Geliş Tarihi: 17.01.2021 Kabul Tarihi: 16.04.2021
Entry Date: 17.01.2021 Accepted: 16.04.2021
Bu makaleyi alıntılamak için/ To cite: REYHANOĞLU, Gönül ve Arife Özcan (2021). “İnançtan
Anlatıya: Hatay Halk Kültüründe Defne”, Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, S.6, s. 62-87.
İNANÇTAN ANLATIYA: HATAY HALK KÜLTÜRÜNDE DEFNE*
From Belief to Narration: Laurel (‘Daphne’) in Hatay Folk Culture
Gönül REYHANOĞLU
Arife ÖZCAN
Öz
Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Hatay’da, çok kültürlü bir yaşamın izleri hüküm
sürmektedir. Bölgede yaygın olarak yetişen defnenin halk ekonomisi, inançlar, anlatılar, turizm gibi birçok alanda
kentin çok kültürlü yapısını temsil eden bir sembol oluşturması önemli bir unsudur. Kutsallığı eskilere dayanan ağaç
kültünün bir yansıması olarak defne ağacı etrafında çeşitli inanç, ritüel ve anlatılar oluşmuş ve bu oluşumlar Hatay’daki
çok kültürlü yapıdan da beslenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Hatay halk kültüründe defneye dair halk inancı, ritüel ve
anlatılarını işlevsel ve sembolik anlamlar yüklenmesi yönüyle incelemektir. Bu amaçla Hatay’ın ilçelerine saha
araştırması gerçekleştirilmiş, görüşme ve gözlem tekniklerinden elde edilen veriler işlevsel bakış açısıyla analiz
edilmiştir. Çalışma neticesinde defneye dair bazı uygulamaların, sözlü kültürde yaşayan ve halkın belleğinde yer etmiş
olan anlatıların işlevselliğini az da olsa yitirdiği gözlenmiştir. Buna rağmen çok yönlü yapısıyla Antakya kentinin
simgesi haline gelen defne, yöre halkı için işlevini, sembolik anlamını ve önemini halk kültürünün birçok alanında
korumaya devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Defne Ağacı, Hatay, Sembol, Halk İnancı, Ritüel, Çok Kültürlülük
Abstract
Traces of a multicultural life prevail in Hatay, which has hosted many civilizations throughout history. Laurel
(‘daphne’), which is widely grown in the region, is an important element that creates a symbol that represents the
Bu çalışma Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinde, Arife Özcan tarafından sunulan “Hatay Halk Kültüründe Defne
Ağacı” (2020) başlıklı yüksek lisans tezinden üretilmiştir. Bu çalışmanın veri toplama aşaması Ekim 2018 ile Aralık
2019 tarihleri arasında gerçekleştirildiğinden, 2020 tarihli TR Dizin Başvuru ve Değerlendirme Süreçleri kriterlerinden
etik onay belgesi alınma zorunluğunu kapsamamaktadır.
Dr. Öğr. Üyesi. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, gonulgokdemir@gmail.com ORCID: 0000-0003-3473-3344.
Yüksek Lisans Öğrencisi, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, arife_edebiyatt@hotmail.com ORCID: 0000-00029315-8565.
*
multicultural structure of the city in many areas such as public economy, beliefs, narratives and tourism. As a reflection
of the ancient tree cult, various beliefs, rituals and narratives were formed around the laurel tree and these formations
were also nourished by the multicultural structure in Hatay. The aim of this study is to examine folk beliefs, rituals and
narratives about laurel in Hatay folk culture in terms of attributing functional and symbolic meanings. For this purpose,
a field research was carried out in the districts of Hatay, and the data obtained from interview and observation
techniques were analyzed from the functional perspective. As a result of the study, it was observed that some practices
on laurel lost their functionality, albeit a little, of the narratives that lived in oral culture and took place in the memory
of the public. Despite this, the laurel, which has become the symbol of the city of Antakya with its versatile structure,
continues to preserve its function, symbolic meaning and importance in many areas of folk culture.
Keywords: Laurel (Daphne) Tree, Hatay, Symbol, Folk Belief, Ritual, Multiculturalism
Giriş
Akdeniz iklimi bitkilerinden olan defne ağacı, Hatay halk kültüründe sembolik ve işlevsel
özellikleriyle yörenin çok kültürlü yapısı ve inancının izlerini taşır. Halk kültürünün kökleri, o
kültürü taşıyan ve aktaran topluluğun en eski dönemlerine kadar dayanır.
Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Hatay bölgesinde hayatı, yazının icadından çok daha
öncesi olan paleotik dönemden bu yana görmek mümkündür (Pehlivanlı vd., 2001: 4). Tarihin
çeşitli dönemlerinde farklı yönetimlerin merkezi olan Hatay, geçmişte olduğu gibi günümüzde de
birçok dinden (Müslüman, Hristiyan, Musevi), bu dinlere ait mezheplerden (Arap Alevi, Sünni;
Ortodoks, Katolik vb.) ve etnikten (Türk, Arap, Kürt, Yahudi, Ermeni) insanın bir arada yaşadığı
çok kültürlülüğün, hoşgörü ve medeniyetin simgesi (Tümbek, 2009: 129; Türk, 2016: 155-156)
kabul edilen illerdendir. Öztürk (2014: 264) “Bu durum[u] Hatay’ın yüz yıllardır ayrı dili konuşan,
ayrı dine, en önemlisi de aynı dinin farklı mezheplerine inanan insanların bir arada yaşadığı; çan,
ezan ve hazan seslerinin birbirine karıştığı yer olmasındandır.” şeklinde değerlendirir. Bu noktadan
bakıldığında, çok kültürlülüğe ait birikimin izlerini, etkilerini bugün de tarihi yapı ve eserlerde,
mimaride, toplum yaşayışında, sanat, basın-yayın etkinlikleri ya da örf, adet, gelenek ve
göreneklerde (Kalaycıoğlu, 2001: 6), inanç, ritüel ve anlatılarda görmek mümkündür. Kişi ait
olduğu toplumun kültürüyle şekillenir ve sosyal normların üzerinde yarattığı etki ile ortama uyum
sağlamaya çalışır. Malinowski (1992: 21) kültürü çeşitli unsurları karşılıklı olarak birbirine bağlı
bir bütün aynı zamanda nesneler, eylemler ve düşünceler sistemi olarak tanımlar. Ona göre bu
sistem içerisindeki her parça amaca hizmet eden birer araç olarak bulunmaktadır. Defne ağacına
dair inanç, ritüel ve pratiklerle halk anlatılarında Hatay’daki tarihin eskiliği ve çok kültürlü yapının
çeşitliliği, bu nesneler, eylemler ve düşünceler sisteminin görünümleri niteliğindedir.
63
Dört mevsim yeşil kalabilen defne ağacı, Akdeniz iklimine özgü karakteristik bir ağaçtır. Genel
yayılış alanı Akdeniz coğrafyası ve Küçük Asya olan defne, kışları ılıman, yazları sıcak olan yerleri
sever. Hatay’da genellikle Akdeniz iklimi egemen olduğundan, defne ağacının doğal yetişme
alanıdır (Bahadır, 2016: 28). Kaynak kişiler defne ağacının Hatay’da yetişmesine yönelik iklim
özelliklerinin uygunluğunu, defne ağacının kendiliğinden çıkıp yetişen bir ağaç olduğunu,
Hatay’da çok yaygın (KK-14) olduğunu, bakım istemeyen verimli bir ağaç (KK-1, KK-2) olup
bölgede çokça bulunduğunu belirtmişlerdir. Bununla birlikte “öyle ki kuşların meyvesini
ağızlarında taşırken düşürdüğü yerde bile çıkan arsız bir ağaçtır” (KK-16) ifadesiyle kendiliğinden
çıkıp yetişen bakım istemeyen bir bitki olduğuna (KK-1, KK-6, KK-8, KK-16) vurgu yapmışlardır.
TDK (URL-1, 2021) defneyi, “defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir
ağaç, develik (Laurus nobilis)” olarak tanımlar. Defne kelimesinin etimolojik kökeni ise Grekçe
(Antik Yunanca) “daphne”ye dayanmaktadır (Eyüboğlu, 1988). Hatay halk kültüründe de defne
yerine “gar” ya da “har” da denilmektedir (KK-28). Bu nedenle defne sabununun “gar sabunu”
(KK-6, KK-8), “har sabunu” (KK-30, KK-31) gibi kullanımları vardır. Defne ağacının yaprağından
ve meyvesinden çeşitli alanlarda yararlanılmaktadır. Yaprağı ve meyvesinden elde edilen defne
yağı ve kremi; sabun ve şampuan yapımında, tıbbi amaçlı olarak bazı hastalıkların tedavisinde, cilt
bakımında aroması nedeniyle de yaprakları özellikle et yemeklerinde baharat olarak
kullanılmaktadır. Bölgede doğan çocuklara, iş yerlerine “defne/daphne” ismi verilmekte, defne
kurum ve kuruluşlarda sembol olarak kullanılmaktadır. Yaprağından meyvesine, dalından yağına
kadar her bir parçası ev içi üretimde, halk ekonomisinde ve sanayide değerlendirilen defne,
Hataylılar için bir taraftan ekonomik, diğer taraftan da şehrin sembolü, kültürel değer ifade eden
bitkiler arasında yer alır. Bununla birlikte defne, inanç ve ritüellerde, halk anlatılarında kısaca halk
kültürünün her alanında çok kültürlülüğün izlerini ortaya koyarak kendine yer edinir.
1. Araştırmanın Yöntemi
Araştırmanın konusu ve amacı Akdeniz iklimine, özellikle bölgeye özgü bir ağaç olan defnenin
inanç, ritüel ve anlatılar bağlamında Hatay halk kültüründeki sembolik ve işlevsel anlamları
noktasında incelenmesidir. Nitel araştırma yöntemleri uygulanan çalışmanın evreni Hatay ili olup;
Antakya, Samandağ, Reyhanlı, İskenderun, Yayladağı, Kırıkhan, Defne, Kumlu, Erzin, Dörtyol,
Altınözü ilçelerinde yaşayan farklı yaş ve meslekten 90 kaynak kişiyle kartopu yöntemiyle
örneklem alınıp, açık uçlu soru yöntemiyle görüşülmüştür. Aynı sorular farklı şekillerde, farklı
64
kişilere sorularak, gözlenebilecek olgular gözlenerek, yazılı kaynaklar ve görsellerden kontrol
edilerek geçerlilik ve güvenirlik sağlanmaya çalışılmıştır. Metin içinde kaynak kişiler “KK-1, KK2, ...” şeklinde kodlanmış, demografik özellikleri kaynakçada verilmiştir. Görüşme yanında
defnenin yer aldığı; müzedeki mozaikler, kültürel ürünlerin yapımı ve pazarlanması, anlatıların
geçtiği mekânlar, ritüellerin uygulanışlarıyla ilgili katılımlı ve katılımsız gözlem de yapılmıştır.
