Academia.eduAcademia.edu

Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) ve Türkiye'ye Etkileri (1990-2010)

Unpublished Master Thesis

The objective of this post-graduate thesis work is to analyses “The Treaty on Conventional Armed Forces in Europe” (CFE) which has been accepted as the most extensive and successful conventional disarmament treaty of the world disarmament history and its effects to Turkey in a historical perspective. In our work we spotlighted the process between the Treaty was signed in 1990 and 2010s we are present in. We also gave place to the conceptions of disarmament and controlling arms and their historical development process. Chapter I, was separated to express various conceptions about the subject in historical examples. In Chapter II, we dealt with the disastrous race of armament started with cold war era and discussions of controlling arms and disarmaments that the balance of terror alerted. While disarmament and the activities of controlling arms were taken in hand just in terms of conventional dimension because of the extent of our topic; the difficult processes of discussion lasting on troublesome ways to CFE were examined thoroughly because of underlying the Treaty. Chapter III was separated into eight additional protocols, all of which are accepted as an inherent piece of the Treaty text and other treaties and formations completing the regime of CFE. In the last chapter of our work, Chapter IV we discussed the results of CFE in terms of NATO and VP, compulsory changes were subjected to in accordance with changing political and military conjuncture and the effects on Turkey in terms of all political, military and economical dimensions with all these breaking points were examined deeply. Key Words: The Treaty on Conventional Armed Forces in Europe (CFE), Disarmament, Arms Control, NATO, VP, Turkey.

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRK İNKILAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ AVRUPA KONVANSİYONEL KUVVETLER ANTLAŞMASI ve TÜRKİYE’YE ETKİLERİ (1990 – 2010) Yüksek Lisans Tezi Murat ÖZGAN Ankara – 2011 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRK İNKILAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ AVRUPA KONVANSİYONEL KUVVETLER ANTLAŞMASI ve TÜRKİYE’YE ETKİLERİ (1990 – 2010) Yüksek Lisans Tezi Murat ÖZGAN Tez Danışmanı Prof. Dr. Vahdet KELEŞYILMAZ Ankara - 2011 ÖZET Bu yüksek lisans tez çalışmasının amacı, dünya silahsızlanma tarihinin en geniş kapsamlı ve başarılı konvansiyonel silahsızlanma antlaşması olarak kabul edilen “Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması” (AKKA) ve antlaşmanın Türkiye üzerindeki etkilerini tarihsel bir bakış açısıyla analiz etmektir. Çalışmamız, AKKA’nın imzalandığı 1990 yılından günümüze kadar geçen ortalama yirmi yıllık bir süreyi mercek altına almasının yanında, çalışmamızda genel manada silahsızlanma ve silahların denetimi kavramları ile tarihsel gelişim süreçlerine de yer verilmiş ve I. Bölüm konu ile ilgili çeşitli kavramların tarihi örneklerle açıklanmasına ayrılmıştır. II. Bölümde ise Soğuk Savaş dönemi ile başlayan amansız silahlanma yarışının sonucunda ulaşılan dehşet dengesi ve bu denge unsurunun tetiklediği silahsızlanma ve silahların denetimi müzakereleri ele alınmıştır. Silahsızlanma ve silahların denetimi faaliyetleri, konumuzun kapsamı gereğince sadece konvansiyonel boyutuyla ele alınmış olup, AKKA’ya giden meşakkatli yolda yıllar süren çetin müzakere süreçleri antlaşmanın temelini oluşturması nedeniyle detaylı olarak incelenmiştir. III. Bölüm; AKKA metni ile antlaşma metninin ayrılmaz birer parçası olarak kabul edilen sekiz ek protokolüne ve AKKA rejimini tamamlayıcı mahiyetteki diğer antlaşma ve oluşumlara ayrılmıştır. Çalışmamızın son bölümü olan IV. Bölüm ise AKKA’nın NATO ve VP açısından sonuçları, geçen yirmi yıllık süreçte değişen siyasi ve askeri konjonktür gereği tabi tutulduğu zorunlu değişimler ve tüm bu kırılma noktalarıyla beraber Türkiye üzerindeki etkileri siyasi, askeri ve ekonomik olarak tüm boyutlarıyla masaya yatırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA), Silahsızlanma, Silahların Denetimi, NATO, VP, Türkiye. i ABSTRACT The objective of this post-graduate thesis work is to analyses “The Treaty on Conventional Armed Forces in Europe” (CFE) which has been accepted as the most extensive and successful conventional disarmament treaty of the world disarmament history and its effects to Turkey in a historical perspective. In our work we spotlighted the process between the Treaty was signed in 1990 and 2010s we are present in. We also gave place to the conceptions of disarmament and controlling arms and their historical development process. Chapter I was separated to express various conceptions about the subject in historical examples. In Chapter II, we dealt with the disastrous race of armament started with cold war era and discussions of controlling arms and disarmaments that the balance of terror alerted. While disarmament and the activities of controlling arms were taken in hand just in terms of conventional dimension because of the extent of our topic; the difficult processes of discussion lasting on troublesome ways to CFE were examined thoroughly because of underlying the Treaty. Chapter III was separated into eight additional protocols, all of which are accepted as an inherent piece of the Treaty text and other treaties and formations completing the regime of CFE. In the last chapter of our work, Chapter IV we discussed the results of CFE in terms of NATO and VP, compulsory changes were subjected to in accordance with changing political and military conjuncture and the effects on Turkey in terms of all political, military and economical dimensions with all these breaking points were examined deeply. Key Words: The Treaty on Conventional Armed Forces in Europe (CFE), Disarmament, Arms Control, NATO, VP, Turkey. ii ÖNSÖZ KHO’dan 2003 yılında mezun olmayı müteakip altı yıl süreyle çeşitli bölge ve birliklerde görev yaptım. 2009 yılı başında Ankara’da görevli iken, kendimi bildim bileli çok meraklı ve hevesli olduğum fakat imkân ve fırsat bulamadığım, tarih ilmi ile ilgili olarak akademik anlamda eğitim almak fırsatını yakaladım. TİTE’ye kabul edilmem ve başarı ile derslerimi vermem sonucunda uzunca bir süre tez konusu belirlemek amaçlı araştırmalarım oldu. Bu süreçte Gazi Üniversitesi Tarih Bölümünden danışman hocam; Prof. Dr. Vahdet KELEŞYILMAZ ve Enstitü Müdürümüz; Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN’ın değerli fikirlerini aldım. Yaptığımız değerlendirmeler sonucunda güncel ve daha önce tarihsel açıdan incelenmemiş bir konu olan “Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) ve Türkiye’ye Etkileri” üzerinde çalışmaya karar verdik. Çalışma konumuzun sınırlandırılmasını yaparken, antlaşmanın imza tarihi olan 1990 ile içerisinde bulunduğumuz 2010 yılları arasındaki süreci mercek altına almamızın yerinde olacağını değerlendirdik. Yirmi yıllık bu süreci AKKA ve Türkiye’ye etkileri açısından incelerken yerli ve yabancı uluslararası ilişkiler, Türk dış politikası, siyasi tarih kitapları ile Genel Kurmay Başkanlığı ve Harp Akademileri Komutanlığı’na ait yayınlar, çeşitli seminer ve konferanslar, Resmi Gazeteler, ulusal ve uluslararası basın-yayın organlarında yayınlanmış konu ile ilgili haberler, yerli-yabancı çeşitli süreli dergiler, resmi internet siteleri ve konu ile ilgili makalelerden istifade ettim. Ayrıca çalışma sürecinde Milli Kütüphane, TBMM Arşivi, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi ve Başbakanlık Devlet Arşivleri kataloglarını taradım. Tezimin hazırlanmasında değerli fikir ve tavsiyeleri ile bana sürekli yön ve destek veren danışman hocam Prof. Dr. Vahdet KELEŞYILMAZ’a, yaklaşık üç yıl boyunca derin bilgi birikimleri ve tecrübeleri ile ufkumu açan başta Enstitü Müdürü Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN olmak üzere tüm saygıdeğer hocalarıma, değerli TİTE çalışanlarına ve tüm lisansüstü öğrenimim ve tez çalışmalarım süresince her daim yanımda olan değerli aile mensuplarım ile biricik eşim Deniz ÖZGAN’a sonsuz şükran ve teşekkürlerimi sunarım. Murat ÖZGAN Ankara – 2011 iii KISALTMALAR ABD Amerika Birleşik Devletleri a.g.e. Adı geçen eser AGİK Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı AGİT Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı a.g.m. Adı geçen makale AKKUM Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri AKKA Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması AKKA-1/A Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Personel Gücü Antlaşması ASSA Antlaşma İle Sınırlandırılmış Silah ve Araç ASA Açık Semalar Antlaşması ASMA Ağır Silahlı Muharebe Aracı ATTU Atlantic To The Ural Mountains AÜSBF Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi BCA Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi BDT Bağımsız Devletler Topluluğu BEM Beyan Edilmiş Mevki Bkz. Bakınız BM Birleşmiş Milletler COMECON Council for Mutual Economic Assistance (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) ÇMTH Çok Maksatlı Taarruz Helikopteri DAC Demokratik Almanya Cumhuriyeti Der. Derleyen Ed. Editör DTB Denetime Tabi Birim FAC Federal Almanya Cumhuriyeti GGAÖ Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler GUAM Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan, Moldova INF Intermediate-Range Nuclear Forces Treaty (Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması) iv İGH İç Güvenlik Harekâtı KDKİ Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri KHO Kara Harp Okulu KiG Konvansiyonel istikrar Görüşmeleri KKAB Kuzey Kafkasya Askeri Bölgesi ODG Ortak Danışma Gurubu MC Milletler Cemiyeti NATO North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Paktı Örgütü) TKAB Trans Kafkasya Askeri Bölgesi RF Rusya Federasyonu SALT Strategic Arms Limitation Talks (Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri) SIPRI Stockholm International Peace and Research Institude Stokholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü START Strategic Arms Reduction Treaty (Stratejik Silahların İndirimi Anlaşması) SSM Savunma Sanayi Müsteşarlığı SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği SSS Soğuk Savaş Sonrası TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TİTE Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü TSK Türk Silahlı Kuvvetleri UAKKA Uyarlanmış Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması VB Viyana Belgesi VP Varşova Paktı YAK Yarı Askeri Kuvvetler ZAMK Zırhlı Araca Monteli Köprüler ZMA Zırhlı Muharebe Aracı ZPMA Zırhlı Personel Muharebe Aracı ZPSA Zırhlı Piyade Savaş Aracı ZPT Zırhlı Personel Taşıyıcı v İÇİNDEKİLER ÖZET........................................................................................................................... .i ABSTRACT ................................................................................................................ ii ÖNSÖZ........................................................................................................................iii KISALTMALAR ...................................................................................................... iv İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi TABLOLAR CETVELİ ........................................................................................... ix HARİTALAR CETVELİ .......................................................................................... x EKLER CETVELİ.................................................................................................... xi GİRİŞ .......................................................................................................................... 1 I. BÖLÜM SİLAHSIZLANMA, SİLAHLARIN DENETİMİ ve KONVANSİYONEL KUVVETLER KAVKAVRAMLARI 1.1 Silahsızlanma ve Silahların Denetimi Kavramları ........................................ 06 1.2 Silahsızlanma Metotları ..................................................................................... 09 1.2.1 Mevcut Silahların İmhası metodu ..................................................................... 09 1.2.2 Zorunlu Silahsızlanma Metodu ......................................................................... 09 1.2.3 Görüşmeler yoluyla Silahsızlanma Metodu ...................................................... 10 1.3.Silahsızlanma Yöntemleri...................................................................................11 1.3.1 Kantitatif Azaltım İlkesi.................................................................................... 11 1.3.2 Coğrafik Konuma Dayalı Silahsızlandırma İlkesi ............................................ 12 1.3.3 Kalitatif Azaltım İlkesi...................................................................................... 14 1.3.4 Gönderme Vasıtaları ve Menzillerine Göre Silahsızlanma İlkesi..................... 15 1.3.5 Silahsızlanmada Kontrol, Denetim ve Bilgi Paylaşımı..................................... 16 1.4. Konvansiyonel Kuvvetler ve Konvansiyonel Harp Kavramları................... 17 1.5. Silahsızlanma ve Silahların Denetimi Kavramlarının Tarihsel Gelişimi ..... 19 1.5.1 Silahsızlanma Faaliyetinin İlk Uygulamaları.................................................... 19 1.5.2 Müzakereler Yoluyla Silahsızlanma Çalışmaları.............................................. 26 vi 1.5.2.1 La Haye Barış Konferansları.............................................................. 27 1.5.2.2 Wilson İlkeleri.................................................................................... 29 1.5.2.3 Milletler Cemiyetinin Kurulması ....................................................... 29 1.5.2.4 Versay Barış Antlaşması .................................................................... 30 1.5.2.5 Washington Deniz Silahsızlanma Konferansı.................................... 32 1.5.2.6 Cenova ve Moskova Konferansları .................................................... 33 1.5.2.7 Milletler Cemiyeti Konferansları ....................................................... 34 1.5.2.8 Londra Deniz Silahsızlanma Konferansı............................................ 36 1.5.2.9 Dünya (Cenevre) Silahsızlanma Konferansı ...................................... 37 II. BÖLÜM II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA YAŞANAN GELİŞMELER ve AKKA’YA GİDEN YOL 2.1 Soğuk Savaş Döneminin Başlaması ve Silahlanma Yarışı ............................. 42 2.2 “Silahların Denetimi” Yaklaşımı ...................................................................... 45 2.3 Harmel Raporu .................................................................................................. 48 2.4 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ve Helsinki Nihai Senedi.............. 49 2.5 Avrupa Silahsızlanma Konferansı ve GGAÖ.................................................. 49 2.6 Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri Müzakereleri ................................. 50 2.7 Konvansiyonel İstikrar Görüşmeleri ............................................................... 53 2.8 Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri ............................................ 56 III. BÖLÜM AVRUPA KONVANSİYONEL KUVVETLER ANTLAŞMASI (AKKA) 3.1 AKKA Rejimi ve Temel Esasları ...................................................................... 60 3.1.1 Tarihçe................................................................................................... 60 vii 3.1.2 Amaç ve Kapsam .................................................................................. 61 3.1.3 Uygulama Alanı ve Tanımlar ................................................................ 64 3.1.4 Sınırlamalar ........................................................................................... 67 3.1.5 Bilgi Değişimi ve Veri Tabanı .............................................................. 72 3.1.6 Denetim ve Verilerin Doğrulanması ..................................................... 73 3.1.7 İzleme Hükümleri.................................................................................. 76 3.1.8 Diğer Hususlar....................................................................................... 77 3.2 AKKA-1/A Nihai Belgesi ................................................................................... 77 3.3 Açık Semalar Antlaşması .................................................................................. 80 3.4 Uyarlanmış AKKA............................................................................................. 81 IV. BÖLÜM AKKA’NIN SONUÇLARI ve TÜRKİYE’YE ETKİLERİ 4.1 AKKA’nın NATO ve VP Açısından Sonuçları................................................ 87 4.2 AKKA’nın Türkiye’ye Etkileri......................................................................... 94 4.3 AKKA’da Kanatlar Sorunu ve Türkiye’nin Tutumu .................................. 105 4.4 Uyarlanmış AKKA’nın Türkiye Açısından Değerlendirilmesi ................... 127 SONUÇ.................................................................................................................... 142 KAYNAKÇA .......................................................................................................... 151 EKLER.................................................................................................................... 164 viii TABOLAR CETVELİ Tablo I : Silahlanma Tarihinin Stratejik Gelişim Safhaları............................... 41 Tablo-II : NATO ve VP Konvansiyonel Kuvvetlerinin Karşılaştırılması .......... 69 Tablo-III : AKKA/1-A Limitleri ve Taraf Ülkelerin Personel Mevcutları .......... 79 Tablo-IV : 01 Ocak 2002 İtibariyle AKKA Ülkesel Tavanlar ve Mevcutlar ....... 84 Tablo-V : Budapeşte Anlaşması Uyarınca VP Üyelerinin AKKA Limitleri ...... 93 Tablo-VI : Orta ve Doğu Avrupa’da AKKA İle Sınırlanan Teçhizat................... 99 Tablo-VII : AKKA Kapsamındaki Harmonizasyon Uygulaması ........................ 100 Tablo-VIII : Türkiye’nin Savunma Harcamaları (1990–1999) ............................. 104 Tablo-IX : AKKA Denetimleri........................................................................... 114 Tablo-X : Taşkent Anlaşması İle SSCB’ye Ait AKKA Limitlerinin Paylaşımı 121 Tablo-XI : AKKA İle UAKKA’nın ASSA Açısından Mukayesesi ................... 130 ix HARİTALAR CETVELİ Harita-I : AKKUM Sürecinde NATO ve VP Teklifleri........................................ 57 Harita-II : AKKA Uygulama Alanı........................................................................ 64 Harita-III : Türkiye’nin AKKA Uygulama Alanı ve Alan Dışı Bölgesi ................. 65 Harita-IV : AKKA Bölgeleri ................................................................................... 70 Harita-V : AKKA Kanat Bölgeleri......................................................................... 71 Harita-VI : Kanatlar Sorununun Çözümüne Yönelik NATO ve RF Teklifleri ..... 118 Harita-VII : Kanat Anlaşmasıyla Kanat Bölgesinden Çıkarılan Rus İdari Birimleri. . 120 x EKLER CETVELİ EK-I : AKKA Tam Metni................................................................................. 163 EK-II : AKKA Bilirim Formatları Listesi ve Örnek Bildirimler....................... 182 EK-III : 14 Haziran 1991 Tarihli Oslo Konferansı ve Nihai Bildirisi ................ 188 EK-IV : 18 Haziran 1992 Tarihli TBMM Zabıt Cerideleri................................. 190 EK-V : AKKA’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun............ 205 EK-VI : 06 Temmuz 1992 Tarihli 1. Mükerrer Resmi Gazete ........................... 206 EK-VII : 31 Mayıs 1996 Tarihli AKKA Kanat Anlaşması Bakanlar Kurulu Onayı ve Metni ................................................................................................................. 207 EK-VIII : Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatların Cins ve Miktarları ile Terhis Edilen Er miktarı ............................. 211 EK-IX : Sevr Antlaşması’nın Türkiye’nin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Sınırlandıran Hükümleri........................................................................................... 217 EK-X : T.C. Hükümeti’nin 2 Mayıs 1925 tarihinde Cenevre’de Düzenlenen “Uluslararası Silah, Mühimmat ve Harp Malzemeleri Ticaretinin Denetimi” İle İlgili Konferansa Katılmayacağını Bildirir Bakanlar Kurulu Kararı ................................ 221 EK-XI : Silahlanmaya Bir Yıl Ara Verilmesine Dair MC Kararının T.C. Hükümeti’nce Kabul Edildiğinin Silahları Kaldırma Konferansı Reisliğine Bildirilmesi............................................................................................................... 223 EK-XII : The Near East Gazetesinde Yayınlanan Türkiye ve Silahlanma Başlıklı Yazının Tercümesi ................................................................................................... 224 EK-XIII : Konuyla İlgili Haber ve Köşe Yazıları.................................................. 228 EK-XIV : Konuyla İlgili Karikatürler .................................................................... 239 EK-XV : AKKA Kronolojisi ................................................................................ 243 xi GİRİŞ Silahsızlanma, tarihin bizlere aktardığı kadarıyla M.Ö XI. yüzyıldan günümüze kadar geçen yaklaşık üç bin yıllık süre içerisinde insanoğlunun tam manasıyla gerçekleştiremediği bir hedef olarak kalmıştır. İnsanoğlu, her yıkıcı harbin bitiminde suçlu silahlarmış gibi silahsızlanmayı hedeflemiştir. Bu yüzden silahsızlanma -başarılamamanın da etkisiyle- tüm dünyanın özlem ve sempati ile baktığı bir kavram, silahlanma ise korku ve endişe yaratan bir mefhum haline gelmiştir. Bu bakımdan tarih sahnesinde büyük roller üstlenmiş liderlerin tümü hemen hemen aynı içgüdü ile kendi ve dünya kamuoyları önünde daima barıştan, dostluktan ve silahsızlanmadan bahsetmiş, fakat kapalı kapılar ardında görevlerine ve gerçeklere döndüklerinde milli güvenlik ihtiyaçlarının zaruri kıldığı silahlanma talimatlarını vermişlerdir.1 XX. yüzyılın ikinci yarısında ivme kazanan silahsızlanma ve silahların denetimi çalışmaları yüzyılın sonlarında 19 Kasım 1990’da imzalanan “Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması” (AKKA) ile zirve noktasına ulaşmış bu sayede iki büyük savaşın çıkış noktası ve merkezi olan Avrupa kıtası rahat bir nefes almış, onbinlerce silah ve silah sistemi çeşitli metotlarla imha edilmiş, kurulan etkin ve sürekli bir denetim mekanizması ile Atlantik’ten Urallar’a kadar (ATTU)2 uzanan çok geniş bir coğrafyada konvansiyonel istikrar sağlanmıştır. Çalışmanın esasını teşkil eden konvansiyonel silahsızlanma ve silahların denetimi çalışmaları ile AKKA rejimi, Türkiye’nin de topraklarının büyük bir kısmı ile dâhil olduğu uygulama alanında geride kalan yirmi yıllık süre içerisinde birtakım sancılı süreçler geçirmesine rağmen kendisini, değişen siyasi şartlara adapte ederek sağladığı statükoyu ve konvansiyonel dengeyi muhafaza etmeyi başarmıştır. 1 Sezai Orkunt, “Bekanın Yolları”, Silahsızlanma ve Barış Semineri, Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, 1985, s. 35. 2 İngilizce’de “Atlantic To The Ural Mountains” ifadesinin kısaltılmış halidir ve AKKA uygulama alnını ifade eder. ATTU, AKKA rejimine özgü bir kısaltma olup resmi yazışmalarda da sık olarak kullanılanılır. 1 Çalışma giriş ve sonuç bölümleri haricinde dört ana bölümden oluşmaktadır. I. Bölümde silahsızlanma, silahların denetimi, konvansiyonel kuvvetler kavramları ile bu kavramların teorik ve tarihsel boyutları, gelişim süreçleri mercek altına alınmış ve silahsızlanma olgusunun metodolojik ayrımı üzerinde durulmuştur. Bu bölümde Türkiye Cumhuriyeti’nin, varoluş sebebi olan Kurtuluş Savaşı öncesinde ve I. Dünya Harbi sonrasında zorunlu ve geniş çaplı bir silahsızlanmaya tabi tutulmasının ardından II. Dünya Harbine dek bölgesel ve küresel anlamda genel ve konvansiyonel silahsızlanma çalışmalarına bakış açısı ve verdiği olumlu katkılar Genelkurmay ATASE ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri belgeleri ışığında tarihi örneklerle incelenmeye çalışılmıştır. II. Bölümde, tüm dünya milletleri üzerinde derin izler bırakan II. Dünya Harbi’nden çıkarılan derslere kısaca değinilmiş, hemen akabinde başlayan Soğuk Savaş’ın tetiklediği bloklararası amansız silahlanma yarışı ve bu yarışın uluştığı dehşet dengesiyle, uzun yıllar boyunca müzakere masalarında çözümsüz kalan silahsızlanma çabalarının gelişim süreci ve Güven ve Güven artırıcı Önlemler (GGAÖ) ile Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri (AKUM) bağlamında AKKA’ya giden yol detaylı olarak yerli ve yabancı kaynaklar ışığında ele alınmıştır. Çalışmanın esasını teşkil eden AKKA ve getirdiği rejimin özellikle bilgi değişimi ve detaylı denetim mekanizmasıyla diğer temel esasları ve getirdiği konvansiyonel denge ile III. Bölümde incelenmiştir. AKKA tam metni Ekler Bölümünde sunulmuş olup, AKKA’nın ayrılmaz birer parçası kabul edilen ve AKKA rejiminin esasını oluşturan sekiz adet protokol3; konvansiyonel silahsızlanmaya özgü terimleri ihtiva etmesi, çok detaylı ve uzun metinlerden oluşması nedenleriyle çalışmaya dâhil edilmemiştir. Bu bölümde ayrıca, AKKA rejimini destekleyici ve tamamlayıcı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) şemsiyesi altında oluşturulan Avrupa Konvansiyonel Personel İndirimleri Antlaşması (AKKA-1/A) ve Açık Semalar Antlaşması (ASA) gibi diğer uluslararası düzenlemelere ana hatları ile yer verilmiştir. 3 AKKA Protokollerini detaylı olarak incelemek için Bkz.: http://ua.mfa.gov.tr/files.ashx?3918 2 Son bölüm olan IV. Bölüm ise çalışmanın isminden de anlaşılabileceği gibi mercek altına aldığımız yirmi yıllık süreçte, başta AKKA olmak üzere yaşanılan siyasi gelişmeler sonucunda birkaç kez önemli ve büyük güncellemelere ve değişime (kanat revizyonu ve AKKA’nın uyarlanması süreçleri) maruz kalan AKKA rejiminin Türkiye üzerindeki etkilerine ayrılmış olup yerli ve yabancı kaynaklar ile ulusal ve uluslararası basın-yayın organlarında yer alan haber ve değerlendirmeler ışığında detaylı bir biçimde incelenmiş Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Stockholm International Peace and Research İnstitude (Sipri) gibi ulusal ve uluslarası en üst düzeydeki kurum ve kuruluşlardan alınan resmi bilgi ve belgeler ile çeşitli harita ve tablolara yer verilmek suretiyle çalışmanın resmi ve istatisksel bir temel üzerine inşa edilmesi hedeflenmiştir. İnsana doğru değerlendirmeler yapmasını öğreten tarih, aynı zamanda ahlak şuurunu uyandırıp manevi değerlerinin gelişmesine de yardımcı olur. Aileden başlayıp millete doğru gelişen bir sevgi, saygı ve bağlılığın doğmasını sağlar. Böylece fertler ait oldukları milletlerin ve üzerinde yaşadıkları vatan topraklarının geçmişini araştırma ve öğrenme hevesine kapılır.4 AKKA’nın imzalandığı dönemde, Türkiye’de “Yüzyılın Antlaşması” ve “Lozan ve Montrö Antlaşmaları’ndan sonra Cumhuriyet tarihinin en önemli üçüncü uluslararası antlaşması” olarak nitelendirilmesi danışman hocam Prof. Dr. Vahdet Keleşyılmaz’da dâhil olmak üzere ilgi ve dikkatimizi ciddi anlamda artırmış ve karar aşamasında belirleyici bir etken olmuştur. İngiliz tarihçi Edward Hallet Carr’ın “Tarih Nedir?” isimli eserinde belirttiği gibi “Tarihçinin görevi geçmişi sevmek ya da kendisini geçmişten kurtarmak değil, bugünü anlamanın anahtarı olarak onun -geçmişin- üstünde çalışmak ve anlamaktır.”5 Tarih üzerine akademik bir eğitimim olmamasına rağmen, tarihe ve tarih ilmine gönül vermiş bir asker olarak, dünya silahsızlanma tarihinin en somut ve başarılı örneklerinden biri olan AKKA üzerine yaptığım bu tez çalışması; rejimin başta Türkiye olmak üzere, asırlarca bitmek tükenmek bilmeyen kanlı savaşlara sahne olmuş Anadolu Yarımadası ve Avrupa Kıtası için konvansiyonel harp 4 5 Mübahat S. Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usül, Elif Kitabevi, İstanbul, 2007, s. 4-5. Edward Hallet Carr, Tarih Nedir?, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 30. 3 anlamında ne denli büyük bir güvenlik, caydırıcılık sağladığını ve Avrupa güvenliğinin köşe taşı olarak adlandırılma sebebini detaylarıyla idrak etmeme neden olmuştur. Çalışma, Soğuk Savaş Sonrası (SSS) dönemde, Avrupa’da köklü, siyasi, sosyal ve kültürel değişimlerin yaşandığı XX. Yüzyılın sonları ile XXI. Yüzyılın başlangıç dönemini kapsayan yirmi yıllık bir zaman dilimini (1990-2010) içerisine alması ve bu yirmi yıllık sürece, başlangıcından itibaren getirdiği konvansiyonel güç statükosu ve ardından geçirdiği çalkantılı süreçler itibariyle damgasını vuran askeri, siyasi, iktisadi ve sosyal sonuçları olan bir silahsızlanma ve silahların denetimi antlaşmasını incelemesi yönüyle öne çıkan bu çalışmanın esasını oluşturan AKKA ve getirdiği yeni rejimin konvansiyonel tabanlı olmasından ötürü, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında günümüze değin yaşanan süreçte silahsızlanma ve silahların denetimi faaliyetlerinin sadece konvansiyonel boyutu üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu antlaşma Batılı devletler ile Rusya Federasyonu (RF) arasında, NATO’nun genişlemesi bağlamında pazarlık konusu olması ve Türkiye’nin batı ve doğu sınırlarındaki askeri tehdit algılamalarını büyük ölçüde gidermiş olması nedenleriyle de büyük öneme haizdir. Bu noktada antlaşmanın 1990’lı yılların başlangıcında Türk politika çevreleri açısından algılanış biçimi ve kanunlaşması sürecinde dönemin iktidar ve muhalefet partilerinin konuya bakış açılarını göz önüne seren Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) zabıt cerideleri ile dönemin hükümeti tarafından antlaşmanın onayına konulan Doğu Ege Adaları şerhi Türkiye’nin AKKA’ya verdiği önemi göz önüne sermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Esas olarak araştırma; Türkiye’nin SSS dönemde izlediği Kafkasya, Karadeniz ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) güvenlik politikalarında belirleyici rol oynaması, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılmasını müteakip Türk-Rus siyasi ilişkilerine yön vermesi, çalışmanın incelediği dönem içerisinde inşa edilen BDT-Avrupa enerji köprüsünün güvenliği açısından ve de Türkiye’nin SSS dönemde Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da meydana gelen otorite boşlukları, bölgesel çatışmaların milli güvenliğine etkileri gibi son yirmi yıla 4 damgasını vuran siyasi gelişmeleri AKKA merkezli olarak incelemesi açısından da ayrıca önem kazanmaktadır. Birleşik Amerikalı stratejist; Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması isimli eserinde çeşitli ateşkeslerin, silahsızlanma ve silahların kontrolü gibi sınırlı anlaşmaların medeniyetler arasındaki çatışmaları sonlandıramadığı gibi gelecekte de bu çatışmaların artarak devam edeceğini savunmaktadır.6 Fakat şu husus aşikârdır ki AKKA içinde bulunduğumuz dönem itibariyle halen silahsızlanma ve silahların denetimi konularında dünya milletleri için en büyük, en temel ve en başarılı konvansiyonel silahsızlanma ve silahların kontrolü antlaşması örneği olmaya devam etmektedir. 1905 yılı “Nobel Barış Ödülü” sahibi, Alman yazar Bertha Von Suttner’in de dediği gibi7 “Silahlar milletler arasında karar veren taraf olmadığında, geleceğimizi biçimlendirirken en temel vazifemiz; uygulanabilir her yolu ve vasıtayı kullanarak silahlanmayla mücadele etmektir.” Umuyorum ki AKKA ve AKKA ile tüm Avrupa Kıtası’na gelen konvansiyonel denge tam ve gerçek manada silahsızlanmaya giden yolda bir ilk olur ve nükleer, kimyasal-biyolojik ve konvansiyonel olarak üç farklı boyutta ele alınan silahsızlanma ve silahların denetimi faaliyetleri daha büyük çapta ve şeffaflıkta ki beynelmilel antlaşmalarla çığ gibi artarak büyür. İçinde yaşadığımız bölgeyi ve dünyamızı daha güvenli ve yaşanabilir bir yuva haline getirir. 6 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, Ankara, 2006, s. 80. Yazarın 1905 yılında ödül töreninde yaptığı konuşmanın sonunda sarfettiği "It remains our clear duty to strive in every practicable way to bring nearer the time when the sword shall not be the arbiter among nations." ifadeleri, dünya silahsızlanma tarihine altın harflerle yazılmıştır. Özellikle üzerinden yüzyılı aşkın bir süre geçmesine rağmen “the sword shall not be the arbiter among nations.” ifadesi söylendiği andan itibaren her daim geçerliliğini koruyarak silahsızlanma konusunda bir dünya fenomeni, silahsızlanma kavramın sloganı haline gelmiştir. 7 5 I. BÖLÜM SİLAHSIZLANMA, SİLAHLARIN DENETİMİ ve KONVANSİYONEL KUVVETLER KAVRAMLARI 1.1 Silahsızlanma ve Silahların Denetimi Kavramları “Silahsızlanma” kavram olarak silahların indirimi ve/veya sınırlandırılması işlemidir. Diğer bir ifadeyle silahsızlanma; askeri kurum ve kuruluşların elindeki mevcut silah ve silah sistemlerinin bir antlaşma dâhilinde indirime tabi tutulması işlemidir. Genel ve tam silahsızlanma kavramı ise Birleşmiş Milletler çatısı altında yürütülen silahsızlanma faaliyetleri kapsamında, genel kurulda ortak hedef olarak saptanmıştır. Genel ve tam silahsızlanma hedefi; tüm ülkelerin dâhili ve harici ulusal güvenliklerinin bekasını sağlayacak yeterlilikte silahlı kuvvetler ile silah ve silah sistemleri dışında kalan askeri tüm kurum/kuruluş ve birliklerin lavğ edilerek bu yöndeki harcamaların sınırlandırılması, nükleer, kimyasal ve biyolojik silah stoklarıyla, diğer kitle imha silahlarının uluslararası bir kontrol meknanizması ile imha edilmesi hususlarını içermektedir.8 Silahsızlanma çalışmalarının tarihi boyutu, harp tarihiyle eşdeğer olup bu konuda tarihe mal olmuş birçok antlaşma ve belge mevcut olmasına rağmen silahların denetimi/kontrolü kavramı silahsızlanma kavramından farklı olarak, 1950’li yılların ikinci yarısında ortaya çıkması sebebiyle günümüzde sürdürülen silahsızlanma çalışmaları bakımından yeni ve güncel bir yaklaşım olarak kabul görmektedir.9 Silahların denetimi kavramı, silahsızlanma yaklaşımında mevcut olan indirim veya sınırlama işlemleri ötesinde daha geniş kapsamlı işlem ve amaçları da 8 Marek Thee (Ed.), Armaments, Arms Control and Disarmament, Unesco, Paris, 1981, s. 410411. 9 “Genel Silahsızlanma” ve “Silahların Denetimi” yaklaşımları ile ilgili olarak tarihi birkaç örnek vermek gerekirse; Dönemin Osmanlı Hükümdarı; Sultan Abdülmecid 24 Mayıs 1841 tarihli ünlü “Mısır Fermanı” ile Mısır ordusu mevcudunu 18.000 asker ile sınırlandırmış ve Mısır’ın elinde bulunan Osmanlı donanmasına ait savaş gemilerinin izinsiz olarak satılmasını yasaklamıştır. Bkz.: Burak Akçapar, The International Law of Conventional Arms Control in Europe, Nomos Verlagsgesellschaft Baden-Baden, Munich, 1996, s. 57-59. 6 öngörmekte ve içermektedir. Buna göre, milli sivil ve askeri kuruluşların sahip olduğu silah üretim tesislerini ve sayılarını, silahların nitelik ve tasarımlarını, konuşlandırılmalarını, denetimleri ve transferlerini vede bunların politik-stratejik amaçlarla planlanan, tehdit olarak öne sürülen veya fiilen kullanımlarını bir şekilde sınırlamak veya düzenlemek amacıyla alınan tedbirler silahların denetimi ve/veya kontrolü kavramına dâhildir. Silahların denetimi, silah üretiminin ve milli savunma harcamaların azaltılması ile silah mevcutlarının artırılmayarak sabitlenmesi gibi güven ve güvenlik artırıcı önlemerin (GGAÖ) taraflarca karşılıklı olarak takip ve kontrolü işlemidir. Bu yaklaşımın hedefi; taraflar arasındaki savaş olasılığı ile savaşın yol açacağı yıkım ve tahribatı azaltmaktır.10 Silahsızlanma ile silahların denetimi kavramları çoğu kez karıştırılmakta, birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Bu iki kavram, birbirlerini tamamen dışlamamakla beraber, tamamen aynı pencereden de bakmamaktadırlar. Aslında, her iki yaklaşımda ortak bir düşünceden yola çıkmaktadır. Buna göre, taraflardan birinin silahlarını arttırması, onun, kendisini güvende hissetmesine yol açmakla beraber, karşıtını ya da karşıtlarını güvensizlik hissine sürüklemektedir. Böylece bir devletin askeri yapılanmasındaki artışı, diğer bir devlet veya devletler izlediğinde oluşan silahlanma yarışının; karşılıklı düşmanlık, korku ve tedirginlikleri kamçılayarak taraflar arasında bir çatışma ya da savaşın çıkma olasılığını arttırabileceği öngörülmektedir. Silahsızlanma yaklaşımına göre, uluslararası gerginliklerin ve savaşların nedenlerini, öncelikle silahlanmada aramak gerekmektedir. Silahların denetimi yaklaşımına göre ise, silahlanma, uluslararası politikanın daima var olan özelliklerinden biridir ve harp zamanının olduğu kadar sulh dönemlerinin de bir parçasıdır.11 Çalışma konumuz; AKKA rejimi “Çağdaş Silahların Denetimi” yaklaşımına gösterilebilecek en başarılı örneklerinden birisi olup silahların denetimi çalışmalarına verilen önem ve ayrılan kaynakların son yıllarda artmasıyla yalnızca askeri açıdan değil siyasi açıdan da uluslararası ilişkilere yön veren bir boyut kazanmıştır. 10 Burak Akçapar, The International Law of Conventional Arms Control in Europe, Nomos Verlagsgesellschaft Baden-Baden, Munich, 1996, s. 60-64. 11 Gülden Ayman, Konvansiyonel Kuvvetlerin Denetimi, Alfa Yayınları, İstanbul, 1994, s. 1-2. 7 Birleşik Devletlerin, II. Dünya Savaşı’nın bitimini müteakip Roma İmparatorluğu’ndan itibaren geçerliliğini kaybetmeyen “Barış istiyorsanız, savaşa hazır olun.” (si vis pacem, para bellum) anlayışını benimsemiş olması silahlanma kapsamında verebilecek örneklerdendir.12 Silahsızlanma kavramının destekleyen çevreler, silahlanma faaliyetlerinin tamamen yok edilmesi gerektiğini ve yok edilebileceğini öngörürken, silahların denetimi kavramını savunanlar ise uluslararası hilafları ve karşılıklı düşmanlıkları gidermeden, uluslararsı bir yarış halini alan silahlanma çalışmalarının tamamiyle yok edilmesinin mümkün olmadığını, ancak çeşitli tedbirlerle azaltılmasının mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir. Silahsızlanma kavramı askeri bir güce alternatif olarak görülmüşken, silahların denetimi yaklaşımı ise II. Dünya Savaşı sonrasında ki modern dünyada askeri gücün işe yararlılığının devam ettiğinin bir kabulü olmuş ve askeri gücün tamamlayıcısı olarak düşünülmüştür.13 Konuya uluslararası ilişkiler bilimi açısından bakıldığında, silahsızlanma yaklaşımının gerisinde, II. Dünya Savaşı’nın sonuna değin ağırlığını hissettiren ve devletlerin uluslararası ilişkilerde nasıl davrandığını değil, nasıl davranması gerektiğini ön plana çıkaran “normatif yaklaşımın” bulunduğu görülmektedir. Silahların denetimi yaklaşımı ise, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ağırlık kazanan “realist yaklaşımla” uyum içerisindedir. XIX. yüzyılın başlarından, XX. yüzyılın ikinci yarısına dek süren silahsızlanma çabalarında, silahsızlanma yaklaşımının hâkim olduğu aşikârdır. 1950’li yılların sonuyla 1960’ların başında gelişmeye başlayan ve “Çağdaş Silahların Denetimi Teorisi” olarak adlandırılan yaklaşım ise, klasik silahların denetimi mantığından yola çıkmakla beraber, daha önceki silahsızlanma faaliyetlerinde uygulanmamış yepyeni kıstaslarla çalışmaktadır.14 12 Türkiye Barolar Birliği Proje Gurubu, Türkiye ve Terörizm, TBB Yayınları, Ankara, 2006, s. 48. Michael Sheean, Arms Control Theory and Practice, Basil Blackwell Inc., New York, 1988, s. 1. 14 Gülden Ayman, Konvansiyonel Kuvvetlerin Denetimi, Alfa Yayınları, İstanbul, 1994, s. 2-3. 13 8 1.2 Silahsızlanma Metotları Henry W. Forbes’un “Silahsızlanmanın Stratejisi” isimli eserinin önsözünü kaleme almış olan Birleşik Amerikalı siyaset bilimci Philip Quincy Wright, silahsızlanma kavramını, tarihsel gelişim sürecini de göz önünde bulundurularak metodolojik açıdan sınıflandırmaya tabi tutmuş ve üç metoda ayırmıştır. Bu metotları kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür.15 1.2.1 Mevcut Silahların İmhası Metodu Harbe taraf ülkeler arasında uygulanan bu yöntem, savaşta galip gelen tarafın, mağlup ettiği tarafa ait savaş alanındaki tüm mevcut silahları bir daha kullanılmamak üzere imha etmesini içerir.16 Bu yöntemin bilinen en eski örnekleri olarak “Truva ve Kartaca Savaşları” sonrasında yapılan uygulamalar kabul edilmektedir.17 1.2.2 Zorunlu Silahsızlanma Metodu Bu silahsızlanma metodunda, mevcut dengeleri ihlal eden taraf veya tarafların cezalandırılmasından ziyade, tehdide neden olan gücün zayıflatılması esas alınır. Zorunlu silahsızlanmada temel hedef güvenliğin tesisi olup, bu hedef genellikle harp sonrasında kazanan taraf veya tarafların, kaybeden taraf ya da taraflara dikte ettirdikleri ateşkes veya barış antlaşmaları ile gerçekleştirilir. 15 P. Quincy WRIGHT, Introduction to “The Strategy of Disarmament”, Public Affairs Press, Washington D.C., 1962, s IV. 16 Askerler (bu noktada askerleri içinden çıktığı ulus ya da incelendiği dönem itibariyle mensubu oldukları toplumların temsilcileri olarak kabul edebiliriz…) normal hallerde saldırgan ve savaş yanlısı hareket tarzlarına karşı çıkarlar. Bu nedenle de belirli bir güce karşı savaşın gelecekte kaçınılmaz olduğu ve bu olası savaşta kazanan taraf olma şansının az olduğu göz önünde bulundurulduğunda toplumsal/ulusal güvenliği korumak amacıyla “önleyici savaş” tedbirleri diğer bir ifadeyle savaşı önleyici tedbirler alabilirler. Tüm askerler karşılarında büyük ve üçlü bir ordu görmektense tecrit ve tahdit edilmiş, geri kalmış, güçsüz bırakılmış bir orduyla savaşmayı yeğlerler. Dolayısıyla askerler, savaş ihtimalini ve tehlikesini düşman veya düşanlarının elinde bulundurduğu silah miktarıyla doğru orantılı olarak kabul ederler. Bkz.: Samuel P. Huntington, Asker ve Devlet, Salyangoz Yayınları, İstanbul, 2006, s. 74-75. M.Ö. III. ve II. yüzyıllarda dönemin iki büyük gücü Roma ile Kartaca arasında gerçekleşen Pön Savaşları’nın ilkinde mağlup olan Romalıların, II. Pön Savaşı’ndan sonra Kartacalılara ait savaş gemilerini ve silahlarını imha etmesi, Kartaca’nın paralı askerlerini dağıtarak ve savaş fillerine el koyması uygulamaları, önleyici savaş tedbirleri ve mevcut silahların imhası kapsamında bilinen en eski tarihi örneklerden birisi olarak kabul edilmektedir. 17 Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO, LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 17-18. 9 Yakın tarihten bir örnek verecek olursak; I. Dünya Harbi sonrasında mağlup olan Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Barış Antlaşması’nın 152 ve 207. Maddeleri ile arasında kalan maddeler askeri konuları ve geniş çaplı silahsızlanma hükümlerini içermektedir.18 Antlaşmanın; - Türkiye’nin silahlı kuvvetleri; Saray Muhafız Birliği: 700, Jandarma Birlikleri: 35.000 ve Jandarmayı destekleyici özel birlikler: 15.000 kişi olmak üzere 50.700 kişiyi aşmayacaktır. Bu sayıya Harp Akademisi ve diğer askeri okulların öğrencileri ile depo birliklerinde ve çeşitli görevlerde çalışan subay ve erler dâhildir. - Özel birliklerin onbeş bataryadan müteşekkil dağ topu bulunabilecek, sahra veya ağır topları bulunmayacaktır. - Jandarma birliklerinin topu ve teknik araçları olmayacaktır. - Donanma en fazla yedi gambot ile altı torpidodan müteşekkil olacaktır. - Hava kuvvetlerinde ise hiçbir uçak ve güdümlü balon olmayacaktır. - İtilaf Devletleri’nin kara, deniz ve hava denetleme komisyonları Osmanlı Devleti’nin içerisinde her türlü denetim yapma hakkına sahip olacaktır. şeklindeki hükümleri19 zorunlu silahsızlanma metoduna örnek gösterilebilir. 1.2.3 Görüşmeler Yoluyla Silahsızlanma Metodu Görüşmeler yoluyla silahsızlanma metodunun temeli, tarafların karşılıklı güven ve uluslararası hukuka bağlılık konularında ki samimiyetlerine dayanır. En yaygın ve bağlayıcı özelliklere sahip bu metotta öncelikle, güvenliğin tesis edilmesi, silahlanma yarışının taşıdığı savaş tehlikesinin ortadan kaldırılması ve savunma harcamalarına ayrılan bütçelerin toplumların yaşam standartlarının artırılması amacıyla kullanılması ile kuvvet indirimine gidilmesi prensipleri dikkate alınarak uygulanır. Günümüzde en fazla uygulanan silahsızlanma metodudur. ATASE, İstiklal Harbi Arşivi, Klasör No.124, Gömlek No.88, Belge No.88–1, 1A–2, 2a. Atatürk’ün büyük nutkunda “Askerlikle İlgili Hükümler” başlığı altında belirttiği hususlar aslında Sevr Barış Antlaşması’nın silahsızlanma ile ilgili hükümleridir. Bkz.: Kemal Atatürk, Nutuk (1919-1927), Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2007, s. 513-514. 18 19 10 1.3 Silahsızlanma Yöntemleri Amerikalı yazar Henry W. Forbes “Silahsızlanmanın Stratejisi” isimli eserinde silahsızlanma yöntemlerini varsayımsal (hipotetik) anlamda kantitatif (sayısal) indirim yöntemi, coğrafik indirim yöntemi, kalitatif (niteliksel) indirim yöntemi, fırlatma vasıtalarına göre indirim yöntemi ile, doğrulama ve denetim ile indirim yöntemi olmak üzere beş ana başlık altında incelemiştir. Bu tasniflemede ABD keşif-kontrol uçaklarının Küba’da konuşlandırılmış Rus füzelerini tespit etmesi ve ardından yaşanan füze krizi -Küba Krizi- etkili olmuştur. Bu beş hipotetik silah indirimi yöntemi tek tek ele aldığındığında, II. Dünya Savaşının ardından ortaya çıkan çağdaş silahların denetimi yaklaşımı ile örtüştüğü görülmüştür. İngiliz akademisyen David Robertson “Politika Sözlüğü” isimli çalışmasında silahların indirimi hususundaki niceliksel ve niteliksel ayrımın ilk kez Milletler Cemiyeti çatısı altında 1932–34 yılları arasında Cenevre’de icra edilen “Dünya Silahsızlanma Konferansı” süresince o dönemin en korkutucu silah sistemleri olarak kabul gören bombardıman uçakları ile denizaltıların imhası konusundaki tartışmalar esnasında ortaya çıktığını çeşitli örneklerle belirtmiştir.20 Bu temel ilkeler şu şekilde sıralanabilir. 1.3.1 Kantitatif Azaltım İlkesi Silahsızlanma tarihinin en başından günümüze değin ulaştığı süre içerisinde, karşılıklı tarafların en fazla üzerine düştükleri nokta; düşmanın taarruz yeteneğini azaltarak muhtemel bir taarruzunu karşılayabilecek gerçekçi bir dengenin tesisi olmuştur. Bu sayede hasım devletin savaşma azim ve iradesine esas teşkil eden, muharebe teçhizatı ve muharip personel sayısında matematiksel kıstaslara dayalı indirime gidilerek sıcak çatışma tehlikesi bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Kantitatif azaltım ilkesi bazı oran ve ölçüm kıstaslarına dayandırılmaktadır.21 Bunlar; 20 David Robertson, “Dictionary of Politics”, Penguin Books, London, 1993, s. 26–27. Henry W. Forbes, The Strategy of Disarmament, Public Affairs Press, Washington D.C., 1962, s. 15. 21 11 - Ülkenin Nüfus Yoğunluğu: Taraf ülkenin silâhaltına alabileceği insan sayısı toplam nüfusu ile belli bir oran seviyesinde olacaktır. Küba Devleti tarafından bu oran, toplam nüfusun % 1,5’u şeklinde teklif edilmiştir. Bu kapsamda asker sayısına sınır getirmek aslında diğer silah sistemlerini de doğal olarak sınırlamak anlamına gelmektedir. - Silah, Teçhizat ve Ateş Gücünün Tespiti: Antlaşmaya taraf devletin envanterinde bulunan her türlü silah, teçhizat ve mühimmatın kuvvet ayrımı yapılmaksızın belirli esaslar dâhilinde yapılacak matematiksel indirim esasları tespit edilir. - Sürpriz Saldırı Yeteneğinin Azaltılması: Özellikle Avrupa Kıtası gibi, çok sıkışık bir jeopolitik konumda bulunan ülkelerden, sürpriz taarruz ve işgal tehdidi altında bulunanların, buna sebebiyet veren taraf ülke silahlı kuvvetlerinin bünyesindeki taarruz yetenekli silah sistemlerinde indirime gidilmesi yöntemidir. 