Emel Coşkun
Emel Coskun is a professor of sociology at Düzce University, Turkey. She has a PhD in Migration Studies from the University of Kent. She was a visiting researcher at the Centre on Migration, Policy and Society (COMPAS), Oxford in 2017 and at Sociology Dept. of METU in 2022. Her research topics include gender and migration, cross-border marriages, undocumented migration, refugee studies, trafficking in women. Most recently she is conducting a research on women's access to sexual and reproductive health services.
Supervisors: Lucy Williams and Selmin Kaska
Phone: 0090(380) 541 24 04 (3973)
Address: Sociology Dept., Faculty of Science and Letters
Duzce University, Konuralp Yerleskesi
Merkez, Duzce 81620
Supervisors: Lucy Williams and Selmin Kaska
Phone: 0090(380) 541 24 04 (3973)
Address: Sociology Dept., Faculty of Science and Letters
Duzce University, Konuralp Yerleskesi
Merkez, Duzce 81620
less
Related Authors
Muqtedar Khan
University of Delaware
Josiah Heyman
University of Texas at El Paso (UTEP)
Michele Wallace
City College of New York
Naim Kapucu
University of Central Florida
Andrea Peto
Central European University
Martin van Bruinessen
Universiteit Utrecht
Deborah Tolman
Hunter College, CUNY
Armando Marques-Guedes
UNL - New University of Lisbon
Giulia Sissa
Ucla
Stephen Whittle
Manchester Metropolitan University
InterestsView All (24)
Uploads
Papers by Emel Coşkun
Giriş: Kadın ticareti (trafficking in women) kavramı genellikle sınır aşımına referansla tanımlandığı için düzensiz göç ve uluslararası suçlarla yakından ilişkilendirilmektedir. Bu başlıkta ilk olarak yüz yılı aşkın bir tarihe sahip olan kadın ticareti kavramının ortaya çıkmasını belirleyen tarihsel koşullar ile yakın dönemde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen insan ticareti tanımı ve bu tanımın kapsamı feminist eleştiriler ışığında açıklanacaktır. İkinci olarak ise düzensiz göç kavramı üzerinde durulduktan sonra düzensiz göç gerçekliğinin kadın ticareti ile kesişimi ele alınacaktır. Son olarak Türkiye’de kadın ticareti ve düzensiz göçmenler, tarihsel süreç ve de mevcut durum ilişkin politika/uygulamalar çerçevesinde ele alınacaktır.
66. SAHRA-ALTI AFRİKA’DAN GÖÇ (Özge Sarıalioğlu, Emel Coşkun)
Giriş: Tarihsel olarak bakıldığında Türkiye’ye yönelen ulus aşırı göç 1980 sonrası hız kazanarak çeşitlenmiş, 90’lar ise özellikle Sovyetler Bloku’nun dağılmasıyla birlikte döngüsel göçmenlerin Türkiye’ye ticaret ve iş bulma amacıyla yöneldiği yıllar olmuştur. Bununla beraber yine aynı yıllarda Asya ve Afrika ülkelerinin aynı sıra Ortadoğu ülkelerinde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerin neden olduğu, buna bağlı olarak transit, kağıtsız/belgesiz göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin sayısında artış olduğu söylenebilir. Bu göçmen hareketliliği döneminde Türkiye hem hedef hem de transit ülke konumdadır. Çeşitlenen göç akımları içerisinde Sahra-altı Afrikalı göçmenler özellikle 2000’lerden itibaren görünür olmaya başlamıştır. Sahra-altı Afrika, Afrika kıtasında Sahra Çölü’nün altında kalan Batı (örn. Nijer, Nijerya, Benin, Gana, Senegal), Orta (örn. Çad, Kongo, Kamerun, Angola), Doğu (örn. Uganda, Sudan, Eritre, Kenya) ve Güney (örn. Botsvana, Namibya, Güney Afrika) bölgelerinde yer alan toplam 48 Afrika ülkesini kapsamaktadır. Bu başlık altında Türkiye’ye yönelik Sahra-altı Afrika ülkelerinden göçü belirleyen yapısal koşullar, iki bölge arasındaki ilişkilerin tarihsel gelişimi ve bu bölgeden gelen göçmenlerin ortak yaşam ve çalışma deneyimlerini belirleyen koşullar ele alınmaktadır.
International migration studies have been a gradually politicized research field that is affected by national and international migration policy discourses. Given its financially co-dependent relation to state-centered policies, migration studies can be instrumentalized in the efforts of nation-states to “prevent” migration by legitimizing the “migration management” discourse. The politicized structure of migration studies affects the whole research design methodologically and ethically from the theoretical approach to data collection methods. While the number of research focusing on migrant women has increased enormously, due to the inadequately explained methods they can have serious problems both in terms of the production of scientific knowledge and ethics. In this respect, criticizing the mainstream research methodologies and problematizing the perspective of unequal power relations
in the research processes, feminist methodology can provide vital grounds for questioning in migration studies.
