Sosyal bir varlık olarak insan, toplumun bir ferdi olması
sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sa... more Sosyal bir varlık olarak insan, toplumun bir ferdi olması sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sadece kendisini değil aynı zamanda ailesi ve çevresindeki tüm insanları da düşünmek durumundadır. Hayatının farklı zaman dilimlerinde kişinin yaşamını sürdürdüğü çevreler ve bu süre içerisinde etkileşim halinde olduğu çeşitli faktörler onun pek çok yönünü etkiler ve ona farklı özellikler katar. Farklı nüfus sayısına ve özelliklerine sahip şehirler, bireyler tarafından inşa ve ihya edildiği gibi şehrin tarihî, coğrafî, dinî, sosyal ve kültürel dinamikleri de şehrin insanlarına etki eder. Bu araştırma, şehirlerin ve insanların farklı açılardan birbirlerine karşı olan bağlılığından hareketle “İlahiyat Bilimleri Açısından Şehir” konusunu ele almaktadır. Bugün yüksek din öğretimi kurumları olan İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinde Temel İslam Bilimleri, Felsefe ve Din Bilimleri ile İslam Tarihi ve Sanatları olmak üzere üç bölüm bulunmaktadır. Her ne kadar her bir bölümde yer alan anabilim dallarının çalışma alanları farklı gibi düşünülse de bu anabilim dallarının kendi pencerelerinden bazı üst başlıkları disiplinler arası bir yaklaşımla inceleyebilmeleri ve kapsamlı çalışmalar sunabilmeleri mümkündür. Şehir teması da bu üst başlıklardan biridir. Çünkü şehrin tarihi, coğrafyası, medeniyeti, kültürü, yaşamı, inançları, ekonomik yapısı ve gelenekleri gibi özellikleri ilahiyat bilimleri açısından 12 incelenebilecek bir yapıya sahiptir. Şehirler ve ilahiyat bilimleri arasında çok farklı şekillerde ilişkiler kurulabilir. Bu ilişki şehirlerin tarihî ve kültürel yapısına, dinlerin etkisine ve şehirlerdeki dinî kurumların özelliklerine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin bazı tarihî şehirlerin aynı zamanda önemli dinî merkezler olduğu bilinir. Bu şehirlerde ilahiyat, şehrin tarihî dokusuna, kültürüne ve yaşam tarzına derinden etki etmiştir. Bu şehirlerin dini, kültürü, mimarisi, sanatı ve diğer yönleri şehrin sosyal ve kültürel hayatının önemli bir parçası olmuştur. Diğer yandan, modern şehirlerde ilahiyat bilimlerine dair hususların daha az belirgin olduğu söylense de bu hususların şehirlerdeki dinî kurumlar, sosyal hizmet alanları ve toplumsal etkinlikler gibi konularda önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Şehir, insanın tarih boyunca inşa ettiği en büyük medeniyetlerin izini sürdüğü, kültürlerin kucaklaştığı, düşüncelerin şekillendiği ve inançların karşılaştığı bir mekândır. İlahiyat bilimleri, şehrin ve insanın kutsal ile olan ilişkisini anlamaya yönelik derinlemesine bir araştırma ve düşünce alanı sunar. İlahiyat bilimlerinin sunduğu teolojik bakış açısı, şehrin sadece fiziksel yapılardan oluşmadığını, aynı zamanda ruhî ve manevî bir mekân, bir inanç ve kültür hazinesi olduğunu vurgular. İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin şehirlere gönderilmiş olmaları, kutsal kitapların çeşitli şehirlerdeki olaylara atıfta bulunması, ilahiyat bilimlerini şehirlerin dinî ve kültürel önemini anlamaya sevk eder. Bu kitap, tarih boyunca manevî zenginlikleri ve toplumsal dinamikleriyle öne çıkmış bir yerleşim birimi olan şehri ilahiyat bilimleri perspektifinden incelemeyi amaçlamakta ve çeşitli yönlerde dinî yapının şehir 13 hayatındaki tesirlerine temas etmektedir. Umuyoruz ki bu kitap, okuyucularımızın şehrin manevî havasını daha derinden teneffüs etmesine ve bu zengin mirası daha yakından anlamasına vesile olur. Yedi kısımdan müteşekkil olan kitabın ilk bölümünde Doç. Dr. Duran Ali Yıldırım, şehir kavramını Kur’ân-ı Kerim açısından incelemekte. Bu bölümde ayet-i kerimelerde şehir anlamıyla zikredilen medine, karye, belde, mısır, mesken ve dâr gibi kavramlar hakkındaki kanaatler serdedilmekte ve bu ayetlerin mahiyeti üzerine değerlendirmelere yer verilmektedir. Akabinde Doç. Dr. Mesut Can, Orta Çağ İslâm topraklarının doğusunda önemli bir medeniyet merkezi olan Belh şehrinin İslâmî ilimlerin Kur’ân ve Hadis alanında yetiştirdiği âlimleri ve bu âlimlerin ilmî çalışmalarını “Şehir ve Âlim: Belh’te Kur’ân ve Hadis İlimleri Alanında Yetişen Âlimler” başlıklı incelemesinde ele almaktadır. Kaynaklarda dağınık vaziyette bulunan malzemelerin bir araya getirilmek suretiyle, zaman dizinsel olarak yer verilen Belhli ulemânın tespiti ve İslâm ilim geleneğinin ilgili alanlarına katkılarının derli toplu bir şekilde okurlara sunulmuş olması, araştırmanın tebarüz eden yönlerindendir. Dr. Talha Fortacı tarafından kaleme alınan üçüncü bölüm, medeniyet tarihi için de önemli kaynaklar arasında yer alan seyahatnameleri Dinler Tarihi bakış açısıyla ele alan özgün bir yaklaşıma sahiptir. Yazar bu bölümde spesifik olarak İbn Cübeyr ve İbn Battuta’nın seyahatnamelerini merkeze almak suretiyle ilgili seyyahların tasvirini yaptıkları şehirlerdeki Hristiyanları farklı yönleriyle irdelemektedir. Dördüncü bölümde klasik Türk şiirinde metaforik bir anlatım unsuru olarak “Gönül Şehri” terkibi incelenmektedir. Dr. Öğr. Üyesi 14 Abdullah Muaz Güven, şairlerin gönül kavramına dair duygu ve düşüncelerini şehir metaforu vasıtasıyla kurgusal bir anlatım alanına nakletmelerini sağlayan bu terkibi, örnek kullanımlar ve bu kullanımlar hakkındaki analizlerle ele almaktadır. Yunus Emre ve Hacı Bayram-ı Veli gibi düşünce dünyasının merkezine gönül kavramını koyan tasavvuf ehlinin yanı sıra Fuzûlî, Taşlıcalı Yahya ve Nâbî gibi klasik Türk şiirinin tanınmış şairlerinin de şehir metaforundan istifade ettiği görülmektedir. Çeşitli boyutlarıyla şehir temasının işlendiği eserde Doç. Dr. Mesut Can’ın Belh şehrine dair kaleme aldığı “Şehir ve Mânâ: Belh’in Mânâ Dünyasını İnşa Eden Zâhidler, Sûfîler, Şâirler, Edîpler ve Dilciler” başlıklı beşinci bölüm, şehrin İslâm medeniyetinin mânâ dünyasına katkılarını konu edinmektedir. Bu çerçevede çalışma kapsamında mânâ mefhumunun zenginleşmesinde en büyük etkiye sahip olduğu düşünülen, Belh’te yetişen ediplere, şairlere, zâhidlere ve mutasavvıflara yer verildiği gibi Belh’in Müslümanların mânâ dünyasına katkılarının varlığını ve boyutunu gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır. Kitabın altınca bölümünde Dr. Ali Osman Balcı İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren hayatın her alanında merkezî bir konuma sahip olan camilerin dinî oluşumlar açısından önemine değinmiştir. Araştırmada dinî oluşumların özellikle şehir merkezindeki camileri mesken edinmesinin olumlu ve olumsuz sonuçlarına da yer verilmektedir. Son bölümde Doç. Dr. İrfan Çakıcı ve Ali Rıza Küçükçetin Bursa şehrini ve Kıraat ilminin gelişimine büyük katkısı olan İbnü’l-Cezeri’yi okuyucularla buluşturmaktadır. Şehrin pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış olması Osmanlı 15 hükümdarlarının ilmî ve kültürel faaliyetler açısından buraya yönelmelerine sebep olmuştur. İstanbul’un henüz fethedilmemiş olması ve Bursa’nın her yönüyle tam bir ilim merkezi potansiyelinde olması hasebiyle Yıldırım Bayezid doğudan ve batıdan pek çok İslam âlimini buraya davet etmiştir ki bunlardan biri de İbnü’l-Cezerî’dir. Bölümde Cezerî’nin Bursa’da kaldığı süre içinde gerek eğitim öğretim faaliyetleri gerekse alanla ilgili telifleriyle ilm-i kıraate sağladığı büyük katkılardan bahsedilmektedir. Çalışmamıza bölüm yazarı olarak katkı sunan, tüm yoğunluklarına rağmen bölümlerini büyük bir özveri ve ciddiyetle tamamlayan, eserin belirlenen sürede tamamlanmasına katkı veren ve “Şehir” temasına “İlahiyat Bilimleri” çerçevesinde yaklaşım sergileyen Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinin kıymetli bilim insanları Duran Ali Yıldırım, İrfan Çakıcı, Mesut Can, Talha Fortacı ve Ali Osman Balcı’ya değerli katkıları için teşekkür ederiz. Ayrıca çok daha geniş kitlelere ücretsiz bir şekilde ulaşımının sağlanması için siz okuyucularımızın bu eseri paylaşmasını rica ederiz. Bölümlerin, yazarların sorumluluğu altında olduğunu hatırlatarak birlikte görev yaptığımız hocalarımızla farklı konulara ilahiyat bilimlerinin bakışının işlendiği yeni çalışmalar yapmayı ümit ediyoruz. Böyle bir çalışmanın hazırlanarak okuyucuya ulaşmasında bizleri vesile kılan Mevlâ’ya hamd ederiz.
