Çağdaş Siyerlerde
Peygamber Tasavvuru
Nasıl Tahrif Ediliyor?
H
DERİN TARİH
» Ab-ı Hayat Çeşmesi, Osman Hamdi Bey, 1904.
3
ÖZEL SAYI 5
ÖZEL SAYI 5
2
Sağlam bir
metodoloji
ve altyapıya
dayanmayan
popüler ve
akademik
çalışmalar Kur’anî
ve tarihî peygamber
tasavvurunu
tahrif ediyor. İşte
metot ve muhteva
problemlerinden
siyasî, dinî, ideolojik
ve ekonomik
kaygılara çağdaş
siyer yazımındaki
tahrifat unsurları
ve bunları
önlemenin yolları!
er geçen gün siyere ilgi artıyor ülkemizde. Kitaplar, araştırma merkezleri, dergiler, siteler ve sosyal medya üzerinden düzenlenen organizasyonlar, ilahiyat fakültelerinde yaptırılan lisansüstü ve doktora tezleri ilginin boyutları hakkında fikir vermeye yeterli.
Hz. Peygamber’i [ ] tanıtmak misyonundaki yayın ve etkinliklerin
çeşitliliği ve sayısı elbette sevindirici. Ancak yayınlanan Türkçe siyer
kitapları özelinde, nicelikten niteliğe geçtiğimizde durumun pek de iç
açıcı olmadığını söylemeliyiz. Özellikle barındırdıkları ciddi hatalar nedeniyle bu çalışmalar Hz. Peygamber’in şahsiyetini veya model olma
özelliğini doğru şekilde ortaya koymaktan ve topluma aktarmaktan
uzak görünüyorlar.
Çağdaş siyer yazıcılığında işin uzmanları tarafından ele alınmış akademik çalışmaların sayısının bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar
az olması dikkat çekici. Konu maalesef ehil olmayanlara terk edilmiş
durumda; bu da tarihî ve Kur’anî zeminde Hz. Peygamber’in topluma
doğru anlatılmasında çeşitli sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
“Siyer yazmak sadece siyercilerin veya tarihçilerinin işidir” gibi bir
iddiamız olmamakla beraber, bu iş için tarih formasyonunun -ki buna ilahiyat ilimlerini de ekleyebiliriz- gerekli olduğu da muhakkak.
Takdir edilir ki, Hz. Peygamber’in hayatını yazmak, klasik tabirle “makas-zamk”, çağdaş söylemle “kes/kopyala-yapıştır”dan çok daha ciddi bir
iştir.
Her ne kadar dinî ve siyasî grupların eylemelerine meşruiyet kazandırmak için Hz. Peygamber’in siyeri referans olarak kullanma geleneği devam ediyorsa da bugün artık siyer kitapları yakılmıyor. Yazılanlar “nebevî modelliği” yeterince imha ettiğinden yakmaya zaten ihtiyaç
kalmıyor belki de. Her yıl onlarca “yeniden yazılan” ve açıkçası maddi
anlamda tatmin edici bir düzeyde olan siyer kitaplarının ne tür bir farkındalık oluşturduğu ise ayrı bir tartışmanın konusu. Son derece çarpıcı başlıklar arkasına gizlenmiş onlarca aparma metnin bir araya getirilmiş haline ne kadar siyer diyebileceğimiz de başka bir problem.
Oluşan devasa literatürün gerekçeleri arasında “sevap beklentisi” veya “şefaate mazhar olma” gibi ulvî-uhrevî gayelerin zikredilmesi oldukça enteresan. Bu söylem sahiplerinin karşı doğal olarak samimiyet veya
bu sevap-şefaat beklentisinin “kendince” peygamberler üreterek nasıl
gerçekleşeceğini sorgulama gibi bir hakkımızın olmadığı açıktır. Aynı
şekilde beklenen sevabın maddî karşılığını ödeyen okuyucuya da karışma hakkına sahip değiliz.