1.3.2 Coğrafik Konuma Dayalı Silahsızlandırma İlkesi Ülkelerin coğrafik konumu (doğal savunma hatları ve taarruz mihverleri) ile deniz ve hava ulaşımını kontrol eden taarruz, savunma ve lojistik harekât kapasiteleri harp esnasında taraflar için can alıcı sıklet merkezini teşkil eder. Yine ülkelerin siyasal sınırları içerisinde bulunan müstahkem mevkileri, sanayi üretim tesisleri ile stratejik öneme haiz şehir, fabrika, rafineri, nükleer-hidroelektrik güç merkezleri ve bu merkezlere tehdit olabilecek taarruz mihverleri, ülkenin genel kara ve havayolu taşımacılığı, liman ve demiryolu merkezleriyle milli seferberlik süreci bu silahsızlandırma ilkesinde dikkate alınan önemli noktalardır. Coğrafik silahsızlandırma ilkesi, bir ülke içinde veya iki ülke arasında ki hudut hattının tümü ya da belli bir kısmı boyunca silahsızlandırılmış -askerden arındırılmış- coğrafi alanlar/bölgeler oluşturulması amacıyla tarihte birçok defa kullanılmıştır. 26 Ekim 1905 tarihinde İsveç ve Norveç Hükümetleri, aralarında uzanan tüm hudut bölgesini karşılıklı ve daimi olarak silahsızlandırmışlardır. Buna 12 göre her iki taraf ta sınır hattı boyunca tahkimat yapmamayı, silahlı kuvvet bulundurmamayı, tatbikat vb. faaliyetlerde bulunmamayı kabul etmiştir. Benzer bir uygulama da Norveç’in birkaç yüz km. kuzeyinde bulunan Spitsbergen Adası ile Baltık Denizi’nde bulunan Aaland Adaları için kabul edilmiştir. 9 Şubat 1920 tarihli Spitsbergen Antlaşması ve 20 Ekim 1921 tarihli Aaland Adaları Kongresi kararları ile silahsızlandırılmış olan bu adalardaki esas sorun; I. Dünya Harbi boyunca adalardaki silahların denetimi ile ilgili sorunlar değil harp sonrasında ortaya çıkan adaların aidiyet sorunudur. Söz konusu ada ve adalarda askeri tesis, fabrika ve silahlı kuvvetler bulundurulması ile geçici ziyaret maksatlı küçük su-üstü gemiler dışındaki gemilerin konuşlandırılması taraflarca yasaklanmıştır.22 24 Temmuz 1924 Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan’a verilen Batı Anadolu için stratejik öneme haiz Doğu Ege Adaları;23 Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları silahsızlandırılmıştır.24 AKKA, 18 Haziran 1992 tarihli ve 3818 sayılı kanula TBMM tarafından ve 1 Temmuz 1992 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla dönemin 49. Hükümeti tarafından ATTU alanına giren Doğu Ege Adaları’nın başta Lozan Barış Antlaşması olmak üzere diğer uluslararası antlaşma vb. mukaveleler ile belirlenmiş olan silahsızlandırılmış statülerinde herhangi bir değişiklik vb. durumun oluşmadığının altı çizilerek onaylanmış ve bu sayede Atina’nın adalar üzerinde yaratmak isteyeceği olası bir “Defacto” durumun önüne geçilmiştir.25 22 Jozef Goldblat, Arms Control A Guide to Negotiations and Agreements, Sage Publications, London, 1994, s. 139-142. 23 Bağımsızlığını kazandığı 1830’dan beri, doğusundaki Türk topraklarını ele geçirmek amacında olan ve bu amacını zaman zaman devlet yetkililerinin çeşitli beyanatları ile açık bir şekilde ifade etmekten çekinmeyen Atina Hükümetleri yaklaşık iki asırdır duğuya doğru genişleme politikasını gütmüş ve Ege’de Anadolu yarımadasının dibine kadar sokulmuştur. Yunanistan, Lozan Antlaşması ile silahsızlandırılmış -daha doğrusu silahlandırılmaması kaydı ile kendisine verilmiş- Doğu Ege Adaları’nı II. Dünya Harbi ve Soğuk Savaş yıllarından önce silahlandırmaya başlamıştır. 1937’den beri Limni ve Semadirek adaları askeri vesayet altındadır. Ayrıca 1952’de Leros Adası’na askeri maksatlara uygun bir havaalanı inşa edilmiştir. Buna rağmen Ankara tüm bu gelişmelere kayıtsız kalmıştır. Türkiye’nin 1974’te IV. Ordusu olan Ege Ordusu’nu Batı Anadolu’da -İzmir- kurarak konuşlandırmasına binaen Limni, Semadirek, Midilli, Sakız ve Sisam adaları Yunanistan tarafından silahlandırılmıştır. Bkz.: Halil İnalcık, Doğu Batı Makaleler II, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2009, s. 272-273. 24 M. Cemil Bilsel, Lozan, C. II, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1998, s. 246-247. 25 EK-VI: 06 Temmuz 1992 Tarihli I. Mükerrer Resmi Gazete. 13 1.3.3 Kalitatif Azaltım İlkesi Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra teknolojinin akılalmaz bir süratle gelişmesi ve silah sistemlerine tatbiki konvansiyonel harp silah ve vasıtalarının ateş ve tahribat gücünün çok uç seviyelere varmasına neden olmuştur. Bu çok hızlı gelişme silah ve silah sistemlerinin nitelikleriyle beraber orduların kuvvet yapısını da büyük ölçüde geliştirmiştir.26 XIX. yüzyıl başlarına dek savaş alanlarının coğrafi özelliği ve tahkimatların niteliği en az birliklerin intikal ve konuşlanma hızları ile kullanılan silahların menzili kadar önemli iken, aradan geçen zamanla hız, asıl tayin edici faktör olarak ortaya çıkmıştır. II. Dünya Harbinde Wehrmacht Ordularının yıldırım harekâtları dahi birkaç haftanın ardından sonuca ulaşırken, 1980’li yıllarda siviller tarafından protesto edilen Pershing Füzeleri hasmını sekiz ila on iki dakikada silahsızlandırma yani imha etme imkân ve kabiliyetine ulaşmıştır. Savaşların kaderi, binlerce yıldır silahlarla donatılmış insanlar ve ardından yarım yüzyıllık bir süre için insalarla donatılmış silahlar tarafından belirlendikten sonra XXI. yüzyılda insansız “akıllı” silahlar çağına girilmiştir.27 Bu silahsızlanma ilkesinin temel prensibi belli kategorideki ya da özellikteki silahları -ekseriyetle, II. Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilen modern silah ve silah sistemleri- uygulama alanı içine almasıdır. Nükleer, kimyasal, biyolojik ve konvansiyonel nitelikte ki silah sistemlerinin devletlerin savunma amacıyla ürtecisi veya tedarikçisi olması gibi bir ayrıma tabi tutulmaksızın indirime veya yasaklamaya tabi tutulması kalitatif (niteliksel) azaltım ilkesinin çalışma alanını oluşturmaktadır. 1987 tarihli Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması (INF) ve çalışmamızın konusunu teşkil eden Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) kalitatif silahsızlanma antlaşmalarının önemli örnekleri olarak kabul edilir.28 Muzaffer Erendil, İkinci Dünya Harbi’nden Sonra Oluşan Silah Sistemlerinin Taktik ve Stratejiye Etkileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1994, s. 77. 27 Ulrich Bröckling, Disiplin, Çev.: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2008, ,s. 358. 28 David Robertson, “Dictionary of Politics”, Penguin Books, London, 1993, s. 26. 26 14 1.3.4 Gönderme Vasıtaları ve Menzillerine Göre Silahsızlanma İlkesi Silah sistemlerinde meydana gelen bu çok süratli gelişimin sonucunda sistemler hızla çeşitlenmiş bu çeşitlilik ise silahsızlanma çalışmalarında önemli bir ayırt edici özellik olarak fırlatma vasıtaları ve menzil gibi kriterleri ön plana çıkmıştır. Menzil olarak kıtalararası stratejik hedeflerin imhası için ihtiyaç olunan süre yarım saat, hatta daha kısa zaman dilimlerine kadar indirgenmiştir. Bu gelişmeler ise muhtemel bir ani taarruza karşı alarm ve ikaz süresini çok kısaltmıştır. 1899 Lahey Barış Konferansında konuya Osmanlı Devleti’nin de taraf olduğu bir tartışma; teknoloji ile silahsızlanma kavramları arasındaki bu müthiş etkileşimin önemini ortaya koyan önemli bir tarihi örnektir. Milletler Cemiyeti kayıtlarına göre 1899 yılı için yeni bir silah sistemi olan denizaltılar Lahey Konferansı’nda Deniz Kuvvetleri Alt-Komisyonu tarafından bir tartışma konusu haline getirilmiştir. Denizaltıların yasaklanmaları ile ilgili olarak tüm ülkelerin onayladıkları bir görüş birliğine ihtiyaç duyulmuştur. Bu maksatla yapılan görüşmelerde iki farklı görüş ortaya atılmıştır. İngiltere, Almanya, İtalya, Danimarka, Rusya ve Japonya denizaltıların, taarruzi ve tehlikeli silahlar olduğunu ve bu nedenle yasaklanması gerektiği yönünde oy kullanmışlardır. Fakat Fransa ve Osmanlı Devleti aksi yönde fikir beyan etmiş, denizaltıların savunmaya yönelik silahlar olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşım Hollanda, İsveç ve Norveç tarafından da kabul ve destek görmüştür.29 Silahsızlanma tarihinin gelişimi süresi içerisinde, en önemli kıstas olarak kabul gören taarruzi yetenekli füzeler, 1962 Küba Krizi ve ardından 1963’de Türkiye’de konuşlu bulunan Jüpiter Füzelerinin sökülmesi ile gündeme gelmiştir. Bu sebeple nükleer, kimyasal ve biyolojik başlıkları taşıma kapasitesine sahip kıtalararası balistik füzeler, soğuk savaş dengeleri içerisinde stratejik taarruz silahları kapsamında ele alınmış olup;30 29 Mesut Hakkı Caşın, Çağdaş Dünyada Uluslararası Güvenlik Stratejileri ve Silahsızlanma, SSM Yayınları, Ankara, 1995, s. 90. 30 Harp Akademileri Yayınları, Dünyadaki Silahsızlanma Çalışmaları ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s. 5-8. 15 Kara, deniz ve havadan fırlatma vasıtalarına göre: - Taktik Nükleer Kabiliyetli Uçaklar - Stratejik Bombardıman Uçakları - Nükleer Denizaltılar ve Su üstü Gemileri - Uçak Gemileri Menzillerine göre: - Uzun Menzilli (Kıtalararası) Balistik Füzeler - Orta Menzilli Balistik Füzeler - Kısa Menzilli Balistik Füzeler olarak tasnif edilmişlerdir. 1.3.5 Silahsızlanmada Kontrol, Denetim ve Bilgi Paylaşımı Silahsızlanma antlaşmalarının gerek bölgesel gerekse dünya barışı ve huzurunun muhafazasında taşıdığı siyasi, askeri ve hukuki önem, tüm dünya toplumlarınca tartışmasız kabul görmüş, fakat antlaşmalara taraf ülke ve toplumların birbirlerine karşı duydukları karşılıklı güvensizlik nedeniyle akdolunan antlaşmaların sıhhatli olarak yürürlüğe konması ve bekasında problemler yaşanmasına neden olmuştur. Silahsızlanma görüşmelerinde başarıya bu kadar geç ulaşılması tarafların “karşı tarafı silahsızlandırmak ve kendini silahlandırmak” düşüncesi ile antlaşmaları imzalaması ve antlaşma hükümlerindeki karşılıklı bilgi değişimi ve denetim noksanlıklarının giderememesinden kaynaklanmıştır.31 1990 yılında imzalanan ve 1992’de yürürlüğe giren AKKA rejiminde bildirim ve bilgi değişimi protokolü, denetim protokolü gibi protokollerle karşılıklı güven ortamı sağlanmış, havadan denetim rejimi yine 1992 yılında imzalanan AKKA rejimini tamamlayıcı nitelikteki Açık Semalar Antlaşması (ASA) ile kabul edilmiştir. Oluşturulan Ortak Danışma Grubu (ODG) ile zaman içerisinde ortaya çıkabilecek sıkıntıların karşılıklı istişare ile çözümü esas alınmıştır. Belirtilen hususlardan ötürü AKKA karşılıklı kontrol, denetim ve bilgi paylaşımı konularında dünya silahsızlanma tarihinin en başarılı antlaşması olarak kabul görmektedir. 31 Harp Akademileri Yayınları, a.g.e, s. 3. 16 1.4 Konvansiyonel Kuvvetler ve Konvansiyonel Harp Kavramları Konvansiyonel sözcüğü Fransızca kökenli bir sözcük olup, “anlaşma, uzlaşma ile ilgili” anlamına gelmektedir. Konvansiyonel silah tabiri ise Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde “taraflarca gücü, niteliği bilinen ve klasik olarak kabul edilen nükleer ve kimyasal silah dışında kalan savaş aracı” olarak tanımlanmıştır.32 Nükleer enerjinin askeri alana girmesi ve harplerde kullanılmaya başlanması ile silah ve silah sistemlerinin belli başlı tahrip vasıtası olan klasik patlayıcı maddeler konvansiyonel silahlar olarak kabul görmüş ve askeri literatüre girmiştir. Bu bağlamda konvansiyonel harp; muharebelerin konvansiyonel silah ve/veya silah sistemleri ile sürdürüldüğü bir harp şekli olarak ortaya çıkmış, bu tip harplerde bilinen geleneksel silahların etkin olarak kullanımı ve inflak maddelerinin etkilerinin önemi artmıştır.33 Yaklaşık üç bin yıllık harp tarihi incelendiğinde, dost ve düşmanın benzer kuvvet unsurları arasında yürütülen ve adına en geniş anlamı ile harp denilen mücadelenin esasını, kuvvetlerini en uygun ve verimli şekilde kullanarak avantajlı bir durum yaratma yarışı teşkil etmiştir. İşte bu dost ve düşmanın benzer kuvvet unsurlarına, düzenli ordu birliklerine konvansiyonel kuvvetler denir. Konvansiyonel kuvvetlerin yani düzenli ordu birliklerinin kullanıldığı harplere ise konvansiyonel harp, klasik harp ya da simetrik harp denir. Ünlü Prusya’lı General Carl Von Clausewitz geçerliliğini halen koruyan ve tüm dünya akademisyenlerince de kabul gören “Savaş Üzerine” isimli eserinde, savaşı şu şekilde tanımlamıştır; “Savaş, düşmanı irademizi kabule zorlamak için bir kuvvet kullanma eylemidir. Kuvvet, kuvvete karşı koymak için bilim ve sanatın buluşlarıyla donanır. O halde kuvvet, düşmana irademizi zorla kabul ettirme 32 Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, TDK, Ankara, 2005, s. 1214. Muzaffer Erendil, İkinci Dünya Harbi’nden Sonra Oluşan Silah Sistemlerinin Taktik ve Stratejiye Etkileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1994, s. 76. 33 17 amacının aracıdır. Bu amaca güvenle ulaşabilmek için düşmanı silahtan arındırmak zorundayız bu da savaş harekâtının asıl hedefidir.”34 Konvasiyonel savaşın kaideleri ise askeri organizasyonların (kuvvet, ordu, kolordu, vb. askeri teşkiller) düzenli, standart, teknolojik altyapıya sahip ve devlet temelli olmasını zorunlu kılar. Hemen her devlet düzenli, standart, teknolojik altyapıya sahip kara, hava ve deniz kuvvetlerine sahiptir. Fakat bu bakış açısıyla savaşa hazır olmak ise askeri yapı, personel ve silah sistemlerinde uzun süreli devlet harcamalarını gerekli kılar. Klasik savaş kaideleri, savaşan orduların profesyonelleşmesi ile özellikle XVII. Yüzyıl Avrupa’sında savaş konusunda profesyonel standartlar yakalamış, düzenli ordu yapısına geçmiş batı meşeili ordulardan kaynaklanmıştır. Gayri nizami (konvansiyonel olmayan) harp diğer tanımıyla gerilla harbi yöntemleri Amerikan İç Savaşı’nda bazı eyalet ajanları tarafından kullanılmış ve 1863 tarihli “Lieber Code Yasası”35 ile yasaklanmıştır. Uluslararası sistemde ise 1907 La Haye Silahsızlanma Konferansı’nda kara orduları bölümünde tüm devletler; askeri birliklerin ve ordu mensuplarının üniforma giymesi ve silahların açık, görünür şekilde taşınmasına karar vermişlerdir.36 Konvansiyonel harpte seçilmiş hedeflere karşı taraflar; tank, top, uçak, helikopter, uçak gibi klasik harp silah ve vasıtalarını kullanırlar. Bu harp silah ve vasıtaları binlerce yıllık harp tarihi içerisinde çok çeşitli aşamalardan geçmiş, savaşların doğası, mantığı ve kültürü zaman içerisinde büyük değişimler göstermiştir. Konvansiyonel kuvvetlerin tahrip güçleri ve imha derecelerinin boyutları ise durmaksızın gelişen klasik harp teknik ve taktiklerini bir kenara koyacak şekilde; teknoloji ile akıl sınırlarını zorlar bir hal almıştır. “En modern silahların infilak kapasiteleri, II. Dünya Harbi klasik silahlarına oranla en az beş kez, ateş etme süratleri ise en az on misli artmıştır. Buna karşılık konvansiyonel silahların hata payları yaklaşık yirmi kez azalırken, düşman hedeflerini tespit kabiliyetleri ise birkaç Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2008, s. 30. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kuzey Amerika’da gerçekleşen Kuzey-Güney Savaşı’nda esirlerin kendilerini esir alanların mülkiyetine geçmeyeceği, kulluğun ve köleliğin yasak olduğu gibi insani değerleri içeren Amerikalı filozof ve siyasetçi Francis Lieber tarafından hazırlanan yasadır. 36 Theo Farrel, “Global Norms and Military Effectiveness”, Creating Military Power The Sources of Military Effectiveness, Standford Universty Press, Standford, 2007, s. 139-140. 34 35 18 yüz misli artmıştır. Sonuç olarak modern yani klasik orduların konvansiyonel kuvvetlerini, araç ve teçhizatlarını kullanma imkân ve kabiliyetleri, II. Dünya Harbine nazaran en az altı yüz misli artmıştır. Tarih boyunca harplerin değişmeyen, fakat diğer yandan da sürekli bir yenilik ve arayış içerisinde bulunan en temel kaidelerinden biri de dost ve düşmanın benzer kuvvet unsurları arasında bile olsa değişik taktik ve teknikler kullanarak üstün gelme mücadelesi olmuştur. Binlerce yıllık harp tarihinin her muharebe ve çatışmasında kazananı ve/veya kaybedeni belirleyen esas unsurun insan olduğu nasıl aşikârsa, post modern savaşlarda da sonucu belirleyenin yine insan unsuru olduğu bir gerçektir.37 Sonuçta dost ve düşmanın aynı güç unsurları arasındaki muharebeler simetrik, aynı olmayan güç unsurları arasındaki muharebeler ise asimetriktir. Harplerin genel gelişimleri içerisinde; deniz kuvvetlerinin su üstü ve denizaltı harekâtı, hava kuvvetlerinin taarruzi hava harekâtı gibi kuvvetlerin simetrik muharebeleri cereyan edebilir. Ancak bu harekât nevileri bile genel olarak asimetriktir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra simetrik ya da konvansiyonel muharebelerden bahsetmek mümkün değildir. Dost ve düşmanın benzer güç unsurları ile yapılan mücadelelerde bile taraflar çok farklı taktik ve teknikler uygulayarak asimetrik etkiler ile durum üstünlüğünü ele geçirme ve elde bulundurma yarış ve gayreti içerisinde bulunmuşlardır.38 1.5 Silahsızlanma ve Silahların Denetimi Kavramlarının Tarihsel Gelişimi 1.5.1 Silahsızlanma Faaliyetinin İlk Uygulamaları Antik çağlarda dahi çok kanlı geçen savaşlar neticesinde insanoğlu silahsızlanmaya ihtiyaç duymuştur. Gücün esas belirleyici faktör olduğu ve fetih hakkının meşru kabul edildiği bu çağlarda, savaş sonrasında galipler tarafından mağluplara silahların indirimi ve/veya sınırlandırılması yaptırımlarının uygulandığı görülmüştür. Romalılar antik çağda kazandığı savaşların ardından düşmanını yüklü 37 Ergüder Toptaş, “Asimetrik Savaş–Yeni Bir Savaş Türü Mü?”, Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, Kara Harp Okulu Basımevi, Cilt:16, Sayı:1, Ankara, 2006, s. 2-3. 38 Toptaş, a.g.m, s. 13. 19 savaş tazminatı ödemeye zorlamış ve bu sayede kendi kuvvetlerini yeniden yapılandırırken düşmanının ise nisbi muharebe gücünü sınırlandırmaya çalışmıştır. Zaman içerisinde ise bu silahsızlanma ve silahların indirimi uygulamaları uluslararası arenada resmiyet kazanmaya başlamıştır. Klasik Çağda ki tarihe geçen ilk silahsızlanma uygulamalarından biri MÖ. 404 yılında Spartalılar ile Atinalılar arasındaki savaşın galibi Spartalıların oniki Atina savaş gemisine el koymaları ve sonrasında daha da zayıflayan Atinalılardan, Atina’yı Pire Limanı’na bağlayan ve şehri koruyan duvarın yıkılmasını istemeleri olmuştur. MÖ. 202’de gerçekleşen Roma-Kartaca Barışı; -Zama Antlaşması olarak da bilinir- Romalıların İtalya, İspanya ve Kuzey Afrika topraklarında yaklaşık onyedi yıl süren II. Punic Savaşı’nda, Zama Meydan Muharebesi ile Kartaca orduları komutanı Hannibal’ı mağlup etmesinin ardından Kartacalılar yüklü bir savaş tazminatı ödemek ve bu tazminata ek olarak sonraki dönemler için yakın çevresine yapacağı seferlerden önce Roma’dan izin almak zorunda kalmıştır. Yine Romalılar tarafından katı askeri yaptırımlarım uygulandığı antik çağa dönemine ait bir başka tarihi bulgu ise MÖ 188 yılında gerçekleşen Apemea Barışı’dır. Bu barış antlaşması ile Seleucid Krallığının on adet savaş gemisi ile savaş sonrasında hayatta kalan tüm savaş fillerine el konulmuş ve krallık savaş öncesinde kontrol altında tuttuğu bölgelerde ki askeri işbirliği anlaşmalarından vazgeçmiştir.39 Tarihi örneklerden görüleceği üzere antik çağlar boyunca silahsızlanma çabalarında; güçlü olanın haklarının korunduğu, “her zaman kazananın haklı olduğu” bir yaklaşım ile katı kaidelere bağlı, karşılıklılık ve müzakere ilkelerinden uzak, tek taraflı bir silahsızlanma ve/veya silahların indirimi şeklindeki uygulamalardan öteye gidilememiştir. 39 Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 19-20. 20 Bir diğer tarihsel bulgu ise, görüşmeler yolu 40 anlaşması/uygulaması olarak kabul edilen ve “tatar yayı” ile silahsızlanma olarak tanımlanan silah sistemlerinin kullanımına Orta Çağ Avrupa’sında getirilen yasaklamalardır.41 Çin donanması, XIII. yüzyılın ikinci yarısında Yangtze Nehri’nde gerçekleşen deniz harbinde ve XIV. yüzyıl sonlarında ise savaş meydanlarında Moğollara karşı top kullanmıştır. Kubilay 1420 yılı itibariyle Çin içinde 400 adet geniş yüzücü tahkimat ve uzun menzilli seferler için yapılmış 250 adet savaş gemisi barındıran 1350 parçalık bir donamaya sahip olmuştur. Amiral Chang Ho tarafından 1405-1453 yılları arasında yedi uzun mesafeli sefer gerçekleştirilmiştir. Yüzlerce gemi ve onbinlerce tayfadan oluşan bu büyük filolar Seylan’dan Kızıl Denize, Malacca’dan Zanzibar’a kadar birçok liman ve denize seferler düzenlemişlerdir. Fakat 1433’te düzenlenen seferden üç yıl sonra imparatorluk emirleri gereğince açık deniz gemilerinin yapımı yasaklanmış, büyük savaş gemileri kızaklara çekilmiş ve donanma personelinin büyük bir kısmı dağıtılmıştır. Bu tedbirin asıl nedeni Konfüçyüs yasasına göre “Harbin kendisi esefle karşılanacak bir olaydır ve silahlı kuvvetleri gerekli kılan tek şey barbar saldırılar ve iç ayaklanma korkusudur.” Bu tek taraflı silahsızlanma kararının diğer nedeni ise imparatorluk kuzey sınırlarının tekrar Moğol tehdidi altına girmesi olmuştur. Bu yüzden dönemin Çin hükümdarı askeri kaynakları, tehlike doğuran kuzey bölgesine aktarmış ve büyük bir külfet getiren donanmasını lağvetmiştir.42 Günümüz silahsızlanma olgusunun ve bu konuda gelinilen son aşamanın siyasi ve askeri yönlerini özümseyebilmek için birçok bilim adamı tarafından kabul XII. ve XIII. yüzyıllarda İngilizler tarafından yaygın olarak kullanılan kurmalı bir yaydır. XV. yüzyılda gelişimini tamamlamış; demirden imal edilmiştir. XV. yüzyılda yeniçeriler tarafından da yaygın olarak kullanılan tatar yayı; tüfeğe benzer ahşap bir sap üzerine yerleştirilmiş metal ya da ağaç bir yaydan oluşan ve ok atmakta kullanılan bir silah sistemidir. Bkz.: Godfrey Goodwin, Yeniçeriler, Çev.: Derin Türkömer, Doğan Kitap, İstanbul, 2004, s. 70. Ayrıca bkz.: Ewart Oakeshott, The Archaeology Of Weapons, The Boydell Press, New York, 1994, s. 293-299. 41 Bir orta çağ silahı olan kurmalı yağların (tatar yayı) hiristiyanlar arasında kullanımı 1139 yılında, Papa II. Innocent ve dönemin ileri gelenlerinin ortak düşünceleri (ölümcül bir silah olaması ve tanrı tarafından nefret edilmesi gibi nedenler) doğrultusunda yasaklanmıştır. Yaklaşık yüz yıl sonra yayınlanan Magna Carta Anlaşması’nın 51. Maddesi de o döneme ait yabancı uyruklu ve paralı askerler ile tatar yayı silahlarının ülkeden ihraç edilmesi hususlarını içermektedir. Bkz.: http://www.castles.me.uk/medieval-crossbow.htm Erişim tarihi: 27 Temmuz 2011. 42 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Çev.: Birtane Karanakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 31-32. 40 21 edilen modern -Rönesans sonrası- ve modern öncesi dönemleri birbirinden ayıran XV. yüzyıl sonları ile XVI. yüzyılın başlarındaki doğu ve batı toplumlarının siyasi ve askeri durumlarını belirttmek gerekir. 1500’lü yılların başında uzak doğuda Çin İmparatorluğu Avrupa’nın 50-55 milyonluk nüfusuna karşılık 100-130 milyonluk nüfusu, gelişmiş kültür ve tarım seviyesi, büyük bir ordu ve donanması ile başlı başına bir güç unsuru olmuştur. Rakipleri ise Hindistan ve kuzey bölgesinde bulunan Moğol İmparatorluğu iken, modern çağın başlarında batı dünyası Osmanlı İmparatorluğu’nu için en büyük tehdit olarak algılamıştır. Asya’nın büyük güç ve uygarlıkları ile mukayese edildiğinde, Avrupa’nın kültür, matematik, mühendislik alanları, gemicilik teknolojisi ve diğer teknolojiler açısından belirgin üstünlükleri olmamıştır. Tıpkı Müslüman toplumların asırlar boyunca savaşlar, fetihler, karşılıklı ticaret ve yerleşim yolu ile Çin toplumundan aldıkları gibi batılı toplumlarda kültür ve bilim birikiminin büyük bir kısmını doğu ve islam dünyasından almıştır. XVI. yüzyılın ilk yarısında belirgin olmak üzere tüm yüzyıl boyunca, teknolojik ve buna bağlı olarak askeri yönden Osmanlı İmparatorluğu; Ming Hanedanlığı yönetimindeki Çin, Kuzey Hindistan’daki Moğol İmparatorluğu, Avrupa’daki devletler kümesi ve Moskof Rusyası, Afrika, Amerika ve Okyanusya’nın dağınık toplumlarından birçok yönden üstün durumda olmuştur.43 Kuzey Amerika’nın yerel halkını, Fransızlar İngilizlere karşı, İngilizler de Fransızlara karşı silahlandırmışlardır.44 Kristof Kolomb Yeni Çağ’da Avrupalı devletlerin askeri gücü karşısında varlık gösteremeyen yerli halkın durumunu “Bu insanların silahlar ve savaş sanatı üzerine en ufak bilgileri yok..! Onlara egemen olmak ve istenileni yaptırmak için elli kişilik bir kuvvet yeter.” şeklindeki ifadelerle notlarına geçirmiştir.45 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 27-28. 44 Wood Gray, Richard Hofstadter, Amerikan Tarihinin Ana Hatları, Amerikan Basın ve Kültür Merkezi, Ankara, Tarihsiz, s. 23-24. 45 J. G. Leithauser, Dünyamızın Fatihleri, Çev.: Derin Türkömer, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1971, s. 52. 43 22 1453’te Bizans İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden silinmesi, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Akdeniz’in Osmanlı İmparatorluğu himayesine girmesi Avrupalı milletleri kabuğundan sıyrılmaya ve başka karalar ve yaşam alanları bulmaya sevk etmiş, bu mecburiyet ise XVI. yüzyılın başlarından itibaren Rönesans, reform ve coğrafi keşiflere neden olmuştur. XVI. yüzyıl ile XVII. yüzyıl boyunca Avrupa kıtasında yapılan savaşların birçoğunun temel nedeni “ulus devletlerin doğuşu” kavramı olmuştur. XV. yüzyıl sonu ile XVII. yüzyılın sonu arasındaki iki asırlık dönemde birçok Avrupa ülkesinde politik ve askeri otoritede merkezileşme olmuş, ordular ulusal kimliklere bürünmüştür. Nicelik ve nitelik olarak da hızla büyüyen Avrupalı orduların çeşitli giderleri için devlet bütçelerinden çok büyük miktarlar aktarılmıştır. Merkantalizm46 ile artan hammadde ve sömürgecilik yarışına paralel olarak bilim ve teknoloji alanlarında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu gelişmelerin itici gücünü ise silahlanma ve denizaşırı ticaret yarışları oluşturmuştur.47 17 ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da imzalanan antlaşmaların mecek altına alındığında muhteviyatlarında silahsızlanmaya yönelik olarak çeşitli teklif ve uygulamaların olduğu görülmektedir. Bu döneme ilişkin bazı örnekler verecek olursak;48 - Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) sonucunda imzalanan Westphalia Antlaşması ile savaşa katılan ülkelerin kaleleri tekrar inşa edilmemek üzere yıkılmıştır. - 1766’da Avusturya prensi Kaunitz, Prusya Kralı Büyük Frederick’e ulusal silahlanmalarında karşılıklı olarak indirimde bulunmayı teklif etmiştir. Kaunitz’in Avusturya ve Prusya orduları mevcutlarında karşılıklı olarak %75’lik bu indirim 46 Devleti güçlendirmeye yönelik bir dış ticaret politikasıdır. XV. ve XVIII. yüzyıllar arasında Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Merkantalazmin Fransa’daki uygulaması Colbertizm, Almanya ve Avusturya’daki uygulaması Kameralizm ve İspanya’daki uygulaması ise Bulyonizm olarak adlandırılmıştır. 47 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Çev.: Birtane Karanakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 57-103. 48 Staford Arms Control Group, “Modern disarmament efforts before the Second World War”, Armaments, arms control and disarmament, Unesco Press, 1981, s. 74-75. 23 teklifi Prusyalılar tarafından rededilmiştir. 1769 yılında aynı teklif Avusturya Kralı II. Joseph tarafından yinelenmiş fakat yine Prusyalılar tarafından rededilmiştir. - XIX. yüzyılda ki silahsızlanma çalışmalarının ilki 1816 yılında Rus Çarı I. Aleksandır’ın dönemin Avrupalı büyük güçlerine, silahlı kuvvetler mevcutlarında indirimler yapmak üzere müzakere çağrısında bulunması olmuştur. Dönemin büyük güçlerinden İngiltere, ilk başta bu çağrıya Napolyon Savaşları’ndan zaferle çıkan koalisyon güçlerinden Rusya’nın harpten sonra ordu mevcutlarında herhangi bir indirime gitmemesi nedeniyle şüphe ile yaklaşmış daha sonra ise St. Petersburg’daki elçisi ile devletlerin ordu mevcutlarını ve ihtiyaçlarını kendisinin belirlemesinin uygun olacağını, İngiliz Hükümeti’nin buna hazır olduğunu fakat diğer büyük güçlerin bu konuda kendileri gibi yapıcı olmadığını, bu nedenle de uluslararası bir silahsızlanma antlaşması yapılmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Avusturya Prensi Metternich ise bu teklife ilgi göstermemiş, ulusların coğrafik durumları, kaynakları ve dini özellikleri dikkate alınarak silahlı güçlerinin belirlenmesi gerektiğini belirterek bu türde bilgileri Rusya ya da başka bir devlet ile paylaşmayacağı yönünde bir cevap vermiştir. Büyük coğrafi keşiflerin gerçekleşmesi, ticaretin artması ve kapitalist ekonomilerin ortaya çıkmasıyla Avrupalı milletler kent merkezli ekonomik sisteme geçmişlerdir. Merkantilizmin ortaya çıkmasıyla Avrupa’da feodalizm çökmüş yerlerine ulus devletler kurulmuş, XIX. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan sanayi devrimi ile sömürge yarışı hızlanmış, buna paralel olarak devletlerin silahlanma faaliyetleri bir hayli artmıştır. Ulusal ordular sanayi devrimi ve getirdikleri ile ateş güçlerini büyük çaplarda artırmışlar, kara ve deniz kuvvetlerindeki yeni taktik ve uygulamalarla acımasız bir silahlanma yarışına girmişlerdir. Dünyada silahlanma çabasının arttığı bu dönemin en çarpıcı örneklerinden biri Birleşik Devletler’de yaşanmıştır. İç savaş sonrasında toparlanan, sanayi ve ekonomisini her yönüyle geliştiren, 1880 yılı itibariyle deniz kuvvetleri Şili, Brezilya ve Arjantin’in deniz deniz kuvvetlerinden küçük olan ABD, 1880’li yılların sonunda deniz kuvvetlerini güçlendirmeye, 1890’lı yıllarda ise Monroe Doktrini’ni terk 24 ederek dünya siyasetinde boy göstermeye başlamıştır. I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın olası zaferinden ve müteakiben Güney ve Orta Amerika’ya sahip olmak için kendisine baskı yapmasından çekinen ABD, ağırlığını İtilaf Devletlerinden yana koymuş ve Roosevelt başkanlığında geniş çaplı bir silahlanma faaliyetine girmiştir.49 1817’de ABD ile Büyük Britanya -Kanada, antlaşmanın imzalandığı dönemde bir İngiliz colonisidir- arasında imzalanan “Rush-Bagot Antlaşması” XIX. yüzyılda gerçekleştirilen gönüllük ve tarafların savunma harcamalarını karşılıklı olarak azaltması esasına dayalı başarılı bir silahsızlanma antlaşmasıdır. Antlaşma iki ülke arasındaki hudut boyunca uzanan büyük göllerdeki deniz kuvvetlerini tonaj ve silah sistemleri bakımından eşit iki gemi ile sınırlamıştır. II. Dünya Savaşı’nda Mihver Devletlerine karşı kullanılmak üzere Kanada’nın antlaşmada belirtilen göllerde gemi inşa edebilmesi amacıyla yeniden düzenlenen bu antlaşmanın günümüze değin bağlayıcılığını koruduğu görülmektedir.50 1831’de Fransa Kralı Louis Philippe ve 1863’te III. Napolyon büyük devletlere silahsızlanma konusunda çağrıda bulunmuşlardır. Fakat o dönemlerde batılı büyük güçler arasında birçok ihtilafın bulunması nedeniyle bu girişimler de sonuçsuz kalmıştır.51 Uluslararası silahsızlanma çalışmaları ve silahsızlanma tarihinin en eski belgelerinden birisi St. Petersburg Deklarasyonu’dur. Dönemin Rus Çarı Alexander Gorchakov’un çağrısıyla St. Petersburg’da 29 Kasım-11 Aralık 1868 tarihleri arasında düzenlenmiştir. St. Petersburg’ta kurulan uluslararası askeri komisyon; savaş meydanlarında bazı silahların yasaklanması için çalışmalarda bulunmuş ve tüm katılımcı ülkelerce mutabık kalınan bazı tahditler belirlenmiştir. Konferans Henry Kissinger, Diplomasi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 30-35. Jozef Goldblat, Arms Control A Guide to Negotiations and Agreements, Sage Publications, London, 1994, s. 125. 51 Zeki Mesud Aslan, Silahsızlanma Problemi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:29/11, Ankara, 1953, s. 15. 49 50 25 sonucunda kabul edilen hususlar ortak bir bildiri ile tüm dünya milletlerine ilan edilmiş olup şu hususlardan oluşmuştur.52 - Medeniyetin ilerlemesi, savaş felaketlerini önleyici etkide olmalıdır. - Devletlerin savaş süresince tek amacı düşman askeri gücünü zayıflatmak olmalıdır. - Bunun için mümkün olduğunca çok sayıda askeri saf dışı bırakmak yeterlidir. - Sakat kalan insanların acılarını artıracak veya ölümünü kaçınılmaz hale getirecek şekilde silahlanmak suretiyle bu amaçtan uzaklaşılmış olunmaktadır. - Bu tip silahların kullanılması insani hukuka aykırıdır. - Antlaşmaya taraf olan ülkeler, kendi aralarındaki bir savaşta kara veya deniz kuvvetlerinde, 400 gramın altındaki patlayıcı veya parlayıcı tahrikli mermilerin kullanılmayacağını karşılıklı olarak taahhüt ederler. - Bu toplantıya katılmayan devletlere temsilciler gönderilerek bu antlaşmaya iştirak etmelerine çalışılacaktır. - Bu antlaşma yalnız antlaşmaya taraf ülkeler ve bu ülkeler arasındaki savaşlarda bağlayıcıdır. Antlaşmaya taraf olmayan ülkeleri bağlamaz. - Antlaşmaya taraf olan devletlerden birinin, taraf olmayan bir devlet ile hilafında antlaşma hükümleri geçersizdir. - Katılımcı ülkeler, antlaşmada belirtilen prensipler ve insani hukuk dâhilinde ileride antlaşmayı yeniden gözden geçirerek gerekli düzenlemeleri yapma hakkını saklı tutarlar. 1.5.2 Müzakereler Yolu İle Silahsızlanma Çalışmaları Sınırlı silahlanmanın ana şartlarının temel dayanağı, devletlerin meşru müdafaa haricinde herhangi bir maksatla harp etmek niyetinden vazgeçmiş olmaları, diğer bir ifadeyle öncelikle aralarında manevi bir silahsızlanma sağlamış olmalarıdır. Herhangi bir devlet cebren mevcut dengeleri ve statükoyu değiştirmek veya kendisine siyasi ve iktisadi kazançlar sağlamak amacını güttüğü sürece çevresini ve komşularını sürekli bir güvenlik kaygısı ve huzursuzluk içerisinde bırakacağından bu 52 Harp Akademileri Yayınları, Dünyadaki Silahsızlanma Çalışmaları ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s. 1-2. 26 durum silahsızlanma için uygun bir zemin oluşmasının önüne geçecektir. Karşılıklı iyi niyet ve güven silahsızlanmanın başlıca şartıdır. Emniyetin zaruri boyutları sağlanmadan hiçbir millet silahlarını ihtiyari olarak terk etmez ve terk etmesi de beklenemez.53 Silahsızlanma faaliyetlerinin ehemmiyet kazanması, tüm dünya milletlerince çalışmalara müdahil olunması XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarında hâsıl olmuştur. Sanayi devrimi ile birlikte teknolojinin süratle gelişmesi ve bu gelişmenin savunma ve harp sanayilerine müthiş bir ivme kazandırması devletlerin savunma bütçelerine olağanüstü yükler getirmiştir. Silah üretim kapasitelerinin, silahların öldürücülük ve imha yeteneklerinin muazzam oranda artması devletleri silahsızlanma konusunda daha ciddi düşünmeye ve artan güvensizlik ortamı içerisinde uluslar arası olası bir çatışmayı önlemek amaçlı adımların atılmasına yol açmıştır. 1873’te “Uluslararası Hukuk Enstitüsü”, 1887’de “Parlementolar Arası Birlik” ve “Nobel Komitesi” ile 1891 yılında Bern’de ilk “Uluslararası Barış Bürosu”nun kurulması gibi hükümetlerin desteklerinden yoksun özel teşebbüslerin çalışmaları kalıcı bir sonuç vermemiştir. XIX. yüzyılın sonlarındaki bu çabaların en ses getireni ve etkilisi dönemin Rus Çarı II. Nikola’dan gelmiştir.54 1.5.2.1 La Haye Barış Konferansları Karşılıklı antlaşma ile silahların sınırlandırılması ve savunma bütçelerinde indirime gidilmesi maksadıyla, dönemin tüm büyük güçleri dönemin Rus Çarı II. Nikola’nın davetiyle La Haye’de sekiz yıl arayla iki kez toplanmışlardır. I. La Haye Barış Konferansı 1899 Ağustos ayında, II. La Haye Barış Konferansı ise 1907 Haziran ayında yapılmış olup I. Konferansa otuz ülke, II. Konferansa ise kırk dört ülkenin temsilcileri katılmıştır.55 Uluslararası görüş ayrılıkları 1899’da olduğu gibi, 1907'de de (Almanların donanmadaki indirime bakış açıları olumlu olmasına rağmen, Fransızlar bu konuya ciddi bir tepki göstermiş ve muhalefet etmiştir.) devam 53 Zeki Mesud Aslan, Silahsızlanma Problemi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:29/11, Ankara, 1953, s. 14. 54 Norman Davies, Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006, s. 921. 55 Jozef Goldblat, Arms Control A Guide to Negotiations and Agreements, Sage Publications, London, 1994, s. 256. 27 etmiştir. Özellikle büyük devletler, silâhlanmanın sınırlanması meselesinde uluslararası bir anlaşmaya varamamış, yalnızca bazı eylemler yasaklanmış, esirlerin, yaralıların hak ve yükümlülükleri tespit edilmiş ve savaşan ile savaşmayan devletlerarasındaki ayrım belirlenmiştir. İngilizlerin dretnot sınıfı gemileri inşa etmesi ve 1906’da suya indirmesi II. Konferansın gündemine oturmuş ve İngiltere ile Almanya arasında deniz silahlanma yarışına dönüşmüştür.56 18 Ekim 1907 tarihli La Haye Sözleşmesi’nin IV numaralı eki; “Kara Harbinin Yasaları ve Yöntemleri Hakkında Yönetmelik” ile tarafların harpte kullanabileceği bazı silah ve mühimmatlara çeşitli yasaklar getirmiştir. Bu yönetmelik uyarınca harp halinde bulunan devletlere, düşmana zarar verme vasıtalarının seçiminde birtakım sınırlamalar getirilmiş, zehir ve zehirli silahlar ile aşırı acı verecek şekilde yapılmış silah, mermi ve maddelerin kullanımı yasaklanmıştır. Tüm bu gelişmelere ve her iki konferans sonucunda imzalanan La Haye Sözleşmeleri -özellikle 1907 tarihli sözleşme- ile uluslararası harp hukukunun temellerinin atılmasına rağmen, tüm katılımcı ülkeleri tatmin eden, silahsızlanmaya yönelik somut ve kalıcı bir adım atılamamış, “halkların maddi ve manevi refahının arttırılması için devletlerin askeri masraflarının sınırlandırılması” şeklinde ortaya çıkan kanaatin ötesine gidilememiştir.57 Her iki konferansı da yakından takip eden İngiliz gazeteci William Stead’ın konferans sebebiyle çıkarmakta olduğu “Konferans Postası” isimli gazetede yaptığı “1899’da Petersburg’da doğan silahsızlanma, 1907’de La Haye’de ölmüştür.” yorumu tüm dünya milletlerinin hayal kırıklığına tercüman olmuştur.58 XX. yüzyılın başlarında elde edilen sayısal veriler ve büyük devletlerin savaş çığırtkanlığı yapan açıklamaları, büyük bir savaşın kapıda beklediğinin somut kanıtları olmuştur. 56 Andre T. Sidorowicz, “The British Government, The Hauge Peace Conference of 1907, and the Armaments Questions”, Arms Limitation and Disarmament Restraints on War, 1889-1939, Praeger, London, 1992, s. 1-16. Ayrıca Bkz.: Staford Arms Control Group, “Modern disarmament efforts before the Second World War”, Armaments, arms control and disarmament, Unesco Press, 1981, s. 76. 57 Harp Akademileri Yayınları, Devletler Hukuku, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2006, s. 164-168. 58 Zeki Mesud Aslan, Silahsızlanma Problemi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:29/11, Ankara, 1953, s. 17. 28 1.5.2.2 Wilson İlkeleri 1914-1918 yılları arasında gerçekleşen I. Dünya Harbi ile tüm dünya milletleri savaşın gerçek yüzünü görmüş, büyük felaketler ve acılar yaşamışlardır. Bu nedenle henüz savaş devam ederken Birleşik Devletler Başkanı Woodrow Wilson 08 Ocak 1918 tarihinde on dört maddeden oluşan bir bildiri yayınlamıştır. “Wilson İlkeleri” olarak tarihe geçen bu bildiride, savaşın geride bıraktığı yıkım dünya devletleri arasında kalıcı bir sulhun tesisi ve bekası için uluslararası bir örgütün kurulmasını öngören yaygın bir kanı olarak ortaya çıkmıştır. Esasen Almanya’nın silahsızlanmasını hedefleyen “Wilson İlkeleri”nin “Taraflar karşılıklı olarak, ulusal silahlarını kendi güvenliklerini sağlayacak miktara indireceklerine garanti vereceklerdir.” şeklindeki VI. Maddesi ile uluslararası silahsızlanmaya yönelik çabaların temellerini atılmıştır.59 Savaştan en karlı çıkan Birleşik Devletler olmuştur. Savaş müddetince müttefiklerin Birleşik Devletler’e borçlanması, ABD’yi dünyanın en büyük alacaklı ulusu ve bir numaralı ekonomisi haline getirmiştir. Wilson İlkelerinin yayınlanması ile birlikte; yaklaşık dört asırdır süren Avrupalıların dünya hâkimiyeti Amerika Kıtası’na geçmeye başlamış, bununla beraber ABD uluslararası arenada boy göstermeye başlamıştır. 1.5.2.3 Milletler Cemiyetinin Kurulması I. Dünya Harbi’nin sonunda, galip devletler mağlup devletlerle barış antlaşmaları imzalamadan evvel kendi aralarında toplanıp ortak bir mutabakata varmak amacıyla 18 Ocak 1919’da Paris’te bir araya gelmişlerdir. Paris Barış Konferansı’na “menfaatleri umumi” olan ve beşler gurubu diye anılan beş devlet: Birleşik Devletler, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya ile “menfaatleri hususi” olan 23 devlet: Belçika, Brezilya, Çin, Küba, Yunanistan, Guetalama, Haiti, Hicaz, Honduras, Liberya, Nikaragua, Panama, Polonya, Portekiz, Romanya, Sırp-Hırvat- 59 Thomas A. Bailey, W. Wilson and the Peacemakers, MacMillan Co., New York, 1947, s. 42. 29 Sloven Krallığı, Siyam, Çekoslovakya, dört İngiliz Dominyonu, Hindistan ve harpte tarafsız kalmış dört devlet: Bolivya, Ekvator, Peru, Uruguay katılmıştır.60 Paris Barış Konferansı’na iştirak eden devletler Birleşik Devletler’in öncülüğünde, 28 Nisan 1919’da Milletler Cemiyeti’ni (MC) kurmuşlardır. Milletler Cemiyeti Misakı’nın VIII. Maddesinde “Barışın korunması ve devam ettirilmesinin, ulusal silahlanma düzeyini ulusal güvenlik sınırlarına kadar indirmeyi ve uluslararası yükümlülüklerin ortak eylemlerle uygulanmalarının gerekliliği” net olarak belirtilmiştir. Ayrıca Cemiyet bu konuda çalışmalar yaparak çeşitli çözüm yolları bulmakla da görevlendirilmiştir.61 Cemiyetin silahsızlanma konusundaki ilk uygulamalarından biri, Almanya’nın I. Dünya Harbinden kalma binlerce savaş uçağı ve gemisi, tankları ve topçu silahları ve de sayısı neredeyse 25.000’i bulan sayısız fabrikalarının imhası, kapatılması ya da el konulması suretiyle silahsızlandırılması olmuştur.62 1.5.2.4 Versay Barış Antlaşması Versay Barış Antlaşması’nın silahsızlama ile ilgili V. Maddesi; çalışmanın “Zorunlu Silahsızlanma Metodu” alt başlığında da belirtilebilir. Fakat “Versay Barışı”nın sonuçta bir barış antlaşması kimliği taşıması nedeniyle “Müzakereler Yolu İle Silahsızlanma Çalışmaları” alt başlığı altında çalışma kapsamına dâhil edilmiştir. İtilaf Devletlerince, Paris Barış Konferansı’nda hazırlanan antlaşma metni taslağına Almanya’nın itirazları herhangi bir sonuç getirmemiş olup 28 Haziran 1919’da Versay Barış Antlaşması taraflarca imzalanmıştır. 440 maddeden oluşan antlaşma metninin V. Maddesi Almanya’yı zorunlu olarak silahsızlandırmıştır. “Versay Barışı”nda ki silahsızlanma uygulaması tek taraflı bir silahsızlanma şeklinde olmuştur. Bu madde uyarınca; “Almanya’da zorunlu askerlik kaldırılmış, ülke M. Cemil Bilsel, Lozan C.I, Sosyal yayınlar, İstanbul, 1998, s. 213. Staford Arms Control Group, “Modern disarmament efforts before the Second World War”, Armaments, Arms Control and Disarmament, Unesco Press, 1981, s. 79. 62 Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO, LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 25. 60 61 30 savunması ve iç güvenlik amaçlı olarak 100.000 kişilik bir orduda –karargâh, okul, eğitim merkezi vb. yerlerde görevli subaylar dâhil- karar kılınmıştır. Ayrıca Alman silahlı kuvvetlerinin donanma ve hava kuvvetlerine sahip olmamaları gerektiği belirtilmiş ve eğitim amaçlı her bir piyade tüfeği, makinalı tüfek vb. diğer tüm silahlar için yıllık mühümmat miktarları gibi en ince detaylar antlaşma hükümlerine dahil edilmiştir. Bir başka ifadeyle; baskı altında ki Alman ordusu tepeden tırnağa yeniden yapılandırılmıştır. Almanya’nın harp esnasında ki müttefikleri de imzaladıkları St Germen, Trianon, Nöyyi ve Sevr Barış Antlaşmaları ile benzer silahsızlanma hükümlerine maruz kalmıştır.”63 Müttefiklerce, tek taraflı olarak, her yönü ile bağlayıcı hükümleri olan, özellikle de çok ağır silahsızlanma koşullarını içeren Versay Barış Antlaşması “Kartaca Barışı”64 olarak nitelendirilmiştir ve bu yüzden Avrupa’da kalıcı barış ve güvenliğin tesisi yerine özellikle revizyonist devletlerin -Almanya, Japonya ve İtalya- daha büyük kin ve düşmanlık beslemelerine neden olmuştur.65 Kazananla kaybedenin aynı masaya oturduğu fakat kaybedene söz hakkı tanınmadığı ateşkes ve sulh müzakerelerinin tarihteki en çarpıcı örneklerinden birisi de Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması’dır. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan yirmi beş maddelik Mondros Ateşkes Antlaşması’nın özellikle I.,V.,VI.,XVI. ve XX. Maddeleri gereğince Türk ordusunun kara ve deniz kuvvetleri neredeyse tamamen tasfiye edilmiş, tüm silah, araç ve gereçlerine İtilaf Devletlerince el konulmuştur. Ayrıca antlaşmanın bazı diğer hükümleri (III.-XI.-XVII. ve XVIII. Maddeler) ile de İstanbul Hükümeti coğrafik manada ağır bir silahsızlanmaya tabi tutulmuştur.66 Bu nedenle, “Mondros” bir ateşkes antlaşması olmaktan öte, savaşı 63 P. J. Noel Baker, Disarmament, Kennikat Press, New York, 1970, s.106-124. M.Ö Romalılarla Kartacalılar arasında yapılan Pön Savaşları’ndan II. Pön Savaşı sonrasında Kartaca donanması Romalılar tarfından imha edilmiş ve Kartaca ağır bir vergiye bağlanmıştır. 60 yıl sonra yapılan III. Pön Savaşı sonrasında Romalılar Kartacalılara karşı mutlak bir zafer kazanmış ve savaş sonrasında Kartaca kentleri yok edilmiş ve halkı köle olarak satılmıştır. Dünya tarihine “Kartaca Barışı” olarak geçen ve çok ağır koşulları içeren bu barışı, dönemin Romalı senatör ve tarihçisi Cornelius Tacitus “Romalılar bir çöl yarattı ve buna barış dedi.” sözleriyle ifade etmiştir. Bkz.: Norman Davies, Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006, s. 178-180. 65 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Çev.: Birtane Karanakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 346-347. 66 ATASE, İstiklal Harbi Arşivi, Klasör No.38, Gömlek No.36, Belge No.36-1, 6. 64 31 kaybeden bir devlete uylanan tek taraflı ve zorunlu bir silahsızlanma antlaşması olmaktan öteye gidememiştir. 1.5.2.5 Washington Deniz Silahsızlanma Konferansı I. Dünya Harbi sonrasında değişen güçler dengesinde Birleşik Devletler her ne kadar içine kapanık bir dış politika izlemişse de ağırlığı her yönü ile hissedilmiş, ABD’nin denizlerdeki egemenlik arayışı savaş sonrası dönemde İngiltere ve özellikle de Japonya tarafından zorlanmıştır. İngiliz Dominyonları ve Hindistan’ın ayrıca temsil edildiği ve ondört devletin katıldığı Konferansa Rusya çağırılmamıştır. 1921 Kasım ayında toplanan Konferans, 6 Şubat 1922’de Birleşik Devletler, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya arasında imzalanan ve tarafların büyük gemilerinin -savaş gemileri, kruvazörler, uçak gemileri- tonajlarına çeşitli sınırlamaların konulduğu “Deniz Silahlarının Sınırlanması Antlaşması” ile sonuçlanmıştır. Antlaşma denizaltı ve destroyer sınıfı savaş gemilerinin tonajlarına herhangi bir sınırlama getirmemiş olmasına rağmen genel itibariyle başarılı bir deniz silahsızlanma antlaşması olarak tarihteki yerini almıştır. Sınırlamalar kapsamında büyük tonajlı savaş gemilerin toplam tonajları A.B.D ve İngiltere için; 525.000, Japonya için; 315.000, Fransa ve İtalya için ise 175.000 ton olarak belirlenmiştir. Bu antlaşma ile ABD ve İngiltere, Fransa ve İtalya’nın üç misli büyüklüğünde bir donanmaya sahip olma hakkını elde etmişlerdir. Uzakdoğu’da ortaya çıkan ve ABD’yi ciddi bir şekilde rahatsız eden Japon emperyalizmi ise sınırlanmıştır. Ayrıca, İngiltere, 1805 yılında ki “Trafalgar Deniz Zaferi”nden beri süregelen ve “TwoPower Standard”67 olarak adlandırdıkları dünyanın bir numaralı deniz gücü olma özelliğini kaybetmiş ve bu üstünlüklerini Birleşik Devletler ile paylaşmak zorunda kalmıştır.68 XIX. yüzyılın sonlarında dünyanın bir numaralı deniz kuvvetleri olan İngiliz Kraliyet Donanması’nın gücü, kendisinden sonra gelen ilk iki ulusal donanmanın güçleri toplamına eşit olması anlamında kullanılan ve 1889’da Birleşik Krallık Parlementosunda kabul edilen “Deniz Savunma Yasası”ndan itibaren Britanya Donamasının resmi güç standartıdır. O dönemde İngilizlerin kendi donanmalarından sonra ki en güçlü iki donanmadan kastı Fransız ve Rus donanmalarıdır. 68 Meredith W. Berg, “Protecting National İnterests by Treaty: The Second London Naval Conference, 1934-1936”, Arms Limitation and Disarmament Restraints on War, 1889-1939, Praeger, London, 1992, s. 204-205. 