Bu makale Doç. Dr. İrfan Çakıcı danışmanlığında Muzaffer Ekrem Küçükturgut tarafından hazırlanmak... more Bu makale Doç. Dr. İrfan Çakıcı danışmanlığında Muzaffer Ekrem Küçükturgut tarafından hazırlanmakta olan "Semantik Açıdan Kıraatlerde Müdrec Kavramı" adlı yüksek lisans tezinden derlenerek üretilmiştir. Hikem 2/1 (2024), 17-38 Öz: Kur'an, lafız, mana ve kıraatten oluşan bir bütündür. Bu bütünün cüzleri arasında mahiyet itibariyle farklılık olsa da katiyet itibariyle farklılık yoktur. Kur'an'ın lafızları nasıl vahye dayanıyorsa onun manası ve farklı şekillerde okunması da vahye dayanır. Esasında bu yaklaşım ulema nezdinde genel itibariyle kabul görse de bu bütünün bir parçası olan kıraatlerin değerlendirilmesi noktasında bazı ihtilaflar yaşanmıştır. Yaşanan her ihtilaf ise yeni araştırmaların yapılmasına vesile olmuş, böylelikle ihtilafların derinleşmesi ve Kur'an üzerinde birtakım şüphelerin oluşmasının önüne geçilmiştir. Kıraatlerle ilgili üzerinde ihtilaf edilen hususlardan biri de müdrec meselesidir. Haddizatında gerek ilm-i kıraat gerekse diğer dinî ilimler alanında telif edilen temel kaynakların çoğunda bu meseleye yer verilmiş, ancak konunun daha çok ansiklopedik tarzda ele alınmış olması, müdrec olgusunun tüm yönleriyle anlaşılması için yeterli olmamıştır. Bu ve buna benzer gerekçelerle "Kıraat İlminde Müdrec Olgusu" şeklinde böyle bir çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir. Yapılan çalışmada bir yandan anonim niteliğinde bazı genel bilgilere yer verilmiş diğer taraftan flu diye niteleyebileceğimiz bazı müphem konulara da değinilmiştir. Bu anlamda kıraat olmayan ancak bununla birlikte pek çok âlim tarafından kıraat tasnifi içinde yer verilen müdrece, neden bu tasnif içinde yer verildiği meselesi üzerinde durulmuş ve müdrece yer verilmeyen yeni bir kıraat tasnifi önerisinde bulunulmuştur. Diğer taraftan ulema tarafından ittifakla tefsir olduğu kabul edilen müdrecin; "müdrec kıraat" diye söylenmesinin kıraat mantığı bakımından ne kadar uygun olup olmadığı mülahaza edilmiş ve bunun yerine "müdrec rivayet" şeklindeki bir kullanımın daha doğru olabileceği düşüncesi gündeme getirilmiştir. Zira her kıraatin bir rivayet yönü olsa da her rivayetin bir kıraat yönü yoktur, müdrec de bu cihetle rivayet gibidir. Yapılan çalışmada bu gibi görüş ve kanaatler aklî ve naklî deliller çerçevesinde ele alınmış ve tahlile tabi tutulmuştur.
Yedi harf ruhsatıyla birlikte ortaya çıkan kıraatlerle ilgili zaman içinde bazı ihtilaflar yaşanm... more Yedi harf ruhsatıyla birlikte ortaya çıkan kıraatlerle ilgili zaman içinde bazı ihtilaflar yaşanmıştır. Sahâbe dönemi de dâhil olmak üzere yaşanan ihtilafların giderilmesi için kıraat âlimleri ciddi çaba sarf etmiş ve başta istinsah olayı olmak üzere bazı düzenlemeler yapmışlardır. Bu sayede hicri ikinci asra kadar ki süreçte meydana gelen ihtilaflar büyük ölçüde giderilmiştir. Her türlü ihtilafa rağmen bu döneme kadar genel itibariyle âlimler arasında kıraatleri eleştirme gibi bir alışkanlık yokken bu dönemden itibaren özellikle bazı dilci âlimler kıraatleri eleştirmeye başlamışlardır. Eleştirilen kıraatler arasında bazı sahih kıraat örnekleri olmakla birlikte çoğunlukla şâz kıraatler tenkit edilmiştir. Öncülüğünü Sîbeveyh'in (ö. 180/796) yaptığı bu süreç hicri dördüncü asra kadar devam etmiştir. Bu dönemde pek çok âlimden söz etmek mümkünse olsa da bu çalışmada Sîbeveyh ile birlikte Ahfeş (ö. 215/830) ve Zeccâc'ın (ö. 311/923) eleştirilerine ve bunların değerlendirilmesine yer verilmiştir.
Recep tayyip erdoğan üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, Nov 25, 2020
Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönd... more Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönderilen Kur'an'ı belli ölçüde anlasalar da özellikle uygulamaya dair bazı âyetleri anlamada zorluk yaşamış ve bu zorlukların aşılması için de Hz. Peygamber'in açıklamalarına ihtiyaç duymuştur. Rasûlullah da bazen anlamı kapalı olan kimi âyetleri açıklamış bazen de kimi hükümleri bizzat tatbik ederek ashabına göstermiştir. Doğrusu zamanla şartlar değişse de nübüvvet dönemde yaşanan bu durum benzer şekilde her dönemde yaşanmıştır. Bu anlamda kimi âyetlerin anlaşılması ve yorumlanması noktasında her dönemde farklı problemlerle karşı karşıya kalınmış ve bunların çözüme kavuşması için yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bunlardan biri de aile içinde kadının eşine karşı olumsuz tutumundan kaynaklanan bir problemin çözümüyle ilgili َّۚ ُن ُوه ب ِ ْر اض َ و "onları darp edin" âyetinin anlaşılması noktasında yaşanmıştır. Âyette geçen َّۚ بَ َ َر ض kelimesinin hem manasının kapalı olması hem de cümle içindeki durumuna göre farklı anlamlara gelmesi söz konusu ifadenin farklı şekillerde anlaşılmasına yol açmış, özellikle de günümüzle geçmiş dönem araştırmacıları arasında ciddi bir yorum farklılığının oluşmasına sebep olmuştur. Biz de bu çalışmada bir yandan bütün bu farklı görüşleri analiz ettik bir yandan da âyeti Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri ilkesine göre tahlil ve değerlendirmeye çalıştık.