Gözlem ve görüşmelerden elde edilen veriler sembolik olarak ne anlam ifade ettikleri ve işlevleri
bağlamında değerlendirilmiştir.
2. Defneyle İlgili İnanç ve Ritüeller
İnsanlığın tarihi sürecine bakıldığında inançsız bir toplumun olmadığı görülür. İnanma, insanın
temel ihtiyaçlarından biridir. Weber’e (2016: 322) göre inanç, belirli bir tanrıya ve tanrının
vaatlerine kişisel bağlılıktır. Dolayısıyla inanılana bir bağlılık söz konusudur. TDK’ya göre (URL2, 2021) ise inanç “Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma”, “İnanılan şey, görüş, öğreti”dir.
Kavrama işlevsel olarak yaklaşan Malinowski’ye (2000: 266) göre inanç, topluluk üyelerinin
bilinçli ve formülleştirilmiş görüşlerinde bulunur. Bununla birlikte inanç, sosyal kurumlarda cisim
bulur ve davranışlarında görünür olur. Dolayısıyla düşüncelerde var olan inancın ölçüsü ve varlığı
davranışlarda görülebilir.
Halk inançları, toplumun kabul ettiği ilahi dinin emirleri ve öğretileri dışında kalan fakat halk
arasında yaygın olan, bir kuşaktan diğerine aktarılan inanmalardır (Artun, 2009: 271). Dundes’a
(1998: 143) göre “halk” en azından ortak bir etmeni paylaşan herhangi bir insan grubunu ifade
etmektedir. Bu grubu birbirine bağlayan etmen de ortak bir meslek, dil, din ya da inanç olabilir. Bu
durumda, burada önemli olan grubun kendine ait olduğunu kabul ettiği birtakım ortak geleneklere
veya inanca sahip olmasıdır, diyebiliriz.
Halka ait inanmalar, bulunulan coğrafya, siyasi şartlar, tarihi geçmiş ve bir arada yaşayan etno-dini
grupların özelliklerine göre farklılıklar veya benzerlikle içerebilmektedir. Bağlama göre şekillenen
toplum hayatının gündelik ve törensel fark etmeden her alanında halk inancı, ritüel ve anlatılarını
görmek mümkündür. Ritüeli, Honko (2006: 68-69) uygun zamanlarda bazı aleni değerlerin, kişi ya
da gruplarla alakalı bazı değerlerin değişmez bir üslûpla tekrarlanması, kolektif ya da tek bir kişiyle
meydana getirilebilecek, katılımcının mutluluğunu etkileyen bir eylem, olarak tanımlar.
65
Hooke’a (1991) göre ise ritüel, ilişkili olduğu mitle birlikte insanların zaman içinde yinelenen
ihtiyaçlarını karşılayan bir şeydir. Hocart’a (1933) göre ise inanılan mite, ritüelden ayrı bir
varoluşunun olmadığı, mitin yaşayabilmesi için ritüel içinde tekrarlanmasının gerekliliği (Akt.
Raglan, 2004: 188-189) söz konusudur.
Dünyada ve Anadolu’da saygı duyulup kutsiyet atfedilen ve etrafında çeşitli inanışlar gelişen ve
mitik anlatıların da merkezinde olan ritüellerde yer alan ağaç; yerin altında kalan kökleri, göğe
uzanan gövdesi, gökyüzüne dağılan dalları ve yapraklarıyla olduğu kadar mevsim geçişlerindeki
farklılıkları ve kendini yenilemesi gibi birçok özelliğiyle insanlığın hep dikkatini çekmiştir. Ağaç,
insanlığın var olduğu günden beri meyvesinden, yaprağından, odunundan, gölgesinden,
faydalanılan bir varlık olmuş, anlatılara konu olmuştur. Bars’a (2014: 396) göre Anadolu’daki
yaygın kültlerden biri olan ağaç etrafında teşekkül eden inanç neticesinde kutsal sayılmış, sevgi ve
saygı görmüştür. Kült, “Kutsal olarak bilinen varlıklar çerçevesinde oluşmuş, saygı, tapınma, dua,
kurban [kanlı-kansız] ve ritleri gerektiren, özel yer ve zamanlarda bayram ve törenleri bulunan,
kült araçlarıyla cemaat liderlerini içeren tapınış.” (Emiroğlu ve Aydın 2009: 519) şeklinde
tanımlanır. TDK (URL-3, 2021) kültü “1. Din. 2. Yerel özellikler taşıyan dini törenler” olarak
tanımlar. Ergun (2004: 15), kült kavramı içerisinde değerlendirilen atalar, ağaç, su, ateş ve
diğerlerinin Tanrı olmayıp tanrısal kabul edildiğini, kutsallaştırılan hiçbir şeye tapılmadığını ve
kutsal kabul edilen nesnelerin sadece Tanrı ile irtibat kurma aracı olduğunu aktarır.
Ağaç ile ilgili inanç noktasında Hançerlioğlu (2004: 18) “Ağaç Yunanlılarla Romalılarda
Tanrıların barınakları sayılıyordu. Örneğin Roma inançlarına göre meşe ağacı Jüpiter’in defne
ağacı Apollon’un, zeytin ağacı Minerva’nın tapınağıydı.” şeklinde bilgi verir. Bir ruhu olduğuna
inanılan ve tabiat kültünün bir unsuru olan ağaç aynı zamanda yaşam ile ölüm döngüsünün tezahürü
kabul edilir. Tüm dünya kültürlerinde üç âlemi (yer, gök, yer altı) birbirine bağlayan “hayat ağacı”
inancıyla da sembolik olarak karşımıza çıkar. Toplumlar farklı ağaç türlerine karşı farklı inanışlar
geliştirmiş ve kutsallık atfetmişlerdir. Anadolu sahasında iğde, alıç, elma, selvi, zeytin, mersin vb.
kutsal sayılmakta, mezar üzerine bırakılan mersin ağacının dalının ölüyü azap çekmekten
kurtardığına inanılmaktadır (Güngör, 2012: 119). Bu inanışlar yaşadığı toplumların kültürünü de
şekillendirmiş, ağacın türü değişse de insanları kutsallık atfedilen ağaç kültü etrafında
birleştirmiştir.
66
Hançerlioğlu (2004: 17), çalışmasının “ağaç tapımı” maddesinde ilkellerin ağaçların bir ruhu
olduğuna inandığını, kutsal saydığını, dinsel ve büyüsel törenlerde kullanılan ağacın ilkbaharda
yeşerip sonbaharda solması ve kışın ölmesiyle yaşam döngüsü arasında da benzerlik kurduğunu ve
yaşam döngüsünün (ölüp dirilme) bir simgesi kabul ettiğinin bilgisini verir.
Ağacın yaprak dökmesi ve yeniden yapraklanması yaşam ve ölüm döngüsünü ifade eder. Bazı
inançlara göre doğmamış çocukların ruhlarını ağaçlar taşır (Emiroğlu ve Aydın 2009: 14). Belirli
ağaçlarla kişisel olarak talih ve uğur ilişkisi kurulabilir. Kehanet ve iyi dilekler için ağaca
başvurulabilir. Ağacın tohumundan, dallarından, nazarlık yapılır, yaprakları nazara karşı buhur
olarak yakılır. Ağaç en eski dönemlerden itibaren birçok medeniyet için önemli olmuş ve aslında
aynı ya da birbirine yakın anlam ve işlevler yüklenmiştir. Malinowski’nin (1992: 25) bakış açısıyla,
insan bir etkinlikte teknolojik, hukuksal ya da ayinsel davranışın parçası olarak bir şey kullanılıyor
ve bu şey onun herhangi bir ihtiyacının karşılanmasına yardımcı oluyorsa bu “işlev”dir. Ağacın
kültür içindeki çeşitli sembolleri ve kullanımları farklı işlevler görmektedir. Ergun’a (2004: 17)
göre hayatı, ölümsüzlüğü, bilgeliği, gençliği ya da genç kalmayı temsil eden; yer altı, yer üstü,
gökyüzü şeklinde üç katmandan oluşan âlemi birbirine bağlayan “kozmik ağaç” dünyanın her
yerinde benzer anlamları ifade eder.
İnsanlar tarafından birçok anlam yüklenip saygı duyulan ağaca yine birçok mucizevi özellikler de
atfedilmiştir. Bu mucizevi özelliklerden biri de şekil değiştirmedir. Dünya topluluklarının
mitlerinde şekil değiştirmenin en çok işlenen konulardan biri olduğunu söyleyen Ergun (2004: 6163) “ağaca dönen kadın” motifinin dünyada yaygın görüldüğünü söyleyerek Yunan mitolojisinde
“Philemon ve Baküs”ün özellikle de bizi ilgilendiren kısmıyla Daphne’nin ağaca dönüşmesini
örnek gösterir. Bu durum farklı kültürlerde ortak motiflerin olduğunu göstermesi açısından
önemlidir. Karşımıza çıkan motiflerden bir diğeri de ağaçtan türemedir. Oğuz Kağan destanında:
“... Oğuz Han, bir gölün ortasında, bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda (kabuçağında) ise, bir kız
oturuyordu. ...” Oğuz bu kızla evlendi ve Gök, Dağ, Deniz adlı oğulları oldu. Oğuz destanı içinde
Kıpçak Bey de bir ırmak ortasında bulunan bir ağaç kovuğunda doğmuştur (Ögel, 2014: 26). Yine
Uygurların, Türeyiş destanında iki nehir arasında yer alan bir adacıkta bulunan bir ağaçtan türediği
anlatılır.
Hançerlioğlu (2004: 17-18) bazı dinlerde ve medeniyetlerde ağaca farklı anlam ve kutsiyetlerin
atfedildiği, Yahudilerin cennette bir hayat ağacı, Müslümanların da Tuğba ağacı olduğuna
67
inanmaları, Hititlerin ağaç direklere tapınmaları, yeni doğan çocuklar için ağaç dikilmesi, Yunan
ve Romalılarda ağacın Tanrıların barınağı olduğuna inanılması, mezarlıklara ağaç dikilmesi gibi
anlatılarla örneklendirmiştir. Çok eski devirlerde defneye dair dikkat çekici inançlardan bir diğeri
ise şöyledir: “Romalılar defne yaprağının yıldırım çarpmasına karşı koruyucu olduğuna inanır ve
bu yüzden havanın kötü olduğu zamanlarda birer defne dalı bulundururlardı.” (Duke, 1987’den
akt. Karık vd., 2015: 1). Bu uygulama da her çağda farklı anlamlar yüklenip etrafında çeşitli
inanışlar gelişen ağacın koruyucu, kötülükleri kovuşturucu işlevinin bir örneğidir.
Torlak’ın (2013) aktardıklarına göre de Apollon tapınaklarında görevli biliciler, geleceği
görebilmek ve kendilerine başvuranların isteklerini gerçekleştirebilmek için Tanrı Apollon’a
adanmış olan defne yapraklarını çiğniyor uykuya yatıp (istiare yatıp) onun kehanet gücüne sahip
oluyorlardı. Kâhinden uygun cevabı alanlar, başlarına bir defne çelengi takarak evlerine
gönderiliyorlardı. Bu da defnenin gelecekten haber vermede araç olarak kullanıldığını ortaya
koymaktadır.
