Masonic Studies

Türk düşünce dünyasının kurucularından Yunus Emre, kendi döneminde olduğu kadar kendinden yüzyıllar sonra bile konuşulmaya, tartışılmaya devam etmekte; bununla beraber halen daha anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Bilim, sanat ve düşünce insanlarımızın uzun yıllardır kafa yorarak üzerine değerlendirmeler yaptığı Bizim Yunus’un şiirleri her asıra uyarlanabilecek derin anlam kalıplarıyla henüz tam olarak çözülmüştür, denilemez. Evrenselliği su götürmez bir gerçek olan Yunus Emre’nin, zaman mefhumundan da azade olduğu, üzerinde biraz durulunca ortaya çıkan şaşırtıcı bir gerçektir. Her dönemin ruhuna seslenebilen, birbirinden çok farklı düşünce yapılarına sahip insanların ilgisini çekmeyi başarabilen bir üstat olan Yunus Emre bizim zamanımızdan yüzyıllar sonra bile varoluş sancıları içinde kıvranan insanoğlunun ruhunun yaralarını saracak denli etkileyici ve güçlüdür. Çalışmamızda Yunus Emre’nin hümanizması konusunda birbirinden farklı yorumlar yapan bilim ve sanat insanlarımızın görüşlerini bir araya getirerek aralarındaki nüanslara değinmeye çalıştık. İnsanlığa mal olmuş bu güzel insanımıza saygılarımızı sunuyoruz.

This heartfelt reflection recounts an unforgettable evening at Acacia Lodge No. 586, where the author experienced the inspiring teachings of Right Worshipful Past Grand Master Brother S. Eugene Herritt. Through the lens of ritual, leadership, and spiritual symbolism, the article explores the difference between being a “Member” and becoming a true “Mason.” It highlights the importance of inner craftsmanship, ethical stewardship, and sacred responsibility in building not only Lodges, but lives of Light and purpose. The article is a rededication to Freemasonry’s timeless call to become never just to be.

This deeply personal reflection captures the transformative experience of receiving the 32nd Degree in the Scottish Rite. Drawing inspiration from Frank Conway’s The Masonic Pageant, the author shares how the sacred Camp, symbolic shapes, and the story of Constans reflect the moral and spiritual map of life. From inner struggles to global service, this article shows how the Royal Secret is not a mystery to be solved but a life to be lived. It is a tribute to every act of silent courage, sacred responsibility, and Masonic Light shared with the world.

Inspired by Volume III of The Master Builders by Wayne A. Huss, this reflective article explores the legacy of over 100 Grand Masters who shaped Pennsylvania Freemasonry through selfless service, quiet leadership, and moral courage. The author walks beside historic figures like Franklin, Biddle, and Geary not as icons, but as fellow builders and finds within their stories a spiritual blueprint for leadership and humility. From unnamed Brothers to wartime statesmen, this piece is a testament to the invisible cathedral built by service, sacrifice, and Light. It is both a personal vow and a collective call to carry the torch of Freemasonry into every corner of life.

Inspired by The Master Builders: Volume II (1874–1986) by Wayne A. Huss, this reflective article explores the moral architecture and silent legacy of Freemasonry in Pennsylvania. Through vivid stories of Masonic charity, wartime brotherhood, ritual precision, and ethical evolution, the author weaves personal narrative with institutional memory. Drawing on experiences from Quetta to the Lodge room, the piece pays tribute to those who built sanctuaries of service and truth—without seeking fame. It is a heartfelt call to all Masons and seekers: build not only with tools, but with love, reverence, and Light.

This article, inspired by Volume I of The Master Builders by Wayne A. Huss, explores the author’s personal and philosophical journey through Freemasonry, leadership, and global service. With deep reverence, it connects historical Masonic resilience to present-day ethical leadership, drawing lessons from rituals, global humanitarian work, and sacred silence. The piece reimagines Masonic symbols as tools for inner architecture, inviting readers to live with humility, transparency, and hope. A call to build sanctuaries of spirit not only with stone but with purpose this is both a tribute and a blueprint for modern builders of Light.