Qur'an with all its features including verses and compliation, language and tone is unique guide ... more Qur'an with all its features including verses and compliation, language and tone is unique guide and as a miracle it appeals to all human being in all ages. It is up to ones relationship with Qur'an to get benefit from this source. If this relationship based on principles such as chanting, tarteel, tajweed, understanding, contemplation, and blues, then getting benefit from Qur'an will be much greater. As soon as one get away from consciousness of those principles, the quality of prayers will reduce and it may gradually become just a routine habit. At this point, there is vitally crucial situation in terms of spirituality. Therefore, in the current research, we aim at investigating this important topic (problem of quality in the Qur'an chanting). In this context, primarily we presented conveyed information regarding reading of Qur'an. Subsequently, we focused on problem of quality in the Qur'an chanting which is main topic of the study. Generally, following by a short introduction, the investigation is developed based on four titles. In the first title, we presented information about technical points such as recitation and tajweed. In the second title, we examined qualified reading which refers to the concepts such as tarteel and chanting. In the third title, we explored on principles of reading activities which makes the activities a precious prayer rather than an ordinary one. In the fourth heading, we investigated the manner of sadness and crying that is advised to be occur during a meritable recitation of Qur'an. Finally, in the conclusion section, we presented a general discussion and suggestions regarding problem of quality in the Qur'an chanting.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönd... more Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönderilen Kur'an'ı belli ölçüde anlasalar da özellikle uygulamaya dair bazı âyetleri anlamada zorluk yaşamış ve bu zorlukların aşılması için de Hz. Peygamber'in açıklamalarına ihtiyaç duymuştur. Rasûlullah da bazen anlamı kapalı olan kimi âyetleri açıklamış bazen de kimi hükümleri bizzat tatbik ederek ashabına göstermiştir. Doğrusu zamanla şartlar değişse de nübüvvet dönemde yaşanan bu durum benzer şekilde her dönemde yaşanmıştır. Bu anlamda kimi âyetlerin anlaşılması ve yorumlanması noktasında her dönemde farklı problemlerle karşı karşıya kalınmış ve bunların çözüme kavuşması için yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bunlardan biri de aile içinde kadının eşine karşı olumsuz tutumundan kaynaklanan bir problemin çözümüyle ilgili َّۚ ُن ُوه ب ِ ْر اض َ و "onları darp edin" âyetinin anlaşılması noktasında yaşanmıştır. Âyette geçen َّۚ بَ َ َر ض kelimesinin hem manasının kapalı olması hem de cümle içindeki durumuna göre farklı anlamlara gelmesi söz konusu ifadenin farklı şekillerde anlaşılmasına yol açmış, özellikle de günümüzle geçmiş dönem araştırmacıları arasında ciddi bir yorum farklılığının oluşmasına sebep olmuştur. Biz de bu çalışmada bir yandan bütün bu farklı görüşleri analiz ettik bir yandan da âyeti Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri ilkesine göre tahlil ve değerlendirmeye çalıştık.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), 2019
İnsanlık için eşsiz bir hidâyet ve rahmet kaynağı olan Kur'an, Allah Teâlâ'nın muradına uygun ola... more İnsanlık için eşsiz bir hidâyet ve rahmet kaynağı olan Kur'an, Allah Teâlâ'nın muradına uygun olarak önce Levh-i Mahfûz'dan dünya semasında bulunan Beytü'l-İzze'ye, oradan da emin bir elçiyle, emin bir peygambere indirilmiştir. Ahir zaman peygamberi de bir yandan kendisine tevdi edilen bu ağır emaneti büyük bir titizlik içinde insanlara tebliğ etmiş diğer taraftan Kur'an'ın sağlam bir şekilde muhafaza edilebilmesi için de bir takım tedbirler almıştır. Bu anlamda Kutlu Nebî (as), Kur'an'ın okunması, öğretilmesi, öğrenilenlerin kayıt altına alınması ve başkalarına aktarılması gibi faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için hıfz ve kitâbet yöntemini devreye sokmuştur. Nübüvvetin ilk yıllarında bunlardan özellikle de hıfza ağırlık verilmiş bu süreçte kitâbet ise ikinci planda kalmıştır. Bunda mevcut şartların zorluğu, şifâhî kültürün yaygınlığı ve insanların buna yatkın olması, günlük ibadetlerin yerine getirilmesinde ezbere ihtiyaç duyulması, okuryazar oranının düşük olması, yazım malzemelerinin eksikliği gibi sebepler etkili olmuştur. Ancak ilerleyen zaman içinde ve özellikle de Medine döneminde imkânların artmasıyla birlikte yazım faaliyeti büyük bir ivme kazanmış hatta sahâbenin en seçkinlerinin de içinde bulunduğu vahiy kâtipliği müessesesi ihdas edilmiştir. Böylelikle nâzil olan sûre ya da âyetlerin mümkün olan en kısa zamanda yazıyla da kayıt altına alınması çok daha düzenli hale gelmiştir. Biz de başlangıçtan itibaren yaşanan bütün bu süreçleri "Kur'an'ın Korunmasında Hıfz ve Kitâbet" adlı araştırmamızda ele alıp incelemeye tabi tuttuk.
Eskişehir Osmangazi üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, Sep 23, 2021
İntihal / Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyi... more İntihal / Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir. / This article has been reviewed by least two referees and scanned via a plagiarism software.
Sosyal bir varlık olarak insan, toplumun bir ferdi olması
sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sa... more Sosyal bir varlık olarak insan, toplumun bir ferdi olması sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sadece kendisini değil aynı zamanda ailesi ve çevresindeki tüm insanları da düşünmek durumundadır. Hayatının farklı zaman dilimlerinde kişinin yaşamını sürdürdüğü çevreler ve bu süre içerisinde etkileşim halinde olduğu çeşitli faktörler onun pek çok yönünü etkiler ve ona farklı özellikler katar. Farklı nüfus sayısına ve özelliklerine sahip şehirler, bireyler tarafından inşa ve ihya edildiği gibi şehrin tarihî, coğrafî, dinî, sosyal ve kültürel dinamikleri de şehrin insanlarına etki eder. Bu araştırma, şehirlerin ve insanların farklı açılardan birbirlerine karşı olan bağlılığından hareketle “İlahiyat Bilimleri Açısından Şehir” konusunu ele almaktadır. Bugün yüksek din öğretimi kurumları olan İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinde Temel İslam Bilimleri, Felsefe ve Din Bilimleri ile İslam Tarihi ve Sanatları olmak üzere üç bölüm bulunmaktadır. Her ne kadar her bir bölümde yer alan anabilim dallarının çalışma alanları farklı gibi düşünülse de bu anabilim dallarının kendi pencerelerinden bazı üst başlıkları disiplinler arası bir yaklaşımla inceleyebilmeleri ve kapsamlı çalışmalar sunabilmeleri mümkündür. Şehir teması da bu üst başlıklardan biridir. Çünkü şehrin