Defne, her mevsim yeşil kalabilen, parlak yapraklı ve Akdeniz coğrafyasına özgü bir ağaçtır.
Akdeniz iklimin görüldüğü yerler defnenin doğal yaşam alanlarıdır. Kendine has kokusu ve
aroması olan defne kozmetik, ilaç sanayi, halk mutfağı, halk hekimliği, halk ekonomisi gibi
alanlarda olduğu kadar; halk inanç, ritüel ve anlatılarında da önemli bir yer edinmiştir. Antalya’da
yaşayan Varsaklar da çocukların beşikleri defne ile süslenir, yatağı ve yastığı ise defne
yapraklarından yapılır. Bunun nedeni defnenin kendine has güzel bir kokusunun olması ve serin
tutmasıdır. Beşik bu şekilde yapılınca hem çocuğun yanına gelenlere iyi kokacağına hem de
çocuğun üzerine sinip büyüdüğünde de daima güzel kokacağına inanılır (Ergun, 2004: 854).
Anadolu’da ve Kıbrıs’ta özellikle kadınlar tarafından yapılan bazı uygulamaların benzer olduğunu
söyleyen Keser (2010: 118) ardıç, defne ve zeytinin kutsama, nazardan koruma, iyi temennide
bulunma amacıyla kullanıldığını belirtir. Bu inanmalar kişilerin iyilikleri çağırma, kötülükleri
kovuşturma isteğinin bir tezahürüdür.
Hataylılar için de defne ağacının çeşitli işlevleri vardır. Öyle ki yaprağından dalına, yağından
sabununa kadar elde edilen ürünleri ile özellikle geçimini defneden sağlayanların “yeşil altın”
olarak nitelendirdiği defne hem ekonomik hem de sosyo-kültürel açıdan şehre ve insanlara değer
katan bir üründür. Gerek dünyada gerek Anadolu’da en eski dönemlerden itibaren ağaca dair
geliştirilen inanışlar Hatay’da yaşayan farklı etnik ve dini yapıdan insanlar arasında da varlığını
68
korumakta ve defne ağacıyla ilgili olan inanışlar çalışmamıza kaynaklık etmektedir. Bunlar alt
başlıklar halinde aşağıda açıklanmıştır.
2.1. Doğum ve Kırklama Uygulamalarında Defne
Doğum, evlenme, ölüm insan hayatında önem verilen geçiş dönemleridir. İnsanlar bu geçiş
dönemlerinde çeşitli inanış, adet, tören ve dinsel-büyüsel işlemlere yönelmişlerdir. Doğum da
insanların her zaman “mutlu bir olay” olarak nitelendirdiği önemli bir olgudur (Artun, 2009: 134).
Bu yüzden doğum etrafında birçok adet, inanış ve ritüel gelişmiştir. Örnek (1977: 131), bunların
amacının kişinin geçiş dönemindeki yeni durumunu belirlemek, kutsamak, kutlamak aynı zamanda
da kişiyi bu sırada yoğunlaştığına inanılan tehlikelerden ve zararlı etkilerden korumak olduğunu
belirtir. Bu ifade, geçiş dönemlerinin tehlikelere açık bir dönem olduğunun göstergesidir. Hassas
bir süreç kabul edilen “bebeklik dönemi”nde defnenin Hatay’da işlevselliğini koruduğu
görülmektedir.
Yaz kış yaprağını dökmeyen ağacın yaprakları [portakal, mandalina, ıtır çiçeği, defne, hambeles
(iğde), reyhan, kekik] makinada iyice dövülür. Toz haline gelince içine biraz tuz ve zeytinyağı
dökülür. Bu karışım bebeğin vücuduna sürülerek birkaç saat beklenir ve daha sonra içinde defne
yaprağı bulunan suyla bebek yıkanır. Burada amaç çocuğun yaşamı boyunca ter kokmasını
önlemektir (KK-7). Defnenin bebeğin kırk suyuna katılması ya da kırkı çıkana kadar vücudunun
bu karışımla ovulması işin tedavi edici, koruyucu boyutu yanında mistik, kutsiyet atfedilen bir
işlevinin de olduğunu göstermektedir. Yeşil yapraklı bitki tercih edilmesinin nedeni ise çocuğun
güzel ve doğal bir hayat yaşamasının temenni edilmesidir. Kaynak kişiler defnenin bebeklerin kırk
suyuna konulması ve defne yaprağının toz haline getirilip farklı karışımlara eklenerek bebeğin
vücuduna sürülmesiyle ilgili bazı uygulamaların günümüzde çok yaygın olmamakla birlikte devam
ettiğini belirtmişlerdir. (KK-7, KK-8).
Bazı kaynak kişiler de aynı uygulamayı bebeğin kırkı çıkarılacağı gün normal ısıdaki zeytin yağı
ve tuz karışımına ekleyip uyguladıklarını söylemiştir (KK-30, KK-31). Uygulamanın tamamen toz
olarak kullanımına dair bir başka kaynak kişi ise toz haline getirilen defne yaprağı ve reyhanın
çocuğun koltuk altına, avucuna, bacak ve baldır aralarına pudra niyetine sürüldüğünü ve bunun
çocuğun güzel kokmasını sağladığını (KK-25) belirtmiştir. Yapılan uygulamalarda mitolojide
sembolik anlamlar taşıyan 3, 5, 7, 40 gibi formülistik sayıların önemine dair izler görmek
mümkündür. Bununla alakalı olan uygulamalar aşağıda belirtilmiştir.
69
Eline erkek eli değmemiş “yedi bekâr kız”; reyhan, defne ve kekik yapraklarını dövüp zeytinyağı
ve biraz tuz ile karıştırır. Bu karışımı çocuğun vücuduna kırkı çıkana kadar haftada bir iki defa
banyo öncesi sürerek biraz bekletir, daha sonra çocuğu yıkar. “Yedi bekâr kız”ın bu işlemi
yapmasındaki amaç saflığı ve güzelliği simgeliyor olmasıdır. Bunun çocuğun hayatının güzel
geçeceğine, vücudunun asla kötü kokmayacağına işaret ettiğine inanılır (KK-17, KK-18, KK-19).
Ayrıca bu karışımın çocuğun sancısını geçireceğine de inanılır (KK-19). Burada hem halk
hekimliğini içeren tıbbi bir uygulama hem de inanç söz konudur. Bir diğer uygulama ise şu
şekildedir: “Yedi çeşit” (beyaz gül, kırmızı gül, karanfil, defne yaprağı, portakal ve limon çiçeği,
reyhan) güzel kokan bitki çocuğun “kırk suyu”na konulur, gül suyu da eklenir. Daha sonra çocuk
bu suyla teni çiçek gibi güzel koksun diye yıkanır (KK-22).
Kaynak kişinin aktarmış olduğu bu uygulamada dikkat çeken “yedi bekâr kız” olgusu bir başka
kaynak kişinin (KK-22) aktarımında “yedi çeşit bitki”ye dönüşür. Burada asıl dikkat çekici nokta
yedi sayısıdır. Dillerin temel sözcükleri arasında kabul edilebilecek sayı isimleri ve sayılar “o dili
konuşan milletlerin inançlarından, sosyal ve coğrafî çevrelerinden, etkilendikleri kültürlerden,
tarihlerinin her olayından, gelenek ve göreneklerinden izler taşımaktadırlar.” (Şavk 2001: 52).
Anadolu’da ve diğer tüm Türk boylarında, çeşitli dini ve etnik gruplarda da yedi sayısı kutsal
sayılmış ve uğurlu olduğuna inanılmıştır. Yedi sayısı gibi sembolik anlam içeren formülistik bir
diğer sayı da kırk sayısıdır. Tevrat’ta, Kur’an’da, çeşitli mitolojik eserlerde sıkça karşımıza
çıkmaktadır. Hz. Musa’nın Tanrı’nın emirlerini Turdağı’nda kırk gün kırk gecede alması, Hz.
Muhammed’e kırk yaşında peygamberlik verilmesi, Alevi-Bektaşi geleneğinde kırklar meclisi,
ölünün kırkının çıktığı gün mevlit ve Kur’an okunması, destanlarda kırk yiğidin, kırk güzelin
olması, masallarda kırk gün, kırk gece, kırk harami gibi kullanımlarının olması, bunlara örnektir.
Yeni doğum yapan anne ve bebeği kırk günlük süreçte “kırklı” olarak adlandırılır. Artun (2009:
154), bu süre içerisinde anne ve çocuğu hastalıklardan, nazardan, kötü etkilerden korumak için eve
misafir kabul etmeme, anne ve çocuğun dışarı çıkmaması gibi bazı önlemlerin alındığını söyler.
Kırk gün dolduktan sonra anne ve çocuğun yıkanmasına ise “kırklama” adı verilir. Hatay
gelenekleri içerisinde de doğum yapan anne kırk güne kadar “kırklı” sayılır. Yedinci ve kırkıncı
gün anne ve bebeği güzel kokması için içerisine defne yaprağı konulan ılık su ile yıkanır. Kadının
kırklanması loğusalığın bitip normal yaşantısına döndüğünün bir göstergesidir.
70
Hatay’da kırkı çıkarılacak olan bebeğin banyosunda yapılan uygulamalarda kırk sayısı da dikkat
çekicidir. Bu uygulamaya dair kaynak kişi şu şekilde bilgi aktarmıştır: “Annem kırkı çıkarılacak
olan çocuğun banyo suyuna defne yaprağını kırka bölüp koyardı. Bu suyla çocuğu yıkardı. Ayrıca
murt (hambeles) yaprağı, defne yaprağı ve reyhanı dövüp içine zeytinyağı dökerdi. Bunu çocuğun
vücuduna sürüp bekletirdi. Çocuğun kötü kokmasını ve pişik olmasını engellerdi.” (KK-26).
Bir başka uygulamada ise kırk adet defne yaprağının her birine Felak ve Nas sureleri okunur ve
içinde bir miktar zeytinyağı ile tuz bulunan banyo suyuna konulur. Bu su ile önce kırklı olan bebek
sonra anne yıkanır. En son “arılık, dirilik, duruluk” denilerek banyo tamamlanır. Burada amaç hem
geleneği devam ettirmek hem de nazarı engellemektir. Kişiler ailenin yeni üyesi olan ve kırkıncı
gününe ulaşan bebekler için ritüel haline getirdikleri bu uygulamayı aile bireyleri, akrabaları ile bir
araya gelerek icra etmekte ve yeni nesillere icra ortamında bu bilgileri aktarmaktadır. Bu uygulama
cenaze törenlerinde de yapılır. Dua okunarak defne yaprağı konulan su ile ölü yıkanır. Burada amaç
ölünün güzel kokmasını sağlamaktır (KK-38). Dolaysıyla bir taraftan geçiş dönemlerinde koruma
ve kutsama yapılırken; diğer taraftan yardımlaşma ve destek söz konusudur. Segal’in (2012: 278)
ifadesiyle, ritüeller ya da dini törenler toplumsal hisleri harekete geçirerek bu yöndeki destek ve
dayanışmayı da yavaşça ortaya çıkarırlar.
