Academia.eduAcademia.edu

Çakırcalı Şekavetinin Sonu

Çakırcalı Şekavetinin Sonu(Yüksek Lisans Bitirme Ödevi)

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ TARİHİ METİNLER DERSİ BİTİRME ÖDEVİ ÇAKIRCALI ŞEKAVETİNİN SONU ERDOĞAN CAN DUYMUŞ 2501220454 ÖDEV DANIŞMANI PROF. DR. FATİH MEHMET SANCAKTAR ÇAKIRCALI ŞEKAVETİNİN SONU GİRİŞ Eşkıyalık meselesi neredeyse tüm sosyal bilimlerin olduğu gibi tarih araştırmalarının da ilginç bir konusudur. Köylerin ve özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla doğan eşkıyalığın ne olduğu sorusu, içinden çıktıkları kırın yaşam şartlarından bakıldığında ayrı peşinden koşturdukları devletin gözünden baktığımızda apayrı bir cevaba sahiptir. Kır toplumunun üreticileri olarak köylülerin, kadim kır ilişkilerinin dışına çıkıp bir köylünün hayatını yaşamayı reddettikleri gerekçesiyle korku ve hayranlıkla baktıkları eşkıyalar uzak ve dağlık taşraya gücünü ulaştırmakta zorlanan devletlerin çoğu zaman düşmanları olmuşlardır. Eşkıyalar hem özenilen ve efsaneleştirilen hem de lanetlenen ayrıksılardır. Ancak özenilip efsaneleştirildiğinde bile eşkıya tam anlamıyla bir persona non gratadır. Çünkü kendisine özenip efsaneleştiren köylü ne olursa olsun eşkıyayı yanı başında istemez. Zira eşkıya demek kanundışı eylemlerle yaratılan namın yine aynı eylemlerle sürdürülmesi demektir. Her ülkenin ve zaman diliminin farklı farklı eşkıya tipleri vardır. Osmanlı Devleti’nin her döneminde bu eşkıyalar karşımıza çıkmaktadır. Genel bir eğilim olarak toplumsal kriz ve savaş zamanlarında artış gösteren Osmanlı eşkıyalarının son dönemdeki en meşhur temsilcilerinden birisi Çakırcalı Mehmet Efe’dir. Çakırcalı devletin çözülmekte olduğu bir zamanda Batı Anadolu’yu tabiri caizse birbirine katmış ve namını yaşadığı yerin kilometrelerce ötesine kadar ulaştırarak kendinden önceki büyük eşkıyalar gibi efsaneleştirilmiş ve lanetlenmiştir. 1-) EŞKIYALIK VE OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ SERENCAMI BİR KELİMENİN ETİMOLOJİSİ Eşkıya kelimesi, dilimizde ‘’dağda, kırda yol kesen hırsız, haydut’’ manalarına gelmektedir Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, C. I, Ankara 1998, s. 736.. Arapçadan gelme olan bu kelime, ‘’bedbaht, talihsiz; günahkâr, asi’’ manalarını veren ‘’şaki’’ kelimesinin çoğuludur. Türkçede kullanıldığı anlamıyla eşkıyanın Arapçadaki karşılığı ‘’katı’-ı tarik’’ ve ‘’muhârib’’tir Ali Bardakoğlu, ‘’Eşkıya’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. XI, s. 463.. Batı dillerinin neredeyse hepsinde bu anlamı veren kelime, İtalyanca ‘’yasaklamak, sürgün etmek, yasal haklardan mahrum etmek, duyurmak’’ gibi anlamlara gelen bandire fiilinin geçmiş zamanı olan bandito kelimesinden türemiştir Jacqueline Picoche, Dictionnaire Etymologique du Français, Dictionnaires Le Robert, Paris 1992, sf. 38; T.F Hoad, The Concise Oxford Dictionary of English Etymology, Oxford University Press, New York 1996, sf. 33.. İngilizce ve Fransızcada aşağı yukarı yine aynı anlamı veren ‘’brigand’’ kelimesi ise eski Fransızca ve İtalyancada ‘’hafif zırhlı düzensiz piyade’’ ve ‘’yağmacı’’ anlamlarına gelen brigand ve brigante kelimelerinden gelmektedir Jacqueline Picoche, Dictionnaire Etymologique du Français, s. 61; T.F Hoad, The Concise Oxford Dictionary of English Etymology, s. 50.. Kelimenin asıl anlamını kaybederek pejoratif bir şekilde neredeyse tüm yasadışı faaliyetleri kapsayacak biçimde (genellikle silahlı ayrılıkçı ve devrimci örgütlerin faaliyetlerini) kullanılması ise geçen yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte artmış ve şehir eşkıyası, sokak eşkıyası, siyasi eşkıya gibi varyasyonları ortaya çıkmıştır Ahmet Özcan, ‘’The Missing Link in the Chain of Oppression and Resistance: Last Era of Kurdish Banditry in Modern Turkey, 1950-1980’’, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2014, s.74.. EŞKIYALAR NE YAPAR, NASIL YAPAR ? Eşkıyalık eylemiyle kastedilen, bir grup insanın(çete) zor ya da tehdit yoluyla mülkiyete el koyması ve bu amaç için şiddet uygulamasıdır. Özel mülkiyet kadar eski olan eşkıyalık, evrensel bir olgudur. Örneğin Avustralya’da, 18. Yüzyıl sonunda İngiltere ve İrlanda’dan işgücü sağlamaları için gönderilen mahkûmların oluşturdukları ‘’bushranger’’lar, Roma İmparatorluğu’nda ‘’latro’’lar, Latin Amerika’da gerilla-eşkıyalar, Yunanistan’da Yunan Bağımsızlık Savaşı’na da katılan kleftler olarak karşımıza çıkarlar Richard W. Slatta, ‘’Banditry’’, Encyclopedia of Social History, Garland Publishing, New York&London 1994, s. 99; Paul Sant Cassia, ‘’Banditry’’, Encylopedia of European Social History, Vol. 3, Charles Scribner’s Sons, New York 2001, s. 373; Antony Spawforth, ‘’Brigandage’’, The Oxford Classical Dictionary, Vol. 1, Oxford University Press, Oxford 2012, s. 250-251.. Eşkıyalar zorunlu olarak, devlet iktidarının ulaşması zor dağlık bölgelerde ve taşrada yaşamlarını sürdürürler. Devlet güçlerinin şiddet tekelini yeri geldiğinde ona meydan okurcasına kullanmalarının yanı sıra, bu az ve zor görünür olma durumu, geleneksel toplumların iletişim olanaklarının kısıtlılığı da hesaba katıldığında, efsaneleşmelerinin en önemli sebeplerinden biridir. Gölgeleri, köylülerin zihninde gerçek varlıklarını kıskandıracak boyutlara ulaşır ve dağların sahipleri dağın kendisine dönüşür. Ama dağlar bazen de fare doğurur. Bu abartının en güzel örneklerinden bir tanesini, tarihsel geçerliliği olmamakla birlikte, Kemal Tahir’in Rahmet Yolları Kesti adlı romanında buluruz. Milli Mücadele’nin ertesinde Çorum’un birkaç farklı alevi köyünde geçen bu roman, çoktan kapandığı söylenen bir çağa ait bir grup eşkıyanın başarısızlıkla sonuçlanan soygun girişimlerini anlatır. Hikayenin baş kötüsü Çerçi Süleyman tarafından kandırılan namlı eşkıya Uzun İskender, daha önce yine kendisi gibi eşkıyalık yapmış iki arkadaşını da ikna eder ve çerçinin rakibini soymaya girişir. Bu soygun planında eşkıyalar piyondan başka bir şey değildir ve olayın gerisinde eşraf arasındaki güç mücadelesi yatmaktadır. Yüz kızartıcı bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanan girişimden sonra eşkıyalar yakalanır. Ancak bu başarısızlıktan haberi olmayan köylülerin ağzında yeni bir efsane doğar ve eşkıya Uzun İskender bir anda ağadan alıp köylüye veren, devleti hizaya getiren, kurşunların işlemediği, Alevilerin yıllardır beklediği mehdi oluverir Kemal Tahir, Rahmet Yolları Kesti, İthaki Yayınları, İstanbul 2013, s.326-327.. BİR ARAŞTIRMA KONUSU OLARAK EŞKIYALIK Evrensel bir sosyal olgu olarak eşkıyalık, birçok disiplinin ilgi alanına girmektedir. Yasal düzlemde hukukçuların, devlet-toplum ilişkileri bağlamında sosyolog ve siyaset bilimcilerin, halkların belleğindeki yerleri dolayısıyla da edebiyatçıların eşkıyalara ve eşkıyalığa karşı incelemeleri mevcuttur. Yasalar karşısında