1. Afrika’nın Derinlikleri ve Vaiz John Efsanesi
• 12. yüzyılda Avrupa'da, Hristiyan bir kral olan “Vaiz John”un doğuda, “Cennet Irmağı”nın bulunduğu zengin bir Hristiyan krallık kurduğuna dair söylentiler yayıldı.
• Bu söylentiler Haçlı Seferlerini etkilemiş, Papa ve Avrupa hükümdarlarının ilgisini çekmişti.
• Vaiz John’un Habeşistan’daki Kral Harbay olabileceği düşünülüyor.
• Tampliyeler ile ilişkili olarak Habeşistan’daki kayaya oyulmuş kiliseler, Ahit Sandığı efsanesi ve Davut Yıldızı gibi sembollerle bu bağlantı güçlendirilmiş.
2. Portekiz: İsa’nın Şövalyeleri
• Tampliyelerin haleflennden biri sayılabilecek “İsa’nın Şövalyeleri” adlı tarikat Portekiz’de varlığını sürdürdü.
• Denizci Prens Enrique, Vaiz John’un ülkesine ulaşmak için Afrika kıyılarını dolaşmayı amaçladı.
• Portekizli kâşifler, Tampliyelenin amblemlerini taşıyan gemilerle coğrafi keşifleri başlattı. Vasco da Gama ve Kristof Kolomb gibi figürler bu hareketin parçasıydı.
3. İspanya: Reconquista ve Gizli Devamlılık
• İspanyol Tampliyeleri, Müslümanlara karşı yürütülen Reconquista’da etkin rol oynadı.
• Tarikat dağıtıldıktan sonra "İsa’nın Şövalyeleri" ve "Montesa Kardeşleri" adlarıyla varlıklarını sürdürdüler.
• Bu askerî gelenek, daha sonra İspanyol İmparatorluğu’nun temellerini attı.
• “Portolan” adı verilen gelişmiş deniz haritalarının ortaya çıkışı da Tampliye mirasıyla ilişkilendiriliyor.
4. İngiltere ve İskoçya: Ayaklanmalar ve Gizli Tarikatlar
• İngiltere’de 1381’deki Köylü Ayaklanması ve Lollard hareketi, Tampliyelerin kalıntılarıyla ilişkilendirilir.
• İskoçya’da Papalık fermanları uygulanamadığından Tampliyeler orada varlıklarını sürdürdü.
• İskoç Muhafızlar gibi yapılar, Tampliyelerin geleneklerini devam ettirdi ve bunlar sonradan oluşan Masonlukla doğrudan ilişkilendirildi.
5. Amerika’ya Açılan Kapı: La Rochelle ve Denizcilik
• La Rochelle limanı, Tampliyelerin gizemli bir şekilde batıya yani Amerika’ya yönelmiş olabileceğini düşündürüyor.
• 1307’de tarikatın bastırılması sırasında hazineleriyle birlikte kaçtıkları ve gemilere binerek bilinmeyen yönlere gittikleri iddia ediliyor.
• Bu yolculukların Masonlukla olan ilişkisine, efsanevî belgeler ve figürlerle atıfta bulunuluyor.
Özetle, bu çalışmada Tampliye Şövalyeleri’nin resmî tarihte dağıtılmalarına karşın, etkilerinin Portekiz, İspanya, İngiltere, İskoçya hatta Amerika’ya kadar uzanan derin izler bıraktığı savunuluyor. Ayrıca Masonlukla olan ilişkileri, simgeler ve ezoterik geleneklerle açıklanıyor.

Tampliyelerin, tutsaklandıktan sonraki yargılanmalarındaki en önemli suçlama, çeşitli putlyara taptıklarıydı. Bunların başında da Baphomet adlı bir put geliyordu. Aslında bunun ne ve nasıl bir şey olduğu bilinmese de bu konuda birtakım tasarımlar vardı. Bu arada bir de yine ne olduğu tam olarak bilinmeyen bir “kafa”dan söz ediliyordu.
Bu çerçevede bir de “kara bakire” olarak da anılan İsis söz konusudur.

The article explores the Bacon-Shakespeare controversy, questioning whether William Shakespeare or Sir Francis Bacon authored the famous plays. It highlights evidence suggesting Shakespeare’s limited education and writing ability, while noting Bacon’s intellectual prowess and occult knowledge. The article also examines the Droeshout portrait, suggesting it may be a caricature of Bacon, and points to hidden ciphers in Shakespeare’s works, further fueling the debate.

This reflective article is inspired by Allen E. Roberts’ The Craft and Its Symbols and the author’s journey as a newly raised Master Mason. With heartfelt introspection, the article explores how Masonic symbols and tools—such as the Cabletow, the Trowel, the Ashlar, the 24-Inch Gauge, and the Sprig of Acacia—became guiding forces for leadership, service, and spiritual growth. Each chapter of the book opened not just intellectual doors, but moral and emotional awakenings that shaped the author's teaching, mentoring, and commitment to living the Craft’s values in everyday life. It is a tribute to Freemasonry as both a philosophy and a way of being.