Kaynak kişilerin bebeğin kırkı çıkarılırken yaptıkları bu uygulamalar genel itibariyle benzerlik
göstermektedir. Karışıma konulan bitkilerin sayısında ve içeriğinde, uygulanan gün sayısında
küçük farklılıklar olsa da uygulamanın amacı (vücudun tahriş olmasını, kötü kokmasını engelleme,
sancıyı geçirme ve iyi dilekte bulunma vb.) ve işlevi ortak paydayı oluşturmaktadır. İnsanların
yapmış oldukları bu uygulamaların benzerlikler gösterip ortak paydayı oluşturması bizi
Malinowski’nin (2016: 44) kurum olarak adlandırdığı örgütlenme kavramına götürmektedir. Ona
göre insanlar amaçlarını gerçekleştirmek için örgütlenmek zorundadırlar. Bir geleneği
gerçekleştirmek amacıyla da insanlar bir araya gelmekte ve onu gelecek nesillere aktarmaktadırlar.
Öyle ki kültürün ana unsuru da insanların bir araya gelerek örgütlenmesidir. Kırklama geleneğinde
de bir araya gelip örgütlenen kişiler, gerek dualar gerek temennilerle bu geleneği sürdürmekte,
doğrudan ya da gizil olarak kültürel unsurları yeni nesillere aktarmaktadırlar.
Kırklama uygulamalarında bitki yapraklarının canlılığını koruyup solmayan ve sürekli yeşil
kalabilen bitkilerden seçilmesini, eski şekli “yaşıl” olan yeşil rengin kutsiyetine bağlayabiliriz.
Kaynak kişilerimizin aktarmış oldukları bu uygulamaların sağlığın devamını sağlama, hastalıkları
71
bertaraf etme, nazarı engelleme ve kültürel değerleri gelecek kuşaklara aktarma gibi işlevlere
hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca insanlar bir araya gelerek sosyalleşmekte ve özel ana tanıklık
ederek mutluluk ve heyecanlarını paylaşmaktadırlar.
2.2. Nazardan Korunma ve Bereket Uygulamalarında Defne
Halk inançlarında, bazı insanların kıskançlık ya da hayranlıkla bakmasıyla gözlerindeki kötü
enerjilerin canlı veya cansızları olumsuz etkilemesi, nazar olarak adlandırılmaktadır. Arapça
“bakış” anlamına gelen nazar, halk arasında “nazara gelme”, “nazara uğrama”, “göz değmesi”
olarak da nitelendirilmektedir.
“İnsanoğlu ilk çağlardan beridir doğayı kontrol etmeye çalışmış, kontrol edemediği veya
bilmediği/açıklayamadığı şeylerden de kaygı duymuş ve korkmuştur. İnsanlar yaşamalarında
meydana gelen/gelebilecek maddi ve manevi bir hasarı bilinçaltıyla bağlantı kurarak bir
nedene bağlayıp rahatlamaya çalışır.” (Reyhanoğlu, 2017: 50)
Nazar da insanların kötü enerjiden sakınmaya çalıştığı bir durumdur. Nazara karşı korunma
yöntemlerinin başında gelen nazarlıklar pasif büyü araçlarıdır, halk arasında sihirli ögeler
taşıdığına inanılmaktadır. Eskiden beri var olduğu bilinen, kötülüklerden ve kötü gözden korunma
amaçlı kullanılagelen nazarlık Hatay’da da nazardan veya gözden korunma, bereket temin etme
amaçlı kullanılmakta ayrıca buna yönelik birçok âdet bulunmakla birlikte en yaygın olanı nazar
boncuğu asma, dua asma ve buhurdur (Gündüz ve Reyhanoğlu, 2018: 866). Nazarı engellemek için
çok eski dönemlerden beri başvurulan birçok yoldan biri de defne dalıdır. Kaynak kişilerden ikisi
(KK-9, KK-10) geçmişte büyüklerinin defne çekirdeğini nazarlık olarak kullandıklarını, bunun
eski bir inanç olduğunu ama günümüzde uygulamadıklarını belirtir. Bir başka kaynak kişi ise
çocukluğunda defne çekirdeklerinin bir ipe dizilerek bileklik yapıldığını ve nazarı engellediğini
söyler (KK-30). İşlevsel kuram bağlamında değerlendirecek olursak bu tarz uygulamaların soyut
ya da somut tehlikelere karşı kişinin kendini koruma duygusuyla yapmış olduğu davranışları
içerdiğini söyleyebiliriz. Nitekim “korunma çok sıklıkla öngörülü davranmayı ve planlamayı
içerir” (Çobanoğlu, 2016: 277).
Bir kaynak kişimiz, “Sabah namazından sonra kimse ile konuşmadan evden çıkıldığını, defne
dalının kesilip getirilerek evde kapının arkasına asıldığını duymuştum. Nazara karşı yapılırmış.”
(KK-23) diyerek defne dalının yöredeki nazarı engelleyici işlevinden bahsetmiştir. Burada sabah
namazından önce kimse ile konuşulmadan ağaç dalının kesilip getirilmesi kutsiyetle alakalıdır.
72
Kapı arkasına asılan defne dalı canlı veya cansız her şeye etkisi olacak kötülükleri, nazarı
engelleyerek ondan korunma işlevine hizmet eder.
Defne yaprakları ve dalı, nazardan korunmak/ engellemek amacıyla tütsü olarak kullanılmaktadır.
Temeli pagan döneme dayanan, Anadolu’da ve Akdeniz coğrafyasında da görülen kutsal ağaçların
yakılarak tütsülenmesi ve kötülüklerin uzaklaştırılmasına dair ritüeller günümüzde de devam
etmektedir. Bu amaçla defne dalı ya da yaprağı yakılarak çeşitli dualar edilir ya da temennilerde
bulunulur. Yakılan defne yaprakları odalarda veya kişilerin üzerinde gezdirilerek kötü ruhların,
negatif enerjinin ve nazarın dağılması (KK-15) sağlanır. Bu uygulama sırasında Felak ve Nas
surelerini okuyanların varlığı (KK-38) bize ritüellerin İslami boyut da kazandığını gösterir. Negatif
enerjiyi kovuşturma, kötülüklerden ve nazardan korunma amacına yönelik defne yaprağının veya
dalının tütsüleme geleneği içinde varlığını koruduğu fakat kokusunu zor yayması sebebiyle diğer
tütsülere nazaran çok tercih edilmediği görülmüştür. Tüm bu uygulamaların amacı
“korunma/engelleme” işlevine yöneliktir. Kişi olumsuz etkisi olacağını düşündüğü herhangi bir
şeyi en başından engelleyerek kendini güvene almaya çalışır.
Hatay’da defne dalı ve yaprağı nazar çıkarma yanında tütsü olarak da kullanılmaktadır: “Tütsü
olarak kullanıldığını biliyorum. Ortamdaki ve kişideki olumsuz enerjiyi uzaklaştırıyor. Ben de
birkaç defa denemiştim” (KK-11). Tütsü olarak kullanıldığını duydum ama bu tarz inançlara sahip
değilim, yapmadım” (KK-12, KK-22). Görüşme esnasında çekmecesinden kuru defne dalını
çıkarıp gösteren kaynak kişimiz (KK-15) ise mutlaka iş yerinde ve evinde defne dalı
bulundurduğunu ve negatif enerjiyi kovuşturmak amacıyla ara ara yaktığını belirterek tütsünün
kötü olan her şeyi ortamdan uzaklaştırdığını ve nazarı engellediğini ifade eder. Burada tütsü
kullanımı kötülükleri uzaklaştırma, iyilikleri çağırma işlevine sahiptir. Tütsü (buhur) yakma
geleneğinin yaygın olduğu Antakya’da bereket sağlama amacıyla da aynı uygulama yapılmaktadır.
Temeli ilkel toplumlara dayanan ve ateş kültünün yansıması olan tütsüleme geleneği arınmanın,
temizlenmenin ve kötülükleri kovuşturmanın aracı olarak günümüzde de işlevini sürdürmektedir.
Defne ile ilgili inançlar çeşitli boyutlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Defnenin tütsü olarak
koruyuculuk ve kötü ruhları kovması işlevlerinin yanı sıra yaprağının bolluk-bereket temin ettiğine
dair inanç ve ona bağlı ritüeli şu şekildedir: “Defne yaprağına bir miktar bal ya da portakal yağı
sürüp her tarafını streç film ile sarıyorum. Daha sonra bir kumaşın içine koyup etrafını dikiyorum.
Bunu bir yıl boyunca cüzdanımda taşıyorum, sonrasında ise toprağa gömüyorum. Paramı bereketli
73
kılıyor.” (KK-37). Başka bir yerde rastlamadığımız bu uygulama bize Hıdırellez günü gül ağacının
dibine bırakılan ve ertesi gün alınıp cüzdana konulan paranın bir yıl boyunca saklanması inancını
anımsatmaktadır. Orada da amaç bolluk ve bereketi arttırmaya yöneliktir.
Yine kökleri çok eskiye dayanan, farklı bir inanç ve ritüel de Yayladağı’nda çok yaygın olan
“pekmez köpüğü yeme geleneği”dir. Birlik ve beraberliğin sergilendiği, yardımlaşma işlevinin
örneklerinden olan bu geleneğe göre torbalarda ezilip suyu çıkarılan üzüm suyu pekmez yapmak
amacıyla odun ateşinde kazanlarda pişirilir. Bir süre kaynadıktan sonra bir kenara alınıp
dinlendirilir. Su kabakları kepçe şekline getirilir ve onunla pekmez kazandan alınıp bırakılarak
köpük oluşturulur. Birçok yerde yapılan bu uygulamanın Hatay’da adeta bir tören şeklinde icra
edildiği görülür. Pekmez kimin evinde piştiyse köpüğü yapan kişi bağırarak mahalleliyi çağırır.
Herkes köpük yemeye gelir. Pekmezin köpüğü defne yaprağıyla alınıp yenilir, köpüğe kaşık
sürülmez. Defne yaprağı bir kaşık gibi kullanılır ve aynı zamanda pekmeze aromasını verir. Defne
yaprağının tercih edilmesinin nedeni dut yaprağı vb. gibi eğilip bükülmemesi, zehirli ve zararlı
olmamasıdır (KK-38). İnsanların pekmez köpüğü yemek için bir araya gelmeleri bizi Merton’un
(1968’den akt. Aça ve Yolcu, 2017: 51-52) açık işlev kavramına götürmektedir. Burada açık işlev,
toplumun davranışlarının istenen ve amaçlanan sonuçlarıdır. Burada da insanlar pekmez kaynatma
amacıyla bir araya gelmekte ve yardımlaşma içerisinde birbirlerine destek olmaktadırlar.
Pekmezin kaynatılmasıyla ortaya çıkan köpüğü ise mahalleli davet edilerek paylaşma arzusu,
birlik ve beraberlik simgesi olarak bu gelenek sürdürülmektedir.