tarihi, coğrafyası, medeniyeti, kültürü, yaşamı, inançları, ekonomik yapısı ve gelenekleri gibi özellikleri ilahiyat bilimleri açısından 12 incelenebilecek bir yapıya sahiptir. Şehirler ve ilahiyat bilimleri arasında çok farklı şekillerde ilişkiler kurulabilir. Bu ilişki şehirlerin tarihî ve kültürel yapısına, dinlerin etkisine ve şehirlerdeki dinî kurumların özelliklerine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin bazı tarihî şehirlerin aynı zamanda önemli dinî merkezler olduğu bilinir. Bu şehirlerde ilahiyat, şehrin tarihî dokusuna, kültürüne ve yaşam tarzına derinden etki etmiştir. Bu şehirlerin dini, kültürü, mimarisi, sanatı ve diğer yönleri şehrin sosyal ve kültürel hayatının önemli bir parçası olmuştur. Diğer yandan, modern şehirlerde ilahiyat bilimlerine dair hususların daha az belirgin olduğu söylense de bu hususların şehirlerdeki dinî kurumlar, sosyal hizmet alanları ve toplumsal etkinlikler gibi konularda önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Şehir, insanın tarih boyunca inşa ettiği en büyük medeniyetlerin izini sürdüğü, kültürlerin kucaklaştığı, düşüncelerin şekillendiği ve inançların karşılaştığı bir mekândır. İlahiyat bilimleri, şehrin ve insanın kutsal ile olan ilişkisini anlamaya yönelik derinlemesine bir araştırma ve düşünce alanı sunar. İlahiyat bilimlerinin sunduğu teolojik bakış açısı, şehrin sadece fiziksel yapılardan oluşmadığını, aynı zamanda ruhî ve manevî bir mekân, bir inanç ve kültür hazinesi olduğunu vurgular. İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin şehirlere gönderilmiş olmaları, kutsal kitapların çeşitli şehirlerdeki olaylara atıfta bulunması, ilahiyat bilimlerini şehirlerin dinî ve kültürel önemini anlamaya sevk eder. Bu kitap, tarih boyunca manevî zenginlikleri ve toplumsal dinamikleriyle öne çıkmış bir yerleşim birimi olan şehri ilahiyat bilimleri perspektifinden incelemeyi amaçlamakta ve çeşitli yönlerde dinî yapının şehir 13 hayatındaki tesirlerine temas etmektedir. Umuyoruz ki bu kitap, okuyucularımızın şehrin manevî havasını daha derinden teneffüs etmesine ve bu zengin mirası daha yakından anlamasına vesile olur. Yedi kısımdan müteşekkil olan kitabın ilk bölümünde Doç. Dr. Duran Ali Yıldırım, şehir kavramını Kur’ân-ı Kerim açısından incelemekte. Bu bölümde ayet-i kerimelerde şehir anlamıyla zikredilen medine, karye, belde, mısır, mesken ve dâr gibi kavramlar hakkındaki kanaatler serdedilmekte ve bu ayetlerin mahiyeti üzerine değerlendirmelere yer verilmektedir. Akabinde Doç. Dr. Mesut Can, Orta Çağ İslâm topraklarının doğusunda önemli bir medeniyet merkezi olan Belh şehrinin İslâmî ilimlerin Kur’ân ve Hadis alanında yetiştirdiği âlimleri ve bu âlimlerin ilmî çalışmalarını “Şehir ve Âlim: Belh’te Kur’ân ve Hadis İlimleri Alanında Yetişen Âlimler” başlıklı incelemesinde ele almaktadır. Kaynaklarda dağınık vaziyette bulunan malzemelerin bir araya getirilmek suretiyle, zaman dizinsel olarak yer verilen Belhli ulemânın tespiti ve İslâm ilim geleneğinin ilgili alanlarına katkılarının derli toplu bir şekilde okurlara sunulmuş olması, araştırmanın tebarüz eden yönlerindendir. Dr. Talha Fortacı tarafından kaleme alınan üçüncü bölüm, medeniyet tarihi için de önemli kaynaklar arasında yer alan seyahatnameleri Dinler Tarihi bakış açısıyla ele alan özgün bir yaklaşıma sahiptir. Yazar bu bölümde spesifik olarak İbn Cübeyr ve İbn Battuta’nın seyahatnamelerini merkeze almak suretiyle ilgili seyyahların tasvirini yaptıkları şehirlerdeki Hristiyanları farklı yönleriyle irdelemektedir. Dördüncü bölümde klasik Türk şiirinde metaforik bir anlatım unsuru olarak “Gönül Şehri” terkibi incelenmektedir. Dr. Öğr. Üyesi 14 Abdullah Muaz Güven, şairlerin gönül kavramına dair duygu ve düşüncelerini şehir metaforu vasıtasıyla kurgusal bir anlatım alanına nakletmelerini sağlayan bu terkibi, örnek kullanımlar ve bu kullanımlar hakkındaki analizlerle ele almaktadır. Yunus Emre ve Hacı Bayram-ı Veli gibi düşünce dünyasının merkezine gönül kavramını koyan tasavvuf ehlinin yanı sıra Fuzûlî, Taşlıcalı Yahya ve Nâbî gibi klasik Türk şiirinin tanınmış şairlerinin de şehir metaforundan istifade ettiği görülmektedir. Çeşitli boyutlarıyla şehir temasının işlendiği eserde Doç. Dr. Mesut Can’ın Belh şehrine dair kaleme aldığı “Şehir ve Mânâ: Belh’in Mânâ Dünyasını İnşa Eden Zâhidler, Sûfîler, Şâirler, Edîpler ve Dilciler” başlıklı beşinci bölüm, şehrin İslâm medeniyetinin mânâ dünyasına katkılarını konu edinmektedir. Bu çerçevede çalışma kapsamında mânâ mefhumunun zenginleşmesinde en büyük etkiye sahip olduğu düşünülen, Belh’te yetişen ediplere, şairlere, zâhidlere ve mutasavvıflara yer verildiği gibi Belh’in Müslümanların mânâ dünyasına katkılarının varlığını ve boyutunu gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır. Kitabın altınca bölümünde Dr. Ali Osman Balcı İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren hayatın her alanında merkezî bir konuma sahip olan camilerin dinî oluşumlar açısından önemine değinmiştir. Araştırmada dinî oluşumların özellikle şehir merkezindeki camileri mesken edinmesinin olumlu ve olumsuz sonuçlarına da yer verilmektedir. Son bölümde Doç. Dr. İrfan Çakıcı ve Ali Rıza Küçükçetin Bursa şehrini ve Kıraat ilminin gelişimine büyük katkısı olan İbnü’l-Cezeri’yi okuyucularla buluşturmaktadır. Şehrin pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış olması Osmanlı 15 hükümdarlarının ilmî ve kültürel faaliyetler açısından buraya yönelmelerine sebep olmuştur. İstanbul’un henüz fethedilmemiş olması ve Bursa’nın her yönüyle tam bir ilim merkezi potansiyelinde olması hasebiyle Yıldırım Bayezid doğudan ve batıdan pek çok İslam âlimini buraya davet etmiştir ki bunlardan biri de İbnü’l-Cezerî’dir. Bölümde Cezerî’nin Bursa’da kaldığı süre içinde gerek eğitim öğretim faaliyetleri gerekse alanla ilgili telifleriyle ilm-i kıraate sağladığı büyük katkılardan bahsedilmektedir. Çalışmamıza bölüm yazarı olarak katkı sunan, tüm yoğunluklarına rağmen bölümlerini büyük bir özveri ve ciddiyetle tamamlayan, eserin belirlenen sürede tamamlanmasına katkı veren ve “Şehir” temasına “İlahiyat Bilimleri” çerçevesinde yaklaşım sergileyen Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinin kıymetli bilim insanları Duran Ali Yıldırım, İrfan Çakıcı, Mesut Can, Talha Fortacı ve Ali Osman Balcı’ya değerli katkıları için teşekkür ederiz. Ayrıca çok daha geniş kitlelere ücretsiz bir şekilde ulaşımının sağlanması için siz okuyucularımızın bu eseri paylaşmasını rica ederiz. Bölümlerin, yazarların sorumluluğu altında olduğunu hatırlatarak birlikte görev yaptığımız hocalarımızla farklı konulara ilahiyat bilimlerinin bakışının işlendiği yeni çalışmalar yapmayı ümit ediyoruz. Böyle bir çalışmanın hazırlanarak okuyucuya ulaşmasında bizleri vesile kılan Mevlâ’ya hamd ederiz.