Masonluğu, kendi içsel değerlerinden dolayı değil, sürgündeki bir ailenin, üyelerinin hataları ve hatta suçları nedeniyle kaybettiği bir tahtı geri kazanmak için siyasi bir araç olarak kullanılabilecek bir kurum olarak gören, Masonluğu Stuart hanedanıyla ilişkilendiren teori, Masonluğun gerçek ruhu ve karakteriyle uyumlu olduğu varsayılan her şeye o kadar aykırıdır ki, bu teorinin ciddiyetle ele alındığını gösteren birçok kesin kanıt olmasaydı, böyle bir teorinin gerçekten var olduğuna inanmak zor olurdu. Stuart ailesinin, I. James'in İngiltere tahtına çıkışından son torunu Genç Pretender'ın ölümüne kadar geçen tarihçesi, aptallıkların ve bazen de suçların anlatısıdır. James'in saltanatı, ona sonraki kuşaklar nezdinde bir kraliyet bilgini unvanından daha yüksek bir unvan kazandıramayacak olan sanatlarla ayırt edilmiştir. Oğlu ve halefi I. Charles, anayasal hak ve özgürlüklerini ihlal etmeye çalıştığı öfkeli bir halk tarafından idam edildi. Oğlu II. Charles, uzun bir sürgünden sonra nihayet tahta geri döndü, ancak hayatını tembellik ve sefahat içinde geçirdi. Ölümünden sonra yerine sadece bağnazlığıyla tanınan kardeşi II. James geçti. Roma Katolik dinine büyük bir bağlılıkla bağlı olan James, tebaasının çoğunluğu Protestan olmasına rağmen, bu dinin gücünü ve etkisini yeniden tesis etmeye çalıştı. Kurulu Kiliseyi ve ulusun dinini korumak için, ondan uzaklaşan tebaası, Protestan Orange Prensi'ni tahta çağırdı ve James, tacı terk ederek Fransa'ya kaçtı. Burada, XIV. Louis tarafından takipçileriyle birlikte misafirperverlikle karşılandı; ancak XIV. Louis onun için söyleyebileceği en iyi şey, üç tacı bir ayin için verdiğiydi. 1688'deki tahttan çekilişi ve kaçışından 1745 yılına kadar, sürgündeki aile, tahtı geri kazanmak için tekrar eden ama sonuçsuz kalan girişimlerde bulundu. Bu girişimlerde, Stuart hanedanının yandaşlarının, amaçlarını gerçekleştirmek için en güçlü araçlardan biri olan Masonluk Kurumu'nun etkisini kabul etmeye isteksiz olmadıklarını varsaymak makul bir beklentidir. Doğrudur ki, bu durumda, Masonluk Kurumu gerçek amacından saptırılmış olacaktı, ancak Jacobitlerin (ya da Kral James'in destekçilerinin) amacı, Masonluğun karakterini yüceltmek değil, yalnızca Pretender'ın davasını ilerletmekti. Ancak Stuartları Masonlukla ilişkilendiren bu teorinin, üçüncü ya da Usta derecesinin onların veya yandaşlarının icadı olduğunu varsaymadığı, sadece efsanenin uygulanışında belirli değişikliklerin yapıldığını öngördüğü anlaşılmalıdır. Bu bağlamda, Tapınak monarşiye, onun Kurucusunun ölümü ise I. Charles'ın idamına veya II. James'in zorunlu olarak tahttan feragat etmesiyle halefiyetin yıkımına atıfta bulunacak şekilde yorumlandı ve diriliş dogması da Stuart ailesinin İngiltere tahtına geri dönmesine yönelikti. Bu Usta Efsanesi'nin siyasi yorumunun en erken örneklerinden biri, II. James'in tahttan indirilmesi ve Fransa'ya çekilmesi sonrasında yapılmıştı. James'in annesi, I. Charles'ın kraliçesi Henrietta Maria'ydı. Jacobitler ona "Dul Kadın" adını verdiler ve sürgündeki James, Masonik Efsane'de Hiram Abif'e uygulanan unvanı alarak "Dul Kadının Oğlu" oldu; onun ölümü, tahtın kaybını ve Stuartların İngiltere'den sürgün edilmesini sembolize ediyordu. Bu fikri öyle bir dereceye kadar taşıdılar ki, 1717'deki Canlanma döneminde İngiliz Masonlar tarafından bilinen eski kelimenin yerine, Usta derecesi için yeni bir yedek kelime icat ettiler. Bu yeni kelime, Masonluğun anlamlı kelimeleri gibi İbranice kökenli değildi, aksine Keltçe'den türetilmişti. Bu, büyük olasılıkla, Stuart davasına sadık kalan Dağlılara bir iltifat olarak yapılmıştı. Macbenac kelimesi, Keltçe mac, yani "oğul" ve benach, yani "kutsanmış" kelimelerinden türetilmiştir ve kelimenin tam anlamıyla "kutsanmış oğul" anlamına gelir; bu kelime, Jacobitler tarafından, hem "dul kadının oğlu" hem de "kutsanmış" biri olarak kabul edilen James'e atfedilmiştir. Bu noktada Masonluk, sadakate hizmet eder hale gelmiştir. Bu etimolojiyi kabul edersek, mirasın Büyük Britanya tahtına atıfta bulunduğunu düşünmeye daha yatkın olurum; çünkü Stuartlar bu tahtı yasal mülkleri olarak görüyorlardı ve yandaşlarına göre bu mülkten haksız yere mahrum bırakılmışlardı. Bu türetme, ilki kadar zekice ve aynı derecede makul olup, kabul edilirse, yüksek derecelerin başlangıçta Ramsay tarafından Stuart hanedanının davasını ilerletmek için uydurulduğunu kanıtlayan delil zincirine bir halka daha ekleyecektir. 'Kelimenin kökeni ne olursa olsun, ritüeller bize onun varsayılan anlamı konusunda hiçbir şüphe bırakmamaktadır. Bu ritüellerden birinde, Büyük Mimar ritüelinde, şu sorular ve cevaplarla karşılaşırız:

