Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
Review
Derleme
DOI:10.5281/zenodo.7854217
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
Vitamin D Deficiency in Children
Javidan Makhsudov1, Resul Yılmaz2
1Selcuk University School of Medicine Department of Pediatrics, Konya, Turkey
2Selcuk University School of Medicine Department of Pediatrics, Division of Pediatric Critical Care, Konya, Turkey
ÖZ
ABSTRACT
D vitamini, kalsiyum-fosfat metabolizmasında kilit rol
oynayan ve hedef etkilerini bağırsak, böbrekler ve kasiskelet sisteminde gösteren bir prohormondur. Son
yıllarda genetik, biyokimyasal, moleküler ve teknolojik
gelişmeler sayesinde D vitamininin bağışıklık sistemi,
epitelyal fonksiyon ve metabolik regulasyonda önemli bir
görevi olduğu anlaşılmış, bu nedenle kritik veya kronik
hastalıklarda D vitamin değerine odaklanan çalışmalar
hız kazanmıştır. D vitamini eksikliği artık küresel bir
salgın olarak kabul edilmektedir. 25(OH)D3 düzeyi 20
ng/ mL’den düşük ise D vitamini eksikliği, 20 ile 29 ng/
mL arasında ise D vitamini yetersizliği, 30 ng/mL’den
yüksek ise yeterli düzey ve 150 ng/mL’den yüksek ise
D vitamini intoksikasyonu olarak kabul edilmektedir.
D vitamini eksikliği çocuklarda rikets, erişkinlerde ise
osteomalazi klinik tablosuna neden olmaktadır. Bu
derlemede; günümüzde çok yaygın çocuklardaki D
vitamini yetersizliği ve eksikliğinin tanımlanması ve tedavi
yönetimine güncel bir yaklaşım sunmayı amaçladık.
Vitamin D is a prohormone that plays a key role in calciumphosphate metabolism and shows its target effects in
the intestine, kidneys and musculoskeletal system. In
recent years, it was reported that Vitamin D deficiency
and insufficiency are related with many chronic diseases
such as widespread cancers, cardiovascular diseases,
metabolic syndromes, infectious diseases and autoimmune
diseases. Vitamin D deficiency is also a defined risk factor
for osteoporosis, falls and fractures. Vitamin D deficiency
is now recognized as a global epidemic. 25(OH) Vitamin D
levels under 20 ng/mL is accepted as Vitamin D deficiency,
levels between 20-29 ng/mL as insufficiency, over 30 ng/
mL as sufficient levels, and over 150 ng/mL as Vitamin D
intoxication. Vitamin D deficiency leads to ricketts clinics in
children and osteomalacia clinics in adults. In this review,
we aimed to define Vitamin D deficiency and insufficiency
which is currently widespread in children, and to provide a
current approach to the treatment methods.
Anahtar Kelimeler: D vitamini, 25(OH)D3 vitamini, rikets.
Keywords: Vitamin D, 25(OH) vitamin D, ricketts.
GİRİŞ
Çocuk yoğun bakım üniteleri (ÇYBÜ) bir veya birden
fazla organ yetmezliğinden dolayı ya da geçirdikleri
cerrahi uygulamalardan ötürü, yaşamsal bulguları tehdit
altında olan hastaların bakım ve tedavilerinin yapıldığı
kesintisiz hizmet veren ünitelerdir. Normal hastane
bakımı ve tedavisinin yetersiz olduğu, organ sistem
fonksiyonlarının kısmi yada tamamının kaybedildiği,
ağır bir hastalık, zehirlenme, travma veya operasyon
gibi nedenlerden dolayı mortalitesi yüksek olan hastalar
yoğun bakım ihtiyacı olan hastalardır (1).
Corresponding Author: Javidan Makhsudov
Address: Selcuk University School of Medicine Department of
Pediatrics, Konya, Turkey
E-mail: cavidan112@gmail.com
D vitamini, kalsiyum-fosfat metabolizmasında kilit rol
oynayan ve hedef etkilerini bağırsak, böbrekler ve kasiskelet sisteminde gösteren bir prohormondur. Son
yıllarda genetik, biyokimyasal, moleküler ve teknolojik
gelişmeler sayesinde D vitamininin bağışıklık sistemi,
epitelyal fonksiyon ve metabolik regulasyonda önemli
bir görevi olduğu anlaşılmış, bu nedenle kritik veya
kronik hastalıklarda D vitamin değerine odaklanan
çalışmalar hız kazanmıştır (2-4).
Başvuru Tarihi/Received: 06.07.2020
Kabul Tarihi/Accepted: 21.07.2020
Makhsudov et al.
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
İnsan vücudundaki çoğu doku ve hücrelerde D vitamin
reseptörünün (VDR) olduğu, D vitamininin 200’den fazla
geni etkilediğinin ve immunmodulasyonda apoptozis,
hücre proliferasyonu ve maturasyonu aşamalarında
önemli işlevlerinin olması bilindikten sonra D vitamin
eksikliği kardiyovasküler hastalıklar, kas-iskelet sistemi
hastalıkları, bozulmuş glukoz metabolizması ve
immun disfonksiyonda bağımsız bir risk faktörü olarak
gösterilmiştir. D vitamini yetersizliği ise bu fonksiyonlarda
azalmaya sebep olup, mortalite ve morbiditenin
artmasına sebep olabilir (5,6).
Çok az sayıda besin D vitamini içerdiğinden dolayı,
vücudumuzun ana doğal D vitamin kaynağı güneş
ışınları (dalga boyu 290 ila 315 nm) tarafından derimizde
sentezleniyor. Diyet ve güneş ışınları tarafından derimizde
sentezlenen D vitamini biyolojik olarak inaktifdir ve aktif
metabolitlere dönüşmesi için vücudumuzda bir takım
enzimatik yolaklardan geçmesi gerekir (şekil 2). D
Vitamini karaciğerde enzimatik olarak D vitaminin ana
dolaşım şekli olan 25-hidroksivitamin D (25–OH vit-D)’ye,
daha sonra da böbreklerde D vitamininin aktif formu
olan 1-25 dihidroksitivitamin D’ye dönüştürülür.
D vitamininin pleiotropik etkilerinin gerçekleştirmesinde
substrat olarak kullandığı 25(OH)Vit-D3 düzeyinin
dolaşımda yeterli olması gerekmektedir. Kritik hastalık
durumlarında yapılan çalışmaların çoğu düzey analizi
şeklinde olduğu için, bu çalışmalarda bakılan 25(OH)
Vit-D3 düzeylerinin anlamlı derecede düşük olduğu
saptanmıştır (3,4,7). Lee, Braun ve Lucidarme yaptıkları
çalışmalarda D vitamini yetersizliğini kötü prognozla
ilişkilendirmişlerdir (8-10). Higgins ve arkadaşlarının
Yetişkin Yoğun Bakım Ünitesinde (YYBÜ) yaptıkları
çalışmada hastalarda yatışlarının 3. ve 10. Günlerinde
D vitamini düzeylerinde anlamlı derecede azalma
saptamışlar (11).
Şekil 2.4.2. D vitamini metabolizması
Pediatrik
yaş
grubunda
yapılan
çalışmaların
yetersizliğinden dolayı yapacağımız bu çalışma ile çocuk
yoğun bakım ünitesine yatan hastaların yatışının ilk günü
bakılan serum vitamin-D düzeyi ile çocuk yoğun bakım
unitesinde mortalite ve yatış süresi arasındaki ilişkinin
değerlendirilmesini amaçladık.
VİTAMİN-D GENEL BİLGİLER
D vitamini yağda çözünen bir steroid yapılı hormon
olup D2, D3 ve D4 vitaminlerine verilen ortak isimdir.
Bunlarda D2 (ergokalsiferol) ve D3 (kolekalsiferol) insan
vücudu için en önemli olan formlarıdır. Ergokalsiferol
diyet ile alınan bitkisel kökenli form olup, kolekalsiferol
ise deride 7-dehidrokolesterolden (7-DHC) fotosentez ile
sentezlenen formdur.
Şekil 2.4.1. Ergokalsiferol ve kolekalsiferol.
9
D Vitamini veya kalsiferol genel bir terimdir ve dört halkalı
bir kolesterol omurgasına sahip olan bir grup lipitte
çözünür bileşik anlamına gelir. 25-hidroksivitamin D3
(25(OH)Vit-D3), D vitamini için ana dolaşım şeklidir. İki-üç
haftalık bir yarı ömre sahiptir (22). Kemikte ve bağırsakta
aktiviteye sahiptir, ancak etkisi D vitamininin en aktif
formu olan 1,25-dihidroksivitamin D-nin gücünün %1’i
kadardır. 1,25-dihidroksivitamin D3’ün yarı ömrü yaklaşık
4-6 saattir. 1,25-dihidroksivitamin D, hedef dokulardaki
gen transkripsiyonunu hücre içi reseptörler denilen ve
tüm çekirdekli hücrelerde evrensel olarak eksprese edilen
tek bir D vitamini reseptörü (VDR) aracılığıyla düzenler
(23). Bu reseptör, sınıf II steroid hormon reseptörünün
bir üyesidir ve retinoik asit ve tiroid hormon reseptörleri
ile yakından ilişkilidir (24). En önemli biyolojik etkisi,
enterosit farklılaşmasını ve kalsiyumun bağırsak
emilimini teşvik etmektir. Diğer etkiler arasında bağırsak
fosfat emiliminin daha az uyarılması, paratiroid bezinden
paratiroid hormonunun (PTH) salınmasının doğrudan
baskılanması, osteoblast fonksiyonunun düzenlenmesi
ve PTH kaynaklı osteoklast aktivasyonuna ve kemik
rezorpsiyonuna izin verilmesi sayılabilir.
D vitamini ve metabolitleri, kalsiyum homeostazı ve
kemik metabolizması ile yakından ilişkileri nedeniyle
vücudumuzda önemli bir klinik role sahiptir. Günümüzde
şiddetli D vitamini eksikliğinden dolayı raşitizm (çocuklar)
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
ve osteomalazi (çocuklar ve yetişkinler) gibi hastalıklara
olağandışı düşük güneşe maruz kalan populasyonlar,
malabsorbsiyon sendromlar dışında nadir görülür.
Makhsudov et al.
hastalıklarda yetersiz emilime bağlı düşük 25(OH)Vit-D3
seviyeleri görülebilir (2).
Düşük serum 25(OH)Vit-D3 ile ölçüldüğü gibi subklinik D
vitamini eksikliği çok yaygındır. Ulusal Sağlık ve Beslenme
Muayenesi Araştırmasının (NHANES) 2005-2006 yıllarında
yaptığı çalışmada yetişkin katılımcıların yüzde 41,6’sının
(≥20 yaş) 25(OH)Vit-D3 düzeyi 20 ng/mL’nin (50 nmol/L)
altında olduğu saptandı. Bu derece D vitamini eksikliği,
osteoporoz gelişimine ve yaşlı erişkinlerde artmış kemik
kırıklarına sebep olabilir. D vitamini ayrıca diğer birçok
hücresel işlevlerde de rol almaktadır.
Vitamin D kaynakları
Normal koşullarda güneş ışınlarının etkisiyle insan
vücudunda bulunan D vitaminin %90-95’i sentez
edilirken, %10 kadarı diyet (süt, yumurta, balık, hayvansal
yağlar, sakatat vb.) ile alınabilmektedir. Bu da güneş
ışığının D vitamini sentezinde temel kaynak olduğunu
göstermektedir. Bu sentez mevsimler, hava kirliliği düzeyi,
ülkenin bulunduğu enlem, güneş ışınlarının yeryüzüne
geldiği açı (Zenith açısı), güneşlenme saati ve süresi, deri
pigmentasyonu, giyinme tipi, deriye sürülen koruyucu
kremler gibi faktörlere bağlıdır (25). Previtamin D3
(kolekalsiferol), güneş ışığında ultraviyole (UV) ışınlarına
maruz kalma sırasında 7-dehidrokolesterolden ciltte
nonenzimatik olarak sentezlenir. Bu sayede kısa sürede
güneş ışını ile cildimizden vitamin D sentezi yapılmaktadır.
