Papers by Şermin Tağ Kalafatoğlu
nternational Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022
Digitalization affects and transforms areas that are an integral part of daily life such as educa... more Digitalization affects and transforms areas that are an integral part of daily life such as education, economy, entertainment and communication. It is seen that people in both developed and developing countries, where more and more products and services are provided to users in digital environments, are increasingly benefiting from digitally provided environments. It is stated that blogs, which are different from other popular communication protocols based on the Internet, have a democratizing potential. Blogs, which can be a source for sharing news and creating public opinion, can be created under the umbrella of an institution or organization. Blogs, which can also be put forward within the framework of individual purposes, emerge as one of the new ways to communicate with others, and allow personal expressions such as feelings, thoughts and preferences to be shared with a wider audience. The content of blogs, which can be text-based as well as video content, has a great variety. Studies that evaluate blogs according to these differences in terms of species are functional in terms of examining their contents in detail. This study focuses on the video diaries produced by Turkish vloggers. In the study, in which literature review was used as a method, 18 vlog channels with more than two million subscribers were evaluated according to the vlog types determined by Gercely (2018). It was determined that 8 of them were jokes and comedy, 3 of them were gaming, 2 of them
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Turkish Abstract: Küreselleşmenin etkisini ekonomi, ulus devlet, çevre, insan hakları, küresel ör... more Turkish Abstract: Küreselleşmenin etkisini ekonomi, ulus devlet, çevre, insan hakları, küresel örgütler, ulusötesi şirketlerin artan gücü ve teknoloji gibi farklı alanlarda göstermesiyle toplumsal hareketlerin mücadele ettikleri sorunlarda ve bunların boyutunda değişim yaşanmıştır. Bu durumun küreselleşmeye karşı olan hareketin gelişimine ön ayak olduğu söylenebilir. Küreselleşmenin beraberinde getirdiği sorunlar birleştiren bir güç olmuş, bu sorunlara karşı olanlar yukarıdan küreselleşme sürecine karşı bunun aşağıdan gerçekleşmesi adına uluslararası koalisyonlar oluşturmaya ve kamuoyunun dikkatini daha öncesinde duyulmayan konulara çekmek üzere eylemler düzenlemeye başlamışlardır. Bu makalede bu hareketin tarihsel köklerine, oluşturanlara, bunların arasındaki çatışmalara, hedeflerine, örgüt yapılarına, eylem biçimlerine ve etkilerine değinilmektedir. English Abstract: The problems that social movements have struggled with and the scale of these problems have been reshaped and shift...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Yeni medya bilginin paylasimindan isbirligine, orgutlenmeden karar almaya, egitsel ozelliklerden ... more Yeni medya bilginin paylasimindan isbirligine, orgutlenmeden karar almaya, egitsel ozelliklerden harekete gecirmeye farkli alanlarda islevselligiyle dikkatleri cekmektedir. Genis bir kitlenin erisimine acik olan bu iletisim ortamlarinda cesitli hareketler politik hedeflerini gerceklestirmek uzere mesajlarini farkli kesimlere yayabilmektedirler. Yeni medya araciligiyla gerceklesen iletisimde bilginin akisi, icerigin kullanici tarafindan belirlenmesi ve politik icerigin daha az editoryel sureclerden gecip daha fazla demokratik olan bir sekilde elden gecirilmesi yeni olanaklarin onunu acmaktadir. Yeni medya ortami siradan insanlara politik deneyimlerini digerleriyle paylasma gucunu vermektedir. Farkli politik yonelimleri olan aktivistler yeni teknolojilerle yeni sivil itiaatsizlik yollari gelistirmektedir. Bu makale kapsaminda Meksika’daki Zapatista hareketi, Indymedia girisimi, Arap Bahari ve Wall Street’i isgal hareketiyle ortaya cikan protesto dalgasindaki aktivistlerin politik degi...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Considering that mass media is an important part of the environment where today's students le... more Considering that mass media is an important part of the environment where today's students learn to speak, write, read, listen and make sense of their lives. It is important to evaluate the features and functions of the mass media’s content. Films of the docudrama genre are among the productions of this content and have been a genre that attracted the attention of both the producers and the audience since the beginning of the history of cinema. The interest in this production approach, which is based on the revitalization of the real events, has attracted the attention of researchers working in the field. In these productions, the balance between reality and fiction varies according to the creator's interpretation. In documentary productions, there is a creative approach to reality by the filmmaker. In documentary drama productions, fiction narrative, revival of events and people are used in the evaluation of reality. In these re-animations, the ethical responsibility of the...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ÖZET Küresel dünya ekonomisinin önemli yapı taşlarından olan çok uluslu şirketler ürünleri üretme... more ÖZET Küresel dünya ekonomisinin önemli yapı taşlarından olan çok uluslu şirketler ürünleri üretmek yerine bitmiş ürünleri almakta ve bunları markalaştırmaktadır. Üretim sürecinden kendilerini soyutlayan şirketler, tedarikçileri üzerinde belirledikleri özellikteki ürünleri hızlı ve ucuz bir şekilde üretmeleri için baskı uygulamaktadır. Üretim sürecinde şirketlerden gelen bu baskılarla birlikte; üçüncü dünya ülkelerinin yabancı yatırımı ülkelerine çekmek amacıyla diğer ülkelerin yanında daha cazip olanaklar sunabilmek için işçilerin haklarını göz ardı etmeleri sonucunda çalışma koşulları ve ücretleri konusunda dibe doğru bir yarış ortaya çıkmıştır. Bu şartlar altında var olan koşulların iyileştirilmesi adına düşük ücretle işçi çalıştıran iş yerlerine karşı çıkan hareket yeni iletişim teknolojilerini de işin içerisine katarak mücadeleye girişmiştir. Çalışma kapsamında hareketin çabalarında etkili olabilmek için kullandığı çevrim içi uygulamalar ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, İnternet, düşük ücretle işçi çalıştıran iş yerlerine karşı hareket, aktivizm, elektronik sivil itaatsizlik ONLINE PRACTICES OF THE ANTI-SWEATSHOP MOVEMENT ABSTRACT Multinational companies which are one of the important aspects of the global economy get the finished products and brand them instead of producing. Compaines who isolate themselves from the production process apply pressure on suppliers to produce products in a quick and inexpensive way. Besides this pressure from the companies in the production process, third world countries offer more attractive opportunities by ignoring workers' rights in order to attract foreign investment into their countries alongside other countries. As a result of this situation a race to the bottom in wages and working conditions has emerged. In this race anti-sweatshop movement has arised and worked for the improvement of existing conditions by using new communication technologies. This article examines online tactics which have been employed by the anti-sweatshop movement to enhance of their impact in struggle. Key words: Globalization, Internet, anti-sweatshop movement, activism, electronic civil disobedience
Bookmarks Related papers MentionsView impact
INTERNATIONAL PEER-REVIEWED JOURNAL OF COMMUNICATION AND HUMANITIES RESEARCHES, 2016
Bookmarks Related papers MentionsView impact
INTERNATIONAL PEER-REVIEWED JOURNAL OF COMMUNICATION AND HUMANITIES RESEARCHES, 2016
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Journal of Turkish Studies, 2016
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Proceedings of 3rd International …, 2005
289 INTERACTIVE FEATURES OF ONLINE NEWSPAPERS AND NEWS PORTALS IN TURKEY Özgür İlke ŞANLIER, Ph.D... more 289 INTERACTIVE FEATURES OF ONLINE NEWSPAPERS AND NEWS PORTALS IN TURKEY Özgür İlke ŞANLIER, Ph.D. Candidate Anadolu University, TURKEY sanlier@yahoo.com Şermin TAĞ, Ph.D. Candidate Anadolu University, TURKEY sermint@anadolu.edu.tr ...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi,Ordu University Journal of Social Science Research, , 2019
Özet Belgesel drama filmler ele aldıkları konulara göre çeşitli kategorilere ayrılabilmektedirler... more Özet Belgesel drama filmler ele aldıkları konulara göre çeşitli kategorilere ayrılabilmektedirler. Bunların içerisinde tarihte yer almış kişilerin, olayların, güncel haberlerin ve figürlerin ele alındığı filmlerin yanı sıra gelecekte neler olabileceğine ilişkin görüşlerin ele alındığı filmler yer almaktadır. Bu yapımlar sahip oldukları konu çeşitliliği sayesinde farklı disiplinlerde eğitsel materyal olarak kullanılma potansiyeline sahiptirler. Günümüzde belgesel yapımların ve alt türlerinin altın çağını yaşadığı ve büyük bir ilgiyle çeşitli kesimler tarafından izlendiği açıktır. Bu ilgi belgesel dramaların farklı fonksiyonlarını öne çıkararak, sınıf ortamlarında yer almalarının önünü açabilmektedir. Bu çalışmada gerçekleştirilmeye çalışılan amaç, belgesel drama yapımların farklı alanlardaki derslerde hangi amaçların yerine getirilmesini sağladığının, kullanılan kaynakların ve yapımların neler olduğunun, derslerde izlemelerin nasıl gerçekleştiğinin ve eğitsel amaçlar açısından elde edilen avantajların ve karşı karşıya gelinen dezavantajların neler olduğunun belirlenmesidir. Çeşitli alanlardaki ve sınıf seviyelerindeki öğretmenlerin derslerinde belgesel drama kullanımına odaklanan çalışmada yöntem olarak yarı yapılandırılmış görüşme kullanılmaktadır. Görüşme verilerinin analizinde betimsel bir analiz gerçekleştirilmiştir. Öğretmenlerin belgesel drama yapımları derslerinde kullanmaları sonucunda, öğrencileri ders konularını öğrenmeye motive edebildikleri ve öğrenmenin daha kalıcı bir biçimde gerçekleştirilebildikleri görülmektedir. Öğretmenler derslerinde öğrencilerine gösterdikleri yapımları çevrimiçi ve çevrimdışı kaynaklardan edinmektedirler. Görüşme gerçekleştirilen öğretmenlerin çalıştıkları okulların sahip olduğu teknolojik imkânlar, görsel materyalleri öğrencileriyle paylaşmaları üzerinde belirleyicidir. Öğretmenlerin çalışmanın konusu olan yapımları öğrencilerine nasıl gösterdiklerine bakıldığında, bunları önce öğrencilerin izlemesi açısından uygun olup olmadığı çerçevesinde değerlendirdikleri daha sonrasında ise dersin konusunu anlatıp filmlerden parçaları durdurarak, yorumlarda bulunarak ve dersle izlenilen filmin içeriğini ilişkilendirerek öğrencilerine izlettikleri ortaya çıkmıştır. Anahtar Kalimeler: Belgesel drama, eğitim, film ve eğitim, yarı yapılandırılmış görüşme Abstract Docudrama films can be divided into various categories according to the topics they deal with. These include films about the history of people, events, current news and figures, as well as views on what might happen in the future. These productions have the potential to be used as educational material in different disciplines due to the diversity of subjects they have. It is clear today that the documentary productions and subspecies are in the golden age and are watched by audience with great interest. It is possible that this interest will bring forward the different functions of docudramas and put them in the classroom environment. The purpose of this study is to determine what purpose of docudrama productions are fulfilled in different lessons, what resources are used and what kind of productions they are, how these productions are watched in the classrooms, and what are the advantages and disadvantages faced in terms of educational goals. Semi-structured interview is used as the method of study that focuses on the use of docudrama in the lessons of teachers in various branches and class levels. A descriptive analysis was carried out in the analysis of interview data. As a result of the use of docudramas in the classrooms, teachers observed that the students can be motivated to learn course subjects and the learning can be more permanent. Teachers found the productions which they show to their students on various online and offline sources. It is observed that the technological facilities that the schools have had a decisive influence on sharing visual materials with students in the classrooms. When teachers were examined on how they showed the docudrama productions in their lessons, it was revealed that they watched the productions first to see whether they were sutiable for the students, then they explained the lesson's subject matter and started watching the parts from the productions. The teachers often stopped films and made comments on the subjects and revealed the connections between the lessons' subjects and topics of the docudramas.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2019
ÖZET Belgesel sinemanın ilk örnekleri sinemanın başlangıç yıllarında, hem teknolojik hem de anlat... more ÖZET Belgesel sinemanın ilk örnekleri sinemanın başlangıç yıllarında, hem teknolojik hem de anlatım olanakları açısından yeni unsurların denendiği ve keşiflerin yapıldığı bir dönemde verilmiştir. Bu ilk örneklerin içerisinde, çeşitli sokak görüntüleri, ünlü kişilerin evlenmeleri, cenazeler, taç giyme törenleri, askeri geçit törenleri gibi haber içeriklerinin yanı sıra egzotik ülkelerde yaşayan halkların geleneksel uygulamalarını kapsayan seyahat filmleri de yer almaktadır. Bu kısa filmlerde kamera gerçek olaylara yönelmekte ve seyircisine aktarmaktadır. Belgesel yapımlar, tarihsel süreç içerisinde ilk örneklerini verirken bir yandan da alana katılan insanların ele aldıkları konulara yaklaşımlarının farklı olması ve teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak türsel bir çeşitlilik ortaya koymuşlardır. Teknolojik gelişmelerin belgesel yapımcılarına sağladığı olanakların içerisinde görece olarak maliyetlerde düşüş ve farklı platformlarda yapımların dağıtımının gerçekleştirilmesi yer almaktadır. Belgesel yapım alanına ilgi duyanların katılımı dijital teknolojilerin daha ulaşılabilir hale gelmesiyle artmaktadır. Ayrıca farklı anlatım özelliklerine sahip olan yapımlar da yine dijital teknolojilerin sağladığı fırsatlar sayesinde seyircisiyle buluşmak için yeni iletişim platformlarında yerlerini almaktadır. Gerçekleştirilen bu çalışmada yeni teknolojik gelişmelerin belgesel alanına olan etkileri dijital oyunlar odağında ele alınmaktadır. Bu oyunların içerisinde, geçmişte gerçekleşmiş olan olayların gerçeğe uygun bir biçimde canlandırılarak hedef kitlesine sunanlar bulunmaktadır. Bu oyunlar gerçekte var olmuş olan olaylardan yola çıkmakta ve içerik gerçekliğe uygun bir biçimde canlandırılmaktadır. Bu oyunları oynayan kişilere, o olaylara dâhil olmuş olan kişilerin neler deneyimlemiş olabilecekleri hissettirilmeye veya yaşatılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca bu oyunlar aracılığıyla oyuncular, bazı tarihi gerçekler ya da güncel politik sorunlar üzerine var olan tartışmaların içerisine çekilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada dijital oyunların belgesel niteliği var olan örnekler üzerinden tartışılmaktadır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için de çalışmada yöntem olarak literatür taraması kullanılmaktadır. Anahtar kelimeler: Dijital oyunlar, belgesel sinema, dijital teknolojiler ve belgesel sinema, etkileşim ve belgesel sinema. ABSTRACT The first examples of documentary cinema were given throughout the early years of cinema, during the period when discoveries were made and new elements were tried in terms of both the technological and expression possibilities of the cinema. In the first examples, there are various street images, marriages of celebrities, funerals, coronation ceremonies, military parades, as well as travelogues covering the traditional practices of the people living in exotic countries. In these short films, the camera focuses on real events and conveys it to the audience. While documentary productions give their first examples in the historical process, they have shown a diversity of species as a result of the technological developments and the different approaches of the people involved in the field. Digital technological developments include the reduction of costs and the distribution of productions in different platforms within the opportunities are ensured to the documentary filmmakers. The participation of those who are interested in documentary production is increasing as digital technologies become more accessible. In addition, the productions with different narrative features also take their places on new communication platforms to meet with the audience thanks to the opportunities provided by digital technologies. In this study, the effects of new technological developments on the documentary are discussed in the focus of digital games. Within these games, there are those who present the events that took place in the past in a true manner and present them to their target audience. In the content of the games, there are elements of the actual events taking place in documentary productions. These games are based on the events that have actually come into 1 Ordu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema ve TV Bölümü,
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Art has been through complex relations with the existed ideological structure in every period of ... more Art has been through complex relations with the existed ideological structure in every period of history. Political regimes who holds power have approached the art in accordance with their ideological structures. It is indicated that artworks have important contributions to
continuity of the political regimes. Political aspects of the imagery has been used by leaders in the public sphere in terms of having a good image. Paintings and sculptures have a major role to influence people in accordance with the ruling regimes’s political goals.
In this paper connections between art, politics, and ideology have been discussed by focusing on monuments. Monuments can reach out a larger audience since they have been exhibited in the public sphere. Historically, they are a reminder of the power of the existing regime. Monuments’ resistance against time is an indication that the power they represent will always be there. Monuments have been toppled when the ruling regimes that they symbolize lost power. The aim to be fulfilled with this paper is to demonstrate the connection of art with political ideologies, and to put forth the examples of removal or destruction of the monuments which are symbols of a previous political regime in the context of political developments in the Soviet Union. In order to realize this aim, the literature search was carried out. As a result of the changes in political ideologies, monuments which are destroyed or removed by iconoclastic acts are taken as examples from the Soviet Union.
Keywords: Art, Iconoclasm, Ideology, Monuments
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
It is not possible to evaluate development of the documentary film separately from social develop... more It is not possible to evaluate development of the documentary film separately from social developments that emerged in the historical process and innovations in media technology. Answers on what the role of documentaries and documentary filmmakers are revised again and again in this historical perspective. The documentaries that have produced to be watched on different platforms (such as movie screen, television or online media) have important and ongoing social, political, aesthetic and technological changes. These changes include new digital production, new editing equipment, booming in cinematic features, and sharing footage on different video sharing sites. The innovations of the digital age to the documentary film world can be summarized as, pre-production, production, post-production and distribution stages. Relatively inexpensive digital technology increased the number and diversity of those who want to be included in the documentary production process. Filmmakers, activists, wannabes and entrepreneurs from different parts of the World acces to the production of documentary field in order to gain an active role. In addition, digital technologies in terms of production as well as the distribution and exhibition, is providing a platform to documentaries. Finding potential audience is now possible without relying on traditional channels. This paper focuses on the innovations that come with the digital technology to the traditional documentary filmmaking. In the digital age, production and post-production of documentary film costs has fallen. it's observed that producing low budget documentaries is possible. Although we need to consider that the internet has been criticized by the scholars about its limitations on being an alternative public sphere. At the present day, the audience who become more sophisticated as a result of increased number of media channels seek for the challenging documentaries not for the entertaining content. THE EARLY YEARS OF CINEMA Cinema which can be defined as an art form that uses moving pictures to create a narration. Cinema as a word is shortened version of cinematograph. The word is combination of Greek kinemat –to move-and graphein –to write-. The history of cinema reflects a long efforts of several researchers, filmmakers and pioneers in the field (Onaran, 1999, p.6). Experimental trials come from different inventors who present their work in various countries such as France, Germany, United States and England. Especially the pioneers from France and United States have a leading role in the cinema history. These first experiments with moving images led the way for settlement and development of cinema in China, Japan, Latin America and the Soviet Union. Moreover these experiments made by the pioneers of early cinema were the begining of the various types of film genres. The emergence of the documentary film genre is equivalent to the birth of cinema. When Auguste and Louis Lumière brothers show moving images in the Grand Café to the people of Paris on December 28 1895, the audience watched events which were part of their everyday life on the big screen for the first time. These images had a large variety such as the arrival of a train to the station, workers leaving the factory, images of everyday life on the street, images that capture various
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Öz: Sinemanın başlangıç yılları olan 1920’lerde şehre ait olan her
türlü yeni, hızlı ve karmaşayı... more Öz: Sinemanın başlangıç yılları olan 1920’lerde şehre ait olan her
türlü yeni, hızlı ve karmaşayı kucaklayan avant-garde yapımlar
ortaya çıkmıştır. Bu yapımlar o dönemin modern şehirlerinin güç,
kargaşa ve heyecanına odaklanırken; hem Avrupa hem de Birleşik
Devletler’deki şehirlerin gündelik yaşamından kesitleri bir araya
getirerek “şehir senfonileri” olarak ifade edilen bir türün başlangıcına
öncüdürler. İlk dönemde ortaya konulan şehir senfonilerine ve
ardıllarına bakıldığında bunların belgesel yapımlardaki, insanların
ya da var olan durumların ardındaki gerçeği kavramaya yönelik
olan objektif realiteden uzaklaştıkları görülmektedir. Bu yapımlar
yalnızca zamanın, mekânın ve duygu durumunun şiirsel manipülasyonu
ile ortaya konulabilecek olan içsel hakikati açığa çıkartmanın
peşindedirler. Şehir senfonilerinin içerisinde şehirlerdeki çeşitli
mimari yapılara ve bunların fonksiyonel dizaynlarına odaklanıldığı
yapımlar da bulunmaktadır. Modern şehir yaşamının bir parçası
olan mimari yapılara, modellere ve ritme odaklanan bu filmler
gündelik hayatın izlenimlerini taşımaktadırlar. Şehir yaşamında
insanın etrafını kuşatmış olan çeşitli yapılar bu filmlerde en ince
ayrıntısına kadar ele alınmakta, gündelik koşturmacanın içerisinde
şehir sakinlerinin gözünden kaçan detaylar vurgulanmaktadır.
