Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or TurkicVolume 9/…Spring 2014, p. …-…,ANKARA-TURKEY, 2014
ABSTRACT Ballads in Anatolia are reflections of traditions, customs, and art as in all other ethn... more ABSTRACT Ballads in Anatolia are reflections of traditions, customs, and art as in all other ethnic groups. In Turkey, “Türkü,” which is used as a substitute of “Ballad,” is a kind of folk poetry that is sung along with instruments. Ballads and Türküs are similar in terms of style and content. Traditionally, people have expressed their feelings in their lyrics and music for centuries. These oral songs carry the traces of the historical and geographical features, social and political conditions and developments of that certain area. In Türküs, one can find the reflections from the milestones (birth, marriage, death) of people‟s lives. An Anatolian Türkü titled “Ceviz oynamaya mı geldin odama” (Did you come to my room to play with walnut?) is an example of an arranged marriage between a young girl and her much younger cousin. Although this kind of marriage is often common in rural areas for concerns of keeping the family estate intact, these unions may also bring dissatisfaction to the parties involved. In this marriage, She is unhappy but she has no choice but to accept her uncle‟s decision. While marriages depending on a mutual agreement between couples are more common in cities where cultural change is more profound, “prearranged marriages” and “consanguineous marriages” still prevail in rural areas where traditions are observed keenly. These forms of marriages are generally arranged by mutual agreement between the in-laws without necessarily the bride or groom‟s consent. Thus, personal unhappiness has no meaning against the wishes of the larger family unit. In this particular Türkü, the young girl finds herself in a prearranged “consanguineous marriage.” This paper will focus on her feelings and aspirations. The lyrics will be examined through a sociological approach to comment on the institution of marriage in the rural areas of Anatolia. Key Words:Forms of marriages,Consanguineous Marriage, Türkü/Ballad
Uploads
Papers by AYTEN KAPLAN
Anahtar kelimeler: Seçmeli Güzel Sanatlar Dersleri, Müzik eğitimi, Üniversiteli gençlik
Sanatı sanat yapan özellikleri aramak için bir takım kuramlar geliştirilmiştir. Bu kuramlar, mimetik/yansıtmacı/temsilci kuram, duygusal etki kuramı, ifade/anlatımcılık kuramı ve biçimci kuram olarak sınıflandırılmaktadır. Bunlardan en eski olanı mimetik kuramdır. Bu kuram sanatı yaşamın bir yansıması olarak gördüğü için yansıtmacı kuram; gerçekteki nesnelerin temsil edilmeleri anlamında temsilci kuram olarak da anılır.
Mimetik kuramda müzik kendini nasıl tanımlamaktadır? Doğadaki seslerin mi yoksa duyguların mı taklididir? Herhangi bir olguyu sembolize etmediği; herhangi bir amaç, kavram ve objeden bağımsız olduğu ileri sürülen salt müzik tanımlamaları müziğin mimetik kuram içinde değerlendirilemeyeceğini düşündürmektedir. Varolma koşulu beş öğenin bütünleşmesine dayanan müzikte, kavramsızlıktan söz etmemiz zor olabilir. 18.yüzyılda ortaya çıkan ‘programlı müzik’ akımı, bu görüşe ters düşerek, müziğin anlatıcı özelliğini vurgulamıştır. Burada, bestecilerin doğayı, toplumsal olayları, kişileri ve duygusal durumlarını vb. müzikal kompozisyon kurallarına göre işleyerek seslere yansıtması söz konusudur. Bir anlamda; durumlar, olgular, yaşantılar seslerde sembolleştirilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, sembollerin kavranma düzeyi neye bağlıdır? Sembol olmayan salt müzikte kavrama koşulları nedir? Müzik mimetik sanat olarak değerlendirilebilir mi? gibi sorulara yanıt aramaktır.