Bu makale Doç. Dr. İrfan Çakıcı danışmanlığında Muzaffer Ekrem Küçükturgut tarafından hazırlanmak... more Bu makale Doç. Dr. İrfan Çakıcı danışmanlığında Muzaffer Ekrem Küçükturgut tarafından hazırlanmakta olan "Semantik Açıdan Kıraatlerde Müdrec Kavramı" adlı yüksek lisans tezinden derlenerek üretilmiştir. Hikem 2/1 (2024), 17-38 Öz: Kur'an, lafız, mana ve kıraatten oluşan bir bütündür. Bu bütünün cüzleri arasında mahiyet itibariyle farklılık olsa da katiyet itibariyle farklılık yoktur. Kur'an'ın lafızları nasıl vahye dayanıyorsa onun manası ve farklı şekillerde okunması da vahye dayanır. Esasında bu yaklaşım ulema nezdinde genel itibariyle kabul görse de bu bütünün bir parçası olan kıraatlerin değerlendirilmesi noktasında bazı ihtilaflar yaşanmıştır. Yaşanan her ihtilaf ise yeni araştırmaların yapılmasına vesile olmuş, böylelikle ihtilafların derinleşmesi ve Kur'an üzerinde birtakım şüphelerin oluşmasının önüne geçilmiştir. Kıraatlerle ilgili üzerinde ihtilaf edilen hususlardan biri de müdrec meselesidir. Haddizatında gerek ilm-i kıraat gerekse diğer dinî ilimler alanında telif edilen temel kaynakların çoğunda bu meseleye yer verilmiş, ancak konunun daha çok ansiklopedik tarzda ele alınmış olması, müdrec olgusunun tüm yönleriyle anlaşılması için yeterli olmamıştır. Bu ve buna benzer gerekçelerle "Kıraat İlminde Müdrec Olgusu" şeklinde böyle bir çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir. Yapılan çalışmada bir yandan anonim niteliğinde bazı genel bilgilere yer verilmiş diğer taraftan flu diye niteleyebileceğimiz bazı müphem konulara da değinilmiştir. Bu anlamda kıraat olmayan ancak bununla birlikte pek çok âlim tarafından kıraat tasnifi içinde yer verilen müdrece, neden bu tasnif içinde yer verildiği meselesi üzerinde durulmuş ve müdrece yer verilmeyen yeni bir kıraat tasnifi önerisinde bulunulmuştur. Diğer taraftan ulema tarafından ittifakla tefsir olduğu kabul edilen müdrecin; "müdrec kıraat" diye söylenmesinin kıraat mantığı bakımından ne kadar uygun olup olmadığı mülahaza edilmiş ve bunun yerine "müdrec rivayet" şeklindeki bir kullanımın daha doğru olabileceği düşüncesi gündeme getirilmiştir. Zira her kıraatin bir rivayet yönü olsa da her rivayetin bir kıraat yönü yoktur, müdrec de bu cihetle rivayet gibidir. Yapılan çalışmada bu gibi görüş ve kanaatler aklî ve naklî deliller çerçevesinde ele alınmış ve tahlile tabi tutulmuştur.
Yedi harf ruhsatıyla birlikte ortaya çıkan kıraatlerle ilgili zaman içinde bazı ihtilaflar yaşanm... more Yedi harf ruhsatıyla birlikte ortaya çıkan kıraatlerle ilgili zaman içinde bazı ihtilaflar yaşanmıştır. Sahâbe dönemi de dâhil olmak üzere yaşanan ihtilafların giderilmesi için kıraat âlimleri ciddi çaba sarf etmiş ve başta istinsah olayı olmak üzere bazı düzenlemeler yapmışlardır. Bu sayede hicri ikinci asra kadar ki süreçte meydana gelen ihtilaflar büyük ölçüde giderilmiştir. Her türlü ihtilafa rağmen bu döneme kadar genel itibariyle âlimler arasında kıraatleri eleştirme gibi bir alışkanlık yokken bu dönemden itibaren özellikle bazı dilci âlimler kıraatleri eleştirmeye başlamışlardır. Eleştirilen kıraatler arasında bazı sahih kıraat örnekleri olmakla birlikte çoğunlukla şâz kıraatler tenkit edilmiştir. Öncülüğünü Sîbeveyh'in (ö. 180/796) yaptığı bu süreç hicri dördüncü asra kadar devam etmiştir. Bu dönemde pek çok âlimden söz etmek mümkünse olsa da bu çalışmada Sîbeveyh ile birlikte Ahfeş (ö. 215/830) ve Zeccâc'ın (ö. 311/923) eleştirilerine ve bunların değerlendirilmesine yer verilmiştir.
Recep tayyip erdoğan üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, Nov 25, 2020
Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönd... more Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönderilen Kur'an'ı belli ölçüde anlasalar da özellikle uygulamaya dair bazı âyetleri anlamada zorluk yaşamış ve bu zorlukların aşılması için de Hz. Peygamber'in açıklamalarına ihtiyaç duymuştur. Rasûlullah da bazen anlamı kapalı olan kimi âyetleri açıklamış bazen de kimi hükümleri bizzat tatbik ederek ashabına göstermiştir. Doğrusu zamanla şartlar değişse de nübüvvet dönemde yaşanan bu durum benzer şekilde her dönemde yaşanmıştır. Bu anlamda kimi âyetlerin anlaşılması ve yorumlanması noktasında her dönemde farklı problemlerle karşı karşıya kalınmış ve bunların çözüme kavuşması için yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bunlardan biri de aile içinde kadının eşine karşı olumsuz tutumundan kaynaklanan bir problemin çözümüyle ilgili َّۚ ُن ُوه ب ِ ْر اض َ و "onları darp edin" âyetinin anlaşılması noktasında yaşanmıştır. Âyette geçen َّۚ بَ َ َر ض kelimesinin hem manasının kapalı olması hem de cümle içindeki durumuna göre farklı anlamlara gelmesi söz konusu ifadenin farklı şekillerde anlaşılmasına yol açmış, özellikle de günümüzle geçmiş dönem araştırmacıları arasında ciddi bir yorum farklılığının oluşmasına sebep olmuştur. Biz de bu çalışmada bir yandan bütün bu farklı görüşleri analiz ettik bir yandan da âyeti Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri ilkesine göre tahlil ve değerlendirmeye çalıştık.