Bu çalışma çerçevesinde şehir senfonileri türü içerisinde yer alan
ve şehirdeki gündelik yaşama odaklanan türün üç önemli temsilcisi
olan belgesel yapım ele alınmaktadır. Bunlar Walther Ruttmann’ın
Berlin, Büyük Bir Şehrin Senfonisi (1927), Alberto Cavalcanti’nin
Sadece Zaman (1926) ve Dziga Vertov’un Kameralı Adam (1929)
isimli belgesel yapımlarıdır. Bu filmlerin yapım özellikleri şehir
senfonileri türü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu yapımlar
sinemanın modern şehirlerin ortaya çıkış sürecini sergilemesi; mimari
ve müzik gibi diğer sanat dallarıyla olan yakın bağlantılarını
ortaya koymaları açısından önem taşımaktadırlar.
Anahtar Kelimeler: Şehir senfonisi, Belgesel Film, Avant Garde
Film, Endüstri Devrimi, Walther Ruttman, Alberto Cavalcanti,
Dziga Vertov
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Öz: Medyanın farklı türlerinde yer alan şiddet içeriğinin izleyiciler
üzerinde olumsuz etkileri k... more Öz: Medyanın farklı türlerinde yer alan şiddet içeriğinin izleyiciler
üzerinde olumsuz etkileri konusu araştırmacıların çalışmalarında
sıklıkla odaklandıkları konulardan biri olmuştur. Özellikle genç
izler kitlenin medya içeriği tüketimini arttırmasıyla birlikte şiddet
unsurlarının onlar üzerindeki olumsuz yansımaları farklı alanlardan
araştırmacıların ve uygulamacıların dikkatlerini çekmektedir. Çocukların
ve gençlerin yoğun bir biçimde tükettiği medya türlerinden
olan animasyon yapımlarının içeriğinde şiddet unsurlarının yer
alması; filmlerin hangi izler kitleye uygun olduğunu gösteren bir
sistem olan reyting sisteminin de sorgulanmasına yol açmaktadır.
Gerçekleştirilen çalışmalar yapımların içerdiği şiddet unsurlarının
neler olduğu; ahlaki anlayışlarının şekillenmesinde ve davranışlarını
yönlendirmede şiddetin sahip olduğu rol ve bu şiddet içeriğinin
çocukların psikolojisine etkisi üzerinde durmaktadır. Araştırmalar
okul öncesi çocukların animasyon filmlerindeki karakterlerin şiddet
içeren eylemlerini izlemelerinin ardından saldırgan davranışlar
sergileyebildiklerini ortaya koymaktadır. Bu türde içeriğe maruz
kalan çocukların tahrik edildikleri ve bu enerjilerini başka bir
aktiviteye belki de kendi sosyal çevrelerine uygun olmayan bir
davranışa dönüştürebildikleri ifade edilmektedir. Çocuklar izlediklerinin
gerçek hayattaki durumların doğru bir şekilde temsili
olduğunu düşünebilmekte ve gerçek dünyadaki şiddet hakkında
çarpık bir görüş geliştirebilmektedirler. Çocukların önemli eğlence
kaynaklarından biri olan animasyon filmlerindeki şiddet unsurunu
ele alan çalışma çerçevesinde 2014-2015 yıllarında sinemalarda
gösterime giren G sınıflandırmasındaki animasyon filmler içerik
analiziyle değerlendirilmiştir. Bu filmlere IMDb: Internet Movie
Database’de yapılan araştırma sonucunda ulaşılmıştır. Çalışmada
değerlendirilen 11 animasyon filmin toplam süresi 790 dakika olup
21 alt kategoriden oluşan bir veri toplama formu bunları incelemekte
kullanılmıştır. Ele alınan filmlerin isimleri şu şekildedir: Rio 2, The
Hero of Color City, Agent F.O.X, The Boxcar Children, My Little
Pony, The Pirate Fairy, Maya the Bee Movie, Frozen in Time, Curious
George, Ooops! Noah is Gone ve Snoopy and Charlie Brown
Peanuts. Bu filmlerin biri hariç tamamında fiziksel, psikolojik ve
sözlü şiddet unsurlarının yer alması; fiziksel şiddetin sonucunda
hedefteki karakterin deneyimlediği acının gösterilmemesi; iyi, kötü
ve nötr karakterlerin hepsinin şiddet içeren davranışlar sergilemeleri;
ağırlıklı olarak vücutlarını bu şiddet dolu davranışlarda silah olarak
kullanmaları gerçekleştirilen analizin sonucunda tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Animasyon, Şiddet, Çocuk, Reyting Sistemi,
G Sınıfı Filmler
Bookmarks Related papers MentionsView impact
THE DOCUMENTARY PRODUCTIONS WHICH ARE IN THE INTERCEPTION POINT OF CINEMA AND AVANT-GARDE ART MOV... more THE DOCUMENTARY PRODUCTIONS WHICH ARE IN THE INTERCEPTION POINT OF CINEMA AND AVANT-GARDE ART MOVEMENTS
ABSTRACT
With the rise of the cinema all other art branches are affected of this. Artists looked over their roles and art branch in the means of the opportunuties of new expression that cinema put forward; and some other made a move for experimental studies in the field of cinema. Painters were in the lead, sculptors, musicians, writers, architects and photographers came together in the cinema clubs that appeared in 1920s and expressed their points of views on the films and also exhibited their experimental studies.
Artists focus on the composition of various forms of movements, light and textures instead of fictional construction of cinema. Abstractions attract attention in the first works that experimentality leads. These works are related with reality both they seem to be distant from documentary productions. Artists set out from the reality in the first stage. These works that they put forward are the expression of the impressions that were created on this reality.
Every kind of reality can become resources to documentary film studies of artists which lean also abstractions. In the framework of this paper, four artists and their films in the focus of experimental studies are examined. These are Swedish avant-garde artist and filmmaker Viking Eggeling; German painter, graphic artist, avant-gardist, film director Hans Richter; French painter, sculptor and filmmaker Fernand Léger; American painter and photographer Charles Sheeler; American photographer and filmmaker Paul Strand. The primary objective of this study is to evaluate avant-garde approaches that can be seen in the documentary productions in the framework of Eggeling, Richter, Léger, Sheeler and Strand’s films. In order to accomplish this goal literature review and film analysis have been used as research methods. This study is a significant endeavor in demonstrating close interaction of documentary productions with other areas of arts and diversification of expression in such close contact with.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Yeni medya bilginin paylaşımından işbirliğine, örgütlenmeden karar almaya, eğitsel
özelliklerden ... more Yeni medya bilginin paylaşımından işbirliğine, örgütlenmeden karar almaya, eğitsel
özelliklerden harekete geçirmeye farklı alanlarda işlevselliğiyle dikkatleri çekmektedir. Geniş
bir kitlenin erişimine açık olan bu iletişim ortamlarında çeşitli hareketler politik hedeflerini
gerçekleştirmek üzere mesajlarını farklı kesimlere yayabilmektedirler.
Yeni medya aracılığıyla gerçekleşen iletişimde bilginin akışı, içeriğin kullanıcı
tarafından belirlenmesi ve politik içeriğin daha az editoryel süreçlerden geçip daha fazla
demokratik olan bir şekilde elden geçirilmesi yeni olanakların önünü açmaktadır. Yeni medya
ortamı sıradan insanlara politik deneyimlerini diğerleriyle paylaşma gücünü vermektedir.
Farklı politik yönelimleri olan aktivistler yeni teknolojilerle yeni sivil itiaatsizlik
yolları geliştirmektedir. Bu makale kapsamında Meksika’daki Zapatista hareketi, Indymedia
girişimi, Arap Baharı ve Wall Street’i işgal hareketiyle ortaya çıkan protesto dalgasındaki
aktivistlerin politik değişim için yeni medyanın sağladığı olanaklara yönelmeleri ele
alınmaktadır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Şermin Tağ Kalafatoğlu
continuity of the political regimes. Political aspects of the imagery has been used by leaders in the public sphere in terms of having a good image. Paintings and sculptures have a major role to influence people in accordance with the ruling regimes’s political goals.
In this paper connections between art, politics, and ideology have been discussed by focusing on monuments. Monuments can reach out a larger audience since they have been exhibited in the public sphere. Historically, they are a reminder of the power of the existing regime. Monuments’ resistance against time is an indication that the power they represent will always be there. Monuments have been toppled when the ruling regimes that they symbolize lost power. The aim to be fulfilled with this paper is to demonstrate the connection of art with political ideologies, and to put forth the examples of removal or destruction of the monuments which are symbols of a previous political regime in the context of political developments in the Soviet Union. In order to realize this aim, the literature search was carried out. As a result of the changes in political ideologies, monuments which are destroyed or removed by iconoclastic acts are taken as examples from the Soviet Union.
Keywords: Art, Iconoclasm, Ideology, Monuments
türlü yeni, hızlı ve karmaşayı kucaklayan avant-garde yapımlar
ortaya çıkmıştır. Bu yapımlar o dönemin modern şehirlerinin güç,
kargaşa ve heyecanına odaklanırken; hem Avrupa hem de Birleşik
Devletler’deki şehirlerin gündelik yaşamından kesitleri bir araya
getirerek “şehir senfonileri” olarak ifade edilen bir türün başlangıcına
öncüdürler. İlk dönemde ortaya konulan şehir senfonilerine ve
ardıllarına bakıldığında bunların belgesel yapımlardaki, insanların
ya da var olan durumların ardındaki gerçeği kavramaya yönelik
olan objektif realiteden uzaklaştıkları görülmektedir. Bu yapımlar
yalnızca zamanın, mekânın ve duygu durumunun şiirsel manipülasyonu
ile ortaya konulabilecek olan içsel hakikati açığa çıkartmanın
peşindedirler. Şehir senfonilerinin içerisinde şehirlerdeki çeşitli
mimari yapılara ve bunların fonksiyonel dizaynlarına odaklanıldığı
yapımlar da bulunmaktadır. Modern şehir yaşamının bir parçası
olan mimari yapılara, modellere ve ritme odaklanan bu filmler
gündelik hayatın izlenimlerini taşımaktadırlar. Şehir yaşamında
insanın etrafını kuşatmış olan çeşitli yapılar bu filmlerde en ince
ayrıntısına kadar ele alınmakta, gündelik koşturmacanın içerisinde
şehir sakinlerinin gözünden kaçan detaylar vurgulanmaktadır.
Bu çalışma çerçevesinde şehir senfonileri türü içerisinde yer alan
ve şehirdeki gündelik yaşama odaklanan türün üç önemli temsilcisi
olan belgesel yapım ele alınmaktadır. Bunlar Walther Ruttmann’ın
Berlin, Büyük Bir Şehrin Senfonisi (1927), Alberto Cavalcanti’nin
Sadece Zaman (1926) ve Dziga Vertov’un Kameralı Adam (1929)
isimli belgesel yapımlarıdır. Bu filmlerin yapım özellikleri şehir
senfonileri türü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu yapımlar
sinemanın modern şehirlerin ortaya çıkış sürecini sergilemesi; mimari
ve müzik gibi diğer sanat dallarıyla olan yakın bağlantılarını
ortaya koymaları açısından önem taşımaktadırlar.
Anahtar Kelimeler: Şehir senfonisi, Belgesel Film, Avant Garde
Film, Endüstri Devrimi, Walther Ruttman, Alberto Cavalcanti,
Dziga Vertov
üzerinde olumsuz etkileri konusu araştırmacıların çalışmalarında
sıklıkla odaklandıkları konulardan biri olmuştur. Özellikle genç
izler kitlenin medya içeriği tüketimini arttırmasıyla birlikte şiddet
unsurlarının onlar üzerindeki olumsuz yansımaları farklı alanlardan
araştırmacıların ve uygulamacıların dikkatlerini çekmektedir. Çocukların
ve gençlerin yoğun bir biçimde tükettiği medya türlerinden
olan animasyon yapımlarının içeriğinde şiddet unsurlarının yer
alması; filmlerin hangi izler kitleye uygun olduğunu gösteren bir
sistem olan reyting sisteminin de sorgulanmasına yol açmaktadır.
Gerçekleştirilen çalışmalar yapımların içerdiği şiddet unsurlarının
neler olduğu; ahlaki anlayışlarının şekillenmesinde ve davranışlarını
yönlendirmede şiddetin sahip olduğu rol ve bu şiddet içeriğinin
çocukların psikolojisine etkisi üzerinde durmaktadır. Araştırmalar
okul öncesi çocukların animasyon filmlerindeki karakterlerin şiddet
içeren eylemlerini izlemelerinin ardından saldırgan davranışlar
sergileyebildiklerini ortaya koymaktadır. Bu türde içeriğe maruz
kalan çocukların tahrik edildikleri ve bu enerjilerini başka bir
aktiviteye belki de kendi sosyal çevrelerine uygun olmayan bir
davranışa dönüştürebildikleri ifade edilmektedir. Çocuklar izlediklerinin
gerçek hayattaki durumların doğru bir şekilde temsili
olduğunu düşünebilmekte ve gerçek dünyadaki şiddet hakkında
çarpık bir görüş geliştirebilmektedirler. Çocukların önemli eğlence
kaynaklarından biri olan animasyon filmlerindeki şiddet unsurunu
ele alan çalışma çerçevesinde 2014-2015 yıllarında sinemalarda
gösterime giren G sınıflandırmasındaki animasyon filmler içerik
analiziyle değerlendirilmiştir. Bu filmlere IMDb: Internet Movie
Database’de yapılan araştırma sonucunda ulaşılmıştır. Çalışmada
değerlendirilen 11 animasyon filmin toplam süresi 790 dakika olup
21 alt kategoriden oluşan bir veri toplama formu bunları incelemekte
kullanılmıştır. Ele alınan filmlerin isimleri şu şekildedir: Rio 2, The
Hero of Color City, Agent F.O.X, The Boxcar Children, My Little
Pony, The Pirate Fairy, Maya the Bee Movie, Frozen in Time, Curious
George, Ooops! Noah is Gone ve Snoopy and Charlie Brown
Peanuts. Bu filmlerin biri hariç tamamında fiziksel, psikolojik ve
sözlü şiddet unsurlarının yer alması; fiziksel şiddetin sonucunda
hedefteki karakterin deneyimlediği acının gösterilmemesi; iyi, kötü
ve nötr karakterlerin hepsinin şiddet içeren davranışlar sergilemeleri;
ağırlıklı olarak vücutlarını bu şiddet dolu davranışlarda silah olarak
kullanmaları gerçekleştirilen analizin sonucunda tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Animasyon, Şiddet, Çocuk, Reyting Sistemi,
G Sınıfı Filmler
ABSTRACT
With the rise of the cinema all other art branches are affected of this. Artists looked over their roles and art branch in the means of the opportunuties of new expression that cinema put forward; and some other made a move for experimental studies in the field of cinema. Painters were in the lead, sculptors, musicians, writers, architects and photographers came together in the cinema clubs that appeared in 1920s and expressed their points of views on the films and also exhibited their experimental studies.
Artists focus on the composition of various forms of movements, light and textures instead of fictional construction of cinema. Abstractions attract attention in the first works that experimentality leads. These works are related with reality both they seem to be distant from documentary productions. Artists set out from the reality in the first stage. These works that they put forward are the expression of the impressions that were created on this reality.
Every kind of reality can become resources to documentary film studies of artists which lean also abstractions. In the framework of this paper, four artists and their films in the focus of experimental studies are examined. These are Swedish avant-garde artist and filmmaker Viking Eggeling; German painter, graphic artist, avant-gardist, film director Hans Richter; French painter, sculptor and filmmaker Fernand Léger; American painter and photographer Charles Sheeler; American photographer and filmmaker Paul Strand. The primary objective of this study is to evaluate avant-garde approaches that can be seen in the documentary productions in the framework of Eggeling, Richter, Léger, Sheeler and Strand’s films. In order to accomplish this goal literature review and film analysis have been used as research methods. This study is a significant endeavor in demonstrating close interaction of documentary productions with other areas of arts and diversification of expression in such close contact with.
özelliklerden harekete geçirmeye farklı alanlarda işlevselliğiyle dikkatleri çekmektedir. Geniş
bir kitlenin erişimine açık olan bu iletişim ortamlarında çeşitli hareketler politik hedeflerini
gerçekleştirmek üzere mesajlarını farklı kesimlere yayabilmektedirler.
Yeni medya aracılığıyla gerçekleşen iletişimde bilginin akışı, içeriğin kullanıcı
tarafından belirlenmesi ve politik içeriğin daha az editoryel süreçlerden geçip daha fazla
demokratik olan bir şekilde elden geçirilmesi yeni olanakların önünü açmaktadır. Yeni medya
ortamı sıradan insanlara politik deneyimlerini diğerleriyle paylaşma gücünü vermektedir.
Farklı politik yönelimleri olan aktivistler yeni teknolojilerle yeni sivil itiaatsizlik
yolları geliştirmektedir. Bu makale kapsamında Meksika’daki Zapatista hareketi, Indymedia
girişimi, Arap Baharı ve Wall Street’i işgal hareketiyle ortaya çıkan protesto dalgasındaki
aktivistlerin politik değişim için yeni medyanın sağladığı olanaklara yönelmeleri ele
alınmaktadır.
continuity of the political regimes. Political aspects of the imagery has been used by leaders in the public sphere in terms of having a good image. Paintings and sculptures have a major role to influence people in accordance with the ruling regimes’s political goals.