Farklı insan ticareti biçimleri arasında, kadınların ve çocuklarının cinsel sömürü amaçlı ticareti, en fazla tespit edilen ve politika üretilen alan olarak ortaya çıkmaktadır. 2016 yılı Küresel İnsan Ticareti Raporu’na göre, 2012-2014 yılları arasında 16 Avrupa ülkesinde tespit edilen 15 bin 200 insan ticareti mağdurunun yüzde 56’sı kadınlardan, yüzde 18’i kız çocuklarından, yüzde 7’si erkek çocuklarından ve yüzde 19’u yetişkin erkeklerden oluşmaktadır. Rapor, Batı ve Güney Avrupa’daki insan ticareti vakalarının yüzde 67’sinin cinsel istismar amaçlı olduğunu, suçlu bulunan kişilerin yüzde 78’inin ise erkekler olduğu göstermektedir. Günümüzde, cinsel sömürü amaçlı, kadınların ve kız çocuklarının ticaretinin yanı sıra, zorla evlendirme, kayıtsız şekilde evlatlık verme, hizmet ettirme gibi toplumsal cinsiyete özgü diğer insan ticareti biçimlerine de sıkça rastlanmaktadır. Emek sömürüsü amaçlı insan ticareti küresel eşitsizliklerle ilişkilendirilirken, kadınların ve kız çocuklarının ticareti toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilişkilendirilmektedir. Kadın ticareti, kadınların insan haklarını ihlâl eden ve kadına yönelik şiddetin (KYŞ) özel bir biçimi olarak kabul edilmektedir.
Cinsel sömürü amaçlı kadın ticaretinin başlıca sebepleri olarak da toplumsal cinsiyet eşitsizliğini destekleyen ataerkil toplumsal ilişkiler, kapitalizmin küreselleşmesi ve neo-liberal ekonomi politikaların etkileri; toplumsal ve ekonomik krizlerle artan kadın yoksulluğu ile beraberinde getirdiği göçe işaret edilmektedir. İnsan ticareti ile mücadelede tespit edilen vakaların niteliği ve açılan davaların içeriği, insan ticaretinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın yoksulluğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği (TCE) ve ayrımcılığı ile yakından ilişkili olduğunu, göçmen ve mülteciler gibi dezavantajlı kadın gruplarını daha fazla etkilediğini göstermektedir. Bu rapor da toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile doğrudan ilişkili olan, kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldıkları insan ticareti biçimlerine odaklanmaktadır. Bunun sebebi, Türkiye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi, en çok tespit edilen insan ticareti biçiminin cinsel sömürü amaçlı kadın ticareti olmasıdır. Ayrıca, kadınların ve kız çocuklarının zorla evlendirilmesi, hizmet ettirilmesi gibi toplumsal cinsiyete dayalı insan ticareti biçimlerine de değinilecektir. İnsan ticaretine maruz kalma riski, hem göçmen ve sığınmacılar için hem de vatandaş kadınlar ve çocuklar için söz konusudur.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en büyük sebep olarak görüldüğü, kadınların ve kız çocuklarının ticareti ile mücadelede, devletlerin, insan haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirme yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülük, aynı zamanda, toplumsal adaleti sağlama ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirme hedefine de hizmet etmektedir. Devletlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yükümlülüğü, ancak sivil toplum ile işbirliği içinde ve ortak bir anlayışın geliştirilmesi ile gerçekleştirilebilir. Bu raporun da amaçlarından birisi, toplumsal cinsiyete duyarlı hak temelli izlemeyi kolaylaştırarak bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin savunuculuklarını güçlendirmek ve toplumsal dönüşüme hizmet etmektir.
Toplumsal cinsiyete duyarlı ve hak temelli izleme, toplumsal dönüşümün gerçekleştirilmesi için bir araçtır. Kadın ticaretine yol açan önemli bir etken olarak toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler ve kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin yasa ve uygulamaların izlenmesi gerekmektedir. Hak temelli izleme çalışmaları ile toplumsal cinsiyet eşitliğine dair mevcut durumu değerlendirebilmek, kazanımların korunmasını ya da mevcut haklarda geri gidiş eğilimlerinin önlenmesini sağlamak mümkün olabilmektedir. Sivil toplum tarafından yapılan bu izlemeler, toplumsal cinsiyet temelli hak izlemeyi kolaylaştırmanın yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılmasına ve dolayısıyla, toplumsal dönüşüme katkı sunma işlevi de görmektedir. Kadın ticaretinin farklı biçimlerine odaklanan bu rapor, uluslararası sözleşmeler ve standartlara uygun göstergeler ışığında ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden Türkiye’nin insan ticaretine karşı benimsediği politika ve uygulamaların değerlendirmesini kapsamaktadır. Bu raporun amacı, insan ticaretinin sonlandırılması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için uluslararası normların ve standartların uygulamaya yansımasına aracılık etmektir.