Cildin güneş ışığına uzun süre maruz kalması, vitamin
D toksisitesine neden olmaz. Bunun sebebi ise ihtiyaç
fazlası ürünlerin aktif olmayan metabolitlere (lumisterol,
taşistrol, 5,6-transvitamin D ve suprasterol 1 ve 2) fotoçevrilmesi sayesinde sağlanmaktadır (3, 25). Ek olarak,
güneş ışığı deride D3 vitamini üretimini azaltan melanin
üretimine neden olur. Bebekler, engelliler ve 70 yaşından
büyüklerin derileri de güneş ışınları ile D vitaminini
etkin bir şekilde dönüştüremez. Kuzey enlemlerinde
özellikle kış aylarında D vitamini dönüştürmek için yeterli
radyasyon yoktur.
D vitaminin deriden sentezi için sınır değer olarak cm²
başına 18-20 mJ UVB ışını gerekmektedir. Ülkemiz 36-42
derece kuzey enlemleri arasında bol güneş alan bir alanda
bulunduğu için yılın sadece dört ayı D vitamini üretimine
yeterli olmayan güneş ışığı almaktadır. Diğer aylarda ise
gelen güneş ışığı, D vitamini sentezi açısından yeterli
olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, serum D vitaminin
ilkbahar ve kış aylarında daha düşük seviyelerde olduğu
gösterilmiştir (26) (Şekil 2.5).
Absorpsiyon
Diyetten edindiğimiz D vitamini ince bağırsakların iç
yüzeyindeki misellere dahil edilir, enterositler tarafından
absorbe edilir ve sonra şilomikronlara paketlenir.
Çölyak hastalığı, Crohn hastalığı, pankreas yetersizliği,
kistik fibrozis, kısa bağırsak sendromu ve kolestatik
karaciğer hastalığı gibi yağ emilim bozukluğu ile ilişkili
Şekil 2.5. Mevsimsel serum 25(OH)Vit-D3 seviyeleri (26).
Metabolizm
Diyet ve ciltten sentezlenen D vitamini biyolojik
olarak aktif değildir. Bu yüzden bunların karaciğerde
ve böbrekte aktif metabolitlere enzimatik dönüşümü
gerekmektedir (Şekil 4). Diyetteki D vitamini, D vitamini
bağlayıcı protein ile Şilomikron ve lipoproteinlerle birlikte
karaciğere geçer (2,27). Hepatik enzim 25-hidroksilaz, D
vitamini molekülünün 25 pozisyonuna bir hidroksil grubu
yerleştirir ve 25(OH)Vit-D3 oluşumuna neden olur (şekil
1). 25(OH)Vit-D2, D vitamini bağlayıcı protein için 25(OH)
Vit-D3’ten daha düşük bir afiniteye sahiptir. Bu nedenle,
25(OH)Vit-D2, 25(OH)Vit-D3’ten daha kısa bir yarı ömüre
sahiptir ve D2 vitamini ile tedavi serum toplam 25(OH)
Vit-D3 seviyelerini D3 vitamini kadar verimli bir şekilde
arttıramazlar.
Karaciğer tarafından üretilen 25(OH)Vit-D2 ve D3
dolaşıma girer ve böbreğe gider, yine D vitamini
bağlayıcı proteine bağlanır. Bu protein D vitamini ve
tüm metabolitlerini bağlayan tek bir bağlanma yerine
sahiptir. Toplam dolaşımdaki bağlanma bölgelerinin
sadece %3 ile %5’i normal olarak işgal edilir. Sonuç olarak,
bu protein nefrotik sendromda olduğu gibi idrarda çok
miktarda kayıp olmadıkça D vitamini metabolizmasında
hız sınırlayıcı değildir (27). Renal tübülde salınan 25 (OH)
D - D vitamini bağlayıcı protein kompleksinin hücrelere
girmesi, reseptör aracılı endositozla gerçekleştirilir.
Tandemde çalışan en az iki protein bu sürece dahil olur:
cubilin ve megalin. Renal proksimal tübülde eksprese
edilen Cubilin ve megalin, hücre dışı ligandların
alımını kolaylaştıran multiligand reseptörleridir. Bu
proteinlerden herhangi birinin eksikliğinde deneysel
modellerde idrarda 1,25-dihidroksivitamin D atılımı artar,
1,25-dihidroksivitamin D eksikliği ve kemik hastalığına
neden olur (28). Renal tübüler hücrelerde bağlayıcı
proteinlerden 25(OH)Vit-D3 salınır. Renal tübüler hücreler
25(OH)Vit-D3’ü hidroksilatlayabilen iki enzim, 1-alfahidroksilaz (CYP27B1) ve 24-alfa-hidroksilaz (CYP24)
içerir; bu enzimler sayesinde en aktif form olan 1,25
dihidroksivitamin D ve aktif olmayan bir metabolit olan
24,25-dihidroksivitamin D sentezlenir (Şekil 2.7.1) (29).
10
Makhsudov et al.
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
artırarak 1,25-dihidroksivitamin D’nin renal üretimini
inhibe eder (31). 1,25-dihidroksivitamin D bir fosfatürik
hormon olan FGF23’ü uyarır ve bir geri besleme döngüsü
oluşturur. Deneysel veriler FGF23’ün fosfat homeostazını
koruyarak 1,25-dihidroksivitamin D tarafından indüklenen
gastrointestinal fosfatın yeniden emilimini azalttığını
göstermektedir (30). Her iki 1,25-dihidroksivitamin D3
ve 25 (OH) Vit D3, 24-hidroksilaz tarafından kısmen
hidroksilasyon ile parçalanır (31). 24-hidroksilaz geninin
aktivitesi 1,25-dihidroksivitamin D ile artar, bu nedenle
kendi inaktivasyonunu arttırır ve PTH ile azalır, böylece
daha aktif hormonun oluşmasına izin verir (30,31).
Şekil 2.7.1. D vitaminikaynakları ve metabolizması
Her iki enzim de P450 sisteminin üyesidir (30). D vitamini
eksikliği bulunan hayvanlarda yapılan çalışmalar
proksimal tübülün 1-alfa-hidroksilaz için önemli
bir sentez bölgesi olduğunu göstermektedir. Buna
karşılık, normal insan böbreğindeki çalışmalar, distal
nefronun D vitamini yeterliliği koşulları altında 1-alfahidroksilaz ekspresyonunun baskın bölgesi olduğunu
göstermektedir (5). 1-alfa-hidroksilaz enzimi ayrıca
gastrointestinal sistem, deri, vaskülatür, meme epitel
hücreleri, osteoblastlar ve osteoklastlar dahil ekstrarenal
bölgelerde de eksprese edilir (31). 1,25-dihidroksivitamin
D’nin ekstrarenal sentezinin en çok bilinen tezahürü
sarkoid gibi granülomatöz hastalığı olan hastalarda
hiperkalsemi ve hiperkalsüridir. Bu ortamda paratiroid
hormonu (PTH), aktive edilmiş makrofajlarla 25 (OH)
D3’den 1,25-dihidroksivitamin D3’ün bağımlı ekstrarenal
üretimine bağlı olarak akciğer ve lenf düğümlerinde
meydana gelir. Plazma 1,25-dihidroksivitamin D
konsantrasyonu hem 25 (OH) D’nin mevcudiyetinin hem
de 1-alfa-hidroksilaz ve 24-alfa-hidroksilaz enzimlerinin
aktivitelerinin bir fonksiyonudur. Renal 1-alfa-hidroksilaz
enzimi öncelikle aşağıdaki faktörlerle düzenlenir (30,31):
• PTH
• Serum kalsiyum ve fosfat konsantrasyonları
• Fibroblast büyüme faktörü 23 (FGF23)
Artmış PTH salgılanması (çoğunlukla plazma kalsiyum
konsantrasyonundaki bir düşmeye bağlı olarak)
ve hipofosfatemi 1-alfa-hidroksilaz enzimini uyarır
ve 1,25 dihidroksivitamin D üretimini arttırır (30).
1,25-dihidroksivitamin D ise, PTH’nin sentezini ve
salgılanmasını inhibe ederek, 1,25-dihidroksivitamin
D üretiminin negatif geri besleme düzenlemesini
sağlar. 1,25-dihidroksivitamin D sentezi ayrıca hücre
yüzeyindeki D vitamini reseptörleri (VDR’ler) tarafından
module edilebilir. Bu reseptörlerin küçültülmesi, D
vitamini aktivasyonunun düzenlenmesinde önemli bir
rol oynayabilmektedir . FGF23 renal proksimal tübül
içindeki 1-alfa-hidroksilaz aktivitesini sınırlandırarak
ve aynı anda 24-alfa-hidroksilaz ekspresyonunu ve 24,
25-dihidroksivitamin D (inaktif bir metabolit) üretimini
11
D vitamini düzeyini etkileyen faktörler
Vücudumuzdaki total D vitamini seviyesini derimizde
güneş ışınları tarafından sentezlenen D3 ve
besinlerle bağırsaklarımızdan emilen D2 vitaminleri
oluşturmaktadır. D vitamininin yetersiz sentezi, yetersiz
alımı ya da yetersiz emilimi D vitamini düzeyini etkileyen
başlıca faktörlerdir (32). Bunun dışında;
Etnik ve genetik faktörler: Dünya geneline baktığımızda
tüm populasyonlarda D vitamini metabolizmasında ve
fizyolojisindeki farklılıklar, değişik popülasyonların D
vitamini ihtiyaçlarını farklı kılmaktadır.
Yaş:
İnsan
cildindeki
7-dehidrokolesterolün
konsantrasyonu yaş ilerledikçe azalarak cildin D vitamini
sentezleme kapasitesini azaltır.
Cilt pigmentasyonu: Ciltte bulunan ve cilde renginden
sorumlu olan Melanin pigmenti, 290 nm ve üzerindeki
dalga boyuna sahip güneş ışınlarını absorbe ederek UVB
fotonlarını kapmak için epidermal provitamin D3 ile yarışır.
Bu yolla UVB fotonlarını emerek prokolekalsiferolün
fotosentezini azaltır. Melanin pigmentasyonu fazla olan
zenciler gibi koyu cilt rengine sahip insanlarda cildin D
vitamini sentezleme yeteneği azdır (33).
Güneş koruyucular: Cilt kanseri, cilt yanıkları gibi
güneşin istenmeyen etkilerini önlemekle birlikte ciltteki
D vitamini sentezini de olumsuz etkiler. (3).
Şekil 2.7.2. D vitamini metabolizması (3).
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
Mevsimler, enlem ve günün bazı saatleri: mevsimler ve
coğrafi enlem farklılıkları ciltten sentezlenen D vitaminini
etkilemektedir. Bunun nedeni ise güneş ışınlarının
farklı açılarla yeryüzüne düşmesine bağlı olarak ozon
tabakasından farklı emilmesidir. Örnek olarak, eğer güneş
ışınları oblik açı ile dünyaya gelirse daha az fotonlar
dünyaya ulaşmaktadır. Mevsimler, günün bazı saatleri
ve enlem oblik açıyı etkileyen faktörler arasındadır.
Ekvatora yakın olan bölgelerde ve enlemi 37° altında
olan bölgelerde D vitamini daha fazla sentezlenmektedir.
Sabah erken saatlerde ve öğleden sonra ışınların oblik
açıyla gelmesi nedeniyle yazın bile D vitamini üretimi
azdır. D vitamini sentezi için ideal saat aralığı 10.00-15.00
arası saatlerdir (33).
Dışarıda geçirilen süre: Cildin UVB ışınlarına maruz
kalma süresi ve sıklığı D vitamini düzeyini belirleyen bir
diğer temel faktördür. Ciltten yeterli D vitamini sentezi
yapılması için saat 10.00-15.00 arasında 5-ile 30 dakika
(mevsim, enlem ve cilt pigmentasyonuna bağlı olarak)
güneşe maruz kalma tavsiye edilmektedir (33).