eşkıyalık, modern ulus-devletin şiddet kullanma tekeline ortak olan yıkıcı bir faaliyettir. Genellikle az gelişmiş kır ekonomilerinin bir ürünü olan eşkıyalık, aydınlatıcı-eğitici-kurtarıcı devletlerin gözünde silinip atılması gereken bir beladır. İnsanı ilgilendiren neredeyse her konu gibi eşkıyalık meselesi de tarih disiplininin merakını cezbetmektedir. Tarihçilerin bu konuyu incelerken en çok başvurdukları kaynaklar, eşkıyaların arkalarında çok az yazılı kaynak bırakmaları sebebiyle, devlet kaynaklarıdır. Eşkıyalarla doğrudan mücadele içerisinde olan kolluk kuvvetlerinin ya da taşrada devlet ile halk arasında aracı olan ve taşranın düzeninden sorumlu olan devlet görevlilerinin eşkıyaları gördükleri gibi anlatmaları gayet anlaşılır bir reflekstir. Bu kaynaklardan yola çıkıp eşkıyalığı sadece bir suç kategorisi olarak görmek yanıltıcı olabilir. Bunun tam karşısında yer alan eğilim ise çubuğu eşkıyalığa doğru bükmektir. Köylülüğün, sonu gelmez vergiler ve eşraf hegemonyasının ayırt edici unsur olduğu bir toplumsal düzenden kaçmayı başarmış kişiler olarak görüp kanonize ettikleri eşkıyaları sadece halk türküleri, efsaneler ya da sözlü gelenekten yola çıkarak değerlendirmek de eşkıyaların azizliğini onaylamaktan başka bir sonuç vermeyebilir. Eşkıyalığın kırın güç ilişkilerinde kapladığı yer ve bu yerin niteliği açısından önemli bir tartışma İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm’ın 1959’da yayınladığı ‘’İlkel Asiler’’ adlı kitabıyla başlamıştır. Bu çalışmasında Hobsbawm meşhur ‘’sosyal eşkıyalar’’ tezini ortaya atar. Hobsbawm, kendinden önce de efsanelere konu olan evrensel soylu eşkıyanın dışında, basit bir suçlu sayılamayacak ve ezilen köylülülerin gözünde kahraman statüsüne sahip, faaliyetleri sosyal/politik bir anlam ifade eden bir eşkıya tipinden bahseder. Hobsbawm’ın sosyal eşkıyaları kişisel sebeplerden silaha sarılırlar ama faaliyetleri ezilen köylülerin direnişlerinin bir ifadesidir Hobsbawm’ın sosyal eşkıyalık tanımı için bkz. Eric Hobsbawm, Bandits, Dell Publishing, New York 1969, s. 13-24. Hobsbawm ayrıca eşkıyalar arasında soylu eşkıya, intikamcılar ve hayduklar olmak üzere bir ayrım yapmaktadır. Bu ayrım için bkz. Eric Hobsbawm, a.g.e., s. 34-72.. Hobsbawm’ın sosyal haydutlarına karşı argüman Hollandalı antropolog Anton Blok’tan gelmiştir. Blok’a göre eşkıyalar, ezilen sınıflar-ın direnişinin temsilcileri olmak bir yana köylülüğün direniş kabiliyetini ezen ve faaliyetleri köylülüğün aleyhine olan ayrıksılardır Anton Blok,’’ Peasant and the Brigand: Social Banditry Reconsidered’’, Comparative Studies in Society and History, Cambridge University Press, Vol. 14, No. 4 , s. 496.. Blok’un değerlendirmesindeki eşkıyalarla Marksist literatür içinde önemli bir yer tutan ve kapitalist sanayi toplumları için formüle edilmiş lümpen prolaterya Tom Bottomore, A Dictionary of Marxist Thought, Blackwell Publishers, London 2001, s. 327. katmanı arasındaki benzerlik ilk bakışta göze çarpmaktadır. Lümpen proleterler(hırsızlar, yankesiciler, dilenciler, serseriler vs. Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 77-78. Marx toplumun kıyısında köşesinde yaşam sürdüren bu marjinallerin, ezilen sınıfların devrimci potansiyellerini ve 1848 Devrimi’nin kazanımlarını ezen Louis Bonaparte’ın en önemli toplumsal dayanağı olduğunu yazmaktadır.) de tıpkı kırın eşkıyaları gibi ait oldukları sınıflardan en azından üretim süreci içindeki konumlanışları bakımından ayrılmışlardır ve yaşam koşulları onları alt sınıfların mücadelesinden ziyade karşı-devrimci amaçlara açık bir hale getirmektedir. Karen Barkey, Eşkiyalar ve Devlet: Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi adlı eserinde sosyal/anti-sosyal eşkıyalık tartışmasını 17. Yüzyıl’da Osmanlı Devleti’ndeki eşkıyalık pratiğine taşır. Tıpkı Blok gibi Barkey de eşkıyalık meselesiyle ilgilenen çoğu tarihçinin Hobsbawm’ın izinden giderek bu olguyu romantize ettiklerini ve eşkıyalığın gerçek niteliğini göremediklerini düşünmektedir. Barkey’e göre eşkıyalar, köylülüğün direniş potansiyelini ezen, emeklerinin ürünlerini yağmalayan ve belki de en önemlisi taşra elitlerinin (feodal bey-eşraf) köylülüğü ezmesi sürecine katılan suçlulardır Karen Barkey, Bandits and Bureaucrats: The Ottoman Route to State Centralization, Cornell University Press, New York 1996, s. 21.. Türk tarihçiler arasında eşkıyalık olgusunu Hobsbawm’ın tezine yakın bir şekilde inceleyen tarihçiler de vardır. Örneğin Sabri Yetkin, 19. Yüzyıl’ın sonunda iyice yoğunlaşan Ege Bölgesi’ndeki eşkıyalık faaliyetlerini ve özel olarak da Çakırcalı Mehmet’i incelediği Ege’de Eşkıyalık adlı eserinde Hobsbawm’ın sosyal eşkıyalık tezinin en azından kendi inceleme konusu için geçerli olduğunu kabul eder: ‘’ Tüm dünya sosyal tarihinde gözlemlenebilen varlıklıdan alıp, yoksula dağıtan ve doğal olarak onlardan yardım gören ‘sosyal haydut’ tipi Türkiye örneğinde çok açık ve seçiktir. Ege’de ‘efe’ denen kişi, ‘efelik’ denen kurum, ‘sosyal haydut tiplemesine uygun düşen ‘yerel’ bir örnektir. ‘’ Sabri Yetkin, Ege’de Eşkıyalar, Türk Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003, s. 6. EDEBİYAT VE EŞKIYALIK Eşkıyalık meselesinin Türk edebiyatındaki yansımaları hayli ilginçtir. Alman edebiyat tarihçilerinin isimlendirdiği şekliyle Räuberromane Ahmet Özcan, ‘’The Missing Link in the Chain of Oppression and Resistance’’, s. 41.’ın(eşkıyalığın bir kahramanlık biçimi olarak anlatıldığı romanlar) modern Türk edebiyatındaki en bilinen örneği Yaşar Kemal’in İnce Mehmed adlı eseridir. Hobsbawm’ın sosyal eşkıya tipine bire bir uyan romanın baş kahramanı Mehmed, kişisel bir meseleden silaha sarılır ancak hikayenin gelişimi onu ağalık düzenini yıkmaya ve köylüyü bu düzenden kurtarmaya çalışan bir isyancıya dönüştürür. Yaşar Kemal bu eşkıya romantisizmini bir diğer romanı Çakırcalı Efe’de de sürdürür. Kemal bu tarihsel-romanda Çakırcalı Mehmed’in hayatını efenin takibinden sorumlu müfrezenin kumandanı Albay Rüştü Kobaş ve diğer tanıklardan aldığı bilgiler ışığında anlatır. Bu eserde Çakırcalı, düzeni yıkmaya çalışan İnce Mehmed kadar olmasa da, zenginden alıp fakire veren hayli soylu bir eşkıya olarak anlatılır. Türk edebiyatında soylu eşkıya tipolojisi eşkıya anlatımının tek yolu değildir. Örneğin Kemal Tahir daha önce değindiğimiz Rahmet Yolları Kesti adlı eserinde soylu eşkıya tipinin aksine eşkıyalığı köylünün belleğinde canlanan şekliyle değil, köylünün ezildiği mevcut düzenin bir parçası olarak anlatır Eşkıyalık meselesinin Türk edebiyatı ve sinemasında ele alınışının detaylı bir incelemesi için bkz. Ahmet Özcan, ‘’The Missing Link in the Chain of Oppression and Resistance’’, s. 39-58.. OSMANLI DEVLETİ’NDE EŞKIYALIK Eşkıyalık, Osmanlı tarihinin her döneminde güncelliğini koruyan bir mesele olmuştur. Osmanlı