıp “Kim suç işlemiş? Tır olayı, Lahey’e
gidecek. Türkiye’nin terör örgütlerine silah sağlama suçundan
uluslararası mahkemelerde yargılanacağını haykırıyorum”118 diye
demeç verdi. Devlet, bu tırların Türkmenlere gittiğini defalarca
açıkladı fakat dünya medyasında yeterince yer almadı. “Türkiye
DEAŞ’a destek veriyor” yalanı her şeyden önce mantıki olarak
saçma bir iddiaydı. Türkiye, DEAŞ terör örgütü ile zaten savaşıyordu. Aynı şekilde DEAŞ açıkça Türkiye’ye savaş ilan etmiş,
askerlere yaptığı saldırıların haricinde yüzlerce sivil vatandaşı
katletmişti. Bu saçma iddia senelerce Türkiye aleyhine işlenen bir
propaganda malzemesi oldu. 15 Temmuz darbe girişiminden
sonra bile terörist başı Gülen, hala bu asılsız iddiayı dünya medyasına tekrar tekrar dile getiriyordu.
Yukarıdaki verilen örnekler haricinde FETÖ medyası, her fırsatta Türkiye’nin imajını zedeleyecek yayınlar yaptı. Diğer medya kuruluşlarından satın aldıkları kişilerle beraber bu çalışmaları sürdürdü. Sahte rapor ve araştırmalarla Türkiye’yi dünyaya şikayet etti.
FETÖ yapısına ait medya organlarının yayınları 15 Temmuz’dan önce kesildiği için darbe girişimi sırasında kara propagan118
“Aydın Doğan Bunu İhanet Olduğunu Bilmiyor mu?”, Sabah, 9 Mayıs 2015.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
da faaliyetlerini uygulayamadılar. Darbe girişiminde son ve en büyük kozlarını oynayan FETÖ, devlet yetkililerinin dik duruşu,
milletin canını hiçe sayarak darbeye geçit vermemesi ve medyanın
cunta karşıtı yayınları nedeniyle başarılı olamamıştır. FETÖ’nün
yıllardır oluşturmaya çalıştığı ve medya vasıtasıyla yaydığı imaj ve
propaganda faaliyetleri, 15 Temmuz gecesi şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tarihin karanlık sayfalarına gömülmüştür.
/
89
İKİ
BİR TRUVA ATININ
HİKAYESİ: EMNİYET, ORDU
VE YARGIDA YAPILANMA
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ’NÜN DEVLET KURUMLARINA SIZMA VE
MUHALİFLERİNİ SİNDİRME STRATEJİSİ
ENES BAYRAKLI*
Kendi içerisindeki örgütsel yapıyı tamamladıktan sonra
FETÖ’nün temel hedefi devletin kritik pozisyonlarına elemanlarını
yerleştirmek olmuştur. FETÖ devlet birimlerine sızarken uzun bir
süre kendisini hissettirmemiş ve hedefe ulaşmak için her yolu mübah
görmüştür. FETÖ, devlet birimlerine sızma ve ideolojisine hizmet
etmeyen kişileri sindirmede şu yöntemleri kullanmıştır: Tehdit etmek ve gözdağı vermek, şantaj yapmak, personel işleri birimlerini
kontrol altına almak, düzmece iddianame ve soruşturma hazırlamak,
sınav sorularını çalmak ve istifaya zorlamak.
FETÖ bu yöntemleri kullanırken elemanlarına kurumlara girildikten sonra gizlenilmesi ve örgüt ile irtibatlarının olmadığı izleniminin verilmesini emretmiştir.119 Bu noktada 1994 yılında FETÖ
lideri Gülen’in yapmış olduğu sohbet, örgütün gerçek hedefini ortaya çıkarmaktadır:120
Mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitme… Ta
ilerilere gitme… Böyle can damarları içinde dolaşma… Ve
sonra eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan, hissedilmeden dönüp geriye gelme meselesi…
İster maddi güç bakımından, ister kendi ülkelerindeki güç
kaynakları bakımından, ister gücü temsil eden kaynaklar
bakımından, ister ilim mahfilleri açısından, ister toplumun büyük kesimlerine bu duygu ve düşünce ile ulaşmaları bakımından, isterse belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar bu şekilde hizmet etmeleri şart… Bu
zaruridir, lüzumdur. Yoksa kıvama ulaşılmadan yanlış bir
119
“FETÖ’cü Çalışanların Bağlantılarını Gizleme Çabası”, Akşam, 27 Temmuz
2016.
120
“Fetullah Gülen’in Gizli Konuşması”, YouTube, https://www.youtube.com/watch?v=BmrEqiYM-lI, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016).
* SETA İstanbul, Avrupa Araştırmaları, Koordinatör
/
93
94
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
şey yapar. Özleri ile tam bütünleşmeden, gereken mesafe
alınmadan bir kısım erken vuruş diyebileceğimiz suçlar
yaparlarsa dünya başlarını ezer. Müslümanlara Cezayir’deki gibi bir hadise yaşatırlar. Suriye’deki 1982 hadisesi gibi bir felaket yaşatırlar. Her sene Mısır’da yaşanan
fecaat gibi bir fecaat yaşatırlar.
Öyle bir dönemde tam özünüzü bulacağınız ana kadar,
kıvama ereceğiniz ana kadar, dünyayı sırtınıza alıp taşıyabileceğiniz ana kadar; o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler
elinizde olana kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti
cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır.
Her adım 20 günü tamamlamadan yumurtayı kırma gibi
bir şeydir. Civcivleri doluya ve fırtınaya terk etmek gibi bir
şeydir. Ve burada yapılan şey bunlardır. Burada yapılan
şeyler mikro planda dünyayla hesaplaşma işidir.
İşte biz buyuz. Sesimiz, soluğumuz bu… Bunca kalabalık içinde ben bu düşüncemi sözde mahremce anlattım
ama sizin mahremiyete sadık ve hassas duygularınıza
binaen anlattım. Biliyorum ki elinizdeki boş meyve suyu
kutularını dışarı çıkarken bir çöp kutusuna attığınız gibi
bu düşünceleri de çöp kutusuna atıp gideceksiniz. Arz
edebildim mi?.. Sırrın senin esirindir… Söylersen esiri
olursun…
Şekil 6. FETÖ’nün Devlet Birimlerine Sızma ve Muhaliflerini Sindirme Yöntemleri
Gözdağı Vermek
Şantaj Yapmak
Personel İşlerini
Kontrol AlAna
Almak
Düzmece
İddianameler
Hazırlamak
Sınav Sorularını
Çalmak
İsIfaya Zorlamak
Tehdit Etmek ve
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
TEHDİT VE GÖZDAĞI
FETÖ’nün devlet birimlerine sızmak ve muhaliflerini sindirmek için kullandığı birinci yöntem, devlet birimlerinde önemli
pozisyonlarda yer alan ve örgüte karşı olan kişileri tehdit ederek
veya gözdağı vererek sindirmeye çalışmak olmuştur. Bu kişilerle
kurduğu ilk temas sonucunda örgüte destek vermeyeceği anlaşıldığında ya da hiç irtibat kurulmadan bu kişilerin fişlenmesi neticesinde FETÖ, görevlerinden istifa etmeleri için bu kişileri tehdit
etmiştir. Bu yöntemle FETÖ, istifa ettirdiği kişilerin yerine kendi
elemanlarını yerleştirmiştir. 2010 yılındaki KPSS sorularının çalınmasına dair açılan davanın savcısı olan Yücel Erkman’ın bu
operasyonu sebebiyle FETÖ üyeleri tarafından ölümle tehdit
edilmesi121 ya da MİT İrtibat Görevlisi Mustafa Özer’in MİT tarafından kurum personeli olduğu açıklanmasına rağmen FETÖ
ile çalışmadığı için KCK davasında gözaltına alınması122 örgütün
bu yöntemine örnek olarak gösterilebilir.
ŞANTAJ
FETÖ’nün devlet birimlerine sızmak ve muhaliflerini sindirmek
için kullandığı ikinci yöntem emniyet, ordu ve istihbarat servislerindeki FETÖ elemanları tarafından kaydedilen ve amaca uygun olarak
montajlanan özel hayata dair video ve ses kayıtları aracılığıyla örgütün hedef tahtasındaki kişilere şantaj yapmak olmuştur. Bu yöntemi
daha önemli pozisyonlardaki kişilerin sindirilmesi için kullanan
FETÖ bunu yaparken yurt dışı kaynaklı internet adreslerini kullanarak, kayıtların yabancı istihbarat birimleri tarafından servis edildiği
izlenimini yaratmaya çalışmıştır. Örneğin CHP eski Genel Başkanı
Deniz Baykal’ın siyasi hayatını sonlandırmak için 2010 yılında özel
hayatına dair bir video kaydı servis edilmiştir. Konuyla ilgili olarak
121
Nazif Karaman, “KPSS Savcısına Şok Tehdit”, Sabah, 22 Mart 2015.
122
“MİT’le Haber Ajansı Kurduk”, Milliyet, 30 Mart 2012.
/
95
96
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlatılan operasyonlar neticesinde bu video kaydının yayınlanmasının arkasında FETÖ’cü polislerin olduğu tespit edilmiştir.123 Aynı şekilde MHP eski Genel Başkan Yardımcıları Recai Yıldırım ve Metin Çobanoğlu’nun özel
hayatlarına dair görüntülerin 2011 Genel Seçimleri’nden hemen
önce servis edilmesi neticesinde istifaya zorlanmalarının arkasında
da FETÖ’cü polislerin yer aldığı ortaya çıkmıştır.124
DÜZMECE İDDİANAMELER
FETÖ’nün devlet birimlerine sızmak ve muhaliflerini sindirmek için kullandığı üçüncü yöntem, örgüte karşı olan ya da örgüt
ile çalışmak istemeyen bürokrat, asker, akademisyen, siyasetçi ve
dini liderlere karşı düzmece iddianameler hazırlamak olmuştur.
FETÖ’cü hakim, savcı, polis ve yerel idarecilerin ortaklaşa kurguladığı davalarda, ilgili kişilere yeterli deliller olmaksızın çeşitli suçlar isnad edilmiş ve haklarında tutuklama kararları verilmiştir. Kamuoyunda bu türde yakinen bilinen sekiz dava yer almaktadır:
1. 2008 yılında FETÖ savcısı Zekeriya Öz’ün ilk iddianamesini hazırlayarak başlattığı Ergenekon Davası’nda Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, emekli General
Hurşit Tolon ve Albay Dursun Çiçek; gazeteciler Mustafa Balbay, Nedim Şener, Ahmet Şık ve Tuncay Özkan ile
akademisyen Mehmet Haberal tutuklanmıştır.
2. 2009 yılında FETÖ tarafından hedef gösterilen Tahşiye
Grubu’na (Tahşiyeciler) mensup birçok kişi haklarında
yeterli delil olmamasına rağmen 2010 yılında örgüt
mensubu hakimler tarafından tutuklanmıştır.
3. 2010 yılında FETÖ savcısı Mehmet Berk’in de içerisinde olduğu bir grup savcı tarafından başlatılan Balyoz
123
“Kaset Operasyonuna Deniz Baykal’dan İlk Yorum”, Yeni Şafak, 2 Ağustos 2016.
124
Ebru Karatosun, “FETÖ’nün Böcekleri”, Türkiye, 5 Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Davası kapsamında emekli generaller Çetin Doğan ve
Engin Alan 2012 yılında tutuklanmıştır.
4. 2010 yılında Devrimci Karargah Davası kapsamında
Emniyet eski Müdürü Hanefi Avcı, FETÖ’cü hakimler
tarafından tutuklanmıştır.
5. 2011 yılında FETÖ savcıları tarafından İzmir’de başlatılan Askeri Casusluk ve Şantaj Davası kapsamında Hava
ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarında görevli birçok
asker tutuklanmıştır.
6. 2011 yılında FETÖ savcısı Zekeriya Öz’ün başlattığı ve
sonrasında bir başka FETÖ savcısı Mehmet Berk’e devrettiği Türk Futbolu Şike Davası’nda birçok futbolcu (Ümit
Karan, İbrahim Akın, Serdar Kulbilge, Mehmet Yıldız) ve
yönetici (Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, Olgun Peker,
Mecnun Otyakmaz, Bülent Uygun) tutuklanmıştır.
7. 2011 yılında Karagümrük çetesine yönelik düzenlenen
operasyon kapsamında kamuoyunda Cübbeli Ahmet
olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü tutuklanmıştır.
8. 2013 yılında FETÖ savcısı Celal Kara tarafından başlatılan 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması kapsamında hükümet üyeleri dahil olmak üzere birçok siyasetçi tutuklanmak istenmiş ancak başarılamayınca istifaya
zorlanmışlardır.
9. Kamuoyunda yoğun tartışmalara sebebiyet veren iftira
niteliğindeki bu davalar ve soruşturmalardan hareketle
FETÖ’nün her alanda örgüt mensubu olmayan kamu
görevlilerini tasfiye ettiği ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü kişileri
etkisizleştirmeye çalıştığı rahatlıkla anlaşılmaktadır.125
125
“Fethullahçı Terör Örgütünün 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu
Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”, s. 294.
/
97
98
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
SINAV SORULARININ ÇALINMASI
FETÖ’nün devlet birimlerine sızmak ve muhaliflerini sindirmek
için kullandığı dördüncü yöntem sınav sorularının çalınarak FETÖ
elemanlarına dağıtılması olmuştur. Bu yöntemle sınav soruları
FETÖ’nün ÖSYM ve diğer kurumlardaki elemanları aracılığıyla çalınıp
örgüt adına çalışabilecek öğrencilere ve memur adaylarına doğrudan elden ya da kendi dershanelerindeki deneme sınavlarıyla dolaylı yoldan
verilmiştir.126 Soruların verilmesi karşılığında FETÖ, bu kişilerden hem
örgüt adına çalışmalarını istemiş hem de düzenli olarak “himmet” adı
altında para almıştır. Bunun yanı sıra FETÖ bu yöntemi uygularken
içeriği zayıf dini söylemlere de başvurmuştur. Örneğin konuyla ilgili davalara katılan şüphelilerin açıklamalarına göre sınavlardan önce öğrencilere, “Kurum içerisinde ateist, sol ve Atatürkçü zihniyette kişilerin olduğu, bunların yerine kendileri gibi inançlı Müslüman insanların görev
yapması gerektiği” şeklinde telkinlerde bulunulmuştur.127
FETÖ’nün bu yöntemine örnek olarak 1986 yılındaki ve 2000
sonrasındaki tüm Askeri Liselere Giriş (ALS), 1998 Üniversiteye Giriş, 2007 Polis Meslek Yüksekokulu Giriş (PMYO), 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) ve 2012 Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş (ALES) sınav sorularının çalınması gösterilebilir.
PERSONEL İŞLERİNİ KONTROL ALTINA ALMA
FETÖ’nün devlet birimlerine sızmak ve muhaliflerini sindirmek için kullandığı beşinci yöntem, örgütün hedeflediği ve daha
önce alt kademelerine eleman yerleştirdiği devlet kurumlarının
Personel İşleri Müdürlüğü, İnsan Kaynakları Müdürlüğü ve Atamalar Başkanlığı gibi pozisyonlarını kontrol altına almak olmuştur. FETÖ bu yöntemle hem örgüt elemanlarının ilgili kurumlara
126
“FETÖ Elebaşı Gülen’in Akrabasının KPSS İtirafları”, Anadolu Ajansı, 4
Ağustos 2016.
127
“FETÖ’den Sınav Soruları İçin İstihare Yalanı”, Takvim, 1 Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
girmelerini kolaylaştırmış hem de onları örgütün ihtiyacı olduğu
pozisyonlara atamıştır. Bu yöntemi bilhassa Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğündeki kontrolü ele geçirmek için
kullanan FETÖ’nün bu alandaki faaliyetleri 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında açığa çıkmıştır. Zira Genelkurmay Başkanlığı
Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu, Genelkurmay Başkanlığı
Personel İşlemleri Daire Başkanı Tuğgeneral Uğur Şahin ve Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Dairesi Eski Başkanı İbrahim Selvi,
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ bağlantıları sebebiyle
tutuklanmışlardır. FETÖ bu yöntemi merkezi kurumlarda tercih
ettiği gibi yerel yönetim birimlerinde de kullanmıştır. Örneğin 15
Temmuz darbe girişimi sonrasında yürütülen operasyonlar kapsamında Mersin Büyükşehir Belediyesi Personel Şube Müdürü Fuat
Kurt, FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanmıştır.
İSTİFAYA ZORLAMA
Örgütün devlet birimlerine sızmak ve muhaliflerini sindirmek
için kullandığı son yöntem devlet kurumlarındaki FETÖ karşıtı
kişilerin işkence ve psikolojik baskıya maruz bırakılarak istifaya
zorlanması olmuştur. FETÖ’nün bu yöntemine en iyi örnek özellikle 2010, 2011 ve 2012 yıllarında askeri liseler ve harp okullarındaki FETÖ’cü olmayan öğrencilerin işkence ve psikolojik baskı ile
istifa ettirilmesidir.128 Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
kabul edilen Fetullah Gülen Terör Örgütü Çatı İddianamesi’nde
askeri lise sınavlarının sorularının sınavdan önce alındığı, mülakat
kurulunda FETÖ elemanlarının yer aldığı, hatta fizyolojik sorunu
olan öğrencilere estetik ameliyat yapıldığı, teğmen çıktıktan sonra
bağların kopartılmadığı ortaya konulmuştur.129
128
FETÖ’nün örgüt üyesi olmayan askeri lise öğrencilerine karşı uyguladığı işkence
ve psikolojik baskıya örnek için bkz. Can Hasasu, “Örgüt Yolunu İki Kez Kesti”, Aljazeera Turk, 10 Ağustos 2016.
129
“FETÖ’nün Devlete Sızma Taktikleri”, Milliyet, 24 Temmuz 2016.
/
99
100
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
Yukarıdaki yöntemler ve örneklerde görüldüğü gibi FETÖ,
devlet birimlerine sızarken ve muhaliflerini sindirirken birçok yol
denemiştir. Kurumlara yerleştirdiği örgüt elemanlarından en iyi
şekilde gizlenmelerini isteyen FETÖ, tüm devlet kurumlarını
kontrol altına alarak bürokratik mekanizmayı işlevsiz hale getirmeye çalışmıştır. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında
başlatılan operasyonlar kapsamında FETÖ ve darbe girişimi bağlantıları sebebiyle 18.044 kişi gözaltına alınmış; 9.677 kişi tutuklanmış, 49.211 kişinin pasaportuna el konulmuş ve 69.779 kamu
personeli görevinden uzaklaştırılmıştır.130 Bu sayıların daha da
artacağı hesaba katıldığında FETÖ’nün devlet kurumlarına ne
ölçüde sızdığı anlaşılmaktadır.
130
Detaylı bilgi için bkz. “15 Temmuz 2016: Kanlı Kalkışmanın Bilançosu”, Kriter,
Sayı: 4, (Ağustos 2016), s. 72-73.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
1970’LERDEN GÜNÜMÜZE
FETÖ’NÜN EMNİYET YAPILANMASI
İBRAHİM İRDEM*
Güvenlik bir toplumun düzen ve güvenilirlik içerisinde bulunması durumudur. Kişi, kurum ve kuruluşların veya bir devletin içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehdit, taciz ve saldırıya karşı gerekli
tedbirlerin alınarak güven içerisinde yaşam sürdürebilmeleri halini
işaret etmektedir. Güvenlik bürokrasisi ise emniyet, jandarma, yargı
gibi kolluk ve adli birimleri kapsamı altına alan, sınırları belirli bir
toprak parçası üzerinde toplumun refahını ve güvenliğini sağlayan
devletin örgütlenmiş gücünün yansımasıdır. Bir başka deyişle güvenlik bürokrasisi, kamu bürokrasisinin uzmanlaşmış birimleri
olan güvenlik politikasının planlayıcı ve uygulayıcı aktörlerini
içeren örgütlenme biçimidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet teşkilatı sistemi mülkiye, hariciye, adliye, maliye ve askeriye olmak üzere beş ayrı kategoride düşünüldüğünde mülkiye kategorisi içerisinde değerlendirilen; adli,
idari ve istihbari kolluk görevi ifa eden, aynı zamanda güç kullanma
yetkisine sahip İçişleri Bakanlığına bağlı bir kurum olan Emniyet
Teşkilatı Türkiye’de güvenlik bürokrasisinin işlerliğinin sağlanmasında birincil aktörlerinin başında gelmektedir.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tıpkı diğer kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi Emniyet Teşkilatı içerisinde de kurumun örgütlenmesinin dışında kendine mahsus bir hiyerarşik yapıyla örgütlenmiştir. 1970’li yıllar itibarıyla kurumlara sızmaya başlayan bu yapı
devletin güç ve imkanlarını kullanarak Fetullah Gülen’in cemaat
olarak nitelendirdiği terör örgütünü ülke çapında bir güç odağı
yapmak yönünde çalışmıştır. Bilhassa 1980’li yıllarla birlikte FETÖ
emniyet içerisinde tabandan tavana güç kazanarak devleti ele geçirmek için en kritik kurum olan Emniyet Teşkilatını öncelemiştir.
* Polis Akademisi Öğretim Elemanı
/
101
102
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
Örgüt mensupları görevlendirmelerde liyakat esasını bozmuş,
devletin koruyucu mekanizmalarını çökertmiş, kişi ve kurumlar arasındaki güvensizliği artırmıştır. FETÖ yaptığı haksızlıklarla çok sayıda kişinin mağdur olmasına yol açmıştır. Bu yapının emniyetteki
kadrolaşması daha çok stratejik ve operasyonel nitelikteki İstihbarat,
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM), Terörle Mücadele (TEM), Bilgi İşlem Dairesi, Siber Suçlar ve Kriminal Daire ile
Personel Daire Başkanlıklarının merkez ve taşra birimlerinde yoğunlaşmıştır. 1970’li yıllardan itibaren kurum içerisinde güç kazanan
örgüt mensupları yıpratıcı alanlarda çalışmaktan ziyade teşkilatın en
rahat birimlerinde görev almışlar, sahada bulunmaktan kaçınmışlar,
örgütün hedeflediği makamlarda tercih edilir hale gelmeleri için
yurt dışı dil eğitimi, uzmanlaşma eğitimi, yüksek lisans ve doktora
eğitimi gibi programlar aracılığıyla ülke dışında görevlendirilmişlerdir. Kendileri ile aynı cemaate mensup olmayan kişiler için fırsat
eşitsizliği yaratarak görevlerini kötüye kullanmayı da ihmal etmemişlerdir. Yine 2014 yılı öncesinde Emniyet Teşkilatının eğitim kurumu olan Polis Akademisi ve Polis Kolejinde FETÖ mensupları ayrıcalıklı bir şekilde sistematik bir çalışmanın ürünü olarak
örgütlenmiş ve akademiden mezun olduklarında ayrıcalıklı kadrolarda bu yapının yeşerip serpilmesine yardımcı olmuşlardır.
Çalışmada 1970’li yıllardan günümüze FETÖ yapılanmasının
Emniyet Teşkilatındaki örgütlenmesine, teşkilat içerisinde güç kazanmasında etkili olan faktörlere ve 17-25 Aralık ile 15 Temmuz
darbe girişimi neticesinde emniyette gerçekleşen değişim ve dönüşüm sürecine değinilecektir.
EMNİYET TEŞKİLATINA İHANET TOHUMUNUN
EKİLMESİ: 1970 VE 1980’Lİ YILLAR
Paralel devlet yapılanması ile kurumlara sızan FETÖ’nün emniyet birimleri içerisindeki yapılanması 1970’lere kadar uzanmak-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
tadır. Başta FETÖ elebaşı Gülen olmak üzere aynı amaçlar doğrultusunda devleti ele geçirmeyi amaçlayan örgüt üyeleri polis teşkilatına
1970’li yıllardan itibaren sızmaya çalışmıştır. Devletin güvenliğini
sağlayıp bir huzur ortamı tesis ederek onu ayakta tutmanın en önemli
garantöründen birisi olan Emniyet Teşkilatı 1974 yılında Ali Osman
Kahya, Mustafa Sağlam, Ramazan Akyürek ve beraberindeki isimlerin öğrenci olarak Polis Kolejine girmesi ile birlikte gözle görülür
bir şekilde ilk yapılanmanın tesiri altına girmiştir.131 Teşkilatta sağlam
temeller oluşturmak için her türlü yolu mübah olarak gören FETÖ
Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelen ve tüm umutlarını koleje
bağlayan çocukları hayatlarında belki de ilk kez üniformalı olarak
gördükleri sınıf komiserleri ve amirleri vasıtasıyla örgüt hedefleri
doğrultusunda itaatkar hale getirmeye çalışmıştır.
Eski bir emniyet müdürünün ifadelerine göre henüz 1978 yılında Polis Kolejine girenlerin yaklaşık yüzde 70’i Gülen cemaatine
mensuptur. Buradaki öğrenciler sınıf komiserleri tarafından Fetullahçıların toplandığı “ışık evleri”ne götürülmüşlerdir.132
1980’lerden itibaren polis okulları, Polis Akademisi ve emniyetin
çeşitli birimlerinde Fetullahçıların sayısı giderek artmıştır. 1980’li
yıllar örgütün emniyet ayağının tabandan tavana tüm basamaklarda
güçlendiği yıllara tekabül etmektedir. Sınıf komiserleri bilhassa
maddi durumu iyi olmayan öğrencilere maddi destek sağlayarak
örgüt evlerine gitmelerini teşvik etmiş ve öğrencilerin gönüllerini kazanmaya çalışmışlardır. FETÖ evlerine götürülen ve sohbetlere katılan öğrenciler örgütün beyin yıkama ve eleman devşirme mekanı
olan ışık evlerinde bu yapının taleplerini uygulamaya muktedir hale
getirilmek için eğitilmişlerdir. Organizasyon anlamında masonlukla
benzeşen, Türkiye’nin yanı sıra izlediği stratejilerle dünyanın pek çok
131
132
“FETÖ’nün Emniyet Yapılanması”, Anadolu Ajansı, 28 Ocak 2017.
Adil Serdar Saçan ile söyleşi için bkz. Merdan Yanardağ, Türkiye Nasıl Kuşatıldı:
Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası, (Siyah Beyaz, İstanbul: 2006).
