Papers by Mustafa Ekmekci
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2023
Being one of the most important ancient cities, Aizanoi in Kütayha’s Çavdarhisar town is settled ... more Being one of the most important ancient cities, Aizanoi in Kütayha’s Çavdarhisar town is settled continuously by Turkish tribes from the 13th century onwards. As well as ancient building remains, buildings belonging to the Turkish-Islamic period can be seen in Çavdarhisar, and it is known that there are civil architectural works that preserve their original state. Some examples of these buildings are granaries.
In Çavdarhisar, where the continental climate is dominant, almost all the agricultural production consists of grain products. The surplus of cereals such as barley, wheat and chickpeas or the seeds for the next year were stored in these granaries. Built with only wooden material using “çantı” technique (joint notched, also known as dog’s neck cornered), the granaries were placed on simple foundation walls or stone blocks and elevated from floor level to cut their contact with the ground. Built in available places on house yards without any concerns about direction, it is not known when and by whom these granaries were built.
Although many granaries in Çavdarhisar are known to be demolished, undone, or even sold to other cities; there are still some examples that preserve their original state. In this study, a total of eighteen granaries located in four neighborhoods of Çavdarhisar’s old settlement will be introduced., By discussing the common features and differences of similar examples in Anatolia, the place and importance of Çavdarhisar granaries, which are a concrete example of traditional architecture place and importance in Turkish art were emphasized.
Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesindeki antik dönemin önemli şehirlerinden Aizanoi, 13. yüzyıldan itibaren kesintisiz olarak Türk boyları tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Günümüzde antik dönem yapı kalıntılarının yanı sıra Türk-İslâm dönemine ait eserlerin de görülebildiği Çavdarhisar’da, özgün durumlarını koruyan sivil mimari eserlerin varlığı bilinmektedir. Eserler arasındaki örneklerden biri de tahıl ambarlarıdır.
Karasal iklimin hakim olduğu Çavdarhisar’da tarımsal üretimin neredeyse tamamını tahıl ürünleri oluşturmaktadır. Arpa, buğday ve nohut gibi hububatların üretim fazlası veya bir sonraki senenin tohumları bu tahıl ambarlarında muhafaza edilmiştir. Tamamen ahşap malzemeyle, çantı tekniğiyle oluşturulan ambarlar basit temel duvarları veya taş bloklar üzerine konumlandırılarak yer ile irtibatı kesilerek zeminden yükseltilmiştir. Herhangi bir yön kaygısı güdülmeden evlerin avlusundaki müsait bir noktaya yerleştirilen ambarların ne zaman ve kim tarafından inşa edildikleri ise bilinmemektedir.
Çavdarhisar’daki ambarların birçoğunun yıkılmış, sökülmüş, hatta başka bir şehre satılmış olduğu tespit edilmesine rağmen özgün durumlarını koruyan örnekler de bulunmaktadır. Bu çalışmada, Çavdarhisar’ın eski yerleşim yerindeki mahallelerden toplam on sekiz ambar tanıtılmıştır. Geleneksel mimarinin somut örneği konumundaki Çavdarhisar tahıl ambarlarının, Anadolu’daki benzer örneklerle ortak ve farklı yönleri üzerinde durularak Türk sanatı içerisindeki yeri ve önemi vurgulanmıştır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Muğla’nın Yatağan ilçesinin kuzeydoğusunda yer alan Yeşilbağcılar beldesi, Lagina Kutsal alanı il... more Muğla’nın Yatağan ilçesinin kuzeydoğusunda yer alan Yeşilbağcılar beldesi, Lagina Kutsal alanı ile Stratonikeia antik kenti arasında bulunan bir yerleşmedir. Yatağan’ın bulunduğu bölge zengin kömür rezervlerine sahip olduğundan, ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan termik santral kömür havzasında yer alır. Kömür alınması nedeni ile bir kısmı kalkacak olan Yeşilbağcılar yerleşmesinin sivil mimarlık örnekleri incelenmiştir. Ele alınan 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başlarına tarihlenen 31 örnekten çıkan sonuçlar değerlendirilmiştir.Yeşilbağcılar town is a settlement located in the northeast of Yatagan, Muğla. It is also situated between Lagina holy area and Stratonikeia antique city. As this area has rich coal reserves, fossil fuel power station which was built for the purpose of meeting energy necessity of the country is located in this coal basin. Civil architecture examples of Yeşilbağcılar settlement, some parts of which will be evacuated due to the deduction of coal,...
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Emirdağ Araştırmaları, 2022
Located in the northeast of Afyonkarahisar, Emirdağ has been used as a settlement by Turkish trib... more Located in the northeast of Afyonkarahisar, Emirdağ has been used as a settlement by Turkish tribes and clans beginning in the XI. century. Brought under the Seljuk rule by Emir Afşin in 1068, Emirdağ’s geographical and administrative borders during the Ottoman rule changed time to time as well as its name, had been called different names like Nevahi-i Barçınlı, Hanbarçınlı and Musluca. With the Vilayet Law in 1868, its name has changed to Aziziye and in 1932 the district was named Emirdağ.
It became necessary for Ottoman government to build new public buildings because of new institutions and modern schools created to strengthen the central authority during the accelerating reformation movements of XIX. century. To achieve this; public buildings that have no earlier examples in Ottoman architecture, have Western origins, yet suitable to Ottoman architecture were constructed. Some rural examples of this stage, Emirdağ İnkılap Ortaokulu (middle school), Davulga Eski Mektep and Bademli İlkokulu (first school) constitute the main focus of this study. In addition to their modern use; architecture, plan and ornamentation of these buildings were studied and these buildings are introduced. Davulga Eski Mektep and Bademli İlkokulu buildings which were unpublished before are introduced to literature for the first time in detail. Besides, new findings about İnkılap Ortaokulu obtained from archives, which were not referred before, resulted in new suggestion for its construction date and attribute, thus these new findings are introduced to Turkish art history literature. Moreover, and epigraph discovered during the field study is archived to prevent its loss and is included in this study.
Keywords: Ottoman, Emirdağ, Davulga, Bademli, Public buildings
/
Afyonkarahisar’ın kuzeydoğusunda yer alan Emirdağ ve çevresi, XI. yüzyıldan itibaren Türk aşiret ve boyları tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. 1068 yılında Emir Afşin tarafından Selçuklu egemenliğine giren Emirdağ; Osmanlı döneminde, coğrafi ve idari sınırları zaman zaman değişen Nevahi-i Barçınlı, Hanbarçınlı, Musluca gibi isimlerle anılmıştır. Vilayetler kanunnamesiyle 1868 de adı Aziziye olarak değiştirilmiş ve 1932 yılında Emirdağ adı verilene kadar bu isimle anılmıştır.
Osmanlı’nın XIX. yüzyılda hız kazanan reform hareketleri içerisinde, merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla oluşturulan devletin yeni kurumları ile eğitim-öğretim alanındaki modern okulların varlığı, beraberinde bu kurumlar için yeni binaların inşa edilmesini de zorunlu kılmıştır. Bu sebeple daha önce Osmanlı mimarisinde örneği olmayan, batı kökenli, fakat Osmanlı mimari geleneklerine uygun kamu binaları Osmanlı sınırları içerisinde inşa edilmeye başlanmıştır. Bu sürecin taşradaki örneklerinden Emirdağ İnkılâp Ortaokulu, Davulga Eski Mektep ve Bademli İlkokulu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Günümüzdeki işlevlerinin yanı sıra mimari, plan ve süsleme özellikleri üzerinde durularak eserlerin tanıtımı yapılmıştır. Daha önce herhangi bir yayına konu olmayan Davulga Eski Mektep ve Bademli İlkokulu binaları ise ilk kez bu çalışmada detaylı olarak ele alınmıştır. Bunun yanında İnkılâp Ortaokulu binasıyla ilgili arşiv belgeleri ışığında önceki çalışmalarda değinilmeyen noktalara değinilerek, yapının inşa tarihi ve niteliği hakkında yeni bulgular elde edilmiş, Türk Sanat Tarihi literatürüne kazandırılması sağlanmıştır. Bunun yanında saha çalışması sırasında fark edilen bir yazıtın, kaybolmasını önlemek amacıyla gerekli arşivleme işlemleri yapılarak çalışmaya dahil edilmiştir.
Anahtar Kelime: Osmanlı, Emirdağ, Davulga, Bademli, Kamu Binası
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sanat Tarihi Dergisi, 2017
Pamukkale Universitesi Fen – Edebiyat Fakultesi’nin Tarih ve Sanat Tarihi bolumlerinde gorev yapa... more Pamukkale Universitesi Fen – Edebiyat Fakultesi’nin Tarih ve Sanat Tarihi bolumlerinde gorev yapan Mustafa Beyazit ile Yasemin Beyazit tarafindan hazirlanmis olan "Denizli Dedigi Tekkesi" adli eserin genel inceleme ve tanitimi yapilmakadir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Dr. Nevzat Gündağ'a Vefa Tarih, Kültür ve Sanat Yazıları, 2021
It can be seen that while the mosque reflects the courtyard-prayer area conjunction -used since t... more It can be seen that while the mosque reflects the courtyard-prayer area conjunction -used since the 15th century- as a general plan scheme, it doesn’t abide by the architectural tradition in the sense of portals. Among the reasons for this situation, the effects of Western-originated art styles on Ottoman architecture especially in the 18th century can be counted. At the beginning of the century, this interaction was perceived in ornaments and continued with abandoning the classical form and style from the middle of the century. Portals had also been affected by this change and were built with a more embellished approach instead of the traditional portal scheme with the main niche. The impact of this change which started in the Nuruosmaniye Mosque completed eight years before the Laleli Mosque, on Laleli Mosque constitutes the main subject of this study.
