Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2013, İletişim Sempozyumu, İzmir
…
10 pages
1 file
İnsan ilişkilerinin temelini oluşturan iletişim bir alıcı ve vericinin söz konusu olduğu sosyal bir olgudur. Alıcı-verici arasında yazılı, sözlü ya da görsel bir yolla gerçekleşen ifade ise iletişimin en önemli unsurlardan biridir. Tarih boyunca insanın kendini ifade etmede kullandığı en güçlü ve en özel araç sanat olmuştur. Sanat aracılığıyla duygu ve düşüncelerini, hayallerini dışa vurarak forma dönüştüren insan bu yolla bir göstergeler dizgesi oluşturur. İletişimin var olabilmesi için gerekli olan göstergeler; işaretler, semboller, sesler, beden hareketleri vb. sanatsal ifadenin temel elemanlarıdır. Bu bağlamda sanatın bir iletişim aracı olarak ele alınması ve sağlıklı nesiller yetiştirilmesinde eğitim amaçlı kullanılması önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkar.
Art-e Sanat Dergisi, 2019
Bireyde öznel ve özgün ifadenin gelişimine katkıda bulunan oyuncaklar, taşıdıkları bu değerleri nedeniyle sanat ve tasarımda kendilerine yer bulmuşlardır. Bu çalışma, çocuk kavramının ve oyuncağın biçimlendiği yirminci yüzyıl başından bulunduğumuz döneme dek, sanatın ve tasarımın oyuncakla kesiştiği noktaları çözümlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Oyuncağın sanat ve tasarım ile ilişkisi; bireyin yaratım sürecinin sonunda ortaya çıkan oyuncaklar ve yaratım süreçlerinde kaynak olarak kullanılan oyuncaklar olarak iki ayrı bölümde örnek inceleme yoluyla ele alınmıştır. Bu nesnelerin yaratıcı ifade aracı niteliği irdelenmiş, dönemi ve yaratıcısı ile arasındaki ilişkiler irdelenmiştir. Bu çalışmada oyuncakların, oyun işlevinin yanında, kendi anlamları ve sanatçı ve tasarımcılar tarafından kendilerine yüklenen anlamları yansıtarak bir ifade aracı görevi yüklendiği sonucuna ulaşılmıştır.
INTERNATIONAL TOPKAPI CONGRESS March 15-16, 2023 – Istanbul, 2023
IMPORTANT, PLEASE READ CAREFULLY To be able to attend a meeting online, login via https://zoom.us/join site, enter ID "Meeting ID or Personal Link Name" and solidify the session. The Zoom application is free and no need to create an account. The Zoom application can be used without registration. The application works on tablets, phones and PCs. The participant must be connected to the session 5 minutes before the presentation time. All congress participants can connect live and listen to all sessions. Moderator is responsible for the presentation and scientific discussion (question-answer) section of the session. Points to Take into Consideration-TECHNICAL INFORMATION Make sure your computer has a microphone and is working. You should be able to use screen sharing feature in Zoom. Attendance certificates will be sent to you as pdf at the end of the congress. Requests such as change of place and time will not be taken into consideration in the congress program.
INCSOS 5. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ, ÜSKÜP, 2019
Çalışma, birçok düşünür, sanatçı ya da tasarımcı tarafından sınıflandırılan sanatın; genelde tasarım özelde ise mimarlık eğitimi ile etkileşimini konu etmektedir. Çalışmanın amacı; resim, heykel, müzik, gösteri sanatları ve diğer tüm sanat dallarının mimarlık eğitimi ile ilişkisini ve bu etkileşimin kuramsal ve uygulamalı olarak nasıl oluştuğunu, sanatın mimarlık bilgisine dönüşüp dönüşmediğini analiz etmek ve böylece tasarım eğitiminin çok kültürlü yapısını ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda tasarım eğitimi veren kurumlar arasından belirlenen Karadeniz Teknik Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi temel tasarım eğitimi stüdyolarındaki çalışmalar üzerinden analiz yapılmıştır. Çalışmanın yöntemini literatür incelemesi, gözlem ve görüşme oluşturmaktadır. Sanatın tasarım ve mimarlık eğitimi ile ilişkisini ele alan bu çalışma sonucunda, temel sanat/tasarım stüdyoları ile öğrencilerin sanat ile tanıştığı ve burada resim, heykel gibi sanat dallarından estetik, biçim, form yönüyle kuramsal anlamda, sanat dallarına ait ürün ya da eserlerin çalışma konusu olacak şekilde projelere konu edilmesi ile de uygulamalı anlamda, farklı yöntemler ve tasarım kültürleriyle sanattan yararlanılabildiği ortaya konulmuştur. Anahtar sözcükler: Sanat, Tasarım, Mimarlık, Mimarlık Eğitimi, Çok Kültürlülük.