Giyim: Kapalı giyinen insanlarda UVB ışınlarının cilde
ulaşması engellendiği için D vitamini sentezi azalır.
Metabolik hastalıklar: D vitamini metabolizmasını ve
emilimini bozan karaciğer, pankreas, böbrek hastalıkları
gibi bazı durumlar, sitokrom P-450 indüksiyonu yapan
ilaçların kullanımı (fenitoin, fenobarbital) D vitamini
sentezini azaltmaktadır (32,33).
Obesite: D vitamini yağ dokusunda depolanarak D
vitamini eksikliği gelişebilir. Fiziksel aktivitenin düzensiz
olduğu ya da fiziksel aktivitenin olmadığı bir yaşam şekli
daha az güneş ışığına maruz kalmaya neden olur (34).
Besinlerle yetersiz D vitamini alınması: D vitamini
besinlerde pek fazla bulunmaz ama en çok balık
yağı, somon, uskumru, yumurta sarısı ve sakatatta
bulunmaktadır.
Hava kirliliği: Hava kirliliği UVB fotonun emilebilen
miktarını düşürerek ciltteki D vitamini sentezini azaltıp
eksikliğe yol açabilir. Dalga boyları 320 nm’den az
olan güneş ışınları pencere camından geçemediği
için, cam arkasından güneşlenmeyle D vitamini
sentezlenememektedir (3,33).
Sosyoekonomik düzey: Yapılan bazı araştırmalarda
sosyoekonomik düzeyi düşük olan ailelerin çocuklarında
D vitamini eksikliği daha sık görülmüştür . Ev içinde
daha çok zaman geçirmek, kültürel nedenlerle
çocukların ev dışına çıkarılmaması, evlerin balkonsuz
olması ya da güneş ışınlarını engelleyen sık apartmanlı
mahallelerde yaşamak insanların da güneşten yeterince
faydalanamamalarına neden olmaktadır (35).
D vitamin desteği
Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) vücuttaki D vitamini
düzeyini yeterli sınırlarda tutabilmek için doğumdan
itibaren tüm bebeklerle beraber çocuk ve ergenlerin 400
Makhsudov et al.
IU/gün D vitamini almasını önermektedir (36). Sadece
anne sütü alan bebeklere D vitamini desteği verilmelidir,
çünkü insan sütünün D vitamini içeriği düşüktür. Ayrıca,
Lawson Wilkins Pediatrik Endokrin Topluluğu da sadece
anne sütü ile beslenen bebekler için doğumdan itibaren
başlayan 400 IU/gün D vitamini takviye yapılmasını
önermektedir (32). Bebek formüllerinin çoğu, en az 400
IU/L D vitamini içerir, bu nedenle formülle beslenen
bebeklere de günde en az 1000 mL tüketmedikleri
sürece, bu hedefe ulaşmak için takviye D vitamini
verilmesi gerekmektedir. Günde en az 1 litre D vitaminli
sütü tüketmeyen çocuklar için günde en az 400 IU D
vitamini alımı önerilmektedir (32). Anne ve bebeklerin
yeterli güneş ışığı görmesini sağlayarak kolay bir şekilde
D vitamin eksikliği önlenebilir. Bebeklerde üzerinde
sadece bez varken haftada 30 dakika, giyinikli halde
haftada iki saat, gebe kadınlarda ise ellerinin ve yüzünün
haftada üç kez günde 20 dakika güneş görmesi ciltten D
vitamini sentezi için yeterli olduğu önerilmektedir.
D vitamini ihtiyacı bazı hastalık durumlarına ve kullanılan
ilaçlara bağlı değişiklik gösterebilir. Örnek olarak, uzun
süre glukokortikoid tedavisi gören hastalar daha yüksek
D vitamini ve kalsiyum desteği alması gerekmektedir
(37).
Türkiyede ise 2005 yılından itibaren Sağlık bakanlığının
başlatmış olduğu programa göre sağlık ocaklarında
bütün bebeklere ücretsiz olarak D vitamini dağıtılması
ve bebeklere 400 IU/gün D vitamini verilmesini öngören
program uygulanmaktadır. D vitamini eksikliği hem
bebeklik döneminde, hem de fizyolojik değişikliklerin
oluştuğu geç çocukluk ve ergenlik dönemlerinde de
görülebilir. Çocuk ve ergenlerin diyet alışkanlıklarına ait
çalışmalara bakıldığında genel olarak alınan günlük D
vitamininin 400 IU/güne ulaşmadığı görülmektedir. Bu
nedenle AAP’nin 400 IU/gün D vitamini desteği verilmesi
önerisi tüm hekimler tarafından dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak sağlıklı bebek, çocuk ve ergenlerde D
vitamini eksikliğini ve buna bağlı raşitizmi engellemek
için en az 400 IU/gün D vitamini alımı gerekmektedir.
D vitamini seviyesi
Vücudumuzdaki D vitamini düzeyini belirlemek için
serumdan bakılan 1,25(OH)2Vit-D3 ve 25(OH)Vit-D3
olmak üzere iki biyokimyasal parametre kullanılmaktadır.
Bu parametrelerden 25(OH)Vit-D’nin yarılanma ömrü 20
gün kadar olup vücudun D vitamini havuzu hakkında
bilgi vermektedir (2). 25(OH)Vit-D hem beslenmeyle
alınan hem de deride sentezlenen D vitamini düzeyini
yansıtmaktadır. D vitaminin biyolojik olarak en aktif şekli
olan 1,25(OH)2Vit-D3’ün yarılanma ömrü yaklaşık olarak
3-6 saat olup plazmada 40-60 pg/ml (16-65 pmol/L)
düzeyinde bulunur. Biyolojik aktif formun kan düzeyi
25(OH)Vit-D3’e göre 1000 kat daha düşük olması ve
yarı ömrünün kısa olması nedeniyle D vitamini düzeyini
değerlendirmek için ideal değildir (36).
12
Makhsudov et al.
Günümüzde serum 25(OH)-Vit-D3 değeri ölçümünde altın
standart olarak Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografi
(High-Performance Liquid Chromatography -HPLC)
kullanılmaktadır (36).
Eğer hastada D vitamini eksikliği varsa buna bağlı olarak
bağırsaklardan Ca emilimi azalacaktır ve doğal olarak
iyonize Ca düzeyi de azalacaktır, bu da PTH sentezi
ve salınımını artırarak böbreklerde 1,25(OH)2Vit-D3
yapımını artıracaktır. Böylece böbrekten Ca geri emilimi
ve kemikten Ca mobilizasyonu artar. Sonuç olarak D
vitamini eksikliği olmasına rağmen PTH salınımı artışına
bağlı olarak 1,25(OH)2Vit-D3 seviyeleri normal ya da
artmış görülebilmektedir. PTH yüksekliğine neden
olmayacak serum 25(OH)Vit-D3 düzeyine yeterli D
vitamini düzeyi veya eşik değer denir. PTH düzeyinde
plato değerler oluşturan 25(OH)Vit-D3 konsantrasyonları
normal D vitamini düzeyleri olarak kabul edilmektedir
(38).
Raşitizm bulguları olmayan fakat 25(OH)Vit-D düzeyi
düşük olan çocuklarda 1,25(OH)2Vit-D3 düzeyi ve PTH
düzeyi yüksek ölçülebilmektedir. Çünki çocuklarda
25(OH)Vit-D3 düzeyinin 11 ng/ml’nin altına indiğinde
organizmada PTH ve 1,25(OH)2Vit-D3 düzeyinin
yükseldiği görülmektedir. Henüz raşitizme ait klinik
bulguların olmadığı ancak PTH’nin yükselmesine neden
olan 25(OH)Vit-D3 düşüklüğü (subklinik D vitamini
yetersizliği) bu sebepten çok önemlidir. Raşitizm dışında
bazı kanserler, kardiyovasküler hastalıklar, Tip 1 DM ve
osteoporoz gibi kronik hastalıklara karşı D vitaminin
koruyucu olduğu tespit edilmiştir (33,35).
Vitamin D için asıl hedef bağırsaktan Ca emilimini ve
osteoklast aktivitesini artırmak olsa da bunlarla birlikte,
meme dokusu, makrofajlar, beyin, kolon, prostat ve
diğer bazı bölgelerde de işlevleri bulunmaktadır. Bu
bölgelerde 1,25(OH)2Vit-D3 üretilerek, 200 kadar geni
(kalbindin, osteokalsin, osteopontin, 24-hidroksilaz gibi)
regüle ettiği, hücre büyümesini ve hücre farklılaşmasını
kontrol ederek bu hücrelerde malign transformasyonu
azalttığı düşünülmektedir (39).
Kemik dışı dokularda D vitamini eksikliğinin dilate
kardiyomiyopati, kemik iliği fibrozisi ve hipokrom
mikrositer anemi veya pansitopeni yaptığı da
bilinmektedir. D vitamini eksikliği ve demir eksikliği
birlikteliği sık görülebilmektedir. D vitamini eksikliğiyle
birlikte immün işlevlerde bozukluk, hücresel farklılaşma
ve Tip1 DM görülebilmektedir. 1,25(OH)2Vit-D3 birçok
hastalıklara (otoimmün ensefalomiyelit, Tip1 DM ve
multipl skleroz) karşı koruyucudur (64). D vitamini
eksikliğinde hipertansiyon, infeksiyon hastalıkları ve
otoimmün hastalıklar da daha sık görülür. Obeziteyle
birlikteliği sık görülmektedir ve bunun nedeni D vitaminin
yağ dokusunda birikerek dolaşımdaki miktarının azaldığı
şeklinde olduğu düşünülmektedir (6).
Mevcut çalışmalara dayanılarak çocuk ve ergenlerde D
vitamini durumunu tanımlamak açısından genel olarak
şu değerler önerilmiştir (41-43);
13
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
• D vitamini yeterliliği: 25(OH)Vit-D ≥30 ng/ml (≥75
nmol/L),
• D vitamini yetersizliği: 25(OH)Vit-D 20-30 ng/ml (5075 nmol/L),
• D vitamini eksikliği: 25(OH)Vit-D ≤20 ng/ml (≤50
nmol/L)
• D vitamini intoksikasyonu: >150-200 ng/ml olması
kabul edilmektedir .
Şekil 2.10. Vitamin D fonksiyonlarının özeti
D vitaminin kemik dokuya etkileri
D vitamini olmadan diyetle alınan kalsiyumun %10-15’i,
fosforun ise sadece %60’ı bağrsaklardan emilmektedir. D
vitamini sayesinde Ca emilimi %30-40’a, P emilimi %80’e
çıkmaktadır. D vitaminin kemik doku mineralizasyonunda
direkt rol oynamadığı, serum Ca ve P düzeylerini artırarak
kemik mineralizasyonunu ve gelişimini desteklediği bazı
çalışmalarda gösterilmiştir (44).
Normal kemik döngüsünü devam ettirmek için
1,25(OH)2Vit-D3 osteoklastları aktive ederek kemik
yıkımını uyarır. Bu özellik 1,25(OH)2Vit-D3’nin
suprafizyolojik düzeyleriyle ilişkili normokalsemiyi
sağlayan mekanizmalardan biridir. D vitamini
eksikliğinde ortaya çıkan kemik bulgularının Ca ve
fosfat takviyesi ile giderilebilir olması mineralizasyon
için D vitaminin mutlak gerekmediğini düşündürse
de, D vitamininin kemik hücrelerinin aktivitelerinin
düzenlenmesinde direkt rol oynadığı bilinmektedir. Gen
ablasyon modelleri kullanılarak hayvanlarda üzerinde
yapılan deneylerde D vitamin eksikliğinin iskelet sistemi
üzerindeki etkileri gösterilmiştir. Osteoblastik aktivite için
de osteoblastlarda sağlam bir D vitamini sinyalizasyon
sistemi gerekmektedir (44).