Genel plân şeması açısından Osmanlı mimarisinde 15. yüzyıldan beri uygulanan avlu-harim bileşimini yansıtan caminin, taçkapılar bağlamında bu mimari geleneğe bağlı kalmadığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında Batı menşeli sanat akımlarının, özellikle 18. yüzyılda Osmanlı mimarisindeki tesirleri gösterilebilir. Yüzyılın başlarında bezeme bağlamında hissedilen bu etkileşim, yüzyılın ortalarından itibaren klasik form ve biçemin terk edilmeye başlamasıyla devam etmiştir. Bu değişimden taçkapılar da etkilenmiş, geleneksel taçkapı şemasındaki ana niş unsuru yerine daha bezemeci yaklaşımın ağır bastığı düzenlemeler ortaya konmuştur. Laleli Camisi’nden sekiz sene önce tamamlanan Nuruosmaniye Camisi’nin taçkapılarında başlayan bu değişimin, Laleli Camisi taçkapılarına tesiri çalışmanın asıl konusunu oluşturmaktadır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sanat Tarihi Dergisi, 2021
Nuruosmaniye Mosque, which was beginning to be built by the order of Sultan Mahmud I’s order and ... more Nuruosmaniye Mosque, which was beginning to be built by the order of Sultan Mahmud I’s order and completed after his death by his brother Sultan Osman III, is the most important building of Ottoman Westernization Period architecture. Architects of the complex, which includes a mosque, a sultan’s pavilion, a madrasa, a library, a tomb, a sebil, a fountain, an imaret, and shops, are Mustafa Agha and his aide Simeon Kalfa. The mosque has a planning scheme formed by the square-planned prayer area covered with a single dome, the polygonal mihrab projection on the south wall, and the semi-oval courtyard to the north. The traditional scheme imposed on the main body of the mosque and the Baroque effect on the mihrab and courtyard wall; make the mosque an example that shows traditional and westerner applications together. Nuruosmaniye Mosque is a transition era example that started moving away from classical lines of Ottoman architectural tradition yet abide by classical norms. The architectural design of the praying area consists of a square planned section covered by a single dome carried by four great arches that had been seen in Ottoman architecture before. Moreover, the implementation of merging the praying zone with the courtyard since the 15th century shows that settlement principles were maintained. From this aspect, while the mosque continues to reflect the traditional architecture, the semi-elliptical planned courtyard of the mosque is the first concrete example of how art movements originated in the West from the first quarter of the 18th century onwards affected mosque plans. The semi-elliptical form of the courtyard that reminds the elliptical implementations of the Baroque era has been related to the Baroque style in Europe. A similar situation was observed on the portals of the mosque in which traditional and western practices are used together. While portals reflect the traditional scheme in planning, baroque characters are exclusively preferred in ornaments. The traditional scheme which was constituted with side niches located on both sides of the side wings and the intrados of the main niche is continued to be used. Although the plan is traditional, usage of baroque style ornaments solely shows that classical and western implementations were evaluated together. Horizontal moldings filled with baroque style ornamentations replaced intrados filled with muqarnas. This innovation seen in decoration shows itself in the context of architectural elements in the replacement of small columns by plasters corners on side niches of the main niche. Especially preferring not to place the main niche on the design of the inner court northern-side portal is a clear sign of change in the portal plans. In addition, placing independent decorative columns on the front side of the same portal shows that it had been influential on the other selatin mosques built after Nuruosmaniye Mosque. This change and transformation regarding portal designs and plans tell us that portals in Ottoman architecture were continued to be designed and implemented as they were treated in traditional styles until Ottomans meet western affected art movements. The aforementioned alterations started with Nuruosmaniye Mosque would affect other examples in the second half of the century and give a place to designs with more ornamental styles.
/
Nuruosmaniye Camisi, Osmanlı mimari geleneğindeki klasik çizgilerden uzaklaşmanın başladığı ancak temelde yine klasik normlara bağlı kalınarak hareket edildiğini gösteren bir geçiş dönemi örneğidir. Caminin ibadet mekânını oluşturan harimin, dört büyük askı kemeriyle taşınan tek kubbeyle örtüldüğü benzer örnekler Osmanlı mimarisinde daha önce de görülmüştür. Bunun yanında harim-avlu birleşiminin 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı camilerinde uygulanıyor olması yerleşim prensiplerinin korunduğunu göstermektedir. Bu yönüyle, mimari geleneğin devam ettirildiği caminin, yarım oval plânlı avlusu, 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı mimarisinde görülmeye başlayan Batı menşeli sanat akımlarının, cami plânına tesirini gösteren ilk somut örneğidir. Avlunun yarım oval formuyla Barok dönemin eliptik uygulamalarını hatırlatması, Avrupa’daki Barok üslupla ilişkilendirilmiştir. Geleneksel ve batılı uygulamaların bir arada kullanıldığı Camide benzer bir durum, taçkapılar için de söz konusudur. Plân olarak geleneksel şemayı yansıtan taçkapılarda, süslemede, tamamen Barok karakterli örnekler tercih edilmiştir. Taçkapılardaki bu değişim, yüzyılın ikinci yarısındaki örneklerin plânlarına da etki ederek, bezemeci anlayışın daha ağır bastığı yeni tasarımlara yerini bırakacaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Aizanoi II, 2016
The area, called Aizanoi during the ancient period, is the early settlement of Çavdarhisar now. T... more The area, called Aizanoi during the ancient period, is the early settlement of Çavdarhisar now. This area which is located in the southwest of Kutahya, has hosted various cultures throughout the history. In this district, it is possible to follow traces related to the ruins of ancient Aizanoi, indeed the traces of Byzantium and Turkish Periods as well. Beside these, there are also Turkish-Islamic artifacts belongs to last centuries in this site. Granaries which are the samples of rural architecture are pointed out with their individual characteristics.
In this region, agricultural activities underlie the important part of mainstay. The granaries, designed for storing the seeds for the next years and for consuming the products which acquired as a result of these activities, are quite important. These storage places has two kind of reflections in civil architecture. One of these is the storage places that are designed as wooden chest called SARPIN inside the dwellings which provides daily uses. The granaries which is the context of this study are separated from others both through the specific building technique which is known as ÇANTI (nailless wooden construction) and independent building properties. Indeed, for preservation from moisture, the ground is raised by stone walls and wooden construction technique is generally applied during the building of granaries. There are samples which are built in the backyard of the dwellings, there are also samples built in the fields and gardens because of their portability properties.
Nowadays, the places used for saving goods and materials or the inactive granaries are the important examples of traditional architecture. In this study, five different granaries determined in Çavdarhisar Kemaller neighborhood are introduced. The construction techniques, sizes, their materials and ornament techniques are discussed and compared with known granaries in Anatolia.
Antik dönemde Aizanoi olarak isimlendirilen yer bugün Çavdarhisar ilçesinin eski yerleşim yeridir. Kütahya’nın güneybatısında yer alan bu bölge tarihte çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. İlçede, günümüzde Aizanoi antik kentinin kalıntılarının yanı sıra Bizans ve Türk döneminin izlerini görmek mümkündür. Çavdarhisar’da son asırlara ait Türk – İslâm dönemi eserleri de bulunmaktadır. Bu eserlerin büyük bir bölümünü oluşturan kırsal mimari örneklerinin arasında yer alan tahıl ambarları kendine has özellikleriyle dikkat çekmektedir.
Bölgede tarımsal faaliyetler geçim kaynağının temelini oluşturmaktadır. Bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlerin hem tüketilmesi hem de önümüzdeki senenin tohumluklarının saklanması için tasarlanmış ambarlar önemli bir yer tutar. Bu mekânların sivil mimaride iki çeşit yansıması vardır. Bu yansımalardan birisi günlük kullanım ihtiyacını karşılayan ve konutların içinde yer alan sarpın adı verilen basit ahşap sandık biçimindeki depolama mekânlarıdır. Çalışma konusunu oluşturan tahıl ambarları ise hem diğer binalardan bağımsız olarak inşa edilmiş olmalarıyla hem de kendine has bir teknik olan çivi kullanmadan yapılan çantı tekniği bakımından diğerlerinden ayırılmaktadır. Ambarların nemden korunabilmesi için zeminin taş duvarlarla belli bir miktar yükseltildiği ve onun üzerine ahşap kurgu tekniğinin uygulandığı görülmektedir. Genellikle konutların avlusunda bulunan örneklerinin yanında taşınabilir özelliğinden dolayı bazen tarla ve bahçelerde yer alan örnekleri de bulunmaktadır.
Günümüzde bazı eşya ve malzemelerin saklandığı mekânlar gibi kullanılan veya hiç kullanılmayan atıl durumdaki ambarlar geleneksel mimarinin örneklerindendir. Bu çalışmada Çavdarhisar’ın Kemaller Mahallesinde tespiti yapılan beş ambar tanıtılmıştır. Ambarların inşa tekniği, ebadı, malzemesi ve süslemesi üzerinde durulmuş, Anadolu’da bilinen ambar örnekleri ile karşılaştırılmıştır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Burdur Şehir Merkezindeki Depolu Çeşmeler / Tank fountains in the city center of Burdur., Sep 2015
While in the past, the water supply of cities was provided with buildings like aquaducts and chan... more While in the past, the water supply of cities was provided with buildings like aquaducts and channels and distributed from certain points in the city; with the improving technology, nowadays water networks were adapted into the cities and water is distributed every home instead of some specific points. As a result of improvements in technology, small scale structures that supply water like quarter, square and wall fountains lost their functions in time. Examples of cultural heritage like those that mentioned are jammed in quarters of growing city centers are to be found in Burdur city centre as well. The subject of this proceeding is thirteen tank fountains found in Burdur city centre. Those fountains are evaluated according to their plans, materials and decorations, compared to similar examples and the characteristics of Burdur fountains are tried to be highlighted. Fountains that still standing survived natural and social disasters are sometimes moved to an another place, sometimes lost their originality due to false repairs and restorations. It become more important to introduce these unique structures to new generations since they are vanishing slowly in time.