Qur'an with all its features including verses and compliation, language and tone is unique guide ... more Qur'an with all its features including verses and compliation, language and tone is unique guide and as a miracle it appeals to all human being in all ages. It is up to ones relationship with Qur'an to get benefit from this source. If this relationship based on principles such as chanting, tarteel, tajweed, understanding, contemplation, and blues, then getting benefit from Qur'an will be much greater. As soon as one get away from consciousness of those principles, the quality of prayers will reduce and it may gradually become just a routine habit. At this point, there is vitally crucial situation in terms of spirituality. Therefore, in the current research, we aim at investigating this important topic (problem of quality in the Qur'an chanting). In this context, primarily we presented conveyed information regarding reading of Qur'an. Subsequently, we focused on problem of quality in the Qur'an chanting which is main topic of the study. Generally, following by a short introduction, the investigation is developed based on four titles. In the first title, we presented information about technical points such as recitation and tajweed. In the second title, we examined qualified reading which refers to the concepts such as tarteel and chanting. In the third title, we explored on principles of reading activities which makes the activities a precious prayer rather than an ordinary one. In the fourth heading, we investigated the manner of sadness and crying that is advised to be occur during a meritable recitation of Qur'an. Finally, in the conclusion section, we presented a general discussion and suggestions regarding problem of quality in the Qur'an chanting.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönd... more Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri Bağlamında Nisâ Sûresi 34. Âyetin Öz: İlk nesil kendi dilleriyle gönderilen Kur'an'ı belli ölçüde anlasalar da özellikle uygulamaya dair bazı âyetleri anlamada zorluk yaşamış ve bu zorlukların aşılması için de Hz. Peygamber'in açıklamalarına ihtiyaç duymuştur. Rasûlullah da bazen anlamı kapalı olan kimi âyetleri açıklamış bazen de kimi hükümleri bizzat tatbik ederek ashabına göstermiştir. Doğrusu zamanla şartlar değişse de nübüvvet dönemde yaşanan bu durum benzer şekilde her dönemde yaşanmıştır. Bu anlamda kimi âyetlerin anlaşılması ve yorumlanması noktasında her dönemde farklı problemlerle karşı karşıya kalınmış ve bunların çözüme kavuşması için yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bunlardan biri de aile içinde kadının eşine karşı olumsuz tutumundan kaynaklanan bir problemin çözümüyle ilgili َّۚ ُن ُوه ب ِ ْر اض َ و "onları darp edin" âyetinin anlaşılması noktasında yaşanmıştır. Âyette geçen َّۚ بَ َ َر ض kelimesinin hem manasının kapalı olması hem de cümle içindeki durumuna göre farklı anlamlara gelmesi söz konusu ifadenin farklı şekillerde anlaşılmasına yol açmış, özellikle de günümüzle geçmiş dönem araştırmacıları arasında ciddi bir yorum farklılığının oluşmasına sebep olmuştur. Biz de bu çalışmada bir yandan bütün bu farklı görüşleri analiz ettik bir yandan da âyeti Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri ilkesine göre tahlil ve değerlendirmeye çalıştık.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), 2019
İnsanlık için eşsiz bir hidâyet ve rahmet kaynağı olan Kur'an, Allah Teâlâ'nın muradına uygun ola... more İnsanlık için eşsiz bir hidâyet ve rahmet kaynağı olan Kur'an, Allah Teâlâ'nın muradına uygun olarak önce Levh-i Mahfûz'dan dünya semasında bulunan Beytü'l-İzze'ye, oradan da emin bir elçiyle, emin bir peygambere indirilmiştir. Ahir zaman peygamberi de bir yandan kendisine tevdi edilen bu ağır emaneti büyük bir titizlik içinde insanlara tebliğ etmiş diğer taraftan Kur'an'ın sağlam bir şekilde muhafaza edilebilmesi için de bir takım tedbirler almıştır. Bu anlamda Kutlu Nebî (as), Kur'an'ın okunması, öğretilmesi, öğrenilenlerin kayıt altına alınması ve başkalarına aktarılması gibi faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için hıfz ve kitâbet yöntemini devreye sokmuştur. Nübüvvetin ilk yıllarında bunlardan özellikle de hıfza ağırlık verilmiş bu süreçte kitâbet ise ikinci planda kalmıştır. Bunda mevcut şartların zorluğu, şifâhî kültürün yaygınlığı ve insanların buna yatkın olması, günlük ibadetlerin yerine getirilmesinde ezbere ihtiyaç duyulması, okuryazar oranının düşük olması, yazım malzemelerinin eksikliği gibi sebepler etkili olmuştur. Ancak ilerleyen zaman içinde ve özellikle de Medine döneminde imkânların artmasıyla birlikte yazım faaliyeti büyük bir ivme kazanmış hatta sahâbenin en seçkinlerinin de içinde bulunduğu vahiy kâtipliği müessesesi ihdas edilmiştir. Böylelikle nâzil olan sûre ya da âyetlerin mümkün olan en kısa zamanda yazıyla da kayıt altına alınması çok daha düzenli hale gelmiştir. Biz de başlangıçtan itibaren yaşanan bütün bu süreçleri "Kur'an'ın Korunmasında Hıfz ve Kitâbet" adlı araştırmamızda ele alıp incelemeye tabi tuttuk.
Eskişehir Osmangazi üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, Sep 23, 2021
İntihal / Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyi... more İntihal / Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir. / This article has been reviewed by least two referees and scanned via a plagiarism software.
Uploads
Books by Irfan Çakıcı
sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sadece kendisini
değil aynı zamanda ailesi ve çevresindeki tüm insanları da
düşünmek durumundadır. Hayatının farklı zaman
dilimlerinde kişinin yaşamını sürdürdüğü çevreler ve bu süre
içerisinde etkileşim halinde olduğu çeşitli faktörler onun pek
çok yönünü etkiler ve ona farklı özellikler katar. Farklı nüfus
sayısına ve özelliklerine sahip şehirler, bireyler tarafından
inşa ve ihya edildiği gibi şehrin tarihî, coğrafî, dinî, sosyal ve
kültürel dinamikleri de şehrin insanlarına etki eder. Bu
araştırma, şehirlerin ve insanların farklı açılardan birbirlerine
karşı olan bağlılığından hareketle “İlahiyat Bilimleri
Açısından Şehir” konusunu ele almaktadır.
Bugün yüksek din öğretimi kurumları olan İlahiyat ve
İslami İlimler fakültelerinde Temel İslam Bilimleri, Felsefe ve
Din Bilimleri ile İslam Tarihi ve Sanatları olmak üzere üç
bölüm bulunmaktadır. Her ne kadar her bir bölümde yer alan
anabilim dallarının çalışma alanları farklı gibi düşünülse de
bu anabilim dallarının kendi pencerelerinden bazı üst
başlıkları disiplinler arası bir yaklaşımla inceleyebilmeleri ve
kapsamlı çalışmalar sunabilmeleri mümkündür. Şehir teması
da bu üst başlıklardan biridir. Çünkü şehrin tarihi, coğrafyası,
medeniyeti, kültürü, yaşamı, inançları, ekonomik yapısı ve
gelenekleri gibi özellikleri ilahiyat bilimleri açısından
12
incelenebilecek bir yapıya sahiptir. Şehirler ve ilahiyat
bilimleri arasında çok farklı şekillerde ilişkiler kurulabilir. Bu
ilişki şehirlerin tarihî ve kültürel yapısına, dinlerin etkisine ve
şehirlerdeki dinî kurumların özelliklerine bağlı olarak
değişkenlik gösterir. Örneğin bazı tarihî şehirlerin aynı
zamanda önemli dinî merkezler olduğu bilinir. Bu şehirlerde
ilahiyat, şehrin tarihî dokusuna, kültürüne ve yaşam tarzına
derinden etki etmiştir. Bu şehirlerin dini, kültürü, mimarisi,
sanatı ve diğer yönleri şehrin sosyal ve kültürel hayatının
önemli bir parçası olmuştur. Diğer yandan, modern
şehirlerde ilahiyat bilimlerine dair hususların daha az
belirgin olduğu söylense de bu hususların şehirlerdeki dinî
kurumlar, sosyal hizmet alanları ve toplumsal etkinlikler gibi
konularda önemli bir rol oynadığı görülmektedir.
Şehir, insanın tarih boyunca inşa ettiği en büyük
medeniyetlerin izini sürdüğü, kültürlerin kucaklaştığı,
düşüncelerin şekillendiği ve inançların karşılaştığı bir
mekândır. İlahiyat bilimleri, şehrin ve insanın kutsal ile olan
ilişkisini anlamaya yönelik derinlemesine bir araştırma ve
düşünce alanı sunar. İlahiyat bilimlerinin sunduğu teolojik
bakış açısı, şehrin sadece fiziksel yapılardan oluşmadığını,
aynı zamanda ruhî ve manevî bir mekân, bir inanç ve kültür
hazinesi olduğunu vurgular. İnsanlık tarihi boyunca
peygamberlerin şehirlere gönderilmiş olmaları, kutsal
kitapların çeşitli şehirlerdeki olaylara atıfta bulunması,
ilahiyat bilimlerini şehirlerin dinî ve kültürel önemini
anlamaya sevk eder. Bu kitap, tarih boyunca manevî
zenginlikleri ve toplumsal dinamikleriyle öne çıkmış bir
yerleşim birimi olan şehri ilahiyat bilimleri perspektifinden
incelemeyi amaçlamakta ve çeşitli yönlerde dinî yapının şehir
13
hayatındaki tesirlerine temas etmektedir. Umuyoruz ki bu
kitap, okuyucularımızın şehrin manevî havasını daha
derinden teneffüs etmesine ve bu zengin mirası daha
yakından anlamasına vesile olur.