kaynaklarında eşkıyalar sıkça celali, eşirra, harami, haramzade, türedi, haydut, uğru gibi kelimelerle anılmıştır Mücteba İlgürel, ‘’Eşkıya’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. XI, s. 467.. İslam hukukunda had cezası kapsamına giren eşkıyalık suçuna verilecek ceza Kuran-ı Kerim’de mevcuttur ve Osmanlı makamları da eşkıyalık suçunu İslam hukuku ile uyumlu bir şekilde cezalandırmayı uygun görmüşlerdir. İslam hukukunda can ve mala zarar vermeden yol kesip düzeni bozmanın cezası sürgün iken mala verilen zararlarda verilen ceza sağ el ile sol ayakların bilekten çaprazlama kesilmesidir. Eşkıyalık eylemi sırasında adam öldürmenin cezası ölümdür Osmanlı hukukunda eşkıyalığın yeri ve eşkıyalığa verilen cezalar hakkında bir inceleme için bkz. Esra Yakut, ‘’Osmanlı Hukukunda Bir Suç Olarak Eşkıyalık ve Cezalandırılması’’, Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, No: 33, 2012, s. 21-34.. İslam hukukundaki sürgün cezasının yerine Osmanlı örneğinde kalebentlik cezası da uygulanmıştır. Eşkıyalığın tüm Akdeniz havzasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nde de yakıcı bir sorun haline gelişi 16. Yüzyıl’ın ikinci yarısı ile 17. Yüzyıl’ın başlarına denk düşer. Öyle ki Fernand Braudel’e göre Akdeniz’in hiçbir bölgesi bu devirde eşkıyalıktan azade değildir Fernand Braudel, ‘’Misère et Banditisme au XVIe Siècle’’, Annales E.S.C., Vol: 2, No: 2, 1947, s. 133.. Bölgede yaşanan nüfus artışı, gıda fiyatlarında görülen yükselme ve siyasal iktidarların yaşadıkları krizler bu büyük asayiş problemine yol açmıştır İlgürel, ‘’Eşkıya’’, s. 467.. Yine aynı dönemde, daha sonra Osmanlı tarihinin en meşhur eşkıyalarını çıkaracak Batı Anadolu’da da eşkıyalık faaliyetlerinde bir artış gözlemlenmektedir Sabri Yetkin, a.g.e., s. 50.. 16. Yüzyıl’ın sonlarıyla birlikte Osmanlı Devleti’ni daha önceki eşkıya çeteleriyle karşılaştırdığımızda hiç olmadığı kadar uğraştıracak yeni bir olgunun ortaya çıktığını görüyoruz. İsimlerini yüzyılın başında mehdilik iddiasıyla Tokat bölgesinde isyan eden Bozoklu Şeyh Celal’den alan Mücteba İlgürel, ‘’Celâlî İsyanları’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 252. Celaliler, isimleri amaç ve türü ne olursa olsun isyan eden tüm asilerle özdeşleştirilen büyük isyancı gruplarıdır. Mustafa Akdağ’ın ‘’Celali Fetreti’’ Mustafa Akdağ, ‘’Celâlî Fetreti’’, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. XVI, S. 01.02, s. 106. olarak adlandırdığı 1596-1603 yılları arasında Karayazıcı Abdülhalim’in liderliğinde en şiddetli aşamasına ulaşan bu isyanlar dizisinin o kadar büyük etkileri olmuştur ki 1603-1610 yılları arasındaki dönemde neredeyse bütün Anadolu’da sosyal ve iktisadi hayatı felç edecek Büyük Kaçgunluk dönemi yaşanmış ve Celali isyanlarından etkilenen halk kitleler halinde göç hareketlerine girişmiştir Mücteba İlgürel, ‘’CELÂ-yi Vatan’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 238.. Ancak Celali İsyanları, her ne kadar yöntemleri ve kaynaklarda anılışları benzese de, eşkıyalık faaliyeti olarak tanımladığımız olguya sığamayacak kadar büyük sonuçları olan bir meseledir. 17. yüzyılda sadece Celaliler değil, irili ufaklı pek çok çete grupları orta ve doğu anadolu’da yolları tutmuştur. 1630’ların başında bu bölgeleri gezen Fransız seyyah Jean-Baptiste Tavernier’e göre tüm Türkiye büyük çetelerle gezen hırsızlarla doludur Jean-Baptiste Tavernier, Les six voyages de Jean-Baptiste Tavernier : Ecuyer, Baron d'Aubonne, qu'il a fait en Turquie, en Perse et aux Indes, pendant quarante ans, C. I, Paris 1712, s. 2.. Rumeli de bu dönemde bozulan asayişten nasibini almıştır. Rumeli’de devlet gücünün görece zayıf olduğu sınır boylarında yoğunlaşan eşkıyalık Dalmaçya bölgesi ve Macaristan sınır boylarında son derece yaygındı. 18. Yüzyıl’ın başlarında Rumeli içlerinde hayduk denen balkan eşkıyaları seslerini duyurmaktaydı Mücteba İlgürel, ‘’Eşkıya’’, s. 468.. Aynı dönemde doğu sınırlarında da durum farklı değildi. Artan eşkıya faaliyetlerine karşı taşrada kontrolü kaybeden devlet bazen kendi asayiş güçleri dışında yeni güçler yaratma ihtiyacı da duyuyordu. İl erleri denen mahalli milisler bu amaçla görevlendiriliyor, devlet bu güçlerin eşkıyaları sindiremediği zamanlarda ise bizzat eşkıya liderlerini payelendirerek çetelerini dağıtmayı deniyordu Mücteba İlgürel, ‘’Eşkıya’’, s. 468.. 18. Yüzyıl’ın ikinci yarısıyla birlikte taşrada güçlenen ayanların kendi nüfuz bölgelerinde eşkıyalığa karşı giriştikleri mücadele ve daha sonra II. Mahmud’un taşra üzerinde merkezin gücünü tekrardan kurmasıyla birlikte Anadolu’da görece bir sükunet sağlanmıştır. Ancak yine II. Mahmud saltanatında Osmanlı eşkıyalığı açısından önemli bir isim göze çarpar. Osmanlı Devleti’nin Rus Çarlığı ile savaş halinde olduğu bir sırada 1829-1930 arasında ‘’Aydın İhtilali’’ olarak anılacak bir harekete liderlik eden bu eşkıya Atçalı Kel Mehmet Efe’dir. Mehmet Efe’nin başını çektiği hareketin münferit bir eşkıyalık faaliyetini aşan yönleri vardır. Konuyla alakalı önemli bir eseri olan Çağatay Uluçay’a göre Atçalı’nın başını çektiği hareket bir halk ihtilalidir Çağatay Uluçay, Atçalı Kel Mehmet, As Matbaası, İstanbul 1968, s. 9.. Öyle görülüyor ki II. Mahmud devrinin artan merkezileşmesi ve bunun köylü üzerinde yarattığı yük ile Aydın vilayetindeki güçlü feodal unsurların yarattığı iki yönlü baskı kısa süreli de olsa toplumsal bir kriz anı yaratmış ve Atçalı bu hareketin lideri olmuştur. Başlarda Rus savaşıyla uğraşan Osmanlı devletinin dikkatini buraya çevirmesiyle hareket ezilmiştir. Bu isyan hareketiyle mücadelesinde II. Mahmud, saltanatının ikinci yarısına şeklini veren merkezileşmeci atılımından en azından bir süreliğine vazgeçmek zorunda kalmış ve mücadele halinde olduğu Aydın vilayetinin büyük eşraf ailesi Karaosmanoğulları’ndan yardım alma ihtiyacını hissetmiştir Mehmet Başaran, ‘’Osmanlı Merkezine Taşranın Direnişi: Atçalı Kel Mehmed Efe Ayaklanması’’, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. XII, S. 22, 2009, s. 162.. 19. Yüzyıl’da özellikle Tanzimat Fermanı’ndan sonra eşkıyalık hareketleri yine yoğunlaştı. Karadeniz sahilleri boyunca eşkıyalık eden Kazak grupları, Bağdat ve Basra bölgelerinde kızılbaş ve urban eşkıyası olarak anılan gruplar, Rumeli’de Sırp ve Arnavut eşkıyaları ve Kıbrıs, Girit ile Ege adalarında artık politik bir boyut kazanan Rum eşkıyalığı Osmanlı Devleti’nin en çok uğraştığı meselelerden biri oldu Mücteba İlgürel, ‘’Eşkıya’’, s. 468.. Batı Anadolu’daki eşkıyalık faaliyetleri ise yüzyılın sonunda Çakırcalı Mehmet’in eşkıyalığıyla doruk noktasına ulaştı ve 20. Yüzyıl’ın ilk yıllarına damgasını vurdu. 