pesar de as primeiras certificações de sistemas da qualidade em empresas de construção civil no Brasil terem iniciado em 1997, somente em 1999 as primeiras organizações de projeto começaram a implementar sistemas de gestão da qualidade. Atualmente, é crescente o número de empresas desse setor que vêem na implantação de sistemas de gestão da qualidade uma alternativa para a melhoria dos produtos e serviços oferecidos. Este trabalho apresenta uma avaliação de uma metodologia para a implementação de sistemas de gestão da qualidade em micro e pequenas empresas de projetos de edifícios. Esta metodologia foi desenvolvida conjuntamente pelo Serviço de Apoio às Micro e Pequenas Empresas do Estado de Santa Catarina (SEBRAE/SC) e Universidade Federal de Santa Catarina (UFSC). A eficácia da metodologia foi avaliada ao longo do processo de aplicação da mesma em um grupo de empresas de projeto de Florianópolis, SC. A partir da análise crítica desta metodologia, são apresentadas sugestões para o seu aperfeiçoamento, destacando-se a reestruturação do checklist; a realização de treinamento com os funcionários; o aumento da atuação do consultor júnior; a determinação de metas mensais de elaboração da documentação; e a inclusão de um encontro entre as empresas em uma fase intermediária do processo de implantação. Ao final, um novo cronograma para condução das atividades é proposto.

The article explores the integration of Step-Wise Reinforcement Learning (SWiRL)-a new AI approach into the education and philosophy of the Freemasonry system. By aligning SWiRL's iterative reasoning with the Masonic principles of structured enlightenment, the author suggests various applications of SWiRL in ritual understanding, mentorship, historical analysis, and community participation. This work uses interdisciplinary research to make a case for AI-driven innovation as a means of protecting the core ethos of Freemasonry and its ability to adapt to contemporary issues.

This book is a major contribution to the study of Latin and vernacular human- ism in sixteenth-century Europe and it throws new light on the social and political history of postconquest Mexico. Víctor Lillo Castañ has produced a careful editio princeps of the earliest Spanish translation of Thomas More’s Utopia along with a thorough 234-page introduction, which could stand alone as a successful mono- graph. The importance of this whole endeavour rests on Lillo Castañ’s considered at- tribution of the translation to none other than Vasco de Quiroga, a well-known pro- tagonist in Mexican history.

Nuestra Logia es, QQ:.HH:., simultáneamente, cantera, templo y esfera celeste en la que se unen el cielo y la tierra; y convergen, armoniosamente, el modelo geocéntrico, tolomeico, del universo y el heliocéntrico, moderno, copernicano; al tiempo que concilia el dogma de la tierra plana de la patrística con el BIBLIOTECA DE TEMAS MASÓNICOS EL EQUINOCCIO DE PRIMAVERA EN LA MASONERÍA JOSÉ JESÚS VILLA PELAYO 2 paradigma de la tierra esférica de la antigüedad clásica; y en la que experimentamos, constantemente, el simbolismo de los ciclos de vida, muerte y renacimiento, vale decir, la experiencia circular de la existencia que, en sánscrito, es "Samsara" [ सं सार]. Siguiendo el modelo geocéntrico tradicional, el sol, en su movimiento aparente, gira alrededor de nuestra Logia; ascendiendo desde el Oriente, sobre su punto vernal o punto Aries, en el Trono del Venerable Maestro, a las 6 en punto de la mañana del 21 de marzo (sobre el plano de la eclíptica); luego, en una fase intermedia, culmina su ascenso alcanzando su cenit, a "mediodía en punto", sobre el domo y meridiano de la Logia, desde el cual cae la plomada perpendicularmente, como la luz solar, sobre el Ara de la Logia, generando así un ángulo perfecto de 90º sobre el horizonte; de allí que, desde la columna del sur, pueda el Seg:. Vig:. observar mejor "el sol en su meridiano". En ese preciso instante, durante el mediodía del equinoccio, la luz en la columna del sur (que está en verano) tiene la misma duración que la oscuridad en la columna del norte (que está en invierno). Posteriormente, el sol culmina su primera fase de descenso, a las 6 de la tarde, en el punto de Libra (el 21 de septiembre sobre el plano de la eclíptica) en occidente y entre columnas o, si prefieren, en el sitial del Guar:.Tem:.Int:.. Este modelo, aparentemente estático, en realidad se asemeja más a un perpetuum mobile en el que, eternamente, siempre es invierno en la columna del norte, verano en la columna del sur, primavera en el Oriente y otoño en el Occidente, un estable pero dinámico sistema de relojería cósmica. Así, pues, entendemos que el Equinoccio de Primavera es, en la Logia, un tiempo de equilibro, balance, justicia y armonía no solo en el Templo externo sino en nuestro Templo interno. Durante el Equinoccio de primavera, en la Logia, se equilibran las columnas. La luz y la oscuridad guardan serena proporción. La dualidad (e incluso el tiempo) parecen

