Mustafa Ozsari
Prof. Dr. Mustafa ÖZSARI
(Sinop/Durağan 01.07.1973----)
Prof. Dr. Mustafa Özsarı, 1 Temmuz 1973’te Sinop/Durağan’na bağlı Olucak köyünde doğdu. İlkokulu Olucak Köyü ilkokulunda tamamlayan Özsarı, 1983’te Durağan İmam-Hatip Lisesi Ortaokuluna başladı. 1986’da Devlet Parasız Yatılı sınavlarına giren Özsarı, aynı yıl Gökçeada Atatürk Öğretmen Lisesine kayıt oldu. 1989’da lise eğitimini tamamlayan Dr. Özsarı, aynı yıl Uludağ Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünde yüksek öğrenime başladı. 1993’te Üniversiteden mezun olan Özsarı, Muş/Varto Yatılı İlköğretim Bölge Okuluna Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1994’te Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak naklen tayin edilen Özsarı, aynı yıl Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansa başladı. Mustafa Özsarı, 1996’da Yrd. Doç. Dr. Cengiz Aydemir’in danışmanlığında tamamladığı Mehmet Emin Yurdakul’un Şiir Anlayışı ve Şiirlerinde Millî Değerler konulu çalışmasıyla bilim uzmanı oldu. 1996’da Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktoraya başlayan Özsarı, Prof. Dr. Ömer Faruk HUYUGÜZEL’in danışmanlığında hazırladığı Ege Bölgesi Halkevleri Dergilerindeki Edebî ve Kültürel Muhteva Üzerinde Bir İnceleme konulu çalışmasıyla edebiyat doktoru unvanını aldı ( 2002). Mustafa Özsarı, 1994-1998 yılları arasında Balıkesir Üniversitesi’nde, 1998-2002 yılları arasında ise Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Dr. Özsarı, 2002’de Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne yardımcı doçent olarak atandı. Ağustos 2003-Şubat 2004 tarihleri arasında Çanakkale ve Bilecik/Söğüt’te askerlik hizmetini 293 KSD olarak ifa etti. Dr. Mustafa Özsarı, 2009’da edebiyat doçenti oldu. Mustafa Özsarı, 20 Kasım 2014’te Balıkesir Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından Profesör ilân edildi. 28 Temmuz 2015’te Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’ne dekan yardımcısı olarak atanan Özsarı, 30 Aralık 2015’te dekan yardımcılığı görevinden istifa ederek ayrıldı. Prof. Dr. Mustafa Özsarı hâlen Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Dr. Özsarı’nın Modern Edebiyat Teorilerinin Felsefesi (İngilizceden çeviri, 3. Baskı 2015), Müstecabizade İsmet’in Hayatı ve Eserleri (2007), Müstecabizade İsmet’in Bütün Şiirleri (2008), Ege Bölgesi Halkevleri: Edebî ve Kültürel Çalışmalar (2009), XIX Yüzyılın İkinci Yarısında Yaşamış Bir Neo-Klasik: Şeyh Vasfî (2013) başlıklı kitapları yayımlanmıştır. Ayrıca Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muassırlaşmak (2014) başlıklı kitabını yayına hazırlayan Özsarı, Eleştiri Kuramları (2013) ve Eleştiri Tarihi (2012) başlıklı kitaplarda da bölüm yazarıdır. 2002 yılında TRT İzmir Radyosunda Gizli Işıklar adlı bir kültür-sanat programı hazırlayıp sunan Dr. Özsarı, çeşitli ulusal ve uluslar arası sempozyumlara bildiri ile katılmıştır. Dr. Özsarı’nın Atatürk Yolu, Hece, İzmir Kent Kültürü, Türk Dili, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları, Müteferrika, İnceeleyen ve Akademik Kaynak Dergisi gibi dergilerde çeviri ve telif makaleleri yayımlanmıştır. Erasmus Öğretim Üyesi Hareketliliği Programı kapsamında 2014 yılı Mayıs ayında Vilniüs Üniversitesinde (Litvanya) ders veren Mustafa Özsarı, halen Akademik Kaynak Dergisinin yayın koordinatörlüğünü yürütmektedir.
Supervisors: Advsor
(Sinop/Durağan 01.07.1973----)
Prof. Dr. Mustafa Özsarı, 1 Temmuz 1973’te Sinop/Durağan’na bağlı Olucak köyünde doğdu. İlkokulu Olucak Köyü ilkokulunda tamamlayan Özsarı, 1983’te Durağan İmam-Hatip Lisesi Ortaokuluna başladı. 1986’da Devlet Parasız Yatılı sınavlarına giren Özsarı, aynı yıl Gökçeada Atatürk Öğretmen Lisesine kayıt oldu. 1989’da lise eğitimini tamamlayan Dr. Özsarı, aynı yıl Uludağ Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünde yüksek öğrenime başladı. 1993’te Üniversiteden mezun olan Özsarı, Muş/Varto Yatılı İlköğretim Bölge Okuluna Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1994’te Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak naklen tayin edilen Özsarı, aynı yıl Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansa başladı. Mustafa Özsarı, 1996’da Yrd. Doç. Dr. Cengiz Aydemir’in danışmanlığında tamamladığı Mehmet Emin Yurdakul’un Şiir Anlayışı ve Şiirlerinde Millî Değerler konulu çalışmasıyla bilim uzmanı oldu. 1996’da Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktoraya başlayan Özsarı, Prof. Dr. Ömer Faruk HUYUGÜZEL’in danışmanlığında hazırladığı Ege Bölgesi Halkevleri Dergilerindeki Edebî ve Kültürel Muhteva Üzerinde Bir İnceleme konulu çalışmasıyla edebiyat doktoru unvanını aldı ( 2002). Mustafa Özsarı, 1994-1998 yılları arasında Balıkesir Üniversitesi’nde, 1998-2002 yılları arasında ise Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Dr. Özsarı, 2002’de Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne yardımcı doçent olarak atandı. Ağustos 2003-Şubat 2004 tarihleri arasında Çanakkale ve Bilecik/Söğüt’te askerlik hizmetini 293 KSD olarak ifa etti. Dr. Mustafa Özsarı, 2009’da edebiyat doçenti oldu. Mustafa Özsarı, 20 Kasım 2014’te Balıkesir Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından Profesör ilân edildi. 