KESKİN, A. (2022). “Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri”.
Karadeniz Araştırmaları. XIX/76: 1199-1215.
DEDE KORKUT OĞUZNAMELERİNDE SAVAŞ STRATEJİLERİ*
Ahmet KESKİN**
ÖZ
Savaşın dil, kültür, sanat ve edebiyatın çeşitli tür ve alanlarına pek çok yansımaları olmuştur. Türk dil, kültür ve
edebiyat tarihinin üzerinde en çok araştırma yapılan metinleri arasında yer alan, zengin içeriğiyle gün geçtikçe
yeni çalışmalara konu olmaya devam eden Dede Korkut Oğuznameleri de savaş unsurları ve özellikle savaş
stratejileri açısından dikkat çekici örnekler içermekle birlikte konunun bu bağlamda henüz müstakil çalışmalar
aracılığıyla, yeterli düzeyde ele alınıp çözümlenmediği görülmektedir. Söz konusu dikkat ve ihtiyaçtan hareketle
hazırlanan bu çalışmada, Dede Korkut Oğuznamelerindeki savaş stratejileri konusu, tespit edilen başlıca
örneklerden hareketle ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışmada öncelikle Dede Korkut Oğuznamelerinde savaş
konusu ana hatlarıyla değerlendirilmiştir. Çalışmanın devamında Dede Korkut Oğuznamelerinde görülen savaş
stratejileri örnekleri sınıflandırılarak belirli alt başlıklar altında ele alınıp çözümlenmiştir. Anlatmalarda kargış,
alkış ve övgü sözleri, uyku, uykudan uyanma ve uyandır(ıl)ma, esaret ve askerî casusluk, savaş düzeni ve av gibi
hususların savaş stratejileri bağlamındaki görünümleri analiz edilmiştir. Böylece, çalışma aracılığıyla, Dede
Korkut anlatmalarında gerçek ve maddi savaşla birlikte Oğuz toplum düzenini tehdit eden her türlü düşünce,
eylem, söylem, olay, olgu ile savaş ve buna yönelik geliştirilen savaş stratejilerinin epik ve estetik bir düzlemde
nasıl aktarılmış olduğu konusu aydınlatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Dede Korkut Oğuznameleri, Savaş, Savaş Stratejileri.
WAR STRATEGIES IN THE DEDE KORKUT OGHUZNAMES
ABSTRACT
There are many reflections of the war on various genres and fields of language, culture, art and literature. The
Dede Korkut Oguznames are among the most researched texts in the field of Turkology because of how rich in
content they are. They also contain remarkable examples in terms of war elements and especially war strategies;
alas, few have studied it. To fill that gap and better understand that topic, we shall examine war in the Dede
Korkut Oguznames, and then analyse and classify examples of war strategies seen in Dede Korkut Oguznames
under certain sub-themes – namely as blessings, curses and praises, sleep, awakening and awakening, captivity
and military espionage, war order and hunting. In Dede Korkut narratives, it has been clarified how all kinds of
thoughts, actions, discourses, events, facts and war and the war strategies developed for this are conveyed on an
epic and aesthetic plane, along with the real war.
Keywords: Dede Korkut Oghuznames, War, War Strategies.
Araştırma Makalesi
Makale Gönderim Tarihi: 03.10.2022; Yayına Kabul Tarihi: 01.12.2022
* 21-22 Haziran 2022 tarihlerinde Millî Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Dekanlığı Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü tarafından düzenlenen “Türk Harp Dili ve Edebiyatı Sempozyumu”nda “Dede Korkut
Oğuznamelerinde Savaş, Savaş Stratejileri ve Savaş Hukuku” adıyla sunulan bildirinin ilgili bölümünün gözden
geçirilerek yeniden düzenlenmiş biçimidir.
** Doç. Dr., Samsun Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
SAMSUN; ORCID: 0000-0002-3422-5000, E-posta: ahmet.keskin@samsun.edu.tr
Ahmet Keskin
Giriş
Savaş, tarihin en eski dönemlerinden itibaren insanlığın temel güvenlik
gereksinimlerinin sonucu olarak gündelik yaşamın, siyasetin, iç ve dış ilişkilerin
şekillenmesinde hem belirgin hem de belirleyici bir konumda bulunmuştur. Birey ve
toplum üzerindeki etkilerinin yoğun nitelikleri nedeniyle mitolojik dönemlerden beri
savaşın dile, kültüre, sanata, edebiyatın çeşitli alanlarına ve özellikle halk edebiyatı
türlerine yoğun yansımaları olmuştur. Dilin, kültürün ve edebiyatın çeşitli alanlarında
tarihsel süreçte zengin bir savaş literatürü meydana gelmiş, bununla bağlantılı olarak da
dünya kültür ve edebiyat geleneklerinde savaş konusuna odaklanmış çok sayıda çalışma
gerçekleştirilmiştir (Brosman, 1992; Roach, 1993; Segal, 1997; Diehl, 1999; Sambanis,
2002; Sherry, 2004; Das, 2005; Dawes, 2005; Hammond, 2006; Cole, 2009; Deer, 2009;
MacKay, 2009; Stevenson, 2013, Ashe vd. 2014; Taylor, 2022).
Genelde Türk tarihi ve özelde kültür tarihi içinde de oldukça geniş bir yer tutan, bu
bakımdan Türk dil, kültür ve edebiyat metinlerine çok çeşitli yansımaları bulunan savaş ve
ilgili konular üzerinde Türkoloji odaklı, Türkiye, Türk dünyası ve dünya edebiyatları ile
karşılaştırmalı olarak çok sayıda çalışmanın da yapılmış olduğu görülmektedir (Çılgın,
2003; Duman vd. 2009; Coşkun, 2011; Şahinoğlu, 2011; Köroğlu, 2013; Gülşen, 2014;
Daşcıoğlu, 2016; Güldürmez, 2018; Duman, 2018; Ulucutsoy, 2018; Ulucutsoy, 2019;
Şahin, 2020).
Türk kültür tarihi bakımından son derece önemli bir konumda bulunan Dede Korkut
anlatmalarının savaş edebiyatı odağında çeşitli çalışmalar içinde belirli yönleriyle, kısmen
ele alındığı görülmekle birlikte konunun henüz kuramsal ve analiz odaklı müstakil ve
kapsamlı çalışmalarla ele alınmadığı dikkati çekmektedir. Bu dikkatten hareketle
hazırlanan bu çalışmada Dede Korkut anlatmalarında savaş konusu, savaş stratejileri
örnekleminde, ayrıntılandırılarak ve sınıflandırılarak, belirli alt başlıklar altında
değerlendirilmiştir.
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş
Türklerin tarih boyunca gerçekleştirmiş oldukları savaş ve mücadelelerin estetik bir
düzlemdeki yansımalarını içeren Dede Korkut Oğuznameleri içinde yer alan anlatmaların
tamamında savaş konusunun belirgin olup bu doğrultudaki örneklerin sayısı oldukça
fazladır. Savaşla ilgili sözcüklerin zenginliği, savaş hukukuna yönelik örnekler, esaret,
düşmanla mücadele gibi hususlar odağında geliştirilen savaş stratejileri, Dede Korkut
anlatmalarında belirginleşen savaş unsurlarından bazılarıdır.
Bu çerçevede Dede Korkut Oğuznamelerindeki savaşla ilgili ele alınabilecek başlıca
konu ve alanları ana hatlarıyla; (1) Türk tarihi, askerî ve kültürel tarih, (2) destanlar, diğer
epik anlatmalar, sözlü tarih ve folklor, milli kimlik, savaşla ilgili inanç ve uygulamalar, (3)
askerî teşkilatlanma, birlik ve rütbe adları, savaş, savaş aletleri ve ilgili tüm unsurlarla
biçimlenen Türk harp dili ve terminolojisi, (4) Türk edeb î geleneği, Türk sanatı, estetiği ve
savaş edebiyatı, (5) Türk savaş stratejileri, (6) Türk savaş hukuku, (7) Türk savaş aletleri,
donanması ve kuşanması, (8) karşılaştırmalı mitoloji, dil, toplum, kültür ve edebiyat
araştırmaları şeklinde belirlemek mümkündür. Oldukça genel bir nitelik taşıyan ve
genişletilmesi mümkün olan bu basit tasnif bile, Oğuznamelerin savaş bağlamında oldukça
geniş ve dar konular bağlamında çeşitli müstakil çalışmalarda ele alınabileceğini ortaya
koymaktadır.
Destandan halk hikâyesine, bununla birlikte Türklerin göçer evli kültürden
yerleşikliğe, erken dönem inanç ve yaşam biçimlerinden İslamiyet’e ve yazılı kültüre geçiş
süreçlerindeki bir aradalığın izlerini içeren Dede Korkut Oğuznamelerinde, Oğuz
Türklerinin devamlı hareket ve mücadeleye dayalı hayat tarzının estetik bir düzlemdeki
1200
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
yansımaları görülmektedir. Bu bağlamda Dede Korkut anlatmalarında geçen olayların,
mücadelelerin, savaşların tarihi zemini ve dönemi, bu savaşların kimlerle gerçekleştirildiği
vb. konular hakkında çok sayıda tartışma bulunmakla birlikte (Sümer, 1952; Boratav,
1958; Özel, 2015) bu anlatmaların Türklerin en erken dönemlerden itibaren çeşitli
düşmanlarıyla ve kendileri arasındaki mücadelelerini konu edinen hatıraları çok yoğun bir
şekilde yansıttığı kabul edilmektedir. Oğuznamelerde savaşlar, mücadeleler, esaretten
kurtar(ıl)malar, düşmanla ve içeride yapılan mücadeleler, oldukça estetik bir düzlemde
aktarılmaktadır.
Dede Korkut Kitabının genel olarak Türk destanlarında da kısmen görülmekle
birlikte esasen Dede Korkut Oğuznamelerine özgü belirginleşen bir epik söylemi vardır.
Hayatta kalabilmek için bireyin ve toplumun bir bütün hâlinde savaşçı ve mücadeleci bir
kimliğe sahip olmasının kaçınılmaz olduğu anlatmalarda yay çekip ok atmayanın, baş
kesip kan dökmeyenin, düşmana akın etmeyenin adının ve öneminin olmadığı bir
sosyokültürel ve tarihi bağlam söz konusudur. Savaş hâlinde olmasa bile sürekli savaş
hazırlığında olan kahramanlar ve onlardan oluşan bir toplumsal yapı içinde savaş, bu
toplumun ve onların yaşam düzeninin bir gerçeğidir. Son derece savaşçı bir toplumsal yapı
ve düzen bağlamında gerçekleşen mücadelelerde kılıç, yay, mızrak, at, kahramanın başlıca
savaş materyalleridir. Bu ve benzeri örneklerin de açıkça gösterdiği üzere savaş
bakımından oldukça zengin ve kapsamlı bir içeriğe sahip olan Dede Korkut
Oğuznamelerindeki yoğun savaş içeriği ve literatürü bu çalışmada, savaş stratejileri
odağında ele alınmıştır.
