Synopsis
After losing one of his horses in an accident, an illiterate horse cab driver sets out into the desert in a quest for a mythical lost treasure.
After losing one of his horses in an accident, an illiterate horse cab driver sets out into the desert in a quest for a mythical lost treasure.
Hoffnung, Espoir, هیوا, Η Ελπίδα, 希望, L'Espoir
"parası olunca adam kuvvetli olur. paran olmadı mı dünyada senden kötüsü yoktur. her yerden kovarlar seni. fakirin yüzü soğuktur. niye soğuktur? parası yoktur da ondan. mesela kış gününde, en soğuk vaktinde cebinde paran olsa üşümezsin. hamamdaymış gibi terlersin. amma velakin paran olmadı mı yaz gününde de üşürsün. neden? çünkü para adamı sıcak tutar da ondan."
Funny, sad, infuriating, frustrating and towards the end downright surreal. The major lesson here: Never trust a muslim wizard! Those guys are full of shit!
When in the end it just cuts to black and the word "Hope", that feels utterly cynical.
Strikingly simple black and white imagery, fun and lovable characters and a story as depressing as its setting. They call them "classics" for a reason.
Two days later, I'm still thinking about this film. Am I, as an indie filmmaker, like the characters from "Umut"? Am I yelling at snakes, thinking they're gold, whenever I'm pursuing new ideas that don't lead to the success I'm seeking? Damn, this film hurt me!
It's the same in great cinema as it is in great literature or art, when the director pushes all the magical buttons at once, the mysterious equation tells everything we need to know about certain emotion or situation or societal truth. Starts out as Güney's Bicycle Thieves or Borom Sarret, just to lead its characters literally to the last desert before their explosion. The worst thing here is that explosion never happens and the desert is truly infinite. Frustration leads into desperation, desperation leads into weakness, weakness to anger, anger to violence and violence nowhere - it is simply the last expression of something that cannot be put to words. Can you truly point out the bad guy from the film? Of course you can't because s/he doesn't even bother to show him/herself.
Ömür, umuttan önce bitmeli...
Toplumsal eşitsizlik melekesini gaye edinmiş hakiki bir film Umut. Dönemi ve daha öncesinde çekilmiş İtalyan filmlerinin dokusunu barındırarak anlatıyor derdini. Hayatta kalma mücadelesi veren Cabbar ile ailesinin hazin çırpınışı var. İlk yarısında toplumun, yoksul olanı her mecrada nasıl ezdiğini izlerken ikinci yarısıyla beraber din temelli duyguların suistimal edilerek hazine arayışı içerisinde bir insanın umudunun peşinden gözleri kararmış halde gidişine şahit oluyoruz. Fakirliğin bağrında acı çekerken aynı zamanda cahillik kuytusuna hapsolmuş insanların hayatları. Ev bile denemeyecek derme çatma hanenin içinde sürekli gürültü ve kavga var. Sürekli milli piyango oynayan Cabbar'ın hayatında bir amorti bile yok. Umut fakirin ekmeğidir. Lâkin bu ekmek para değil; acıyla yoğrularak zamansızlığa hapsolmuş teslimiyet bütünlü bir fedakarlık ister. Son sahnede Cabbar'ın gözünü tamamen kapatıp yönünü bilmeden umudunu bulmak istemesi gibi.
Hocaefendinizi sikeyim bağırta bağırta
yeterince hayvan öldürülüp kadın dövülmedi beğenmedim
This review may contain spoilers. I can handle the truth.
matrixin çekilmesine de vesiledir film bitince sonunda SON yazmaz restorasyonla bunu hata olarak görüp düzelltiklerini sanmışlardır ama umudun sonu yoktur...
Umut ve çaresizlik arasındaki dengeyi kurmak her insanın kendi içinde yaşadığı bir çatışmadır tıpkı filmde anlatıldığı gibi ne gariptir ki ikisi de insanın zararına ve asla bitmeyen duygulardır.
Filmde ise umut çaresizlikle yaptığı savaşı hep kazanır ve sürekli devam eder bu yüzden filmde mutlu son yoktur çünkü filmde son yoktur, Yılmaz Güney de bunu bildiği için orijinal halinde filmin bitiminde "SON" yazdırmaz, o "UMUT" her zaman devam eder.
88/100
Tamam umut fakirin ekmeği de bu kadar da mal olunmaz ki be kardeşim
Hocam daha gerçek bir sinema mümkün müdür ya?
"Bir Umuttur Yaşamak" dedikleri film bu olsa, ciddi manada hayatımızı her anlamda umut ederek yaşıyoruz. Zenginin de fakirin de hep bir umudu oluyor bu hayatta. Araba, ev, güzel yemekler, güzel bir eş... Hayatımızı umut ederek yaşıyoruz. Peki ya dinler? Hem bu dünya hem de diğer dünya için umut edip dua okumak, namaz kılmak gibi... Kısacası, hepimizin hayatında umut bir köşede bulunuyor.
Böylesine muazzam, gerçekçi ve vurucu bir konu Yılmaz Güney'den gelirdi. Yokluğun bir adama neler yaptırabileceğini görürüz. Yokluk öylesine pis bir şeydir ki, adama her şeyi yaptırır, kör eder, her türlü kötü yola başvurur. Özellikle içinde kötülük olan insanlar için bir ışık gibidir yokluk; her türlü pislik işi yapar. İçinde kötülük olmayan insanı da sürükler kötüye, kumara bel bağlatır, milletten…