Anahtar Sözcükler: Sanat, Mimetik Sanat Kuramı, Salt müzik, Programlı müzik, sembolizm
Anahtar kelimeler: Seçmeli Güzel Sanatlar Dersleri, Müzik eğitimi, Üniversiteli gençlik
Sanatı sanat yapan özellikleri aramak için bir takım kuramlar geliştirilmiştir. Bu kuramlar, mimetik/yansıtmacı/temsilci kuram, duygusal etki kuramı, ifade/anlatımcılık kuramı ve biçimci kuram olarak sınıflandırılmaktadır. Bunlardan en eski olanı mimetik kuramdır. Bu kuram sanatı yaşamın bir yansıması olarak gördüğü için yansıtmacı kuram; gerçekteki nesnelerin temsil edilmeleri anlamında temsilci kuram olarak da anılır.
Mimetik kuramda müzik kendini nasıl tanımlamaktadır? Doğadaki seslerin mi yoksa duyguların mı taklididir? Herhangi bir olguyu sembolize etmediği; herhangi bir amaç, kavram ve objeden bağımsız olduğu ileri sürülen salt müzik tanımlamaları müziğin mimetik kuram içinde değerlendirilemeyeceğini düşündürmektedir. Varolma koşulu beş öğenin bütünleşmesine dayanan müzikte, kavramsızlıktan söz etmemiz zor olabilir. 18.yüzyılda ortaya çıkan ‘programlı müzik’ akımı, bu görüşe ters düşerek, müziğin anlatıcı özelliğini vurgulamıştır. Burada, bestecilerin doğayı, toplumsal olayları, kişileri ve duygusal durumlarını vb. müzikal kompozisyon kurallarına göre işleyerek seslere yansıtması söz konusudur. Bir anlamda; durumlar, olgular, yaşantılar seslerde sembolleştirilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, sembollerin kavranma düzeyi neye bağlıdır? Sembol olmayan salt müzikte kavrama koşulları nedir? Müzik mimetik sanat olarak değerlendirilebilir mi? gibi sorulara yanıt aramaktır.
Anahtar Sözcükler: Sanat, Mimetik Sanat Kuramı, Salt müzik, Programlı müzik, sembolizm
Pythagoras ve bazı İslâm filozofları müziği “Kozmosun bir ifadesi” olarak açıklamışlardır. Yunan felsefesinde Kozmos âlemdeki nizam anlamına gelmektedir. Kozmosdaki bu düzen, müzikteki sesler arasında da vardır. Sesler arasındaki ahenkin insanın iç dünyasında etkili olacağına inanılmıştır (A.O.Aktaş, 2012, s.49; Y.Çetinkaya,1995, s.23).
Platon’a göre müzikteki ahenk seslerin birliği ve uyuşmasıdır (H.Toksöz,2018, s.89). ‘Birlik’ten söz etmeye başladığımız andan itibaren farklılığı da vurgulamış oluyoruz. Bu, farklılıkların uyuşmasından oluşan bir ‘birlik’tir. Müzik, birliği oluşturmaya ve olgunlaşmaya yardımcı olan bir olgudur. Müziğin araçları ise ses, sessizlik, ritim ve armonidir. Bunların uyuşmaları, bir araya geliş biçimlerine göre bir düzen, bir duygu ve ardından davranış oluşturur. Müzik, düzenlilik kurallarına dayanmaktadır. Ve insanın kelimelerle anlatamayacağı bazı düşüncelerini, duygularını, seslerle anlatmasına yardımcı olur. (A.Webern,1986.s.13-22) “Müzikal bakımdan ton ve dizinin belirli bir buyurucu gücü bulunmaktadır”(O. Doğanay, 2014, s.72) Seslerin titreşimleri arasındaki ilişkiler, ritim kalıpları, hız, şiddet vb. unsurlar, bellekte var olan bilgi ve yaşantıların mimesis aracılığıyla sesin duyumsal ortamında toplumsal ya da bireysel bir içerik üretiminin ‘nasıl’ olacağını belirler. Toplumsal koşullardaki değişim, ‘birlik’teki biçimlenmeye de yansıyacaktır. Fütürist Müzikçiler Manifestosunda, yeni çağın “gürültü” çağı olduğuna ve yeni müziğin makinelerin, trenlerin, arabaların ve kitlelerin sesiyle yazılması gerektiğine vurgu yapılmaktadır (K.Adam,2014,s.99).
