Mektupları kutulamaya geldim.
PS: Burayı şahsi defterim gibi kullanıyorum.
Dümdüz Film
Sesi kapatınca Handmaid’s Tale’in erkek versiyonu gibi olması keyiflendirdi. Başka da ne diyim yani olması gerektiği gibi düzgün ve düz bi film. Sonu başından belli ama izlemesi keyifli.
Beni Unutma Köşesi
Kırmızı beyazlı kardinallerin yukardan çekimleri.
Patlama sahnesi.
Görünmez olması beklenen rahibe reisin konuşması.
Fosferatu ya da Yeni Başlayanlar için Nosferatu
2024 yılında bu kadar sıkıcı bi Nosferatu nasıl çekilebilmiş aklım almıyor. Bram Stoker’dan okuduk, Coppola ve Murnau’dan izledik zaten daha önce bu hikayeyi, hem de defalarca. Robert Eggers da tutmuş uzaktan sanatsal gibi görünen dümdüz bi film yapmış. Geleneksel gerilim ve korku filmlerinden pek uzağa gidemediği gibi, kamerasıyla uzuun uzuun ortalıkta gezmesi de sadece içimizin daha çok bayılmasına yarıyor. Gölgeler falan etkileyiciydi evet de Murnau 1922’de onun da allahını yapmıştı bence, bugün ışık…
Onat Kutlar Bu Belgeseli Kutlar Mıydı?
Sanmam.
Bu insanlara hak ettikleri gibi bir belgeselciliği neden veremiyoruz? Neden sadece röportajlar ve film sahnelerinden ve fotoğrafların ekrana gelmesinden ibaret bir şey olmak zorunda biyografik belgeseller? Başka yolu, yordamı yok mu? Kameranın söyleyecek hiçbir sözü, röportaj verenlerin anlattığından başka bize göstermek istediği hiçbir şey yok mu? Neyse ki film sahneleriyle çoğunlukla anlamlı bir bağlam yaratılmaya çalışılmış.
Bir de filminizin adına “anarşi günleri” diye bir laf yerleştiriyorsanız “bu kişi eylemlere de giderdi”den daha fazlasını söylemeniz gerekir diye düşünüyorum.
Beni Unutma Köşesi
Onat Kutlar’ın kendisi.
Kesinlikle Her Şey Aşırı Derecede Felaket
Durup dururken, bazen ağzındaki lokmayı bile yutamadan haykırarak ağlamaya başlayan (bi arkadaşın başına gelmiş de) o insan. Aslında durup dururken ağlamadığını bilen ama neden ağladığını da tam olarak bilemeyen o insan. Yaşadığı acının büyüklüğüni tam olarak ifade edemeyen; kişisel felaketlerini sankilerle, birazlarla geçiştiren ama gözyaşlarını geçiştiremeyen o insan. Yani ben. Yani sanırım hepimiz.
Neyse ki filmde epey bi gülüyoruz, bu da yönetmenin bizi avutma biçimi galiba. Tşk Umut Subaşı :,)
P.S: Evet ağlıyorum, gözüme bi şey kaçmadı.