A gold scarab from an Egyptian tomb was investigated for its power. The scarab, constructed as a talisman, was magnetized in a Masonic-like ceremony in a temple with a powerful earth energy source. The ceremony involved invoking elemental and Ray energies, sealing them into the scarab through a rod with an Ankh handle.

A stone statue of a human figure, possibly Manu Chakshusha, the Father of the Fourth Root Race, is described. The statue is associated with the arrival of the first colonizing wave from the Gobi desert into Egypt. The history of the jewels after their consecration is marked by tragedy, revealing the inner life of kings and queens, and the struggles of a royal soul amidst pomp and glitter.

C’è un angolo di Venezia, a pochi passi dalla casa del Goldoni, su cui si aprono due vetrine perpendicolari:
impossibile per chi abbia un’anima letteraria e un cuore bambino non desiderare di posare sui vetri le
palme delle mani e la punta del naso, per perdersi con lo sguardo tra i colori, le forme, i tagli di eleganti
quadernetti, album, carta da lettere ─ vere e proprie «rilegature veneziane» ─ in esposizione. È forse
questa nostalgia minima che, già nel titolo della raffinata opera prima di Clarissa Arvizzigno, mi ha subito
portato ai miei anni veneziani, quando la città era un continuo sublimarsi di acque ed elementi
architettonici e grafici, infinità di segni esposti alla rapina del tempo o sottratti al tempo per «cuciture di
memorie».
Sembra che la poesia della giovane autrice abbia assunto in sé queste specificità o quantomeno le abbia
riconosciute consonanti al ritmo figurato del suo poetare.
[…]
Da Lungo «il filo di una tela veneziana» di Paolo Steffan

Both Alan de Tatton Egerton and his elder brother Wilbraham were prominent Freemasons in Cheshire, England. They were both leaders of the local community and were deeply involved in building a better community, with Wilbraham supporting education and the new Manchester Ship Canal, and Alan being involved in engineering and early ideas in refrigeration. This short paper will discuss how, despite being high-ranking Freemasons, both Wilbraham and Alan may have been propagators of Nature and Science, improving the world around them.

En el presente texto se muestran hechos y documentaciones de diferentes etapas históricas en México relacionadas con la masonería y la oposición que ha generado desde las agrupaciones religiosas, especialmente pero no exclusivamente la católica. Se incluyen ejemplos de publicaciones antimasónicas, con énfasis en el Rito de York y el Rito Escocés Antiguo y Aceptado; además se cuenta de hechos poco conocidos, como la difusión de listas negras de masones entre los "cristeros" o la participación de diplomáticos masones en ceremonias religiosas en el Vaticano.

Abstract:
This essay explores the dual influence of technology and symbolism on human emotion and autonomy, drawing upon Günther Anders' concept of "Promethean shame" and philosophical analyses of symbolic rituals, exemplified by Freemasonry. It argues that both domains, while capable of fostering positive outcomes like connectivity and ethical development, pose significant risks to individual agency. Technology, through algorithmic manipulation and surveillance, can subtly erode autonomy and induce feelings of inadequacy, as highlighted by Babette Babich's interpretation of Anders. Conversely, Freemasonry's transparent use of symbolism, grounded in Kendall Walton's "make-believe" theory, aims to cultivate moral reflection through deliberate emotional engagement. The essay evaluates the ethical implications of these influences, contrasting the opaque control mechanisms of technology with the overt symbolic practices of Freemasonry. Ultimately, it advocates for cultivating critical awareness, transparency, and informed participation to safeguard human autonomy and authentic emotional experiences in an increasingly complex digital age.

“Fantastik” adlı yayımlanmış bir kitaptan alınma bu bölümde, yazar, Efes’teki antik tiyatroda islediği bir konser sırasında Yasef Bey adlı bir mason ile kurduğu zihinsel iletişimi aktarıyor.
Bu zihinsel iletişim sırasında Yasef Bey, Masonluğa aday oluşunu, bu sırada geçenleri, ardından giriş törenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Bu törenin öncesinde “Tefekkür Hücresi” denilen yerdeki deneyimini ve düşüncelerini dile getiriyor. Ardından töreni ve tören sonrasında olanları özetliyor.