/
Geçmiş dönemlerde şehirlerin su ihtiyacı, su kemerleri, su kanalları vb. yapılar ile uzak kaynaklardan getirilip, şehirlerin belli noktalarından dağıtımları yapılarak karşılanırken; günümüzde, gelişen teknolojiyle birlikte şebeke su sistemleri kentlere adapte edilmiş, suyun belirli bir noktaya değil, her eve ulaştırılması sağlanmıştır. Gelişmelerin bir sonucu olarak, geçmiş dönemlerde inşa edilen mahalle, meydan ve duvar çeşmeleri gibi insanların su ihtiyacını karşılayan küçük ölçekli yapılar zamanla işlevlerini yitirmişlerdir. Büyüyen şehirlerin mahallelerinde sıkışıp kalan bu kültür mirası örnekleri Burdur şehir merkezinde de yer almaktadır. Bildirinin konusu, Burdur şehir merkezinde tespiti yapılan on üç adet depolu çeşmedir. Bu çeşmeler, plân tipleri, malzeme ve süsleme açısından değerlendirilmiş, benzer örneklerle karşılaştırılmış ve Burdur çeşmelerinin karakteristik özellikleri vurgulanmaya çalışılmıştır. Doğal ve beşeri afetler karşısında ayakta kalarak günümüze gelebilen çeşmeler kimi zaman bulundukları yerden taşınmış, kimi zaman yapılan yanlış onarım veya restorasyonlar sonucunda özgünlüğünü kaybetmişlerdir. Zaman ilerledikçe yok olmaya daha da yaklaşan bu nadide eserleri tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmak konuyu daha da önemli hale getirmektedir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Yeşilbağcılar town is a settlement located in the northeast of Yatagan, Muğla. It is also situate... more Yeşilbağcılar town is a settlement located in the northeast of Yatagan, Muğla. It is also situated between
Lagina holy area and Stratonikeia antique city. As this area has rich coal reserves, fossil fuel power
station which was built for the purpose of meeting energy necessity of the country is located in this coal
basin. Civil architecture examples of Yeşilbağcılar settlement, some parts of which will be evacuated
due to the deduction of coal, have been examined. Results of the examples which belong to the end of
the 19th century and the beginning of the 20th century have been evaluated.
Keywords: Yeşilbağcılar, civil architecture, room, chimney of Muğla
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Thesis Chapters by Mustafa Ekmekci
Burdur located in Lakes Region in Southeast Anatolia has a rich history tracing to Neolithic Age.... more Burdur located in Lakes Region in Southeast Anatolia has a rich history tracing to Neolithic Age. Despite the deep-rooted history of the city, there are few extant historical artifacts. There have been constructing activities in the territory where Turks settled since 11th century. A wide range of artifacts were constructed by both Seljuks and Ottomans; however , due to the earthquakes, only a few of them could survive. Besides, most of the artifacts existing today belongs to Ottomans. Within this rich cultural heritage, fountains which were built with the aim of satisfying the need of water draws attention. At a certain period of time, Burdur was in need of water, so headworks were constructed to provide water. That’s why there are a lot of fountains in the city. As a result of field work, it has been observed that eighteen fountains still exist. The typology of the fountains in Burdur has been created by comparing these eighteen fountains involving the main concern of the thesis to similar examples. With the light of research and several sources, the first quarter of the nineteenth century has been appointed as the date of the fountains.
Güneybatı Anadolu’da Göller Yöresinde bulunan Burdur, Neolitik Çağ’a kadar inen zengin bir tarihe sahiptir. Her ne kadar eski bir yerleşim yeri olsa da Burdur’da yaşamış eski uygarlıklardan günümüze ulaşan eser sayısı fazla değildir. XI. yy.dan bu yana Türk’lerin yerleşmeye başladığı bölgede aynı zamanda imar faaliyetleri de sürdürülmüştür. Gerek Selçuklular gerek Osmanlılar tarafından birçok eserler yapılmış ancak; depremlerle harap olan eserlerden çok azı ayakta kalabilmiştir. Bunun yanında günümüzde eserlerin çoğu Osmanlı döneminden kalmadır. Bu kültür mirası içinde su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan çeşmelerin varlığı dikkati çekmektedir.
Belirli bir dönemde kent, su sıkıntısı yaşamış ve şehre su ulaştırmak için bazı su yapıları inşa edilmiştir. Bu sebeple Burdur ilinin birçok yerinde çeşmelerin olduğu gözlenmiştir. Yapılan arazi çalışmalarıyla 18 adet çeşmenin ayakta olduğu tespit edilerek incelemeye alınmıştır.
Tez kapsamını oluşturan 18 adet çeşme, benzer örneklerle karşılaştırılarak Burdur çeşmelerinin tipolojisi oluşturulmuştur. Yapılan araştırmalar ve incelenen kaynaklar doğrultusunda çeşmelerden birçoğu 19. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Portals which have a significant place in the Anatolian Turkish architecture had been the most hi... more Portals which have a significant place in the Anatolian Turkish architecture had been the most highlighted elements of the structures in the Anatolian Seljuk era. Different applications in the early Ottoman architecture with regard to Anatolian Seljuk era point out the changes in portals. In this era, the dimensions of portals became smaller, especially with the appearence of the phenomenon of area for late comers (porticoes) in mosques; even though they were no longer a remarkable element, they subsisted. This change had a pattern for itself in the era of classical Ottoman Architecture, remembered with Mimar Sinan; it takes part as an architectural element, represents architectural features of the period in the structures and this architectural form continues after Sinan as well. In the eighteenth century, Ottoman State’s relationship with Europe affected architecture as much as it affected politics. This study aims to present the differentiation in portals through the structures constructed during this era of interaction.
Anadolu Türk Mimarisi ’nde önemli bir yere sahip olan taçkapılar, özellikle Anadolu Selçuklu devrinde yapıların en fazla vurgulanan öğeleri olmuşlardır. Anadolu Selçuklu devrine göre Erken Dönem Osmanlı mimarisindeki farklı uygulamalar ise taçkapılardaki değişime dikkat çekmektedir. Bu dönemde bilhassa camilerde son cemaat yeri olgusunun yapı bünyelerinde yer almasıyla taçkapıların boyutları küçülmüş, ilk başta göze çarpan unsur olmaktan çıkarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu değişim Mimar Sinan’la birlikte anılan Osmanlı Klasik Dönem Mimarisi içinde kendine bir kalıp bularak, çağın mimari özelliklerini yansıtan birer mimari öğe olarak yapılarda yerlerini almış ve Sinan sonrasında da bu mimari form devam etmiştir. 18. yüzyılda ise Osmanlı’nın Avrupa ile olan ilişkileri siyasi olduğu kadar mimariyi de etkileyecektir. Bu etkileşim süresince ortaya konan eserler üzerinden taçkapılardaki farklılaşmalar bu çalışma sonunda ortaya konulacaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Conference Presentations by Mustafa Ekmekci
CUKUROVA 12th INTERNATIONAL SCIENTIFIC RESEARCHES CONFERENCE, 2024
II. Mahmud Dönemi’ne kadar serbest kültür değişimleri şeklinde ilerleyen yenilikçi yaklaşımlar, m... more II. Mahmud Dönemi’ne kadar serbest kültür değişimleri şeklinde ilerleyen yenilikçi yaklaşımlar, modernleşmenin önündeki en büyük engel olarak görülen yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla birlikte sultanın belirlediği mecburi bir istikamete yönelmiştir. Devletin birçok kurumunun Avrupa’daki örnekler temel alınarak modernizasyonun sağlanması ve yeni kurumların ortaya çıkması bu dönemde gerçekleşmiştir. Osmanlı saray mimarlarının bağlı olduğu Hassa Mimarlar Ocağı ile Şehreminliğinin birleştirilmesiyle oluşturulan Ebniye-i Hassa Müdürlüğü de bu yeni kurumlar arasındadır. Osmanlı mimari teşkilatında yapılan bu düzenlemeler, inşa sürecinde de bir takım değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Ebniye Müdürlüğünce hazırlanan projelerin, açık eksiltme usulüne göre (münakasa sistemi) en düşük bütçeyi öneren üstleniciler tarafından gerçekleştirilmesi bu yenilikler arasında gösterilebilir.
Osmanlı cami mimarisinde, geleneksel normların yavaş yavaş terk edilmeye başladığı 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, dini mimaride Batı kaynaklı sanat akımlarının tesiri görülmeye başlar. Başlangıçta sadece bezemede görülen tesirler, yüzyılın sonuna doğru planlarda da etkisini göstererek camilerin geleneksel taçkapı tasarımını da etkilemiştir. Bunun yanında son cemaat yeri kavramının Tanzimat sonrası inşa edilen selatin camilerinde görülmemesi cami mimarisindeki geleneksel yaklaşımların değiştiğinin bir göstergesidir. Bu değişimin nedenleri arasında padişahın Cuma selamlığı ve giderek büyüyen maiyeti ile değişen protokol kuralları gösterilebilir. Padişahın hem dinlenme hem de resmi kabul işlemleri için camilerin kuzey cephelerine eklenen hünkâr kasırlarının, cami mimarisinde yaklaşık beş asırdan beri uygulanan son cemaat yeri ve avlu geleneğinin Abdülmecid dönemi selatin camilerinde yerini aldığı görülür.
Çalışmada, Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen beş selatin camisinin cümle kapıları Osmanlı mimari geleneği çerçevesinde değerlendirilmiştir. Camilerde son cemaat yerinin bulunmayışı ve taçkapı uygulamasına yer verilmemesi, harimin kuzeyine ilave edilen profan mimari unsurlarla açıklanabilir. Cami mimarisindeki bu yeni yaklaşımlar, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde (1839-1861), bazı geleneksel uygulamaların tamamen terk edildiğini göstermektedir.
Reformist approaches which progressed as free cultural changes until the Mahmud I era were headed to a forced direction decided by the Sultan after the abolition of Janissary Corps which was seen as the greatest obstacle to modernization. Modernization of many state institutions and creation of new ones modeled after European institutions took place in this period. Among these new institutions is the Ebniye-i Hassa Directorate, created by merging The Guild of Architects, which Ottoman royal architects were dependent on, and Istanbul Şehremaneti. Changes in Ottoman architectural organization brought along some changes in construction processes. One of the changes is that projects prepared by the Ebniye Directorate were reverse auctioned and carried out by contractors who offered the least budget.