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
Dede Korkut anlatmalarında savaş konusu derinlemesine analiz edilmek
istenildiğinde, savaşın tek boyutlu biçimde değil çok yönlü olarak karşımıza çıktığı
görülmektedir. Bu bakımdan eserde doğrudan ve yalnızca savaş meydanında, savaş
aletleriyle, kılıç ve kalkanla gerçekleştirilen güç odaklı bir savaşın değil; savaş
stratejilerinin, harp zekâsının, soğuk savaşın, psikolojik harp yöntemlerinin, zekâ
oyunlarının da yoğun ve ilgi çekici örnekler şeklinde belirdiği dikkati çekmektedir.
Bu kapsamda örneğin, Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı anlatma baştan sona
savaş, mücadele, sınama, askerî zekâ ve savaş stratejisi unsurlarıyla doludur. Salur
Kazan’ın “Yata yata yanımız ağrıdı, dura dura belimiz kurudu. Yürüyelim a beyler! Av
avlayalım, kuş kuşlayalım, sığın geyik yıkalım, yine otağımıza gelelim, yiyelim içelim, hoşça
vakit geçirelim” söylemi karşısında Kıyan Selcük ve Deli Tundar “uygundur” derken, At
Ağızlı Aruz Koca; “Ağam Kazan, pis dinli Gürcistan sınırında oturuyorsun, obanın üstüne
kimi bırakırsın?” diyerek düşmana karşı sürekli teyakkuzda bulunmak gerektiğinin altını
çizer. Bunun üzerine Kazan; “Üç yüz yiğit ile oğlum Oruz, benim evimi beklesin” diye cevap
verir (Özçelik, 2016, s. 638). Burada Oğuz beylerinin bir toy esnasında bu kararı almaları
söz konusudur. Salur Kazan’ın evinin yağmalanmasında, alınan bu kararın etkili olduğu ve
alınan bu kararda bir sorun olduğunun vurgulanmak istendiği açıktır. Sürekli teyakkuz
hâlinde olması gereken beyler muhtemelen, düşmanlarına yönelik yeteri kadar dikkatli
olmamışlardır ve bunun sonucunda bir bedel ödenmiştir. Verilmek istenen mesaj, bu
anlamda dikkat çekicidir.
Anlatmanın devamında Kazan’ın, Şökli Melik’e resmî olarak müracaat etmeden önce
Karaçuk Çoban’a; “Anamı kâfirden dileyeyim, at ayağı altında kalmasın” diyerek aslında
dikkat çekici bir strateji uyguladığı görülmektedir. Burada Kazan’ın aslında savaşmayı
çoktan planladığı ve yapacağı savaşta “annesinin at ayağı altında kalmaması”nı düşünerek
sanki savaşmayacakmış ve yalnızca yaşlı annesini kurtarmak istiyormuşçasına davranmak
suretiyle askerî bir hileye başvurduğu dikkati çekmektedir. Ancak burada düşman,
muhtemelen bunun stratejik bir taktik olduğunu anladığından, yaşlı annesini Kazan’a
1201
Ahmet Keskin
vermez. Böylece vaat, verilmiş olmasına rağmen unutulmuş, baştan yerine
getirilemeyeceği bilindiği hâlde söylenmiş olduğundan, söze karşı bir “itaatsizlik” durumu
ortaya çıkmış olmaktadır. Salur Kazan’ın başka bir boyda esir edilmesinin, birincil sözlü
kültür ortamında eyleme ve yasaya karşılık gelen bir gerçeklik olarak kabul gören “söz”e
karşı göstermesi gereken fakat göstermediği bu özensizlikten kaynaklanıp
kaynaklanmadığı (Abdulla, 2019, s. 313) da bir soru işareti olarak belirmektedir.
Kan Ṭuralı anlatmasında Kan Turalı’nın evlilik macerasındaki bütün mücadele ve
sınavları baştan aşağı stratejilerle doludur. Tırabuzan tekfurunun çok güzel ve savaşçı bir
kızı vardır. Tekfurun, kızıyla evlenmek isteyenlere biri “boğa”, biri “kağan aslan” biri de
“kara buğra” (deve) olmak üzere üç hayvanı yenmesi şeklinde üç nikâh şartı
bulunmaktadır. Bu üç sınavı başarıyla tamamlayan Tekfur’un kızıyla evlenebilecekken
sınavı başarıyla geçemeyenlerin başları kesilip burç bedenine asılmaktadır. Burçta asılmış
otuz iki baştan hiçbiri kağan aslanla kara buğranın yüzünü bile görememiş, ilk aşamada,
boğa boynuzuyla ölmüştür. Kanlı Koca kesik başları ve hayvanları görünce korkup ürperir
ve “Varayım oğluma doğru haber vereyim. Hüneri varsa gelsin alsın, yoksa evdeki kıza razı
olsun” diyerek yurduna döner. Kan Turalı “Canım baba, bana yarar kız buldun mu?”
deyince “Buldum oğul, hünerin varsa” diye cevap verir. Kan Turalı; “Yelesi kara savaş
atıma eyer salayım’ Kanlı kâfir eline akın çapayım, baş keseyim, kan dökeyim; kâfire kan
kusturayım. Kul hizmetçi getireyim, hüner göstereyim” deyince Kanlı Koca; “Hay canım
oğul, hüner dediğim o değil. O kız için üç hayvan saklamışlar. Her kim o üç hayvanı yense,
o kızı ona verirler, yenip öldürmese onun başını keseler, burca asalar” der. Kan Turalı;
“Baba, bu sözü sen bana dememeliydin. Madem dedin, mutlaka gitmem gerek. Başıma
kakınç yüzüme tokunç (aşağılama) olmasın. ‘Kadın ana, bey baba, esen kalın!’ ” der
(Özçelik, 2016, s. 708).
Bu anlatmada boğa ile Kan Turalı’nın uzun uzun çarpışmalarına rağmen ne boğanın
ne de Kan Turalı’nın galip gelememesi üzerine Kan Turalı’nın strateji değiştirdiği
görülmektedir. Boğanın ağzı köpürüp küt küt solumaya başladığı sırada Kan Turalı;
“Erenler bu dünyayı akılla çözmüşlerdir” diyerek boğanın önünden sıçrayıp, ne hüneri
varsa ardından göstermeye karar verir. Tekrar adı görklü Muhammed’e salavat
getirdikten sonra boğanın önünden savulur. Boğa boynuzu üzerine dinelir, Kan Turalı
kuyruğundan üç kere kaldırıp boğayı yere vurur, kemiklerini kırar, üzerine basıp boğazlar,
bıçakla derisini yüzüp eti meydanda bırakarak deriyi tekfurun önüne getirir (Özçelik,
2016, s. 711-712). Burada, aşama aşama devam eden, aklın ve zekânın merkezde olduğu
bir savaş ve buna bağlı geliştirilen savaş stratejileri söz konusudur. Burada dikkat çeken,
bilindik savaşların, mücadelelerin ve bunlarda başarılı olmanın tek başına yeterli olmadığı,
başka sınavlardan geçme ve buna yönelik stratejiler geliştirerek farklı alan ve türlerde,
biçimlerde başarı göstermenin de zorunluluğuna yapılan vurgudur.
Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü anlatmada ise Basat’ın attığı oklar Tepegöz’e işlemez,
parçalanır. Tepegöz, Basat’ı tutup çizmesine sokarak aşçılara “bunu bana çevirin de
yiyeyim” deyip uykuya yatar. Basat bıçağıyla çizmeyi yarıp çıkardıktan sonra aşçılara
Tepegöz’ü nasıl öldüreceğini sorunca aşçılardan; “Bilmeyiz, ama gözünden başka yerde et
yoktur” yanıtını alır. Basat, Tepegöz’ün başucuna gelerek göz kapağını kaldırıp gözünün et
olduğunu görür ve “Mere kocalar, şişi ocağa koyun ısınsın” deyip ısınan şişi Tepegöz’ün
gözüne sokarak gözünü çıkarır. Tepegöz haykırarak uyanır, Basat mağaraya saklanır, gelen
koçlardan birisinin derisini yüzerek içine girer. Mücadeleden kurtulan Basat’a Tepegöz,
yüzüğünü vererek parmağına takmasını, böylece kendisine ok ve kılıç geçmeyeceğini
söyleyince Basat yüzüğü parmağına geçirir. Sonuçta Tepegöz bıçak vurduğunda Basat’ı
kesemez. Tepegöz, mağarayı göstererek orada hazinesinin olduğunu söyler, Basat
mağaraya girince orayı yıkıp yok eder (Özçelik, 2016, s. 731).
1202
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
Bu sırada Tepegöz her seferinde Basat’a; “Oğlan kurtuldun mu?” der ve Basat da her
seferinde cevap olarak; “Tanrım kurtardı” der. Tepegöz en sonunda Basat’a; “Sana ölüm
yokmuş. Şu mağarayı gördün mü? Orada iki kılıç var; biri kınlı, biri kınsız. O kınsız keser
benim başımı. Git getir, benim başımı kes der. Basat mağaraya geldiğinde kınsız kılıcın
durmadan inip çıktığını görür. “Ben buna boş bulunup dokunmayayım” diye düşünürken
kılıcını tutar, kılıç ikiye ayrılır, ağaç getirir. “Kınsız kılıç” onu da ikiye ayırır. Yayını eline
alarak kılıcın asılı olduğu zinciri vurup kılıcı yere düşürür, kılıç yere gömülür. Kendi
kılıcını kınına sokarak Tepegöz’ün yanına gelir. Tepegöz, gözünden aldığı yarayla çok acı
çekmekte iken, Basat ve Tepegöz, uzun uzun söyleşirler (Özçelik, 2016, s. 731-735). Basat
ve Tepegöz arasındaki bu mücadele esasen baştan sona kadar bir strateji ve zekâ
savaşıdır. Basat, Tepegöz’ü, eti olan ve acı duyacağı tek yerinden, bir başka ifadeyle en
zayıf ve öldürebileceği tek bölgesinden yaralayarak yok etmiştir.
