İzmir
Tebliğ
leri
izmir ve çevresi
t oplumsal, ekonomik ve kültürel
değişimin Yüz Yılı (1850–1950)
143
ÜMİT KURT
İzmir’in Yağması ve
İstiklâl Mahkemeleri
ümit kurt*
9 Eylül 1922’de Kemalist milliyetçi güçler, Yunan işgalinden kurtardıkları
İzmir’e girer ve dört gün sonra bu şehirde büyük bir yangın çıkar. Yangının
birinci günü olan 14 Eylül 1922’de, Ankara’daki mecliste çok enteresan
bir kanun geçer. Bu kanunla, 12 Ocak 1920 tarihinde, yani Mütareke döneminde, Vahdettin’in hanedanlığında çıkartılan, tehcire tabi tutulmuş
Osmanlı Ermenilerinin tasfiyeye uğramış mal ve mülklerinin iadesi ile ilgili
kararname iptal edilir.
Yangın sırasında şehirde muazzam bir talan başlar. 9 Eylül’den sonra
şehirde yalnızca Kemalist milliyetçi kuvvetler bulunmamaktadır. İçeriden
ve dışarıdan büyük bir insan seli, İzmir’e akar. Bu göçün sebebi, yangından
sonra meydana gelen talanda herkesin bir şekilde pay almaya çalışmasıdır.
Devletin bu talanı destekleyip desteklemediği sorusu önemlidir. Emval-i
metruke düzenlemelerinin sebebi, devletin kendi vatandaşı olan Hıristiyanlardan kalan taşınır ve taşınmaz malları kendi kontrolünde tutmak istemesidir. Dolayısıyla aslında talan, bir devletin, bürokrasiyle, devlet aklıyla
çalışan bir yapının çok da görmek istemeyeceği bir manzaradır ve İzmir’de
böyle bir tablo ortaya çıkar. Bu memnuniyetsizliği, meclisteki, özellikle
gizli celse zabıtlarındaki tartışmalardan görebiliyoruz.
14 Eylül 1922’deki kanunla birlikte, aslında 26 Eylül 1915’te İttihat
ve Terakki hükümetinin çıkardığı ilk tasfiye kanunu ve bu kanunun nasıl
uygulanacağını düzenleyen 8 Kasım 1915 tarihli yönetmelik 15 Nisan
1923’te tekrar yürürlüğe girer.1 Dolayısıyla aslında İzmir yangınına paralel olarak, daha sonra gerek Kilikya’da gerek Batı Anadolu’da yapılan ikili
antlaşmalar sürecinde, İttihatçı soykırım kanunlarına geri dönülür. Bunun
sebebi, Türkiye’nin Lozan’daki barış görüşmelerinde emval-i metruke
meselesi hususunda herhangi bir sorun yaşamak istememesidir. Zaten
Lozan’daki müzakereler esnasında, karşı tarafın meşru, hukuki taleplerini
boşa çıkarmak amacıyla içeride sürekli kanunlar çıkartılır.
*
Van Leer Jerusalem Enstitüsü, Polonsky Akademisi, doktora sonrası araştırmacı
T.C. Maliye Vekaleti Milli Emlak Müdürlüğü, Milli Emlak Muamelelerine Müteallik Mevzuat
(Ankara: Başvekalet Matbaası, 1937), s. 159-161. Ayrıca, Salâhaddin Kardeş, ‘Tehcir’ ve
Emval-i Metruke Mevzuatı (Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı,
2008), s. 100-104. Kanunun tam adı, ‘Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyun
ve Matlubât-ı Metrukesi Hakkındaki 17 Zilkade 1333 ve 13 Eylül 1331 Tarihli Kanun-ı
Muvakkatin Bazı Mevaddı ile 20 Nisan 1338 Tarihli Emvâl-i Metruke Kanunu Muaddil Kanun’.
1
ÜMİT KURT
144
Peki neden İttihatçı soykırım kanunlarına geri dönüldü? Bu önemli
sorunun cevabı, kararın görüşüldüğü meclis görüşmeleri sırasında verilir.