Sonuç olarak, D vitaminin hem endokrin, hem de
kemik yapımı ve yıkımında düzenleyici bir otokrin/
parakrin rolünün var olduğu düşünülmektedir. Yapılan
bazı çalışmalarda 1,25(OH)2Vit-D3’ün osteoblastlarda
gen transkripsiyonu, proliferasyonu, farklılaşmayı ve
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
mineralizasyonu düzenlediği bildirilmiştir. Bazı in vitro
çalışmalarda ise büyüme plağı kondrositlerinin direkt ve
kademeli olarak 1,25(OH)2Vit-D3 ve 24,25(OH)2Vit-D3’ye
yanıt verdiği gösterilmiştir (45).
Yaşam boyunca, özellikle hızlı büyümenin olduğu
bebeklik ve ergenlik dönemlerinde D vitamini eksikliğinin,
buna bağlı olarak da Ca ve P eksikliğinin öncelikle
büyüme plağı üzerine zararlı etkisi olmaktadır. Buna
en güzel örnek olarak raşitizmi gösterebiliriz. Raşitizm
büyüme çağındaki bir çocukta epifizyel kemikleşme
gerçekleşmeden önce D vitamini, kalsiyum ve fosfor
eksikliğine bağlı epifiz plağındaki mineralizasyon
bozukluğu ve iskelet deformasyonuyla kendini gösteren,
kemik dokunun mineral içeriğinin azaldığı metabolik
kemik hastalığıdır (46).
D vitaminin bağışıklık sistemi üzerine etkileri
Vücudumuzdaki immün sistem hücrelerinden aktive
CD4+/CD8+, T lenfositler, B lenfositler, nötrofiller ve
diğer antijen sunan hücreler VDR taşımaktadır. Makrofaj
aktivasyonunda da D vitaminin önemli bir aracı olduğu
bilinmektedir. Dolaşımdaki 25(OH)Vit-D3’ü aktif
metabolit olan 1,25(OH)2Vit-D3’e çeviren 1-α hidroksilaz
enzimi önemli bir immünmodülatör olarak fonksiyon
görmektedir. Aktif form olan 1,25(OH)2Vit-D3 monosit
ve makrofajları aktive ederek tüberküloz etkeni olan
Mycobacterium tuberculosis’in çoğalmasını engeller ve
immün yanıtın yardımcı hücreleri arasındaki TH1’den
TH2’ye dönüşümü sağlar (47).
Yapılan in-vitro çalışmalarda granülomatöz reaksiyonların
düzenlenmesinde D vitamini ve metabolitlerinin
önemli rolü olabileceğini ve alveolerdeki makrofajların
aktivasyonuyla mikobakteri çoğalmasını engelleme
yeteneğini arttırır (47). D vitamini eksikliğinde Th-1
cevabına bağlı olarak immun yanıt bozulur, lökosit
kemotaksisi etkilenerek enfeksiyonlara eğilim artar.
D vitamini antimikrobiyal peptitler olan defensin,
katelisidin gibi reaktif oksijen ürünleri uyarır ve
mikroorganizmaların ölümüne neden olurlar. Vitamin
D ve makrofajlarda üretilen bir antimikrobiyal peptit
olan katelisidin yoğunluğunu kıyaslayan bir çalışmada
D vitamini ve katelisidin arasında pozitif korelasyon
tespit edilmiş ve D vitamini eksikliğinin makrofajların
bakteriyosidal etkilerinde azalmaya neden olabileceği
şeklinde yorumlanmıştır. Defensin ve katelisidin gibi
antimikrobik peptitlerin üretimindeki rolü sayesinde
doğal immün yanıtı arttırıcı etkisi vücudun enfeksiyonlara
karşı direncini arttırmaktadır (48).
Adaptif bağışıklıkla ilişkisi araştırıldığında, D vitaminin
özellikle dendritik hücrelerin diferansiasyonunu ve
olgunlaşmasını inhibe ettiği MHC sınıf II ve kostimülatör
moleküllerin (CD-40, CD-80, CD-86) ekspresyonunu
azaltdığı görülmüştür. Antijen sunan hücrelerin
antijen sunum özelliğini ve T lenfosit uyarı kapasitesini
azaltmaktadır. Ayrıca tümör nekroz faktör-alfa (TNF-alfa),
Makhsudov et al.
İnterlökin-1, İnterlökin-6, İnterlökin-8, İnterlökin-12 ve
interlökin-23 sekresyonunu azaltmakta ve interlökin-10
salınımını artırdığı bilinmektedir (49).
Braun ve arkadaşlarının yoğun bakım hastalarında yapmış
olduğu bir çalışmada D vitamini eksik olan hastaların
bakılan kan kültüründe üreme olma riski diğerlerinden
daha yüksek bulunmuştur (10).
İlk defa 1941 yılında Apperly ve arkadaşları Kuzey
Amerikada güneşe maruz kalmayla kansere bağlı
ölümler arasında tersiyer bir ilişki olduğunu söylemiş,
özellikle Kuzey Amerikada kansere bağlı ölümlerin
Güney ve Batı Amerika bölgelerine göre yaklaşık 2 kat
daha fazla olduğunu söylemiş ve cildin uzun süre güneşe
maruz kalınmasının kansere bağlı ölümlerin sayını
azaltabileceğini söylemiştir (50). Ayrıca geçen yüzyılın
başlarında kanser mortalitesinin ekvatordan uzaklaştıkça
arttığı rapor edilmiştir .
D vitamini ile genetik polimorfizmlerin ilişkisine dayanan
sekiz Mendel randomize çalışmasının yedisi genetik
olarak düşük serum 25 (OH) Vit-D3 konsantrasyonları ile
kanser insidansı arasında anlamlı bir ilişki göstermezken
sadece bir çalışmada, genetik olarak düşük 25 (OH)
Vit-D seviyeleri ile over kanseri riski arasında bir ilişki
olduğu bulunmuştur. Bazı çalışmalarda VDR genindeki
polimorfizmler kanser riski ve kanser sonuçları ile
ilişkilendirilmiştir (51).
Hem epidemiyolojik çalışmalar, hem de preklinik in-vitro
ve deney hayvanlarındaki çalışmalar D vitaminin biyolojik
aktif formu olan kalsitriolün hücre proliferasyonu ve
diferansiasyonunda düzenleyici (tümör hücrelerinde
büyümeyi durdurma ve diferansiasyona yönlendirme
şeklinde) etkileri yanında apopitozu uyarıcı olduğunu
da göstermiştir. Bazı çalışmalarda ise D vitaminin
antiinflamatuar ve antiangiogenik etkilerinin olduğu ve
tümör anjiyogenezini inhibe ederek tümör invazyonunu
ve metastazını önlediği söylenmektedir (52).
Aktif D vitaminin birçok malignitelerde örneğin
lösemi, kalın bağırsak, meme, prostat gibi dokuları
içeren organlarda anti-neoplastik etkisinin olduğu
kanıtlanmıştır (53).
D vitaminin diyabetle ilişkisi
1980 yıllarında bazı hayvanlar üzerinde yapılan deneysel
çalışmalarda D vitamini eksikliğinin pankreastan insülin
salgılanmasını baskıladığı gösterilmiştir. Böylelikle D
vitaminin endokrin pankreas fonksiyonu için önemli rol
oynadığı tespit edilmiştir. Daha sonra pankreasın insülin
sentezleyen beta hücrelerinde VDR ve DBP bulunduğu
gösterilmiş ve D vitaminiyle diyabet arasındaki bağlantı
pekişmiştir. Bazı gözlemsel çalışmalarda 1,25(OH)2VitD3-ün pankreasta beta hücre fonksiyonunu iyileştirdiği,
zararlı immün hasardan koruduğu ve hedef hücrelerde
(karaciğer, iskelet kası ve adipoz doku) insülin duyarlılığını
artırdığı konusunda farklı sonuçlar mevcuttur (54).
14
Makhsudov et al.
Tip 1 DM tanılı 720 çocuğun, diyabetsiz 2610 yaş
grubundaki çocuklarla karşılaştırıldığı vaka kontrol
çalışmasında, tip 1 DM ile D vitamini eksikliğine
bağlı genetik polimorfizmler arasında ilişki olduğu
söylenmektedir. Başta vaka kontrol çalışmaları olmak
üzere birçok gözlem çalışması erken bebeklik döneminde
D vitamini desteğinin ardından tip 1 DM riskini yaklaşık
yüzde 30 azalttığını göstermiştir (55).
Hyponen ve arkadaşlarının çalışmasına göre 2000 IU/
gün D vitamini desteği verilen süt çocuklarında Tip 1
DM gelişme riski önemli oranda azalmıştır. Stene ve
arkadaşların yapmış olduğu iki çalışmada ise yaşamın
ilk yılında D vitaminden zengin balık yağı desteğinin
daha sonraki yıllarda Tip 1 DM gelişme riskinde azalmaya
sebep olduğu gösterilmiştir (56).
Tip 2 DM için en önemli risk faktörü obezite olarak
kabul edilmektedir. Yapılan çalışmalarda ise D vitamini
eksikliğinin obeziteyle ilişkisinin sık olduğu bildirilmiştir
. Tip 2 DM’nin başlangıç evresinde insülün direnci artar
ve artan bu insülin direncini kırmak için insulin yapımı
artırılarak kan şekeri dengede tutulmaya çalışılır. National
Health and Nutrition Examination Survey’in geniş bir
kesit çalışmasında serum 25(OH) Vit-D3 seviyesi ve
insülin direnci arasındaki negatif korelasyonun olduğu
tespit edilmiştir (57).
D Vitamini ve cilt hastalıkları
D vitaminin otokrin ve parakrin etki ettiği tek organ
cilttir. Bazı hastalara aktif D vitamini ve analogları
verilerek vitiligo, morfea, egzema, psöriazis, gibi cilt
hastalıkları tedavi edilmiştir. Aktif D vitaminin yardımcı
T hücreleri üzerinden enflamasyonu baskılayarak ve
kerotinositlerde proliferasyonu inhibe ederek bu etkiyi
gösterdiği düşünülmektedir. D vitamini ayrıca UVB
ışınlarının zararlı etkilerini engelleyerek bir antioksidan
etki göstermektedir (58).
D Vitamini ve kas hastalıkları
D vitamini eksikliğinin (serum 25 OH Vit-D <12ng/ml)
ciddi kas zafiyetine, özellikle proksimal kaslarda myopati
ve ağrıya sebep olduğu ve D vitamin replasmanı ile bu
semptomların düzeldiği bildirilmiştir. Kas tonusunda
azalma, merdiven çıkmakta zorlanma ve şekil bozukluğu
sık karşılaşılan klinik durumlardandır. En iyi kas
fonksiyonları için ideal D vitamin düzeyinin 40ng/ml’den
fazla olması gerektiği vurgulanmaktadır (59).
D vitaminin kalp hastalıkları ve hipertansiyonla
ilişkisi
Kalp kası hücrelerinde de VDR ekspresyonu
bulunmaktadır. Kalbin kasılma fonksionunda D vitaminin
etkisinin olduğu düşünülmektedir. Hatta raşitizm
hastalığına sekonder gelişen kardiyomiyopatili hastanın
postmortem değerlendirilmesinde sol ventrikülde
hipertrofi, dilatasyon ve ciddi perikardiyal effüzyon tespit
edilmiştir (60).
15
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
Kan basıncı düzenlenmesinde ana fonksiyon
gören
renin-anjiotensinaldosteron
sisteminin
(RAAS) regulasyonunda da D vitaminin rolü olduğu
söylenmektedir. D vitamini eksikliğinde RAAS
upregülasyona uğrayıp, düz kas ve kalbin sol ventrikül
hücrelerinde hipertrofiye yol açar. Dolaşımda 1,25(OH)2 Vit-D3 düzeyinin artmasıyla RAAS’da inhibisyon ve
sistolik/diastolik kan basınçlarında azalma olduğu tespit
edilmiştir (61).