Mitik-Stratejik Söylem Türleri Olarak Kargış, Alkış ve Övgü Sözleri
Bamsı Beyrek anlatmasında “yaşam sonlandırıcı” ve “problemli” bir olgu şeklinde
beliren Deli Karçar’ın, kardeşini istemeye gelenleri öldürdüğünü bilen “Güçlü Oğuz
Beyleri”, bu işi yapsa yapsa Dede Korkut’un yapacağını düşündüklerinden (olağanüstü
güçleri, bilgeliği, ölümsüzlüğü vs. nedeniyle), kızı istemesi için oraya Dede Korkut’u
gönderirler. Korkut Ata, “ansızın kaçma kovma olursa birisini bineyim, birisini yedeyim”
diye yanına en güçlü atları alır. Nitekim Deli Karçar’ın ilk saldırısından, yanına aldığı
atlardan biri yorulunca diğerine binmesiyle bir süre kendini korur. Kurtulamayacağını
anladığı yerde ise mite, kutsala, sözün gücüne başvurur. Deli Karçar, Dede Korkut’u kılıçla
ortadan ikiye ayıracağı sırada Korkut; “Çalar isen elin kurusun” kargışına başvurarak
sihirli bir metodolojiyle, sözün gücü ve eyleme karşılık gelen yaptırımıyla mücadeleyi
kendi lehine çevirir. Bunun karşısında ise Karçar “dişi deve görmemiş bin erkek deve”, “hiç
kısrağa aşmamış bin aygır”, “bin koyun görmemiş koç”, “bin kuyruksuz kulaksız köpek” ve
“bin semiz pire” getirmesini ister. Eğer getiremezse, bu sefer öldüreceğini ifade eder.
Bunların hepsini bir araya getirmek imkânsız olmasa da oldukça güçtür ve aslında
bu isteklerin hepsi, bir stratejik yaklaşımın parçasıdır. Nitekim, bulup getirdiklerinde ise
Dede Korkut, Deli Karçar’ın muhtemelen bir sorun daha çıkaracağını ya da tatmin
olmayacağını bildiği için yeni bir strateji geliştirerek Deli Karçar’ı “Semizini al zayıfını
bırak, kendin seç” söylemiyle ikna edip çıplak bir şekilde pirelerin olduğu ağıla sokarak ve
yine zor durumdan kurtulması için suya girmesi stratejisini harekete geçirerek Banı Çiçek
ve Bamsı’nın düğününün yapılmasını sağlamıştır (Özçelik, 2016, s. 661-662). Dede Korkut,
Karçar’ın iline ulaştığında, Karçar bu sırada yoldaşları ile hedefe ok atışı yapmaktadır. Yani
burada savaşmasa, savaş hâlinde olmasa bile sürekli savaş hazırlığında olan kahramanlar
ve onlardan oluşan bir toplumsal yapı söz konusudur. Savaş, bu toplumun ve onların
yaşam düzeninin bir gerçeğidir. Buna benzer çok sayıda örnek, Dede Korkut
anlatmalarında çeşitli unsurlarla mücadeleye dönük çok sayıda stratejinin varlığını
göstermektedir.
Övgü ve alkış, söz konusu stratejilerden biri olarak karşımıza çıkan, dikkat çekici
eylem ve söylemlerdir. Kan Ṭuralı anlatmasında Kan Turalı, evleneceği kızı bulmak üzere
yola çıkmak isterken buna karşı olan baba, oğlunun bu yolculukta başına kötü şeyler
geleceğini düşünerek onun gitmesini engellemek adına bu yolculuğun çok zor olacağını,
gitmemesi gerektiğini söylemektedir. Kan Turalı; “Bu kadarcık işten korkan yiğit mi olur?
Alp eri korkutmak ayıp olur” diyerek gidip at koşturacağını, her türlü zorluklara karşı
kahramanca mücadele edip savaşacağını söyleyerek anne babasının elini öpüp kırk
yiğidini yanına aldıktan sonra yola çıkmaktadır (Özçelik, 2016, s. 709). Kâfirler, Kan Turalı
ve beraberinde gelenleri karşılayıp ağırlar. Tekfur, konuşmasını beğendiği Kan Turalı’yı
soymalarını ister. Soyunup keten bezini beline saran Kan Turalı alp meydanına gelir,
peçesini açar. Tekfurun kızı, Kan Turalı’yı çok beğenir ve “keşke babam beni bu yiğide
1203
Ahmet Keskin
verse, böylesi yiğidin hayvanlar elinde ölmesi yazık olur” der. Bu arada demir zincirle
boğayı meydana getirirler. Boğa diz çöküp boynuzuyla mermer taşı peynir gibi ufaltır.
Kâfirler; “Şimdi yiğidi atar yıkar, serer parçalar. Yıkılsın Oğuz illeri! Kırk yiğit bir bey
oğluyla bir kızdan ötürü ölmek nasıl olur” deyince kırk yiğitler ağlaşmaya başlar. Kan
Turalı ise “…Ne ağlaşırsınız, kolca kopuzumu getirip beni övün” diyerek mücadele
öncesinde övülmek ister. Yiğitler onu şu sözlerle över:
“Sultanım Kan Turalı! Davranıp yerinden kalkmadın mı? Yelesi kara
savaş atına binmedin mi? Arku Beli, Ala Dağı avlayıp kuşlayıp aşmadın
mı? Babanın beylik çadırı kapısında hizmetçiler inek sağar görmedin mi?
Boğa boğa dedikleri kara inek buzağısı değil midir? Alp erenler
düşmanından korkar mı olur? Sarı Tonlu Selcan Hatun köşkten bakar,
kime baksa aşk ateşiyle yakar, Kan Turalı! Sarı Tonlı kız aşkına hu!”
(Özçelik, 2016, s. 711)
Tekfur, Kan Turalı’nın zekâsının ve stratejilerinin yeterliliğine ikna olarak kızı
vermelerini emreder ancak tekfurun kardeşinin oğlu “Hayvanların reisi aslandır. Onunla
da savaşsın kızı ondan sonra verelim” der. Aslanı çıkarıp meydana getirirler, aslan kükrer
ve meydanda ne kadar at varsa hepsi korkudan kan işer. Yiğitleri aslanı görünce Kan
Turalı için ağlaşmaya başlarlar ancak Kan Turalı Mere a! Kolca kopuzumu ele alın, beni
övün. Sarı Tonlu kız aşkına bir aslandan döneyim mi? diyerek yiğitlerinden tekrar
kendisini övmelerini ister. Yiğitleri; “Sultanım Kan Turalı! Akça sazlar içinde sarı gönler
görüp tayları basan, boğazının damarını kesip kanını emen, kara polat uz kılıçtan
dönmeyen, akça tozlu katı yaydan darsımayan, ak yelekli delici oktan çekinmeyen,
canavarlar önderi kağan aslan denilen ala köpek itine kendisini dalatır mı? Alp yiğitler
savaş günü düşmandan korkar mı” sözleriyle övdükten sonra Kan Turalı “Mere kâfir,
aslanını bırakıver, gelsin” der. Aslanı bırakırlar, aslanla mücadele ederek yener ve
tekfurun önüne getirir. Tekfur yine kızını vermelerini ister ama kardeşinin oğlu
“Hayvanların çavuşu devedir. Onunla da savaşsın, ondan sonra kızı verelim” deyince tekfur
devenin ağzının yedi yerden bağlanmasını ister fakat kıskanç kâfirler tekfurun sözünü
dinlemeyerek devenin ağzını bağlamazlar, yularını sıyırıp salıverirler (Özçelik, 2016, s.
712-713).
Kan Turalı fırlayıp devenin koltuğundan girip çıkar ama yorgun düşüp kayar. Altı
cellat ensesine geldiğinde ise kırk yiğit tekrar onu şu sözleriyle övmeye başlar:
“Kalkıp Kan Turalı, yerinden doğruldun, Yelesi kara savaş atına butun
bindin, Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın, Arku Beli, Ala Dağı gece aştın,
Akıntılı görklü suyu dilip geçtin, Kanlı kâfir eline gece girdin, Kara boğa
geldiğinde haşat ettin, Kağan aslan geldiğinde belini büktün, Kara deve
geldiğinde ne yavaşladın? Kara kara dağlardan haber aşar, kanlı kanlı
sulardan haber geçer, güçlü Oğuz iline haber varır. Kanlı Koca oğlu Kan
Turalı ne yapmış? derler. Kara boğa geldiğinde zorlanmamış, kağan aslan
geldiğinde belini bükmüş, kara deve geldiğinde neden yavaşlamış?
derler. Büyük küçük kalmayıp söz edinir, karı koca kalmayıp dedikodu
edinir. Ak sakallı baban üzülür, yaşlı anan kanlı yaş döker. Hanım, kalkıp
yerinden doğrulmazsan, altı cellat ensende yalın kılıç tutar, hemencecik
görklü başını keser, Aşağıdan yukarı bakmaz mısın? Karşına ala kaz
geldi, şahinini atmaz mısın? Sarı Tonlu Selcan Hatun işaret eder, görmez
misin sana? Deve burnundan perişan olur, bilmez misin? Sarı Tonlu
Selcan Hatun köşkten bakar a! Kime baksa aşk ateşiyle yakar. Sarı Tonlu
kız aşkına bir hu!” (Özçelik, 2016, s. 714)
Bu sözleri duyan Kan Turalı ayağa kalkıp düşünür fakat savaşacak gücü hâlen
kendinde bulamayıp kırk yiğitten kendisini biraz daha övmelerini ister. Kırk yiğit bu sefer
onu; “Kapkayalar başında yuva tutan, Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan, mancılığı ağır taştan
1204
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
gızıldayıp hızla inen, arı gölün ördeğini şakıyıp alan, koca dağ keçisini dıp dıp yürürken
tutup alan, karıncığı acıksa kalkıp uçan, cümle kuşlar sultanı ala kartal; kanadıyla
saksağana kendisini yakalatır mı? Alp yiğitler savaş günü düşmanından korkar mı?”
(Özçelik, 2016, s. 715) sözleriyle överler.