/
103
104
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
ülkesinde gücünü artırmaya çalışan FETÖ dini bir yapıdan farklı
davranarak ve olağanüstü bir kişiliğe sahipmiş gibi gördükleri Gülen’in liderliği etrafında kendilerini diğer tüm cemaatlerden farklı addederek ilk stratejilerini özellikle eğitim ve kültür alanlarında geliştirmiştir. Emniyet Teşkilatının insan kaynakları temin merkezi olan
Polis Akademisi ve Polis Kolejinde de uyguladıkları stratejiler neticesinde teşkilata kendileri gibi düşünen, sorgulamadan verilen talimatları yerine getiren elemanlar istihdam etmeye çalışmışlardır. Dışa kapalı bir yapıya sahip olmaları, kullandıkları şifreleme yöntemleri, en
alt kademeden en üst kademeye kadar takma isim tercih etmeleri,
önemli işlerde görevlendirilecek kişilerin FETÖ’nün kriterleri dikkate alınarak seçilmesi örgütün organizasyon biçimini kuruluşundan
itibaren farklılaştırmıştır.133
Yasa dışı yollarla dinleme, izleme yapan, elde ettiği bilgileri
tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanma yolunu seçen FETÖ yapılanması bir devleti devlet yapan en önemli unsurlardan birisi olan
güvenlik birimlerini, mülki ve adli yapısını “ılımlı İslam” çizgisinde
görünerek ele geçirmek istemiş ve en az diğer kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi güvenlik bürokrasisinde de etkili güç olmayı hedeflemiştir. Hatta Gülencilerin en fazla yoğunlaştıkları kurum Emniyet Teşkilatı olmuştur. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK)
alternatif bir güç olarak düşündükleri Emniyet Teşkilatı içerisinde
yapılanmaları onlara devletin diğer kurumlarına sızmanın da yolunu açmaktadır.134
Örgüt Emniyet Teşkilatına yerleştireceği elemanları en başından
itibaren ışık evlerindeki öğrenciler arasından seçip yönlendirmiş ve
lise ile yükseköğrenimlerini dahi nerede tamamlayacaklarını kendisi
belirlemiştir. 1980’li yıllardan itibaren özel eğitim yoluyla bürokrasi
133
“FETÖ Yapılanması”, Yeni Şafak, http://www.yenisafak.com/15temmuz/feto-yapilanmasi-kurulus-detay (Erişim tarihi: 27 Haziran 2017).
134
“FETÖ Yapılanması”.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
içerisinde yer almaya başlayan örgüt elemanlarından polislik mesleğine girecekler 1987 yılından itibaren bu mesleğin asıl eğitim kurumu olan Polis Akademisi, Polis Koleji ve polis okullarında büyük
sayılara ulaşmaya ve bu okullara hakim olmaya başlamışlardır.135
1990’LAR: MİLENYUM ÖNCESİNDE
EMNİYET TEŞKİLATI VE FETÖ
FETÖ 1990’lı yıllarda Emniyet Teşkilatı içerisinde artık kurumsallaşmaya başlamıştır. Bu konuda Ankara Emniyet Müdürlüğünün Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesine 1992’de yazdığı bir
yazıda devletin varlığının temel koruyucusu ve kollayıcısı olan Emniyet Teşkilatında ve kurumun lokomotifi olan ve teşkilata yön
veren, amir kadrosunu yetiştiren Polis Akademisinde illegal bir yapılanmaya gidildiği, kademe kademe mezun olan militan veya sempatizan durumuna getirilen kişilerin teşkilattaki diğer eğitim kurumlarına atanarak uzun vadeli bir program uygulandığının
gözlendiği ifade edilmiştir.136
Fetullahçıların emniyetteki sessiz ve derin ilerleme anlayışı Gülen’in kitap ve kasetlerinde ortaya koyduğu “tedbir ve temkin” stratejisine dayalıdır.137 Bu strateji, örgüt mensuplarına cemaatle bağlantılarını gizli tutmalarını, yavaş ve dikkatli hareket etmelerini ve
özellikle irticayla mücadelenin yoğun olduğu zamanlarda dindar
bir görüntü sergilememelerini öğütler.
FETÖ Emniyet Teşkilatında hücre tipi yapılanma ile kurumsallaşma faaliyetine girişmiştir. Polisler, komiserler ve emniyet amirlerine ayrı ayrı imamlar atanmıştır. Her bir kademedeki imamlar bir135
“FETÖ’nün Kamu Kurumlarına Sızarak Örgütlenmesi”, Haber 10, 26 Mayıs
2017, http://www.haber10.com/guncel/feto_nun_kamu_kurumlarina_sizarak_orgutlenmesi-705839, (Erişim tarihi: 29 Haziran 2017).
136
“FETÖ’nün Kamu Kurumlarına Sızarak Örgütlenmesi”, Habertürk, 27 Mayıs
2017.
137
Necip Hablemitoğlu, Köstebek (Toplumsal Dönüşüm, İstanbul: 2003), s. 21-32.
/
105
106
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
birlerini tanımamakta ancak hiyerarşide kendilerinin üstündeki
kişilerle bağlantılı olmuşlardır. Emniyet imamı altında çalışan örgüt
mensupları emniyetteki kendi amirlerinin değil imamların talimatlarını esas almışlardır.138 Bir başka deyişle FETÖ mensupları şeyhleri olarak gördüğü Gülen’in elinde ve murakebesinde gassalın
önündeki meyyit gibi olmuşlardır. Bu ekibin özel eğitim kurumları,
sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları ile de doğrudan
bağlantıları bulunmaktadır. Emniyet içerisinde toplanan bilgiler
belirli bir silsile içerisinde emniyet imamına iletilmekte, erkek personelin eşleri de örgüt tarafından görevlendirilerek diğer emniyet
çalışanlarının eşleri hakkında bilgi toplamaktadırlar.139
FETÖ’ye mensup emniyet mensupları her ay maaşlarının bir
bölümünü “himmet” adı altında cemaat bütçesine göndermişlerdir.
81 ilde gerçekleştirilen FETÖ’nün emniyet ayağındaki mahrem
imamlara yönelik operasyon neticesinde emniyet yapılanmasının
mali bağlantıları deşifre edilerek emniyetteki mahrem yapı sorumlularının örgüt mensuplarından aylık 3 milyon 500 bin TL himmet
topladığı belirlenmiştir.140
FETÖ’nün usulsüz alım ve terfiler yoluyla yürüttüğü örgütlenme 1991 yılında Emniyet Genel Müdürü olan Ünal Erkan’ın çabalarıyla kısmen açığa çıkarılmış ve bazı kişiler aktif görevlerden
uzaklaştırılmışsa da örgütün emniyetteki varlığı devam etmiştir.
Polis Akademisinden 1991’de komiser yardımcılığı rütbesiyle
mezun olan öğrencilerin görev yerlerinin belirlenmesi için yapılacak kura çekiminde hile yapıldığı ihbarı üzerine dönemin Em138
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi Eski Müdürü Dr. Adil
Serdar Saçan ve Nurettin Veren ile söyleşiler için bkz. Yanardağ, Türkiye Nasıl Kuşatıldı:
Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası.
139
Hanefi Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat, (Angora,
Ankara: 2010), s. 557-563.
140
“Emniyet Mahrem Yapı Sorumlularının Aylık 3,5 Milyon TL Himmet Parası
Topladıkları Ortaya Çıktı”, Hürriyet, 10 Mayıs 2017.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
niyet Genel Müdürü Ünal Erkan duruma müdahale etmiş ve pek
çok üst düzey emniyet personeli “görevi kötüye kullanma” ve “kura
ile atamada usulsüzlük” suçlamalarıyla görevden alınmıştır.
Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığının 10 Mart 1992 gün ve
1992/79 sayılı yazısında cemaatin Ankara Polis Koleji öğrencilerinin yarısı ile temas halinde olduğu ve bunlara yönelik sistematik
bir ajitasyon çalışması içinde bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca
birçok öğrencinin Polis Kolejine cemaat tarafından bir plan dahilinde yerleştirildiği ve takip altında tutulduğu tespit edilmiştir.141
Fetullahçı yapılanma, emniyet içerisinde kendileri aleyhinde
başlatılan soruşturmaları çeşitli yollarla etkisiz hale getirmeyi başarmıştır. Örneğin, yukarıda atıfta bulunulan 1992 yılına ait istihbarat
raporu üzerine başlatılan tahkikat bir süre sonra kapatılmış, görevinden el çektirilenler mahkeme kararıyla görevlerine geri dönmüştür. Raporun içinde yer alan Fetullahçı emniyet mensupları listesi ise yok edilmiş, bu listenin bir kopyası ancak 1999’da başlatılan
yeni bir tahkikat sırasında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinin
dosyaları arasında bulunmuştur.142
1991 yılı içerisinde Ünal Erkan’ın OHAL bölge valiliğine atanması ve Turgut Özal’ın 1993’teki vefatının ardından Türkiye’de ortaya çıkan yeni siyasi durum terör örgütü lideri Fetullah Gülen yapılanmasının yeniden güçlenmesine imkan vermiştir. Dönemin
siyasi aktörleriyle ilişkisini güçlendiren “cemaat”in diğer alanlarda
olduğu gibi emniyetteki gücü de giderek artmıştır. 1997’de başlayan 28 Şubat sürecinde diğer İslami grupların aksine “cemaat”
takip ettiği takiye ve temkin stratejisi sayesinde devlet kurumlarında tutunmayı başarabilmiştir. Öyle ki FETÖ mensupları emniyet içerisindeki sayılarının artmasıyla birlikte 1990’lı yılların son-
141
Yalçın Bayer, “Gülen, Türkiye’yi Hep Kemirmiş…”, Hürriyet, 26 Temmuz 2016.
142
Hablemitoğlu, Köstebek, s. 359-360.
/
107
108
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
larında Fetullah Gülen “cemaati” (!) hakkında olumlu görüş içeren
polis raporları çıkarmışlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Dairesi Başkanlığınca Temmuz 1998 yılında yayınlanmış kitapçık
bunlardan birisidir. Yine 1999 yılında İslam’da Mezhepler, Tarikat ve
Dini Akımlar başlıklı kitapçık çıkarılmıştır.143 Söz konusu raporda
Fetullah Gülen grubu irticai topluluklar arasında sayılmamış aksine
“türban konusundaki esnek tavrı, toplumun farklı kesimleriyle yürütmekte olduğu diyalog çabaları ve yurt dışındaki eğitim faaliyetleri” dolayısıyla övgüye layık görülmüştür.
Fetullahçılar, emniyet teşkilatındaki hemen her birimin kilit
noktalarında söz sahibi olmuşlardır. Deşifre olduğu tespit edilenler
sanki cezalandırılırmış gibi yapılarak kripto “abi”leri ve “abla”ları
vasıtasıyla bir başka kilit göreve atanmışlardır. 1990’lı yılların sonlarında kendisini cemaat olarak gören söz konusu örgütün faaliyetleri hakkında açılan davalar ve soruşturmalar sonuçsuz kalmış,
örgüt bir şekilde bürokrasideki hakimiyeti nedeniyle bu çabaları etkisiz hale getirmiştir. Hatta soruşturmayı yürütenler hakkında çeşitli iftiralar atılarak haklarında disiplin soruşturmaları açılmıştır.
2000’Lİ YILLARDA FETÖ’NÜN EMNİYET YAPILANMASI
2000’li yılların ortalarında FETÖ emniyetin hem merkez hem
de taşra teşkilatında iyice yapılanmış, özellikle eğitim, personel, istihbarat ve kaçakçılık gibi kritik birimlerde sağlam biçimde örgütlenmiştir. Bu dönemde Emniyet Teşkilatına personel alımları ile
teşkilat içindeki terfilerde örgüt mensuplarına ağırlık verilmiştir.
Yeni alım, terfi ve yurt dışı görevlendirmelerde cemaat referanslı kişilerin özel kurslara çağrıldığı ve bu kişilere sınav sorularının önceden verildiğine yönelik iddialar basında sıkça yer tutmuştur.
Diğer taraftan ise ne kadar başarılı olduklarına bakılmaksızın örgüt
143
“FETÖ/PDY’nin Kamu ve Özel Kurumlar, STK’lar, Diğer Kurumsal Alanlar ve
Özel Hayata Sızarak Örgütlenmeleri”, T24, http://t24.com.tr/files/20161222100650_
selection.pdf, (Erişim tarihi: 1 Temmuz 2017).
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
mensubu olmayan emniyet personelinin terfileri engellenmiş hatta
bu kişilerin görevden ayrılmaları için soruşturma ve ceza yoluyla
baskılar yapılmıştır. Ayrıca örgüt bu yıllarda polis eğitim kurumlarına mutlak hakim duruma gelmiştir.
Polis Akademisinin özellikle lise kaynaklı öğrencilerinin sayısı
2006 ve daha sonraki yıllarda giderek artırılmıştır. Bu uygulamanın
temel sebebi FETÖ yapılanmasının kendi ideolojisinden olan ve
kendine sorgusuz itaat edecek daha çok polis yöneticisi yetiştirmek
istemesidir. Polis Akademisini kazanan lise kaynaklı öğrencilerin
oransal olarak büyük çoğunluğu FETÖ yapılanmasının dershanelerinden yetişmiş kişilerden oluşmaktadır. Bu durum elbette ki tesadüfi değildir. Bu yapılanma ile ilgili olarak yürütülen adli süreçte
yer alan tanık ifadeleri ve teknik araştırmalar Polis Akademisine alınacak FETÖ bağlantılı öğrencilere sınav sorularının daha önceden
verildiğini göstermiştir.144 Bu öğrenciler itina ile seçilerek güvenlik
bürokrasisinde yer almaları için özellikle Polis Akademisine yerleştirilmiştir. Bu uygulama neticesinde FETÖ’ye karşı duran ve onların kapalı yapısına katılmayan diğer öğrenciler çok daha küçük
azınlıklar içerisine sürüklenmiştir.
İrdem ve Kavsıracı tarafından 2000’li yıllarda Polis Koleji ve
Akademisinden mezun olan ve halen emniyet teşkilatında görev
yapan yirmi kişi ile yapılan derinlemesine mülakat görüşmelerinde
görüşme yapılanların hepsi özellikle Polis Akademisinde FETÖ yapılanmasına mensup olmadıkları için disiplin yönünden yüksek
ceza puanı aldıklarını, psikolojik şiddet mağduru olduklarını belirtmiştir. Görüşme yapılanların hepsi Polis Koleji ve Akademisinde
ayrımcılığa uğradıklarını belirtmişler ve kendilerine uygulanan
farklı muamelenin nedenini FETÖ yapılanmasına dahil olmama144
“Genel Kurul Kararı”, HSYK (2016), Karar no: 2016/426, Tutanak no: 17,
http://www.hsyk.gov.tr/Eklentiler/files/karar.pdf, (Erişim tarihi: 29 Nisan
2017), s. 14-15.
/
109
110
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
ları şeklinde ifade etmişlerdir. Görüşme yapılan kişilere uygulanan
şiddet olaylarını ise amirleri tarafından gereksiz yere azarlanmaları,
onur kırıcı muamele görmeleri, hakarete maruz kalmaları, devre
kaybettirilmeleri, ötekileştirilmeleri, kamp döneminde fiziksel şiddete mağruz bırakılmaları ve tehdit edilmeleri oluşturmaktadır.145
2000’li yıllar Polis Koleji ve Polis Akademisinden mezun olan öğrencilerin neredeyse üçte ikisinin Fetullahçı yapıya mensup olduğu
bir döneme tanıklık etmektedir. Lise düzeyindeki kolej eğitimi öğrencilerin örgüte bağlanması için kritik bir dönemi teşkil etmiştir.
Her sınıf için ayrı ayrı atanmış olan sınıf imamları öğrencileri sürekli
kontrol altında tutmuşlardır. Kolejdeki kız ve yabancı uyruklu öğrenciler arasında da (gayrimüslimler dahil) Fetullahçılar bulunmaktadır. Polis Kolejinden mezun olan FETÖ’cü öğrencilerin Polis Akademisindeki öğrenimleri de benzer şekilde devam etmiştir.
2006 yılında Nurettin Veren ve Adil Serdar Saçan’ın yaptığı tahminlere göre emniyetin amir kadrolarının yüzde 70-80 kadarını Fetullahçılar oluşturmaktaydı. Alt kademelerde FETÖ mensupları
daha düşük oranda olmakla beraber yine de etkindiler.146 Emniyetin İstihbarat ve KOM dairelerini neredeyse tamamen ele geçiren
örgüt aynı zamanda diğer dairelerin de bilgi-işlem birimlerinde etkili hale geldi. Buralarda çalışan personel örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmeye zorlandı. Emniyet arşivindeki bilgiler
FETÖ’nün istihbari arşivine aktarılarak gerektiği zaman örgütün
amaçları doğrultusunda kullanıldı.147
FETÖ emniyet içerisinde kurduğu bu ağ sayesinde operasyonel faaliyetlerini daha cüretkar bir biçimde yürütmeye başladı. Artık istediği
145
İ. İrdem, ve O. Kavsıracı, “FETÖ Yuvasından Milletin Okuluna Dönüş: Türkiye’de Polis Akademisi Dönüşüm Süreci”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1,
(Ankara: 2017).
146
Yanardağ, Türkiye Nasıl Kuşatıldı: Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası.
147
Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat, s. 563-564.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
kişiler hakkında dosya temin edebiliyor ve bunu dilediği yerlere iletebiliyordu.148 Emniyet içinde kendi amaçları uyarınca hareket etmeyen
veya kendine tehdit olarak gördüğü üst düzey bürokratları, haklarında
sahte bilgi ve belgelerle rapor hazırlamak ve bu raporları gayriresmi kanallardan üst makamlara ulaştırmak suretiyle görevden aldırabiliyordu.149 Hatta iftira ve komplolar hazırlayarak bu kişilerin yargılanması ve hapis cezasıyla cezalandırılmasına yol açıyorlardı.150
Ülkemiz güvenlik bürokrasisinde yıllarca polis, asker, savcı ve
hakimi kullanarak sessiz ve derinden Türkiye’yi işgal etmeye çalışan FETÖ 17-25 Aralık sürecinde de her türlü hukuksuzluğu
yapmıştır. FETÖ yıllarca Emniyet Teşkilatında yetiştirdikleri paralel mihrakları kullanarak sözde operasyonlar yürütmüş, devlet
aklını “FETÖ’ye karşı” yeniden dizayn etmek istemiştir. Örgüt
17-25 Aralık’ta emniyet ayağı ile gerçekleştirmeye çalıştığı darbe
girişiminin temellerini Polis Akademisi ve bağlı okullarında atmıştır. Akademi ve bağlı okullarından mezun olarak istihbarat, organize suçlarla mücadele, terörle mücadele gibi aktif-operasyonel
gücü olan yerlere atamaları yapılan FETÖ mensupları seçilmiş hükümetle düştüğü anlaşmazlık yüzünden yalnızca hükümetten desteğini çekmekle kalmamış, aynı zamanda yolsuzlukla mücadele
kalkanı arkasına saklanarak ve yargıdaki “abi”lerinin de verdiği talimatlarla hükümeti düşürme yoluna gitmişlerdir. Akademi ve akademiye bağlı okullarda yuvalanan ihanet şebekelerince gerçekleştirilen operasyonlar, operasyonların boyutları, yasa dışı fiziki ve
teknik takipler, montaj ses kayıtları düşünüldüğünde tüm bunlar
söz konusu yapılanmanın ve müritlerinin küresel güçlerin Türkiye
taşeronu olarak hareket ettiğini göstermektedir.
148
Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat, s. 417-418.
149
Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat, s. 421-427.
150
Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet, Bugün Cemaat, s. 479.
/
111
112
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
FETÖ’nün operasyonel faaliyetlerinde kilit rolü oynayan birim
söz konusu yıllarda ele geçirmiş olduğu İstihbarat Daire Başkanlığı
olmuştur. Bu birim il ve ilçelerde teşkilatlanmış personeli ve üstün
teknik imkanlarıyla ülke genelinde izleme ve dinleme faaliyeti yürütmektedir. Daire yalnızca Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı’nın denetimine tabi bulunduğu, müfettiş denetimine kapalı
olduğu için epey geniş bir hareket kabiliyetine sahiptir. Böylece
FETÖ devletin imkanlarını kötüye kullanarak operasyon yapmak
istediği kişileri takip etmiş, onların özel hayatları hakkında her
türlü bilgiye sahip olmuştur. Elde ettiği her türlü bilgiyi de bu kişilerin aleyhinde resmi veya gayriresmi yollardan kullanmıştır. Gerek
şantaj yolu gerekse de iftira ve karalamalarla üst düzey kişilerin görevlerini yapmalarına engel olarak uzaklaştırılmalarına hatta ceza almalarına yol açmışlardır. Özellikle örgütün devlet yapılanmasındaki kadrolaşmasını derinleştirmek ve sağlamlaştırmak için kilit
yerlerdeki üst düzey hakim, savcı, bürokrat, general gibi kişileri itibarsızlaştırarak onların yerine kendi mensuplarının atanması için
çalışmışlardır. Delil uydurma, var olan delili abartma, alakasız deliller arasında ilişki kurarak senaryo yazma gibi yöntemler kullanarak hedefteki kişiyi şüpheli, sanık ve suçlu durumuna düşürmeyi
amaç edinmişlerdir.
Tarihler 17-25 Aralık’ı gösterdiğinde adamları üzerinden ve emniyet ile yargının paralel uzantıları vasıtasıyla Erdoğan ve seçilmiş
hükümeti düşürmeye yönelik darbe girişimi gerçekleştirilmiştir.
Ancak Erdoğan ve hükümetinin kararlı tutumu söz konusu girişimin de başarısız olmasına yol açmıştır.151 Cemaate bağlı polisler,
başbakan, bakanlar, üst düzey bürokratlar ve bunların yakınlarının
telefonlarını da usulsüz olarak dinlemiş ve bu dinlemelerden yola çıkarak 17 ve 25 Aralık 2013’te geniş çaplı “yolsuzluk” operasyonları
151
Yalçın Akdoğan, Siyasi Liderlik ve Erdoğan, (Turkuvaz Kitap, İstanbul: 2017), s. 216.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
başlatmışlardır. Operasyonlarda hedeflenen sonuç hükümetin itibarsızlaştırılarak düşürülmesi olmuştur. Söz konusu müdahalenin
Türkiye Cumhuriyeti hükümetini hedef alması üzerine İçişleri Bakanlığı, Emniyet Teşkilatında büyük bir dönüşüm başlatmış ve cemaate mensup olduğu tespit edilen polisler teşkilatın kritik noktalarından uzaklaştırılmıştır. 17-25 Aralık sonrasında FETÖ mensubu
bürokratlar, yargı mensupları ve polis amirlerinin görevden alınmaları, şüphelilerin görev yerlerinin değiştirilmesi, 30 Ekim 2014 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) Paralel Devlet Yapılanması’nı (PDY) illegal bir örgüt olarak tanımlaması ve söz konusu
paralel yapı ile mücadelenin kararlılıkla süreceğine yapılan vurgu
önemli gelişmeler arasındadır. Daha sonra FETÖ olarak tanımlanan
PDY hakkında 2014 ve 2015 yıllarında MGK’nın tavsiye kararı,
alınan Bakanlar Kurulu kararı ve örgütle mücadelenin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne girmesi FETÖ yapılanmasının Emniyet
Teşkilatında tasfiye edilmesinde en ciddi girişimler olmuştur.
EMNİYET TEŞKİLATI VE BAĞLI EĞİTİM
KURUMLARINDA DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM
Türkiye’de 2015 yılında çıkarılan 6638 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile iç güvenlik bürokrasisinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu kanun ile
artan terör olaylarına bağlı olarak vatandaşların kendilerini güvende
hissetmelerinin sağlanması, can ve mal emniyetinin tesis edilmesi,
kamu düzeninin korunması ve suçluların yakalanması için kolluk
kuvvetlerinin arama, durdurma, gözaltına alma, gerektiğinde silah
kullanma yetkisinin artırılması ile emniyetin ve jandarmanın teşkilat
yapısında değişiklikler yapılması amaçlanmıştır.
2015 yılında çıkarılan Kanun’la polislerin eğitimi yeniden yapılandırılmıştır. Bu kapsamda cemaatin tamamen hakim olduğu Polis
Kolejleri kapatılmış, polis memurları üniversite öğrencileri ve üni-
/
113
114
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
versite mezunları arasından seçilerek yetiştirilmeye başlanmıştır.
Komiser yardımcılarının yetiştirildiği Polis Akademisinde ise dört
yıllık bir lisans programı olan Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılmış, bunun yerine üniversite mezunlarına yaklaşık bir yıllık yoğunlaştırılmış bir eğitim programını içeren Polis Amirleri Eğitimi
Merkezi (PAEM) kurulmuştur. Akademinin öğretim kadrosunda
da büyük bir revizyona gidilmiş, böylece polis memur ve amirlerinin cemaat etkisinden uzak bir biçimde yetiştirilmeleri mümkün
kılınmıştır. Özellikle Emniyet Teşkilatının insan kaynakları ihtiyacını temin eden Polis Akademisi Başkanlığına 2014 yılında Prof.
Dr. Yılmaz Çolak’ın atanması 2015 yılında yapılan düzenlemeler
öncesinde kurumda yapılan radikal değişim ve dönüşümün ilk sinyalleri olmuştur. Yılmaz Çolak’ın atanması ile birlikte Polis Akademisi 2014 yılından bu yana son üç yıl içerisinde yoğun bir reform
sürecine girerek çok hızlı bir şekilde teşkilatın polis memuru ve komiser yardımcısı ihtiyacını gidermeye çalışmıştır.
2015 yılında gerçekleştirilen idari reform ile birlikte yıllarca
resmi siyasal ideolojiyi kullanmak suretiyle kendisini üreten ve meşrulaştıran FETÖ yapılanması ve söz konusu yapının vesayetçi
eğitim sistemi tesirini kaybetmeye başlamıştır. Polis memuru ve
amiri için tanzim edilen eğitim sisteminin 2015 yılında reforma
tabi tutulması sivilleşme ve demokratikleşme çabalarının ürünü
olarak karşımıza çıkmaktadır.152 2015 yılı öncesi eski sisteme bakıldığında “bürokratik vesayet”i destekleyen bir yapı ile karşılaşılmıştır. Eski sistemde gerek bürokratik işleyiş gerekse eğitim mekanizması sivil bürokratik tahakküme dönüşerek sadece adalet
nosyonunu değil aynı zamanda meşru hukuki işleyişi de akamete
uğratarak demokratik gelişimi deforme etmiştir. Devlet işleyişinde
düzenleyici ve verimli bir rol üstlenmesi gereken bürokratik yapı
152
Yılmaz Çolak, “Emniyet Teşkilatındaki Demokratik Dönüşüm: Polis Akademisi
Örneği”, Liberal Düşünce, Yıl: 22, Sayı: 85, (2017), s. 79.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
kendi içinde çözüldüğü gibi sürekli müdahale ya da müdahale tehdidiyle devleti olduğu kadar toplumun gelişimini de sekteye uğratmıştır. Yine küçük yaşta katı ideolojik ve hiyerarşik eğitime tabi tutulan 2015 öncesi akademi öğrencileri resmi ideolojiyi bir araç
olarak kullanarak topluma ve seçilmiş siyasetçilere tepeden bakan
bir eğitim almışlardır.153 Bürokratik vesayet sistemi demokratik gelişim önünde de ciddi engeller çıkarmıştır. 2015’te Polis Akademisi
eğitim sisteminde reform yapılması sivilleşme çabasının bir ürünü
olarak bürokratik oligarşinin tasfiyesi, polislik eğitiminin daha demokratik bir yapıya evrilmesi ve bilhassa polisin sivil otoritenin emrine girmesinde oldukça etkili olmuştur.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ VE EMNİYET TEŞKİLATI
15 Temmuz 2016 devletin askeri kanadında, TSK bünyesinde
yapılanan FETÖ’nün millete ihanet ağları ördüğü, ülkenin bütün
stratejik kurumlarını ve seçilmiş iktidarı ele geçirmeye çalıştığı, içimizdeki düşmanlarca emperyalist dış mihrakların “manda”sı altına
girmemizin amaçlandığı bir tarihi ifade etmesi bakımından oldukça
önemlidir. 15 Temmuz aynı zamanda milyonlarca insanın Türkiye
Cumhuriyeti devletinin başı olan ve Türk halkının birliğini temsil
eden “Cumhurbaşkanı” arkasında demokrasi, milli irade ve ülkenin
geleceğini garanti altına almak için tıpkı İstiklal Harbi’nde olduğu
gibi milli birlik ruhu içerisinde hareket ettiği bir gündür.