Since the second half of 18th century when traditional forms were beginning to be abandoned in Ottoman Mosque architecture, effects of art movements originated in the West started to be seen. Firstly seen on ornamentation only, this influence showed its effects in plan schemes and affected traditional portal designs of mosques towards the end of the century. Along with this effect on portals, the omission of narthex (son cemaat yeri) in Selatin mosques built after the Tanzimat indicates that traditional approaches are changed. Reasons for this change can be the Friday divine service parade (Cuma selamlığı) and new protocols created appropriately for the growing retinue of the Sultan. It can be seen that instead of narthexes and courtyards traditionally used in mosque architecture for five centuries, Sultan’s pavilions subjoined to the northern facade of mosques used for resting as well as official hearings were used in Abdülmecid era selatin mosques.
In this study, main front gates of five selatin mosques built during the reign of Sultan Abdülmecid were evaluated in the frame of Ottoman architectural tradition. The omission of narthexes and portals in these mosques can be explained by profane architectural elements added to the north of the praying area. These new approaches in mosque architecture show that some traditional practices were entirely abandoned during the reign of Sultan Abdülmecid (1839-1861).
Bookmarks Related papers MentionsView impact
27. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu, 2023
The loss of a large part of the literate population due to the wars that the Ottoman Empire was i... more The loss of a large part of the literate population due to the wars that the Ottoman Empire was involved in in the first quarter of the 20th century was one of the main problems that needed to be solved by the newly established Republican cadres. In this context, traditional educational institutions and modern schools from the Ottoman Empire, which continued education in the first years of the Republic, were gathered under one roof. In addition, with the Law on the Education Organization, the definitions of primary and secondary education institutions in the country were made and their structural staff and the rights of those working in these positions were determined. In the same law, it is stated that no school can be opened in Turkey without the permission of the Ministry of Education and that official school buildings will be built with projects sent by the Ministry. It was also stipulated by the same law that the schools to be built in Anatolia would be built by the Special Provincial Administration with the taxes collected from the people in the cities and towns. In the village schools, the buildings were completed by enabling them to take part in the constructions as a labor force in addition to the financial support of the citizens. Hisarköy Primary School, one of the Anatolian examples of school buildings that started to be built in every corner of the country, is also one of the ones that were built with the financial contributions of the citizens. The building, which was built in line with the type projects sent from the center, like other schools built in the first 10 years of the Republic, was completely demolished in 1975 on the grounds that a new one would be built in its place. Only the pool, which was added to the school garden in 1941, remained from the building. The plan and façade layout of the school, which is understood to have been built on a single floor on the basement, was emphasized and compared with the contemporary examples in the surrounding cities. In the light of the data obtained, reconstruction trials of the plans and facades of the building were carried out. This work, which has not survived to the present day, has been handled within the discipline of Art History, with old photographs and information obtained through interviews with people who were educated in the school.
Keywords: Denizli, Sarayköy, Hisarköy, Turkish Architecture in the Republican Period, School
Osmanlı Devleti’nin 20. yüzyılın ilk çeyreğinde dâhil olduğu savaşlar nedeniyle okuryazar nüfusunun büyük bir bölümünü kaybetmesi, yeni kurulan Cumhuriyet kadrolarının çözülmesi gereken başlıca sorunlarından biri olmuştur. Bu bağlamda Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim öğretime devam eden Osmanlıdan kalma geleneksel eğitim kurumları ile modern mektepler tek çatı altında toplanmıştır. Bununla birlikte Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanunla ülkedeki ilk ve orta dereceleri eğitim kurumlarının tanımları yapılarak yapısal kadroları ve bu kadrolarda görev yapanların hakları belirlenmiştir. Aynı kanunda Türkiye’de Maarif Vekâletinin izni olmadan hiçbir mektebin açılamayacağı ve resmi mektep binalarının Vekâletin göndereceği projelerle gerçekleştirileceği belirtilmiştir. Anadolu’da inşa edilecek mekteplerin, kent ve kasabalarda halktan toplanan vergilerle İl özel İdaresi tarafından yaptırılması da aynı kanunla hükme bağlanmıştır. Köy okullarında ise yine vatandaşın maddi desteğinin yanında bizzat işgücü olarak inşaatlarda görev almaları sağlanarak binalar tamamlanmıştır. Memleketin her köşesinde yapılmaya başlanan mektep binalarının Anadolu’daki örneklerinden biri olan Hisarköy İlk Mektebi de vatandaşın maddi katkıları ile inşa edilenlerdendir. Cumhuriyetin ilk 10 yılında inşa edilen diğer mektepler gibi merkezden gönderilen tip projeler doğrultusunda inşa edilen yapı, yerine yenisinin yapılacağı gerekçesiyle 1975 yılında tamamen yıkılmıştır. Binadan geriye sadece okul bahçesine 1941 yılında eklenen havuz kalmıştır. Bodrum üzerine tek kat inşa edildiği anlaşılan mektebin, plan ve cephe düzeni üzerinde durularak, çevre illerdeki çağdaşı olan örneklerle karşılaştırılması yapılmıştır. Elde edilen veriler ışığında yapının plan ve cephelerinin rekonstrüksiyon denemeleri gerçekleştirilmiştir. Günümüze ulaşamayan bu eser eski fotoğraflar ve mektepte eğitim almış kişilerden görüşme yoluyla elde edilen bilgilerle Sanat Tarihi disiplini içinde ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Denizli, Hisarköy, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Mektep
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Mustafa Ekmekci
In Çavdarhisar, where the continental climate is dominant, almost all the agricultural production consists of grain products. The surplus of cereals such as barley, wheat and chickpeas or the seeds for the next year were stored in these granaries. Built with only wooden material using “çantı” technique (joint notched, also known as dog’s neck cornered), the granaries were placed on simple foundation walls or stone blocks and elevated from floor level to cut their contact with the ground. Built in available places on house yards without any concerns about direction, it is not known when and by whom these granaries were built.
Although many granaries in Çavdarhisar are known to be demolished, undone, or even sold to other cities; there are still some examples that preserve their original state. In this study, a total of eighteen granaries located in four neighborhoods of Çavdarhisar’s old settlement will be introduced., By discussing the common features and differences of similar examples in Anatolia, the place and importance of Çavdarhisar granaries, which are a concrete example of traditional architecture place and importance in Turkish art were emphasized.
Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesindeki antik dönemin önemli şehirlerinden Aizanoi, 13. yüzyıldan itibaren kesintisiz olarak Türk boyları tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Günümüzde antik dönem yapı kalıntılarının yanı sıra Türk-İslâm dönemine ait eserlerin de görülebildiği Çavdarhisar’da, özgün durumlarını koruyan sivil mimari eserlerin varlığı bilinmektedir. Eserler arasındaki örneklerden biri de tahıl ambarlarıdır.
Karasal iklimin hakim olduğu Çavdarhisar’da tarımsal üretimin neredeyse tamamını tahıl ürünleri oluşturmaktadır. Arpa, buğday ve nohut gibi hububatların üretim fazlası veya bir sonraki senenin tohumları bu tahıl ambarlarında muhafaza edilmiştir. Tamamen ahşap malzemeyle, çantı tekniğiyle oluşturulan ambarlar basit temel duvarları veya taş bloklar üzerine konumlandırılarak yer ile irtibatı kesilerek zeminden yükseltilmiştir. Herhangi bir yön kaygısı güdülmeden evlerin avlusundaki müsait bir noktaya yerleştirilen ambarların ne zaman ve kim tarafından inşa edildikleri ise bilinmemektedir.
Çavdarhisar’daki ambarların birçoğunun yıkılmış, sökülmüş, hatta başka bir şehre satılmış olduğu tespit edilmesine rağmen özgün durumlarını koruyan örnekler de bulunmaktadır. Bu çalışmada, Çavdarhisar’ın eski yerleşim yerindeki mahallelerden toplam on sekiz ambar tanıtılmıştır. Geleneksel mimarinin somut örneği konumundaki Çavdarhisar tahıl ambarlarının, Anadolu’daki benzer örneklerle ortak ve farklı yönleri üzerinde durularak Türk sanatı içerisindeki yeri ve önemi vurgulanmıştır.
It became necessary for Ottoman government to build new public buildings because of new institutions and modern schools created to strengthen the central authority during the accelerating reformation movements of XIX. century. To achieve this; public buildings that have no earlier examples in Ottoman architecture, have Western origins, yet suitable to Ottoman architecture were constructed. Some rural examples of this stage, Emirdağ İnkılap Ortaokulu (middle school), Davulga Eski Mektep and Bademli İlkokulu (first school) constitute the main focus of this study. In addition to their modern use; architecture, plan and ornamentation of these buildings were studied and these buildings are introduced. Davulga Eski Mektep and Bademli İlkokulu buildings which were unpublished before are introduced to literature for the first time in detail. Besides, new findings about İnkılap Ortaokulu obtained from archives, which were not referred before, resulted in new suggestion for its construction date and attribute, thus these new findings are introduced to Turkish art history literature. Moreover, and epigraph discovered during the field study is archived to prevent its loss and is included in this study.
Keywords: Ottoman, Emirdağ, Davulga, Bademli, Public buildings
/
Afyonkarahisar’ın kuzeydoğusunda yer alan Emirdağ ve çevresi, XI. yüzyıldan itibaren Türk aşiret ve boyları tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. 1068 yılında Emir Afşin tarafından Selçuklu egemenliğine giren Emirdağ; Osmanlı döneminde, coğrafi ve idari sınırları zaman zaman değişen Nevahi-i Barçınlı, Hanbarçınlı, Musluca gibi isimlerle anılmıştır. Vilayetler kanunnamesiyle 1868 de adı Aziziye olarak değiştirilmiş ve 1932 yılında Emirdağ adı verilene kadar bu isimle anılmıştır.
