ne yazacağımı bilemiyorum, yalnızca ağlamak istiyorum ve ağlayacağım da bu film her aklıma geldiğinde. çok güzeldi, çok gerçekçiydi.
yusuf'un öleceğini bilidiğinden, artık "özgür" de olsa hayatı bırakma çabası, 12 yıllık travmalarının onu rahat bırakmayışı, yine de kendini eskiye, eski arkadaşlarına, eski fotoğraflara, eskiden çıktığı yaylaya bakmaktan alıkoymadığı ve hayatının ellerinden nasıl kayıp gittiğini film boyunca izleyip kayıtsız kalmak zorunda olması karadenizin havası, müziği, sisi ile müthiş derecede güzel birleşmiş.
yusuf'un annesinin, mikail'in, elka'nın yusuf kadar- ya da yusuftan daha fazla mutsuz, üzgün, hapiste hisssettiğini gördüm biraz. belki yusuf da gördü, emin değilim. karadenizin kasveti herkesi içine alıyor, o dağlarda insan biraz yaşayınca ya yusufun annesine, ya mikaile ya da yusufa benziyor.
filimdeki karga detayı çok iyiydi, halk arasında karganın öttüğü…