Amaç bellidir, savaş kazanılmıştır. Yapılacak barış görüşmelerinde, emval-i
metruke meselesinin gündeme gelme ihtimali kuvvetliydi ve Türkiye’den,
malları sahiplerine iade etmesi istenebilirdi. Oysa Türkiye’nin, değil el konulmuş malları geri vermek, ülke içinde Ermeni varlığına dahi tahammülü
yoktu. Emval-i metruke, devlet açısından son derece önemli bir gelir kaynağı olarak görülüyordu. Fakat hâlâ yürürlükte olan Vahdettin Kararnamesi’ne göre, malların sahiplerine geri verilmesi bir zorunluluktu. Bu nedenle,
bu kararname, Lozan görüşmeleri başlamadan ortadan kaldırılmalıydı.
Meclis görüşmeleri sırasında oturum gizli olduğu için, Maliye Vekili
Fehmi Bey, tüm bu noktaları çok açık ve sarih olarak anlatır. Kararname
yürürlükte kalmaya devam ettiği müddetçe Müslümanların eline geçmiş
olan tüm mal ve mülklerin sahiplerine iadesi kaçınılmazdı. Yaklaşmakta
olan Lozan Barış Konferansı’nda Batılı devletler, bu konuda baskı uygulayacaklardı. Bakan, bu görüşlerini şöyle dile getirir:
“Ekalliyetler meselesi mevzubahis olduğu zaman; bu mesele hakkında
kabul ettiğiniz ve bugüne kadar tatbik ettiğiniz ahkâmı yine tatbik edin,
başka bir şey istemiyoruz derlerse, buna karşı zannederim vereceğimiz
hiçbir cevap kalmaz.”2
Bakanı en çok düşündüren nokta, bu kararnameden doğacak “maddi
ve manevi bütün mesuliyeti maliyeyi de hazine[nin] ödemek mecburiyetinde” kalacak olmasıdır. Bakana göre, “bu kararnamenin tatbikatı, kanunda mevcut olan ahkâmın onda biridir”, yani bu malların yüzde 90’ı daha
geri verilmemiştir. “Fakat”, diye devam eder Bakan, “bu kararname kanun
olarak mevcut oldukça, halli tabii de bulundukça, tabii ahkâmını bize tatbik ettirirler. Onun için ahkâmının bir an evvel reddi icap eder.”3
Milletvekillerinin konuşmalarından, bu kanunun niçin ortadan kaldırılması gerektiğini ve aksi takdirde Türkiye’yi nelerin beklediğini bildikleri anlaşılıyor. Sinop mebusu Hakkı Sami Bey’in, “Meclisi burada teşkil
ettiğimiz zamanda bu gibi kararnamelerle uğraşacak zaman [...] bulamamış[tık]”4; Trabzon mebusu Hasan Bey’in, “sulh yakındır. Sulh mesailine
başlanmazdan evvel bu gibi şeyleri temizlemek lâzımdır [...] bu kararnameyi kökünden çürütmek lâzımdır,”5 sözleri, konuşma yapan diğer
TBMM Gizli Celse Zabıtları, devre 1, cilt 3, içtima 102 (Ankara: İş Bankası Yayınları,
1985), s. 769.
2
3
a.g.y.
4
a.g.y., 776.
5
a.g.y., 773.
145
ÜMİT KURT
milletvekillerince de desteklenmiştir. Son tahlilde 14 Eylül 1922’de, bu
tartışmaların yapıldığı oturumlardan sonra, 12 Ocak 1922 tarihli kararname yürürlükten kaldırılır. Vahdettin Kararnamesi’nin kaldırılmak istenmesinin bir başka önemli nedeni daha vardır. Maliye Bakanı, İzmir’in yağma
edilmesi konusunda yapılan Meclis gizli oturumunda bu nedeni açıkça
dile getirir. Emval-i metruke yağma edilmektedir ve bunları yağmadan kurtarmanın tek yolu, hepsini devletin tasarrufuna geçirmektir.