In this paper connections between art, politics, and ideology have been discussed by focusing on monuments. Monuments can reach out a larger audience since they have been exhibited in the public sphere. Historically, they are a reminder of the power of the existing regime. Monuments’ resistance against time is an indication that the power they represent will always be there. Monuments have been toppled when the ruling regimes that they symbolize lost power. The aim to be fulfilled with this paper is to demonstrate the connection of art with political ideologies, and to put forth the examples of removal or destruction of the monuments which are symbols of a previous political regime in the context of political developments in the Soviet Union. In order to realize this aim, the literature search was carried out. As a result of the changes in political ideologies, monuments which are destroyed or removed by iconoclastic acts are taken as examples from the Soviet Union.
Keywords: Art, Iconoclasm, Ideology, Monuments
türlü yeni, hızlı ve karmaşayı kucaklayan avant-garde yapımlar
ortaya çıkmıştır. Bu yapımlar o dönemin modern şehirlerinin güç,
kargaşa ve heyecanına odaklanırken; hem Avrupa hem de Birleşik
Devletler’deki şehirlerin gündelik yaşamından kesitleri bir araya
getirerek “şehir senfonileri” olarak ifade edilen bir türün başlangıcına
öncüdürler. İlk dönemde ortaya konulan şehir senfonilerine ve
ardıllarına bakıldığında bunların belgesel yapımlardaki, insanların
ya da var olan durumların ardındaki gerçeği kavramaya yönelik
olan objektif realiteden uzaklaştıkları görülmektedir. Bu yapımlar
yalnızca zamanın, mekânın ve duygu durumunun şiirsel manipülasyonu
ile ortaya konulabilecek olan içsel hakikati açığa çıkartmanın
peşindedirler. Şehir senfonilerinin içerisinde şehirlerdeki çeşitli
mimari yapılara ve bunların fonksiyonel dizaynlarına odaklanıldığı
yapımlar da bulunmaktadır. Modern şehir yaşamının bir parçası
olan mimari yapılara, modellere ve ritme odaklanan bu filmler
gündelik hayatın izlenimlerini taşımaktadırlar. Şehir yaşamında
insanın etrafını kuşatmış olan çeşitli yapılar bu filmlerde en ince
ayrıntısına kadar ele alınmakta, gündelik koşturmacanın içerisinde
şehir sakinlerinin gözünden kaçan detaylar vurgulanmaktadır.
Bu çalışma çerçevesinde şehir senfonileri türü içerisinde yer alan
ve şehirdeki gündelik yaşama odaklanan türün üç önemli temsilcisi
olan belgesel yapım ele alınmaktadır. Bunlar Walther Ruttmann’ın
Berlin, Büyük Bir Şehrin Senfonisi (1927), Alberto Cavalcanti’nin
Sadece Zaman (1926) ve Dziga Vertov’un Kameralı Adam (1929)
isimli belgesel yapımlarıdır. Bu filmlerin yapım özellikleri şehir
senfonileri türü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu yapımlar
sinemanın modern şehirlerin ortaya çıkış sürecini sergilemesi; mimari
ve müzik gibi diğer sanat dallarıyla olan yakın bağlantılarını
ortaya koymaları açısından önem taşımaktadırlar.
Anahtar Kelimeler: Şehir senfonisi, Belgesel Film, Avant Garde
Film, Endüstri Devrimi, Walther Ruttman, Alberto Cavalcanti,
Dziga Vertov
üzerinde olumsuz etkileri konusu araştırmacıların çalışmalarında
sıklıkla odaklandıkları konulardan biri olmuştur. Özellikle genç
izler kitlenin medya içeriği tüketimini arttırmasıyla birlikte şiddet
unsurlarının onlar üzerindeki olumsuz yansımaları farklı alanlardan
araştırmacıların ve uygulamacıların dikkatlerini çekmektedir. Çocukların
ve gençlerin yoğun bir biçimde tükettiği medya türlerinden
olan animasyon yapımlarının içeriğinde şiddet unsurlarının yer
alması; filmlerin hangi izler kitleye uygun olduğunu gösteren bir
sistem olan reyting sisteminin de sorgulanmasına yol açmaktadır.
Gerçekleştirilen çalışmalar yapımların içerdiği şiddet unsurlarının
neler olduğu; ahlaki anlayışlarının şekillenmesinde ve davranışlarını
yönlendirmede şiddetin sahip olduğu rol ve bu şiddet içeriğinin
çocukların psikolojisine etkisi üzerinde durmaktadır. Araştırmalar
okul öncesi çocukların animasyon filmlerindeki karakterlerin şiddet
içeren eylemlerini izlemelerinin ardından saldırgan davranışlar
sergileyebildiklerini ortaya koymaktadır. Bu türde içeriğe maruz
kalan çocukların tahrik edildikleri ve bu enerjilerini başka bir
aktiviteye belki de kendi sosyal çevrelerine uygun olmayan bir
davranışa dönüştürebildikleri ifade edilmektedir. Çocuklar izlediklerinin
gerçek hayattaki durumların doğru bir şekilde temsili
olduğunu düşünebilmekte ve gerçek dünyadaki şiddet hakkında
çarpık bir görüş geliştirebilmektedirler. Çocukların önemli eğlence
kaynaklarından biri olan animasyon filmlerindeki şiddet unsurunu
ele alan çalışma çerçevesinde 2014-2015 yıllarında sinemalarda
gösterime giren G sınıflandırmasındaki animasyon filmler içerik
analiziyle değerlendirilmiştir. Bu filmlere IMDb: Internet Movie
Database’de yapılan araştırma sonucunda ulaşılmıştır. Çalışmada
değerlendirilen 11 animasyon filmin toplam süresi 790 dakika olup
21 alt kategoriden oluşan bir veri toplama formu bunları incelemekte
kullanılmıştır. Ele alınan filmlerin isimleri şu şekildedir: Rio 2, The
Hero of Color City, Agent F.O.X, The Boxcar Children, My Little
Pony, The Pirate Fairy, Maya the Bee Movie, Frozen in Time, Curious
George, Ooops! Noah is Gone ve Snoopy and Charlie Brown
Peanuts. Bu filmlerin biri hariç tamamında fiziksel, psikolojik ve
sözlü şiddet unsurlarının yer alması; fiziksel şiddetin sonucunda
hedefteki karakterin deneyimlediği acının gösterilmemesi; iyi, kötü
ve nötr karakterlerin hepsinin şiddet içeren davranışlar sergilemeleri;
ağırlıklı olarak vücutlarını bu şiddet dolu davranışlarda silah olarak
kullanmaları gerçekleştirilen analizin sonucunda tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Animasyon, Şiddet, Çocuk, Reyting Sistemi,
G Sınıfı Filmler
ABSTRACT
With the rise of the cinema all other art branches are affected of this. Artists looked over their roles and art branch in the means of the opportunuties of new expression that cinema put forward; and some other made a move for experimental studies in the field of cinema. Painters were in the lead, sculptors, musicians, writers, architects and photographers came together in the cinema clubs that appeared in 1920s and expressed their points of views on the films and also exhibited their experimental studies.
Artists focus on the composition of various forms of movements, light and textures instead of fictional construction of cinema. Abstractions attract attention in the first works that experimentality leads. These works are related with reality both they seem to be distant from documentary productions. Artists set out from the reality in the first stage. These works that they put forward are the expression of the impressions that were created on this reality.
Every kind of reality can become resources to documentary film studies of artists which lean also abstractions. In the framework of this paper, four artists and their films in the focus of experimental studies are examined. These are Swedish avant-garde artist and filmmaker Viking Eggeling; German painter, graphic artist, avant-gardist, film director Hans Richter; French painter, sculptor and filmmaker Fernand Léger; American painter and photographer Charles Sheeler; American photographer and filmmaker Paul Strand. The primary objective of this study is to evaluate avant-garde approaches that can be seen in the documentary productions in the framework of Eggeling, Richter, Léger, Sheeler and Strand’s films. In order to accomplish this goal literature review and film analysis have been used as research methods. This study is a significant endeavor in demonstrating close interaction of documentary productions with other areas of arts and diversification of expression in such close contact with.
özelliklerden harekete geçirmeye farklı alanlarda işlevselliğiyle dikkatleri çekmektedir. Geniş
bir kitlenin erişimine açık olan bu iletişim ortamlarında çeşitli hareketler politik hedeflerini
gerçekleştirmek üzere mesajlarını farklı kesimlere yayabilmektedirler.
Yeni medya aracılığıyla gerçekleşen iletişimde bilginin akışı, içeriğin kullanıcı
tarafından belirlenmesi ve politik içeriğin daha az editoryel süreçlerden geçip daha fazla
demokratik olan bir şekilde elden geçirilmesi yeni olanakların önünü açmaktadır. Yeni medya
ortamı sıradan insanlara politik deneyimlerini diğerleriyle paylaşma gücünü vermektedir.
Farklı politik yönelimleri olan aktivistler yeni teknolojilerle yeni sivil itiaatsizlik
yolları geliştirmektedir. Bu makale kapsamında Meksika’daki Zapatista hareketi, Indymedia
girişimi, Arap Baharı ve Wall Street’i işgal hareketiyle ortaya çıkan protesto dalgasındaki
aktivistlerin politik değişim için yeni medyanın sağladığı olanaklara yönelmeleri ele
alınmaktadır.
başlamıştır. Müzikaller 1920’li yılların sonu itibariyle ilk örneklerini vererek kısa sürede
seyircinin ilgi gösterdiği bir türe dönüşmüştür. 1930’lar ve 40’lar türün zengin örnekler ortaya
koyduğu ve kendi yıldızlarını yarattığı bir dönem olmuştur. 1960’larda müzikal filmlerin
içeriğine önceki dönemlerde işlenmeyen konular dahil edilmiştir. Toplumsal sorunlar müzikal
filmlerin alışık olunmayan temalarının arasına yerleşirken türün yavaş yavaş sinema tarihinden
silinmeye yüz tuttuğu ifade edilmektedir. 1970’li yıllar türün sonunun geldiğinin sinyallerini
verdiği yıllar olmuştur. Bu dönemde, türe özgü unsurları bir kenara bırakan örnekler çekilmiştir.
Stüdyo sisteminde yaşanan sarsıntılar, televizyon yayınlarının sinema seyircisini kendisine
çekmesi gibi çeşitli nedenler giderek azalan oranda çekilmelerine neden olmuştur.
Müzikallerin türsel özelliklerinin şekillendirilmesinde ve karakteristik unsurlarının ortaya
konulmasında Hollywood’un önde gelen yapım şirketlerinin belirleyici bir rolü olmuştur. Bu
şirketlerin içerisinde Metro-Goldwyn Mayer (MGM), Warner Bros., Walt Disney Pictures, 20th
Century Fox, Columbia Pictures ve Universal yer almaktadır. Müzikal filmleri değerlendiren
teorik yaklaşımlar türün farklı yönlerinin detaylı bir biçimde ele alınmasını sağlamaktadır. Bu
yaklaşımlar; auteur teori, tür teorisi, sosyokültürel teori, performans teori, semiotik analiz,
anlatı teorisi, kültürel çalışmalar ve feminist film teorisidir. Alanda çalışan kuramcılar bu teorik
çerçeveleri kullanarak müzikallerin farklı boyutlarının öne çıkarılarak incelenmesini
gerçekleştirmektedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada müzikal film türünün tarihçesine odaklanmak ve karakteristik
öğelerinin neler olduğunu açıklamak amaçlanmaktadır. Bu amacı yerine getirmek için literatür
taraması gerçekleştirilmiştir. Sinema tarihinin ilk yıllarına giden bir geçmişe sahip olan müzikal
filmleri, diğer film türlerinden ayırt etmeyi sağlayan çeşitli karakteristik özellikler
bulunmaktadır. Bunların arasında şarkı ve dans performansları, koreografi, müziğin sahip
olduğu merkezi rol, gösterişli sahne tasarımı, kostüm ve görsel öğeler bulunmaktadır. Aşk ve
romantizm, hırs ve hayaller, arkadaşlık, toplumsal sorunlar, fantezi ve hayal gücü, kimlik ve
kendini keşif yolculuğu, hayattan zevk almak, nostalji, mizah gibi temalar sıklıkla
kullanılmaktadır. Müzikal filmler bir zamanlar sahip oldukları popülaritelerini yitirmişlerdir.
Ancak hala ortaya konulmakta olan başarılı örnekler sayesinde tamamen ortadan
kalkmamışlardır.
Anahtar kelimeler: Müzikaller, film türü, müzikallerin tarihi, müzikal filmlerin temel öğeleri.
kendi örneklerini verdiği popüler bir tür olmuştur. Seyircide korku, dehşet ve tiksinti duyguları
uyandıracak konuları işleyen korku türündeki filmler, sessiz sinema döneminden itibaren beyaz
perdede boy göstermektedirler. Fiziksel şiddetten psikolojik şiddete, şiddetin farklı çeşitlerinin
yer aldığı bu filmler; mitler, korku edebiyatı, batıl inançlar, dini motifler, kültürel ve folklorik
öğelere yaslanabilmektedir. 1900’lü yılların başlangıcında sinema endüstrisinde ilk yapım
şirketleri korku içeriğine yakın filmleri fantastik, gizemli, tuhaf olarak adlandırmaktayken; bu
filmler temalarında şeytanlar, hayaletler, cadılar, tekinsiz mekanlar; karakter olarak da kötülük
yapmaya odaklanan insanlar, canavarlar, hayvanlar, doğaüstü varlıkları sıklıkla kullanmaktadır.
Günümüze kadar geçen süreçte bu temalar, kullanılan karakterler çeşitlenmiş ve bilim kurgu,
komedi, dram gibi diğer film türleriyle yakınlaşmalar sonucunda farklı alt türler ortaya
çıkmıştır. Korku filmlerinde canavarlar, vampirler ve kurt adamlar gibi klasik yaratıklardan
daha modern, yaratıcı varlıklara kadar çeşitli şekillerde korku unsuru yaratan tehdit olarak
karşımıza çıkmaktadırlar. Genellikle korkunun somutlaşmış hali olarak hizmet eden unsurlar,
gerilim ve dehşet uyandırmak için ilkel kaygılardan yararlanmaktadırlar. Korku filmlerinin
değerlendirilmesinde araştırmacılar çeşitli kuramsal perspektiflerden yararlanmaktadırlar.
Bunların içerisinde psikanalitik yaklaşım, feminist eleştiri, kültürel çalışmalar, tür teorisi,
auteur teori, anlatı teorisi, bilişsel film teorisi, post modern yaklaşımlar, estetik analiz, tarihsel
bağlam sayılabilir.
Korku filmlerindeki canavarlar genellikle derinlerde yatan korkuları, toplumsal kaygıları veya
insan ruhunun yönlerini sembolize eder. Bilinmeyeni, doğaüstünü veya toplumsal sorunları
temsil edebilirler ve en karanlık korkularımızın ve içimizdeki şeytanların metaforik bir keşfini
sağlarlar. Korku filmlerinde canavarlar çok çeşitli biçimlerde ve özelliklerde seyircinin
karşısına çıkabilmektedir. Gerçekleştirilen bu çalışmada korku filmlerinde kullanılan canavar
türleri ve kullanım nedenleri araştırılmaktadır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için literatürde
yer alan kaynakların ve çekilen filmlerin değerlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Korku
filmlerinde sıklıkla kurtadamlar, vampirler, hayaletler ve zombiler canavar sınıflamasında
kullanılmaktadır. Canavarların, korku türündeki filmlerde güçlü hikâye anlatım aracı
olmalarının yanı sıra türün genel etkisine katkıda bulunan işlevlere sahip olduğu araştırmalarda
belirtilmektedir. Korku uyandırmak, sembolizm, katarsis, eğlence ve bilinmeyenin keşfi gibi
nedenlerle korku türünde kullanılmaktadırlar. Canavarlar; korku ve dehşet yaratılmasında,
duygusal tepkiler oluşturulmasında, psikolojik temaların keşfedilmesinde yapımcılarına güçlü
araçlar sağlamaktadır.
Anahtar kelimeler: Korku filmleri, korku türü, canavarlar.
programların içeriğinde gerçek hayattaki suçların araştırılması, yeniden canlandırmalar;
mağdurlar, onların tanıdıkları, olayı soruşturan yetkililerle ve uzmanlarla röportajlar yer
almaktadır. Ayrıca arşiv görüntüleri, fotoğraflar, çeşitli gazete haberlerinden kesitler, belgeler
ve olay yeri incelemeleri de bu programlarda kullanılmaktadır. Gerçek suçla ilgili TV
programları, takipçilerine çeşitli unsurlar nedeniyle cazip gelmektedir. Suç davranışlarının
arkasında yatan faillerin motivasyonlarına ilişkin duyulan merakın giderilmesi, adalet
duygusunun yerine getirilmesi, heyecan ve gerilim yaşamak, mağdurlarla duygusal bağlantı
kurmak, adalet sistemine ilişkin çeşitli konular üzerine bilgi edinmek bunlardandır. Yeni medya
teknolojileri sayesinde çeşitlenen medya ortamları gerçek suç türündeki yapımların türleri,
içerikleri ve ulaştıkları seyirci segmentlerinde çeşitlilik yaşanmasını sağlamıştır.
Gerçek suç türünde üretilen televizyon programları içerisinde belgesel dizileri, gerçek suç
dramaları, faili meçhul soruşturmaları, adli inceleme programları, mahkeme ve hukuk
belgeselleri, araştırmacı gazetecilik dizileri yer almaktadır. Televizyon için üretilen türlerin
dışında yeni medya ortamları için üretilen gerçek suç türündeki yapımların içerisinde ses
dosyaları, web günlükleri, podcastler, web siteleri, fan gruplarının ürettiği forumlar gibi daha
farklı içerikler de bulunmaktadır. Gerçek suç türünde yer alan içeriğin araştırılmasında çeşitli
kuramsal yaklaşımlar araştırmacılar tarafından kullanılmaktadır. Kültürel çalışmalar, feminist
teori, medya etkileri, etik yaklaşım, anlatı teorisi, kriminolojik perspektif, medyanın ekonomi
politiği, postmodernizm, alımlama çalışmaları gibi. Bu teorik yaklaşımlarla gerçek suç
türündeki yapımlar değerlendirilirken kültürel, sosyal, etik ve anlatısal boyutları
değerlendirilebilmektedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmanın amacı, gerçek suç programlarının popülerliklerinde yaşanan
artışın nedenlerini araştırmaktır. Çalışmada yöntem olarak literatür taraması kullanılmakta
olup, gerçek suç programları üzerine gerçekleştirilmiş çalışmalardan hareketle popüler
olmalarının arkasında yatan unsurlar aydınlatılmaktadır. Literatürde şu faktörlere vurgu
yapılmaktadır: İzleyicilerin suçluların davranışlarının arkasında yatan karanlık yönlere ilişkin
duyduğu merak, korku ve çeşitli tehlikeli durumlar karşısında hazırlıklı olmak, suç dosyalarının
gizemini çözmenin verdiği haz, kurbanlara ilişkin duyulan empati duygusu, suçluların
cezalandırılmalarına yer verilmesiyle tatmin edici bir sonuca ulaşılması ve toplumsal düzenin
korunması. Ayrıca farklı medya mecralarında artan oranda gerçek suç türündeki yapımlara yer
verilmesi popülaritelerinin artmasını desteklemektedir. Her ne kadar bu türdeki içeriklere
duyulan ilgide yaşanan artışın gerisinde farklı nedenler yatsa da çeşitli etik hususların varlığının bilincinde olmak ve izlenen suç davranışlarının mağdurlar ve aileleri üzerinde yarattığı
sonuçları göz önünde bulundurmak sorumlu tüketim açısından önem taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Gerçek suç türü, gerçek suç programları, suç dramları ve suç podcastleri
temelde Amerikan yaratımı olan konuları ele alan roman, kısa öykü, sinema filmi, radyo ve
televizyon programlarını içermektedir. Ayrıca westernin Güney Amerika kökenli cesur bir atlı
olan halk figürü hikâyeleriyle benzerlikleri bulunmaktadır. Amerika’nın batısı, özellikle
Mississippi nehrinin batısında yer alan coğrafyada geçen hikayelerde vahşi doğada hayatta
kalmak için cesaretlerine güvenmek zorunda olan bireylerin maceralarına odaklanılmaktadır.