Ne var ki, söz konusu İslamın Peygamber’i olunca içeriğe, sunulan
peygamber imajına pekâlâ müdahil olma hakkımız var. Böyle bir durumda beklenti sahibinin “bu benim şefaat vesilem” mazeretine sığınma salahiyeti olamayacağını da kaydetmeliyiz. Aynı şekilde bu ki-
DERİN TARİH
Ş A B A N Ö Z sabanoz@ksu.edu.tr
“Kem aletle kemâlât olmaz”
Çağdaş her Müslüman siyer yazarı/araştırmacısı ayrı bir benlik olarak
onu yazmakta, araştırmakta, yorumlamakta ve kendi tercihine, bakış
açısına, dinî-siyasî ve hatta ekonomik konumuna göre siyere yaklaş-
DERİN TARİH
A. Meslekî yetersizlikten kaynaklanan hatalar:
1. Yöntem ve terminoloji (disipliner bilgi) yetersizliği,
2. Kaynak gösterim sorunu,
3. Metne bağlılık/sorgusuz nakil,
4. Kaynağı bilinmeyen bilgiler,
5. Çeviri hataları,
6. Metin içi tutarsızlıklar,
7. Anakronizm,
8. Kavram karmaşası,
9. Mantık ve çıkarım hataları.
B. Siyasî, dinî, ideolojik veya savunmacı yaklaşımlardan kaynaklanan hatalar:
1. Siyasî ve ideolojik kabullerin şekillendirdiği üslup,
2. Çağdaş algıların dayattığı kabulleri aşamama/savunmacı yaklaşım,
3. Kabulleri onaylatma adına metnin tahrifi, gizlenmesi, çarpıtılması,
4. İslamî değerlere karşı sınırların
zorlanması,
5. Siyer anlatılarına eklemeler,
6. İddialı hüküm ve yorumlar,
7. Abartılı anlatım.
C. Ekonomik kaygılardan veya orijinalite sağlama arzusundan kaynaklanan hatalar:
1. Tashih hataları,
2. İfade bozuklukları,
3. Orijinalite kurma arzusu,
4. Orijinalite kurma isteği,
5. İsim–içerik uyuşmazlıkları.
Problemin derunî kökleri
Listenin uzunluğu aslında olayın
vahametini gözler önüne sermektedir. Problemin büyüklüğü maalesef
bunlarla sınırlı değil. Çünkü listedeki problemler başlangıç değil, sonuçtur. Dolayısıyla sorunun doğru tespiti
için daha derinlere, yani bu hataları
yaptıran “Peygamber kabullerine yönelik algılara” gitmemiz gerektiği
kanaatindeyiz.
Her birinin ayrı ayrı doğru peygamber -ki burada kimin doğrusu olduğu da ayrı bir problem- algısına sahip olduğunu iddia eden dört farklı
kesimden bahsedebiliriz:
Yenilikçiler: Bunlar Hz. Peygamber’in çağa model olduğu, dolayısıyla
bütün yapıp etmelerinin bugüne uyarlanması gerektiği kanısındadırlar.
Gelenekselciler: Hz. Peygamber’in modelliği konusunda hemfikirdirler. Modelliğinin sürmesinin
EMEVİLER SİYER KİTABINI YAKTIRMIŞLARDI
Dinî veya siyasî grupların eylemelerine meşruiyet kazandırmak için kullandıkları
araçlardan biri de Hz. Peygamber’in siyerini referans olarak kullanma geleneğidir. Mesela Emeviler kendilerinden çokça bahsedilmediği için bir siyer kitabını yaktırmışlardı:
Hicri 82 yılında, Süleyman b. Abdilmelik, veliaht iken hac yolculuğunda Medine’ye
uğradı. Süleyman’a Medine’yi ve tarihî yerleri gezdirdiler. Gezdiği yerleri soruyor, bilgi
alıyordu. Sonra Ebân b. Osman’a, Nebî’nin siyerini ve meğâzîsini yazmasını emretti. Ebân, “O, bende var. Onu kendisine güvendiğim birinden tashih edilmiş olarak
aldım” dedi. Süleyman, onun bir nüshasını çıkarmasını emrederek kâtip görevlendirdi. Yazma tamamlanınca Süleyman’a götürüldü. O, kitapta Akabe biatlerinde
ve Bedr’de Ensâr’ın zikrini gördü. “Ben, bu topluluğun bu kadar faziletli olduğunu
düşünmüyorum… Bunu müminlerin emirine zikretmek için nüshasına ihtiyacım yok.
Muhtemelen o muhalefet edecek” dedi ve kitabın yakılmasını emretti. Süleyman,
kitabı ve olanları babası halife Abdulmelik’e anlatınca o, “Bizim faziletine ihtiyacımız olmayanların öne çıkarılmasına, Şâm halkının bilmediklerini öğrenmelerine
ihtiyacımız yok” dedi. Süleyman, “Ey müminlerin emiri, işte bu yüzden nüshasını
çıkardığım kitabı, müminlerin emirinin görüşü alınıncaya kadar yakılmasını
emrettim” dedi (Zübeyr b. Bekkâr, el-Ahbâr, 275-276).
ancak prensiplerinin şekilden içeriğe
kadar sorgusuz sualsiz taklit edilmesi ile gerçekleşebileceğini savunurlar.