Osmanlı’nın XIX. yüzyılda hız kazanan reform hareketleri içerisinde, merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla oluşturulan devletin yeni kurumları ile eğitim-öğretim alanındaki modern okulların varlığı, beraberinde bu kurumlar için yeni binaların inşa edilmesini de zorunlu kılmıştır. Bu sebeple daha önce Osmanlı mimarisinde örneği olmayan, batı kökenli, fakat Osmanlı mimari geleneklerine uygun kamu binaları Osmanlı sınırları içerisinde inşa edilmeye başlanmıştır. Bu sürecin taşradaki örneklerinden Emirdağ İnkılâp Ortaokulu, Davulga Eski Mektep ve Bademli İlkokulu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Günümüzdeki işlevlerinin yanı sıra mimari, plan ve süsleme özellikleri üzerinde durularak eserlerin tanıtımı yapılmıştır. Daha önce herhangi bir yayına konu olmayan Davulga Eski Mektep ve Bademli İlkokulu binaları ise ilk kez bu çalışmada detaylı olarak ele alınmıştır. Bunun yanında İnkılâp Ortaokulu binasıyla ilgili arşiv belgeleri ışığında önceki çalışmalarda değinilmeyen noktalara değinilerek, yapının inşa tarihi ve niteliği hakkında yeni bulgular elde edilmiş, Türk Sanat Tarihi literatürüne kazandırılması sağlanmıştır. Bunun yanında saha çalışması sırasında fark edilen bir yazıtın, kaybolmasını önlemek amacıyla gerekli arşivleme işlemleri yapılarak çalışmaya dahil edilmiştir.
Anahtar Kelime: Osmanlı, Emirdağ, Davulga, Bademli, Kamu Binası
Genel plân şeması açısından Osmanlı mimarisinde 15. yüzyıldan beri uygulanan avlu-harim bileşimini yansıtan caminin, taçkapılar bağlamında bu mimari geleneğe bağlı kalmadığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında Batı menşeli sanat akımlarının, özellikle 18. yüzyılda Osmanlı mimarisindeki tesirleri gösterilebilir. Yüzyılın başlarında bezeme bağlamında hissedilen bu etkileşim, yüzyılın ortalarından itibaren klasik form ve biçemin terk edilmeye başlamasıyla devam etmiştir. Bu değişimden taçkapılar da etkilenmiş, geleneksel taçkapı şemasındaki ana niş unsuru yerine daha bezemeci yaklaşımın ağır bastığı düzenlemeler ortaya konmuştur. Laleli Camisi’nden sekiz sene önce tamamlanan Nuruosmaniye Camisi’nin taçkapılarında başlayan bu değişimin, Laleli Camisi taçkapılarına tesiri çalışmanın asıl konusunu oluşturmaktadır.
/
Nuruosmaniye Camisi, Osmanlı mimari geleneğindeki klasik çizgilerden uzaklaşmanın başladığı ancak temelde yine klasik normlara bağlı kalınarak hareket edildiğini gösteren bir geçiş dönemi örneğidir. Caminin ibadet mekânını oluşturan harimin, dört büyük askı kemeriyle taşınan tek kubbeyle örtüldüğü benzer örnekler Osmanlı mimarisinde daha önce de görülmüştür. Bunun yanında harim-avlu birleşiminin 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı camilerinde uygulanıyor olması yerleşim prensiplerinin korunduğunu göstermektedir. Bu yönüyle, mimari geleneğin devam ettirildiği caminin, yarım oval plânlı avlusu, 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı mimarisinde görülmeye başlayan Batı menşeli sanat akımlarının, cami plânına tesirini gösteren ilk somut örneğidir. Avlunun yarım oval formuyla Barok dönemin eliptik uygulamalarını hatırlatması, Avrupa’daki Barok üslupla ilişkilendirilmiştir. Geleneksel ve batılı uygulamaların bir arada kullanıldığı Camide benzer bir durum, taçkapılar için de söz konusudur. Plân olarak geleneksel şemayı yansıtan taçkapılarda, süslemede, tamamen Barok karakterli örnekler tercih edilmiştir. Taçkapılardaki bu değişim, yüzyılın ikinci yarısındaki örneklerin plânlarına da etki ederek, bezemeci anlayışın daha ağır bastığı yeni tasarımlara yerini bırakacaktır.
In this region, agricultural activities underlie the important part of mainstay. The granaries, designed for storing the seeds for the next years and for consuming the products which acquired as a result of these activities, are quite important. These storage places has two kind of reflections in civil architecture. One of these is the storage places that are designed as wooden chest called SARPIN inside the dwellings which provides daily uses. The granaries which is the context of this study are separated from others both through the specific building technique which is known as ÇANTI (nailless wooden construction) and independent building properties. Indeed, for preservation from moisture, the ground is raised by stone walls and wooden construction technique is generally applied during the building of granaries. There are samples which are built in the backyard of the dwellings, there are also samples built in the fields and gardens because of their portability properties.
Nowadays, the places used for saving goods and materials or the inactive granaries are the important examples of traditional architecture. In this study, five different granaries determined in Çavdarhisar Kemaller neighborhood are introduced. The construction techniques, sizes, their materials and ornament techniques are discussed and compared with known granaries in Anatolia.
Antik dönemde Aizanoi olarak isimlendirilen yer bugün Çavdarhisar ilçesinin eski yerleşim yeridir. Kütahya’nın güneybatısında yer alan bu bölge tarihte çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. İlçede, günümüzde Aizanoi antik kentinin kalıntılarının yanı sıra Bizans ve Türk döneminin izlerini görmek mümkündür. Çavdarhisar’da son asırlara ait Türk – İslâm dönemi eserleri de bulunmaktadır. Bu eserlerin büyük bir bölümünü oluşturan kırsal mimari örneklerinin arasında yer alan tahıl ambarları kendine has özellikleriyle dikkat çekmektedir.
Bölgede tarımsal faaliyetler geçim kaynağının temelini oluşturmaktadır. Bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlerin hem tüketilmesi hem de önümüzdeki senenin tohumluklarının saklanması için tasarlanmış ambarlar önemli bir yer tutar. Bu mekânların sivil mimaride iki çeşit yansıması vardır. Bu yansımalardan birisi günlük kullanım ihtiyacını karşılayan ve konutların içinde yer alan sarpın adı verilen basit ahşap sandık biçimindeki depolama mekânlarıdır. Çalışma konusunu oluşturan tahıl ambarları ise hem diğer binalardan bağımsız olarak inşa edilmiş olmalarıyla hem de kendine has bir teknik olan çivi kullanmadan yapılan çantı tekniği bakımından diğerlerinden ayırılmaktadır. Ambarların nemden korunabilmesi için zeminin taş duvarlarla belli bir miktar yükseltildiği ve onun üzerine ahşap kurgu tekniğinin uygulandığı görülmektedir. Genellikle konutların avlusunda bulunan örneklerinin yanında taşınabilir özelliğinden dolayı bazen tarla ve bahçelerde yer alan örnekleri de bulunmaktadır.
Günümüzde bazı eşya ve malzemelerin saklandığı mekânlar gibi kullanılan veya hiç kullanılmayan atıl durumdaki ambarlar geleneksel mimarinin örneklerindendir. Bu çalışmada Çavdarhisar’ın Kemaller Mahallesinde tespiti yapılan beş ambar tanıtılmıştır. Ambarların inşa tekniği, ebadı, malzemesi ve süslemesi üzerinde durulmuş, Anadolu’da bilinen ambar örnekleri ile karşılaştırılmıştır.
/
Geçmiş dönemlerde şehirlerin su ihtiyacı, su kemerleri, su kanalları vb. yapılar ile uzak kaynaklardan getirilip, şehirlerin belli noktalarından dağıtımları yapılarak karşılanırken; günümüzde, gelişen teknolojiyle birlikte şebeke su sistemleri kentlere adapte edilmiş, suyun belirli bir noktaya değil, her eve ulaştırılması sağlanmıştır. Gelişmelerin bir sonucu olarak, geçmiş dönemlerde inşa edilen mahalle, meydan ve duvar çeşmeleri gibi insanların su ihtiyacını karşılayan küçük ölçekli yapılar zamanla işlevlerini yitirmişlerdir. Büyüyen şehirlerin mahallelerinde sıkışıp kalan bu kültür mirası örnekleri Burdur şehir merkezinde de yer almaktadır. Bildirinin konusu, Burdur şehir merkezinde tespiti yapılan on üç adet depolu çeşmedir. Bu çeşmeler, plân tipleri, malzeme ve süsleme açısından değerlendirilmiş, benzer örneklerle karşılaştırılmış ve Burdur çeşmelerinin karakteristik özellikleri vurgulanmaya çalışılmıştır. Doğal ve beşeri afetler karşısında ayakta kalarak günümüze gelebilen çeşmeler kimi zaman bulundukları yerden taşınmış, kimi zaman yapılan yanlış onarım veya restorasyonlar sonucunda özgünlüğünü kaybetmişlerdir. Zaman ilerledikçe yok olmaya daha da yaklaşan bu nadide eserleri tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmak konuyu daha da önemli hale getirmektedir.
Lagina holy area and Stratonikeia antique city. As this area has rich coal reserves, fossil fuel power
station which was built for the purpose of meeting energy necessity of the country is located in this coal
basin. Civil architecture examples of Yeşilbağcılar settlement, some parts of which will be evacuated
due to the deduction of coal, have been examined. Results of the examples which belong to the end of
the 19th century and the beginning of the 20th century have been evaluated.
Keywords: Yeşilbağcılar, civil architecture, room, chimney of Muğla
Thesis Chapters by Mustafa Ekmekci
Güneybatı Anadolu’da Göller Yöresinde bulunan Burdur, Neolitik Çağ’a kadar inen zengin bir tarihe sahiptir. Her ne kadar eski bir yerleşim yeri olsa da Burdur’da yaşamış eski uygarlıklardan günümüze ulaşan eser sayısı fazla değildir. XI. yy.dan bu yana Türk’lerin yerleşmeye başladığı bölgede aynı zamanda imar faaliyetleri de sürdürülmüştür. Gerek Selçuklular gerek Osmanlılar tarafından birçok eserler yapılmış ancak; depremlerle harap olan eserlerden çok azı ayakta kalabilmiştir. Bunun yanında günümüzde eserlerin çoğu Osmanlı döneminden kalmadır. Bu kültür mirası içinde su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan çeşmelerin varlığı dikkati çekmektedir.