İktisadi büyümeyi temin etmenin, yani çıktıyı artırmanın iki yolu vardır. Birinci istihsal sürecine dâhil olan girdilerin miktarını artırmak, ikincisi ise, aynı miktarda girdi i le daha fazla mahsul elde etmenin yollarını bulmaktır. İktisat biliminin geldiği noktada bize sürdürülebilir bir büyümenin ancak ikincisi ile mümkün olacağını söylemektedir. Sürdürülebilir bir büyüme işletmelerde veya piyasalarda yeni veya geliştirilmiş ürün, süreç, organizasyon ve pazarlama yöntemlerinin geliştirilmesi ile mümkündür. Yeni teknik ve teknolojinin gelişimini sürecinde üniversitelerin ve araştırma kuruluşlarının vazgeçilmez rolü olması hasebiyle buralarda yürütülen çalışmalarla bilginin üretilmesi ve akabinde üretilen bilginin uygulamaya geçirilebilmesi çok mühimdir. Üniversite ve sanayi işbirliğinin verimli bir şekilde sağlanabilmesi için birtakım arayüzlerin kamu ölçeğinde geliştirilmesi ve gerekli teşvik edici yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Çalışmada Azerbaycan’da üniversite – sanayi işbirliğinin şu anki durumu incelenmiş ve devletin oynadığı rol ile geliştirdiği arayüzler anlatılmış, çeşitli ülke tecrübelerinden yararlanma olanakları incelenmiştir.
Topluma ve bireylere ait olan değerler ile bu değerlerin sonraki kuşaklara akta-rımı olarak ifade edilebilen kültür ve söz konusu değerler temelinde toplumu besleyen bir unsur olarak sanat, ülkelerin ve bireylerin yaşam biçimlerini zen-ginleştiren yegane unsurlardan biridir. Gündelik hayatın bir öğesi olarak da ifade etmenin mümkün olduğu kültür ve sanat, söz konusu birlikteliğin ve gelişen sosyo-ekonomik yapının da bir getirisi olarak, kültür ve sanat eserlerinin üretim ve tüketimi kavramlarının irdelendiği, bu alanda artan bir talepten bahsetmenin mümkün olduğu, büyüyen ve gelişmekte olan bir ekonomik yapı ve çeşitlenen bir endüstri haline gelmiştir. Sanatın ve sanat eserlerinin, sanatseverler üzerindeki duygusal tatmin etkisinin yanı sıra, alternatif bir yatırım aracı olarak da yatırımcılar tarafından değerlen-dirilebilir bir olgu haline geldiği görülmektedir. Finansal piyasalardaki dalgalan-malar, yatırımcıların portföylerini çeşitlendirmeye yönelik tercihleri, estetik bir değer ve sosyal statü unsuru olarak görülmesi gibi sebepler nedeniyle, sanat eserleri kişilerin yatırım kararları aşamasında göz önünde bulundurdukları bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaklaşık 10 yıllık bir geçmişten söz etmenin mümkün olduğu Türk sanat piyasası ise, büyüyen ve gelişmekte olan bir piyasa niteliğindedir. Bu çalışmanın amacı, bir yatırım aracı olarak sanat kavramını irdeleyerek, Türk sanat piyasasında, 2004 yılında Osman Hamdi Bey'in " Kaplumbağa Terbiyecisi " isimli tablosunun satışıyla başlayan kırılmanın günümüze dek gelişimini irdele-mek, özellikle son yıllardaki politik ve finansal dalgalanmaların Türk sanat piya-sası üzerindeki etkilerini ve bu dalgalanmaların yatırım davranışları açısından yansımasını gözler önüne sermektir. Anahtar Kelimeler: Sanat Piyasası, Sanat yatırımı, Türk Sanat Piyasası