Emniyet Teşkilatında 17-25 Aralık süreci ile beraber yürütülen
temizlik operasyonunun ne kadar önemli olduğu 15 Temmuz
2016’daki darbe girişiminde bir kez daha anlaşılmıştır. Gerek yasal
anlamda yapılan değişiklikler gerekse Erdoğan liderliğindeki AK
Parti iktidarı döneminde polisin askerlik hizmetini yapmış sayılmasından polis sayısı ve kullandıkları araç gereçlerin artırılmasına
kadar hayata geçirilen düzenlemeler 15 Temmuz gecesi darbeci as153
Çolak, “Emniyet Teşkilatındaki Demokratik Dönüşüm: Polis Akademisi Örneği”, s. 80.
/
115
116
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
kerler karşısında moral üstünlüğe sahip olan polisin kendisinden
ağır silahlar bakımından kat kat üstün olan FETÖ’cü darbeciler
karşısında halkın da desteğiyle galip gelmesine yol açmıştır. 15
Temmuz darbe girişimine tepki olarak halk tarafından ortaya koyulan sivil direniş dünyada eşi benzerine rastlanmamış bir durum
olarak demokratikleşmenin ateşleyici fitilini yakmıştır. Türkiye tarihine kalıcı ve unutulmaz bir politik kültür ile paradigma değişimi
miras bırakan 15 Temmuz ideal olan demokratik zeminin reel de
olabileceğinin önünü açarak hem Türkiye’de hem de İslam coğrafyasında kamusal alanı dönüştürme kudreti taşımaktadır.154
15 Temmuz’da Türkiye askeriye içerisindeki FETÖ yapılanmasının gerçekleştirdiği darbe girişimi ile uçurumun kenarından dönmüştür. Erdoğan’ın liderliğinde başta halk olmak üzere polisin ve
ordu içerisindeki kahraman Türk askerlerinin desteğiyle darbeci teröristlere sığınacak bir sancak bile bırakılmamıştır.
15 Temmuz’da ordudaki FETÖ’cülerin darbe girişiminde birincil rol oynamasına karşılık emniyet içerisinde bu kalkışmaya
destek veren kayda değer bir yapılanma ortaya çıkmamıştır. Bunda
büyük oranda 17-25 Aralık sonrasında gerçekleştirilen yapısal değişiklikleri ve yasal düzenlemelerin etkisi söz konusudur. 2014 sonrası görevlerinden uzaklaştırılan emniyet personeli arasında ise
darbe girişimine destek verenler olmuştur. Örneğin FETÖ bağlantısı sebebiyle Kasım 2014’te görevden alınan Emniyet Müdürü
Mithat Aynacı’nın darbe girişimi sırasında askeri kıyafet giymiş
olarak bir tankta bulunduğu tespit edilmiştir.155
Darbe girişimine emniyet kadrolarından kayda değer bir destek
gelmemekle beraber girişimin bastırılmasının ardından teşkilatta
FETÖ’ye karşı operasyonlara yeniden hız verilmiştir. İlk etapta 7
154
Alim Yılmaz, “15 Temmuz Sivil Direnişi: Demokrasiyi Yeniden Kurmak”, Muhafazakâr Düşünce, Yıl: 13, Sayı: 49, (Eylül-Aralık), s. 66-69.
155
“FETÖ’cü Hain Mithat Aynacı’dan Güldüren Savunma”, Sabah, 24 Mayıs 2017.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
bin 899 emniyet personeli açığa alınmış156 ve bu sayı ilerleyen günlerde artmıştır. 26 Nisan 2017 itibarıyla 9 bin 103 kişi görevden
uzaklaştırılmış ve bu personellerin soruşturmaları halen devam etmektedir.157 Adliyeye sevk edilen emniyet mensuplarının bir kısmı
ise tutuklanmıştır.
SONUÇ
FETÖ hem diğer dini cemaatlerden hem de terör örgütleri ve
benzeri suç örgütlerinden farklı bir yöntem izleyerek adam satın alma,
tehdit ve benzeri yöntemler izlemiş, kamusal mal ve hizmet sunan
Emniyet Teşkilatına da uzun vadede yatırım yapmıştır. Türkiye’de güvenlik bürokrasisinin en temel kurumu olan Emniyet Teşkilatına personel yetiştirerek istihdam boyutu ile devlete sızan FETÖ yapılanması
devlet içerisinde silahlı ve istihbari bir güç haline gelmiştir. MİT tırlarının durdurulması, 17-25 Aralık emniyet-yargı müdahalesi ve 15
Temmuz darbe girişimi olaylarında eleman yetiştir-yerleştir yöntemi
ile paralel bir yapı oluşturduğu açıkça görülmüştür.158
Gerek emniyet teşkilatı gerekse polis eğitim kurumlarındaki
temizliğin büyük ölçüde sonuç verdiği görülmekte ise de bu kurumların tamamen FETÖ’den temizlenmiş olduğunu kesin
olarak iddia etmek kolay değildir. Çünkü FETÖ sistemik bir sorundur ve devletin hemen hemen her kurumunda uzun yıllar boyunca örgütlenmiştir. Sistemik bir sorun olan FETÖ ile mücadelede radikal bir değişikliğe ihtiyaç vardır. Muhakkak anayasal
temelde yapılması gereken bürokratik vesayet sistemi ile mücadele güvenlik sorunu yaratabilecek diğer benzeri oluşumların tasfiyesinde de fayda sağlayacaktır.
156
“İçişleri’nde Operasyon: 8777 Personel Açığa Alındı”, CNN Türk, 18 Temmuz 2016.
157
“Emniyet’ten İhraç Edilenlerin Polislerin Tam Listesi! 26 Nisan”, Yeni Şafak, 27
Nisan 2017.
158
Ş. Ertan Çomaklı ve Deniz Turan, FETÖ-PKK Bağlamında Terör Amaçlı Kullanılan Mal ve Hizmetler, (Polis Akademisi Yayınları, Rapor No: 6, Nisan 2017).
/
117
118
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
FETÖ’NÜN TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE
SIZMA STRATEJİSİ
NECDET ÖZÇELİK*
1960 ve 70’lı yıllar Türkiye açısından yerel, bölgesel ve küresel
birçok krizin yaşandığı dönemdir. Öğrenci hareketlerini ve ordu vesayetini bu dönemdeki Türk kamusal alanında gelişen iki önemli
dinamik olarak görmek abartılı bir tespit olmaz. Öyle ki o yıllarda
Türkiye’de kamusal gücü ele geçirmek veya etkilemek isteyen birilerinin yatırım yapacağı iki aktörden biri öğrenciler diğeri de askerlerdi. Fetullah Gülen’in kamuda 15 Temmuz 2016 tarihine kadar
bilinen adıyla “hizmet hareketi”nin ortaya çıkışı 1970’li yılların
başlarına dayanır. Dini oryantasyonla öğrenci çevresinde varlığını
göstermeye çalışan Gülencilerin Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK)
olan ilgisi de o yıllarda başlar.
Fetullah Gülen’e kadar askeri vesayetin bir dini grup tarafından
devlet kontrolünü ele geçirmek için araç olarak kullanıldığı görülmemiştir. Gülencilerin TSK’ya sızmaları 1970’li yıllarda başlamakla birlikte kitlesel sızmalar 1980 yılındaki askeri darbe sonrasında görülür
ve 1990’lı yıllarda da artan bir ivmeyle devam eder. Buna rağmen
baskın bir seküler yaklaşıma sahip olan TSK’ya sızmak ve sonrasında
da sistem içinde varlığını idame ettirmek diğer örgütlerde de görüldüğü gibi Gülenciler için de tam bir gizlilik gerektirmiştir.
BEŞ BOYUTLU STRATEJİ
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) TSK’daki varlığını sızma
ve hayatta kalma esasına dayalı beş boyutlu bir stratejiyle ifade
etmek yerinde olur. Bu stratejiyi oluşturan boyutlar şunlardır:
1. Askeri personel statülerinin analiz edilerek önceliklendirilmesi
2. Kuvvet komutanlıklarının incelenerek önceliklendirilmesi
3. Kritik görevlere yerleşilmesi
* Güvenlik Analisti
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
4. Sızma ve hayatta kalma faaliyetlerinin profesyonel askeri hizmet süresine göre dönemselleştirilmesi
5. TSK’daki sızma, hayatta kalma ve adanma faaliyetlerinin aşamalandırılması
Bu kapsamdaki boyutlar ele alındığında ilk olarak TSK’nın personel statüsünün hedeflendiği anlaşılmaktadır.
PERSONEL STATÜLERİNİN ÖNCELİKLENDİRİLMESİ
TSK personel yapısı farklı statüler üzerine kuruludur ve bunlar
kanunlaştığından beri çok az değişikliğe uğramıştır.159 Rütbeler general/amiral, subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş/er sınıflandırmalarına dayanır ve aynı sırada hiyerarşik ilişkiyi de ifade eder. Kabaca
tarif etmek gerekirse stratejik mevkiler general/amirallerce, operasyonel görevler subaylarca, taktik ve teknik mevkiler astsubaylar ve
uzman erbaşlarca yürütülür.
Kara, Deniz, Hava, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının tamamında yaklaşık 350 civarında general/amiral kadrosu
mevcut olup bunlar stratejik askeri karar verme süreçlerinin merkezidir. Bir subay general olmak için birçok kriteri içeren uzun bir çalışma ve adanma sürecine ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla bu mevkiye sızabilmek de aynı oranda yoğun bir çabayı gerektirmektedir.
FETÖ’nün operasyonel inisiyatifi elde ederek harekete geçebilmesi
için TSK içinde yeterli sayıda general/amiral sayısına ulaşabilmeyi
hedeflediği ancak doğal terfi süreci göz önüne alındığında zamanlama itibarıyla öncelik olarak bu pozisyonu daha gerilerde tuttuğu
değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla hem stratejik general statüsüne uzun vadeli yatırım
yapabilmek hem de operasyonel mevkilere tahakküm edebilmek
için FETÖ’nün subay statüsüne sızmayı önceliklendirdiği görülebilir. Subay olmanın birkaç alternatifi olmakla birlikte bu statüyü
159
926 Sayılı TSK Personel Kanunu, 27 Temmuz 1967.
/
119
120
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
elde etmek için temel olarak dört yıllık askeri lise ve müteakibinde
dört yıllık harp okulundan mezun olmak gereklidir. Bunun yanında sivil liselerden doğrudan harp okuluna girebilen öğrenciler
dört yıllık bir eğitim/öğretimden sonra subay olabilmekte hatta
üniversite bitirmiş ve askerliğini yedek subay olarak yapmış siviller
ile üniversite mezunu temayüz etmiş astsubaylar da subaylık rütbesi
alabilmektedir. Bunlara daha sonra sivil üniversitelerden mezun,
kısa süreli askeri eğitim almış sözleşmeli personel de eklenmiştir. Ne
var ki farklı kaynaklardan gelen subaylardan general olma fırsatı sadece harp okulu mezunu subaylara verilmiştir. O halde general
olma potansiyeli olan, öğrencilik süresi daha uzun ve farklı okul kademelerinden temin edilen askeri lise ve harp okulu kaynaklı subaylar FETÖ’nün hedeflediği subay kaynağı olarak görülür.
FETÖ’nün hedeflediği üçüncü statü ise astsubaylıktır. Astsubaylar
taktik ve teknik seviyede önemli görevleri icra eder ve astsubayların
stratejik anlamdaki askeri görevleri nadirdir. Dolayısıyla FETÖ’nün
bu statüye sızmak için subaylarda olduğu gibi uzun vadeli bir çabasından bahsetmek gerçekçi olmaz. Ne var ki Hava Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarındaki teknik ve kolluk görevlerinin astsubaylarda birikmiş olması örgütün özellikle bu kuvvetlerdeki
astsubay statüsüne nüfuz etmesinin gerekçesini oluşturmaktadır.
Uzman erbaş ve erbaş/er statüleri diğer rütbelerle karşılaştırıldığında bunların FETÖ tarafından önemsenmediği görülmektedir. Bu
pozisyondaki askerlerin mevkilerindeki geçicilik ve askeri karar verme
süreçlerinde rol almadıkları göz önüne alındığında FETÖ’nün bu
gruba neden yatırım yapmadığı daha kolay anlaşılabilir. Aşağıdaki
tablo incelendiğinde FETÖ’nün TSK içinde hangi statüyü daha çok
önceliklendirdiği açıkça görülmektedir. FETÖ TSK’nın stratejik
emir-komuta zincirini ele geçirerek kurumun hiyerarşik geleneğini
kullanmak suretiyle ordunun tamamına nüfuz etmeyi hedeflemiştir.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Tablo 2. TSK Personel Sayıları ve 15 Temmuz Darbe Girişimi Sonrası İlişiği Kesilenler
Statü
Kara,
Jandarma
Sahil
Deniz, Hava
Genel
Güvenlik
Kuvvetleri Komutanlığı Komutanlığı
Toplam
Mevcut
15 Temmuz Darbe
İlişiği Kesilenlerin
Girişiminden Sonra
Toplam Mevcuda
TSK’dan İlişiği
Olan Oranı (yüzde)
Kesilen Mevcut
GENERAL/
AMİRAL
325
32
1
358
158
44
SUBAY
32.189
6.437
661
39.287
2.133
5,4
ASTSUBAY
68.978
25.852
1.561
96.391
731
0,75
* 31 Temmuz 2016 itibarıyla
KUVVET KOMUTANLIKLARININ ÖNCELİKLENDİRİLMESİ
FETÖ’nün TSK’yı ele geçirme stratejisinin ikinci boyutunun
muhtemel bir operasyonel kapasiteye erişebilmek için kuvvet hazırlama temelinde geliştiği görülmektir. Bu bakımdan istihbarat, operasyon, teknik ve insan gücü kapasitelerinin olası bir kalkışmayı
destekleyebilmesi için sızma ve yerleşme bağlamında kuvvet komutanlıkları da önceliklendirilmiştir.
İçişleri Bakanlığının bünyesinde kırsal alandaki kolluk görevlerini
yerine getiren Jandarma Genel Komutanlığı yüksek bir askeri kültüre
sahip olup TSK’nın bütününden ayrı görülmeyen özelliğe sahiptir ve
sivil toplumla diğer kuvvetlere göre daha çok iştigali olan bir yapıdır.
Bazı kritik bölgelerdeki komutanlıklarına ilave olarak her ilde yapılanması bulunan jandarma köy, kasaba ve beldelerdeki kaynakları vasıtasıyla istihbarat üstünlüğüne sahip olmakla birlikte terörle mücadeledeki tecrübesi ve askeri geleneğinin etkisiyle yerel ve bölgesel harekat
üstünlüğünü de elinde bulundurmaktadır. Böylesine yaygın bir teşkilatın istihbarat ve operasyon avantajları FETÖ’nün bu kuvveti önceliklendirmesi için önemli sebeplerdendir.
FETÖ’nün Hava Kuvvetleri Komutanlığını kuvvet hazırlama
çabası çerçevesinde teknolojili harekat kapasitesinin getirdiği hava
/
121
122
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
üstünlüğü nedeniyle jandarmadan sonra tercih ettiği değerlendirilmektedir. Pilot ve uçuş teknisyeni personel FETÖ’nün Hava Kuvvetlerindeki gövdesini oluşturmuş ve 15 Temmuz darbe girişiminde
etkin rol oynamıştır.
Kara Kuvvetleri Komutanlığının operasyonel anlamda üçüncü sırada yer aldığı görülmektedir. Yaygın insan gücünün ötesinde bu komutanlığın havacılık, komando ve zırhlı birliklerin harekat kapasiteleri üzerinden FETÖ’nün sızma önceliklerinin geliştiği söylenebilir.
Deniz Kuvvetlerinin tercih edilmesinde harekat kapasitesinden
çok bu birimin iç istihbarat ve teknik istihbarat gücünün rol aldığı
söylenebilir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının TSK içinde ideolojik yapılanmaların tespit edilmesi için önemli bir yapıya sahip olduğu öteden beri dillendirilir.160
KRİTİK GÖREVLERİN ÖNCELİKLENDİRİLMESİ
FETÖ’nün stratejisinin üçüncü boyutunu kritik görevlerin önceliklendirilmesi ve ele geçirilmesi oluşturur. Bu kapsamda her seviyedeki personel ve istihbarat görevleri (kısım, şube ve başkanlık)
FETÖ’nün TSK’da ele geçirmeyi arzu ettiği mevkileri oluşturmuştur.
Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının Personel Başkanlıkları TSK’nın sızma politikalarının geliştirilip yürütüldüğü seviyelerdir ve terfi, atama ve sicil işlemleri bu başkanlıklar tarafından
gerçekleştirilir. FETÖ’nün sızma, yerleşme ve yayılma faaliyetlerini
kolaylıkla yürütebilmek maksadıyla öncelikli olarak Personel Başkanlıklarına yerleşmeye başladığı değerlendirilmektedir.
İkinci öncelikli kritik mevki ise istihbarat başkanlıklarıdır. Bu
birim askeri istihbarat çalışmalarının yanı sıra kurum içi istihbaratla da görevlidir. FETÖ’nün istihbarat başkanlıklarındaki tahakkümü kendi personelini TSK içinde saklama ve karşıt görüşlüleri de
tasfiye etme fırsatına dönüşmüştür. Eski askeri savcılardan Ahmet
160
“Sarmusak: BÇG’yi Güven Erkaya Örgütledi”, Türkiye, 8 Ekim 2012.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Zeki Üçok 2009 yılında Kayseri’deki Fetullahçı yapıya dair yürüttüğü bir soruşturma kapsamında FETÖ üyesi eski astsubay Ali Balta’nın ifadesi üzerine askeri istihbarat ile yapmak istediği bir istişareyi gerçekleştiremediğini vurgulayarak buradaki FETÖ üyelerini
işaret etmektedir.161
Personel ve istihbarat görevlerine ilave olarak FETÖ’nün ele geçirmekte kararlı olduğu emir subaylığı/astsubaylığı, özel kalem müdürlüğü ve koruma kadroları da oldukça önemlidir. Zira TSK’daki
her general/amirale kişisel yardımcı olarak bir emir subayı/astsubayı,
yüksek rütbeli generallere ise resmi işlerinin planlayıcısı olarak bir
özel kalem müdürü ve ihtiyaç oranında yakın koruma personeli tayin
edilir. Emir subay/astsubayları general/amirallerin tüm resmi ve
büyük ölçüde de özel programlarına iştirak ederler. Böylelikle general
ve amirallerin resmi ve özel her türlü ilişkileri, seyahatleri, sağlık, finans işleri ile aile bireylerinin eğitim ve iş detaylarının tamamı bu kişilerce bilinir. FETÖ açısından kendilerine müzahir olmayan general
ve amirallerin yakın çevresine bu kişileri yerleştirmek onların faaliyetlerini ve ilişkilerini izlemek açısından oldukça önemlidir.
Eski Yarbay Levent Türkkan 2011 yılında eski Genelkurmay
Başkanı Necdet Özel’in emir subayı yardımcılığına, 2015 yılında
da şu anki Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın emir subaylığına
getirilmiştir. 15 Temmuz darbe girişimine aktif olarak katılan ve
Hulusi Akar’ı derdest eden Türkkan genelkurmay başkanlarını dinlediğini ifadesinde beyan etmiştir.162 Öte yandan Hulusi Akar’ın
eski özel kalem müdürü eski Albay Ramazan Gözel de darbe girişiminde aktif rol alarak Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki
Çolak’ı Genelkurmay Karargahı girişinde derdest eden grubun ba-
161
162
Ahmet Zeki Üçok, Tek Başına, (Doğan Kitap, İstanbul: 2016), s. 109-111.
“Levent Türkkan: ‘Teheccüde Kalkıyoruz’ Diye Kaldırdılar ve O Gece Soruları
Verdiler”, Milliyet, 30 Eylül 2016.
/
123
124
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
şındaydı.163 Bununla birlikte komutanların yakın korumalığı da komutanlara yakın konumları itibarıyla FETÖ’nün TSK içindeki
kritik görevleri içinde yer almaktadır. Hulusi Akar’ın yakın koruma
timi içinde yer alan eski astsubaylar Ömer Gürsel Çetin ve Erdoğan
Karatepe de darbe girişiminde aktif rol oynamış, birisi Hulusi
Akar’ı diğeri de Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’i derdest etmişti.164
FAALİYETLERİN DÖNEMSELLEŞTİRİLMESİ
FETÖ’nün TSK’ya sızma ve yerleşme stratejisinin dördüncü
boyutu olarak da dönemselleşme göze çarpar. Çetin Acar’ın da belirttiği gibi FETÖ TSK personeli ile iltisağını askeri okul öncesi, askeri okul, muvazzaflık (fiili hizmet) ve muvazzaflık sonrası dönemlerde farklı yöntemler kullanmak suretiyle devam ettirmiştir.165 Bu
dönemler analiz edildiğinde telkin, hazırlık, idame, yerleşme, yayılma ve adanma merkezli bir politika izlendiği görülür. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın TBMM 15
Temmuz Darbe Araştırma Komisyonuna gönderdiği yazıda da
ifade edildiği gibi dönemselleşme boyutunda gelişen bu politika örtülü bir radikalleşme süreciyle yürütülmüştür.166
FETÖ’nün TSK’ya sızma süreci askeri okullara girmeden önce
başlar. Askeri okul öncesi dönemi telkin ve motivasyon yoluyla
asker olmaya özendirme ve TSK’ya sızma için hazırlıkların yapıldığı
süreç olarak adlandırmak yerindedir. Bu dönemin hedefi askeri liselere ve harp okuluna öğrenci yerleştirmektir. Muhafazakar ve varlıklı olmayan ailelerin akademik açıdan başarılı çocukları FETÖ ev163
“Akar’ın Eski Özel Kalem Müdürü Ramazan Gözel Hâkim Karşısında”, NTV,
6 Haziran 2017.
164
Hulusi Akar İfadesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İddianamesi, 2016/103583,
31 Mart 2017, s. 305-310
165
Çetin Acar, FETÖ’nün TSK Yapılanması, (Truva, İstanbul: 2017).
166
MİT Raporu, Sayı: 10.000.06.000.105.2/50-97549206, 22 Mayıs 2017, s. 9.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
lerine ve dershanelerine davet edilerek burada akademik hazırlıklarla
birlikte radikalleşme sürecine tabi tutulurlar. Askeri okullara öğrenci alımları yıllarca TSK’nın kendi sınav sistemine göre yapılmış,
1970 ve 1980’li yılların başında FETÖ’cü öğrenciler bu sınavları öz
gayretleriyle geçerek askeri okullara girebilmişlerdir. Ne var ki
1980’li yılların ortalarından itibaren FETÖ’cü öğrencilerin sistematik ve kalabalık bir şekilde TSK’ya girdikleri görülmüştür. Eski
bir subay olan Yavuz Selim Demirağ askeri liselere kitlesel FETÖ
sızmalarının 1986 yılındaki askeri lise sınavlarıyla başladığını ve o
yıl içinde Kuleli Askeri Lisesi’ne giren 450 öğrencinin 300’ünün
FETÖ’cü olduğunu ifade etmiştir.167 Böylesine kitlesel bir sızmaya
okul öncesi organize bir hazırlık sürecine ilave olarak kendi gayretleriyle daha önceden askeri okullara girip subay olan örgüt elemanlarınca ilgili sınav sorularının aday öğrencilerle paylaşılması suretiyle katkı sağladığı değerlendirilmektedir. Demirağ 1999’da
İzmir’de FETÖ evinde yakalanan bir askeri öğrencinin idari soruşturma sırasında okula girmeden önce örgüt elemanlarının kendisini
askeri okula gitmesi için ikna ettiğini belirtmektedir.168
Askeri liselere girdikten sonra her bir öğrenci ve ailesi MİT, Emniyet veya Jandarma istihbaratının yürüttüğü bir güvenlik soruşturmasına tabi tutulur. FETÖ’ye bağlı ailelerden seçilmiş ve askeri liselere girmiş öğrencilerin normal olarak bu okullarda kalma şansı
oldukça düşüktür. Ancak öğrenciler askeri liseye girdikten sonra
okulda Kemalist söylemlere adapte olmaları için FETÖ kadrolarınca
tembihlenmişler ve hafta sonu izinlerinde askeri liselerin konuşlandığı İzmir, Bursa ve İstanbul’daki cemaat evlerini ziyaret ederek örgüte bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Bu ziyaretlerde öğrenciler FETÖ
167
Yavuz Selim Demirağ, İmamların Öcü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Cemaat Yapılanması, 11. Baskı, (Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul: 2015), s. 58.
168
60-61.
Demirağ, İmamların Öcü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Cemaat Yapılanması, s.
/
125
126
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
kimliklerini ortaya çıkartmamaları, Risale-i Nur kitapçıklarını okula
götürmemeleri, okul zamanlarında namaz kılmamaları ve gerekirse
sigara içmek, kız arkadaş edinmek gibi “tedbir” yöntemleri almaları
konularında talimatlandırılmıştır. Mustafa Önsel 1980’li yıllardaki
askeri okul öğrencilerini işaret ederek bunları üç kategoriye ayırır:
devrimci, ülkücü ve otlar.169 Önsel “ot grubu”ndaki öğrencilerin
FETÖ’yü temsil etmelerine rağmen tarafsızlık ve eylemsizlik özelliklerinden dolayı askeri okullardaki idamelerini muntazaman sürdürdüklerini ifade eder. Bu gruptaki öğrenciler sonraki yıllarda da aynı
yöntemle askeri okullarda kalmayı başarabilmişlerdir.
Askeri liselerde ilk iki yılını cemaat bağlantısını açığa çıkarmadan tamamlayan bir öğrenci okulun devam eden yıllarını da
sorunsuz geçirmekte ve kolaylıkla askeri liseden mezun olarak
diğer öğrenciler gibi subay olmanın en önemli aşaması olan
Harp Okuluna girmeye bir sınava tabi tutulmadan hak kazanmaktadır. Harp Okulu öğrencilerinin büyük bir çoğunluğu askeri liselerden gelirken sivil liselerden de az sayıdaki öğrenci bu
okullara girebilmektedir. FETÖ öğrencileri sivil okullardan
Harp Okullarına üniversite giriş sınavlarıyla giderken de askeri
liselere giriş yöntemine benzer bir yol izlemektedirler. Ancak bu
sefer özel dershaneler ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezindeki (ÖSYM) FETÖ üyeleri soruların seçili öğrencilere verilmesinde rol oynamışlardır.