Defne ile ilgili bir diğer inanç ve ritüel ise Hristiyanlar için önemli bir gün olan Paskalya
törenlerinde kilisede etrafa defne yapraklarının saçılmasıdır. TDK (URL-4, 2021) paskalyayı
“İsa’nın dirilişini anmak için Hristiyanlarca kutlanan bayram olarak” tanımlanmıştır. Paskalya,
İbranice; “geçiş” anlamına gelen “Pesah”, Yunanca; “Paskhalia”dan gelir (Ayrancı, 2018: 2).
Küçük (2016: 257) ise Paskalyanın, İsa’nın, insanlığın tüm günahı için ilk ve son kez kendisini,
Çarmıh’ta feda etmesinin ardından dirilişini ifade etmek üzere kullanılan bir terim olduğunu söyler.
Ayrıca Havariler Dönemi’nde veya II. yüzyılın başlarında ortaya çıktığı ifade edilen bu bayramın,
Hristiyanlar için İsa’nın ikinci gelişini, Havariler ile yediği son yemeği, çarmıha gerilişini ve
dirilişini hatırlatması yönüyle oldukça önem arz ettiğini aktarır.
Paskalya haftasının ne zaman kutlandığıyla ilgili olarak Tümer ve Küçük (1993: 265’ten akt.
Ayrancı, 2018: 2), “…22 Mart-19 Nisan arasında bir pazar günü kutlanır ve her sene yeniden tespit
74
edilir.” şeklinde bilgi vermiştir. 21 Mart’ın Nevruz Bayramı olarak baharın müjdecisi niteliğinde
olması da dikkat çekici niteliktedir. Geleneksel olarak, Paskalya Bayramını Katolikler ve
Ortodokslar farklı günde kutlarken Antakya’da 1988’den beri Ortodoks ve Katolik Kilisesi birlikte
kutlamaktadır. Ortodoks cemaat burada daha fazla olduğu için kutlama Antakya Rum Ortodoks
Kilisesi’nde yapılmaktadır (Türkoğlu, 2006: 87). Konuyla ilgili otorite olan kaynak kişi (KK-29)
Paskalya törenlerinde defne yaprağının saçılmasıyla ilgili olarak, bunun eski bir Yahudi geleneği
olduğunu, kralları ya da üst düzey yöneticileri karşılarken coşku ve sevinç göstergesi olarak
kullanıldığı bilgisini aktarmıştır. Hz. İsa’yı karşılarken de defne yapraklarının saçılmasının ritüel
haline geldiği ve günümüze kadar uzandığını söylemiştir. Katolik Kilisesinde yaptığımız
görüşmede de kaynak kişimiz Paskalya töreninde defne yapraklarının saçılması geleneğinin
olduğunu ve bu uygulamanın kendilerinin de katıldığı Ortodoks kilisesindeki törende yapıldığı
bilgisini aktarır (KK-25). Ayrıca defnenin nazar için ve tütsü olarak kullanılması ile ilgili olarak
da şu şekilde bilgi verir: “Günümüzde Paskalya Bayramından bir gün önce (cumartesi günü)
ilahiler eşliğinde defne yapraklarının saçılması ritüeli devam etmektedir. Defne bizim için
mutluluk ve coşku simgesidir. Dini ritüeller dışında tütsü olarak yakılması, nazara karşı
koruyuculuğunun olması gibi herhangi bir kullanımı yoktur.” (KK-29).
Antakya Rum Ortodoks Kilisesi papazı Dimitri (akt. Türkoğlu, 2006: 87) defne yaprağının
kullanımıyla ilgili olarak cumartesi günü İsa’nın şeytanı alt edip geldiği ve ona karşı büyük zafer
kazandığı için zaferi temsil eden defne yaprağının kilisenin içinde yere serildiğini ve üzerine
basılarak gezildiğini ifade etmiştir. O gün Mesih İsa’nın gelişi sabırla ve heyecanla beklenmekte
ve sonunda kurtuluşa erileceği düşüncesi ile paskalyaya hazırlık yapılmaktadır. Paskalya
törenlerinde defne yaprağının eskiden olduğu gibi temsil ettiği anlamları günümüzde de sürdürüyor
olması ona atfedilen kutsiyetle ilgilidir. Aynı zamanda dini bir sembol olduğunun göstergesidir.
Bu uygulamalar bize Malinowski’nin (2016: 150) işlevin sadece biyolojik ihtiyaçlara yönelik
olmadığı aynı zamanda toplumsal inançlar doğrultusunda belirlenen türevsel faaliyetleri de
kapsadığı görüşünü hatırlatmaktadır.
3. Defnenin Sembolik Anlamı ve Defne Anlatısı
Defne ağacı ve ürünleriyle ilgili inanç, ritüel ve anlatılar, tarihin ve çok kültürlülüğün izleriyle kent
için bir semboldür. Semboller din, edebiyat, müzik, resim, mimari gibi pek çok alanda karşımıza
çıkmaktadır. TDK (URL-5, 2021) simgeye eş anlamda vererek “sembol[ü], duyularla ifade
75
edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne, işaret, remiz, timsal” olarak tanımlar. Malinowski (2016:
144) ise sembolün şartlı bir uyarıcı olduğunu ve koşullanma sürecinde davranışa karşı geliştirilen
tepkilerden oluştuğunu belirtir. Sembollerin ortaya çıkmasını sağlayan ve ona çeşitli anlamlar
yükleyen insandır.
Dini ve dini olmayan semboller insan hayatını kuşatmıştır. İnsanların en etkili iletişim araçlarından
biri olan sembollerin devamlılığını sağlayan onların bireysel ve toplumsal olarak üstlendikleri
işlevlerdir. “İşlevini devam ettiren canlı bir sembol hem birey hem toplum üzerinde güçlü bir etkiye
sahipken işlevini kaybetmiş bir sembol unutulmakta onun yerini aynı görevi devam ettiren başka
bir sembol almaktadır” (Kızıl, 2018b: 31). İşlevini yitiren ya da unutulan semboller tarihi bir eser
olarak sonraki dönemlere kaynaklık etmektedir. Malinowski de (2016: 142-144) kültürel sürecin
herhangi bir tezahürü ele alındığında genellikle aralarında belirli ilişki ağı kuran insanların
örgütlenerek el yapımı ürünler ürettiklerini, konuşarak veya simgesel yöntemlerle iletişim
kurduklarını söyler. İnsan yapımı nesneler, örgütlü yapılar ve sembolizmin kültürel sürecin üç
önemli boyutu olduğunu vurgular. Bu döngü içerisinde sembollerin iletişimsel yönü belirtilmiştir.
Malinowski (2016: 142-144) ayrıca, sessiz bir filmin sadece ritüel, jest ya da belirli işaretler ve
geleneksel hareketler gibi sembolik şeyler içerebileceğini örneklerken aynı zamanda “sembolizmin
elbette ki en önemli tarafı sözel bir yapıya sahip olmasıdır” der. Sembollerin bu yönü onun sözlü
kültür geleneği içinde yaygınlık kazanmasında önemli bir rol üstlenmektedir.
Defne çok eski dönemlerden itibaren insanlar için farklı anlamlar içermiş ve sembol olarak
kullanılmıştır. “İnsan davranışlarının çoğu da simgelerle anlamlı bir biçimde ortaya konulmaktadır.
Ancak simgelerin anlam kazanabilmeleri için insanlar bu simgeler üzerinde hemfikir olmalıdırlar”
(Aman, 2012: 139). İnsanların üzerinde hemfikir olduğu semboller güçlü bir yapıya sahiptirler.
Kızıl (2018a: 1308) sembollerin en önemli özelliğinin kendisi dışında bir şeye işaret etmeleri
olduğunu belirterek içinde bulundukları coğrafyadan da etkilendiklerini söyler.
Tarihin birçok evresinde defne, farklı sembolleri üzerinde barındırmış ve anlamlar kazanmıştır.
Örneğin Romalılar ve Yunanlılar savaş ve spor zaferlerini simgelemek amacıyla defne
yapraklarından yapılan çelenkleri ödül niteliğinde taç olarak kullanırlardı. Yine Romalılar
döneminde ülkeyi sembolize etme amacıyla altın paraların üzerinde de motif olarak defneden
çelenk kullanılmış, bununla birlikte yakın coğrafyada yer alan efe kültüründe ise ölümün ve
vefakârlığın simgesi olmuştur (Karık vd., 2015: 1). Defne yaprağının “krallar, üstü düzey
76
yöneticiler, Tanrı ve Tanrıçalarla” ilgisinin olması, mitlerde yer alması onun “kutsal” ve “asil” bir
yönünün olduğunu ortaya koyması bağlamında önemlidir.
Yapılan saha çalışmasında kişilerin belleklerinde canlanan defneye dair sembollerin birbirine yakın
çağrışımlar içerdiği gözlemlenmiştir. Hatay’da defne isminin; kişi, mekân veya işletme adı olarak
kullanımıyla, defne sembolünün şehrin birçok yerinde karşımıza çıkmasının ve kurumların simgesi
haline gelmesinin arka planında da geçmişteki “asalet” ve “kutsiyete” yaptığı çağrışım
düşünülebilir. Hatay halk kültüründe defne sembol olarak sıklıkla kullanılmış ve halk belleğinde
çok katmanlı çağrışımlar yaratmıştır: “Defne yapraklarından taç yapılması başarının ve gücün
sembolüdür.” (KK-8), “Mitolojiden bildiğim kadarıyla kralların ya da Tanrıların başında defneden
taç olması gücün göstergesidir” (KK-27).
Defne efsanesindeki Defne ve Apollon’un olayı ve anlatının mesajları bağlamında kaynak kişilere
göre “Defne efsanesi aşkın ve ölümsüzlüğün simgesidir” (KK-4). “Umutsuz ve karşılıksız bir aşkın
öyküsüdür” (KK-5). “İyiliğin ve güzelliğin simgesidir.” (KK-24). Defne kelimesinin kişilerde
uyandırdığı çağrışım ise genellikle aşk, sevgi, güzellik, barış, zafer, başarı, güzel koku üzerine
yoğunlaşmıştır. Kimine göre doğayı ve temizliği (KK-13, KK-21, KK-32), güzel bir kadını (KK11), yemeği çağrıştırırken (KK-20) kimine göre ise sürekli yeşil kalması yönüyle yaşamın
simgesidir. Hatay’da yer alan Arkeoloji Müzesi’ndeki mozaiklerde de defne figürünü sıklıkla
görmek mümkündür. Defneye dair sembollerin gerek halk belleğinde çok katmanlı bir çağrışımının
olması gerek tarihi yapılarda ve sanatsal eserlerde yer alan figürlerde yarattığı çağrışım ile
karşımıza çıkması yöre için sembolik bir unsur olduğu izlenimini vermektedir.