24 Eylül 1922’de, Sakallı Nureddin Paşa, İzmir’de kontrolü ele alır
ve Rumların evlerine baskınlar düzenlenir. Şehirdeki Rumların taşınır ve
taşınmaz mallarının bir kısmı, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için ele geçirilir. Ankara hükümeti, İzmir’de Rumlara ait banka hesaplarına ve çelik
kasalara el koyar. Meclistekiler de bunların akıbetini merak eder. Maliye
Bakanı Hasan Fehmi Bey, henüz kasaları açamadıklarını ve nasıl açacaklarını da bilmediklerini ifade eder. Bu arada, ordu İzmir’i 24 Eylül sonrasında
dokuz bölgeye ayırır ve her bölgede bir emval-i metruke komisyonu kurulur. Esasında, devlet, talanın önüne geçmek için formel mekanizmaları
işletmeye çalışır. Bu komisyonlar, Rumlardan kalan taşınır ve taşınmaz
malları kayıt altına alacaklardır. Bunların içinde mobilyalar ve değerli eşyalar da vardır. 1922 yılının Ekim ayı sonunda, Müslüman tüccarlar, yerel
mahkemelere başvurarak, kendilerine borçlu olup öldürülen veya sürgün
edilen Rumlardan kalan borçların tahsil edilmesini talep ederler.6
Emval-i metruke yağması sadece 1915-17 Ermeni Soykırımı sırasında el konmuş Ermeni malları ile sınırlı değildi; belki onların yağması büyük
ölçüde tamamlanmıştı. Buna ek olarak, 1919-22 döneminde ülkeyi terk
etmiş olan Hıristiyanlara ait mal ve mülkler de yağma edilmişti veya ediliyordu. Yağma öylesine boyutlardadır ki, konu Meclis’e taşınacak ve ciddi
tartışmalara neden olacaktır. 25 Kasım 1922 tarihli oturumda, İzmir’in
alınması sonrası bölgeyi gezen bir grup milletvekili, Yunan ordusundan
geri alınan şehirlerdeki yağmanın önüne geçmek için İstiklâl Mahkemeleri
kurulmasını önereceklerdi.7
Konu, Meclis gündemini uzun süre işgal eder. Hükümet, İstiklâl
Mahkemeleri yerine geçici ceza mahkemeleri kurulmasını teklif eder ve
değişik seçenekler konusunda uzun tartışmalar yapılır. Bazı milletvekilleri,
6
Bu konuyla ilgili önemli bir çalışma için bkz. Ellinor Morack, The Politics of Abandoned
Property and the Population Exchange in Turkey, 1921-1945 (Bamberg: Bamberg
University Press, 2017).
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 145, 25 Kasım 1338/1922, s. 65. Kanun
teklifinin ilgili maddesi şöyledir: “Emvali metrukeden münbais nâmütenahi yolsuzlukların
önüne geçerek hukuku Hazinenin sıyanetini temin eylemek ve bu vebayı ahlâkıye musab
olanlarla [musibetle uğraşan] işgal müddetince hıyaneti vataniyede bulunanları tecziye
etmek üzere vilayatı müstahlasaya hemen İstiklâl mahkemeleri izamı.”
7
ÜMİT KURT
146
devam etmekte olan yağmanın boyutları çok büyük olduğundan, normal
ceza mahkemelerinin “kudret ve kuvvetinin” bunu çözmeye kâfi gelmeyeceğini ve “emvali metruke rezaletini tepelemek” için özel yetkili İstiklâl Mahkemeleri kurulması gerektiğini savunurlar. Sonuçta, hükümetin
önerdiği ceza mahkemeleri önerisi ret edilir ve 6 Aralık 1922’de, işgal ve
harpten sonra kurtarılan bölgelerde meydana gelen yağma ve yolsuzlukları soruşturmak için üç İstiklâl Mahkemesi kurulması kararlaştırılır.8 Fakat,
tüm yasal hazırlıklar yapılmış olmasına rağmen, muhtemelen yağmanın
boyutu ve hemen hemen tüm halk kesimlerini kapsıyor olması nedeniyle,
bu mahkemeler hiçbir zaman resmen kurulamadı.9
Mecliste konu hakkında yapılan tartışmalara baktığımızda, yağmanın
ve boyutlarının herkes tarafından bilindiğini anlıyoruz. Erzurum mebusu Salih Efendi’nin, “efendim vaktimizi ziyan etmeyelim. Her şey yağma edilmiş
mesele bitmiştir”, sözleri konunun özeti gibidir.10 Sorulan sorulara cevap
vermek ve “memaliki müstahlasadaki [kurtarılmış topraklardaki] emvali
metruke hakkında” Meclis’i bilgilendirmek amacıyla 27 Kasım 1922 tarihli
oturumda uzun bir konuşma yapan Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey’in aktardıkları, yağmanın boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir.