28 Temmuz 2015’te Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’ne dekan yardımcısı olarak atanan Özsarı, 30 Aralık 2015’te dekan yardımcılığı görevinden istifa ederek ayrıldı. Prof. Dr. Mustafa Özsarı hâlen Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Dr. Özsarı’nın Modern Edebiyat Teorilerinin Felsefesi (İngilizceden çeviri, 3. Baskı 2015), Müstecabizade İsmet’in Hayatı ve Eserleri (2007), Müstecabizade İsmet’in Bütün Şiirleri (2008), Ege Bölgesi Halkevleri: Edebî ve Kültürel Çalışmalar (2009), XIX Yüzyılın İkinci Yarısında Yaşamış Bir Neo-Klasik: Şeyh Vasfî (2013) başlıklı kitapları yayımlanmıştır. Ayrıca Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muassırlaşmak (2014) başlıklı kitabını yayına hazırlayan Özsarı, Eleştiri Kuramları (2013) ve Eleştiri Tarihi (2012) başlıklı kitaplarda da bölüm yazarıdır. 2002 yılında TRT İzmir Radyosunda Gizli Işıklar adlı bir kültür-sanat programı hazırlayıp sunan Dr. Özsarı, çeşitli ulusal ve uluslar arası sempozyumlara bildiri ile katılmıştır. Dr. Özsarı’nın Atatürk Yolu, Hece, İzmir Kent Kültürü, Türk Dili, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları, Müteferrika, İnceeleyen ve Akademik Kaynak Dergisi gibi dergilerde çeviri ve telif makaleleri yayımlanmıştır. Erasmus Öğretim Üyesi Hareketliliği Programı kapsamında 2014 yılı Mayıs ayında Vilniüs Üniversitesinde (Litvanya) ders veren Mustafa Özsarı, halen Akademik Kaynak Dergisinin yayın koordinatörlüğünü yürütmektedir.
Supervisors: Advsor
less
Related Authors
Mehmet Can Omay
Binghamton University
Umut Uzer
Istanbul Technical University
Paris Tsekouras
Sabanci University
Sevde Bolat
Istanbul Medeniyet University
Guldeniz Kibris
Universiteit Leiden
Dogan Gurpinar
Istanbul Technical University
InterestsView All (7)
Uploads
Papers by Mustafa Ozsari
Ömer Seyfettin 6 Eylül 1904’ten 1909 Ocağında kadar Kuşadası ve İzmir’de kalmış, bu sürenin üç buçuk yıla yakın kısmını Kuşadası’nda geçirmiştir. Yazar Kuşadası ve İzmir’de geçen zamanlarda Batı Anadolu’nun kendine has yerel kahramanları olan Efeler ve efelerin maceralarına dair pek çok hikâye dinlemiştir. Ömer Seyfettin’in Ege Bölgesinde görev yaparken yöreden dinlediği Efe hikâyeleri tabiatıyla onun hikâyelerine malzeme olmuş, yazar duyduğu Efe maceralarından hareketle hikâyeler yazmıştır. Bu bildiride önce Efelik kavramının ne olduğu ele alınmış, ardında Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde efelik kavramı ve efelere bakışı değerlendirilmiş, yazarın bir hikâye teması olarak efelik temasına nasıl baktığı incelenmiştir.
Köy Enstitülerinin kurulması birdenbire gerçekleşmemiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosu, özellikle 1930’lu yıllarda eğitim meselesini Yeni Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi görmüş ve çalışmalarını bu kapsamda sürdürmüştür. Köy Enstitüleri de Cumhuriyetin eğitim alanında yaptığı hamlelerin önemli bir ayağını oluştur. Bu hamlenin Millet Mektepleri, Halkevleri ve üniversite reformuyla da ilişkisi vardır. Bu makalede önce Köy Enstitülerinin kurulmasının geri planındaki asıl sebepler üzerinde durulacak, daha sonra bu kurumlara hangi ülkelerdeki uygulamaların ve pedagojik anlayışların kaynaklık ettiği ele alınacaktır.
Ata Lütfi, 1914-1918 yılları arasında Irak cephesinde askeri doktor olarak görev yapmış bir Türk subayıdır. Yazar, Irak cephesindeki izlenimlerini ve yaşadıklarını Irak Menzilleri başlığı altında yayımlamıştır. Ata Lütfi’nin hatıralarında, Türk ordusunda görevli bazı Arap askerlerin İngiliz tarafına geçmesi, Bağdat Valisi Süleyman Nazif’in Ordu ile ilişkileri, Türk Ordusunun Küttü’l Amare zaferi, gazilerin durumu, İngiliz yaralı askerlerinin nakli, Enver Paşa’nın Irak Cephesini ziyareti, Bağdat’ın ve Musul’un İngiltere tarafından işgal edilmesi, Türklerle Ermeniler arasındaki mücadele vb. konularda dikkat çekici bilgiler vardır. Bu sebeple Ata Lütfi’nin hatıraları Birinci Dünya Savaşı’nda önemli cephelerden birisi olan Irak Cephesi’ne dair bilgi veren ve cephedeki duruma dair önemli gözlemler içeren bir metindir. Bu makalede önce Ata Lütfi hakkında bilgi verilecek, ardından onun Irak Menzilleri başlıklı hatıraları muhteva açısından bir analize tabi tutulacaktır.