Görüldüğü üzere sembolün kişiden kişiye değişen anlamlar ve çağrışımlar içermesi onun çok
katmanlı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bu durum içinde bulunduğu coğrafya ve
kültürden etkilenen semboller aracılığıyla o toplumun kültüründen izler bulmamıza da olanak
sağlamaktadır.
Defneyi dini bir sembol olarak ise daha önce bahsettiğimiz gibi Hristiyanların Paskalya
törenlerinde görmek mümkündür. Manevi bir coşku oluşturan sembollerin bireyi harekete geçirme,
topluluğu yönlendirme, organize etme gibi birleştirici ve bütünleştirici işlevleri vardır. “Dinî
sembol, bireyin sembol olmadan kendisine kapalı kalacak kutsalın bilincine varmasını sağlayarak,
kutsalın farklı tezahürlerinin yorumunu mümkün kılmakta, farklı tecrübe düzeylerine ulaşmayı
sağlamaktadır” (Kızıl, 2018b: 32). Tarihin eski dönemlerinde kralları karşılama törenlerinde
77
serpiştirilen defnenin günümüzde Hz. İsa’nın sembolik olarak karşılandığı törenlerde kullanılması,
manevi coşkunluğun bir simgesi olduğunu ve olaylar arasındaki bağlantının mahiyetini
göstermektedir. Bu davranışlar kutsallık atfedilen durumlar karşısında insanları birleştirici ve
yönlendirici rol oynamakta ve bu yönüyle defnenin kapalı işlevini ortaya çıkarmaktadır.
Hristiyanlar için günahların affı, yeni bir hayata dirilmenin sembolü olan vaftiz törenlerinde de
defne yaprağı kullanılmaktadır. “Sozomen, Valentinianus’un Julian’ı tapınağa takdis edişini
anlatırken, tapınağa girmelerinden hemen önce bir rahibin onların üzerlerine yeşil dallı bir bitkiyle
su serptiğini anlatır” (Uygun Yazıcı, 2018: 23). Bu yönüyle de defnenin yaşam gücü, ebediyet ve
dirilişin sembolü olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüzde defnenin Hatay’da sabun kutularının üzerinde, mozaiklerde, takılarda, taş ve ahşap
oymacılığında motif olarak bölgeyi temsilen kullanıldığını görmekteyiz. Hatay’a özgü motiflerin
kullanılarak hediyelik eşyaların satıldığı bir dükkânda görüştüğümüz kaynak kişi; “Defne
efsanesine ait deseni mozaikte ve şallarda kullanıyoruz. Buraya gelen turistlerin dikkatini çekiyor.
Yöreme ait bir şey olduğu için tercih ediyorum.” (KK-15) diyerek kendi yöresine özgü ürünlerin
satışını yapmaktan duyduğu mutluluğu dile getirmiştir. Diğer kaynak kişiler de bölgenin sembolik
ürünü haline gelen gerek boyuna bağlanan ipek fularda gerek mozaikte defne efsanesine ait figür
kullanımının yöreye gelen turistlerin ilgisini çektiğini ve satış kolaylığı sağladığını ifade
etmişlerdir (KK-13, KK-15). Böylelikle somut ürünler aracılığıyla bölgeye özgü değerlerin
kalıcılığını sağlanmakta ve sosyo-ekonomik kazanç elde edilmektedir.
Şehrin sembollerinden bir diğeri de her iki anlatının tanımlamasına giren varyantları ile “Defne ve
Apollon” anlatısıdır. Sözlü geleneğin bir parçası olan anlatılar somut olmayan kültürel mirasın
aktarımında önemli rol oynamaktadır. Linda Degh (2010: 111) anlatıyla ilgili olarak “Anlatım
süreklidir. Hikâye etme eğilimi ve onu dinleme ihtiyacı, anlatıyı uygarlık tarihi boyunca insanların
doğal yoldaşı yapmıştır. Anlatılar kendilerini herhangi bir yöresel ve sosyal havaya
uyarlayabilirler” der. Masal, efsane, mit, hikâye, fıkra gibi anlatı türleri başlığı altında
toplanabilecek halk edebiyatı ürünleri bulunduğu toplumun kültürel hayatından izler taşır ve bize
o toplum hakkında ipuçları verir. Malinowski’ye (2000: 105) göre “Halk masalları bildiğimiz gibi
mevsime bağlıdır ve eğlence aracı olarak hizmet görür. Olağandışı bir gerçeklikle yüz yüze
gelmekten doğmuş olan efsane, tarihsel panoramalar sunar. Mit ise, ayinler, törenler ya da
toplumsal veya ahlaki bir kuralın haklı çıkarılması gerektiğinde, yaşı, gerçekliği ve kutsallığı için
78
teminat istediğinde işe karışır.” Mitler, sözel anlatıların bir nevi kökeni sayılmaktadır. Bireysel
veya kolektif bilinçaltının yansıması olan mitler taşıdığı arkaik ve ilahi özellikleriyle toplum
üzerinde büyük etki bırakmıştır. Mitler salt metinler değil toplumların yaşam izlerinin geçmişle
gelecek arasındaki bağı güncel tutan, kültürün bir parçasıdır. Defneye dair inanış ve anlatıların halk
belleğinde yaşıyor olması da geleneğin gelecek kuşaklara aktarılması, kültürün devamlılığı
noktasında dinamikliğini koruma işlevini sağlamaktadır. Sakaoğlu (1980: 21), mit ile efsaneyi
karşılaştırarak her ikisinin de inanma yönünden anlatıcı ve dinleyici tarafından gerçek kabul
edildiklerini söylerken farklılık olarak ise efsanede geçen zamanın mitlere göre daha yakın bir
geçmişe ait olduğunu aktarır. Mitler konu yönüyle farklılık göstermektedirler. “Defne ve Apollon”
anlatısı literatürde varyantları nedeniyle efsane kategorisinde de mit kategorisinde de yer alır.
Dünya topluluklarının mitlerinde şekil değiştirmenin en çok işlenen konulardan biri olduğunu
söyleyen Ergun (2004: 61, 63) şunları aktarır: “Ağaca dönen kadın motifi dünya kültüründe çok
yaygın görülmektedir. Mesela Yunan Mitolojisinde Philemon ve Baküs, Daphne ağaca
dönüşmüşlerdir.” Ergun’un da aktardığı gibi ağaca dönen kadın motifinin anlatıldığı efsanelerden
birisi de defne efsanesidir.
Bu çalışmada kaynak teşkil etmesi nedeniyle anlatılar yazılı ve sözlü kaynaklardan derlenmiştir.
Defne efsanesinin yer aldığı bazı yazılı kaynaklardan örnekler şöyledir:
Necatigil (2017: 38) Anadolu’daki mitik anlatılara yer verdiği çalışmasında “Daphne” maddesinde
bu efsaneyi; “Apollon güzel nympha Daphne’ye âşık oldu, nymphanın peşine düştü. Tam
yakalayacağı sırada Peri kızı dua etti, bir defne ağacı (Yunanca Daphne) oluverdi” şeklinde aktarır.
Erhat (2002: 81) ise çalışmasında Daphne maddesi olarak efsaneyi şöyle aktarmıştır:
“Defne ağacına dönüşen Thessalia ırmağı Peneus’un kızı Daphne güzeller güzeli bir nympha
imiş. Kendini Gaia tanrıçaya adadığı için erkeklerden kaçarmış. Tanrı Apollon ona gönül
vermiş, peşine düşmüş, kız kaçar Tanrı kovalarmış. Tam yakalanacağı anda Daphne babası
ırmağa yalvarmış onu kurtarsın diye. Birden bir defne ağacına dönüşmüş. Tanrı da bakmış ki
kolları arasında sıktığı gövde bir ağaç kütüğü. Defne ağacını kendi kutsal ağacı diye
benimsemiş tanrı, sazını çalar Musaların korosunu yönetirken dallarından yaptığı çelenkleri
eksik etmemiş başından.”
Bu anlatıda geçen Thessalia ırmağı Hatay’da değil Yunanistan’da Teselya bölgesinde
bulunmaktadır. Bu da defne anlatılarının Akdeniz coğrafyasındaki yaygınlığına dair örnek olarak
verilebilir. Hatay’la ilgili halk anlatılarındaki Defne efsanesi ise şu şekildedir:
79
“Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz
güzelin adı Defne’dir. Apollon’un içinde arzular uyandırır. Onunla konuşmak ister. Fakat
Defne, Işık Tanrısı’nın içinden geçenleri anlamıştır. Kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon
kovalar. Çapkın Tanrı bir taraftan “kaçma seni seviyorum” diye bağırır. Defne ise Tanrılarla
sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam
eder. Apollon’a gelince, bu güzel periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe
gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Defne, Apollon’un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar.
Artık kurtuluş imkânı kalmadığını anlayan Defne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak
şöyle bağırır: “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.” Bu içten yalvarış üzerine Defne
organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Olgun göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu
saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın
derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir. Bu manzara karşısında şaşıran Apollon,
Defne’nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder. Sonra da sarılır ve sert kabukları altında
hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir: “Defne, bundan sonra sen,
Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi
olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını
süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek. Bu tatlı sözler üzerine Defne,
dallarını eğerek Apollon’u saygı ile selamlar. …Apallon teessür ve heyecan içinde o ağacı
amblem olarak aldı ve parlak yapraklarından başına bir taç yaptı. İşte o zamandan beri şiir ve
silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilir ve Defne’nin gözyaşları bugün hala Harbiye’de
şelaleler meydana getiriyor.” (Kalaycıoğlu, 2001: 8)
Kalaycıoğlu (2001: 8) anlatının geçtiği mekânın Hatay’da bugün hâlâ şelalelerin akmaya devam
ettiği ve birçok defne ağacının olduğu Harbiye olduğunu söyler. Hatay’da efsaneler ve menkıbeler
üzerine bir çalışması bulunan Zafer Sarı (1994: 47) ise Harbiye Efsanesini “Defne” başlığı altında
şöyle aktarır: Bu anlatıda da yine Antakya’ya özgü olarak “Harbiye Şelalesi” ve “Asi Nehri” mekân
olarak geçmektedir. Halk arasında Harbiye’de çağlayarak akan şelaleler, Defne’nin gözyaşları
olarak bilinir ve buraya da “defne şelaleleri” adı verilir. İki araştırmacının da anlattığı efsanede
bazı farklılıklar söz konusudur. Sarı’ya (1994: 47) göre Defne’nin lir çalgıcısı olduğu ve Apollon’a
yakalanacağı sırada Yer Tanrısı’na yalvarması sonucu yerin yarılarak Defne’nin kaybolması bilgisi
Kalaycıoğlu’nun (2001: 8) aktarımında yoktur. Ona göre Defne, Toprak Ana’ya yalvardığı esnada
ağaca dönüşmeye başlamıştır. Ayrıca Sarı’nın anlatımında mekân olarak “Harbiye”nin söylenmesi
dikkat çekicidir.