67 32 1.5.2.6 Cenova ve Moskova Konferansları Silahlanma yarışının hızlanması ve buna bağlı olarak ekonomik sorunların artması nedenleriyle toplanan Cenova Konferansı 10 Nisan 1920’de çalışmalarına başlamıştır. Sovyet delegasyonu “tüm devletlerin silahlı kuvvetlerinin personel mevcutlarında indirime gitmesi, savaş hukukuna riayet edilmesi, kimyasal gaz kullanımı ve sivillere yönelik hava taarruzlarının yasaklanması” hususlarında beklenmedik bir teklifte bulunmuşlardır. Başlagıçta kabul görmeyen bu öneri SSCB’nin ısrarlı tutumu ve konunun ahlaki boyutu olması nedenleriyle Finlandiya, Estonya, Letonya ile Polonya tarafından kabul görmüş ve bu beş ülke tarafından bölgesel kapsamlı bir “Silahsızlanma Notası” düzenlenmiştir.69 SSCB, Cenova Konferansında genel silahsızlanma hususunun çözümsüz kaldığını belirterek; Baltık ülkelerini ve Polonya’yı konuyla ilgili bir konferansa çağırmıştır. 2 Aralık 1922 tarihinde Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’nın katılımıyla Moskova’da başlayan görüşmelerde Sovyet delegasyonu ordu mevcutlarında, %75 oranında bir indirim teklifinde bulunmuştur. Bu teklife göre Kızılordu’nun 800.000 kişilik mevcudunun on sekiz ila yirmi dört aylık bir süre içerisinde 200.000’e düşürülmesi öngörülmüştür. Ayrıca düzenli ordu birlikleri dışında kalan paramiliter (yarı askeri) güçlerin dağıtılması, savunma bütçelerinde indirime gidilmesi ve hudut bölgelerinde silahtan arındırılmış tampon bölgeler oluşturulması hususları Sovyet yetkililerince teklif edilmiş fakat itirazlar sonucunda herhangi bir mutabakat sağlanamamıştır.70 O dönemde Sovyetlerin bu ısrarlı silahsızlanma tekliflerinin altında yatan gerçek neden kendi ulusal güvenlik kaygıları olmuştur. 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi’nin etkileri ile I. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımı üzerinden atmaya çalışan SSCB, dışarıdan gelebilecek tehditleri bertaraf etmek maksadıyla özellikle yakın çevresindeki bölge ülkeleriyle karşılıklı olarak silahsızlanmak ve savunma harcamalarında indirimler yapmak istemiş fakat başarılı olamamıştır. Çünkü barıştan 69 J.S. Williams, The Cenova Conference, London, 1922, s.73. W.L. Mahaney, The Soviet Union The League of Nations and Disarmament 1917-1935, Philedelphia, 1940, s. 37. 70 33 çok kin ve nefret getiren Versay Barışının uzun soluklu olmayacağı kanısı o dönemde tüm Avrupa’da kabul görmüştür. Bu nedenden dolayı hiçbir ülke o dönemde bu tip genel silahsızlanma tekliflerini kabul etmeye yanaşmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 23 Ocak 1923 tarihinde The New York Herald gazetesi muhabiriyle yaptığı röpörtaj da sarf ettiği “Silahsızlanma ve daimi barış, ancak ve ancak büyük devletlerin devlet adamlarının büyük ve küçük bütün milletlerin bağımsızlık ve gelişme haklarına eşit surette sahip olduklarını kabul etmeyi öğrendikleri zaman mümkün olacak.”71 ifadelerinden, Türk Kurtuluş Savaşı sonrası dönemine rastlayan, Batılı Devletlerin I. Dünya Harbi sonrasındaki barış ve silahsızlanma çabalarından açıkça şüphe ettiği anlaşılmaktadır. Atatürk’ün yine silahlanma meselesi ile ilgili olarak 1924 yılı Şubat ayında bir harp oyunu bitiminde; “I. Dünya Harbi’nden sonra bütün evren barış ve suskunluğa (sükûn) gereksemektedir. Türkiye’nin -ki birçok savaşların yapıldığı bir yer olmuştur; sayısız felaketler görmüştür- barışa ve dinginliğe olan gereksemesi daha çoktur. İşte biz bu hazırlığımızla gereksediğimiz barış ve suskunluğu sağlamak istiyoruz. Yantutmazlıkları bütün dünyaca kabul edilen ve doğrulanan devletler vardır ki barış, suskunluk ve erinçleri (huzur) için doğal savunmalarına önem vermekte, ordularına olağanüstü özen göstermektedir. Bu, dikkat ve uyanıklığa değer. Biz de herkes gibi doğal savunmamıza gerekli olan önemi vermek yükümlülüğündeyiz.”şeklindeki tespitinin72 üzerinden neredeyse bir asır geşmesine rağmen, 2010 yılı Türkiyesinde geçerliliğini halen koruduğu açıkça görülmektedir. 1.5.2.7 Milletler Cemiyeti Konferansları Milletler Cemiyetinin 24 Eylül 1924’te başlayan V. Dönem çalışmaları sonucunda 2 Ekim 1924’de “Uluslararası Uyuşmazlıkların Barışçı Yöntemlerle Çözümü” protokolü kabul edilmiştir. Fakat Fransızların Versay Barışı ile İngilizlerin kara kuvvetlerindeki öncelikli indirim tezinde ki ısrarlı direnişleri nedeniyle protokol 71 Atatürk’ün Bütün Eserleri Danışma Kurulu, Atatürk’ün Bütün Eserleri, C:15 (23 Ocak-30 Haziran 1923), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 24. 72 Cemal Erikan, Komutan Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001, s. 46. 34 uygulamaya geçememiştir. MC 1925 yılında kırk iki ülkenin katılımıyla Cenevre’de toplanmıştır. Konferans sonunda zehirli gazlar ile kimyasal ve biyolojik silahların savaş alanlarında kullanımını yasaklayan “Cenevre Protokolü” kırk iki ülke tarafından imzalanmıştır. Protokole II. Dünya Savaş’ına katılan ülkeler riayet etmiş ve savaş süresince zehirli gazlar ile kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılmamıştır.73 2 Mayıs 1925 tarihinde Cenevre’de “Uluslararası Silah, Mühimmat ve Harp Malzemeleri Ticaretinin Denetimi” ile ilgili bir konferans düzenlenmiştir. Ulusal lisansların düzenlenmesi, silah transferlerinde şeffaflığın sağlanması hususlarının müzakere edildiği konferansta denetim ile ilgili hükümlerin saptanmaması, üretici ülkelerin denetim hükümlerine tabi edilmemesine karşın, silah transfer eden ülkelerin mercek altına alınmasına ithalat yapan ülkelerden tepkiler gelmesi ve bazı ülkelerin uluslararası silah ticareti ile ilgili olarak bazı büyük silah sistemlerinde eksik bilgiler vermesi nedenleriyle konferanstan kesin bir sonuç alınamamıştır.74 MC çatısı altında düzenlenen konferansa Türkiye Cumhuriyeti’de davet edilmiş fakat Ankara Hükümeti; Milletler Cemiyeti’ne üye henüz üye olmaması, Lozan barış müzakerelerinin devam etmesi gibi nedenleri gerekçe göstererek konferansa iştirak etmeyeceğini bildirmiştir.75 Cemiyetin silahsızlanma hususundaki VI. Dönem toplantısı 25 Eylül 1925’te başlamıştır. Görevli komisyona verilen görev, öncelikli olarak silahsızlanma kavramının tanımı, uygulama olanaklarının araştırılması, muhtelif devletlerin silahlanmalarının mukayesesi için çeşitli kaidelerin belirlenmesi, savunma ve taarruz amaçlı silahlanmanın birbirinden ayırt edilmesi, ülkelerin nüfus yoğunluğuna, doğal kaynaklarına, coğrafik konumuna, deniz ve demiryolu ulaşımına ve hudutlarının boyutlarına göre silahlanma esaslarının belirlenmesi olmuştur.76 MC’ye üye olmayan Almanya, Birleşik Devletler ve Sovyet Rusya’da konferansa davet edilmişlerdir. Komisyon yukarıda belirtilen esaslar dâhilinde silahlanmanın sınırlanması ve 73 Staford Arms Control Group, “Modern disarmament efforts before the Second World War”, Armaments, Arms Control and Disarmament, Unesco Press, 1981, s. 80. 74 Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO, LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 89. 75 DEVLET ARŞİVLERİ, Yer No. 030.18/11.12.77.15.1,2 76 P.J. Noel Baker, Disarmament, Kennikat Press, New York, 1970, s.1-4. 35 azaltılması için bir antlaşma projesi hazırlamıştır. Komisyonun çalışmalarına Alman, Fransız, İngiliz ve Rus temsilcilerinden gelen tepkiler farklı olmuştur.77 SSCB Dışişleri Bakanı Litvinof, silahsızlanma komisyonuna ondört maddeden oluşan ve içerisinde silahlı kuvvetlerin dağıtılması, silahların imhası, askerlik hizmetinin kaldırılması ve askeri harcamaların yapılmaması gibi geniş ve ciddi yaptırımları olan bir teklif sunmuştur. Komisyonun çalışmalarını 1927 Martından itibaren takip eden Türkiye, SSCB’nin 15-24 Mart 1928 tarihleri arasında görüşülen “Genel ve Tam Silahsızlanma Tasarısı”na, cemiyete üye olmamasına rağmen destek vermiştir. Batılı güçler silahsızlanmanın ulusal güvenlikten ayrılamayacağını belirterek, teklifi reddetmiş, teklifi destekleyen ise sadece Türk ve Alman tarafları olmuştur.78 Sovyetlerin bu çıkışının asıl nedenini ise Batılı Devletlerin barışı bozacakları ve olası bir harbe hazırlıksız yakalanma korkusu teşkil etmiştir. Yaklaştığı hissedilen umumi bir harp nedeni ile tarafların silahlanmaya hızla devam ettiği bu süreçte silahsızlanma konusunda karşılıklı adımların atılması mümkün olmamıştır.79 1.5.2.8 Londra Deniz Silahsızlanma Konferansı 1930 Ocak ayında “Deniz Silahlarının Sınırlandırılması” konulu konferans Londra’da toplanmıştır. Konferansa Briand-Kellog (Paris) Paktı’nın sonucunda oluşan barış atmosferi yol açmıştır. Dönemin beş büyük deniz gücü olarak ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın iştirak ettiği konferans sonucunda 21 Nisan 1930’da imzalanan “Londra Deniz Antlaşması” ile tüm katılımcılar, büyük ve küçük tonajlı savaş gemileri ile denizaltıların sayıları ve toplam tonajları hususlarında 1931-1936 yılları arasını kapsayacak şekilde anlaşmaya varmışlardır. Konferansın üç 77 B.J.C. McKercher, “Of Horns and Teeth: The Preparatory Commissions and the World Disarmament Conference, 1926-1934”, Arms Limitation and Disarmament Restraints on War, 1889-1939, Praeger, London, 1992, s. 175-176. 78 Türkiye ile Yunanistan arasında 1928 yılında Yavuz (Goeben) Zırhlısının onarımından dolayı çıkan kriz 1930 sonbaharında Türk-Yunan Dostluk Antlaşmasıyla çözüme kavuşmuştur. Yine o dönemde Fransa ile İtalya’nın Akdeniz’de askeri işbirliğine gitmeleri nedeniyle Karadeniz’de alarma geçen ve donamasını güçlendiren SSCB’den rahatsızlık duyan Ankara Hükümeti, 7 Mart 1931 tarihli TürkSovyet Deniz Antlaşması ile Karadeniz kıyılarının güvenliğini sağlamıştır. Bkz.: Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO, LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 26-27. 79 Zeki Mesud Aslan, Yeni Devletler Hukuku C.II, AÜHF Yayınları, Ankara, 1951, s. 114. 36 büyükleri olarak; ABD, İngiltere ve Japonya, ilave dokuz adetlik bir üretim sonucunda 1936 yılı itibariyle ABD ve İngiltere’nin on sekiz, Japonya’nın ise dokuz büyük savaş gemisine sahip olması hususunda anlaşmaya varmışlardır. Bu antlaşma ile İngiltere; Fransa ve İtalya’nın güçleri toplamına denk bir güce sahip olmuş ve “Two-Power Standart” hedefini korumayı başarmıştır. Konferansta, ABD ile Uzakdoğu’nun yeni büyük gücü Japonya arasındaki rekabet açıkça ortaya çıkmış, birçok genç Japon deniz subayı, deniz kuvvetlerinin sınırlandırılmasından dolayı antlaşmaya karşı çıkmıştır. 1933’te ABD savaş gemisi inşasına hız vermiş, Japonya’da 1936’dan itibaren daha önce taraf olduğu hiçbir antlaşma ve kısıtlamaya uymayarak silahlanmaya devam etmiştir.80 1.5.2.9 Dünya (Cenevre) Silahsızlanma Konferansı Milletler Cemiyeti, 1926 yılının ilk aylarında başlayan silahsızlanma çalışmalarını, 1930 yılı sonlarında tamamlamıştır. Bu süreçte, genel kurul ile konseyde geçerli olan oybirliği ilkesinden dolayı büyük güçlerin istekleri dışında herhangi bir karar alınamamış ve 1932 yılına dek toplanamamıştır. Fakat 1929 yılında patlak veren uluslararası ekonomik kriz ve aynı yıl Eylül ayında Wall Street Borsası’nın çökmesiyle ABD, İngiltere gibi büyük güçler, ekonomilerinin süratle toparlanabilmesi için Milletler Cemiyetinden silahlanmaya verilen araranın uzatılmasına yönelik bir karar çıkmasını sağlamışlardır. MC tarafından Türkiye’nin bu karara iştirak edip etmeyeceği sorulmuş, Ankara’nın cevabı olumlu yönde olmuştur.81 2 Şubat 1932 tarihinde Cenevre’de toplanan Dünya Silahsızlanma Konferansında ise görünürde her ne kadar altı ana konuda uzlaşma sağlanmış olsa da uzlaşılan konular temenniden öteye geçmemiştir. Bu konular:82 1- Savaş biçimlerinde kısıtlamalar: Hava taarruzlarının sivil bölgeleri hedef almaması ile kimyasal, bakteriyolojik ve yangın çıkarıcı silahların kullanılmaması, 80 Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO, LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 29. 81 DEVLET ARŞİVLERİ, Yer No. 030.18/12.31.66.18.1. 82 Mesut Hakkı Caşın, Çağdaş Dünyada Uluslararası Güvenlik Stratejileri ve Silahsızlanma, SSM Yayınları, Ankara, 1995, s. 118-119. 37 2- Silahların nitelik ve nicelik açısından sınırlandırılması: Nitelik olarak sınırlandırmada ağır toplar, belirli tonajın üzerindeki tanklar gibi bazı ana savaş silahlarının tümden veya kademeli olarak imhası, nicelik olarak ise devletlerin sahip olabilecekleri silahların miktarlarının sınırlandırılması şeklinde kabul edilmiştir. 3- Silahların üretim ve ticaretinin kontrolü: Kontrol esaslarında mutabakata varılamamış olmasına rağmen ilke olarak kabul edilmiştir. 4- Ulusal savunma harcamalarının devletler tarafından beyan edilmesi, 5- Antlaşma hükümlerinin uygulamasının denetimi: Bu amaçla denetleme işlevini yürütecek bir “Sürekli Silahsızlanma Komisyonu” kurulmuş ve denetimin zaman zaman yerinde yapılması kabul edilmiştir. 6- Silahsızlanma Antlaşmasının uygulanmasını sağlamak konferansta ele alınmış ve bunun güvenceye bağlanması ilke olarak kabul edilmiştir. Fakat antlaşmanın nasıl uygulanacağına dair herhangi karara varılmamıştır. Genel komisyonca hazırlanan tasarının, sayısal verileri içermemesi, silahsızlanma faaliyetlerinde icranın devletlerin insiyatifine bırakılması kabul edilen tasarının gerçekçiliğini ve uygulanabilirliğini ortadan kaldırmıştır. Konferansın ikinci toplantısı 1933 yılı Şubat ayından Temmuz ayına kadar devam etmiş fakat taraflarca bir görüş birliğine varılamamıştır. Müzakereler devam ederken 1931’de Uzak Doğu’da patlak veren Mançurya Krizi ile Japonya’nın konferans çalışmalarına ilgisi azalmış, o dönem Almanya’nın yeni lideri olarak çalışmalara katılan Adolf Hitler’in “askeri ve politik eşitlik” talebi Fransızlar tarafından reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Almanya Milletler Cemiyeti’ne konferans çalışmalarından olumlu bir sonuç alınamayacağını değerlendirdiğini belirten bir telgraf göndererek konferanstan çekilmiştir. Ardından da 19 Ekim 1933’de, Japonya’dan sonra Milletler Cemiyeti’nden ayrılan ikinci devlet olmuştur. “Dünya Silahsızlanma Konferansı” 11 Haziran 1934 tarihine dek çalışmalarına devam etmiş ve fakat çalışmalardan olumlu bir sonuç çıkmamıştır.83 83 Richard Dean Burns, The Evalution Of Arms Control, ABC-CLIO, LLC, Santra Barbara California, 2009, s. 27. 38 Sonuçsuz kalan silahsızlanma faaliyetlerinin temelinde tarafların ortak bir güvenlik anlayışından yoksun oluşu, silahsızlanma adı altında gerçekte kendilerine özgü birtakım güvenlik tanımlarını ve bu tanımlamalar doğrultusunda ileri sürdükleri çözüm önerilerini birbirlerine kabul ettirmeye çalıştıkları görülmektedir. 1932-1934 yılları arasında toplanan Dünya Silahsızlanma Konferansı’nda “saldırgan” ve “savunmacı” silahların ayrımı konusunda yapılan tartışmaların da kaynağını, tarafların kendilerine has güvenlik anlayışları teşkil etmiştir. İngilizler en saldırgan unsurları, kendi en büyük gücü olan kraliyet donanmasını sarsabilecek olan savaş uçakları olarak kabul ederken, kara kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetine güvenen Fransızlar tank ve ağır topçu silahlarının bu kapsama alınmaması yönünde ısrarla direnmişlerdir.84 MC rejiminin son yıllarında devletlerarasında silahsızlanma çalışmaları yerine silahlanma faaliyetleri hız kazanmıştır. Almanya, 1933 Ocak ayında Versay uyarınca 100.000 kişilik bir orduya sahipken 1935’te 36 tümen, 1938 sonunda 42 aktif ve 8 ihtiyat tümeni ve bir sonraki yıl harp başladığında ise 103 tümenlik bir orduya sahip olmuştur. İtalya, 113 denizaltıyla, Sovyetler Birliği’nden sonra dünyanın en büyük denizaltı gücüne sahip olarak savaşa girmiştir. Japonların 1937’de 24 tümen ve 54 hava filosundan oluşan kara ve hava kuvvetleri, 1941’de 51 hazır tümene ve 133 hava filosuna çıkmıştır. II. Dünya Harbi öncesinde büyük güçlerin uçak üterim sanayileri ve hava kuvvetlerine bağlı unsurlar da silahlanma yarışından nasibini almış ve büyük bir ivme ile katlanarak büyümüştür.85 Türkiye de bu dönemde silahlanma faaliyetlerine hız vermiş, bütçesinden milli savunma bakanlığına ayırdığı miktarlarda gözle görülür bir artış olmuştur. Balkan Antantı, Sadabat Paktı ve “Lozan Barışı”ndan önce SSCB ile imzaladığı Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması ile yaklaşık on yıl boyunca barışçıl bir dış politika izleyen Ankara Hükümeti, 1930 yıların ortalarından itibaren güneyinden İtalyan, doğusundan ise olası bir Rus saldısına karşı silahlanmaya daha fazla kaynak aktarmaya başlamıştır. Bu gelişme Batı dünyasının dikkatini çekmiş, S. Gülden Ayman, Konvansiyonel Kuvvetlerin Denetimi, Alfa Yayınları, İstanbul, 1994, s. 6. Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Çev.: Birtane Karanakçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 359-400. 84 85 39 14 Haziran 1934 tarihli The Near East Dergisi; “Türkiye ve Silahlanma” başlıklı baş makalesinde Ankara Hükümeti’nin artan silahlanma çabalarını mercek altına almıştır.86 Yukarıda çeşitli sayısal örneklerle belirtildiği gibi I. Dünya Harbi’nin bitimi ve ortaya çıkan yıkım tablosunun ülkeler üzerindeki barışçıl etkisi uzun sürmemiş, Avrupa’nın kalbinde atılan savaş çığlıkları ile birlikte, amansız bir silahlanma yarışı küllerinden tekrar doğmuştur. 1939 Eylül’ünde II. Dünya Harbi bütün acımasızlığı ve beraberinde getirdiği yıkım ile başlamış, silahsızlanma çalışmaları ise Milletler Cemiyeti ile beraber sona ermiştir. Yaklaşık olarak altı yıl süren harp süresince de tarafların silah üretimlerini, tüm kaynaklarını seferber ederek hatta artırarak devam ettirmeleri, savaşın yıkım gücünün misliyle artmasına neden olmuştur.87 İngiliz General B. Fuller binlerce yıllık silahlanma tarihini stratejik açıdan üç safhaya ayırmıştır. Tablo-I’de görüldüğü üzere; yakın muharebe (göğüs göğse muharebe) ve kısa mesafeli çarpışmalar olarak tanımladığı birinci safha, milat öncesi dönem ile ilk çağ yüzyıllarını kapsamaktadır. Bu safhada savaş meydanlarında kazanan tarafın yaptığı yağma ve kuşatma sonrasında düşen kale veya şehrin talan edilmesi öne çıkmaktadır. İkinci safhada topun icadıyla sona eren kısa mesafeli çarpışmaların yerini uzak mesafeli muharebeler almıştır ve sivil halka ait mülkün (kentlerin) tahribi kısmen de olsa harbin ve orduların hedefi haline gelmiştir. Fuller üçüncü safhayı ise “hasmın kaynağında yok edilmesi” şeklinde tanımlayarak, II. Dünya Savaşı’nda nükleer silahların kullanımı ve uzun menzilli stratejik bombardıman uçakları ile gerçekleştirilen hava taarruzlarını bu safhanın başlangıcı olarak kabul etmiştir. Yazar, Fransız General Pierre Gallois ise Soğuk Savaş ile başlayan silahlanma yarışında kıtalararası balistik füzelerin geliştirilmesiyle üçüncü safhanın kapanıp dördüncü bir safhanın başladığını belirmiştir. Gallois bu safhayı “taraflar isabet oranı %100’e yaklaşan balistik füze sistemleriyle düşman konvansiyonel kuvvetlerini baskınla bulundukları yerde çok kısa bir sürede imha 86 87 DEVLET ARŞİVLERİ, Yer No. 030.10/288.532.31.1,4. Zeki Mesud Aslan, Silahsızlanma Problemi, AÜSBF Yayınları No:29/11, Ankara, 1953, s. 32. 40 etme kabiliyetine ulaşırken, kendi varlıklarının bekasını sürdürmeleri mümkündür” şeklinde açıklamıştır.88 TABLO-I: Silahlanma Tarihinin Stratejik Safhaları89 Bu noktada Birleşik Amerikalı tarih profesörü John Lewis Gaddis’in, Soğuk Savaş boyunca süren stratejik silah yarışının bir yan ürünü olarak tanımladığı şeffaflık kavramı son safha ile örtüşmektedir. Şeffaflık kavramı (keşif ve cari istihbarat) savaşları önlemek isteyenleri memnun ederken, savaştan nemalananların ise şevk ve cesaretini kırmıştır. XXI. yüzyıl savaşlarının, diğer bir değişle kara-hava savaş doktrinin ilk örneği kabul edilen 1990 Körfez Savaşı boyunca keşif/istihbarat uydularınca alınan görüntüler, uçak ve gemilerden atılan akıllı mühimmatlar ve cari uydu fotoğrafları dördüncü safhanın da epey yol aldığını tüm dünyaya kanıtlamıştır.90 88 Pierre Gallois, “Dakiklik, Stratejinin Dördüncü Aşaması”, Silahsızlanma ve Barış Semineri, Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, 1985, s. 76. 89 Kaynak: Pierre Gallois, “Dakiklik, Stratejinin Dördüncü Aşaması”, Silahsızlanma ve Barış Semineri, Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, 1985, s. 88. 90 John Lewis Gaddis, Soğuk Savaş Pazarlıklar, Casuslar, Yalanlar, Gerçek, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 225-226. 41 II. BÖLÜM II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA YAŞANAN GELİŞMELER ve AKKA’YA GİDEN YOL 2.1 Soğuk Savaş Döneminin Başlaması ve Silahlanma Yarışı 1939 ile 1945 yılları arasında yaklaşık altı yıl süren ve dünya harp tarihinin kaydettiği bu en acımasız ve yıkıcı savaş sonucunda on milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan sakat kalmış ve yakınlarını kaybetmiş, yine milyonlarca insan toplama ve esir kamplarında, gaz odalarında türlü işkencelerle can vermiştir. II. Dünya Savaşı’nın en büyük ve etkili uçakları olan Amerikan yapımı Boeing B29 ağır bombardıman uçakları bir seferde yaklaşık sekiz ton bomba taşıma kabiliyetleri ve 600 km.lik hareket sığaları ile Japon adalarını ve şehirlerini neredeyse yerle bir etmişlerdir. 9 Mart 1945’te her biri 4000 metrekarelik bir alanı yakabilecek 40 yangın bombası -yaklaşık sekiz ton- taşıyan 279 adet B29 bombardıman uçağı, Tokyo’yu yerle bir etmiş, %25’i tamamen yanan şehirde 267.000 yapı imha olmuş ve 185.000 sivil Japon hayatını kaybetmiştir. Devam eden dokuz gün içerisinde Osaka, Kobe ve Nagoya gibi büyük Japon kentlerinin akıbetleri de Tokyo’dan farklı olmamıştır.91 Fakat yukarıda belirtilen ağır bilânçodan öte II. Dünya Savaşı sonunda insanlığı ve tüm dünya toplumlarını asıl kuşkulandıran ve derin düşüncelere sevk eden husus Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan ve Japonya’nın teslim olmasına neden olan Amerikan atom bombaları olmuştur. Bir tek bomba ile koca bir şehrin her şeyiyle yok olduğuna tanık olan insanoğlu gelecekteki savaşların sonuçlarını dahi düşünmeye çekinir olmuştur. Harp tarihinde, yeni geliştirilen bir silahın kullanılmadığına dair çok az sayıda örnek vardır. I. Dünya Savaşı sırasında gazın, 91 Liddell Hart, II. Dünya Savaşı Tarihi-C.II, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002, s. 728-729. 42 yoğun ve denetim dışı kullanımı sonucunda, II. Dünya Savaşı’nda kullanılmaması en önemli örnek olarak kabul edilir. Ok ve yaydan, barut ve ağır silahlara, denizaltılar ve tanklardan, bombardıman uçakları ve radarlara kadar birçok yeni silah sistemi süratle ve ilk fırsatta yaratıcısı tarafından hasmına karşı kullanılmıştır.92 II. Dünya Savaşı sonrasında savaşın galip veya mağlup olsun, özellikle Avrupalı tüm tarafları çökmüştür. Savaş sonucunda batıda Birleşik Devletler, doğuda ise Sovyetler Birliği parlayan iki yıldız olarak yeni dünya düzeninde ortaya çıkmışlardır. ABD ilk kez girdiği dünya siyasetinden I. Dünya Savaşı sonrasında çekilmiş, II. Dünya savaşının kendi topraklarında cereyan etmemesi ve savaşın ekonomisine getirdiği canlılıkla 1930’larda yaşadığı ekonomik buhranı üzerinden atmış ve harpten dünyanın en büyük gücü olarak çıkmıştır. 1917 Bolşevik Devrimi ile kurulan Sovyet rejimi ise II. Dünya Savaşı’na değin iç gelişimini büyük ölçüde tamamlamış, harpte yaşadığı sıkıntılara rağmen, büyük ve güçlü kara orduları ile savaş sonrasında Avrupa’nın en büyük gücü olarak farklı bir ideoloji ile Birleşik Devletlerin karşına çıkmıştır. Farklı dünya görüşlerine rağmen II. Dünya Savaşı bu iki büyük gücü aynı safta yer almaya zorlamış fakat savaşın sonlarına doğru müttefiklerin kendi içlerinde yaptıkları toplantı ve konferanslarda ABD-SSCB fikir ayrılıkları doğmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Kurulduğu San Fransisco Konferansı’nda (25 Nisan–26 Haziran 1945) ise iki kutuplu dünyanın temelleri atılmıştır.93 Örgüt, 26 Haziran’da elli bir ülkenin oybirliği ile kurulmuş ve aynı yıl 24 Ekim 1945’te yürürlüğe girmiştir. Milletler Cemiyeti’nin hukuki varlığı ise 19 Nisan 1946’da tüm yetkileri Birleşmiş Milletler Örgütü’ne devredilerek feshedilmiştir. Postdam Konferansı (17 Temmuz–2 Ağustos 1945) “Üç Büyükler” diye anılan ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin savaş sırasındaki son buluşması 92 John Lewis Gaddis, Soğuk Savaş Pazarlıklar, Casuslar, Yalanlar, Gerçek, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 53. 93 İlter Turan, NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları, İ.Ü İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1971, s. 3-5. 43 olmuştur. Bu konferansta Birleşik Devletler ile Sovyet Rusya arasındaki Almanya’dan alınacak savaş tazminatı, Polonya sınırı gibi ihtilaflı konular iyice derinleşmiştir.94 Dönemin İngiliz Başbakanı Winston Churchill 1946 yılı başlarındaki ABD ziyaretinde Doğu ve Batı arasındaki Soğuk Savaşı başlattığı kabul edilen konuşmasını yapmış, Sovyet komünüzmine ve istilasına dikkat çekerek; “Baltık Denizi’nde bulunan Stettin kentinden, Adriyatik Denizindeki Triyeste Limanı’na kadar uzanan bölümü bir demir perde tarafından tam ortasından bölünmüştür. Orta ve Doğu Avrupa’nın antik devletlerinin bütün başkentleri -Atina hariç- bu perdenin arkasında kalmıştır.” diyerek Batı Avrupa üzerindeki Sovyet tehdidini ve bölünmüş Avrupa’yı tüm dünyaya ilan etmiştir.95 II. Dünya Savaşı sonrasında büyük bir hızla şekillenen bu yenidünya düzenin genel hatları şu temellere dayanmıştır:96 1- Güvenlik ve siyasal hedeflerde birinci öncelik “Nükleer Silahlar”, savaşın önlenmesindeki temel etken ise “Nükleer Caydırıcılık” kavramı olmuştur. 2- Çift kutuplu kuvvet dengesinde, Avrupa savaş öncesi gücünü yitirmiş, uluslararası politikaya yön veren ABD ve SSCB “Süper Güç” niteliklerini kazanmışlardır. 3- Kapitalizm ve Komünizm arasındaki mücadele, ideolojik boyutuna ekonomik ve askeri boyutların da eklenmesiyle “Sürekli” bir yapıya bürünmüştür. 4- “Avrupa’yı Kurtarma Planı” çerçevesinde, “Marshall Yardımı” paketini içeren Truman Doktrini ile ABD Batı Avrupa’ya bir dizi ekonomik yardım başlatmış, Sovyetler de buna “COMECON” (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) yapılanması ile cevap vermiştir. 5- Sovyet konvansiyonel tehdidine karşı, ABD Avrupa’ya “Nükleer Korunma Şemsiyesi” taahhüdünü vermiş ve kendi liderliğindeki Kuzey Atlantik Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789–2001), Der Yayınları, İstanbul, 2008, s. 814-820. Mark A. Kishlansky, Batı’nın Kaynakları-C.II, Açılım Kitap, İstanbul, 2009, s. 533-540. 96 Mesut Hakkı Caşın, Çağdaş Dünyada Uluslararası Güvenlik Stratejileri ve Silahsızlanma, SSM Yayınları, Ankara, 1995, s. 154-157. 94 95 44 İşbirliği Örgütü’nü (NATO) kurmuştur. Buna mukabil Sovyetler Birliği öncülüğünde kurulan Varşova Paktı (VP) ile “Paktlar Devri” olarak nitelendirilen Soğuk Savaş süreci başlamıştır. 6- Sovyetlerin Avrupa’da ilerlemesini durdurmak ve sınırlamak amacıyla “Engelleme” politikası izlenmeye başlanmıştır. 7- Bu yeni dönemin en dikkate değer gelişmelerinden birisi de uluslararası barışın korunması, nükleer silahların kontrolü ve silahsızlanma konularındaki etkin çalışmaları ile Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurulması olmuştur. 8- Operatif ve Stratejik seviyede kullanılan nükleer denizaltılar, stratejik bombardıman uçakları, kıtalararası balistik füzeler ve uydu istihbaratları ile taraflar arasında patlak verecek olası bir nükleer ve/veya konvansiyonel savaşın boyutları; su altı, su üstü, kara, hava ve uzay olmak üzere beş boyutlu yepyeni bir savaş alanı doktrinini doğurmuştur. 9- Taraflar arasındaki uzlaşmaz ve hasmane tutum, müthiş bir silahlanma yarışına neden olmuş, bu yarış tüm dünyayı yok edebilecek ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. 10- Silahlanma yarışında üretilen ileri teknoloji ürünü silahlar hata payını sıfıra indirmiş, tahrip ve menzillerinin artması ile konvansiyonel silahların yıkım gücü, nükleer silahların yıkım gücü kadar düşündürücü bir hal almıştır. Bu da askeri literatürde “Kantitatif” üstünlük yerine “Kalitatif” üstünlük kuramının benimsenmesine neden olmuştur. 2.2 “Silahların Denetimi” Yakşalımı Her iki büyük savaşın ardından kurulan MC ve BM artan silahlanmaya ve silahlanma yarışına engel olamamış, her kılıç aynı zamanda kendi kalkanını da üretmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren sürekli olarak ivme kazananan silahlanma olgusu demokrasinin yagınlaştığı, bilim, teknoloji ve eğitimin kitlelere ulaştığı XX. yüzyılda Soğuk Savaş’la beraber taraflı tarasız birçok dünya devletinin askeri harcamalarının en fazla arttığı ve en fazla silahlanılan dönem olmuştur. Yedi bin yıllık bilinen insanlık tarihine bakıldığında, insanoğlu her asrın %87’sini harp ederek geçirirken 45 yalnızca %13’lük bölümü sulh içerisinde geçirmiştir. Savaşların etkinliği ve yıkıcılığı sonuçlarından çıkarılan derslerden ötürü azalacağı yerde artmıştır.97 II. Dünya Savaşı sonrası silahsızlanma çalışmaları, Milletler Cemiyeti’nin yerini alan Birleşmiş Milletler Örgütü’ne (BM) devredilmiştir. BM tarafından silahsızlanmaya yönelik oluşturulan müzakere ve komisyon mekanizmaları yoğun çabalar sarf etmişlerdir. Bu amaçla Genel Kurul’un ilk icraatı olan “Atomik Silahsızlanma Komisyonu” 24 Ocak 1946’da ve ardından 1947 yılı başlarında kurulan “Konvansiyonel Silahsızlanma Komisyonu” komisyonlarında bir sonuç elde edilememiştir. Bunun üzerine Genel Kurul tarafından 1952’de bu iki komisyon “Silahsızlanma Komisyonu” adı altında birleştirilmiş fakat bu komisyonun çalışmalarından da bir sonuç alınamaması üzerine BM daimi üyelerinden oluşan bir alt komite kurulmuştur. İleryen dönemde BM üye sayısının artmasıyla komisyonun da üye sayısında artış olmuş, etkinliği azalan komisyon ve alt-komite çalışmalarından olumlu bir sonuç çıkmamıştır.98 Konvansiyonel kuvvetlerde büyük bir üstünlüğe sahip fakat nükleer güç yönünden ABD’nin gerisinde kalan SSCB, ulusal güvenliğini için nükleer silahsızlanma konusunda ısrar ederken, ABD, Fransa ve İngiltere gibi batılı devletler ise SSCB karşında yetersiz olduğu konvansiyonel kuvvetler hususunda silahsızlanmayı hedeflemişlerdir.99 XIX. yüzyılın başlarında başlayan ve XX. yüzyılda 1960’lı yılların başlarına dek geçen bu dönemde uluslararası aktörlerin silahsızlanmaya bakış açısı ve yaklaşımı genel bir çerçevede olmuştur. II. Dünya Savaşı’nın sonuçlarından çıkarılan ortak dersler ve çekilen acılar ile nükleer silahların icadıyla ortaya çıkan iki kutuplu yeni dünya dengesinin sonucunda, 1960’lı yılların başlarına dek BM çatısı altında yürütülen nükleer ve konvansiyonel silahsızlanma çalışmalarında herhengi bir sonuç alınamaması tarafları yaklaşık iki asırdır süregelen “genel silahsızlanma” yaklaşımını Ruşen Özkan, “Ve İnsanoğlu… Silah(sız)lanma Süreci” İ.H.H. Yayınları, İstanbul, 2003, s. 27. Department of Political and Security Council Affairs, The United Nations and Disarmament 1945–1970, United Nations Publication, New York, 1974, s. 1-5. 99 BM Konvansiyonel Silahsızlanma Komisyonu’nun çalışmaları için Bkz.: a.g.e, s. 25-34. 97 98 46 terk ederek “silahların denetimi/kontrolü” yaklaşımını benimsemelerine neden olmuştur. Dünya milletlerinin silahsızlanma konusuna bakış açısındaki bu büyük değişimin temel nedeni ise; yüzyıllardır süregelen silahsızlanma çabalalarından kalıcı sonuçların çıkmaması -bazı bölgesel istisnalar hariç- ile genel ve tam manasıyla silahsızlanmanın mümkün olmayacağı konusunda oluşan uluslararası ortak kaanattir. “Silahların denetimi” ya da “modern silahların denetimi” şeklinde adlandırılan yeni silahsızlanma yaklaşımı, silahsızlanma kavram ve tanımının yerini almıştır. Bu yaklaşımda amaç; olası savaşların önüne geçmek ve uluslarası camiada devletlerin, karşılıklı olarak birbirlerine düşmanlıkları olsun ya da olmasın askeri anlamda işbirliğine gitmesini sağlamaktır. Silahların denetimi yaklaşımı tarafların silahlanmasına ve silahlanma çabalarına karşı olmayıp; modern silahların üretimi, geliştirilmesi, denenmesi ve bu konulara ayrılan milli savunma bütçelerinde çeşitli kısıtlamalara gidilmesini hedeflemiştir. Silahların denetimi müttefik ve düşman tarafların politik ilişkilerini geliştirmek, karşılıklı müzakerelere imkân tanımak ve bu sayede gerginlik ve düşmanlıkların azaltılarak tarafların silahlanma çalışmalarını sınırlamak amacını güden bir yaklaşımdır.100 Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de görüleceği üzere XX. yüzyılın sonlarında biten Soğuk Savaş; BM çatısı altında değil, özellikle süper güçlerin olmak üzere uluslararası arenada etkin rol oynayan devletlerin başkanları ve üst düzey sivil/asker yöneticilerinin kişisel çabalarıyla ve taraflar arasında yıllarca süren çetin müzakereler sonucunda sona ermiştir. Soğuk Savaşı askeri manada bitiren AKKA ile XX. yüzyılın bitimine yakın zirve noktasına ulaşan silahlanma yarışı derin bir nefes almış yerini konvansiyonel anlamda geniş bir coğrafyada silahsızlanma ve silahların kontrolüne bırakmıştır. Bu görüşe katılmakla beraber silahların denetimi yaklaşımını Soğuk Savaşın bir ürünü olarak nitelendiren Lawrence Fredman, 1989-1990 yıllarında çalkantılı fakat bir okadar da kısa ve seri bir şekilde AKKA ile sonuçlanan AKKUM sürecinin parlak başarısının, silahların denetimi yaklaşımının sonucu olarak altını çizmiştir. 100 Thomas C. Schelling, Morton H. Halperin, Strategy and Arms Control, Pegamon Press, New York, 1985, s. 1-6. 47 Fredman, gelecek dönemde ise Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyelerinin SSCB’nin ardında bıraktığı büyük konvansiyonel ve nükleer gücün paylaşımında yaşayabileceği problemler ile Balkanlar ve Körfez bölgelerindeki sıkıntılara dikkati çekerek, iki büyük gücü uzlaştıran silahların denetimi yaklaşımının Soğuk Savaş ile birlikte resmi olarak sona erdiğini, bundan sonra gayri resmi olarak silahların denetimi çalışmalarının çift veya çok taraflı değil tek taraflı politikaları destekleyecek şekilde kullanılması gerektiğini belirtmiştir.101 2.3 Harmel Raporu Bu teorinin temel amacı büyük bir felaketle sonuçlanabilecek nükleer savaşın engellenmesi olmuştur. 1962 Küba Füze Krizi’nde, Birleşik Devletler ile Sovyetlerin klasik diplomasi dışına çıkarak diyalog, işbirliği ve temasın sürekli muhafazası çabaları tarafları genel nükleer bir harbin eşiğinden döndürmüştür. Bu krizin aşılmasıyla beraber VP “Barış İçinde Birarada Yaşama” (Co-Existance) ilkesini benimsediğini açıklamış, NATO itifakı da hasmına karşı benimsediği, “Durdurma ve Kitlevi Mukabele Doktrinlerini” tasfiye ederek “Yumuşama” (Detant) politikasını uygulamaya koymuştur. Böylece bir türlü hayat bulamayan gerçekçi bir silahsızlanma ancak bu “Yumuşama” politikası ile gerçek anlamda hayata geçmeye başlamıştır. NATO ittifakı, 1967 yılı içerisinde dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Pierre HARMEL başkanlığında kurulan bir komisyona bu karşılıklı ilkeleri hayata geçirecek bir politik rehber hazırlatmıştır. “Harmel Raporu” olarak Soğuk Savaş literatürüne geçen bu belgede, NATO ittifakın gelecek görev ve misyonunu, müttefiklerin toplu güvenlik ve savunma kabiliyetlerinin geliştirilmesine önem verilmesi ve Pakt üyeleri ile karşılıklı anlayış ve güven esasına dayalı diyalog kurulması hususlarının altı çizilmiştir. Harmel Raporu, 13–14 Aralık 1967 tarihinde NATO Konseyi tarafından, Soğuk Savaş’ın bitimine dek yürürlükte kalacak “Esnek Mukabele Stratejisi” ise Savunma Planlama Komitesi tarafından kabul edilmiştir.102 101 Lawrence Freedman, “The End of Formal Arms Control”, The International Practice of Arms Control, Johns Hopkins Universty Press, London, s. 69-82. 102 Office of Information and Press, NATO Handbook-Chronology; NATO, Brussels, 1998, s. 14. 48 2.4 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ve Helsinki Nihai Senedi 1960’lı yılların ikinci yarısında başlayıp, Harmel Raporu ile somutlaşan bloklar arası diyalog ve yakınlaşma süreci, 1970’li yıllarda da devam etmiştir. Bu yakınlaşma sonucunda 1973 yılında A.B.D ve Kanada dâhil otuz beş Avrupa ülkesinin iştirak ettiği Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) Helsinki’de toplanmıştır. 1973 Temmuzundan, 1975 Ağustosuna kadar iki yıl boyunca devam eden konferans 1 Ağustos 1975’te Doğu-Batı işbirliğinin ilk meyvesini vermesi ile sonuçlanmış ve (Helsinki Nihai Senedi) “Helsinki Final Act” yayınlanmıştır. Belge Güvenlik, İnsan hakları ve Ekonomi olmak üzere üç temel başlıktan oluşmuştur. Helsinki Nihai Senedi’nde dikkati çeken en önemli husus güvenlikle ilgili bölümde olmuştur. Bu bölümde ilk kez taraf ülkeler arasında gönüllülük esasına dayalı “Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler” (GGAÖ) tespit edilmiştir. Buna göre; mevcudu 25.000 askerden fazla büyük askeri manevra ve tatbikatlar taraflara önceden bildirilecek ve mevcudu 25.000 askerden fazla olan tatbikat ve manevralarda taraflar gözlemci mübadelesi yapabilecektir.103 Tarafların karşılıklı bir iyi niyet bildirisi, diyalog aracı ve aynı zamanda bir tutum yasası olarak kabul edilen Nihai Senede ve AGİK sürecine Batı Avrupalı Devletler diğer taraf ülkelerden daha çok önem vermiş, Sovyet istilasına karşı Avrupa güvenliğinin bu çerçevede şekillenmesini istemişlerdir.104 2.5 Avrupa Silahsızlanma Konferansı ve GGAÖ Helsinki Nihai Senedi’nde belirtilen güvenlikle ilgili hususların kapsamını genişletmek ve Atlantik’ten Urallar’a kadar uzanan bölge içerisinde Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemleri görüşmek üzere, 1984 yılında Stokholm’de bir konferans toplanmıştır. Konferans devam ederken 1986 yılı sonlarında İsveç Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı, NATO Soğuk Savaştan Barış İçin Ortaklığa, İzmir, 1994, s. 3-4. 104 Hikmet Erdoğdu, Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin önemi ve NATO İttifakı, IQ Kültür sanat Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 75. 103 49 Başbakanı Olaf PALME’nin bir suikast sonucunda hayatını kaybetmesi ile konferans süratle tamamlanmış ve Stokholm Belgesi (SC–9) 22 Eylül 1986’da yayınlanmıştır. 1987 yılı başından itibaren diplomatik bağlayıcılığı olan Stockholm Belgesi ile Helsinki Nihai Senedi’nde 25.000 asker olan tatbikat bildirim eşiği 13.000 askere, mevcudu 25.000 askeri aşan tatbikat ve manevralara gözlemci davet etme kaidesinin eşiği ise 17.000 askere indirgenmiştir. Ayrıca tüm taraf devletlere, şüphe üzerine diğer bir devletin uygulama alanına giren toprakları üzerinde denetim yapma hakkı tanınmıştır. Taraf devletler Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemlere uyulup uyulmadığına dair şüphelerin giderilmesi amacıyla yılda en az üç kere, karadan ve havadan denetim yapılmasına izin vermeyi kabul etmişlerdir. Ülkemizde bu hususa yönelik denetim, 1987 yılında Sovyetler Birliği tarafından “NATO/DISPLAY-DETERMINATION” tatbikatı sırasında Trakya bölgesinde yapılmıştır.105 Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi Helsinki Nihai Belgesi hükümleri gereğince bildirim ve denetim hükümleri dışında tutulmuştur.106 2.6 Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri Müzakereleri AGİK ile eşgüdümlü olarak ve Doğu-Batı diyalogu çerçevesinde “Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri Müzakereleri” (KDKİ) 30 Kasım 1973’te NATO ve VP üyesi ondokuz ülkenin katılımı ile Viyana’da başlamıştır. Orta Avrupa’daki konvansiyonel kuvvetlerin belirli tavan limitlerine çekilmesini amaçlayan müzakerelere; Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve Federal Almanya NATO kanadının, Polonya, Çekoslovakya ve Demokratik Almanya ise VP kanadının alan ülkeleri olarak, NATO üyesi Birleşik Devletler, Birleşik Krallık ve Kanada ile VP Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı, NATO Soğuk Savaştan Barış İçin Ortaklığa, İzmir, 1994, s. 3-4. 106 Türkiye’nin AKKA’nın imzalanmasından yaklaşık onbeş yıl öncesinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni Helsinki Nihai Senedi hükümleri ve GGAÖ’den muaf tutulmasını sağlaması 1975 yılı şartları için dikkat çekicidir. O dönemde Ankara’nın alan muafiyeti konusunda ki temel gerekçesini Hafız Esad Suriye’sinin Ankara’ya karşı hasmane tutumu oluşturmuştur. Bu kazanım, Ankara’nın AKKA’da ki alan dışı bölgesinin diğer taraf ülkelerce tespit, ikna ve kabulü sürecine de katkıda bulunmuştur denilebilir. 105 50 üyesi Sovyetler Birliği ise alan ülkelerinde kuvvet bulunduran ülkeler olarak konferansa doğrudan katılmışlardır. Diğer sekiz ülke ise özel statülü ülkeler sıfatıyla müzakerelere iştirak etmişlerdir.107 Türkiye’nin de özel statülü ülkeler sıfatıyla iştirak ettiği müzakerelerde, özel statülü katılımcı ülkeler esas katılımcı ülkelerle eşit haklara sahip olmamıştır. Türkiye’yi müzakereler süresince yakından ilgilendiren ve kaygılandıran en önemli husus, alan ülkelerine ait topraklardan yani “İndirim Bölgesi”nden çekilecek Kızıl Ordu birliklerinin, kendisine yönelik konvansiyonel tehdidi daha da artıracak bölgelere konuşlandırılması hususu olmuştur.108 NATO’nun askeri kanadından çıkan Fransa, Batı Almanya’da (ağırlıklı olarak Berlin’de) konuşlu yaklaşık 50.000 askerden müteşekkil üç tümeni olmasına rağmen müzakerelere katılmamıştır. Müzakerelerin başında, Fransızların onayı ile üç Fransız tümeni NATO’nun Orta Avrupa kuvvet listesine dâhil edilmiştir. Fakat müzakerelerin ilerleyen safhalarında Fransızların itirazlarının artması sonucu Fransız birlikleri Batı Alman topraklarından çekilmişlerdir. Aslında bu üç Fransız tümeninin mevcudiyetini Sovyet tarafı problem yapmamasına rağmen, Müttefikler kendi içerisinde bu konuda problem yaşamışlardır. Müzakere süreci kısaca şu şekilde cereyan etmiştir.109 Kasım 1973; NATO’nun iki aşamalı indirim teklifi. I. aşamada yalnızca ABD ve SSCB birlikleri geri çekilecektir. Buna göre: Sovyetler 68.000 kişilik tank personelini ve 1.700 adet tankını, ABD ise 19.000 kişilik bir gücünü geri çekecektir. II. aşamada ise diğer yedi taraf ülkeye ait birliklerin çekilmesi öngörülmüştür. Kasım 1973; VP üç yıla yayılan ve tüm kuvvetleri kapsayan %17’lik genel bir indirim teklif etmiştir. 107 The Standford Arms Control Group, Blacker, Coit D. & Duffy, Gloria (Eds.), International Arms Control Issues and Agreements, Stanford University Press, Stanford, California, 1987, s. 296-298. 108 Harp Akademileri Yayınları, Dünyadaki Silahsızlanma Çalışmaları ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s. 22. 109 The Standford Arms Control Group, Blacker, Coit D. & Duffy, Gloria (Eds.), International Arms Control Issues and Agreements, Stanford University Press, Stanford, California, 1987, s. 299-302. 51 Aralık 1975-Şubat 1976; NATO, müzakerelerde üzerinde en çok durulan ve bilinen teklifini yapmıştır. I. aşamada ABD 36 Pershing Füzesi, 56 nükleer kabiliyetli F–4 bombardıman uçağı ve 1.000 nükleer savaş başlığını bölgeden çekecek, II. aşamada ise taraflar Kara Kuvvetlerini 700.000 veya Kara ve Hava Kuvvetleri personel sayıları toplamı 900.000 personel olacak şekilde müşterek ortak tavan limitlerine çekeceklerdir. ABD’nin nükleer silahlarına karşılık, Sovyetler tank birliklerini geri çekecektir. Şubat 1976; VP teklifi Nisan-Haziran 1978; NATO teklifi Haziran 1978; VP teklifi Aralık 1979; NATO teklifi Şubat-Haziran 1982; VP teklifi Haziran 1982; NATO teklifi. Taraflar belirtilen bu yoğun müzakere sürecinden sonra yedi yıl boyunca, konu hakkındaki yukarıda belirtilen görüş ve çizgilerini korumuşlardır. NATO’nun kuruluş döneminde, savunma stratejisini konvansiyonel silahlara dayandıracağı düşünülmüş fakat nükleer silahların hızla gelişmesi bunun yanında ittifak üyelerinin konvansiyonel kuvvetlerini geliştirmek yerine, ekonomik kalkınmaya ağırlık vermesi, savunmalarının nükleer boyut kazanmasına yol açmıştır. Bu nedenle 1980’li yılların ortalarına dek konvansiyonel kuvvetler ve silahların kontrolü konuları nükleer silahsızlanma ve denge arayışlarının gölgesinde kalmıştır. Bu durum NATO içerisinde ki en büyük nükleer güç olan ABD’nin ittifak içerisinde her anlamda büyük bir hâkimiyet kurmasına neden olmuştur. Viyana’da, yaklaşık olarak on yıl boyunca devam eden KDKİ müzakereleri haricinde taraflar ilgi ve enerjilerini tamamen nükleer silahların indirimi üzerine yoğunlaştırmışlardır. SSCB’nin yaklaşık kırk yıl boyunca süren Avrupa’daki konvansiyonel üstünlüğü, ABD ve NATO’nun stratejik yapısı üzerinde derin ve köklü etkiler bırakmıştır. Moskova’nın kıtalararası füzelere sahip olmasıyla NATO’nun benimsediği ve uygulamaya koyduğu esnek mukabele doktrininin çıkış noktası, Sovyetler Birliği’nin 52 Batı Avrupa’yı istila etmek için hazır bekleyen konvansiyonel kuvvetlerinin sahip olduğu imkân ve kabiliyetleri olmuştur.110 Müzakerelerin temel hedefi, Orta Avrupa’da konuşlu kara ve hava kuvvetleri personel sayıları için tavan limitleri belirlemek olmuştur. Fakat tarafların mevcut olan kuvvetlerine dair sıhhatli bilgiler vermemesi, karşılıklı güvensizlik, NATO’nun konvansiyonel dengeyi yakalamak için asimetrik indirim teklifleri ve VP’nin üstünlüğünü yitirmek istememesi gibi nedenlerden dolayı, sonuç alınamadan 2 Şubat 1989 tarihinde müzakereler tamamlanmıştır. Tıkanan müzakerelerin kesilmesi ise o günlerde başlaması planlanan yeni bir diyalog süreci; “Avrupa Konvansiyonel İstikrar Görüşmeleri” (KİG) ile yakından ilgili olmuştur.111 2.7 Konvansiyonel İstikrar Görüşmeleri Varşova Paktı’nın Batı Avrupa’yı istila amacıyla yapabileceği bir “yıldırım harekâtı” ihtimali esas itibariyle konvansiyonel askeri güce dayanan bir stratejik taarruz olup, NATO’nun Batı Avrupalı üyelerinin bekası için en ciddi siyasi ve askeri tehdit olarak algılanmıştır. Bu gerçek, konvansiyonel güçlerin sınırlandırılması ve denetimi konularında daha ciddi çalışmaların yapılmasına önayak olmuştur.112 1986’da Gorbaçhev ile başlayan “Glastnost ve Perestroyka”113 (Açıklık ve Yeniden Yapılanma) politikaları ile Moskova yönetimi kültürel, dini ve entelektüel hayat ile eğitim-öğretim sistemi üzerindeki denetimini gevşetmeye başlamıştır.114 KDKİ müzakerelerinin sonuçsuz kalması ve Brejnev döneminin sona ermesinden sonra Sovyet lideri Mikhail Gorbaçhev, açıklık ve yeniden yapılanma politikaları ile İlter Turan, NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları, İ.Ü İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1971, s. 153. 111 Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı, NATO Soğuk Savaştan Barış İçin Ortaklığa, İzmir, 1994, s. 4. 112 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Sovyet Askeri Doktrini ve Konvansiyonel Silahların Kontrolü, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s. 4. 113 Perestroyka, Gorbaçhev’in 1980’li yıllarda Sovyet toplumundaki yanlış gidişatla ilgili analizini ve reform önerilerini içermektedir. Planın özü, Komünist Partinin baskın ve belirleyici konumunun devam ettirilerek sosyalizmden sapılmaması hedefleri içermiştir. Bkz.: Mark A. Kishlansky, Batının Kaynakları C.II, Açılım Kitap, İstanbul, s. 547-554. 114 Hakan Kantarcı, “Türk Kültür Birliğinin Önemi ve Türk Dünyası Jeokültürüne Yönelik Stratejik Öngörü”, 2023 Dergisi, Atılım Yayıncılık, Sayı: 102, Ankara, Ekim 2009, s. 58. 110 53 “Ortak Avrupa Evi”115 projesine paralel olarak Şubat 1986’da, 27. Komünist Parti Kongresi’nde Atlantik’ten Urallar’a kadar olan bölgede konvansiyonel güvenlik düzenlemelerini süratle kapsayacak ve baskın taarruzu tehdidini arttıracak silahların ortadan kaldırılmasını içeren görüşmelerin yapılmasını önermiştir. Bu öneri konvansiyonel silahsızlanma ve istikrar çalışmalarına yepyeni bir boyut kazandırmıştır. Bu öneriye göre konvansiyonel silahların kontrolünün, çoğaltıcı yaklaşımdan ziyade azaltıcı bir yaklaşım benimsenerek, muhtemel temas bölgelerinde taarruzi silahların en tehlikeli olanlarının imha edilmesiyle başlanması hedeflenmiştir. Sovyet lideri Gorbaçhev’in SSCB’nin asimetrik kuvvet indirimlerinde bulunmaya hazır olduğunu bildirmesi sonucunda, NATO aynı yıl içerisinde 30 Mayıs 1986’da yayınladığı “HALİFAX Bildirisi” ile blokların konvansiyonel bu öneriyi kabul ettiğini 116 açıklamıştır. Müzakerelerde, güç ve yapıları mukayese edildiğinde ortaya çıkan dört büyük asimetrik problemin giderilmesi taraflarca öncelikli olarak hedeflenmiştir.117 Buna göre; I. Asimetri; tarafların mevcut askeri doktrinlerinde ortaya çıkmıştır. NATO’nun temel askeri doktrini hem imkân ve kapasitesi açısından, hem de hedefi açısından savunma harekâtını öngörmektedir. VP ise NATO gibi savunma maksatlı bir kuruluş olmasına rağmen geniş çaplı bir taarruz imkân ve kabiliyetine sahiptir. II. Asimetrik problem ise bloklar arasında ki doktrinsel düşünce farklılığıdır. NATO savunma harekâtını benimserken VP ise taarruzi harekât doktrinini benimsemiş ve bu yönde hazırlıklar yapmıştır. III. Asimetri ise pakt liderlerinin coğrafik konumlardan kaynaklanmıştır. SSCB Avrupa ana karasında bulunması nedeniyle olası bir harpte 115 Dönemin SSCB lideri Michael Gorbachev tarafından ortaya atılan, açıklık ve yeniden yapılanma politikalarını tamamlayıcı mahiyette projedir. “Ortak Avrupa Evi” tanımı ve içeriği ile AKKA öncesindeki AKKUM müzakerelerinde, AKKA uygulama alanının belirlenmesi aşamasında taraflarca dikkate alınmış ve etkili olmuştur. Detaylı bilgi için Bkz.: David Robertson, “Dictionary of Politics”, Penguin Books, London, 1993, s. 88-89. 