Anahtar kelimeler: Ata Lütfi, Birinci Dünya Savaşı, Irak Cephesi, Kütü’l-Amare, hatıra, İnanç dergisi
FROM MEMORİES TO TRUTH: THE IRAQI IMPRESSIONS OF AN OTTOMAN OFFICER
Abstract
Ata Lutfi is a Turkish officer who served as a military doctor on the Iraqi front between 1914 and 1918. The author publishes his impressions and experiences in the Iraqi frontier under the title of Irak Menzilleri. There are remarkable information on the Ata Lutfi memories about some Arab soldiers in the Turkish army to the British side, the connection of the Baghdad governor Süleyman Nazif with the Turkish army, the victory of the Turkish army ın Küttü’l-amare, the situation of the veterans, the transfer of British wounded soldiers, the visit of Enver Pasha's Iraqi Front, The occupation of Baghdad and Mosul by England, the struggle between Turks and Armenians, and so on. For this reason, the memories of the Ata Lutfi are a document containing important observations about the situation on the Iraqi Front, which one of the important fronts in the First World War. In this paper, firstly, it will be given information about Ata Lutfi, and then Ata Lutfi’i memories will be analyzed in terms of content.
Key Words: Ata Lufi, World War I, Iraqi Front, Kut Al Amara, Memories, Inanc Magazine
Ömer Seyfettin 6 Eylül 1904’ten 1909 Ocağında kadar Kuşadası ve İzmir’de kalmış, bu sürenin üç buçuk yıla yakın kısmını Kuşadası’nda geçirmiştir. Yazar Kuşadası ve İzmir’de geçen zamanlarda Batı Anadolu’nun kendine has yerel kahramanları olan Efeler ve efelerin maceralarına dair pek çok hikâye dinlemiştir. Ömer Seyfettin’in Ege Bölgesinde görev yaparken yöreden dinlediği Efe hikâyeleri tabiatıyla onun hikâyelerine malzeme olmuş, yazar duyduğu Efe maceralarından hareketle hikâyeler yazmıştır. Bu bildiride önce Efelik kavramının ne olduğu ele alınmış, ardında Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde efelik kavramı ve efelere bakışı değerlendirilmiş, yazarın bir hikâye teması olarak efelik temasına nasıl baktığı incelenmiştir.
Köy Enstitülerinin kurulması birdenbire gerçekleşmemiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosu, özellikle 1930’lu yıllarda eğitim meselesini Yeni Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi görmüş ve çalışmalarını bu kapsamda sürdürmüştür. Köy Enstitüleri de Cumhuriyetin eğitim alanında yaptığı hamlelerin önemli bir ayağını oluştur. Bu hamlenin Millet Mektepleri, Halkevleri ve üniversite reformuyla da ilişkisi vardır. Bu makalede önce Köy Enstitülerinin kurulmasının geri planındaki asıl sebepler üzerinde durulacak, daha sonra bu kurumlara hangi ülkelerdeki uygulamaların ve pedagojik anlayışların kaynaklık ettiği ele alınacaktır.
Ata Lütfi, 1914-1918 yılları arasında Irak cephesinde askeri doktor olarak görev yapmış bir Türk subayıdır. Yazar, Irak cephesindeki izlenimlerini ve yaşadıklarını Irak Menzilleri başlığı altında yayımlamıştır. Ata Lütfi’nin hatıralarında, Türk ordusunda görevli bazı Arap askerlerin İngiliz tarafına geçmesi, Bağdat Valisi Süleyman Nazif’in Ordu ile ilişkileri, Türk Ordusunun Küttü’l Amare zaferi, gazilerin durumu, İngiliz yaralı askerlerinin nakli, Enver Paşa’nın Irak Cephesini ziyareti, Bağdat’ın ve Musul’un İngiltere tarafından işgal edilmesi, Türklerle Ermeniler arasındaki mücadele vb. konularda dikkat çekici bilgiler vardır. Bu sebeple Ata Lütfi’nin hatıraları Birinci Dünya Savaşı’nda önemli cephelerden birisi olan Irak Cephesi’ne dair bilgi veren ve cephedeki duruma dair önemli gözlemler içeren bir metindir. Bu makalede önce Ata Lütfi hakkında bilgi verilecek, ardından onun Irak Menzilleri başlıklı hatıraları muhteva açısından bir analize tabi tutulacaktır.
Anahtar kelimeler: Ata Lütfi, Birinci Dünya Savaşı, Irak Cephesi, Kütü’l-Amare, hatıra, İnanç dergisi
FROM MEMORİES TO TRUTH: THE IRAQI IMPRESSIONS OF AN OTTOMAN OFFICER
Abstract
Ata Lutfi is a Turkish officer who served as a military doctor on the Iraqi front between 1914 and 1918. The author publishes his impressions and experiences in the Iraqi frontier under the title of Irak Menzilleri. There are remarkable information on the Ata Lutfi memories about some Arab soldiers in the Turkish army to the British side, the connection of the Baghdad governor Süleyman Nazif with the Turkish army, the victory of the Turkish army ın Küttü’l-amare, the situation of the veterans, the transfer of British wounded soldiers, the visit of Enver Pasha's Iraqi Front, The occupation of Baghdad and Mosul by England, the struggle between Turks and Armenians, and so on. For this reason, the memories of the Ata Lutfi are a document containing important observations about the situation on the Iraqi Front, which one of the important fronts in the First World War. In this paper, firstly, it will be given information about Ata Lutfi, and then Ata Lutfi’i memories will be analyzed in terms of content.
Key Words: Ata Lufi, World War I, Iraqi Front, Kut Al Amara, Memories, Inanc Magazine
The signs of the East, especially Istanbul, were understood differently by European intellectuals. The same signs were understood differently by Ottoman-Turkish intellectuals. Western intellectuals' view of the complex signs of Eastern culture attracted the attention of Ömer Seyfettin, a very intelligent storyteller. The main topic of The Hidden Temple is that two civilizations give different meanings to the same signs and interpret the same signs differently. The author has used many semantic, rhetorical, ethnographic and folkloric signs to explain this opposition.
In this paper, firstly, the basic signs used by Ömer Seyfettin in The Hidden Temple will be determined; second, these signs will be classified; Finally, the signs will be analyzed by taking into account the relationships between them. Thus, how two different civilizations that developed together but were different from each other gave meaning to the same indicators will be evaluated based on Ömer Seyfettin's story titled The Hidden Temple.