Sahada yapılan derlemelerde de kaynak kişiler anlatıyı ve mekânları şu şekilde aktarmıştır:
“Rivayete göre bu olay Hatay/Antakya’da Harbiye mevkiinde meydana gelir. Defne ağacının asıl
yeri bu yerdedir ve bugünkü Harbiye şelaleleri aslında güzeller güzeli Daphne’nin Defne ağacına
dönüştüğü zaman Apollon’un döktüğü gözyaşlarıdır. Ve yine bir rivayete göre sevdiği kadını ‘baş
tacı etmek’ deyimi de bu efsaneden gelmektedir” (KK-3).
80
Türkçede yaygın bir kullanımı olan “baş tacı” deyimi Arapça konuşurlar arasında “başımın üstüne”
anlamıyla ilişkili olarak ala rasi ( )ﻋﻠﻰ رأسيşeklinde karşımıza çıkmaktadır (KK-34, KK-35, KK36). Misafirin baş tacı olarak adlandırılması ile defnenin kralların, yarışmayı kazanan sporcuların
ya da şairlerin başına taç olarak takılması arasında bir bağlantı kurulabilir. Çünkü bir şeyin baş tacı
yapılması ona verilen önemin bir işaretidir. Kaynak kişilerimizden biri; “Defne ağaca dönüştükten
sonra kral defne yapraklarını başına taç yapmıştır. Bu da ona verdiğin değerin göstergesidir. Biz
Araplarda misafir çok değerlidir ve gelen misafir bizim için ‘baş tacı’dır.” (KK-10) şeklinde bilgi
vermiştir. Bir diğer kaynak kişi de; “Biz Türklerde misafir çok ama çok değerlidir. Gelen misafir
memnun edilmeye çalışılır. Bu yüzden misafir için ‘baş tacı’ deyimini kullanırız.” (KK-19) diyerek
sadece Arapça konuşanların bu deyimi kullanmadıklarını ifade etmiştir. Bundan yola çıkarak “baş
tacı” deyiminin zaman içinde kültürel etkileşime bağlı olarak yöre sakinleri tarafından kullanılan
bir deyim haline gelmiş olabileceğini söyleyebiliriz. Bu deyimin “Defne ve Apollon” anlatısıyla
kökenlendirilmesi ayrıca deyimin misafir ağırlamak, misafire kıymet vermekle ilgili olması da
bölge insanının kültürel değerlerini vurgulaması bağlamında dikkate değerdir. Sözlü kültür
ortamının bir ögesi olan baş tacı deyiminin Apollon’un başındaki defne tacı arasındaki sembolik
ilişki, anlam bağını kuvvetlendirmekte ve onu somutlaştırmaktadır.
Sözlü kaynaklardan derlediğimiz bir anlatıya göre de:
Çok Tanrılı eski dönemlerde Defne bu bölgede (Harbiye’de) gezen, sarı saçlı, güzel tenli, çok
güzel ve tatlı bir kadınmış. Apollon avlanırken onu görür ve âşık olur. Defne Apollon’dan
ürküp kaçar ve buralara gelir. Apollon’un onu yakalayacağını anlayınca Toprak anadan onu
ağaca dönüştürmesini ister. Dileği kabul olunca da saçları yaprak, kolları gövde olan bir ağaca
dönüşür. Apollon bunun üzerine kahrından ağlamaya başlar. Üzüntüsünden gözyaşları şelale
oluşturur. O günden beri de hala gözyaşları burada akıp durmaktadır. (KK-8)
Bir başka kaynak kişimiz farklı olarak efsanenin Eros ile Defne arasında geçtiğini belirterek şunları
söyler: Defne’nin Eros’tan kaçarken ağaca dönüştüğü, şelaleden akan suyun Defne’nin gözyaşı
olduğudur. Ayrıca Defne’nin aşağıda yer alan ağaçlardan biri olduğu ama kimsenin hangi ağaç
olduğunu bilmediği söylenmektedir. Ona göre defne güzelliğin simgesidir (KK-7). Ayrıca kaynak
kişimiz bu efsanenin gerçek olduğuna inandığını da belirtmiştir.
Görüşülen kaynak kişilerden anlatıyı “Defne efsanesini çocukken duymuştum.” (KK-26) gibi sözlü
kültürden öğrendiğini aktaranların yanında “Bu hikâyeyi hem büyüklerimden dinledim hem de
kitaptan okudum” (KK-33); “Bu bilgileri kitaptan okuyarak öğrendim.” (KK-27); “Bu efsaneyi
Harbiye’de bir levhada okumuştum.” (KK-9) şeklinde anlatıyı nereden öğrendiklerine dair bilgi
81
verenler de mevcuttur. Bu durum Hatay’da halk belleğinde yaşayan anlatıları sözlü kültür
ortamında başkalarına aktarılması ve hoş vakit geçirme aracı olarak görülmesi yönüyle ön plana
çıkarmaktadır. Harbiye’nin Antakya kent kültürü için önceleri bir mesire yeriyken günümüzde aynı
zamanda turistik bir yer olması nedeniyle belediye veya Turizm Bakanlığınca bulunduğu yere
asılan levha ve bölge ile ilgili site ve broşürlerde anlatının yer alması da yazılı kültürden sözlü
kültüre anlatının yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. Ancak kaynak kişilerin aktarımlarına
baktığımızda, yazılı kültürden sözlü kültüre geçen anlatının yine sözlü kültürde bağlamdan
kaynaklı olarak varyantlaşabildiğini görmekteyiz. Somut olmayan kültürel mirasın bir parçası olan
bir mekâna bağlı efsane anlatıları “turizm” ve “ekonomi” bağlamında metalaşarak ve ticaretin bir
parçası haline gelerek tüketim kültürü içinde kaybolabilir veya şehrin ya da bir yerin sembolü
haline de dönüşebilir.
Sonuç
Akdeniz bölgesinin karakteristik bitki örtüsü makinin bir türü olan defne ağacı, özellikle Hatay’la
özdeşleşmiştir. Defne gerek kokusu ve güzel görünümüyle gerek kullanım alanlarıyla bütün
Anadolu uygarlıklarında yer edinmiş önemli bir bitkidir. Hatay halkının da özellikle ekonomik
anlamda geçim kaynağı haline gelen ve onlara iş imkânı sağlayan defnenin, halk kültüründe çeşitli
kullanım alanları vardır. Aynı zamanda inanç ve mitolojik yönüyle de Hatay’ın sosyo-kültürel
sembollerinden biri haline gelmiştir.
Halk kültürü, toplumların kültürel kimliğini ortaya koyan ve diğer toplumlarla etkileşimi
barındıran bir yapıya sahiptir ve kültürel çeşitliliğin yaşatılmasında önemli bir değerdir. Bu
değerler insanların ve ulusların birbirine yakınlaşmasına ve barışçıl bir dünya düzeninin
oluşmasına aracılık etmektedir. Defneyi inançlar, ritüeller ve anlatılar bağlamında ele alan bu
çalışma, kentin simgesi haline gelen defnenin yöre halkı için ne ölçüde değerli olduğunu ortaya
koymakta ve küreselleşmeyle birlikte kaybolmaya yüz tutmuş somut olmayan kültürel mirasın
kayıt altına alınarak geleneksel kültürün korunmasına ve yaşatılmasına katkı sağlamaktadır. Yazılı,
görsel ve sözlü kaynaklardan elde edilen bilgiler neticesinde yörede defneye dair değişik anlatı ve
inanışların olduğu ortaya konulmuş ve insanların bu inanışlara hoşgörüyle yaklaştığı
gözlemlenmiştir.
Kökü ilk çağlara uzanan ağaç ve ateş kültünün izleri Hatay’da defne ve ürünlerine dair geliştirilen
uygulama ve pratiklerde de varlığını sürdürmektedir. Kırklama, nazardan korunma, tütsüleme,
82
bereket temin etme vb. amaçlarla yapılan ve ritüel haline gelen uygulamalarda bu izleri görmek
mümkündür. Bir ihtiyacın karşılanmasına hizmet etmesi amacıyla defne dalı ve yaprağı işlevsel bir
boyut kazanmıştır. Mitik bir anlatı olan Defne efsanesinin değişik varyantlarla Hatay halkının
belleğinde yer etmesi ve dilden dile aktarılması ise topluma özgü ifade ve etkileşim biçimlerini
göstermesi açısından önem taşır. Ayrıca defne ve ürünlerinin yerel halk tarafından kullanımının ve
üretiminin devam etmesi, hemen hemen her semtinde defne ağacının varlığı onun şehrin simgesi
haline geldiğini, başka illerden insanların da belleğinde Hatay ile özdeşleştiğini gösterir. Öyle ki
bölgede yer alan birçok kurum ve kuruluşun amblemlerinde defneye yer vermesi ona geleneksel
bir boyut kazandırmıştır.
Defnenin hediyeleşme kültürü içindeki yeri de azımsanamayacak ölçüdedir. Gerek Hatay’da
yaşayan insanlar gerek oraya turistik amaçla gelenler tarafından birçok defne ürünü satın
alınmaktadır. Defne meyvesinden elde edilen yağ ve sabun, Defne Apollon efsanesini çağrıştıran
obje, fular vb. ürünler, defne ağacını simgeleyen takılar gibi birçok hediyelik eşya bu kültür içinde
yerini almıştır. Hataylılar için en önemli bitkilerden olan defne kişi, yer ve mekân adı olarak da
yaygınlaşmaya başlamıştır. Son zamanlarda Defne adının yaygınlaşmaya başlaması ad verme
geleneği içerisinde kültürel değerlerin etkisini göstermektedir. Özetle, kutsallığı eskilere dayanan
ağaç kültünün bir yansıması olarak defne ağacı etrafında çeşitli inanç, ritüel ve anlatılar oluşmuş,
Hatay’daki çok kültürlü yapıdan da beslenmiş ve şehrin sembolü haline gelmiştir.
Kaynakça
AÇA, Mehmet ve Mehmet Ali Yolcu (2017). “Folklorda Örtük ve Bozuk İşlev”. Folklor/Edebiyat, C. 23, S. 90, s. 4758.
AMAN, Fatih (2012). “Bronislaw Malinowski’nin Kültür Teorisi”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.
21, S. 1, s. 135-151.
AYRANCI, İlhami (2018). “Kudüs’te Paskalya Kutlamaları”. İlahiyat: Akademik Araştırmalar, S. 1, s. 1-13
BAHADIR, Sedat (2016). Hatay’da Türk Halk İnançlar. Ankara: Sonçağ Yayınları.
BARS, Mehmet Emin (2014). “Türk Kültünde Ağaç Kültü ve Şor Kahramanlık Destanlarına Yansımaları”. The
Journal of Academic Social Science Studies, S. 27, s. 379-398.
ÇOBANOĞLU, Özkul (2016). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş (8. Baskı). Ankara:
Akçağ Yayınları.
DEGH, Linda (2010). “Halk Anlatısı” (çev. Zerrin Karagülle). Milli Folklor, C. 10, S. 39, s. 111-129.
83
DUNDES, Alan (1998) .“Halk Kimdir?” (çev. Metin Ekici). Milli Folklor, C 37, s.139-157.