Bu övgü sözleriyle kendisini, kahramanlıklarını hatırlayarak toparlanan Kan Turalı
bir tekme ile deveyi bağırtır ve ikinci tekmesiyle deveyi yıkar. Deveyi boğazlayarak
öldürür ve “Akıncıların tirkeş bağı, üzengisi kayışı kopunca dikmeğe lazım olur” diyerek
arkasından iki kayış çıkarıp tekfurun önüne bırakır. Tekfur; “Vallahi bu yiğidi gözüm
gördü, gönlüm sevdi” diyerek kızını Kan Turalı’ya verir (Özçelik, 2016, s. 715). Anlatmanın
devamında ise tekfurun kızını Kan Turalı’yla göndermekten pişman olması ve
arkalarından birlik göndermesi dikkat çekicidir. Bu kapsamda Kan Turalı tüm
mücadeleleri kazanarak sevgilisini alıp iline dönerken düşmanın pişman olması, sözünden
dönmesi, askerî bir hile ile arkasından ordu göndermesi söz konusudur (Abdulla, 2019, s.
96). Burada dikkat çekici bir savaş stratejisi olarak Kan Turalı’nın yiğitleri tarafından
övülmeyi isteyerek cesaretini toplamaya çalışması, yiğitler tarafından çocukluk anılarına
götürülerek bütün yaşamının ve kahramanlıklarının hatırlatılması söz konusudur.
Görüldüğü gibi Kan Turalı anlatması esasen baştan sona savaş stratejilerinin
merkezde bulunduğu bir yapıya sahiptir. Devenin ağzının bağlanmaması ile
gerçekleştirilen hile, Kan Turalı’nın yorulması, kırk yiğidin övgüleri, olası bir yenilgiyi
önleme amaçlı uygulanan bir strateji olarak bu övgülerde Kan Turalı’nın başarısızlığınım
aynı zamanda Oğuzların itibarının zarar göreceğinin hatırlatılması söz konusudur. Sözün
gücü, Tanrısallığı, kaosu kozmosa dönüştürücü etkisi, Oğuz erlerinin övgü ve alkış sözleri
aracılığıyla hatırlatılmakta, toplumu temsil eden bir yiğidi içinde bulunduğu zor
zamanlarda kendisine getirmek, gücünü, cesaretini toplayarak tekrar savaşmasını ve
kazanmasını sağlamak işleviyle kullanılmaktadır. Geçmişini, kahramanlıklarını, ilini,
töresini, ailesini hatırlatmak suretiyle kahramanı savaşa odaklaması bakımından övgü,
övme yoluyla olağanüstü biçimde savaşarak veya olağanüstü güç yardımıyla savaşı
kazanma yöntemi, Dede Korkut’ta özel bir savaş stratejisi olarak dikkat çekmektedir.
Yine, Kazılık Koca Oglı Yegenek anlatmasında da en kahraman Oğuz beyleri düşmanı
alt edemeyip, yirmi dört sancak beyi tekfurun elinde perişan olurken Kazılık Koca oğlu
Yegenek Yaradan’ı uzunca överek; “Birliğine sığındım, sahibim Kadir Tanrı, medet senden!
Kara giysili kâfire at sürerim, işimi sen onar!” diyerek at sürüp başarıya ulaşır (Özçelik,
2016, s. 725). Burada savaş stratejisi olarak dua ve övgü sözleri, her biri sayısız epitete
sahip 24 kahraman Oğuz sancak beyinin kâfire yenilmek üzere bulunduğu bir bağlamda
devreye girmekte, “taze delikanlı” hem babasını kurtarmanın azmi hem de övgüsünün
neticesinde, Yaradan’ın inayetiyle düşmanı kırıp onlara galip gelebilmektedir.
Savaş Stratejisi Olarak Uyku, Uykudan Uyanma ve Uyandır(ıl)ma
Oğuznameler içinde başta Kan Turalı anlatması olmak üzere pek çok anlatmada
dikkat çeken bir diğer stratejik unsur ise uykudur. Özellikle epik anlatmaların genelinde
olduğu gibi uyku, değiştirip dönüştürücü ve çeşitli durumlara geçiş sağlayıcı bir metafor,
motif olarak Dede Korkut’ta da yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır (Temur, 2018).
Çatışma alanında, savaş meydanında uykuya dalma, uyku sonrası esir düşme gibi çeşitli
durumların anlatmada bir yandan değiştirici ve dönüştürücü bir etkiye sahip olurken
diğer yandan da Oğuzların “Oğuz uykusu”nun (Kaya, 2016) kendine özgü nitelikleriyle
dikkat çektiği görülür. Bu anlamda anlatmalarda Oğuzların başına olumsuz anlamda her
ne geliyorsa uykularında veya uykularından geldiği Kan Turalı anlatmasında; “O zamanda
Oğuz yiğitlerine ne bela gelse uykudan gelirdi” şeklinde ifadesini bulmaktadır. Nitekim
Kan Turalı, büyük bir mücadele sonucunda, stratejik başarıyla evleneceği kızı alıp
dönerken güzel bir yere otağını kondurup burada yer içer, eğlenir ve sonrasında uykusu
1205
Ahmet Keskin
gelince uyur. Tam bu sırada kız; “Benim sevenlerim çoktur. Birden akın edip, gelip,
yiğidimi tutup öldürmesinler, akça yüzlü ben gelini tutup atamın anamın evine
götürmesinler” (Özçelik, 2016, s. 715) diyerek Kan Turalı uyurken onun atına zırh giydirip
kendi de zırh giyinip mızrağını eline alarak yüksek bir yere çıkarak etrafı gözetlemeye
başlar. Böylece, Kan Turalı’nın uykuya dalarak yaptığı stratejik hatayı yeni bir strateji ile
örterek, birazdan baskına gelen altı yüz kişilik birliğe karşı teyakkuz hâlinde bekler.
Burada, stratejik olarak büyük bir hata yapan, “uyuyan bir yiğidin”, yine stratejik olarak
uyanık kalan ve savaş hazırlığı yapan bir kadın kahraman tarafından “uyandırılması”,
kurtarılması söz konusudur.
Nitekim, tekfur kızını Kan Turalı ile gönderdiği için pişman olur ve zırhlı, kara giysili,
kılıçlı, altı yüz kâfir seçer. Bu ordu hızlıca at sürerek Kan Turalı ve Selcan Hatun’un
beğenip çadır diktiği yere ulaşırlar. Selcan Hatun uyanık ve hazırlıklı olduğu için
geldiklerini görür ve hemen Kan Turalı’ya; “Gafil olma, kara başını kaldır yiğit! Kara çekik
görklü gözünü aç yiğit! Bileklerinden ak ellerin bağlanmadan, Ak alnın kara yere
tepilmeden, ansızın görklü başın kesilmeden, alca kanın yeryüzüne dökülmeden; düşman
yetişti, düşman geldi, n’oldu sana, ne yatarsın? Kalk yiğit!” ve; “Yiğidim, üzerine düşman
geldi. Uyandırmak benden, savaşıp hüner göstermek senden” (Özçelik, 2016, s. 716)
sözleriyle biten uyarısıyla haber verir. Böylece, savaşın kendi lehlerine dönüşündeki
kırılma noktasının en önemli stratejik hamlesini gerçekleştirmiş olur.
Yine, uyku motifinin çok belirgin olduğu Öşün Koca Oğlu Segrek anlatmasında,
kardeşi Egrek’i esaretten kurtarmak üzere yola çıkan Segrek uykuya dalar. Segrek’in
bindiği aygır, düşmanların geldiğini duyar ve yuları çekerek Segrek’i uyandırır. Segrek
uykusundan uyanıp kâfiri kılıçtan geçirir, kaleye tıkar ancak uykusunu yenemeyip yine
atının yularını bileğine geçirerek yerine gidip yeniden uyur. Kâfir bu sefer yüz kişi saldırır,
at yine Segrek’i uyandırır. Segrek kâfirleri kılıçtan geçirip kaleye tıkar ama yine atının
yularını bileğine geçirir, uykusuna yenilip dönüp yine uyur. At, Segrek’in bileğinden
boşanıp kaçar. Tekfur bu sefer üç yüz kişi ile saldırmalarını ister ama askerler “Segrek
kökümüzü keser” diyerek korkup saldırmak istemez. Tekfur; “Dinsizin hakkından imansız
gelir” diyerek Egrek’i Segrek’in üzerine göndermek için bir tuzak planı hazırlar. “Egrek,
tekfur sana himmet etti. Şurda bir deli yiğit yolcunun yolakçının, çobanın çoluğun
ekmeğini alır. Tut o deliyi öldür, seni bırakıverelim, çek git” tuzak sözlerine karşılık Egrek;
“Peki, olur” der (Özçelik, 2016, s. 752).
Kâfirler Egrek’i zindandan çıkarıp saçını sakalını keserler. Bir at, bir kılıç ile üç yüz
kâfiri yoldaşlığına vererek Segrek’in yanına gönderirler. Egrek; “gelin birlikte gidelim,
tutalım” deyince kâfirler; “Tekfurdan sana buyruk oldu, sen var” derler. Egrek; “şimdi ben
gideyim, elini ayağını bağlayayım, sonra siz gelesiniz” deyip Segrek’in uyuduğu yere varır.