20. yüzyıl ve günümüz sanatının en güçlü kavramlarından biri olan ironi, sanatçının dış dünyayı yorumlayışında takındığı eleştirel bir tavır olarak karşımıza çıkar. Gerçeğin gizlenip tersten söylendiği bu yaklaşımda esas amaç, söylem ya da eylemdeki çelişik noktalara dikkat çekmektir. Uzun yıllar, retorik temelli bir kavram olarak felsefe ve edebiyatın içinde yer alan ironi, geçtiğimiz yüzyıl başında, sanat alanına sızarak, sanatsal anlamın inşasında bir yöntem ve tavır niteliği kazanmıştır. Özellikle, Marcel Duchamp’ın çalışmalarıyla başlayan bu eleştirel ironik dilin, estetik kaygının yıkımında ve sanatın ontolojik yapısının değişiminde tetikleyici bir unsur olduğu söylenebilir. Günümüzde, resimden heykel ve seramiğe, performanstan videoya değin pek çok sanat disiplininde ironik dilin örneklerini görmek mümkündür. 20. yüzyılın ikinci yarısında formalist eğilimlerin hâkim olduğu seramik sanatı içinde eleştirel bir dilin filizlendiğine tanık oluruz. Bu eleştirel ironik dil, 1960’lı yılların sonlarından itibaren pop ve funk hareketi içerisinde yer alan sanatçılar tarafından geliştirilmiştir. Hareketin öncüsü Robert Arneson’un alay ve ironi içeren çalışmalarını Birgit Jurgenssen’in ironi ve sürrealizmi birleştirdiği işleri izler. Günümüzde, Ai Weiwei, Keiko Fukazawa, Frenk Flemening, Penny Byrne gibi seramik malzemenin olanaklarını kullanan sanatçıların eleştirel ironik dili, yapıtın içeriğini güçlendiren bir tavır olarak karşımıza çıkmaya devam etmektedir.
TOPLUMSAL REALİTEDEN KAÇIŞ ARACI OLARAK SANAL KİMLİK, 2021
1990’lar sonrası dünyada yaygınlaşan internet ağı küreselleşme olgusuna hız kazandırmış 2000 yılları sonra gelişen taşınabilir bilgisayar teknolojileri ve aynı dönemlerde ortaya çıkan sosyal medya mecraları küresel ölçekte bir ilgi görmüştür. Küreselleşme olgusu ve kapitalizm ile gelen, yerel kültürel değerleri değiştirme ve şekillendirme arzusu bireyleri içinde doğdukları toplumun kültürel kimliğinden uzaklaştırmıştır. Küreselleşme olgusunun ve kapitalist çıkarların bireyi ait olduğu toplumun kültürel kimliğinden soyutlamak ve bireyin popüler normlar üzerinden inşa edilmiş yeni bir kimlik ve bu kimliğin dışa vurumu olan yeni bir benlik sunumu sergilemesini sağlamak için seçilen yol ; giderek kapsam ve etkililik derecesini artıran sosyal medya/yeni medya araçları ,yaygın ifade ile sanal dünyadır. Sanal dünyanın kimliği yeniden inşa edip şekillendirdiği bu süreci ve kimlik olgusunu anlama ve açıklama çabasının ürünü olarak ortaya çıkan bu çalışma kapsamında daha önce yapılmış olan çalışmalar üzerinden bir literatür taraması yapılmış olup elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile yorumlanmıştır. Anahtar Kavramlar: Kimlik İnşası, Sanal Dünya, Benlik, Kimlik Kültürel Kimlik, Sosyal Medya ,Sanal Kimlik