İçerik üretiminde bireyin ruh ve beden bütünleşmesi etkin rol oynamaktadır. Birey müzik yaparken ve dinlerken, beynini ve bedenini bir bütün olarak kullanmaktadır. “Descartes’a göre ruh ve beden arasındaki ilişki beynin merkezinde yer alan epifiz bezi aracılığıyla sağlanır”(A.Yazıcı, Erişim tarihi,2018, s.3). Dolayısıyla birey algılama, bellek, duygu durumu, hareket, ses birliğine göre bir davranış oluşturacaktır.
Bu çalışmada müziği anlama çabası içinde ahenk kavramının ruh-beden-müzik üçgeninde nasıl konumlandığı irdelenecektir.
İnsanın dünyaya gelişinde ilk oluşturduğu çığlık şeklindeki ses, sağlıklı bir bireyde insanî özellik olarak konuşma şeklinde devam etmektedir. Konuşma, okuma veya söylev bir sözcük katarı olarak değerlendirilebilir mi? Yoksa sözcüklere anlam kazandıran başka öğeler mi var?
Çoğu kez konuşmanın çalgısı olan sesin oluşma düzenini , sesin yapısını ve özelliklerini tanımadan bilinçsizce yaptığımız konuşmalarla, kendimizi yanlış anlattığımız anlar olmuştur ve iletişimin başarısız sonuçlanmasının nedenlerini konuşmamızdan ziyade başka kaynaklara yüklemeye çalışmışızdır.
Sesin oluşumunda; akciğerler (jeneratör sistem) enerjiyi, larinks (vibratör sistem) primer ham sesi, rezonans boşlukları olan burun, damak, diş, gırtlak, dudak, maske (rezonatör sistem) ise sesin kalitesini oluşturmaktadır.
Konuşma sesi; dudaklar, dişler, dil ve ağız boşluğu (boşluğun tavanı, tabanı, duvarları) gibi organlar tarafından gerçekleştirilir. Bu organlarla birlikte hareket eden çene, larenks (gırtlak), farenks (yutak) duvarları da artikülasyona yardımcı organlardır.
Konuşmada ses bu rezonans boşluklarında dolaştırılarak anlatımı güçlendirmek ve amaç doğrultusunda biçimlendirmekte kullanılır. Konuşmacılar, eğiticiler, komutanlar, şâirler, politikacılar v.b. dilerlerse, sözcükte ve metinde hiçbir değişiklik yapmadan, konuşma aygıtındaki organları kullanarak sözcüklerin müziklerinde yapacakları değişikliklerle, anlam ve içeriği değiştirebilir, istedikleri anlamı yaratabilir ve karşısındakine istedikleri düşünceyi benimsetebilirler.
Anahtar Sözcükler: Ses, Konuşma Aygıtı, Anlam
Sanatı sanat yapan özellikleri aramak için bir takım kuramlar geliştirilmiştir. Bu kuramlar, mimetik/yansıtmacı/temsilci kuram, duygusal etki kuramı, ifade/anlatımcılık kuramı ve biçimci kuram olarak sınıflandırılmaktadır. Bunlardan en eski olanı mimetik kuramdır. Bu kuram sanatı yaşamın bir yansıması olarak gördüğü için yansıtmacı kuram; gerçekteki nesnelerin temsil edilmeleri anlamında temsilci kuram olarak da anılır.
Mimetik kuramda müzik kendini nasıl tanımlamaktadır? Doğadaki seslerin mi yoksa duyguların mı taklididir? Herhangi bir olguyu sembolize etmediği; herhangi bir amaç, kavram ve objeden bağımsız olduğu ileri sürülen salt müzik tanımlamaları müziğin mimetik kuram içinde değerlendirilemeyeceğini düşündürmektedir. Varolma koşulu beş öğenin bütünleşmesine dayanan müzikte, kavramsızlıktan söz etmemiz zor olabilir. 18.yüzyılda ortaya çıkan ‘programlı müzik’ akımı, bu görüşe ters düşerek, müziğin anlatıcı özelliğini vurgulamıştır. Burada, bestecilerin doğayı, toplumsal olayları, kişileri ve duygusal durumlarını vb. müzikal kompozisyon kurallarına göre işleyerek seslere yansıtması söz konusudur. Bir anlamda; durumlar, olgular, yaşantılar seslerde sembolleştirilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, sembollerin kavranma düzeyi neye bağlıdır? Sembol olmayan salt müzikte kavrama koşulları nedir? Müzik mimetik sanat olarak değerlendirilebilir mi? gibi sorulara yanıt aramaktır.