Egrek’in Segrek’i gördüğündeki sözleri; “Baktı gördü ki ayın on dördüne benzer bir güzel
ela gözlü genç yiğit burçak burçak terlemiş uyur. Gelenden gidenden haberi yok. Dolandı,
başı ucuna geldi baktı ki belinde kopuzu var, çıkarıp eline aldı” (Özçelik, 2016, s. 752-753)
şeklindedir. Görüldüğü gibi burada da yine düşmana değil uykusuna yenilen bir Oğuz
yiğidi vardır ve düşman da ona yeni stratejik hamlelerle yanaşarak yenmeye
çalışmaktadır. Uykudan uyanmakta zorlanan fakat gücüyle düşmanı yenen, yeni
stratejilerle kardeşiyle savaştırılmak istenilen bir yiğidin gidip bulduğunda kardeşinin de
uykuda olduğunu gördüğü bir durum söz konusudur. Oğuz miti burada kopuzu, kopuzla
söylenen sözleri, kardeşin kardeşi öldürmesini engelleyici, daha açık ifadeyle Oğuz’u derin
uykusundan uyandırıcı bir olgu, sihirli bir araç, stratejik bir unsur olarak devreye
sokmaktadır. Bu doğrultuda Egrek, kopuzu eline alıp kardeşine şunları söylemektedir:
“Davranıp yerinden kalkan yiğit! Yelesi kara, savaş atını butun binen
yiğit! Arku Beli Ala Dağdan gece aşan yiğit! Akıntılı görklü suyu dilip
geçen yiğit! Gurbete gelen yatar mı olur? Benim gibi bileklerinden ak
1206
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
ellerini bağlatıp domuz ahırında yatar mı olur? Ak sakallı babasını, ak
saçlı anasını ağlatıp sızlatır mı olur? Ne yatarsın yiğit? Gafil olma, görklü
başını kaldır yiğit! Ela gözünü aç yiğit! Kadir Allah’ın verdiği tatlı canı
uyku almış yiğit! Bileğinden kollarını bağlatma! Ak sakallı babanı, yaşlı
ananı ağlatma! Ne yiğitsin, güçlü Oğuz ilinden gelen yiğit? Yaradan hakkı
için kalk! Dört yanını kâfir sardı, belli bil!” (Özçelik, 2016, s. 753)
Kardeşinin bu sözleriyle sıçrayıp kalkan Segrek, kılıcının kabzasına yapışır. Egrek’e
saldıracakken elinde kopuzu görerek “Mere kâfir, Dedem Korkut’un kopuzu hürmetine
vurmadım. Eğer elinde kopuz olmasaydı, ağamın başı için seni ikiye bölerdim!” (Özçelik,
2016, s. 753-754) der. Segrek, abisinin elinden kopuzu çekip alarak; “Şafak vakti yerimden
kalktığım kardaş için. Ap ak atlar koşturmuşum kardaş için. Kalenizde tutsak var mıdır,
kâfir? söyle bana! Kara başım kurban olsun kâfir sana!” deyince ağabeyi Egrek; “Ağzın için
öleyim kardaş! Dilin için öleyim kardaş! Kalarda koparda yerini sorar olsam yiğit, ne
yerdir (Yiğit sen nerelisin?). Karanlık gecede yol şaşırsan ümidin nedir? Büyük bayrak
taşıyan hanınız kim? Savaş günü önden at koşturan alpiniz kim? Yiğit, senin baban kim?
Alp er, erden adını saklamak ayıp olur. Adın nedir yiğit, beşikte bırakıp gittiğim
kardeşçiğim misin?” (Özçelik, 2016, s. 755) deyince Segrek ağabeyine; “Yaşadığım yer, gün
ortası. Karanlık gece içinde yol şaşırsam ümidim Allah. Büyük bayrak taşıyan hanımız
Bayındır Han. Savaş günü at koşturan alpimiz Salur Kazan. Babamın adını sorarsan, Öşün
Koca. Benim adımı sorarsan Segrek. Kardaşım varmış, adı Egrek, beşikte bırakıp gittiğin
kardeşinim” diye cevap verir. Kardeş olduklarını anlayan Egrek ve Segrek birlikte kâfirin
üzerine yürüyerek düşmanlarını kılıçtan geçirip kaleye dökerler (Özçelik, 2016, s. 756).
Yine, Salur Ḳazan’ın tutsak olduğu anlatmada Kazan’ın tutsak olması da uykusu
yüzündendir. Tırabuzan tekfuru, beylerbeyi Han Kazan’a bir şahin göndermiştir. Kazan,
şahinlerle ava çıkar, avda Kazan şahini kazları avlaması için havalandırır ama şahin
Tomanın Kalesi’ne iner, geri dönmez. Kazan üzülüp şahinin ardına düşer, dere tepe aşıp
kâfir eline gelir ve Kazan’ın kara gözünü uyku basar. Beyler “dönelim” der ama Kazan
“biraz daha ileri gidelim” der. Bir kale görür ve “beyler gelin yatalım” der. “Kazan’ı küçücek
ölüm tuttu, uyudu. Meğer hanım, Oğuz beyleri yedi gün uyurdu, onun için küçücek ölüm
derlerdi” (Özçelik, 2016, s. 757) şeklinde aktarılan bu kısımda casus tekfura; “Bir bölük atlı
geldi, içinden beyleri yattı uyudu” diye haber gönderir. Tekfur adam gönderip bunların
Oğuz erenlerinden olduğunu anlayınca askerlerini üzerlerine gönderir. Kazan’ın beyleri
düşmanın geldiğini görürler ve kâfirle cenk ederler. Kâfirler Kazan’ın yirmi beş beyini
şehit edip Kazan’ın üzerine üşüşüp uykusunda tutup elini ayağını sıkı bağlayıp bir arabaya
yükleyip urganla çeker. Yolda Kazan araba gıcırtısından uyanıp elindeki urganları
kopartarak arabanın üzerine oturur, elini eline çalıp kas kas güler (Özçelik, 2016, s. 757).
Uykunun esarete ve yenilgiye yol açan başlıca unsurlardan biri olduğuna işaret eden bu ve
benzeri örneklerle Oğuz uykusu, savaş stratejileri bağlamında önemli bir motiftir ve konu
bu çerçevede daha derinlikli çalışmalara konu edilebilecek niteliktedir.
Savaş Stratejilerini Şekillendirici Bir Eylem Olarak Esaret
Oğuznamelerde savaşla ilgili bir diğer unsur esarettir ve anlatmalarda en önemli
başlıklardan biridir. Beylerin esir alınması ve kurtarılması anlatmaların en önemli kurgu
unsurlarındandır. Dirse Han Oğlu Boğaç Han anlatmasında Dirse Han esir edilir. Salur
Kazan anlatmasında da esaret ön plandadır. Bamsı Beyrek gerdek gecesi naibi sayesinde
ölümden kurtulur ama esir alınır, on altı yıl esir kalır. Kazan ve oğlu Oruz’un anlatması
bütünüyle tutsaklık üzerine kurgulanmıştır. Bu bakımdan Dede Korkut anlatmalarında
babaların oğullarını, oğulların babalarını ve kardeşlerini, yiğitlerin birbirlerini düşman
esaretinden kurtarmaları en temel aksiyonlardandır (Abdulla, 2019, s. 141-142). Bu
esaretlerde ve esaretten kurtarma/kurtulma süreçlerinde ise sürekli bir strateji geliştirme
söz konusu edilir. Bu bakımdan tutsaklık ve kurtulma/kurtarma, Oğuzları savaşa ve
1207
Ahmet Keskin
mücadeleye motive eden, kendilerini koruma içgüdüsünü canlı tutan stratejik hususlardan
biri olarak anlatmalarda sürekli ön plana çıkartılır.
Oruz’un tutsak olduğu anlatmada henüz hiç savaşmamış olmasına karşın babasının
savaştığını bir tepeden bir müddet izledikten sonra dayanamayan Oruz kendisini savaşın
ortasına atarak gösterdiği mücadele sonrasında düşmana esir düşer (Özçelik, 2016, s.
686). Oğuz destanlarında birey ve anlatı kurgusu üzerindeki en büyük dönüştürücülerden
biri, kahramanların düşman eline geçmesidir. Örneğin Dirse Han, kırk namerdinin yalan ve
iftiralarına kanınca, en büyük cezayı almakta, boynuna ilmik geçirilip sürüklene sürüklene
kâfir illerine esir götürülen bir beyin ümitsizliğinde iken, oğlu tarafından esaretten
kurtarılmaktadır. Kazılık Koca tam on altı yıl hisarda tutsak olur.
Salur Kazan’ın tutsak olduğu anlatmada tekfurun hanımı Kazan’ın nasıl biri
olduğunu merak eder ve “varayım Kazan’ı göreyim nasıl biridir, bunca adamlara darb
vururmuş” diyerek bir gün zindancıya kapıyı açtırıp Kazan’la konuşur. “Kazan Beg nasıldır
hâlin? Hayatın yer altında mı hoştur yoksa yeryüzünde mi hoştur? Hem şimdi ne yersin, ne
içersin ve neye binersin?” diye sorunca Kazan; “Ölülerine aş verdiğin vakit ellerinden
alırım; hem ölülerinizin güçlüsüne binerim, güçsüzlerini yedekte tutarım” diye cevap verir.
Tekfurun hanımı; “Dinin için Kazan Beg! Yedi yaşında bir kızcağızım öldü, lütfen ona
binme!” deyince Kazan; “Ölülerinizde ondan güçlüsü yoktur, hep ona binerim” diye cevap
verir. Tekfurun karısı; “Vay, senin elinden ne yeryüzünde dirimiz ve ne yeraltında ölümüz
kurtulurmuş” diyerek kocasına gelip; “Kerem eyle, o zalimi kuyudan çıkar. Kızcağızın
belini üzer a! Yeraltında kızcağızıma binermiş, kalan ölülerimizi toplarmış hem ölülerimiz
için verdiğimiz yemeği ellerinden çekip alıp yermiş. Onun elinden ne ölümüz ne dirimiz
kurtulurmuş. Dinin aşkına o eri kuyudan çıkar” deyince tekfur, Kazan’ın kuyudan
çıkarılması emrini verir. Kazan kuyudan çıkartılır ve “And iç ki bizim elimize düşmanlığa
gelmeyesin. Hem bizi öv Oğuz’u aşağıla, seni bırakıverelim, çek git” deyince Kazan; “Ben
yeryüzünde adam övmem. Bir adam getirin bineyim, sizi öveyim” (Özçelik, 2016, s. 758)
diye cevap verir.
Burada Kazan’ın esaretten kurtulma sürecinde geliştirdiği son derece dikkat çekici
bir strateji söz konusudur. Kazan, getirilen adamı öldürdükten sonra üstüne çıkıp;
“Kopuzumu getirin sizi öveyim.” diyerek uzun uzun kendi geçmişinden bahsederek şunları
söyler:
“On bin erden düşman gördümise oyunum, dedim. Yirmi bin er düşman
gördümise kaçmadım. Otuz bin erden düşman gördümise ottan saydım.
Kırk bin er düşman gördümise yan yan baktım. Elli bin er düşman
gördümise teslim olmadım. Altmış bin düşman er gördümise alışmadım.