Selefiler: Aslında söylem olarak
gelenekselcilerden farklı değillerdir.
Hz. Peygamber’in modelliği konusunda önceki gruplar gibi düşünürler. Selefilere göre din; zaman, örf,
coğrafya, beşer gibi farklılıklarla kirlenmiştir ve her ne surette olursa olsun ilk haline dönüştürülmesi gerekmektedir.
Türediler: Yeni bir şey buldum
zannıyla “ortalığa atılan”, cehaletin
teşvik ettiği bireysel menfaatlerinin
nerede olduğunu bilememekten kaynaklanan belli bir duruş sahibi olmayan algı sahipleridir.
Sonuncusunu hariç tutacak olursak diğer üç grubun ortak kaygı,
amaç ve ideallere sahip olduklarını
söyleyebiliriz. Buradaki temel ayrışma, Peygamber’in modelliği hususunda değil, kendilerinin model edindiği
Peygamber’in kimliğinden kaynaklanır. Bu kimlik tanımından kaynaklanan problemin de ciddi bir kaos
oluşturduğu açıktır. Bu kaosun sebeplerinin başına ümmetin tarihî tecrübelerini yerleştirmeliyiz. Din algısı,
kültürel ve sosyal değişimler, coğrafya, ırk ve zaman farklılıkları ise bunları takip eden önemli nedenlerdir.
Algı boyutuyla akademik ve popüler siyer yazıcılığının gelecekte de
artarak devam edeceğini düşündüğümüz problemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Çağdaş algıların yönlendirdiği peygamber arayışları (türedi peygamberler),
b) Orijinalite kurma arzusu (uzaylıların gönderdiği, ölmediği vs.),
c) Akademik küstahlık, farklı olma çabası, Allah’a ve Peygamber’e
karşı edep yoksunu bir dilin oluşmaya başlaması (indirgemeci üslup),
d) Yüceltmeci peygamber algısı
(mucizevî peygamber),
e) Çalışmaların halkın gündeminden uzak kalması, ihtiyaçlara cevap
vermemesi,
f) “Önüne gelenin” siyer yazması,
cehaletin getirdiği ideolojik yaklaşım ve çarpıtma.
Zaman içinde toplum, tarih-coğrafya-ırk gibi nedenlerden dolayı
peygamber algılarındaki değişimin
son derece tabii olduğunu kabul etmek durumundayız. “Tahrif” veya
“orijinallik” söylemleri din söz konusu olunca kaçınılmazdır. Tahrif
kökene
ulaşmasa
dahi bu iş yorumla pekâlâ yerine getirilebilir
ve hatta getirilmiştir. Bireyin
sahip olduğu maddi-manevî değerlerin (fizyonomisinden tutun da biliş
seviyesine kadar) onun dine bakışını etkilemesinden daha doğal bir şey olamaz. Mamafih
kaçınılmaz olan ve özünde
samimiyet, iyi niyet bulunan
bu anlam farklılıklarının “bireysellikten” çıkartılıp “model”lik vasfı
kazandırılması ipleri kopartan husustur.
5
Metot ve içerik problemi
Çağdaş siyer yazıcılığında metot
ve içerik olmak üzere iki ana sorun
olduğu anlaşılır. Bu yüzden de öncelikle siyer ilminin metodoloji ve terminoloji çerçevesinde oluşumunun
profesyonel anlamda tamamlanması, eksikliklerinin giderilmesi veya en azından güncelleştirilmesi gerekir. Bu
amaca matuf olarak ilahiyat fakülteleri İslam tarihi
ÖZEL SAYI 5
ÖZEL SAYI 5
4
makta; bazı özelliklerini öne çıkarıp, bazılarını arkaya atabilmektedir.
Başka bir ifadeyle, insanlar “inandıkları” veya “olmasını istedikleri” peygamberi anlatmaktadırlar.
Burada söylemek istediğimiz, şahsî anlam bağlayıcılığı ile bireysel duruşun birbirinden ayrılmasının gerekliliğidir. Mesela bir siyer müellifi,
Hz. Peygamber’in hoşgörü/barış peygamberi olduğunu söyleyebilir ve
Hz. Peygamber’in savaşlarına da fazla yer vermeyebilir veya sadece mecbur kalıp savaştığını ileri sürebilir.
Tam karşısında yer alan başka biri de
onun savaş peygamberi olduğunu iddia edebilir ve kendince deliller getirebilir.