-----------------
This paper analyzes the problems that Iraqi, Iranian, Syrian, and Afghan asylum seekers face in social integration and in accessing social services in the satellite city of Düzce. Adopting a qualitative research approach, in-depth interviews with 21 asylum seekers and two key informants from public institutions were conducted. Additionally, several public institutions in education, health, and social services, as well as non-governmental organizations’ activities for asylum seekers, were investigated. Our findings show that although asylum seekers are entitled to some social rights, including education, health services, and employment, they have difficulties accessing these rights due to language barriers, work obligations, health problems, and gendered responsibilities. Asylum seekers cannot access healthy accommodations
and usually hold low-paying or irregular employment with uncertain pay, and face social exclusion and stigmatization in Düzce. These problems deepen their psychological problems caused by the war. Asylum seekers consist of different groups including children, youth, the elderly, disabled individuals, and single women, all with different problems and needs. In particular, female asylum seekers living alone or with children are exposed to gender-based risks, including sexual harassment, in their search for employment or aid, and they have limited access to psycho-social and economic support. At local level, the needs of asylum seekers are met through a “philanthropist” approach where social workers are not involved. There is a need to build human rights-centered, gender-sensitive, accessible psycho-social, and economic support mechanisms for asylum seekers in Düzce.
Bu yazıda, Ugandalı kadınlarla yapılan görüşmelere dayanarak, göçmen kadınların fuhşa başlamaya yönlendiren mekanizmalar araştırılmaktadır. Göçmen kadınların göç süreçlerinde toplumsal cinsiyetin merkezi bir rol oynadığı ve bu sürecin aynı zamanda Türkiye’nin göçmenler üzerindeki kısıtlayıcı yasalarından kaynaklanan kağıtsızlıklarından etkilendiği ileri sürülmektedir. Göçmen kadınlara ayrılan çalışma seçenekleri atölyelerde enformel, düşük-ücretli, toplumsal cinsiyete özgü işlerle ve fuhuş ile sınırlıdır. Çalışma seçenekleri kağıtsız olma durumları ile kıstlandığından, Ugandalı kadınlar bu işyerlerinde sıklıkla emek sömürüsüne, ayrımcılığa ve cinsel tacize uğramaktadırlar. Bu zorluklar evden gelen ekonomik baskı ve tefecilere borçlanma baskısı ile birleştiğinde bazı kadınlar fuhşa yönelebilmektedir.
Abstract
This paper explores the dynamics of migrant women’s involvement in prostitution from different dimensions. Based on interviews with Ugandan women - one of the most noticeable groups of migrant women in prostitution - this paper explores the mechanisms of migrant women’s involvement in prostitution. It argues that gender plays a central role in Ugandan women’s migration processes and their journey is shaped by their lack of documentation created by Turkey’s restrictions on migrations. The work options left for Ugandan women are limited to informal, low-waged, gendered work in sweatshops or prostitution. As their choices are constrained by their undocumented position, Ugandan women often face labour exploitation, discrimination and sexual harassment in these workplaces. When these difficulties are combined with the economic pressures from home and indebtedness to money lenders, some women are pushed into prostitution.
Key words: Migration, gender, prostitution, undocumented migrant women, Uganda, Turkey.
kadınların ve sığınmacıların Türkiye'deki göç rejimi içindeki
konumlarına ve sosyal hizmetler açısından ihtiyaçlarına
odaklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet kadın göçmenlerin sadece
cinsiyete dayalı işgücü piyasasına katılım biçimlerini değil aynı
zamanda gündelik yaşamlarında da belirleyici bir rol oynamaktadır,
özellikle de kağıtsızlıkla birleştiğinde. Kağıtsız göçmen kadınlar ve
sığınmacılar en güvencesiz işlerde çalışırken toplumsal cinsiyete dayalı
ayrımcılık, cinsel taciz gibi risklere maruz kalmaktadır. Mevcut
literatüre dayanan bu yazı ile kağıtsız göçmen kadınların sosyal
hizmetlere erişmelerinin önündeki yasal ve pratik engelleri ortaya
koymak ve bu grup için sosyal hizmetlerin önemini vurgulanması
amaçlanmaktadır.
Undocumented Migrant Women and Social Work in Turkey
Abstract: This paper focuses on the position of undocumented
migrant women and refugee women in Turkey’s migration regime
and their needs in terms of social work from a gender perspective.
Gender does not only determine women migrant’s participation into
labour market but also their daily practices especially when it
combines with being undocumented. Undocumented women
migrants and refugee women are exposed to gender based
discrimination and sexual harassment while they work in most
unsecure conditions. Based on existing literature, this paper aims to
show the practical and legal obstacles that prevent undocumented
migrant women from accessing to social services, and the importance
of social work for this group.
Giriş: Kadın ticareti (trafficking in women) kavramı genellikle sınır aşımına referansla tanımlandığı için düzensiz göç ve uluslararası suçlarla yakından ilişkilendirilmektedir. Bu başlıkta ilk olarak yüz yılı aşkın bir tarihe sahip olan kadın ticareti kavramının ortaya çıkmasını belirleyen tarihsel koşullar ile yakın dönemde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen insan ticareti tanımı ve bu tanımın kapsamı feminist eleştiriler ışığında açıklanacaktır. İkinci olarak ise düzensiz göç kavramı üzerinde durulduktan sonra düzensiz göç gerçekliğinin kadın ticareti ile kesişimi ele alınacaktır. Son olarak Türkiye’de kadın ticareti ve düzensiz göçmenler, tarihsel süreç ve de mevcut durum ilişkin politika/uygulamalar çerçevesinde ele alınacaktır.