Kendisi de bölgeyi gezmiş olan Bakan, konuyu “Arazii müstahlasada
sefalet, arazii müstahlasada yağma ve suiistimal”11 sözleriyle özetler. Açık
başlayan Meclis görüşmeleri, özellikle bazı subay ve milletvekillerinin de
yağmaya katılmış olması suçlamaları nedeniyle, kapalıya çevrilir.12 Açık oturumda gözlemlerini aktaran Bakan, “açıkgöz tabir edilen bazı insanların [...]
açık hanelere girmiş ve oturmuş” olduğunu söyler. Hükümet olarak emval-i
metruke konusunda doğrudan kendisinin aldığı tedbirleri ise şöyle özetler:
“[D]erhal memleketi [İzmir’i] dokuz mıntıkaya taksim ederek her mıntıka başına doğrudan doğruya [...] bir müfettiş ikame ettim. [...] [H]er mıntıkada bir belediye azası, bir Meclisi İdare azası ve lüzumu kadar emvali
metruke memuru tefrik olundu. [...] Hodbehod [kimseye danışmadan,
kendi başına] işgal edilen hanelerin derhal bir defteri tutuldu.”13
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 149, 2 Aralık 1338/1922, s. 167-180 ve
devre 1, cilt 25, içtima 150, 4 Aralık 1338/1922, s. 187-204.
8
9
Ergün Aybars, İstiklâl Mahkemeleri (Ankara: Bilgi, 1975), s. 185-88.
10
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 149, 2 Aralık 1338/1922, s. 67.
11
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 146, 27 Kasım 1338/1922, s. 97.
Kapalı oturumda dile getirilen görüşlerden, bazı milletvekili ve subayların boş evlere
girip yerleştiklerini, I. Ordu Kumandanı Nureddin Paşa’nın, bankalardaki bazı kasaları
bomba ile patlatıp içindeki paraları aldığını öğreniyoruz. Bkz. TBMM Gizli Celse Zabıtları,
devre 1, cilt 3, içtima 147, 29 Kasım 1338/1922, s. 1134.
12
13
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 146, 27 Kasım 1338/1922, s. 99-102.