Yedi kısımdan müteşekkil olan kitabın ilk bölümünde
Doç. Dr. Duran Ali Yıldırım, şehir kavramını Kur’ân-ı Kerim
açısından incelemekte. Bu bölümde ayet-i kerimelerde şehir
anlamıyla zikredilen medine, karye, belde, mısır, mesken ve
dâr gibi kavramlar hakkındaki kanaatler serdedilmekte ve bu
ayetlerin mahiyeti üzerine değerlendirmelere yer
verilmektedir. Akabinde Doç. Dr. Mesut Can, Orta Çağ İslâm
topraklarının doğusunda önemli bir medeniyet merkezi olan
Belh şehrinin İslâmî ilimlerin Kur’ân ve Hadis alanında
yetiştirdiği âlimleri ve bu âlimlerin ilmî çalışmalarını “Şehir
ve Âlim: Belh’te Kur’ân ve Hadis İlimleri Alanında Yetişen
Âlimler” başlıklı incelemesinde ele almaktadır. Kaynaklarda
dağınık vaziyette bulunan malzemelerin bir araya getirilmek
suretiyle, zaman dizinsel olarak yer verilen Belhli ulemânın
tespiti ve İslâm ilim geleneğinin ilgili alanlarına katkılarının
derli toplu bir şekilde okurlara sunulmuş olması,
araştırmanın tebarüz eden yönlerindendir.
Dr. Talha Fortacı tarafından kaleme alınan üçüncü bölüm,
medeniyet tarihi için de önemli kaynaklar arasında yer alan
seyahatnameleri Dinler Tarihi bakış açısıyla ele alan özgün
bir yaklaşıma sahiptir. Yazar bu bölümde spesifik olarak İbn
Cübeyr ve İbn Battuta’nın seyahatnamelerini merkeze almak
suretiyle ilgili seyyahların tasvirini yaptıkları şehirlerdeki
Hristiyanları farklı yönleriyle irdelemektedir. Dördüncü
bölümde klasik Türk şiirinde metaforik bir anlatım unsuru
olarak “Gönül Şehri” terkibi incelenmektedir. Dr. Öğr. Üyesi
14
Abdullah Muaz Güven, şairlerin gönül kavramına dair
duygu ve düşüncelerini şehir metaforu vasıtasıyla kurgusal
bir anlatım alanına nakletmelerini sağlayan bu terkibi, örnek
kullanımlar ve bu kullanımlar hakkındaki analizlerle ele
almaktadır. Yunus Emre ve Hacı Bayram-ı Veli gibi düşünce
dünyasının merkezine gönül kavramını koyan tasavvuf
ehlinin yanı sıra Fuzûlî, Taşlıcalı Yahya ve Nâbî gibi klasik
Türk şiirinin tanınmış şairlerinin de şehir metaforundan
istifade ettiği görülmektedir.
Çeşitli boyutlarıyla şehir temasının işlendiği eserde Doç.
Dr. Mesut Can’ın Belh şehrine dair kaleme aldığı “Şehir ve
Mânâ: Belh’in Mânâ Dünyasını İnşa Eden Zâhidler, Sûfîler,
Şâirler, Edîpler ve Dilciler” başlıklı beşinci bölüm, şehrin
İslâm medeniyetinin mânâ dünyasına katkılarını konu
edinmektedir. Bu çerçevede çalışma kapsamında mânâ
mefhumunun zenginleşmesinde en büyük etkiye sahip
olduğu düşünülen, Belh’te yetişen ediplere, şairlere,
zâhidlere ve mutasavvıflara yer verildiği gibi Belh’in
Müslümanların mânâ dünyasına katkılarının varlığını ve
boyutunu gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır. Kitabın
altınca bölümünde Dr. Ali Osman Balcı İslam’ın ilk
dönemlerinden itibaren hayatın her alanında merkezî bir
konuma sahip olan camilerin dinî oluşumlar açısından
önemine değinmiştir. Araştırmada dinî oluşumların özellikle
şehir merkezindeki camileri mesken edinmesinin olumlu ve
olumsuz sonuçlarına da yer verilmektedir.
Son bölümde Doç. Dr. İrfan Çakıcı ve Ali Rıza Küçükçetin
Bursa şehrini ve Kıraat ilminin gelişimine büyük katkısı olan
İbnü’l-Cezeri’yi okuyucularla buluşturmaktadır. Şehrin pek
çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış olması Osmanlı
15
hükümdarlarının ilmî ve kültürel faaliyetler açısından buraya
yönelmelerine sebep olmuştur. İstanbul’un henüz
fethedilmemiş olması ve Bursa’nın her yönüyle tam bir ilim
merkezi potansiyelinde olması hasebiyle Yıldırım Bayezid
doğudan ve batıdan pek çok İslam âlimini buraya davet
etmiştir ki bunlardan biri de İbnü’l-Cezerî’dir. Bölümde
Cezerî’nin Bursa’da kaldığı süre içinde gerek eğitim öğretim
faaliyetleri gerekse alanla ilgili telifleriyle ilm-i kıraate
sağladığı büyük katkılardan bahsedilmektedir.
Çalışmamıza bölüm yazarı olarak katkı sunan, tüm
yoğunluklarına rağmen bölümlerini büyük bir özveri ve
ciddiyetle tamamlayan, eserin belirlenen sürede
tamamlanmasına katkı veren ve “Şehir” temasına “İlahiyat
Bilimleri” çerçevesinde yaklaşım sergileyen Karamanoğlu
Mehmetbey Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinin kıymetli
bilim insanları Duran Ali Yıldırım, İrfan Çakıcı, Mesut Can,
Talha Fortacı ve Ali Osman Balcı’ya değerli katkıları için
teşekkür ederiz. Ayrıca çok daha geniş kitlelere ücretsiz bir
şekilde ulaşımının sağlanması için siz okuyucularımızın bu
eseri paylaşmasını rica ederiz. Bölümlerin, yazarların
sorumluluğu altında olduğunu hatırlatarak birlikte görev
yaptığımız hocalarımızla farklı konulara ilahiyat bilimlerinin
bakışının işlendiği yeni çalışmalar yapmayı ümit ediyoruz.
Böyle bir çalışmanın hazırlanarak okuyucuya ulaşmasında
bizleri vesile kılan Mevlâ’ya hamd ederiz.
Papers by Irfan Çakıcı
sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sadece kendisini
değil aynı zamanda ailesi ve çevresindeki tüm insanları da
düşünmek durumundadır. Hayatının farklı zaman
dilimlerinde kişinin yaşamını sürdürdüğü çevreler ve bu süre
içerisinde etkileşim halinde olduğu çeşitli faktörler onun pek
çok yönünü etkiler ve ona farklı özellikler katar. Farklı nüfus
sayısına ve özelliklerine sahip şehirler, bireyler tarafından
inşa ve ihya edildiği gibi şehrin tarihî, coğrafî, dinî, sosyal ve
kültürel dinamikleri de şehrin insanlarına etki eder. Bu
araştırma, şehirlerin ve insanların farklı açılardan birbirlerine
karşı olan bağlılığından hareketle “İlahiyat Bilimleri
Açısından Şehir” konusunu ele almaktadır.
Bugün yüksek din öğretimi kurumları olan İlahiyat ve
İslami İlimler fakültelerinde Temel İslam Bilimleri, Felsefe ve
Din Bilimleri ile İslam Tarihi ve Sanatları olmak üzere üç
bölüm bulunmaktadır. Her ne kadar her bir bölümde yer alan
anabilim dallarının çalışma alanları farklı gibi düşünülse de
bu anabilim dallarının kendi pencerelerinden bazı üst
başlıkları disiplinler arası bir yaklaşımla inceleyebilmeleri ve
kapsamlı çalışmalar sunabilmeleri mümkündür. Şehir teması
da bu üst başlıklardan biridir. Çünkü şehrin tarihi, coğrafyası,
medeniyeti, kültürü, yaşamı, inançları, ekonomik yapısı ve
gelenekleri gibi özellikleri ilahiyat bilimleri açısından
12
incelenebilecek bir yapıya sahiptir. Şehirler ve ilahiyat
bilimleri arasında çok farklı şekillerde ilişkiler kurulabilir. Bu
ilişki şehirlerin tarihî ve kültürel yapısına, dinlerin etkisine ve
şehirlerdeki dinî kurumların özelliklerine bağlı olarak
değişkenlik gösterir. Örneğin bazı tarihî şehirlerin aynı
zamanda önemli dinî merkezler olduğu bilinir. Bu şehirlerde
ilahiyat, şehrin tarihî dokusuna, kültürüne ve yaşam tarzına
derinden etki etmiştir. Bu şehirlerin dini, kültürü, mimarisi,
sanatı ve diğer yönleri şehrin sosyal ve kültürel hayatının
önemli bir parçası olmuştur. Diğer yandan, modern
şehirlerde ilahiyat bilimlerine dair hususların daha az
belirgin olduğu söylense de bu hususların şehirlerdeki dinî
kurumlar, sosyal hizmet alanları ve toplumsal etkinlikler gibi
konularda önemli bir rol oynadığı görülmektedir.