The most distinctive feature of a poetıc text is its style. Style is also the most important element that distinguishes one all peotic text from another poetic text. Modern poetry researchers, while examining their materials, have concentrated on the style of expression of the poetry, that is, its style. As a matter of fact, after the publication of Benedetto Croce's (1866-1952) work Aesthetic (1902), the question of what is expressioned in a literary work was abandoned in literary studies; Instead, the question of how the work is expressioned has come to the fore. The question "how" also emphasizes the individuality of the author in literary texts. New American Criticism, Czech Structuralism, Russian Formalism, Semiotic criticism, deconstruction, critical theory, etc. All twentieth-century literary criticism methods have tried to reveal the literary quality of works of high literary value. These efforts have achieved very concrete results in the process of examining poetry texts with clear scientific objectivity. For example, Greimas's (1917-1992) structural semiotic analyzes and Eco's (1932-2016) idea of limit of interpretation and his emphasis on encyclopedic capacity have enabled us to reach some meaningful results in terms of literary work studies.
But recently, artificial intelligence applications such as chatgbt, cabilot, gemini and Claude have rapidly entered our daily lives. With these programs, the use of artificial intelligence in literary criticism has begun. Thus, literary criticism has moved or is about to move to a new dimension. If the idea that artificial intelligence is a digital structure is taken as basis, one of the main problematics is how a literary material, which has a predominant literary and aesthetic aspect, can be examined with artificial intelligence applications, which are a mechanical pattern.
In this presentation, we will focus on the question of how three texts published in three different periods of Modern Turkish Poetry are evaluated by different artificial intelligence applications. Then, brief attention will be given to the literary and aesthetic value of these texts in the history of Turkish poetry. Finally, the results obtained with artificial intelligence will be compared with the results obtained from literary history and literary criticism. Thus, what kind of results a poetic text will or will not give us when examined with artificial intelligence applications will be analyzed comparatively
The People’s Houses were established to achieve three main purposes. The first is to recognize the cultural richness that has emerged in Anatolia since Antiquity and to introduce them to new generations. The second is to ensure that the Anatolian belief adopts the basic values produced by Western civilization; It is to integrate Turkish society completely with Western values. The third is to educate and develop the Anatolian people, who have been neglected for centuries, and to offer them a better quality of life. Thus, thanks to the works carried out in the People’s Houses, the Anatolian people will be modernized, the education level of the Anatolian people will increase, and a new society will be created in Anatolia that values reason, science and art.
In order to achieve the above-mentioned purposes in People’s Houses, a broad category of signs has been used. These signs are clearly seen on the cover pages of the magazines published in different People’s Houses, on the covers of the books published by the People’s Houses, in the pictures made in the People’s Houses and in all the concepts used in visual arts. Thus, a large semiosis was created thanks to the People’s Houses; Solid support was given to Turkey's modernization efforts with multi-model, multi-functional icons, indices and symbols.
There are Nietzschean pragmatism and Bergsonian intuitionism in the philosophical background of the studies carried out in the People’s Houses. In this context, Nietzsche's principle of "To life, always to life. Let's add more life to the world" has been accepted as a basic slogan. In addition, Bergson's life spurt, creative emotion are the concepts most often referred to in these institutions. All these are also concepts that lie in the background of the ideology adopted in Turkey during the Atatürk period. In the meantime People's Houses are full of signs produced and created to spread and adopt these concepts to large masses of people. In this presenation, the basic signs used in People’s houses will be emphasized, the meanings obtained through these signs and the concepts created will be evaluated systematically and with multimodels.
Key words: People's Houses, semiosis, pragmatism, modernization in Turkey, iconisation
Tek parti dönemindeki akım, grup ve topluluklara en fazla katkı veren kültür merkezlerinden birisi İzmir’dir. Türk şiirinde etkili olan ve her biri farklı akımların önemli temsilcileri sayılan pek çok şair ve hikâyeci ilk eserlerini Fikirler, Anadolu, Yeni Asır ve Halkın Sesi gibi İzmir gazete ve dergilerinde yayımlamışlar; İzmir’deki edebiyat muhitlerinde yetişmişlerdir. Bu durum, İzmir’in sadece Tanzimat ve meşrutiyet dönemlerinde değil, Cumhuriyet döneminin ilk 30 yılında da Türk edebiyatında temel eğilimlerin yönlendiren önemli bir kültür, sanat ve edebiyat merkezi olduğunu göstermektedir. İzmir’in Türk edebiyatının gelişim sürecinde Cumhuriyet döneminde bu kadar etkili olmasının geri planında şehrin çok renkli, çok kültürlü, çok sesli bir toplumsal yapıya sahip olmasının rolü vardır. Bu bildiride önce 1923-1950 yılları arasında Türkiye’de ortaya çıkan temel edebî eğilimler hakkında kısa bilgi verilecek, ardından bu eğilimlere İzmirli veya İzmir’de yetişmiş sanatçıların ne ölçüde katkı sağladığı analiz edilip değerlendirilecektir.
Sabri Cemil Bey, a state official, arrived in Balikesir from Skopje, presumably after the Balkan Wars. During World War I Sabri Cemil, Director of Education of the Karesi District, has contributed significantly to the modernization activities in Balikesir. Sabri Cemil has been leading theater activities in Balıkesir during this period. These activities are the construction of the theater building, the theater text writing and the establishment of the theater companies. In this paper, Sabri Cemil Bey's works on literary and cultural studies in Skopje and Karesi provinces will be analyzed.