D vitamini takviyesinden sonra kronik renal yetmezlikli
hastalarda, erken dönem kalp hastalıklarında mortaliteyi
azalttığına dair yayınlar mevcuttur. 12-19 yaş adölesanlar
arasında yapılan bir çalışmada (NHANES) D vitamin
düşüklüğünün hipertansiyon, yüksek kan şekeri ve
metabolik sendrom ile birlikte olduğu bildirilmiştir.
Özellikle serum 25OH düzeyinin <20ng/ml in altına
indiğinde koroner arter hastalıkları riskinin arttığı, D
vitamini tedavisi ile de kardiyovasküler mortalite riskinin
azaldığı gösterilmiştir. D vitamininin antikoagulanları
artırıp, prokoagulanları azalttığı bildirilmektedir. (62).
D vitaminin romatolojik hastalıklarla ilişkisi
Romatolojik hastalıkların fizyopatolojisi genellikle
otoimmün hastalıklar grubunda incelenmesine rağmen
genetik ve çevresel faktörlerin de bu grup hastalıkların
gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir. D vitamini
eksikliği bu çevresel faktörlerdendir (63).
Bazı epidemiyolojik çalışmalar D vitamini eksikliğiyle
romatoid artrit arasında ilişkiyi olduğunu göstermektedir.
D vitamini takviyesiyle romatoid artrit gelişiminin
azalacağı sonucuna varılmıştır. Romatoid artritli
hastalarda serum 25-OH Vit-D ve 1,25-(OH)2 Vit-D3
düzeylerinin düşük bulunmasının sebebinin hastalardaki
fiziksek yetersizliğe bağlı olabileceği de düşünülmüştür
(63).
D vitamin eksikliğinin sistemik lupus eritematozus (SLE)
patogenezi ve otoantikor üretiminde önemli bir rolü
vardır. D vitamini eksikliği olan SLE hastalarında serum
interferon alfa aktivitesi yüksek saptanmış olması hastalık
aktivitesi ve serum D vitamini düzeyi arasında ters bir
orantı olduğu sonucunu göstermektedir (64).
D vitaminin enfeksiyon hastalıklarıyla ilişkisi
Son yıllarda D vitaminin ve sentezini sağlayan güneş
ışığının enfeksiyon hastalıklarından koruduğuna ve hatta
tedavi ettiğine dair çalışmaların sayı artmıştır. Genellikle
D vitamini düşüklüğü olanların daha fazla solunum yolu
enfeksiyonu geçirdikleri tespit edilmiştir (65). Hatta
kış aylarında solunum yolu enfeksiyonlarının daha sık
görülmesini D vitamini düzeylerinin bu mevsimlerde
düşük düzeyde olması ile ilişkilendiren uzmanlar da
vardır. Kapalı yerlerde çalışan insanlarda ise mevsimsel
fark olmaksızın D vitamini düzeyleri düşük olduğundan
bu kişiler hem yazın hem de kışın sık enfeksiyon
geçirmektedirler (65). Bir çalışmada, Dr. Rehman sık
enfeksiyon geçiren 3-12 yaşlarındaki 27 çocuğa 6 hafta
boyunca haftada bir kere 60.000 IU D vitamini vermiş,
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
birkaç hafta sonra kontrol grubunda enfeksiyonlar
tekrarlarken D vitamini verilen çalışma grubunda altı ay
boyunca enfeksiyon olmadığını tespit etmiştir (66). D
vitamininin viral/gribal enfeksiyon geçirme sıklığıyla da
ilişkili olduğu ve daha düşük serum değerlerinde viral/
gribal infeksiyonların arttığı da bildirilmektedir . 20082009 kış aylarında yapılan bir çalışmada 8-15 yaş çocuklar
arasında, 167 çocuğa 1200 IU/gün D vitamini, 167
çocuğa ise üç ay boyunca sadece plasebo verilmiştir. D
vitamini almayan grupta İnfluenza A %18,6 saptanırken,
D vitamini alan grupta oran %10,8 olarak saptanmıştır
(67).
Tüberkülozlu hastalarda D vitamini değerlerinin tespit
edilemeyecek kadar düşük düzeylerde olduğu, bu
sebepten D vitamini eksikliğinin tüberküloz enfeksiyonu
için bir risk faktörü olduğu ve D vitaminin tüberküloz
tedavisinde olumlu etkileri olduğu bildirilmiştir (68).
Yapılan in vitro çalışmalar da D vitamini ve metabolitlerinin
granülomatöz reaksiyonların düzenlenmesinde önemli
rolü olabileceğini ve alveaolar makrofajları aktive
ederek mikobakterilerin çoğalmasını engelleyebildikleri
söylenmektedir (69).
1948-2009 yılları arasında solunum yolu enfeksiyonları,
tüberküloz ve grip ile D vitami arasındaki ilişkiler
üzerine yapılan 13 çift kör plasebo kontrollü çalışmanın
çoğunda D vitamini alan gruplarda daha çabuk iyileşme
gözlenmiştir (70).
Watanabe ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada
yoğun bakım hastalarında, inflamasyon belirteçleri
olan C-Reaktif Protein, Tumor Necrosis Factor-α ve
Interleukin-6 düzeylerinin yoğun bakımda kalış süresince
arttığı saptanmıştır. Yoğun bakımda uzun süre yatan
hastalara yapılan 500 IU/gün D vitamini takviyesiyle
C-Reaktif Protein’in %40, IL-6’nın ise %60 oranında
azaldığı bildirilmiştir (71).
D vitaminin mortaliteyle ilişkisi
ÇYBÜ’de hastalarda D vitamini eksikliğinin mortaliteyle
ilişkisini inceleyen Van den Berghe ve arkadaşlarının
çalışmasında ölen hastaların serum 25 OH Vit-D3 ve 1,25(OH)2 Vit-D3 düzeyleri diğer yaşayan hastalara göre daha
düşük olduğu saptanmıştır (72).
McKinney ve arkadaşlarının çalışmalarında da benzer
bir şekilde, yoğun bakımda ölen hastalarda D vitamin
değerinin diğer hastalara göre iki kat daha düşük
olduğunu yayınlamışlardır (73).
Lee ve arkadaşlarının çalışmalarına göre ise D vitamini
düşüklüğü olan yoğun bakım hastalarının mortalite
skorunun D vitamini normal ve üstünde olan hastalara
göre üç kat daha yüksek olduğunu saptamıştır (8).
Matthews ve arkadaşları yoğun bakım hastalarında
uyguladığı prospektif bir çalışmada hastaları D vitamini
düzeylerine göre ağır/orta ve hafif/normal eksiklik
olarak iki gruba ayırmışlar. Bu gruplar arasında ağır/orta
düzeyde eksiklik olan gruptaki mortalite daha yüksek
saptanmıştır, diğer gruptaysa ölen hasta olmamıştır (74).
Makhsudov et al.
Higgins ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada ise
D vitamini düzeyi ile mortalite ilişkisi gösterilememiştir
(75).
Prospektif yapılan bir çalışmada Madden ve arkadaşları
çocuk yoğun bakımda yatan 511 hastanın D vitamini
düşüklüğünün yüksek mortalite skorlarıyla ilişkili olduğu
sonucuna varmıştır (43).
Rippel ve arkadaşlarının 316 çocuk yoğun bakım
hastalarında yaptığı çalışmada ise D vitamini eksikliği ve
mortalite arasında ilişki saptanmamıştır (41).
Şimdiye kadar yapılan bütün çalışmalarda D vitamini
eksikliği ve mortalite ilişkisinin kesinliğini kanıtlanamasa
da, pleiotropik etkileri göz önünde bulundurulduğunda
D vitamini eksikliğinin morbiditeye katkı sağladığı,
hastanın klinik durumunu kötüleştirebileceği, D vitamini
takviyesinin ise bu durumu tersine çevirebileceği göz
önünde bulundurulmalıdır (8).
Çocuk yoğun bakımdaki hastalarda D vitamini
eksikliğinin önemi
National Health and Nutrition Examination Survey, 19882004 yılları arasında toplumdaki D vitamin düzeyinin
%20 oranında azaldığı sonucuna varmış ve bu durumu
güneş ışığına maruz kalmadaki azalmaya bağlamıştır
(76). Bu sonucu göz önünde bulundurduğumuzda
hastaneye yatan hastalarda da D vitamini düzeyinin
düşük çıkması sürpriz olmayacaktır. Bu sebepten pek çok
kez hastaneye yatış öyküleri bulunan çocuk hastaların
da güneş ışığına daha az maruz kalıp D vitamini düzeyi
düşük olabilir. Bazı hastaların bakıma muhtaç olmaları ve
buna bağlı bakımlarındaki bazı eksiklikler (yeterli güneş
görememeleri, normal besinlerde D vitamini azlığı) D
vitamini düzeylerindeki azalmanın nedenlerindendir (8).
Antimikrobiyal
aktivite,
immünmodülasyon
ve
kardiyoprotektiv etkileri göz önüne alındığında D
vitamini eksikliğinin ÇYBÜ’deki hastalarda komorbiditeye
bariz katkı sağlaması kanıtlanmıştır (8,77).
Yoğun bakımda yatan hastalarda metabolizmanın büyük
ölçüde değiştiği göz önünde bulundurduğumuzda,
eksiklik ve yetersizliğin alt sınır değerlerinin yoğun
bakımda yatan hastalara uygulanabilirliği tartışmalıdır.
Bu nedenle ÇYBÜ’de yatan hastalarda yeterliliği gösteren
uygun D vitamini düzeyini araştıran çalışmalara ihtiyaç
duyulmaktadır (8,9).
ÇYBÜ’deki hastaların D vitamini düzeyiyle ilişkisinin
araştırıldığı çalışmalarda saptanan ortalama serum 25OH Vit-D seviyeleri 17,2-26 ng/ml arasındadır ki, bu da
yetersizlik/eksiklik düzeyindedir (41-43).
ÇYBÜ’de hastaların D vitamin eksikliğine neden olabilecek
bir diğer faktör de D vitamini transport proteinlerinin
azalmasıdır. Dolaşımdaki 25-OH Vit-D’nin majör
taşıyıcısı DBP’dir ki, bu proteinin ÇYBÜ’deki hastalarda
konsantrasyonunun yaklaşık %30 oranında azaldığı
tespit edilmiştir (49). Ayrıca D vitamini metabolitlerinin
böbrek tübülüslerinden geri emilmesi için de DBP’ye
16
Makhsudov et al.
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
ihtiyaç duyar ve bu sebepten düşük DBP düzeyleri D
vitaminin renal kaybına neden olabilmektedir (8). DBP
bir α-1 globulin proteinidir, dolaşımda düzeyinin azalma
sebebi ve mekanizması henüz bilinmemektedir. Bazı
verilere göre organ disfonksiyonu ve travma düşük α-1
globulin seviyelerine sebep olabilmektedir (8).
ÇYBÜ’deki hastalarda kalsiyum, parathormon ve D
vitamini düzeylerini inceleyen çalışmalarda ortaya atılan
bir diğer hipotez de akut hastalıklarda dokuların D vitamin
ihtiyacının artmış olabileceğidir. Toplumdaki bireylerle
yapılan çalışmalarda ise D vitamini eksikliğinde sekonder
hiperparatiroidizme bağlı olarak serum 1,25-(OH)2 Vit-D3
düzeylerinin normal aralıkta kaldığı saptanmıştır (78). D
vitamini eksikliği olan ÇYBÜ’deki hastaların 1,25-(OH)2
Vit-D3 düzeylerinin ise topluma göre yaklaşık %50 daha
düşük olduğu gözlenmiştir (79). Her iki gruptaki benzer
serum 25-OH vit-D3 değerleri ile 1,25-(OH)2 Vit-D3
değerlerini karşılaştırdığımızda, ÇYBÜ’deki hastalarda
serum 1,25-(OH)2 Vit-D3 düzeylerinin daha düşük
olması saptanmıştır ki, bu da artmış doku gereksinimine
ikincil olarak 25-OH Vit-D3’ün dokularda substrat olarak
kullanılıp doku düzeyinde 25-OH Vit-D3’ten 1,25-(OH)2
Vit-D3’e dönüşümün artması ile açıklanabilir (8).