Böyle bir ortam, karakterleriyle birlikte Amerikan bireyselliğinin ve dayanıklılığının
sembolüne dönüşmüştür.
Western film türü, başlangıç yıllarından itibaren sinema endüstrisinin önemli unsurlarından bir
tanesi haline gelmiştir. Film türlerini tanımlamak konusunda çeşitli zorluklar olmakla birlikte,
westernlerin genellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Amerika Birleşik Devletleri’nin
batısında geçen hikayelere odaklanması, türün tanımlanmasını kolaylaştırmaktadır. Western
türünün tanımlanmasında yalnızca olayların geçtiği ortam değil aynı zamanda sık tekrar eden
temalar ve belirli karakterler de önemli bir işleve sahiptir. Westernleri tanımlayan bu önemli
unsurların yanı sıra üretildikleri Amerikan kültürüne ilişkin yansımalar içermeleri dikkat
çekicidir. Temaların, karakterlerin ve ele alınan çatışmaların değişimi, türün sahip olduğu
kültürel bağlantılar sayesinde olanaklı hale gelmektedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada Hollywood western filmlerinin tarihsel gelişimi ve dönüşümü,
ele alınan temalar ve yaygın bir biçimde kullanılan karakterlerin açıklanması amaçlanmaktadır.
Bu amacı gerçekleştirebilmek için literatür taraması gerçekleştirilmiştir. Westernlerin sinema
endüstrisinde sahip olduğu köklü geçmiş, zengin örneklerin ortaya konulmasına sahne
olmuştur. Westernler sessiz sinema dönemiyle birlikte çekilmeye başlamışken, 1970’lerin
ortalarından itibaren beyaz perdeden silinmeye yüz tutmuşlardır. 1980’lerde ABD’de üretimleri
neredeyse durma noktasına gelen westernler, 2000’li yıllarda altın çağını çoktan geride
bırakmış olmakla birlikte klasiklerin yeniden üretilmesiyle, farklı film türleriyle konularını
harmanlayarak geri dönüşler yapmaktadır. Genellikle ahlak, adalet, intikam, çetin koşullarda
hayatta kalma mücadelesi gibi temaları işleyen westernler; yalnız kovboy, bar kızı, şerif,
yerliler, kanun kaçağı, haydut gibi anında tanınabilir karakter türlerini seyircisine sunmaktadır.
Anahtar kelimeler: Western filmleri, Hollywood, film türü, sinema endüstrisi, kovboy.
çalışmalarıyla belgesel sinema alanında yeni türde filmlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
1950’lerin sonu ve 1960’ların başında Amerika Birleşik Devletleri’nde geliştirilen, konularını
mümkün mertebe doğrudan yakalamaya çalışan belgesel film yapımcıları, kamera ve ses
kaydında katedilen teknik gelişmeler sayesinde bunu gerçekleştirilebilmişlerdir. Belgesel
sinema alanında spontane çekimler yapılmasını olanaklı hale getiren hafif kameralar Amerika
Birleşik Devletleri’nde doğrudan sinema tarzında belgesellerin üretilmesinin önünü açarken,
dünyanın farklı yerlerindeki benzer gelişmeler de anlatım tarzlarında çeşitliliğin doğmasını
sağlamıştır. Fransa’da 1950’lerde ortaya çıkan cinéma vérité ve Kanada’da taşınabilir hafif
ekipmanların kullanımı sayesinde gelişen candid eye bu gelişmelere örnek olarak verilebilir.
Teknik ekipmanın hantallığından kurtulması sonucunda film yapım ekibi konusunu
gözlemlemek, kriz anlarında ortamda bulunmak ve “duvardaki sinek” olmak açısından avantajlı
bir konuma gelmiştir. Duvardaki sinek olarak film yapım yönteminin ifade edilmesinin nedeni,
konuların doğal ortamlarında yakalanırken görünmez kalınmaya çalışılmasıdır. Gözlemsel
yaklaşımları sayesinde hayatın olduğu gibi yakalanması hedeflenmektedir. Çalışma
çerçevesinde üzerinde durulan Robert Drew, film yapımı konusunda sahip olduğu vizyonu
uygulamaya geçirince yeni yaklaşıma sahip olan yapımlar ortaya konulabilmiştir. Drew gerçek
hayatın beyaz perdeye yansıtılması konusunda o döneme kadar olan yapımların yetersiz
olmasından yola çıkmaktadır.
Gerçek durumların ve insanların canlılığını ve sürprizlerle dolu anlarını yakalamanın peşinde
olan Drew, fikirlerini paylaşan insanları bir araya getirerek filmler üretmeyi amaçlamaktadır.
Richard Leacock, D.A. Pennebaker ve Albert Maysles gibi belgesel sinema alanını
dönüştürecek yapımlar üretecek insanların olduğu bir ekip kurmayı başarmıştır.
Gerçekleştirilen bu çalışma, doğrudan sinemaya ilişkin kaynakların literatür taramasıyla
değerlendirilmesi sonucunda ortaya konulmuştur. Çalışmanın amacı doğrudan sinemanın
önemli özelliklerinin neler olduğunun ortaya konulması ve Robert Drew’un bu türün öncüsü
olarak çektiği Primary (1960) ve Crisis: Behind a Presidential Commitment (1963)’ın bu
özellikler çerçevesinde incelenmesidir.
Primary, doğrudan sinemanın önde gelen örneklerinden biridir. Belgesel, John F. Kennedy’nin
Demokrat Parti’nin Amerika Birleşik Devleri Başkan adayı olarak seçilme sürecinde
Wisconsin’deki ön seçimde rakibiyle olan mücadelesine odaklanmaktadır. Crisis: Behind a
Presidential Commitment’da Alabama Üniversitesi’nde Haziran 1963’te siyahi öğrencilere
ilişkin yaşanan kriz ele alınmaktadır. İki filmde de film çekim ekibinin kendilerini unutturarak
siyasetçilerin samimi anlarını yakalaması ve duvardaki sinek yaklaşımının öne çıkışı
görülmektedir. Doğrudan sinemanın önde gelen özelliklerinden olan; hayatın kontrolsüz anları,
gerçek kişiler ve durumlar ele alınan filmlerde odak noktasıdır. Çekimlerde ortaya çıkan
spontane anların filme alınması ve bunların seyirciyle paylaşılması, orada bulunma hissi oluşturmaktadır. Yönetmenin konusu üzerinde kontrolünün bulunmayışı, bir senaryo
çerçevesinde hareket edilmemesi ve gözleme odaklanılması iki yapımda dikkatleri çeken
önemli özelliklerdir. Ayrıca bu yapımlarda, doğrudan sinemanın önemli temel unsurlarından
olan hafif ve taşınabilir ekipman kullanılmıştır.
Anahtar kelimler: Doğrudan sinema, Rovert Drew, Primary ve Crisis: Behind a Presidential
Commitment.
kitleler için baskın sanat dalı haline dönüşmeye başlamıştır. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki
durumu bu şekilde baş döndürücü bir hızda ilerlerken, Rusya ve Sovyetler Birliği’nde de
benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Lenin’in diğer sanat dalları arasında sinemaya öncelik
vermesinin bir sonucu olarak ve ülkenin içinde bulunduğu siyasi ortamın şekillendirmesiyle
sinema alanına ilgi büyük olmuştur. Sovyet sineması Ekim 1917 devrimini takip eden yıllarda
çoğunluğu okuma yazma bilmeyen köylü halkın desteğini kazanmak ve eski rejimden kopuşu
sağlamak için yönetimin kitlesel propaganda aracına dönüşmüştür. Çekilen filmler Sovyetler
Birliği’nin hem ülke içerisinde hem de yurt dışında kitlelerin gözündeki imajını
şekillendirmekte etkili olmuştur. Geçmiş yönetimin zayıflıkları, kötü yönleri ve yeni
yönetimin sağladığı avantajlar hem kurmaca hem de belgesel filmlerde sıklıkla ele alınmıştır.
Sinemanın Rusya ve Sovyetler Birliği’nin kültürel hayatında sahip olduğu merkezi roldeki
konumu ve sanatsal denemeler ile eğlence endüstrisinin birleşimi olması özelliği, onu sanatsal
ve ideolojik yaklaşımların çatışma alanına dönüştürmüştür. Sinema 1920’li yıllarda sanatsal
akımların etkisinde çeşitli denemelere sahne olurken bir yandan da devrim sonrası Sovyet
kültürünün şekillendirilmesinde sahip olması gereken role ilişkin tartışmaların merkezinde
yer almıştır.Devrim sonrası ekonomik ve politik dönüşüm süreçlerinin hızlı bir biçimde
gerçekleştirilebilmesi için insanların sahip olduğu kültürel ve psikolojik unsurların sinema
aracılığıyla değişimi hedeflenmiştir. Sinema, yeni rejimin benimsetilebilmesi ve geçmişten
kopuşun sağlanabilmesinin önemli bir aracına dönüşmüştür. Sinema, ideolojik hedeflerin
gerçekleştirilebilmesinin yanı sıra sanatsal denemelerin hayata geçirilebilmesinde verimli bir
alan sağlamıştır.
Literatür taramasıyla gerçekleştirilen bu çalışmada amaç; Sovyet belgeselciliğinin Ekim
devrimi sonrası 1920’li yıllardaki durumuna ilişkin genel bir değerlendirmesini yapmak;
Mikhail Kaufman ile Ilya Kopalin’in Moskow’unun özelliklerini ele almak ve dönemin
belgeselleri üzerinde yarattığı etkiyi incelemektir. Kaufman ve Kopalin’in 1926 yılında
gösterime giren Moskow’u o dönemin sinemacıları tarafından Sovyet belgeselciliğinin dönüm
noktası olarak belirtilmektedir. Moskova’nın günlük rutinini beyaz perdeye taşıyan film ile
Dziga Vertov’un kinoklar grubunun üyesi olan yönetmenlerinin sinema tarihine önemli bir
katkısı olduğu vurgulanmaktadır. Moskova gibi büyük bir endüstriyel şehirdeki yaşama
odaklanan yapım, Vertov’un filmleriyle özellikle de şehir senfonisi olan The Man with a Movie
Camera’sıyla (1929) benzerlikler taşımaktadır. Ayrıca bir başka şehir senfonisi olan Walter
Ruttmann’ın Berlin: Symphony of a Great City (1927)’si üzerinde de etkide bulunmuştur.
Moskow, Kaufman ve Kopalin’in şehir senfonisi türüne önemli bir katkıda bulundukları ve
belgesel sinema alanındaki düşüncelerini yansıttıkları bir yapım olmuştur.
unsurları şekillendirilmiştir. Bunların içerisinde alışılmadık kamera açıları, müzikle uyumlu
bir biçimde hızlanan ve yavaşlayan montaj ve özel efektler yer almaktadır. Bu özellikler
şehirleri ele alan deneysel filmlerin sinematik anlatım unsurlarına dönüşmüştür. Şehir
senfonileri tüm bu biçimsel özelliklerin yanı sıra mekanlara, kabalıklara ve etkinliklere
odaklanarak şehirleri gündelik akışında olduğu gibi yakaladığı hissini yaratmıştır. Şehir
senfonilerinin anlatım biçimleri belgesel yapımların konularına yaklaşımına ve anlatım
biçimlerinin çeşitlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Farklı alanlardan sanatçıların
deneysel formları kullanarak çektiği bu filmler ele aldıkları şehirlerin yirminci yüzyılın
başındaki durumlarını belgelemeleri açısından da öneme sahiptir.
Çalışma çerçevesinde Hollandalı yönetmen Joris Ivens ve şehir senfonisi The Bridge (De Brug,
1928), ve Rain (Regen, 1929) üzerinde durulmaktadır. On sekiz ülkede belgesel yapan ve uçan
Hollandalı olarak ifade edilen Ivens, filmlerinde şehirlerin farklı anlarını ve mekânlarını
seyircisine sunmaktadır. The Bridge, Rotterdam'daki Koningshavenbrug hakkında kısa sessiz
bir filmdir. Hollanda avangard sinemasının bir temsilcisi olan yapım, Ivens’i uluslararası
boyutta tanınır hale getirmiştir. Makine çağı estetiğinin hareketle buluşması olan filmde farklı
kamera açıları dikkatleri çekmektedir. Yönetmen Mannus Franken ile çektiği Rain’de
yağmurlu bir günün Amsterdam’daki etkilerine yoğunlaşmaktadır. Hollanda avangard
sinemasının başyapıtlarından biri olan Rain, yağmur öncesi, anı ve sonrası olmak üzere bu
doğa olayının farklı hallerinin modern bir şehir üzerindeki dönüştürücü etkisini
değerlendirmektedir. Yağmurun yarattığı estetik nitelikleri ön plana çıkaracak bir biçimde
görüntüler bir araya getirilmiştir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada Joris Ivens’ın iki filmine odaklanılarak şehir senfonilerinin
özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Literatür taraması yapılan bu araştırmada,
şehir senfonisi türünde yer alan çeşitli örnekleri değerlendirerek farklı yaklaşımların
anlaşılmasının yararı sergilenmiştir. Türün ilk örneklerinden olan The Bridge ve Rain
avangard özellikler sergilemekte ve şehir yaşamına ilişkin farklı durumlara dikkat
çekmektedirler.
içerisinde olmuştur. Bu ilişkiler çerçevesinde iktidarda olan rejimler kendi ideolojik görüşleri
uyarınca sanat eserlerine yaklaşmışlardır. Politik olarak gücünden yararlanılmak istenen sanat
yapıtlarının rejimlerin devamında önemli katkısı olduğu belirtilmektedir. İmgelerin politik
yönleri yöneticiler tarafından kamusal alanda iyi bir imaja sahip olmak açısından
kullanılagelmiştir. Resimlerin ve heykellerin iktidardaki rejimlerin insanları politik hedefler
çerçevesinde yönlendirmelerinde önemli bir role sahip olduğu vurgulanmaktadır.
Gerçekleştirilen bu çalışma çerçevesinde sanatın politik ideolojilerle olan ilişkileri
anıtlar özelinde ele alınmaktadır. Anıtlara bakıldığında kamusal alanlarda sergilendiklerinden
eriştikleri kitleler son derece geniştir. Tarihsel olarak anıtların var olan rejimlerin gücünün
hatırlatıcısı oldukları; zamana karşı direnmeleri temsil ettikleri gücün de aynı şekilde her zaman
var olacağına ilişkin gönderme olduğu belirtilmektedir. Anıtların sembolize ettiği güç
odaklarının iktidardan uzaklaşmasından sonra tahrip edildiği, temsil ettikleri rejimlerin
devrilmesiyle varlık nedenlerinin ortadan kalktığı görülmektedir. Çalışmada yerine getirilmeye
çalışılan amaç, sanatın politik ideolojilerle olan bağlantılarının ortaya konulması ve rejim
değişikliği sonucunda anıtlarda yaşanan dönüşümün Sovyetler Birliğindeki örnekler
çerçevesinde sergilenmesidir.
Bu amacı yerine getirmek üzere literatürdeki kaynakların taraması gerçekleştirilmiştir.
Politik ideolojilerde yaşanan değişimler sonucunda ikonoklastik eylemlerle tahribe uğrayan ya
da kaldırılan anıtlar Sovyetler Birliği çerçevesinde ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Anıtlar, İdeoloji, İkonoklazm, Sanat.
üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Aguste ve Louis Lumiére kardeşler hem kamera hem de
projeksiyon özelliğine sahip olan cinématographe ile çektikleri filmlerini ilk defa halka açık
bir biçimde 28 Aralık 1895 yılında Paris’te Grand Café’de göstererek modern sinemanın
başlangıcının ilk adımlarını atmışlardır. Fransız film endüstrisi Birinci Dünya Savaşı’na kadar
dünyanın en önemli film endüstrisi konumundadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa
savaşın yaralarını sarmaya çalışırken, ekonomik olarak yaşanan darboğazlar film endüstrisini
de etkileyerek, sermaye eksikliği film üretiminin azalmasına neden olmuştur. Amerikan film
endüstrisi ürettiği filmler ile Avrupa pazarına yavaş yavaş hâkim olmaya başlamıştır.
Böylelikle küresel film pazarına hâkimiyet Avrupa’dan Amerika kıtasına geçmiştir.
Hollywood film endüstrisini oluşturan büyük film stüdyoları, 20. yüzyılın başından itibaren
küresel film pazarı üzerinde baskın bir etkiye sahiptir. En eski film endüstrilerinden bir tanesi
olarak kabul gören Hollywood, en eski film stüdyoları ile yapım şirketlerinin de yuvası olup;
film pazarındaki filmlerin önemli bir bölümünü üretmekte ve gişe gelirinde oldukça büyük
bir paya sahip olmaktadır. Film yapımının başlangıcından beri pazara hâkim olan büyük film
stüdyoları, diğer ülkelerin ulusal sinemalarında üretilen filmleri etkisi altına alan çeşitli film
türlerinin doğuşuna da öncülük etmişlerdir. Bunların içerisinde westernler ve müzikaller gibi
film türleri yer almaktadır.
Gerçekleştirilen bu çalışmada ticari olarak en başarılı filmleri üreten Hollywood’un büyük
film stüdyolarına odaklanılmaktadır. Çalışmanın amacı, bazıları yüz yıldan daha eski olan
stüdyoların Hollywood stüdyo sistemi içerisinde sahip olduğu merkezi rolden günümüze
gelene dek geçirdiği dönüşümü sergilemektir. Bu amacı gerçekleştirebilmek için literatür
taraması gerçekleştirilerek stüdyolar hakkında bilgi toplanmıştır. Büyük film stüdyoları
sahiplikleri değişmekle birlikte yüzlerce filmi küresel film pazarına dağıtmaya devam
etmektedir.