2-) OSMANLI SON DÖNEMİNİN EN MEŞHUR EŞKIYASI: ÇAKIRCALI MEHMET EFE BİR ÇOCUK EŞKIYA OLUYOR 19. Yüzyıl’ın ortasından itibaren Batı Anadolu eşkıyalık faaliyetlerinde bir artış gözlemlenmektedir. Osmanlı tarihinde sayısız örneği bulunan savaş sonrası asayişin bozulması meselesi bu kez de 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra yaşanmış ve Ege Bölgesi’nde eşkıya çeteleri çoğalmıştı. Bu ortamda 1872 yılında Aydın Vilayeti’ne bağlı Ödemiş-Ayasuret’te dünyaya gelen Mehmet, bir eşkıya oğluydu. Babası Çakırcalı Ahmet Efe 1883’te Aydın valisi Hacı Naşit Paşa’nın emriyle öldürüldüğünde 11 yaşında olan Mehmet, babasının yakın dostlarından ve yataklarından biri olan Hacı Eşkıya(Mustafa) tarafından yetiştirildi. Çakırcalı Mehmet Efe ile ilgili onun yaşadığı bölgedeki tanıklarla görüşen ve bunu Çakırcalıyı anlattığı tarihsel romanında işleyen Yaşar Kemal’e göre Hacı Eşkıya, Mehmet’e sürekli olarak Osmanlı’nın babasına yaptığı ‘’kahpelik’’ten bahsetmiş ve onu doldurmuştur Yaşar Kemal, Çakırcalı Efe, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014, s. 14.. Yetim kaldıktan sonra kısa bir süre sonra Ödemiş’te iptidai eğitimini alan Mehmet daha sonra eğitimini devam ettirmeyerek Hacı Eşkıya’nın tavsiyesiyle tütün kaçakçılığı işine girer. Sabri Yetkin’e göre tütün kaçakçılığı eşkıyalığın okuludur ve Mehmet bu ‘’eğitimi’’ sırasında daha sonra hüküm süreceği Madran, Bozdağlar ve Beşparmak dağlarını öğrenir, toplumdan uzakta diken üstünde yaşamanın zorluklarıyla tanışır Sabri Yetkin, a.g.e., s. 84.. Çakırcalı Mehmet’in ilk adli vakası tütün kaçakçılığı dönemine rastlar. 1896’da akrabalarına küfrettiği için köylüsü Çakır Mahmut’u öldürür. Yine aynı yıl birlikte iş yaptığı akrabası ve çocukluk arkadaşı Kamalı Mustafa ile bir kadın meselesinden dolayı arası açılır ve onu tütün kaçakçılığına sokan Hacı Eşkıya ile tekrar yakınlaşır. Bir süre sonra Çakırcalı, Hacı Eşkıya’yı aldatıp kaçan eski karısı ve kaçtığı kişiyi öldürmek için Hacı ile anlaşır ve çifti Ödemiş’te vahşice öldürür Ercan Uyanık, 20. Yüzyılın Başlarında Batı Anadolu’da Eşkıyalık ve Çakırcalı Mehmet Efe, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınevi, İzmir 2017, s. 84.. Babasını öldüren Boşnak Hasan Çavuş tarafından yakalanan Çakırcalı 1897’de İzmir’e nakledilir ancak bir yıl sonra sonlanan davada Mehmet suçluluğundan emin olunmasına rağmen delil yetersizliğinden beraat eder. Ercan Uyanık, a.g.e., s. 85. Çakırcalıyı eşkıyalığa iten önemli meselelerden biri de beraatinden sonra yaşandı. Babasının intikamını alacağından korkan Boşnak Hasan Çavuş, eski bir hırsızlık suçunu Çakırcalı’ya yükleyerek onu tevkif etmek için köyüne gider ancak kendisini bulamayınca annesi ve akrabalarına büyük eziyetler ederek oradan ayrılır. Bunun üzerine Çakırcalı hem babasının intikamını almak hem de tekrardan içeri düşmemek için dağa çıkar. Bu kararında, babası Çakırcalı Ahmet’in de destekçisi olan ve bölgedeki güçlerini sürdürebilmek için dağda eşkıyaya ihtiyacı olan Ödemiş, Salihli ve Alaşehir’deki bir takım eşrafın da etkili olduğu bilinmektedir Sabri Yetkin, a.g.e., s. 85.. BÜYÜK BİR DÜŞMANLIĞIN BAŞLANGICI: ÇAKIRCALI ve ARNAVUTLAR Çakırcalı eşkıyalığının ilk yıllarında kendisine destek vermeyen ağaların konaklarına baskınlar yaptı hatta bu ağalardan birini dağa kaldırdı. Bu dönemde jandarma takip müfrezeleriyle de ilk çatışmalarına giren Çakırcalı’yı asır meşhur edecek olay 1901’de yaşandı. Kendi adını kullanarak Salihli ve Alaşehir civarında Çakırcalı’ya yataklık eden Yörük obalarına terör estiren bir Arnavut çetesini Beşparmak dağlarında yakalayan Çakırcalı, çete üyelerini diri diri yaktı Ercan Uyanık, a.g.e., s. 88.. Çakırcalı yine aynı yılın 27 Temmuz’unda uzun zamandan beri beklediği intikamını aldı ve Ödemiş’e bağlı Kaymakçı köyü yakınlarında babasını öldüren Boşnak Hasan Çavuş’un bulunduğu müfrezeye pusu kurarak Hasan Çavuş’u öldürdü. Çakırcalı daha sonra abisinin intikamını almak isteyen Ali Çavuş ve Zaptiye Yörük Mehmet’i de öldürerek kaçmayı başardı Ercan Uyanık, a.g.e., s. 90.. ÇOCUKLUK ARKADAŞLIĞINDAN HASIMLIĞA Çakırcalı artık namlı bir eşkıyaydı; yatakları, destekçileri olan çevre köylerde ismi anılan ve düşmanları artan bir eşkıya. Düşmanlarından birisi de çocukluk arkadaşı Kamalı Mustafa idi. Daha önce bir kadın meselesinden araları açılan bu iki arkadaşın yolları yine kesişti. Kamalı da etrafına korku saçan gözü pek bir eşkıya idi. Kışla köyünden bir aile kızlarını onun himayesine vermişler ve Kamalı da bu kıza sahip çıkmıştı. Ancak çocukluk arkadaşının namını zedelemek isteyen Çakırcalı harekete geçti ve kızı kaçırmak için Kamalı’nın evini bastı. Ancak kızın evde olduğunu fark edemeyen Çakırcalı ve çetesinin planı suya düştü. O sırada tütün satmak için köyden ayrılmış olan Kamalı hemen geri döndü ve Çakırcalı çetesine mensup Piç Hasanoğlu ve Körhasanoğlu Osman’ı öldürdü. Çakırcalı’yı bulamayan Kamalı’nın öfkesi dinmeyecekti zira Kamalı jandarmalar tarafından arandığı için bir süre dağlarda gezdikten sonra intikam umuduyla bölgenin ünlü çetelerinden Köselioğlu Çetesi’ne katıldı Ercan Uyanık, a.g.e., s. 91.. ÇAKIRCALI KORKU SALIYOR 1902 yılında Çakırcalı’nın eylemlerinin iyice şiddetlendiğini görmekteyiz. Örneğin 7 Şubat’ta Tire-Ödemiş yolunda bulunan Balabanlı Kalesi önünde eşkıya takibinde olan bir jandarma müfrezesini sıkıştıran Çakırcalı çetesi, çatışma esnasında müfrezeden 15 kişiyi öldürdü. Çatışmadan sonra ise müfrezeden sağ kalan iki neferi vahşi şekilde öldürtüp müfreze kumandanı Mustafa Efendi’ye ise işkence ederek olay yerinden uzaklaştı Şule Sevinç Kişi, ‘’Ege’nin Namlı Eşkıyası Çakırcalı Mehmet Efe’’, İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 6, 2017, s. 89.. Bu dönemde Çakırcalı’nın Arnavut ve Çerkezlerle olan çatışması da artıyordu. Özellikle 19. Yüzyıl’ın son yıllarıyla birlikte kaybedilen Osmanlı topraklarından verimli Batı Anadolu topraklarına iskân ettirilen Arnavut ve Çerkes muhacirler ile bölgedeki yörükler arasında anlaşmazlıklar çıkmaya başlamış ve bu anlaşmazlıklar zamanla çatışmalara dönüşmüştü 19. Yüzyıl sonu ile birlikte çatışmaya dönüşen Yörük-muhacir ilişkisi için bkz. Ercan Uyanık, a.g.e., s. 95-100.. Kendine yataklık eden yörük obalarının şikayetlerine önem veren Çakırcalı da bu çatışmalara dahil olmuştu. Çakırcalı’nın Arnavutlara karşı giriştiği en meşhur şiddet eylemlerinden birisi 1902’nin Şubat ortasına rastlar. Yörüklerin elinden işlerini aldığı iddia edilen Arnavut ve Çerkezlerden intikam almak amacıyla birleşen Posluoğlu ve Çakırcalı çeteleri önce yörüklere saldırdığı iddia edilen Arnavut Yanyalı kardeşlerin Tire yolundaki çiftliğini basar ve burada 5 kişiyi öldürürler. Ardından Küçük Menderes çayırlıklarında Arnavut çoban avına çıkan bu iki çete yolda önlerine çıkan 21 Arnavut’u daha öldürür. 