66. SAHRA-ALTI AFRİKA’DAN GÖÇ (Özge Sarıalioğlu, Emel Coşkun)
Giriş: Tarihsel olarak bakıldığında Türkiye’ye yönelen ulus aşırı göç 1980 sonrası hız kazanarak çeşitlenmiş, 90’lar ise özellikle Sovyetler Bloku’nun dağılmasıyla birlikte döngüsel göçmenlerin Türkiye’ye ticaret ve iş bulma amacıyla yöneldiği yıllar olmuştur. Bununla beraber yine aynı yıllarda Asya ve Afrika ülkelerinin aynı sıra Ortadoğu ülkelerinde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerin neden olduğu, buna bağlı olarak transit, kağıtsız/belgesiz göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin sayısında artış olduğu söylenebilir. Bu göçmen hareketliliği döneminde Türkiye hem hedef hem de transit ülke konumdadır. Çeşitlenen göç akımları içerisinde Sahra-altı Afrikalı göçmenler özellikle 2000’lerden itibaren görünür olmaya başlamıştır. Sahra-altı Afrika, Afrika kıtasında Sahra Çölü’nün altında kalan Batı (örn. Nijer, Nijerya, Benin, Gana, Senegal), Orta (örn. Çad, Kongo, Kamerun, Angola), Doğu (örn. Uganda, Sudan, Eritre, Kenya) ve Güney (örn. Botsvana, Namibya, Güney Afrika) bölgelerinde yer alan toplam 48 Afrika ülkesini kapsamaktadır. Bu başlık altında Türkiye’ye yönelik Sahra-altı Afrika ülkelerinden göçü belirleyen yapısal koşullar, iki bölge arasındaki ilişkilerin tarihsel gelişimi ve bu bölgeden gelen göçmenlerin ortak yaşam ve çalışma deneyimlerini belirleyen koşullar ele alınmaktadır.
International migration studies have been a gradually politicized research field that is affected by national and international migration policy discourses. Given its financially co-dependent relation to state-centered policies, migration studies can be instrumentalized in the efforts of nation-states to “prevent” migration by legitimizing the “migration management” discourse. The politicized structure of migration studies affects the whole research design methodologically and ethically from the theoretical approach to data collection methods. While the number of research focusing on migrant women has increased enormously, due to the inadequately explained methods they can have serious problems both in terms of the production of scientific knowledge and ethics. In this respect, criticizing the mainstream research methodologies and problematizing the perspective of unequal power relations
in the research processes, feminist methodology can provide vital grounds for questioning in migration studies.
Farklı insan ticareti biçimleri arasında, kadınların ve çocuklarının cinsel sömürü amaçlı ticareti, en fazla tespit edilen ve politika üretilen alan olarak ortaya çıkmaktadır. 2016 yılı Küresel İnsan Ticareti Raporu’na göre, 2012-2014 yılları arasında 16 Avrupa ülkesinde tespit edilen 15 bin 200 insan ticareti mağdurunun yüzde 56’sı kadınlardan, yüzde 18’i kız çocuklarından, yüzde 7’si erkek çocuklarından ve yüzde 19’u yetişkin erkeklerden oluşmaktadır. Rapor, Batı ve Güney Avrupa’daki insan ticareti vakalarının yüzde 67’sinin cinsel istismar amaçlı olduğunu, suçlu bulunan kişilerin yüzde 78’inin ise erkekler olduğu göstermektedir. Günümüzde, cinsel sömürü amaçlı, kadınların ve kız çocuklarının ticaretinin yanı sıra, zorla evlendirme, kayıtsız şekilde evlatlık verme, hizmet ettirme gibi toplumsal cinsiyete özgü diğer insan ticareti biçimlerine de sıkça rastlanmaktadır. Emek sömürüsü amaçlı insan ticareti küresel eşitsizliklerle ilişkilendirilirken, kadınların ve kız çocuklarının ticareti toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilişkilendirilmektedir. Kadın ticareti, kadınların insan haklarını ihlâl eden ve kadına yönelik şiddetin (KYŞ) özel bir biçimi olarak kabul edilmektedir.