Historians are more apt to know the story of American officer Benedict Arnold and his meeting with British Major John Andre.  Arnold "snuck" away, Andre was captured, had a trial and met the gallows. A third non-military man was also tried, Joshua Hett Smith. How was his trial?  And was he hung, was he guilty?

In English: pages 13-22
In Italian: pages 38-48

Kral Arthur ile bağlantılı bir efsane niteliği verilmiş öyküler, 5. yüzyıl sonları ile 6. yüzyıl başlarında Britanya’nın güneyinde geçer.
Ancak bu öykülerin arka planında yer alan konuların anlaşılabilmesi için çok daha eski tarihlere, Hz. İsa, karısı Magdalena ve Arimatealı Yusuf ile ilgili, belki gerçek belki varsayımsal birtakım tarihsel olaylara uzanmak gerekir. Bunlardan en önemlisi de Arimatealı Yusuf’un “Kutsal Çanak” denilen nesneyi Britanya’ya getirmiş olmasıdır.
Nitekim Arthur’a kral olmadan önce Büyücü Merlin tarafından kazandırılmış olduğu söylenen birtakım yetenekler, kayanın içinden çekerek çıkardığı ya da Avalon Gölü’nün hanımı tarafından kendisine verilen kılıç, kazandığı savaşlar ve çevresine 12 şövalyeyi topladığı yuvarlar masa vb. hep bu konuyla bağlantılıdır.
En önemli noktalardan biri de yüzyıllar sonra Kral Arthur’un kalesinin ve mezarının aranması, belki bulunması fakat şu “Kutsal Çanak” denilen nesneye hiç erişilememesidir.

by Fr ∴ Daniel Bui ne of the most evident effects of globalization is that of having fostered a multiethnic, multi-cultural and multi-religious society. This process, however, is not, and cannot happen, spontaneously. Only by establishing an authentic "culture of welcome" can the different problems linked to integration be overcome.

This paper examines the enduring influence of the three fundamental doctrines that formed the ancient theosophy's cornerstone: Reincarnation, Karma, and Universal Brotherhood. Through analysis of historical texts and modern scholarly interpretations, this research explores how these interconnected principles continue to shape philosophical thought and influence contemporary spiritual movements. The study demonstrates how these doctrines provide a comprehensive framework for understanding human existence, cosmic law, and spiritual evolution, resonating with modern spiritual seekers.

When Rosemary Warner first noted the word NEVILLE in a grid setting of Sonnet 134, the name was meaningless to her. In 2012, she became aware of research into Sir Henry Neville and shared her finding with us.  Because NEVILLE is a long word (and therefore less likely to occur by chance) and because Sonnet 134 is so pregnant with alternative meaning, we suggested that searching other sonnets might also be productive - though the task would be huge. Setting 154 sonnets in grids of up to 50 columns would create 7,700 grids - totaling about 192,000 columns. In May 2024, Mandeep Smagh agreed to build a search tool specifically to perform this sonnet search, while I transcribed the 154 original sonnet texts to be set in grids. This paper summarises findings thus far (and conjectures an innocent "why" for this cryptography). NEVILLE seems to be unique. The names CECIL/S and JAMES also occur within short passages which seem biographically relevant to these names.

espacio arquitectónico emblemático como el Edificio Chrysler. Para esta producción, que sirve de nexo narrativo entre sus otros cuatro Cremaster, el artista toma sincréticamente las herramientas proporcionadas por los hermetismos simbólicos y el análisis documental de la estética masónica, formulando así una creación que permite entrever los sentidos de la obra de arte total, en su significado wagneriano actual.

The Rosicrucian myth, originating in the 15th century, uses the story of Cain and Abel to represent the two human races: those with divine wisdom (Solomon’s lineage) and those with technological prowess (Cain’s lineage).  Hiram, a master builder from Cain’s lineage, is sought after by Solomon for his expertise in constructing the Temple of Solomon.  The legend symbolizes the fate of the third, fourth, and fifth sub-races of humanity, with the temple representing secret brotherhoods and the Holy of Holies holding the key to understanding the universe.

Human evolution is divided into two streams: the sons of Cain, driven by passion and creativity, and the sons of Seth, embodying calm wisdom. Christianity, born from the union of these streams, aims to unite humanity through love and freedom, but this requires the development of both spiritual and material aspects. The Rosicrucians, guardians of this secret, strive to balance the external world with spiritual knowledge, preparing humanity for a new era of peace and enlightenment.

Il taccuino analizza l'etimologia e la trasformazione storica del termine umanità. Dal latino humanitas, presunta celebrazione delle qualità umane che originariamente par indicasse gentilezza e cultura, proseguiamo sino all'accezione moderna di appartenenza alla specie cosiddetta umana.