Öz Bu çalışma, IV/X. asırda Basra ve civarında bir felsefe topluluğu olarak yaşamış olan İhvân-ı Safâ'nın felsefesinde etik ve estetik arasındaki bütünlük ilişkisini müzik sanatı üzerinden ortaya koymayı amaçlar. Bu amaç doğrultusunda makalede öncelikle, müziği diğer sanatlardan farklı kılan özellikleri, müziğin kaynak ve gaye bakımından hikmetle olan ilişkisi, müziğin, İhvân'ın hakikate ulaşmanın temel yolu olarak gördüğü matematiğe dayalı zemini ve tanrısal sanatın doğrudan eseri olan semavi varlıklarla irtibatı ele alınmıştır. İhvân'ın müziğe yüklediği bu metafizik anlam ve boyutlar, onların düşüncesinde, söz konusu sanatı metafiziğe açılan bir kapı hâline getirmektedir. Böylece müzik, bu sanatla meşgul olan kimselere söz konusu metafizik hakikatlerin gerekli kıldığı belirli ahlaki erdemler kazandırmaktadır. Metafizik hakikatlerin ahlaki sonuçlar doğurması fikrinin İhvân düşüncesindeki en belirgin anlamı, sanatın insanı Yüce Sanatkâra benzemeye çalışmaya sevk etmesi şeklinde ifade edilebilir. İhvân, metafizik bir çerçevede etikle estetik arasında kurduğu bu ilişkiyi, müziğin insan üzerindeki psiko-fizyolojik etkilerinin birtakım ahlaki sonuçlar doğurduğunu açıklayarak farklı bir düzlemde sürdürür. Bu açıklamasında İhvân, Galenci tıp geleneğine dayanan insandaki dört sıvı karışım (ahlât-ı erba'a) teorisini müziğe uygular. Buna göre ud enstrümanındaki tellerin çıkardığı sesler, dört karışımın oranlarına etki ederek insanda cesaret, cömertlik, iffet ve yumuşak huyluluk gibi birtakım kalıcı ahlaki erdemler meydana getirmektedir. Bu düşüncesiyle İhvân, müzik üzerinden geliştirdiği etik ve estetik arasındaki bütünlük ilişkisini, metafizik bir çerçevenin yanı sıra fizik bir zeminde de kurmuş olur.
Uluslararası Dil, Sanat ve İktidar Sempozyumu, 11-12 Mayıs , 2017
Bu çalışmada dil ve sanatın yarattığı-asimetrik iktidar olgusu ele alınmakta ve bunun kavramsal temelleri tartışılmaktadır. Bu da rıza‖ doktrini bağlamında hegemonik ilişkilerin düzenleyici rolünü sorgulamayı gerektirmektedir. Bir anlamda katılımcı bireylerin ortaklık ilişkilerinin analizi ve sivil toplumun, siyasal toplum karşısındaki-rıza‖ aşamasına ulaşabilen katılımcı tutumu ele alınmaktadır. Aslında rıza (consensus) kavramı, son dönemlerde çok fazla kullanılan bir kavram olmakla birlikte, içeriği tam olarak doldurulamamıştır. En azından bir rıza durumunun oluşması için, taraflar arası ilişkinin yoğunluğu belirsiz kalmıştır. Taraflar arası eşit yoğunluklu ilişkiden söz etmek her zaman mümkün olamadığı için, içinde örtük halde zoru barındıran bir rıza durumu meşruiyet kazanabilmektedir. Rızanın meşruiyet kazandığı sivil ve siyasi ilişkiler düzeyinde, kimi zaman dil ve sanat, rızanın oluşmasında rol oynayabilmektedir. Bu oluşumdan hareketle, yeni bir hegemonya inşasında veya hegemonik ilişkilerin sürdürülmesinde dil ve sanatın da, kurucu veya düzenleyici olduğu anlaşılmaktadır.