Cinsel sömürü amaçlı kadın ticaretinin başlıca sebepleri olarak da toplumsal cinsiyet eşitsizliğini destekleyen ataerkil toplumsal ilişkiler, kapitalizmin küreselleşmesi ve neo-liberal ekonomi politikaların etkileri; toplumsal ve ekonomik krizlerle artan kadın yoksulluğu ile beraberinde getirdiği göçe işaret edilmektedir. İnsan ticareti ile mücadelede tespit edilen vakaların niteliği ve açılan davaların içeriği, insan ticaretinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın yoksulluğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği (TCE) ve ayrımcılığı ile yakından ilişkili olduğunu, göçmen ve mülteciler gibi dezavantajlı kadın gruplarını daha fazla etkilediğini göstermektedir. Bu rapor da toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile doğrudan ilişkili olan, kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldıkları insan ticareti biçimlerine odaklanmaktadır. Bunun sebebi, Türkiye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi, en çok tespit edilen insan ticareti biçiminin cinsel sömürü amaçlı kadın ticareti olmasıdır. Ayrıca, kadınların ve kız çocuklarının zorla evlendirilmesi, hizmet ettirilmesi gibi toplumsal cinsiyete dayalı insan ticareti biçimlerine de değinilecektir. İnsan ticaretine maruz kalma riski, hem göçmen ve sığınmacılar için hem de vatandaş kadınlar ve çocuklar için söz konusudur.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en büyük sebep olarak görüldüğü, kadınların ve kız çocuklarının ticareti ile mücadelede, devletlerin, insan haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirme yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülük, aynı zamanda, toplumsal adaleti sağlama ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirme hedefine de hizmet etmektedir. Devletlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yükümlülüğü, ancak sivil toplum ile işbirliği içinde ve ortak bir anlayışın geliştirilmesi ile gerçekleştirilebilir. Bu raporun da amaçlarından birisi, toplumsal cinsiyete duyarlı hak temelli izlemeyi kolaylaştırarak bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin savunuculuklarını güçlendirmek ve toplumsal dönüşüme hizmet etmektir.
Toplumsal cinsiyete duyarlı ve hak temelli izleme, toplumsal dönüşümün gerçekleştirilmesi için bir araçtır. Kadın ticaretine yol açan önemli bir etken olarak toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler ve kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin yasa ve uygulamaların izlenmesi gerekmektedir. Hak temelli izleme çalışmaları ile toplumsal cinsiyet eşitliğine dair mevcut durumu değerlendirebilmek, kazanımların korunmasını ya da mevcut haklarda geri gidiş eğilimlerinin önlenmesini sağlamak mümkün olabilmektedir. Sivil toplum tarafından yapılan bu izlemeler, toplumsal cinsiyet temelli hak izlemeyi kolaylaştırmanın yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılmasına ve dolayısıyla, toplumsal dönüşüme katkı sunma işlevi de görmektedir. Kadın ticaretinin farklı biçimlerine odaklanan bu rapor, uluslararası sözleşmeler ve standartlara uygun göstergeler ışığında ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden Türkiye’nin insan ticaretine karşı benimsediği politika ve uygulamaların değerlendirmesini kapsamaktadır. Bu raporun amacı, insan ticaretinin sonlandırılması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için uluslararası normların ve standartların uygulamaya yansımasına aracılık etmektir.
-----------------
This paper analyzes the problems that Iraqi, Iranian, Syrian, and Afghan asylum seekers face in social integration and in accessing social services in the satellite city of Düzce. Adopting a qualitative research approach, in-depth interviews with 21 asylum seekers and two key informants from public institutions were conducted. Additionally, several public institutions in education, health, and social services, as well as non-governmental organizations’ activities for asylum seekers, were investigated. Our findings show that although asylum seekers are entitled to some social rights, including education, health services, and employment, they have difficulties accessing these rights due to language barriers, work obligations, health problems, and gendered responsibilities. Asylum seekers cannot access healthy accommodations
and usually hold low-paying or irregular employment with uncertain pay, and face social exclusion and stigmatization in Düzce. These problems deepen their psychological problems caused by the war. Asylum seekers consist of different groups including children, youth, the elderly, disabled individuals, and single women, all with different problems and needs. In particular, female asylum seekers living alone or with children are exposed to gender-based risks, including sexual harassment, in their search for employment or aid, and they have limited access to psycho-social and economic support. At local level, the needs of asylum seekers are met through a “philanthropist” approach where social workers are not involved. There is a need to build human rights-centered, gender-sensitive, accessible psycho-social, and economic support mechanisms for asylum seekers in Düzce.
Bu yazıda, Ugandalı kadınlarla yapılan görüşmelere dayanarak, göçmen kadınların fuhşa başlamaya yönlendiren mekanizmalar araştırılmaktadır. Göçmen kadınların göç süreçlerinde toplumsal cinsiyetin merkezi bir rol oynadığı ve bu sürecin aynı zamanda Türkiye’nin göçmenler üzerindeki kısıtlayıcı yasalarından kaynaklanan kağıtsızlıklarından etkilendiği ileri sürülmektedir. Göçmen kadınlara ayrılan çalışma seçenekleri atölyelerde enformel, düşük-ücretli, toplumsal cinsiyete özgü işlerle ve fuhuş ile sınırlıdır. Çalışma seçenekleri kağıtsız olma durumları ile kıstlandığından, Ugandalı kadınlar bu işyerlerinde sıklıkla emek sömürüsüne, ayrımcılığa ve cinsel tacize uğramaktadırlar. Bu zorluklar evden gelen ekonomik baskı ve tefecilere borçlanma baskısı ile birleştiğinde bazı kadınlar fuhşa yönelebilmektedir.