116 http://www.nato.int/cps/en/natolive/official texts 23346.htm, Erişim Tarihi:06 06 2011. 117 Karl Kaiser, “Conventional arms Control and NATO’s Future”, NATO in the 1990s, PergamanBrassey’s International Defence Publishers, Inc., London, 1989, s. 305-306. 54 takviyelerini süratle temas bölgelerine sürebilecek iken ABD ise Atlantik engelini aşmak zorunda kalacaktır. IV. ve son asimetri ise SSCB ve ABD’ye ait konvansiyonel güçlerin mensup oldukları paktlar içerisindeki ağırlıklarıdır. SSCB’nin Urallar’ın batısında konuşlu VP kuvvetleri içerisindeki payı %46 iken, ABD’nin -İspanya ve Türkiye’deki birlikleri hariç- sahip olduğu pay %11 seviyesindedir. Alman, silahsızlanma/silahların kontrolü ve uluslararası güvenlik uzmanı Prof. Dr. Joachim Krause tarafından 1988 yılında Avrupa’daki konvansiyonel güç asimetrisiyle ilgili olarak yapılan istatistikî çalışmada; daha sonra AKKA ile sınırlandırılmış olan beş ana konvansiyonel silah ve silah sistemlerinden üçü; 1965 ve 1980 yılları itibariyle tarafların sahip oldukları tank, top ve zırhlı muharebe araçlarının (ZMA) bloklar bazındaki oranları ve bu on beş yıllık dönemde bu üç silah sisteminde yaşanan artış mercek altına alınmıştır. On beş yıllık bir dönemi kapsayan bu çalışmaya ait sonuçlardan; silahlanmanın hangi boyutlara ulaştığı ve özellikle Orta Avrupa olmak üzere Avrupa Kıtası’nın adeta bir silah çöplüğüne dönüştüğü vede Doğu Bloğu’nun Batı’ya karşı ezici üstünlüğü açıkça görülmektedir.118 Tanklarda 1965 yılında Doğu-Batı oranı 2.3/1 iken 1980 yılında 2.7/1 Toplarda 1965 yılında Doğu-Batı oranı 1.2/1 iken 1980 yılında 2.6/1 ZMA’larda 1965 yılında Doğu-Batı oranı 1.1/1 iken 1980 yılında 1.7/1 Geçen on beş yıllık süre içerisinde, üç silah kategorisinde Varşova Paktı ve NATO’nun silahlarında ki artış miktarlarının birbirlerine oranı ise, Tanklarda 4.5/1 Toplarda 8.2/1 ve ZMA’larda 3.0/1 şeklinde tezahür etmiştir. Bu çalışma sonucunda, Batılı ülkelerce yaklaşık yarım yüzyıl boyunca SSCB liderliğindeki Doğu bloğunun ani bir taarruzla, tüm Orta ve Batı Avrupa’yı kısa 118 Joachim Krause, Prospects for Conventional Arms Control in Europe, New York, Institude for East-West Security Company, 1988, s. 24. 55 sürede istila etme imkân ve kabiliyetinden duyulan kaygının yersiz olmadığı ve silahlanmanın zirve yaptığı bu dönemde AKKA’nın detaylı indirim, sınırlama ve etkin denetim hükümleri ile Avrupa Kıtasına getirdiği konvansiyonel denge ve güvenliğin ne derece önemli olduğu açıkça görülmektedir. 17 Şubat 1987 tarihinde “Konvansiyonel İstikrar Görüşmeleri” adı altında paktlara üye yirmi üç ülkenin katılımıyla Viyana’da başlayan müzakerelerde, 1988 Temmuz ayı sonu itibariyle birçok sorun çözüme kavuşturulmuştur. 1988 sonbarında da görüşmeler olumlu seyretmiş, bazı prosedürlere ilişkin problemler dışında 1989 yılı başları itibariyle hemen hemen tüm hususlarda taraflar uzlaşmaya varmış ve 2 Şubat 1989’da KİG’nin son toplantısı yapılarak görüşmeler sonlandırılmıştır.119 10 Ocak 1989’da Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler hakkındaki müzakerelerin kapsam ve usullerini belirleyen “Görev Yönergesi” NATO ve VP’na üye yirmi üç ülke tarafından parafe edilmiştir. Son dakikada Türk topraklarındaki uygulama alanı dışında kalan bölge ile ilgili olarak “Mersin Limanı Krizi” patlak vermiş, Türkiye’nin alan dışı bölgesinin tanımda yer alan “Gözne’den denize” ifadesi, Gözne’den Erdemli’ye olacak şekilde tadil edilerek 14 Ocak’ta çözülmüş ve 17 Ocak 1989 tarihli AGİK Viyana İzleme Toplantısı Sonuç Belgesi’ne eklenmiştir.120 2.8 Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri Tüm bu müzakere süreci ve alt yapı çalışmaları sonucunda hazırlanan “Görev Yönergesi” ışığında 6 Mart 1989’da NATO ve V.P’na üye yirmi üç ülke ve AGİK üyesi devletlerden oluşan -Arnavutluk hariç- katılımı ile “Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri” (AKKUM) Viyana’da başlamıştır. Müzakereler aşağıda 119 Office of Information and Press, NATO Handbook-Chronology; NATO, Brussels, 1998, s. 26-27. 120 James Macintosh, “Confidence-building processes-CSCE and MBFR: a review and assessment”, East-West Arms Control: Challanges for the Western Allience, Routledge, London, 1992, s. 132-133. 56 belirtilen ana başlıklar altında, yedi dönem boyunca ve yaklaşık yirmi aylık bir süreçte tamamlanmıştır.121 1. Dönem (6 Mart–23 Mart 1989) : NATO, AKKUM’da ilk resmi önerisini sunmuştur. Öneri kapsamında; ilk aşamada indirime tabi tutulacak ve sınırlandırılacak silahlar olarak, ana muharebe tankları, zırhlı muharebe araçları ve topçu silahları ile alt bölgeler ele alınmıştır. (Bkz.: Harita-I) HARİTA-I: AKKUM Sürecinde NATO ve VP Teklifleri122 121 Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 40-44. 122 Kaynak: Sipri, SIPRI Yearbook 1990, Oxford Universty Press, Oxford, 1990, s. 482. 57 2. Dönem (5 Mayıs–13 Temmuz 1989) : Doğu Bloğu alt bölgelere ilişkin ilk önerisini sunmuştur. AKKUM kapsamının ulusal sınırlar dışında konuşlandırılan (ABD ve SSCB) insan gücü ile savaş uçakları ve taarruz helikopterlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi ve en geç bir yıl içerisinde tamamlanması yolundaki ABD önerisi NATO zirvesinde oybirliği ile kabul edilmiştir. VP alt bölgelere ilişkin alternatif önerisini sunmuş, NATO’da Mayıs ayında Viyana’da gerçekleştirilen zirve toplantısında kabul edilen hususları içeren kapsamlı önerisini Doğu’ya sunmuştur. 3. Dönem (7 Eylül–19 Ekim 1989) : Batı Bloğu bilgi değişimi, istikrar önlemleri, dolaylı ihlallerin önlenmesi ve denetim konularındaki önerilerini, Doğu Bloğu’da denetim, bilgi değişimi ve istikrar önlemleri konularında mukabil önerilerini sunmuştur. 4. Dönem (9 Kasım–15 Aralık 1989) : Bloklar karşılıklı olarak taslak antlaşma metinlerini sunmuşlardır. 5. Dönem (18 Ocak–22 Şubat 1990) : Batı Bloğu, uçaklar ve personel düzeylerine ilişkin yeni önerisini sunmuştur. Açık Semalar Konferansına katılan AKKUM’a taraf yirmi üç ülkenin Dışişleri Bakanları, ulusal sınırlar dışında Merkezi ve Doğu Avrupa’da konuşlandırılan Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği’ne ait kara ve hava personeli sayılarının, her gurup için 195.000 kişiyle sınırlandırılmasını kararlaştırmışlardır. NATO ayrıntılı denetim protokolü önerisini sunmuştur. 6. Dönem (15 Mart–26 Nisan 1990) : Batı Bloğu İmha Protokolü ile indirimlere ilişkin önerilenini sunmuştur. Ayrıca, Denetim Protokolü ve ilgili antlaşma maddelerine ilişkin taslak önerilerini de açıklamış ve böylelikle antlaşmanın temel esaslarına dair tekliflerini ortaya koymuştur. 7. Dönem (17 Mayıs–18 Kasım 1990) : Bu dönemde bir süre müzakerelere teknik bir ara verilmiştir. 3 Ekim’de Almanya’nın birleşmesi ile yirmi üç ülkeli AKKUM süreci yirmi iki, otuz beş ülkeli AGİK süreci ise otuz dört ülke ile devam etmiş ve AKKA metni son şeklini almıştır. 58 18 Kasım 1990’da AKKA uyarınca yapılacak ilk bilgi değişimi Viyana’da AKKA’nın imza töreninden önce NATO ve Pakt üyelerinin birbirlerine tarafların detaylı silah dökümlerini içeren dosyaları karşılıklı olarak teslim etmesiyle yapılmıştır. 19 Kasım 1990 tarihinde ise AGİK sürecine dâhil otuz dört ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanlarının Paris’te bir araya geldiği AGİK Zirvesinde, NATO ve VP’na taraf yirmi iki ülke tarafından imzalanmıştır.123 19–21 Kasım 1990 tarihleri arasında Paris’te gerçekleşen AGİK zirvesinde124, AKKA ile birlikte içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu otuz dört ülke liderleri iki önemli belgeye daha imza atmışlardır. Bu belgeler, daha önce de belirttiğimiz, 1984–1986 yılları arsında Stokholm’de düzenlenen “Avrupa Silahsızlanma Konferansı” sonucunda kabul edilen “Stokholm Belgesi”nde yer alan, GGAÖ’yü tamamlayıcı nitelikteki “Viyana Belgesi” (VB)125 ve “Helsinki Nihai Senedi” ile başlayan AGİK sürecini resmi bir çerçeveye oturtan “Paris Yasası” (Paris Şartı) belgeleridir. Soğuk Savaşın bitimine yakın tüm Avrupa ülkelerince benimsenen ve taraf olunan, “Paris Şartı” yeni bir Avrupa için, ilk adım olarak nitelendirilmiştir.126 123 Dış Haberler, “Batıda Yeni Bir Sayfa Açılacak”, Cumhuriyet, 19 Kasım 1990, s. 6. Fransız İhtilali ve Napolyon Savaşları sonrasında yapılan 1815 Viyana Kongresi, Kırım Savaşı sonrasında yapılan 1856 Paris Kongresi ve Antlaşması, 93 Harbi sonrasında yapılan 1878 Berlin Kongresi ve Antlaşması, I. Dünya Harbi sonrasında yapılan 1919 Paris Konferansı ve Antlaşması ile II. Dünya Savaşı sonrasında yapılan 1946–47 Paris Konferansları ve Antlaşmalarında olduğu gibi XXI. yüzyılın yeni dünya düzenini belirlemek için Soğuk Savaş sonrasında 1990 Paris Konfreansı ve Zirvesi düzenlenmiş, Avrupalı milletler yaklaşık iki yüzyıllık -her büyük savaştan sonra yeni güçler dengesini kurma- alışkanlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu noktada AKKA’nın SSS dönemin güçler dengesinin belirlendiği Paris Zirvesinde kabul edilmiş olması çok manidar ve önemlidir. SSS dönemde, AKKA’nın Avrupa güvenliğinin köşe taşı olarak kabul edilmesi kesinlikle bir tesadüf değil aksine Avrupalı Devletlerin bu konvansiyonel silahsızlanma ve silahların denetimi antlaşmasına verdiği önemi göstermesi açısından çok dikkat çekicidir. 125 Esas olarak 01 Ağustos 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi’ne dayanan VB’nin amacı; “taraflar arasında askeri kuvvetlere ilişkin sayıların, faaliyetlerin bildirilmesi ve denetimlerinin yapılması suretiyle, antlaşmaya taraf tüm ülkelerce karşılıklı güven ortamının sağlanmasıdır. VB kapsamındaki GGAÖ paketi; Helsinki Nihai Senedi (1975–1986), Stokholm Belgesi (1986–1990) ve Viyana Belgesi (1990) olmak üzere üç aşamada gelişmiş ve 17 Kasım 1990’da VB–90, 1992 yılında VB–92 ile 1994 yılı içerisinde VB–94 olarak kabul edilmiştir. Sürekli olarak kendini yenileyen ve geliştiren VB, 18 Kasım 1999’da İstanbul AGİT Zirve toplantısında VB–99 adıyla kabul edilmiştir. Tüm AGİT üyesi devletler aynı zamanda VB esaslarına da tabidir. 126 TBMM AGİK Parlamenter Assamblesi Türk Grubu Başkanlığı, Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı (21 Kasım 1990), TBMM Basımevi Müdürlüğü, Ankara, 1992, s. 9-12. 124 59 III. BÖLÜM AVRUPA KONVANSİYONEL KUVVETLER ANTLAŞMASI 3.1 AKKA Rejimi ve Temel Esasları Silahsızlanma tarihinin en kapsamlı silahsızlanma ve silahların denetimi antlaşması olarak kabul edilen AKKA, yaklaşık yarım asırdır süregelen Soğuk Savaş’ın askeri boyutunu bitirmiştir. Konvansiyonel bir silahsızlanma antlaşması olan AKKA, konvansiyonel harbin beş temel silah ve silah sistemi olan; tanklar, zırhlı muharebe araçları, top ve topçu sistemleri, savaş uçakları ile taarruz helikopterleri kategorilerinde sayısı yüz binlerle ifade edilen bir indirim rejimidir. AKKA; indirim ve denetim rejimini oluşturan genel ve bölgesel sınırlamalar, bilgi değişimleri, ayrıntılı denetim hükümleri, ortak danışma mekanizması ve geniş ATTU coğrafyası ile Avrupa’nın konvansiyonel anlamda adeta bir denge tahtası rolünü üstlenmiştir.127 3.1.1 Tarihçe 15 Ocak 1973 tarihinde başlayan ve yaklaşık on beş yıl boyunca süren NATO ve VP arasında ki “Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri” (KDKİ) müzakerelerinden kalıcı bir sonuç ve çözüm çıkmamış fakat müzakereler, tarafların bu sayede karşılıklı olarak birbirlerini anlamalarına katkı sağlamıştır. 10 Ocak 1989’da Viyana’da, Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DAC) de dâhil olmak üzere yirmi üç ülkenin katılımıyla başlayan “Avrupa’da Konvansiyonel Kuvvet İndirimleri Müzakereleri” (AKKUM) 16 Kasım 1990 tarihinde sona ermiş ve 19 Kasım 1990’da, Paris’te yirmi iki ülke tarafından hukuken bağlayıcı nitelikte olan “Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması” (AKKA) imzalanmıştır. Başlangıçta on altı NATO ve altı VP üyesi olmak üzere toplam yirmi iki ülke tarafından imzalanan 127 AKKA için imzalandığı tarihten itibaren, özellikle Batılı ülkeler başta olmak üzere tüm taraf ülkeler tarafından “The corner stone of the Europian security” (Avrupa güvenliğinin köşe taşı) ifadesi kullanılmıştır. 60 AKKA’ya taraf ülkelerin sayısı, SSCB’nin dağılması ve Çekoslovakya’nın bölünmesi ile otuza çıkmıştır.128 06 Temmuz 1992’de, Helsinki AGİK Zirvesi sonucunda ise bu kez siyasi bağlayıcılığa sahip bir “Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetlerin Personel Gücü Müzakereleri Nihai Senedi” (AKKA-1/A) imzalanmış ve AKKA ile birlikte 17 Temmuz 1992 tarihinde yürürlüğe girmiştir.129 3.1.2 Amaç ve Kapsam Viyana’da 17 Şubat 1987’de başlayan KİG sonucunda NATO ve VP üyeleri tarafından “Konvansiyonel Silahsızlanma Görev Yönergesi” hazırlanmış ve 5 Ocak 1989’da görüşmeler son bulmuştur. 10 Ocak 1989’da ise AKKUM’un kapsam ve usullerini belirleyen “Konvansiyonel Silahsızlanma Görev Yönergesi” paktlara üye yirmi üç ülke tarafından parafe edilmiş, AKKA’nın amaçları hazırlanan görev yönergesinde üç madde ile tespit edilmiştir.130 1. Atlantik’ten Urallar’a kadar uzanan Avrupa Kıtası’nda bulunan konvansiyonel kuvvetlerde istikrar ve güvenli bir denge yaratmak, 2. İstikrar ve güvenlik hususlarını gölgeleyen eşitsizlikleri gidermek, 3. Baskın ve geniş çaplı taarruzları başlatma kabiliyetini öncelikle bertaraf ederek Avrupa Kıtası’nda istikrar ve güvenliği artırmaktır. AKKA, silahsızlanma tarihinin en kapsamlı silahsızlanma antlaşmasıdır. II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da oluşan ve en belirgin özelliği ile Sovyet Rusya’nın konvansiyonel güç üstünlüğüne son vermesi bakımından tüm Avrupa ülkeleri açısından çok önemlidir. Birbirinden farklı nitelik ve kabiliyetlere sahip silah sistemlerinde güvenlik ve istikrarı sağlayacak sayısal denklikleri kurması ise AKKA’yı farklı kılan diğer önemli özelliklerinden biridir. 128 Burak Akçapar, The International Law of Conventional Arms Control in Europe, Nomos Verlagsgesellschaft Baden-Baden, Munich, 1996, s.117. 129 http://www.fas.org/nuke/control/cfe/index.html, Erişim tarihi: 01 06 2011. 130 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Alanındaki Gelişmeler, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1991, s. 2-3. 61 AKKA, yirmi üç maddelik bir ana metin ile teknik hususları kendi içerisinde hükümlere bağlayan sekiz ayrı ek protokolden oluşmaktadır. AKKA içeriğinin ayrılmaz birer tamamlayıcısı olan bu protokoller aşağıda sıralanmıştır.131 1. Konvansiyonel Silah ve Teçhizatın Mevcut Tipleri Protokolü: Kısaca “Mevcut Tipler Protokolü” olarak anılan bu protokol, AKKA’nın sınırlamaya tabi tuttuğu silah ve teçhizatın taraf ülkelerin halen elinde bulunan tip ve modellerinin dökümünü içermektedir. Bu protokolün mevcut silah tiplerine ilişkin teknik veriler hakkında bir de Ek’i mevcuttur. 2. Savaş Yetenekli Uçakların Belirli Tip ve Modellerinin Silahsız Eğitim Uçakları olarak Yeniden Sınıflandırılmasını Düzenleyen Usuller Protokolü: Kısaca “Uçakların Yeniden sınıflandırılması Protokolü” olarak anılan bu protokolde, savaş yeteneğine sahip belirli uçak tiplerinin, nasıl ve hangi işlemlerden geçirilerek eğitim uçağı olarak yeniden sınıflandırılabileceği ve böylece sayısal sınırlamalar dışına alınabileceği hususları düzenlenmiştir. 3. AKKA İle Sınırlanan Konvansiyonel Silah ve Teçhizatın İndirimini Düzenleyen Usuller Protokolü: Kısaca “İndirim Protokolü” olarak anılan bu protokol ile adından da anlaşılacağı üzere, AKKA’nın getirdiği sayısal sınırların üzerinde kalan miktardaki silah ve teçhizatın indirilmesini sağlayacak yöntemler belirlenmiştir. 4. Savaş Helikopterlerinin Sınıflandırılması ve Çok Maksatlı Taarruz Helikopterlerinin Yeniden Sınıflandırılması İşlemlerini Düzenleyen Usuller Protokolü: Kısaca “Helikopterlerin Yeniden Sınıflandırılması Protokolü” olarak isimlendirilen bu protokolde, uçaklarınkine benzer olarak, çok maksatlı taarruz helikopterlerinin hangi işlemlerden geçerek, muharebe destek helikopterleri sınıfına dönüştürülebileceği ve böylece indirime tabi tutulmuş sayılabileceği hususları düzenlenmiştir. 131 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 10-12. 62 5. Bildirim ve Bilgi Değişimi Protokolü: “Bilgi Değişimi Protokolü” olarak anılan bu protokolde, ayrıntılı bildirim ve bilgi değişimi rejiminin esasları belirlenmiştir. Bu protokolde ayrıca, bildirim ve bilgi değişimlerini standartlaştırmak amacıyla bildirimlerde kullanılacak örnek format ekleri mevcuttur.132 6. Denetim Protokolü: AKKA’nın en önemli uygulamalarından biri olan denetim rejimini ve bununla ilgili uygulama yöntemlerini düzenleyen protokoldür. 7. Ortak Danışma Gurubu Protokolü: AKKA’nın uygulanmasında bir istişare forumu olarak görev yapacak Ortak Danışma Gurubu’nun (ODG) çalışma usullerini, ilke ve yetkilerini hükme bağlayan protokoldür. ODG kısaca AKKA’nın yürütme organı, çözüm ve karar merci olarak tanımlanabilir. 8. AKKA’nın Belirli Hükümlerinin Geçici Olarak Uygulanması Protokolü: Antlaşma’nın bazı hükümlerinin, antlaşma’nın yürürlüğe girmesinden önce imza tarihinde, geçici olarak uygulamaya başlamasını öngören protokoldür. Bu protokolde geçici olarak uygulanacak AKKA hükümleri: antlaşma’nın uygulanmasını teminen kurulacak iletişim düzeni, antlaşma’nın imzalanmasında indirime tabi olacak silah miktarları konusunda yapılacak bildirim, konvansiyonel kuvvetlerle ilgili olarak yapılacak ikinci aşama müzakerelerin (AKKA-1/A) genel çerçevesi, antlaşma’nın imzalanmasında yapılacak bilgi değişimi, “Bildirim ve Bilgi Değişimi Protokolü”nün antlaşma’nın imzalanmasında yapılacak bilgi değişimine ilişkin hükümleri ile “Denetim Protokolü”nün, denetim öncesi gereksinimleri, denetleyici ve uçuş ekibi üyelerinin isim listelerinin verilmesi, listelerin gözden geçirilmesi, listelere dâhil olan şahıslara vize verilmesi, denetim timlerini taşıyacak uçaklara diplomatik uçuş izin numarası verilmesi ve giriş-çıkış noktalarının belirtilmesi hükümleri ile ODG, konferanslar ve olağanüstü konferanslar, “Mevcut Tipler Protokolü”nün teknik veri ve fotoğraflarla ilgili hükümleri olarak sıralanmıştır. AKKA, kapsamına giren konvansiyonel silah ve teçhizatı (ASSA: Antlaşma ile sınırlandırılmış silah ve araç) beş kategori altında sınıflandırmıştır. Müzakerelerin 132 AKKA Bildirim Formatları Listesi ve üç adet örnek bildirim EK-II’de sunulmuştur. Bkz.: s.182-187. 63 temelini baskın tarzındaki saldırılar ile geniş çaplı askeri harekâtların önlenmesi oluşturduğundan tanklar, toplar ve top sistemleri, zırhlı araçlar, savaş uçakları ve taarruz helikopterleri AKKA’nın kapsamına dâhil edilmiştir. Nükleer ve kimyasal silahlar ile deniz kuvvetleri kapsam dışı tutulmuştur. İnsan gücü ve personel sayıları hususları, SSCB ve Bulgaristan’ın müzakerelerin başlangıç safhasındaki yoğun ısrarına rağmen kapsama dâhil edilmemiştir. 3.1.3 Uygulama Alanı ve Tanımlar AKKA’nın uygulama alanı batıda Atlas Okyanusu’ndan, doğuda Ural Dağları, Ural Nehri ve Hazar Denizi’ne kadar uzanan bölge olarak tanımlanmıştır. Avrupa Kıtası’nın tamamını oluşturan bu geniş alan içerisinde bulunan ülkelerin, adaları dâhil, bütün topraklarında AKKA hükümleri geçerlidir. (Bkz.: Harita-II) HARİTA-II AKKA Uygulama Alanı 64 Avrupa’daki konvansiyonel silahsızlanma ve AGİK süreçlerine taraf olmayan ülkelerle -Suriye, Irak, İran- ortak sınırlarının bulunması nedeniyle Türkiye’nin bu sınır bölgelerinde alacağı askeri tedbirlerin, bildirim tavanı ve denetim dışı kalması ihtiyacını doğurmuştur. Türkiye’nin toplam yüzölçümünün yaklaşık %24,4’üne tekabül eden, 190.576 km2’lik bölümünü oluşturan İskenderun Körfezi dâhil olmak üzere tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesi alanı dışında bırakılmıştır.133 Bu alan dışı bölge: Türkiye-İran hududunun 39. Enlemle kesiştiği noktadan başlayıp Muradiye, Patnos, Karayazı, Tekman, Kemaliye, Feke, Ceyhan, Doğankent, Gözne ve buradan da denize134 uzanan çizginin doğusunda kalan bölgeyi kapsamakta olup ATTU bölgesinin tek istisnasıdır. (Bkz.: Harita-III) HARİTA-III: Türkiye’nin AKKA Uygulama Alanı ve Alan Dışı Bölgesi 133 Burak Akçapar, The International Law of Conventional Arms Control in Europe, Nomos Verlagsgesellschaft Baden-Baden, Munich, 1996, s.117. 134 Atina’nın itirazları sonucu ortaya çıkan ve AKKA tarihine “Mersin Krizi” olarak geçen tartışmalar sonucunda denize ifadesi Gözne’ye olarak nota teatisi ile değiştirilmiştir. Bu noktada 1974 “Kıbrıs Barış Harekâtı”nda çıkarma üssü olarak Mersin Limanı’nın kullanılması Atina’nın bu tip bir tepki yaratmasına neden olmuştur. 65 AKKA’ya taraf olup alan dışı bölgeye sahip ikinci ülke ise Rusya Federasyonu’dur (RF). RF’nin Ural Dağları’nın doğusunda bulunan tüm toprakları AKKA Rejimi dışında tutulmuştur. Ayrıca ABD ve Kanada toprakları -Atlantik ötesi topraklar- da AKKA uygulama alanı dışında tutulmuştur. Antlaşma, ASSA’ları beş kategoriye ayırarak tanımlamış ve taraf ülkelerin yorumlarına mahal bırakmamak için tanımlara açıklık getirmiş, bunu da belirli kıstas ve parametreleri kesin olarak saptamak suretiyle yapmıştır. Örneğin, tank tanımı yapılırken ağırlık kıstası olarak en az 16,5 ton, mevcut tank topunun ise en az 75 mm. çapında olması gerektiği belirlenmiştir. Savaş uçağı tanımına elektronik harp ve hava keşif uçakları dâhil edilirken, silahsız eğitim uçakları kapsam dışında tutulmuştur. ASSA’ların beşinci kategorisinde ele alınan taarruz helikopterleri tanımında ise, özellikle saldırıcı amacıyla imal edilmiş helikopterler ile genel maksat helikopterleri arasında bir ayrıma gidilmiş ve çeşitli askeri maksatlarda kullanılan genel maksat helikopterleri kapsam dışında tutulmuştur.135 Ayrıca beş ana kategoriye dâhil olan fakat silah ve teçhizatın tanımlarında belirtilen parametrelerin hepsine uymayan ve görünüşlerinde büyük benzerlikler bulunan silah ve teçhizatlar için “benzerler” tanımlaması yapılmıştır. Benzerler tanımına giren silah ve teçhizat sadece bilgi değişimine tabi tutulmuştur. Örneğin, zırhlı piyade savaş araçları ile aynı şasiye kurulu ve aynı görünüme sahip, ancak bir piyade mangasını taşıyamayacak şekilde tasarlanmış ve ana silahının çapı 20 mm.den küçük olan bir zırhlı araca “zırhlı piyade savaş aracı benzeri” tanımlaması yapılmıştır. Benzerler tanımına giren silah ve teçhizatlar sayısal olarak sınırlamaya tabi kılınmamış fakat sayılarının ve mevcut yerlerinin bildirime tabi tutulması hükme bağlanmıştır.136 135 Oleg Amirov & Sergei Oznobicshev, “From The Atlantic To The Urals: Conventional Forces Reductions”, The Security Watershed Russian Debating Defence and Foreign Policy After the Cold War, Gordon and Breach Science Publishers, 1993, Amsterdam, s. 282-285. 136 EK-I: AKKA Tam Metni, II. Madde, S Fıkrası, s. 5. Ayrıca Bkz.: Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 49. 66 İndirim tanımı ve kapsamına giren beş ana kategorideki silah ve teçhizatın istisnaları da AKKA rejiminde detaylı olarak belirtilmiştir. Buna göre; üretim ve test aşamasında olanlar, yalnızca araştırma ve geliştirme maksatlarıyla kullanılanlar, tarihi koleksiyonlarda (müzelerde) bulunanlar, hizmet dışı bırakılanlar, ihraç için bekletilenler ile transit geçiş yapmak üzere indirim alanı içerisinde -yedi günü geçmemek üzere- bulunanlar istisna olarak kabul edilmişlerdir. Yarı askeri kuvvetler (YAK) olarak tabir edilen, ülkemizdeki jandarma benzeri, barış döneminde iç güvenliğin sağlanması amacıyla kurulmuş birim ve teşkilatların envanterinde bulunan zırhlı muharebe aracı (ZMA) -ZPT sayısı 1.000 olarak sınırlandırılmıştır ve bunun 600 adedi kanat bölgesinde konuşlandırılabilir- ile çok maksatlı saldırı helikopterleri de istisna olarak kabul edilmiştir.137 3.1.4 Sınırlamalar AKKA’ya taraf ülkeler, uygulama alanı içerisindeki konvansiyonel silah ve teçhizatlarını belirlenmiş düzeylerde tutmakla mükellef kılınmışlardır. AKKA rejimi taraf ülkeleri üç ana başlık altında sınırlamaya tabi tutmuştur: - Atlantik’ten Urallar’a tüm AKKA uygulama alanındaki toplam mevcutlar, - Belirlenmiş dört alt bölge içerisindeki azami mevcutlar ve - Her bir taraf ülkenin tek başına elde bulundurabileceği azami mevcutlar. AKKA’nı yürürlüğe giriş tarihiden itibaren kırk ay içerisinde tüm uygulama alanı içerisinde antlaşmaya taraf yirmi iki ülkenin kara ve hava kuvvetleri bünyesinde bulunacak toplam konvansiyonel silah ve teçhizat miktarları tavanları: - Tanklar için 40.000 - Zırhlı Muharebe Araçları için 60.000 - Toplar için 40.000 - Savaş Uçakları için 13.600 - Taarruz Helikopterleri için 4.000 olarak saptanmıştır. 137 Sergey Koulik & Richard Kokoski, Conventional Arms Control, Sipri Oxford Universty Press, New York, 1994, s. 25. 67 Bu miktarların gurup ülkelerce eşit miktarlarda paylaşımı esas alınmıştır. Uygulama alanında bulundurulabilecek konvansiyonel silah ve teçhizat miktarlarının bir kısmının sürekli kontrol altında tutulan, yerleri önceden bildirilmiş özel depolarda muhafaza edilmesi hükme bağlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, gurup ülkelerin, depoları dışında ki aktif birliklerinde, en fazla 16.500 tank, 27.300 ZMA ve 17.000 top bulundurabilmesi hükmü getirilmiştir. ZMA’lara ek bir kısıtlama olarak; depolar dışındaki aktif ZMA’ların mevcudunun en fazla 18.000 ve bu miktarın da en fazla 1.500’ünün ağır silahlı ZMA olabileceği hükmü getirilmiştir.138 Bölgesel sınırlamalar olarak tanımlanan ikinci sınırlama ile AKKA uygulama alanı birbiri içine geçen dört alt bölgeye ayrılmıştır. (Bkz.: Harita-IV) Bu bölgeleri ülkeler ve SSCB’nin askeri bölgeleri oluşturmaktadır. Kendi içlerinde bir bütünlük arz eden bu alt bölgelerin belirlenmesindeki amaç, birinci sınırlama kıstaslarında belirtilen ülke gruplarına ait azami mevcutların herhangi bir bölgeye yığılarak, askeri ve siyasi istikrarsızlığa sebebiyet vermesinin önüne geçmektir. Alt bölgeler, tüm AKKA uygulama alanından başlayarak giderek küçülmekte ve Orta Avrupa’da son bulmaktadır. Tablo-II dikkatle incelendiğinde, Orta ve Doğu Avrupa’da olası büyük bir konvansiyonel harp için konuşlandırılmış milyonlarca asker ve silahın hazır beklediği açıkça görülmektedir. Soğuk Savaş müddetince metrekareye en fazla asker ve silahın düştüğü bölge de bu bölge olmuştur. AKKA’nın en önemli özelliklerinden birisi; uygulama alanındaki bölgesel ayrımların farklı güvenlik seviyeleri esas alınarak belirlenmiş olmasıdır. (Bkz.: Harita-IV) Buna göre;139 IV.1 Bölge: Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC), Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, Fransa, İtalya, Danimarka, Portekiz, İspanya, İzlanda, Norveç, Türkiye, Yunanistan ile Polonya, Çek ve Slovak Federal Cumhuriyeti (Çekoslovakya), Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve SSCB’nin Baltık, Beyaz Rusya, Karpatlar, Kiev, Volga-Urallar, Moskova, Leningrad, Odessa, Kuzey ve TransKafkasya Askeri Bölgeleri. (Kanatları da kapsayan ATTU bölgesidir.) 138 EK-I: AKKA Tam Metni, IV. Madde, I. Fıkra, (B) Bendi, s. 6. Oleg Amirov, Sergei Oznobicshev, “From The Atlantic To The Urals: Conventional Forces Reductions”, The Security Watershed Russian Debating Defence and Foreign Policy After the Cold War, Gordon and Breach Science Publishers, 1993, Amsterdam, s. 285-287. 139 68 - Muharebe Tankları: 20.000 - Zırhlı Savaş Araçları: 30.000 - Toplar: 20.000 - Savaş Uçakları: 6.800 - Taarruz Helikopterleri: 2.000 TABLO-II: NATO ve VP Konvansiyonel Kuvvetlerinin Karşılaştırılması140 NATO VP ** * HAREKET KABİLİYETİ YÜKSEK AVRUPA’DA KONUŞLU KUVVETLER AKTİF KONVANSİYONEL KUVVETLER Deniz Kuvvetleri Dâhil İHTİYATLAR ve İKİNCİ KADEME BİRLİKLER TÜMEN ve EŞİDİ BİRLİKLER ANA SAVAŞ TANKLARI Çapı 90 mm. ve Üzeri Namluya Sahip GÜDÜMLÜ TANKSAVAR SİLAHLARI Seyyar veya Araç Üzerine Monteli TOP ve HAVANLAR Çapı 100mm. ve Üzeri Çok Namlulu Roketatarlar Dahil ZIRHLI MUHAREBE ARAÇLARI ÇOK MAKSATLI TAARRUZ HELİKOPTERLERİ TAARUZ HELİKOPTERLERİ * HAREKET KABİLİYETİ YÜKSEK BİRLİKLER; BATI AVRUPA’DA Kİ DEPO ve BAKIM MERKEZLERİNDE BULUNAN ABD LOJİSTİK DESTEK BİRLİKLERİNİ ve BALTIK, BELARUS, KARPAT, ODESSA, KİEV ve KUZEY KAFKASY ASKERİ BÖLGELERİNDE BULUNAN BİRİNCİ KADEME SOVYET BİRLİKLERİNİ KAPSAR. ** TARAFLAR İÇİN DESTEK ve İHTİYAT KUVVETLERİNİN DURUMU: NATO İÇİN KUZEY AMERİKA’DA KONUŞLU BİRLİKLER İLE VP İÇİN URAL DAĞLARI’NIN DOĞUSUNDA KONUŞLU BULUNAN BİRLİKLERİ KAPSAR. VARŞOVA PAKTI TÜMENLERİNİN PERSONEL SAYILARI NATO’YA NAZARAN AZDIR. FAKAT SİLAH SAYILARINDAKİ ÜSTÜNLÜKLERİ, HER İKİ BLOĞA AİT KONVANSİYONEL BİRLİKLERİN MUHAREBE POTANSİYELLERİNİ DENGELEMEKTEDİR. IV.2 Bölge: FAC, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, Fransa, İtalya, Danimarka, Portekiz, İspanya ile Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, SSCB’nin Baltık, Beyaz Rusya, Karpatlar, Kiev, Volga-Urallar ve Moskova Askeri Bölgelerinden müteşekkil Dış Kenar bölgesi. - Muharebe Tankları: 15.300 - Zırhlı Savaş Araçları: 24.100 - Toplar: 14.000 140 Kaynak: Sevice De L’Information De L’OTAN, L’OTAN Et Le Pacte De Varsovie Comparaison Des Forces En Presence, OTAN, Bruxelles, 1984, s. 20. 69 IV.3 Bölge: FAC, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, Fransa, İtalya, Danimarka ile Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, SSCB’nin Baltık, Beyaz Rusya, Karpatlar, Kiev, Askeri Bölgelerinden müteşekkil İç Kenar bölgesidir. - Muharebe Tankları: 10.300 - Zırhlı Savaş Araçları: 19.600 - Toplar: 9.100 IV.4 Bölge: FAC, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ile Polonya, Çekoslovakya, Macaristan’dan oluşan Orta Avrupa bölgesidir: - Muharebe Tankları: 7.500 - Zırhlı Savaş Araçları: 11.250 - Toplar için: 5.600 HARİTA-IV: AKKA Bölgeleri141 141 Kaynak: Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 45. 70 Yukarıda belirtilen bölgesel sınırlamalar incelendiğinde bölgeler için tavan limitlerinin belirlenmiş fakat taban limitlerinin ise saptanmadığı görülmektedir. Bu durumda en küçük ve merkez bölge olan IV. Bölge ile diğer bölgelerden dış bölgelere doğru bir kuvvet yığılmasının olası olduğu saptanmış ve AKKA’nın ruhuna aykırılık yaratabilecek kuvvet yığılmalarının önüne geçebilmek maksadıyla kanat kuşağında bulunan taraf ülkeleri bağlayıcı “Kanatlar Kuralı” getirilmiştir. Buna göre; Türkiye, Norveç, İzlanda ve Yunanistan ile Romanya, Bulgaristan ve SSCB’nin Leningrad, Odessa, Kuzey ve Trans Kafkasya Askeri Bölgelerinin bulunduğu kanatlar bölgesinde (Bkz.: Harita-V) her bir ülke grubunun en fazla 4.700 tank, 5.900 zırhlı savaş aracı ve 6.000 top bulundurması hükme bağlanmıştır.142 HARİTA-V: AKKA Kanat Bölgeleri 142 Oleg Amirov, Sergei Oznobicshev, “From The Atlantic To The Urals: Conventional Forces Reductions”, The Security Watershed Russian Debating Defence and Foreign Policy After the Cold War, Gordon and Breach Science Publishers, 1993, Amsterdam, s. 288. 71 Ayrıca “Kanatlar Kuralı”na ek olarak, “Akış Kuralı” şeklinde tanımlanan ve yalnızca kanat ülkeleri için geçerli olan ek kuvvet konuşlandırma hakkı tanınmıştır. Bu kuralın amacı savunmada dış takviye kuvvetlerin önemli olduğu kanat ülkeleri bölgesinde herhangi bir kriz döneminde takviyelerin AKKA rejimini ihlal etmeden sevk edilebilmesini sağlamaktır. Bu maksatla her bir ülke gurubuna 459 tank, 723 zırhlı araç ve 420 top ile müteşekkil ek kuvvetler konuşlandırma hakkı verilmiş fakat bu hak geçici olarak ve bildirime tabi tutulmak suretiyle kanat ülkelerine tanınmıştır. Ayrıca bu ek kuvvetlerin en fazla üçte biri -153 tank, 241 zırhlı araç ve 140 top- aynı ülkeye konuşlandırılabilecektir.143 “Ulusal Azami Mevcutlar” iki ülkeler gurubu arasında toplam beş kategoride belirlenen ve sayısal eşitlik kıstasına dayılı yapıyı oluşturmak için taraf ülkelerin kendi içlerinde mutabık kalarak saptadıkları ve diğer tüm taraf ülkelere bildirdiği mevcutları ifade etmektedir. Saptanan bu düzeylere AKKA’nın yürürlüğe girmesinden itibaren kırk ay içerisinde ulaşmayı tüm taraflar kabul etmişlerdir.144 3.1.5 Bilgi Değişimi ve Veri Tabanı AKKA rejimine taraf tüm ülkeler Antlaşmanın uygulanabilmesi, sağladığı imkânların etkin olarak kullanılabilmesi ve de yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için aralarında ayrıntılı bir veri tabanı oluşturmuşlardır. Bu veri tabanının dinamik tutulması ve sürekli olarak güncellenmesi hükme bağlanmıştır. “Bildirim ve Bilgi Değişimi Protokolü” çerçevesinde ülkeler, uygulama alanlarına giren konvansiyonel silah ve teçhizatlarına ilişkin ilk bilgileri antlaşmanın imza tarihinde Viyana’da tüm taraf ülkelere sunmuştur. Yine bu protokol gereğince imza tarihinden üç ay içerisinde; 18 Şubat 1991’e kadar, tüm akit üyelerin antlaşmayı parlemento onayından geçirmeleriyle, (bir başka ifadeyle antlaşmanın yürürlüğe girmesini müteakiben otuz gün içerisinde), her yıl 15 Aralık tarihinde ve üç yıllık indirim süresi sonrasında olmak üzere dört farklı zaman programında karşılıklı bilgi 143 Jan Kolasa, Disarmament and Arms Control Agreements: A Study on Procedural and Institutional Law, Universitatsverlag Brockmeyer, Bochum, 1995, s. 196. 144 Sergey Koulik, Richard Kokoski, Conventional Arms Control, Sipri Oxford Universty Press, New York, 1994, s. 27. 72 değişimine gidilmesi kararlaştırılmıştır. Bu hüküm uyarınca AKKA rejimi, taraf ülkelerden uygulama alanı içerisinde ne kadar silah ve teçhizatı bulunduğunu ve bunların tiplerini bildirmeyi zorunlu kılmıştır. Ayrıca tüm taraf ülkeler konvansiyonel kuvvetlerini konuşlandırdıkları yerleri de diğer taraf ülkelere bildirmekle mükellef kılınmıştır.145 Böylece, AKKA bilgi değişimi rejimi sayesinde, Atlas Okyanusu’ndan Ural Dağları’na kadar uzanan Avrupa Kıtası’nda yer alan yirmi iki ülkenin ve dolayısıyla iki ülkeler grubunun konvansiyonel kuvvet düzeylerine silah ve teçhizatın tiplerine ve nihayet bunların konuşlandırılma yerlerine ilişkin net bir ortak veri tabanının kurularak, güncel halde tutulması hedeflenmiştir. Antlaşmaya taraf ülkelerin kendi sorumluluk bölgelerini kapsayan bilgilerden oluşan bu resmin ne ölçüde gerçekleri yansıttığı ise, oluşturulan kapsamlı denetim mekanizmasının doğrulanması ile hedeflenmiştir.146 3.1.6 Denetim ve Verilerin Doğrulanması AKKA’dan önceki silahsızlanma çalışmaları ve antlaşmalarının hemen hemen tümü, akit ülkelerin karşılıklı beyanları ve tek taraflı iyi niyetleri ile sınırlı kalmış, bu da karşılıklı denetim ve verilerin doğrulanması hususlarının önüne geçerek tarafları gerçek anlamda bir silahsızlanma ve silahların denetimi sürecinden uzak tutmuştur. Diğer bir ifadeyle, silahsızlanma çalışmalarının en hayati hususlarından biri olan denetim mekanizması kurulamamış, yapılan tüm çabalar ve dialoglar ise karşılıklı güven ve teyit mekanizmasından yoksun kalarak başarısızlığa uğramıştır. 145 Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 67-68. 146 EK-II: AKKA Bildirim Formatları Listesi. AGİT şemsiyesi altında kurulmuş olan, AKKA-1/A Antlaşması da dâhil olmak üzere, AKKA rejimi ilgili her türlü bilgi değişimi, planlı/plansız denetim bildirimleri gibi her türlü talep, bildirim ve bilgi akışının, kısaca “Bilgi Değişim Protokolü” olarak anılan sekiz ek protokolden “5 Nolu Bildirim ve Bilgi Değişimi Protokolü” çerçevesinde standardizasyonu işlemidir. Tüm AGİT ülkelerinin dâhil olduğu ve AGİT şemsiyesi altında kurulan bu iletişim sistemi AKKA rejimine taraf ülkelerin Dışişleri Bakanlıkları tarafından kullanılmakta, takip ve kontrol edilmektedir. F00’dan F43’e kadar numaralandırılmış toplam 44 standart bildirim formatından; F00, F29 ve F31nolu bildirim formatları EK-II’de sunulmuştur. Kaynak: T.C Dışişleri Bakanlığı Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Dairesi Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Genel Müdürlüğü. 73 AKKA rejiminin en önemli özelliklerinden olan denetim ve verilerin doğrulanması hususu, hizmet dışı bırakılacak silahların mevkilerinden, “Denetime Tabi Birim”lere (DTB), “Beyan Edilmiş Mevkiler”den (BEM), taraf ülkeler arasında diplomatik kanallar esas alınarak kurulan özel bir iletişim ağına kadar çok detaylı ve kapsamlı terim ve tanımlamalarla hükme bağlanmıştır. AKKA denetim rejimi ve etkin olarak tüm taraf ülkelerce ve icra edilen yerinde denetimler AKKA’yı diğer silahsızlanma antlaşmalarından ayıran en önemli ve belirgin özelliklerden birisidir.147 Hizmet dışı bırakılan antlaşma ile sınırlandırılmış silah ve teçhizatların envanterden çıkarılmayı bekledikleri mevkiler -en fazla sekiz mevki- buralardaki sayıları ve tipleri taraf ülkelerce bildirime tabi tutulması ve bu hususa ek olarak, bu bekleme mevkilerinde antlaşmaya tabi herhangi bir başka silah ve teçhizat bulunuyorsa hizmet dışı bırakılan silah ve teçhizattan ayrı bir yere yerleştirilecek ve bu faal silah ve teçhizatların sayısı o taraf ülke tavan limitlerinin %1’ini veya 250 toplam adedini geçmiyecektir. İhraç ya da yeniden ihraç için bekletilen veya bu amaçla yenilenen on beş adetten fazla tank, zırhlı savaş aracı, top ile beş adetten fazla uçak ve on adetten fazla saldırı helikopteri bulunduran mevkiler ve bu mevkilerdeki silahların da taraflarca bildirim hükümlerine tabi tutulması AKKA denetim hususlarına dâhildir.148 Taraf ülkelerin, komuta yapıları, birlik adları ve yerleri, sahip bulundukları silah miktarları ile kara veya hava kuvvetlerinin emrinde olmayan birliklerde bulunan silahları açıklandıktan sonra, DTB olarak tanımlanan birlik veya tesisleri ile bunlardan birini veya daha fazlasını içeren mevkilerinin de bildirime tabi tutulması hükme bağlanmıştır. DTB’ler, kara kuvvetleri açısından, AKKA’nın sayısal sınırlamalarına tabi konvansiyonel silah ve teçhizat bulunduran tugay/alay, bağımsız tabur, tugay/alaya bağlı, ancak ayrı yerde bulunan veya kışlada konuşlandırılmış taburları ifade etmektedir. Hava kuvvetleri açısından, DTB’ler, hava üstleri, hava alayları, bağımsız filolar ve ayrı yerde konuşlandırılmış bağlı filoları içermektedir. Bunların dışında, AKKA’nın sınırladığı konvansiyonel silah ve teçhizatın bulunduğu 147 Sergey Koulik, Richard Kokoski, Conventional Arms Control, Sipri Oxford Universty Press, New York, 1994, s. 42-45. 148 EK-I: AKKA Tam Metni, IX. Madde, s. 12. 74 belirlenmiş daimi depolama mevkileri, yalnızca silah ve teçhizatın depolanmasına ve bakımına müsait tesisleri askeri depolar, ambar, garaj, atölye ve ilgili depolar olarak antlaşmada belirtilmiştir.149 BEM’ler ise, içlerinde bir veya daha fazla sayıda DTB bulunabilen tesis veya hudutları açıkça belirlenmiş coğrafi mevkiler olarak kabul edilmiştir. Bu mevkiler, AKKA’ya tabi silahlar atış poligonları, eğitim alanları, bakım ve depolama alanları, helikopter pistleri ile demiryolu yükleme tesislerini de kapsamaktadır. Taraf ülkeler, bu tanıma uyan mevkilerinin yerlerini, denetimde bulunacak tarafların ülkeye giriş yapılacakları noktayı, bu mevkilerde bulunan DTB’lerini ve her birimdeki silah ve teçhizatın tip ve sayılarını, detaylı olarak açıklamakla mükellef kılınmıştır.150 Oluşturulan bu detaylı ve sürekli bilgi değişimi rejimi, AKKA uygulama alanındaki konvansiyonel kuvvetlerin yapısı ile silah ve teçhizat sayıları hakkındaki bir tabloyu güncel ve sürekli elde tutmak amacıyla, uygulama alanına giren, çıkan, transit geçiş yapan, yeni hizmete giren veya çıkan silahlarla birlikte, silahların sayılarında bir önceki bildirime kıyasla gerçekleşen değişikliklerin bildirimini de kapsamına almıştır. Tüm bu hususlara, ek olarak, taraf ülkelerin herhangi birisinin silah ve teçhizat miktarında %10 veya daha fazla bir oranda değişiklik olması durumunda, bu gelişmenin en geç beş gün içerisinde diğer tüm taraflara bildirilmesi hükmü getirilmiştir.151 AKKA çerçevesinde yapılacak karşılıklı bilgi değişimi ve bildirimler dâhil tüm iletişimin resmi kanallardan yürütülmesi ile diplomatik kanallar esas olmakla birlikte, taraf ülkelerin kendi aralarında bilgisayar kullanımını da içeren Dışişleri Bakanlıkları nezdinde ayrı bir iletişim ağı kurulması öngörülmüştür. 149 EK-I: AKKA Tam Metni, X. Madde, s. 12. Sergey Koulik, Richard Kokoski, Conventional Arms Control, Sipri Oxford Universty Press, New York, 1994, s. 47-48. 151 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 17-18. 150 75 3.1.7 İzleme Hükümleri Atlantik’ten Urallar’a milyonlarca kilometrekareyi ve onbinlerce silah sistemini kapsayan, milli menfaatleri birçok noktada çelişen yirmi iki bağımsız ve egemen ülke arasında son derece teknik ayrıntılarla düzenlenmiş, silahsızlanma tarihinde benzeri bulunmayan AKKA’nın, tamamen aksaksız ve hiçbir yorum farkı bulunmadan taraflarca uygulamaya geçirilmesi ve bekasının sağlanması hususu taraflarca benimsenmiş ve bu yönde birtakım önlemler alınmıştır. AKKA’nın dinamik bir yapıya sahip silahsızlanma ve silahların kontrolü antlaşması olması ve tüm hususların ayrıntılı olarak esaslara bağlanmasından dolayı, Antlaşma’nın uygulanması sırasında çeşitli sorunların çıkması doğal kabul edilmiştir. Tüm taraf ülkeler, vuku bulabilecek sorunların süratle çözüme kavuşturulması, denetim faaliyetlerinin yürütülmesi esnasında varılacak yargıların, ülkeden ülkeye farklılık arz edebileceği ve aynı bilgilerin dahi farklı şekillerde yorumlanabileceği hususlarından hareketle, antlaşmada, uygulamadan doğabilecek aksaklıkların giderilmesi, yorum farklarının ortadan kaldırılması, dolaylı ihlal şikâyetlerinin incelenmesi ve zaman içinde antlaşmanın daha da güçlendirilmesi için gerekebilecek önlemlerin görüşülmesi amacıyla bir ODG kurulmasını hükme bağlamışlardır. ODG, AKKA’ya taraf yirmi iki ülkenin temsilcilerinden oluşan bir forum olarak teşkil edilmiştir. AKKA’nın amaçlarına ulaşması ve uygulamasının güçlendirilmesi için ODG’nin öncelikle, antlaşmanın hükümlerine uyulmasına ilişkin sorunları ele alması hükmü getirilmiştir.152 Bir ülkenin antlaşmaya uygun davranmadığı yolunda bir kuşku söz konusu olduğunda, bunun bir krize yol açmadan ODG’ye getirilmesi ve belirlenmiş usuller çerçevesinde çözüm yollarının aranması esas alınmıştır. Antlaşma metninin özüne aykırı olmamakla birlikte, antlaşmanın ruhuna ters olan bir davranışa girilmesi anlamına gelen dolaylı ihlallerin ve AKKA rejiminin uygulaması sırasında 152 Jan Kolasa, Disarmament and Arms Control Agreements: A Study on Procedural and Institutional Law, Universitatsverlag Brockmeyer, Bochum, 1995, s. 199-200. 76 görülebilecek muğlâklıkların giderilmesi çalışmalarının ele alınacağı yer, ODG olarak taraflarca benimsenmiştir. 3.1.8 Diğer Hususlar AKKA rejiminin tüm akit ülkeleri bağlayıcı diğer bazı önemli hükümleri ise şu şekildedir;153 - Antlaşma her taraf ülkenin kendi anayasal yöntemleri uyarınca parlamentolarında onaylanmayı müteakip yürürlüğe girecektir. - Antlaşma süresiz olarak yürürlükte kalacaktır ve başka bir antlaşma ile tamamlanabilir. - Üç veya daha fazla ülkenin antlaşma üzerinde değişiklik istemesi halinde Saklayıcı ülke (Hollanda) yirmi bir gün içerisinde tüm tarafların katılımıyla bir konferans düzenlenecektir. Her ülke değişiklik talebinde bulunabilir. Kabul gören değişiklikler de tüm taraf ülke parlamentolarında onaylanmayı müteakip yürürlüğe girecektir. - Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden kırk altı ay sonra ve takip eden her beş yılda bir tüm taraf devletlerin katılımlarıyla antlaşmanın işleyişini gözden geçirmek üzere “Taraf Devletler Konferansı” toplanacaktır. Konferansların düzenlenmesi sorumluluğu, AKKA’nın saklayıcı ülkesi olan Hollanda’ya verilmiştir. - Tarafların, çıkarları tehlikeye girdiğinde veya bir başka ülkenin antlaşma kapsamında olmayan silah veya araçlarını önemli miktarlarda arttırması durumunda, antlaşmadan çekilme hakkı saklıdır. - Antlaşmada kullanılan resmi diller, AGİK resmi dilleri olarak kabul edilen İngilizce, Rusça, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolcadır. 3.2 AKKA-1/A Nihai Belgesi AKKA’nın 19 Kasım 1990’da AGİK Paris Zirvesi’nde imzalanmasından sonra, taraf ülkeler arasında AKKA rejimi esasları çerçevesinde asker sayılarının 153 Jenonne Walker, Security and Arms Control in Post-Confrontation Europe, Oxford University Press, New York, 1994, s. 104-105. 77 sınırlandırılması amacıyla müzakerelere devam edilmiştir. Müzakereler sonucunda, 6 Temmuz 1992 tarihinde Helsinki’de toplanan AGİK zirvesinde, taraf ülkeler, ATTU bölgesinde154, hava savunma unsurları dâhil kara kuvvetleri, hava-yer unsurları dâhil hava kuvvetleri, deniz kuvvetlerinin büyük karargâhlar ve karada görevli personeli ile geri hizmet sınıfları dâhil olmak üzere büyük karargâhlar ile bu karargâhlara bağlı görev yapan birlikler, iç güvenlik birlikleri ve BM şemsiyesi altında görev yapan birlikleri kapsayan genel bir tavan bildirmişlerdir. Bu sınırlamalar antlaşmaya taraf ülkelerin kendince tespit ve beyan edilmiştir. 10 Temmuz 1992 tarihinde Helsinki’de imzalanan AKKA-1/A Nihai Belgesi’nin AKKA ile eş zamanlı olarak yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Otuz ülkenin taraf olduğu AKKA-1/A Nihai Belgesi aşağıda sıralanan sekiz bölümden oluşmuştur.155 - 1. Bölüm: İndirim Esasları - 2. Bölüm: Ulusal Personel Limitleri - 3. Bölüm: Revizyon Prosedürleri - 4. Bölüm: Bilgi Değişimi - 5. Bölüm: İstikrar Tedbirleri - 6. Bölüm: Doğrulama/Değerlendirme - 7. Bölüm: Gözden Geçirme Mekanizmaları - 8. Bölüm: Kapanış Bildirimi Taraf ülkelerin, beyan ettikleri tavan limitlerine, Nihai Belge’nin yürürlüğe girmesinden itibaren kırk ay içerisinde gerekli indirimleri yapmak suretiyle ulaşmaları kabul edilmiştir. AKKA’da olduğu gibi hukuki bağlayıcılığı bulunmayan AKKA-1/A’nın siyasi bağlayıcılığı mevcut olup, taraflar karşılıklı olarak AKKA rejimindeki gibi bilgi değişimi, doğrulaması/değerlendirmesi işlemlerini yapmayı kabul ederek; tarafların kendilerine özgü ulusal güvenlik düzenlemelerine diğer tüm taraf ülkelerin saygılı olacaklarının altı çizilmiştir. 154 Türkiye’nin AKKA’da alan dışı tutulan bölgesi (Muradiye-Patnos-Karayazı-Kemaliye-FekeCeylan-Gözne-Erdemli hattının güneydoğusunda kalan bölge) bu nihai belgede de taraf ülkelerce alan dışı bölge olarak kabul edilmiştir. 155 Jenonne Walker, Security and Arms Control in Post-Confrontation Europe, Oxford University Press, New York, 1994, s. 156-158. 78 Bu esaslar dâhilinde, Tugay/Alay/Bağımsız Tabur ve Hava Üssü/Filo düzeyinde askeri personel mevcuduna ilişkin bilgi değişimlerinin güncel olarak yapılmasını kararlaştırılmıştır. Türkiye, Kara Kuvvetleri için 445.000, Hava Kuvvetleri için 60.000 ve Büyük Karargâh ve Bağlı Birlikleri için 25.000 olmak üzere, toplamda 530.000 kişilik bir tavan limiti bildirmiştir. (Bkz.: Tablo-III) TABLO-III: AKKA-1/A Limitleri ve Taraf Ülkelerin Personel Mevcutları156 ÜLKE 1992 Antlaşma Tavanları 1 Ocak 1994 Mevcutları 1 Ocak 1995 Mevcutları ABD 250.000 137.271 116.472 Almanya 345.000 314.688 291.340 70.000 56.000 86.849 Belarus 100.000 92.664 98.525 Belçika 70.000 68.688 50.947 Birleşik Krallık 260.000 192.547 179.707 Bulgaristan 104.000 98.893 103.132 Çek Cumhuriyeti 92.893 93.333 67.702 Danimarka 39.000 29.893 30.158 Ermenistan 60.000 52.686 52.686 Azerbaycan 325.000 332.591 323.433 Gürcistan 40.000 - - Hollanda 80.000 66.540 44.250 İspanya 300.000 168.346 175.830 İtalya 315.000 290.224 280.674 İzlanda 0 0 0 Kanada 10.660 1.408 681 0 0 0 900 0 746 100.000 75.294 73.638 Fransa Kazakistan Lüksemburg Macaristan - 11.123 - Norveç 32.000 26.100 23.000 Polonya 234.000 269.670 262.770 Portekiz 75.000 42.534 48.274 Romanya 230.248 230.000 198.728 1.450.000 1.110.578 998.811 Slovakya 46.667 54.223 52.015 Türkiye 530.000 575.963 575.963 Ukrayna 450.000 495.156 475.822 Yunanistan 158.621 163.705 161.332 Moldova Rusya 156 Kaynak: Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 80. 