Askeri okullarda FETÖ kimliğini belli etmeyen öğrenciler
mezun olarak askeri sınıf branşına göre TSK içinde taktik bir mevkiye atanır. Fiili hizmete başlayan bir personelin kıta hayatında
kimliğini gizlemesi okul hayatına göre daha kolaydır. Zira tıpkı
diğer meslek gruplarında var olan FETÖ mensupları gibi askerler
169
Mustafa Önsel, Ağacın Kurdu, TSK’de Şakirtlerin İşgali Mi? Fethullah’ın Askerleri,
28. Baskı, (Alibi Yayıncılık, Ankara: 2016), s. 33-35.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
de gizliliği öncelikle “tedbir” yöntemleriyle sağlarlar.170 Buna ilave
olarak Atatürkçü ve mesleki söylemlere hakimiyet de kıta, karargah
veya kurumlarda çalışan FETÖ mensupları için gizliliğe yardım
eden hususlardır.
Muvazzaflık içinde hayatta kalmayı başaran FETÖ mensuplarına zaman içinde kendilerinden olmayanlarla ilgili kayıt tutmaları
ve fişleme yapmaları yönünde örgüt talimatları gelir. Böylelikle aynı
birlik veya garnizon içinde tehdit oluşturma potansiyeli bulunan askeri personel belirlenir ki TSK içine yerleşme-yayılma süreçlerinde
bu kadrolar çeşitli vesilelerle bertaraf edilebilsin. Üçok, eski astsubay Ali Balta’nın soruşturma aşamasında kendisinden sivil FETÖ
mensuplarınca Kayseri 2’nci Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığındaki örgüt üyesi olmayan personel hakkında düzenlenmiş fişleme listesinin doğrulanması yönünde talepte bulunulduğunu itiraf
ettiğini belirtmektedir.171 Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk
gibi davaların da FETÖ’cü olmayan askeri personelin TSK’dan ilişiğinin kesilmesi için sistematik bir makulleştirme argümanına dönüştüğü de görülmüştür. Öyle ki 27 Ocak 2013 itibarıyla bu davalarla iltisaklı 37 general, 125 albay, 16 yarbay, 5 yüzbaşı, 4 teğmen
ve 5 astsubay tutuklanmış ve 400 civarında FETÖ üyesi olmayan
personel tutuksuz yargılanmıştır.172
Adli yöntemlerle “mobbing” pek çok FETÖ üyesi olmayan askeri personelin tutuklanması, emekli olması, istifa etmesi ya da ordudan atılmasına neden olmuştur. Bununla birlikte askeri mecburi
hizmet 3 Haziran 2012 tarihinde 6318 sayılı Askerlik Kanunu’nda
yapılan değişiklikle 15 yıldan 10 yıla düşürülerek baskı ve yıldırma
altındaki FETÖ üyesi olmayan pek çok pilot, askeri doktor, tek-
170
MİT Raporu, Sayı: 10.000.06.000.105.2/50-97549206, 22 Mayıs 2017, s. 9.
171
Üçok, Tek Başına, s. 104.
172
Musa Kesler, “Her Rütbeden Tutuklu Var”, Milliyet, 27 Ocak 2013.
/
127
128
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
nisyen ve operasyonel yeteneğe sahip askeri personelin TSK’dan ayrılmasına neden olmuştur.173 Atama ve terfi işlemlerine tahakküm
eden FETÖ bu alanda da yoğun mobbing uygulayarak TSK içindeki kitlesel yayılma ve yerleşme fırsatlarının önünü açmıştır. 2012
ve 2013 Yüksek Askeri Şura (YAŞ) terfi ve atama listeleri general seviyesindeki kitlesel yayılmanın en iyi örneğidir. Öyle ki 2012 ve
2013 listelerindeki generallerin büyük bir bölümü 15 Temmuz
darbe girişiminde aktif rol oynamıştır.174 Bu listelerde eski generallerden Hakan Evrim, Şener Topuç, İrfan Arabacı, Mehmet Partigöç, Özkan Aydoğdu, Eyyüp Gürler ve Mehmed Nuri Başol’u
görmek mümkündür. Bunlardan Akıncı’daki 4’üncü Hava Ana Jet
Üssü’nün eski komutanı Hakan Evrim Ankara’daki darbe girişiminin hava faaliyetlerini yönetmiş ve FETÖ üyesi olmayan general
ve personelin gözaltında tutulmasını sağlamıştır. Hulusi Akar savcılık ifadesinde Hakan Evrim’in kendisini FETÖ lideri Fetullah
Gülen ile görüştürmek istediğini de beyan etmiştir.175
Bu boyutun son politikası ise askeri hizmetten ayrılan FETÖ
üyelerinin örgütle iltisağının idamesi durumudur. TSK’dan ayrılmanın üç yolu vardır: emeklilik, istifa ve ordudan ihraç. 4-8 yıllık
eğitim süreci ve 32 yıllık maksimum muvazzaflık süreci göz önüne
alındığında toplamda 40 yıla tekabül eden sürenin 1980 ortalarında TSK’ya girmiş FETÖ üyesi bir subayın emekli olarak ordudan ayrılmasının pek mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Adını açıklamak istemeyen Astsubay E. S. terfi etme şansı
bulamayan veya örgüt kimliğinin ortaya çıkma riski yüksek olan
örgüt mensuplarının TSK’dan ayrılıp FETÖ müzahiri şirketlerin
173
“Askerlik Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılanmasına Dair Kanun”,
Resmi Gazete, 3 Ocak 2012.
174
“Atama Kararları”, Resmi Gazete, 5 Ağustos 2012; “Atama Kararı”, Resmi Gazete,
4 Ağustos 2013.
175
“Hulusi Akar’ın İfadesi Ortaya Çıktı”, Hürriyet, 25 Temmuz 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
idareci kadrolarında çalıştıklarını veya Fatih ve Turgut Özal gibi
üniversitelerde akademisyenlik yaptıklarını ifade etmiştir.176 Öte
yandan TSK’dan ihraç edilen FETÖ’cülerin genel ihraç sayılarına
kıyasla çok düşük olduğu görülmektedir. Çetin Acar 1986 ile
2003 yılları arasında ordudan atılan FETÖ mensuplarının 400
olduğunu ve bu sayının aynı yıllarda 2 bin civarındaki dini cemaat iltisaklı toplam ihraç sayısının beşte birine tekabül ettiğini
ileri sürmektedir.177 İhraç edilen örgüt mensupları FETÖ müzahiri belediye veya şirketlere yerleştirilerek hem bu kişilerle ilişiğin
sürdürüldüğü hem de söz konusu şahıslar üzerinden sahip çıkma
propagandası yapıldığı görülmektedir.178
FAALİYETLERİN SAFHALANDIRILMASI
FETÖ’nün TSK’ya yerleşerek operasyonel bir kapasiteye ulaşma
stratejisinin son boyutunu sızma, hayatta kalma ve yerleşme faaliyetlerinin safhalandırılması oluşturmaktadır. Safhalandırma politikasının stratejinin diğer boyutlarıyla ilişkilendirilerek sadece zaman
temelli değil konjonktürel olaylarla da harmanlanarak yürütüldüğü
göze çarpar. Zira hazırlık ve motivasyon, kitlesel sızma, FETÖ
mensubu olmayanların tasfiye edilmesi, yerleşme ve yayılma konjonktürel olaylarla desteklenmiş bir yol haritasını göstermektedir.
Bu politikanın FETÖ’nün hedeflerine uygun bir şekilde dört safhadan oluştuğu ifade edilebilir. Buna göre örgütün kuruluşundan
1980’e kadar olan süreyi birinci safha olarak değerlendirmek yerindedir. 1960 ve 1970 yılları arasındaki askeri tahakkümün siyaset ve
devlet kurumlarını baskılamasıyla birlikte TSK’nın da önemi giderek artmıştır. Bu süreç FETÖ’nün bu safhada devlet kurumlarının tamamıyla birlikte TSK’yı da analiz ettiği, zayıf ve kuvvetli
176
E. S. ile Mülakat, 15 Haziran 2017.
177
Acar, FETÖ’nün TSK Yapılanması, s. 254.
178
Acar, FETÖ’nün TSK Yapılanması, s. 255.
/
129
130
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
yanlarını belirleyerek strateji geliştirdiği ve TSK’ya çok az sayıda
elemanı bireysel olarak sızdırmaya başladığı dönemdir.179
İkinci safha ise örgütün TSK’ya sızma ve kurumda varlığını idame
ettirme çabalarının görüldüğü 1980-2000 yılları arasıdır. Bu safhada
okul öncesi, okul dönemi ve fiili hizmet dönemi faaliyetleri yoğunlaşmış, askeri okullara sızmalar önceki boyutlarda da ifade edildiği gibi
özellikle 1983-1986 yılları arasında büyük artış göstermiştir. Örgütün
yoğun gizlilik gayretlerine rağmen bazı askeri öğrencilerin FETÖ ile
iltisaklı olacaklarından şüphelenilmiş hatta haklarında idari soruşturmalar yapılmış ancak başka yasal bir işleme tabi tutulmamışlardır. Bu
öğrenciler arasında 15 Temmuz darbe girişimine general rütbesinde
katılan Şener Topuç, Murat Yetkin, Erdem Kargın, Hidayet Arı,
Mehmet Nuri Başol ve Eyyüp Gürler de vardır.
GRAFİK 1. 1987-2001 YILLARI ARASINDA TSK’DAN İHRAÇ EDİLEN FETÖ MENSUBU SUBAY VE ASTSUBAYLAR180
80
70
60
50
40
Subay
30
Astsubay
20
10
0
1987 1988 1989 1990 1991 1992 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001
Üçüncü safha ise FETÖ mensuplarının TSK içinde yerleşme,
yayılma ve güçlenme faaliyetlerinin görüldüğü 2000-2008 yılları
arasına tekabül eder. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde de ifade edildiği gibi FETÖ mensupları TSK içinde
personel temin merkezleri, atama ve sicil, istihbarat, denetleme
179
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İddianamesi, 2016/103583, 31 Mart 2017, s.
286-303.
180
Selahattin Günday, “FETÖ TSK’yı Nasıl Ele Geçirdi?”, Aljazeera Turk, 6 Mart 2017.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
ve değerlendirme birimleri içine yerleşmişlerdir. Genel olarak bu
birimlerdeki plan subaylığı kadrolarına yerleşen FETÖ mensupları şube müdürleri, daire başkanları ve birlik komutanlarını yaptıkları çalışmalarla etki altında bırakabilme yeteneğine de erişerek
atama, terfi, ödüllendirme ve eğitim gibi konulardaki personel
listelerini manipüle edip TSK içinde yayılmanın da yolunu açmışlardır. 2008 yılının sonuna kadar Genelkurmay ve Kuvvet
Komutanlıkları bünyesindeki Personel ve İstihbarat Başkanlıklarının büyük bir bölümünü kontrol etmeyi başaran FETÖ mensupları personel ve istihbarat politikalarını şekillendirme kapasitesine ulaşmışlardır.
Yurtta Sulh Konseyi bildirisinin (emrinin) altında imzası bulunan Mehmet Partigöç Genelkurmay Personel Başkanlığı General/Amiral Şube Müdürlüğünde general ve amirallerin terfi ve
sicil işlemleri ile yurt dışı sürekli görevlere gönderilen personelin
tespiti ve atamasında etkin hale gelmiştir. Yüksekova 3’üncü
Taktik Tümen komutanıyken darbe girişimi nedeniyle tutuklanan
Halil İbrahim Ergin uzunca süre Özel Kuvvetler Komutanlığının
Kurmay Başkanlığı görevini yürütmüş ve onun görev süresine tekabül eden 2004-2008 yılları arasında yüzlerce Özel Kuvvet personeli Kara, Hava, Deniz ve Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarına atanarak atıl hale getirilmiştir. Bu dönemde yapılan önemli
yayılma faaliyetlerinden biri de emir subaylığı ve özel kalem müdürlüğü gibi komutanların yakın çevresine FETÖ mensubu personelin yerleştirilmesi olmuştur.
2008-2014 yılları arası dördüncü ve son safhadır. Bu dönemde
FETÖ mensubu olmayan personelin tasfiye işlemlerine ağırlık verildiği görülür. Balyoz, Ergenekon ve Askeri Casusluk gibi davalar
tasfiye eylemlerini fiilen yerine getirirken bu süreçleri destekleyen
personel karalama ve mobbing faaliyetleri de gerçekleştirilmiştir. Bu
faaliyetleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
/
131
132
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
1.
İmzasız şikayet mektupları göndermek, yasal olmayan
telefon ve ortam dinlemeleri yapmak
2.
FETÖ mensubu olmayan personelle ilgili @tskkulis ve
@gatakulis gibi sosyal medya hesaplarında yalan veya
abartılı haberler paylaşmak
3.
FETÖ mensubu olmayan personeli ilgisiz atama süreçlerine tabi tutmak
4.
Uçuş personeli hakkında sahte sağlık raporları düzenleyerek bunları atıl hale getirmek
2011 ve 2014 yılları arasındaki YAŞ kararlarıyla terfi ettirilen
FETÖ’cü generaller sayesinde örgüt TSK’da arzuladığı general sayısına ulaşarak kurumdaki önemli komuta mevkilerini kontrol eder
hale gelmiştir. Yukarıda anlatılan beş boyutlu sızma, yerleşme ve genişleme stratejisi örgütün aynı zamanda TSK’nın operasyonel kapasitesinin bir kısmını ele geçirmesine imkan sağlamıştır. Örgüt bu
harekat kapasitesiyle 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde
bulunmuş ancak başarısız olmuş ve müteakibinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında “FETÖ”
adıyla terör örgütü olarak tanımlanmıştır.181
FETÖ TSK’yı amaçlarına uygun halde kullanmak için uzun soluklu bir sızma, yerleşme ve genişleme stratejisi geliştirirken toplum,
devlet ve TSK kurumları içindeki kırılganlıklardan istifade etmiştir.
Beş boyutlu bu stratejinin ilk üçü TSK yapısının analizi, stratejilerinin
önceliklendirilmesi ve hedefleri çerçevesinde gelişmiş, son iki boyut
ise uygulama esasları üzerinde yoğunlaşmıştır. Stratejik olarak sızma,
yerleşme, yayılma ve güçlenme hedeflerini başarılı şekilde yürütebilmiş ancak örgütün operasyonel kabiliyetini olgunlaştıramamıştır.
Benzeri bir stratejinin önüne geçebilmek için TSK’nın personel politikası liyakata dayalı olmasına ve kuvvet yapısının da harbe hazırlık
esasına göre yeniden yapılanmasına ihtiyaç duyulduğu söylenebilir.
181
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İddianamesi, 2016/103583, 31 Mart 2017, s. 286.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ/PDY’NİN YARGI YAPILANMASI
CEM DURAN UZUN*
Türkiye 15 Temmuz gecesi tarihinin en önemli kırılma anlarından birisini yaşadı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu askerlerin başlattığı darbe
girişimi öncelikle Türk milletinin cesaretli karşı duruşu, sonrasında
Cumhurbaşkanı, hükümet ve siyasi partilerin kararlı tavırları,
TSK’nın önemli bir kısmının bu hareketi desteklememesi ve direnmesi, polisin ağır kayıplar vermesine rağmen meşru hükümetin yanında durması ve medyanın demokrasiden yana tavrı sayesinde bastırıldı. Darbe girişimine en erken ve sert tepki gösteren kurumlardan
birisi de yargı oldu. Hala çatışmaların yaşandığı ve girişimin henüz
bastırılmadığı saatlerde İstanbul ve Ankara Cumhuriyet Savcılıkları
soruşturmalar başlatmış, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere
yüksek mahkemeler darbe karşıtı açıklamalar yapmış ve hemen ertesi
gün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), FETÖ üyesi
hakim ve savcılar hakkında işlem başlatmıştır. Yargı kurumlarının
darbe girişimi ve FETÖ konusundaki bu etkili ve hızlı tepkisinin
temel nedeni, toplumun ve devletin diğer birçok kurumundan önce
FETÖ yapılanmasını ve bu örgütün neler yapabileceğini yargı içerisinde bizzat yaşayarak görmüş olmalarıdır. Gerçekten de özellikle
2014 yılından önceki dönemde FETÖ yargı içerisinde etkin hale
gelmiş, kilit noktaları ele geçirmiş, kendi yapılanması dışındaki
hakim ve savcılara ciddi baskılar uygulamış, amaçlarına engel olacak
kişileri çeşitli yöntemlerle tasfiye etmiş ve yargıyı kendi örgütünün
her türlü amacı için kullanışlı bir araç haline getirmeye çalışmıştır.
FETÖ’NÜN YARGIDA ÖRGÜTLENMESİ
FETÖ kırk yıldan uzun bir süredir mensuplarını son derece özel ve
gizli yöntemlerle tüm devlet kurumlarına yerleştiriyordu. Ancak TSK,
polis teşkilatı ve yargı organları konusunda özel bir çaba harcadıkları,
* SETA, Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları, Direktör
/
133
134
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
bunları mahrem hizmetler olarak isimlendirdikleri hem Fetullah Gülen’in bağlılarına yaptığı açık vaazlardan hem de bu yapıyı tanıyan
herkes tarafından biliniyordu. FETÖ Çatı İddianamesi’ne göre örgüt
yargı gibi mahrem hizmetlere dahil olan kurumlardaki yapılanmasına
her zaman öncelik vermiştir. Nitekim terör örgütünün lideri Gülen bir
konuşmasında adeta itiraf edercesine bu durumu açıklamıştır:
Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim
arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler
şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar
gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde
onlar bizim varlığımızın teminatıdır.
Hakimlik ve savcılık mesleğine girerek yargı kurumlarını ele geçirme süreci ortaöğretim sırasında başarılı ve zeki öğrencilerin dershaneler yoluyla devşirilmesi ile başlamakta, bu öğrencilerin ihtiyaç
duyulan fakültelere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesi ile devam etmektedir. Bu öğrenciler eğitim hayatları boyunca hep kontrol altında tutulmuş ve sıkı bir Mesiyanik dini anlayışla geliştirilmiş ideolojik bir öğretiden geçirilmiştir. FETÖ tarafından sağlanan
barınma ve burs imkanları maddi zorluklar yaşayan öğrencileri tamamen örgüte bağımlı hale getirmiştir. Çoğu kimse tarafından
daha önce de dillendirilen bu hususlar 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası çok sayıda hakim ve savcının iddianamelere yansıyan itiraflarında ve örgütün gizli haberleşme ağı ByLock yazışmalarında tüm
ayrıntıları ile açığa çıkmıştır.182
1990’lı yıllarda, 28 Şubat süreci ve sonrasında dindar kesimlerin
kamudan dışlanması ve hakimlik gibi önemli kamusal görevlere gi182
Fatih Şendil, “FETÖ’cü Abladan Örgüt İtirafları”, Yeni Asır, 9 Mart 2017; Mesut
Hasan Benli, “Çarpıcı ByLock Yazışmaları: ‘2016 Yaz Sonu İtibariyle Sıkıntılı Süreç Bitecek’”, Hürriyet, 6 Haziran 2017; “Ferhat Sarıkaya’dan Bomba FETÖ İtirafları”, Sabah,
2 Ağustos 2016; “Danıştay Hakiminden Sarsıcı İtiraflar”, Hürriyet, 23 Temmuz 2016;
“Karı-Koca Hakimden İbretlik İtiraflar”, İnternet Haber, 2 Ağustos 2016, http://www.
internethaber.com/kari-koca-hakimden-ibretlik-itiraflar-1703663h.htm, (Erişim tarihi:
3 Temmuz 2017).
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
rişte zorluklarla karşılaşması bu yapının önünü daha fazla açmıştır. O
dönemde örgütün Refah Partisi ve diğer dini gruplar gibi devletin
hedefi olmaması –ya da daha az olması– geniş muhafazakar ve dindar
kesimleri bu yapıya yöneltmiştir. En azından dershaneleri, okulları ve
yurtları daha da çoğalmış ve çok sayıda aile bu yapıya mensup olmadığı halde evlatlarının daha kolay kamusal görevler alabileceğini düşünerek çocuklarını bu yapının eğitim kurumları ve yurtlarına göndermiştir. Bu gelişmeler FETÖ’nün hem toplumsal hem de kamusal
alanda katlanarak büyümesinin önünü açmıştır.
FETÖ’nün uzun yıllar boyunca kendisini kamufle ederek büyümesi ve devletin kritik kurumlarında önemli pozisyonları elde etmesinin sebeplerinden birisi de devlet içerisindeki yönetim boşlukları ve yapısal sorunlardan yararlanmayı başarmış olmasıdır. Bunun
en çarpıcı örneği eğitim sistemi ve üniversiteye girişte yaşanan yığılmalar ve sorunları kullanarak eğitim alanında ve dershaneler yoluyla yaptığı faaliyetlerde görülmüştür. Bunlara benzer şekilde
Türkiye’nin hukuk sistemi, yargı örgütü ve hakimlik mesleği konusunda birikmiş çok sayıda sorun FETÖ’nün yargıda etkinliğinin
artmasını kolaylaştırmıştır. Hakimlik mesleğine giriş ve mesleğe
kabul de örgütün yararlandığı sorunlu alanlardandır. İdeolojik fanatiklik ve adanmışlık duygusunun sağladığı motivasyonun yanında uzun yıllar boyunca edinilen tecrübe ile profesyonel bir şekilde hakimlik gibi kamu sınavlarına öğrenci hazırlıyor olmak,
FETÖ’nün çok büyük sayılarda mensubunu hakim ve savcı yapmasını sağlamıştır. İddianamelere yansıyan itiraflar ve tanık ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla üyelerini hakimlik sınavına hazırlamak
amacıyla gizli bir şekilde özel evler oluşturulmuş, buradaki öğrencilere daha önceden sınavlarda başarılı olmuş hakim stajyerleri ve hakimler tarafından dersler verilmiş ve sınav taktikleri anlatılmıştır.
Ayrıca bu gizli yöntemler en güçlü ve rahat oldukları dönemlerde
bile terk edilmemiştir. Son yıllarda ise sınav sorularını çalmak ve
/
135
136
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
mülakat komisyonlarında kayırmacılık gibi yöntemlerle çok sayıda
FETÖ üyesi kişi hakim ve savcı olmayı başarmıştır.183
FETÖ hakim ve savcıların mesleğe başlamadan önce eğitim aldıkları ve mesleğe kabullerinin yapıldığı Adalet Akademisinde de uzun
yıllar örgütlenmeyi başarmış ve burayı örgüt adına hakimleri fişleme
merkezine çevirmiştir. Akademide kendi mensuplarının önünü
açarken rakip gördüklerini çeşitli yöntemlerle sindirmiştir. Akademi
içindeki bu baskıların en çarpıcı örneği 2013 yılında yaşanmıştır.
Hakim adayı Didem Yaylalı FETÖ’nün yaptığı baskılar ve en sonunda
mesleğe kabulünün çeşitli bahanelerle yapılamaması üzerine intihar etmişti.184 Didem Yaylalı ile ilgili soruşturmaları yürüten ve hakimlik
mesleğine kabulünü reddeden Adalet Akademisi ve HSYK yöneticileri
şu anda FETÖ üyesi olmak sebebiyle yargılanmaktadır.185
FETÖ’nün kendi tabiriyle mahrem birimlerdeki mensuplarının
kontrolünü sağlama, örgütle bağını güçlendirme ve muhtemel kopmaları önleme amacıyla üyelerinin evliliklerini organize ettiği bilinmektir. Örgüt içi evlilikler aracılığıyla bağı kuvvetlendirilen kamu
görevlilerinin örgütün talimatlarını daha az sorguladıkları ve daha
kolay yerine getirdikleri görülmüştür. Nitekim yargıdaki FETÖ
mensuplarının da örgüt tarafından evlendirildiği hatta yargı imamına bağlı özel bir evlilik biriminin olduğu, bu birimin kataloglardan hakim ve savcıları evlendirdikleri çeşitli iddianamelerde ayrıntılarıyla yer almıştır.186
FETÖ sıkı bir hiyerarşi ve sorgusuz bir itaat anlayışına sahip olduğundan bir kurumda çok büyük bir orana ulaşmasa bile bütün
183
“FETÖ’cü Hakimden Askeri Hakimlik Sınavı İtirafı”, Türkiye, 16 Mayıs 2017.
184
Ergün Tos, “Genç Hakim Adayı Yaylalı İntihar Etti”, Hürriyet, 23 Ağustos 2013.
185
Edip Tekin ve Faruk Kahraman, “Emekli Astsubay Yaşar Yaylalı: Kızımın Hakim
Olmasını Engelleyenler Şimdi Cezaevinde”, Hürriyet, 27 Temmuz 2016.
186
Murat Kaya ve Muhammed Enes Can, “Katalog Evliliği Yapan Hakim Çifte
FETÖ Davası”, Anadolu Ajansı, 19 Nisan 2017; Mesut Hasan Benli, “ByLock’ta Hâkim
İzdivacı”, Hürriyet, 6 Haziran 2017.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
kurumu yönlendirme imkanına kavuşmuştur. Daha önceleri yargıda varlığı ve etkinliği güçlü bir şekilde görülen FETÖ’nün tam
hakimiyet kurması 2010 yılından sonra mümkün olmuştur. Ondan
önce ilk derece mahkemeleri, başsavcılıklar ve özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinde sahip oldukları ağırlığa karşın yaş ve liyakat gibi
sebeplerle yüksek mahkemeler ve HSYK’da çok sınırlı bir etkiye sahiptiler. Ancak 2010 öncesi dönemde dahi Türk yargı tarihi ve siyasi hayatının en önemli davaları arasında yer alan çok sayıda davanın FETÖ’nün kendi örgütsel amaçları doğrultusunda açıldığını
veya yürütüldüğünü gördük.
İDDİANAMELER VE İTİRAFLARA YANSIYANLAR
Ergenekon ve Balyoz davaları başta olmak üzere Van Yüzüncü
Yıl Üniversitesi, Umut Kitabevi, Askeri Casusluk, Devrimci Karargah, Odatv ve şike davaları gibi kamuoyunda yakından izlenen
çok sayıda davanın doğrudan FETÖ yapılanmasının organizasyonu
olduğu o dönemlerde tam anlaşılamasa da sonradan iyice açığa çıkmıştır. FETÖ’nün yargı ayağına ilişkin iddianamelere yansıyan bilgilere göre bu ve benzeri nitelikteki onlarca kumpas davası “sahte
delil üretme”, “haksız tutuklamalar”, “cezaya dönüşen uzun tutukluluk süreleri”, “masumiyet karinesini ihlal eden şekilde örgüte
yakın medyaya bilgi servisi ve kişilerin peşinen suçlu ilan edilmesi”,
“sanık lehine olabilecek delillerin karartılması” gibi ağır hukuk ihlallerine sahne olmuştur. FETÖ bu süreçte binlerce insanı mağdur
etmiş ancak daha da vahimi toplum vicdanında adalete olan güveni
sarsmıştır. Örgüt yargıyı egemenliği altında bulundurduğu 2014 yılına kadar anayasanın tanıdığı bu kamu gücünü örgüt emellerine
alet etmiştir. Örgüt mensubu hakim ve savcılar kararlarında Anayasa, ilgili mevzuat, evrensel hukuk ilkeleri ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihadı yerine FETÖ’nün yargı yöneticilerinin direktiflerini esas almışlardır.