Critichiamo le narrazioni universaliste de l'illuminismo e del cristianesimo, mostrando come il concetto di umanità sia stato spesso usato in modo esclusivo e selettivo, creando una distinzione tra "due umanità": una dominante, inclusiva solo di chi rispetta determinate condizioni culturali o religiose, e una marginalizzata, esclusa dalla narrazione ufficiale, ridotta a comparsa. L'arma ideologica è utilità artatamente creata per sacrificare intere popolazioni sull'altare del macabro sogno, del modello, della seducente dottrina di uguaglianza e fratellanza.

Costruzioni religiose e politiche, dietro la retorica dell'unità, nascondono secoli di esclusione, violenza e oppressione.

Attraverso la storia dei diritti umani, dalla Dichiarazione Universale del 1948 al contesto più ampio delle tradizioni religiose e culturali, il testo invita a superare l'ipocrisia dell'universalismo, proponendo una visione radicale dell'essere umano, centrata sull'esperienza biologica e sulla eterogeneità come vero fondamento di humanitas, vera essenza del vivere.

Resumen El artículo se concentra en un cuaderno de notas que ha sido atribuido al pintor, masón y teósofo, Tomás Povedano de Arcos, utilizado por lo menos desde finales del siglo xix y principios del siglo xx. Si bien la atribución hasta el día de hoy no se puede asegurar con certeza, podemos decir que es, en efecto, el cuaderno de apuntes de un masón o de un aspirante a ser masón. Las anotaciones están comprendidas por textos y dibujos de disímiles fuentes, la mayoría de ellas explícitamente masónicas. El presente análisis pretende primero, dar a conocer los contenidos del cuaderno, y posteriormente, analizar estos como elementos clave sobre los intereses prácticos, simbólicos, experienciales de la masonería.

W połowie 1922 r. staraniem Polskiego Towarzystwa Czerwonego Krzyża w Białymstoku i nakładem Polskiego Biura Wydawniczego "Kresy" W. Guzowskiego (ul. Warszawska 33) ukazała się w Białymstoku obszerna jednodniówka zatytułowana Polski Czerwony Krzyż na Kresach 1 , której kilka egzemplarzy zachowało się do dziś w bibliotekach naukowych w kraju, w tym jeden w Książnicy Podlaskiej im. Łukasza Górnickiego w Białymstoku. Składa się ona z dwóch części. Pierwsza -zasadnicza -liczy 58 stron i jest poświęcona białostockiemu oddziałowi PCK. Omówiono w niej historię oddziału, jego strukturę, działalność oraz osiągnięcia, a także wzbogacono ją o dział literacki. Druga część, licząca 110 stron, to sekcja zawierająca wyłącznie ogłoszenia 280 różnych przedsiębiorstw. Zarówno wydanie jednodniówki, jak i zebranie wielu ogłoszeniodawców miały na celu pozyskanie możliwie największych funduszy na działalność białostockiego oddziału PCK. Reklamujące się przedsiębiorstwa miały swoje siedziby nie tylko w Białymstoku, ale także w innych dużych miastach Polski (głównie w Warszawie, Poznaniu, Częstochowie i Sosnowcu). Zdecydowaną większość ogłoszeń cechuje prosta forma i krótka treść, zawierająca podstawowe dane identyfikacyjne, adresowe albo informacje o przedmiocie działalności. Jednodniówka jest więc bardzo ciekawym źródłem historycznym, pozwalającym na lepsze rozpoznanie funkcjonowania białostockiego oddziału PCK, a jednocześnie bogatym w informacje na temat ogłaszających się przedsiębiorstw i ich działalności. Na tym tle szczególnie interesująco wygląda anons oznaczony nr. 75. Jego treść brzmi następująco: "Antoni Roleder. Przedsiębiorca robót budowlanych. Białystok, ul. Mazowiecka 40. Wykonuje: budowy domów dochodowych, fabryk,

Krótka wzmianka o rezydencji królewskiej nad Bugiem pojawiła się w 1659 r. w ilustrowanym opisie Polski autorstwa rektora łacińskiej szkoły w Hoorn (północna Holandia) -Andreasa Cellariusa (ok. 1596-1665) 2 . Autor, nie podając szczegółów, lakonicznie scharakteryzował strukturę architektoniczną rezydencji królewskiej jako włoską. Długo nie udawało się tej tezy ani potwierdzić, ani zakwestionować, gdyż pałac spłonął w połowie wieku XVIII 3 . Gerard Ciołek, badając rozwój sztuki ogrodowej w Polsce, opierając się na planie Brześcia i Terespola z 1823 r., słusznie scharakteryzował zespół w Błotkowie jako założenie holenderskie, myląc jednak pałac Flemminga z drugiej połowy XVIII w. z pałacem królewskim z połowy wieku XVII 4 . Tadeusz Wasilewski w 1990 r. podjął się trudnego zadania omówienia przemian własnościowych w Błotkowie nad Bugiem. Korzystając z bogatego zasobu źródeł historycznych, on także błędnie zlokalizował pałac królewski, uznając, że Flemming skorzystał z dawnego założenia pałacu królewskiego 5 . Błąd ten dostrzegła autorka, analizując Plan Bressice & Terespole (druga połowa XVIII w.), a dalsze badania nad przestrzenią historyczną w okolicy Brześcia Litewskiego oraz wykorzystanie nowych technologii analiz przestrzennych pozwoliły zweryfikować tezę Andreasa Cellariusa 6 .