79 3.3 Açık Semalar Antlaşması 11 Temmuz 1955’de ilk kez dönemin Birleşik Devletler Başkanı; EISENHOWER’ın, sürpriz bir taarruza karşı havadan gözlem ve denetim maksadıyla Sovyetler Birliği’ne yaptığı tekliften kaynaklanan antlaşma, 12 Şubat 1992’de Ottawa’da müzakere edilmeye başlanmış ve 20 Mart 1992’de yirmi beş ülkenin Dışişleri Bakanlarınca Helsinki’de imzalanmıştır. Açık Semalar Antlaşması’na (ASA) taraf ülkeler, imza tarihinde NATO ve VP’ye üye ülkeler -SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Beyaz Rusya-dir. Antlaşmaya taraf olmayan eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri antlaşmanın tabii üyesi olarak kabul edilmişlerdir. AKKA ve Viyana Belgelerini tamamlayıcı mahiyetteki ASA ile taraf ülkeler topraklarını karşılıklı olarak keşif uçuşlarına açmıştır. ASA’da AKKA’da olduğu gibi bir uygulama alanı belirlenmemiş, Kuzey Amerika Kıtası, Urallar’ın Doğusu ve Pasifik Okyanusu’na kadar antlaşmaya taraf yirmi beş ülkenin tüm ulusal sınırları gözlem uçuşlarına açılmıştır. Gözlem uçuşları ile elde edilen verilerin, büyük istihbari değerleri olmamasına rağmen, caydırıcılık özelliği taşıması nedeniyle ve AKKA hükümlerinin dolaylı ihlalini önlemesi açısından, ASA önemli bir gelişme olarak kabul edilmiştir.157 Açık Semalar rejimi ile silahların denetimi ve kontrolü alanındaki antlaşma ve düzenlemelerin uygulanmasına katkı sağlayacak önemli bir doğrulama mekanizması yaratılmıştır. ASA’yı 1994 yılında parlamento onayından geçiren Türkiye, 1 Ocak 2002’de resmen yürürlüğe giren Antlaşma gereğince keşif ve gözlem uçuşlarına 1 Ağustos 2002 tarihinden itibaren başlamıştır. Ayrıca Türkiye taraf ülkelerin topraklarında keşif ve gözlem uçuşları yapmak üzere, 6 Mayıs 2004 tarihinden itibaren gerekli sertifikasyonları tamamlanmış, CN–235 Casa tipi bir “Açık Semalar Uçağı”na sahiptir. Türkiye ayrıca Açık Semalar rejiminin çevresel ve 157 Jozef Goldblat, Arms Control A Guide to Negotiations and Agreements, Sage Publications, London, 1994, s. 167-170. 80 ekolojik amaçlı olarak kullanılabilmesi için yürütülen çalışmalara da destek vermektedir.158 3.4 Uyarlanmış AKKA 19 Kasım 1990’da imzalanan AKKA’nın temel amacı; Sovyetler Birliği liderliğindeki VP’nin özellikle Orta Avrupa’daki konvansiyonel güç üstünlüğünü ve bu güce dayalı olarak sürpriz bir taarruzla Orta ve Batı Avrupa’nın bir Sovyet işgaline uğramasını önlemek olmuştur. AKKA’nın temel mantığı da bloklar arasında asimetrik bir kuvvet indirimine giderek karşılıklı bir denge kurulmasına dayandırılmıştır. 08 Aralık 1991 tarihinde yılında Sovyetler Birliği’nin resmen dağılması, iki kutuplu dünya düzenini sona erdirmiş, Doğu Avrupa’da (Rusya, Belarus, Ukrayna, Moldova), Baltık Denizi Kıyısında (Estonya, Latviya, Litvanya), Kafkasya’da (Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan) ve Orta Asya’da (Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan) olmak üzere onbeş yeni ülke ortaya çıkmıştır. SSCB’nin dağılmasıyla Avrupa siyasi haritası ile birlikte askeri ve politik dengelerde değişmiştir.159 Rusya Federasyonu, Kuzey-Kafkasya Askeri Bölgesinde 1991 yılı sonlarında başlayan bölgesel çatışmaların -Çeçenistan’ın bağımsızlık mücadelesi- 1994 sonlarında şidetlenmesiyle knat limitlerini aşmış ve 5 Aralık 1994 tarihinde, Savunma Bakanı Vladimir Zhurbenko’nun ağzından AKKA üyelerine kanat sınılamalarının 1995 Kasım ayına dek revize edilmemesi durumunda Rusya’nın antlaşmadan tek taraflı olarak çekilebeceğini ifade etmiştir.160 Bu arada NATO’nun, V.P’nin eski üyelerine yönelik olarak 1994’te almış olduğu genişleme kararı RF tarafından kanatlar sorununun çözümünde pazarlık 158 http://www.mfa.gov.tr/silahlarin-kontrolu-ve-silahsizlanma.tr.mfa, Erişim Tarihi: 11 06 2011. Rıdvan Karluk, Küreselleşen Dünyada Uluslararası Kuruluşlar, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 599. 160 Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 148-149. 159 81 konusu yapılmıştır. Moskova’nın tutumunu ilk ve net olarak 1994 AGİT Viyana Zirvesinde Rus başdelegesi Vyacheslav Kulebyakin “Kabul edelim ya da etmeyelim, antlaşma bloklararası bir antlaşmadır.” şeklinde ifade etmiştir. 1995 yılı Mart ayı başlarında Moskova, Londra ve Waşington’da yapılan görüşmelerde, Rus Dışişleri yetkilileri NATO genişlemesini tolere etmek için; genişleme sonrasında eski Varşova Paktı bölgesinde NATO’ya ait nükleer silah ve birlik konuşlandırılmaması, genişleme sürecinde aceleci davranılmaması özellikle 1995 yılı sonundaki RF seçimlerinden önce herhangi bir genişleme adımı atılmaması, genişleme sürecinde Moskova’nın dışlanmaması, yeni üyelere Fransa ve İspanya örneklerindeki gibi sadece siyasi kanatta üyelik verilmesi, Moskova’nın bilgisi dışında eski Pakt bölgesinde herhangi bir NATO tatbikatı yapılmaması ve AKKA’nın uyarlanması hususlarını içeren yedi koşul öne sürmüştür. Batılı yetkililer bu ciddi koşullar karşında şakınlık yaşamış ve NATO genişlemesi için Rusya’ya verilecek en uygun tavizin AKKA revizyonu olduğuna karar vermişlerdir.161 Antlaşmanın XXI. Maddesi gereğince 1996 Mayıs ayında tüm taraf ülkelerin katılımıyla icra edilecek gözden geçirme konferansı 15–31 Mayıs 1996 tarihleri arasında Viyana’da düzenlenmiş ve bu konferans sonucunda kanatlar konusunda taraflar mutabakata varmıştır. 31 Mayıs 1996’da taraflarca kabul edilen ve hukuki bağlayıcılığı bulunan “Kanat Antlaşması” ile AKKA’nın değişen koşullara uyarlanmasının önü açılmıştır. Avrupa’da 1990 yılından itibaren değişen siyasi koşullar; VP’nin dağılması, AKKA uygulama alanında ortaya çıkan yeni devletlerin askeri bölge kavramlarının yerini alması gerekliliği bir başka ifade ile Antlaşma’ya taraf üye sayısının yirmi ikiden otuza çıkması, Orta ve Doğu Avrupa’da demokratikleşme sürecinin başlaması ve NATO’nun genişleme politikası gereğince, AKKA’nın değişen koşullara uyarlanması bir mecburiyet olmuştur. Böylece AKKA rejimine üye taraflar arasında, 1996 sonlarında başlayan uyarlama müzakereleri “Uyarlanmış AKKA/Uyarlama 161 Jane M. O. Sharp, a.g.e, s. 153-155. 82 Antlaşması”nın (UAKKA) 19 Kasım 1999 tarihinde AGİT162 İstanbul Zirvesi’nde imzalanmasıyla sonuçlanmıştır.163 Hukuki bağlayıcılığı bulunan UAKKA’da taraf devletlerden bazılarının (Beyaz Rusya, Macaristan, Moldova, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Polonya, RF, FAC, Ukrayna, Gürcistan) tek taraflı olarak üstlendikleri ve RF ile Gürcistan’ın ikili olarak üstlendikleri siyasi bağlayıcılığı olan birtakım yükümlülükler “Nihai Senet” belgesi ile tüm taraf ülkelerce kabul edilmiştir.164 Uyarlanmış AKKA’da mevcut AKKA rejimine bazı temel değişiklikler getirilmiştir. Bu değişiklikler uyarınca grup ülkeler yapısına son verilmiş ve bloklar için belirlenmiş silah tavanları yerini her bir taraf ülke için ulusal ve ülkesel tavanlara bırakmıştır. Tablo-IV de görüleceği üzere Türkiye personel tavan limitinde ve mevcut sayılarda RF’nin ardından AKKA’ya taraf ülkeler içerisinde 2002 yılı başlangıcı itibariyle ikinci sırayı almıştır. Batıda ki komşuları Bulgaristan ve Yunanistan ile ASSA ve AKKA-1/A’ya dair ülkesel limitleri ve mevcut kuvvetleri mukayase edildiğinde Türkiye’nin gözle görülür bir üstünlüğü olduğu görülmektedir. “Ulusal Tavan”, her bir taraf ülkenin kendi envanterinde bulunduracağı, Antlaşmayla sınırlı konvansiyonel silah ve teçhizat düzeyini; “Ülkesel Tavan” ise, o ülkenin topraklarında bulunabilecek müttefik ülke kuvvetleri dâhil toplam silah ve teçhizat düzeyini belirlemektedir. (Bkz.: Tablo-IV) Ulusal tavanlar, AKKA’ya tabii beş silah kategorisi olan; tank, zırhlı muharebe aracı, top, savaş uçağı ve taarruz helikopteri sınıflarındaki silahları ayrı ayrı sınırlamış, ülkesel tavanlar ise bu beş sınıftan sadece kara silahlarını sınırlamıştır. UAKKA, antlaşmaya taraf otuz ülkenin hepsinin ulusal parlamentolarında onaylanmasını müteakip onay belgelerinin Hollanda Krallığı’na -AKKA rejiminin saklayıcı ülkesidir- iletmeleriyle yürürlüğe girecektir.165 AGİT şemsiyesi altında güvenliğin askeri boyutu kapsamında toplam dört mekanizma mevcuttur. Bu mekanizmalar; GGAÖ, AKKA, Güvenliğin siyasi ve askeri veçheleri ile ilgili davranış ilkelerini içeren; “Davranış İlkeleri Rehberi” (DİR), ve ASA’dır. 163 Office of Information and Press, NATO El Kitabı, NATO, Brussels, 2001, s. 139. 164 http://www.fas.org/nuke/control/cfe/text/final act of cfe.htm, Erişim Tarihi: 12 Haziran 2011 165 http://www.un.org/disarmament/HomePage/ODAPublications/Yearbook/2004/Html, Erişim Tarihi: 14.06.2011. 162 83 166 Tablo IV: 01 Ocak 2002 İtibariyle AKKA Üyelerinin Ülkesel Tavanları ve Mevcutları DEVLET Tank ZMA Top __________ __________ __________ Tavan Mevcut Tavan Mevcut Tavan Mevcut Uçak Helikopter __________ Tavan Mevcut AKKA-1/A __________ Tavan Mevcut ____________ Tavan Mevcut Ermenistan 220 110 220 146 285 229 100 6 50 7 60 000 44 618 Azerbaycan 220 220 220 210 285 282 100 48 50 15 70 000 69 966 Belarus 1800 1608 2 600 2507 1615 1471 294 212 80 58 100 000 79 870 Belçika 334 146 1 005 743 320 270 231 135 46 46 70 000 39 123 Bulgaristan 1475 1475 2 000 1885 1750 1738 235 232 67 43 104 000 54 495 Kanada 77 0 263 0 32 0 90 0 13 0 10 660 0 Çek Cum. 957 622 1 367 1241 747 585 230 112 50 34 93 333 49 491 Danimarka 353 238 336 311 503 479 106 68 18 12 39 000 25 293 Fransa 1306 1084 3 820 3339 1292 764 800 588 374 284 325 000 184 988 Gürcistan 220 90 220 114 285 109 100 7 50 3 40 000 40 000 Almanya 4609 2460 3 281 2382 2445 1725 900 386 280 202 345 000 271806 Yunanistan 1735 1735 2 498 2176 1920 1901 650 523 65 20 158 621 158621 Macaristan 835 743 1 700 1478 840 834 180 92 108 49 100 000 33 408 İtalya 1348 1253 3 339 2934 1955 1404 650 497 142 133 315 000 173522 Kazakistan 50 0 200 0 100 0 15 0 20 0 0 0 Moldova 210 0 210 209 250 148 50 0 50 0 20 000 7 227 Hollanda 743 328 1 040 689 607 392 230 143 50 14 80 000 37 981 Norveç 170 141 275 245 491 184 100 72 24 0 32 000 14 733 Polonya 1730 1144 2 150 1392 1610 1482 460 207 130 111 234 000 162693 Portekiz 300 187 430 353 450 363 160 101 26 0 75 000 36 751 109143 Romanya 1375 1258 2 100 2051 1475 1384 430 204 120 22 230 000 Rusya Fed. 6350 5066 11280 9647 6315 5874 3416 2406 855 523 1 450000 650802 Slovakya 478 272 683 534 383 374 100 79 40 19 46 667 32 366 İspanya 891 698 2 047 1002 1370 1054 310 191 80 28 300 000 160372 515749 Türkiye 2795 2445 3 120 2831 3523 2990 750 343 130 28 530 000 Ukrayna 4080 3895 5 050 4725 4040 3705 1090 855 330 205 450 000 305000 Bir. Krallık 1015 608 3 176 2344 636 459 900 511 356 267 260 000 206762 ABD 4000 657 5 152 1639 742 327 784 228 396 132 250 000 98 232 Tablo-IV dikkatle inclendiğinde Transkafkasya Bölgesinde bulunan üç devletin -Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan- ülkesel tavanlarının ve 2002 yılı itibariyle sahip oldukları konvansiyonel güçlerin hemen hemen denk olduğu görülmektedir. Personel mevcutları başta olmak üzere tüm ASSA’larda ise Azerbaycan’ın üstünlüğü göze çarpmasına rağmen, Ermenistan’ın 2002 yılı itibariyle, yaklaşık on yıldır Azerilere karşı inatla ve başarıyla sürdürdüğü Karabağ kuşatması, Moskova’nın mutat askeri ve ekonomik desteği ile devam etmiştir. 166 Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 2002 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2002, s. 710. 84 IV. BÖLÜM AKKA’NIN SONUÇLARI ve TÜRKİYE’YE ETKİLERİ 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın geçişe açılması ve ardından yıkılması ile simgelenen Doğu Avrupa olayları patlak vermiş ve uluslararası ilişkilerde köklü değişikliklere neden olmuştur. Silahlanma yarışının ekonomik yüküyle daha fazla baş edemeyen Sovyet askeri varlığı, bölgedeki etkisini yitirmeye başlayınca, SSCB ile Batı Avrupa arasında Demir Perde görevini üstlenmiş VP üyesi Doğu Avrupa devletleri münferit davranmaya başlamıştır. Ardından SSCB’de uzun zamandır süregelen ve bir noktada da milliyetler sorunu ile başlayan siyasal ve ekonomik problemler Gorbaçov’un Prestroyka ve Glasnost politikalarının başarısızlığı ile birleşerek Sovyet Rusya’nın yıkılmasına ve Pakt’ın dağılmasına neden olmuştur.167 Soğuk Savaşı NATO; küreselleşmeyi ise batı dünyası kazanmıştır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan belirsizlik ve istikrarsızlıklar kısa zaman içerisinde bölgesel çekişmelere dönüşmüştür. Kökten dinci ve mikro milliyetçi akımlarla ortaya çıkan ulus-devlet dışı oluşumlar ile bölgesel nitelikten küresel niteliğe bürünen terörizm siyasi ve askeri birer tehdit olarak NATO’nun karşısına çıkmıştır.168 19-21 Kasım 1990 tarihlerinde otuz dört ülkenin -Almanya’nın birleşmesi ile otuz beş olan ülke sayısı otuz dörde düşmüştür, Arnavutluk gözlemci statüsü ile iştirak etmiştir- devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla AGİK Paris Zirvesi gerçekleştirilmiştir. 1975 yılında, Helsinki Nihai Senedi’nin imzalanmasından sonra bu düzeydeki ilk toplantı olan Paris Zirvesi ile Avrupa’nın bölünme ve çarpışma dönemi kapanmış ve yeni bir Avrupa için karşılıklı saygı ve işbirliğine dayalı yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemin başlangıcında üç faktör etkili olmuştur. Baskın Oran, “Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, AÜSBF Yayınları, Cilt:51, Sayı:1, AÜSBF, Ankara, 1997, s. 357. 168 A. Bilgin Varlık; “Geleceğin Güvenlik Ortamında NATO’nun Konumu Nasıl Şekillenecektir?” Silahlı Kuvvetler Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Sayı: 384, Ankara, Nisan 2005, s. 32. 167 85 Birincisi AGİK süreci, ikincisi Orta ve Doğu Avrupa’da demokratikleşme sürecinin başlaması ve Almanya’nın birleşmesi, üçüncü ise 6 Mart 1989’da Viyana’da başlayan ve Paris Zirvesi’nden iki gün önce tamamlanan AKKUM sürecidir.169 Bilindiği gibi AKKA’nın imzalandığı tarihteki temel mantığı, iki kutuplu sistemin devamlılığı üstüne oturtulmuştur. Bu nedenle de antlaşma kapsamına dahil edilecek silah sistemleri ve bunlarda yapılacak bazı indirimler ve sınırlamalar yoluyla NATO ve VP arasında konvansiyonel kuvvetler dengesinin kurulması amaçlanmıştır. AKKA uygulama alanı olarak belirlenmiş Atlas Okyanusu’ndan Ural Dağları’na kadar uzanan bölgedeki antlaşmaya taraf ülkelerin 17 Kasım 1995 tarihi itibariyle ellerinde bulundurabilecekleri toplam azami konvansiyonel silah ve teçhizat miktarları 20.000 tank, 30.000 zırhlı savaş aracı, 20.000 topçu silahı, 6.800 savaş uçağı ve 2.000 saldırı helikopteri olarak belirlenmiştir.170 AKKA rejimi, antlaşma kapsamına dâhil edilen silah sistemlerinin ittifaklar içinde dağılımında önceliği ülkelerden çok bölgelere vermiştir. Temmuz 1992 yılında yürürlüğe giren AKKA’da saptanmış bu genel sınırlamaların yanı sıra, bölgesel düzeyde de sınırlamalara gidilmiştir. Buna göre antlaşma ülke grupları için belirlenen azami silah miktarlarının herhangi bir bölgede istikrarsızlık yaratmayacak şekilde yoğunlaşmasını engellemek amacıyla, uygulama alanı içindeki ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği’nin askeri bölgelerini iç içe geçmiş halkalardan oluşan dört coğrafi alt bölgeye ayırmıştır. Alt bölgeler, tüm uygulama alanından başlayarak giderek küçülmekte ve en küçük bölge olan Orta Avrupa Bölgesi’nde son bulmaktadır. İç içe geçmiş coğrafi bölgeler ile her bölge için belirlenen alt tavanlardan oluşan bölgesel düzenleme, bir yandan Orta Avrupa’daki kuvvet yoğunlaşmasının sayısal sınırlamalar yoluyla dışarı doğru dağılmasını sağlarken, diğer yandan da Türkiye’nin içinde bulunduğu kanatlar bölgesi için öngörülen sınırlamalar ile kuvvetlerin bu bölgelerde yoğunlaşmasının önüne geçilmiş ve Nurettin Türsan (Der.), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1993, s. 34. 170 Burak Akçapar, The International Law of Conventional Arms Control in Europe, Nomos Verlagsgesellschaft Baden-Baden, Munich, 1996, s. 128-129. 169 86 böylece antlaşmaya taraf hiçbir ülkenin güvenliğinin olumsuz şekilde etkilenmemesi hedeflenmiştir.171 4.1 AKKA’nın NATO ve VP Açısından Sonuçları Silahsızlanma tarihinin en kapsamlı antlaşması olarak kabul edilen AKKA; tarafların savunma bakanları tarafından açıklanan AKKA uygulama alanı içerisindeki toplamda 300.000’in üzerinde konvansiyonel silah ve silah sisteminin imha, dönüşüm ve transferi işlemlerinin masaya yatırıldığı AKKUM sürecini müteakip NATO ve VP üyesi yirmi iki ülkenin devlet ve hükümet başkanlarınca imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. AKKUM öncesi VP’nin tahmini; 23.000 savaş uçağı ve helikopter, 90.000’den fazla tank, 117.000’den fazla ZMA ve 128.000’den fazla topçu sistemi iken, NATO’nun tahmini; 26.000’den fazla savaş uçağı ve helikopter, 80.000’den fazla tank, 144.000’den fazla ZMA ve 64.000’den fazla topçu sistemi şeklinde olmuştur.172 AKKA ile toplamda yaklaşık olarak 100.000 parça silah ve silah sistemi (tank, top, zırhlı araçlar, uçak ve helikopter) üç yıl içerisinde parçalanmaya ve tahrip edilmeye mahkûm edilmiştir. Batı basını bunu “Avrupa’nın yeni düzeni büyük bir tahrip harekâtı olacaktır.” şeklinde yorumlamıştır. Böylece VP’nin NATO üzerindeki ezici konvansiyonel kuvvet üstünlüğü ve Orta Avrupa’daki eski Demir Perde Ülkelerinde konuşlu bulunan Kızılordu’nun baskısı sona ermiş, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca süregelen ideolojik bölünme ile geniş çaplı bir konvansiyonel harp ihtimali de ortadan kalkmıştır. Antlaşma esaslarına göre Doğu Bloğu üyeleri, Batı Bloğu üyelerine nazaran yaklaşık dokuz kat fazla silahı tahrip etmekle mükellef kılınmıştır. Antlaşma ile SSCB -dağılmasından sonra RF- konvansiyonel üstünlüğünü yitirmiş fakat nükleer gücünden hiçbir şey kaybetmemiştir. Ayrıca antlaşmanın denetim hükümleri 171 Nurşin Ateşoğlu Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 173. 172 Jürgen Altmann & Peter Deak & Vadim I. Makerevsky & Catherine Kelleher, “Verification and Conventional Arms Reductions”, Verification Monitoring Disarmament, Westview Press, Boulder, 1991, s. 165. 87 gereğince topraklarında hemen hemen her gün bir Batılı Denetim Ekibi’ni karşılamak ve refakat etmek zorunda kalmıştır. AKKA, yaklaşık yirmi aylık çetin bir müzakere sürecinden sonra imzalanması sebebiyle tüm taraflarca teknik bir başarı kabul edilmiştir. AKKUM boyunca birçok teknik ve bölgesel problemler yoğun çabalar sonucunda çözüme kavuşturulmuştur. Bir tank ya da zırhlı aracın tanımı için yaklaşık bir yıl tartışılmıştır. Yunanistan; Mersin krizini173 yaratmış ve Gözne’den denize ifadesini, Türkiye’nin Mersin Limanı’nı da uygulama alanı dışına dâhil edebileceğini öne sürerek Gözne’den Erdemli’ye olarak değiştirmesini istemiştir. Türkiye; SSCB’nin Kafkasya’daki yarı askeri kuvvetlerine (YAK) itiraz etmiş ve AKKA rejimine dâhil edilmesini talep etmiştir. Bu iki bölgesel kriz de talep edenlerin lehine tüm taraflarca mutabık kalınmak suretiyle çözümlenmiştir. Ayrıca ABD’nin Avrupa topraklarındaki askeri yığınakları, depolardaki silahları ve fabrikalarda imal aşamasında olan silahları üzerinde aylar süren tartışmalar yaşanmış, Batı Avrupalı silah üreticileri ile ABD’li silah üreticileri, ABD’li silah fabrikalarının antlaşma kapsamı dışında tutulması ile adeta birbirlerine girmişlerdir.174 Tarafların AKKUM başlangıcındaki tutumları, yaklaşık iki yıl süren müzakereler sürecinde yaşanan siyasi gelişmeler sonucunda değişime uğramış ve antlaşmasının imza aşamasının öncesinde yaşanan siyasi gelişmelerin de etkisiyle, nihai kararlar müzakerelerin başlangıcında saptanan hedeflerden bazı farklılıklarla kabul edilmiştir. Fakat bu husus, AKKA’nın Görev Yönergesi amaçlarından uzaklaştığı veya NATO’nun istikrarlı bir güvenlik dengesi için önceden saptamış olduğu amaçlarından vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. Aksine AKKA rejimi, yaklaşık yarım asır süren Soğuk Savaş Dönemi’nin kendine özgü koşullarıyla 173 Yunanistan, Türkiye’nin Kıbrıs’a kuvvet kullanımına imkân vereceği gerekçesiyle, Mersin’in AKKA uygulama alanı dışında bırakılmasına itiraz etmiştir. Bu itirazda Atina Hükümeti’nin asıl amacı Kıbrıs’a kuvvet kaydırımlarını AKKA rejimi vasıtasıyla denetim altına almaktı. Bu hususta, müzakerelere Türk delegasyonunun askeri kanadında iştirak eden Tümamiral Güven Erkaya’nın önerisiyle; Mersin Limanı dışarıda kalacak şekilde limanın batısındaki deniz feneri nirengi noktası olarak kabul edilmiş ve fenerin doğusu uygulama alanı dışında bırakılmıştır. Bu sayede limandan yapılacak askeri ve lojistik sevkiyatlar bildirim hükümlerinden muaf tutulmuştur. Bkz.: Taner Baytok, Bir Asker Bir Diplomat, Doğan Kitapçılık AŞ, İstanbul, 2001, s. 86. 174 Nurettin Türsan (Der.), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1993, s. 39. 88 biçimlenmiş, Avrupa siyasi ve güvenlik yapılarının çözüldüğü ve yerini henüz kaba hatlarıyla ortaya çıkan yeni bir güvenlik düzenine bıraktığı bir dönemde, yirmi iki ülkenin her birinin uzlaşı ve fedakârlıkları sayesinde kabul edilmiştir. Silahsızlanmaya ilişkin bu karmaşık hukuki düzenlemenin çok geniş bir coğrafyada ve katılımla kabul edilmesi, bu hukuki düzenlemeyi iyi niyetle ayakta tutmaya çalışmak için gerekli siyasi iradenin, tüm taraflarda mevcut olduğunu göstermiştir.175 AKKA rejimi, daha düşük düzeylerde kurduğu kuvvet dengeleriyle ve kapsamlı denetim mekanizmasıyla, Avrupa’nın siyasi ve askeri yeni düzeninin temel taşlarından biri olmuş, Doğu Avrupa ülkeleri ile Rusya Federasyonu’nun (RF) Batı Avrupa’ya uyum sürecine, bölgeye askeri açıdan istikrar ve güven getirerek çok önemli katkılar sağlamıştır. SSS dönemde alt-bölgesel sorunların çözümünde de model olarak kabul edilen AKKA, 1995 yılında imzalanan ve Balkanlar’daki etnik çatışmaları sonlandıran Dayton Barış Antlaşması’nın silahların denetimi, alt bölgelerin ve ASSA’ların tespiti gibi hükümleri AKKA örnek alınarak hazırlanmıştır.176 Fransa Harp Akademisi ve Yüksek Askeri Öğretim Direktörü Korgeneral Mıchel Guıgnon’un 27 Kasım 1991’de İstanbul Harp Akademileri’nde verdiği “XXI. yüzyılda Avrupa’nın Güvenliği” konulu konferansta; “Sovyet kuvvetlerinin Doğu Almanya ve Çekoslavakya’dan çekilmesi bizim için önemli bir olaydır. 200 yıldan beri ilk defa Fransa, sınırlarının hemen yakınında bir askeri tehditle karşı karşıya bulunmamaktadır. Fransa halkı, savunması için önemli fedakârlıklarda bulunma gereğini, geçmişe oranla artık o kadar açık bir şekilde görmemektedir. Bunun sonucunda askeri bütçelerin yeniden gözden geçirilerek azaltılması yolunda bir eğilim mevcuttur ve bu eğilim sadece Fransa’ya özgü değildir. Hatta Fransa’da diğer Batı Avrupa ülkelerinde olduğu kadar belirgin değildir.” diyerek AKKA rejimi ile Avrupa Kıtası’na gelen askeri istikrar ve güveni açık bir şekilde ifade etmiştir.177 175 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 48. 176 John E. Peters, Cfe and Military Stability In Europe, Rand, Washington, 1997, s. xii-xiii. 177 Mıchel Guıgnon, “21 nci Yüzyılda Avrupa’nın Güvenliği Konferansı”, 27 Kasım 1991, İstanbul, Harp Akademileri, s. 3. 89 Birçok dış politika çevresi 1990’da Berlin duvarının yıkılması ve VP’nin dağılmasıyla NATO’nun işlevsiz ve düşmansız kaldığını belirterek onun da kendini ilga etmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Avrupalı ittifak üyeleri savunma bütçelerini revize ederek ciddi boyutlarda azaltmış ve kaynaklarını ekonomik ve sosyal gelişimlerine aktarmıştır. SSS dönemde ittifak üyelerinin savunma harcamaları %4,5’den %2,5’e, hatta %2’nin altına düşmüştür.178 AKKA’nın ekonomik sonuçları kapsamında taraf ülkelerin milli savunma harcamalarına olumlu yönde sağladığı katkılara Joshua M. Epstein tarafından 1990 yılında ABD’nin saygın araştırma kurumlarından, “The Brooking Institution”da yapılan araştırmada; AKKA’nın daha fazla silah indirimine tabii tutulması ve içyapısının yeniden düzenlenmesi ile milli savunma harcamalarında ciddi düşüşler görüleceği çeşitli faraziyeler ve sayısal veriler ile açıklanmıştır. Ayrıca çalışmada Kongre ve Milli Savunma Bakanlığı bütçe tahminlerine göre 1990 yılı koşullarında AKKA indirimlerinin yalnızca ABD Kara Kuvvetleri savunma harcamalarında yıllık bazda yalaşık 1,8 milyar dolarlık bir azalmaya neden olduğu, buna Hava Kuvvetlerinin de dâhil edilmesiyle, bu rakamın iki milyar doları geçtiği tespit edilmiştir. 1990 yılı itibariyle öngörülen bu rakamların antlaşmaya taraf ülke ekonomileri için nedenli ciddi miktarlar olduğu görülmektedir.179 AKKA’nın yürürlüğe girmesini müteakip akit ülkelerin, kırk ay sonra ulaşması gereken tavanlar ve bu tavanlara ulaşabilmek için mensup oldukları gruplar içindeki diğer ülkelerle istişareler yoluyla belirleyip, antlaşmanın imza tarihinde beyan ettikleri azami silah düzeyleri ile yine imza tarihinde bildirdikleri konvansiyonel silah mevcutlarının mukayesesinden aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkmıştır.180 Gerçek anlamda indirimler SSCB ve diğer Pakt ülkeleri tarafından yapılmıştır. NATO tarafında sadece FAC, Almanya’nın birleşmesi sonucu devraldığı Erdoğan Öznal, “NATO’nun Geleceği”, Ulusal strateji, Sayı: 35, İstanbul, Mayıs 2003, s. 50-51. Joshua M. Epstein, Conventional Force Reductions, The Brookings Institution, Washington, s. 48-49. 180 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 49-50. 178 179 90 Doğu Alman silahlı kuvvetlerinin fazla silah ve teçhizatını da tasfiye zorunda kalmış ve önemli miktarlarda indirimler yapmıştır. En büyük imha ve indirimler Sovyetler Birliği -dağılmasından sonra Rusya Federasyonu- tarafından yapılmıştır. Urallar’ın batısında konuşlu AKKA rejimine tabi konvansiyonel silah ve silah sistemlerinin bir kısmı yerinde indirime tabi tutulmuş; bir kısmı ise alan dışı bölge olan Urallar’ın doğusuna kaydırılmıştır. RF’nin indirimler sonrası uygulama alanı içinde, AKKA öncesindeki miktarların birkaç misli altında silah ve silah sistemi kalmıştır. ABD basını AKKA’nın imzalanmasıyla NATO’nun konvansiyonel anlamda uzun yıllardır içinde bulunduğu askeri tehdidin bertaraf edildiğini ilan ederken, SSCB Hükümeti’nin özellikle AKKUM boyunca ve 1990 Kasım’ından sonra Uralların batısındaki sayısı 17.000’i bulan tank, zırhlı muharebe aracı ve topçu sistemlerinden müteşekkil indirim kapsamına giren birçok silah ve siah sistemini Ural Dağları’nın doğusuna nakletmesi hususunun altını çizerek batı kamuoyunun dikkatini çekmiştir.181 Bu gelişme Batılı devletleri, antlaşmanın bekası konusunda ciddi bir biçimde rahatsız etmiştir. 1991 yılı Haziran ayında Fransa’nın182 talebi ve antlaşmanın XXI. Maddesi uyarınca Oslo’da olağanüstü bir konferans düzenlenmiştir. Moskova Hükümeti 14 Haziran 1991 tarihli, hukuki bağlayıcılığı bulunan bu belge ile AKKA’nın onay ve uygulama sürecini teminen ek yükümlülükler üstlenmiş ve bir nevi ortaya çıkan güven bunalımının önüne geçmiştir.183 Dönemin Sovyet Dışişleri Bakanı Edvard Schwardnadze, Batı’nın ısrarlı girişimleri karşısında bu konu ile ilgili olarak ABD, İngiltere ve Fransa’da çeşitli 181 Jessica Lee, “Military threat lifts, but caution remains; President’s Schedule for today in Paris” USA TODAY, 20 Kasım 1990, s. 9. 182 AKKUM boyunca Fransa ve İngiltere antlaşma kapsamına kaçamak yolları tıkayıcı bir madde eklenmesini istemişlerdir. Fakat ABD bu tip bir hükmün antlaşma kapsamına deniz kuvvetleri ile ABD topraklarını da dâhil edilebileceğini ve de bu tip bir maddenin taraflarca çok tartışılacağını öne sürerek karşı çıkmıştır. Fransa ayrıca antlaşmaya “herhangi bir taraf ülke, dış çevresinde; bölgesindeki konvansiyonel dengeyi tehdit eden askeri bir yığınaklanma” tespit etmesi ve bu tespitin ODG’da kabul edilmesi durumunda tespitte bulunan ülke AKKA rejminden tek taraflı olarak çıkabilir.” şeklinde bir hüküm koydurmuştur. Bkz.: Nurettin Türsan (Der.), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1993, s. 42-43. Fransa’yı (Oslo Konferansı Paris Hükümeti tarafından talep edilmiştir.) doksanların başında bu denli rahatsız eden, telaşa kapılmasına ve bu tip bir hüküm koydurmasına neden olan asıl gelişme Almanya’nın birleşmesi olarak gösterilebilir. 183 EK-III: 14 Haziran 1991 Tarihli Oslo Konferansı Nihai Belgesi. 91 açıklamarda bulunmuş ve Batı kamuoyunu ikna etmeye çalışmıştır. Yapılan açıklamalarda uyulama alanı dışına çekilen silahların uzak doğuda konuşlu bulunan Sovyet birliklerinin modernizasyonunda kullanılacağı ve geri kalan kısmının da sivil amaçlı olarak kullanılmak üzere dönüşüme tabi tutulacağı ya da imha edileceği belirtilmiştir. Fakat Moskova yönetimi, 1993 yılından sonra bu konudaki belirsizlikleri gidermekten uzak kalmıştır. Antlaşmanın imza gününden sonra indirime tabi tutulacak silahların satışı mümkün olmadığından ve bu nedenle imha ya da dönüştürme işlemlerine maruz kalacaklarından dolayı SSCB durumu önceden farketmiş ve Doğu Avrupa’daki silahlarının yarısına yakın bir kısmını Urallar’ın doğusuna nakletmiştir.184 Yunanistan’ın da AKKA’nın imzalanması müteakip hiç vakit kaybetmeden 1990 Aralık ayında imha etmek durumunda kaldığı silah ve teçhizatlarını -Fransız yapımı AMX-30 ana savaş tankları ve çok sayıda 155 mm.lik toplar- Selanik Deniz Üssü’nden feribotlar ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne gönderdiği şeklinde Türk basınında haberler çıkmış, fakat daha önce de bazı NATO menşeili silah ve silah sistemlerini Güney Kıbrıs Yönetimi’ne veren Atina’ya Ankara’dan bu konuda bir tepki ve ikaz gösterilmemiştir.185 Antlaşmanın SSCB açısından diğer artı bir tarafı da hava kuvvetlerinde olmuştur. Batı ittifakı bu konuda AKKUM başlangıcında ki hedefine ulaşamamıştır. Çünkü SSCB Almanya’nın birleşmesi ve batı bloğunda yer bulmasının kendileri açısından menfi bir durum yarattığını ve bu durumun telafisi için bir ödün verilmesi hususunda müzakerelerin sonuna dek inatla direnmiş; AKKUM başlangıcında sadece avcı bombardıman uçaklarının kapsam dahilinde yer alması hususunda ısrar eden Sovyet delegeler müzakerelerin 7. Döneminde; yine bir Sovyet delege olan Oleg Grinevsky’in 3. Dönemde önerdiği dörtlü uçak tasnifine giren tüm kategorilerdeki uçakların -savaş, hava keşif, hava savunma ve avcı bombardımanNurettin Türsan (Der.), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1993, s. 42. 185 Ankara Özel, “Atina’dan Rumlara silah”, Milliyet, 15 Aralık 1990, s. 16. 184 92 AKKA kapsamına dâhil edilmesini kabul etmiştir. İngiliz ve Alman delegelerle anlaşma sağlanmasını müteakip, dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile SSCB Dışişleri Bakanı Eduard Shevardnadze SSCB’nin savaş uçağı ülkesel limitini 5.150 olarak belirlemiştir. Böylece Tablo-V de görüldüğü üzere, Moskova yönetimi savaş uçağı başlığında, yeterlik kuralı olan üçte bir kuralını uygulamaya koydurmamayı başarmıştır. 3 Kasım 1990’da Pakt üyeleri arasında imzalanan Budapeşte Anlaşması’na göre; NATO’nun o dönemde elinde 6.100 savaş uçağı mevcutken, SSCB tek başına 5.150 savaş uçağına sahip olma hakkını elde etmiştir.186 Tablo V: Budapeşte Anlaşması Uyarınca VP Üyelerinin AKKA Limitleri187 VP Tank ZMA * ZPMA ** ASMA *** ZAMK Top Savaş Taarruz Uçağı Helikopteri Bulgaristan 1.475 2.000 1.100 100 79 1.750 235 67 Çekoslovakya 1.435 2.050 1.430 103 50 1.150 345 75 Macaristan 835 1.700 1.020 85 29 840 180 108 Polonya 1.730 2.150 1.700 107 60 1.610 460 130 Romanya 1.375 2.100 500 105 60 1.475 430 120 SSCB 13.150 20.000 12.250 1.000 462 13.175 5.150 1.500 VP 20.000 30.000 18.000 1.500 740 20.000 6.800 2.000 *ZPMA: Zırhlı Personel Muharebe Aracı **ASMA: Ağır Silahlı Muharebe Aracı ***ZAMK: Zırhlı Araca Monteli Köprüler 186 Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 49-52. 187 Kaynak: Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 1992: World Armaments and Disarmament, Oxford University Press, Oxford, 1992, s. 470. 93 Diğer Doğu Avrupa ülkelerinin AKKA öncesi ve sonrası silah düzeylerine göre yapacakları indirim yüzdeleri, her beş kategorinin ortalaması itibarıyla, Çekoslovakya %62, Romanya %44, Bulgaristan %34, Polonya %28 ve Macaristan %21 olarak belirlenmiştir. Bu veriler, SSCB dışındaki Pakt üyelerinin, AKKA öncesinde sahip oldukları silah düzeyleri itibarıyla güç sıralamasını da değiştirmiştir. Buna gore AKKA öncesi Çekoslovakya, Romanya, Polonya, Bulgaristan, Macaristan şeklinde olan konvansiyonel güç sıralaması, AKKA tavanlarına ulaşılmasından sonra Polonya, Romanya, Bulgaristan, Çekoslovakya ve Macaristan olarak değişmiştir. (Bkz.: Tablo-V) AKKA rejimi askeri olduğu kadar, siyasi açıdan da önemli sonuçlar doğurmuştur. SSCB, Doğu Avrupa’daki birliklerini çekerek, Urallar’ın batısındaki topraklarını, o bölgedeki mevcut NATO kuvvetlerine denk miktarda ki kuvvetlerle savunmayı kabul etmiş ve “savunma yeterliliği” tezini uygulamaya koymuştur. Böylece bölgede ezici bir üstünlük arayışı ile Orta ve Batı Avrupa’ya büyük çaplı ani taarruz imkân ve kabiliyetlerinden vazgeçmiştir. Bunun yanı sıra antlaşmanın kapsamına girmeyen kuvvetler, konuşlandırma avantajları, kısa zamanda kuvvet kaydırma olanakları ve Urallar’ın doğusuna kaydırılan kuvvetler de hesaba katıldığında, RF, topraklarının savunması bakımından, savunma yeteneklerinde büyük bir fedakârlık yapmamıştır. Ancak tarihi süreç ve II. Dünya Savaşı sonrasındaki durum göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, AKKA rejimi getirdiği statüko ile gerek askeri, gerek siyasi açıdan bir dönüm noktası teşkil etmiş ve etmektedir.188 4.2 AKKA’nın Türkiye’ye Etkileri AKKA’nın imzalandığı 1990 yılı koşullarında, Türkiye AKKA rejiminin getirdiği bölgesel düzeydeki sınırlamalardan en fazla fayda sağlayan ülkelerden biri olmuştur. NATO ile VP arasındaki konvansiyonel kuvvetler dengesini sağlayacak olan AKKA için imzalandığı tarihte, Lozan ve Montrö Antlaşmaları’ndan sonra Cumhuriyet tarihinin en önemli antlaşması olduğu yorumları yapılmış, Türk ve 188 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 50. 94 dünya basınında “Yüzyılın Antlaşması İmzalandı.” manşetleriyle kamuoyuna duyrulmuştur.189 Antlaşma, Doğu Bloğunda ise, özellikle SSCB’nin üst düzey askeri ve sivil yöneticileriyle bazı kesimler arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır. Sovyetlerin silah fabrikalarının bir önemli bir kısmının kapatılması ya da üretim bantlarının sivil ürünlere yönelik olarak değiştirilmesi (Kiev’deki tank fabrikasının traktör fabrikasına dönüştürülmesi, SS–20 füzelerine ait üretim tesislerinin bulaşık makinesi üretimine geçmesi gibi) Sovyet generalleri ve Sovyet savunma sanayi üst düzey yöneticilerinin canını bir hayli sıkmış, Gorbachev’in açıklık ve yeniden yapılanma politikalarının ciddi anlamda eleştirilmesine neden olmuştur.190 Türkiye’de kamuoyunda esen bayram havası 18 Haziran 1992’de AKKA’nın TBMM çatısı altında onaylanması görüşmeleri esnasında hâsıl olmamıştır.191 T.C. adına dönemin Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL ve 47. Hükümet Başbakanı Yıldırım AKBULUT tarafından akdolunan AKKA, 49. Hükümet döneminde TBMM onayından geçmiştir. Meclis çatısı altında özellikle ANAP gurubu adına 19. Dönem Ankara milletvekillerinden M. Vehbi DİNÇERLER’in sert muhalefetine RP gurubunun da yer yer destek verdiği TBMM zabıt ceridelerinden anlaşılmaktadır.192 Dönemin iktidarı; DYP-SHP koalisyon hükümetinin ise Devlet Bakanı Akın GÖNEN ile muhalefet partilerine tatmin edici cevaplar verdiği ve sonuçta genel kurulda kullanılan 173’e karşı 25 (2 çekimser, 1 geçersiz) oyla kanunlaşarak TBMM’den geçmiştir.193 189 Dış Haberler, Cumhuriyet, 20 Kasım 1990, s. 12. “All Unhappy On The Eastern Front”, Newsweek, 4 Ağustos 1991. Newsweek’in bu haberinde 1989’da SSCB’nin Uralların Batısında konuşlu bulunan tümen sayısının 115 iken, AKKA ile bu sayının 57’ye düşeceği ve 1995 yılı sonu itibariyle Kızıl Ordu mevcudunun 4,2 milyondan 2 milyona ineceği belirtilmiştir. 191 Mecliste yapılan görüşmelerde muhalefetin özellikle üzerinde durduğu konu; antlaşmanın yaklaşık iki yıl önce SSCB tarafından imzalandığı fakat TBMM çatısı altında görüşülürken SSCB’nin dağılmış olmasından ötürü; TBMM’nin o an itibariyle var olmayan bir devletin taraf olduğu bir antlaşmayı kabul etmesinin hukuk dışı olduğu ve de antlaşmanın hukuki ve pratik olarak herhangi bir değerinin kalmadığı yönünde iken hükümet kanadı muhalefetin bu tezini Oslo ve Taşkent Antlaşmaları’nı gerekçe göstererek çürütmüştür denilebilir. 192 EK-IV: TBMM, XIX. Dönem, I. Yasama Yılı, Tutanak Dergisi, Cilt XII, Birleşim: 85, Genel Kurul Görüşme Tutanakları. 193 EK-V: 18.06.1992 Tarih ve 3818 Sayılı, “AKKA’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 190 95 1991 yılında, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu başlayan Soğuk Savaş Sonrası (SSS) dönemde Ankara, RF’den kendisine yönelik doğrudan askeri bir saldırı olasılığını düşük seviyelerde kabullenmiştir. AKKA rejiminin V. Maddesi ile antlaşmanın özü olan kuvvet dengesini koruyacak şekilde RF’nin diğer askeri bölgelerinde kuvvet tasarrufuna giderek kanatlarda yığınak yapmasının önüne geçilmiş, bu suretle Kafkasya Bölgesi’nde güvenli ve istikrarlı bir ortam sağlanmaya çalışılmıştır. Kanatlarla ilgili V. Madde uyarınca Türkiye, Norveç, İzlanda ve Yunanistan ile Romanya, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği’nin Leningrad, Odessa, Kuzey ve Trans-Kafkasya askeri bölgelerinin yer aldığı kanatlar bölgesinde her ülke grubunun en fazla 4.700 tank, 5.900 zırhlı savaş aracı ve 6.000 top bulundurabileceği hükme bağlanmıştır. AKKUM sırasında, kanatlarla ilgili V. Maddenin kabul ettirilmesi aşamasında, AKKA’ya taraf diğer ülkelere kıyasla, Türkiye ve Norveç çok hassas davranmış ve yoğun bir gayret sarf etmiştir. 1990–1993 yılları arası dönemde, AKKA’nın Türkiye’ye yönelik etkileri müteakip maddelerde belirtilmiştir.194 Esas itibarıyla Suriye, İran, Irak sınırlarına bitişik bölgeleri kapsayan ve yaklaşık Türk topraklarının ¼’üne tekabül eden bu bölgedeki özel durum müzakere sürecinde NATO ve VP üyelerine açıklanmış ve Türkiye Mersin’den başlayarak Kars’ın güneyine kadar uzanan geniş bir bölgede hiçbir suretle AKKA hükümlerine bağımlı kılınmamıştır. AKKA uygulama alanı Avrupa güvenliğini ilgilendiren bölgelerden müteşekkil olduğu için SSCB’nin Ural Dağları’nın doğusundaki toprakları gibi Türkiye’nin bu tanıma uyan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Türk topraklarının kapsam dışı tutulmasına Moskova tarafından herhangi bir itiraz gelmemiştir. Batılı müttefiklerin bu bölgedeki çıkarları da NATO’nun sadık ve güvenilir bir müttefiki olan Ankara’ya ait istisnai bir bölgenin kabul edilmesinde etkili olmuştur.195 194 Nurşin Ateşoğlu Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 174. 195 Taner Baytok, Bir Asker Bir Diplomat Güven Erkaya-Taner Baytok Söyleşi, Doğan Kitapçılık AŞ, İstanbul, 2001, s. 84-86. 96 Türkiye’nin doğu ve güney komşularının herhangi bir pakta üye olmamaları, uluslararası hukukun ve antlaşmaların men ettiği bazı kimyasal silahlara sahip olmaları, yoğun bir şekilde silahlamaya kaynak aktarmaları Türkiye’nin her üç sınır komşusu ile ikili problemlerinin mevcut olması ve tehdit algılamaları hissetmesi ve de yine her üç komşu devletten de destek alarak bölgede tırmanan terörizm ve ayrılıkçı hareketlerden dolayı, Doğu Anadolu Bölgesi’nin bir kısmı ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin tümü alan dışı uygulamasına tabi tutulmuştur. Türkiye, AKKA’nın imza tarihinde halen çatışmaların sürdüğü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin uygulama alanı dışında tutulması ile bölgede devam eden asimetrik savaşta kullanılmak üzere modern silah ve teçhizat alımına ihtiyaç duymuştur. Özellikle helikopter ve zırhlı araç kategorilerinde ihtiyaç duyulan bu silahların herhangi bir bölgesel kısıtlama olmaksızın Rusya’dan tedarik edilmesi olasılığını gündeme getirmiştir.196 Çünkü o dönemde bazı batılı silah üreticileri sattıkları silahların kullanımında bölgesel kısıtlamalar -Almanya, Leopar II tanklarının satışında Türkiye’ye Güneydoğu Bölgesi’nde kullanım şerhi koymuşturkoymuşlardır.197 Antlaşmanın öngördüğü indirim süresi -yürürlüğe girmesinden itibaren kırk ay- sonunda, antlaşma öncesindeki SSCB ve Bulgaristan’ın Türkiye’ye doğrudan tehdit oluşturabilecek silahlarının sayısı büyük bir ölçüde azalmıştır. Bulgaristan Hükümeti tank sayısını 2.200’den, onayı takip eden 3 yıl içinde 1475’e, SSCB ise Türkiye’ye yakın bölgelerinde (Odessa, Kuzey Kafkasya ve Trans Kafkasya) konuşlandırmış olduğu yaklaşık 5500 tankını yaklaşık olarak 1650’ye düşürmek zorunda kalmıştır.198 196 Ankara PKK ile mücadelede kullanılmak üzere 1993–1995 yılları arasında Rusya’dan BTR tekerlekli zırhlı araçlar ve Mİ–8 ile Mİ–17 genel maksat helikopterleri almıştır. Bu kapsamda 1994 yılında taraflar arasında “Askeri Teknoloji İşbirliği Anlaşması” imzalanmış ve 114 milyon dolarlık 70 adet BTR–80 ile 19 adet Mİ-17’nin transferi gerçekleştirilmiştir. Bkz.: Serdar Erdurmaz, Soğuk Savaş Sonrası Silahlanma, Berikan Yayınları, Ankara, 2010, s. 140-141. 197 Faruk Sönmezoğlu (Der.), Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, İstanbul, 1994, s. 202. 198 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 51. 97 1923 yılından sonra Bulgaristan ile Türkiye arasında askeri alanda ilk temas Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle 1991 Şubat’ında General Mehmet Önder’in Bulgaristan ziyareti ile gerçekleşmiştir. Aynı yıl Aralık ayı içerisinde dönemin Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş ile Bulgaristan Genel Kurmay Başkanı L. Petrov Sofya’da görüşmelerde bulunmuştur. Yapılan ikili görüşmeler neticesinde Türkiye ile Bulgaristan arasında güven ve güvenlik artırıcı önlemlerin arttırılması ile karşılıklı askeri işbirliğinin geliştirilmesi hususlarını içeren “Sofya Belgesi” imzalanmıştır. 12 Kasım 1992’de ise hükümetler Edirne’de bir araya gelmiş ve AGİK sürecine vurgu yaparak, dostluk, iyi komşuluk, işbirliği ve güvenlik konularında tarafları siyasal olarak bağlayan “Edirne Belgesi”ni kabul etmişlerdir. Bu sürecin ilk somut adımını Türkiye atmış ve Temmuz 1992’de Türk-Bulgar hududunda konuşlu bulunan birliklerinin bir kısmını Edirne’den Lüleburgaz’a, bir kısmını ise Kırklareli’nden İstanbul’a çekmiştir.199 Askeri alanda yaşanan bu yakınlaşma ile iki ülke arasındaki karşılıklı güven tazelenmiş olup Bulgar Cumhurbaşkanı J. Jelev’in Şubat 1995’te “1885’ten sonra Bulgaristan’a saldırmayan tek devlet Türkiye’dir.” şeklindeki ifadesi de bu yakınlaşmayı açıkça ortaya koymuştur.200 AKKA rejiminin getirdiği kanatlar kuralı ile yıllardır SSCB’nin nefesini ensesinde hisseden Türkiye rahat bir nefes almış ve doğu sınırlarındaki tehdit algılamasının boyutları minimum seviyeye inmiştir. Nitekim Sovyetler Birliği’nin Orta Avrupa’dan konvansiyonel kuvvetlerini çekmesi ve bunu tek yanlı olarak yapması sonucunda Sovyet tehdidi küresel olarak azalmış, bu gelişmeden Türkiye de bir NATO üyesi olarak istifade etmiştir. 1988–1990 sonu arasındaki kısa sürede SSCB tarafından yapılan ortalama %50’lik bir silah indirimi Tablo-VI’da görülmektedir. Ancak kanatlar kuralının mevcut olmadığı bir AKKA rejiminde, SSCB’nin -dağılması ile RF’nin ki dağılması sonucunda Moskova güney kanadında ortaya çıkan bölgesel etnik çatışmaları gerekçe göstererek kanatlar kuralını ihlal etmiş ve bu durum Türkiye’nin büyük tepkiler vermesine neden olmuştur- Orta Avrupa’dan çektiği kuvvetlerini doğruca güney kanadına konuşlandırması mümkün Lütfü Karakaş, “Dost Olmak Güzel Şey…”, Hürriyet, 5 Temmuz 1992, s. 21. Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000, s. 644. 199 200 98 olabilecek, bunun sonucunda Batı Avrupa ülkelerinin tehdit algılamaları azalırken, Türkiye’nin tehdit algılaması hat safhaya ulaşmış olacaktır. Antlaşma, bu sakıncaları ortadan kaldırmış ve çok önemli bir husus olarak, Türk-Sovyet ilişkilerinde hedeflenen karşılıklı güven ve istikrara katkıda bulunmuştur.201 Tablo VI: Orta ve Doğu Avrupa’da AKKA ile Sınırlanan Teçhizat202 KATEGORİ 1988 ORTALARI 1990 SONU AKKA LİMİTLERİ URALLAR’IN DOĞUSUNA TAŞINANLAR ANA SAVAŞ TANKI 41.500 21.000 20.000 20.500 ZIRHLI MUHAREBE ARACI 45.000 29.600 30.000 19.300 TOP/TOPÇU SİSTEMLERİ 50.300 14.000 20.000 28.400 SAVAŞ UÇAĞI 11.000 5.150 6.800 5.850 TAARRUZ HELİKOPTERİ 2.900 1.500 2.000 400 TOPLAM 150.700 71.250 78.8000 74.450 AKKA’nın Türkiye’ye sağladığı diğer olumlu bir katkı ise, NATO’nun grup ülkeler olarak imha etmek zorunda olduğu, askeri yönden modern ve etkin silahların bir bölümünün “cascading” -harmonizasyon- uygulaması çerçevesinde, bunlara gereksinim duyan diğer bazı müttefiklere -Portekiz, İspanya, Danimarka, Yunanistan, Norveç- hibe edilmesi uygulaması olmuştur.203 (Bkz.: Tablo-VII) Türkiye bu uygulamanın fikir babalığını üstlenerek müzakerelerde aktif rol oynamış ve en fazla yardımı alan NATO üyesi olmuştur.204 201 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991, s. 51. Kaynak: Faruk Sönmezğlu (Der.), Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, 1994, s. 154. Asıl Kaynak: Marshal D.T. Yazov, Vysokri Rubezh Istarii, 1990, s. 3. 203 Silah bazında detaylı bilgi için bkz.: T.C. Genelkurmay Başkanlığı; Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü İle Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler Kapsamındaki Antlaşma, Sözleşme ve Belgelerle İlgili TSK’da Uygulama ve Sorumluluklar, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2001, s. 7. 204 O dönemde Genelkurmay Başkanlığı Genel Plan Prensipler Daire Başkanı sıfatıyla müzakere sürecinde Türk delegasyonunda görev yapan Emekli Oramiral Güven Erkaya; ABD, İngiliz ve Fransızlara ait tavan limitleri üzerinde kalan modern tank, top ve ZMA’ların imha edilmesi yerine, Türkiye’nin elinde bulunan ve limit dışı kalmayan eski nesil tankların imha edilerek Orta Avrupa’da imha edilecek tankların Türkiye’ye verilmesini içeren bir teklifi NATO yetkililerine iletmiştir. Teklif, NATO tarafından tüm ittifak üyelerinin yararına olacağı değerlendirilerek kabul edilmiş ve bu sayede Türkiye’ye bir milyar doların üzerinde modern tank ve ZMA’lar hibe edilmiştir. Bkz.: Taner Baytok, Bir Asker Bir Diplomat, Doğan Kitapçılık AŞ, İstanbul, 2001, s. 80-81. 202 99 Tablo VII: AKKA Kapsamındaki Harmonizasyon Uygulaması (1990–1993)205 TANK ZMA TOP Alınan Verilen Alınan Verilen Alınan Verilen Almanya 0 719 0 562 0 200 ABD 0 1601 0 339 0 636 Danimarka 140 0 12 0 0 0 Hollanda 0 170 0 171 0 128 İspanya 420 0 83 0 100 0 İtalya 0 0 0 0 0 100 Norveç 92 0 0 0 136 0 Portekiz 0 0 0 0 128 0 Türkiye 922 0 634 0 350 0 Yunanistan 916 0 343 0 350 0 Bu uygulama sayesinde Türkiye özellikle kara kuvvetlerini kapsayacak şekilde ciddi bir modernleşme sürecine girmiştir. 1990 yılı verilerine göre, AKKA hükümleri gereğince tank sayısında yirmi sekiz adetlik bir indirime gitmesi gereken Türkiye, kendisine hibe edilen 1.050 tank ile beraber yapmakla mükellef bulunduğu indirim miktarını 1.078 tanka çıkmıştır. Fakat sahip olduğu mevcut 1.050 tankı indirime tabi tuturak 1.050 yeni tanka sahip olmuş ve gerçek anlamda tank indirim miktarı yirmi sekiz adette kalmıştır.206 AKKA uygulama alanı içinde yarı askeri kuvvetlerin (YAK)207 kuruluşlarında bulunan silah ve teçhizatların, antlaşma ile sınırlanmış silah ve teçhizat kategorisine giren unsurları sınırlandırılmaya tabi tutulmuştur. Buna göre; YAK’da bulunabilecek ZPMA’lardan 1.000 adedin üzerindeki miktar ulusal tavan sınırlamasına dahil edilmiş ve tarafların kanatlar bölgesinde 600’den fazla 205 Kaynak: Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 133. Asıl Kaynak: Falkenrath, R.A., Shaping Europe’s Military Order: The Origins and Consequences of the CFE Treaty, Harvard Universty Press, Cambridge, 1995, s. 283. 