Abstract
This paper explores the dynamics of migrant women’s involvement in prostitution from different dimensions. Based on interviews with Ugandan women - one of the most noticeable groups of migrant women in prostitution - this paper explores the mechanisms of migrant women’s involvement in prostitution. It argues that gender plays a central role in Ugandan women’s migration processes and their journey is shaped by their lack of documentation created by Turkey’s restrictions on migrations. The work options left for Ugandan women are limited to informal, low-waged, gendered work in sweatshops or prostitution. As their choices are constrained by their undocumented position, Ugandan women often face labour exploitation, discrimination and sexual harassment in these workplaces. When these difficulties are combined with the economic pressures from home and indebtedness to money lenders, some women are pushed into prostitution.
Key words: Migration, gender, prostitution, undocumented migrant women, Uganda, Turkey.
kadınların ve sığınmacıların Türkiye'deki göç rejimi içindeki
konumlarına ve sosyal hizmetler açısından ihtiyaçlarına
odaklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet kadın göçmenlerin sadece
cinsiyete dayalı işgücü piyasasına katılım biçimlerini değil aynı
zamanda gündelik yaşamlarında da belirleyici bir rol oynamaktadır,
özellikle de kağıtsızlıkla birleştiğinde. Kağıtsız göçmen kadınlar ve
sığınmacılar en güvencesiz işlerde çalışırken toplumsal cinsiyete dayalı
ayrımcılık, cinsel taciz gibi risklere maruz kalmaktadır. Mevcut
literatüre dayanan bu yazı ile kağıtsız göçmen kadınların sosyal
hizmetlere erişmelerinin önündeki yasal ve pratik engelleri ortaya
koymak ve bu grup için sosyal hizmetlerin önemini vurgulanması
amaçlanmaktadır.
Undocumented Migrant Women and Social Work in Turkey
Abstract: This paper focuses on the position of undocumented
migrant women and refugee women in Turkey’s migration regime
and their needs in terms of social work from a gender perspective.
Gender does not only determine women migrant’s participation into
labour market but also their daily practices especially when it
combines with being undocumented. Undocumented women
migrants and refugee women are exposed to gender based
discrimination and sexual harassment while they work in most
unsecure conditions. Based on existing literature, this paper aims to
show the practical and legal obstacles that prevent undocumented
migrant women from accessing to social services, and the importance
of social work for this group.
Uluslararası raporlar son yıllarda insan/kadın ticaretinin çeşitlenen yapısına, kız çocuklarının yaşındaki düşüşe, zorla dilendirme ve çatışmalı alanlarda ortaya çıkan çocukların askeri faaliyetlerde kullanılması gibi farklı insan ticareti biçimlerine dikkat çekmektedir. Bu alanda bir diğer önemli eğilim ise insan ticareti mağdurlarının önemli bir kısmının başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere vatandaşı oldukları ülkelerde de sayıları artmıştır. Çocukların, kağıtsız göçmenlerin ve mültecilerin büyük bir risk grubu oluşturduğu insan/kadın ticaretinde cinsel sömürünün yanı sıra kız çocuklarının zorla evlendirilmeleri, sahte evlilikler, online cinsel sömürü ve ev içi emek sömürüsü gibi toplumsal cinsiyete dayalı farklı biçimler olarak kayda geçmektedir.
Devletlerarası kuruluşların son dönem faaliyetleri insan/kadın ticaretinin çeşitlenen ve karmaşıklaşan yapısına paralel olarak tanım, tahmin, tespit ve koruma önlemlerine odaklanmaktadır. Gittikçe çeşitlenen yapısı ile karmaşık hale gelen insan ticareti biçimlerinin benzer suç biçimleriyle arasındaki sınırın çizilmesi zorlaşmaktadır. Bu yüzden BM ve AB gibi devletlerarası kuruluşlar tahmin modelleri geliştirmekte, tespitler için ek kriterler yayımlamakta ve devletlere koruma/önleme mekanizmalarını geliştirmeleri tavsiye edilmektedir. BM’nin Çoklu Sistem Tahminleri (MSE) modeli, ILO’nun 29 No’lu Sözleşmesindeki zorla çalıştırma (forced labour) tanımını insan/kadın ticaretinden ayrıştırmak için rehber yayımlaması ve Avrupa Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü’nün (EIGE) 2018 yılında yayımladığı Toplumsal Cinsiyete Özgü İnsan Ticareti Karşıtı Önlemler rehberi bu anlamda önemli gelişmelerdir. Uluslararası raporların ortak vurgusu devletlerin kendi sınırları içerisindeki insan ticareti biçimlerini iyi tanıması, veri ve araştırmalara ağırlık vermesi ve uygun önleme/koruma mekanizmaları inşa etmelerine yöneliktir.