Dr. Selman ÖZDEMĠR ġanlıurfa Ġdare Mahkemesi BaĢkanı
İletişim iki ya da fazla kişi arasında oluşan duygu ve düşünce iletimi yoluyla oluşan süreçtir. İletişimde sözlü ve sözsüz iletişim olarak gruplanan ifade yolları vardır. Sözlü iletişim dil üzerinden kurulan açık ya da örtük anlamlar içeren bir iletişim tarzıdır. İnsan konuşan bir varlıktır, ancak konuşmadan önce resim yapmıştır. Bir iletişim aracı olarak resim yapmak, dilden daha eskidir. Resim yapmak gibi ses ve beden de sözsüz iletişim tarzı olarak dilden daha eskidir. Bu tür iletişim gerçeğe daha yakın olduğundan daha etkilidir. Ancak belirsizidir ve yoruma açıktır. Kişiler arası iletişimde çekingen, saldırgan, girişken gibi negatif ve pozitif tutumlar ortaya çıkar. Oysa kendini ifade etme ve sağlıklı iletişim kurabilme insanı diğerlerinden ayıran kişisel bir niteliktir. Düşünmek insanoğluna verilmiş önemli bir yetidir ancak düşünceyi ifade edebilmek, doğru bir şekilde aktarmak eğitim ve kültür işidir. Bir çok insan kendini ifade edememmekten yakınır ve bunun için bir çok yollara baş vurur. Aslında ifade sorunları çocuk yaşta başlar ve yaşam boyu bir sorun olarak devam eder. Sağlıklı iletişimin amacı kendini, bildiklerini, duygu ve düşüncelerini, hislerini ifade etmek olduğundan öncelikle kişinin kendini tanıma sürecinden geçmiş olması gerekir. Bu nedenle çocuk yaşlarda başlayacak olan konuşma -yazma gibi ifade yolları yanında sanatsal ifade alanlarının da eğitim amaçlı kullanılması ve ağırlık kazanması sağlıklı bireylerin yetiştirilmesinde önemli katkı sağlayacaktır.
İnsanın iç dünyasının oluşumuna baktığımızda duyum, algı, imge, sembol gibi unsurların girift bir bütünlüğü olarak gözlemleyebiliriz. Sanatsal çalışmalarda ortaya çıkan bu girift yapı bize bir ayrışma olarak yansır ve anlama -anlatma konularına olanak sağlar.
Çevremizi algılamak için önce olanları duyumsamamız gerekir. Duyu organları aracılığıyla oluşan duyum dışarıdan gelen uyaranların doğrudan beynimiz tarafından alınır. Özetle açıklamak gerekirse; duyumsama şu şekilde gerçekleşir; duyu organlarımızda alıcı adı verilen (reseptör) hücreler vardır. Bu hücreler bağlı oldukları nöronlara ( sinir hücreleri), nöronlarda bağlı oldukları beynin bölgesine uyarıları aktarırlar. Beyin bu iletileri anlamlı bir hale getirir ve algı olayı gerçekleşir. 1 Bir çiçeği görüp kokusunu dıuyarız, elimize diken battığını ya da bir suyun sesini işitiriz. Duyum olmadan bu dünyayı algılayamayız. Sanatsal eylemde de duyumsama ilk adımdır. Bir manzara karşısındaki estetik haz biyolojik duyumsanın yani manzarayı seyretmemiz görme duyusuna, manzara karşısında aldığımız estetik haz psikolojik bir duyuma dayanır. 2 Psikolojik duyumsamalar sanatsal çalışmaların oluşmasının kaynağıdırlar.
Algıyı duyumların beyin tarafından yorumlanması, anlamlandırılması olarak tanımlayabiliriz. Diğer bir deyişle duyumlar algılarımızın hammaddeleridir. 3 Duyumların beyin tarafından yorumlanmasıyla oluşan algılama imgeleri meydana getirir. Böylece dış dünyadan kaynaklanan algı beyinde kavramsala dönüşür. Bir resme baktığımızda o resme konan ögelerin sanatçının kafasındaki imgelerin bir ürünü olduğunu anlarız. Bu da sadece görsel bir algı sonucu oluşmaz, aynı zamanda kişinin geçmiş yaşantılarının izlerini barındırır. Nesneleri algılarken çevresinden bağımsız olarak algılanmaz, kendisi kadar çevresi de algıda belirleyici rol oynar. Ayrıca kişnin sosyo-kültürel durumu da algıyı belirleyen bir faktördür. Bazen de algımızda yanılgılar gerçekleşebilir. Bir şeyi olduğundan farklı algılamak algılama sistemimizin bozuk olduğunun bir işareti olabilir. Fiziksel etkenler dışındaki örneğin suya sokulan sopanın suya değdiği noktada kırık gibi görmemiz dışındaki yanılsamalar psikolojinin ilgilendiği algı bozukluklarıdır.