Buradaki sorun birinin haklı, diğerinin haksız olması değil. Zira “Barış Peygamberi” ile “Savaş Peygamberi” tezleri doğrulanma açısından
eşit “yanlışlanabilir/doğrulanabilir”
konumdadırlar. Hele bu iş dayatmaya vardırılır ve “Peygamber sadece
benim dediğimdir” noktasına getirilirse işin rengi büsbütün değişecek, ideolojik kabul ve
beklentilerin yönlendirdiği peygamberler türetilecektir ki, karşı çıktığımız şahsî anlam
bağlayıcılığı da
budur.
Bunun önüne geçmek, Hz.
Peygamber’i ayrıştırıcı
bir
sebep kılm a m a k
için her ikisinin de onun
farklı yönlerini
ele aldıklarını bilmeleri ve çalışmalarını bu algı kabulü üzerine inşa
etmeleri gerektiği açıktır.
Çağdaş siyer
yazıcılığında çözüm odaklı
yaklaşımlara ulaşmak için
meselenin somut veriler
üzerinden ele alınması gerekir. Genel hatlarıyla mevcut siyer kitapları üzerinden sorunlarını şu şekilde
tasnif edebiliriz:
DERİN TARİH
tapların “Hz. Peygamber’i sevdirme/
kabullendirme” amacı taşıması yapılan hataları meşrulaştıramaz. Zira bu kitaplarla Hz. Peygamber’e dair
bilgi zeminini oluşturan birey, tarihî
gerçekliğe sahip peygamber imajını
kabulde zorlanmakta veya sunulan
peygamber imajını haklı olarak sorgulamaktadır.
Peygamber algılarındaki farklılaşmaların ona yaklaşımı doğrudan
etkilediğine en ilginç örnek, âdeta
mitolojilerdeki tanrılarından mülhem
“ilahlaş(tırıl)an peygamber” modelidir. Mitolojik anlatıların tasnifleri
arasında yer alan Hacer-i Esved’in
beyazken siyaha dönüşmesi, terinden
gülün yaratılması gibi köken mitinden
tutun da değişim mitlerine kadar birçok haberi siyer nakillerinde bulmak
mümkün. Bu türden haberlerin klasik
eserlerdeki rivayet literatüründe yer
alan örneklerinin canlı bir şekilde
çoğaltılarak sürdürülmesindeki ısrarı
anlamanın o kadar da kolay olmadığını itiraf etmeliyiz. Takdir edileceği
üzere bütün bunları -basit bir şekildeDoğuya has romantizmle açıklamak o
kadar da kolay değil.
lı, tahfif edici, kırıcı bir anlatımdan
kaçınılmalıdır.
10- Mesajın ahlakî boyutuna geniş
yer verilmelidir. Nihaî hedef olarak
araçlar değil, istenilen (ahsenu’t-takvîm) insan tipolojisi belirlenmelidir.
11- Hâdiseler, tarih-coğrafya ve ırk
özelliklerine göre ele alınmalı, farklı
tarih ve coğrafî mekânlardaki insan
eylemleriyle kıyaslanmamalıdır.
12- Hz. Peygamber’in sadece büyük bir tarihî şahsiyet olmadığı, aynı zamanda Allah’ın son elçisi olduğu unutulmamalı ve ona göre yorum
yapılmalıdır.
13- İnterdisipliner çalışmalar yapılmalıdır.
14- Menfaatçi siyer tahrifçileriyle
mücadele edilmeli, doğrular verildiği kadar, yanlışların da neden yanlış
olduğu anlatılmalıdır.
bastırılıp salâvat getirmekten çok
daha öte ve çok daha güçlü bir bağla bağlanmak olduğunu sanırım hatırlatmakta fayda var. Geçen yıllarda
Batılı yayın organlarında çıkan karikatürlerden çok daha iğrenç ve kabul
edilemez ifadelerin güya onun hayat
hikâyesini anlatan kitaplarda yer aldığını hatırlatarak, “saygısızlık” konusunda fâilin etnik ve dinî kökenine bakılmaksızın ortak tepkinin
konulması, Hz. Peygamber’i siyasîdinî veya ideolojik bir çıkar kavgasının basit bir nesnesi yapmaktan çıkartacaktır.
Son olarak şunu eklemeliyiz:
Doğru nebevî modele ulaşmak
adına kaydettiğimiz prensiplerin
uygulanabilmesi için siyerin ve siyercinin özgürlüğünün sağlanması
zorunludur. Siyer araştırmacısının
toplumun, siyasetin, akademinin
ve dinî grupların baskılarından azade olup Kur’an’ın ve tarihin tanıttığı
Peygamber’e dair tespitlerini özgürce ifade etmesi bugün için maalesef
son derece güç.