Türkiye 2000’lerin başından itibaren başta insan ticareti suçunun tanımlanması ve hayata geçirdiği eylem planları ile politika ve uygulamada bir çerçeve oluşmuştur. Uygulama alanında tespitler için bir telefon destek hattı (ALO 157), insan ticareti mağdurlarına özel üç sığınak ve Uluslararası Göç Örgütü tarafından yürütülen Gönüllü Geri Dönüş programı bulunmaktadır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) tarafından açıklanan son yıllardaki strateji belgeleri insan ticareti ile mücadele ve mağdurların korunmasını hedef olarak belirlemiştir. Son dönem projeleri ise insan ticareti mağdurlarının tespiti konusunda eğitim, mağdurlara sağlanacak destek ve gönüllü geri dönüşlere odaklanmaktadır. Mağdurların adalete erişimi konusunda ise tespit edilen mağdurları temsil edecek avukatlara eğitim verilmesi için GİGM ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) arasında işbirliği projesi bulunmaktadır.
Türkiye’ye ait veriler cinsel sömürü amacıyla kadın ticareti vakalarının uzun yıllar neredeyse tek insan/kadın ticareti biçimi olduğunu göstermektedir. 2014-2018 yılları arasında tespit edilen 776 kişinin yüzde 80’inin kadın ve kız çocuklarından oluştuğu, yüzde 20’sinin emek sömürüsü amacıyla insan ticaretine maruz kaldığı, toplamda yüzde 22’sinin ise 18 yaşından küçük olduğu ve yüzde 19’unun zorla dilendirme amacıyla Suriyeli mülteci çocuklardan oluştuğu görülmektedir. 2019 yılında 215 kişi, 2020’nin ilk sekiz ayında ise 92 kişi tespit edilmiştir. Türkiye’de insan/kadın ticareti konusunda toplumsal cinsiyete göre ayrıştırılmış, kapsamlı ve düzenli veri yayımlanmadığı için bu alanda etkin bir izleme ve değerlendirme yapmayı güçleştirmektedir.
Türkiye’deki gelişmeler BM, AB ve ABD tarafından yayımlanan uluslararası raporlarda da değerlendirilmekte ve insan/kadın ticareti ile mücadeleyi iyileştirme yönünde bazı tavsiyelere yer verilmektedir. Bu tavsiyelerden bazıları; toplumsal cinsiyete dayalı kadın ticaretine dair tanım ve tespit zorluklarını aşmaya yönelik düzenlemeler yapılması, ulusal koşullara özgü insan ticareti biçimlerinin iyi tanımlanması ve sağlıklı verilerin tutulması ve mağdur odaklı bir önleme ve koruma mekanizması kurulmasına yöneliktir. İnsan/kadın ticareti riski altındaki gruplar arasında özellikle kadınlar, çocuklar, göçmen ve sığınmacılara işaret edilmektedir. İnsan/kadın ticaretinin toplumsal cinsiyet perspektifinden ve göç politikaları ile ilişkilendirilmesi de önemli tavsiyeler arasındadır.
Abstract
This book focuses on the different forms of sexual and gender based violence that asylum seeker and refugee women face during their journey, on their arrival to and during their stay in Turkey. It is based on a qualitative research with semi-structured in-depth interviews with 23 refugee women and LGBTI+ asylum seekers from different nationalities including Uganda, Afghanistan, Iraq and Iran as well as interviews with NGO staff including managers, translators and social workers. It shows that Turkey’s asylum system does not accept gender-based persecution as a reason to claim asylum which is partly resulted from the UN Convention Relating to the Status of Refugees (1951) in which gender is not recognized explicitly as a reason to claim refugee status. Turkey's asylum application and reception processes are not gender-sensitive and that neither the UNHCR nor the Turkey’s official process provides a gender-sensitive guided support to women and LGBTI+ asylum seekers in reception. Furthermore, asylum seeking women and LGBTI+s are exposed to further sexual and gender based violence during the asylum process, sometimes the violence even comes from officials and civil servants, and/or on their journey to satellite cities in Turkey. Asylum seekers are obliged to live in satellite cities due to security reasons, public order and to prevent accumulation in big cities. Conditions in the satellite cities, where asylum seekers are sent to live, do not meet woman and LGBTI+ asylum seekers’ needs and, again, further expose them to SGBV. The non-existence of social and economic support often leaves woman and LGBTI+ asylum seekers alone and subject to different forms of SGBV and discrimination from third parties when they look for accommodation, work or in their relationships with governmental institutions in these satellite cities.
Analysis of the Turkish experience of redesigning migration policy in a country with weak civil protection against gender discrimination provides important lessons, in particular for countries in the Global South that are under pressure from the Global North to control and manage migrant flows. This interdisciplinary volume offers gender-sensitive recommendations for policymakers and practitioners and will advance global debates on migration management and governance across the fields of sociology, social policy, anthropology, labour economics and political science.