Anahtar kelimeler: Hollywood, film endüstrisi, büyük film stüdyoları.
sağlayan dijital platformlar tüketicilerin ilgisini çekmekte ve günlük yaşamlarının birer
parçası haline gelmektedirler. Müzik dinlemek, film/dizi izlemek, bir dizi sesli programı
dijital yayın platformlarında takip etmek insanlar arasında giderek daha popüler hale
gelmektedir. Müzik yayını sağlayan dijital platformlar arasında Spotify en popüleri olarak öne
çıkarken, pazarda önemli payı olanlar arasında; YouTube Music, Pandora ve Apple Music yer
almaktadır. Popülerliği artan bir diğer platform da ses dosyalarının olduğu podcastlardir. Bu
yapımlar, radyo programlarını andıran ses dosyalarının indirilmesi, insanların istedikleri
zaman ve yerde internet bağlantısına ihtiyaç duyulmadan bunların dinlenmesi fikrine
yaslanmaktadır.
Dijital video yayın platformları büyük oranda seyircilerin dikkatlerini üzerlerine çekmektedir.
Bu ilgi de giderek artmakta olan abonelik sayılarına yansımaktadır. Netflix, Amazon Prime
Video, Disney+, HBO Max isteğe bağlı abonelik video platformları eğlence endüstrisinin
önemli bir parçası haline gelmişlerdir. Bu yayın platformları tek bir tıklamayla dizilere,
filmlere ve belgesellere erişim sağlarken, haftalık olarak sahip oldukları bu içeriğin aboneleri
tarafından kullanım oranları oldukça yüksektir. Akıllı telefonların ve dijital yayın
platformlarının sağladığı hareketlilik sayesinde daha farklı cihazlardan içerik takip
edilebilmektedir. Teknolojinin izleyicileri odağına alması sonucunda, kullanıcıların
kontrolünde istenilen yer ve zamanda içerik tüketiminin gerçekleşebilmesi sonucunda ses,
müzik, video, film gibi içeriğin tüketilmesi üzerine var olan alışkanlıkların büyük bir değişim
geçirdiği görülmektedir. Gerçekleştirilen bu çalışmada dijital yayın platformlarının
yükselişlerinin nelerden kaynaklandığı açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu amacı
gerçekleştirebilmek için literatür taraması yapılmıştır. Tüm dünyada en popüler olan dijital
platformlar değerlendirilerek, medya içeriklerinin kullanımında görülen değişim
sergilenmektedir.
Anahtar kelimeler: Dijital yayın platformları, müzik yayın, SVOD-isteğe bağlı video abonelik
platformları.
field of art has brought the media technology to the agenda that will diversify the
practices of the artists. Artworks made using digital art, interactive art, internet art, 3D,
robotics and video games are also considered as new media art. Different artistic
experiments and categories evolve as artists continue to use new media technologies
in an innovative way. The history of the use of new media technologies in the field of
art has come true with the spread of these technologies. With the development and
spread of the internet in the 1990s, there has been an increase in the examples of new
media art. The Internet provides new media artists with technological tools they can
use for their work, such as websites, video games, and digital graphics applications. In
addition to these, they have had the opportunity to disseminate their work to a wider
audience through the internet.
New media art is a term that refers to a wide field that includes many different artistic
experiments. Artists performing new media art reflect various defining artistic features
in their works, such as using digital technologies, bringing together different types of
media, being an element of interaction and being a part of digital culture. Bringing
digital possibilities together with the expression forms of art, artists make it necessary
to rethink the way they interpret issues such as life, time, space and reality and the
relationship we establish with them. The ongoing developments in digital technologies
give the signals that new examples will continue to emerge in the field of art.
In this study, the features of new media art, its development in the historical process
and the works of Refik Anadol, who is a new media artist, are examined. In the study,
a literature review was carried out in order to evaluate the characteristic elements of
new media art and the works of the artist. In the works of Refik Anadol, one of the
artists who bring art together with technology, it is seen that the real world is passed
from an artistic perspective and interpreted with the help of technology. Parametric
data sculptures, audio-visual performances, installations are among the works of the
artist. While the artist reveals the creative potential of machines with his works, the real
world is reinterpreted through digital technologies and the relationship between the
viewer and the artwork is transformed.
Key words: New Media Art, Digitalization, Refik Anadol
that point to very different areas from each other, the combination of the two, the use
of animations in the content of documentary productions or the realization of the
narration in a fully animated way allow for the participation of different narrative styles
and perspectives in the field. As a result of the representation of events, people,
situations and different elements of reality through documentary productions, the
audience obtains information from this interpretation of reality and uses their own past
experiences and perspectives to make sense of what is happening. The use of
animation in a field such as documentary, which is closely related to reality, brings
about the creation of meanings for both the producer and the audience, the
interpretation of reality and the expansion of the boundaries in terms of the topics to
be discussed.
The history of the use of animation in non-fiction productions goes way back. It is seen
that animation was used in early productions to illuminate and better understand the
subjects in the content of the productions. Maps used in documentaries on war, as well
as showing troop progress on these maps and explaining strategies. These animated
episodes used in the content of the documentaries showed the producers and the
audience that the reality that is desired to be expressed more effectively than the words
can be emphasized. Animated sections were used functionally in both war propaganda
documentaries and educational productions.
Despite the first examples mentioned, it is out of question for the producers or the
audience of that period to use animation in the documentary or to see it as a tool for
the interpretation of reality. Evaluation of animation and documentary in order to deal
with and interpret the real world under the umbrella of a production has become
widespread since the mid-1980s. In this study, the history of the intersection of
animation with documentary productions, the examples presented and how the
narrative possibilities are transformed by animation are discussed. In order to fulfill this
purpose, a literature review was carried out. Despite the fact that animated
documentaries meet the audience through festivals, conferences and other
screenings, there is a need for studies on the subject in the field of documentary.
Key words: Documentary, Animation, Animated Documentaries
connected appearance. It is seen that these technologies are used successfully in many different fields such as education,
agriculture, medicine, management, trade, banking and transportation. ICT includes different technological elements such as
118
telephone and other telecommunication products, types of communication originating from the World Wide Web, software
applications and operating systems. The advantages of their use include being economical, sharing information and
documents quickly and easily, facilitating cooperation and teamwork, e-learning, providing a wide variety of advanced
communication opportunities, including interaction and being used in different areas. In addition to these advantages, it is
clear that ICT, which brings various disadvantages with its use, is used intensively in all areas of life, especially today, when
the COVID-19 epidemic has affected the whole world. ICT, which has turned into an important element of need in the
continuation of daily life, is as vital for refugees as their basic needs.
In the migration crisis that is growing exponentially day by day, organizations providing humanitarian aid consider the use
of the internet, mobile phones and various online applications, which are platforms included in ICT, as a part of
humanitarian aid. ICT stands out as an important element in improving the welfare of refugees and increasing the
effectiveness of humanitarian action. While the use of these technologies, which have become an integral part of life, regulates
the flow of daily life; It can become an important tool for people who have to live far from their homes, countries and the
system they are used to, in overcoming the traumatic process they are in. Cell phones and internet connection, which are an
important source of communication for these people who struggle to live away from their loved ones, are of vital importance
in terms of getting news, information and support. In some cases, migrants and refugees who emphasize what they can do
with their mobile phones as more important than “food” briefly outline what ICT means to them during the sensitive process
they are in.
In this study, why ICT is important for refugees is evaluated within the framework of the information obtained from
researches in the literature. The vital value of ICT, which has become an inseparable part of daily life, for immigrants and
refugees is discussed. In the study carried out through the literature review, ICT used for official services (state support,
health, asylum applications, etc.), communication, information (to establish a new life in the country they came from, to
integrate into social life, etc.), education and economic reasons. Organizations that organize humanitarian aid are striving to
increase internet and mobile connections and to deliver them to people who do not have them. In this study, it is summarized
that ICT has a great importance within the framework of the purposes of use in the lives of immigrants and refugees in
different countries.
Keywords: ICT, Immigrants And Refugees, ICT Use Of Immigrants And Refugees, Internet And Mobile Connection
dağıtımı etkileyen teknolojik gelişmeler, yönetmenlerin yaratıcı yaklaşımları ve toplumsal
gelişmelerin şekillendirmesiyle çok çeşitli örneklerin ortaya konulduğu zengin bir içeriğe
sahiptir. Belgesel üzerine çalışan araştırmacılar, konuyla ilgili farklı tartışmaların üzerinde
çalışmalar ortaya koyarken, belgesel yapımlara ilişkin gerçekleştirdikleri türsel tartışmalar
dikkatleri çekmektedir. Türler konusundaki çalışmalarda; 1950’li yılların sonu ve 1960
yıllarda gerçekleştirilen ve kamera teknolojisindeki gelişmeleri içeren yenilikler sayesinde
yeni bir tür anlatının ortaya konulmasının önünün açıldığına vurgu yapılmaktadır.
Kameranın hafiflemesi ve senkronize bir biçimde görüntü-ses kaydına olanak sağlayan
gelişmeler sonucunda dünyanın farklı bir gözle görülmesini içeren Kuzey Amerika’dan
Avrupa’ya uzanan bir belgesel yapım tarzı ortaya çıkmıştır. Belgesel alanındaki devrim
niteliğindeki bu yapım türüne ortaya çıktıkları ülkeye bağlı olarak özgür sinema (free
cinema), doğrudan sinema (direct cinema), candid eye, sinema gerçek (cinema verité) gibi
farklı farklı isimler verilmektedir.
Doğrudan sinema tarzında filmler yapan belgesel yönetmenleri, konu aldıkları kişileri ya
da durumları, hafifleyen çekim ekipmanı sayesinde özgürce gözlemlemekte ve spontane
konuşmalara filmlerinde yer verebilmektedir. Doğrudan sinema türündeki belgesel
filmlerin odaklandıkları konular çok çeşitli olup bunların içerisinde; toplumun farklı
sosyo-ekonomik kesimindeki insanların hayatlarından kesitler, toplumsal yaşamın önemli
unsuru olan çeşitli kurumların işleyişi, gündelik hayatın içerisinden çeşitli anlar yer almaktadır. Bu belgesel hareketinin içerisinde Robert Drew, Richard Leacock, D.A.
Pennebaker, Albert Maysles, David Maysles gibi yönetmenlerin isimleri geçmektedir. Bu
yönetmeler, çektikleri belgesel yapımlar ile konularına yaklaşım açısından farklı bir duruş
ortaya koymuşlardır.
Gerçekleştirilen bu çalışmada doğrudan sinema örneklerinin verildiği Amerika Birleşik
Devletleri’nde yönetmen olan, bu belgesel türünün temsilcilerinden Frederick Wiseman’a
odaklanılmaktadır. Wiseman, çektiği belgeseller aracılığıyla Amerikan kültürünün önemli
parçası olan kurumlara ve bunların bireyler üzerinde bıraktığı etkiye odaklanmaktadır.
Kurumlara odaklanan yapımlarının içerisinde Titicut Follies (1967), High School (1968),
Law and Order (1969), Hospital (1969), Welfare (1975) yer almaktadır. Çalışmanın amacı;
Wiseman’ın film yapım tarzını, suçlu akıl hastalarının kaldığı Bridgewater’daki
Massachusetts Correctional Institution’da çektiği Titicut Follies’in içeriğini ve belgesel
yapımın tamamlanması sonucunda ortaya çıkan etkiyi açıklamaktır. Bu amacı
gerçekleştirmek üzere literatür taraması gerçekleştirilmiştir. Wiseman’ın Titicut Follies’de
seçtiği konuya yaklaşımı, çarpıcı, sert ve dehşet verici bir biçimde açık sözlüdür.
Anahtar Kelimeler: Frederick Wiseman, doğrudan sinema, Titicut Follies.
areas such as production, consumption, communication, education and travel. In order to control the
epidemic, countries have struggled with measures and restrictions on a national scale, while they have
made efforts to stop the spread globally with cooperation in the international arena. In the atmosphere
created by the pandemic, the rules to be followed in social life have become the new “normal” of individuals’
lives. In the shadow of Covid 19, it was not possible to continue the practices of daily life as before the
epidemic.
In order to slow down the effect of the epidemic, long-term closure measures and precautions taken to
prevent people from approaching physically have transformed cultural activities as in every field. Within
the framework of the study, the focus is on fine arts museums. Due to the pandemic, the activities of
museums all over the world have been interrupted. The closure practices, which are applied for other
places where people are together and shaped according to the situation of the pandemic, are also valid
for museums. With the closure of these places, which are open to millions of people, there has been a
transformation in terms of employees, the economic situation of the museum, visibility in the digital
environment and interaction with visitors. The museums welcomed their visiters online when it was not
possible to visit physically.
With this study, the websites of five of the world’s most visited museums were examined in detail.
These museums include the Louvre (France), Van Gogh (Netherlands), Rijksmuseum (Netherlands), State
Hermitage (Russia) and British Museum (England). It has been examined how these museums use the
advantages of new media on their websites when their doors are closed to their visitors. Through their
websites, museums have had the opportunity to share their valuable art collections, their work in the field
of art history, and the efforts of museum staff to preserve the exhibited artifacts with their visitors through
photographs, videos and virtual tours. Thanks to these websites, they have allowed their supporters
to participate in paid or free events organized online. In addition, they have also created opportunities
for those who want to support themselves financially, both through online shopping opportunities and
options such as donations.
Keywords: Covid 19, fine arts museums, website, Louvre, Van Gogh, Rijksmuseum, State Hermitage, British
Museum
is crucial for women to overcome the difficulties they face due to gender inequality in the success of their
enterprises. These challenges include access to financial resources, problems in accessing male-dominated
networks, and difficulties in selling and marketing certain products. In addition, the ethnic identity and
geographical location of women may have a negative effect on these barriers. In some regions, racist
behavior towards women belonging to various events may be an obstacle to the successful continuation
of their commercial initiatives.
Information and communication technologies can contribute positively to overcome some of the various
obstacles that women entrepreneurs experience due to their gender identity or ethnic identity. While the
information and communication technologies constitute the technological dimension of globalization, it
influences many different fields from communication to trade, from education to management. The positive
contribution of information and communication technologies in increasing the profitability of commercial
enterprises is expressed in the studies carried out. While information and communication technologies
contribute positively to the development and increase of commercial activities, it contributes to reduce
the financial burden of enterprises on various budget items and to reduce the labor force requirement.
In this study, the use of information and communication technologies by women entrepreneurs in order
to increase the profitability of their commercial enterprises in the United States and to maintain their
continuity successfully was investigated. In order to fulfill this purpose, literature review is used as a
method and studies carried out in the field are used.
Keywords: Women entrepreneurs, information and communication technologies, literature review.
önlemler alınmak zorunda kalınmıştır. Bu alanlardan bir tanesi de kültürel yaşamın önemli
bir parçası olan güzel sanatlar müzeleridir. Pandeminin yoğun olarak yaşandığı dönemde
kapılarını ziyaretçilerine kapatmak zorunda kalan müzeler, süreçten olumsuz
etkilenmişlerdir. Geçmişten günümüze gelen eserlerin yanı sıra çağdaş sanat eserlerinin
korunması ve halkla buluşması açısından önemli bir görev üstlenmiş olan müzelerin kapalı
kaldıkları sürede bu işlevlerini yerine getirmek için farklı yollar geliştirmeleri gerekmiştir.
Güzel sanatlar müzeleri COVID-19’un yol açtığı karantina önlemleri sonucunda,
ziyaretçilerini sanat eserleriyle buluşturmak için web sitelerini ve sosyal paylaşım ağlarını
yoğun bir biçimde kullanmışlardır.
Kültürel birikimin gelecekteki kuşaklara aktarılması açısından önemli eserleri bünyesinde
barındıran müzeler yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı avantajlar sayesinde, kapılarını
kapatmış olsalar da geniş kitlelere ulaşmanın bir yolunu bulmuşlardır. Eserlerin görselleri,
eserlere ilişkin detaylar, yürütülen kazıların görselleri, eserlerin restorasyonu, sanatçılar
hakkında bilgi, müze çalışanları hakkında bilgi, çevrimiçi ziyaretçiler için düzenlenen
etkinlikler, satın alınabilecek hediyelikler, müzeye destek için toplanan bağışın yanı sıra
eğitsel videolar ve sanal turlar gibi pek çok önemli unsura web sitelerinde yer verilmiştir.
Ayrıca kapılarını tekrar açtıkları dönemde pandemiye ilişkin aldıkları önlemler de
faaliyetlerini sağlıklı bir biçimde yürütmeleri açısından önemlidir.
Bu çalışmada güzel sanatlar müzelerinin koronavirüsün olumsuz etkilerinden korunmak ve
ayakta kalabilmek için verdikleri mücadeleye yakından bakılmaktadır. Çalışmada yöntem
olarak müzelerin salgındaki durumunu sergilemek ve kapılarını tekrar ziyaretçilerine açarken
aldıkları önlemleri ortaya koymak için literatür taraması; web sitelerinde yeni medyanın
sağladığı avantajlardan hangilerini kullandıklarını açıklamak için içerik analizi
gerçekleştirilmiştir. Web sitesi incelenen müzeler şunlardır: Musée du Louvre (Paris), National
Museum of China (Pekin), Tate Modern (London), Vatican Museums (Vatikan), British
Museum (London), Museo Reina Sofía (Madrid), State Russian Museum (St. Petersburg),
National Gallery (London), Metropolitan Museum of Art (New York), 21st Century Museum
of Contemporary Art (Kanazawa). Müzelerin bilgi paylaşımı, kullanıcı kontrolü, ekonomik
destek ve medya zenginliği gibi unsurlar çerçevesinde web sitelerinden yararlandığı tespit
edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Güzel sanatlar müzeleri, koronavirüs, koronavirüs ve sanat.
özelliklere sahip olan bir grup filmi ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Kavrama yalnızca
sinema alanı için değil farklı sanat alanlarında ve bilim kollarında da benzer bir biçimde
sınıflandırma yapmak için başvurulmaktadır. İlk kullanıldığı alanların içerisinde edebiyatın yer
aldığı görülmektedir. Aristo şiiri sınıflandırmak üzere kavramın kullanımına yönelmiştir. Güzel
sanatlar alanında tür kavramının ilk kullanımı çiftçilerin günlük yaşamını ele alan resimleri
ifade etmek üzeredir. Tür sözcüğünün gönderme yaptığı kavramsal çerçeve zaman içerisinde
sıradan ve günlük olanla ilişkilendirilmiştir. Bu durum da beraberinde sanat alanında türsel
sınıflandırma içerisinde yer alan yapıtlara ilişkin dışlayıcı bir tutumu getirmiştir.
Sinemada filmler için geliştirilen türsel sınıflandırma, sinema endüstrisinin tarihsel gelişiminde
ortaya çıkarken, eleştirmenler, seyirciler, sinema yazarları, yapımcılar, dağıtımcılar gibi farklı
dinamikler tarafından şekillendirilerek yerleşik bir niteliğe bürünmüştür. Tür incelemelerinde
ağırlıklı bir biçimde Amerikan sinemasına odaklanılmakta olup, kuramcıların bu filmlere
dikkatlerini yoğunlaştırarak çalışmalar gerçekleştirmeleri 1940’lı yılların sonunu bulmuştur.