Yaratıcılığı duyumsama ve düşünme sistemleri ile çeşitli malzemelerin kullanımıyla gerçekleştirilen yeni bir ürün ortaya çıkarma olarak tanımlayabiliriz. Üreten kişi için yetenek önemli bir yeti olmakla beraber, yaratım içsel durumların bir dışa vurumu, bir ifadesi niteliği taşır. Bu süreçte kişi hayal gücününde yönlendirmeleriyle araştırma, bulma, keşfetme gibi evrelerden geçerek uyumlu bir form geliştirir. Bu nokta da doğuştan gelen yetilerin kullanımı yaratma sürecini olumlu etkileyen bir faktördür. Bu anlamda yaratma bir bileşim işidir. Doğanın gereçlerini kendi dağarcığıyla besleyerek özgün bir biçim yaratmaktır. Bu anlamlı biçim bizi insanlığımızla ilgili derinliklere taşır, bir bakış açısı ve bir dünya oluşturur. Varoluşumuzun aynası olan bu üretim pür ve tek olduğu oranda bizi gerçeğe ulaştırır.
Sanatsal üretimde nereden başlanacağı sorun teşkil eden bir konudur. Çalışmaya sebep olan ilham perisinin kaynağı dışsal bir etki olabileceği gibi içsel kaynaklara da bağlıdır. Hayal kurma, zihinde canlandırma gibi içsel yaşantılar yaratmanın asıl kökenini oluşturur. Özne ile nesnenin bütünleştiği, tüm duygusal ve düşünsel kaynaklardan yararlanan bir çeşit duygu taşkınlığı olarak da görülebilir. 4 Ya da içsel ihtiyaçlarla ortaya çıkan bir itilimdir denebilir.
Özcan Köknel kişiliği " bir insanı diğerlerinden ayıran duygu, düşünce, tutum ve davranış özelliklerinin tümü" olarak tanımlar. İnsanın kişiliği olgunlaşma ve öğrenmeyle beraber bireyleşme -sosyalleşme gibi süreçlerin birbiriyle etkileşimi sonucu gelişen bir yapıdır. Kişilik gelişiminin başladığı ergenlik çağında gençleri yönlendirici, eğitici ve kendilerini ifade edebilecekleri alanların yaratılması onların kişsel gelişimleri açısından önem taşımaktadır. Gelişim çağına kadar baskı görerek yetişmiş, sınırlanmış ve de korkularla donatılmış bir çocuk ergenlik çağına geldiğinde sağlıklı bir kişisel gelişim göstermede sorunlarla karşılaşacak ve belki de tüm yaşamı boyunca bu sorunlarla yaşamak zorunda kalacaktır. Bu nedenle çocukluk çağından başlamak üzere sanat ve spor faliyetleriyle donatılmış bir eğitim süreci ile kişlik gelişiminin önü açılmalıdır. Özellikle bu dönemde gençlerin iç dünyalarını yansıtmalarında, duygu ve düşüncelerini ifade etmelerinde destek olmak ve içsel sıkıntılarını, sorunlarını tespit edebilmek açısından sanatsal çalışmalara yer verilmesi büyük önem taşımaktadır. Genellikle içe dönük kişilik özelliği gösteren çocuklarda fazlaca önem kazanan sanatsal faliyetler kişiliğin potansiyelini ortaya çıkarmasını ve kendini kazanmasını sağlar.