/
137
138
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
FETÖ bu davaları başta TSK olmak üzere çeşitli kamu kurum
ve kuruluşlarındaki kendi mensubu olmayan kamu görevlilerini
tasfiye etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı
davrandığını düşündüğü kişileri etkisizleştirmek ya da korkutmak
amacıyla kullanmıştır. Nitekim bu davalar sonunda sanıkların
büyük bir kısmı beraat etmiş, verilen mahkumiyet kararları Yargıtay
tarafından bozulmuş ya da Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru
yoluyla yargılamaların yenilenmesini sağlamıştır. Sonuçta bu davalar çökmüş ama binlerce asker, polis ve kamu görevlisi tasfiye
edilmiş ve FETÖ mensuplarına alan açılmıştır. Maalesef 15
Temmuz darbe girişimi bu alanın FETÖ tarafından ustalıkla doldurulduğunu göstermiştir.
FETÖ’nün yargıdaki bu örgütlenmesi ve faaliyetleri 15 Temmuz’dan önce görülmeye başlanmış olsa da darbe girişimi sonrası ortaya çıkan itiraflar ve tanık ifadeleri bu konudaki gerçekleri daha anlaşılır kılmaktadır. Örneğin eski HSYK Başkan
Vekili Ahmet Hamsici ve eski üyeler Kerim Tosun ve Mustafa
Kemal Özçelik’in itiraflarında187 Yargıtaya gelen dosyaların
örgüt elemanlarınca fotokopisinin çekilip ilgili kişiye iletildiği,
yine önemli kişilere ve iş adamlarına ait dosyaların Pensilvanya’ya (Fetullah Gülen’e) götürülüp elebaşının talimatıyla kararlar verildiği belirtiliyor. İtiraflara göre Yargıtayda 2011-2013
döneminde Pensilvanya’nın onaylamadığı hiç kimse daire başkanı olamamıştır. Benzer şekilde Savcı Ferhat Sarıkaya’nın
15 Temmuz sonrası savcılığa verdiği ifadeler188 bu davaların
nasıl açıldığı ve yürütüldüğü ile ilgili önemli bilgiler içermektedir. Sarıkaya, Şemdinli’de Umut Kitabevi’nin bombalanması
ile ilgili iddianameye dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve ya-
187
“Üç Hakim ve Savcıdan İnanılmaz FETÖ İtirafları”, Türkiye, 14 Kasım 2016.
188
“Ferhat Sarıkaya’dan Bomba FETÖ İtirafları!”, Sabah, 2 Ağustos 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
kında Genelkurmay Başkanı olacak Yaşar Büyükanıt’ın ismini
ilgisiz bir şekilde FETÖ’nün telkinleriyle eklediğini, sonraki süreçte kendisinin örgüt mensuplarının yönlendirmesiyle hareket
ettiğini ve yaşadığı sıkıntılarda FETÖ’nün kendisini hep koruduğunu anlatıyor. Benzer şekilde eski HSYK üyesi Ömer
Köroğlu hakkında hazırlanan iddianamede yer verilen ByLock
görüşmelerine göre FETÖ üyesi olduğu belirtilen eski Sivas
Savcısı Vahdettin Toklucu’nun bir soruşturmada tutuklu esnaflarla ilgili mütalaasını, “Ben savcı olarak mütalaa yazıyorum, ne
yapayım? Cevap verilirse iyi olur” diyerek örgüt imamına sorduğu ortaya çıkmıştır.189
FETÖ’nün yargıda örgütlenmesi ve yapacağı operasyonları
yargı eliyle yürütmesi bu operasyonlara büyük bir kolaylık ve
meşruiyet sağlamıştır. Güçlü istihbarat altyapısı ve yürütülen faaliyetleri besleyen bir medya ve kamuoyu ayağı olan örgüt yargıyı da önemli bir kamuflaj olarak kullanmıştır. FETÖ tarafından polis, savcılık ve mahkemeler şeklinde kurulan ve aynı
merkezden yönlendirilen bir zincir oluşturulmuş ve kamuoyu
bunlar tarafından yürütülen soruşturmalar ve davaların olağan
adli süreçler içerisinde olduğuna inandırılmıştır. Bahsedilen davalar ve belki de daha bilinmeyen birçok davada hep yargının bağımsızlığına vurgu yapılmış ve mahkemelere müdahale edilmemesi gerektiği söylenmiştir. FETÖ’nün polisi yönlendirmiş
olabileceği ancak hem savcıları hem de mahkemeleri aynı anda
kontrol edecek kadar kapsamlı bir organizasyona sahip olmadığı
zannedilmiştir. Eleştirilen ve tartışılan birçok uygulama savcı ve
hakim kararı olarak gerçekleşince hukuka uygun yargısal süreçler yaşandığı düşünülmüştür.
189
Türker Karapınar, “Tutukluluğa Devam mı Tahliye Yönünde mi Mütalaa Yazayım?”, Milliyet, 12 Haziran 2017.
/
139
140
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
FETÖ’NÜN YARGIDA TAM HAKİMİYETİ VE
SONUN BAŞLANGICI: 2010 REFERANDUMU VE
2014 HSYK SEÇİMLERİ
Yargıda uzun yıllardır örgütlenen FETÖ için 2010 Anayasa
değişikliği ve bu değişikliğin sonuçları önemli bir dönüm noktası
olmuştur. FETÖ’nün 2010 Anayasa değişikliği paketine ve referandumuna neredeyse değişikliği Meclisten geçiren AK Parti’den
daha fazla sahip çıkıp desteklemesinin sebebi ilerleyen günlerde
daha iyi anlaşılmıştır. 2010 değişikliği doğrultusunda oluşturulan
yeni HSYK’nın hakim ve savcıların seçimiyle belirlenecek üyelerinin büyük çoğunluğu bu yapının mensuplarıydı. Yargı ile ilgili asıl
güç ve yetkilere sahip olan HSYK’da Sekretarya, Teftiş Kurulu, Ceza
İşleri, Personel Müdürlüğü ve müfettişler önemli oranda FETÖ’nün
kontrolündeydi. Böylece hakim ve savcıların atanma, terfi, nakil, disiplin ve görevden alınma gibi bütün özlük işlemlerini FETÖ yürütür hale geldi. Örgüt kendi üyesi hakim ve savcıları önemli ve
kritik noktalara atamakta, teftişlerde yüksek notlar almalarını sağlayarak önlerini açmakta, terfilerini hızlandırmakta, yurt dışı görevler
ile ödüllendirmekte ve çeşitli yöntemlerle desteklemekteydi. Kendisine mensup olmayanları veya yapılanmasına engel çıkaranları ise
çeşitli metotlarla pasifize etmekte ya da cezalandırmaktaydı.
FETÖ 2010 değişikliği sonrası Yargıtay ve Danıştaya HSYK tarafından atanan yeni üyelerle yüksek yargıda da etkin hale gelmiş,
kurum üzerinden yargının tümünü kontrol etme imkanına kavuşmuştur. Etkin olduğu bu dönemde öncesinden daha pervasızca yargıyı kendi örgütsel amaçları doğrultusunda Anayasa ve kanuna tamamen aykırı şekilde bir silah olarak kullanmış, TSK ve diğer
birçok kurumda kendi elemanlarının önünü açacak şekilde tasfiyelere girişmiştir. Sonrasında yargı ve hukuk silahını 7 Şubat MİT
krizi, 17-25 Aralık girişimleri ve MİT tırları olayında hükümete ve
AK Parti’ye yöneltmişti. Ancak özellikle 17-25 Aralık girişiminden
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
sonra AK Parti ve hükümet FETÖ’ye karşı yoğun bir mücadeleye
girişmiş, 2014 yılının başında birtakım yasal ve idari tedbirlerle
FETÖ’nün yargı operasyonlarını akamete uğratmayı başarmıştır.
FETÖ’nün yargıda geriletilmesinin en önemli ayağı ise 2014 yılında yapılan HSYK seçimleri olmuştur. HSYK seçimleri ile bu yapının operasyonel gücü elinden alınsa da neredeyse yargının yarısına denk gelecek bir çoğunluğa sahip olduğu anlaşılmıştı.
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile ilk derece hakim ve
savcıların da kendi aralarından HSYK’ya üye seçmelerine imkan tanınmıştır. Buna göre hakim ve savcılar adli yargıdan yedi asıl, dört
yedek; idari yargıdan üç asıl, iki yedek üyeyi seçeceklerdir. Belirlenen seçim sistemine göre her bir seçmen adli yargı için on bir, idari
yargı için beş adaya oy verme hakkına sahiptir. 2014 yılında yapılan
seçimlerde Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) ve Yargıda Birlik
Platformu (YBP) seçimde destekledikleri adaylarını açıklamıştır. Bu
iki yargı örgütünün desteklediklerinin dışında bazı adaylar seçime
bağımsız olarak herhangi bir gruba aidiyet belirtmeden ve birbirlerini desteklemeden girdiklerini ifade etmişlerdir. Sonuçlar incelendiğinde seçime bağımsız olarak girdiğini beyan eden ve yargı çevrelerinde FETÖ’ye mensup ya da bu yapı ile irtibatlı olduklarına dair
iddialar ileri sürülen adli yargıdan on adayın binlerce hakim ve savcıdan blok olarak oy aldığı ve bunlardan ikisinin HSYK yedek üyeliğine seçildiği görülmüştür. İdari yargıdan beş aday ise yüzlerce hakimden blok oy almış ve bunlardan ikisi HSYK asıl üyeliğine
seçilmiştir. FETÖ’nün birilerinin arkasına saklanmadan bu seçime
kendi adayları ile girdiği, bahsedilen adayların ve onlara oy verenlerin örgüt mensubu oldukları herkes tarafından bilinmekteydi.
Mevcut sayının yarısına yakınına denk gelen beş bin civarında
hakim ve savcının birbirlerinden bağımsız ve habersiz oldukları söylenen adaylara blok olarak oy verdikleri görüldü. Böylece ilk defa
FETÖ’nün yargı yapılanması hakkında bir istatistik elde edilmiş
/
141
142
/
B İ R T R U VA AT I N I N H İ K AY E S İ : E M N İ Y E T , O R D U V E YA R G I D A YA P I L A N M A
oldu. Bu durum kamuoyunda FETÖ’nün yargı organları içerisinde
sahip olduğu güç hakkındaki tartışmaları sonlandırdı.
Yargı içerisinde sıkı bir hiyerarşi ve gizli gündem ile hareket
eden bu yapının hiçbir hukuksal ilke ve kurala bağlı olmaksızın
kendi örgütlerinin talepleri doğrultusunda yürüttükleri faaliyetlerin yakın tanığı olan her kesimden hakim ve savcı siyasi görüşlerini ve farklılıklarını kenara bırakarak Yargıda Birlik Grubu adında
örgütlenmiş ve seçimleri kazanmıştır. Bu grubun listesindeki sağcı,
solcu, muhafazakar, milliyetçi ya da sosyal demokrat olduğu bilinen
adaylar seçim sonucunda HSYK’da çoğunluğu elde etmiş ve üç yıl
boyunca başarılı ve çoğulcu bir yönetim sergilemiştir.190 Sonradan
dernekleşerek Yargıda Birlik Derneği adını alan platform 15
Temmuz darbe girişimi üzerine ülke çapında oluşan ortak toplumsal ve siyasi birlikteliğin yargı ölçeğinde iki yıl önce gösterilmiş
haliydi. Bu dernek FETÖ’nün varlığının her türlü siyasi farklılık ve
tartışmanın ötesinde bir mücadeleyle bertaraf edilmesi gereken bir
tehlike olduğunu yaşayarak gören hakim ve savcıların birliğinin
sembolüdür. Buna benzer bir tepki neredeyse tüm toplum ve siyasi
partiler tarafından günlük siyasi tartışmalar bir kenara bırakılarak
bir milli güvenlik sorunu haline gelen ve anayasal düzenle birlikte
tüm hak ve özgürlükleri tehdit eden bu yapının ortadan kaldırılması konusunda gösterilmelidir.
Yargıdaki bu tehlike uzun süredir bilindiğinden 15 Temmuz
darbe girişiminden sonra silahlı kuvvetlere yönelik yürütülen operasyonların hemen ardından ve hatta onlarla aynı zamanlarda yargıdaki FETÖ mensupları hakkında görevden almalar ve soruşturmalar başlatıldı. Emniyet ve İçişleri Bakanlığındaki işlemler dahi
yargıya yönelik olanlardan sonra gerçekleşti. Anayasa Mahkemesi,
190
Yargıda Birlik Platformu’nun çoğulcu yapısı ve seçimi kazanan adaylarının farklı
siyasi (ve hatta mezhepsel) kimlikleri için bkz. İsmail Saymaz, “HSYK Seçimlerini Ülkücüler mi Kazandı?”, Radikal, 14 Ekim 2014.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
HSYK, Yargıtay ve Danıştay başta olmak üzere tüm yargıda dört
bin civarında hakim ve savcı açığa alındı ve bunların büyük bir
kısmı hakkında meslekten çıkarma, gözaltı ve tutuklama işlemleri
uygulandı. Belirtmek gerekir ki bu kişiler bir gün içerisinde tespit
edilmiş değil. Anayasal görevi gereği HSYK daha önceden bu kişilerle ilgili çalışmalar yapmış, FETÖ mensuplarının mevcut mevzuatın ve eldeki bilgilerin sağladığı imkanlar doğrultusunda görev yerleri değiştirilmiş, bunlar pasif görevlere atanmış ve bazıları hakkında
disiplin ya da ceza soruşturmaları gerçekleştirilmişti. Ayrıca yakın
dönemde genel olarak yargı ve yüksek yargı ile ilgili birçok yasal düzenlemenin temel amacının bu olduğu ve daha farklı hazırlıkların
da yapıldığı herkes tarafından bilinmekteydi. Anayasa, kanun ve
hukuka aykırı olarak bir örgüt hiyerarşisi içerisinde ve o örgütün talimatları doğrultusunda hareket eden kişilerin hakimlik ve savcılık
nitelikleri kalmamıştır. Uzunca yıllardır yargıya belli bir misyon ile
yerleşen bu kişilerin yargıdan arındırılması hukuk devleti ve demokrasinin bir gereğidir.
/
143
ÜÇ
FETULLAHÇILIK:
TERÖR, MESİYANİZM
VE MAKYAVELİZM
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ’NÜN BİR TERÖR ÖRGÜTÜ
OLARAK EVRİLİŞİ
HASAN BASRİ YALÇIN*
Dünyada tanımlanması en güç kavramlardan birisi terörizmdir.
Her siyasal kavram gibi siyasi içeriği ve kullanımı vardır. Siyasetin
güç mücadelesi içerisinde çoğunlukla bilinçli olarak çarpıtılır. Birinin terörist dediğine diğeri gerilla demeyi tercih eder. Kimi zaman
bir ülkenin içindeki farklı siyasal gruplar kavrama muhtelif anlamlar yükler. Zaman zaman da uluslararası gündemde kavram farklı
anlamlar ifade eder hale gelir. Eğer herhangi bir terör örgütünün
varlığını koruyabilmek adına devlet desteğine ihtiyaç duyduğuna
dair genellemeyi de kabul edecek olursak, terörizm kavramının neden bu kadar farklı anlamlar ifade ettiğini de kavrayabiliriz. Terörizm devletler tarafından birbirine karşı kullanıldığı müddetçe, tabii ki bir devlet bir örgüte terörist derken, diğeri özgürlük savaşçısı
demeyi tercih edecektir.
Terörizm kavramını zaman zaman objektif bir temele oturtma eğilimi yaygınlık kazanmaktadır. Fakat bu tartışmalar en nihayetinde siyasal süreçlerin içerisinde kaybolup gitmektedir. Bu nedenle doğru
düzgün bir tarif karşımıza çıkmamaktadır. Konuyla ilgili önemli uzmanlar bile tam bir tarif yapılamayacağını sürekli söylemektedir. Örneğin Bruce Hoffman kitabının ilk 70 sayfasında terörizmi tanımlamaya çalışır fakat sonunda objektif bir tanım yapılamayacağını teslim
eder.191 Fakat öte yandan terörün ayrılmaz iki parçası vardır. Bunlar
şiddet ve korkutmadır. Terör örgütleri amaçları ne olursa olsun şiddet
kullanarak korku yaratıp bu iklimden faydalanmak ister.
191
Bruce Hoffman, Inside Terrorism. Revised and Expanded, (Columbia University
Press, New York: 2006).
* SETA İstanbul, Strateji Araştırmaları, Direktör
/
147
148
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
Bu çerçeveden bakınca FETÖ uzun süre bir terör örgütü olduğunu gizleyebilmiş bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle kendini bir dini hizmet hareketi olarak sunan örgüt takiyeci teknikleri kullanarak kendisini gizlemiştir. Öyle ki çok açık şüpheler
olmasına rağmen işledikleri suçu ortaya çıkarmanın yarattığı zorluk nedeniyle son döneme kadar bir terör örgütü olduğu konusunda bazı çevrelerde ciddi şüpheler vardı. Ama bugün geldiğimiz
noktada örgütün gözünü kırpmadan şiddet kullandığı ve halkı terörize ettiği açık bir biçimde ortadadır.
Bir zamanların cemaati şimdi bir terör örgütü oldu. Belki ilk
günden bu yana terör mantığına sahipti. Belki şimdiye kadar gizli
bir terör örgütüydü ve bugün gün ışığına çıktı. Belki zaman içerisinde buraya evrildi. Her ne olursa olsun ortada bir örgüt var ve bu
yapı vakti zamanında kendini hayır işleriyle uğraşan bir “hizmet
hareketi” olarak sunmuştu. Bugün ise en karmaşık terör örgütlerinin dahi yeltenemeyeceği bir şeyi deniyor.
Bu örgüt devlete ve devlet düzenine saldırdı. Fakat aynı zamanda millete de saldırdı. Hem de devletin yetki ve gücünü ele geçirerek yaptı tüm bunları. Terör örgütleri toplumu ve siyasal mekanizmayı terörize ederek ve silahlı propaganda yaparak siyasal
hedeflerine ulaşmayı dener. Kimi örgütler bunu uzun yıllar yapar
kimisi de kısa sürede çöker. Kimisi sivillere kimisi de devlet ve özellikle güvenlik kurumlarına şiddet uygular. Kimisi kırsal alanı tercih
eder kimisi ise şehir merkezlerini. Kimi bombalı eylem yapar kimi
de uzun namlulu silahlar kullanır. Yani terör örgütleri belirledikleri siyasal hedeflere ulaşmak için her türlü aracı kullanırlar. Fakat
her türlü hedefi benimsemezler.
Bu örgütler genelde kullanacakları şiddeti bir hedef etrafında
meşrulaştırırlar. Yani etnik ayrımcı bir terör örgütü şiddet kullanmak zorunda olduğunu çünkü kendi devletini kurmak için bunun bir yöntem olduğunu düşünür. Köktenci bir grup kendi ide-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
olojisini yaymak için şiddete başvurabilir. Bir devrimci sol örgüt
yaşadığı toplumda devrim gerçekleştirmek için eyleme girişebilir.
Bunların her birinde şiddet aslında siyasi hedef yolunda kullanılan bir araçtır. Dünyadaki pek az terör örgütü amaçsızca terör
gerçekleştirir. DEAŞ bile kendine has bir devlet kurma hedefi
içindedir. Bugün Suriye’deki durum meseleyi çok daha karmaşık
hale getirmiş olmasına karşın, ortalama bir DEAŞ militanı muhtemelen kendisini belirli bir hedefin etrafında örgütlenmiş olarak
görmektedir. Ve uyguladığı şiddeti biraz da bu hedef nedeniyle
mazur görür ve göstermek ister.
Fakat FETÖ sınırlı ve belirli bir hedef etrafında örgütlenmemektedir. Aksine son derece gevşek ve muğlak bir hedef söylemine sahiptir. Bu örgütün üyeleri amaç değil araçların etrafında birleştiklerinden hedefi hiçbir zaman düşünmez ve o düşünmedikleri hedefe
giden yolda her türlü araç ve yöntemin mübah olduğunu savunurlar.
Bu haliyle FETÖ korkunç bir terör makinasına dönüşür. Yani bu
örgütün üyelerinin meşrulaştırma ihtiyaçları bile yoktur. Tek odaklanmak zorunda oldukları şey araçları ele geçirmektir. Bu nedenle
hiçbiri muhtemelen kendisini bir terör örgütü üyesi olarak bile tahayyül edemez. Aksine kafalarının içinde bir yerlerde muğlak bir
“iyi” vardır. O “iyi” öylesine muğlaktır ki kendi iyileri herkesin iyisi
olur. Doğruluğu veya yanlışlığı tartışılamayacak kadar muğlak ve esnek olan bu iyi imajının meşrulaştıramayacağı hiçbir şey yoktur. Bu
nedenle FETÖ son derece tuhaf bir terör örgütü olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kendisini bir “hizmet hareketi” olarak sunarken en cani
terör saldırıları gerçekleştirmekte tereddüt etmemektedir. Her türlü
siyasi suikaste bulaşmak, özel hayatı izlemek, kaydetmek ve montajlamak, ardından bu görüntülerle siyasi şantajlar yapmak, savcılıklar
eliyle önüne gelene dava açmak, Boğaziçi Köprüsü’nde siper alarak
sivil halka ateş etmek ve Millet Meclisini F-16’larla bombalamak bu
yolda yapılması gereken eylemler olarak görülebilmektedir.
/
149
150
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
Örgütün toplum tarafından algılanışı bu şekilde değildi. Çünkü diğer herhangi bir terör örgütünden farklı olarak kendisini bir
amaç etrafında değil bir yöntem etrafında birleştirmişti. Örgüt
mensuplarına amaç olarak “hizmet” gibi oldukça muğlak ve her
tarafa çekilebilecek bir kavram tercih edildi. FETÖ üyelerinin herhangi birisine tüm tarihi boyunca örgütün amacına dair basit birkaç soru sorsanız hep aynı muğlak ve sığ cevapları alırsınız. Aslında
hiçbirinin kafasında örgütün amacına dair ufacık bir soru bile yoktur. Çünkü onlar her ne yaparsa yapsınlar Allah’a hizmet anlamına
gelecektir. Örneğin Orta Asya’da bir okul açmak ve orada kendi
İslam anlayışlarını yaymak da Afrika’daki bir çocuğa Türkçe şarkı
söyletmek de bir hizmet olarak görülür. ABD’deki bir öğrenci grubunu Türkiye’de gezdirmek de devletin bir bürokratik kurumunu
ele geçirmek de bir hizmet olarak bilinir. Hatta hizmet için sivil
halka ateş edilir, Cumhurbaşkanına suikast düzenlenir.
Yöntemde kusursuzlaşmak bu örgütün en temel özellidir. Bu
nedenle örgüt üyelerinin varılacak amacı bile hesapladığı düşünülemez. Aslında ortada bir irrasyonalite varsa tam da budur. Rasyonel aktör modeli aktörlerin rasyonel bir hedefe akıllarını kullanarak ulaşacaklarını varsayar. Fakat FETÖ mensupları neredeyse
hiçbir zaman hedef değerlendirmesi yapmaz. Aksine hedefle uğraşmanın kendilerini yanıltacağını düşünürler. Bunun yerine ezberlerindeki yöntemi kullanmak esastır. Yöntem ise basittir: Araçları sessizce ele geçir. Hangi araçları ve ne için? Önemli değil.
Ortada hangi araç varsa onun ele geçirilmesi gerekir. Alevi dernekleri kurmaktan Futbol Federasyonu’na, ordudan yargıya kadar hangi kurum varsa hepsi birer araç olarak görülür ve ele geçirilmesi gerektiği düşünülür.
İşte bu mantık çerçevesinde örgütlenmiş olan FETÖ’nün hiçbir
sınırı yoktur. Devlette birçok mekanizmanın içine sızmış olmalarına
rağmen hiçbir zaman yetinmezler. Emniyeti ve Emniyet İstihbaratı-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
nı ele geçirmek yetmez, MİT’i de ele geçirmek gerekir. Bu yolda
önlerine çıkan herkes düşmanlarıdır ve etkisizleştirilmelidir. İster
MİT Müsteşarı, ister Başbakan, ister Cumhurbaşkanı, ister CHP
lideri, isterse MHP lideri hiç fark etmez. Bu örgüt MİT’i ele geçiremeyince Hakan Fidan’ı tutuklamaya kalktı. Cumhurbaşkanı’na
ölüm timleri gönderdi. Başbakan’ın aracını kurşunlattı. CHP’nin
eski Genel Başkanı Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen cinsel
içerikli kasetler yayınladı. MHP’yi dizayn etmek için mahkeme kararları aldırdı ve parti içinde çeşitli lider adaylarını destekledi. Örgütün işleyişini sorgulayan bir kitap yayımladığı için eski bir Emniyet
Müdürünü sol örgüt üyeliğinden tutuklayıp hapse attı. Yine gazetelerde aleyhine yazı yazan gazetecileri tutukladı. Henüz delilleri ortaya çıkmasa da toplumda kendilerine yardım etmeyen iş adamlarına
dahi tuzaklar kurdu. Daha tonlarca örnek bulabilirsiniz. Fakat durum ne olursa olsun, ne kadar çok örnek bulunursa bulunsun suçu
üzerlerinden atmak için hep bir yöntem buldular. Çünkü yöntemde
kusursuzluk temel özellikleriydi. En çok da buna güvenirlerdi. Bu
nedenle de her türlü suçu işlemede bu kadar cüretkar oldular. İşledikleri tüm suçlar kitaba uygundu. Kendilerinin yakalanmayacaklarına inandıkları bir sistemin içinden hareket ettikleri için ortada
delil olmadığı iddiasına sığındılar. HSYK’da bir yargıcın verdiği karara karşı çok az delil bulunabilir. İşlenen suç ortadadır ama delilini
bulmak çok kolay değildir. Hissedilir ama dokunulamaz.
Bu nedenle ülkedeki birçok grup FETÖ’nün nasıl bir terör örgütü
olduğunu tespit etmekte çok geç kaldı. Milli Güvenlik Konseyi’nde
(MGK) terör örgütü olarak tanımlandıktan sonra bile buna itiraz
eden birçok isim oldu. Bu itirazların bazıları samimi olabilir ama bir
kısmı da kasıtlı itirazlardı. Kimileri bu örgütü Erdoğan’ı kısıtlayan ve
dengeleyen belki de iktidardan düşmesine neden olabilecek bir grup
olarak görüyordu. Fakat böyle düşünenler bile bunun silahlı eylemlerle yapılabileceğini düşünmemiş olsa gerek. Çünkü örgüt daha önceki
/
151
152
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
teşebbüslerde Erdoğan’ı düşürmek için farklı araçlar kullanmıştı. 7
Şubat 2012 tarihinden bu yana yürüttüğü saldırılarda örgüt sosyal ve
geleneksel medyayı kullandı, hukuku araçsallaştırdı ve sokak olayları
yaratmaya çalıştı. Bunların her biri gayrimeşru saldırılar olsa da hukukun içerisinde gibi görünüyordu. Yine hukuk araçsallaştırılarak Erdoğan devrilmiş olsaydı belki de birçok muhalifi bu durumdan keyif bile
duyardı. Çünkü böyle bir durumda yapılan saldırı savunulabilirdi.