Mamafih sağlanması talep edilen
özgürlüğün de “Müslüman ancak benim gibi olandır” algısına götürmemesi, kendisinden olmayanı ötekileştirmeye dönüşmemesi gerekir. Bunu
engellemenin yolu da Peygamber algılarında dönüşümün kökenine gidip Kur’an’a ve tarihe ait Hz. Peygamber’i bihakkın ortaya çıkartmaktan
geçmektedir.
Kaynakça:
Ebu Ubeyd, Kâsım b. Sellâm (224/838), Kitâbu’l-Emvâl, Beyrut tz.
Öz, Şaban, İlk Siyer Kaynakları ve Müellifleri, İstanbul, 2008.
------------, Siyer’e Giriş, Ankara, 2012.
------------, Siyer Tasarımı, İstanbul, 2015.
------------, “Son Dönem (2000-2010) Türkçe Siyer Kitaplarındaki
Hatalar Çerçevesinde Siyer Yazıcılığının Sorunları ve Çözüm
Önerileri”, Siret Sempozyumu-I, Ankara 2012, 291-363.
Zübeyr b. Bekkâr (256/869), el-Ahbâru’l-Muveffakiyyât, Beyrut,
1416/1996.
Siyerin imhası
Çağdaş siyer yazıcılığında da tıpkı klasik dönemde olduğu gibi farklı
seslerin susturulması veya eylemlere
meşruiyet bulma çabasının ölçüsüzlüğü siyerin imhasına yol açacaktır.
Bu imhanın önüne geçmek ise ancak
topluma kalıcı bir Peygamber sevgi ve saygısı vermek suretiyle mümkündür.
Bu sevgi ve saygının da ismi geçtiği zaman elin kalp üzerine sıkıca
Şaban Öz
Doç. Dr., Sütçüimam Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Öğretim Üyesi.
7
ÖZEL SAYI 5
ÖZEL SAYI 5
MİTOLOJİK
KURGULAR
DERİN TARİH
DERİN TARİH
6
ana bilim dallarında siyer yazıcılığı,
siyer problemleri, siyer metodolojisi,
siyer tarihi, siyer terminolojisi gibi
konularda yapılacak akademik çalışmalarla bu alandaki boşluğun büyük
oranda giderileceği kanaatindeyiz.
Yöntemden içeriğe geçtiğimiz zaman karşımıza çıkan temel problem
ise Hz. Peygamber’i Kur’an’ın ve tarihin tanıttığı şekliyle kabul etmeye
hazır olup olmadığımızdır. Başka bir
ifadeyle Hz. Peygamber’i onların tanıttığı şekliyle mi, yoksa çağdaş kabullerin veya geleneğin şekillendirdiği haliyle mi anlatmamız gerektiği
meselesidir.
Şayet sorun bu düzlemde ele alınacak olursa, beklenti veya kabullerin şekillendirdiği, örneklik ve modellik vasfını ortadan kaldıran beşer
üstü Peygamber algısından “en güzel
örnek” olan bir Peygamber imajına
geçebilmek mümkün olabilecektir.
Böylece Hz. Peygamber’in hem kişiliği, hem hayatı bir bütün olarak ele
alınabilecek; gizleme, tahrif, çarpıtma gibi eylemlerin önüne geçilebilecektir.
Bütün bunlar çerçevesinde çağdaş siyer yazıcılığında dikkat edilmesi gereken prensipler olarak şunları
kaydetmemiz mümkündür:
1- Kur’an’ın ve tarihin tanıttığı
Peygamber algısından taviz verilmemelidir.
2- Hz. Peygamber’in hayatı günümüz insanının ihtiyaçları, sorunları,
algıları ekseninde değerlendirilmelidir.
3- Siyerin bilimselliği ve usulü yıpratılmamalıdır.
4- Geçmişteki şaibeli sorunlar yeni
döneme taşınmamalı, bitmeyen polemiklere son verilmelidir.
5- Batı kaynaklı dayatmalardan
uzak durulmalı, Batı’nın kendi sorunları içselleştirilmemelidir.
6- Benimseme/sahiplenme fanatikliğe dönüştürülmemeli, tek bir
doğrunun ve tek bir doğruya sahip
bireyin olmadığı unutulmamalıdır.
7- Metinle misyon birbirinden ayrılmalı, siyer kitaplarının Hz. Peygamber’in kendisi olmadığı topluma
aktarılmalıdır.
8- Çatışmacı, inkârcı, kavgacı bir
dilden uzak durulmalıdır.
9- Hz. Peygamber’e, arkadaşlarına ve mesajına karşı edepli olunma-