Guy de Maupassant (1850-1893) Fransız kısa hikâye (short stories) yazarıdır. Ömer Seyfettin (1884-1920) ise Türkiye’de kısa hikâyenin kurucusu olarak bilinmektedir. Ömer Seyfettin’in hikâyeciliğine dair bilgi veren kaynaklar, Ömer Seyfettin’in Maupassant tarzı hikâye yazdığı konusunda fikir birliği içindedirler. Fakat araştırmacılar Maupassant tarzı hikâyenin nasıl bir tarz olduğu, Maupassant’ın hikâyeleriyle Ömer Seyfettin’in hikâyeleri arasında nasıl bir benzerlik olduğu sorularını fazla dikkate almamışlardır. Maupassant’ın Deux Amis başlıklı hikâyesinde, 1870’te Paris’in Prusya tarafında kuşatılması esnasında Paris sokaklarında karşılaşan Sauvage ve Morrisot adlı iki arkadaşın balık tutma maceraları anlatılırken, Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle başlıklı hikâyesinde 1912’de Serez’in işgali esnasında Lâle adlı genç kızın namusunu kurtarmak için verdiği mücadele ele alınır. Her iki hikâyeye yüzeysel açıdan bakıldığında, hikâyelerde kötü karakterler kazanmış gibi görünmektedir. Fakat hikâyeler, derin yapı analizine tabi tutulduğunda, karakterlerin talihi açısından tamamen faklı bir sonuç karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede Deux Amis ve Beyaz Lâle Greimas’ın yapısal semiyotik analiz yöntemine göre incelenecek, böylece biri Türk edebiyatında diğeri Fransız edebiyatında küçük hikâyenin temsilcisi olan iki yazarın iki meşhur hikâyesinden hareketle, söz konusu yazarların anlam dünyaları tespit edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Derin yapı, anlam dünyası, maupassant, ömer seyfettin, kısa hikâye
A Structural Comparison About Omer Seyfettin’s Short Story Beyaz Lale and Maupassant’s Short Story Deux Amis
ABSTRACT
Guy de Maupassant (5 August 1850-6 July 1893) was a French short story writer. Omer Seyfettin (12 March 1884-6 March 1920) has known as a founder of short story form in Turkish literature. According to many researchers, Omer Seyfettin wrote the story of the Maupassant style. But they are not take into account that how is the Maupassant style and how is the similiarites between Omer Seyfettin’s and Maupassant’s stories. Deux Amis, Maupassant’s work is a story about two friends, Sauvage, and Morrisot, who meet in the streets of Paris during Prussian siege of 1970. Beyaz Lâle, Omer Sefettin’s work is a story about a young Turkish girl named Lale, who struggles to get rid of the Bulgarian captain rape at home in Serez during the Bulgarian siege of 1912. It is seen that villains or collectives gained in both stories in terms of the superficial point of view. But when the stories are done to deep structure analysis, the results are quite different. In this paper, Deux Amis and Beyaz Lale will be analyzed for structural semiotics, so the differencies and similarities between Omer Seyfettin and Maupassant will be determined, considering its writer’s meaning world.
Key Words: Deep structure, meaning world, maupassant, ömer Seyfettin, short story
Anahtar Kelimeler: Derin yapı, anlam dünyası, maupassant, ömer seyfettin, kısa hikâye
A Structural Comparison About Omer Seyfettin’s Short Story Beyaz Lale and Maupassant’s Short Story Deux Amis
ABSTRACT
Guy de Maupassant (5 August 1850-6 July 1893) was a French short story writer. Omer Seyfettin (12 March 1884-6 March 1920) has known as a founder of short story form in Turkish literature. According to many researchers, Omer Seyfettin wrote the story of the Maupassant style. But they are not take into account that how is the Maupassant style and how is the similiarites between Omer Seyfettin’s and Maupassant’s stories. Deux Amis, Maupassant’s work is a story about two friends, Sauvage, and Morrisot, who meet in the streets of Paris during Prussian siege of 1970. Beyaz Lâle, Omer Sefettin’s work is a story about a young Turkish girl named Lale, who struggles to get rid of the Bulgarian captain rape at home in Serez during the Bulgarian siege of 1912. It is seen that villains or collectives gained in both stories in terms of the superficial point of view. But when the stories are done to deep structure analysis, the results are quite different. In this paper, Deux Amis and Beyaz Lale will be analyzed for structural semiotics, so the differencies and similarities between Omer Seyfettin and Maupassant will be determined, considering its writer’s meaning world.
Key Words: Deep structure, meaning world, maupassant, ömer Seyfettin, short story
ABSTRACT
Guy de Maupassant (5 August 1850-6 July 1893) was a French short story writer. Omer Seyfettin (12 March 1884-6 March 1920) has known as a founder of short story form in Turkish literature. According to many researchers, Omer Seyfettin wrote the story of the Maupassant style. But they are not take into account that how is the Maupassant style and how is the similiarites between Omer Seyfettin’s and Maupassant’s stories. Deux Amis, Maupassant’s work is a story about two friends, Sauvage, and Morrisot, who meet in the streets of Paris during Prussian siege of 1970. Beyaz Lâle, Omer Sefettin’s work is a story about a young Turkish girl named Lale, who struggles to get rid of the Bulgarian captain rape at home in Serez during the Bulgarian siege of 1912. It is seen that villains or collectives gained in both stories in terms of the superficial point of view. But when the stories are done to deep structure analysis, the results are quite different. In this paper, Deux Amis and Beyaz Lale will be analyzed for structural semiotics, so the differencies and similarities between Omer Seyfettin and Maupassant will be determined, considering its writer’s meaning world.
Key Words: Deep structure, meaning world, maupassant, ömer Seyfettin, short story
People’s Houses which were officially opened on 19 February 1932 were semi-official cultural centers for public education. Activities of the People’s Houses were conducted in accordance with the principals of the Rupublican People’s Party which was the only political Party of the time between 1932-1951. When they were first founded, activities were held in 14 provinces and the number of the people’s houses increased up to 478 by 1951. During the foundation of the People’s Houses, many similar institutions at home and abroad were inspired, yet none of them was taken an example. People’s Houses were national and original in terms of institutional construction and regulation.
79 People’s Houses were estalished in Aegean Region. This number proves that the Heople’s Houses were more widespread than the other regions. The People’s Houses in Aegean region published journals under nine different titles: Fikirler (Izmir People’s House), Güzel Günler (Izmir People’s House), Yeni Doğuş (Manisa People’s House), Yeni Milas (Milas People’s House), Muğla (Muğla People’s House), Inanç (Denizli People’s House), Gediz (Manisa People’s House), Ocak (Urla People’s House) and Küçük Menderes (Tire People’s House) were the journals published in the region. Especially Fikirler, İnanç and Gediz were the most known serial journals in Turkey.