Gerçekleştirilen bu çalışmada, tür filmlerine ilişkin araştırmacıların ortaya koyduğu kavramsal
açıklamalar ve kuramsal tartışmalar, tür filmlerinin sahip olduğu özelliklerle birlikte literatür
taraması gerçekleştirilerek ortaya konulmuştur. Tür filmleri, popüler olmaları ve sahip oldukları
ikonografik özelliklerle ortaklıklar içerirlerken, üzerine çalışmalar gerçekleştiren araştırmacılar
ortaya koydukları tanımlar ve sınıflandırmalar açısından birbirlerinden ayrılmaktadırlar.
Anahtar kelimeler: Tür filmleri, Amerikan sineması, sinemada türler, sanatta türler.
sonlanacağı bilinmeyen bir zaman dilimini işaret etmektedir. Koronavirüs salgını,
belirsizliklerin yoğun olduğu bir atmosferde dünyanın farklı coğrafyalarına hızlı bir şekilde
yayılım göstermiştir. Ülkeler bu salgınla baş edebilmek için çeşitli önlemler alarak harekete
geçerken, bu önlemler finansal açıdan olumsuz bir biçimde ekonomilerinin etkilenmesini
beraberinde getirmiştir. Ülkeler salgınla olan mücadelelerinde ve yaptıkları bilimsel
çalışmalarında başarı ve ilerleme sağlayabilmek için çeşitli iş birliklerinin içinde olmaları
gerektiğini de görmüşlerdir.
Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020 tarihinde Çin’in dışında vaka sayısında görülen artış
sonucunda koronavirüsün yayılmasını salgın olarak kabul etmiştir. Salgınla farklı coğrafyalarda
hastalığın yayılmasını durdurmak için alınan tedbirler toplumlar için yeni normal olarak ifade
edilen bir ortamın ortaya çıkmasının önünü açmıştır. Bu ortamda bireyler arasında fiziksel ve
sosyal mesafe için gerekli olarak ifade edilen önlemler toplumsal yaşamın işleyişini yeniden
şekillendirmiştir. Bu; çalışma düzeni, insanların arasında gerçekleşen etkileşim, seyahat
alışkanlıkları, yaşam biçimi gibi alanlarda büyük değişikliklere neden olmuştur.
Değişim yaşanan alanlardan birisi de kültürel faaliyetlerin düzenlenmesi, organizasyon şekli ve
gerçekleşme biçimidir. Bu kültürel faaliyetlerin içerisinde film festivalleri de yer almaktadır.
Film festivalleri, dünyanın farklı yerlerinden binlerce yabancıyı gösterim için bir araya
getirmeleri ve etkileşime geçmeleri için uygun ortam sağlamaları açısından riskli görülen
alanlardan olmuştur. Film festivalleri, seyahatler konusunda alınan kısıtlama kararları ve
filmlerin sinema salonlarında toplu olarak izlenmesine ilişkin alınan tedbirler nedeniyle
koronavirüs salgınınındın etkilenmişlerdir.
Gerçekleştirilen bu çalışmanın amacı kültürel alanda salgından etkilenen etkinliklerden olan
film festivallerinin durumunu analiz etmektedir. Bu amaçla salgın nedeniyle, odaklanılan
festivallerin (Cannes Film Festivali, Venedik Uluslararası Film Festivali, Toronto Uluslararası
Film Festivali, New York Film Festivali ve Sundance Film Festivali’nin) nasıl bir planlama
yaptığı ve faaliyetlerinin nasıl etkilendiğine odaklanılmıştır. Çalışmada yöntem olarak literatür
taraması kullanılmış olup, güncel haberlerden, festivale ilişkin düzenleyicilerin yaptıkları
açıklamalardan ve resmî web sitelerinden elde edilen bilgilerden yararlanılmıştır. İptal edilen, ileri bir tarihe ötelenen ya da dijital olanaklardan yararlanarak gerçekleştirilmeye çalışılan
festivaller, film endüstrisinin salgın sonucunda içine düştüğü krizden çıkış yolu olarak
dikkatleri çekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Koronavirüs, pandemi, film festivalleri, Cannes Film Festivali, Venedik
Uluslararası Film Festivali, Toronto Uluslararası Film Festivali, New York Film Festivali,
Sundance Film Festivali
genres are defined in these studies and at the same time the relationship between the
community and audiences who perceive the type text are put forward, too.
Genre studies can be divided into two main group as fictitious and non-fictitious. In the
field of fictitious films genre studies, many of literature are available. In these studies,
changes in film language are discussed. And also, the necessity of multi-disipline
evaluation appears. Because, evaluation of genre studies must be included interaction with
history, society and psychology.
There are no any determined classifications in genre studies. For this reason, every
researcher classify genres under the aim of his study. These classifications create
variations.
Researcher must determine different characteristics in process of classification. By using
these characteristics, different examples are given under umbrella of classification. On the
other hand, without examining films, it is impossible to define characteristics. Same
difficulties are valid for documentary genre studies as well. In addition, additional
difficulties arises from nature of documentary. Main difficulty is discussions on the
V
definition of documentary. Because documentary includes many different fields and
transparent borders with other fictitious productions.
Classification of documentary is useful considering historical changes, different
characteristics and changes in film languages of documentary. There are some discrepancy
regarding documentary genre due to insufficient studies on genre of documentary in
literature. This research is done to fill discrepancies in field of documentary and to make
clear understanding of studies on documentaries by giving characteristics of documentary.
There is a need to these type of researches to make clear the point that present
documentary came and to evaluate film language. In this research, different documentary
films are used to prove infomations received genre studies of different theoreticians.
'·
biçimlerinin tanımlanmasını amaçlamaktadır. Eleştirel perspektifin medyanın toplumun
her kesiminden olanlara içeriğinde yer vermekte gücünü eşit kullanmadığına yönelik
değerlendirmeleri, toplumsal hareketler, küreselleşme sürecini ele alan farklı yaklaşımlar
ve sanal iletişim ortamlarının kullanımı üzerine yapılan çalışmalar tezin kuramsal
çerçevesini oluşturmaktadır.
Anaakım medyanın temsilinde çeşitli vurgulamalara, dışlamalara yer vermesi ve
anlamlandırma çerçevelerini kullanması karşısında sanal iletişim ortamlarının kullanımına
yönelen küreselleşme karşıtı hareketlerin, bu iletişim ortamlarının olanaklarını
değerlendiriş biçimleri üzerine odaklanılmaktadır. Çalışmanın alt amaçları küreselleşme
karşıtı hareketlerin sanal iletişim ortamlarından hangilerini nasıl kullandığını; hareketlere
sağladığı avantajların neler olduğu ve bu avantajlardan hangilerinden ne şekilde
yararlanıldığını; bu ortamlara yönelik herhangi bir eleştirel tutumun olup olmadığını, varsa
bu eleştirilerin neden kaynaklandığını; heraketlerin üzerinde bu ortamların kullanımıyla
meydana gelen dönüşümler ve bunların kullanımlarına ilişkin yapılan gelecek planlarının
neleri kapsadığını ortaya koymaktır. Çalışmada bu soruların yanıtlanabilmesi için
küreselleşme karşıtı hareketlerin içerisinden 30 Kasım 1999’da Seattle’daki gösterileri
düzenleyen örgütler amaçlı olarak seçilmiştir. Bu amaçla üç ayrı araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Veriler 25 örgütten oluşan örneklemdeki yer alan örgütlerin web
sitelerinden içerik çözümlemesiyle, iletişim sorumlularından yarı yapılandırılmış
görüşmeyle ve düzenledikleri etkinliklerden de gözlemlerle toplanmıştır. Verilerin
değerlendirilmesi sonucunda, küreselleşme karşıtı hareketlerin anaakım medyada
yaşadıkları sorunları aşmak açısından sanal iletişim ortamlarını kullanımlarının bazı
engellere takıldığı belirlenmiştir. Bu ortamlar her ne kadar demokratik anlatı için açık bir
iletişim sistemini sunmakta olsalar da hareketlerin yaşadıkları ekonomik sıkıntılar ve
çalışan yetersizlikleri nedeniyle, küreselleşme karşıtı hareketlerin yenilikçi yönlerinden ve
örgütler için avantajlı duran özelliklerinden yeterince yararlanılamamaktadırlar.
Anahtar Sözcükler: Küreselleşme, yeni toplumsal hareketler, sanal iletişim ortamları,
küreselleşme karşıtı hareketler, içerik çözümlemesi, yarı yapılandırılmış görüşme, gözlem.
takipçi değil eserler üreten ve katılımcı rollerini ortaya koyan kişilerdir. Hayranlar, hayran kültürü kuramı içerisinde katılımcı rollerini sergilerken, genellikle hayran olunan için çeşitli etkinlikler
düzenleyerek görsel, işitsel, videolu ve yazılı eserler ortaya koymaktadırlar. Hayranlar geçmiş yıllarda bu etkinlikleri oldukça
zahmetli bir şekilde gerçekleştirirken günümüzde yeni medyanın
hayatımıza girmesiyle birlikte kolaylıkla yerine getirebilmektedirler. Hayranlar, hayran kültüründe katılımcı rollerini ortaya koyabilmek için aralarında buluşmalar ve cosplayler tertipleyip hayran
sanat ve hayran kurgu eserleri ortaya koymakta, hayran olunanı
kolektif zekâ çerçevesi içerisinde yorumlamakta ve birbirlerine
hayranlıklarını güçlendirecek hediyeler sunmaktadırlar. Özellikle yeni medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte birçok hayran topluluğunun bu davranışları yerine getirerek fantastik film hayranlarının hayran kültürü kuramının özelliklerini yansıttıkları düşünülmektedir. Bu bağlamda “Ortadunya.com” adlı web sitesinde
bir araya gelen Yüzüklerin Efendisi film serisi, hayran kültürü kuramı çerçevesinde incelenmektedir.
akımlarından etkilenen ve toplumsal dönüşümlerinden yola çıkanlar bulunmaktadır. Modern şehirlerin kalabalıklarına, baş
döndüren temposuna ve karmaşasına odaklanan yapımların içerisinde avangard olanlar yer almaktadır. Bu yapımlarda şehirlerdeki gündelik yaşamın akışı ele alınmakta hem Avrupa’daki hem
de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki giderek nüfusu artan metropollere odaklanılmaktadır. Şehir senfonileri olarak adlandırılan
bu yapımlar, yeni bir belgesel türü olarak ortaya çıkmıştır.
Şehir senfonileri, şehirdeki ritmi, gün doğumundan batımına
olan zaman diliminde yansıtmaya çalışmaktadırlar. Şehirlerde
yaşayan insanların bireysel hikayelerinin ortaya çıkartılması ya
da gerçekleşen durumların arkasındaki gerçekliğin aydınlatılmasına yönelik yoğun bir çaba içerisinde bulunmamaktadırlar. Yapımlarda şiirsel bir yaklaşımla gelişen ve dönüşen şehirlerin
ele alınması söz konusudur. Şehirlerin gündelik akışına, mimari
yapılarına ve ritmine yoğunlaşan şehir senfonileri, çekildikleri
dönemdeki hayatın işleyişini aydınlatmak bakımından önemli
bir belge değerine sahiptirler. Türün sıklıkla çekildiği 1920’li yıllarda önemli örnekleri ortaya konulmuştur. Bunların içerisinde
Walter Ruttmann’ın “Berlin, Büyük Bir Şehrin Senfonisi (1927)”,
Alberto Cavalcanti’nin “Sadece Zaman (1926)” ve Dziga Vertov’un “Kameralı Adam (1929)” yapımları yer almaktadır.
Sinemanın ilk yıllarından itibaren ekonomik ve politik açıdan
merkezi bir öneme sahip olan metropollerin sahip olduğu özellikler, konulu filmleri etkilediği kadar belgesel yapımlara da ilham kaynağı olmuştur. Kurmaca filmlerin olay örgüsünün
önemli bir parçası olarak ya da şehir senfonilerinde doğrudan
doğruya odaklanılan bir unsur biçiminde karşımıza çıkan şehirler, ilginin merkezindedir. O dönemin şehir hayatının hızlı gelişmeleri, geleceğin karmaşık metropol yaşamına ilişkin önemli ip
uçları içermektedir.
Şehirler geçmişte olduğu gibi günümüzde de sinemanın ilgi
odağındadır. Ele alınan hikayelere atmosfer oluşturmanın yanı
sıra doğrudan doğruya konunun önemli bir unsuru olarak da
karşımıza çıkabilen şehirler; içinde bulunulan dönemin toplumsal, ekonomik ve teknolojik dönüşümlerini sergilemeleri bakımından sinema tarihinde önemli bir role sahiptirler.
sanayileşmemiş bir çevrede yaşayan insanların hayatlarının bir yönüne
odaklanmasında ortaya koymaktadır. Belgesel alanındaki en eski, popüler
ve güçlü akımlardan bir tanesi Amerikan romantik geleneğidir. Belgesel
sinemanın erken dönemlerinde çekilen yapımların sıklıkla romantik olduğu
gözlenmektedir. Romantik olmalarının nedeni, doğanın idealize edilmesi ve
insanın etrafındaki doğal çevre ile olan ilişkisinin üzerinde yoğun bir biçimde
durulması olarak açıklanabilir. Bu tarzda film yapımını gündeme Robert
Flaherty, Merian C. Cooper ve Ernest Schoedsack getirmiştir. Bu isimlerin
içerisinde en bilineni, belgesel alanında etki sahibi ve “belgeselin babası”
unvanına sahip olan, Robert Flaherty’dir.
Gerçekleştirilen bu çalışmanın amacı, yönetmenin çektiği Nanook of
the North (1922), Moana (1926), Man of Aran (1934) ve Louisiana Story
(1948)’den yola çıkarak sahip olduğu romantik geleneğin yansıma biçimlerini
ortaya koymaktır. Bunun için filmleri ve konuyla ilgili kaynaklar kullanılarak
literatür taraması gerçekleştirilmiştir. Flaherty’nin kamerası uygarlıktan uzak
yerlerde yaşayan insanların yaşamlarını beyaz perdeye yansıtırken, doğayla
kurulan ilişki idealize edilerek seyirciye aktarılmaktadır. Yapımlarda ele
alınan insanlar özgür bir biçimde doğada yaşamaktadırlar. Gereksinimlerini
karşılamak üzere doğaya sıkı sıkıya bağlıdırlar. Belgesel yapımlar, yerel halkın
geleneksel hayatta kalma mücadelesini, gündelik yaşamlarından kesitleri ve
işlerini nasıl yaptıklarını gösteren ayrıntılı çekimleri içermektedir.
Anahtar Kelimeler: Robert Flaherty, Nanook of the North, Moana, Man of
Aran, Louisiana Story
görüntülerini kaydetmelerinin üzerinden geçen zaman diliminde hem teknolojik
gelişmelerin kullanımı hem de anlatım biçimlerinin çeşitlenmesi açısından
gelişmiştir. Yönetmenler konularına yaklaşımları bakımından sahip oldukları
bireysel farklılıklarını, kişisel yaratıcılıklarını, dönemin etkisini hissettiren
sanatsal, toplumsal ve politik gelişmelerini belgesel alanında zengin örnekler
vermek için kullanmışlardır. Belgesel yapımların seçtikleri konu, gerçekliğe
yaklaşım ve yorumlama biçimi açısından çeşitli türlerinin ortaya çıktığı
görülmektedir. Belgesel sinema tarihi türler açısından değerlendirildiğinde
oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. Belgesel sinemanın öncüsü olarak
ifade edilen ve bir kaşif gibi uzak toplulukların hayatına dahil olan Robert
Flaherty’den; şehir senfonileri içerisinde yer alan Berlin’deki yaşamı ele
alan belgesel yapımıyla Walter Rutman’a; gözlemsel yaklaşımlarıyla hayatın
olduğu gibi kayıt edilmesini küçük çekim ekibi ve hafif kameralar sayesinde
gerçekleştirmeye çalışan Robert Drew’a, daha derinlerde yatan gerçeğin ortaya
çıkması için belgesel yönetmeninin katalizör görevi üstlenmesi gerektiğini
düşünen Jean Roch’a kadar çeşitlenen bir anlatım zenginliği görülmektedir.
Seyircisiyle buluşmak açısından farklı mecraları kullanan belgesel filmler,
beyaz perde, televizyon, analog ve dijital ortamlardan dağıtıma geçmiştir.
Çalışma çerçevesinde David Sutherland isimli Amerika Birleşik
Devletleri’nde belgesel yapımlar üreten yönetmen üzerinde durulmaktadır.
Sutherland’in yapımlarının gösterimi televizyon üzerinden gerçekleşmiştir.
Bunda, yapımlarının mini seri şeklinde gösterilebilecek uzunlukta olmasının
ve bütçe açısından destek aldığı kaynakların etkisi bulunmaktadır. Sutherland
1984’ten itibaren aktif olarak devam ettiği belgesel alanındaki kariyerinde farklı konulardaki yapımlarıyla çeşitli ödüller kazanmıştır. Çalışmada
Sutherland’in The Farmer’s Wife (1998), Country Boys (2005), Kind Hearted
Woman (2013) ve Marcos Doesn’t Live Here Anymore (2019) yapımları
konularına yaklaşım biçimlerini aydınlatabilmek amacıyla incelenmiştir.
Yöntem olarak literatür taraması kullanılarak, yönetmen ve filmleriyle ilgili
yazılı ve görsel kaynakların değerlendirmesi gerçekleştirilmiştir. Yönetmenin
yoksulluk, ekonomik sorunlar, Amerikan yerlisi kadınların sorunları ve cinsel
taciz gibi toplumun genelindeki insanların bağlantı kurabileceği konulara
odaklandığı görülmektedir. Sutherland yapımlarında, bir antropolog gibi
hareket ederek konu aldığı insanları uzun bir zaman dilimine yayılan süreçte
gözlemlemektedir. Bu süreçte insan doğasının en tabii hallerini kaydederken
aynı zamanda gündelik yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları ve çatışmaları
da ele almaktadır. Doğrudan sinemacılar gibi konusunun peşinde “fly on the
wall” tekniğiyle olayları filme alırken, bir taraftan da kamera arkasında, daha
derinlerde yer alan gerçeğin ortaya çıkması için Fransız cinema verité’ciler gibi
katalizör rolünü yerine getirmektedir. Sutherland, içinde yaşadığı zamanın ve
toplumun yüzleştiği dramatik durumlara bireylerin öznel hikayeleri üzerinden
erişim sağlamaktadır. Ortaya çıkan çarpıcı gerçekler yalnızca ele aldığı kişilerin
değil Amerikan toplumunun yüzleşmesi gereken gerçeklerini yansıtmaktadır.