Tablo-2’de D vitaminin sağlıklı olarak değerlendirilen
toplum bireylerinde bilinen fonksiyonları baz alınarak
eksikliğinin ÇYBÜ’deki hastalarda yol açabileceği
sonuçlar listelenmiştir. Buraya kadar özetlersek eğer,
D vitamini eksikliğinin toplumdaki mortaliteye ve
morbiditeye etkilerine bakıldığında ÇYBÜ’deki hastalarda
bu durumun daha ciddi sonuçlara neden olabileceği göz
önünde bulundurulmalıdır (8).
Tablo 2.21. D vitaminin toplumda bilinen etkileri ve ÇYBÜ’deki
hastalarda eksikliğinin olası sonuçları (8).
ETHICAL DECLARATIONS
Status of Peer-review: Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest Statement: The authors have no
conflicts of interest to declare.
Financial Disclosure: This study was supported by
Selçuk University Research Fund (Project Number: 2018/
18102040).
Author Contributions: All of the authors declare that
they have all participated in the design, execution, and
analysis of the paper, and that they have approved the
final version.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
D vitaminin
bilinen sonuçları
Toplumda bilinen
etkileri
ÇYBÜ’deki hastalarda
potansiyel göstergeler
Kardiyak
fonksiyon
Miyokart infarktı,
kalp yetmezliği
Kardiyojenik şok
Endotelyal
fonksiyon
Ateroskleroz,
hipertansiyon
Bozulmuş mikrodolaşım,
organ yetmezliği
11.
Nöronal/kognitif
fonksiyon
İnme, Alzheimer
hastalığı, diyabetik
nöropati
Koma, yavaş nörolojik
iyileşme, kritik hastalık
polinöropatisi
12.
Glikoz
metabolizması
Diyabet
Hiperglisemi
Kalsiyum
metabolizması
Osteomalazi,
osteoporoz
Hiperkalsemi
14.
Mukozal bariyer
fonksiyonu
İnflamatuvar
bağırsak hastalığı
Mukozit, bağırsak
mikrobiyata translokasyonu
15.
Doğal bağışıklık
Tüberküloz
Nosokomiyal enfeksiyonlar,
sepsis, septik şok
16.
Kazanılmış
bağışıklık
Otoimmün
hastalıklar,
neoplazmlar
Sistemik inflamatuvar yanıt
sendromu
Akciğer
fonksiyonu
Kronik obstrüktif
akciğer hastalığı
Akut akciğer hasarı, solunum
yetmezliği
Kas fonksiyonu
Miyopati, miyalji
Kritik hastalık miyopatisi
Sonuç
Artmış mortalite
Çoklu organ yetmezliği ve
artmış mortalite
17
10.
13.
17.
18.
Kendirli T, Yıldızdaş D, Karaböcüoğlu M. Çocuk yoğun bakım
birimleri için kılavuz: çocuk acil tıp ve yoğun bakım derneği
önerileri, Turk Pediatri Ars . 2006; 41(3): 139-145.
Bikle DD. Vitamin D metabolism, mechanism of action, and
clinical applications. Chem Biol. 2014; 21(3):319-29.
Veronikis AJ, Cevik MB, Allen RH, et al. Evaluation of a Ultraviolet B
Light Emitting Diode (LED) for Producing Vitamin D(3) in Human
Skin. Anticancer Res. 2020;40(2):719-722.
Baggerly CA, Cuomo RE, French CB, et al. Sunlight and Vitamin
D: Necessary for Public Health. J Am Coll Nutr.2015;34(4):359-65.
Gawlik A, Gepstein V, Rozen N, et al. Duodenal Expression of 25
HydroxyvitaminD3-1α-hydroxylase Is Higher in Adolescents
Than in Children and Adults. J ClinEndocrinol Metab.
2015;100(10):3668-75.
Carlberg C. Endocrine functions of vitamin D. Mol Cell Endocrinol.
2017; 453:1-2.
Erushkin V, Bender A, Psaty EL, et al. Estimated equivalency of
vitamin D production from natural sun exposure versus oral
vitamin D supplementation across seasons at two US latitudes. J
Am Acad Dermatol 2010; 62:929.e1.
Lee P. Vitamin D metabolism and deficiency in critical illness. Best
Pract Res Clin Endocrinol Metab 2011; 25(5): 769-781.
Lucidarme O, Messai E, Mazzoni T, et al. Incidence and risk factors
of vitamin D deficiency in critically ill patients: results from a
prospective observational study. Intensive Care Med 2010 ;36(9):
1609-1611.
Braun A, Chang D, Mahadevappa K, et al. Association of low
serum 25- hydroxyvitamin D levels and mortality in the critically
ill. Crit Care Med 2011; 39(4): 671-677.
Higgins DM, Wischmeyer PE, Queensland KM, et al. Relationship
of vitamin D deficiency to clinical outcomes in critically ill
patients. JPEN J Parenter Enteral Nutr 2012; 36(6): 713-720.
Dicarlo N, Frankel LR. Scoring Systems and Predictors of Mortality.
Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB. Nelson Textbook of
Pediatrics. 17th ed, W.B. Saunders Co, Philadelphia,2004:277-9.
Marcin J, Pollack MM. Review of the methodologies and
applications of scoring systems in neonatal and pediatric
intensive care. Pediatr Crit Care Med 2000;20-7.
Frankel LR. Scoring Systems and Predictors of Mortality.
Nelson Textbook of Pediatrics. 11h ed, W.B. Saunders Co,
Philadelphia,2004:268-9.
Ballufi A, Kassam-Adams N, Kazak A. Traumatic stres in parents of
children admitted to the pediatric intensive care unit. Pediatr Crit
Care Med 2004;5: 547-53.
Foster K, Mitchell R, Young A, et al. Resilience-promoting
factors for parents of severely injured children during the
acute hospitalisation period: A qualitative inquiry. Injury. 2019;
50(5):1075-1081.
Zhang L, Huang H, Cheng Y, et al. Predictive value of four pediatric
scores of critical illness and mortality on evaluating mortality risk
in pediatric critical patients. Zhonghua Wei Zhong Bing Ji Jiu Yi
Xue. 2018; 30(1):51-56.
Neugebauer E, Bouillon B, Bullinger M, et al. Quality of life
after multiple trauma, summary and recommendations of the
consensus conference. Restor Neurol Neurosci 2002;20:161-7.
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
19. T. Kendirli, D. Yıldızdaş, M. Karaböcüoğlu, Çocuk yoğun bakım
birimleri için kılavuz: çocuk acil tıp ve yoğun bakım derneği
önerileri, Turk Pediatri Ars . 2006.
20. Pollock E, Ford-Jones EL, Corey M, et al. Use of the pediatric Risk
of Mortality score to predict nosocomial infection in a pediatric
intensive care unit. Crit Care Med. 1991;19:160-5.
21. Gonçalves JP, Severo M, Rocha C, et al. Performance of PRISM
III and PELOD-2 scores in a pediatric intensive care unit. Eur J
Pediatr. 2015 ;174(10):1305-10.
22. Del Valle, HB, Yaktine, AL, Taylor, CL, & Ross, AC. (Eds.). (2011).
Dietary reference intakes for calcium and vitamin D. National
Academies Press.
23. Lowe KE, Maiyar AC, Norman AW. Vitamin D-mediated gene
expression. Crit Rev Eukaryot Gene Expr 1992; 2:65-109.
24. Jones G. The discovery and synthesis of the nutritional factor
vitamin D. Int J Paleopathol. 2018 ;23:96-99.
25. Hochberg Z, Hochberg I. Evolutionary Perspective in Rickets and
Vitamin D. Front Endocrinol (Lausanne). 2019;10:306.
26. Değişli CM. 2010. Kemik metastazı olan meme kanserli hastalarda
verilen D vitamini tedavisinin dolaşımdaki hsp-90 ve ck-18
düzeyleri üzerine etkisi. Selçuk Üniversitesi, doktora tezi, Konya.
27. Christakos S, Ajibade DV, Dhawan P, et al. Vitamin D: metabolism.
Endocrinol Metab Clin North Am 2010; 39:243-53.
28. Chapron BD, Chapron A, Phillips B, et al. Reevaluating the role
of megalin in renal vitamin D homeostasis using a human cellderived microphysiological system. ALTEX. 2018;35(4):504-515.
29. Tieu EW, Li W, Chen J, et al. Metabolism of 20-hydroxyvitamin D3
and 20,23-dihydroxyvitamin D3 by rat and human CYP24A1. J
Steroid Biochem Mol Biol. 2015 ;149:153-65.
30. Lu X, Chen Z, Mylarapu N, et al. Effects of 1,25 and 24,25 Vitamin
D on Corneal Epithelial Proliferation, Migration and Vitamin
D Metabolizing and Catabolizing Enzymes. Sci Rep. 2017
;7(1):16951.
31. Andrukhova O, Bayer J, Schüler C, et al. Klotho Lacks an FGF23Independent Role in Mineral Homeostasis. J Bone Miner Res.
2017 ;32(10):2049-2061.
32. Kubota T, Nakayama H, Kitaoka T, et al. Incidence rate and
characteristics of symptomatic vitamin D deficiency in children: a
nationwide survey in Japan. Endocr J. 2018 ;65(6):593-599.
33. Öhlund I, Lind T, Hernell O, et al. Increased vitamin D intake
differentiated according to skin color is needed to meet
requirements in young Swedish children during winter: a doubleblind randomized clinical trial. Am J Clin Nutr. 2017 ;106(1):105112.
34. Obbarius A, Berger H, Stengel A, et al. Short-term UVB irradiation
significantly increases vitamin D serum concentration in obese
patients: a clinical pilot study. Endocrine. 2017 ;56(1):186-195.)
35. Chuang LH, Tung YC, Liu SY, et al. Nutritional rickets in Taiwanese
children: Experiences at a single center. J Formos Med Assoc.
2018 ;117(7):583-587.
36. American Geriatrics Society Workgroup on Vitamin D
Supplementation for Older Adults. Recommendations abstracted
from the American Geriatrics Society Consensus Statement on
vitamin D for Prevention of Falls and Their Consequences. J Am
Geriatr Soc 2014; 62:147.
37. Amy L. Skversky, Juhi Kumar, et al. Melamed J Clin Endocrinol
Metab. 2011 96(12): 3838–3845.
38. Black LJ, Jacoby P, Nowson CA, et al. Predictors of Vitamin
D-Containing Supplement Use in the Australian Population and
Associations between Dose and Serum 25-Hydroxyvitamin D
Concentrations. Nutrients. 2016 ;8(6)
39. Nagpal S, Na S, Rathnachalam R. Noncalsemic actions of vitamin
D receptor ligand. Endocr Rev 2005; 26: 662-687.
40. Jones G, Strugnell S, DeLuca HF. Current understanding of the
molecular actions of vitamin D. Physiol Revs 1998; 78: 1193-8.
41. Rippel C, South M, Butt WW, et al. Vitamin D status in critically ill
children. Intensive Care Med (2012); 38:2055–2062.
42. McNally JD, Menon K, Chakraborty P, et al. Canadian Critical Care
Trials Group: The association of vitamin D status with pediatric
critical illness. Pediatrics 2012;130:429-436.
43. Madden K, Feldman HA, Smith EM, et al. Vitamin D deficiency in
critically ill children. Pediatrics 2012;130:421-428.
44. Wu J, Zhang Q, Qian S, et al. Effects of deficiency of active
vitamin D on bone marrow ablation of femur in mice. J Biol Regul
Homeost Agents. 2019 ;33(1):109-117.
Makhsudov et al.
45. Atkins GJ, Anderson PH, Findlay DM, et al. Metabolism of vitamin
D3 in humanosteoblasts: evidence for autocrine and paracrine
activities of 1 alpha,25-dihydroxyvitaminD3. Bone 2007;40:15171528.
46. Workineh M, Mathewos B, Moges B, et al. Vitamin D deficiency
among newly diagnosed tuberculosis patients and their
household contacts: a comparative cross-sectional study. Arch
Public Health. 2017;75:25.