147
ÜMİT KURT
Tüm tedbirlere rağmen, görevlendirilen memurların bile yağma yaptığını söyleyen Bakan, bunlardan “birkaç tanesini de doğrudan doğruya
cürmümeşhut halinde [suç üstü] yakalandıkları için, Adliyeye” verdiğini
aktarır. Bakan bir itirafta da bulunur, “cürmümeşhut halinde yakalanan her
sınıf halktan el vardı, adam vardı.” Konuşmasını emval-i metruke konusunda bizzat gözlemlediği yağmalardan örnekler vererek zenginleştiren Bakan’ın sözleri, Aydın vilayetinde köylülerin yaptığı incir yağmasını anlattığı
sırada “helal olsun” bağırmaları ile kesilir.14
Bakan’a cevap vermek için söz alanların içinde, “denizaşırı gitmedikten sonra -bu milletin içinden kim çalarsa çalsın- bu milletin cebine düşsün yine Hazinenindir. Bunu kıskanmayalım. Yalnız uzak yerlere gitmesin”,
diyerek açıktan yağmaya destek verenler olur. “Ahalinin, askerin çaldığı
çırptığı helal olsun”, diyen milletvekilinin yanlış bulduğu, “Emvali Metruke
komisyonlarının yaptığı suiistimalat[tır].”15 Bakanın aktardıklarından, emval-i metrukeye ait “mühürlenen mağazaların demir kepenkleri kırıl[mış],
emvali metruke ambarı ittihaz edilen [...] binanın duvarı delin[miş]” olduğu anlaşılmaktadır.16 Yağmanın boyutları çok büyüktür ve malların veya
değerlerinin asıl sahiplerine geri verilmesi veya zararların hükümetçe ödenebilmesi mümkün değildir. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in 4 Aralık
oturumunda söylediği gibi, “atı alan Üsküdar’ı geçmiştir”, emval-i metruke
hırsızlığı sonucu yağmalanan malların “geri alınması imkânı yoktur.”17
Bu oturumda, 12 Ocak 1920 kararnamesinin niçin kaldırılmış olduğu Bakan tarafından açıkça dile getirilir. Her ne kadar, tam işleyen bir devlet çarkı mekanizması yokluğu nedeniyle yağmanın boyutu çok büyük olsa
da, geride çok önemli miktarda emval-i metruke kalmıştır ve devlet bunları
yağmaya kaptırmamak ve doğrudan kendisi kullanmak istemektedir. Maliye Bakanı’nın, durumu, 1915-17 Ermeni tehciri ve mallarının yağması ile
kıyaslaması çok dikkat çekicidir: “Efendiler bundan evvel bir tehcir yapıldı.
Bütün Anadolu’ya mahsus olmak üzere idare makineleri de yerli yerinde idi.
Tehcir neticesinde mal sandıklarına irat kaydedilen miktar ile kaybedilen
paranın miktarı nedir? 100 misli 10.000 mislidir.”18 Bakan, yağma nedeniyle “santim santim idare etmek ihtimali” olmasa bile, emval-i metrukeyi
hazine için son derece önemli bir gelir kaynağı saymakta ve bütçe açıklarını buradan kapatmayı düşünmektedir. Bakan, sadece İzmir’de, “yanan
kısmı hariç olmak üzere emvali metrukenin menkul kısmı” ile “mücahedei
14
a.g.y.
15
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 148, 30 Kasım 1338/1922, s. 142.
16
a.g.y., s. 147.
17
TBMM Zabıt Ceridesi, devre 1, cilt 25, içtima 150, 4 Aralık 1338/1922, s. 195.
18
TBMM Gizli Celse Zabıtları, devre 1, cilt 3, içtima 147, 29 Kasım 1338/1922, s. 1140.
ÜMİT KURT
148
milliyenin ibtidasından bu sene nihayetine kadar açıklarımızı kapatabileceğini” ümit etmektedir.19
Sadece taşınır mallarla bütçenin kapatılabileceği hesap ediliyorsa,
taşınmazlarla birlikte devletin eline geçmiş olanı tahmin etmek zor değildir. İzmir’de ele geçen zenginliği anlayabilmek için Kütahya mebusu Ragıp
Bey’in sözlerini aktarmakta fayda vardır:
“Muhterem arkadaşlarım, İzmir’de hini istirdatta giren ordunun miktarı,
birkaç misli daha fazla olsaydı ve bütün İzmir ahalisi dahi iştirak etseydi,
yağma iki ay devam etseydi, İzmir’deki emvali metruke tükenmezdi. Bu