Anahtar kelimler: David Sutherland, The Farmer’s Wife, Country Boys,
Kind Hearted Woman ve Marcos Doesn’t Live Here Anymore.
bakımından ekonomiklik sağlarken, dünyanın uzak köşelerine erişimin de kapılarını aralamaktadır. Elektronik posta, web siteleri, elektronik tartışma forumları
ve sosyal ağ siteleri gibi yeni medyanın farklı biçimleri sayesinde zaten var olan
sosyal bağlantılar güçlenerek devam ettirilebilirken aynı zamanda yabancılarla
da ortak ilgi, deneyim, bakış açısı, inanç, politik eğilimler ve etkinlikler çerçevesinde bağlantı kurmanın önü açılmaktadır. Bu bölümde bilgisayar dolayımlı
iletişim ortamının ayırt edici nitelikleri özellikle sağladığı avantajlar yönünden
değerlendirilmiştir. Ayrıca bu iletişim ortamlarının sahip olduğu sosyal psikolojik özellikler farklı kuramcıların vurguladıkları boyutlar yönünden ele alınmıştır. Söz konusu boyutların ortaya konulması, parlama kavramının ortaya çıkışını
elektronik iletişim ortamının özellikleriyle açıklayan çalışmaları değerlendirebilmek bakımından önem taşımaktadır. Konuyla ilgili kuramsal çalışmaları
gerçekleştiren araştırmacılar, yaptıkları değerlendirmelerin daha iyi anlaşılabilmesi için üç grupta ele alınmıştır. Bunların içerisinde parlamanın iletişim ortamının özelliklerinden kaynaklandığını savunanlar, olguyu somut bir biçimde
açıklamaya çalışanlar ve kavramı tümüyle reddedenler bulunmaktadır. Parlamanın ortaya çıkması, araştırmacıların belirlediği üzere hem çevrimiçi iletişimin
bazı özelliklerinden hem de iletişim sürecindeki insanların sahip oldukları farklı
güdülerden kaynaklanabilmektedir.
Anahtar sözcükler: bilgisayar dolayımlı iletişim, parlama, çevrimiçi tartışma, elektronik forum.
controversial concept of social sciences, as a set of ideas based on our
consistent knowledge and views on society and the world. In this context,
it is not appropriate to use the term ideology only as a political concept.
People's knowledge and views about the society and the world are shaped
by the external world. Human interaction; groups, social institutions,
culture, features of the period and mass media should be examined closely
to understand the ideological processes. Because ideological formation;
starting from the first social group of which the human is a member, the
school, the friends, the inner circle, the mass media that provide the
information to be accessed, the leaders who help in interpreting this
information, and the process that includes all the environments in which
the human interacts. Within the framework of the study, the literature on
ideology is exhibited. Explanations on the concept, existing conceptual
discussions and historical roots are evaluated. Ideology has been
specifically focused on the production of messages in the media. The
study is important for the evaluation of media messages. In this study,
which is used as a method of literature survey, media and messages are
evaluated with an ideological focus which is a controversial concept.
içinde bulunduğu krizlerden kurtarmak üzere devlet destekleri
gerçekleştirilmiştir. Sinema sektöründe yerli üretimin desteklenmesi, korsan üretimin önüne geçilmesi gibi konularda çeşitli
yasal düzenlemelere gidilmiştir. Farklı ülkelerde gözlemlenen
bu girişimler özetle hem ekonomik hem de kültürel kimliklerin
korunması çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Kültürel unsurların korunması, tanıtılması ve yaygınlaştırılması gibi konularda sinema odaklı geliştirilen ulusal sinema politikalarının yanı sıra kitle iletişim araçlarından televizyon
çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamaların da önemli bir rolü
bulunmaktadır. Laswell (1960), kitle iletişim araçlarının işlevleri
içerisinde kültürel unsurların toplumda yer alan bireylere aktarılmasını vurgulamaktadır. Kültürel değerlerin, normların, kuralların ve alışkanlıkların aktarılmasında televizyon için üretilen kurmaca ve kurmaca olmayan yapımların önemli bir rolü
bulunmaktadır. Bu türdeki yapımlara içeriklerinde yer veren
televizyon kanallarının içerisinde kamusal yayıncılığa odaklananlar da bulunmaktadır. Bu kanallarda yüksek standartlarda
üretilen programların içeriğinde kültürel unsurların yeni kuşaklara aktarılmasının yanı sıra eğitim, bilgi aktarımı, haber
vermek ve eğlendirmek gibi amaçlar gözetilmektedir Özel kanallarla olan rekabet kamusal yayıncılık yapan kanalların içeriğine etkide bulunmakla birlikte yayın içeriğinde kaliteli yayınların izleyiciye aktarılmasına devam edilmektedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada ulusal kültürel unsurların korunması çerçevesinde kamusal yayıncılık anlayışıyla içeriğini
belirleyen Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından desteklenen televizyon filmlerine odaklanılmaktadır. TRT’nin 2014
yılında başlatmış olduğu Televizyon Filmleri Projesi’nde geleneksel değerler ve kültürel unsurların ön planda tutulduğu yapımları tüm ailenin birlikte izlemesi hedeflenmiştir. TRT’nin ele
alınan projesi çerçevesinde çekimi gerçekleştirilen 33 filmden
25’i gösterime sunulmuştur. Çalışmada bu filmlerden Son Kuşlar (Yapımcı: Bünyamin Duranoğlu, Yönetmen: Bedir Afşin,
2016), Ekisporter (Yapımcı: Sinan Sakarya, Yönetmen: Kamil
Aydın, 2016) ve Bir Sevda İşi (Yapımcı: Mustafa Ensari Dal, Volkan Atmaca, Yönetmen: Özkan Çelik, 2016) isimli yapımlar;
kullanılan dekor ve mekânlar, kostümler, gelenek-görenek-ritüeller, dini kodlar ve dilsel kodlar çerçevesinde kültürel öğeler
odak noktasına alınarak incelenmiştir.
bir görünüme kavuşmuştur. Bu teknolojilerin eğitim, tarım, tıp, yönetim, ticaret,
bankacılık ve ulaştırma gibi çok farklı alanlarda başarılı bir biçimde kullanıldığı
görülmektedir. BİT içerisinde telefon ve diğer telekomünikasyon ürünleri, World
Wide Web kaynaklı iletişim türleri, yazılım uygulamaları ve işletim sistemleri gibi
farklı teknolojik unsurlar yer almaktadır. Kullanımlarının sağladığı avantajların
içerisinde ekonomik olmaları, bilgi ve belgelerin hızlı ve kolayca paylaşımı, iş
birliği ve takım çalışmasını kolaylaştırması, e-eğitim, çok çeşitli gelişmiş iletişim
olanakları sağlamaları, etkileşim içermeleri ve farklı alanlarda kullanılabilmeleri
sayılabilir. BİT’in hayatın her alanında özellikle de COVID-19 salgınının tüm
dünyayı etkisine aldığı günümüzde yoğun bir biçimde kullanıldığı açıktır. Gündelik
yaşamın devamında önemli bir ihtiyaç unsuruna dönüşen BİT, mülteciler için temel
ihtiyaçları kadar yaşamsal bir önemdedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada BİT’in mülteciler için neden önemli olduğu
literatürde gerçekleştirilen araştırmalardan elde edilen bilgiler çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen BİT’in,
göçmenler ve mülteciler için sahip olduğu yaşamsal değer ele alınmaktadır. Literatür
taraması ile gerçekleştirilen çalışmada, BİT’in resmi hizmetlerden yararlanma
(devlet desteği, sağlık, iltica başvuruları vb…), iletişim kurmak, bilgi edinmek (yeni
geldikleri ülkede yeni bir yaşam kurabilmek için, sosyal yaşama entegre olmak için vb…), eğitim amacıyla ve ekonomik nedenler ile kullanıldığı görülmektedir.
İnsani yardımları organize eden kurumlar, internet ve mobil bağlantının arttırılması,
sahip olmayan kişilere ulaştırılması yönünde çabalamaktadırlar. Gerçekleştirilen
bu çalışmada BİT’in, farklı ülkelerdeki göçmenler ve mültecilerin yaşamlarında
ele alınan kullanım amaçları çerçevesinde büyük bir öneme sahip olduğu
özetlenmektedir.
Anahtar Kelimeler: BİT, Göçmen ve Mülteciler, Göçmen ve Mültecilerin BİT
Kullanımı, İnternet ve Mobil Bağlantı.
bir biçimde genel bir kapanma süreci yaşanmıştır. Bu süreçte eğitsel faaliyetler ilk
başta kesintiye uğrasa da hızlı bir biçimde yeni “normal”e uyum sağlamak adına
çevrimiçi ortama yönelim olmuştur. Eğitimin farklı kademelerindeki öğrencilerin
ve eğitmenlerin bir anda alışık olunan sınıf ortamındaki yüz yüze eğitimden
sanal ortama geçmek zorunda kalması farklı sorunları da gün yüzüne çıkartmıştır.
Bunların içerisinde; çözüm bekleyen alt yapı sorunları, eğitim için belirlenen sanal
ortamın kullanımına ilişkin sorunlar, eğitime erişime ilişkin yaşanan sıkıntılar,
eğitim materyallerinin sanal ortamda kullanımına uygun olmaması, öğrencilerin
ve öğretmenlerinin eğitim faaliyetini uzaktan gerçekleştirmeye alışık olmaması yer
almaktadır. Bu sorunların çözüme kavuşturulması, eğitim sistemlerinin hibrit bir
modeli kullanabilmesi açısından önem taşımaktadır.
Gerçekleştirilen bu çalışmada, yüksek lisans düzeyindeki öğrencilerin pandemi
nedeniyle çevrimiçi olarak gerçekleştirmek zorunda kaldıkları eğitim faaliyetlerini
nasıl deneyimledikleri üzerinde durulmaktadır. Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Sinema ve Televizyon Anabilim Dalında tezli yüksek lisans öğrencisi
olan ve 2020-2021 döneminde çevrimiçi olarak derslere katılan kişilerle nitel
veri toplama tekniklerinden odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Odak grup
görüşmesinde çalışmaya katılan 8 öğrenciye Covid 19’un etkisi, değişen eğitim
hayatları ve gelecek konusundaki düşünceleri üzerine sorular yöneltilmiştir. Elde
edilen veriler ile pandeminin öğrencilerin hayatı, eğitim süreçleri ve geleceğe ilişkin
planlamaları konusunda nasıl bir etkide bulunduğu değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: COVID-19 ve Eğitim, Uzaktan Eğitim, Çevrimiçi Eğitim
Platformları, Pandeminin Etkileri, Uzaktan Eğitim Deneyimi.
sürecin başlamasına yol açmıştır. Salgın, ekonomiden eğitime, sağlıktan
gündelik yaşamın pratiklerine kadar uzanan farklı alanlarda sürdürülen
işleyişlerde kökten değişimleri beraberinde getirmiştir. Salgının etkisi ülkelerin
sınırlarını aşarak küresel bir nitelik taşırken, ülkeler salgınla mücadele için
attıkları adımlarda birbirlerini desteklemeye çalışmışlardır. Ülkelerin
gelişmişlik seviyeleri krizle mücadelelerinin seyrini belirlerken, salgının hızını
kesmek için çeşitli önlemler ülkeler tarafından yürürlüğe girmiştir. Alınan
önlemler krizle başa çıkılması için farklı derecelerde kullanılmıştır. Bu
önlemlerin içerisinde ülke sınırlarının kapatılması, uluslararası uçuşların
askıya alınması, ülke içi seyahat kısıtlamaları, sokağa çıkma yasağı ve kamusal
alanlarda maske kullanım zorunluluğu yer almaktadır. Gündelik hayata
getirilen kısıtlamaların ekonomik alanda krize yol açmaması için de çeşitli
önlemler gündeme gelerek, özel sektöre maddi destek, şirketlere kredi
destekleri, ihtiyaç duyanlara maddi destek uygulanmıştır.
Pandeminin getirdiği olağan dışı koşulları atlatabilmek adına kapanma
önlemleri çerçevesinde, bireyler arasındaki iletişim ağırlıklı olarak elektronik
ortamda gerçekleştirilmiştir. Şirketlerin pandemi sürecinde çalışanlarını
uzaktan çalışmaya yöneltmeleri sonucunda ofis içerisinde genellikle yüz yüze
sürdürülen iletişim süreçleri iletişim teknolojileri aracılığıyla uzaktan
gerçekleşmek zorunda kalmıştır. Kurum içi iletişimin yanı sıra kurum dışında
diğer kurumlarla, müşterilerle, ortaklarla ve yatırımcılarla kurulan iletişimde
de benzer çözüm yollarına gidilmiştir. Bu çalışmada, koronavirüsün ortaya
çıkardığı kriz ortamında şirketlerin bu durumu aşmak adına iletişim açısından
gerçekleştirdikleri önemler ve yenilikler Türkiye’den ve dünyadan örnekler
çerçevesinde ele alınmaktadır.
dağıtıma ve gösterime kadar uzanan teknolojik ve ticari kurumların bulunduğu
oldukça geniş bir alana işaret etmektedir. Bu farklı şirket gruplarını kapsayan
alanda istihdam edilen kişilerin oranı hızlı bir biçimde artış göstermiştir. Dünya
genelinde baskın bir etkiye sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’nin film
endüstrisi genellikle Hollywood olarak ifade edilmekte olup, on dokuzuncu
yüzyılın sonuna uzanan en eski film endüstrilerinden bir tanesidir. Küresel
pazardaki hâkimiyetini yirminci yüzyılın başlarından itibaren ilan eden
Hollywood, gelir açısından da en büyük film endüstrisidir. Gelişiminin erken
dönemlerinden itibaren karşısına çıkan krizlerle baş etmesini bilen bu sektör,
küresel ekonomiyi derinden etkileyen bir kriz ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Koronavirüs, Çin’den başlayarak tüm dünyaya yayıldığında insanların yaşam
tarzında kökten değişimler meydana gelmiştir. Alınan önlemler sonucunda
ülkeler uzun süreli kapanma tedbirlerini uygulamışlardır. Bunun sonucunda da
işyerleri, okullar ve eğlence mekanları kapanmıştır. Uzaktan çalışma ve eğitim
salgının gölgesindeki yaşamların ayrılmaz bir parçası haline gelirken, eğlence
endüstrisinin önemli bir parçası olan film endüstrisi kapanma tedbirlerinden
büyük darbe almıştır. Filmlerin yapımı, dağıtımı ve gösterimi salgının
uygulamaya zorladığı tedbirlerin alınması sonucunda sekteye uğramıştır.
Kalabalık ekiplerin bir arada çalışarak ürettikleri filmlerin setlerinde çalışmaya
ara verilmek zorunda kalınmıştır. Ayrıca bu filmlerin sinemalarda bir arada
izlenmesi de salgın nedeniyle risk oluşturduğundan, gösterimlere ara
verilmiştir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada, film endüstrisinin pandeminin ortaya
çıkardığı krizden çıkış için geliştirdiği yenilikçi stratejiler üzerinde
durulmaktadır. Setlerdeki çalışma ortamını düzenleyen güvenlik protokolleri,
video hizmeti veren çevrimiçi platformların film gösterimleri için kullanılması,
filmlerin gösterim zamanlamasında yapılan değişiklikler, sinema salonlarında
gerçekleştirilen fiziksel ve teknik düzenlemeler krize karşı geliştirilen
uygulamaların içerisinde yer almaktadır. Setlerde uygulanan güvenlik protokolleri, çalışma ortamlarının sağlık açısından çalışmaya uygun yerler
olmasını sağlamıştır. İnsanların evlerinden çıkamadıkları dönemde eğlenmeye,
boş zamanlarını değerlendirmeye ve gündelik hayatın gerçeklerinden kaçmaya
duydukları ihtiyacı karşılamak amacıyla, dijital ortamların sağladığı içeriklere
sektör tarafından ağırlık verilmiştir. Sinema salonlarının kapalı olduğu ve film
çekimlerinin durma noktasına geldiği dönemde isteğe bağlı video hizmeti veren
çevrimiçi platformlar öne çıkmıştır. Hollywood’daki yapım şirketlerinin içerik
sağlayan dijital platformları değerlendirmelerinin yanı sıra, gösterime girecek
olan filmlerin tarihlerini ötelemek, çevrimiçi akış hizmeti sunan ortamlarla eş
zamanlı olarak filmleri gösterime sokmak gibi uygulamalara yöneldikleri
gözlenmektedir. Sinema salonları da pandemide ayakta kalabilmek için fiziksel
olarak daha fazla konfor sağlamanın yanı sıra sanal gerçeklik gibi filmi sinema
salonunda izlemenin benzersiz bir deneyim olması için adımlar atmaktadırlar.
görüşleri, deneyimleri ve yaşam biçimlerini sergilemek açısından önem taşımaktadır. Medya
içeriği üzerine gerçekleştirilen çalışmalar, kadınların temsilinde sıklıkla anne, eş, ev hanımı,
model gibi kalıplaşmış rollere başvurulduğunu göstermektedir. Kadınların ve erkeklerin
temsilinde kadınların cinsiyet rollerine yaslanan klişeler çerçevesinde ve cinsiyet özelliklerine
vurgu yapılarak ele alınması; erkeklerin ise etken, güçlü ve zeki gibi olumlu özelliklere vurgu
yapılarak temsil edilmesi eşitsiz bir toplumsal cinsiyetçi bakış açısının tekrar edilmesini
beraberinde getirmektedir. Kadınların yalnızca medyada temsilinde değil, medyanın farklı
pozisyonlarında istihdamı açısından da iyileştirmeler gerektiği araştırmalar tarafından ortaya
konulmuştur.
Kadınların medyadan dışlanmalarının ve stereotipleştirilmelerinin geçmişi oldukça eskilere
dayanmakta ve eşit temsil mücadelesi toplumsal hayatta verilen eşitlik talepleriyle kol kola
ilerlemektedir. Kadınların verdiği bu mücadelede düşüncelerini daha özgürce ifade
edebilmeleri için kendi dergilerini, gazetelerini ve yayınevlerini kurmak konusunda
gelişmeler yaşanmıştır. Temsil sorunlarının üstesinden gelmek amacıyla alternatiflerin
arayışında olan kadınların medyada temsilleri incelenirken araştırmacıların farklı medya
türlerine odaklandığı görülmektedir.
Gerçekleştirilen bu çalışmada araştırma yöntemi olarak literatür taraması gerçekleştirilmiş
olup, kadınların farklı medya türlerinde temsil edilirken yaşadıkları problemlerin neler
olduğunun ortaya konulması amaçlanmıştır. Spor ve politika haberlerinde, başarılarıyla
medya içeriğinde yer almalarında, dizilerde, filmlerde ve reklamlarda kadınların temsili
incelenmiştir. Literatürdeki kaynaklar kadınların medya içeriğinde yer alırken görmezden
gelinmeye, marjinalleştirilmeye ve hedeflerinin önemsizleştirilmesine ilişkin örneklerin
küresel ölçekte var olduğunu göstermektedir. Medyanın bu tutumuna ilişkin yöneltilen
eleştiriler olumlu adımların atılması için büyük önem taşımaktadır.
Anahtar sözcükler: Kadın, medya, temsil, başarılı kadın, dizilerde temsil, filmlerde temsil,
reklamlarda temsil, toplumsal cinsiyet.
görülmektedir. Medyaya maruz kalmaları doğdukları andan itibaren gerçekleşmekte ve
hayatlarının akışında medya kullanımı katlanarak artmaktadır. Evde, okul yolunda,
yolculukta, tatilde, okulda ilgili dersler çerçevesinde çocuklar medya içeriğini
tüketmektedirler. Çocuklar kendi seçimleriyle birinci elden ya da çevrelerindeki insanlar
medya içeriğini kullandıkları için pasif tüketiciler olarak medyaya maruz kalmaktadırlar.