Tematem artykułu są dzieje Miejskiej Biblioteki Publicznej w Białymstoku w latach 1920–1939. Autor nie skupia się w nim jednak na klasycznej rekonstrukcji przeszłości miejskiej książnicy, przedstawiając ją jako ciąg następujących po sobie wydarzeń w układzie chronologicznym. Wychodząc od hasła przewodniego konferencji, czyli transformacji, stara się je ukazać jako skomplikowany proces, którego przejawami były różne transformacje. Przy czym punktem wyjścia analizy jest przyjęcie definicji
tego zjawiska, gdyż ma ono węższe i bardziej wyspecjalizowane znaczenie niż zmiana (mimo częstego traktowania obu określeń jako synonimów). Taki sposób analizy przeszłości biblioteki został zaprezentowany na przykładzie dwóch głównych sfer działalności
Miejskiej Biblioteki Publicznej w Białymstoku w latach 1920–1939 – polityce gromadzenia oraz usługach związanych z udostępnianiem. Podstawowym celem artykułu jest więc próba odpowiedzi na pytania: czy i jakie przechodziła transformacje, kto je inicjował, jaki miały przebieg oraz jakie przynosiły rezultaty.

Abstract:
This paper explores spatial theory and knowledge production, focusing on university lodges as heterotopic spaces that blend institutional authority with counter-institutional knowledge practices. It discusses Deleuze and Guattari’s concept of the rhizome to describe non-hierarchical knowledge networks and uses Lyotard’s critique of metanarratives and Derrida’s concepts of différance and trace to analyse Masonic knowledge practices.

Bu çalışma Gérard de Nerval’in “Voyage en Orient” (Doğuya Yolculuk) adlı kitabından bir alıntıdır. Üç bölüme ayrılmış ve açıklamalar verilmiş olarak aktarılmaktadır. Bu çalışmada üçüncü ve son bölüm yer almaktadır.
Konu, 19. yüzyılda İstanbul’daki bir kahvehanedeki anlatımlardan oluşmaktadır.
Kudüs’teki Siloe Çeşmesi’nin başında Saba Melikeli Belkıs ile nedimeleri ve sütninesi Sarahil arasında ilginç söyleşiler geçer. Konu, özellikle Melike’nin Adon Hiram’a eğilimi üzerinedir. Adon Hiram’ın da Melike’ye karşı boş olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim ikisi arasında pek uzun sürmeyen bir aşk serüveni de yaşanır.
Buna karşın Adon Hiram, Mabedin yapımının artık sonuna yaklaşıldığı bu dönemle, memleketine dönmek için Kral Süleyman’dan izin ister ve alır. Ancak, daha önce Tunç dökümü işini sabote etmiş olan ve üstatlığa yükseltilmemiş olan üç kalfa, bu kez ilgili parolayı zorla almak üzere Adıon Hiram’ı sıkıştırır ve saldırıları ile ölümüne neden olurlar. Adon Hiram’ı gömmüş oldukları geçici mezar da neden sonra bulunur ve üstatlara özgü parola da değiştirilir.
Kral Süleyman ise Kudüs’te Tek Tanrı adına yaptırmış olduğu mabedin bitmiş olmasına karşın putperestliğe yönelir ve tahtında oturmuş haldeyken ölür.

Bu çalışma boyunca takip edilen tarih planı, önceki yazarlarınkinden maddi ve esaslı olarak farklıdır. İkonoklastlar, belirli yanlış inanışlara saldırdıkları ve özel sahtekârlıkları kınadıkları monografiler yazmışlardır, ancak Masonluğun tarihi, bir bütün olarak, daha önce aynı açıklık ruhuyla yazılmamış veya tarih yazımında her zaman uygulanması gere-ken bu dürüstlükle ele alınmamıştır.

Kuşkusuz, Hürmasonluğun tarihini uzun süre lekelemiş olan yanlış inanışları ve yalanları açığa çıkarmaya yönelik herhangi bir girişim, bazı kişilerin iyi yerleşmiş ve dikkatle bes-lenmiş önyargılarını sarsacaktır. Ancak, eğer bu girişim başarılı bir şekilde yürütülürse, Cicero'nun da dediği gibi tarihin "zamanın tanığı, gerçeğin ışığı ve hafızanın hayatı" oldu-ğuna inanan herkesin onayını kazanacaktır.
Albert G. Mackey,