Fakat bugün FETÖ’nün en azılı Erdoğan düşmanları tarafından bile
savunulacak bir hali kalmadı. Örgüt doğrudan doğruya silah kullandı.
Şehirleri terörize etti. Sivilleri öldürdü. Türkiye Cumhuriyeti devleti
ve Türk milletine topyekun savaş açtı. Halkı ve devlet mekanizmasını
darbenin ilk saatlerinde korkutup sindirmek ve böylece yönetimi ele
geçirmek istedi. Terör kelimesi korku salmak anlamına gelir. Bu örgüt
darbe öncesi de darbe gecesi de korku salarak iş tutmaya yeltendi.
FETÖ’nün bir terör örgütüne evrilmesinin hikayesi kabaca üç
ana aşamaya bölünebilir: Birinci aşama, 70’li yıllardan başlayıp
2000’li yıllara kadar süren yayılma ve yerleşme evresidir. İkinci aşama, devlet içinde devlet gibi hareket ettiği ve devlet adına güç kullandığı dönem olan 2007-2012 arasıdır. Üçüncü dönem ise devlete
savaş açtığı 2012 sonrasıdır. Her üç dönemde de örgüt teröre bulaşmış olabilir. Bunlar dava süreçlerinde muhtemelen ortaya çıkacaktır. Fakat özellikle son iki evreye dair daha geniş gözlem sahibiyiz. Bu nedenle 2007-2012 arasında devlet terörü kullandığını,
2012’den bu yana da Türkiye Cumhuriyeti devleti ile doğrudan
savaşan bir terör örgütü olduğunu düşünebiliriz.
Birinci evreye dair açık kaynaklarda yeterli veri bulmak çok
mümkün değil. Görünen o ki maalesef gizli kaynak da pek yok.
Zira bu örgüt büyüyüp gelişirken hem siyasetle kurduğu ilişki biçimi hem de kullandığı takiyeci yöntemler nedeniyle pek iz bırakmamış. Bugün ortaya çıkıyor ki 28 Şubat döneminde bile örgüte dair
sistemli araştırma ve soruşturma yapılmamış. 70’li veya 80’li yıllar-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
da ise devletin örgüte dair bilgisinin sadece dedikodu düzeyinde
olduğu ortaya çıkıyor. Örgüt üyeleri 80’li yıllardan bu yana orduya
sızmaya çalışmış. Bu çerçevede 80’lerde askeri okullardan belirli sayıda ihraçlar bile gerçekleşmiş. Fakat bunlar örgütün faaliyetlerini
etkileyecek tedbirler olmamış. Daha ziyade orduya sızdığı düşünülen diğer bütün örgütlere yönelik operasyonlardan biri gibi görünüyor. Aslında 80’li yıllar bu örgütün Türkiye geneline yayılmaya başladığı tarih oldu. Anadolu’nun tüm şehirlerinde okul, yurt ve
dershanelerin açılışı 80’lerin sonuna tekabül eder. Yine biliyoruz ki
tam bu tarihlerde örgüt başta emniyet ve ordu olmak üzere çeşitli
kamu kurumlarına giriş sınavlarının sorularını çalarak üyeleriyle
paylaşmış. Fakat 80’li yıllara bakıldığında örgütün daha ziyade bu
türden suçlar işlediği görülüyor. Henüz o tarihlerde Türkiye genelinde operasyonlar yapabilecek kabiliyette olmadıklarının farkında
olan örgüt lideri Fetullah Gülen, mensuplarına sürekli vakti gelmeden kalkışma yapmamak gerektiğini söylüyordu. Bugün hepimiz
bu video görüntülerine baktığımızda örgüt liderinin o tarihlerde
devleti ele geçirmek fikrini sürekli işlediğini görüyoruz.
90’lı yıllara gelindiğinde ise FETÖ’nün çok ciddi ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz. Özellikle Soğuk Savaş sonrası eski Sovyetler
Birliği’nden kopan Türki Cumhuriyetlerde yaptığı yatırımlar bu örgüt için sıçrama tahtası oldu. Bugünlerde FETÖ’den bahsederken
2000’li yıllarda çok güçlendikleri iddiaları dile getiriliyor. Bu iddiaların doğru tarafları olabilir. Fakat örgütün oransal büyümesine bakılacak olursa muhtemelen 90’lı yıllarda kendisini katlayarak sürekli büyüdüğü ortaya çıkacaktır. Orta Asya Türki Cumhuriyetlerinde
açılan okullar bu örgütün içeride de sempati kazanmasına neden
oluyordu. O dönem koalisyonlarla çalkalanan devletin fırsat alanı
olarak gördüğü Orta Asya’ya yeterince yatırım yapamamış olması
FETÖ’ye göz yumulmasına neden olmuştur. Örgütün enerjisini dışarı harcamasının özellikle tercih edildiği bile söylenebilir. Öte yan-
/
153
154
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
dan Türkiye’deki Kemalist rejimin asıl sorunu Milli Görüş siyasal
hareketiydi. FETÖ her zamanki takiyeci tavrıyla Erbakan hükümetini suçlayarak 28 Şubatçılarla iş birliği imkanı aradı. 28 Şubat sürecinde FETÖ’yü çökertecek hiçbir tedbir alınmadı. Aksine FETÖ
diğer İslami grupların bıraktığı boşlukları hızla doldurdu.
2000’li yıllara gelindiğinde artık Afrika ve Asya’da yayılmış, Türkiye’de önemli kurumlarda iş yapacak kadar devlete sızmış hazır bir siyasal aktör vardı. Örgüt lideri Fetullah Gülen kendisini ABD’de güvence
altına almıştı. AK Parti iktidarının erken döneminde sızma eylemlerine hızla devam edildi. Yine de tüm bu dönem boyunca örgütün
önemli operasyonel etkinliğe henüz ulaştığını söylemek zordu.
Fakat 2007 yılındaki 27 Nisan e-muhtırası süreci FETÖ’nün
devlet mekanizmasında bir aktör olarak yerleşmesinin yolunu açtı.
AK Parti hükümeti kendini dört bir taraftan kuşatılmış hissediyordu. Cumhuriyet Mitingleri düzenleniyor, Genelkurmay Başkanlığı
AK Parti’yi tehdit ediyordu. FETÖ, AK Parti ile iş birliği yapmak
için kendine oldukça uygun bir zemin buldu. AK Parti’ye kapatma
davası açılıyordu. FETÖ’nün yargıya sızmış elemanları tek seçenek
gibi görünüyordu. Aslında ülke kutuplaştıkça FETÖ, AK Parti’nin
zayıf yanlarını tamamlayarak kendisine bir alan açıyordu.
Daha sonra Ergenekon ve Balyoz davaları ortaya çıktı. Toplumun
çok büyük bir kısmı ordunun içinde bu tür darbeci grupların olduğunu bildiğinden bunlara karşı soruşturma başlatılmasını devrim
niteliğinde bir adım olarak kabul ederken, FETÖ’nün kendi gündemiyle meşgul olduğunun ortaya çıkması zaman alacaktı. Yine o tarihlerde tuhaf gelişmeler yaşanıyordu. Hrant Dink suikastı davasında
bir türlü ilerleme kaydedilemiyordu. Bugün birçok kimse o tarihlerde FETÖ’cü savcıların bu davaları içinden çıkılmaz hale getirdiğini
düşünüyor. Muhsin Yazıcıoğlu’nun “helikopter kazası” da tam buna
benzer bir sis perdesiyle kaplandı. FETÖ daha sonra bu kazanın bir
suikast olduğu iddiasını hükümete karşı kullanacaktı. Fakat bugün o
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
davalarda da FETÖ’cü yargı mensuplarının rolü olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle Balyoz ve Ergenekon’da FETÖ, davaları birer havuz
haline getirip kendine zararlı gördüğü herkesi içeri tıkma aracına dönüştürdü. Suçluyla suçsuz arasındaki ayrımı bile isteye ortadan kaldırdı. Böylece hükümet FETÖ’ye daha fazla bağımlı hale gelirken,
FETÖ’yü eleştirebilecek herkes hapse atılıyordu. İşte bu dönem “hizmet” olarak anılan yapının teröre evrilişindeki ikinci aşamadır. Bu
tarihlerde örgüt daha önce sızdığı devlet gücünü kullanarak rakiplerini ortadan kaldırıyor ve sivil siyaset üzerindeki tek vesayet haline
dönüşmek istiyordu. Görünen o ki örgüt bu dönemde çok sayıda
suça bulaşmıştı. Devlet gücüyle suikast, şantaj ve haksız yargılamalar
gerçekleştirmişti. Fakat bunların birçoğunu devlet adı altında yaptığından kendisinin sorumlu tutulamayacağını düşünüyordu. Bu nedenle örgüt gün geçtikçe faaliyetlerini pervasızca sürdürdü.
FETÖ bu aşamadan sonra yapılanmasının üçüncü evresine
geçti. Örgütün açık açık devletle savaşmaya başladığının ilk göstergesi MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklama girişimiydi. Örgüt
yine aynı devlet aygıtlarını kullanmayı denedi. Mahkeme yoluyla
Oslo görüşmeleri bahane edilerek Fidan tutuklanacak, vatan haini
ilan edilecek ve sonra da siyasal sorumluluğu olduğu iddiasıyla dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan düşürülecekti. Fakat Erdoğan buna müsaade etmedi. 7 Şubat 2012’den 17 Aralık 2014’e
kadar olan süre bir soğuk savaş şeklinde geçti. Erdoğan FETÖ’nün
alanını kısıtlamak için çeşitli tedbirlere başvurdukça örgüt daha da
sertleşti. Örgüt Erdoğan’ı hedef alan hukuk darbesini 17 Aralık’ta
başlattı. Bu kez daha sıcak bir savaş başlamıştı. Erdoğan ise halktan
aldığı destekle güven tazeliyordu. Bu nedenle yargı eliyle istenilen
sonuç alınamamıştı. Fakat bu örgüt üyelerinin devletten temizlenmesi için sihirli bir formül de yoktu. Suçu devlet görevlileri işlediğinden sanki devlet kendi kendiyle savaşır gibi oluyordu. Aslında
örgüt mensupları devlet adına hareket ediyor görüntüsü verdikle-
/
155
156
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
rinden işledikleri terör suçunu ortaya çıkarmak kolay olmuyordu.
Fakat 15 Temmuz gecesi her şey gün gibi ortaya çıktı. Bu örgütün
ne derece tehlikeli ve mensuplarının ne derece çılgın olduğu bir
kez daha anlaşıldı. Bu darbe girişimi bir terör örgütünün şiddette
varabileceği son noktadır. FETÖ bu noktaya kadar vardı.
Darbe teşebbüsünün bastırılmış olması bu örgütün artık devlet
içinde bir tehdit olamayacağını gösteriyor. Toplumun büyük kesimleri örgütün devletten temizlenebileceğini ve arınmanın gerekli olduğunu düşünüyor. Fakat örgütün zihniyeti ve davranış tarzı düşünülecek olursa kolay kolay ortadan kalkmayacağı da ortadadır.
Muğlak hedefi sayesinde kendisini revize etmek isteyecek ve her zamanki takiyeci yöntemleriyle kendisine yeni hedefler belirleyecektir.
Bu revizyonda örgütün iki noktaya yöneleceği düşünülebilir. Öncelikle uluslararası etkinliği artırarak kendini bir diasporalar topluluğu
olarak inşa etmeye çalışacaktır. Afrika, Asya ve ABD’deki varlığı örgütün en önemli ayakları haline gelecektir. Bugün örgüt mensupları
buralardaki okulların kendilerini finanse edebileceğine inanıyor.
Türkiye’de kalanlar ise muhtemelen bu kez devlet yerine toplumun
içine sızmayı deneyecektir. Değiştirebilenler adres ve şehir değiştirecek, değiştiremeyenler ise çevresindekilere artık FETÖ ile alakalarının kalmadığını söyleyecektir. Toplum ise örgütlü bir makina olmadığından zaman içerisinde FETÖ hassasiyetini kaybedecektir. Örgüt
bunun farkındadır ve muhtemelen bu boşluğu değerlendirmeyi hedeflemektedir. Toplumun unutacağı ya da öfkesinin dineceği beklentisi üzerinden hareket edilecektir. Örgüt üyeleri kendisine verilecek her görevi kutsal bir ödev olarak görerek her şeyi kendisine bir
amaç edinebileceğini ispatlamış durumdadır. Örgüt liderinden gelecek yeni kalıplar tereddütsüz kabul edilecek ve uygulamaya konulacaktır. Bu anlamda lideri ortadan kalkmadıkça bu örgütün bütünüyle temizlenmesi zor görünüyor. Fakat artık eski gücünde
olmayacağını da teslim etmek gerek.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETULLAHÇI MAKYAVELİZM
M. TACETTİN KUTAY*
Pek çokları için Gülen bir ideolog değil teologdur ve sunduğu şey ideolojiden ziyade teolojidir. Oysa Antonie Destutt de
Tracy’nin “düşüncenin bilimi” olarak adlandırdığı ideoloji, Fetullah Gülen’in önerdiği düşünce yapısını tarif bakımından teolojiye
nispeten daha doğru bir önerme olarak karşımıza çıkıyor. Diğer
taraftan bir vaizin dini motiflerle inşa ettiği ideolojinin arka planında yer alan bir teoloji muhakkak vardır.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası karşılaştığımız tablo bizleri
başa çıkılması neredeyse imkansız sayıda fenomeni anlamlandırma
zaruretiyle baş başa bıraktı. Bir tarafta ilkokul çağındaki çocukların
emanet edildiği eğitim kurumlarını işleten bir dini hareket, diğer
tarafta bu yapıyla organik bağı olan askerlerin hayatlarına kastettiği
çocuklar. Bu durumu anlamlandırmak ilk anın şokunu atlattıktan
sonra pek çokları için ağır bir yük haline geldi. Fetullah Gülen
meşruiyet kaynağı olarak öne sürdüğü “Said Nursi”den alıntı yaparak “Bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur!”
cümlesini vaaz ve sohbetlerinde defalarca dile getiren bir ideolog
olarak uzun yıllar topluma pasifist ve barışsever bir ideoloji tesis
ettiği imajını vermiştir. Şu halde karşımıza çıkan en temel soruyu
cevaplamaya çalışarak Fetullahçılığın zihin dünyasına ait okumalar
yapmaya başlamalıyız: Kendilerini “muhabbet fedaileri” olarak adlandıran bu örgüte bağlı askerleri savunmasız sivil halka ateş eder
hale getiren motivasyon nedir?
Dünya tarihi şüphesiz savunmasız halkın göz kırpmadan katledildiği sayısız hadiseye şahitlik etmiştir. Avrupa’yı yağmalayan Vikingler yerel halkı katlederken vicdan azabı hissetmediler. Cadı
kovuşturmalarını yürüten Dominiken keşişleri gözlerini kırpmadan masum halkı ateş yığınlarına atmıştı. Yeni dünyayı keşfeden
* Türk-Alman Üniversitesi, Araştırma Görevlisi
/
157
158
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
Avrupalılar yerlileri öldürürken büyük tereddütler yaşamadılar.
Hitler savunmasız kitleleri toplama kamplarında katletmişti. Ancak yukarıda örneği verilen hadiseleri FETÖ’cü askerlerin darbe
girişimi sırasında işlediği cinayetlerden ayıran çok temel bir özellik
var: Cürme nasıl yaklaştıkları.
Vikingler Ortaçağ’ın barbarları olarak ölümü ve öldürmeyi yücelten bir kültüre sahiptiler. Savaş tanrılarına inanır, yiğitçe savaşır
ve çokça adam öldürmüş olmayı ulular; savaşta ölmüş olmayı ise bir
erkeğin ulaşabileceği en büyük mertebe olarak görürlerdi. Cadı kovuşturmalarını yürüten Dominiken keşişleri Malleus Malleficarum
kitabında verilen ipuçlarına uygun olarak şeytanla savaştıklarına ve
onun tarafından ele geçirilmiş ruh ve bedenlerden dünyayı arındırdıklarına inanırlardı. Yeni dünyanın kaşifleri kafalarındaki insan
tipine uymayan hayvan tipli yaratıklardan, dahası Tanrı’nın krallığına layık olmayan ve Civitas Dei’ye (Tanrı’nın Şehri) ait olamayacak olan sefil ruhlardan dünyayı arındırarak Tanrı’nın krallığını
inşa etmeye çalışmaktaydılar. İlk olarak Antonio de Montesino
isimli bir Dominiken keşişi bu bakış açısına eleştirel yaklaşmış ve
Christoph Columbus’un oğlu Diego Columbus’a “Bu öldürdükleriniz insan değil mi?” diye sorduğunda Columbus ne cevap vereceğini şaşırmış ve bocalamıştı.
Hitler ise sosyal Darvinizme iman etmiş bir kimseydi ve insanlığın evriminde temizlenmesi gereken unsurlar olduğunu düşünüyordu. Özürlüler, akıl hastaları, çingeneler ve Yahudilerin temizlenmesini insanlığın evrimine karşı yapılmış büyük bir hizmet olarak
görmekteydi. Dolayısıyla yukarıda örneği sunulan ve burada zikredilmesi mümkün olmayan yüzlerce hadisede insanlar bizlerce cürüm kabul edilen fiillerini iyi bir edim olarak işlemekteydi. Kötülük
yaptığını bilen ve kötülüğü kötü olarak kabul eden pek çok hareket
ve insan da dünya tarihinde mevcuttur ancak netice itibarıyla bundan umulan şey iyilik değildir. Ululanan bizatihi o kötülüktür.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Fetullahçılık ise burada bambaşka bir kabuller silsilesini barındıran bir motivasyona sahiptir. Fetullahçı irtikap ettiği fiilin
kötü bir fiil olduğunu ve yapılmaması gerektiğini bilir ve fiil söz
konusu kişi tarafından “cemaat” edimi kontekstinin haricinde
bizzat lanetlenesi ve kınanası kabul edilir. Oysa bir meşruiyet zinciri içinde yapılması buyurulan bir fiil bizatihi kötü ve ahlaksızca
olsa da FETÖ’cü tarafından iyiye dönüştürücü bir fiil olarak okunur. Neticede “hizmet” adı verilen örgütün çıkarına olacak olan
kötü fiiller de işlenmesi teşvik edilen şeyler haline dönüşür. Zira
“hizmet” adından da anlaşılacağı gibi kendisine fedakarane hizmet
edecek kimseler ile var olabilecektir. Şu halde FETÖ’cülüğün ahlaki yapısını tarif ederken “cemaatçi Makyavelizm”den bahsedebiliriz. Çünkü cemaatin pek çok ferdi, şahsi çıkarı için işlemeyi göze
almaktan kaçınacağı ‒en azından kaçınması umulan‒ ahlaken sorunlu ve kötü kabul edilen fiili işlemektedir. Bu tavrın neticesinde
beklenen ise “Hocaefendi”nin yahut onun tarafından tesis edilen
hiyerarşinin tensibiyle işlenen bu fiilden Allah’ın razı olmasıdır.
Cemaatçi Makyavelizmin yarattığı Tanrı tasavvuru bu bakımdan düşünülmeye ve analiz edilmeye muhtaç bir Tanrı tipidir ve
İslam tarihinde bir benzerine rastlamak zordur. Güzel neticeye götürecek kötüden hoşnut olan Tanrı inancı kişiyi bir süre sonra Tanrı’nın koyduğu kabul edilen ahlaki prensiplerle sınırlanamaz hale
getirir ve önünde açılan büyük özgürlük kişiye sorumsuzca günaha
girme hürriyeti tanır. Bu noktada FETÖ’cüler ile DEAŞ militanları arasında bir bağlantı kurmak; militanlar tarafından işlenen “istişhad” eylemleri ve sivil ölümler ile Fetullahçıların ahlaki açıdan kabul edilemez eylemleri arasında bu bakımdan bir benzerlikten
bahsetmek mümkün gözükse de, FETÖ’cüleri daha radikal kılan
en önemli nokta meşruiyet yaklaşımıdır. DEAŞ militanlarının ancak kendi teolojileri açısından meşrulaştırabildikleri eylemlere
imza attıkları gerçeği kendilerini “cemaatçi Makyavelizm” olarak
/
159
160
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
tanımladığımız kavram sınırlarına sokmamakta, aksine Amerikan
yerlilerini öldürerek Tanrı’nın krallığını kuran kolonyalistlerle bir
benzerlik oluşturmaktadır. FETÖ’cülüğün karakterini oluşturan
cemaatçi Makyavelizm ise kötü fiili herhangi bir şekilde meşrulaştırma çabasına girmeden kötüyü kötü olarak bilir ve o şekilde işlenmesini mümkün görür.
Fetullahçılığın meşruiyet konusundaki özelliklerinden birisi de
meşrulaştırıcı yegane ölçütün örgüt lideri Fetullah Gülen’in şahsı
olmasıdır. Uzun yıllar Gülen’in sağ kolu olarak tanınan Latif Erdoğan katıldığı bir televizyon programında, FETÖ’cülerin açmazlarından birisini hareketin içinden bir kimse olarak şu ifadelerle gözler önüne sermiştir:
İslam dininin hiçbir yorumunda tecviz edilmeyen içki içme
fiilini takipçilerine serbest kılan ve bu vesileyle kendilerini
ordu ve benzeri kurumlarda kamufle etmelerini salık veren Gülen bunu hangi içtihada ve hangi mezhebin yorumuna göre yapmaktadır? Namaz kılmayın derken bunu hangi
ölçüte göre söylemektedir?192
Latif Erdoğan’ın kırk yılını bu yapı içinde geçirmiş bir kimse
olarak sorduğu bu soru FETÖ’cülüğün ve mensuplarının motivasyonunu anlamak bakımından son derece önemlidir. Fetullahçı için
meşruiyetin kaynağını herhangi bir dini prensip yahut kanun oluşturmaz; aksine temelde Fetullah Gülen yer alır. Bu bakımdan kötü
olduğu kabul edilen fiillerin tecviz edilmesi de Gülen’in ve tensip
ettiği hiyerarşik yapının söylemlerine bağlıdır. Bu motivasyon Fetullah Gülen’i sadece motivasyonun merkezine koymakla kalmaz,
aksine dinin de merkezine koyar ve onunla ters düşen her yapı, kişi
ve fikrin yok edilmesi meşru bir hal alır. Gülen’in din yorumuyla
çelişik hiçbir dini yorum kabul edilebilir değildir ve FETÖ’cü iken
örgüt dışına çıkan kimseler bu bakımdan “hain” olarak yaftalanır.
192
H. Salih Zengin, “Gülen’de 1,5 Milyar Müslüman’ın Ahı Var”, Sabah, 31
Temmuz 2016.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
17-25 Aralık sivil darbe girişimi sonrası karşılaşılan manzara
Fetullahçılığın metotları ve sınır tanımazlığını gözler önüne sermekteydi. Bir yanda dini bir hareket olarak kabul edilmiş ve toplumun bir kısmında bu hüviyetiyle hüsn-i teveccüh bulmuş bir hareket diğer yanda ise bu harekete hamledilen yatak odası görüntüleri,
dinleme kayıtları ve benzeri hukuksuzluklar. Pek çokları bir dini
hareketin kendisine atfedilen bu suçları işlemiş olamayacağına, dolayısıyla söz konusu iddiaların bu harekete yöneltilmiş ağır itham
ve iftiralar olduğuna inanmıştı.
Gerçekten de bu dönemde toplumda yaşanan kafa karışıklığı
eşine az rastlanır niteliktedir. Bir tarafta evlenmeye dahi yanaşmayacak kadar hayatını zühde adamış, dünya zevklerinden kendisini
mutlak olarak tecrit etmiş bir “din adamı” diğer tarafta söz konusu
şahsa ve hareketine yöneltilen pornografik görüntüler ile tehdit ithamı… Fetullah Gülen bu tezat tablosunu çok ustaca kullanmış ve
Türkiye kamuoyunun önemli bir kesimini iddiaların iftira olduğuna ikna etmişti. Hakkındaki yüzlerce delile rağmen kamuoyu açısından anlaşılması çok zor olan bu paradoksal durum toplumun
geniş kesimleri tarafından ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası kabul edilir hale geldi. Savunmasız halka ateş açacak kadar gözü
dönmüş bir hareket hangi ahlaki sınırlama ile insanların yatak odalarına kamera koymaktan geri dursun? Karşı karşıya kalınan ve pek
çok anlaşılması zor şeyi anlamlı hale getiren soru bu olmuştur.
Ne içinden çıktığı İslamiyet’in Ehl-i Sünnet yorumunda ne de
Türk tarihinde benzeri bulunmayan bu motivasyonun kaynağının
ne olduğunu anlamadan FETÖ’cülüğün üstüne bina edildiği teolojiyi anlamlandırma çabası faydasız olacaktır. Bu motivasyonun kaynağı Said Nursi’nin Tarihçe-i Hayat193 adlı eserinde geçen şu cümlelerin Fetullah Gülen’ce bir yorumundan başka bir şey değildir:
193
s. 785.
Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, (Envar Neşriyat, İstanbul: 1996),
/
161
162
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
… Ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda
ettim. Gözümde ne Cennet sevdası ne Cehennem korkusu var. Cemiyetin yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil bin Said feda olsun. Kur’an’ımız
yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet’i de istemem orası
bana zindan olur. Milletimin imanını selamette görürsem
Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.
Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli din yorumcularından birisi olarak karşımıza çıkan Nursi günümüzde birbirinden
farklı pek çok ekol tarafından takip edilmektedir. Söz konusu
ekollerin her birisi bir cemaat tesis etmiş ve çevresine geniş halk
kitleleri toplamayı başarmıştır. Gülencilik söz konusu ekoller arasında diğerlerine benzemeyen ve temel farklılıklar ortaya koyan
bir karaktere sahiptir. Nursi yukarıda aktarılan sözleri ile kendisi
açısından bir tercihi ortaya koyarak sekülerleşen Türkiye’de dinden uzaklaşan kitlelerin imanlarını selamete erdirmek için sonsuz
olduğuna inandığı ahiret hayatını da feda edebileceğini ifade etmiştir. Nursi’nin söylediği çok açıktır: “Milyonların sonsuz hayatını kurtarmak için benim sonsuz hayatımın fedası gerekliyse feda
olsun!” Buna mukabil Gülen bu sözü kontekstinden saptırarak
bambaşka bir yere çekmiş, örgütünün başarılı olması için takipçilerinden ebedi olduğuna inandıkları hayatlarını feda etmelerini
talep etmiştir. Bu bakımdan Nursi’nin sözü ile Gülen’in yorumu
iki benzeşmez olarak karşımızda durmaktadır. Nursi şahsi bir fedakarlığa atıfta bulunurken Gülen müntesiplerini böyle bir tercihe zorlamaktadır. Bu durum 15 Temmuz darbe girişiminde de
kendisini açıkça ortaya koymuştur.