These journals have a rich literary contend. These journals include poems, stories, novel, theatrical works, essays, memoirs, travel accounts and intervievs. According to themas, the poems can be categorized in seven titles such as: revolution poems, home town poems, gurbet poems (absence from home), poems of nature, religions philolophical and mystic poems, and other themes that handle daily life. The stories mostly include the folloving themes: Love, family, tradations, national wars, Turkish revolution, lonelines, and daily life. Apart from these, in the journals there are prominent works which were writen as mensur şiir (prose in rhymed verse), essays, letters, memoirs, travel accounts and interviews. These writings are precious works which shed light on the Turkish cultural history from a certain point of view.
In conclusion some of the names that led the Republican period Turkish literature grew up in circles of cultural surroundings of these journals and published some of their works in the journals of Aegean region Heople’s Houses . In terms of literary and philosophical writings Fikirler, local historical researches Gediz, folklore combilation Inanç were more specialized in comparison to other journals. The People’s Houses and their journals demonstrate that a comprehensive movement began to develop a cultural growth in the Republican Period. Many of the man of science, culture and art who are influencial an today’s cultural life have taken their first education from the People’s Houses and have been influenced by the cultural atmosphere around the journals of the people’s houses. This indicates that the People’s Houses are very important cultural institutions.
Saussurecü göstergebilim gerek dünyada gerekse Türkiye’de geçtiğimiz yüzyılda oldukça yaygınlaşmış ve gelişmiştir. Sauusure’ün ve onun takipçilerinin geliştirdiği göstergebilim, bilim tarihçileri tarafından felsefî açıdan Imanuel Kant’ın (1724-1804) estetik bilgi ve kavramsal bilgi olarak ikiye ayırdığı ikili (dualist) bilgi teorisine dayandırılmaktadır. Saussure’ün Genel Dilbilim Dersleri adlı eserinde gösteren (En. signifier; fr. signifiant) ve gösterilen (en. signified; fr. signifié) diye ayrılan göstergeler sistemi anlayışı, önce André Martinet (1908-1999) tarafından dilbilime, daha sonra Danimarkalı dilbilimci Louis Hjelmslev (1899-1965) tarafından da edebiyata uyarlanmıştır. Bu süreçte Avrupa başta olmak üzere, dünya bilim çevrelerinde Saussurcü göstergebilim büyük ölçüde yaygınlaşmış; pek çok alanda bir inceleme metodolojisi olarak kullanılagelmiştir.
Buna karşılık Percian göstergebilim, Saussurecü anlayışa göre biraz daha yavaş gelişmiştir. Bu gecikmeyi, Charles Sanders Peirce’ün 80.000 sayfayı aşan el yazma eserlerinin anlaşılmasının biraz zor olmasına ve Peirce’ün eserlerinin edisyon-kritikli yayının hâlen devam etmesine bağlamak mümkündür. Peircecü göstergebilim Saussurecü anlayışa göre oldukça karmaşık ve oldukça derin bir felsefî geleneğe dayanmaktadır. Nitekim Peircecü semiyotik göstergeleri üçlü (triadic) bir ayrımla açıklamıştır.
Göstergebilimin Türkiye’deki gelişim süreci ise oldukça yenidir. Türkiye’de 1960’lı yıllardan itibaren üniversitelerin filoloji bölümlerinde göstergebilime dair çalışmalar başlamıştır. Tahsin Yücel (1933-2016) başta olmak üzere, onun takipçileri ve öğrencileri 1960-1970’li yıllarda göstergebilime dair telif ve tercüme çok sayıda eser yayımlamışlardır. Bu yayınlar farklı disiplinlerde çalışan bilim adamlarının da dikkatini çekmiştir. Böylece 1980’li yıllardan itibaren edebî metin analizleri başta olmak üzere, iletişim, güzel sanatlar, mimari gibi farklı disiplinlerde çalışan bilim insanları göstergebilime ilgi duymuşlar, inceleme malzemelerini bu alanın terminolojisi ve metodolojisiyle inceleme yolunda önemli mesafeler almışlardır.
Fakat bütün bu iyi niyetli çalışmalar münferit girişimler olarak kalmıştır. Türkiyeli araştırmacılar, göstergebilim alanında belirgin bir metodoloji ve terminloji geliştirememişlerdir. Dahası ülkemizde bir İstanbul Göstergebilim Okulu, bir Türk yapısalcılığı gibi müşterek bir anlayıştan söz etmek, en azından şu aşamda mümkün değildir. Buna karşılık Türkiye anlam incelemeleri ve yorumlama teorileri bakımından oldukça zengin ve köklü bir mirasa sahiptir. Türk-İslâm tefsir geleneğinin Fransız metin şerhi geleneğinden ve (explanation du texte) Alman yorumbiliminden (hermeneutic) geri kalır tarafı yoktur. Sorun geleneksel Türk anlam verme ve tefsir geleneğinin sistematik olarak gelecek nesellelere anlatılıp anlatılmamasından ileri gelmektedir. Ayrıca Ch. Sanders Peirce’in geliştirdiği semiyotiğin triadic yapısı ile Türk-İslam belâgatinin bedii, beyan ve meanîden oluşan üçlü yapısının orta çağ metinlerinde birleştiğini ve gelişimini farklı kanallardan devam ettirdiğini ileri sürmek şaşırtıcı bir düşünce değildir. Yine yapısal semiyotiğin kurucusu Algirdas Julien Greimas’ın semiyotik kare (la care smiotiqué) kavramıyla, Türk düşüncesindeki anâsır-ı erbâa kavramı doğrudan birbirleriyle örtüşmektedir. Bu benzerlikler, dikkatli Türk araştırmacılarının göstergebilime hem metodolojik hem de terminolojik açıdan önemli katkılarda bulunabileceklerini ortaya koymaktadır.