47. Chan TYK. Vitamin D deficiency and susceptibility to tuberculosis.
Calcif Tissue Int 2000;66:476-478.
48. Michelino DR, Malaguarnera M, Nicoletti F, et al. Vitamin D3:
a helpful immuno-modulator. The Journal of Cells Molekules
Sustem and Technologies. Immunology. 2011;134(2):123-139.
49. Jeng L, Yamshchikov AV, Judd SE, et al. Alterations in vitamin D
status and antimicrobial peptide levels in patients in the intensive
care unit with sepsis. J Transl Med 2009; 7: 28.
50. Bläuer M, Sand J, Laukkarinen J. Physiological and clinically
attainable concentrations of 1,25-dihydroxyvitamin D3 suppress
proliferation and extracellular matrix protein expression in
mouse pancreatic stellate cells. Pancreatology. 2015(4):366-71.
51. Ong JS, Cuellar-Partida G, Lu Y, et al. Association of vitamin D
levels and risk of ovarian cancer: a Mendelian randomization
study. Int J Epidemiol 2016; 45:1619.
52. Vaughan-Shaw PG, O’Sullivan F, Farrington SM, et al. The
impact of vitamin D pathway genetic variation and circulating
25-hydroxyvitamin D on cancer outcome: systematic review and
meta-analysis. Br J Cancer 2017; 116:1092.
53. Trump DL, Deeb KK, Johnson CS. Vitamin D:considerations in the
continued development as an agent for cancer prevention and
therapy. The Cancer J 2010;161-169.
54. Takiishi T, Gysemans C, Boullion R, et al. Vitamin D and Diabetes.
Endocrinol Metab Clin N Am 2010;39:419-446.
55. Zipitis CS, Akobeng AK. Vitamin D supplementation in early
childhood and risk of type 1 diabetes: a systematic review and
meta-analysis. Arch Dis Child 2008; 93:512.
56. Palomer X, González-Clemente JM, Blanco-Vaca F, et al. Role
of vitamin D in thepathogenesis of type 2 diabetes mellitus.
Diabetes Obes Metab 2008;10(3):185- 197.
57. Scragg R, Sowers M, Bell C. Serum 25-hydroxyvitamin D,
diabetes, and ethnicity in the Third National Health and Nutrition
Examination Survey. Diabetes Care 2004; 27(12): 2813-2818.
58. Holick MF. Vitamin D: extraskeletal health. Endocrinology and
metabolism clinicsof north America. 2010;39(2):381-400.
59. Pfeifer M, Begerow B, Minne HW. Vitamin D and Muscle Function.
Osteoporos Int. 2002;13(3):187-94.
60. Maiya S, Sullivan I, Allgrove J, et al. Hypocalcaemia and vitamin
D deficiency: an important, but preventable, cause of life
threatening infant heart failure. Heart 2008; 94(5): 581-584.
61. Zittermann A. Vitamin D and disease prevention with special
reference to cardiovascular disease. Prog Biophys Mol Biol 2006;
92(1): 39-48.
62. Yetley EA. Assesing the vitamin D status of the US population. Am
J Clin Nutr. 2008;88(2):558-64.
63. Merlino LA, Curtis J, Mikuls TR, et al. Iowa Women’s Health Study.
Vitamin D intake is inversely associated with rheumatoid arthritis:
results from the Iowa Women’s Health Study. Arthritis Rheum
2004; 50(1): 72-77.
64. Ritterhouse LL, Crowe SR, Niewold TB, et al. Vitamin D deficiency
is associated with an increased autoimmune response in healthy
individuals and in patients with systemic lupus erythematosus.
Ann Rheum Dis 2011; 70(9): 1569-1574.
65. Laaksi I, Ruohola JP, Tuohimaa P, et al. An association of serum
vitamin D concentrations < 40 nmol/L with acute respiratory
tract infection in young Finnish men. Am J Clin Nutr 2007; 86(3):
714–717.
66. Rehman PK. Sub-clinical rickets and recurrent infection. J Trop
Pediatr 1994; 40(1): 58.
67. Urashima M, Segawa T, Okazaki M, et al. Randomized trial of
vitamin D supplementation to prevent seasonal influenza A in
school children. Am J Clin Nutr 2010; 91(5): 1255-1260.
68. Nnoaham KE, Clarke A. Low serum vitamin D levels and
tuberculosis: a systematic review and meta-analysis. Int J
Epidemiol 2008; 37(1): 113–119.
69. Luong K, Nguyen LT. Impact of vitamin D in the treatment of
tuberculosis. Am J Med Sci 2011; 341(6): 493–498.
70. Chesney RW. Vitamin D and The Magic Mountain: the antiinfectious role of the vitamin. J Pediatr 2010; 156(5): 698-703.
18
Makhsudov et al.
71. Watanabe E, Hirasawa H, Oda S, et al. Cytokine-related genotypic
differences in peak interleukin-6 blood levels of patients with
SIRS andseptic complications. J Trauma 2005; 9(5): 1181-9.
72. Van den Berghe G, Van Roosbroeck D, Vanhove P, et al. Bone
turnover in prolonged critical illness: effect of vitamin D. J Clin
Endocrinol Metab 2003; 88(10): 4623- 4632.
73. McKinney JD, Bailey BA, Garrett LH, et al. Relationship between
vitamin D status and ICU outcomes in veterans. J Am Med Dir
Assoc 2011; 12(3): 208-211.
74. Matthews LR, Ahmed Y, Wilson KL, et al. Worsening severity of
vitamin D deficiency is associated with increased length of stay,
surgical intensive care unit cost, and mortality rate in surgical
intensive care unit patients. Am J Surg 2012; 204(1): 37-43.
75. Higgins DM, Wischmeyer PE, Queensland KM, et al. Relationship
of vitamin D deficiency to clinical outcomes in critically ill
patients. JPEN J Parenter Enteral Nutr 2012; 36(6): 713-720.
76. Looker AC, Pfeiffer CM, Lacher DA, et al. Serum 25-hydroxyvitamin
D status of the US population: 1988-1994 compared with 20002004. Am J Clin Nutr 2008; 88(6): 1519- 527.
77. Amrein K, Venkatesh B. Vitamin D and the critically ill patient. Curr
Opin Clin Nutr Metab Care 2012; 15(2): 88-93.
78. Lips P. Relative value of 25(OH)D and 1,25(OH)2D measurements.
J Bone Miner Res 2007 ; 22(11): 1668-1671.
79. Mata-Granados JM, Vargas-Vasserot J, Ferreiro-Vera C, et al.
Evaluation of vitamin D endocrine system (VDES) status and
response to treatment of patients in intensive care units (ICUs)
using an on-line SPE-LC-MS/MS method. J Steroid Biochem Mol
Biol 2010 Jul; 121(1-2): 452-455
19
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
Review
Derleme
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
Vitamin D Deficiency in Children
Javidan Makhsudov1, Resul Yılmaz2
1Selcuk University School of Medicine Department of Pediatrics, Konya, Turkey
2Selcuk University School of Medicine Department of Pediatrics, Division of Pediatric Critical Care, Konya, Turkey
ÖZ
ABSTRACT
D vitamini, kalsiyum-fosfat metabolizmasında kilit rol
oynayan ve hedef etkilerini bağırsak, böbrekler ve kasiskelet sisteminde gösteren bir prohormondur. Son
yıllarda genetik, biyokimyasal, moleküler ve teknolojik
gelişmeler sayesinde D vitamininin bağışıklık sistemi,
epitelyal fonksiyon ve metabolik regulasyonda önemli bir
görevi olduğu anlaşılmış, bu nedenle kritik veya kronik
hastalıklarda D vitamin değerine odaklanan çalışmalar
hız kazanmıştır. D vitamini eksikliği artık küresel bir
salgın olarak kabul edilmektedir. 25(OH)D3 düzeyi 20
ng/ mL’den düşük ise D vitamini eksikliği, 20 ile 29 ng/
mL arasında ise D vitamini yetersizliği, 30 ng/mL’den
yüksek ise yeterli düzey ve 150 ng/mL’den yüksek ise
D vitamini intoksikasyonu olarak kabul edilmektedir.
D vitamini eksikliği çocuklarda rikets, erişkinlerde ise
osteomalazi klinik tablosuna neden olmaktadır. Bu
derlemede; günümüzde çok yaygın çocuklardaki D
vitamini yetersizliği ve eksikliğinin tanımlanması ve tedavi
yönetimine güncel bir yaklaşım sunmayı amaçladık.
Vitamin D is a prohormone that plays a key role in calciumphosphate metabolism and shows its target effects in
the intestine, kidneys and musculoskeletal system. In
recent years, it was reported that Vitamin D deficiency
and insufficiency are related with many chronic diseases
such as widespread cancers, cardiovascular diseases,
metabolic syndromes, infectious diseases and autoimmune
diseases. Vitamin D deficiency is also a defined risk factor
for osteoporosis, falls and fractures. Vitamin D deficiency
is now recognized as a global epidemic. 25(OH) Vitamin D
levels under 20 ng/mL is accepted as Vitamin D deficiency,
levels between 20-29 ng/mL as insufficiency, over 30 ng/
mL as sufficient levels, and over 150 ng/mL as Vitamin D
intoxication. Vitamin D deficiency leads to ricketts clinics in
children and osteomalacia clinics in adults. In this review,
we aimed to define Vitamin D deficiency and insufficiency
which is currently widespread in children, and to provide a
current approach to the treatment methods.
Anahtar Kelimeler: D vitamini, 25(OH)D3 vitamini, rikets.
Keywords: Vitamin D, 25(OH) vitamin D, ricketts.
GİRİŞ
Çocuk yoğun bakım üniteleri (ÇYBÜ) bir veya birden
fazla organ yetmezliğinden dolayı ya da geçirdikleri
cerrahi uygulamalardan ötürü, yaşamsal bulguları tehdit
altında olan hastaların bakım ve tedavilerinin yapıldığı
kesintisiz hizmet veren ünitelerdir. Normal hastane
bakımı ve tedavisinin yetersiz olduğu, organ sistem
fonksiyonlarının kısmi yada tamamının kaybedildiği,
ağır bir hastalık, zehirlenme, travma veya operasyon
gibi nedenlerden dolayı mortalitesi yüksek olan hastalar
yoğun bakım ihtiyacı olan hastalardır (1).
Corresponding Author: Javidan Makhsudov
Address: Selcuk University School of Medicine Department of
Pediatrics, Konya, Turkey
E-mail: cavidan112@gmail.com
D vitamini, kalsiyum-fosfat metabolizmasında kilit rol
oynayan ve hedef etkilerini bağırsak, böbrekler ve kasiskelet sisteminde gösteren bir prohormondur. Son
yıllarda genetik, biyokimyasal, moleküler ve teknolojik
gelişmeler sayesinde D vitamininin bağışıklık sistemi,
epitelyal fonksiyon ve metabolik regulasyonda önemli
bir görevi olduğu anlaşılmış, bu nedenle kritik veya
kronik hastalıklarda D vitamin değerine odaklanan
çalışmalar hız kazanmıştır (2-4).
Başvuru Tarihi/Received: 06.07.2020
Kabul Tarihi/Accepted: 21.07.2020
Makhsudov et al.
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
İnsan vücudundaki çoğu doku ve hücrelerde D vitamin
reseptörünün (VDR) olduğu, D vitamininin 200’den fazla
geni etkilediğinin ve immunmodulasyonda apoptozis,
hücre proliferasyonu ve maturasyonu aşamalarında
önemli işlevlerinin olması bilindikten sonra D vitamin
eksikliği kardiyovasküler hastalıklar, kas-iskelet sistemi
hastalıkları, bozulmuş glukoz metabolizması ve
immun disfonksiyonda bağımsız bir risk faktörü olarak
gösterilmiştir. D vitamini yetersizliği ise bu fonksiyonlarda
azalmaya sebep olup, mortalite ve morbiditenin
artmasına sebep olabilir (5,6).