Şehir, insanın tarih boyunca inşa ettiği en büyük
medeniyetlerin izini sürdüğü, kültürlerin kucaklaştığı,
düşüncelerin şekillendiği ve inançların karşılaştığı bir
mekândır. İlahiyat bilimleri, şehrin ve insanın kutsal ile olan
ilişkisini anlamaya yönelik derinlemesine bir araştırma ve
düşünce alanı sunar. İlahiyat bilimlerinin sunduğu teolojik
bakış açısı, şehrin sadece fiziksel yapılardan oluşmadığını,
aynı zamanda ruhî ve manevî bir mekân, bir inanç ve kültür
hazinesi olduğunu vurgular. İnsanlık tarihi boyunca
peygamberlerin şehirlere gönderilmiş olmaları, kutsal
kitapların çeşitli şehirlerdeki olaylara atıfta bulunması,
ilahiyat bilimlerini şehirlerin dinî ve kültürel önemini
anlamaya sevk eder. Bu kitap, tarih boyunca manevî
zenginlikleri ve toplumsal dinamikleriyle öne çıkmış bir
yerleşim birimi olan şehri ilahiyat bilimleri perspektifinden
incelemeyi amaçlamakta ve çeşitli yönlerde dinî yapının şehir
13
hayatındaki tesirlerine temas etmektedir. Umuyoruz ki bu
kitap, okuyucularımızın şehrin manevî havasını daha
derinden teneffüs etmesine ve bu zengin mirası daha
yakından anlamasına vesile olur.
Yedi kısımdan müteşekkil olan kitabın ilk bölümünde
Doç. Dr. Duran Ali Yıldırım, şehir kavramını Kur’ân-ı Kerim
açısından incelemekte. Bu bölümde ayet-i kerimelerde şehir
anlamıyla zikredilen medine, karye, belde, mısır, mesken ve
dâr gibi kavramlar hakkındaki kanaatler serdedilmekte ve bu
ayetlerin mahiyeti üzerine değerlendirmelere yer
verilmektedir. Akabinde Doç. Dr. Mesut Can, Orta Çağ İslâm
topraklarının doğusunda önemli bir medeniyet merkezi olan
Belh şehrinin İslâmî ilimlerin Kur’ân ve Hadis alanında
yetiştirdiği âlimleri ve bu âlimlerin ilmî çalışmalarını “Şehir
ve Âlim: Belh’te Kur’ân ve Hadis İlimleri Alanında Yetişen
Âlimler” başlıklı incelemesinde ele almaktadır. Kaynaklarda
dağınık vaziyette bulunan malzemelerin bir araya getirilmek
suretiyle, zaman dizinsel olarak yer verilen Belhli ulemânın
tespiti ve İslâm ilim geleneğinin ilgili alanlarına katkılarının
derli toplu bir şekilde okurlara sunulmuş olması,
araştırmanın tebarüz eden yönlerindendir.
Dr. Talha Fortacı tarafından kaleme alınan üçüncü bölüm,
medeniyet tarihi için de önemli kaynaklar arasında yer alan
seyahatnameleri Dinler Tarihi bakış açısıyla ele alan özgün
bir yaklaşıma sahiptir. Yazar bu bölümde spesifik olarak İbn
Cübeyr ve İbn Battuta’nın seyahatnamelerini merkeze almak
suretiyle ilgili seyyahların tasvirini yaptıkları şehirlerdeki
Hristiyanları farklı yönleriyle irdelemektedir. Dördüncü
bölümde klasik Türk şiirinde metaforik bir anlatım unsuru
olarak “Gönül Şehri” terkibi incelenmektedir. Dr. Öğr. Üyesi
14
Abdullah Muaz Güven, şairlerin gönül kavramına dair
duygu ve düşüncelerini şehir metaforu vasıtasıyla kurgusal
bir anlatım alanına nakletmelerini sağlayan bu terkibi, örnek
kullanımlar ve bu kullanımlar hakkındaki analizlerle ele
almaktadır. Yunus Emre ve Hacı Bayram-ı Veli gibi düşünce
dünyasının merkezine gönül kavramını koyan tasavvuf
ehlinin yanı sıra Fuzûlî, Taşlıcalı Yahya ve Nâbî gibi klasik
Türk şiirinin tanınmış şairlerinin de şehir metaforundan
istifade ettiği görülmektedir.
Çeşitli boyutlarıyla şehir temasının işlendiği eserde Doç.
Dr. Mesut Can’ın Belh şehrine dair kaleme aldığı “Şehir ve
Mânâ: Belh’in Mânâ Dünyasını İnşa Eden Zâhidler, Sûfîler,
Şâirler, Edîpler ve Dilciler” başlıklı beşinci bölüm, şehrin
İslâm medeniyetinin mânâ dünyasına katkılarını konu
edinmektedir. Bu çerçevede çalışma kapsamında mânâ
mefhumunun zenginleşmesinde en büyük etkiye sahip
olduğu düşünülen, Belh’te yetişen ediplere, şairlere,
zâhidlere ve mutasavvıflara yer verildiği gibi Belh’in
Müslümanların mânâ dünyasına katkılarının varlığını ve
boyutunu gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır. Kitabın
altınca bölümünde Dr. Ali Osman Balcı İslam’ın ilk
dönemlerinden itibaren hayatın her alanında merkezî bir
konuma sahip olan camilerin dinî oluşumlar açısından
önemine değinmiştir. Araştırmada dinî oluşumların özellikle
şehir merkezindeki camileri mesken edinmesinin olumlu ve
olumsuz sonuçlarına da yer verilmektedir.
Son bölümde Doç. Dr. İrfan Çakıcı ve Ali Rıza Küçükçetin
Bursa şehrini ve Kıraat ilminin gelişimine büyük katkısı olan
İbnü’l-Cezeri’yi okuyucularla buluşturmaktadır. Şehrin pek
çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış olması Osmanlı
15
hükümdarlarının ilmî ve kültürel faaliyetler açısından buraya
yönelmelerine sebep olmuştur. İstanbul’un henüz
fethedilmemiş olması ve Bursa’nın her yönüyle tam bir ilim
merkezi potansiyelinde olması hasebiyle Yıldırım Bayezid
doğudan ve batıdan pek çok İslam âlimini buraya davet
etmiştir ki bunlardan biri de İbnü’l-Cezerî’dir. Bölümde
Cezerî’nin Bursa’da kaldığı süre içinde gerek eğitim öğretim
faaliyetleri gerekse alanla ilgili telifleriyle ilm-i kıraate
sağladığı büyük katkılardan bahsedilmektedir.
Çalışmamıza bölüm yazarı olarak katkı sunan, tüm
yoğunluklarına rağmen bölümlerini büyük bir özveri ve
ciddiyetle tamamlayan, eserin belirlenen sürede
tamamlanmasına katkı veren ve “Şehir” temasına “İlahiyat
Bilimleri” çerçevesinde yaklaşım sergileyen Karamanoğlu
Mehmetbey Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinin kıymetli
bilim insanları Duran Ali Yıldırım, İrfan Çakıcı, Mesut Can,
Talha Fortacı ve Ali Osman Balcı’ya değerli katkıları için
teşekkür ederiz. Ayrıca çok daha geniş kitlelere ücretsiz bir
şekilde ulaşımının sağlanması için siz okuyucularımızın bu
eseri paylaşmasını rica ederiz. Bölümlerin, yazarların
sorumluluğu altında olduğunu hatırlatarak birlikte görev
yaptığımız hocalarımızla farklı konulara ilahiyat bilimlerinin
bakışının işlendiği yeni çalışmalar yapmayı ümit ediyoruz.
Böyle bir çalışmanın hazırlanarak okuyucuya ulaşmasında
bizleri vesile kılan Mevlâ’ya hamd ederiz.