Darbe sonrası deşifre edilen WhatsApp yazışmaları FETÖ’cü
motivasyonu gözler önüne sermektedir: “Türk Silahlı Kuvvetleri idareye el koydu, halk direniyor. Muvazzaf ve emekli arkadaşlar silahlarını alarak Genelkurmay’ın önüne gitsin. Destek olmayan vebaldedir!”
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Sivil direnişe silahlanarak karşı durmayan subayları vebal altına
koyan şey Fetullahçı hiyerarşi tarafından verilen direktife uymamaktır, dolayısıyla kötü fiili işlememek ve “günaha girmemek” insanı vebal altına sokmaktadır. Benzer bir tavır darbe gecesi İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası’nı işgal eden askerlere başlarında bulunan subay tarafından verilmiş olan emirde de kendisini ortaya koymaktadır. Darbe girişimi bastırıldıktan sonra gözaltına alınan askerler polise verdikleri ifadede başlarında bulunan subayın
kendilerine, “Halka ateş açmayan Peygamber’in şefaatinden mahrum kalır” dediğini dile getirmiştir.
Gülen tarafından kötülüğe davet edilen kimseler bu davete riayet etmemenin mesuliyeti ile tehdit edilirken ortaya koydukları
motivasyon şudur: Gülen tarafından meşru kılınan ve bizatihi
kötü kabul edilen bir fiil onun meşrulaştırması sayesinde zorunlu
bir şey oluverir. Ancak bu meşrulaştırma bu fiili doğru ve güzel bir
fiile dönüştürmez.
/
163
164
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
HAŞHAŞİLİK, OPUS DEİ, NEW AGE VE FETÖ
HÜSNÜ YAVUZ AYTEKİN*
Hükümet ile devlet kurumları içerisinde illegal bir örgüt olarak
çok uzun bir süredir gizli faaliyet göstermekte olan FETÖ’nün 1725 Aralık operasyonları sonrasında yoğun olarak Hasan Sabbah’ın
kurduğu “Haşhaşilik” ile benzerliğine dikkat çekildi. Söz konusu
örgütün gizli yapılanması ve örgüt üyelerinin tüm bireysel tercihlerini askıya alacak kadar kendilerini örgüte adamaları göz önünde
bulundurulduğunda bu isimlendirme yerinde gibi görünüyor. Bununla birlikte FETÖ de tarih boyunca görülmüş olan benzeri yapılanmalarda olduğu gibi toplum üzerinde uyandırdığı korku kadar,
üzerine gidildikçe deşifre olan gizemli yapısı ile daha fazla merak
uyandırmaktadır. Örgütün kapalı yapısı, kendisine mesafeli duran
ve kişisel çaba ve yetenekleriyle başarılı olmuş insanlara karşı giriştiği sistematik itibar suikastı, öğretilerini doğrudan akılcı yahut dini
argümanlarla savunmak yerine sürekli birtakım gerçeküstü fenomenlere yaslanması etrafındaki bu gizem halesini büyütmüş ve akıllarda şöyle bir soru oluşmasına sebep olmuştur. Bir insan hangi motivasyonla uzun yıllar belirsiz bir gelecekteki işareti bekleyerek, tüm
hayatını buna uygun olarak birden fazla kimlikli şekilde inşa eder ve
yeri geldiğinde –dinen de iyi bir şey yaptığını düşünerek– kendilerine emanet edilen uçak ve silahlarla kendi halkını öldürecek ruh haline bürünebilir? Bunu soğukkanlı bir biçimde entelektüel bir araştırmanın konusu kılmak meselenin dehşetini hafife almak gibi
görünse bile karşı karşıya kaldığımız felaketin büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olacak bazı açıklamalara da kapı aralayacaktır.
İnsan aklının mitolojik düşünceden akılcı düşünceye geçtiği
evre olduğuna inanılan Antik Yunan dünyasından Ortaçağ’a, oradan modern dönemlere ve iletişim kavramının artık özsel bir dönüşüm geçirdiği günümüze kadar “mistik tecrübe” denilen şey in* Türk-Alman Üniversitesi, Araştırma Görevlisi
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
san zihnini her zaman meşgul etmiştir. En genel tabiriyle
“ezoterizm” olarak niteleyebileceğimiz bu düşünce insanların büyük bir çoğunluğuna kapalı olduğu düşünülen bir ebedi hakikat
(sophia perennis) nosyonunu içerir. Bu kavrayışa göre insanın dünyayı algılama ve anlamlandırma aygıtları olan duyu organları ile
muhakeme ve akıl gibi yetileri, varlık silsilesini zaman ve mekan
sınırları içerisinde, fanilikle kayıtlı olarak anlama imkanı verir. Büyük harfle yazılan “Hakikat” yani mutlak hakikat ise bu çokluk ve
görünürler aleminin ötesinde zaman ve mekandan bağımsız, aşkın
bir tecrübe ile elde edilebilir. Bu hakikat nosyonu hem farklı dinlerde hem de çeşitli felsefi-mistik ekollerde kendisine yer bulmuştur. Bu nosyon kimi zaman kalbin arınması ve nefsin tezkiye edilmesi gibi olumlu sayılabilecek amaçlara hizmet etmişken, kimi
zaman da astral çabalar ve majik ritüellerle ifsat edilip dolaylı yoldan kötü emellere ulaşmayı sağlayan bir alet olarak kullanılmıştır.
Bu türden gizemli/mistik grupların örgütlenme şekil ve psikolojilerini derinlemesine incelediğimiz zaman neredeyse insanlık
tarihi kadar eski bir metafizik sorunsala kadar gitmek durumunda
kalırız: “İnsan sınırlı yeti ve melekeleri ile aşkın olan mutlak hakikati nasıl kavrar ve anlamlandırır?” Kainatın bütünlüklü bir kozmos olarak düşünüldüğü Yunan düşüncesi ve Ortaçağ felsefesinde
mutlak bir hakikatin arayışı içinde olmak, bu uğurda çabalamak
gayet tutarlı bir durum gibi görünse de, insan aklı ve gözlemini
bilginin merkezine koyarak “büyünün bozulması” diye tabir ettiğimiz ve bilim devrimi adı verilen olguyla şekillenen çağdan sonra
hakikatin temaşası ve insan bilgisinin sınırları sürekli bir tartışma
konusu olmuş, ebedi hakikat nosyonu ile insan bilgisi arasındaki
makas giderek açılmaya başlamıştır. Bu durum zamanla suistimale
daha açık, daha az denetlenebilir bir boşluk meydana getirmiştir.
FETÖ benzeri ezoterik cemaatler bu boşluktan istifade ederek
güçlerini küresel çapta tahkim etmek isteyen siyasi aktörlerin dün
/
165
166
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
olduğu gibi bugün de kullanımlarına oldukça açık bir pozisyonda
bulunmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen “Haşhaşi” isimlendirmesinden hareketle
düşünecek olursak, birbirinden farklı zaman ve coğrafyalarda faaliyet
göstermiş olan bütün mistik toplulukların hem örgütlenme biçimleri
hem hakikat/varlık algıları hem de grup etiği ve ritüelleri açısından
çok fazla sayıda ortak özellikleri bulunduğunu söyleyebiliriz. Akıllara
ilk gelen Tapınak Şövalyeleri, Hasan Sabbah ve fedaileri (Haşhaşi
ismi buradan geliyor) ile günümüz insanına daha tanıdık gelen Katolik kökenli Opus Dei bunlara örnek olarak verilebilir.
Hakikatin farklı veçheleri olarak zahir ve batın meselesi “Mehdici” cemaatler bağlamında özel bir önem taşıdığı için meseleyi
burada biraz açmamız gerekiyor. 15 Temmuz’da gerçekleştirilen
darbeci terör kalkışmasında hayli enteresan ve bir o kadar da tüyler
ürpertici bir olay yaşandı. Bir askeri şehit eden, asker üniforması
giymiş darbeci bir terörist su içmek için çömeliyor ve içmeden
önce Besmele194 çekiyor. Darbeci terörist halk tarafından kendisine
gösterilen tepki üzerine şu ürpertici ifadelerde bulunuyor: “Niye
yadırgıyorsunuz ki, bu arkadaşınız şehit oldu. Biz de şehadet şerbetini içerek buraya geldik.”
Bu sağlam bir geleneğe tutunamayan bölmelenmiş kafa yapısının hangi yanlış yorumlama neticesinde ortaya çıktığını Kur’an’da
geçen ve ana akım Ehl-i Sünnet Müslümanlık için de önemli işaretler barındıran bir kıssada bulmaktayız. Hz. Musa Allah tarafından
kendisine ilim verildiği ifade edilen bir kula (halk arasında Hızır
olduğuna inanılır) ittiba etmek ve onunla yol arkadaşı olmak ister.
Aklının almadığı şeylerle, olayların arka planı ile alakalı soru sormamak şartıyla yol arkadaşlığına kabul edilir. Kendisine Allah tarafından hikmet verilen bu kişi zaman ve mekan sınırları içerisindeki
194
Her hayırlı işe Allah’ın adını anarak başlamak şeklindeki bir İslami ritüel.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
nedensellik bağları ile düşünen biz insanlara göre kötü sayılabilecek
birtakım fiiller işler. Bir gemiye hasar verir, bir çocuğu öldürür. Bu
şahıs verdiği sözü tutamayıp bunlarla alakalı soru soran Hz. Musa’ya daha sonra bu filleri kendi hevasına göre işlemediğini söyler.
Bu kıssada bize olayların dünyada yani zaman ve mekan içerisinde
bir sebep-sonuç ilişkisi olduğu ama bunun aşkın başka bir boyutta
farklı bir nedensellik olduğu anlatılmaktadır. Bahsi geçen kişiye bu
aşkın ilim doğrudan Allah’ın ledünnünden verilmiştir. Yani burada
Musa’ya gemi batırma ve çocuk öldürme yetkisi verilmemektedir.
Benzer bir örnek olması açısından Ehl-i Sünnet alimlerinin rüyaya
göre de “genel” bir hüküm inşa edilemeyeceği hususunda ittifak
ettiklerini belirtmemiz gerekir. Bununla birlikte FETÖ’cüler liderlerinin değişik vesilelerle Peygamberimiz’den (s.a.v) rüyada talimat
aldığını iddia etmekte bir beis görmemektedirler.
Dünyadaki sebep-sonuç ilişkisinin ötesinde, üst seviyeden bir
nedenselliğin kodlarını çözmeye adanmış genel adıyla ezoterik cemaatler nefsin kötülüklerinden arınma yahut hakikate ulaşma konularında farklı yöntemlere başvursalar da varlığı anlamlandırmaları açısından birbirlerine benzerler. Bu benzerlikleri kısaca
sembolik bir dilin kullanılması, gizlilik/takiye, seçilmişlik duygusu
ve bireyselliğin yok edilmesi olarak özetlenebilir.
İnsanlar düşünce içeriklerini birbirleri ile dil aracılığıyla paylaşırlar. Dilin yapısının varlığın yapısı ile uyum içerisinde olması gerektiği uzun yüzyıllar boyunca filozoflar tarafından ileriye sürülmüştü. Yani dünyanın yapısını dilin yapısı üzerinden okumanın
mümkün olduğu düşünülüyordu. Bununla birlikte kabaca modern
bilim devrimi öncesinde tüm varlık bir bütün olarak görülmekte
ve bu anlayışa göre evrende olan biten her şeyin diğeri ile ilişki
içerisinde olması gerekmekteydi. Kadim zamanlarda rasathanelere
verilen büyük ehemmiyetin arkasında da aslında bu vardır. Yani
rasathaneler “bilgi için bilgi“ ve bugün anladığımız anlamı ile bi-
/
167
168
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
limsel bilgi üretmek için değil göksel cisimlerin hareketlerinden
yola çıkarak dünyada gerçekleşecek olaylara vakıf olunması amacını taşımaktaydı. Bir nevi yarı-büyücü olarak görülen bu insanlar
sık sık ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktaydı. Birtakım batıni,
ezoterik hakikatlerin kendi liderlerine hususi olarak bildirildiği
inancını taşıyan FETÖ gibi Mehdici örgütlenmelerin “dil ile ifade
edilemediği” iddia edilen hakikatleri daha üst bir meleke ile kavrama gibi ortak kabulleri vardır. Bu Müslüman dünyanın asırlardır
biriktirdiği ilim geleneğine ters bir anlayış olmanın yanı sıra eleştiriye kapalı bir yapı olduğundan ilmi yöntemlerle değil efsunlu sözler ve retorikle yayılma yolunu seçmiştir.
Takiye daha ziyade Şii teolojisi bağlamında çok anılan bir kavramdır. Etimolojik bakımdan korunmak yahut sakınmak manasına
gelen takiye en geniş anlamıyla can ve mal kaybı gibi çeşitli nedenlerden ötürü kalbinde bulunanı gizli tutarak dışarıya karşı kendini
farklı göstermek olarak tarif edilebilir. Takiye ana akım Sünni inanışta kendisine (tehlikeli durumlar hariç) fazla yer bulmamıştır. Bu
tutum daha ziyade tarih boyunca FETÖ gibi siyasetten uzak kalamamış Şii dünyada yaygınlık kazanmış ve ileride zuhur edecek olan
kurtarıcı “12. imam”ın dünyayı hakimiyeti altına almasıyla da ortadan kalkacağı savunulmuştur. Bir yandan kamuoyu önünde Şiiliğe
karşı açıktan düşmanca bir tutum sergileyen FETÖ diğer yandan
Şia tarafından dini bir zaruret olduğu gerekçesi ile benimsenen takiyenin sınırlarını ileri derecelere kadar zorlamıştır.
Faaliyetlerine küçük bir cemaate hitaben sunulan vaazlarla başlayan örgüt, çalışma alanını devletin istihbarat birimlerine militan
yerleştirmeye yeltenecek kadar genişletmiş, parlamenterlerin evine
gizli kamera yerleştirip elde edilen görüntüleri şantaj malzemesi
olarak kullanacak kadar dini cemaatler için oldukça sıra dışı siyasi
ihtiraslarla hareket ederek hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Faaliyetlerini dünyanın hemen her yerinde sürdüren FETÖ sahip ol-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
duğu bu takiyeci anlayışın bir gereği olarak faaliyet gösterdiği ülkeye ve oradaki toplumsal yapıya göre tavır takınmaya özen
göstermiştir. Örgütün Türkiye’de kurulan birçok okul ve derneği
İslami kavramları çağrıştıran isimlere sahipken AB ülkeleri gibi
yerleşik demokrasilerin olduğu ülkelerde itaat prensibini dışarıya
göstermemeye özen göstermiş, dahası Batılı isimler ve olumlu
imaj taşıyan projeler –dinler arası diyalog gibi– paravanı arkasından faaliyet yürütmüştür.
Batıni hakikatleri temaşa ettiği iddiasında olan bütün örgütlenmeler dış dünyaya kapalıdır. Şeffaflık göstermez ve genellikle ortodoks bir akidenin itizale uğratılması, ana yatağından saptırılması
neticesinde elde edilen bir psikoteoloji çerçevesinde bir araya gelir
ve fırka-i naciye (kurtulmuş topluluk) olduklarını düşünürler.
Amaca ulaşmakta her yolu mübah gören radikal bir Makyavelizmi
de temsil eden FETÖ gerçek gücünü işte bu kapalı yapısından almaktadır. Türkiye’de 15 Temmuz’da yaşanan, halk ve siyasetçilerin
güçlü duruşuyla akamete uğratılan darbe girişimi FETÖ’nün karanlık yüzünün tahmin edilenden çok daha büyük olduğunu dünya kamuoyuna açıkça göstermiştir.
Burada tamamen yeraltında faaliyet gösteren bir örgütün gizliliğinden bahsetmiyoruz şüphesiz. Okulları, hastaneleri, gazetesi hatta bankası olan; uluslararası faaliyetlerinde tuhaf bir biçimde ciddi bir soruşturma ve engellemeyle karşılaşmadan hareket edebilmiş bu örgütün
vitrininin arkasında ne türden bir aklın bulunduğu yeni belge ve bilgiler ortaya çıktıkça daha fazla aydınlanacaktır. Bununla birlikte Türkiye
Cumhuriyeti’nin varlığına ve egemenlik haklarına saldıracak cesareti
hangi çalışma ortaklarından aldıkları da ne devlet ne de Türk halkı için
bilinmeyen hususlar değildir. Bahsi geçen gizlilik politikası nedeniyle
şizofrenik bir insan modelini meydana getiren takiye FETÖ’yü ayakta
tutan, ahlaki ve estetik zevkleri birbirine benzeyen şartlandırılmış insan
karakteri oluşumunda istifade ettikleri yöntemlerden biridir. İnsanın
/
169
170
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
sürekli olarak olduğundan farklı görünmesi meselesine yaklaşımdaki
çeşitlilikler Türkiye ve dünyadaki Müslümanlarla FETÖ arasında yaşanan soğukluğun diğer bir nedeni olagelmiştir.
Tarihteki diğer bütün ezoterik örgütlenmeler gibi FETÖ de kamuoyuna açık olan vitrininde doğrudan dillendirilmese de seçilmiş/kurtarıcı bir üst-insan yahut Mehdilik tasavvuruna sahiptir ve
bu modele göre yapılandırılmıştır. İleri derecede bir narsisizmden
beslenen ve dünyadaki hiçbir şeye bağlılık duyamayacak kadar
kendine ve menfaatlerine aşık saplantılı bir seçilmiş duygusu değildir burada söz konusu olan. “Küçük aklın kurtuluşu teslim olmaktadır” düsturu ile Leviathan misali tüm seçilmişlik ve müsbet özelliklerin bir kişide toplandığı sapkın bir yapıdan bahsediyoruz.
Piramidin en üstünde bulunan zat diğer insanlara kapalı ama onları da bağlayan hakikat mesajlarını alır, takipçilerine iletir. Benzeri
mistik örgütlenmelerin ortak özelliği olan bu seçilmişlik duygusu,
benzer itikadı paylaştıklarını iddia ettikleri insanlar ve diğer inanç
gruplarıyla da diskursif bir alanda iletişim kurmalarına engel teşkil
etmiştir. Hakikatin kendi tasarruflarında bulunduğu düşüncesi,
mensuplarının sürekli altını çizdikleri tevazu kavramı ile tezat teşkil edecek biçimde farklı görüşlere sahip insanlara kibirle bakmalarına ve onları oldukları gibi kabul edememelerine neden olmuştur.
Bu yüzden kendilerine dini yahut seküler perspektiflerden yöneltilen eleştirileri çok ciddiye almamış ve yüksek dereceden hakikatleri
kavrayamayan zavallı insanlar olarak kabul ettikleri bu kişileri kendilerine engel gördükleri yerde yıldırma ve karalamaya başvurmakta tereddüt etmemişlerdir. Kendisine hiçbir yetki verilmediği halde
dinler arası diyaloğun doğrudan Müslümanlar adına temsilcisiymiş
gibi davranan FETÖ’nün kendisi ile “aynı” itikadı paylaşan insanlarla sağlıklı bir iletişim kurmaktan kaçınması dinler arası diyalog
denilen projenin siyasal yanlarına dair kafalarda “çok ciddi” soru
işaretleri oluşturmaktadır.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
Kutsal bir final uğruna seçilmiş kişiler olduklarına inanan bu
saplantılı kitle başkalarına açıktan haksızlık yapılmasına neden
olan sınav sorularını çalma, adam kayırma ve “mobbing” tarzı fiilleri yine bu radikal Makyavelizm ile meşru görmüşlerdir. Mehdici
algıların beslediği bu seçilmişlik duygusu aynı zamanda bütün hazların bilinmeyen bir zamana kadar ertelenmesi sonucunu da beraberinde getirmiştir. Hasan Sabbah’ın Haşhaşi fedaileri ile FETÖ
mensuplarının belki de birbirine benzemeyen tek yönü dünyaya
ait küçük zevkler konusunda takınılan bu tavır farklılığıdır. Sabbah fedailerine esrar içirerek sahte cennetinden lezzetler tattırırken
FETÖ’cülerde bunun yerini daha farklı ritüeller ve retorik alır.
Fetullah Gülen’in Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile rüya sekansında yaptığı görüşmeler ile ilgili rivayetler viral olarak yayılmakta,
dilden dile aktarılmaktadır. Hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik yöntemlerle seçilmiş, meşru hükümetine karşı giriştikleri
iktidar kavgasında sosyal medya üzerinden yürüttükleri mücadelenin şiddetinin artırılmasının da Peygamberimiz’in (s.a.v) “emri”
olduğu açıkça iddia edilmişti. Ezoterik yapılanmaların merkezinde
bulunan seçilmiş kişinin buyrukları mutlak manada doğrudur ve
sorgulanamaz. Zira bu algıya göre bizim zaman ve mekan sınırları
içerisinde yine sınırlı olan yetilerimizle edindiğimiz bilgiler hakikatin bütünlüklü boyutunu anlamamız için elverişli değildir. Bu nedenle hakikati temaşa eden daha üst merciler kiminle evlenileceğinden hangi kitabın okunup okunmamasına kadar her şeye
karışmaktadır. Örgütün tartışmasız lideri olan Fetullah Gülen’in
tüm inanç grupları ve Avrupa’daki örgütlenmelerinde ılımlı bir politika benimserken en başından beri Türkiye’deki itidal sahibi dindar anlayışlarla sürekli büyüyen bir çekişme içerisine girmesi takip
ettiği bu ezoterik yol dolayısıyladır. Sahip olduğu ezoterik yönler
FETÖ’yü diğer ılımlı anlayışlardan uzaklaştırmış ve dışarıdan müdahalelerle Türkiye karşısında kullanılmaya açık bir aygıt haline
/
171
172
/
F E T U L L A H Ç I L I K : T E R Ö R , M E S İ YA N İ Z M V E M A K YAV E L İ Z M
getirmiştir. FETÖ tıpkı Opus Dei gibi uluslararası bir mahiyet kazanırken Müslüman olmayan unsurlarla iş birliğine açık, bununla
birlikte farklı görüşler bir yana dursun farklı neşveye sahip Müslümanlara karşı bile sürekli mesafeli durmuştur. Bu mesafeli duruş
aslında FETÖ’nün temsil ettiği iddiaların insanlara hitap ve ikna
yoluyla anlatılabilir olmamasıyla da doğrudan alakalıdır. Aynı şekilde Opus Dei de Katolikliğin sınırlarını genişletmiş hatta bu nedenle “kutsal mafya” adıyla anılır olmuştur.
Bu noktada uzun yıllar devam ettirilen insan merkezli söylemin nasıl bir anda en gaddar terör eylemlerine kadar evrilebildiğinin ipuçlarına dair bazı ışıklar yakalamak mümkün. FETÖ yapısı
gereği herhangi bir meselede geriye adım atmamış yahut gerçek
manada bir uzlaşmadan taraf olmamıştır. Çünkü takipçisi oldukları Mehdici anlayış son ve bir kez gerçekleştirilecek kutsal ideal
için tüm zevk, makam hatta aile bağları ve insani değerlerden yüz
çevrilmesini emretmektedir.
Burada ister istemez durup kendimize şu soruyu sormak durumunda kalıyoruz: “Böylesine uzun vadeli bir emele ulaşmak için
gerekli disiplin ve motivasyonu bu kitleye sağlayan unsur neydi?”
Dünyadaki tüm çilelerin sona ereceği, bir anlamda yeryüzünde
Tanrı’nın krallığı olarak adlandırabileceğimiz erekselci ve lineer tarih anlayışına sahip Mehdicilik dışında bir sebeple bu durumun
izah edilmesi zor görünüyor. Bunları söylerken elbette piramidin
alt kısmını oluşturan kitlenin hangi yöntemlerle sistemin içine çekilmeye çalışıldığı meselesini hariçte tutuyoruz. Burada esas mesele FETÖ’yü harekete geçiren aklın niyetlerini sağlıklı bir noktadan okuyabilmektir.
Tüm hazların bilinmeyen bir tarihe belki de sonsuza kadar ertelenmesi bütün bireyselliklerin körelmesine, dolayısıyla robotlaşıp tek
tipleşen, estetik zevkleri ve tepkileri birbirinin aynısı bir insan güruhunun türemesine neden olmaktadır. Bu, bir süre içerisinde yarı es-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
riklikle bütün eleştirelliklerin körelmesi manasına gelmektedir. Bu
nedenle doktrinin sorgulanmasına neden olacak tüm sahalarda işler
dışarıdan siparişle yürütülmek zorundadır. Kültür, sanat ve edebiyat
bu nedenle hiç girilemeyen kaleler olarak kaldı. Aynı Opus Dei gibi
insani faaliyetler merkezde imiş gibi görünse de aslı itibarıyla araçsallaştırılmış mekanize kişilikler yetiştirilmeye çalışılmıştır.
Yeni Çağ (New Age) ezoterik akımları gibi aşırı biçimde rasyonelleştirilmiş olan dünyada insanın kendi ruhuna alan açma çabasının doğurduğu vakumdan kaynaklanan problemler maalesef
kullanılmaya müsait insanların suistimaline açık haldedir. Uluslararası siyasi faktörler gizli servisler marifetiyle bunlar üzerinden
geniş coğrafyalara sızma ve onları şekillendirme gayreti içerisindedirler. FETÖ artık tevil götürmeyecek biçimde deşifre olmuş ve
onu yöneten servisler açısından verimli biçimde kullanılamaz hale
gelmiştir. İslam dünyası artık modern “Lawrence” müdahalelerine
sahasını kapatma yolunu kendi başına bulmak zorundadır. İslam
dünyasını kuvvetli bir çatı haline getirebilecek ortak akıl boşluğundan istifade ederek coğrafyamıza yerleşen bu türden yapıların
habitatını ortadan kaldırmak için Müslüman ülkelerin ortak bir
adım atıp atmayacağını ise zaman gösterecektir.
/
173
174
/
SONUÇ
SONUÇ: FETÖ’NÜN “YERLİ” KODLARDAN
KOPUŞU VE GELECEĞİ
BURHANETTİN DURAN*
Türkiye’deki İslami hareketleri ılımlı ve aşırı/radikal şeklinde
tasnif etmek ABD merkezli literatürde yaygın bir kabuldür. Devleti
ele geçirme arzusu taşıyan siyasal hareketler “radikal” sosyal hizmetler alanında örgütlenen sivil oluşumlar ise “ılımlı” olarak resmedilir.
Batı’ya açık olmanın yanı sıra tolerans ve barışa vurgu yapmak da
ılımlı olmanın bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu yaklaşım “İslam
devleti” ve şiddet çağrısı yapmadığı halde Milli Görüş hareketine
“radikal” etiketini uygun görürken FETÖ için ise “ılımlı” ve “İslam’ın gülen yüzü” sıfatını kullanmayı tercih eder.
Nitekim “ılımlı İslam” projesinin mucitlerinden eski CIA
Türkiye istasyon şefi Graham E. Fuller 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bile FETÖ’yü “İslam’ın en cesaret verici yüzlerinden birisi” olarak nitelemeyi sürdürmektedir. 1990’ların sonunda
Gülen’e kucak açan ABD’nin İslami hareketlerle ilgili politikalarının ne tür canavarlar yarattığını anlamak için el-Kaide tecrübesini hatırlamak yeterli olacaktır. 170 ülkeye yayılmış örgütün de
geldiği nokta kendi ülkesine düşman, darbeci ve “heretik” bir dini
yapıya dönüşmek oldu.