Seksen bin er düşman gördümise ürpermedim. Doksan bin er düşman
gördümise zırh giymedim. Yüz bin er düşman gördümise yüzümü
dönmedim. Yüzü dönmez kılıcımı ele aldım. Muhammed’in dini aşkına
kılıç vurdum, ak meydanda yumru başı top gibi kestim. O zaman da
“erim, beyim!” diye övünmedim. Övünen erleri hoş görmedim. Eline
girmiş iken mere kâfir öldür beni, yitir beni! Kara kılıcını vur boynuma,
kes başımı. Kılıcından saparım yok, kendi aslım, kendi köküm
aşağılamam yok. Oğuz erenleri dururken seni övmem yok.” (Özçelik,
2016, s. 759)
Kazan’ın bu doğrultudaki şu sözleri de dikkat çekicidir:
“…kılavuzsuz yol başaran Kazan er idim. Yedi başlı ejderhaya yetişip
vardım, heybetinden sol gözüm yaşardı. ‘Hey gözüm, namert gözüm, kötü
gözüm! Bir yılandan ne var ki korktun’ dedim. Orda dahi ‘Erim, beyim!’
diye övünmedim. Övünen erenleri hoş görmedim. Altı defa Oğuz vardı,
alamadı o kaleyi. Altı baş erle ben Kazan vardım, altı güne bırakmadım,
1208
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
onu aldım. Kilisesini yıkıp yerine mescit yaptım, ezan okuttum. Kızını,
gelinini ak göğsümde oynattım, beylerini kul ettim. O zaman da ‘Erim,
beyim!’ diye övünmedim. Övünen erenleri hoş görmedim. Kilisesini
yıktım, mescit yaptım; altını gümüşü yağmalattım. Kendi aslım kendi
köküm aşağılatmam yok. Oğuz erenleri dururken seni övmem yok…Ak
Kaya’nın kaplanının erkeğinde bir köküm var, Alaca renkli tüylü
koyununu gezdirmeyecek. Ak Saz’ın aslanının erkeğinde bir köküm var,
Alaca kısraklarını yaşatmayacak. Boz kurt yavrusu erkeğinde bir köküm
var, Alaca renkli tüylü koyununu gezdirmeyecek. Ak sungur kuşu
erkeğinde bir köküm var, ala ördek, kara kazını uçurmayacak. Güçlü
Oğuz elinde bir oğlum var, Oruz adlı, bir kardaşım var, Kara Göne adlı,
yeniden doğanını yaşatmayacaklar. İt gibi hav hav eden çirkin huylu,
küçücek domuz şölenli, bir torba saman döşekli, yarım kerpiç yastıklı,
yonma ağaç Tanrılı köpreğim kâfir! Oğuz erenleri dururken seni övmem
yok. İşte öldürürsen mere kâfir öldür beni; Öldürmezsen, Kadir Allah izin
verse öldüreyim kâfir seni.” (Özçelik, 2016, s. 760-762)
Görüldüğü gibi bu anlatmada da yaptıklarını hatırlatarak düşmana karşı psikolojik
üstünlük kuran, gayrinizami harp yöntemlerini uygulayan bir beyin bu sözlerle
başvurduğu, bütünüyle bir savaş stratejisi söylemi dikkat çekicidir. Kazan kendi obasını,
erenlerini, oğlunu, dinini, töresini övüp düşmanının töresini, inançlarını, yurdunu
aşağılayan bu söylemiyle kâfirleri stratejik hataya zorlamaktadır. Nitekim kâfirler, “Bu bizi
övmedi, gelin bunu öldürelim” derler ama sonra “Bunun oğlu var, kardeşi var, bunu
öldürmek olmaz” (Özçelik, 2016, s. 762) diyerek Kazan’ı domuz damına hapse atarlar.
Kazan’ın Oğuz erenlerinin gücünden, yiğitliğinden bahsetmesi düşmanlarında, eğer
Kazan’ı öldürürlerse başlarının daha büyük belaya gireceğine dair bir etki uyandırmış,
düşmanlarının Kazan’ı öldürmekten korkup vazgeçmesine yol açmıştır. Burada da dikkat
çekici psikolojik bir harp yöntemi, zekâ ile kurgulanmış stratejik bir kurtuluş süreci söz
konusudur.
Kazan yeniden hapse atıldıktan sonra, anlatmanın ikinci aşamasında da bütünüyle
stratejik hamlelerle ilerleyen psikolojik bir harp akışı görülür. Oğuz beyleri yol üstünde
“kâfirin Ayasofyası”na gelirler, burası gayet sarp bir kilisedir, burada kâfirin keşişi vardır.
Oğuz beyleri attan inip tüccar giysisi giyip tüccar kılığında katır deve çekip gelirler.
Kâfirler bakıp gelenlerin tacire benzemediğini düşünüp kaçarlar. Kaleye girip kapılarını
kapatırlar, gelenlere “kimsiniz” diye sorduklarında “tüccarlarız” cevabını alırlar. Kâfirler;
“yalan söylersiniz” diyerek Oğuz beylerini taşa tutarlar. Tekfurun sığır çobanı kalenin
alındığını görüp tekfura haber verir. Tekfur beylerini toplayıp “bunlara ne iyilik yapalım”
diyerek ne yapacaklarını konuşurlar. Beyler; “bunun çaresi odur ki Kazan’ı çıkaralım,
onlarla savaştıralım” diyerek Kazan’ı çıkarıp tekfurun önüne getirirler. Tekfur; “Kazan Beg,
üzerimize düşman geldi. Bu düşmanı üzerimizden uzaklaştırırsan seni bırakıverelim, hem
haraç ödeyelim, sen de ant iç ki bizimle düşmanlığa gelmeyesin” derler. Kazan; “Vallah
billah, doğru yolu görürken eğri yoldan gelmeyelim” deyince kâfirler “Kazan iyi ant içti”
deyip sevinirler. Tekfur askerini toplayıp meydana gelir, çadır diktirir, kâfirin askeri
Kazan’ın üzerine yığılır. Kazan’a zırh getirip, kılıç, mızrak, gürz ve diğer savaş aletlerini
giydirip donatırlar. Savaş meydanında Oğuz erleriyle Kazan savaşırken oğlunu tanır ve
Kazan ile oğlu bu sefer kılıç-kalkanla savaşarak düşmanı birlikte kırarlar (Özçelik, 2016, s.
763-766). Böylece, anlatma boyunca gereken stratejik hamleler sonucunda esaretten
kurtuluş ve başarı söz konusu olmaktadır.
Savaş Stratejisi Olarak Askerî Casusluk
Oğuznamelerde dikkat çeken bir diğer stratejik husus ise askerî casusluktur.
Anlatmaların pek çoğunda askerî casuslukla ilgili unsurlara rastlamak mümkündür. Salur
Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy’da, “kâfirün casusu casusladı” ifadesindeki “casus” ve
1209
Ahmet Keskin
“casuslamak” sözcükleri de askerî birer terim olarak değerlendirilebilir. Kâfirlerin
casusları vardır ve sürekli Oğuz beylerini gözleyerek onları casuslamaktadır. Kazan ve
oğlu Oruz ava çıktıklarında av avlayıp kuş kuşladıktan, sığın geyik yıktıktan sonra gök alan
güzel çimene çadır dikerek birkaç gün beyler ile yiyip içmeye başlar. Tam bu sırada Başı
Açık Tatyan Kalesi’nden, Aksaka Kalesi’nden kâfir casusları beylerin bu hâllerini görerek
tekfura; “Hay, ne oturursun? İtini ulutmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan
oğlancık ile bitkin düşmüş yatıyorlar” demesiyle on altı bin kara giysili kâfir ata binip
Kazan’ın üzerine at koşturup baskın yaparlar (Özçelik, 2016, s. 82-83; 638; 682-683).
Burada, “Sü uyur düşman uyumaz” söylemince, uykusunda ya da gafletinde basılan
bir Oğuz toplumu söz konusudur ve anlatmalarda sıklıkla düşmana karşı hazırlıksız
yakalanma söz konusudur. Burada yine ilginç olan, Kazan’ın anlatma başında toy
kurdurtup eğlence yaptırırken, ağlayarak oğlunun kahramanlık göstermediğini söylemesi
ve oğlunun da babasının kendisine kahramanlık öğretmediği şeklindeki cevabın Kazan’ı
keyiflendirmesidir. Kazan tam bu sırada; “Beyler! Siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi
dağıtmayınız. Ben bu oğlanı alayım, ava gideyim” sözleriyle, beylere danışmadan, anlık
aldığı bir kararla harekete geçer. Aynı durum, Kazan’ın evinin yağmalanmasıyla
sonuçlanan süreçte de benzer biçimde yaşanmış olduğundan, burada bilinçsiz bir şekilde
alınan, “Kalın Oğuz Beyleri”nin bütününün onayı olmadan başlayan bir av yolculuğu, yine
düşman akınına yol açmıştır. Sürekli ikaz hâlinde bulunması gereken ve attığı, atacağı her
adımda, alacağı her kararda düşmanlarına karşı stratejik davranması gerektiği hâlde bir
an buna dikkat etmediğinde Oğuz toplumunun mevcut düzeni birden düzensizliğe
evrilmektedir. Mit, bu bakımdan tüm Oğuz toplumunu, devletini, milletini, anlatmalardaki
olay ve olgular, eylemler ve söylemler aracılığıyla uyarmakta, stratejik anlamda güçlü bir
hazır bulunuşluğa, topyekun teyakkuza çağırmaktadır.
Bununla birlikte Oğuz beyleri de kendilerinin ya da eşlerinin, kahramanlarının
dikkatleriyle belalardan kurtulmakta, Oğuz uç boylarının ve alanlarının güvenliği beylerin
özel dikkatleriyle sağlanmaktadır. Begil Oġlı Emrenüŋ Boyı’nda bu durumla ilgili ayrıntılar
belirgindir. Yine aynı anlatmada, babasının ayağı kırıldığı için düşman üstüne tek başına
gitmek zorunda kalınca oğlanı zırhıyla, atıyla, tıpkı Begil gibi donatırlar ve oğlan üç yüz
yiğidi yanına alıp savaş meydanına gider. Kâfirler “Bu at Begil’indir, biz kaçarız” derler ve
tekfur “Mere iyice bakın! Bu gelen Begil ise sizden önce ben kaçarım” der. Gözcü gözler ve
tekfura; “At, silah ve miğfer Begil’in, Begil içinde değil” der. Tekfur; “Yüz adam ayrılın,
gürültü yapın, oğlanı korkutun! Oğlan kuş yürekli olur, meydanı bırakır kaçar” der
(Özçelik, 2016, s. 742). Karşılıklı savaş stratejilerinin daha başlangıçtan belirdiği bu
anlatmanın devamında kâfirler oğlana şunları söyler:
“Oğlan oğlan, ay oğlan! Haramzade oğlan! Altında al aygırı zayıf oğlan!