Belirli bir dönemde kent, su sıkıntısı yaşamış ve şehre su ulaştırmak için bazı su yapıları inşa edilmiştir. Bu sebeple Burdur ilinin birçok yerinde çeşmelerin olduğu gözlenmiştir. Yapılan arazi çalışmalarıyla 18 adet çeşmenin ayakta olduğu tespit edilerek incelemeye alınmıştır.
Tez kapsamını oluşturan 18 adet çeşme, benzer örneklerle karşılaştırılarak Burdur çeşmelerinin tipolojisi oluşturulmuştur. Yapılan araştırmalar ve incelenen kaynaklar doğrultusunda çeşmelerden birçoğu 19. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilmiştir.
Anadolu Türk Mimarisi ’nde önemli bir yere sahip olan taçkapılar, özellikle Anadolu Selçuklu devrinde yapıların en fazla vurgulanan öğeleri olmuşlardır. Anadolu Selçuklu devrine göre Erken Dönem Osmanlı mimarisindeki farklı uygulamalar ise taçkapılardaki değişime dikkat çekmektedir. Bu dönemde bilhassa camilerde son cemaat yeri olgusunun yapı bünyelerinde yer almasıyla taçkapıların boyutları küçülmüş, ilk başta göze çarpan unsur olmaktan çıkarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu değişim Mimar Sinan’la birlikte anılan Osmanlı Klasik Dönem Mimarisi içinde kendine bir kalıp bularak, çağın mimari özelliklerini yansıtan birer mimari öğe olarak yapılarda yerlerini almış ve Sinan sonrasında da bu mimari form devam etmiştir. 18. yüzyılda ise Osmanlı’nın Avrupa ile olan ilişkileri siyasi olduğu kadar mimariyi de etkileyecektir. Bu etkileşim süresince ortaya konan eserler üzerinden taçkapılardaki farklılaşmalar bu çalışma sonunda ortaya konulacaktır.
Conference Presentations by Mustafa Ekmekci
Osmanlı cami mimarisinde, geleneksel normların yavaş yavaş terk edilmeye başladığı 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, dini mimaride Batı kaynaklı sanat akımlarının tesiri görülmeye başlar. Başlangıçta sadece bezemede görülen tesirler, yüzyılın sonuna doğru planlarda da etkisini göstererek camilerin geleneksel taçkapı tasarımını da etkilemiştir. Bunun yanında son cemaat yeri kavramının Tanzimat sonrası inşa edilen selatin camilerinde görülmemesi cami mimarisindeki geleneksel yaklaşımların değiştiğinin bir göstergesidir. Bu değişimin nedenleri arasında padişahın Cuma selamlığı ve giderek büyüyen maiyeti ile değişen protokol kuralları gösterilebilir. Padişahın hem dinlenme hem de resmi kabul işlemleri için camilerin kuzey cephelerine eklenen hünkâr kasırlarının, cami mimarisinde yaklaşık beş asırdan beri uygulanan son cemaat yeri ve avlu geleneğinin Abdülmecid dönemi selatin camilerinde yerini aldığı görülür.
Çalışmada, Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen beş selatin camisinin cümle kapıları Osmanlı mimari geleneği çerçevesinde değerlendirilmiştir. Camilerde son cemaat yerinin bulunmayışı ve taçkapı uygulamasına yer verilmemesi, harimin kuzeyine ilave edilen profan mimari unsurlarla açıklanabilir. Cami mimarisindeki bu yeni yaklaşımlar, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde (1839-1861), bazı geleneksel uygulamaların tamamen terk edildiğini göstermektedir.
Reformist approaches which progressed as free cultural changes until the Mahmud I era were headed to a forced direction decided by the Sultan after the abolition of Janissary Corps which was seen as the greatest obstacle to modernization. Modernization of many state institutions and creation of new ones modeled after European institutions took place in this period. Among these new institutions is the Ebniye-i Hassa Directorate, created by merging The Guild of Architects, which Ottoman royal architects were dependent on, and Istanbul Şehremaneti. Changes in Ottoman architectural organization brought along some changes in construction processes. One of the changes is that projects prepared by the Ebniye Directorate were reverse auctioned and carried out by contractors who offered the least budget.
Since the second half of 18th century when traditional forms were beginning to be abandoned in Ottoman Mosque architecture, effects of art movements originated in the West started to be seen. Firstly seen on ornamentation only, this influence showed its effects in plan schemes and affected traditional portal designs of mosques towards the end of the century. Along with this effect on portals, the omission of narthex (son cemaat yeri) in Selatin mosques built after the Tanzimat indicates that traditional approaches are changed. Reasons for this change can be the Friday divine service parade (Cuma selamlığı) and new protocols created appropriately for the growing retinue of the Sultan. It can be seen that instead of narthexes and courtyards traditionally used in mosque architecture for five centuries, Sultan’s pavilions subjoined to the northern facade of mosques used for resting as well as official hearings were used in Abdülmecid era selatin mosques.
In this study, main front gates of five selatin mosques built during the reign of Sultan Abdülmecid were evaluated in the frame of Ottoman architectural tradition. The omission of narthexes and portals in these mosques can be explained by profane architectural elements added to the north of the praying area. These new approaches in mosque architecture show that some traditional practices were entirely abandoned during the reign of Sultan Abdülmecid (1839-1861).
Keywords: Denizli, Sarayköy, Hisarköy, Turkish Architecture in the Republican Period, School
Osmanlı Devleti’nin 20. yüzyılın ilk çeyreğinde dâhil olduğu savaşlar nedeniyle okuryazar nüfusunun büyük bir bölümünü kaybetmesi, yeni kurulan Cumhuriyet kadrolarının çözülmesi gereken başlıca sorunlarından biri olmuştur. Bu bağlamda Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim öğretime devam eden Osmanlıdan kalma geleneksel eğitim kurumları ile modern mektepler tek çatı altında toplanmıştır. Bununla birlikte Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanunla ülkedeki ilk ve orta dereceleri eğitim kurumlarının tanımları yapılarak yapısal kadroları ve bu kadrolarda görev yapanların hakları belirlenmiştir. Aynı kanunda Türkiye’de Maarif Vekâletinin izni olmadan hiçbir mektebin açılamayacağı ve resmi mektep binalarının Vekâletin göndereceği projelerle gerçekleştirileceği belirtilmiştir. Anadolu’da inşa edilecek mekteplerin, kent ve kasabalarda halktan toplanan vergilerle İl özel İdaresi tarafından yaptırılması da aynı kanunla hükme bağlanmıştır. Köy okullarında ise yine vatandaşın maddi desteğinin yanında bizzat işgücü olarak inşaatlarda görev almaları sağlanarak binalar tamamlanmıştır. Memleketin her köşesinde yapılmaya başlanan mektep binalarının Anadolu’daki örneklerinden biri olan Hisarköy İlk Mektebi de vatandaşın maddi katkıları ile inşa edilenlerdendir. Cumhuriyetin ilk 10 yılında inşa edilen diğer mektepler gibi merkezden gönderilen tip projeler doğrultusunda inşa edilen yapı, yerine yenisinin yapılacağı gerekçesiyle 1975 yılında tamamen yıkılmıştır. Binadan geriye sadece okul bahçesine 1941 yılında eklenen havuz kalmıştır. Bodrum üzerine tek kat inşa edildiği anlaşılan mektebin, plan ve cephe düzeni üzerinde durularak, çevre illerdeki çağdaşı olan örneklerle karşılaştırılması yapılmıştır. Elde edilen veriler ışığında yapının plan ve cephelerinin rekonstrüksiyon denemeleri gerçekleştirilmiştir. Günümüze ulaşamayan bu eser eski fotoğraflar ve mektepte eğitim almış kişilerden görüşme yoluyla elde edilen bilgilerle Sanat Tarihi disiplini içinde ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Denizli, Hisarköy, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Mektep
In Çavdarhisar, where the continental climate is dominant, almost all the agricultural production consists of grain products. The surplus of cereals such as barley, wheat and chickpeas or the seeds for the next year were stored in these granaries. Built with only wooden material using “çantı” technique (joint notched, also known as dog’s neck cornered), the granaries were placed on simple foundation walls or stone blocks and elevated from floor level to cut their contact with the ground. Built in available places on house yards without any concerns about direction, it is not known when and by whom these granaries were built.
Although many granaries in Çavdarhisar are known to be demolished, undone, or even sold to other cities; there are still some examples that preserve their original state. In this study, a total of eighteen granaries located in four neighborhoods of Çavdarhisar’s old settlement will be introduced., By discussing the common features and differences of similar examples in Anatolia, the place and importance of Çavdarhisar granaries, which are a concrete example of traditional architecture place and importance in Turkish art were emphasized.
Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesindeki antik dönemin önemli şehirlerinden Aizanoi, 13. yüzyıldan itibaren kesintisiz olarak Türk boyları tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Günümüzde antik dönem yapı kalıntılarının yanı sıra Türk-İslâm dönemine ait eserlerin de görülebildiği Çavdarhisar’da, özgün durumlarını koruyan sivil mimari eserlerin varlığı bilinmektedir. Eserler arasındaki örneklerden biri de tahıl ambarlarıdır.
Karasal iklimin hakim olduğu Çavdarhisar’da tarımsal üretimin neredeyse tamamını tahıl ürünleri oluşturmaktadır. Arpa, buğday ve nohut gibi hububatların üretim fazlası veya bir sonraki senenin tohumları bu tahıl ambarlarında muhafaza edilmiştir. Tamamen ahşap malzemeyle, çantı tekniğiyle oluşturulan ambarlar basit temel duvarları veya taş bloklar üzerine konumlandırılarak yer ile irtibatı kesilerek zeminden yükseltilmiştir. Herhangi bir yön kaygısı güdülmeden evlerin avlusundaki müsait bir noktaya yerleştirilen ambarların ne zaman ve kim tarafından inşa edildikleri ise bilinmemektedir.