206 Faruk Sönmezğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, 1994, s. 153-154. 207 Kanunla kurulmuş, barış zamanında jandarma gibi iç güvenlik ve polis görevleri icra eden, savaş zamanında konvansiyonel kuvvetleri destekleyebilecek olan silahlı ve üniformalı askeri teşkilatlardır. 100 ZPMA’nın bulundurmaması hükme bağlanmıştır.208 Ayrıca tüm taraf ülkeler, YAK kuruluşlarında mevcut bulunan tanklar, topçu silahları, savaş uçakları, özel taarruz helikopterleri ve ZPMA’larını konvansiyonel kuvvetlerinde olduğu gibi, ZMA, ASMA ve ÇMTH’leri ise her ülkenin idari yapısına göre toplu olarak bildirmekle yükümlü kılınmıştır.209 YAK ile ilgili hükümler, Türkiye’ye kendi jandarma kuvvetlerinde antlaşmayla sınırlı teçhizat bulundurmaması ve başta Sovyetler Birliği olmak üzere, komşuları ile sağlanan dengeler yönünden önemli bir güvence sağlamıştır. YAK sorununu müzakereler esnasında gündeme Türkiye getirmiş ve antlaşmanın dolaylı ihlal olasılığını bertaraf eden bu sorunu olumlu sonuca bağlamayı başarmıştır.210 AKKA’nın en önemli etkilerinden birisi de taraf ülkelerin askeri harcamalarında ve dolayısıyla milli savunma bütçelerinde ciddi indirimlere imkan tanımış olmasıdır. Bu etki, özellikle önemli miktarlarda indirim yapacak SSCB, ABD ve FAC gibi ülkelerde görülmüştür. Fakat bu durum Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeden ve yakın çevresinde soğuk savaşın sona ermesiyle baş gösteren bölgesel karışıklık ve çatışmalardan211 dolayı mümkün olmamıştır. Bloklar döneminin sona ermesinin ardından Türkiye’nin ortasında yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu üçgeninin, din ve etnik temelli çatışmalara gebe, bölgesel ve küresel istikrarı tehdit eden belirsizliklerin mevcut olduğu bir bölge olarak ortaya çıkması, SSS dönemde Ankara’nın savunma harcamalarını azaltmasına imkân tanımamıştır. Ayrıca zengin ham petrol rezervlerine sahip Orta Doğu’nun yanı sıra petrol, doğalgaz ve diğer önemli yeraltı kaynaklarına sahip Kafkaslar ve Orta 208 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Alanındaki Gelişmeler, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1991, s. 11. 209 Jenonne Walker, Security and Arms Control in Post-Confrontation Europe, Oxford University Press, New York, 1994, s. 92-93. 210 Dış Haberler, “Moskova’dan Ankara’ya olumlu sinyaller”, Cumhuriyet, 13 Kasım 1990, s. 3. 211 SSS dönemde Türk-Yunan husumeti iyice su üstüne çıkmıştır. Balkanlarda yaşanan ve 1995’te imzalanan “Dayton Barış Antlaşması” ile giderilen bunalım, SSS dönemde tekrar gündeme gelen azınlık problemleri, süregelen Türk-Yunan gerginliğini tırmandırmış, 1996’daki Kardak Krizi nedeniyle iki taraf savaşın eşiğinden dönmüştür. Her iki ülkenin de NATO üyesi ve AKKA’ya taraf ülkeler olmasına rağmen SSS dönemde münferit olarak aşırı bir silahlanma sürecine girmesindeki temel neden karşılıklı güven bunalımı ve tarihi çekişmeleridir. Bkz.: Mustafa Türkeş, “Doksanlı yıllarda NATO’nun Öncelikleri ve Türkiye”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 207. 101 Asya bölgeleri batılı güçler için yeni enerji merkezleri haline gelmiştir. Soğuk Savaş Dönemi’nde kanat ülkesi rolünde olan Türkiye, SSS dönemde ise merkezi bir konuma gelmiştir.212 Türkiye, “2,5 savaş stratejisi”213 gereği ve bölgesel güç konumunu kazanmak için özellikle 1990’lı yıllarda yoğun bir şekilde silahlanarak Avrasya Bölgesi’nin merkezi konumunda bulunmanın gerektirdiği ulusal güvenliğini sağlamış bir caydırıcı güç olmayı hedeflemiştir. Ankara, hedefe giden yolda AKKA rejimini ulusal güvenliği sağlamak için sahiplenirken, yoğun bir şekilde silahlanmayı ise, caydırıcı bir bölgesel güç olma hedefi için benimsemiş ve uygulamıştır.214 Özellikle doksanlı yılların başlarında, Ankara’nın TSK’yı modernize etmek istemesinin en büyük nedenlerinden birisi215; Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte özellikle NATO’nun Batı Avrupalı üyelerinin, Türkiye’nin bulunduğu bölgede Batılı müttefikleri için eski önemini yitirdiğini ve artık NATO’nun Türkiye’ye değil Türkiye’nin NATO’ya ihtiyacı olduğu şeklindeki ortak kanaatleri olmuştur. Bu durum Ankara’yı; yalnızlığa itileceği korkusuyla kendi içine dönerek TSK konusunda stratejik kararlar almasına neden olmuş ve Türkiye yenidünya düzeninin merkezi sayılan Avrasya Bölgesi için kilit bir konumda olması nedeniyle; yeni rolüne uygun modern, kendi kendine yeterli ve etkili, tamamen ABD/NATO güdümünde olmayan fakat NATO ile uyumlu bir silahlı kuvvetler oluşturma çabası içine girmiştir.216 212 Hasret Çomak, “Genişleyen NATO’nun Güvenlik Yaklaşımı ve Büyük Orta Doğu Projesi”, Stratejik Öngörü, Tasam Yayınları, Sayı: 2, İstanbul, 2004, s. 28. 213 Eş zamanlı olarak batıda Yunanistan, güneyde Suriye ve yurt içerisinde bölücü PKK terör örgütü ile mücadele edilmesi konsepti. 214 İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II: 1980–2001, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 319. 215 Bu konudaki diğer temel neden ise; Türkiye’nin geçmişte maruz kaldığı ve ağır bedeller ödediği silah ambargolarıdır. ABD, Ankara Hükümeti’nin 1964 Haziranında Kıbrıs’a çıkarma yapacağını açıkalaması üzerine Başkan Johnson’un mektubu ile 1974 Harekâtı sonrasında ise Kongre kararıyla 1975 Şubatından itibaren Türkiye’deki ABD menşeili silahlarının kullanımına ambargo koymuştur. Ayrıca bu ambargo uygulamalarının tarihsel boyutuna girildiğinde yine Birleşik Devletler tarafından Osmanlı Devletine Trablusgarp Savaşında, Türkiye Devletine ise Türk Kurtuluş Savaşında tarafsızlığı ihmal gibi yüzeysel sebeplerle silah ambargosu uygulandığı görülmektedir. Bkz.: Oral Sander, Kurthan Fişek, ABD Dışişleri Belgeriyle Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı (1829-1929) Çağdaş Yayınları, 1977, İstanbul, s. 5-47. 216 A. Serdar Erdurmaz, Soğuk Savaş Sonrası Silahlanma, Berikan Yayınevi, Ankara, 2010, s. 138. 102 Bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 1990 yılında başlattığı yeni kuvvet yapısı çalışmalarını başta AKKA rejiminin getirdiği sınırlamalar, Avrupa’daki siyasi ve askeri gelişmeler, Türkiye’nin soğuk savaş sonrası yeni tehdit algılamaları ve özellikle Türk Kara Kuvvetleri’nin hassasiyet alanlarını dikkate alarak; geleceğin muharebe ortamına entegre olabilecek, hareket kabiliyeti ve ateş gücü yüksek, savunmayı taarruzi şekilde gece ve gündüz icra edebilecek manevra birliklerine sahip, kara/hava muharebesi icra edebilen, sevk ve idaresi kolay, mevcut yapıya kıyasla personel tasarrufuna imkân sağlayan ve etkin bir seferberlik sistemi getiren, bölgeler arasında süratle kuvvet kaydırabilen caydırıcı özelliklere sahip tabur, tugay, kolordu ve ordu kuruluşlarını esas alan bir kuvvet yapısına geçilmesi yönünde yoğunlaştırmış ve 1992 yılı itibariyle tamamlamıştır.217 Soğuk savaş sonrası dönemin başlangıcı itibariyle, savaş uçağı, genel maksat ve taarruz helikopteri ile zırhlı savaş araçları kategorilerinde önemli eksikliklere sahip, diğer kategorilerde ise modernizasyona gitme zorunluluğunda olan Türkiye’nin, 1990’lı yılların beraberinde getirdiği küreselleşme ve barış içerisinde birarada yaşama olgularına rağmen milli güvenlik ihtiyaçlarında soğuk savaş dönemine oranla önemli bir artış kaydedilmiştir. Ankara’yı SSS dönemde artan bir şekilde silahlanmaya iten iki temel neden vardır: Birincisi; Atina’nın Soğuk Savaş süresince hasıraltı ettiği ve SSS dönemde tekrar gündemine aldığı Türk düşmanlığı ve buna bağlı olarak Ankara’ya karşı sistematik olarak silahlanmaya başlaması218, ikinci neden ise; bölücü PKK terör örgütüne karşı yürütülen ve doksanlı yılların başında artan terör eylemlerini bertaraf etmek amacıyla sürdürülen İç Güvenlik Harekâtı ve bu kapsamda ihtiyaç duyulan silah sistemleridir. Fakat 1992 Nevruz kutlamalarında başlayan ve aynı yıl Ağustos ayında Şırnak ve Cizre kent merkezlerinde yaşanan şiddetli çatışmalarda kullanıldığı ileri sürülerek Almanya tarafından tek taraflı olarak askıya alınan Leopar tanklarının satışı koyulan şerh219 ve 1996 yılında ABD’nin aynı gerekçe ile -Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 217 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Cumhuriyetin 70 inci Yıldönümünde Türk Silahlı Kuvvetleri (1923–1993), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1994, s. 11. 218 Dış Haberler, “Yunanistan Silahlanıyor”, YeniYüzyıl, 6 Kasım 1998, s. 15. 219 Şehmus Çakan, “İngiliz Heyeti de Şırnak’ı Kaşıyor”, Milliyet, 7 Eylül 1992, s. 17. Dış Haberler, “Berlin’de Tank Savaşı” Milliyet, 10.10.1999, s. 18. 103 Ankara’nın insan hakları ihlalleri yapması-Süpercobra taarruz helikopterlerinin satışını durdurulmuştur.220 Buna paralel olarak da Türkiye, NATO üyesi ülkeler arasında dışarıya en fazla savunma sanayi projesi ihale eden ülke olmuştur. ABD ve Kanada dışındaki NATO üyesi ülkelerin doksanlı yılların ikinci yarısında aldığı yaklaşık beş milyar dolarlık savunma sanayi ihalesinin %25’lik bölümü Türkiye tarafından verilmiştir. Aynı dönemde; ABD’nin ittifak üyesi ülkelere yaptığı 3.9 milyar dolar tutarındaki askeri ihracatının %29’luk kısmını oluşturan 1.1 milyar dolarlık bölümü Türkiye’ye yapılmıştır.221 TABLO-VIII: Türkiye’nin Savunma Harcamaları (1990–1999)222 1990 1991 1992 5.5 5.6 5.9 Savunma Harcamaları (Milyar dolar olarak) 1993 1994 1995 1996 1997 6.5 6.4 6.6 7.3 1998 1999 7.7 8.0 9.5 Savunma Harcamalarının GSMH’ye Oranı 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 3.5 3.7 3.7 3.8 4.1 3.9 4.1 4.1 4.4 5.6 Türkiye Tablo-VIII’de açıkça görülebileceği gibi doksanlı yıllar süresince sürekli artan bir şekilde, yıllık ortalama 6,9 milyar dolarlık bir savunma harcaması yapmış ve bu harcamaların yaklaşık beş milyar dolarlık bölümünü genel bütçeden tahsis edilen kaynaklardan, ABD ve Almanya tarafından verilen savunma yardımlarından, “Güney Kanat Yasası”ndan, Savunma Sanayii Destekleme Fonu ile Türk Savunma kaynaklarından Fonundan, ve de Türk AKKA Silahlı rejimi Kuvvetlerini çerçevesindeki Güçlendirme çağlayan Vakfı etkisinden sağlamıştır.223 SSCB’nin konvansiyonel kuvvet indirimlerini ve kısıtlamalarını kabul etmesi, Batı ittifakının diğer üyeleri için genel anlamda fayda sağlarken, Türkiye için ise 220 Fuat Kozluklu, “Clinton’a Kobra Baskısı”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 1996 s. 10. Osman Metin Öztürk, Dış Politika ve Silahlı Kuvvetler, Tutibay Yayınları, Ankara, 1999, s. 84. 222 Kaynak: Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası C.II., 1980-2001, İletişim Yayınları, 2001, s. 320. 223 Harp Akademileri Yayınları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Savunma Sanayi Yoluyla Ülke Gelişimine Katkısı, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1998, s. 70. 221 104 doğrudan faydası olmuştur. Sovyetler Birliği, AKKA ile Kafkasya bölgesindeki konvansiyonel kuvvetlerini indirime ve sınırlamaya tabi tutmayı kabul ederek Türkiye’ye karşı iyi niyetini de göstermiştir. Fakat, Türkiye’nin, YAK’ın elindeki silah ve teçhizata sınırlama getirilmesi konusundaki ısrarı, zaman zaman Sovyetlerce yanlış algılanmıştır. Özellikle sonraki dönemde Kafkasya Bölgesi’nde meydana gelen gelişmeler karşısında Türkiye’nin, SSCB -dağılmasından sonra RF- açısından bölgede güvenlik zaafiyeti yaratmak gibi bir niyeti olduğu izlenimi ortaya çıkmış fakat Türkiye’nin asıl amacının antlaşmanın dolaylı olarak ihlal edilmesinin önüne geçmek olduğu anlaşılmıştır. SSCB’nin indirimler sonrasındaki konvansiyonel güç potansiyeli, diğer ittifak üyeleri için olduğu gibi, Türkiye için de, NATO güvencesinin yeni siyasi konjonktürde de devam ettirilmesinin askeri gerekçesini oluşturmuştur. Askeri açıdan bakıldığında Soğuk Savaş dönemine ait konvansiyonel harp planlarında ani bir Sovyet taarruzu için, SSCB’nin yalnızca birkaç günlük bir hazırlık süresine ihtiyacı varken; SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan ve RF ile Türkiye arasında tampon bir bölge oluşturan Transkafkasya Devletleri ile yaklaşık dört yüzyıllık TürkRus ortak sınırı ortadan kalkmış, bu da olası bir sürpriz Rus taarruzu için asgari hazırlık süresini arttırırken imkân ve kabiliyetlerini azaltmıştır. Bu durum Ankara açısından konvansiyonel anlamda ciddi bir rahatlama sağlamıştır. Ayrıca bu rahatlama ile doğu sınırından problemli olan güneydoğu sınırına birlik kaydırma imkânı ortaya çıkmıştır.224 4.3 AKKA’da Kanatlar Sorunu ve Türkiye’nin Tutumu 1990–1993 yılı arası dönemde, AKKA rejimine taraf batılı güçler kendi stratejik çıkarlarını göz önünde bulundurarak, AKKA’nın bütünlüğünü koruyacak tedbirlerde ısrarlı bir tutum sergilemişlerdir. Fakat bu tutum, özellikle 1991 yılı ortalarından itibaren uluslararası konjonktürde meydana gelen önemli değişiklikler ve ABD liderliğindeki NATO’nun, SSCB de dâhil olmak üzere eski Doğu Bloğu 224 Mustafa Kibaroğlu, “Rusya’nın Yeni Güvenlik Konsepti ve Askeri Doktrini” Avrasya DosyasıRusya Özel Sayısı, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, ASAM Yayınları, Cilt: 6, Sayı:4, Ankara, 2001, s. 106. 105 ülkelerini hedefleyen doğuya doğru genişleme stratejisi nedenleriyle uzun sürmemiştir.225 Siyasi açıdan incelendiğinde ise jeopolitik konumları ve tarihi geçmişleri ile Türk-Rus ilişkileri yukarıda da değindiğim gibi zamana ve konjonktüre bağlı olarak her ne kadar çatışma ve uzlaşma karşıtlığında bir hareket eğilimi gösterse de Türkiye, SSCB’nin dağılmasıyla RF ile arasına giren Transkafkasya Bölgesi -Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan- ve AKKA ile eski SSCB sınırını konvansiyonel olarak güvence altına almış, bu da Kafkaslarda ve Orta Asya’da 1990’ların başından itibaren bir liderlik rolü üstlenmesine sebebiyet vermiştir. Fakat bu rolün gereklerini tam olarak yerine getirememesi, mavi akım ve doğal gaz boru hattı projeleri, birçok sektörde gelişen Türk-Rus ekonomik işbirliği -enerji, Türk işadamlarının Rusya’daki yatırımları, müteahhitlik faaliyetleri, bavul ticareti ve turizm yatırımları- gibi siyasi ve ekonomik nedenlerle, Türkiye geri adım atmak zorunda kalmış, ayrıca dağılma ve kaos sürecini çabuk atlatıp toparlanmaya başlayan Moskova ile arasındaki işbirliğine zarar verecek girişimlerden uzak durmaya çalışmıştır.226 31 Mart 1991’de VP’nin, aynı yılın sonunda ise SSCB’nin dağılması ile AKKA rejiminin V. Maddesi ile sağlanan kanatlar dengesi bozulmuştur. AKKA bloklar limitlerinin %25’ine tekâmül eden kanatlar bölgesi limitleri SSCB’nin dağılmasından önce tarafların ihtiyaçlarına cevap verirken dağılma sonrasında değişen siyasi ve askeri denge tarafların özellikle de RF’nin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalmıştır. Yapılan mülakatlar sonucunda RF’nin kanatlar bölgesinde -Leningrad ve Kuzey Kafkasya Askeri Bölgeleri- 1300 tank, 1380 ZMA ve 1680 top bulundurmasına imkân tanınmıştır. Bu RF’nin Avrupa Kıtası’nda kalan topraklarının yaklaşık olarak %50’lik bir bölümünü, kendi ülkesel limitlerinin %10’luk bir kısmı ile muhafaza etmek durumunda bırakmıştır. SSCB’nin dağılmasından sonra Rus topraklarının en hilaflı bölgelerini mevcut kuvvetlerinin %10’luk bir kısmı ile muhafaza etmek durumunda kalan Moskova yönetimi Savunma Bakanı Pavel Graçhev’in açıklamalarıyla, KKAB’ye yönelik AKKA kanat Şerif Sayın, “NATO, Doğu’ya açılıyor”, Hürriyet, 3 Haziran 1991, s. 14. Esra Hatipoğlu, “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkilerinin Geleceği”, Stratejik Öngörü, Tasam Yayınları, İstanbul, 1998, s. 141. 225 226 106 limitlerine yüksek sesle itiraz etmeye başlamıştır. Başta Türkiye ve Norveç gibi konuyla direkt olarak ilgisi bulunan kanat ülkeleri olmak üzere, AKKA’ya taraf tüm NATO müttefikleri, Moskova yönetiminin, AKKA rejiminin değiştirilmesine yol açacak bu girişimlerine karşı çıkmışlardır. Fakat RF bu konudaki kararlı tutumunu sürdürmüş, 17 Eylül 1993 tarihinde, Devlet Başkanı Boris Yeltsin imzalı bir diplomatik mektup, tüm akit devletlere gönderilmiştir. Moskova, bu diplomatik mektupta; askeri, sosyal ve ekonomik nedenlerini sıralayarak, kanatlar rejiminin getirdiği sıkıntıları taraf ülkelerin dikkatine sunmuş ve AKKA’nın kanat sınırlamalarına riayet etmeyeceklerini bildirmiştir.227 Kanatlar Bölgesi’ndeki kazanımlarını 1993 yılından sonra muhafaza etmekte zorlanan Ankara, RF’nin AKKA’nın rejiminde herhangi bir değişime kesinlikle karşı olduğunu bildirmiş, dönemin Cumhuraşkanı Süleyman Demirel tarafından Rusya Devlet Başkanı imzalı mektuba olumsuz yanıt verilmiştir. O dönemde Türkiye RF’deki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Devlet başkanlığı seçimlerinde liberal politikalar izleyen Yeltsin’in koltuğunu korumasını isteyen Ankara çevreleri diğer yandan Yeltsin’in AKKA bağlamındaki Kafkasya politikalarını da kaygı ile takip etmiştir.228 RF tüm bu girişimlerinin yanı sıra, 28 Eylül 1993 tarihinde AKKA’nın yürüme organı olan Ortak Danışma Grubu’na (ODG) başvurmuş ve kanatlar bölgesindeki “Anlaşma ile Sınırlandırılmış Silah ve Araç” (ASSA) miktarlarının milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılamadığını beyan etmiştir. RF’nin AKKA’nın V. Maddesinin değiştirilmesini veya askıya alınmasını içeren bu başvurusu ile kanatlar sorunu resmiyet kazanmıştır. RF, bu gelişmeler ışığında amacına ulaşabilmek için konuyu uluslararası basın ve kamuoyu dâhil, ikili ya da çok taraflı siyasi ve askeri her türlü platformda gündeme getirmiş, ayrıca antlaşmanın diğer maddelerinin de değiştirilmesine ilişkin alternatif önerilerde bulunmaya başlamıştır. Hatta daha da ileri giderek AKKA’nın esnekliklerinden de yararlanma yolunu seçmiş ve yapılan değişiklik tekliflerinin karşılanmaması halinde, zaman zaman antlaşmayı TÜSİAD, Türkiye–Rusya İlişkilerindeki Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TÜSİAD Yayınları No: T/99–264, İstanbul, 1999, s. 19-20. 228 Nur Batur, “İki Kötüden Birini Tercih” Milliyet, 23 Eylül 1993, s. 15. 227 107 ihlal etmek zorunda kalacağını belirtmiş ve bu konuda tarafların müsamaha göstermesinin gerektiğini ifade etmiştir. Tüm bunların yanı sıra Moskova’nın imha işlemlerinde bilinçli olarak yavaş davrandığı, bu yıl temmuz ayında Ankara’nın yaptığı denetimlerde tespit edilmiş ve konu hakkında tüm akit ülkeler Türk Dışişleri yetkililerince ciddi bir biçimde ikaz edilmiştir.229 Kanatlar sorunu olarak ortaya çıkan bu problem, sadece AKKA rejiminin geleceğini değil, aynı zamanda Türkiye’nin doğu sınırlarının güvenliğini de çok yakından ilgilendiren bir boyut kazanmıştır. RF yetkilileri, teklifin yapıldığı andan itibaren çeşitli yasal platformlarda yaptıkları açıklamalar ve verdikleri demeçlerle aşağıda belirtilen tez ve gerekçeleri öne sürmüşlerdir.230 I. Avrupa’da meydana gelen siyasi ve askeri değişiklikler: Soğuk savaşın sona ermesi ve SSCB’nin dağılması ile Orta ve Doğu Avrupa’da askeri ve siyasi alanda meydana gelen radikal değişiklikler AKKA siyasi haritasını değiştirmiştir. RF eski SSCB değildir, fakat SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan birçok sorun RF’yi etkilemektedir. II. Kafkaslarda meydana gelen değişimler: SSCB’nin konvansiyonel gücü hedef alınarak düzenlenen kanatlar rejiminin varlık nedeni, Kafkasya bölgesinde yeni bağımsız devletlerin kurulmasıyla ortadan kalkmış, RF’nin Kuzey Kafkasya Askeri Bölgesi (KKAB) kanat bölgesi olmaktan çıkmıştır. AKKA ve V. Maddesi gereğince düzenlenen kanatlar kuralı, siyasi istikrarın mevcut olduğu şartlara göre hazırlanmıştır. Fakat SSCB’nin dağılması ve BDT’nin ortaya çıkmasıyla RF’nin güney sınırları boyunca Azeri-Ermeni, Gürcü-Oset, GürcüAbhaz gibi bölgesel çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu bölgesel çatışmalar, RF’nin milli güvenliğini tehdit etmektedir. Rusya topraklarında da Çeçen, İnguş ve Osetler etnik 229 Barçın Yinanç, “Rusya, AKKA Talebini Resmileştirdi.” Milliyet, 02 Ekim 1993, s. 15. Harp Akademileri Yayınları, Geçmişten Günümüze Yakın Çevredeki Sorunlar ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s. 213-215. 230 108 ayrımcılık eylemleriyle, mevcut tehdidi tırmandırmaktadır. KKAB’de devam eden iç ve dış istikrarsızlıkları önlemek ve Kuzey Osetya, İnguş ve Çeçenistan bölgelerinde bulunan yaklaşık olarak, 30.000 ila 33.000 kişilik yasa dışı silahlı grupların etkisiz hale getirilebilmesi amacıyla RF bölgede önemli miktarda konvansiyonel güce ihtiyaç duymaktadır.231 Yaklaşık olarak Türkiye’nin AKKA uygulama alanına denk KKAB’nin ASSA limitleri, RF’nin bölgedeki milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. KKAB, RF’nin güney sınırını oluşturmakta ve doğrudan doğruya ihtilaflar ve çatışma bölgelerine komşu bulunmaktadır. Bu bölge için belirlenmiş ASSA limitleri yaklaşık 1.000 km. uzunluğundaki bu sınırların güvenliği için yeterli değildir. RF hükümeti, silahlı çatışmaların topraklarına sıçramasından, ekonomik zorluklar yaşanan bir ortamda, etnik çatışmaların şiddetlenmesinden endişe duymaktadır. RF’nin milli güvenlik ilkelerinden ve toprak bütünlüğünden feragat edilemez. Ayrıca Kafkasya’daki gelişmeler, Türkiye’nin de çıkarlarına ters düşmektedir. Bölgede istikrarın sağlanması için diplomatik girişimlere ek olarak, konvansiyonel kuvvetlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, Transkafkasya’da insani yardım faaliyetleri için Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT) kullanmak zaruridir. RF’nin, Kafkasya’daki meşru milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için bir çözüm arayışında olmasına taraf ülkelerce anlayış gösterilmelidir. 231 Rusya için tarih boyunca güneye çıkan en kestirme yol Kafkaslar Bölgesi olmuştur. St. Petersburg’un Rusya’nın Avrupa’ya açılan kapısı olduğu kabul edilirse, Kafkasya’da güneydeki ticaret yollarına ve üç denize birden çıkış imkânı sağlaması bakımından Moskova için hayati öneme sahip bir kapı niteliğindedir. Lokal gerginlik ve çatışmaların her daim yaşandığı bu bölgede SSCB’nin dağılması ile Osetya-İnguş Cumhuriyeti sınırı, Osetya ve Abhazya ile Gürcistan sınırı ve Çeçenistan bölgeleri yeni çatışma ve kaos bölgeleri olarak ortaya çıkmıştır. Kafkasya Bölgesi’ndeki sorunların çözümünde kilit noktanın o dönem için Çeçenistan meselesi olduğu kabul görmüştür. Moskova’nın bir “iç mesele” olarak kabul ettiği Çeçen direnişi, 1990’lı yıllar boyunca Azerbaycan ve Gürcistan politikasına da doğrudan yön vermiştir. Moskova yönetimi bu nedenle Sovyetler Birliğinin dağılmasından itibaren kendisi için olmazsa olmaz bir nitelik taşıyan Kafkasya’daki çıkarlarının bekasını sağlamak maksadıyla; en başta iç sorunu saydığı “Çeçen direnişi” olmak üzere diğer bölgesel çatışmaları öne sürerek AKKA kanat rejimi hilafında hareket etmiş ve batılı güçlerin tüm müsamahasına rağmen kanat limitlerine riayet etmemiştir. Bu noktada SSCB’nin dağılmasına ve AKKA’ya rağmen yanıbaşına yerleşen Rus birlikleri; Ankara’nın o dönemde bir hayli tedirgin olmasına ve ayağa kalkmasına neden olmuştur. Bkz.: Fırat Karabayram, Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası, Lalezar Kitabevi, Ankara, 2007, s. 165. 109 III. Kuvvet konuşlandırma: İki kutupluluğa dayanan ve Soğuk Savaş Dönemi’nin Doğu-Batı istikametindeki kuvvet konuşlandırılmasına uygun olarak kabul edilen kanatlar kuralı, bugünün askeri ve siyasi gerçekleri ile bağdaşmamaktadır. Kanatlar Bölgesi’ndeki birliklerin mevcudiyetine yönelik olarak algılanan tehditlere rağmen AKKA rejiminin V. Maddesi, bu birliklerin yeniden tertiplenmesine imkân vermemektedir. RF’nin Avrupa’da kalan topraklarının %50’sini oluşturan Leningrad Askeri Bölgesi ve KKAB olan kanatlar bölgesinde RF; ulusal tavan limitleri dâhilinde ki toplam tanklarının %20’sini, ZMA’larının %12’sini, topçu silahlarının ise %26’sını konuşlandırabilmektedir. AKKA’ya taraf ülkeler arasında sadece RF ve Ukrayna’yı bağlayıcı nitelikte; ülke genelindeki uygulama alanları içerisinde serbest kuvvet konuşlandırılmasının sınırlandırılması hükmü, ulusal egemenlik ilkelerine ve AKKA rejiminin eşitlik ilkesine aykırı olup, bu durum RF için askeri, siyasi, sosyal ve ekonomik problemler yaratmaktadır. IV. Sosyal ve insani boyut: SSCB’nin dağılma sürecinde -AKKA hükümleri gereği Orta Avrupa’dan geri çekilen Rus birliklerinin de bu sorunda büyük bir etkisi olmuştur- yaklaşık iki milyon insanın göçmen durumuna düşmüş olması sosyal ve insani bir sorun teşkil etmektedir. Avrupa’dan çekilen kuvvetlerin iskânı için sosyal ve askeri tesisler, altyapı, ekonomi ve iklim açısından en elverişli bölge Kuzey Kafkasya Bölgesi’dir.232 Ayrıca bölgede asker aileleri ile emekli subaylara iş imkânları da bulunmaktadır. Bu kapsamda sadece Kuzey Kafkasya yerel makamları, bölgedeki istikrarsızlığı gerekçe göstererek asker yerleştirilmesini kabul etmişlerdir. Bunun üzerine, Kuzey Kafkasya’daki konut inşaatları Almanya’nın sağladığı kredi ve yerel 232 SSCB’nin dağılma sürecinde yüzbinlerce insanın yerinden olduğu ve etnik çatışmalarda on binlerce insanın öldüğü doğrudur. Ancak o dönemde Rus kamuoyu etnik açıdan daha homojen olan Güney Kafkasya’daki üç yeni devletin bağımsızlığını desteklerken, etnik olarak heterojen karaktere sahip KKAB’de bulunan birçok özerk cumhuriyetin Moskova’ya bağlı kalması yönünde bir tutum sergilemiştir. Bkz.: Fırat Karabayram, Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası, Lalezar Kitabevi, Ankara, 2007, s. 165. Moskova’nın o dönemde soyal ve insani boyut kisvesi altında Orta Avrupa’dan çekmek zorunda kaldığı en seçkin kara ve hava birliklerini KKAB ve ikili antlaşmalarla Transkafkasya bölgesinde elde ettiği askeri üs ve merkezlere konuşlandırdığı bugün tüm politik çevrelerce bilinen bir gerçektir. Ankara 1990’lı yılların ilk yarısında yaşanan bu süreçte Moskova’nın AKKA’nın kanatlardaki revizyonu için öne sürdüğü bu tip gerekçelere mesafeli durmuş ve taleplerin samimiyetten uzak olduğu hususunu uluslararası camiada sık sık dile getirmiştir. 110 yönetimlerin talebiyle bölgenin iklim koşulları da dikkate alınarak halkın arzusu üzerine başlatılmıştır. KKAB’de inşa edilen toplu konutların kullanılması, ancak kanat sınırlamalarının değiştirilmesiyle mümkündür. V. RF Askeri Doktrini RF’nin yeni askeri doktrinine233 göre; KKAB’de konuşlu bulunan birliklerin kuruluşları ve tertiplenme düzenleri savunma harekâtına yöneliktir. KKAB’deki RF için gerekli konvansiyonel kuvvet miktarı; hiçbir komşu devlet, özellikle de Türkiye için askeri bir tehdit oluşturmamaktadır. Rusya Batılı güçlere göre Kafkasya’daki karışık ve gergin durumu kendi milli güvenliği için bir tehlike olarak algılayarak, AKKA limitlerini aşmış ve yaratmak istediği fiili durumu yaratmıştır. 1993–1996 yılları arasında, NATO’nun genişlemesiyle doğrudan bağlantılı olarak ortaya çıkmış olan AKKA’nın kanatlar sorununu Türkiye’nin güvenliği bakımından önemli bir sorun olmuştur. Bu sorunun temeli RF’nin, NATO’nun genişlemesine karşı doksanlı yıllarda AKKA’yı NATO müttefiklerine, özellikle de ABD’ye karşı bir pazarlık konusu olarak kullanmasından kaynaklanmıştır. RF, bu dönemde NATO’nun genişlemesi ile ilgili çekincelerinin göz ardı edilmesi durumunda AKKA’yı askıya alabileceğini sıklıkla ifade etmiştir.234 Ayrıca Rusya Kafkasya’daki eski SSCB üyeleriyle askeri anlaşmalar imzalamıştır. Bu kapsamda, 1994 yılı Şubat ayı başında, RF Savunma Bakanı 233 Moskova’nın, SSCB’nin dağılmasından sonra doksanlı yılların ortasında kabul ettiği yeni askeri doktrini; konvansiyonel silahlarla savaş için hazırlıklara öncelikler tayin etmekte olup nitelikli, teknolojik gücü ve muharebe etkinliği yüksek bir silahlı kuvvetler anlayışına geçişinin çarpıcı değişikliğini içermektedir. Yeni Rus askeri doktrini; nükleer silah kullanma senaryolarını da içermekte ve SSCB’nin nükleer silahları ilk kullanan taraf olmama yükümlülüğünü terk etmektedir. Ayrıca yeni doktrin Rus konvansiyonel kuvvetlerindeki olası bir geçici zafiyetin nükleer caydırıcılık giderilmesinin önünü açmakta ve silahlı kuvvetlere iç istikrarı sağlama yetkisi vermektedir. Bu doktrin ile eski SSCB toprakları tek bir stratejik alan olarak kabul edilmiş ve ülke sınırlarının ileriden savunması ile gerektiğinde bu bölgelere askeri müdahalelerde bulunulması politikaları için yasal dayanak oluşturulmuştur. Kısaca Moskova bu yeni doktrinle eski SSCB topraklarının ilgi hatta etki alanı içerisine girdiğini tüm dünyaya ilan etmiş özellikle Türkiye başta olamak üzere Batı dünyasına BDT ile olan ilişkilerinde gözdağı vermiştir. Yeni enerji merkezi ve koridoru olan Transkafkasya Bölgesi bağlamında Ankara’ya net bir mesaj niteliğindedir. Bkz.: Harp Akademileri Yayınları, “SSCB’nin Dağılmasından Sonra Rus Ordusu ve Geleceği” Harp Akademisi Basımevi, İstanbul, 1995, s. 16-18. 234 Nurşin Ateşoğlu Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998, s 176. 111 Pavel Graçhov Rusya’nın, Kafkasya Bölgesi’nde kurulan yeni, üç bağımsız ülkede (Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan) 23.000 kadar askerini konuşlandırmak ve Azerbaycan ve Ermenistan’da birer, Gürcistan’da ise üç olmak üzere; beş askeri üs bulundurmak istediğini açıklamıştır.235 Aynı yıl Haziran ayında ise Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev’le görüşen RF Savunma Bakanı Pavel Graçov Azerbaycan’ın Glaba bölgesinde olası bir füze saldırısına karşı Rus erken uyarı istasyonu kurulmasının kabul edildiğini açıklamıştır. Aliyev kurulacak olan erken uyarı istasyonunun sadece Azerbaycan ve Rusya’nın değil, tüm BDT ülkelerinin güvenliğini sağlayacağını belirtmiştir.236 Rusya, 1994 Ekim ayının sonunda Ermenistan’la ortak savunma anlaşması imzalayarak, bu ülkenin kara sınırından sonra hava sahasını da korumaya başlamıştır. Bu savunma antlaşması ile Türkiye Ermenistan sınırında, Rus birliklerinin yanı sıra Rus savaş uçakları da görev yapmaya başlamıştır.237 Tüm bu gelişmelere ek olarak “AKKA’nın Yeniden Gözden Geçirilmesi Konferansı”nın son günlerinde Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Vadim Kuznetsov; AKKA’nın, SSCB’nin devamı olarak gördüğü RF’nin talepleri doğrultusunda değiştirileceğinin altını çizerek belirtmiş, Türk-İsrail askeri anlaşmasına gönderme yaparak Rusya ile Kafkas Cumhuriyetleri arasında imzalanan askeri antlaşmaları da aynı çerçevede değerlendirmek gerektiğini ifade etmiştir.238 Moskova yönetiminin bu dönemde attığı her adımda, Kafkaslar’da yaptığı limit aşımlarını meşrulaştırmaya ve yaptığı ikili anlaşmaların ise AKKA ve AGİK sürecine paralel bir ortak savunma teşebbüsü olduğunu Türk ve dünya kamuoyuna gösterme çabası açıkça görülmektedir. NATO ittifakı, başlangıçta RF’nin ileri sürdüğü gerekçeleri, Kanatlar Bölgesi’nde kuvvet dengesini bozarak yeni bir silahlanma yarışına neden olacağı ve Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye düşüreceği nedenleriyle inandırıcı bulmamış ve AKKA’nın sağladığı statükonun devamı şeklindeki tutumunu sürdürmüştür. Fakat Sami Kohen, “Kafkasya’da Oynanan Oyun” Milliyet, 5 Şubat 1994, s. 22. Dış Haberler Servisi, “Aliyev Rusya’ya Askeri Üs Verdi” Milliyet, 12 Haziran 1994, s. 16. 237 Dış Haberler Servisi, “Sınırda Rus Askeri” Milliyet, 23 Ekim 1994, s. 13. 238 Lale Sarıibrahimoğlu, “AKKA değiştirilecek”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 1996, s. 11. 235 236 112 1993 yılı sonlarından itibaren, bazı NATO üyelerinde Rus tarafının taleplerine cevap verilmemesi halinde AKKA rejiminin RF tarafından Kanatlar Bölgesi’nde delinebileceği endişesi ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bazı ittifak üyeleri, RF taleplerinin göz ardı edilmesinin uzun soluklu olmayacağı/olamayacağı görüşünü savunurken, bir kısım ittifak üyeleri ise RF isteklerinin belli kıstaslar dâhilinde karşılanması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.239 Bu gelişmeler, SSS dönemde doğrudan Türk milli güvenlik ve savunma stratejisini etkilemiş, Türkiye soğuk savaşın bitiminin ardından kısa bir süre sonra sınırlarında tekrar Rus tehdidini hissetmeye başlamıştır. O dönemde AKKA’nın V. Maddesi ile hükme bağlanan Kanatlar Kuralı’nın, Türkiye açısından etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz:240 (a) Kanatlar Bölgesi’ne sabit tavanlar getirilmesi suretiyle; Orta ve Doğu Avrupa’dan çekilen konvansiyonel kuvvetlerin Karadeniz’in kuzeyi ile Kafkaslar Bölgesi’nde konuşlandırılması engellenmiştir. (b) Kanatlar bölgesi’nde yapılacak bir limit artarımı, Orta Avrupa’dan çekilen modern silah ve araçların bölgeye konuşlandırılmasına ve Kafkaslarda ki sayısal dengenin bozulmasına neden olacaktır. Bunun sonucunda Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren Kafkasya Bölgesi’nde, konvansiyonel nicelik ve nitelik açısından Ankara’nın aleyhine bir güç dengesi oluşacaktır. (c) Antlaşmanın V. Maddesi gereği; Kanatlar Bölgesi tavanları yalnızca tank, ZMA ve topçu silahı sistemlerini sınırlandırmaktadır. Taarruz helikopterleri ve savaş uçakları için diğer alt bölgelerde olduğu gibi bölgesel bir tavan limiti mevcut değildir. Bu durumda, KKAB ve Transkafkasya Askeri Bölgesi (TKAB) için geliştirilen yeni Rus askeri doktrininde, kuvvetler arası denge kurulamayacak olması Türkiye’nin milli güvenliğine pozitif yönde katkı sağlayacaktır. (ç) Kanatlar Bölgesi tavanlarının değiştirilmesi, AKKA rejiminde köklü bir değişikliğe neden olacağından diğer taraf ülkelerin olası benzer talepleri sonucunda, 239 Harp Akademileri Yayınları, Geçmişten Günümüze Yakın Çevredeki Sorunlar ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s. 216-217. 240 Harp Akademileri Yayınları, a.g.e, s. 218. 113 başta Türk-Yunan ve Türk-Bulgar dengelerinin bozulması olmak üzere, AKKA’nın getirdiği statüko bozulacak ve rejimin bekası ciddi boyutta tehlikeye girecektir. (d) Kanatlar kuralındaki olası bir değişim ile Yunanistan, Mersin Liman Bölgesi’nin uygulama alanına dâhil edilmesi için gayret gösterecek ve sonuçta, Ankara’nın, çetin müzakereler sonucu diğer akit ülkelere kabul ettirdiği; alan dışı bölge ile sağladığı kazanımlarının bazılarından vazgeçmek zorunda kalacaktır. (e) AKKA kanat limitlerinin değiştirilmesi ile başlayacak ve rejiminin bekasını olumsuz yönde etkileyebilecek bu gelişmeler, Türkiye’nin gelecekteki silahsızlanma ve silahların denetimi faaliyetlerini de doğal olarak olumsuz yönde etkileyecektir. Türkiye, 1990 yılında AKKA imzalandığından itibaren, antlaşmanın yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmesini savunmuş ve sadece savunmakla kalmayıp yerine de getirmiştir. Ankara, AKKA limitlerine geçiş için son tarih olan 17 Kasım 1995’e kadar, diğer NATO müttefiklerine oranla, RF’ye daha ihtiyatlı ve şüpheci yaklaşmış, bu nedenle de yerinde denetimlerinin büyük bir kısmını RF topraklarında yapmıştır. TABLO-IX: AKKA Denetimleri241 DENETLEYEN ÜLKE / DENETLENEN ÜLKE TÜRKİYE’DE İCRA EDİLEN DENETİM SAYISI RUSYA FEDERASYONU 92 57 UKRAYNA 70 20 AZERBAYCAN 05 02 SLOVAKYA 02 ROMANYA 22 MACARİSTAN 02 ERMENİSTAN 03 15 19 ERMENİSTAN’DA KONUŞLU RUS BİRLİKLERİ 15 BULGARİSTAN 48 KAZAKİSTAN 01 21 MOLDOVA 01 GÜRCİSTAN 02 GÜRCİSTAN’DA KONUŞLU RUS BİRLİKLERİ 10 TOPLAM 241 TÜRKİYE TARAFINDAN YAPILAN DENETİM SAYISI 245 162 http://www.tsk.tr/ Erişim Tarihi: 10 Haziran 2011. 114 2007 Aralık ayı itibarıyla Türkiye’de gerçekleştirilen AKKA denetimleri ve Türkiye tarafından denetime tabi tutulan ülkeler, denetim sayıları ile Tablo-IX’da görülmektedir. Tablo dikkatle incelendiğinde 2007 Aralık ayı itibariyle (Moskova’nın AKKA’yı tek taraflı olarak askıya aldığını ilan ettiği dönemdir.) Türkiye’de icra edilen AKKA denetimlerinin toplam sayısı 245, toplam denetçi ülke sayısı ise dokuzdur. RF’nin bu süreçte -yaklaşık onbeş yıl- Türkiye’de gerçekleştirdiği doksan iki denetim, toplam denetimlerin %38’lik bir bölümünü kapsarken komşumuz Bulgaristan’da kırk sekiz denetim ile %20’lik bir paya sahip olmuştur. Bu verilerden çıkan sonuç; Soğuk Savaş’ın izleri tamamen kaybolmamış, etkileri atlatılamamıştır. Konvansiyonel bir dengeleme antlaşmasında dahi sadece iki ülkenin yerinde denetimlerinin, toplam denetimlerin %58’ini oluşturmuş olması tarafların birbirine duyduğu güven derecesini çok net olarak göstermektedir. Benzeri bir durum da Türkiye için geçerli olmuştur. 2007 Aralık ayı itibariyle geride kalan on beş yıllık zaman dilimi içerisinde Türk denetim timleri tarafından icra edilen toplam 162 yerinde denetimin elli yedisi RF’de, yirmi biri ise Bulgaristan’da yapılmıştır. Türkiye, toplamda icra ettiği denetimlerinin %48’ini bu iki ülkede gerçekleştirmiştir. Fakat Ankara’nın gerçekleştirdiği denetimlerde göze çarpan diğer bir husus da başta Ermenistan ve Gürcistan’da 1999 Uyarlama Antlaşması hükümlerince ulusal kota devrinden kaynaklanan haklarla konuşlanmış bulunan Rus birliklerinin denetimi çalışmalarıdır. Onbeşi Ermeni topraklarında olmak üzere toplam yirmi beş denetim Türkiye’nin doğu sınırlarına çok yakın bölgelerde -Ermeni hududunda ise bazı bölgelerde sıfır noktasında Rus sınır birlikleri mevcuttur- icra edilmiştir. Bu veriler de karşılıklı güvensizliğin açık birer göstergesidir. Ankara doğu sınırlarına çok yakın bölgelerde konuşlu bu Rus birliklerinden-hava kuvvetleri de dâhil- bir tehdit algılaması hissetmemektetir. Soğuk Savaş süresince nefesini sürekli ensesinde hissettiği Kızıl Ordu’nun ardından, XXI. yüzyılda hala Rus birlikleri ile Türk hudut birliklerinin karşılıklı olarak birbirlerinin etki alanında bulunması Ankara’yı rahatsız etmektedir. Doksanlı yılların ilk yarısında Türkiye, RF’nin Kafkasya politikalarının ve bölge üzerindeki niyetlerinin sürekli olarak altını çizmiş, özellikle de AKKA rejiminden Kafkaslar Bölgesi’ndeki kanat limitleri hususunda, RF’ye taviz 115 verilmemesini istemiştir. NATO bu süreçte, özellikle Uralların doğusuna nakledilen ASSA’ların imhası için RF’yi sık sık ikaz etmiş, fakat Ankara’nın bu isteklerine karşılık olarak, Mayıs 1996’daki “AKKA’nın yeniden Gözden Geçirilmesi Konferansı”nda kanatlar limitlerinin yeniden değerlendirileceği gerekçesi ile konferansa dek esnek bir tutum sergilemiştir. Bazı diplomatik kaynaklar bu tutumun sebebini, RF’nin esasen AKKA rejiminden çıkmak istediğini fakat bunun mümkün olmadığının bilicinde oldukları için, bu güne dek çeşitli mazeretlerle rejimi delme gayretinde oldukları şeklinde açıklamışlardır. RF’nin AKKA’dan tek taraflı olarak çekilmesinden de çekinen müttefiklerin söz konusu dönemde çıkarları -Orta Avrupa’nın süratle silahsızlandırılarak olası bir konvansiyonel taarruz riskinin en düşük seviyelere çekilmesi ve konvansiyonel dengenin sağlanması- Moskova’nın dışında değil, içinde olduğu bir AKKA rejimi şeklinde olmuştur.242 ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nicholas Burns, 17 Kasım 1995 tarihi itibariyle yürürlüğe giren AKKA’da, RF’nin KKAB’de yapması gereken indirimleri halen yapmamış olmamasına rağmen antlaşma yükümlülüklerinin öncelikli olanlarını -Orta Avrupa bölgesindeki kuvvet indirimleri- yerine getirdiğini belirterek RF’nin AKKA performansını olumlu olarak değerlendirmiştir.243 Bu tarihte, genelde Batılıları, özellikle de ABD’yi esas düşündüren konu, Mayıs 1996 tarihine kadar, kanatlarda RF’ye bazı tavizler vererek, kanatlar dışındaki bölgelerde indirimlerin tamamlanmasını sağlamaktır. NATO’nun bu tutumuna paralel olarak RF, Kafkasya’daki kanat tavanlarını sağlamak maksadıyla yapması gereken indirimleri gerçekleştirmeyeceği uyarısını yaptığı tarihlerde AKKA’nın Orta ve Doğu Avrupa’daki diğer askeri bölgelerindeki indirimlerini 17 Kasım 1995’ten önce tamamlamıştır.244 İşte bu süreçte, Türkiye hem AKKA’ya taraf hem de bir kanat ülkesi olarak, RF ile Batılılar arasında Kafkasya’daki kanat limitleri ile ilgili sürdürülmüş olan pazarlıklara seyirci kalmamış ve aktif bir dış politika izlemiştir. 242 Lale Sarıibrahimoğlu, “Genelkurmay, Kafkasya’yı Denetledi” Cumhuriyet, 10 Haziran 1995, s. 8. Yasemin Çongar, “İhlale ABD Desteği” Milliyet, 18 Kasım 1995, s. 21. 244 Dünya, “Rus Çizmelerini Avrupa’dan Çekti” Tercüman, 1 Eylül 1994, s. 4. 243 116 Ankara, NATO nezdinde yaptığı girişimle, kanatlar sorununun AKKA rejiminin bekası açısından ele alınması gerektiğini, ayrıca antlaşmaya taraf bazı devletlerce antlaşmada belirlenen imha usulleri dışında imha işlemleri gerçekleştirmesi, ihraç maksadıyla bazı ASSA’ların indirime tabi tutulması gibi rejime aykırı uygulamaların da dikkate alınmasıyla, asıl sorunun Kanatlar Sorunu olmaktan çıkıp, AKKA’nın geleceği sorununa dönüştüğünü, bu nedenlerle yalnız kanat limitlerinin değil, rejimle ilgili tüm meselelerin bir bütünlük halinde görüşülmesi gerektiğini öne sürmüş, gündemin kanatlar sorunu olmaktan çıkıp, AKKA’nın geleceği sorunu olduğunu kabul ettirmiştir.245 Ankara’nın kanatlar konusundaki ciddi itirazlarına rağmen NATO, Moskova’nın Mayıs 1996’da Viyana’da gerçekleştirilen konferanstan önceki önerisine yeşil ışık yakmıştır. Mayıs 1996 tarihine kadar süren bu pazarlık sürecinde, Moskova yönetimi, Rus Savunma Bakanı Pavel Grachev’in Ekim 1995 tarihli önerisiyle; Kuzey Kanat Bölgesi’nde yer alan Leningrad Askeri Bölgesi’ndeki Leningrad idari birimin kanat bölgesinden çıkarılmasından vazgeçmiş ve karşılığında; Azak Denizi’nin doğu kıyılarından başlayarak Abhazya’ya kadar uzanan Karadeniz kıyı şeridini içerisine alan Krasnodar Bölgesi ile Volgograd ve Stavropol Bölgeleri’nin AKKA’nın V. Maddesinde belirtilen kanat rejiminden çıkarılmasını istemiştir. (Bkz.: Harita-VI) Ankara Hükümeti, Karadeniz’e kıyısı olan Krasnodar idari biriminde, Rus konvansiyonel kuvvetlerinin (tanklar, ZMA’lar ve topçu silah sistemleri) AKKA kanat limitlerinden muaf tutulması anlamına gelen Moskova Hükümeti’nin önerisine özellikle deniz kuvvetlerinin de AKKA rejimi dışarısında kaldığı düşünüldüğünde bölgede ortaya çıkan güç dengesizliğinden dolayı ciddi bir muhalefette bulunmuştur. Rusya’nın Kasım 1995 tarihli önerisinden hemen önce, kanatlar sorununun ele alındığı NATO toplantısında Türkiye’nin de aktif bir katılım sergilediği ve benimsediği orta yol çözüm önerisi sunulmuştur. 22 Eylül 1995 tarihli bu öneride Hazar Denizi’ne kıyısı olan Astrakan ve Volgagard Bölgeleri; kanat bölgeleri için hükme bağlanmış silah sınırlamaları dışında tutulmuştur (Bakınız: Harita-IV). O 245 Harp Akademileri Yayınları, Geçmişten Günümüze Yakın Çevredeki Sorunlar ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s. 217. 117 tarihte Ankara, RF’ye verilen bu ödünün ötesinde, ileri bir tarihte başka bir karşı öneriyi kabul etmeyeceğini açıklayarak tüm dikkatleri üzerine çekmiş, Washington yönetimi ise Ankara’nın tepkisini “normal” olarak nitelendirirken, Moskova’ya verilen tavizin ise “kaçınılmaz” olduğu şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.246 Harita-VI Kanatlar Sorununun Çözümüne Yönelik NATO ve RF Teklifleri247 RF’nun 1995 sonu itibariyle, KKAB’nde gerçekleştirmiş olduğu kuvvet aşımlarının mevcudiyetine rağmen Türkiye kendisine yönelik bir taarruzi harekât beklentisi içerisine girmemiştir. Fakat Rusya, AKKA indirimleri dışında kalan 246 247 Dünya, “NATO’dan Rusya’ya korkutan taviz…!”, Milliyet, 17 Eylül 1995, s. 18. Kaynak: Sipri, SIPRI Yearbook 1996, Oxford Universty Press, Oxford, 1996, s. 722. 118 Karadeniz Donanması ve amfibi kuvvetleri ile AKKA hükümleri gereği Kafkaslardaki kanat indirimlerine dâhil edilmeyen hava kuvvetleri de dikkate alındığında, 1996 yılı itibariyle Türkiye’ye yönelik geniş çaplı bir taarruz harekâtına geçme yeteneğine kavuşmuştur.248 Moskova, Ankara’ya karşı elde ettiği o dönemki mevcut konvansiyonel üstünlüğünü askeri alandan öte, siyasi ve diplomatik alanda kullanmış ve 17 Kasım 1995’te AKKA’nın kanatlarla ilgili sınırlarını uygulayamayacağını açıklamasından hemen sonra, Türkiye’nin boğazlarla ilgili geçiş düzenlemeleri tüzüğünün kabul edilemez olduğunu vurgulayan resmi açıklamalarda bulunmuştur.249 17 Kasım 1995 tarihinden Mayıs 1996’ya kadar RF ile ABD liderliğindeki Batılı güçler arasında sıkı pazarlık süreci yaşanmış, bu süreçte ABD’nin “Russia First” (Rusya’ya Öncelik)250 diye adlandırdığı politikası gereğince, NATO’nun genişlemesi, Dayton Barış sürecinin devam ettirilmesi (29 Kasım 1995 tarihli NATO-RF mutabakatı ile Bosna’da görev alacak barış gücü misyonuna Rus birlikleri de dâhil edilmiş ve RF, barış gücü birliklerinin harekât planlarında karar mekanizması içine alınmıştır.) ve START-II Antlaşması’nın bekası için, Moskova’ya AKKA’dan birtakım tavizler verilmiştir.251 15–31 Mayıs 1996 tarihleri arasında Viyana’da gerçekleştirilen “AKKA’nın Yeniden Gözden Geçirilmesi Konferansı”nda, başta RF’nin kanatlardaki kuvvet aşımları ve bunlarla ilgili talepleri olmak üzere, AKKA’nın uygulanmasına ilişkin sorunlar tüm taraf ülkelerin katılımıyla ele alınmıştır. Kanatlar sorununun çözümü amacıyla toplanan konferans, ilk günlerinde RF’nin Türk-Amerikan ortak önerisine Moskova’nın sıcak bakmasıyla olumlu bir havada başlamış ve müzakereler sonucunda hukuki bağlayıcılığa sahip bir “Kanat Antlaşması” ile çözüme Şükrü Elekdağ, “Sen de mi Brütüs?” Milliyet, 18 Kasım 1995, s. 21. Cenk Başlamış, “Rusya’dan Boğaz Tehdidi” Milliyet, 24 Kasım 1995, s. 13. 250 Clinton yönetiminin “Önce Rusya” şeklinde adlandırdığı bir dış politika stratejisidir. Bu dış politika stratejisinin temeli, önceliğin Rusya’ya verilmesi ve Moskova yönetiminin Batı dünyası ile ilişkilerinde fazla gücendirilmemesi ilkesine dayandırılmıştır. Özellikle 1993–1996 arasını içeren dönemde ABD-RF arasındaki stratejik ortaklığın sürdürülmesi hususu esas alınırken, asıl amaç ise eskisi gibi süper güç olmasa da yakın çevresinde etkili bir RF’nin işbirliğine duyulan ihtiyaç olmuştur. 251 Gale A. Mattox & Arthur R. Rachwald (Eds.), Enlarging NATO, Lynne Rienner Publishers, London, 2001, s. 263-264. 248 249 119 kavuşturulmuştur.252 Konferans sonucunda alınan kararlar ve çözüm, 1996 yılı koşullarında, Türkiye açısından olumlu olarak nitelendirilmiş olup şu temel esaslara dayandırılmıştır:253 Harita-VII Kanat Anlaşmasıyla Kanat Bölgesinden Çıkarılan Rus İdari Bölümleri254 a. KKAB’de Volgagrad ile Astrakan idari bilimleri (oblast), Krasnodar idari biriminin kuzeyinde bulunan Kuşevskaya ana tamir tesisi ve bu tesisin diğer iki idari birim ile bağlantısını sağlayabilmek için Rostov idari biriminin doğusu kanat bölgesinden çıkarılmıştır. Leningrad Askeri Bölgesi’nde Pskov idari birimi, Ukrayna’da da Odessa Askeri Bölgesi’nde Odessa idari birimleri Kanatlar Bölgesi’nden çıkarılarak kenar Avrupa Bölgesi’ne dâhil edilmiştir. (Bkz.: Harita-VII) 252 Dış Haberler, “AKKA sorununda umut verici gelişme”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 1996, s. 11. EK-VII: AKKA Kanat Antlaşması. 254 Kaynak: Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 162. Asıl Kaynak: Zidzislaw Lachowski, “Conventional Arms Kontrol” SIPRI Yearbook 1997. 