Elindeki mızrağı kırık oğlan! Ak tozlu yayı gevşek oğlan! Okluğunda
doksan oku ince oğlan! Yanındaki yoldaşları çıplak oğlan! Kara gözleri
zayıf oğlan! Sögli melik sana çok öfkelendi; ‘Meydandaki şu oğlanı tutun,
bileklerinden ak ellerini bağlayın, hemencecik görklü başını kesin, alca
kanını yeryüzüne dökün!’ dedi. Ak sakallı babanı ağlatma! Ak saçlı ananı
sızlatma! Yalnız yiğit alp olmaz, yavşan otu dibi berk olmaz. Belası gelmiş
kavat oğlu kavat! Geri dön buradan!” der (Özçelik, 2016, s. 743).
Begil ise şöyle cevap verir:
“Saçma sapan konuşma, mere itim kâfir! Altımdaki al aygırımı ne
beğenmezsin? Seni gördü oynar. Omzumdaki demir zırhım omzumu
kısar. Kara polat uz kılıcım kınını doğrar. Kargı dalı mızrağımı ne
beğenmezsin? Göğsünü delip göğe parlar. Akça tozlu katı yayım inim
inim inler. Sadağımdaki okum kabını deler. Yanımdaki yiğitlerim savaş
1210
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
ister. Alp ere korku vermek ayıp olur. Beri gel mere kâfir, boy ölçüşelim.”
(Özçelik, 2016, s. 743-744)
Görüldüğü gibi söyleşmelerde karşılıklı savaş stratejileri ve psikolojik harp
yöntemlerinin odağında psikolojik bir yıpratma isteği ile stratejik bir moral bozma,
psikolojik üstünlük kurma, yenilgi hissi verme isteği belirgindir. Begil, düşmana verdiği
cevaplarla, geliştirdiği stratejiyle psikolojik üstünlüğü eline alır, korkmadığını bildirerek
hem kendini hem de yanındakileri savaşa iyice hazırlar. İyice yorulup gücü tükenince
Allah’a yalvarır ve yardım ister. Kâfir; “oğlan, yenilince tanrına mı yalvarırsın? Senin bir
tanrın varsa benim yetmiş iki puthanem var” deyince oğlan; “Ya asi melun! Sen putlarına
yalvarırsın, ben âlemleri yoktan var eden Allah’ıma sığındım” (Özçelik, 2016, s. 745)
deyince Hak Te’âlâ Cebrail’e, Begil’e kırk savaşçı kuvveti verdiğini söyler. Bunun üzerine
Begil kâfiri kaldırıp yere vurur, şahin gibi kâfirin boğazına yapışır, kan burnundan çeşme
gibi fışkıran kâfir aman dileyerek “Sizin dine ne derler? Dinine girdim” der ve şehadet
getirerek Müslüman olur (Özçelik, 2016, s. 745). Allah’a güvenme ve sığınma sonucunda,
çok güçlü ve kalabalık bir düşmana galip gelme stratejik olarak hem Tepegöz’de hem de
Begil’de benzer biçimde karşımıza çıkar. Burada inanç, azim ve zaferin birlikteliğinde,
başarıya götüren bir stratejik tutum söz konusudur.
Fiziki-Stratejik Konumlan(dır)ma Bağlamında Savaş Düzeni
Oğuznamelerde savaş stratejisi bağlamında dikkat çeken bir başka husus da savaş
düzenidir. Bu anlamda Oğuz beylerinin tıpkı toylarda olduğu gibi savaşlarda da mevkileri
bellidir. Öte yandan metinde savaş sahnelerinde Oğuz beyleri ve yiğitleri daima “döne
döne savaşırlar. “Döne döne savaştılar” ifadesi bu anlamda, hemen tüm anlatmalarda ve
ilgili anlatmalarda geçen savaş sahnelerinde bir kalıp anlatım unsuru olarak dikkat
çekmektedir. “Döne döne savaşmak” ile Türklerin en bilindik savaş stratejilerinden biri
olan hilal taktiğine vurgu yapıldığı açıktır. Salur Kazan'ın evinin yağmalanması boyunda,
Kazan Han’ın Şökli Melik’e karşı yaptığı cenkte; “Taş Oğuz beyleri ile Delü Tündar sağdan
depti. Cilasun yiğitleri ile Kara Göne oğlu Delü Budak soldan depti. İç Oğuz Beğleri ile
Kazan dipe depti” şeklinde Oğuz beylerinin savaştaki nizamı vurgulanmıştır. Ordunun sağ
ve sol kollardan yani kanatlardan oluşması ve merkezde, dipte Kazan Han’ın bulunması
birçok Türk devletinde değişmeyen bir husustur.
Osmanlı savaş düzeninde olduğu gibi Oğuz ordusu da düşman karşısında “hilal” veya
“nal” şeklinde düzenlenir. Sağ ve sol kanatlar bu hilalin iki ucunu tutar ve merkezde, savaşı
idare eden başbuğ ve ordusunun ağırlığı bulunurdu? Aynı tasvir Uruz’un tutsak olduğu
boyda da tekrarlanmaktadır. Bu anlatmada, Oğuz beylerinin kâfir hasımları “sağ tarafta
Kara Tüken Melik’e Tündar karşu geldi. Sancubanı yere çaldı, depretmedi, başın kesti.
Boyu uzun Burla Hatun kâfiri kılıçladı” şekilde belirtilmiştir. Bu boydaki savaş tasvirine
göre savaş düzeni sol kolda Boğaçık Melik, Kara Göne/Kara Budak (İç Oğuz), dipte
(merkez) Şökli Melik, Salur Kazan (İç Oğuz), sağ kolda Kara Tüken Melik, Delü Tündar (Taş
Oğuz) yer almaktadır. Oğuz askerî teşkilatında daima bu beylerin rol oynadığını
görüyoruz. Buradan da anlaşılıyor ki, ordunun sağ kolunu Kıyan Selçuk oğlu Delü Tündar
idare etmekte ve bu kolda Taş Oğuz, yani Boz-Oklar bulunmakta. Sol kolda ise İç Oğuzdan
Kara Göne veya oğlu Kara Budak bulunmaktadır. Kendisi de İç Oğuz'dan (Üç Ok) olan
Kazan Han ise İç Oğuz beyleri ile merkezde yer alır. Kazan Han'ın oğlu Uruz veya kardeşi
Kara Göne “alay bağlayıp” savaş düzeninde orduya komuta eder. Bu düzenlenen avlar için
de geçerlidir (Bulduk, 2019, s. 157-158).
Bununla birlikte, Uruz’un tutsak olduğu boyda Kazan Han yaralanıp zor durumda
kalınca Oğuz kahramanları (1) Kazan Bey'in hatunu; kırk ince belli bey kızı ile Boyu Uzun
Burla Hatun, (2) Kazan Bey'in kardeşi Kara Göne, (3) Kıyan Selçuk oğlu Delü Dündar, (4)
Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin, (5) Kam Püre Beg oğlu Bamsı Beyrek, (6) Kazılık Koca oğlu
1211
Ahmet Keskin
Beg Yeğenek, (7) Yiğirmidört boyun okşayan Delü Tündar (Aruz Koca olmalı), (8) Bin
kavim başları Döğer, (9) Bin Büğdüz başları Emen, (10) Dokuz Koca başları Aruz
sıralamasıyla savaşa iştirak ederler. Genelde üst sıralarda bulunan beylerin savaştaki
mevkileri değişmez iken alt sıralarda bulunan beylerin sırası bazı boylarda değişikliklere
uğramaktadır. Nitekim Aruz Koca’nın Taş Oğuz’un başçısı olmasına rağmen, savaş
sırasında sonda yer alması, olaylardaki menfi rolü ile beylerin mevkisinin değişebildiğim
gösterir. Diğer bir dikkat edilecek husus ise destanlarda hiçbir rolü olmayan beylerin
burada sıralamaya girmesidir ki bu durum Oğuz destanlarında daha önce tarihi rolleri
gereği bulunan boyların Dede Korkut’a ilave edilme ihtiyacı duyulduğunu gösterir
(Bulduk, 2019, s. 158-159). Bu bakımdan sahada savaşırken fiziki konumlanmadaki
kuralların Oğuz savaş stratejileri ve hiyerarşisi içinde önemli yer tuttuğu, anlatılar
üzerinden de anlaşılabilmektedir.
Savaşa Hazırlık ya da Arkaik Bir Savaş Stratejisi Olarak Av
Çalışmada son olarak savaş ve av ilişkisi ve bu bağlamda bir savaş stratejisi olarak
av üzerinde de durmak yerinde olacaktır. Çünkü tüm epik anlatmalarda olduğu gibi
Oğuznamelerde de av ve savaş ilişkisi belirgindir. Savaş hazırlığı ya da pratiği olarak avın
mitolojik dönemlerden beri birbirleriyle olan güçlü ilişkisi, Dede Korkut Oğuznameleri
üzerinde yapılan çeşitli çalışmalarda vurgulanmıştır (Yazıcı, 2008; Kaya, 2009; Çelik,
2019; Değer, 2019). Anlatmalarda kahramanların, beylerin ve toplumun ava özel bir
ilgisinin bulunduğu görülmekte ve bu durum av ve savaşın oldukça yakın olgular şeklinde
belirmesine yol açmaktadır. Beylerin ava olan düşkünlüğü, av kuşlarının peşinden giderek
esir düşme, avda hüner sergileme, bu hüner nedeniyle övünme ya da aşağılanma vb.
hususlar dikkate alındığında, avın adeta bir savaş hazırlığı veya savaş stratejisi olarak
görüldüğü anlaşılabilmektedir. Bu durum, Oğuznamelerin, Türklerin tarihi açıdan en eski
dönemlerine, gündelik yaşamın avcılık-toplayıcılık ve sonrasındaki savaş odaklı
sürdürüldüğü dönemlere ait hatıralarını yansıtması bakımından da dikkat çekicidir.
Oğuznamelerde çocuğun ilk avından dönüşü için özel bir toy düzenleme, avdan pay isteme,
belirli bir süre ava çıkılmadığında huzursuz olunması gibi hususlar, avın Oğuz toplum
düzenindeki yerini gösteren başlıca belirtilerdir. Bu bakımdan av, Oğuznamelerde en az
savaş kadar önem arz eden ve yine savaşla çok yakından ilişkili bulunan bir kavram olarak
ön plana çıkmaktadır.