Anahtar Sözcükler: Sanat, Mimetik Sanat Kuramı, Salt müzik, Programlı müzik, sembolizm
Ele aldığı konular, işlediği temalar oldukça çeşitlilik gösterir. Bunlardan birisi de ‘Saz’dır.
Aşıklık geleneğinde ‘saz’ aşığın simgesidir. Türk kültüründe ‘Saz’ “aşıklık simgesi”, “ululuk simgesi”, “aşığın dert ortağı” olarak kabul edilmiştir. Âşıklarca kutsal bir varlık olarak görülmüştür.
Bu yazıda Aşık Veysel’in “Ben Gidersem Sazım Sen Kal Dünyada” şiirinden yola çıkarak saza yüklediği anlam belirlenmeye çalışılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Aşık Veysel, Saz, Aşıklık Geleneği, Simge
Ballads in Anatolia are reflections of traditions, customs, and art as in all other ethnic groups. In Turkey, “Türkü,” which is used as a substitute of “Ballad,” is a kind of folk poetry that is sung along with instruments. Ballads and Türküs are similar in terms of style and content. Traditionally, people have expressed their feelings in their lyrics and music for centuries. These oral songs carry the traces of the historical and geographical features, social and political conditions and developments of that certain area. In Türküs, one can find the reflections from the milestones (birth, marriage, death) of people’s lives.
An Anatolian Türkü titled “Ceviz oynamaya mı geldin odama” (Did you come to my room to play with walnut?) is an example of an arranged marriage between a young girl and her much younger cousin. Although this kind of marriage is often common in rural areas for concerns of keeping the family estate intact, these unions may also bring dissatisfaction to the parties involved. In this case, She is unhappy but she has no choice but to accept her uncle’s decision. While marriages depending on a mutual agreement between couples are more common in cities where cultural change is more profound, “prearranged marriages” and “consanguineous marriages” still prevail in rural areas where traditions are observed keenly. These forms of marriages are generally arranged by mutual agreement between the in-laws without necessarily the bride or groom’s consent. Thus, personal unhappiness has no meaning against the wishes of the larger family unit.
In this particular Türkü, the young girl finds herself in a prearranged “consanguineous marriage.” This paper will focus on her feelings and aspirations. The lyrics will be examined through a sociological approach to comment on the institution of marriage in the rural areas of Anatolia.
ÖZET: Bu çalışmanın amacı Kuzey-Batı Kafkasya halklarından olan "Çerkes"lerin geleneksel müziklerinin ve çalgılarının genel bir bakış açısıyla araştırılmasıdır. 19. yüzyılın en büyük sürgün ve göç olayını yaşayan Çerkeslerin oldukça büyük bir kısmı 1864 yılından itibaren Osmanlı Devleti tarafından Anadolu ve Balkan coğrafyasına yerleştirilmiştir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren de çoğu Balkanlar'dan getirilerek Anadolu'ya yerleştirilmişlerdir. Sosyal yaşamlarında müzik ve dansla iç içe olan bu insanlar, kimliklerini kaybetmemek için, yaşama tutunma aracı olarak geleneksel müziklerini korumaya çalışmıştır. Kaybolan çalgılarının, müziklerinin ve danslarının yerine yenilerini koymuşlardır. Kafkasya'da kalanlar ise geleneksel çalgılarını, müzik ve dans geleneklerini her şeye rağmen korumayı başarmışlardır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılarak daha önce yazarlar tarafından ve çeşitli araştırmacılar tarafından derlenmiş ses kayıtlarına dayalı kaynaklar taranmış, yayınlar ve görüntü kaynakları ile internet taraması gerçekleştirilmiştir. Taranan kaynaklardan bazı sesli ve görüntülü örnekler karekod aracılığı ile çalışma sonuna eklenmiştir.
1 22-26 Temmuz 2019 tarihinde Ürgüp'te düzenlenen 5. Uluslararası Müzik ve Dans Kongresinde sunulan bildirinin genişletilmiş halidir.