Synopsis
After the owner's bankruptcy, the crew is stranded on a freighter for months. Dealing with the stress of isolation, seafarers gradually surrender to madness and terror.
After the owner's bankruptcy, the crew is stranded on a freighter for months. Dealing with the stress of isolation, seafarers gradually surrender to madness and terror.
Hera, Břečťan, Sarmasik, 青藤, 아이비
Bu kadar gerileceğimi hiç düşünmemiştim.
Tolga Karaçelik, filmin ikinci bölümünde gösterdiği Coleridge'in şiiriyle tüm hikayeyi özetliyor.
"Birden rüzgar dindi, tüm yelkenler indi
Yoğun bir hüzün çöktü her şeye
Ağırlığı hissettik, rastgele sözler ettik
Sırf denizin sessizliği bozulsun diye"
Film genel olarak günümüz Türkiyesi'nin bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Karakterlerin davranışları ve isimlerinden de bu rahatça çözümlenebilir.
''Cenk'' karakterinin, filmin başında esrar içmesi nedeniyle karakterin tekinsiz biri olabilme izlenimi veriliyor. Filmin ilerleyen dakikalarında da sürekli sorun çıkaran, otoriteye karşı gelen biri olarak görüyoruz ki filmin başında verilen izlenimi destekliyor. Cenk'in kelime anlamı da ''savaş'' demek. Toplumun, dar anlamda anarşist/aktivist, geniş anlamda ise ''muhalif'' kesimini temsil etmektedir ve otoriteye ilk baş kaldıran o'dur.
İsmail karakteri toplumun dindar kesimini temsil etmektedir. İsmail isminin anlamı…
The Lighthouse’un Türk versiyonu
-Bahçıvanı da sikeyim, seni de sikeyim!
-Tamam abi sikersin.
Cenk, Kürt'ü öldürüp sucuk yaptı sandım
aile evinde altıncı ay:
dört adama bi beybabayı indiremediniz be.
gerçi 57 milyon da bir adamı indiremiyor.
edit: 5 adam olacaktı, kürt'ü yine unuttuk.
seni sikicem orasi ayri
"İsmail ben orospu çocuğu muyum harbi soruyorum lan ben orospu çocuğu muyum"
insanın ruhunu söküp alan inanılmaz sağlam ve dimdik duruşu olan bir film sarmaşık..
bir gemide adeta mahsur kalmış altı insanın bu sıkıntılı sürecin etkisiyle kendi içlerinde ve kendi aralarında verdiği savaşa konuk oluyoruz..
inanılmaz iç karartıcı ve gergin bir atmosferin yanında harika karakterlere ve oyunculuklara da sahip film..
özellikle nadir karabacak şov yapıyor resmen..
film uzun süre gemide kalmanın getirdiği bu fiziksel ve sinirsel problemleri ve mürettebatın geçirdiği ruhsal buhranları çok iyi resmederken bunun yanında içinde bulunduğumuz hayata ve sisteme karşı da dokunuşlar yaparak oldukça kayda değer bir iş koyuyor ortaya..
ötekileştirilen bir kürt, kendine müslüman! bir karakter, sahte kabadayılar, yalaka ve yancılar, isyan etmeye çalışan fakat susturulan bir insan ve odasından hiç çıkmayıp bizi birbirimize kırdıran kaptan!
içinden çıkamayacağımız…
Uzun zamandır bu kadar iyi bir Türk filmi izlememiştim. İçinde bulunduğumuz sınırların böyle zekice, sembolik ve derin anlatılmasına hayran oldum demek asla abartı olmaz. Siyaset, sosyal, dil, din ve ırk mevzularını öyle bir olayla bağdaştırmışlar ki her bir başlık için 'hass-' çektim.
Senaryo muhteşem, sinematografi ortalama üstü, müzikler başarılı, oyuncu seçimi ve oyunculuklar da o kadar iyi ki yorum yapmaya bile gerek yok. Bütün bunların yanında artı olarak filmin hissettirdiği gerilim duygusu inanılmaz bir tat bırakacak cinsten. Keşke sadece gösterime koymak yerine hak ettiği ödülleri de verselermiş; olsun diyelim.
beybabada ne taşşak var aq
nadir saribacak actinggg the shining adamla kapisir
Direkler eğik,burnumuz batmış suya;
İnsan düşmanın sillesinden kaçar ya
Soluğunu ensesinde duya duya
Ve koşar başını hiç kaldırmadan,
Gemi öyle koştu, rüzgar öyle coştu:
Kaçtık güneye hiç durmadan.
(Samuel Taylor Coleridge-Yaşlı Gemici)
sucuk yenilen bir ortamda ancak bu kadar gerilebilirdim