20 Şubat’ta Çakırcalı belki de en çok ses getiren eylemine girişti ve kıyafet ve konuşmalarından Arnavut veya Çerkez olduklarına kanaat getirdiği kırk kişiyi öldürdü Ercan Uyanık, ‘’Çakırcalı Mehmet Efe Kronolojisi’’, Ege Defterleri, Sayı: 4, 2014, s. 8.. Çakırcalı’nın özellikle Arnavutlara karşı giriştiği eylemler büyük ses getirdi. Arnavutların ve aynı zaman da sarayın da öfkesi artıyordu. 1902 Eylülü’nde intikam almak amacıyla görevlendirilmek isteyen 80 Arnavut gönüllü saraya baskı yaparak Çakırcalı’nın takibine atandılar. İzmir’den de yanlarına yüz yirmi kişilik bir takviye alan bu müfreze şaşaalı bir şekilde Ödemiş’e geldi. Aydın valisi Kâmil Paşa’nın da yakından takip ettiği bu müfreze Çakırcalı tarafından resmen alay edilerek Ödemiş’ten kovuldu. Müfrezenin ahaliye korku salmak amacıyla girdiği kahveye hiçbir şey olmamış gibi giren Çakırcalı çetesiyle birlikte Arnavut gönüllülerin feslerinin püsküllerini kesti ve Vali Kamil Paşa’ya yolladı Sabri Yetkin, a.g.e., s. 94.. Çakırcalı artık gücünün doruklarındaydı. AMANSIZ TAKİP YERİNİ AFLARA BIRAKIYOR 1903 Temmuzu’nda artık zapt edilemeyen Çakırcalı’nın af yoluyla durdurulması için çete ve aileleriyle ilk görüşmeler başlatıldı. Vali Kâmil Paşa’ya göre Çakırcalı şekaveti bilinen yollarla durdurulamıyordu zira jandarma her anlamda yetersiz kalıyordu Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. VIII, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2007, s. 330.. Çete ve ailelerinin Aydın dışında başka bir vilayete gönderilmeleri koşuluyla af edilmeleri tek çıkar yol olarak gözüküyordu. Görüşmelerin başladığı temmuz 1903’ten mayıs 1904’e kadar Çakırcalı eşkıyalığa devam etti. Af tekliflerine sonunun babası gibi olmasından korktuğu için yanaşmayan Çakırcalı arabulucu olarak da ancak İzmir’in önde gelen levanten ailelerinden birine mensup Edward Whittall’u kabul edeceğini söylemiştir. Whitthallerle Çakırcalı arasında sıkı ilişkiler olduğu, hatta Çakırcalı’nın bu aileden silah yardımı aldığı bilinmektedir Sabri Yetkin, a.g.e., s. 61.; Ercan Uyanık, 20. Yüzyılın Başlarında Batı Anadolu’da Eşkıyalık ve Çakırcalı Mehmet Efe, s. 130-134.. Görüşmeler sonucunda Whitthall devlete kefil olmayı kabul etmiştir. Çakırcalı ayrıca silah bırakmama, gerekirse eşkıya takibinde bulunma ve Çine’de oturma isteklerini heyete kabul ettirmiştir. Böylelikle Çakırcalı 26 Mayıs 1904’te kır serdarı yapıldı ve yüze çıktı Ercan Uyanık, ‘’Çakırcalı Mehmet Efe Kronolojisi’’, s. 12.. Çakırcalı, birinci kır serdarlığı sırasında en büyük düşmanlarından birinden kurtulmuştur. Artık takip müfrezeleriyle birlikte hareket eden Çakırcalı onlar sayesinde Kamalı Mustafa’nın izini bulmuş ve 24 Temmuz 1904’te Birgi yakınlarında pusuyu kurmuştur. Kamalı Mustafa, Çakırcalı çetesinin baş zeybeği Hacı Mustafa tarafından vurulmuştur Ercan Uyanık, 20. Yüzyılın Başlarında Batı Anadolu’da Eşkıyalık ve Çakırcalı Mehmet Efe, s. 112.. Çakırcalı ilk af döneminde devlete eşkıya takibinde yardımcı olmasına rağmen son derece başına buyruk hareket etmiş ve kendisine verilen görev ve makama rağmen cinayet işlemeye ve mal gaspına devam etmiştir. Çakırcalı’nın birinci af döneminin sonu 30 Nisan 1905’te gelmiştir. Düşman çetelerin de yüze çıkarıldığını öğrenen Çakırcalı tekrar dağa çıkmıştır Ercan Uyanık, a.g.e., s. 121.. Çakırcalı Mehmet Efe ve çetesi bundan sonra iki defa daha affedilip eşkıyalığa geri dönmüştür. II. Meşrutiyet Dönemi’ne kır serdarı olarak giren Çakırcalı’nın son dağa çıkışı 11 Eylül 1909’da olmuştur Sabri Yetkin, a.g.e., s. 129.. 3-) ÇAKIRCALI ŞEKAVETİNİN SONU BİR İMPARATORLUĞUN KABUK DEĞİŞİMİ VE EŞKIYALIK 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in yeniden ilanı bütün Osmanlı topraklarına daha önce görülmemiş bir siyasal ve toplumsal bilinç getirmiştir. Osmanlılık kimliği etrafında tüm Osmanlı halklarının kaynaşarak imparatorluğun devam ettirebileceği ihtimalini sezen İTC, devrimin taşıyıcısı olmanın getirdiği sorumluluğun da etkisiyle, en azından bir süre otuz yıllık Abdülhamid saltanatından devralınan sorunları yeni yöntemlerle çözmek için çabalamıştır. Abdülhamid döneminde artık göz ardı edilemeyecek bir aşamaya ulaşan eşkıyalık meselesi de bunlardan birisidir. Bu meseleyi çözmek adına 26 Temmuz 1908’de daha önce ‘’tarik-i şekavete süluk etmiş olanlar’’ silahlarını teslim etmeleri ve bir daha bu yola girmemeleri koşuluyla affediliyordu Düstûr, Tertîb-i Sâni, C. I, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1329, s. 3. . Daha sonra 28 Temmuz’da Sait Paşa hükümeti, vilayetlere gönderdiği genelgede meşrutiyetin ilanından önce suç işleyenlerin altı yıl içinde yeni bir suça bulaşmamaları koşuluyla affedildiklerini bildiriyor Ercan Uyanık, a.g.e.,s. 164. ve bu kanunun politik ve adî suçluları da kapsayacak şekilde genişletilmesiyle Batı Anadolu’da pek çok mahkûm serbest kalıyordu Sabri Yetkin, a.g.e., s. 118. . YENİ REJİM ve ÇAKIRCALI Meşrutiyet’in yeniden ilanının hemen akabinde getirilen aflar sırasında Çakırcalı zaten daha önce Abdülhamid tarafından üçüncü kez affedilmişti ve o sırada kır serdarlığı yapmaktaydı. Daha Abdülhamid döneminde devlet, Çakırcalı’nın tedibinin silah yoluyla değil ancak af ile olabileceğinin farkına varmıştı Enver Ziya Karal, a.g.e., s.330. . Batı Anadolu’nun önemli levanten aileleri ve bölgenin eşrafıyla sıkı ilişkileri olan Sabri Yetkin, a.g.e., s. 61. ve nüfuzunu saraya kadar genişleten Ömer Sami Coşar,’’ Fransız Dışişleri Bakanlığındaki Belgelerle Çakırcalı Mehmet Efe’’, Milliyet Gazetesi, 05.06.1973. Çakırcalı, İTC’nin dikkatini çekmiş hatta cemiyetin en önemli isimlerinden Doktor Nazım onun ihtilalde faydalı olabileceğini düşünerek kendisini ikna etmeye çalışmıştı. Bu ikna çabaları başarılı olmadı ve Çakırcalı politik faaliyetlerden ziyade Abdülhamid’e verdiği söze uygun olarak kır serdarlığı görevinde devlete eşkıya takibinde yardımcı olmaya devam etti Ercan Uyanık, a.g.e., s. 159. . Çakırcalı ayrıca 22 Ağustos 1908’de daha önce çıkarılan aflar sayesinde serbest kalan mahkûmlar için Aydın Vilayeti’nde düzenlenen af törenine katıldı Ahenk, 23 Ağustos 1908-10 Ağustos 1324. ve uzun süre teslim etmekte direndiği silahlarını cemiyet üyelerinin çabaları neticesinde teslim etmeyi kabul etti. Devleti uzun süreden beri peşinde koşturan bir eşkıyanın bu uysallığı eşkıyalık meselesinin çözümü hakkında yeni umutların doğmasına yol açıyor hatta dönemin Fransız başkonsolosu Paul Blanc artık uzun bir süre Çakırcalı meselesinden bahsedilmeyeceğini düşünüyordu Ömer Sami Coşar, ‘’Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivindeki Belgelerle Çakırcalı Mehmet Efe’’, Milliyet Gazetesi, 09.06.1973, s. 5. . EŞKIYALIĞIN YENİDEN TIRMANIŞI ve ÖNLEMLER Devrimin ilk günlerinin getirdiği toplumsal barış ve geleceği dair iyimser tasarıların ömrü uzun olmamıştır. Daha Ekim 1908 gibi erken bir tarihte tekrardan artış göstermeye başlayan Ercan Uyanık, a.g.e., s. 167. eşkıyalık bir kez daha Osmanlı Devleti’nin en büyük sorunlarından birisi haline gelmiştir. 