Çavdarhisar’daki ambarların birçoğunun yıkılmış, sökülmüş, hatta başka bir şehre satılmış olduğu tespit edilmesine rağmen özgün durumlarını koruyan örnekler de bulunmaktadır. Bu çalışmada, Çavdarhisar’ın eski yerleşim yerindeki mahallelerden toplam on sekiz ambar tanıtılmıştır. Geleneksel mimarinin somut örneği konumundaki Çavdarhisar tahıl ambarlarının, Anadolu’daki benzer örneklerle ortak ve farklı yönleri üzerinde durularak Türk sanatı içerisindeki yeri ve önemi vurgulanmıştır.
It became necessary for Ottoman government to build new public buildings because of new institutions and modern schools created to strengthen the central authority during the accelerating reformation movements of XIX. century. To achieve this; public buildings that have no earlier examples in Ottoman architecture, have Western origins, yet suitable to Ottoman architecture were constructed. Some rural examples of this stage, Emirdağ İnkılap Ortaokulu (middle school), Davulga Eski Mektep and Bademli İlkokulu (first school) constitute the main focus of this study. In addition to their modern use; architecture, plan and ornamentation of these buildings were studied and these buildings are introduced. Davulga Eski Mektep and Bademli İlkokulu buildings which were unpublished before are introduced to literature for the first time in detail. Besides, new findings about İnkılap Ortaokulu obtained from archives, which were not referred before, resulted in new suggestion for its construction date and attribute, thus these new findings are introduced to Turkish art history literature. Moreover, and epigraph discovered during the field study is archived to prevent its loss and is included in this study.
Keywords: Ottoman, Emirdağ, Davulga, Bademli, Public buildings
/
Afyonkarahisar’ın kuzeydoğusunda yer alan Emirdağ ve çevresi, XI. yüzyıldan itibaren Türk aşiret ve boyları tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. 1068 yılında Emir Afşin tarafından Selçuklu egemenliğine giren Emirdağ; Osmanlı döneminde, coğrafi ve idari sınırları zaman zaman değişen Nevahi-i Barçınlı, Hanbarçınlı, Musluca gibi isimlerle anılmıştır. Vilayetler kanunnamesiyle 1868 de adı Aziziye olarak değiştirilmiş ve 1932 yılında Emirdağ adı verilene kadar bu isimle anılmıştır.
Osmanlı’nın XIX. yüzyılda hız kazanan reform hareketleri içerisinde, merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla oluşturulan devletin yeni kurumları ile eğitim-öğretim alanındaki modern okulların varlığı, beraberinde bu kurumlar için yeni binaların inşa edilmesini de zorunlu kılmıştır. Bu sebeple daha önce Osmanlı mimarisinde örneği olmayan, batı kökenli, fakat Osmanlı mimari geleneklerine uygun kamu binaları Osmanlı sınırları içerisinde inşa edilmeye başlanmıştır. Bu sürecin taşradaki örneklerinden Emirdağ İnkılâp Ortaokulu, Davulga Eski Mektep ve Bademli İlkokulu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Günümüzdeki işlevlerinin yanı sıra mimari, plan ve süsleme özellikleri üzerinde durularak eserlerin tanıtımı yapılmıştır. Daha önce herhangi bir yayına konu olmayan Davulga Eski Mektep ve Bademli İlkokulu binaları ise ilk kez bu çalışmada detaylı olarak ele alınmıştır. Bunun yanında İnkılâp Ortaokulu binasıyla ilgili arşiv belgeleri ışığında önceki çalışmalarda değinilmeyen noktalara değinilerek, yapının inşa tarihi ve niteliği hakkında yeni bulgular elde edilmiş, Türk Sanat Tarihi literatürüne kazandırılması sağlanmıştır. Bunun yanında saha çalışması sırasında fark edilen bir yazıtın, kaybolmasını önlemek amacıyla gerekli arşivleme işlemleri yapılarak çalışmaya dahil edilmiştir.
Anahtar Kelime: Osmanlı, Emirdağ, Davulga, Bademli, Kamu Binası
Genel plân şeması açısından Osmanlı mimarisinde 15. yüzyıldan beri uygulanan avlu-harim bileşimini yansıtan caminin, taçkapılar bağlamında bu mimari geleneğe bağlı kalmadığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında Batı menşeli sanat akımlarının, özellikle 18. yüzyılda Osmanlı mimarisindeki tesirleri gösterilebilir. Yüzyılın başlarında bezeme bağlamında hissedilen bu etkileşim, yüzyılın ortalarından itibaren klasik form ve biçemin terk edilmeye başlamasıyla devam etmiştir. Bu değişimden taçkapılar da etkilenmiş, geleneksel taçkapı şemasındaki ana niş unsuru yerine daha bezemeci yaklaşımın ağır bastığı düzenlemeler ortaya konmuştur. Laleli Camisi’nden sekiz sene önce tamamlanan Nuruosmaniye Camisi’nin taçkapılarında başlayan bu değişimin, Laleli Camisi taçkapılarına tesiri çalışmanın asıl konusunu oluşturmaktadır.
/
Nuruosmaniye Camisi, Osmanlı mimari geleneğindeki klasik çizgilerden uzaklaşmanın başladığı ancak temelde yine klasik normlara bağlı kalınarak hareket edildiğini gösteren bir geçiş dönemi örneğidir. Caminin ibadet mekânını oluşturan harimin, dört büyük askı kemeriyle taşınan tek kubbeyle örtüldüğü benzer örnekler Osmanlı mimarisinde daha önce de görülmüştür. Bunun yanında harim-avlu birleşiminin 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı camilerinde uygulanıyor olması yerleşim prensiplerinin korunduğunu göstermektedir. Bu yönüyle, mimari geleneğin devam ettirildiği caminin, yarım oval plânlı avlusu, 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı mimarisinde görülmeye başlayan Batı menşeli sanat akımlarının, cami plânına tesirini gösteren ilk somut örneğidir. Avlunun yarım oval formuyla Barok dönemin eliptik uygulamalarını hatırlatması, Avrupa’daki Barok üslupla ilişkilendirilmiştir. Geleneksel ve batılı uygulamaların bir arada kullanıldığı Camide benzer bir durum, taçkapılar için de söz konusudur. Plân olarak geleneksel şemayı yansıtan taçkapılarda, süslemede, tamamen Barok karakterli örnekler tercih edilmiştir. Taçkapılardaki bu değişim, yüzyılın ikinci yarısındaki örneklerin plânlarına da etki ederek, bezemeci anlayışın daha ağır bastığı yeni tasarımlara yerini bırakacaktır.
In this region, agricultural activities underlie the important part of mainstay. The granaries, designed for storing the seeds for the next years and for consuming the products which acquired as a result of these activities, are quite important. These storage places has two kind of reflections in civil architecture. One of these is the storage places that are designed as wooden chest called SARPIN inside the dwellings which provides daily uses. The granaries which is the context of this study are separated from others both through the specific building technique which is known as ÇANTI (nailless wooden construction) and independent building properties. Indeed, for preservation from moisture, the ground is raised by stone walls and wooden construction technique is generally applied during the building of granaries. There are samples which are built in the backyard of the dwellings, there are also samples built in the fields and gardens because of their portability properties.
Nowadays, the places used for saving goods and materials or the inactive granaries are the important examples of traditional architecture. In this study, five different granaries determined in Çavdarhisar Kemaller neighborhood are introduced. The construction techniques, sizes, their materials and ornament techniques are discussed and compared with known granaries in Anatolia.
Antik dönemde Aizanoi olarak isimlendirilen yer bugün Çavdarhisar ilçesinin eski yerleşim yeridir. Kütahya’nın güneybatısında yer alan bu bölge tarihte çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. İlçede, günümüzde Aizanoi antik kentinin kalıntılarının yanı sıra Bizans ve Türk döneminin izlerini görmek mümkündür. Çavdarhisar’da son asırlara ait Türk – İslâm dönemi eserleri de bulunmaktadır. Bu eserlerin büyük bir bölümünü oluşturan kırsal mimari örneklerinin arasında yer alan tahıl ambarları kendine has özellikleriyle dikkat çekmektedir.
Bölgede tarımsal faaliyetler geçim kaynağının temelini oluşturmaktadır. Bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlerin hem tüketilmesi hem de önümüzdeki senenin tohumluklarının saklanması için tasarlanmış ambarlar önemli bir yer tutar. Bu mekânların sivil mimaride iki çeşit yansıması vardır. Bu yansımalardan birisi günlük kullanım ihtiyacını karşılayan ve konutların içinde yer alan sarpın adı verilen basit ahşap sandık biçimindeki depolama mekânlarıdır. Çalışma konusunu oluşturan tahıl ambarları ise hem diğer binalardan bağımsız olarak inşa edilmiş olmalarıyla hem de kendine has bir teknik olan çivi kullanmadan yapılan çantı tekniği bakımından diğerlerinden ayırılmaktadır. Ambarların nemden korunabilmesi için zeminin taş duvarlarla belli bir miktar yükseltildiği ve onun üzerine ahşap kurgu tekniğinin uygulandığı görülmektedir. Genellikle konutların avlusunda bulunan örneklerinin yanında taşınabilir özelliğinden dolayı bazen tarla ve bahçelerde yer alan örnekleri de bulunmaktadır.
Günümüzde bazı eşya ve malzemelerin saklandığı mekânlar gibi kullanılan veya hiç kullanılmayan atıl durumdaki ambarlar geleneksel mimarinin örneklerindendir. Bu çalışmada Çavdarhisar’ın Kemaller Mahallesinde tespiti yapılan beş ambar tanıtılmıştır. Ambarların inşa tekniği, ebadı, malzemesi ve süslemesi üzerinde durulmuş, Anadolu’da bilinen ambar örnekleri ile karşılaştırılmıştır.