253 120 b. RF’nun kanat bölgesinin mevcut sınırları içerisindeki konvansiyonel güçlerini 31 Mayıs 1999 tarihine kadar 1800 tank, 3700 ZMA ve 2.400 top sistemi seviyesine çekmesi ve mevcut güçlerinde artırıma gitmemesi kararlaştırılmıştır. c. RF’nin açık müzakereler yolu ile ilgili taraf ülkelerin egemenliğine tam saygı gösterilmesi suretiyle, antlaşmanın geçici konuşlandırma hükümlerinden azami ölçüde faydalanabilmesi ve Taşkent Anlaşması’yla255 paylaşılan teçhizat kotalarının (Bkz.: Tablo-X) bir kısmını devralabilmesi kararlaştırılmıştır. TABLO-X: Taşkent Anlaşması İle SSCB’ye Ait AKKA Limitlerinin Paylaşımı256 SAVAŞ HELİKOPTERLERİ TOP/TOPÇU SİSTEMLERİ TAARRUZ ZIRHLI MUHAREBE ARAÇLARI (ZMA) UÇAKLARI ANA SAVAŞ TANKLARI ALAN TOPLAM AKTİF DEPO TOPLAM AKTİF DEPO ZPMA ASMA TOPLAM AKTİF DEPO RUSYA FED. 6.400 4.975 1.425 11.480 10.525 955 7.030 574 6.415 5.015 1.310 3.450 UKRAYNA 4.080 3.130 950 5.050 4.350 700 3.095 253 4.040 3.240 800 1.090 330 10.300 8.650 1.650 17.400 16.120 1.280 - - 9.500 8.050 1.450 - - RUSYA FED. 5.100 4.275 825 10.100 9.945 155 - - 4.735 3.825 910 - - UKRAYNA 3.400 2.850 550 4.700 4.000 700 - - 3.150 2.850 300 - - BELARUS 1.800 1.525 275 2.600 2.175 425 1.590 130 1.615 1.375 240 260 80 KANAT 2.850 1.850 1.000 2.600 1.800 800 - - 3.675 2.775 900 - - RUSYA FED. 1.300 700 600 1.380 580 800 - - 1.680 1.280 400 - - UKRAYNA 680 280 400 350 350 0 - - 890 390 500 - - MOLDOVA 210 210 0 210 210 0 130 10 250 250 0 50 50 GÜRCİSTAN 220 220 0 220 220 0 135 11 285 285 0 100 50 ERMENİSTAN 220 220 0 220 220 0 135 11 285 285 0 100 50 AZERBAYCAN 220 220 0 220 220 0 135 11 285 285 0 100 50 TOPLAM 13.150 10.500 2.650 20.000 17.920 2.080 12.250 1.000 13.175 10.825 2.350 5.150 1.500 890 IV.2 NOLU BÖLGE TOPLAMI BÖLGESİ TOPLAMI 255 SSCB’nin dağılması ile birlikte bağımsızlığını kazanan devletler ve RF 12 Mayıs 1992 tarihli Taşkent Antlaşması ile AKKA rejimine dâhil olmuşlardır. Bu anlaşma uyarınca Moskova Hükümeti’nin kanat bölgeleri ile ATTU içindeki tüm ülke topraklarında bulundurması gereken beş silah kategorisi azami tavanları ile ülke tavanları şöyledir: Tank: 700/6.400, ZMA: 580/11.480, Topçu Silahları: 1.280/6.415. Kanat bölgelerinde helikopter ve uçakların limitleri yoktur. Ülkesel tavanlar uyarınca, Savaş Uçağı: 3.450 ve Taarruz Helikopteri: 890 olarak sınırlandırılmıştır. Bkz.: Esra Çayhan, Nurşin Ateşoğlu Güney, Avrupa’da Yeni Güvenlik Arayışları NATO-AB-Türkiye, AFA Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 66-67. 256 Kaynak: Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 1993: World Armaments and Disarmament, Oxford University Press, Oxford, 1993, s. 597. 121 ç. RF’nin 1 Ocak 1996 tarihli bilgi değişim paketinde “kaldırılacak” (to be removed) ibaresiyle beyan ettiği ZPT’lerin 31 Mayıs 1996 tarihinden itibaren tavan limitlerine dahil edilmesi hükme bağlanmıştır. d. RF’nin, Bildirim ve Bilgi Değişimi Protokolü’nde belirtilen usuller çerçevesinde, mevcut “kanat” bölgesi için yılda iki kez; Kuşevskaya ana tamir tesisi için ise yılda dört kez bilgi değişiminde bulunması ve bu bölge için on adet ilave yerinde denetimi kabul etmesi kararlaştırılmıştır. e. AKKA’nın depo hükümlerinin, depolarda bulunan teçhizatların aktif birliklere devredilebilmesini sağlamak maksadıyla, 31 Mayıs 1999 tarihine kadar gözden geçirilmesi hükme bağlanmıştır. f. RF’nin, Bildirim ve Bilgi Değişimi Protokolü’nde belirtilen usuller çerçevesinde, mevcut “kanat” bölgesi için yılda iki kez; Kuşevskaya ana tamir tesisi için ise yılda dört kez bilgi değişiminde bulunması ve bu bölge için on adet ilave yerinde denetimi kabul etmesi kararlaştırılmıştır. g. AKKA’nın depo hükümlerinin, depolarda bulunan teçhizatların aktif birliklere devredilebilmesini sağlamak maksadıyla, 31 Mayıs 1999 tarihine kadar gözden geçirilmesi hükme bağlanmıştır. Konferans sonucunda Kanat Antlaşması’nın tüm taraflarca 15 Aralık 1996 tarihine kadar onaylanması ve onay belgelerini AKKA saklayıcı ülkesi olan Hollanda’ya göndermeleri karara bağlanmıştır. Fakat AKKA’ya taraf otuz ülkeden yalnız on üç tanesi anılan tarihe kadar onay ve gönderim işlemlerini tamamlamışlardır. Altı NATO üyesi (Belçika, Norveç, Portekiz, İspanya, ABD ve Türkiye), üç Merkezi Doğu Avrupa ülkesi (Macaristan, Polonya, Romanya) ve sekiz BDT ülkesi (Azerbaycan, Belarus, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Moldova, Ukrayna ve RF) olmak üzere on yedi taraf ülke ise Antlaşma’nın parlemento onay belgelerini tespit edilen tarihte saklayıcıya çeşitli nedenlerden dolayı gördermemiştir. Batı yanlısı GUAM gurubu ülkelerin Moskova ile mevcut olan ikili problemleri, 122 Türkiye ve Norveç ise kanat ülkeleri olmaları nedeniyle en başından beri kanatlardaki limit aşımlarına en sert tepkiyi veren taraflar olarak onaylamayı geciktiren gurupta yer almışlardır. Antlaşmayı Birleşik Devletler Senato’sundan geçirirken zorlanan Clinton yönetimi ise, Kafkasya’yı Polonya’nın NATO’ya dâhil edilmesi karşılığında satıp satmadığı şeklinde ciddi soru ve eleştirilere maruz kalmıştır. Kanat Anlaşması tüm tarafların resmi onayları ile 15 Mayıs 1997 tarihinde yürürlüğe girmiş fakat Rusya’nın değişen Avrupa siyasi ve askeri dengelerini öne sürerek AKKA rejiminin bütününde, özellikle de ASSA limitlerinde uyarlama yapılması yönünde ki talepleri nedeniyle tam sonuçlanmamıştır.257 Viyana’da 15–31 Mayıs 1996 tarihinde yapılan “AKKA’nın Yeniden Gözden Geçirilmesi Konferansı” sonucunda kabul edilen ve hukuki bağlayıcılığa sahip bu belge, Türkiye açısından değerlendirildiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:258 a. Bu konferansta alınan karar ile RF’nin kanatlar bölgesinde yaratmaya çalıştığı fiili durumun önüne geçilmiş, AKKA rejiminde çözümün, ancak konuyla ciddi olarak ilgilenen Türkiye ve tüm taraf devletlerin katılımıyla alınacak ortak kararlarla sağlanabileceği kararlaştırılmıştır. b. RF’nin antlaşmanın kanat limitlerine riayet etmediği koşullarda başlayan ve devam eden müzakere süreci, V. Maddenin kalıcı geçerliliğinin teyit edildiği bir anlaşma ile sonuçlanmış ve RF’nin, güney hududunu oluşturan KKAB’yi uygulama alanı dışı ilan etme girişimlerinin önü alınmıştır. c. Kanat Antlaşması ile RF bir yıllık süre içerisinde KKAB ve TKAB’deki konvansiyonel kuvvet mevcutlarında önemli indirimler yapmak zorunda kalmıştır. Antlaşmanın geçici konuşlandırma ve kota devri ile ilgili hükümlerinden RF’nin ne ölçüde istifade edeceğine bağlı olarak, Türkiye sınırlarına yakın bölgelerden 1.000 257 Jane M. O. Sharp, Striving For Military Stability In Europe Negotiation, implementation and adaptation of the CFE Treaty, Routledge, New York, 2006, s. 163-165. 258 Nurşin Ateşoğlu Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 185-186. 123 ila 1.300 arasında -yaklaşık yirmi beş mekanize tabur- zırhlı aracını çekmesi gerekmektedir. ç. RF, kanatlar sorununu Moldova, Ermenistan ve Gürcistan’da geçici kuvvet konuşlandırmak ve Erivan ile Tiflis yönetimlerinden kota devralarak bu ülkelerin milli egemenliklerini baskı altına alacak şekilde çözmek hedefini gütmüştür. Fakat kota devri ve geçici konuşlandırma hususlarının ilgili devletlerle yapılacak serbest müzakereler ve adı geçen devletlerin egemenlik haklarına tam saygı gösterilmesi suretiyle işlerlik kazanabileceği teyit edilmiştir. Azerbaycan’ın geçici konuşlandırma ve kota devri gibi uygulamalara soğuk baktığını bildiren resmi bir açıklama yapması Ankara açısından olumlu gelişmedir.259 d. RF’nin Başbakanlık seçimlerinin arifesinde olması, seçim sonrası dönemin getireceği belirsizlikler ve muhtemel istikrarsızlıklar konferans sürecinde en başından beri kanatlar sorunun asıl tarafları olarak öne çıkan iki ülkeden Türkiye’yi olumlu; RF’yi ise olumsuz yönde etkilemiştir. Ankara Kanat Antlaşması ile bu süreci kazançlı olarak tamamlamıştır. e. Ankara’ya göre Kanat Antlaşması, rejime taraf olan tüm ülkelerin, AKKA’nın değişen siyasi koşullara uyarlanmasının gerekliliği konusundaki mutabakatının göstergesi olmuştur. 31 Mayıs 1996’dan itibaren başlaması öngörülmüş, AKKA’nın uyarlanması sürecinde, rejimin bütünlüğünün ve esaslarının korunması hususunun altının çizilmesi, gerek Avrupa’nın güvenlik ve istikrarı açısından gerekse de Türkiye’nin milli güvenlik konularında 1990 yılında elde ettiği kazanımların muhafazası açısından çok olumlu bir gelişme olarak kaydedilmiştir. “AKKA’nın Yeniden Gözden Geçirilmesi Konferansı” sonucunda kabul edilen ve yasal bağlayıcılığı bulunan Kanat Antlaşması ile Ankara 1990 yılında elde ettiği kazanımlarını perçinlemiştir. Fakat kanatlar sorunun çözümü sürecinde, NATO’nun RF’ye 22 Eylül 1995’te sunduğu orta yol önerisindeki koşullardan taviz vermeyeceğini belirten Ankara, bu belgeyi kabul etmek suretiyle geri adım atarak, 259 Barçın Yiyanç, “Rusya’ya AKKA’da sıkı denetim” Milliyet, 03 Haziran 1996, s. 16. 124 RF’nin Pskov, Krasnodar ve Rostov bölgelerinin AKKA kanat limitleri dışında kalması önerisini kabul etmek zorunda kalmıştır. Kanat Antlaşması öncesinde Türkiye ve Norveç, kendi sınırlarına yakın hassas bölgelerde RF’nin konvansiyonel kuvvet aşımına yol açabilecek her türlü girişimini ciddi bir milli güvenlik meselesi olarak algılamış ve RF’nin limit aşımlarına en sert tepkileri veren ülkeler olmuşlardır. Kanat Antlaşması’na giden süreçte, ABD ve RF arasında kanatlar, NATO’nun Bosna’da kullanılması ve NATO genişlemesi konularında sıkı pazarlıklar yapılmış, bu pazarlıklar sürecinde Türkiye ve AKKA’ya taraf diğer ülkeler devre dışı bırakılmış fakat Kafkaslar’da yapılan harita değişikliği sonucunda ortaya çıkan konvansiyonel güç tablosu, Türkiye’nin askeri güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturmamıştır.260 “AKKA’nın Yeniden Gözden Geçirilmesi Konferansı” ile 27 Mayıs 1997 tarihli “NATO-RF Nihai Senedi”nin imzalanmasına kadar geçen bir yıllık süre içerisinde, ABD liderliğindeki Batılı güçler, AKKA’nın bütünlüğünü korumak suretiyle değişen siyasi koşullara uyarlanması karşılığında Moskova’dan, NATO’nun genişlemesine karşı muhalif davranmamasını istemiş ve olası NATO genişlemesinin Moskova’ya tehdit oluşturmayacağı -10 Aralık 1996’da ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher, NATO’nun olası genişlemesi sonrasında Doğu Avrupa ülkelerinde nükleer silahların konuşlandırılmayacağına dair teminat vermiştirkonusunda beyanatlar vermişlerdir.261 Görüldüğü üzere Pakt ve SSCB’nin ortadan kalkmasıyla yerine büyük ve somut bir düşman konulamamasının sonucunda NATO ittifakı içerisinde üyeler arası ilişkilerde bir esneklik ve kopukluk meydana gelmiştir. Bazı ittifak üyeleri örgütün genel tutumundan farklı tutumlar sergilemeye başlamışlardır. İttifak içerisinde terk edilme ya da yalnız bırakılma korkusu ile gereksiz çatışmalara girme endişesine kapılan üyeler olmuştur. İttifak lideri tarafından yalnız bırakılma endişesinin en somut örneklerinden biri AKKA’nın revizyonu ile ilgili müzakere sürecinde 260 Nurşin Ateşoğlu Güney, a.g.m, s. 187. Gale A. Mattox & Arthur R. Rachwald (Eds.), Enlarging NATO, Lynne Rienner Publishers, London, 2001, s. 264-265. 261 125 Türkiye’nin Transkafkasya Bölgesi’ndeki hassasiyetine ve ciddi tepkilerine rağmen ABD’nin Türkiye’nin çıkarlarını bir kenara iterek RF’ye birtakım ödünler vermiş olmasıdır.262 31 Mayıs 1996 tarihli Kanat Antlaşması’nı müteakip, Clinton ile Yeltsin arasında 27 Mayıs 1997’de gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Washington ile Moskova arasında yapay bir yumuşama havası esmiş ve “NATO ve Rusya Federasyonu Arasında Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Ana Kuruluşu Sözleşmesi” belgesi imzalanmıştır. Hemen ardından 8–9 Temmuz 1997 tarihlerinde gerçekleştirilen NATO Madrid Zirvesi sonucunda, üç Vişegrad ülkesinin -Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya- ittifaka adaylıkları kabul edilmiştir.263 Zirve sonrasında NATO genişlemesinin Rusya aleyhine olmadığını belirtmek ve bu konuda Moskova yönetimine güvence vermek amacıyla St. Petersburg’a giden ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright; NATO’nun kapısının eski SSCB’den ayrılan Baltık ülkelerine açık olduğunu belirtmiş ve NATO’ya entegrasyon sürecinde kendileri için asıl önemli olan kıstasın aday ülkelerin haritadaki yerleriyle, coğrafik konumlarının değil, demokrasi ve liberal ekonominin uygulandığı yönetim sistemleri olduğunu belirtmiştir.264 ABD ve Batı dünyasının NATO’nun doğuya doğru genişleme hedefinde ki kararlı tutumu ve bu hedefe yönelik olarak 1996 Kanat Antlaşması ile Moskova’ya verilen tavizler, AKKA rejiminin sadece kanatlar konusunda değil genel çerçevede Avrupa’da şekillenen yeni siyasi konjönktüre göre uyarlanmasının önünü açmıştır. Ankara doksanlı yıllarda AKKA rejimi gereklerini yerine getirmeye ve doğu sınırlarında elde ettiği kazanımları muhafaza etmeye çalışırken, batısında ise Atina’nın Kafkaslarda limit aşımları yapan Moskova yönetimine karşı sessiz kalması ve SSS dönemde başlattığı silahlanma çalışmalarına -1996 Ocak ayında yaşanan S. Gülden Ayman, Güç, Tehdit ve İttifaklar, Stratejik Araştırma ve Etütler Milli Komitesi, (SAEMK), 7/2001, Ankara, 2001, s. 9. 263 Mehmet Saray, Sovyet Tehdidi Karşısında Türkiye’nin NATO’ya Girişi III. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeleri, ATAM Yayınları, Ankara, 2000, s. 169-170. 264 Haber Turu, “NATO, Baltık ülkelerine açıktır”, Sabah, 14 Temmuz 1997, s. 16. 262 126 Kardak Krizi sonrasında daha da artmıştır- Ankara’nın ilgi ve enerjisini doğu bölgesine yönelttiği bu dönemde hız vermiş ve bu durumu da üst düzey devlet görevlileri vasıtasıyla açıklamaktan çekinmemiştir.265 4.4 Uyarlanmış AKKA’nın Türkiye Açısından Değerlendirilmesi NATO’nun Temmuz 1997 Madrid Zirvesi’nde, eski Pakt üyesi üç devletin ittifaka giriş protokollerinin imzalanmasıyla 1990 yılında AKKA rejimi ile düzenlemiş olan konvansiyonel güç dengesinin RF aleyhine daha fazla bozulacağı batılı devletlerce kabul edilmiş ve ortaya çıkan bu yeni sorunun çözümü amacıyla, 23 Temmuz 1997 tarihinde Viyana’da “AKKA’nın Değişen Koşullara Uyarlanması” konulu bir gözden geçirme konferansı yapılmış ve rejime taraf ülkelerce aşağıda sıralanan temel hususlarda mutabakata varılmıştır.266 a. AKKA’nın mevcut yapısının Avrupa’nın siyasi gerçeklerine uymadığı, bu nedenle de, AKKA konvansiyonel dengelerinin bölgesel tavanlar yerine ulusal tavanlara dayandırılması kararlaştırılmıştır. b. Belirlenecek yeni ulusal tavan limitlerinde, taraf devletlerin meşru güvenlik kaygılarının göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır. c. Akit ülkelerin uygulama alanları üzerinde sınırlı miktarda bulundurabileceği toplam ulusal ve konuşlandırılmış kuvvetlerin dâhil edileceği bölgesel tavanlar belirlenmesi karara bağlanmıştır. ç. Orta ve Doğu Avrupa uygulama alanlarını kapsayacak şekilde, konvansiyonel kuvvet yığılmalarından kaynaklanabilecek güvenlik problemlerinin giderilmesine yönelik dengeleyici tedbirler alınmalıdır. d. Tüm taraf devletlerce mutabık kalınarak ulusal ve bölgesel tavanların bir anlaşma dâhilinde belirlenmesi ve belirlenen limitlerin 2001 yılında tekrar gözden geçirilmesi kararlaştırılmıştır. Gözden geçirme işlemin her beş yılda bir tekrarlanması prensip olarak kabul edilmiştir. 265 Dış Haberler, “Atina, Ege’yi kendi gölü sayıyor”, Cumhuriyet, 20 Mayıs 1996, s. 9. Nurşin Ateşoğlu Güney, “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 189. 266 127 e. Konuşlandırılmış konvansiyonel kuvvetler için, ek bilgi değişimi ve şeffaflık ile ilgili hükümlerinin geliştirilmesine karar verilmiştir. f. “Geçici kuvvet bulundurma” ilkesine ait kuralların netleştirilmesi kabul edilmiştir. g. ASSA’ların depolarda muhafazası ve stoklanmasını düzenleyen kuralların netleştirilmesi karara bağlanmıştır. h. Mevcut Kanatlar rejiminin mevcudiyetinin muhafaza edilmesi ve tüm taraflarca kabul edilen genel çerçeveye sadık kalınmak üzere, rejime taraf ülkeler 1998 sonu ya da en geç Mayıs 1999 tarihinden önce, AKKA’nın değişen koşullara uyarlanması ile ilgili yükümlülüklerin belirleneceği, “AKKA’nın Gözden Geçirilmesi Konferansı”nın yapılmasını kararlaştırmışlardır. 1996 Helsinki Zirvesinde başlayan ve 23 Temmuz 1997 tarihli “AKKA’nın Değişen Koşullara Uyarlanması” konferansında devam eden süreçte Moskova yönetimi NATO’nun doğuya açılma politikasına daha fazla direnemeyeceğini kabullenerek, karşılığında AKKA kartını tekrar oynamış ve 1998 yılında, Mayıs 1996 da kabul edilmiş ve hukuki bağlayıcılığı bulunan Kanat Antlaşması’nın terk edilmesini, bunun yerine tek taraflı bildirimlere dayanan ve kuvvet planlamalarını içeren siyasi nitelikli çözüm yollarının benimsenerek, kanat bölgelerindeki mevcut belirsizlik ortamının önüne geçilmesini içeren bir çözüm önerisi sunmuştur.1997 ve sonrasında devam eden uyarlama sürecinde AKKA’ya taraf ülkelerin çözümünde en çok zorlandıkları konulardan biri, Ankara’yı doğrudan ilgilendiren kanatlar sorunu olmuştur. Türkiye, Norveç ve GUAM gurubuna267 mensup ülkeler Moskova’nın kanatlar konusundaki bu önerisini kesin ve net bir dille reddetmişlerdir. 1998 yılı itibariyle, NATO’nun ittifakının kanatlar konusu hakkındaki genel görüşü; 31 Mayıs 1996 tarihli Kanatlar Anlaşması’nın muhafaza edilerek devamı yönünde olmuştur. Fakat NATO Genel Sekreteri Solana’nın 14 Mart 1997 tarihli açıklamaları ve 8 Aralık 1998 tarihli Kuzey Atlantik Konseyi bildirisi ile Batı ittifakı, 267 GUAM gurubu; Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova’nın katılımıyla ABD öncülüğünde 1996 yılında teşkilatlanmıştır. Kafkasya’da Rus nüfuzunu kırmak ve BDT’ye karşı ABD’nin yanında saf tutan devletlerin çıkarlarını korumak maksadıyla kurulmuştur. Bkz.: Haktan Birsel, “Kafkaslar’da Devam Eden Soğuk Savaş”, 2023 Dergisi, Atılım Yayıncılık, Sayı: 89, Ankara, Eylül 2008, s. 25. 128 Varşova Paktı’nın dağılması, SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan on beş yeni ülke, bu ülkelerden üçünün NATO’ya kabulü gibi nedenler AKKA rejiminin sadece resmi anlamda değil tüm Avrupa’nın ve taraf ülkelerin yeni güvelik gerekliliklerini karşılayacak şekilde ciddi yapısal değişimlere ihtiyacı olduğunu kabul etmiştir. Bu dönemde RF, NATO’ ya kabul edilen eski Pakt ülkelerinin ittifaka tam üye olarak girişlerinden önce AKKA’nın revize edilmesini ya da AKKA rejimine özel statüde dâhil edilmelerini istemiştir.268 Türkiye, RF’nin bu son önerisi ile “Kanatlar Anlaşması” ile çözüme kavuştuğuna inandığı kanatlar probleminin kesin ve kalıcı olarak çözümlenmediğini ve AKKA’nın uyarlanmasının önüne geçemeyeceğini görmüştür. Yaklaşık bir buçuk yıl süren karşılıklı müzakereler ve sıkı pazarlıklar sonucunda, 19 Kasım 1999’da AGİT İstanbul Zirvesi’nde AKKA’ya taraf devletlerce, karşılıklı bloklar düzenini ortadan kaldıran, gereksinimlerini jeopolitik dikkate alan değişiklikleri “AKKA karşılayan Uyarlama ve yeni Antlaşması” güvenlik (UAKKA) imzalanmıştır.269 Mevcut AKKA’nın değiştirilen hükümleri ve UAKKA’daki yeni hükümler aşağıda sıralanmıştır.270 1. AKKA’daki bloklar arası yapı, bölgesel ve alt bölgesel sınırlamalar dâhil olmak üzere terk edilmiş, her bir taraf ülke için ulusal ve ülkesel tavanlar tespit edilmiştir. Bir ülkenin uygulama alanında bulundurabileceği toplam teçhizat seviyesi “ulusal tavan” olarak belirlenmiştir. Bir ülke topraklarında diğer bir ülkenin konuşlandırabileceği yabancı kuvvetleri de içermek üzere bulundurulabilecek azami teçhizat seviyesi ise “ülkesel tavan” çerçevesinde sınırlandırılmıştır. Tablo-XI’de görüldüğü gibi NATO’nun genişlemesiyle doğru orantılı olarak 1990’da AKKA ile bloklar arasında kurulan konvansiyonel kuvvet dengesi, üç eski VP üyesi devletin -Çekoslavakya Macaristan, Polonya- NATO’ya üye olmaları ile eski VP -Rusya Federasyonu- lehine bozulmuştur. Bu tablo Moskova yönetimini 268 Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 1998 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2009, s. 246-247. 269 a.g.e, s. 442. 270 Genelkurmay Başkanlığı, Uyarlanmış Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2007, s. 2-27. 129 UAKKA’nın imza süreci ve sonrasında son derece rahatsız etmiş ve bu nedenle (Rusya’nın NATO -Batı- tarafından çevrelenme korkusu) “İstanbul Yükümlülükleri”ni yerine getirmekte isteksiz davranmış, Moldova ve Trans Kafkasya’da bulunan konvansiyonel güçlerini çeşitli nedenlerle çekmemiş, kuvvet indiriminde bulunmamıştır. TABLO-XI: AKKA ile UAKKA’nın ASSA Açısından Mukayesesi271 Devlet NATO VP Eski VP Toplam Fark Yıl Tank ZMA Top Uçak Helikopter 1990 19.142 29.822 18.826 6.662 2.000 * 19.096 31.787 19.529 7.273 2.282 1990 20.000 30.000 20.000 6.800 2.000 16.478 24.783 16.783 5.930 1.712 1990 39.142 59.822 38.286 13.462 4.000 1999 35.574 56.570 36.312 13.203 3.994 -3.568 -3.252 -1.974 -259 -6 1999 1999 ** *Genişletilmiş NATO: (16+3) **Eski VP: (7-3) 3: Vişegrad Ülkeleri: Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya. 2. Mevcut AKKA’da sadece kanat bölgesindeki ülkeler için öngörülen geçici konuşlandırma hakkı (153 tank, 241 ZMA ve 140 topçu sistemi) tüm taraf devletler için “Temel Geçici Konuşlandırma” olarak öngörülmüştür. Mevcut AKKA’da bulunmayan “Olağanüstü Geçici Konuşlandırma” hakkı, kanat dışındaki ülkeler için 459 tank, 723 ZMA ve 420 topçu sistemi (temel geçici konuşlandırmanın üç katı) olarak belirlenmiştir. 3. Mevcut AKKA’da tavan değişimlerindeki temel kural alt bölgesel sınırlamaların (iç içe geçen bölgeler) aşılmaması iken, Uyarlanmış AKKA’da bu konuda her bir taraf devletin ulusal tavanını 40 tank, 60 ZMA ve 20 top miktarı 271 Kaynak: Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 2000 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2000, s. 592. 130 kadar veya 150 tank, 250 ZMA, 100 top miktarını geçmeyecek şekilde ulusal tavanının %20’si oranında aşabileceği öngörülmüştür. Savaş uçağı ve taarruz helikopteri kategorisinde ulusal tavan artış miktarları ise 30 savaş uçağı ve 25 taarruz helikopteri olarak sınırlandırılmıştır. Anılan düzeylerin üzerinde “ulusal tavan” edinebilme hakkı ise tüm taraf devletlerarasında mutabakat sağlanması şartına bağlanmıştır. Ulusal tavanlardaki söz konusu artış miktarları iki gözden geçirme konferansı arasındaki beş yıla tekabül eden zaman dilimleri için geçerli tutulmuştur. 4. Ülkesel tavan ve ülkesel alt tavanların geçici olarak ancak askeri tatbikatlar veya geçici konuşlandırmalar ile aşılabileceği kabul edilmiştir. Söz konusu tavanların tatbikat nedeniyle 42 günden daha fazla bir süre için aşılması durumunda aşılan miktarın geçici konuşlandırma olarak değerlendirileceği hükme bağlanmıştır. 5. Antlaşmaya taraf bir devletin, antlaşma ile belirlenmiş konvansiyonel silah ve teçhizatını, diğer bir taraf devletin topraklarında konuşlandırması hususu uluslararası hukuk kurallarına, ev sahibi ülkenin açık onayına ya da BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarına uygun olması hükmü getirilmiştir. Böylece yabancı konvansiyonel kuvvetlerin konuşlandırılmasında antlaşmaya taraf ev sahibi ülkenin onayı ilkesi güçlendirilmiştir.272 6. BM Güvenlik Konseyi veya AGİT’in bir kararı veya yönergesi ile “Barışı Koruma ve Destekleme Harekâtı” kapsamında herhangi bir taraf devletin 272 UAKKA ile kabul edilen “Herhangi bir taraf ülkenin konvansiyonel kuvvet ve/veya ASSA’yı diğer bir taraf ülkeye konuşlandırması ev sahibi ülkenin açık onayına bağlıdır.” hükmü sonrasında, topraklarının ATTU alanına giren bölümündeki ABD’ye ait silah ve teçhizatların AKKA hükümlerince denetimi ve bildirimini içeren Türkiye Cumhuriyeti topraklarında mevcut ABD’ye ait konvansiyonel silah, teçhizat, donanım ve malzeme ile bu ülkenin kullanımı için tahsis edilen bina ve arazilerin, AKKA Denetim Protokolü kapsamındaki denetimlerinde izlenecek usullerin uygulanmasına dair ikili bir anlaşma 2005 yılı içerisinde Türkiye ile ABD arasında imzalanmıştır. Bkz.: http://www.mfa.gov.tr/ Erişim Tarihi: 13. 07.2011. Bu hüküm ile Moskova’nın özellikle Tiflis ve Bakü Hükümetlerine bu konuda yaptığı baskıların önüne geçmek hedefi gerçekleştirilmiştir. Şevardnadze döneminde Rus birliklerini gönüllü olarak Gürcü topraklarında kabul eden ve üs veren Tiflis yönetimi, Gül Devrimi’nden sonra Saakaşvili döneminde Rus birliklerinin üsleri boşaltmalarını istemiş, fakat Moskova Hükümeti, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra imzalanan Rus-Gürcü ikili anlaşmalarını öne sürerek Gürcü Hükümeti’nin bu isteğini geri çevirmiş ve konu ile ilgili müzakere sürecini yavaşlatarak Gürcü topraklarındaki askeri mevcudiyetini sürdürmeyi hedeflemiştir. 131 topraklarında konuşlanan konvansiyonel kuvvetlere ait ASSA’ların o taraf devletin ülkesel tavan limitlerine dâhil edilmeyeceği kuralı getirilmiştir. 7. Mevcut AKKA’da yarı askeri kuvvetlerin (YAK) teşkilat ve kadrolarında bulunan ZMA sayısı herhangi bir sayısal sınırlamaya tabi olmamakla birlikte bu teçhizatın üç alt sınıfından (ZPT, ZPSA, ASMA) birini oluşturan Zırhlı Piyade Savaş Aracı (ZPSA) kategorisi her bir taraf devlet için 1.000 ZPSA ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca kanat bölgesinde, her taraf devletin söz konusu teçhizattan en fazla 600 adet bulundurabileceği hükme bağlanmıştır. UAKKA’da her taraf devletin 100 adet veya ulusal tavanlarının %5’i veya 19 Kasım 1990 tarihinde tespit edilen seviyelerden büyük olan miktarda anılan kategoride teçhizat bulundurabilecekleri öngörülmektedir. 8. Bilgi Değişimi: AKKA bilgi değişimi rejimi, mevcut bildirim format sayısı kırk üç’ten doksan altı’ya çıkartılmak suretiyle detaylandırılmış ve güçlendirilmiştir. Bu kapsamda beyan edilmiş mevkiler ve denetime tabi birimler, birliklerin teçhizat miktarlarında meydana gelen değişiklikler, transit geçişler, ülke topraklarında veya ülkesel alt tavan bölgesinde bulunan teçhizattaki değişiklikler, hava kuvvetleri teçhizatı miktarındaki değişiklikler ve tavan devri gibi hususlarda ayrıntılı bildirimler öngörülmüştür. Öte yandan yıllık bilgi değişimlerine ek olarak üçer aylık dönemlerde de bilgi değişimi yapılması ve RF’nin “Alt Ülkesel Tavan” bölgesi verilerini altı ayda bir yayımlamasına ilişkin uygulamanın devamına karar verilmiştir. 9. Denetim: AKKA’da taraf ülkelerin denetime tabi birim sayılarının %15’i olarak belirlenen pasif denetim kota sayısı AKKA ile %20’ye çıkarılmış, pasif denetimlerin %25’inin paralı denetim olarak gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Öte yandan, 1996 Kanat Anlaşması kapsamındaki ilave denetimler de denetim protokolü kapsamına dâhil edilmiştir. (Kanat Anlaşmasıyla orijinal kanat bölgesinden çıkarılan bölgeler -Pskov, Rostov, Astrakhan, Volgograd- için altı ve Ukrayna’nın Odesa Askeri Bölgesi için ise ilave bir denetim yapılabilmesi öngörülmüştür.) 132 10. AKKA’ya katılımlar: Otuz üyeli AKKA rejimi yeni ülkelerin katılımlarına açılmıştır. Bu çerçevede her bir ülke için “Katılım Anlaşması” yapılacağı ve katılımın antlaşmaya taraf tüm devletlerin onayını saklayıcı ülkeye bildirmesini müteakip gerçekleşeceği kabul edilmiştir. 11. Kanat Rejimi: AKKA’nın V. Maddesinde detaylı olarak düzenlenmiş olan kanatlar rejimi UAKKA’nın yapısıyla uyumlu hale getirilerek, kanat bölgelerindeki ülkeler için aşağıda sıralanan ek düzenlemeler getirilmiştir. a) Kanat ülkelerinin ulusal ve ülkesel tavanları birbirine eşit ve mevcut AKKA’da öngörülen seviyeler itibariyle belirlenmiştir. b) Kanat bölgesinde bulunan ülkelerin tavan devrini sadece kendi aralarında yapabileceği hükmü getirilmiş ve bu bölgedeki toplam teçhizat seviyesinde artış olması ihtimali engellenmiştir. c) Kanat bölgesindeki ülkeler için esasen var olan geçici konuşlandırma hakkı Temel Geçici Konuşlandırma olarak mevcudiyetini devam ettirmiş ve bu bölgedeki ülkelerde Olağanüstü Geçici Konuşlandırma yapılamayacağı kabul edilmiştir. ç) RF ve Ukrayna’nın kanat bölgesinde kalan bölümleri için “ülkesel alt tavan” öngörülmüş ve anılan ülkelerin bu bölgedeki teçhizatının diğer kanat ülkeleri için geçerli olan düzenlemeye tabi olmaları öngörülmüştür. d) UAKKA ile kanat bölgesinde daha fazla ASSA bulundurma hakkı elde eden RF’nin ülkesel alt tavanında 2140 olarak saptanan ZMA seviyesini geçici konuşlandırma veya askeri tatbikat yoluyla aşamayacağı hükmü getirilmiştir. e) Kanat bölgesinde depo mevcutlarının tamamının aktif birliklere dönüştürülmesi kabul edilmiştir. 19 Kasım 1999 tarihinde İstanbul’da yapılan AGİT Zirvesinde, AKKA’ya taraf otuz ülke tarafından imzalanan UAKKA’ya ek olarak taraf devletlerden; Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovak Cumhuriyeti, RF, Belarus, FAC, Ukrayna ve Moldova’nın tek taraflı; Rusya ile Gürcistan’ın ise çift taraflı olarak üstlendikleri 133 ve siyasi bağlayıcılığı bulunan yükümlülüklerin belirtildiği bir “Final Act” (Nihai Senet) belgesi AKKA rejimine taraf tüm ülkelerce imzalanarak kabul edilmiştir.273 RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin, konferans süresince ADB başkanı Clinton başta olmak üzere batılı liderlerin Moskova’nın Çeçenistan’da yürüttüğü operasyonları sert bir şekilde eleştirmesinden dolayı, “Nihai Senet”in imza tarihinden bir gün önce İstanbul’u terk etmiş ve “Nihai Senet” RF adına Dışişleri Bakanı Igor Ivanov tarafından imzalanmıştır. RF, “Nihai Senet” ile kanat bölgesindeki ASSA miktarlarını belirlenmiş seviyelere indirmeyi ve Moldova’da konuşlu birlikleri ile ilgili olarak 2002 yılı sonuna dek tüm birliklerini geri çekeceğini, Gürcistan topraklarında konuşlu bulunan kuvvetleri ile ilgili olarak ise 31 Aralık 2000 tarihine kadar 153 tank, 241 ZMA ve 140 top seviyesine indireceğini, Vaziani ve Gudauta askeri üsleri ile Tiflis’te bulunan bakım onarım fabrikasında bulunan kuvvetlerini ise 1 Temmuz 2001 tarihine kadar geri çekeceğini taahüt etmiştir. Konferansın kapanış bölümünde batılı liderler, RF’nin toprak bütünlüğüne duyulan saygıyı belirtmiş fakat Çeçen halkı üzerinde yoğunlaşan Rus taarruzlarının durdurulması yönünde ikazlarda bulunmuşlardır.274 Yaklaşık üç yıllık bir çalışma sonucunda ortaya çıkan ve İstanbul AGİT Zirvesi’nde imzalanan UAKKA, Rus-Çeçen çatışmalarının gölgesinde kalmış ve bir anlamda ölü olarak doğmuştur.275 Çünkü RF, Çeçenistan operasyonunu öne sürerek KKAB’deki AKKA limitlerini delmiştir. Moskova Hükümeti ise Çeçenistan'daki operasyonun tamamlanmasını müteakip birliklerini çekeceğini ve AKKA limitlerine ineceğini beyan etmiştir. ABD Başkanı Clinton zirve sona erer ermez konuyla ilgili olarak tavrını ortaya koymuş ve RF’nin, Çeçenistan'daki konvansiyonel güçlerini AKKA limitlerine indirgemediği takdirde, UAKKA’nın ABD Senatosundan geçmeyeceğini belirtmiştir. Clinton'ın bu demecine, Almanya Başbakanı Schröder ve diğer batılı liderler de katılmıştır.276 273 http://www.osce.org/mc/43197, Erişim Tarihi: 09. 06. 2011. Stephen Kinzer, “On the Road, Clinton Still a Politician”, International Herald Tribune, 20-21 Kasım 1999, s. 2. 275 Dış Haberler, “Yeni AKKA ölü doğdu”, Radikal, 20 Kasım 1999, s. 10. 276 Dış Haberler, “Silahsızlanma mı? Hak getire”, Radikal, 22 Kasım 1999, s. 10. 274 134 1999 sonbaharından 2001 sonlarına dek RF’nin Çeçenistan’da bulundurduğu ASSA miktarları 31 Mayıs 1996 tarihli Kanat Antlaşması’nda saptanan limitlerin üzerinde seyretmiştir. Fakat RF, 18 Aralık 2001’de kanat bölgesinde -KKABbulundurduğu ASSA miktarlarını UAKKA’da belirtilen seviyelere indirdiğini resmi olarak açıklamıştır. NATO üyeleri bu açıklamadan duydukları memnuniyeti belirtmiş ve RF’de 2002’nin ilk altı ayında bilgi doğrulaması için yirmi yerinde denetim icra etmişlerdir.277 “İstanbul Yükümlülükleri” olarak adlandırılan RF’ye ait yükümlüklere ilişkin gelişmeler ve Türkiye’nin konu ile ilgili izlediği strateji aşağıda şu şekilde gelişmiştir. 1995 yılında RF ve Gürcistan arasında yapılan bir anlaşma gereğince; RF, Gürcistan’daki SSCB döneminden kalma dört askeri üssün278 yasal kullanım haklarını 2020 yılına kadar elde etmiştir. Fakat ilerleyen zaman içerisinde Tiflis yönetimi anlaşmada birtakım değişiklikler isteyerek Rus üslerinin kapatılmasını talep etmiştir. 1999 İstanbul Zirvesi’nde RF, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı NATO müttefiklerinin yoğun baskılarına dayanamayarak 1 Temmuz 2001 tarihi itibarıyla Vaziani ve Gudauta askeri üslerini kapatmayı kabul etmiştir. İstanbul Yükümlülükleri gereğince 2003–2004 yıllarında da Batum ve Ahılkelek’deki üslerin de kapatılması için gerekli görüşmelerin taraflarca başlatılması öngörülmüştür. RF Vaziani ve Gudauta üslerinden 2000 yılı sonlarında çekilmesine rağmen, Gürcistan’ın içerisinde bulunduğu istikrarsız ortamı ve ülkede bulunan Rus askeri üslerinin bir istikrar unsuru olduğunu öne sürerek, diğer iki üssün kapatılması ile ilgili müzakereleri 2003 yılı içerisinde kesmiştir. RF’nin bu kararında NATO’nun bu 277 Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 2003 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2003, s. 695. 278 Moskova Hükümeti tarafından Gürcistan’da elde edilen hava üslerinin üçü -Batum, Ahılkelek ve Vaziani- Türk sınırına 15 ila 25 km. uzaklıktadırlar. Bununla beraber Rusların Ermenistan’dan kullanım haklarını devraldıkları askeri üsler ise Erivan ve Gümrü’de bulunmaktadır. Bkz.: The International Institude for Strategic Studies, The Military Balance 1994-1995, Pergaman-Brassey’s International Defence Publishers, Inc., London, 1994, s. 71. 135 iki üssü elde etmek istemesi -o dönemde ABD ve Türkiye279 Vaziani askeri üssünü modernize etmeye başlamışlardır- esas etken olarak yorumlanmıştır.280 30 Mayıs 2005 tarihinde iki ülkenin Dışişleri Bakanları hukuken bağlayıcılığı bulunmayan ortak bir bildiri imzalamıştır. Bu bildiri gereğince RF, Gürcistan’daki askeri üslerini ve tesislerini kapatmayı ve halen Gürcü topraklarında bulunan askeri personel, silah, teçhizat ve mühimmatı geri çekmeyi taahhüt etmiştir.281 Ankara’nın bu dönemdeki Gürcü politikası; RF ile arasında coğrafi olarak tek ve vazgeçilmez tampon bölge olan Gürcistan’ı kendisine çekerek Moskova’nın güdümüne girmesini engellemek yönünde olmuştur. “AKKA III. Gözden Geçirme Konferansı” 29 Mayıs-2 Haziran 2006 tarihleri arasında Viyana’da yapılmıştır. Konferansta Antlaşmanın geçen beş yıldaki işleyişi ve uygulaması değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, antlaşmanın uygulanması ve İstanbul Yükümlülükleri’nin ifası konuları üzerinde RF ile NATO arasında mutabakata varılamaması neticesinde konferanstan nihai bildiri çıkmamıştır.282 Doğu ve Kuzey Avrupa’daki “NATO Genişlemesi”ne dayalı siyasi gelişmeler ve Rus tarafının bu gelişmelere verdiği sert tepki ve uygulamaları -AKKA hükümlerine ve İstanbul Yükümlülükleri’ne rağmen Moldova’da konvansiyonel güç bulundurmaya devam etmesi, Baltık ülkelerinin NATO’ya girişine şiddetle karşı çıkması- bir kenara bırakacak olursak, Avrupa-Atlantik dünyası -AB ve NATOdağılan VP’nin Avrupalı üyelerini batıdan doğuya doğru parçalar halinde bünyesine alması -Batı Karadeniz’de Bulgaristan ve Romanya- eski SSCB topraklarında sıranın Doğu Karadeniz’e -Transkafkasya- gelmiş olması Moskova’nın çevrelenme kaygılarının ciddi bir biçimde artmasına neden olmuştur. Batı ittifakının Avrupa’nın 279 Tiflis ile ilişkilerine bağımsızlığını kazandığı günden itibaren özel önem gösteren Ankara, özellikle doksanlı yılların ikinci yarısında askeri ve ekonomik yardımlar başta olmak üzere ticaret, eğitim ve alt-yapı konularında Tiflis Hükümetine destek sağlamıştır. Bkz.: Haber Turu “8 Anlaşma imzalandı”, Sabah, 15 Temmuz 1997, s. 21. 280 Oktay Tanrısever, “Rusya-Gürcistan İlişkilerindeki Artan Gerilim: Bir Sağırlar Diyaloğu Mu?”, Stradigma.com Aylık Strateji ve Analiz e-Dergisi, FORSNET Bilgi Teknolojileri ve Yayıncılık, Sayı: 7, Ankara, Ağustos 2003. 281 Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 2006 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2006, s. 759. 282 http://www.nato.int/cps/en/natolive/official texts 55904, Erişimi Tarihi: 8.06.2011. 136 Çarlık Rusyası ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanı içinde yer alan Doğu Avrupa, Güneydoğu Avrupa (Balkanlar), Karadeniz ve Transkafkasya gibi bölgeleri RF yeniden toparlanıp etkisi altına almadan kendi nüfuzu altına almak istediği böylece Napolyon’dan Hitler’e kadar Batılı liderlerin “Batı Avrupa’nın Doğu Avrupa’yı ele geçirmesi” hedefi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.283 RF Devlet Başkanı Putin, 26 Nisan 2007 tarihli parlamento açılış konuşmasında; ABD’nin, Rusya sınırlarında radar üsler inşa ettiğini, Çek Cumhuriyeti ve Polonya'ya füze kalkanı sistemi yerleştirmeyi planladığını belirtmiş ve Rusya’nın AKKA’ya ilişkin yükümlülüklerini askıya alabileceklerini ifade etmiştir.284 Moskova Hükümeti’nin talebiyle 11–15 Haziran 2007 tarihleri arasında Viyana’da toplanan “AKKA Olağanüstü Konferansı”nda NATO üyeleri adına söz alan İtalyan delegasyonu, AKKA’nın Avrupa güvenliğindeki önemini yinelemiş, RF’nin kaygılarını saygı ile karşıladıklarını ve diyaloga açık olduklarını belirtmiştir. Fakat UAKKA’dan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmeden kanatlar bölgesinde revizyona gidilemeyeceğinin altını çizmiştir. Konferansın sonuçları, RF tarafından tatminkâr varamamıştır. bulunmamış ve taraflar herhangi bir mutabakata 285 Putin, AKKA’nın askıya alınması kararı ile ilgili olarak; Rusya'nın buna tek taraflı olarak uymayacağını bunun gerekli ve mecburi bir önlem olduğunu belirtmiş, NATO üyesi akit devletlerin UAKKA’yı parlamento onaylarından geçirip yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmeleri durumunda, Rusya’nın da yükümlülüklerini yerine getirme konusunu ele alacağını ifade etmiştir.286 Bu gelişme üzerine RF, güvenlikle ilgili endişelerine gerekli anlayışın gösterilmediği gerekçesiyle 12 Aralık 2007 tarihi itibariyle antlaşma’dan doğan Hasan Kanbolat, “Gürcistan, Rusya İle Gerilimini NATO’ya Taşımak İstiyor”, Stratejik Analiz, ASAM Yayınları, Sayı: 80, Ankara, Aralık 2006, s. 17. 284 Dünya Haberleri, “Vladimir, Relax” The Times, 27 Nisan 2007. 285 http://www.nato.int/cps/en/SIDAEA8A1B9599B5030/natolive/news 7746, Erişim Tarihi: 02.05.2011. 286 Dünya Haberleri, “Putin meydan okudu” Hürriyet, 20 Kasım 2007. 283 137 yükümlülüklerini “askıya aldığını” açıklamıştır.287 Bunun üzerine NATO ve Türkiye açıklamalar yapmış; Ankara Hükümeti ayrıca, AKKA’nın saklayıcısı olan Hollanda’ya bir nota göndererek, RF’nin askıya alma kararına ilişkin tutumunun saklı olduğunu bildirmiştir.288 Rusya kendi topraklarında kalan Kuzey Kafkasya Bölgesi’nde barış ve huzur ortamını sağlamaya çalışırken, Transkafkasya Bölgesi’nde ise askeri varlığının devamı ile küçük ve orta çaplı müdahaleler için huzursuzluk ve kaosun sürmesinden yanadır. Moskova’nın bu bölgedeki huzursuzluk ve kaos ortamından beklentisi bölgesel çaplı olmayan, dar boyutlu çatışmalardır. Büyük çaplı bir çatışma bölgede “domino etkisi” yaratabileceğinden bölgenin diğer iki büyük gücü Ankara ve Tahran’ın duruma müdahale edeceğinden Moskova yönetiminin kuşkusu yoktur.289 Konu ile ilgili bazı uzmanların yorumlarına göre 2008 Ağustosundaki GürcüRus çatışması; AGİT ve AKKA rejimlerinin tüm taraf ülkelerin herhangi bir bağımsız ülkenin toprak bütünlüğüne ya da politik bağımsızlığına karşı güç kullanımına başvurulmaması ilkesini, barış amaçlı işbirliği ve Avrupa Kıtası’ndaki her türlü askeri çatışmanın önlenmesi kaidelerini çiğnemiştir. RF’nin Gürcistan’a bağlı ayrılıkçı Abhazya ve Güney Osetya bölgesel yönetimlerini bağımsız birer devlet olarak tanıdığını açıklaması ve bu iki bölgedeki askeri birliklerini takviye etmesi -çatışmalardan sonra mevcut toplam Rus askeri sayısı ikiye katlanmış ve yaklaşık olarak 6.000 ila 7.000 civarına ulaşmıştır- devam eden AKKA krizinin çözümüne dair olan umutları azaltmıştır. Bazı uzmanlar ise Gürcü-Rus çatışması ile AKKA’nın kesinlikle sona erdiğini belirtmişlerdir.290 287 Dünya Haberleri, “Rusya AKKA’dan çekildi” Hürriyet, 12 Aralık 2007. AKKA’nın Avrupa-Atlantik güvenlik yapısının köşetaşı olması niteliğinden kaynaklanan stratejik öneminin AKKA sınırlamalarının uygulama alanı içerisindeki hilaflı bölgelerde olası çatışmaların önüne geçtiğinin altı çizilmiştir. Ankara Hükümeti AKKA’nın ruhuna uygun olarak RF’nin taleplerine cevap verecek nitelikte hazırlanan ve tüm taraf ülkelerce kabul edilen UAKKA’nın buna rağmen askıya alınmış olmasının düşündürücü olduğunu belirterek Moskova’nın özellikle Kafkaslar’daki uygulama ve taleplerinde samimi olmadığını açıkça belirtmiştir. Bkz.: http://www.mfa.gov.tr 289 Gamze Güngörmüş Kona, “Kafkasya’da Yeni Gelişmeler ve Türkiye”, Politika Dergisi, Sayı:8, Ankara, 2008, s. 21. 290 Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 2009 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2009, s. 448. 288 138 Bu arada, RF’nin 2008 yılında Gürcistan’a müdahalesi ve Abhazya ile Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıması, AKKA’ya ilişkin sorunun çözümünü daha da güçleştirmiştir. 2008 yılı Kasım ayında Rusya Savunma Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili İnterfax ajansına sert bir açıklama yaparak, Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO’ya kabul edilmesi durumunda Moskova’nın 2007 yılında askıya aldığı AKKA’dan tamamen çekileceğini duyurmuştur.291 RF’nin gündeme getirdiği sorunlar, 2008 yılından itibaren ABD tarafından hazırlanan ve diğer NATO Müttefiklerinin destek verdiği “Paralel Eylem Planı” (PEP) çerçevesinde Washington-Moskova arasında ikili düzeyde ele alınmaya başlamıştır. Moskova yönetimi PEP ile ilgili görüşlerini 2009 Mayıs ayında bir “aide-memorie” ile açıklamıştır. Türkiye’nin ise RF’nin AKKA konusunda ki uzlaşmaz tutumuna ilişkin temel itirazı; Moskova’nın güney kanat bölgesinde yapabileceği birlik ve silah konuşlandırmalarına kısıtlamalar getiren AKKA kanat rejiminin tekrar düzenlenmesi ya da kaldırılması yolunda kararlar alınarak daha sonrasında UAKKA’ya yansıtılması şeklindeki ısrarlı talebidir. Ankara, Moskova ile yaptığı ikili görüşmelerde kanat rejiminin ilga edilmesi ile ilgili bir karar alınması halinde UAKKA’nın TBMM onayından geçmesinin daha da zorlaşacağını, UAKKA’nın tüm akid devlerlerce onaylanıp yürürlüğe girmesini müteakip kanat düzenlemeleri de dâhil olmak üzere tüm problem ve teklifleri görüşmeye hazır olduğunu belirtmiştir.292 AKKA ile ilgili olarak ABD-RF ikili görüşmeleri önce ABD başkanlık seçimleri, ardından START Anlaşması müzakereleri nedeniyle geri planda kalmıştır. 2010 yılı Şubat ayında Washington yönetimi, eski NATO Daimi Temsilcisi Victoria Nuland’ı AKKA Özel Temsilcisi olarak görevlendirmiştir. Nuland’ın gerçekleştirdiği gayri resmi ikili görüşmeler ve 14 Nisan 2010 tarihinde NATO’da yapılan gayrı resmi konsey toplantısı sonucunda PEP’in ömrünü doldurduğu ve yaklaşık üç yıldır süren askıya alma eyleminin AKKA rejimini sarstığı saptanmıştır. Konsey 291 Dünya Haberleri, “Ukrayna ile Gürcistan’ı NATO’ya alırsanız AKKA’dan çıkarız”, Hürriyet, 15 Kasım 2008. 292 T.C. Dışişleri Bakanlığı, Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Dairesi, “Silahsızlanma, Silahların Kontrolü ve GGAÖ Faaliyetleri” başlıklı bilgi notu. 139 toplantısında ittifak üyelerine sunulan “non-paper”293 19 ve 26 Mayıs 2010 tarihlerinde iki kez gözden geçirilmiş ve 8 Haziran 2010 tarihi itibariyle “Uzlaşılmış NATO Belgesi” olarak ittifak üyelerince kabul edilmiştir. Türk Dışişleri yetkililerinin ABD’nin bu çabalarına yönelik tutumu, PEP sürecinin henüz miadını doldurmadığı, kanat rejiminin korunmasının yalnızca Türkiye için değil, AKKA’nın ayrılmaz bir parçası olarak tüm taraf ülkeler için de önemli olduğu, bu nedenle de kanat rejiminin yerini alıcak siyasi bağlayıcılığa sahip yeni birtakım düzenlemelerin kabul edilmesinin mümkün olmadığı şeklinde olmuştur. Ayrıca rejimin bekası için sürdürülen bu tip çabaların ODG protokolü esaslarınca yürütülmesinin yerinde olacağı ve AKKA’ya taraf olmayan AGİT ülkelerinin bu süreçte yer almamalarının gerektiği Türk yetkililerce belirtilmiştir.294 30 ülke tarafından imzalanan UAKKA, halen yalnızca Belarus, Kazakistan, RF ve Ukrayna tarafından onaylanmıştır. AKKA’ya taraf NATO üyesi ve diğer ülkeler RF’nin, 1999 İstanbul Zirvesi’nde, Nihai Senet kapsamında üstlendiği yükümlülükleri -İstanbul Yükümlülükleri- yerine getirmeden AKKA Uyarlama Antlaşması’nı onaylamayacaklarını beyan etmişlerdir. Bu nedenle UAKKA henüz yürürlüğe girmemiştir.295 Müttefikler ise, tüm bu gelişmelere rağmen, RF’nin Gürcistan ve Moldova’ya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmeden veya yerine getirmeye yönelik somut adımlar atmadan UAKKA’nın onay sürecini başlatmama yolundaki tutumlarını muhafaza etmektedirler. Türkiye de bu tutuma bağlı bulunmaktadır. Ankara, en başından itibaren, Avrupa güvenliğinde çok önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğü AKKA’nın, Kafkaslar ve Karadeniz Bölgeleri’nde istikrar ve güvenliğin sağlanmasında önemli katkısı bulunan “kanat rejimi” ile birlikte bekasını sağlamak şeklinde bir strateji benimsemiş ve savunmuştur. Bu kapsamda, yürütülen 293 Uluslararası diplomaside sıklıkla kullanılan ve resmi bir nitelik taşımayan yazı/not vb. çalışmalar. T.C. Dışişleri Bakanlığı, Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Dairesi, “Silahsızlanma, Silahların Kontrolü ve GGAÖ Faaliyetleri” başlıklı bilgi notu. 295 Stockholm International Peace and Research Institude, SIPRI Yearbook 2009 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2009, s. 443. 294 140 tüm temaslarda, akdedilecek yeni konvansiyonel silahların kontrolü rejiminin mevcut “kanat düzenlemeleri” dışında olamayacağı, çünkü mevcut düzenlemelerin Karadeniz ve Kafkasların güvenlik ve istikrarının temelini teşkil ettiği yönünde olmuştur. Bu bağlamda AKKA rejimini en başından beri her yönüyle sahiplenen ve AKKA’nın birinci derecede ilgilendirdiği ülkelerin başında gelen Türkiye, ATTU bölgesinde vuku bulacak her yeni düzenlemenin içinde geride kalan yirmi yıllık süreçte (1990–2010) olduğu gibi yer almaya devam etmeli ve olası düzenlemelerin muhtemel sonuçlarına kısa sürede cevap verebilecek siyasi ve askeri politikalar üretmelidir. Türkiye, NATO’nun en büyük ve en etkin konvansiyonel kuvvetlerinden birisine sahip olmanın verdiği özgüven ve güç ile AKKA uygulama alanı içerisinde bulunan ve tarihi bağları nedeniyle ilgi alanına giren Balkanlar ve Kafkasya ve diğer bölgelerdeki milli güvenlik çıkarlarını etkin olarak korumaya devam etmeli, oldubittilerle ortaya çıkabilecek olan de facto durumlara karşı siyasi ve askeri anlamda her an hazırlıklı olmalıdır.296 296 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001, s. 245-246. 141 SONUÇ II. Dünya Savaşı sonrasında kapitalist ABD ile komunist SSCB arasında başlayan ve Birleşik Devletler liderliğindeki NATO ile Sovyet Rusya önderliğindeki VP blokları ile siyasi, askeri ve sosyo-kültürel alanlarda tüm dünyayı iki kutba ayıran Soğuk Savaş, bu savaşın simgesi haline gelmiş Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılmasıyla sosyo-kültürel olarak, 1990’da AKKA’nın imzalanması ile askeri olarak ve 1991’de SSCB’nin dağılması ile de siyasi olarak sona ermiştir. Soğuk Savaş süresince bir kanat ve ileri uç ülkesi rolündeki Türkiye, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle merkezi bir konuma gelmiştir. Türkiye’nin merkezinde bulunduğu Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu üçgeni ise SSS dönemin istikrarsız bölgeleri olarak ortaya çıkmıştır. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki çatışma bölgelerinden yaklaşık bir asır önce, büyük bedeller ödeyerek vazgeçmek zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti ister istemez her üç bölgedeki çekişmelere gerek iç gerekse de dış dinamikler sonucu, müdahil olmak zorunda kalmış ve BM/NATO şemsiyesi altında gerçekleştirilen müdahalelere aktif olarak katılmıştır. Ankara’nın SSS dönemde izlediği aktif dış politikanın aslında AKKA ile daha doğrusu AKKUM sürecinde başladığını söyleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk defa bir uluslararası silahsızlanma/silahların denetimi antlaşmasının tarafı ve müzakere sürecinin aktif bir oyuncusu olmuştur. AKKA’nın sürekli bir bilgi akışı içeren ve güncellenen bir rejim olması, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde 1990’lı yılların başlarında silahsızlanma dairesinin kurulmasına ve bu konuda bakanlıkta çalışacak uzman personel ihtiyacına neden olmuştur.297 Soğuk Savaş süresince genelde uluslararası caimada nükleer çerçevede sürdürülen silahsızlanma ve silahların denetimi çalışmaları, nükleer silahlara ve teknolojiye sahip olmayan bir NATO üyesi konumunda olan Türkiye’yi pasifize ederken, 1980’lerin ikinci 297 1990’lı yılların ilk yarısında, özellikle de başlarında, AKKA’nın imza tarihini müteakiben Dışişleri Bakanlığınca ulusal gazetelere verilen “Bakanlığımız kadrolarında silahsızlanma ve silahların denetimi konularında çalışmak üzere yabancı dil bilgisine sahip personel alınacaktır.” şeklindeki ilanlar dikkat çekici olup Ankara’nın anılan dönemde bu konuda ki yetersizliğini açıkça göstermektedir. 