Çocukların da yetişkinlerin bu ortamları kullanımlarında sergiledikleri gibi farklı amaçlar
çerçevesinde medya ortamlarını kullanmayı tercih ettikleri görülmektedir. Bunların içerisinde;
eğlenmek, öğrenmek, diğerleriyle etkileşime girmek, boş zaman geçirmek yer almaktadır.
Çocuklar bu amaçları farklı medya ortamlarında gerçekleştirmektedir. En yaygın kullanılanı
televizyon olmakla birlikte, sinema, yeni medya ortamları da sıklıkla tercih edilmektedir.
Medyanın farklı araçları, sahip oldukları içerikle çocukları cezbederken kuramcılar bunların
kullanımının çocukların üzerindeki etkilerine dikkatleri çekmektedir. Çocukların gelişimleri,
davranışları ve öğrenmeleri üzerinde medyanın etkileri araştırmacılar tarafından
değerlendirilmektedir. Psikoloji ve iletişim alanındaki kuramcılar çocukların medyayı nasıl
kullandıkları ve bu kullanımlardan nasıl etkilendiklerini açıklamak üzere çalışmalar
gerçekleştirmektedirler. Bu çalışmada, çocukların medya kullanımına ilişkin geliştirilen
kuramsal yaklaşımların neler oldukları ve hangi konuları açıklamaya odaklandıkları üzerinde
durulmaktadır. Konuya açıklık getirmek üzere yöntem olarak literatür taraması
gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bilgiler çerçevesinde öğrenme ve bilginin işlenmesi üzerine
teorik yaklaşımlar; yetiştirme teorisi; parasosyal etkileşim ve ilişki; kullanımlar ve doyumlar
teorisi üzerinde durulmaktadır. Bu teorik yaklaşımlar çocukların medya ortamlarından nasıl
etkilendikleri, bunları nasıl kullandıklarını ve hangi amaçlar çerçevesinde bu ortamları
kullanmaya yöneldiklerini açıklamak açısından yol göstericidirler.
Anahtar sözcükler: Çocuk, medya, kuramsal yaklaşımlar, sosyal bilişsel teori, parasosyal
etkileşimler, yetiştirme teorisi, kullanımlar ve doyumlar teorisi,
çeşitlenmesini sağlayan önemli etkenlerdendir. Kameranın
hafifletilmesi ve senkronize ses kaydına ilişkin sorunların çözülmesi
belgesel sinemacılara konu seçimi açısından büyük bir özgürlük
tanımıştır. Konularına yaklaşımları açısından yeni bir yaklaşımı temsil
eden belgesel yapımlar Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa ve
İngiltere gibi ülkelerde ortaya konulmaya başlanmıştır. Özgür sinema
(free cinema), candid eye, sinema gerçek (cinema verité) ve doğrudan
sinema (direct cinema) gibi isimlerle anılan bu belgesel yapım tarzı
1960’lı yıllara kadar ortaya konulan filmlerden, kameranın konusunu
özgürce takip etmesi; yönetmenin benimsediği gözlemci ya da katalizör
rolleriyle ayrılmaktadır.
Doğrudan sinemayı, Barsam (1973)’ın vurguladığı gibi yeni bir
sinematik realizme duyulan istek ve bunu yeni getirebilmek için
geliştirilen ekipman ile ilişkilendirmek mümkündür. Doğrudan
sinemacılar her ne kadar seçtikleri konularına yaklaşım açısından
değerlendirildiklerinde farklılıklar ortaya koysalar da hafif ekipmanları
ile gerçekliği kaydetmek ve sonrasında da tekrar sunmak
amacındadırlar. Olaylar olurken çekmeye çalışan belgeselciler
seyircilerinde orada bulunuyormuş hissi yaratmak konusunda
etkilidirler.
Çekim ekipmanına ilişkin yapılan çalışmalar tatmin edici sonuçlar
verdiğinde Amerikalı belgeselciler tarafından doğrudan sinemanın
örneği pek çok yapım ortaya konulmuştur. Albert Maysles 1964 yılında bu belgesel türünü diğerlerinden ayırt etmek amacıyla doğrudan sinema
olarak isimlendirmiştir (Verano, 2016: 153). Doğrudan belgesel
alanında 1960’ların ilk yıllarında öncü olarak adlandırılabilecek
çalışmalar ortaya koymuş olan Albert Maysles ile kardeşi David
Maysles, türün gelişiminde Robert Drew, Ricky Leacock ve D.A.
Pennebaker gibi doğrudan belgeselcilerle hayatın akışına kapılarak,
seyredenler için gerçekliğin doğrudan doğruya algılanmasını
sağlayacak çekimler gerçekleştirmişlerdir.
örneklerinin verilmeye başlandığı zaman dilimine kadar gitmektedir. Alandaki
yönetmenler, eleştirmenler, kuramcılar ve araştırmacıların gerçekleştirdiği
çalışmaların, belgesel yapımların tarihsel gelişimini, anlatım unsurlarını ve kuramsal
özelliklerini anlamakta katkısı son derece önemlidir. Belgesel filmin İngiltere’de
gelişiminin öncülüğünü yapan John Grierson, 8 Şubat 1926 yılında New York
Sun’da Amerikalı belgesel yönetmeni Robert J. Flaherty’nin Moana (1926) isimli
belgeseli üzerine yazdığı değerlendirmede “belgesel değeri” ifadesini kullanarak
alandaki tartışmaları biçimlendirmiştir (Hardy, 1979, s.145). Araştırmacılar,
belgesel kavramını İngilizce’de ilk defa kullanan kişi olarak Grierson’ı işaret
etmektedir. Belgeselin ne olduğu ve ilkeleri üzerine değerlendirmede bulunan
Grierson, belgesel filmleri diğerlerinden ayırt edebilmek için çeşitli saptamalarda
bulunmaktadır (Hardy, 1979, s.37). Dziga Vertov da Sovyetler Birliği’nde belgesel
filmlerin çekimi üzerinde çalışırken bir yandan da kuramsal açıdan belgesel filmlerin
kurmaca olan yapımlardan ayrılan yönlerini ortaya koymak için teorik bir çerçeve
oluşturmaktadır.
Belgesel sinema alanında; sinemanın başlangıcından günümüze anlatım dili,
türsel çeşitlilik ve teknolojik gelişmelerle konusunu ele alış biçimleri değişim
geçirirken kuramsal açıdan üzerinde durulan konularda da çeşitlenme yaşanmıştır.
Kavramsal açıklamalar ve yapımların sahip olması gereken özellikler üzerinde
gerçekleştirilen tartışmalara, farklı yapım örneklerinin çoğalması ile bunların
anlatım dilini inceleyen ve türlerini değerlendiren çalışmalar eşlik etmiştir.
Kamera teknolojisindeki gelişmeler sonucunda 1950’li ve 1960’lı yıllarda ortaya
konulan doğrudan sinema tarzında belgesel film türleriyle etik konusuna ilişkin
gerçekleştirilen tartışmaların belgesel alanında yer almaya başladığı görülmektedir.
Günümüze doğru dijital teknolojilerin daha fazla yapım öncesi, yapım ve dağıtım
alanlarında kullanımıyla farklı anlatım tarzlarının ortaya konulması bu örneklerin
değerlendirilmesi ve belgesel film alanındaki yerleri üzerinde çalışmalara artan
ilgiliyi beraberinde getirmiştir.
Belgesel film üzerine gerçekleştirilen çalışmaların içerisinde sinema ve televizyon
alanında eğitim veren okullarda lisans üstü eğitim alan kişilerin tamamladığı tezler de yer almaktadır. Tezler, güncel konuların ele alınması, yeni belgesel film örneklerine
odaklanılması, literatürün değerlendirilmesi ve yönetmenlerin anlatım dilinin analiz
edilmesi sayesinde belgesel araştırmalarına büyük bir katkıda bulunabilmektedirler.
Gerçekleştirilen bu çalışmada, Türkiye’de belgesel üzerine yazılmış olan doktora
tez çalışmaları konu, yöntem, tamamlandığı yıl, yazıldığı okul açısından doküman
analizi kullanılarak incelenmiştir. Toplamda 25 tane olan doktora tezinin detaylı
bir biçimde analiz edilebilmesi için tematik analiz ve içerik analizi kullanılmıştır.
Tezlerin ele aldığı konulardan belirlenen temalar şunlardır: Belgeselde temsil,
gerçeklik, belgeselin gelişimi, belgeselde film dili, TRT, belgesel türü, dijitalleşme
ve festivaller. Ayrıca tezlerin, kullanılan yöntem, tamamlandığı yıl, yazıldığı okul
gibi kategoriler çerçevesinde içerikleri analiz edilmiştir.
ve birbirlerinden beslenen iki daldır. Sinema ilk örneklerini
verdiği dönemden itibaren edebiyattan beslenmiş ve edebi eserler sinemaya kaynak açısından çok zengin bir alan sağlamıştır.
Sinema ve edebiyat arasındaki ilişkide önemli bir köprü sağlayan uyarlamalara bakıldığında, esin kaynağı olarak romanlardan şiirlere, tiyatro oyunlarından operalara, resimlerden şarkılara, masallara kadar farklı türlerdeki eserlerin hikâyelerinden
yararlanıldığı görülmektedir. Özellikle son dönemlerde sinema
perdesinde animasyon filmlerden kurmaca filmlere kadar uyarlamaları görülen çocuk edebiyatının ürünleri ön plana çıkmaktadır. Bu hikâyeler hayal dünyasının sınırsızlığından rak oluşturulmuş ve özellikle fantastik filmlere kaynaklık etmişlerdir.
Lewis Carroll takma adını kullanan Charles Lutwidge
Dodgson tarafından yazılan Alice Harikalar Diyarında (Alice in
Wonderland, 1865), çocuk edebiyatının önemli eserlerinden birisi olup, sinema perdesine defalarca uyarlaması yapılmıştır.
Farklı yaş gruplarına hitap eden özelliklere sahip olan bu eser
çeşitli dönemlerde farklı ülkelerde, yönetmenler tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
Gerçekleştirilen bu çalışmada, Alice Harikalar Diyarında’nın
1903 ve 2010 yılları arasında çekilen sekiz tane filmi incelenmiştir. Bu filmleri tespit edebilmek için IMDb’nin sitesinde “Alice”
ve “Wonderland” anahtar kelimeleri ile film kategorisinde 2017
yılında gerçekleştirilen tarama sonucunda 340 filme ulaşılmıştır. Bu evrenden çalışmanın örneklemini oluşturmak için, amaçlı örnekleme yöntemlerinden bir tanesi olan maksimum çeşitlilik örneklemesinden yararlanılarak seçim yapılmıştır. Şimşek ve
Yıldırım (2000) maksimum çeşitlilik örneklemesinde çalışılan
konuya ilişkin maksimum çeşitliliğin sağlanmaya çalışıldığını
vurgulamaktadır. Bu sayede de elde edilecek sonuçlar, verilerin
analizi için oldukça zengin bir nitelik taşımaktadır.
Çalışmada Lewis Carroll’ın birinci kitabı Alice Harikalar Diyarında’dan uyarlananlar, sinemada gösterilmek için çekilenler;
farklı yönetmenlere, farklı ülkelere, farklı izler kitlelere yönelik
olanlar; sessiz-sesli, siyah beyaz-renkli, klasik anlatı yapısında ve
deneysel gibi farklı özelliklerde olanlar; İngilizce dilinde veya
Türkçe altyazılı olanlar; ulaşılabilir düzeyde olanlar ve mümkün
mertebe onar yıllık periyodlar içerisinde çekilmiş olan uyarlamalar gibi farklı özelliklere sahip filmlerden bir örneklem oluşturulmuştur. Araştırmaya dâhil edilen filmler: Alice Harikalar Diyarında (Alice in Wonderland, Cecil M. Hepworth ve Percy Stow,
1903), Alice Harikalar Diyarında (Alice in Wonderland, W. W.
Young, 1915), Alice Harikalar Diyarında (Alice in Wonderland, BudPollard, 1931), Alice Harikalar Diyarında (Alice in Wonderland, Dallas Bower, 1949), Alice’in Harikalar Diyarındaki Maceraları (Alice’s
Adventures in Wonderland, William Sterling, 1972), Alice (Neco z
Alenky, Jan Svankmajer 1988), Malice Harikalar Diyarında (Malice
in Wonderland, Simon Fellows, 2009), Alice Harikalar Diyarında’dır
(Alice in Wonderland, Tim Burton, 2010). Bu filmler; karakter, mekân-dekor, kıyafet-kostüm özellikleri ve sinematogafik öğeler
açısından detaylı bir biçimde analiz edilmiştir.
bir merkez olarak algılanmanın yanı sıra, belirli türdeki filmler için gösterim
ve dağıtım platformu olarak ifade edilebilir. Çevrimdışı olarak gerçekleştirilen film festivalleri film yapımcıları, yönetmenler, oyuncular, yerel işletmeler,
sponsorlar ve daha fazlası arasındaki ticari etkileşimleri geliştirme ve yeni
ilişkilerin kurulmasına zemin hazırlama gibi avantajlara sahiptir. Bu festivallerin çatısı altında gerçekleştirilen dijital platformlardan yararlanmaya yönelik çeşitli girişimler de bulunmaktadır. Çevrimiçi girişimler festivallerin geleceğine ilişkin deneysel nitelik taşımalarının yanı sıra tamamen çevrimiçi olarak gerçekleştirilen film festivallerinin varlığına dikkatleri çekmektedir.
Çevrimiçi film festivalleri tek bir formata sahip olmayan, hedefleri, kurulumları ve sahip oldukları özelliklerle birbirinden ayrılan web sitelerini içermektedir. Çevrimiçi olarak festivallerin gerçekleşmesi durumunda çevrimdışı
olanların yerine getirdiği unsurları sınırlı bir biçimde karşıladıkları görülmektedir. Bunların içerisinde belirlenmiş bir zaman aralığında filmlerin izlenebilmesi ve ödüller yer almaktadır. Bu türdeki platformlar internetin sahip
olduğu potansiyel sayesinde ana akım dolaşım olanağına sahip olmayan filmler için dağıtım işlevini yerine getirmektedir. Çevrimiçi film festivallerinin sahip olduğu sanal konum uluslararası bir program oluşturma kolaylığını artırırken, web filmlerini ve diğer dijital olarak üretilen içeriği göstermek için
çevrimiçi film festivalleri oluşturmak en büyük motivasyon olmuştur.
Gerçekleştirilen bu çalışmada Omeleto, Top Shorts ve TMFF-The Monthly
Film Festival gibi uluslararası çevrimiçi film festivalleri, literatür taraması yapılarak ve web sitelerindeki bilgiler incelenerek değerlendirilmektedir. Bu
festivallerin özelliklerinden yola çıkarak çevrimiçi festivallerin sağladığı
avantajların ortaya konulması amaçlanmakta ve film endüstrisi açısından sahip oldukları potansiyel üzerine incelemede bulunulmaktadır. Bu potansiyel
hem film endüstrisinde hem de çevrimdışı olarak gerçekleştirilen film festivallerinde yaşanacak olası dönüşümlere ilişkin işaretler taşımaktadır.
The aim of this study is; the transformation of the docu-drama, historical development and the characteristics of the construction is to put forward in the framework of Turkish Radio and Television Corporation (TRT). TRT is a broadcasting institution with public broadcasting approach, to educate and to inform the public. In the framework of these objectives the institution has been created and shaped its programs. In this study, the docu- drama productions that are broadcasted in TRT are presented.
With this research, it is aimed to include the examples made in Turkey in the field of conceptual discussions of documentary dramas. Document analysis was used as a method in order to fulfill the objectives of the study. Within the framework of the study, the archives of Turkish Radio and Television Corporation were scanned. As a result of this survey, written and visual documents were examined. This review provides an introduction to the examples of documentary drama and their characteristics.
Keywords: Documentary, docu-drama, hybrid species, TRT, document analysis.
In local media channels, authenticity and autonomy seem to be at the forefront. In addition to the support of local capital, local media are kept at the forefront in the local media, which is supported by the contributions of various independent initiatives. The events that directly concern the people of the region are covered in the news; their lives and perspectives are becoming the key elements in shaping the content of the news. Local channels discuss the news about the community in the community or the events in the neighboring regions, useful information, the features of public services, the sources of the people living in the region, the events taking place in their lives.
In this study, the news production process of three local TV channels broadcasting in Ordu and the factors affecting this process are revealed. The realization of this objective is important to understand the construction stages of the local news in the province of Ordu as well as to understand the operational dynamics of the news media at the local level by taking into consideration the globalized media practices. In this study, semi-structured interviews were conducted and the information provided by news directors responsible for the news production process in local television channels provides an insight into the process.
Keywords: Local media, television channels, news production, Ordu television channels, semi-structured interview.
günümüze kadar devam eden yakın bir ilişki içerisindedir. Bu ilişkide hatırlatma, merak ve toplumsal belleğin şekillendirilmesi önemli bir yer tutmaktadır. Sinema hikâyelerin oluşturulmasında tarihe bir kaynak olarak başvurabilmektedir. Sinema, tarihi olayların yeninden canlandırılmasında, günümüz ve gelecekteki nesillere aktarılmasında aracı olmaktadır. Sinema ve tarih arasındaki ilişki kurmaca olan filmlerde yaratıcı unsurların devreye girmesiyle tarihi gerçeklerden uzaklaşırken; belgesel filmlerde tarihi konular gerçekte var olduğu haline yakın bir biçimde temsil edilmeye çalışılmaktadır.
Sinemanın tarihsel sürecinde kurmaca alanında konusunu tarihten alan filmler üzerine farklı araştırmacılar tarafından çeşitli araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmalarda ele alınan filmler sahip oldukları ortak özellikler çerçevesinde türsel gruplara ayrılarak incelenmiştir. Bu incelemeler filmlerin daha detaylı bir biçimde ele alınmasını sağlarken aynı zamanda farklı filmler arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların ortaya çıkması açısından önem taşımaktadırlar.
Gerçekleştirilen bu çalışmada 2010-2018 arasında gösterime giren ve konusunu tarihten alan Türk filmlerine odaklanılmaktadır. Çalışmanın amacı, bu yapımların tarihi filmler üzerine türsel çalışmalar gerçekleştiren araştırmacılardan bir tanesi olan Robert Burgoyne'nin belirlediği türsel özelliklere göre değerlendirmektir. Burgoyne (2008) The Hollywood Historical Film başlıklı kitabında tarihi filmleri; savaş filmi, epik film, biyografik film, meta-tarih film ve lokal tarihi film olmak üzere beş başlık altında sınıflandırmaktadır. Çalışmanın evrenini konusunu tarihten alan tüm Türk filmleri oluştururken, örneklemine 2010-2018 yılları arasında gösterime giren filmler girmektedir. Gerçekleştirilen bu çalışma sonucunda gösterime giren 26 tarih konulu Türk filminden 16 tanesinin savaş filmi, 3 tanesinin epik film, 5 tanesinin biyografik film, 2 tanesinin meta tarih film ve 3 tanesinin lokal tarih film olduğu tespit edilmiştir.