Türkiye’deki ana akım dini-siyasi yapılanmaların karakteristiğini anlamadaki asıl kriter “yerli, Sünni kodlara uyum”dur. Bu
kodlar hem Selefi hem de Şii ideolojik etkilerden koruyan bir
“maya” konumundadır. Bu karakterin temeli ise millet ve ümmetin uzun vadeli maslahatını gözetmek anlamında “devletlü” olmaktır. Bunun kısa tarifi Cumhuriyet döneminde iktidarı ele
geçiren laikçi Kemalistlere rağmen devlet ve milli menfaatlerden
yabancılaşmamaktır. “Devletlü” tavır tam bir teslimiyet yerine
demokrasinin imkanlarıyla varlık alanını genişletmek şeklinde
* SETA Genel Koordinatörü
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
tezahür etmiştir. Bu ideal ve hassasiyetlerini Türkiye merkezli olarak değerlendirmek ve gerçekleştirmektir. Bu çerçeveden bakıldığında Osmanlı geçmişinden gelen Sünni tarikat ve cemaatlerin
aksine İran, Mısır ve Pakistan tecrübelerinden etkilenen İslami
oluşumların uzun bir müddet söz konusu “devletlü” yaklaşımı
benimsemedikleri söylenebilir.
Bununla birlikte Refah Partisi ve AK Parti döneminde İslami
hareketlerin büyük bir kısmı “yerli” ve “devletlü” kodları içselleştirmiştir. Bu dönüşümde Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi tercihlerinin
Milli Görüş çizgisine kattıklarının büyük bir etkisi vardır. Erdoğan
siyasi hayata atıldığı ilk dönemden beri cami cemaatinin ötesinde
toplumun farklı kesimlerine açılan kapsayıcı bir siyaset yürütmüştür. Batı ile ilişkileri ideolojik reddiye düzleminde değil “etkileşim”
ve “rasyonel menfaatler” seviyesinde ele almıştır.
Ancak Türkiye’de bulunan İslami hareket içerisindeki asıl girift hikaye FETÖ ile ilgilidir. Bu hikaye kırk yıllık serüveni boyunca kendini “ılımlı hizmet oluşumu” olarak sunan bir hareketin son durağının halkı tanklarla ezen radikal bir askeri cunta, bir
terör örgütü olması ile alakalıdır. Bu durum özünde siyasal İslamcılığa reddiye üzerinden kendini pazarlayan bir örgütün güçlendikçe radikal şekilde siyasallaşması ve “yerli, Sünni kodlara”
yabancılaşması ve ihanetidir. Öğrenci evlerinden eğitim kurumlarına uzanan bir örgütlenmenin devlet içindeki paralel yapılanmayla son bulan maddi-manevi imparatorluğunun ürkütücü
öyküsüdür. Çok katmanlı ve farklı yüzleri olan “dini” bir oluşumun iktidar tekeli kurma yolunda yozlaşması ve nihayet uluslararası aktörlerin elinde “kullanışlı bir kart” konumuna düşmesinin serencamıdır. FETÖ’nün neden böylesi bir sona ulaştığının
“kodlar”ının anlaşılması 15 Temmuz sonrası nereye evrileceğini
öngörmeye yardımcı olacaktır. Her şeyden önce örgütün hikayesi bağlantılı olduğunu söylemeyi tercih ettiği Nur talebeleri dahil
/
175
176
/
SONUÇ
Türkiye’deki hiçbir dini oluşumla kıyaslanamayacak kadar farklı
ve özgündür.
FETÖ daha başından itibaren bir “paralel devlet yapılanması”
olarak kendini tasarlamıştır. Örgütün lideri Gülen’in ilk başta Kemalistlere duyduğu derin “öfke” tedbir adı altında yepyeni bir takiye siyaseti üretmiştir. Bu siyasetin hedefi de günü gelene kadar bütün fedakarlıkları yaparak iktidar odaklarını ele geçirmektir.
Kendini toplumun genelinden olduğu kadar diğer dini gruplardan
ısrarla ayrıştırarak içe kapanması da bu hedefle ilişkilidir. Bu “diyalog”, “tolerans” ve “melezlenme” iddiasına rağmen otonomisi maksimum olan bir örgütlenmedir. Dış çeperlerinde her kesimle iletişim kurması çekirdeğindeki “keskin inançlı” ve “bağnaz” hırsın
hedefini gerçekleştirmesine yöneliktir.
Elinizdeki çalışmanın da gösterdiği gibi FETÖ Türkiye’de sivil
ve askeri hayatın hemen her noktasına temas eden bir yapılanmaya
sahip bir terör örgütüdür. Ontolojisinde yer alan gizlilik ve takiye
pratiği sayesinde asıl gündemlerini gizlemede oldukça mahir olan
örgüt, hem devlet hem de sivil toplumun kritik köşe başlarını kapmıştır. Askeriye yapılanması, Türkiye’deki sorunlu asker-sivil ilişkileri tarihinden mülhem bir şekilde nihai kertede kullanılacak bir
enstrüman olarak değerlendirilmiştir. Askeri seçeneğin kullanılacağı ve devletin tüm kurumlarıyla tahakküm altına alınacağı ana kadar ise sivil toplum, sivil bürokrasi ve ekonomik hayattaki örgütlenmeleriyle Türkiye içerisindeki “paralel devlet” yapılanması
kademe kademe oluşturulmuştur. İzmir’de küçük bir camide yapılan sohbetlerle görünen temelleri atılan FETÖ, yaklaşık kırk senelik hazırlığın ardından sivil iktidarı 7 Şubat, 17-25 Aralık ve 15
Temmuz gibi dolaylı ve doğrudan darbe girişimleriyle alaşağı edebilecek güce eriştiği kanaatine varmıştır. Örgüt mezkur döneme
kadar kendisini özne olarak ön plana çıkarmaktan kaçınırken, 7
Şubat sonrasındaki dönemde ise aksi yöndeki tüm çabalarına rağ-
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
men adı konulan ve cismi görünen bir özne olarak ortaya çıkmış ve
bunun siyasi maliyetini ödemeye başlamıştır. Diğer bir ifadeyle
başkalarının omuzlarından ateş etmek suretiyle ve Fetullahçı Makyavelizm sayesinde çalkantılı dönemlerden güçlenerek çıkmasını
bilen FETÖ, örgütün faş olmasıyla birlikte gizli öznelikten çıkmış
ve tarihinin en ağır kayıplarını vermeye başlamıştır.
Şu açık bir şekilde ifade edilmelidir ki FETÖ’nün darbeler ile
ilişkisi sanıldığının aksine sorunlu olmamıştır. Zira 1980 Darbesi’nden 28 Şubat ve 15 Temmuz’a kadar son otuz beş senedir askerin sivil siyasete müdahalelerinde FETÖ ya destekçi ya da organizatör olarak rol oynamıştır. Örneğin 1980 Darbesi’nden sonra
örgütün Sızıntı dergisinde yayınladığı yazıda Gülen darbecilere
“Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına
alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz” ifadeleriyle
seslenmiştir. Darbecileri “hızır” ve “son karakol” sıfatlarıyla öven
Gülen, 28 Şubat’ta seçilmiş hükümeti istifaya çağırırken postmodern darbenin mimarlarından Çevik Bir’e yazdığı mektupta da
benzeri övgülerde bulunmuştur. 15 Temmuz’da ise darbecilere yağdanlık yapan bir yapıdan darbe planlayan ve uygulamaya koyan bir
örgütün liderliğine terfi (veya tenzil) etmiştir.
FETÖ’nün Türkiye’de olumsuz manada değmediği, doğrudan
veya dolaylı olarak zarar vermediği hiçbir kesim yoktur. Maliye kurumlarındaki güçleri marifetiyle baskı kurup para sızdırdıkları iş dünyasından soruları çalmak suretiyle haklarına girdikleri milyonlarca
öğrenciye, kumpaslarla hedef aldıkları İslami cemaatlerden yargıdaki
militanlarının eliyle hapse attıkları askerlere, şantajla sindirmeye çalıştıkları siyasilerden bağışlarını terör faaliyetleri için kullandıkları
sade vatandaşa kadar herkes FETÖ’nün mağduru olmuştur. 15 Temmuz’da Fetullahçı darbeye direnirken şehit veya gazi olanlar ve aileleri
/
177
178
/
SONUÇ
ise FETÖ’nün son ve doğrudan mağdurları olmuştur. Şimdiye kadar
iddianamelere konu olan silahlı eylemleri (Muhsin Yazıcıoğlu, Hrant
Dink vs.) önünde hep sis perdesi bulunan, karartılan delillerle soruşturmaları sekteye uğratan FETÖ, 15 Temmuz’la birlikte reddedilemez
bir şekilde silahlı bir terör örgütü olarak temayüz etmiştir. FETÖ militanlarının darbeye teşebbüsten KPSS sorularının çalınmasına, devlet
sırlarını ifşadan kara para aklamaya, uyuşturucu kaçakçılığından halkı
kin ve nefrete sevk etmeye kadar geniş yelpazede suçlardan yargılanmaları bile örgütün grift yapısını, sosyal faaliyetleri silahlı ve diğer türden suç oluşturacak eylemlerini gizlemek için bir paravan olarak kullandığını ortaya koymaktadır.
Üçüncü kısımda da ele alındığı gibi FETÖ mesiyanik beklentiler içerisinde olan ve kendisine kozmik değer atfeden bir örgüttür.
Bu özelliğiyle örneğin DEAŞ veya İran’daki Hüccetiyeciler’le benzerlikler göstermektedir. Militanların adanmışlıkları ve 2012’den
beri tüm kehanetleri çökmesine rağmen Gülen kültü etrafında
toplanmaları, erken yaşlardan itibaren mesiyanik öğretilerle endoktrine edilmeleriyle doğrudan ilişkilidir. Sosyal psikolojinin de
ortaya koyduğu gibi mesiyanik hareketler grubun kehanetlerinin
çökmesinden sonra tamamen dağılmazlar. Aksine grup içerisindeki
spesifik bir halka kehanetlerine daha sıkı bağlanıp radikallik derecelerini artırırlar. Bu halka, karakterlerini tamamen kült üzerine
bina etmiş, geriye dönülmez eylemlerde bulunmuş ve kültten doğrudan fayda sağlayanlar tarafından oluşur. FETÖ’de de çözülmeler
daha çok dış ve pragmatik halkalarda yaşanacak; içeride radikalleşmesini yukarıda sıralanan özellikler çerçevesinde tamamlayanlar ise
ya yurt dışına kaçıp kısıtlı imkanlarla operasyonlarına devam edecek ya da Türkiye’de kalıp takiye derecelerini artıracaktır. FETÖ
uzun bir süre önce salt polisiye-istihbari bir vakıa olmaktan çıkmış,
sosyal psikoloji ve psikiyatrinin alanına girmiştir. Zira kırk senedir
“Tanrı’nın krallığı” tarzı bir sona hazırlanan, liderlerine peygamber
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
sıfatları atfeden ve kendilerini seçilmişler olarak addeden bir kült
toplumda da derin sosyo-psikolojik yaralar açmıştır. Bundan sonraki FETÖ ile mücadele süreci bu yönde çalışmalar da içermelidir.
FETÖ’nün temel örgütlenme özellikleri olarak şunlar sayılabilir: Abiler ve imamlar etrafından örülen keskin bir hiyerarşi,
lideri kutsayan seçmece ve basit bir “dini” öğreti, zamana yayılmış bir planlama, müntesiplerin gündelik hayatını ve tüm tercihlerini kontrol altına alan totaliter ilişkiler ağı, istihbarata dayalı kontrol mekanizmaları ve başarıyı kutsayan mesiyanik bir
teoloji. Hangi okullara gideceğinden kiminle evleneceğine kadar
her şeyine örgütün karar verdiği FETÖ üyeleri için hayat tümüyle kontrol altındadır. Adanmışlığın temelinde insan tabiatına
müdahale eden anormal bir fedakarlık, duygusal manipülasyon,
zorlama ve tehdit bulunmaktadır. Liderin kararı cari hukuk ve
genel dini yorumun her zaman üstündedir. Ve başarmak adına
her türlü yöntem meşrulaştırılmakla kalmaz aynı zamanda üst
bir gaye adına kutsanır. Bu yaklaşım da kendi örgütünü kayırmak ve başkalarının hakkını çiğnemek için din iddialı bir meşruiyet sağlar. Daha fazla başarı için her türlü yöntemi meşrulaştırma ve başarıyı da ilahi “seçkinlik” alameti olarak değerlendirme
bu örgütü mistik bir narsisizme düçar etmiştir. Dahası FETÖ
İslami cemaatlerin hiçbirinde olmayan “stratejik bir akla” sahip
olmakla övünmüştür.
Fetullahçı örgüt 1980 Darbesi’nden 28 Şubat ve AK Parti’nin
iktidara gelmesine kadar Türkiye siyasetinin bütün kırılma anlarını
fırsata çeviren bir siyasi akla göre hareket etti. Başarılı oldukça daha
da acımasız ve zalim yöntemlere başvurmayı büyük gaye adına
meşrulaştırdı, kutsadı. Önce ulusal düzeyde ardından küresel ortamda kendi başarısına odaklanan bir stratejiye göre büyümeyi önceledi. Bu tercih sürekli olarak yenilenen ve genişledikçe yerlilikten
uzaklaşan ilişkiler ağını yarattı. FETÖ, ABD ve İsrail’in küresel
/
179
180
/
SONUÇ
gücü ve operasyonları ile eklemlenen bir “ılımlı İslam” örgütü olmayı Türkiye’deki nihai zaferi için faydalı buldu. Ergenekon ve
Balyoz davalarından 17-25 Aralık operasyonuna kadar birçok olayda da ne kadar kullanışlı olduğunu gösterdi. Yine de 15 Temmuz
darbe girişimi bu örgütün en radikal eylemiydi. Subayların Gülen’in işaretiyle özgürlük, kariyer ve ailelerini böylesi bir tehlikeye
atmaları hareketin totaliter, gözü kara ve marjinal özelliklerini yansıtmaktadır. Halka ateş emri vermeleri ise istediklerine ulaşmak
için öldürmeyi bile mübah gördüklerinin ispatıdır.
Terör örgütü olarak ilan edilmesi ve kamudan tasfiyelerle Gülen
ve takipçileri hareketi meşruiyetinden sonra legalitesini de kaybeden bir yapı durumundadır. 170 ülkede örgütlendiği söylenen bir
yapının Türkiye’den büyük ölçüde çekilmeye mecbur kalması kuvvetle muhtemeldir. Zaten Türkiye’deki operasyonları birer birer
başarısızlığa uğrayan FETÖ de hızlıca yurt dışı merkezli bir terör
örgütüne dönüşmektedir. Kritik militanları ve hücre liderlerinin
yurt dışına kaçmasıyla birlikte bir yandan siber metotlarla uzaktan
diğer yandan ise kripto militanları marifetiyle içeriden operasyonel
kabiliyet kazanmaya çalışmaktadır. FETÖ, Türkiye’ye karşı kullanım değeri sebebiyle dışarıda destek gören bir örgüttür. Bundan
sonraki en büyük meydan okumaları şimdiye kadar kendisini destekleyen istihbarat örgütlerine hala kullanım değeri taşıdıklarını
ispat etme zorunluluğu olacaktır. Kırk senelik bir yapılanmanın
ülke içerisindeki etkilerinin bir anda silinmeyeceği aşikardır. Bu
konuda FETÖ ile mücadele eden kurumların azami dikkat göstermesinde fayda vardır. Nihayetinde FETÖ ile mücadele salt devlet
kurumlarının vazifesi de değildir. Toplumun ana arterlerine inmiş
bir örgüte karşı mücadelede toplumun da üstlenmesi gereken birçok sorumluluk ve ev ödevleri vardır. Bu noktada devlet ile toplum
arasındaki uyum, FETÖ ile mücadeleyi güçlendirecek ve darbe
lafzını lügatımızdan kaldıracaktır.
F E TÖ ' N Ü N A N ATO M İ S İ
FETÖ’nün hareketinin son durağı kuvvetle muhtemel Türkiye
karşıtı bir diaspora ve istihbarat kurumlarının taşeronluğu olacaktır. Güçlü bir dayanışma, derin mağduriyet hissi, intikam/zafer
gününün geleceğine dair mesiyanik teolojisi ile örgütün geleceği
heretik bir grubun lanetli doğumuna işaret etmektedir.
/
181
YAZARLAR
Burhanettin Duran 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 1993-2001 yılları arasında Bilkent Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarını
tamamladı. Aynı yıllarda Sakarya Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma
görevlisi olarak çalıştı. 2001-2009 yılları arasında Sakarya Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2010-2011 öğretim yılını George
Mason Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak geçiren Duran, İstanbul Şehir
Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde profesör olarak bulundu.
Değişik kitap ve dergilerde Türk düşünce tarihi, Türk dış politikası, İslamcılık, Avrupa,
demokrasi ve sivil toplum konularını işleyen Türkçe ve İngilizce makaleleri bulunan
Duran’ın, 19. Dönem Parlamento Tarihi (3 cilt) başlıklı bir de kitabı yayınlanmıştır. Duran
ayrıca, Dönüşüm Sürecinde Türkiye, Dünya Çatışma Bölgeleri I-II, Ortadoğu Yıllığı 2008,
Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Suriye Stratejileri, The Triumph of Turkish Democracy,
Türk Dış Politikası Yıllığı 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 adlı eserlerin
editörleri arasında olup, SETA’nın genel koordinatörlük görevini sürdürmektedir.
Aynı zamanda Sabah ve Daily Sabah gazetelerinde köşe yazıları kaleme alan Duran,
İbn Haldun Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.
Ufuk Ulutaş SETA’da Dış Politika Araştırmaları Direktörlüğü görevini yürüten Ulutaş
aynı zamanda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Bilkent
Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden mezun olan yazar, yüksek lisansını Ohio State
Üniversitesi’nde Ortadoğu tarihi alanında yaptı ve doktorasını Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Kudüs İbrani Üniversitesi’nde İbranice ve
Ortadoğu Politikası dersleri aldı. 2004-2009 yılları arasında Ohio State Üniversitesi’nde
ders verdi. Halen TRT Haber kanalında dış politika odaklı bir program sunmakta ve
Akşam gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Ulutaş The State of Savagery: ISIS in Syria
isimli kitabın yazarlığını yapmıştır.
Enes Bayraklı Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü lisans mezunu olan Enes
Bayraklı, aynı üniversitede Siyaset Bilimi alanında yüksek lisans ve doktora eğitimini
tamamladı. 2009-2010 yılları arasında İngiltere Nottingham Üniversitesi’nde doktora
tezi için araştırmalarda bulundu. 2011-2013 yılları arasında Londra Yunus Emre Türk
Kültür Merkezi’nde uzman ve müdür yardımcılığı pozisyonunda çalıştı. Aynı dönem
içerisinde 2012 Ağustos-Aralık ayları arasında kurucu müdür olarak Bükreş ve
Köstence Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerinde görev aldı. 2013 yılından beri TürkAlman Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesidir. Çalışma alanları arasında
Türk dış politikasının dönüşümü, İslamofobi, kültürel diplomasi, Alman siyaseti ve dış
politikası bulunmaktadır.
Hacı Mehmet Boyraz 2016 Haziran ayında Katip Çelebi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler (ana
dal), Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (çift ana dal) bölümlerinden birincilikle ve en üstün başarı
(summa cum laude) ile mezun olan Hacı Mehmet Boyraz, şu anda Türk-Alman Üniversitesi
“Avrupa ve Uluslararası İlişkiler” programında yüksek lisans öğrencisidir. Temmuz 2016’da
SETA İstanbul Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü’nde Araştırma Asistanı olarak göreve
başlayan Boyraz’ın akademik ilgi alanları arasında Avrupa siyaseti, dış politikada yumuşak
güç kullanımı ve kamu diplomasisi ile Türk Dış Politikası yer almaktadır.
Halil İbrahim Doğan 2014 yılında Viyana Üniversitesi Medya Bilimleri Bölümü’nden mezun oldu.
İki sene ulusal gazetelerde muhabir olarak çalıştı. Çeşitli dergilerde medya algısı, propaganda,
dezenformasyon konularında makaleler yayınladı. Halen Viyana Üniversitesi Medya Bilimleri,
Felsefe-Bilim Tarihi bölümlerinde yüksek lisans yapmakta ve tez aşamasındadır. Aynı
zamanda Viyana Yunus Emre Enstitüsü Kültür ve Sanat Koordinatörlüğünü yürütmektedir.
Yoğunlaştığı konular arasında medya algısı, propaganda, dezenformasyon, Avrupa’daki Türk
imajı ve Kopernik sonrası Avrupa’da zihni değişim yer almaktadır.
Hasan Basri Yalçın İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Bölümü öğretim üyesidir. Uluslararası teorisi, uluslararası güvenlik, strateji, NATO ve sosyal
bilimler felsefesi konularında çalışmaları bulunmaktadır.
Hüsnü Yavuz Aytekin 2005-2011 yılları arasında Viyana Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde
lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Şu anda İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe
doktorası yapmaktadır. Türk-Alman Üniversitesi Kültür ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde
araştırma görevlisi olarak çalışan Aytekin’in araştırma alanları arasında ahlak felsefesi ve
politik felsefe konuları yer almaktadır.
İbrahim İrdem 2012 yılında Gazi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi lisans ve
Uluslararası İlişkiler çift ana dal programlarından dereceyle mezun olmuştur. Yüksek
lisansını 2014 yılında İsveç Linköping Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde burslu
olarak tamamlamıştır. Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Siyaset ve Sosyal
Bilimler’de doktorasını tamamlamak üzeredir. 2015 yılında Samsun Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak
akademik hayata başlamış olup 2016 yılından bu yana Polis Akademisi Başkanlığı
Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde görev yapmaktadır. Yazar terörizm, FETÖ/PDY, güvenlik
bürokrasisi, göç ve sınır yönetimi konularında çalışmalar yürütmektedir.
Murat Yeşiltaş lisans ve yüksek lisans eğitimini sırasıyla 2003 ve 2009 yıllarında
Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. 2012 yılında ise
“Türkiye’yi Konumlandırmak: Jeopolitik Zihniyet ve Türkiye’de Ordu” adlı doktora teziyle
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora
derecesini almıştır. Murat Yeşiltaş 2008-2009 yılları arasında Lancaster Üniversitesi
Avrupa Çalışmaları ve Uluslararası Politika bölümlerinde misafir araştırmacı, 2010-2011
yılları arasında ise Virginia Teknik Eyalet Üniversitesi Hükümet ve Uluslararası İlişkiler
Enstitüsü’nde misafir öğretim üyesi olarak görev almıştır. Halen Sakarya Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yardımcı doçent olarak çalışmakta olup; Türkiye’nin
Ortadoğu politikası, eleştirel jeopolitik, siyasi coğrafya ve karşılaştırmalı dış politika
analizi konularında lisans ve yüksek lisans dersleri vermektedir.
Necdet Özçelik 1993-2014 yılları arası TSK’nın farklı birimlerinde çalıştı. Güneydoğu
Anadolu bölgesi, Irak, Kırgızistan, ABD ve Afganistan’da görevlerde bulundu. Özel
Kuvvetler Komutanlığında uzun yıllar görev yapan Özçelik, Ekim 2014’te kendi isteğiyle
emekli oldu. Halen Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans
öğrenimini sürdürmekte olan Özçelik, bağımsız olarak güvenlik danışmanlığı yapmakta,
terörizm ve terörle mücadele, ayaklanma ve ayaklanmaya karşı koyma ve düşük
yoğunluklu çatışma konularında saha çalışmaları ve akademik çalışmalar yürütmektedir.
Muhammet Tacettin Kutay Viyana Ünivesitesi’nde Psikoloji, Siyaset Bilimi ve Teoloji eğitimi
alan M. Taceddin Kutay, Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset
Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisidir. Kutay’ın çalışma alanları
polito-psikoloji, oksidental kültür, kilise-siyaset ilişkisi ve sekülerizasyon teorileridir.
Talha Köse Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden
mezun oldu. Yüksek lisansını Sabancı Üniversitesi Uyuşmazlık Analizleri ve Çözümleri
programında; George Mason U. Institute for Conflict Analysis and Resolution’daki
doktorasını “Re-Negotiating Alevi Identity: Conflict and Cooperation Narratives and the
Constitution of New Alevi Identity” başlıklı tez ile tamamladı. SETA’da araştırmacı, SETA
DC’de araştırma koordinatörü olarak çalıştı. İbn Haldun Üniversitesi öğretim üyesidir.
Cem Duran Uzun Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans (1999), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Bölümü’nde yüksek lisans
(2002) ve doktora (2009) eğitimini tamamladı. 2007 yılında University of North Carolina
at Charlotte’ta (UNCC) bir yıl süreyle misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2001 yılında
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı
ve halen aynı üniversitede öğretim üyesi olarak Anayasa Hukuku, Siyasi Partiler Hukuku
ve Anayasa Yargısı derslerini vermektedir.
aklaşık kırk senelik hazırlığın ardından FETÖ, sivil iktidarı 15 Temmuz, 17-25 Aralık ve 7 Şubat
gibi dolaylı ve doğrudan darbe girişimleriyle alaşağı edebilecek güce eriştiği kanaatindeydi. Ancak
operasyonlarının başarısızlığa uğraması, terör örgütü olarak
ilan edilmesi ve kamudan tasfiyelerle Gülen hareketi meşruiyetinden sonra legalitesini de kaybeden bir yapı durumunda.
170 ülkede örgütlendiği söylenen bu yapı Türkiye’den büyük
ölçüde çekilmeye mecbur kaldı.
Y
Gülen hareketinin son durağı kuvvetle muhtemel Türkiye
karşıtı bir diaspora ve istihbarat kurumlarının taşeronluğu
olacak. Güçlü bir dayanışma, derin mağduriyet hissi, intikam/zafer gününün geleceğine dair mesiyanik teolojisi ile
Gülen hareketinin geleceği heretik bir grubun lanetli doğumuna işaret ediyor.
Bu çalışmada farklı alanlardan uzmanlar FETÖ’nün çeşitli
alanlara yayılan faaliyetlerini, tarihini, örgütsel yapısını, ekonomik kaynaklarını, devlet kurumlarının içerisine sızarak
kadrolaşmasını ve dini görünümlü bir hareketten silahlı terör
örgütüne dönüşümünü analiz ediyor. FETÖ’nün Anatomisi
Türkiye’nin son yıllarına damga vuran FETÖ’nün daha iyi
anlaşılması noktasında önemli bir boşluğu dolduracak.
BURHANETTIN DURAN UFUK ULUTAŞ ENES BAYRAKLI
HACI MEHMET BOYRAZ HALIL IBRAHIM DOĞAN HASAN BASRI YALÇIN
HÜSNÜ YAVUZ AYTEKIN IBRAHIM IRDEM MURAT YEŞILTAŞ
NECDET ÖZÇELIK M. TACETTIN KUTAY TALHA KÖSE CEM DURAN UZUN
l
l
l
l
l
l
l
l
l
9
786054
023875
ANATOMİSİ
UFUK ULUTAŞ