Favorite films
Don’t forget to select your favorite films!
Don’t forget to select your favorite films!
Larisa Shepitko’nun The Ascent’i, savaşın fiziksel dehşetinden çok, insan ruhunun sınandığı metafizik bir yolculuğa dönüşen bir anlatı inşa ediyor. Film, klasik savaş sinemasının epik anlatılarından uzak durarak, kahramanlık mitosunu ters yüz eden bir perspektif sunuyor. Burada savaş, bireyin yalnızca hayatta kalmak için değil, varlığını anlamlandırmak için de mücadele ettiği bir alan haline geliyor.
Özellikle, askerlerin Almanlardan kaçtıktan sonra büyük bir açlık içinde, önlerine çıkan birkaç kuru lokmayı düşünmeden mideye indirdikleri sahne, savaşın doğrudan fiziksel sefaletine dair en çarpıcı betimlemelerden biri.…
The Silence of the Lambs’i daha önce izlediğimi sanıyordum, fakat fark ettim ki aslında yalnızca popülaritesinin yarattığı bir yanılsamanın içindeymişim. Filmin kült statüsüne erişmesi, yıllar boyunca karşıma çıkan sayısız alıntı, analiz ve edit nedeniyle hafızamda eksik parçalarla da olsa tamamlanmış bir izlenim yaratmıştı. Ancak baştan sona deneyimlediğimde, zihnimdeki bu parçaların eksik veya yanlış olduğunu fark ettim.
Anthony Hopkins’in Hannibal Lecter performansı, beklentilerimi sonuna kadar karşılayan, hatta yer yer aşan bir oyunculuk gösterisiydi. Karakterin zekâsı, soğukkanlılığı ve ürkütücü cazibesi, her sahnede…
This review may contain spoilers. I can handle the truth.
Uzun süreden beri izlemek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım filmlerden birisiydi. Zaten çok özgür ve demokratik bir ülkede yaşamadığımı da hesaba katınca, filmin sonlarına doğru sanki ergen bir kızmışım da romantik bir filmde bir çiftin sonunda kavuştuğunu izliyormuş gibi mutlu hissettim kendimi. Herkes maskesini indirirken gözlerinde okunan mutluluk bir zaferin, bir intikamın değil özgürlüğün mutluluğuydu. En azından bana öyle hissettirdi. Belki filmin çok ince detaylarından çıkarılan bir söz değil ama ''fikirler kurşun işlemez'' sözü gerçekten çok doğru bir ifade.…