31 Mart Vakası, İTC’nin devrimin vaatlerini terk ederek yavaş yavaş otoriterleşmesi sürecini hızlandırmış ve bu kalkışmanın Nisan 1909’da bastırılmasından sonra toplumsal ve siyasal denetim mekanizmaları devrimin ilk günlerinin özgürlük ortamının yerini almıştır. Bu doğrultuda 9 Mayıs’ta çıkarılan ‘’ Serseri ve Mazinne-i Su-i Eşhas’’ ve 9 Haziran’da ‘’ İçtimaat-ı Umumiye Kanunu ‘’ toplumsal ve siyasal örgütlenmelerin denetimine yönelik ilk hamleler oldular. Daha sonra yeni rejimin ilk dönemine rengini veren milliyet esasına dayalı örgütlerin kurulması Cemiyetler Kanunu ile yasaklandı Kemal Yakut, ‘’Meşrutiyetten Cumhuriyete Eşkıyalığın Önlenmesine İlişkin Düzenlemeler’’, s.143. . Rumeli ve Batı Anadolu’da tekrardan artış gösteren eşkıyalık meselesine karşı ilk önemli adım 27 Eylül’de çıkarılan ‘’ Rumeli Vilâyatında Şekâvet ve Mefsedetin Men’i ve Mütecâsirlerinin Ta’kib ve Te’dibi Hakkında Kanun-ı Muvakkat’’ adlı kanun oldu Düstûr, Tertîb-i Sâni, C. I, s. 757. . Söz konusu kanun eşkıya takibinin yöntemleri, uygulanacak cezalar, takip müfrezeleri ve eşkıya takibinde devlete yardımcı olmakla görevlendirilen halkın sorumluluklarını düzenliyordu. Men-i Şekâvet Kanunu’nun çıkarılmasıyla birlikte eşkıyalığın ortadan kaldırılması için yeniden geleneksel yollara dönüş yapılmış oluyordu. EŞKIYALIĞA KARŞI ‘’EŞKIYALIK’’ Men-i Şekâvet Kanunu ilk olarak eşkıyalığın politik bir hüviyete büründüğü ve Osmanlı Devleti’nin bu bölgedeki devamını doğrudan tehdit ettiği Rumeli bölgesi için çıkarılmıştır. 11 Eylül 1909’da son kez dağların yolunu tutan Çakırcalı’nın eşkıyalığa tekrardan dönüşü kanunun Aydın Vilayeti’ne teşmili tartışmalarını başlatmıştır. Son kez eşkıyalığa dönen Çakırcalı’nın kısa süre içindeki ses getiren faaliyetleri Sabri Yetkin, a.g.e., s. 128-132. neticesinde bu kanun 4 Ekim 1909’da Aydın Vilayeti’nde de uygulamaya konularak 18 Ekim’de de ilk divan-ı harp mahkemesi görevine başladı Düstûr, Tertib-i Sâni, C. I, s. 767-773. . Kanunun bölgede uygulamaya konulmasından itibaren Çakırcalı’ya yönelik çok yoğun bir takip faaliyeti başlamış ve takibatın yarattığı şiddet ve karmaşa takip müfrezelerinin halka karşı eziyetiyle birleşerek bölgedeki asayişi yerle bir etmiştir Sabri Yetkin, a.g.e., s. 136. . Devletin eşkıyalığı ortadan kaldırmak için zamana yayılan ve eşkıyalığı yaratan sebeplere yönelik mücadele yöntemi yerine sadece cezalandırma yöntemine başvurması neticesinde bu dönemde eşkıya yakınlarının sürgüne gönderilmesi ve mallarının müsaderesi uygulamaları başlamıştır. Bu tedbirler Çakırcalı için de uygulanmış ve Sabri Yetkin’e göre böylece suçun şahsiliği ilkesi çiğnenerek yüzlerce insan sadece eşkıya yakını oldukları gerekçesiyle cezalandırılmıştır Sabri Yetkin, a.g.e., s. 138.. Devlet açısından bakıldığında ise artık parçalanmakta olan bir imparatorluktan arda kalacak bölgelerde her türlü karışıklığa karşı olan bir tahammülsüzlük ve eşkıya takibi için görevlendirilen personellerin yetersizlikleri bu yöntemleri kaçınılmaz kılmıştır. GÖLGESİ OLMAYAN EŞKIYA Men-i Şekâvet Kanunu’nun ve bu kanunun öngördüğü divan-ı harp mahkemelerinin faaliyete başladığı Ekim 1909’dan Eylül 1910’a kadarki sürede tüm bu önlemlerin bir numaralı hedefi olan Çakırcalı’nın yakalanması için hiçbir başarı gösterilememiştir. 21 Eylül 1910’da Aydın Vilayeti’nde idare-i örfiye döneminin başladığını bildiren kanun Düstûr, Tertib-i Sâni, C. II, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1330, s. 746. Çakırcalı’nın yakalanması için müfrezelere yeni bir gayret aşılasa da Çakırcalı’nın namı var kendisi yoktur. Ayrıca çıkartılan kanunlar uyarınca eşkıya takibinde devlete tüm güçleriyle yardım etmekle görevlendirilen ve bu görevlerindeki ihmalleri neticesinde cezai müeyyideye uğramaları söz konusu olan köylülerden de Çakırcalı’nın takibi konusunda istenilen destek alınamamaktadır. Mart 1910’da Aydın takib-i eşkıya kumandanlığına atanan Ali Paşa 1910 Kasım’ında Servet-i Fünun gazetesine verdiği mülakatta Çakırcalı’nın yarattığı bu ortamı şöyle anlatmaktadır: ‘’Çakırcalı takip ettiği politika mucibince, köylülerin her birine bir çok iyilikler etmiş, çareler vermiş, bu adam sanki köylülük aleminde bir sosyalizm tesis etmiş, etrafına muhabbetten mamul kavi bir ağ kurmuştur… Bu adamdan menfaattar olmayanlar da kendisinden korktukları için sükut ederler ve kendisine muavenet etmeseler bile hükümetin icraatini teshile yanaşmazlar.’’ ‘’Çakırcalı Çetesi Hakkında Bir Mülakat‘’, Servet-i Fünun, 17 Kasım 1910- 4 Teşrinisani 1326.. Görüldüğü üzere Çakırcalı hem payitaht ve bölgenin eşrafına uzanan nüfuz alanı hem de köylü üzerine saldığı korkuyla dağlar müfettişi olmaya devam etmektedir. ÇAKIRCALI’NIN DÜŞMANLARI GÜÇLENİYOR 1910 yılının sonu ve 1911 başlarında Çakırcalı meselesinin geleceğini ilgilendiren önemli bir takım gelişmeler yaşanmıştır. Bunlardan biri Nazım Paşa’nın Aydın Vilayeti valiliğine atanmasıdır. Meşrutiyet’in ilanından sonra bölgedeki asayiş bozukluğunun nedenlerinden birisi olarak görülen yetersiz valiler Meclis-i Mebusan’da defalarca tartışma konusu olmuş Sabri Yetkin, a.g.e., s. 121-123. ve bu kısa süre içerisinde bölgede onun üzerinde vali değişikliği yapılmıştır. Nazım Paşa’nın valilik görevine gelişi ve hemen ardından yaptıkları önceki valilerin tekrarı gibi gözükse de kendinden çok emin olan paşa Köylü gazetesine verdiği mülakatta Çakırcalı çetesini üç ay içerisinde yakalayacaklarını iddia ediyor ve halkın güvenini kazanmaya çalışıyordu Köylü, 17 Şubat 1911-4 Şubat 1326.. Vali paşanın kendine olan bu inancının altında başkente yeni takip personeli ve bu personeller için yeni teçhizatlar konusunda yaptığı yoğun baskılar, Çakırcalı’ya karşı olan nefretleriyle bilinen Arnavut ve Çerkez başıbozuk çetelerinin eşkıya takibinde öncesinden daha fazla bir şekilde kullanılması ve vilayetin jandarma teşkilatının eşkıya takibine daha uygun bir hale getirilmesi için yapılan düzenlemeler yatmaktaydı Sabri Yetkin, a.g.e., s. 156-158.. Ayrıca Çakırcalı’nın kendi adını kullanarak eşkıyalık yapan çetelere karşı olan acımasızlığı onun sonunu hazırlayacak gelişmelerden birini tetiklemişti. Kendi adını kullanarak eşkıyalık yapan Çerkes çetelerine karşı şiddetli bir savaşa girişen Çakırcalı’nın Çerkez köylerinde estirdiği terör neticesinde Saray Muhafızı Binbaşı Çerkez Ahmet Anzavur Bey intikam amacıyla Dahiliye Nezareti’ne başvurarak kendisini İzmir Jandarma Alay Kumandanlığı’na tayin ettirdi. Takip müfrezelerinin yetersizliğinin farkında olan Anzavur Reji İdaresiyle anlaşarak Reji kolcularının da eşkıya takibinde kullanılmasını sağladı ve Çerkezlerin yoğun olarak yaşadığı Adapazarı-Bursa civarından yüzlerce Çerkez gönüllüyü bölgeye getirtti Ercan Uyanık, a.g.e., s. 237-239.. Kuşçubaşı Eşref’in kardeşi Çerkez Sami Bey’in Çakırcalı’nın ailesinden dört kişiyi öldürmesi meselenin boyutunu gösteriyordu. Artık mücadele küçük çaplı bir savaşa dönüşmüştü. ÇAKIRCALI’NIN ETRAFINDAKİ ÇEMBER DARALIYOR Çakırcalı meselesi en şiddetli aşamasına 1911 sonlarında ulaşmıştı. Devam etmekte olan Trablusgarp Savaşı’nın dayattığı asker ihtiyacı, bölgedeki gönüllü eşkıya takipçilerinin artmasına sebep oluyor ve bu gönüllülerin eşkıya takibini hiçbir kanun dairesinde gerçekleştirmemeleri halkı iyice bezdiriyordu. Halk eşkıya tehdidi ve gönüllü takipçilerin tedhişi arasında çaresizdi. Bu koşullar altında Çakırcalı ve çetesi 1911 kışına doğru iyice sıkışmış bir vaziyette idiler. Yatakları yavaş yavaş eksilen ve maddi açıdan da sıkıntıya düşen Çakırcalı çetesi Ekim ayında bu sorunlarını çözmek için Aydın’ın Germencik ilçesine bağlı Mursallı Köyü’nü basarak iki çiftlik sahibi varlıklı Rum’u dağa kaldırırlar ‘’ Aydında Şekavet ‘’, İttihad, 15 Teşrinievvel 1911.. 