Bütün bu düşüncelerden hareketle, merhum Doğan Günay başta olmak üzere, Türkiye’de gösteregebilim alanında çalışan bilim adamları; aralarında işbirliğini geliştirmek, araştırmalarında elde ettikleri bulguları paylaşmak ve müşterek çalışmalar yapmak üzere Anadolu Semiyotik Araştırmaları Derneği (ANASEM-Kuruluş 2014) ve Türkiye Göstergebilim Çevresi (TGÇ-Kuruluş 2019) adlı kuruluşların çatısı altında biraraya geldiler. Ardından ulusal ve uluslararası çeşitli sempozyum, çalıştay, panel, toplantı vb. etkinlikler düzenlediler. Bu etkinliklerden en yaygın olanı ise 16-18 Haziran 2022’de Balıkesir’de Avlu Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası Balıkesir Göstergebilim Çalıştayı’ydı. Sözkonusu çalıştaya Türkiye, Fransa, İtalya, Meksika, İran, İspanya gibi ülkelerden 84 araştırmacı iştirak etti. Çalıştayda hem kuramsal hem de uygulama düzeyinde çok sayıda bildiri sunuldu. Çalıştay Geleceğe Göstergebilimle Bakmak temasıyla düzenlendi.
Kitapta yer alan makalelerden önemli bir kısmı, Geleceğe Göstergebilimle Bakmak Uluslararaı Göstergebilim Çalıştayı’nda sunulan ve daha sonra bazı katılımcılarca yayımlanmak üzere tarafımıza gönderilen bildiri metinlerinden oluşmaktadır. Bunları ilave olarak kitapta Prof. Massimo Leone ve Prof. Dr. Neyla Pardo Abril’in yazılarında olduğu gibi, adı geçen çalıştayda sunulmamış fakat original araştırmalardan meydana gelen yazılar da vardır. Kitaptaki makaleler, çalıştay bildiriler kitabı olmanın ötesinde hem ulusal hem uluslararası düzeyde yeni bazı bulguları ve değerlendirmeleri içeren özel bir eser olma niteliğini haiz olup kendi içinde belirli bir tutarlılığa ve orijinaliteye sahiptir. Bu bakımdan Geleceğe Göstergebilimle Bakmak başlıklı bu çalışma malzemesini göstergebilimin geliştiridiği metotlar ve terminolojilerle incelemek isteyen araştırmacılar için özgün bir kaynaktır.
Kitapta Türkçe, İngilizce ve Fransızca dillerinde yazılmış original makaleler vardır. Anne Bayeart Geslin, Jacques Fontanille, Massimo Leone, Neyla Pardo Abril gibi göstergebilim alanında uluslararası düzeyde öncü alimlerin bazı çalışmaları ilk defa burada yayımlanmıştır. Ayrıca Türk göstergebiliminin değerli ismi Doğan Günay başta olmak üzere, göstergebilim alanında çalışmalarıyla tanınan pek Türk bilim adamının makalesi de yine kitapta yer almaktadır. Bütün bunlar; Geleceğe Göstergebilimle Bakmak kitabının uluslararası düzeyde dikkat çekici bir yayın olduğunu göstermektedir.
Saussurecü göstergebilim gerek dünyada gerekse Türkiye’de geçtiğimiz yüzyılda oldukça yaygınlaşmış ve gelişmiştir. Sauusure’ün ve onun takipçilerinin geliştirdiği göstergebilim, bilim tarihçileri tarafından felsefî açıdan Imanuel Kant’ın (1724-1804) estetik bilgi ve kavramsal bilgi olarak ikiye ayırdığı ikili (dualist) bilgi teorisine dayandırılmaktadır. Saussure’ün Genel Dilbilim Dersleri adlı eserinde gösteren (En. signifier; fr. signifiant) ve gösterilen (en. signified; fr. signifié) diye ayrılan göstergeler sistemi anlayışı, önce André Martinet (1908-1999) tarafından dilbilime, daha sonra Danimarkalı dilbilimci Louis Hjelmslev (1899-1965) tarafından da edebiyata uyarlanmıştır. Bu süreçte Avrupa başta olmak üzere, dünya bilim çevrelerinde Saussurcü göstergebilim büyük ölçüde yaygınlaşmış; pek çok alanda bir inceleme metodolojisi olarak kullanılagelmiştir.
Buna karşılık Percian göstergebilim, Saussurecü anlayışa göre biraz daha yavaş gelişmiştir. Bu gecikmeyi, Charles Sanders Peirce’ün 80.000 sayfayı aşan el yazma eserlerinin anlaşılmasının biraz zor olmasına ve Peirce’ün eserlerinin edisyon-kritikli yayının hâlen devam etmesine bağlamak mümkündür. Peircecü göstergebilim Saussurecü anlayışa göre oldukça karmaşık ve oldukça derin bir felsefî geleneğe dayanmaktadır. Nitekim Peircecü semiyotik göstergeleri üçlü (triadic) bir ayrımla açıklamıştır.
Göstergebilimin Türkiye’deki gelişim süreci ise oldukça yenidir. Türkiye’de 1960’lı yıllardan itibaren üniversitelerin filoloji bölümlerinde göstergebilime dair çalışmalar başlamıştır. Tahsin Yücel (1933-2016) başta olmak üzere, onun takipçileri ve öğrencileri 1960-1970’li yıllarda göstergebilime dair telif ve tercüme çok sayıda eser yayımlamışlardır. Bu yayınlar farklı disiplinlerde çalışan bilim adamlarının da dikkatini çekmiştir. Böylece 1980’li yıllardan itibaren edebî metin analizleri başta olmak üzere, iletişim, güzel sanatlar, mimari gibi farklı disiplinlerde çalışan bilim insanları göstergebilime ilgi duymuşlar, inceleme malzemelerini bu alanın terminolojisi ve metodolojisiyle inceleme yolunda önemli mesafeler almışlardır.