Avla ifade edilen bazı hususların da aslında savaşa işaret ettiği, dahası av motifinin
hemen ardından savaşın söz konusu olması, Dede Korkut Kitabında av ile savaş arasında
güçlü bir ilişkinin bulunduğuna işaret etmektedir. Nitekim, Kazan’ın evinin yağmalandığı
boyda Kazan av kararı aldığında, sayısız askerle yola çıkılmaktadır. Bu durum, avla
vurgulananın savaş, sığın, geyik ile vurgulananın da aslında düşman olduğunu
düşündürmektedir. Oğuz toplumunda tek başına karar almak yasaktır ve beyler savaş
kararı alırken diğer beyleri bilgilendirir, onların görüşlerine de başvururlar. Bu da bir tür
savaş stratejisidir. Bu nedenle ava çıkma, askerî-stratejik bir öneme sahiptir ve tek başına
alınacak bir karar değildir. Bu nedenle de Kazan, av kararını tüm beylere danışarak alır.
Av, sonrasında savaşı doğuran bir unsur olarak dikkat çeker. Avdan sonra esas savaş
başlar, av, savaşın habercisidir. (Abdulla, 2019, s. 148-149).
Görüldüğü gibi Dede Korkut Oğuznameleri, savaş stratejileri bakımından son derece
zengin bir içeriğe sahiptir. Boğaç’ın boğayı, Basat’ın Tepegöz’ü, Kan Turalı’nın hayvanları
yenmesindeki savaş stratejisi ve zekâ, Banı Çiçek’in Bamsı’yı evlenip evlenemeyeceği
konusunda bir “düello”ya davet etmesi, Salur Kazan’ın evinin yağmalandığı Boy’da
Kazan’ın; “Benim yanımda götürürsem tek başına yenemez derler” şeklindeki düşüncesi
ve Karaçuk Çoban’ı ağaca bağlaması gibi pek çok husus, Dede Korkut Oğuznamelerinde
savaş stratejileri bağlamında kapsamlı incelenmeyi bekleyen çok yönlü ve derinlikli
konulardan bazılarıdır.
1212
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
Sonuç
Geçmişle hâlin, eskiyle yeninin, sözlü ve yazılı olmanın, mitle yazının savaşı olarak
da yorumlanan Dede korkut anlatmaları sözlü kültür içindeki mitik kökenleriyle aslında
kendi başına, Türk toplumunun kahramanlıklarının yine mitin gücü olan yegâne unsurla,
yani sözle anlatılmasıdır. Belirli bir dönem itibariyle yazıya aktarılmaya başlanmış olsa da
Dede Korkut Kitabı içindeki bütün savaş unsurları, söylemler, düşman algısı,
kahramanlıklar, mücadeleler, bir bütün hâlinde Türk tarihinin en eski dönemlerinden
itibaren sözlü kültüre stratejik tecrübe olarak yerleşen gerçeklerin ve bunun mitik bir
biçimde, epik destan dönemine aktarımının kodlarını içermektedir.
Dede Korkut anlatmalarında gerçek ve maddi anlamda savaşla birlikte esasında,
Oğuz toplum düzenini tehdit eden her türlü düşünce, eylem, söylem, olay, olgu ile savaş ve
buna yönelik geliştirilen savaş stratejilerinin epik ve estetik bir düzlemde aktarımı söz
konusudur. Bireyin toplumlaşma süreci, aile ve toplumu tehdit edebilecek inanç, davranış,
düşünce ve eylemler bir bütün olarak nihayetinde Oğuz devletine ve toplum düzenine
zarar vereceğinden, estetik zeminde ve kurgusal düzlemde anlamını bulan bütün süreçler,
kaos ve kozmos ilişkisi içinde yapılacakları ve yapılmayacakları, dikkat edilmesi
gerekenleri belirginleştirmek için vardır.
Dede Korkut Oğuznamelerinde savaş bağlamında zekâya ve stratejilere, esarete ve
uykuya özel vurgular söz konusudur. Övgü sözleriyle motive olan Kan Turalı’nın imkânsız
bir savaşı kazanması, Dede Korkut’un ancak kargış sayesinde ölüm tehlikesinden
kurtulabilmesi ve çok sayıdaki diğer örnekler, bu durumun başlıca yansımalarıdır.
Oğuznameler, savaşın yalnızca bir kılıç kalkan mücadelesi olmadığını, savaşta uyulacak
kuralları Türk töresi, geleneksel dünya görüşü örnekleminde çok açık ve estetik örneklerle
ortaya koymaktadır. Dede Korkut Oğuznameleri savaş stratejileri (savaş hazırlığı,
güvenliği, casusluk, av, uç-sınır koruyuculuğu, soğuk savaş-psikolojik savaş, uyku vb.)
bağlamında zengin bir malzeme sunmaktadır. Bu çalışmada ana hatlarıyla değerlendirilen
konunun daha kapsamlı çalışmalarda ele alınmasıyla, Oğuznameler üzerinden savaş
stratejileri bağlamında daha kapsamlı bilgi edinilmesi mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA
ABDULLA, K. (2019). Mitten Yazıya veya Gizli Dede Korkut. (çev. Ali Duymaz). 4. Baskı.
İstanbul: Ötüken Yayınları.
AKKOYUN KOÇ, T. (2022). “Bayburt’un Kara Kışı: Tepegöz”. Folklor/Edebiyat. XXVIII/110:
307-331.
ASHE, L. - I. PATTERSON (2014). War and Literature. NED-New Edition. Boydell & Brewer.
BORATAV, P. N. (1958). “Dede Korkut Hikâyelerindeki Tarihi Olaylar ve Kitabın Telif
Tarihi”. Türkiyat Mecmuası. 13: 31-62.
BROSMAN, C. S. (1992). “The Functions of War Literature”. South Central Review. IX/1: 8598.
BULDUK, Ü. (2019). “Dede Korkut Oğuzlarında Askerî Teşkilata Dair Unsurlar”. Dünya
Kültür Mirası Dede Korkut Uluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı (25-27 Nisan
2019). (ed. Ferdi Güzel-Turgay Kabak). Bayburt: Bayburt Üniversitesi Yayınları:
149-162.
COLE, S. (2009). “Enchantment, Disenchantment, War, Literature”. PMLA, Special Topic:
War. CXXIV/5: 1632-1647.
1213
Ahmet Keskin
COŞKUN, S. (2011). “Savaş-Edebiyat İlişkisi Bağlamında Bosna Savaşı’nın Türk Şiirine
Yansıması”. Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları. 5: 29-52.
ÇILGIN, A. S. (2003). Türk Roman ve Hikayesinde İkinci Dünya Savaşı. İstanbul: Dergâh
Yayınları.
DAS, S. (2005). Touch and Intimacy in First World War Literature. New York: Cambridge
University Press.
DAŞCIOĞLU, Y. (2016). Savaş ve Edebiyat Sempozyumu Bildirileri Kitabı (I.-II. Ciltler) (1618 Aralık 2014). Sakarya: Sakarya Üniversitesi Basımevi.
DAWES, J. (2005). The Language of War. Literature and Culture in the U.S. from the Civil
War through World War II. MA-London: Harvard University Press.
DEER, P. (2009). Culture in Camouflage: War, Empire, and Modern British Literature. New
York: Oxford University Press.
DIEHL, P. F. (1991). “Geography and War: A Review and Assessment of the Empirical
Literature. International Interactions. Empirical and Theoretical Research in
International Relations”. New Research in Geopolitics. XVII/1: 11-27.
DUMAN, H. (2018). “Savaş Edebiyatı”. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. LVIII/1: 99-110.
DUMAN, H. - S. K. GÜREŞİR (2009). “Yeni Türk Edebiyatı’nın Kaynakları: Savaş ve
Edebiyat”. Turkish Studies. IV/1/1: 29-77.
GÜLDÜRMEZ, S. (2018). “Savaş ve Edebiyat Araştırmaları”. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi.
LVIII/1: 217-227.
GÜLŞEN, H. (2014). “Millî Mücadele Döneminde Savaş Edebiyatımız”. İlmi Araştırmalar. 25:
85-96.
HAMMOND, A. (2006). Cold War Literature. Writing the Global Conflict. London-New York:
Routledge.
KAYA, M. (2009). “Dede Korkut Kitabı ve Manas Destanı’nda Av Kültünün İzleri”. Acta
Turcica. 1: 114-121.
KAYA, D. (2016). “Dede Korkut’ta Türk Destanları ve Halk Hikâyelerinde ‘Oğuz Uykusu’”.
III. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi Bildiriler Kitabı (19-23 Ekim 2015).
(ed. Metin Ekici-Muvaffak Duranlı). II: 863-869.
KÖROĞLU, E. (2013). Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918). İstanbul: İletişim
Yayınları.
MACKAY, M. (2009). The Cambridge Companion to the Literature of World War II. New
York: Cambridge University Press.
ÖZEL, H. (2015). “Dede Korkut Destanlarında Oğuzların Düşmanları Kimlerdi?”. Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi. XV/2: 181-184.
ÖZÇELİK, S. (2016). Dede Korkut -Dresden Nüshası- Metin, Dizin. Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
ROACH, C. (1993). Communication and Culture in War and Peace. London: Sage.
SAMBANIS, N. (2002). “A Review of Recent Advances and Future Directions in the
Quantitative Literature on Civil War”. Defence and Peace Economics. XIII/3: 215-243.
SEGAL, H. (1997). Psychoanalysis, Literature and War: Papers 1972-1995. 1st Edition.
London-New York: Routledge
1214
Dede Korkut Oğuznamelerinde Savaş Stratejileri
SHERRY, V. (2004). The Cambridge Companion to the Literature of the First World War.
New York: Cambridge University Press.
STEVENSON, R. (2013). Literature and the Great War: 1914-1918. New York: Oxford
University Press.
SÜMER, F. (1952). “Dede Korkut Kitabı’na Dair Bazı Mülahazalar”. Türk Folklor
Araştırmaları II. 30: 467-472.
ŞAHİN, M. (2020). “Bir Savaş Edebiyatı Örneği: Orduya Arzuhal”. Turkish Studies. XV/2:
819-842.
ŞAHİNOĞLU, M. (2011). Savaş ve Edebiyat Ekseninde Ernst Jünger’in “Mermer Yalıyar” ve
Ömer Seyfettin’in “Beyaz Lale” ile “Bomba” Adlı Eserlerinin Karşılaştırılması. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi).
TAYLOR, M. (2022). The Vietnam War in History, Literature and Film. Edinburgh:
Edinburgh University Press.
ULUCUTSOY, H. (2018). “Türk Basınında Savaş Edebiyatı Tartışmaları (1913-1941)”.
Turkish Studies. XIII/28: 1023-1040.
ULUCUTSOY, H. (2019). Türk Savaş Edebiyatı ve Propaganda (1828-1912). İstanbul:
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. (Yayımlanmamış Doktora
Tezi).
1215