Sanat kendini ifade yöntemlerinden biri olarak sanatçılara atfedilen bir olgu olmuştur. Oysa ilk insanların yazıdan önce kullandığı bir iletişim aracı olan sanat insanın davranışsal özelliklerinden biridir ve psikolojiyle doğrudan bağlantılıdır. Nitekim mağara duvarlarını resimleyen ilkel insanın sanat yapma kaygısı yoktu, o sadaece avlamak istediği hayvandan korkuyordu ve güç kazanma kaygısıyla o hayvanı çizerek korkusunu duygu ve düşüncesini dışa vuruyordu. Bir sanat dalı ile kendini ifade etme yolunu seçen kilşiler kendilerini özgür ve hafiflemiş hissederler. Çünkü ifade insanın temel ihtiyacıdır ve grift bir yapıda olan insan zihni bunu her zaman kolayca başaramaz. İşte bu noktada psikoloji ve sanat ilişkisi doğar. İnsanı anlamaya çalışan psikoloji bilimi, sanatı insana dair en üst noktada yer alan bir ihtiyaç olarak ele alırken artık insanı anlama yolunda bir araç olarak kullanmaktadır. Bu bağlamda duyum ve algı gibi insanın iç dünyasını oluşturan yapılar ve oluşumlar için sanattan faydalanır. Bu nedenle sanat eğitimi insanın psikolojik gelişimi için gereklidir. "...yalnızca bakmak değil, görmek, yalnızca duymak değil, işitmek, yanlızca ellerle yoklamak değil, dokunuşları duyumsamak yaratıcılık için ilk aşamadır.." 5 . Kişi kendini, çevresini ve içinde bulunduğu dünyayı algıladığı ölçüde tamamlanır. 6 Bu anlamda insan davranışlarını inceleyen psikolojinin, insanın dünyayı algılayışını ya da kendini ifadesinin bir yolu olan sanata olan katkıları tartışılamaz.
Freud'un geliştirdiği psikanaliz kuramı, bir arkeoloğun çalışmasına benzetilebilir. Katmanlar halinde ilerleyen arkeolojik çalışmada her an yeni bir bilgiye ulaşılır. Her katman bir döneme ait bilgi vermektedir. Psikanaliz de insan ruhunu derinlemesine inceleyen bir arkeoloji çalışmasıdır. Detaylı bakıldığında psikanaliz içinde felsefe, edebiyat, sanat tarihi ve sosyolojinin yansımalarının bulunduğu geniş kapsamlı bir alandır. Psikanaliz ve sanatın bağlantısını anlamak için öncelikle psikanalizin temel kavramlarına göz atmak gerekir. Bunu iki başlıkta toplayabiliriz: Birincisi; kişiliğin katmanları üzerine kurulu Yapısal Kişilik Kuramı, ikincisi; insanın gelişim dönemlerini anlatan Psikoseksüel Gelişim Kuramı. Yapısal kişilik kuramında temel kavramlar İd, Ego ve Süperegodur.
Bir buz dağına benzetilen Yapısal kişilik kuramı bu üç yapının etkileşiminden söz eder. İd; buz dağının görünmeyen kısmıdır. İnsanın karanlık tarafı, en ilkel dürtülerinin bulunduğu alandır. Bu alan cinsellik, saldırganlık gibi dürtüleri içerir ve hazza yöneliktir. Ego; id'i dizginleyen bir mekanizmayla çalışır, gerçek dünyada savunma mekanizmaları kullanarak İd'i dönüştürür. Süper ego ve İd arasındaki sağlıklı alandır. Süperego İd'i bastırmaya çalışan içimizdeki anne-baba gibidir. Bir özdenetim mekanizmasıdır. Örneğin Vicdan ögesi bu mekanizmanın içinde yer alır. Psikoseksüel gelişim kuramı ise insanın cinsel kimlik gelişiminin açıklandığı kuramdır. Bu kuramda Freud insanın cinsel kimlik gelişimini beş dönemde açıklar ve yetişkinlikte var olan nevrotik yapıların ve kişilk bozukluklarının çocuklukta çözülmemiş cinsel çatışmalardan kaynaklandığını savunur.
Freud'un kişilik üzerine geliştirdiği psikanaliz kuramı bu temel kavramlarla insanın kişiliğini, gelişimsel dönemlerini ve ruhsal bozukluklarını açıklamaya çalışır. Psikanaliz süreçte kişinin yaşam öyküsü sebest çağrışım yöntemi ile ortaya çıkarılmaya çalışılırken öykünün içindeki sembollere ve kişinin sorunlarına ulaşılır. Kişinin bilinçaltının serbest olduğu rüyalar da bu süreçte kullanılan bir alandır. Kişiliğin bilinçaltı çatışmalarının bilinç düzeyine çıkamadığı nevrotik durumlar; bilinç yüzeyine ancak savunma mekanizmaları olarak çıkarlar. Sanat, ahlak, din gibi olguların yapısında bu savunmanın bir çeşitleridirler. Bu konuyla ilgili Freud'un yaklaşımı şöyledir: Sanatsal etkinliğin ilk dışavurumlarını çocuklarda aramak gerekir. Oyun oynayan çocuk kendine özgü dünya yaratır, böylece bir sanatçı gibi davranır. Oyunsal dünyayı gerçek dünyadan ayıran çocuk, somut dünyanın nesnelerini hayal dünyasında yarattıklarına dayandırarark oyunu kurar. Bu süreçte bilinçaltı katmanlarında var olan şeyler ortaya çıkar.