10 Ekim’de gerçekleşen baskından yaklaşık iki hafta sonra istedikleri 5.000 lira değerindeki fidyeyi elde eden çete kışı güvenli geçirebilecekleri bir yer bulma amacıyla tekrardan yollara düştü. Çakırcalı yoğunlaşan takibata karşı önlemler almaya çabalıyordu. Bu amaçla en çok kullandığı güzergâhlardan olan Ödemiş-Muğla arasındaki gidiş gelişlerini kolaylaştıracağını düşündüğü Küçük ve Büyük Menderes Nehirlerine köprü yapılması emrini Bozdağın’ın Arpaz Köyünün en zengin ağası Osman Bey’e ulaştıran Çakırcalı, ağanın bölgedeki Çerkezlerin baskılarıyla bu teklife yanaşmaması üzerine Arpaz’ı bastı ve ağa ile oğlunu 10 Kasım 1911’de Sarıkız dağına kaldırdı. Çakırcalı’nın dağa çıkarken bir Arnavut ile Osman Bey’in koruması bir Çerkez’i korkunç bir şekilde öldürmesi Çakırcalı’nın peşindeki Anzavur ve Çerkez-Arnavut gönüllüleri çileden çıkarmıştı Sabri Yetkin, a.g.e., s. 170.. Bu Çakırcalı’nın efsanevi eşkıyalık dönemindeki son vukuatı olacaktı. BİR EŞKIYANIN ÖLÜMÜ Çakırcalı’nın sonu fidye isteği için geri gönderdiği kılavuzu Hasan’ın yakalanıp konuşturulmasıyla geldi ve 16 Kasım’da Çakırcalı’nın yerini öğrenen takip müfrezesi çetenin bulunduğu Sarıkız Dağlarının doruklarına doğru yola çıktı. Çakırcalı o kadar vahim bir şekilde köşeye sıkışmıştı ki onu yakalama heyecanı içindeki takip müfrezesinin soruşturmaları sırasında halka karşı uyguladığı şiddet Aydın Mebusu İsmail Sıdkı’nın konuyu Meclis-i Mebusan’a taşımasına sebep olmuştu BOA, DH.H.14-1.36.1. Dağı kuşatan müfreze ile Çakırcalı çetesi arasındaki nihai çatışma 17 Kasım’da öğlen üç sularında başlayarak gece bir buçuğa kadar sürmüş ve Çakırcalı çatışma başlar başlamaz esir aldığı Osman Bey’i vurmuştur. Çatışmanın sonlarına doğru vücuduna aldığı kurşunlarla yaralanan Çakırcalı çatışmaya devam etmek istemiş ancak ölümü kafasına aldığı son kurşunla olmuştur. Efe başlarının ölümünü gören Çakırcalı’nın en has adamı Hacı Mustafa çetenin liderliğini almış ve Çakırcalı’nın ölümünün ardından tanınmaması maksadıyla cesedinin başını, hapisteyken barutla dövme yaptığı ellerini ve göğsündeki kılları keserek kötü hava şartlarından faydalanıp çetesini kaçırmayı başarmıştır ‘’Çakırcalı Hakkında Resmi’’, Ahenk, 20 Kasım 1911-7 Teşrinisani 1327.. Ortadan kaldırılan sıradan bir eşkıya değildi. Ölümünden iki gün sonra bu kutlu haberi okuyucularıyla paylaşan Ahenk gazetesi Çakırcalı’yı şöyle tanımlıyordu: ‘’Yalnız Aydın vilayetinin değil bütün memalik-i osmaniyedeki şekâvetin en eski ananesine, en esatir-i hatıralarına malik olan… Ödemiş, Tire, Bayındır, Aydın, Nazilli, Muğla, Denizli cihetlerinin, hasılı tekmil Aydın vilayetinin hakim-i hakikisi kesilmiş hain bir canavar… ‘’. ‘’Çakırcalı Elnihaye Cezasını Buldu’’, Ahenk, 20 Kasım 1911-7 Teşrinisani 1327. Yine Ahenk gazetesi Çakırcalı’nın öldürüldüğünü hemen ertesi gün satırlarına taşıyor ve bu şakinin yıllardan beri yarattığı yıkımın intikamını ‘’habis Çakırcalı’nın gebertildiğini’’ ‘’Çakırcalı Hakkında’’, Ahenk, 19 Kasım 1911-6 Teşrinisani 1327. bildirerek alıyordu. Çakırcalı’nın ortadan kaldırılması büyük bir işti ve basında bunu başaranların köylüler nezdinde hak ettikleri şekilde takdir edilmeleri için bir çaba hakîmdi: ‘’…Şu saatte sevincimizden şu satırları ne suretle yazacağımızı bilemiyoruz. Böyle on beş sene koskoca bir vilayetin emniyet ve asayişini tehditle beraber beş altı yüz kahramanın, nice nice masumların canlarını kıymış, ocaklarını söndürmüş ve yüz binlerce liralar gasp etmiş, ve hükümeti milleti takib-i derdesti uğrunda bu kadar masraflara sokmuş olan bu habisin bu akıbetini görmekle yalnız vilayetimiz halkı değil bütün Osmanlılık ne kadar teşekkür etse, bu hususta muvaffakiyet gösterenlere karşı ne türlü arz-ı tebrikat eylese yine azdır.’’ ‘’Çok Şükür Çakırcalı Belasından Kurtulduk’’, Ahenk, 19 Kasım 1911-6 Teşrinisani 1327.. ÖLÜ BİR EŞKIYA DİRİ BİR NAM Osmanlı son döneminin en bilinen eşkıyası öldürülmüştü öldürülmesine fakat zihinlerdeki tesiri o kadar kuvvetliydi ki kimse görmeden inanacak gibi durmuyordu. Zira en has adamı Hacı Mustafa onun cesedini bu yüzden tanınmaz hale getirmek istiyordu. Böylelikle Çakırcalı’nın hayaleti dolaşmaya devam edecek ve çetesi köylüler üzerindeki nüfuzunu koruyacaktı. Diğer yandan vilayette onun ölümünden emin olabilmek için hummalı bir hareketlilik başlamıştı. Bu amaçla Çakırcalı’nın cesedi 19 Kasım’da Nazilli’ye getirtilmiş ve vali Nazım Paşa cesedin teşhis edilebilmesi için Ödemiş’ten Çakırcalı’yı yakından tanıyan karısı ve Mülazım Mehmet Efendi’nin Nazilli’ye intikallerini istemişti ‘’Çakırcalı Hakkında’’, Ahenk, 19 Kasım 1911-6 Teşrinisani 1327.. Bu iki kişinin Nazilli hükümet konağında cesedi teşhis etmeleriyle ‘’maktulün hakikaten Çakırcalı olduğu artık tamamıyla temin-i tahakkuk’’ ediyordu ‘’Çok Şükür Çakırcalı Belasından Kurtulduk’’, Ahenk, 19 Kasım 1911-6 Teşrinisani 1327.. Şair Eşref başı ve elleri kesilmiş Çakırcalı ile karısı Iraz’ın son buluşmasını şöyle anlatır: ‘’Öldürülmüş Çakıcı âmennâ, Kim inanmazsa buna aldanıyor… Başı yok, kolları yok bir cesedi, Karısı gördü s…nden tanıyor.’’ Şair Eşref Bütün Şiirleri ve 80 Yıllık Hatıraları, (haz. Hilmi Yücebaş), Dilek Yayınevi, İstanbul 1984, s. 390. Çakırcalı’nın cesedinin teşhisi artık akıllardaki soru işaretlerini kaldırmış ve bu efsanevi eşkıyanın ölümlülüğü ancak ölümüyle kanıtlanmıştır. Ancak Çakırcalı gibi bir eşkıyanın ölümü bile onun köylülerin zihninde yarattığı büyünün bozulmasına yetmeyebilir. Kaldı ki o büyü öyle kuvvetlidir ki köylüyü öldüğüne inandırmak da ayrı bir meseledir ve Çakırcalı çetesi hala dağlarda gezmektedir. Dolayısıyla bundan sonra onlarla ve Çakırcalı’nın namıyla mücadelede en önemli adım onu gözden düşürmek ve büyüsünü kaldırmaktır. Bu amaçla kaleme alınan ve Çakırcalı’nın başarısının sorumlularından biri olarak köylüyü itham eden Ahenk gazetesindeki şu satırlar önemlidir: ‘’ Muhterem köylüler! Çakırcalı şimdiye kadar sırf sizin sayenizde yaşayabilmiştir. Yoksa Çakırcalı bizim milletimizin mümessili bulunan hükümetimizin satveti karşısında kaç paralık ehemmiyeti olabilirdi. Düvel-i muazzamadan madud ve otuz küsür nüfusa malik bulunan İtalya devletinin dehşetli toplarına karşı koyarak bu kadar muvaffakiyet kazanan bu millet, bu hükümet bir yörük oğluna laf anlatmaktan aciz mi kalırdı ? Milletimiz, hükümetimiz aciz kaldıysa kabahat sizindir... Hacı Mustafa yaralı olduğu halde kaçabildi… Ancak bu köpek sağ kalmış ise biliniz ki birkaç gün sonra gebermiş olan efesi Çakırcalı namına icra-i melanet edecek ve onu sağ gibi göstererek adeta sizi eskisi gibi umacıdan korkan yavrucaklar gibi korkutmağa, korkudan manyetize etmeğe kalkışacaktır. Zinhar ! zinhar ! korkmayınız, korkmayınız, Çakırcalı gebermiştir. Vücudu bile çürümüştür. Şimdiye kadar toprak bile olmuştur. ‘’ ‘’Adalet-i İlahiye Yerini Buldu Çakırcalı Gebertildi’’, Ahenk, 21 Kasım 1911-8 Teşrinisani 1327. SONUÇ YERİNE İngilizlerin kendi ünlü haydutları Dick Turpin’le F. Cowley Whitehouse, ‘’Mehmet the Brigand’’, The World Wide Magazine, Vol. 19, 1907, s. 55., Fransızların Alexander Dumas’nın meşhur Üç Silahşörü’yle Ömer Sami Coşar,’’ Fransız Dışişleri Bakanlığındaki Belgelerle Çakırcalı Mehmet Efe’’, Milliyet, 27/05/1973, s. 7. bir tuttuğu; yaşadığı coğrafyada uğruna türküler, şiirler yazılarak anılan ve 20. Yüzyıl boyunca hakkında yapılan tartışmalarda önemli bir kesim tarafından soylu/sosyal eşkıya tipinin Osmanlı Devleti’ndeki en mühim temsilcilerinden biri olarak görülen Çakırcalı Mehmet’in ortadan kaldırılması artık parçalanmak üzere olan Osmanlı Devleti’ndeki eşkıyalık meselesini belki bitirmeye yetmeyecek ama Osmanlı kaynaklarının sıklıkla harami, habis, hunhar, canavar, melun, menhus, şaki-i meşhur veya iblis gibi sıfatlarla andığı bu eşkıya kadar namlısı ve tesirlisi de gelmeyecektir. Çakırcalı’nın o dönemdeki etkisinin daha isabetli bir biçimde anlaşılabilmesinin yolu ise hem ondan etkilenenlerin zihinlerinde yarattığı büyü hem de onu acımasızca hakir görenlerin eleştirilerinin hesaba katılmasından geçmektedir. KAYNAKÇA BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİV BELGELERİ Dahiliye Nezareti Hukuk Evrakı (DH.H.) RESMİ YAYINLAR Düstûr, Tertîb-i Sâni, C. 1, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1329. Düstûr, Tertîb-i Sâni, C. 2, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1330. GAZETELER Ahenk Gazetesi COŞAR, Ömer Sami, ‘’Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivindeki Belgelerle Çakırcalı Mehmet Efe’’, Milliyet, 27 Mayıs-18 Haziran 1973. İttihad Gazetesi Köylü Gazetesi Servet-i Fünun Gazetesi ANSİKLOPEDİ MADDELERİ-SÖZLÜKLER BARDAKOĞLU, Ali, ‘’Eşkıya’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. XI, 1993, s. 463-466. CASSIA, Paul Sant, ‘’Banditry’’, Encylopedia of European Social History, Vol. 3, Charles Scribner’s Sons, New York 2001, s. 373-382. HOAD, T.F., The Concise Oxford Dictionary of English Etymology, New York, Oxford University Press, 1996. İLGÜREL, Mücteba, ‘’Eşkıya’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. XI, 1993, s. 466-469. --------------------, ‘’Celâlî İsyanları’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. VII, 1993, s. 252-257. --------------------, ‘’CELÂ-yi Vatan’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. VII, 1993, s. 238-240. PİCOCHE, Jacqueline, Dictionnaire Etymologique du Français, Paris, Dictionnaires Le Robert, 1992. SLATTA, Richard W., Encyclopedia of Social History, Garland Publishing, New York&London, 1994, s. 99-100. SPAWFORTH, Antony, ‘’Brigandage’’, The Oxford Classical Dictionary, Vol. 1, Oxford University Press, Oxford 2012, s. 250-251. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, C. I, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, 1998. TÜRKMEN, Zekeriya, ‘’Dîvânıharp’’, TDV İslam Ansiklopedisi, C. Ek-1, 2016, s. 334-337. KİTAPLAR BARKEY, Karen, Bandits and Bureaucrats: The Ottoman Route to State Centralization, New York, Cornell University Press, 1996. BOTTOMORE, Tom, A Dictionary of Marxist Thought, London, Blackwell Publishers, 2001. HOBSBAWM, Eric, Bandits, New York, Dell Publishing, 1969. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C. VIII, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 2007. KEMAL, Yaşar, Çakırcalı Efe, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2014. MARX, Karl, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, (Çev. Sevim Belli), Ankara, Sol Yayınları, 1976. TAHİR, Kemal, Rahmet Yolları Kesti, İstanbul, İthaki Yayınları, 2013. TAVERNIER, JEAN-BAPTİSTE, Les six voyages de Jean-Baptiste Tavernier : Ecuyer, Baron d'Aubonne, qu'il a fait en Turquie, en Perse et aux Indes, C.I, Paris, 1712. Şair Eşref Bütün Şiirleri ve 80 Yıllık Hatıraları, (Haz. Hilmi Yücebaş), İstanbul, Dilek Yayınevi, 1984. ULUÇAY, Çağatay, Atçalı Kel Mehmet, İstanbul, As Matbaası, 1968. UYANIK, Ercan, 20. Yüzyıl’ın Başlarında Batı Anadolu’da Eşkıyalık ve Çakırcalı Mehmet Efe, İzmir, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayın Evi, 2017. YETKİN, Sabri, Ege’de Eşkıyalar, İstanbul, Türk Vakfı Yurt Yayınları, 2003. MAKALELER AKDAĞ, Mustafa, ‘’Celâlî Fetreti’’, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. XVI, S. 01.02, 1958, s. 53-107. BAŞARAN, Mehmet, ‘’Osmanlı Merkezine Taşranın Direnişi: Atçalı Kel Mehmed Efe Ayaklanması’’, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 12, S. 22, 2009, s. 155-164. BLOK, Anton, ’’ Peasant and the Brigand: Social Banditry Reconsidered’’, Comparative Studies in Society and History, Cambridge University Press, Vol. 14, No. 4, 1972, s. 494-503. BRAUDEL, Fernand, ‘’Misère et Banditisme au XVIe Siècle’’, Annales E.S.C., Vol. 2, No. 2, 1947, s. 129-142. EMİROĞLU, Kudret, ‘’Çok hayr ü şer işledik: Eşkıyalığa Giriş’’, Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, No: 33, 2012, s. 7-20. KİŞİ, Şule Sevinç, ‘’Ege’nin Namlı Eşkıyası Çakırcalı Mehmet Efe’’, İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 6, 2017, s. 77-123. UYANIK, Ercan, ‘’Çakırcalı Mehmet Efe Kronolojisi’’, Ege Defterleri, Sayı:4, 2014, s. 3-43. YAKUT, ESRA, ‘’Osmanlı Hukukunda Bir Suç Olarak Eşkıyalık ve Cezalandırılması’’, Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, No: 33, 2012, s. 21-34. YAKUT, Kemal, ‘’Meşrutiyetten Cumhuriyete Eşkıyalığın Önlenmesine İlişkin Düzenlemeler’’, Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, No: 34, 2012, s. 139-158. WHITEHOUSE, F. Cowley, ‘’Mehmet The Brigand’’, The World Wide Magazine, Vol. 19, 1907, s. 55-64. TEZLER ÖZCAN, Ahmet, ‘’The Missing Link in the Chain of Oppression and Resistance: Last Era of Kurdish Banditry in Modern Turkey, 1950-1980’’, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2014.