Fakat bütün bu iyi niyetli çalışmalar münferit girişimler olarak kalmıştır. Türkiyeli araştırmacılar, göstergebilim alanında belirgin bir metodoloji ve terminloji geliştirememişlerdir. Dahası ülkemizde bir İstanbul Göstergebilim Okulu, bir Türk yapısalcılığı gibi müşterek bir anlayıştan söz etmek, en azından şu aşamda mümkün değildir. Buna karşılık Türkiye anlam incelemeleri ve yorumlama teorileri bakımından oldukça zengin ve köklü bir mirasa sahiptir. Türk-İslâm tefsir geleneğinin Fransız metin şerhi geleneğinden ve (explanation du texte) Alman yorumbiliminden (hermeneutic) geri kalır tarafı yoktur. Sorun geleneksel Türk anlam verme ve tefsir geleneğinin sistematik olarak gelecek nesellelere anlatılıp anlatılmamasından ileri gelmektedir. Ayrıca Ch. Sanders Peirce’in geliştirdiği semiyotiğin triadic yapısı ile Türk-İslam belâgatinin bedii, beyan ve meanîden oluşan üçlü yapısının orta çağ metinlerinde birleştiğini ve gelişimini farklı kanallardan devam ettirdiğini ileri sürmek şaşırtıcı bir düşünce değildir. Yine yapısal semiyotiğin kurucusu Algirdas Julien Greimas’ın semiyotik kare (la care smiotiqué) kavramıyla, Türk düşüncesindeki anâsır-ı erbâa kavramı doğrudan birbirleriyle örtüşmektedir. Bu benzerlikler, dikkatli Türk araştırmacılarının göstergebilime hem metodolojik hem de terminolojik açıdan önemli katkılarda bulunabileceklerini ortaya koymaktadır.
Bütün bu düşüncelerden hareketle, merhum Doğan Günay başta olmak üzere, Türkiye’de gösteregebilim alanında çalışan bilim adamları; aralarında işbirliğini geliştirmek, araştırmalarında elde ettikleri bulguları paylaşmak ve müşterek çalışmalar yapmak üzere Anadolu Semiyotik Araştırmaları Derneği (ANASEM-Kuruluş 2014) ve Türkiye Göstergebilim Çevresi (TGÇ-Kuruluş 2019) adlı kuruluşların çatısı altında biraraya geldiler. Ardından ulusal ve uluslararası çeşitli sempozyum, çalıştay, panel, toplantı vb. etkinlikler düzenlediler. Bu etkinliklerden en yaygın olanı ise 16-18 Haziran 2022’de Balıkesir’de Avlu Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası Balıkesir Göstergebilim Çalıştayı’ydı. Sözkonusu çalıştaya Türkiye, Fransa, İtalya, Meksika, İran, İspanya gibi ülkelerden 84 araştırmacı iştirak etti. Çalıştayda hem kuramsal hem de uygulama düzeyinde çok sayıda bildiri sunuldu. Çalıştay Geleceğe Göstergebilimle Bakmak temasıyla düzenlendi.
Kitapta yer alan makalelerden önemli bir kısmı, Geleceğe Göstergebilimle Bakmak Uluslararaı Göstergebilim Çalıştayı’nda sunulan ve daha sonra bazı katılımcılarca yayımlanmak üzere tarafımıza gönderilen bildiri metinlerinden oluşmaktadır. Bunları ilave olarak kitapta Prof. Massimo Leone ve Prof. Dr. Neyla Pardo Abril’in yazılarında olduğu gibi, adı geçen çalıştayda sunulmamış fakat original araştırmalardan meydana gelen yazılar da vardır. Kitaptaki makaleler, çalıştay bildiriler kitabı olmanın ötesinde hem ulusal hem uluslararası düzeyde yeni bazı bulguları ve değerlendirmeleri içeren özel bir eser olma niteliğini haiz olup kendi içinde belirli bir tutarlılığa ve orijinaliteye sahiptir. Bu bakımdan Geleceğe Göstergebilimle Bakmak başlıklı bu çalışma malzemesini göstergebilimin geliştiridiği metotlar ve terminolojilerle incelemek isteyen araştırmacılar için özgün bir kaynaktır.
Kitapta Türkçe, İngilizce ve Fransızca dillerinde yazılmış original makaleler vardır. Anne Bayeart Geslin, Jacques Fontanille, Massimo Leone, Neyla Pardo Abril gibi göstergebilim alanında uluslararası düzeyde öncü alimlerin bazı çalışmaları ilk defa burada yayımlanmıştır. Ayrıca Türk göstergebiliminin değerli ismi Doğan Günay başta olmak üzere, göstergebilim alanında çalışmalarıyla tanınan pek Türk bilim adamının makalesi de yine kitapta yer almaktadır. Bütün bunlar; Geleceğe Göstergebilimle Bakmak kitabının uluslararası düzeyde dikkat çekici bir yayın olduğunu göstermektedir.
Balıkesir Kuva-yi Milliyecileri, verdikleri 13 aylık büyük mücadeleyle, belki Balıkesir şehir merkezinde Yunan işgalcilerine karşı koruyamadılar ve Balıkesir’in işgalini önleyemediler. Fakat onlar, çok büyük bir işi başardılar; Verdikleri kutsal mücadeleyle farkında olmadan Balıkesir’in, hatta Anadolu Türklüğü’nün kaderini değiştirdiler. Daha doğrusu, Balıkesirli Kuva-yi Milliyeciler’in giriştikleri bu büyük mücadele sayesinde, Anadolu’daki İstiklâl Harbi’nin önderi Mustafa Kemâl Paşa, ordusunu yeni Türk Ordusu’nu savaşa hazırlamak için bir yıldan fazla bir zaman kazandı. Bu bakımdan Kuva-yi Milliye’nin Balıkesir ayağı tam olarak anlaşılmadan, Türk Kurtuluş Savaşı’nın doğru bir şekilde yorumlanması mümkün değildir.
Prof. Dr. Mustafa ÖZSARI’nın hazırladığı ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nce yayımlanan bu kitapla, Balıkesir’de verilen İstiklâl Mücadelesi’nin belirli bir bölümüne ışık tutulmaktadır.