Freud'un çağdaşlarından olan Winnicot'a göre insan için öznel gerçeklik ve nesnel gerçeklik uyuşmayan iki yapıdır. Ölümsüz olmak istenir ama gerçek ölümlü olduğumuzdur. Bu nedenle insan hayatı boyunca iç ve dış gerçekliği birbiriyle bağdaştırma geriliminden kurtulamaz. Ancak dışsal gerçekliği denetleyebilme çabasıyla bu gerilimi aşmaya çalışır. Dışsal gerçekliği denetleyebilmek ise bir geçiş alanını gerektirir. Bu alan gerilimden kurtulma imkanını sağlayan bir ara bölgedir. Winnocatt'a göre iç gerçekliğe mi, dış gerçekliğe mi ait olduğu sorgulanmayan bu ara bölge bir deneyim alanıdır. İnsanın dışarıda olup bitenleri deneyimlemesi için düşünmek ve yapmak zorundadır. Çocuk için oyun oynamak yapmaktır, yetişkin açısından bakıldığında sanat da yapmaktır. Çünkü sanat etkinliği Winnocat'ın söz ettiği geçiş alanının oluşmasına olanak sağlayan bir etkinliktir ve nesnel ve öznel gerçeklik arasında bir köprü sağlar. Sanat etkinliğinde bulunan kişi iç dünyasını artistik formlar yoluyla yansıtır ve paylaşır. Bu yansıtmalar yoluyla kişinin nesne ilişkileri düzenlenir ve onların ardındakiler görülebilir. Bu yolla, eğer benlik ortaya çıkan bu primitif materyali anlayabilir ve bunun üzerinde yeterlilik sağlayabilirse ikincil düşünce süreci gelişebilir.
Psikoloji alanında sanatsal ifade teknikleri akıl hastaları ile yapılan sanat aktiviteleriyle başlamıştır. Sanat terapi olarak adlandırılan bu aktiviteler duygusal ifadenin sanatsal yollarla dışa vurumu temeline dayanır. Yetkin bir terapist eşliğinde çeşitli malzemelerle gerçekleştirilen etkinliklerde duyguların yansıtılarak açığa çıkarılması esas amaçtır. Bu çalışmalarda sanat bilgisi ve deneyimi aranmaz, ancak sanatsal bir deneyim yaşanır. Kendini ifade edemeyen, iletişim güçlüğü çeken danışanlarda kolaylaştırıcı ve geliştirici etkisi vardır. Geniş bir yelpazeye sahip olan sanat terapisinin uygulama alanları kısaca sıralayabiliriz; Dubuffet'e göre "her türlü sanatın yaratılma sürecinde belirli ölçülerde patolojik gerilim, bilinçsizlik, hatta ruhsal gel-gitler yaşanmaktadır. Profesyonel sanatçıların tek farkı onların yaratma sürecinde önce kavramsal hedefler belirleme ve sonrasında da analitik gözlem yapma kabiliyetine sahip olmalarıdır." 7 Dubuffet bu keşiften sonra, kültürün, yaratıcılığı öldürdüğü fikrinin bir savunucusu olmuştur.
Revista do Instituto Histórico e Geográfico de Sergipe, 2024
Un monde de crises au prisme des communications organisationnelles, UCL,, 2024
Avanzada Cientifica, 2014
Ministerio de las Culturas, las Artes y los Saberes - Instituto Colombiano de Antropología e Historia - Dirección General Marítima - Armada de Colombia, 2024
Journal of the American Academy of Child Psychiatry, 1975
Book of Abstract Thechnology and Society: Boon or bane?, 2025
Korean Journal of Gynecologic Oncology, 2005
Materials Letters, 2017