emvali metrukenin miktarını bundan tahmin edebilirsiniz. Yani 100 bin
kişilik bir yağmacı kafilesi bir ay devam etseydi yine tüketemezdi.”20
Bakan konuşmasına, “yangın yerlerinde medfun [gömülmüş] olan
servet, hâlâ enkaz altından çıkarılan kasaların nihayeti gelmemiştir”, diyerek devam eder ve yaptığı hesapların gayrimenkulleri kapsamadığını özel
olarak belirtir. Gayrimenkullerin kullanılmasını “çok büyük bir iş, gayet
esaslı bir mesele” olarak tanımlayan Bakan, bu konuda bir yasa hazırlamakta olduklarını söyler. Gayrimenkuller muhacirlerin yerleştirilmesi işinde
de kullanılacaktır.21
Karahisarısahip (Afyon) mebusu Mehmet Şükrü Bey, hükümetin izlemek istediği politikayı şöyle özetler:
“[B]enim anladığım ve bize dalga dalga gelen suiistimal haberleri karşısında bugün kendilerinin de [Bakan’ın] gayet kapalı olarak ifade ettikleri
şeklinde mevcut emvali metrukenin bundan böyle hiç olmazsa, şimdiye kadar olan olmuştur, bundan sonra Hükümetin vaziyet edebildiği ve
tahtı muhafazaya alabildiği şeylerin suiistimal edilmemesi ve bir kısım
memurları da zengin etmemesi için [gerekli tedbirleri almak].”22
Bakan, bu konuşmaya, “suiistimale mani olabilecek her türlü teşkilatın azamisi yapılmıştır”, diyerek cevap verir.23 Devlet artık emval-i
metrukeye kendisi el koymaya hazırdır. Değindiğimiz tüm bu nedenlerden dolayı, 12 Ocak 1920 kararnamesinin ortadan kaldırılmasının,
niçin “çok mübrem [kaçınılmaz] ve müstacel [ivedi] bir husus” olarak
görüldüğü anlaşılmaktadır.24
19
a.g.y., s. 1131.
20
a.g.y., s. 1137.
21
a.g.y., s. 1131.
22
a.g.y., s. 1133.
23
a.g.y.
24
TBMM Gizli Celse Zabıtları, devre 1, cilt 3, içtima 102, s. 769.
149
ÜMİT KURT
Sonuç olarak şöyle bitirebiliriz: Ermenilere yönelik çıkartılan tüm
kanun ve kararnamelerin özü, onların Anadolu topraklarından izlerini silmeye ve yeniden vücut bulmalarını engellemeye yöneliktir. Bu hedefe ulaşabilmek için, Ermenilerin fiziksel olarak imha edilmeleri belki gerekliydi
ama yeterli değildi. Bu fiziksel imha kadar önemli olan hukuk sisteminin
kullanılmasıdır. Hukuk, özellikle de emval-i metruke kanunları, Ermenilerin ekonomik varlığını ortadan kaldırmanın ve onların izlerinin Anadolu’dan silinmesinin en önemli aracı olmuştur. Aynı kanunlar, Cumhuriyet’in en önemli yasal mevzuatı arasında yer alır. İzmir yangını ve sonrası
yaşanan gelişmeler de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Buradan da anlaşılacağı üzere Ermeni Soykırımı, sadece Ermenilere karşı işlenmiş barbarlık gösterilerinde değil, aynı zamanda Osmanlı ve
Cumhuriyet dönemlerinde çıkarılmış bir dizi normal ve sıradan hukuk
metinlerinde gizlidir. Genç Cumhuriyet’in ilkel sermaye birikim süreci,
proto-millî burjuvazinin kökenleri ve topyekûn ekonominin Türkleştirilmesi, başka bir ifadeyle gayrimüslim unsurlardan arındırılması, mezkûr
şiddetin ekonomik bileşkeleri göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz.
Emval-i metruke kanunları aynı zamanda o dönemde tehcire ve soykırıma
açık ve örtük destek veren Anadolu’nun çeşitli bölgelerindeki yerel eşraf
ve elitlerin zenginliklerinin kaynağının açığa çıkarılması bakımından son
derece önemlidir. Söz konusu yerel elitler, Ermenilerden kalan taşınır-taşınmaz mal ve mülklere emval-i metruke kanunlarının onlara sağladığı ‘fırsatlar’ sayesinde el koyarak 1950’li-60’lı yıllarda taşra burjuvazisi olmuş,
1970’lerden itibaren de ağırlıklı olarak kent burjuvazisine evrilmişlerdir.
Bu olgu, İzmir özelinde de açık biçimde karşımızda durmaktadır.