/
Geçmiş dönemlerde şehirlerin su ihtiyacı, su kemerleri, su kanalları vb. yapılar ile uzak kaynaklardan getirilip, şehirlerin belli noktalarından dağıtımları yapılarak karşılanırken; günümüzde, gelişen teknolojiyle birlikte şebeke su sistemleri kentlere adapte edilmiş, suyun belirli bir noktaya değil, her eve ulaştırılması sağlanmıştır. Gelişmelerin bir sonucu olarak, geçmiş dönemlerde inşa edilen mahalle, meydan ve duvar çeşmeleri gibi insanların su ihtiyacını karşılayan küçük ölçekli yapılar zamanla işlevlerini yitirmişlerdir. Büyüyen şehirlerin mahallelerinde sıkışıp kalan bu kültür mirası örnekleri Burdur şehir merkezinde de yer almaktadır. Bildirinin konusu, Burdur şehir merkezinde tespiti yapılan on üç adet depolu çeşmedir. Bu çeşmeler, plân tipleri, malzeme ve süsleme açısından değerlendirilmiş, benzer örneklerle karşılaştırılmış ve Burdur çeşmelerinin karakteristik özellikleri vurgulanmaya çalışılmıştır. Doğal ve beşeri afetler karşısında ayakta kalarak günümüze gelebilen çeşmeler kimi zaman bulundukları yerden taşınmış, kimi zaman yapılan yanlış onarım veya restorasyonlar sonucunda özgünlüğünü kaybetmişlerdir. Zaman ilerledikçe yok olmaya daha da yaklaşan bu nadide eserleri tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmak konuyu daha da önemli hale getirmektedir.
Lagina holy area and Stratonikeia antique city. As this area has rich coal reserves, fossil fuel power
station which was built for the purpose of meeting energy necessity of the country is located in this coal
basin. Civil architecture examples of Yeşilbağcılar settlement, some parts of which will be evacuated
due to the deduction of coal, have been examined. Results of the examples which belong to the end of
the 19th century and the beginning of the 20th century have been evaluated.
Keywords: Yeşilbağcılar, civil architecture, room, chimney of Muğla
Güneybatı Anadolu’da Göller Yöresinde bulunan Burdur, Neolitik Çağ’a kadar inen zengin bir tarihe sahiptir. Her ne kadar eski bir yerleşim yeri olsa da Burdur’da yaşamış eski uygarlıklardan günümüze ulaşan eser sayısı fazla değildir. XI. yy.dan bu yana Türk’lerin yerleşmeye başladığı bölgede aynı zamanda imar faaliyetleri de sürdürülmüştür. Gerek Selçuklular gerek Osmanlılar tarafından birçok eserler yapılmış ancak; depremlerle harap olan eserlerden çok azı ayakta kalabilmiştir. Bunun yanında günümüzde eserlerin çoğu Osmanlı döneminden kalmadır. Bu kültür mirası içinde su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan çeşmelerin varlığı dikkati çekmektedir.
Belirli bir dönemde kent, su sıkıntısı yaşamış ve şehre su ulaştırmak için bazı su yapıları inşa edilmiştir. Bu sebeple Burdur ilinin birçok yerinde çeşmelerin olduğu gözlenmiştir. Yapılan arazi çalışmalarıyla 18 adet çeşmenin ayakta olduğu tespit edilerek incelemeye alınmıştır.
Tez kapsamını oluşturan 18 adet çeşme, benzer örneklerle karşılaştırılarak Burdur çeşmelerinin tipolojisi oluşturulmuştur. Yapılan araştırmalar ve incelenen kaynaklar doğrultusunda çeşmelerden birçoğu 19. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilmiştir.
Anadolu Türk Mimarisi ’nde önemli bir yere sahip olan taçkapılar, özellikle Anadolu Selçuklu devrinde yapıların en fazla vurgulanan öğeleri olmuşlardır. Anadolu Selçuklu devrine göre Erken Dönem Osmanlı mimarisindeki farklı uygulamalar ise taçkapılardaki değişime dikkat çekmektedir. Bu dönemde bilhassa camilerde son cemaat yeri olgusunun yapı bünyelerinde yer almasıyla taçkapıların boyutları küçülmüş, ilk başta göze çarpan unsur olmaktan çıkarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu değişim Mimar Sinan’la birlikte anılan Osmanlı Klasik Dönem Mimarisi içinde kendine bir kalıp bularak, çağın mimari özelliklerini yansıtan birer mimari öğe olarak yapılarda yerlerini almış ve Sinan sonrasında da bu mimari form devam etmiştir. 18. yüzyılda ise Osmanlı’nın Avrupa ile olan ilişkileri siyasi olduğu kadar mimariyi de etkileyecektir. Bu etkileşim süresince ortaya konan eserler üzerinden taçkapılardaki farklılaşmalar bu çalışma sonunda ortaya konulacaktır.
Osmanlı cami mimarisinde, geleneksel normların yavaş yavaş terk edilmeye başladığı 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, dini mimaride Batı kaynaklı sanat akımlarının tesiri görülmeye başlar. Başlangıçta sadece bezemede görülen tesirler, yüzyılın sonuna doğru planlarda da etkisini göstererek camilerin geleneksel taçkapı tasarımını da etkilemiştir. Bunun yanında son cemaat yeri kavramının Tanzimat sonrası inşa edilen selatin camilerinde görülmemesi cami mimarisindeki geleneksel yaklaşımların değiştiğinin bir göstergesidir. Bu değişimin nedenleri arasında padişahın Cuma selamlığı ve giderek büyüyen maiyeti ile değişen protokol kuralları gösterilebilir. Padişahın hem dinlenme hem de resmi kabul işlemleri için camilerin kuzey cephelerine eklenen hünkâr kasırlarının, cami mimarisinde yaklaşık beş asırdan beri uygulanan son cemaat yeri ve avlu geleneğinin Abdülmecid dönemi selatin camilerinde yerini aldığı görülür.
Çalışmada, Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen beş selatin camisinin cümle kapıları Osmanlı mimari geleneği çerçevesinde değerlendirilmiştir. Camilerde son cemaat yerinin bulunmayışı ve taçkapı uygulamasına yer verilmemesi, harimin kuzeyine ilave edilen profan mimari unsurlarla açıklanabilir. Cami mimarisindeki bu yeni yaklaşımlar, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde (1839-1861), bazı geleneksel uygulamaların tamamen terk edildiğini göstermektedir.
Reformist approaches which progressed as free cultural changes until the Mahmud I era were headed to a forced direction decided by the Sultan after the abolition of Janissary Corps which was seen as the greatest obstacle to modernization. Modernization of many state institutions and creation of new ones modeled after European institutions took place in this period. Among these new institutions is the Ebniye-i Hassa Directorate, created by merging The Guild of Architects, which Ottoman royal architects were dependent on, and Istanbul Şehremaneti. Changes in Ottoman architectural organization brought along some changes in construction processes. One of the changes is that projects prepared by the Ebniye Directorate were reverse auctioned and carried out by contractors who offered the least budget.
Since the second half of 18th century when traditional forms were beginning to be abandoned in Ottoman Mosque architecture, effects of art movements originated in the West started to be seen. Firstly seen on ornamentation only, this influence showed its effects in plan schemes and affected traditional portal designs of mosques towards the end of the century. Along with this effect on portals, the omission of narthex (son cemaat yeri) in Selatin mosques built after the Tanzimat indicates that traditional approaches are changed. Reasons for this change can be the Friday divine service parade (Cuma selamlığı) and new protocols created appropriately for the growing retinue of the Sultan. It can be seen that instead of narthexes and courtyards traditionally used in mosque architecture for five centuries, Sultan’s pavilions subjoined to the northern facade of mosques used for resting as well as official hearings were used in Abdülmecid era selatin mosques.
In this study, main front gates of five selatin mosques built during the reign of Sultan Abdülmecid were evaluated in the frame of Ottoman architectural tradition. The omission of narthexes and portals in these mosques can be explained by profane architectural elements added to the north of the praying area. These new approaches in mosque architecture show that some traditional practices were entirely abandoned during the reign of Sultan Abdülmecid (1839-1861).
Keywords: Denizli, Sarayköy, Hisarköy, Turkish Architecture in the Republican Period, School
Osmanlı Devleti’nin 20. yüzyılın ilk çeyreğinde dâhil olduğu savaşlar nedeniyle okuryazar nüfusunun büyük bir bölümünü kaybetmesi, yeni kurulan Cumhuriyet kadrolarının çözülmesi gereken başlıca sorunlarından biri olmuştur. Bu bağlamda Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim öğretime devam eden Osmanlıdan kalma geleneksel eğitim kurumları ile modern mektepler tek çatı altında toplanmıştır. Bununla birlikte Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanunla ülkedeki ilk ve orta dereceleri eğitim kurumlarının tanımları yapılarak yapısal kadroları ve bu kadrolarda görev yapanların hakları belirlenmiştir. Aynı kanunda Türkiye’de Maarif Vekâletinin izni olmadan hiçbir mektebin açılamayacağı ve resmi mektep binalarının Vekâletin göndereceği projelerle gerçekleştirileceği belirtilmiştir. Anadolu’da inşa edilecek mekteplerin, kent ve kasabalarda halktan toplanan vergilerle İl özel İdaresi tarafından yaptırılması da aynı kanunla hükme bağlanmıştır. Köy okullarında ise yine vatandaşın maddi desteğinin yanında bizzat işgücü olarak inşaatlarda görev almaları sağlanarak binalar tamamlanmıştır. Memleketin her köşesinde yapılmaya başlanan mektep binalarının Anadolu’daki örneklerinden biri olan Hisarköy İlk Mektebi de vatandaşın maddi katkıları ile inşa edilenlerdendir. Cumhuriyetin ilk 10 yılında inşa edilen diğer mektepler gibi merkezden gönderilen tip projeler doğrultusunda inşa edilen yapı, yerine yenisinin yapılacağı gerekçesiyle 1975 yılında tamamen yıkılmıştır. Binadan geriye sadece okul bahçesine 1941 yılında eklenen havuz kalmıştır. Bodrum üzerine tek kat inşa edildiği anlaşılan mektebin, plan ve cephe düzeni üzerinde durularak, çevre illerdeki çağdaşı olan örneklerle karşılaştırılması yapılmıştır. Elde edilen veriler ışığında yapının plan ve cephelerinin rekonstrüksiyon denemeleri gerçekleştirilmiştir. Günümüze ulaşamayan bu eser eski fotoğraflar ve mektepte eğitim almış kişilerden görüşme yoluyla elde edilen bilgilerle Sanat Tarihi disiplini içinde ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Denizli, Hisarköy, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Mektep