142 yarısından itibaren hız kazanan konvansiyonel silahsızlanma çalışmalarında ise NATO’nun asker sayısı olarak en güçlü Avrupalı üyesi olarak ön plana çıkarmıştır. Özellikle AKKUM sürecinde Ankara’nın alan dışı bölgede takındığı ısrarcı tutum ve harmonizasyon uygulamasına fikir babalığı yapması üstlenilen aktif rolün en güzel örnekleridir. İşte bu noktada Türkiye’nin silahsızlanma ve silahların denetimi kavramları ile tam manasıyla AKKA vasıtasıyla tanıştığını, AKKA ile bu konuda çalışmalar yapmaya ve elde ettiği kazanımlarını sürdürmek üzere politikalar üretmeye başladığını söyleyebilir, bu tespitimizi bir adım öteye taşıyarak; AKKA öncesi ve sonrası dönemi tersten okuduğumuzda, Ankara’nın sistematik olarak, ne istediğini ve neden istediğini bilen bir kararlılık içerisinde silahlanmaya başladığını söyleyebiliriz. Çalışmamızın konusu her ne kadar dünya silahsızlanma tarihinin en kapsamlı ve başarılı konvansiyonel silahsızlanma/silahların denetimi antlaşması ve bu antlaşma rejiminin geride bıraktığımız yirmi yıllık (1990–2010) süreçte Türkiye üzerindeki etkileri olsa da, Türkiye silahsızlanmak bir yana; NATO’nun Orta Doğu bölgesindeki tek müttefiki olarak, SSS dönemin belirsiz tehditlerine karşı 1980’lerin sonundan itibaren artan bir ivme ile silahlanmaya girmiştir. Fakat diğer bir yandan da SSS dönemin temel yapı taşlarından olan ve Soğuk Savaş’ın askeri boyutunu sonlandıran AKKA ve AKKA rejimini tamamlayıcı mahiyetteki; AKKA-1/A, AGİT, ASA ve BLACKSEAFOR298 gibi siyasi bağlayıcılığa sahip küresel ve bölgesel oluşumların hükümleri gereğince, yurt topraklarının -deniz ve hava sahası dâhilbüyük bir bölümünü tüm taraf ülkelerin gözlem ve denetimine açmıştır. “Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu”; Türkiye’nin insiyatifiyle, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, RF ve Ukrayna arasında 2 Nisan 2001 tarihinde İstanbul’da imzalanan “BLACKSEAFOR Kurucu Anlaşması” ile kurulmuş ve 2 Kasım 2003’te yürürlüğe girmiştir. BLACKSEAFOR; deniz kuvvetlerinin -karada konuşlu karargâh unsurları hariç- kapsam dışı bırakıldığı AKKA rejiminin Karadeniz sularındaki tamamlayıcısı mahiyetinde olup konvansiyonel istikrara katkıda bulunmaktadır. Ankara’nın Karadeniz Bölgesi’nde bu tip bir oluşuma gitmesinin en büyük nedeni deniz kuvvetlerinin AKKA rejimi dışında tutulmuş olması ve bu nedenle, Rusya’nın Karadeniz donanmasının -SSCB’nin dağılması ile Ukrayna da Karadeniz’de güçlü bir donanmaya sahip olmuştur- kontrol ve denetim altına alınamamasından dolayı duyduğu güvenlik kaygısıdır. 298 143 Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Yunanistan299 ve Suriye ile mevcut olan sorunlar günyüzüne çıkmış ve geride kalan yirmi yıllık süre içerisinde özellikle doksanlı yılların ikinci yarısında olmak üzere iki ülke ile sıcak temasın kıyısından dönülmüştür. Ankara Hükümeti bu süreçte iki buçuk cephede eş zamanlı olarak savaşma stratejisini benimsemiş, TSK’yı da bu stratejiye yönelik olarak modernize etme gayretine girmiş ve hazır tutmaya çalışmıştır. Diğer bir ifadeyle Ankara için AKKA’dan sonra tehdit algılaması Rusya ve Bulgaristan’dan sonra, Yunanistan, Suriye ve belirsizlikten nemalanan PKK terör örgütüne kaymıştır. Diğer bir ifadeyle; Türkiye Soğuk Savaş dönemi tehditlerinin bertaraf olmasıyla bir yandan AKKA ile silahsızlanırken, diğer yandan ise SSS dönemin yeni tehdit algılamaları nedeniyle konvansiyonel olarak sistematik bir silahlanma ve modernizasyon sürecine girmiş ve/veya girmek zorunda kalmıştır denilebilir. İlk bakışta birbiri ile taban tabana zıt görünen bu iki amaç aslında birbirini büyük bir kuvvetle çekmiş ve bu nedenle bir bütünün yani nihai hedefin kuvvetle bütünleşmiş iki yarısını teşkil etmiştir. Türkiye’nin, silahsızlanma ve silahlanma faaliyetlerinin bütünleşmesiyle ortaya çıkan, daha açık bir ifadeyle; barış ve karşılıklı güven temelleri üzerine inşa edilmiş bir milli güvenlik algısına ve caydırıcı bir bölgesel güç olma yolunda dinamik-güçlü bir konvansiyonel orduya sahip olma amaçları, temel milli hedefini meydana getirmiştir. Birbirlerini sönümleyen ya da tetikleyen bu iki olguyu AKKA rejimi kapsamında ayrı ayrı ele alacak olursak; Türkiye, AKKA rejimi ile XVIII. yüzyılın başından itibaren yaklaşık üç yüzyıl boyuca sürekli savaştığı ve istisnai kısa geçiş ve dönüşüm süreçleri haricinde sürekli olarak husumet içerisinde olduğu Rusya ile mütekabiliyet esasına dayalı bir statüko elde etmiş, uzun yıllar boyunca doğu sınırlarında maruz kaldığı Rus (Osmanlı döneminde Çarlık Rusyası ve Cumhuriyet döneminde Sovyet Rusya) temelli tehdit algılamasını tarihinin en düşük seviyelerine çekmiştir. 299 Bu noktada Ankara Hükümeti’nin Yunanistan bağlamında, AKKA’nın TBMM onayı ve kanunlaşması sürecinde ehemmiyetli davrandığının altını çizmek gerekir. Şöyle ki; EK-V’de sunulan AKKA’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un II. Maddesinde, Ankara Hükümeti Doğu Ege Adaları’nın silahsızlandırılmış statülerine atıf yaparak Atina Hükümeti’nin adalarda yaratmak isteyebileceği olası bir de facto durumun önüne geçmeyi amaçlamıştır. 144 AKKA rejiminin getirdiği konvansiyonel istikrar ve SSCB’nin resmen dağılması ile Kafkasya ve Orta Asya’da liderlik rolüne soyunan Ankara’nın bölgede geri adım atmasının bir nedeni de RF’nin kısa sürede askeri, siyasi ve ekonomik yönden toparlanarak SSCB’nin eski nüfuz bölgelerini tekrar etkisi altına almak istemesi olmuştur. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in, “NATO genişlemesini veto edebiliriz!” çıkışı; o dönemde NATO genişlemesine paralel olarak Türkiye’nin stratejik öneminin -Karadeniz’deki tek ve Ortadoğu’ya en yakın ittifak üyesi olmasıve NATO’dan alacağı mali/askeri yardım/hibe’lerin azalacağı, tüm bunlara ek olarak ittifaka katılan yeni üyelere sağlanacak desteğe katkı sağlamak zorunda kalacağı gibi görünür nedenlerden öte RF’nin NATO genişlemesine karşı AKKA kartını oynamasını (özellikle birinci derecede Ankara’yı etkileyecek Kafkasya Bölgesi’nde limit aşımlarına gitmesi hatta tek taraflı olarak AKKA’dan geri çekilmesi) önlemek amacıyla yapılmış o döneme has bir dış politika manevrası olarak yorumlanabilir. Soğuk Savaş döneminin SSCB’deki en aktif siyasi gazetelerinden “Sovyet Rusya”da 1996–1998 döneminde yayınlanan karikatürlerde Moskova’nın 1996 yılında Kanat Antlaşması ve aynı yılın sonlarında başlayan suni yumuşama sürecini, 1997 ve 1998 yıllarında ise “yakın çevre” politikasıyla taban tabana zıt düşen NATO genişlemesi kapsamında hissettiği ciddi güvenlik kaygılarına karşılık olarak Washington’nın Moskova’ya verdiği AKKA’nın uyarlanması da dâhil güvenlik garantileri açıkça görülmektedir. RF kendisi için hayati önemi olan Transkafkasya Bölgesi’ni etkisi altına almak amacıyla bölge ülkelerindeki yerel çatışmaları -Gürcistan’da ki ayrılıkçı Abhaz ve Oset azınlıklarının bağımsızlık mücadeleleri- ve kendi içindeki -Kuzey Kafkasya’da ki Çeçen direnişi- karışıklıkları öne sürerek AKKA limitlerini delmiş, bununla da kalmayarak bölge ülkeleri ile ikili askeri ve güvenlik anlaşmaları imzalayarak askeri üsler elde etmiştir. Ankara’nın, Moskova tarafından AKKA hükümlerine riayet edilmemesi ve İstanbul Yükümlülükleri’nin yerine getirilmemesine karşı tepkisi sert olmuştur. Çünkü Rus birliklerinin tekrar Türk doğu sınırlarına yerleşmesi Türkiye’yi Soğuk 145 Savaş Dönemi’ndeki boyutuyla tehdit etmese de bölge üzerindeki politikalarını olumsuz yönde etkilemiş, ekonomik ve siyasi anlamda çöküntü içerisinde olan Ermenistan’a, Dağlık Karabağ’ın işgali ve Türkiye ile olan siyasi ilişkilerinde güven kazandırmıştır. 1990’lı yılların özellikle ikinci yarısında değişen Avrupa siyasi haritası ve genişleyen NATO şemsiyesi ile Türkiye SSS döneminde askeri alanda ulusal güvenliğini sağlayan en temel yapı taşlarından birisi olan AKKA rejiminin uyarlanmasının önüne geçememiş, 1990’lı yılların başında elde ettiği kazanımlarının bir kısmından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Diğer bir yandan Ankara, SSS döneminde ulusal güvenliği için en başından beri dört elle sarıldığı AKKA rejiminde Doğu Anadolu Bölgesi’nin bir kısmı ile tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni yoğun diplomatik çabalar sonucu uygulama alanı dışında tutmayı başarmış, bu sayede uzun yıllardır hissettiği tehdit algılamasını büyük ölçüde bertaraf ederken ulusal güvenliğini de ipotek altına aldırmamıştır. Güneyindeki prematüre devletler300 Irak ve Suriye ile uzun yıllar süren husumetleri ve kendisi gibi köklü bir geçmişe ve kültüre sahip doğusundaki ikinci güçlü komşusu -SSCB’nin dağılmasından sonra en güçlü komşusu- İran’la yaklaşık beş asırdır süregelen mezhep kökenli husumeti ve de Ankara’nın üç komşusunun da doğu ve batı paktlarına üye olmaması Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu kapsayacak şekilde yaklaşık %25’lik bölümünü uygulama alanı dışında bıraktırmasına neden olmuştur. Yine “Düşmanımın düşmanı dostumdur.” prensibiyle hareket eden bu üç komşunun PKK terörüne verdiği destek ile artan kargaşa ve iç çatışmalar tez çalışmamızın zaman tahditleri içinde kalan son yirmi yılda Türkiye’nin kanayan en büyük yarası olmuştur. Çatışmaların şiddetli olarak yaşandığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi AKKA rejimi dışında bulunması nedeniyle, AKKA sınırlamalarından 300 Prematüre devlet “premature state” erken doğan devlet anlamında kullanılan bir terim olup Nijerya, Suriye, Irak ve diğer bazı Afrika ve Orta Doğu ülkelerini tanımlamak amacıyla kullanılır. Büyük devletlerin güdümünde ve çıkarları doğrultusunda uluslararası arenaya çıkan, ulus kimliğinden ve kültüründen uzak, vaktinden önce siyasi, ekonomik ve kültürel amaçlarla dış güçler yardımı ile vücut bulan devletleri ifade etmek için kullanılır. 146 etkilenmemiş, aksine bölgede yıllardır devam eden İç Güvenlik Harekâtı (İGH) Ankara’nın silahlanma faaliyetlerine yön vermiştir. Ankara doksanlı yılların ortasında Moskova ile uluslararası arenada kanatlar rejimi konusunda ciddi bir siyasi çekişme içerisine girmişken Batılı müttefiklerinin sözde insan hakları ihlalleri nedeniyle helikopter, tank ve zırhlı araç gibi konvansiyonel silah sistemlerinin satışlarına şerh koyması ya da askıya alması nedenlerinden ötürü bölücü PKK terör örgütü ile mücadelede kullanılmak üzere Moskova’dan hatırı sayılır miktarlarda helikopter, zırhlı araç ve çeşitli ağır/hafif silahların alımı yapılmıştır. NATO menşeili olmamasına rağmen Ankara’nın Moskova’dan ısrarla bu silahları istemesinin nedeni AKKA uygulama alanı dışındaki bu bölgede artan çatışmalar ve alınan silah sistemlerinin İGH ile olan uyumluluğudur. O dönemde RF’nin Avrasya ve özellikle Kafkasya’daki en ciddi siyasi ve askeri rakibi olan Türkiye’ye silah satışı yapmasının en büyük nedeni ise içinde bulunduğu ekonomik dar boğaz ve yine AKKA sebebiyle limit fazlası kalan silah sistemleridir. Ankara’nın AKKA uygulama alanı dışında kalan bu bölgeye istediği miktarda ve çeşitte AKKA rejiminde belirlenmiş bu tipteki ASSA’ları konuşlandırabileceği düşünüldüğünde, Yunanistan ve Ermenistan lobilerinin Ankara’nın, bölücü PKK terör örgütü ile mücadelesinde insan hakları ihlalleri işlediği yönündeki lobi faaliyetlerinin gerçek nedeni anlaşılmaktadır. Türkiye’nin AKKA’nın ruhuna aykırı olacak şekilde 1990’lı yıllarda yoğun bir silahlanma, modernizasyon ve milli silah üretimi çabasına girmesinin temel nedenlerinden birisi de başta 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı olmak üzere geçmişten çıkardığı diğer silah ambargosu dersleri olmuştur. Ankara bu nedenle milli savunma ve silah sanayine çok büyük yatırımlar yapmış, ulusal düzeyde arge çalışmalarına özellikle son on yılda olmak üzere ağırlık vermiştir. Soğuk Savaş ve bloklar düzeninin yıkılma sinyalleri verdiği 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Türkiye radikal kararlar almıştır. Türkiye, AKKA rejimi dâhilinde 147 “çağlayan etkisi” ile NATO’nun batılı üyelerinden limit fazlası modern silah ve teçhizat almış, elinde bulunan II. Dünya Savaşı’ndan kalma eski silah ve teçhizatın çok büyük bir kısmını imha etmiştir. Bu eski nesil silah ve teçhizatın bir kısım ise çeşitli müzelere silahsız olarak sergilenmesi amacıyla envanterden çıkarılmıştır.301 AKKA rejiminin sağladığı “çağlayan etkisi”, Türkiye’nin alt yapısını 1980’lerin sonlarında oluşturduğu TSK’nın modernizasyonu programına büyük bir katkı sağlayarak ivme kazandırmıştır. Türkiye’nin batısındaki diğer komşusu Bulgaristan ise Soğuk Savaş mağluplarından biri olarak kendi kabuğuna çekilmiş ve diğer mağlup ortakları gibi iç meseleleriyle birlikte yüzünü batıya döndürme gayretine girmiştir. Sovyet Rusya nüfuzundan çıkan ve AKKA ile eski konvansiyonel gücünü kaybeden Bulgaristan 2004’te NATO üyesi olmuştur- geçen yirmi yıllık süreçte (1990–2010) zaman zaman Türkiye’den askeri ve güvenlik alanlarında çekindiğini de açıkça belirtmekten geri kalmamıştır. Türk ve Bulgar askeri yetkililerince AKKA’yı tamamlayıcı mahiyetteki GGAÖ kapsamında imzalanan “Sofya Belgesi” 01 Ocak 1992 yılında yürürlüğe girmiş, bazı hususların tadil edilmesi ile 12 Kasım 1992’de “Edirne Belgesi” adını almıştır. Taraflara ait hudut boyunca on beş km.lik bir şerit hemen hemen silah ve personel olarak silahsızlandırılmıştır. Bu ikili uygulamanın hayata geçmesinde, AKKA rejiminin sağladığı konvansiyonel silah indirimleri, karşılıklı bilgi değişimi ve güven çok önemli rol oynamıştır. Sonuç olarak AKKA; 1996 ve 1999 yıllarında iki defa Türkiye aleyhine revize edilmesine rağmen her yönü ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne olumlu manada sonuçları olmuş bir konvansiyonel silahsızlanma antlaşmasıdır. Bu katkılar Ankara’nın bizzat sorumlu olduğu kendi AKKA uygulama alanı dışında etki ve ilgi 301 1990 yılların başlarından itibaren dikkat edilirse il ve ilçe merkezlerinde bulunan büyüklü küçüklü birçok kışlanın nizamiye ve girişlerine eski nesil tank, top, helikopter, uçak ve zırhlı araçların konulduğu, bazı büyük şehirlerimizde ise çeşitli müze projelerinin hayata geçirilerek eski nesil bu konvansiyonel silahların sergilenmeye başlandığı görülmektedir. AKKA’nın VII. Maddesinde detaylı olarak belirtilen hususlara binaen teşkil edilen ve kotayı eski nesil ASSA’larla doldurmamak amacıyla ortaya çıkan bu tablo bir tesadüf değildir. Bu tip ASSA’lar AKKA sınırlama hükümlerine dâhil değildir. 148 alanına302 siyasi, askeri ve ekonomik olarak olumlu katkılar sağlamıştır. Bu hususta AKKA’nın özellikle XXI. yüzyılın ilk on yıllık döneminde ekonomik, siyasi ve askeri manada bölgesinde cumhuriyet tarihinin en etkin aktif dış politikasını izleyen Ankara’nın uluslararası arenada özgüvenini artıran, gölgede kalmış nedenlerden birisi olmuştur. Geride kalan yirmi yıllık süreçte Rusya’nın AKKA’yı her fırsatta delmeye çalıştığı, ortaya koyduğu nedenlerin ise inandırıcılıktan uzak olduğu aşikârdır. Buna rağmen elde ettiği tavizlerle yetinmeyerek, 2007 Aralık’ında antlaşmadan tek taraflı olarak çekildiğini açıklamasıyla beraber Türkiye’nin Kafkaslar bölgesine olan ilgi ve dikkati özellikle askeri manada artmıştır. Bazı batılı silahsızlanma ve stratejik araştırama kurum ve kuruluşları, RF’nin AKKA’yı askıya alma kararından sonra 2008 Ağustos’unda yaşanan Rus-Gürcü Savaşı ile AKKA’nın gayriresmi olarak bittiğini belirten açıklamalarda bulunmuşlardır. Bunu şu şekilde değerlendirmek doğru olacaktır: AKKA, RF açısından bitmiştir ve AKKA rejiminin başrol oyuncusu -ABD’nin ATTU bölgesinde toprağı bulunmadığı için bu noktada tasnif dışı tutulmuştur-oyundan çıkmıştır. Fakat oyun devam etmekte, kurulan sahne ve dekor olduğu gibi yerinde durmaktadır. AKKA’nın batılı üyeleri ve Türkiye’nin AKKA ile Avrupa Kıtası’na gelen konvansiyonel dengeyi muhafaza etmek yönündeki tutum ve kararlılıkları sürmekle beraber, Rusya’nın 2007 yılında sözlü, 2008 yılında ise fiili olarak AKKA rejiminden iyiden iyiye uzaklaşması rejimi tamamlayıcı ve destekleyici ASA, AKKA-1/A ve AGİT gibi uluslararası oluşumların mevcudiyetini ortadan kaldırmamıştır. Türkiye geleneksel dış politikası gereği çeşitli ve birçok uluslararası silahsızlanma antlaşma ve protokollerine taraf olduğu gibi Avrupa güvenliğinin köşetaşı olarak kabul edilen AKKA rejiminin de bir üyesi olarak, kesin ve net 302 Ankara’nın etki alanı direkt olarak müdahele edebileceği hudut bölgesi ve komşuları iken ilgi alanı ise siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel nedenlerden ötürü kayıtsız kalamayacağı, iç ve dış dinamikleri gereği dolaylı olarak müdahelede bulunabileceği bölge ve bölgeleri ifade etmektedir. Balkanlar, Filistin, Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bölgeleri Ankara’nın ilgi alanı olarak gösterilebilir. 149 hükümlerle siyasi ve hukuki bağlayıcılığı bulunan silahsızlanma ve silahların denetimi hükümlerine tabidir. Fakat içinde bulunduğu coğrafya, tarihi ve sosyokültürel nedenlerle her daim çağın gereklerine uygun modern, harbe hazır ve milli güvenliğinin bekasını sağlayacak güçte ve büyüklükte bir silahlı kuvvetlere ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyacın ise daim olacağı aşikârdır. Çünkü tam manasıyla gerçek bir silahsızlanmaya tarihin hiçbir devresinde ulaşılamadığı gibi, gelecekte de ulaşılamayacak ve bu hedef bir ütopyadan öteye geçmeyecektir. Bu temel nedenden ötürü, Türkiye mensubu olduğu bölgesel ve küresel yapılanmalarda müttefikleriyle mütekebiliyet esasına dayalı mutabakatı sürdürmeli bunun yanında konvansiyonel anlamda bölgesindeki insiyatifi her daim elinde tutacak silahlanma ve modernizasyon faaliyetlerinden de uzak durmamalıdır. Zaten tarih bizlere şu hususu açıkça göstermiştir: Silahsızlanma ya da aşrı silahlanma hususlarında uç noktalara giden milletler kayetmeye hatta yok olmaya mahkûmdur. Türkiye’nin NATO’ya giriş sebebinin temel nedeni SSCB ve doğusundaki Rus tehdidi olduğu düşünülürse, AKKA ile doğu hududunu konvansiyonel anlamda güvence altına alan Türkiye’nin AKKA’yı Kafkaslar’da çeşitli nedenlerle delmeye çalışan ve yok saymaya çalışan RF’ye sert tepkiler vermesinin ve bölgede atılan her adımı dikkat ve ehemniyetle takip etmesinin ne kadar tabi ve olası olduğu anlaşılmaktadır. 150 KAYNAKÇA İSTİFADE EDİLEN ARŞİV ve RESMİ KURUMLAR T.C. TBMM Arşivi ve Kütüphanesi T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri T.C. Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi T.C. Dışişleri Bakanlığı Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Genel Müdürlüğü ARŞİV BELGELERİ Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi İSH, K.38,G.36,B.36–1 İSH, K.38,G.36,B.36–2 İSH, K.38,G.36,B.36–3 İSH, K.38,G.36,B.36–4 İSH, K.38,G.36,B.36–5 İSH, K.38,G.36,B.36–6 İSH, K.124,G.88,B.88–1, 1335 İSH, K.124,G.88,B.88–1A, 1335 İSH, K.124,G.88,B.88–2, 1335 İSH, K.124,G.88,B.88–2A, 1335 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 030.18/11.12.77.15.1 030.18/11.12.77.15.2 030.18/12.31.66.18 030.10/228.532.31.1 030.10/228.532.31.2 030.10/228.532.31.3 030.10/228.532.31.4 151 TBMM Arşivi Türkiye Büyük Millet Meclisi 19. Dönem, 1. Yasama Yılı, Tutanak Dergisi Cilt 13, Birleşim: 85,Genel Kurul Görüşme Tutanakları. Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Hakkında Antlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına ilişkin “Dışişleri Komisyonu Raporu” 18.Haziran.1992, Erişim Tarihi: 16.06.2011 http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d19/c013/tbmm19013085.pdf Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü. 6. 07. 1992 Tarihli 1. Mükerrer Resmi Gazete, Yürütme ve İdare Bölümü Sayfa: 1 Milletlerarası Andlaşma Onayı Erişim Tarihi: 12.05.2011 http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/ arsiv/21276_1.pdf&main=http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/21276_1.pdf KİTAPLAR Akçapar, Burak; The International Law of Conventional Arms Control in Europe, Nomos Verlagsgesellschaft Baden-Baden, Munich, 1996. Aslan, Z. Mesud; Silahsızlanma Problemi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No:29/11, Ankara, 1953. Aslan, Z. Mesud; Yeni Devletler Hukuku, C.II, AÜHF Yayınları, Ankara, 1951. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi; Barış Çalışmaları ve Çatışmaların Çözümü, Ankara, 2001. Atatürk’ün Bütün Eserleri Danışma Kurulu, Atatürk’ün Bütün Eserleri, C:15 (23 Ocak–30 Haziran 1923), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005. Ayman, S. Gülden; Güç, Tehdit ve İttifaklar, Stratejik Araştırma ve Etütler Milli Komitesi, Ankara, 2001. Ayman, S. Gülden; Konvansiyonel Kuvvetlerin Denetimi, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1994. Baker, P. J. Noel; Disarmament, Kennikat Press, New York, 1970. Bilsel, M. Cemil; Lozan, Sosyal yayınlar, İstanbul, 1998. Blacker, Coit D. & Duffy, Gloria (Eds); International Arms Control İssues and Agreements, Stanford University Press, Stanford, California, 1987. Bröckling,Ulrich; Disiplin, Çev.: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2008. Carr, Edward Hallet; Tarih Nedir? , İletişim Yayınları, İstanbul, 2009. 152 Caşın, M. Hakkı; Çağdaş Dünyada Uluslararası Güvenlik Stratejileri ve Silahsızlanma, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1995. Clausewitz, Carl Von; Savaş Üzerine, Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2008. Çayhan Esra, Ateşoğlu Güney Nurşin; Avrupa’da Yeni Güvenlik Arayışları NATO-AB-Türkiye, AFA Yayıncılık, İstanbul, 1996. Davies, Norman; Avrupa Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara, 2006. Davutoğlu, Ahmet; Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001. Department of Political and Security Council Affairs, The United Nations and Disarmament 1945–1970, United Nations Publication, New York, 1974. Epstein, Joshua M.; Conventional Force Reductions, The Brookings Institution, Washington, 1990. Erdoğdu, Hikmet; Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin önemi ve NATO İttifakı, IQ Kültür sanat Yayıncılık, İstanbul, 2004. Erdurmaz, Serdar; Soğık Savaş Sonrası Silahlanma, Berikan Yayınları, Ankara, 2010. Erendil, Muzaffer; İkinci Dünya Harbi’nden Sonra Oluşan Silah Sistemlerinin Taktik ve Stratejiye Etkileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1994. Gaddis, John Lewis; Soğuk Savaş-Pazarlıklar, Casuslar, Yalanlar, Gerçek, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008. Gallagher, Nancy W.(Ed.); Arms Control New Approaches to Theory and Policy, Frank Cass Publishers, London, 1998. Goldblat, Jozef; Arms Control a Guide to Negotiations and Agreements, Sage Publications, London, 1994. Goodwin, Godfrey; Yeniçeriler, Çev. Derin Türkömer, Doğan Kitap, İstanbul, 2004. Gray, Wood & Hofstadter, Richard; Amerikan Tarihinin Ana Hatları, Amerikan Basın ve Kültür Merkezi, Ankara, Tarihsiz. Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı; NATO Soğuk Savaştan Barış İçin Ortaklığa, İzmir, 1994. Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları; Geçmişten Günümüze Yakın Çevredeki Sorunlar ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995. 153 Harp Akademileri Yayınları (Beyaz Kitaplar Serisi); Dünyadaki Silahsızlanma Çalışmaları ve Türkiye, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995. Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Savunma Sanayii Yoluyla Ülke Gelişimine Katkısı, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1998. Harp Akademileri Yayınları; Devletler Hukuku, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2006. Harp Akademisi Yayınlarından; “SSCB’nin Dağılmasından Sonra Rus Ordusu ve Geleceği” Harp Akademisi Basımevi, İstanbul, 1995. Hart, Liddell; II. Dünya Savaşı Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002. Huntington, Samuel P.; Asker ve Devlet, Salyangoz Yayınları, İstanbul, 2006. Huntington Samuel P.; Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, Ankara, 2006. İnalcık, Halil; Doğu Batı Makaleler II, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2009. Karabayram, Fırat; Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası, Lalezar Kitabevi, Ankara, 2007. Karluk, Rıdvan; Küreselleşen Dünyada Uluslararası Kuruluşlar, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2007. Kennedy, Paul; Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009. Koulik, Sergey & Kokoski, Richard; Conventional Arms Control, Sipri Oxford Universty Press, New York, 1994. Kissinger, Henry; Diplomasi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002. Kemal, Atatürk; Nutuk (1919–1927), Günümüz Türkçesi ile yayına hazırlayan; Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2007. Kolasa, Jan; Disarmament and Arms Control Agreements: A Study on Procedural and Institutional Law, Universitatsverlag Brockmeyer, Bochum, 1995. Krause, Joachim; Prospects for Conventional Arms Control in Europe, New York, Institude for East-West Security Company, 1988. Kütükoğlu, Mübahat S.; Tarih Araştırmalarında Usul, Elif Kitabevi, İstanbul, 2007. 154 Leithauser, J. G.; Dünyamızın Fatihleri, Çev.: Derin Türkömer, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1971. Mahaney, W.L.; The Soviet Union The League of Nations and Disarmament 19171935, Philedelphia, 1940. Mattox, Gale A. & Rachwald, Arthur R.; (Eds.), Enlarging NATO, Lynne Rienner Publishers, London, 2001. Oakeshott, Ewart; The Archaeology Of Weapons, The Boydell Press, New York, 1994. Office of Information and Press; NATO El Kitabı, NATO, Brussels, 2001. Office of Information and Press; NATO Handbook-Chronology; NATO, Brussels, 1998. Oran, Baskın (Ed.); Türk Dış Politikası, Cilt II: 1980–2001, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001. Özkan, Ruşen; Ve İnsanoğlu…”Silah(sız)lanma Süreci” İ.H.H. Yayınları, İstanbul, 2003. Öztürk, Osman Metin; Dış Politika ve Silahlı Kuvvetler, Tutibay Yayınları, Ankara, 1999. Peters, John E.; Cfe and Military Stability In Europe, Rand, 1997. Sander, Oral & Fişek, Kurthan; ABD Dışişleri Belgeleriyle Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı (1829–1929) Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1977. Saray, Mehmet; Sovyet Tehdidi Karşısında Türkiye’nin NATO’ya Girişi III. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeleri, ATAM Yayınları, Ankara, 2000. Schelling, Thomas C. & Halperin, Morton H.; Strategy and Arms Control, Pegamon Press, New York, 1985. Sheean, Michael; Arms Control Theory and Practice, Basil Blackwell Inc., New York. TBMM AGİK Parlamenter Assamblesi Türk Grubu Başkanlığı; Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı (21 Kasım 1990), TBMM Basımevi Müdürlüğü, Ankara, 1992. T.C. Dışişleri Bakanlığı; Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması, Ankara, 1991. 155 T.C. Genelkurmay Başkanlığı; Sovyet Askeri Doktrini ve Konvansiyonel Silahların Kontrolü, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1989. T.C. Genelkurmay Başkanlığı; Cumhuriyetin 70 inci Yıldönümünde Türk Silahlı Kuvvetleri (1923–1993), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1994. T.C. Genelkurmay Başkanlığı; Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü Alanındaki Gelişmeler, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1991. T.C. Genelkurmay Başkanlığı; Silahsızlanma ve Silahların Kontrolü İle Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler Kapsamındaki Antlaşma, Sözleşme ve Belgelerle İlgili TSK’da Uygulama ve Sorumluluklar, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2001. T.C. Genelkurmay Başkanlığı; Uyarlanmış Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2007. Thee, Marek (Ed.), Armaments, Arms Control and Disarmament, Unesco, Paris, 1981. Turan, İlter; NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları, İ.Ü İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1971. Türk Dil Kurumu; Türkçe Sözlük, TDK, Ankara,2005. Türsan, Nurettin (Der.); Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK), Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995. Uçarol, Rifat; Siyasi Tarih (1789–2001), Der Yayınları, İstanbul, 2008. Walker, Jenonne; Security and Arms Control in Post-Confrontation Europe, Oxford University Press, New York, 1994. Williams, J.S.; The Cenova Conference, London, 1922. MAKALELER Altmann, Jürgen & Deak, Peter & Makerevsky, Vadim I. & McArdle Kelleher, Catherine; “Verification and Conventional Arms Reductions”, Verification Monitoring Disarmament, Westview Press, Boulder, 1991. Amirov, Oleg & Oznobicshev, Sergei; “From The Atlantic To The Urals: Conventional Forces Reductions”, The Security Watershed Russian Debating Defence and Foreign Policy After the Cold War, Gordon and Breach Science Publishers, 1993. Ateşoğlu Güney, Nurşin; “AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998. 156 Ayman, Gülden & Ateşoğlu Güney, Nurşin; “Değişen Koşullarda Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, İstanbul, 1994. Berg, Meredith W.; “Protecting National İnterests by Treaty: The Second London Naval Conference, 1934-1936”, Arms Limitation and Disarmament Restraints on War, 1889-1939, Praeger, London, 1992. Birsel, Haktan; “Kafkaslar’da Devam Eden Soğuk Savaş”, 2023 Dergisi, Atılım Yayıncılık, Sayı: 89, Ankara, Eylül 2008. Çomak, Hasret; “Genişleyen NATO’nun Güvenlik Yaklaşımı ve Büyük Orta Doğu Projesi”, Stratejik Öngörü, Tasam Yayınları, Sayı: 2, İstanbul, 2004. Farrel, Theo; “Global Norms and Military Effectiveness”, Creating Military Power The Sources of Military Effectiveness, Standford Universty Press, Standford, 2007. Freedman, Lawrence; “The End of Formal Arms Control”, The International Practice of Arms Control, Johns Hopkins Universty Press, London, 1992. Güngörmüş Kona, Gamze; “Kafkasya’da Yeni Gelişmeler ve Türkiye”, Politika Dergisi, Sayı:8, Ankara, 2008. Günlük Şenesen, Gülay; “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Modernizasyon Programının Bir Değerlendirmesi”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yayınları, İstanbul, 1994. Hatipoğlu, Esra; “Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkilerinin Geleceği”, Stratejik Öngörü, Tasam Yayınları, İstanbul, 1998. Kaiser, Karl; “Conventional arms Control and NATO’s Future”, NATO in the 1990s, Pergaman-Brassey’s International Defence Publishers, Inc., London, 1989. Kanbolat, Hasan; “Gürcistan, Rusya İle Gerilimini NATO’ya Taşımak İstiyor”, Stratejik Analiz, ASAM Yayınları, Sayı: 80, Ankara, Aralık 2006. Kantarcı, Hakan; “Türk Kültür Birliğinin Önemi ve Türk Dünyası Jeokültürüne Yönelik Stratejik Öngörü”, 2023 Dergisi, Atılım Yayıncılık, Sayı: 102, Ankara, Ekim 2009. Kibaroğlu, Mustafa; “Rusya’nın Yeni Güvenlik Konsepti ve Askeri Doktrini” Avrasya Dosyası-Rusya Özel Sayısı, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, ASAM Yayınları, Cilt:6, Sayı:4, Ankara, 2001. Macintosh, James; “Confidence-building processes-CSCE and MBFR: a review and assessment”, East-West Arms Control: Challanges for the Western Allience, Routledge, London, 1992. 157 McKercher, B.J.C.; “Of Horns and Teeth: The Preparatory Commissions and the World Disarmament Conference, 1926-1934”, Arms Limitation and Disarmament Restraints on War, 1889-1939, Praeger, London, 1992. Okunt, Sezai; “Bekanın Yolları”, Silahsızlanma ve Barış Semineri, Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, 1985. Oran, Baskın; “Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, AÜSBF Yayınları, Cilt:51, Sayı:1, AÜSBF, Ankara, 1997. Öznal, Erdoğan; “NATO’nun Geleceği”, Ulusal strateji, Sayı: 35, İstanbul, Mayıs 2003. Sidorowicz, Andre T.; “The British Government, The Hauge Peace Conference of 1907, and the Armaments Questions”, Arms Limitation and Disarmament Restraints on War, 1889-1939, Praeger, London, 1992. Staford Arms Control Group, “Modern disarmament efforts before the Second World War”, Armaments, arms control and disarmament, Unesco Press, 1981. Tanrısever, Oktay; “Rusya-Gürcistan İlişkilerindeki Artan Gerilim: Bir Sağırlar Diyaloğu Mu?”, Stradigma.com Aylık Strateji ve Analiz e-Dergisi, FORSNET Bilgi Teknolojileri ve Yayıncılık, Sayı: 7, Ankara, Ağustos 2003. Toptaş, Ergüder; “Asimetrik Savaş–Yeni Bir Savaş Türü Mü?”, Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, Kara Harp Okulu Basımevi, Cilt:16, Sayı:1, Ankara, 2006. Türkeş, Mustafa; “Doksanlı yıllarda NATO’nun Öncelikleri ve Türkiye”, En Uzun On Yıl, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 1998. Uzgel, İlhan; “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II: 1980–2001, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001. Varlık, A. Bilgin; “Geleceğin Güvenlik Ortamında NATO’nun Konumu Nasıl Şekillenecektir?”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Genelkurmay. ATASE Başkanlığı, Sayı: 384, Ankara, Nisan 2005. KONFERANS / SEMİNER METİNLERİ ve RAPORLAR Guıgnon, Mıchel; “21 nci Yüzyılda Avrupa’nın Güvenliği Konferansı”, 27 Kasım 1991, İstanbul: Harp Akademileri. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 1990 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 1990. 158 Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 1992 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 19922. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 1993 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 1993. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 1996 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 1996. Stockholm International Peace and Research Armaments, Disarmament and International Oxford, 1997. Stockholm International Peace and Research Armaments, Disarmament and International Oxford, 1998. Institude; SIPRI Yearbook 1997 Security, Oxford University Press, Institude; SIPRI Yearbook 1998 Security, Oxford University Press, Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 2000 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2000. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 2002 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2002. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 2003 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2003. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 2006 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2006. Stockholm International Peace and Research Institude; SIPRI Yearbook 2009 Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2009. Türkiye Barolar Birliği Proje Gurubu; Türkiye ve Terörizm, Türkiye Barolar Birliği, Ankara, 2006. SÜRELİ YAYINLAR ASAM Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi AÜSBF Dergisi 159 KHO Bilim Dergisi Newsweek Dergisi Politika Dergisi Silahlı Kuvvetler Dergisi Stradigma.com Aylık strateji ve Analiz e-Dergisi Stratejik Analiz dergisi Stratejik Öngörü Dergisi Ulusal Strateji Dergisi 2023 Dergisi GAZETELER Cumhuriyet Hürriyet Milliyet Radikal Sabah Tercüman The International Herald Tribune The Times USA Today YeniYüzyıl İNTERNET SİTELERİ http://www.castles.me.uk/ http://www.europarl.europa.eu/ 160 http://www.fas.org/ http://www.mfa.gov.tr/ http://www.nato.int/ http://www.osce.org/ http://www.sipri.org/ http://www.stradigma.com/ http://www.tbmm.gov.tr/ http://www.tsk.tr/ http://www.un.org/disarmament/ EKLER RESMİ BELGELER EK-I: AKKA Tam Metni* (Antlaşmaya ek olarak tüm akit devletlerce kabul edilen ve bağlayıcılığı bulunan sekiz adet protokol konulmamıştır.) EK-II: AKKA Bildirim Formatları Listesi ve Örnek Bildirimler. (5 Nolu Denetim ve Bilgi Değişimi Protokolü uyarınca kullanılan resmi bildirim ve bilgi değişimi formatları) EK-III: 14 Haziran 1991 Tarihli Oslo Konferansı Nihai Belgesi.* EK-IV: Türkiye Büyük Millet Meclisi 19. Dönem, 1. Yasama Yılı, Tutanak Dergisi Cilt 13, Birleşim: 85,Genel Kurul Görüşme Tutanakları. EK-V: 18.06.1992 Tarih ve 3818 Sayılı, “AKKA’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”.* EK-VI: 06 Temmuz 1992 Tarihli 1.Mükerrer Resmi Gazete. EK-VII: 31 Mayıs 1996 Tarihli AKKA Kanat Antlaşması Bakanlar Kurulu Onayı ve Metni.* *Belgeler T.C. Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesinden alınmıştır. 161 ARŞİV BELGELERİ EK-VIII: İSH, K.38,G.36,B.36-1, 6, İtilaf devletlerine teslim edilen silah ve mühimmatın cins ve miktarı. Mondros Mütarekesi’nin akdindeki ordu mevcudu, terhis edilen er miktarı ve bakayadan celbedilen er miktarının bildirildiği. EK-IX: İSH, K.124,G.88,B.88-1, 1A-2, 2a, 1335, Türkiye’nin kara deniz ve hava kuvvetlerinin sınırlandırılmasıyla ilgili askeri şartların bildirildiği. EK-X: 030.18/11.12.77.15.1, 2 Türkiye’nin silah ve harp malzemesi ticaretinin denetimi ile ilgili Tahdidi Teshilat Konferansına katılmaması. E-XI: 030.18/12.31.66.18.1 Silahlanmaya bir yıl ara verilmesine dair kararın kabul edildiğinin Silahları Kaldırma Konferansı Reisliğine bildirilmesi. EK-XII: 030.10/228.532.31.1, 4 The Near East gazetesinde yayınlanan Türkiye ve Silahlanma başlıklı yazının tercümesi. YERLİ ve YABANCI BASINDA AKKA EK-XIII: Konuyla İlgili Haber ve Köşe Yazıları. EK-XIV: Konuyla İlgili Karikatürler. EK-XV: AKKA Kronolojisi. 162 EK-I AKKA Tam Metni s. 1 163 AKKA Tam Metni s. 2 164 AKKA Tam Metni s. 3 165 AKKA Tam Metni s. 4 166 AKKA Tam Metni s. 5 167 AKKA Tam Metni s. 6 168 AKKA Tam Metni s. 7 169 AKKA Tam Metni s. 8 170 AKKA Tam Metni s. 9 171 AKKA Tam Metni s. 10 172 AKKA Tam Metni s. 11 173 AKKA Tam Metni s. 12 174 AKKA Tam Metni s. 13 175 AKKA Tam Metni s. 14 176 AKKA Tam Metni s. 15 177 AKKA Tam Metni s. 16 178 AKKA Tam Metni s. 17 179 AKKA Tam Metni s. 18 180 AKKA Tam Metni s. 19 181 EK-II AKKA Bildirim Formatları Listesi 182 F00 Numaralı Bidirim Formatı 183 F29 Numaralı Bildirim Formatı s. 1 184 F29 Numaralı Bildirim Formatı s. 2 185 F29 Numaralı Bildirim Formatı s. 3 186 F31 Numaralı Bildirim Formatı 187 EK-III 14 Haziran 1991 Tarihli Oslo Konferansı Nihai Belgesi s. 1 188 14 Haziran 1991 Tarihli Oslo Konferansı Nihai Belgesi s. 2 189 EK-IV 18 Haziran 1992 Tarihli TBMM Zabıt Cerideleri 190 18 Haziran 1992 Tarihli TBMM Zabıt Cerideleri 191 18 Haziran 1992 Tarihli TBMM Zabıt Cerideleri 192 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 1 193 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 2 194 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 3 195 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 4 196 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 5 197 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 6 198 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 7 199 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 8 200 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 9 201 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 10 202 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 11 203 AKKA’nın Onaylanmasına İlişkin Meclis Zabıt Ceridesi s. 12 204 EK-V AKKA’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 205 EK-VI 06 Temmuz 1992 Tarihli 1. Mükerrer Resmi Gazete 206 EK-VII 31 Mayıs 1996 Tarihli AKKA Kanat Anlaşması Bakanlar Kurulu Onayı 207 31 Mayıs 1996 Tarihli AKKA Kanat Anlaşması s. 1 208 31 Mayıs 1996 Tarihli AKKA Kanat Anlaşması s. 2 209 31 Mayıs 1996 Tarihli AKKA Kanat Anlaşması s. 3 210 EK-VIII Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatın Cins ve Miktarı İle Terhis Edilen Er Miktarı s. 1 211 Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatın Cins ve Miktarı İle Terhis Edilen Er Miktarı s. 2 212 Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatın Cins ve Miktarı İle Terhis Edilen Er Miktarı s. 3 213 Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatın Cins ve Miktarı İle Terhis Edilen Er Miktarı s. 4 214 Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatın Cins ve Miktarı İle Terhis Edilen Er Miktarı s. 5 215 Mondros Mütarekesi İle İtilaf Devletlerine Teslim Edilen Silah ve Mühimmatın Cins ve Miktarı İle Terhis Edilen Er Miktarı s. 6 216 EK-IX Sevr Antlaşması’nın Türkiye’nin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Sınırlandıran Askeri Hükümleri s. 1 217 Sevr Antlaşması’nın Türkiye’nin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Sınırlandıran Askeri Hükümleri s. 2 218 Sevr Antlaşması’nın Türkiye’nin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Sınırlandıran Askeri Hükümleri s. 3 219 Sevr Antlaşması’nın Türkiye’nin Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Sınırlandıran Askeri Hükümleri s. 4 220 EK-X T.C. Hükümeti’nin 2 Mayıs 1925 tarihinde Cenevre’de Düzenlenen “Uluslararası Silah, Mühimmat ve Harp Malzemeleri Ticaretinin Denetimi” İle İlgili Konfreansa Katılmayacağını Bildirir Bakanlar Kurulu Kararı s. 1 221 T.C. Hükümeti’nin 2 Mayıs 1925 tarihinde Cenevre’de Düzenlenen “Uluslararası Silah, Mühimmat ve Harp Malzemeleri Ticaretinin Denetimi” İle İlgili Konfreansa Katılmayacağını Bildirir Bakanlar Kurulu Kararı s. 2 222 EK-XI Silahlanmaya Bir Yıl Ara Verilmesine Dair MC Kararının T.C. Hükümeti’nce Kabul Edildiğinin Silahları Kaldırma Konferansı Reisliğine Bildirilmesi. 223 EK-XII The Near East Gazetesinde Yayınlanan Türkiye ve Silahlanma Başlıklı Yazının Tercümesi s. 1 224 The Near East Gazetesinde Yayınlanan Türkiye ve Silahlanma Başlıklı Yazının Tercümesi s. 2 225 The Near East Gazetesinde Yayınlanan Türkiye ve Silahlanma Başlıklı Yazının Tercümesi s. 3 226 The Near East Gazetesinde Yayınlanan Türkiye ve Silahlanma Başlıklı Yazının Tercümesi s. 4 227 EK-XIII 19 Kasım 1990 Cumhuriyet Gazetesi s. 6 228 20 Kasım 1990 Cumhuriyet Gazetesi s. 12 229 05 Temmuz 1992 Hürriyet Gazetesi s. 21 230 02 Ekim 1993 Milliyet Gazetesi s. 15 231 01 Eylül 1994 Tercüman Gazetesi s. 4 232 10 Haziran 1995 Cumhuriyet Gazetesi s. 8 233 16 Mayıs 1996 Cumhuriyet Gazetesi s. 10 234 16 Mayıs 1996 Cumhuriyet Gazetesi s. 11 235 29 Mayıs 1996 Cumhuriyet Gazetesi s. 11 14 Temmuz 1997 Sabah Gazetesi s. 16 236 20 Kasım 1999 Radikal Gazetesi s. 10 237 20-21 Kasım 1999 International Herald Tribune s. 2 238 EK-XIV 08 Ekim 1996 Sovetskaia Rossiia Gazetesi 239 12 Ekim 1996 Sovetskaia Rossiia Gazetesi 06 Ocak 1997 Sovetskaia Rossiia Gazetesi 240 08 Temmuz 1997 Nezavisimaia Gazetesi 17 Temmuz 1997 Sovetskaia Rossiia Gazetesi 241 27 Eylül 1997 Sovetskaia Rossiia Gazetesi 07 Nisan 1998 Sovetskaia Rossiia Gazetesi 242 EK-XV AKKA KRONOLOJİSİ 1. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı. [15 Ocak 1973-01 Ağustos 1975] 2. Helsinki Nihai Senedi ve GGAÖ’nün kabulü. [01 Ağustos 1975] 3. Avrupa Silahsızlanma Konferansı ve Stokholm Belgesinin kabulü. [22 Eylül 1986] 4. Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri (KDKİ) Müzakereleri. [30 Kasım 1973-02 Şubat 1989] 5. NATO’nun HALİFAX Bildirisini Yayınlaması. [30 Mayıs 1986] 6. Konvansiyonel İstikrar Görüşmeleri. [17 Şubat 1987-02 Şubat 1989] 7. AKKUM Görev Yönergesinin imzalanması. [10 Ocak 1989] 8. Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri (AKKUM). [06 Mart 1989-16Kasım 1990] 9. Almanya’nın birleşmesi. [03 Ekim 1990] 10. AKKUM sonucunda Viyana’da Doğu-Batı blokları arasındaki ilk bilgi değişimi. [18 Kasım 1990] 11. AGİK Paris Zirvesi ve AKKA’nın imzalanması. [19 Kasım 1990] 12. Paris Zirvesi’nde Viyana Belgesi (VB-90) ve Paris Şartı’nın kabulü. [19 Kasım 1990] 13. AKKA 1. Olağanüstü Konferansı ve Oslo Belgesinin kabülü. [14 Haziran 1991] 14. Varşova Paktı’nın resmen dağılması. [01 Temmuz 1991] 15. AKKA 2. Olağanüstü Konferansı, Viyana. [18 Ekim 1991] 16. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) kurulması. [08 Aralık 1991] 17. SSCB’nin resmen dağılması. [25 Aralık 1991] 18. AGİK Helsinki Zirvesi ve VB-92’nin kabulü. [09-10 Temmuz 1992] 19. Açık Semalar Antlaşması’nın (ASA) imzalanması. [20 Mart 1992] 20. BDT arasında, dağılan SSCB’nin AKKA limitlerinin paylaşımı sağlayan Taşkent Anlaşması’nın imzalanması. [15 Mayıs 1992] 21. AKKA 3. Olağanüstü Konferansı, Oslo. [05 Haziran 1992] 22. AKKA 4. Olağanüstü Konferansı, Helsinki. [10 Temmuz 1992] 23. AKKA-1/A’nın imzalanması. [10 Temmuz 1992] 243 24. Türkiye ile Bulgaristan arasında GGAÖ kapsamında Edirne Belgesi’nin imzalanması. [12 Kasım 1992] 25. Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e Rusya’nın AKKA kanat rejimi ile ilgili taleplerini içeren diplomatik mektup göndermesi. [17 Eylül 1993] 26. Rusya Federasyonu’nun kanatlar ile ilgili olarak ODG’ye başvurması. [28 Eylül 1993] 27. Rus Savunma Bakanı Vladimir Zhurbenko tarafından Moskova’nın kanat limitlerinin revize edilmemesi durumunda Rusya’nın AKKA’dan çekilebileği yönünde açıklama yapması. (Batı İttifakına karşı ilk tehdit) [05 Aralık 1994] 28. AGİT Budapeşte Zirvesi ile VB-94 ve Davranış İlkeleri Rehberi’nin (DİR) kabulü. [05-06 Aralık 1994] 29. AGİT’in AGİK olarak isim değişikliğine gitmesi. [01 Ocak 1995] 30. Türkiye ile Arnavutluk arasında GGAÖ kapsamında Tirana Belgesi’nin imzalanması. [06 Şubat 1995] 31. NATO’nun Rusya’ya kanat sorunun çözümüne yönelik orta yol önerisini sunması. [22 Eylül 1995] 32. Türkiye ile Makedonya arasında GGAÖ kapsamında Üsküp Belgesi’nin imzalanması. [20 Temmuz 1995] 33. AKKA’nın yürürlüğe giriş tarihi olan 17 Temmuz 1992 tarihinden itibaren akid ülkelere tanınan 40 aylık silah indirimi süresinin sona ermesi. [17 Kasım 1995] 34. Dayton Barış Antlaşması’nın imzalanması. (Antlaşmanın bölgesel silahsızlanma ve silahların kontrolü kapsamındaki 5. Maddesi ve EK 1-A bölümleri) [14 Aralık 1995] 35. AKKA 1. Gözden geçirme Konferansı Viyana [15-31 Mayıs 1996] 36. AKKA Kanat Anlaşması’nın imzalanması. [31 Mayıs 1996] 37. NATO-RF Nihai Senedi’nin imzalanması. [27 Mayıs 1997] 38. NATO Madrid Zirvesi ile üç Vişedgrad ülkesinin (Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan) NATO’ya kabulü. [08-09 Temmuz 1997] 39. “AKKA’nın Değişen Koşullara Uyarlanması” konulu Gözden Geçirme Konferansı. [27 Temmuz 1997] 244 40. Eski SSCB ülkelerinden Gürcistan, Ukayna, Azerbaycan ve Moldova tarafından ABD destekli GUAM gurubunun kurulması. [10 Ekim 1997] 41. AGİT İstanbul Zirvesi ve VB-99’un kabulü. [17-19 Kasım 1999] 42. AGİT İstanbul Zirvesinde AKKA Uyarlama Antlaşmasının tüm taraf devletlerce imzalanması. [19 Kasım 1999] 43. AKKA 2. Gözden Geçirme Konferansı. [28 Mayıs-01 Haziran 2001] 44. Rusya Federasyonu’nun Gürcistan’da bulunan Vaziani Üssünü kapatarak Gürcistan’a devretmesi. [01 Temmuz 2001] 45. NATO 2002 Prag Zirvesi’nde İttifak’ın ikinci genişleme kararını alması ve üç Baltık ülkesi dâhil, yedi eski Doğu Bloğu ülkesinin NATO’ya kabulü. (Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Letonya, Romanya, Slovakya, Slovenya) [21-22 Kasım 2002] 46. Rus ve Gürcü Dışişleri Bakanlarınca; Rusya’nın Gürcü topraklarındaki askeri birlik ve teçhizatlarının çekilmesi ile tesislerinin kapatılmasına yönelik Mutabakat Zabtı’nın imzalanması. [30 Mayıs 2005] 47. AKKA 3. Gözden Geçirme Konferansı [30 Mayıs-02 Haziran 2006] 48. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya’nın AKKA’dan tek taraflı olarak çekilebileceğini açıklaması. [26 Nisan 2007] 49. Rusya’nın talebiyle AKKA Olağanüstü Konferansının toplanması. Viyana [11-15 Haziran 2007] 50. Rusya Federasyonu’nun AKKA’yı geçici ve tek taraflı olarak askıya aldığını ilan etmesi. [12 Aralık 2007] 51. Türk Dışişleri Bakanlığı’nın RF’nin AKKA’dan kaynaklanan yükümlülüklerini askıya alması nedeniyle, saklayıca ülke olan Hollanda’ya konuyla ilgili tutumunun saklı olduğuna dair Nota göndermesi. [17 Aralık 2007] 52. Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan Güney Osetya Krizi ve Savaşı. [08-16 Ağustos 2008] 53. ABD’nin eski NATO daimi temsilcisi Victoria Nuland’ı AKKA özel temsilcisi olarak görevlendirmesi. [Şubat 2010] 54. NATO konseyinde RF’nin AKKA’yı askıya almasıyla başlayan problemin çözümüne yönelik “Uzlaşılmış NATO Belgesi”nin kabulü. [08 Haziran 2010] 245