EMİROĞLU, Kudret-Aydın, Suavi (2009). Antropoloji Sözlüğü. İstanbul: Bilim ve Sanat Yayınları.
ERGUN, Pervin (2004). Türk Kültüründe Ağaç Kültü. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.
ERHAT, Azra (2002). Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.
EYÜBOĞLU, İsmet Zeki (1988). Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İstanbul: Sosyal Yayınlar.
GÜNDÜZ, Selçuk ve Gönül Reyhanoğlu (2018). “Kadim Kentin Kimliği Antakya Uzun Çarşı”. Avrasya Uluslararası
Araştırmalar Dergisi, C. 6, S. 15, s. 857-871.
GÜNGÖR, Harun (2012). Türk Din Etnolojisi. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
HANÇERLIOĞLU, Orhan (2004). Dünya İnançları Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.
HONKO, Lauri (2006) “Ritüellerin Oluşum Süreci” (çev. Ruhi Ersoy). Millî Folklor, C. 18, S. 69, s. 129-140.
KALAYCIOĞLU, Mithat (2001). Hatay Halk Bilimi- ll. Hatay: Ofset Yayınları.
KARIK, Ünal vd. (2015). “Türkiye Defne (Laurus nobilis L.) Populasyonlarının Uçucu Yağ Bileşenleri”. Anadolu Ege
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Dergisi, C. 25, S. 1, s. 1-16.
KESER, Ulvi (2010). “Kıbrıs Adasında Kadın Eksenli Olarak Adak ve İnanç Dünyasına Kesitsel Bir Bakış”. Motif
Akademi Halkbilimi Dergisi, C. 3, S. 6, s. 108-128.
KIZIL, Hayreddin (2018a). “Özellikleri Açısından Sembol”. Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, C. 10, S. 4, 13061327
KIZIL, Hayreddin (2018b). “İşlevleri Açısından Dini Sembol”. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
C. X, S. 21, s. 30-42.
KÜÇÜK, Mehmet Alparslan (2016). “İkonografiden İnanca “İsa Mesih’in Dirilişi/Paskalya” Süreci”. Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 3, S. 8 (Özel Sayı), s. 230-274.
MALINOWSKİ, Bronislaw (1992). Bilimsel Bir Kültür Teorisi (çev. Saadet Özkal). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
MALINOWSKİ, Bronislaw (2000). Büyü, Bilim ve Din (çev. Saadet Özkal). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
MALINOWSKİ, Bronislaw (2016). Bilimsel Bir Kültür Teorisi (çev. Deniz Uludağ). Ankara: Doğu Batı Yayınları.
NECATİGİL, Behçet (2017). Küçük Mitologya Sözlüğü. İstanbul: YKY Yayınları.
ÖGEL, Bahaeddin (2014). Türk Mitolojisi (Cilt II). Ankara: Türk Tarih Kurumu.
ÖRNEK, Sedat Veyis (1977). Türk Halkbilimi. Türkiye İş Bankası Yayınları: Ankara.
ÖZTÜRK, Jale (2014). “Hatay İli Samandağ İlçesinde İki Dilli Konuşurların Ağız Özellikleri”. Nurettin Demir ve
Faruk Yıldırım (Ed.), Prof. Dr. Mehmet Özmen Armağanı (s. 265-276), Adana: Çukurova Üniversitesi Basımevi.
84
PEHLİVANLI, Hamit vd. (2001). Türk Dış Politikasında Hatay, 1918-1939. Ankara: ASAM.
RAGLAN, Lord (2004). “Mit ve Ritüel” (çev. Evrim Ölçer). Millî Folklor, C. 16, S. 61, s. 187-194.
REYHANOĞLU, Gönül (2017). “Sacredness of the Olive Tree for the Turkish Cypriots and the Ritual of Burning
Olive Tree Leaves as Incensing to Be Protected from Evil Gaze”. Rasim Yılmaz vd. (Ed.), Research and Development
on Social Sciences (s. 47-54), Bialystok, Poland: E-BWN.
SAKAOĞLU, Saim (1980). Anadolu Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu. Ankara:
Ankara Üniversitesi Basımevi.
SARI, Zafer (1994). Hatay’da Efsane ve Menkıbeler. Antakya: [yy].
SEGAL, Robert A. (2012) “Dinsel Mit-Ritüel Kuram” (çev. Naim Atabağsoy). Milli Folklor Dergisi, C. 24, S. 94, s.
173-187.
ŞAVK, Ülkü Çelik, (2001). “Manas ve Maaday-Kara’da Sayılar”, Milli Folklor, C. 13, S. 50, s. 52-57.
TÜMBEK, A. Nurdan. (2009). “Bütünleşik Pazarlama Faaliyetleri ile İnanç Turizmini Geliştirerek Yabancı Yatırımın
Çekilmesi ve Antakya Örneği”. Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
TÜRK, Hüseyin (2016). “Antakya’da Dinlerarası Hoşgörü ve Habibi Neccar Örneği”. Foklor/Edebiyat, C. 22, S. 87,
s. 155-172.
TÜRKOĞLU, Ali Ekber (2006). “Geçmişte ve Günümüzde Antakya’da Hıristiyanlık”. Yüksek Lisans Tezi. Adana:
Çukurova Üniversitesi.
UYGUN YAZICI, Seda (2018). “Geç Antik Çağ ve Erken Hristiyanlık Dünyasında Dinsel Su İnanışları. Trakya
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 8, S. 19, s. 21-31.
WEBER, Max (2016). Din Sosyolojisi. (Ed. Ephraim Fischoff). (İng. Çev: Latif Boyacı) İstanbul: Yarın Yayınları.
Elektronik Kaynaklar
URL-1 (2021). “Defne Maddesi”. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 5.1.2021)
URL-2 (2021). “İnanç Maddesi”. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 5.1.2021)
URL-3 (2021). “Kült Maddesi”. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 5.1.2021)
URL-4 (2021). “Paskalya Maddesi”. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 5.1.2021)
URL-5 (2021). “Simge Maddesi”. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 5.1.2021)
TORLAK,
Hasan
(2013,
14
Ağustos).
“Anadolu
Kültüründe
Defne
Ağacı”.
https://semrabayraktar.blogspot.com.tr/2013/08/anadolu-kulturunde-defne-agaci.html (Erişim Tarihi: 16.5.2018)
Sözlü Kaynaklar
KK-1: Y.Y., 44, İlkokul Mezunu, Çiftçi, Samandağ, Görüşme tarihi: 07.10.2018.
85
KK-2: A.Y., 42, İlkokul Mezunu, Çiftçi, Samandağ, Görüşme tarihi: 26.11.2018.
KK-3: L.A., 28, Lisans, Öğretmen, Antakya, Görüşme tarihi: 15.12.2018.
KK-4: R.A., 40, Lise, Halkla İlişkiler Sorumlusu, Antakya, Görüşme tarihi: 18.12.2018.
KK-5: A.A., 26, Üniversite, Öğretmen, Reyhanlı, Görüşme tarihi: 18.12.2018.
KK-6: S.A., 55, İlkokul, Esnaf, Harbiye, Görüşme tarihi: 04.02.2019.
KK-7: S.E., 39, İlkokul, Esnaf, Harbiye, Görüşme tarihi: 04.02.2019.
KK-8: A.S., 44, tahsili yok, Esnaf, Harbiye, Görüşme tarihi: 04.02.2019.
KK-9: A.B., 48, Lise, Ev Hanımı, Kırıkhan, Görüşme tarihi: 18.04.2019.
KK-10: D.Y., 51, ilkokul, Ev hanımı, Kırıkhan, Görüşme tarihi: 18.04.2019.
KK-11: G.Y., 46, Üniversite, Hemşire, Mersin, Görüşme tarihi: 03.05.2019.
KK-12: Ç.K., 24, Önlisans, Satış Danışmanı, Antakya, Görüşme tarihi: 03.05.2019.
KK-13: S.D., 42, Lise, Esnaf, Antakya, Görüşme tarihi: 03.05.2019.
KK-14: B.U., 38, Lise, Güvenlik Görevlisi, Yayladağı, Görüşme 03.05.2019.
KK-15: H. , Ortaokul, Satış Danışmanı ve Mozaik Sanatçısı, Antakya, Görüşme tarihi: 18.05.2019.
KK-16: M.A., 54, Üniversite, Terzi, Antakya, Görüşme tarihi: 18.05.2019.
KK-17: H.M., 63, Ortaokul, Künefeci, Antakya, Görüşme tarihi: 04.02.2019.
KK-18: Ö.Y., 39, Ortaokul, Personel, Antakya, Görüşme tarihi: 04.02.2019.
KK-19: S.D., 60, Ortaokul, Garson, Antakya, Görüşme tarihi: 04.02.2019.
KK-20: A.B., 64, Üniversite, Emekli Öğretmen, Reyhanlı, Görüşme tarihi: 20.05.2019.
KK-21: H.A., 35, Üniversite, Öğretmen, Reyhanlı, Görüşme tarihi: 20.05.2019.
KK-22: G.S., 41, Okur-yazar, Ev Hanımı, Antakya, Görüşme tarihi: 02.05.2019.
KK-23: T.Ç., 32, Üniversite, Öğretmen, Kırıkhan, Görüşme tarihi: 09.04.2019.
KK-24: D.K., 27, Üniversite, Öğretmen, Kırıkhan, Görüşme tarihi: 20.05.2019.
KK-25: Z.Y., 45, İlkokul, Kilise Görevlisi, Altınözü, Görüşme tarihi: 20.05.2019.
KK-26: B.B., 60, İlkokul, Şoför, Antakya, Görüşme tarihi: 11.05.2019.
86
KK-27: M.A., 54, Üniversite, Terzi, Antakya, Görüşme tarihi: 11.05.2019.
KK-28: H.M., Ortaokul, Künefeci, Antakya, Görüşme tarihi: 11.05.2019.
KK-29: A.S., 58, Lise, Vakıf İdare Müdürü, Görüşme tarihi: 20.05.2019.
KK-30: V.A., 47, İlkokul, Esnaf, Antakya, Görüşme tarihi: 17.04.2019.
KK-31: H.K., 58, İlkokul, Ev Hanımı, Antakya, Görüşme tarihi: 17.04.2019.
KK-32: S.D., 59, Lise, Esnaf, Antakya, Görüşme tarihi: 11.05.2019.
KK-33: A.K., 36, Lise, Büro görevlisi, Antakya, Görüşme tarihi: 11.05.2019.
KK-34: R.N., 34, Üniversite, Sınıf Öğretmeni, Reyhanlı, Görüşme tarihi: 15.05.2019.
KK-35: H.G., 57, İlkokul, Ev hanımı, Erzin, Görüşme tarihi: 15. 08.2019.
KK-36: K.A., 37, Önlisans, Şanlıurfa, Görüşme tarihi: 12.11.2019.
KK-37: H.B., 36, Önlisans, Muhasebeci, Antakya, Görüşme tarihi: 06.03.2020.
KK-38: Ş.K., 24, Öğrenci, Yayladağı, Görüşme tarihi: 18.05.2020.
87