Content
Chapter One Introduction: Women, Migration and Asylum Seeking in Turkey (The Editors)
Part 1 - Gender and Migration in Turkey – Key Themes
Vignette 1: Zakira Hekmat: What We Need is the Empowerment of Refugee Women
Chapter Two: : Exploring “women” and “gender”: Trajectories of migration research in Turkey (Selmin Kaşka)
Chapter Three: Gender, Women and Precarity: Examples from Turkey (Nazlı Şenses)
Chapter Four: The Gendered Impacts of Migration and Welfare Regimes: Migrant Women Workers in Turkey (Gülay Toksöz)
Part 2 - Policy on Gendered Migration in Turkey
Vignettes 2-4: ‘Salma’: Looking for greener pastures in Turkey
Meltem Öztürk: Asking the right questions for a common political struggle and solidarity with migrant women.
Elvira Budaichieva and Eliza Shaeva: Kyrgyz women seek solutions to their problems on social media
Chapter Five: Gender in the Turkey’s Asylum Process (Emel Coşkun and Beril Eski)
Chapter Six: Welfare State Responses and Social Workers’ Attitudes towards Syrians in Turkey (Reyhan Atasü-Topçuoğlu)
Chapter Seven: ‘Institutional Blind Spots’ in Turkey’s Policy Against the Trafficking of Women (Emel Coşkun)
Part 3 – Gender Roles and Strategies in Syrian Migration
Vignette 5: ‘Rasha Najy’ – an Arabic interpreter.
Chapter Eight: Bitter Lives on Fertile Lands: Syrian Women’s Work and Labor in Turkish Agricultural Production (Saniye Dedeoğlu)
Chapter Nine: The Most Invisible of the Invisibles: Skilled Syrian Women in the Turkish Labor Market (Çağla Ünlütürk Ulutaş, Sezgi Akbaş)
Chapter Ten: Child Marriage: A Survival Strategy for Syrian Refugee Families in Turkey? (Melda Yaman)
Chapter Eleven: A Future Agenda: Policy and practice in gender, migration and research in Turkey
(Editors)
Etnografik Hikâyeler, işte bu kişisel öykülere, yani alan sürecinin taşıdığı zorlukları, belirsizlikleri, çalkantıları, hesaplaşma ve gerilimleri yaşayan bireyler olarak maceralı yolculuklardan dönmüş araştırmacıların deneyimlerine odaklanıyor. Kitaptaki yazarlar araştırmalarını yaparken karşılaştıkları “rahatsız edici” durumları, etik sorunları, duygusal gelgitlerini entelektüel ve insani bir bakış açısıyla ve açık yüreklilikle tartışıyor; sorular soruyorlar.
Alan çalışmasının pratik ve teorik koşullarına ve tartışmalarına işaret eden bu yazılar, birbiriyle diyalog ve bazen de çatışma halinde, hayatın ve araştırmanın kesiştiği ve ayrıştığı noktalar üzerine düşünmemizi sağlayarak sosyal bilimlere bakışımızı tazeliyorlar.
İÇİNDEKİLER
Sunu
Tayfun Atay
Giriş
Kendini ve Ötekini Yazmak: Alan Araştırması ve Deneyim
Z. Nilüfer Nahya ve Rabia Harmanşah
Biz ve Onlar Sarkacında: Bir “Türk” Kadın Araştırmacı Olarak
Türkiye’de Zorunlu Kürt Göçü Çalışmanın Şeceresi
Yeşim Mutlu
Alanda Bir "Brezilyalı": Günümüz İstanbulu’nda
Çoklu Kimlik Müzakeresi ile Cinsellik ve Ahlak Üzerine
Bir Alan Araştırması
Patricia Scalco
Mahalle Kahvesinde "Abla", Kabul Günlerinde "Hanım":
Sınıf ve Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Gecekonduda
Kadın Araştırmacı Olmak
Burcu Şentürk
İçeriden Ses Var: Kadın Kapalı Cezaevi Hikâyeleri
Sanem Kulak Gökçe
"Bunların Gerçek Olduğuna İnanmıyor musunuz?":
Araştırma Etiğine Dair "Yukarıdan" Notlar
Emel Coşkun
Çoğunluğun Azınlığında Bir Antropoloğun
Yabancılık Deneyimleri
Ahmet Kerim Gültekin
Gelin, Anne, Yabancı ve Araştırmacı: Türkiye’deki
Kürt İşgücü Göçü İncelemesinde Konumsallık
Anna Grabolle-Çeliker
Sıkıntılar, Yüzleşmeler, Tanışmalar:
İstanbul Süryani Kadim Cemaati’ni Anlama Süreci
Su Erol
"Komşuda" Etnomüzikolojik Alan Çalışması Yürütmek:
Araştırma Yöntemi, Kimlik ve Etnografya Meseleleri
Sophia Kompotiati
Alanda Takım Çalışması: Yorumlama, Müzakere, Uzlaşma
Emine Onaran İncirlioğlu
Kaynakça
Katkıda Bulunanlar: Ahmet Kerim Gültekin, Anna Grabolle-Çeliker, Burcu Şentürk, Emel Coşkun, Emine Onaran İncirlioğlu, Patricia Scalco, Sanem Kulak Gökçe, Sophia Kompotiati, Su Erol, Tayfun Atay, Yeşim Mutlu
Kapak Tasarımı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Nisan 2016