Çok az sayıda besin D vitamini içerdiğinden dolayı,
vücudumuzun ana doğal D vitamin kaynağı güneş
ışınları (dalga boyu 290 ila 315 nm) tarafından derimizde
sentezleniyor. Diyet ve güneş ışınları tarafından derimizde
sentezlenen D vitamini biyolojik olarak inaktifdir ve aktif
metabolitlere dönüşmesi için vücudumuzda bir takım
enzimatik yolaklardan geçmesi gerekir (şekil 2). D
Vitamini karaciğerde enzimatik olarak D vitaminin ana
dolaşım şekli olan 25-hidroksivitamin D (25–OH vit-D)’ye,
daha sonra da böbreklerde D vitamininin aktif formu
olan 1-25 dihidroksitivitamin D’ye dönüştürülür.
D vitamininin pleiotropik etkilerinin gerçekleştirmesinde
substrat olarak kullandığı 25(OH)Vit-D3 düzeyinin
dolaşımda yeterli olması gerekmektedir. Kritik hastalık
durumlarında yapılan çalışmaların çoğu düzey analizi
şeklinde olduğu için, bu çalışmalarda bakılan 25(OH)
Vit-D3 düzeylerinin anlamlı derecede düşük olduğu
saptanmıştır (3,4,7). Lee, Braun ve Lucidarme yaptıkları
çalışmalarda D vitamini yetersizliğini kötü prognozla
ilişkilendirmişlerdir (8-10). Higgins ve arkadaşlarının
Yetişkin Yoğun Bakım Ünitesinde (YYBÜ) yaptıkları
çalışmada hastalarda yatışlarının 3. ve 10. Günlerinde
D vitamini düzeylerinde anlamlı derecede azalma
saptamışlar (11).
Şekil 2.4.2. D vitamini metabolizması
Pediatrik
yaş
grubunda
yapılan
çalışmaların
yetersizliğinden dolayı yapacağımız bu çalışma ile çocuk
yoğun bakım ünitesine yatan hastaların yatışının ilk günü
bakılan serum vitamin-D düzeyi ile çocuk yoğun bakım
unitesinde mortalite ve yatış süresi arasındaki ilişkinin
değerlendirilmesini amaçladık.
VİTAMİN-D GENEL BİLGİLER
D vitamini yağda çözünen bir steroid yapılı hormon
olup D2, D3 ve D4 vitaminlerine verilen ortak isimdir.
Bunlarda D2 (ergokalsiferol) ve D3 (kolekalsiferol) insan
vücudu için en önemli olan formlarıdır. Ergokalsiferol
diyet ile alınan bitkisel kökenli form olup, kolekalsiferol
ise deride 7-dehidrokolesterolden (7-DHC) fotosentez ile
sentezlenen formdur.
Şekil 2.4.1. Ergokalsiferol ve kolekalsiferol.
9
D Vitamini veya kalsiferol genel bir terimdir ve dört halkalı
bir kolesterol omurgasına sahip olan bir grup lipitte
çözünür bileşik anlamına gelir. 25-hidroksivitamin D3
(25(OH)Vit-D3), D vitamini için ana dolaşım şeklidir. İki-üç
haftalık bir yarı ömre sahiptir (22). Kemikte ve bağırsakta
aktiviteye sahiptir, ancak etkisi D vitamininin en aktif
formu olan 1,25-dihidroksivitamin D-nin gücünün %1’i
kadardır. 1,25-dihidroksivitamin D3’ün yarı ömrü yaklaşık
4-6 saattir. 1,25-dihidroksivitamin D, hedef dokulardaki
gen transkripsiyonunu hücre içi reseptörler denilen ve
tüm çekirdekli hücrelerde evrensel olarak eksprese edilen
tek bir D vitamini reseptörü (VDR) aracılığıyla düzenler
(23). Bu reseptör, sınıf II steroid hormon reseptörünün
bir üyesidir ve retinoik asit ve tiroid hormon reseptörleri
ile yakından ilişkilidir (24). En önemli biyolojik etkisi,
enterosit farklılaşmasını ve kalsiyumun bağırsak
emilimini teşvik etmektir. Diğer etkiler arasında bağırsak
fosfat emiliminin daha az uyarılması, paratiroid bezinden
paratiroid hormonunun (PTH) salınmasının doğrudan
baskılanması, osteoblast fonksiyonunun düzenlenmesi
ve PTH kaynaklı osteoklast aktivasyonuna ve kemik
rezorpsiyonuna izin verilmesi sayılabilir.
D vitamini ve metabolitleri, kalsiyum homeostazı ve
kemik metabolizması ile yakından ilişkileri nedeniyle
vücudumuzda önemli bir klinik role sahiptir. Günümüzde
şiddetli D vitamini eksikliğinden dolayı raşitizm (çocuklar)
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
ve osteomalazi (çocuklar ve yetişkinler) gibi hastalıklara
olağandışı düşük güneşe maruz kalan populasyonlar,
malabsorbsiyon sendromlar dışında nadir görülür.
Makhsudov et al.
hastalıklarda yetersiz emilime bağlı düşük 25(OH)Vit-D3
seviyeleri görülebilir (2).
Düşük serum 25(OH)Vit-D3 ile ölçüldüğü gibi subklinik D
vitamini eksikliği çok yaygındır. Ulusal Sağlık ve Beslenme
Muayenesi Araştırmasının (NHANES) 2005-2006 yıllarında
yaptığı çalışmada yetişkin katılımcıların yüzde 41,6’sının
(≥20 yaş) 25(OH)Vit-D3 düzeyi 20 ng/mL’nin (50 nmol/L)
altında olduğu saptandı. Bu derece D vitamini eksikliği,
osteoporoz gelişimine ve yaşlı erişkinlerde artmış kemik
kırıklarına sebep olabilir. D vitamini ayrıca diğer birçok
hücresel işlevlerde de rol almaktadır.
Vitamin D kaynakları
Normal koşullarda güneş ışınlarının etkisiyle insan
vücudunda bulunan D vitaminin %90-95’i sentez
edilirken, %10 kadarı diyet (süt, yumurta, balık, hayvansal
yağlar, sakatat vb.) ile alınabilmektedir. Bu da güneş
ışığının D vitamini sentezinde temel kaynak olduğunu
göstermektedir. Bu sentez mevsimler, hava kirliliği düzeyi,
ülkenin bulunduğu enlem, güneş ışınlarının yeryüzüne
geldiği açı (Zenith açısı), güneşlenme saati ve süresi, deri
pigmentasyonu, giyinme tipi, deriye sürülen koruyucu
kremler gibi faktörlere bağlıdır (25). Previtamin D3
(kolekalsiferol), güneş ışığında ultraviyole (UV) ışınlarına
maruz kalma sırasında 7-dehidrokolesterolden ciltte
nonenzimatik olarak sentezlenir. Bu sayede kısa sürede
güneş ışını ile cildimizden vitamin D sentezi yapılmaktadır.
Cildin güneş ışığına uzun süre maruz kalması, vitamin
D toksisitesine neden olmaz. Bunun sebebi ise ihtiyaç
fazlası ürünlerin aktif olmayan metabolitlere (lumisterol,
taşistrol, 5,6-transvitamin D ve suprasterol 1 ve 2) fotoçevrilmesi sayesinde sağlanmaktadır (3, 25). Ek olarak,
güneş ışığı deride D3 vitamini üretimini azaltan melanin
üretimine neden olur. Bebekler, engelliler ve 70 yaşından
büyüklerin derileri de güneş ışınları ile D vitaminini
etkin bir şekilde dönüştüremez. Kuzey enlemlerinde
özellikle kış aylarında D vitamini dönüştürmek için yeterli
radyasyon yoktur.
D vitaminin deriden sentezi için sınır değer olarak cm²
başına 18-20 mJ UVB ışını gerekmektedir. Ülkemiz 36-42
derece kuzey enlemleri arasında bol güneş alan bir alanda
bulunduğu için yılın sadece dört ayı D vitamini üretimine
yeterli olmayan güneş ışığı almaktadır. Diğer aylarda ise
gelen güneş ışığı, D vitamini sentezi açısından yeterli
olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, serum D vitaminin
ilkbahar ve kış aylarında daha düşük seviyelerde olduğu
gösterilmiştir (26) (Şekil 2.5).
Absorpsiyon
Diyetten edindiğimiz D vitamini ince bağırsakların iç
yüzeyindeki misellere dahil edilir, enterositler tarafından
absorbe edilir ve sonra şilomikronlara paketlenir.
Çölyak hastalığı, Crohn hastalığı, pankreas yetersizliği,
kistik fibrozis, kısa bağırsak sendromu ve kolestatik
karaciğer hastalığı gibi yağ emilim bozukluğu ile ilişkili
Şekil 2.5. Mevsimsel serum 25(OH)Vit-D3 seviyeleri (26).
Metabolizm
Diyet ve ciltten sentezlenen D vitamini biyolojik
olarak aktif değildir. Bu yüzden bunların karaciğerde
ve böbrekte aktif metabolitlere enzimatik dönüşümü
gerekmektedir (Şekil 4). Diyetteki D vitamini, D vitamini
bağlayıcı protein ile Şilomikron ve lipoproteinlerle birlikte
karaciğere geçer (2,27). Hepatik enzim 25-hidroksilaz, D
vitamini molekülünün 25 pozisyonuna bir hidroksil grubu
yerleştirir ve 25(OH)Vit-D3 oluşumuna neden olur (şekil
1). 25(OH)Vit-D2, D vitamini bağlayıcı protein için 25(OH)
Vit-D3’ten daha düşük bir afiniteye sahiptir. Bu nedenle,
25(OH)Vit-D2, 25(OH)Vit-D3’ten daha kısa bir yarı ömüre
sahiptir ve D2 vitamini ile tedavi serum toplam 25(OH)
Vit-D3 seviyelerini D3 vitamini kadar verimli bir şekilde
arttıramazlar.
Karaciğer tarafından üretilen 25(OH)Vit-D2 ve D3
dolaşıma girer ve böbreğe gider, yine D vitamini
bağlayıcı proteine bağlanır. Bu protein D vitamini ve
tüm metabolitlerini bağlayan tek bir bağlanma yerine
sahiptir. Toplam dolaşımdaki bağlanma bölgelerinin
sadece %3 ile %5’i normal olarak işgal edilir. Sonuç olarak,
bu protein nefrotik sendromda olduğu gibi idrarda çok
miktarda kayıp olmadıkça D vitamini metabolizmasında
hız sınırlayıcı değildir (27). Renal tübülde salınan 25 (OH)
D - D vitamini bağlayıcı protein kompleksinin hücrelere
girmesi, reseptör aracılı endositozla gerçekleştirilir.
Tandemde çalışan en az iki protein bu sürece dahil olur:
cubilin ve megalin. Renal proksimal tübülde eksprese
edilen Cubilin ve megalin, hücre dışı ligandların
alımını kolaylaştıran multiligand reseptörleridir. Bu
proteinlerden herhangi birinin eksikliğinde deneysel
modellerde idrarda 1,25-dihidroksivitamin D atılımı artar,
1,25-dihidroksivitamin D eksikliği ve kemik hastalığına
neden olur (28). Renal tübüler hücrelerde bağlayıcı
proteinlerden 25(OH)Vit-D3 salınır. Renal tübüler hücreler
25(OH)Vit-D3’ü hidroksilatlayabilen iki enzim, 1-alfahidroksilaz (CYP27B1) ve 24-alfa-hidroksilaz (CYP24)
içerir; bu enzimler sayesinde en aktif form olan 1,25
dihidroksivitamin D ve aktif olmayan bir metabolit olan
24,25-dihidroksivitamin D sentezlenir (Şekil 2.7.1) (29).
10
Makhsudov et al.
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
artırarak 1,25-dihidroksivitamin D’nin renal üretimini
inhibe eder (31). 1,25-dihidroksivitamin D bir fosfatürik
hormon olan FGF23’ü uyarır ve bir geri besleme döngüsü
oluşturur. Deneysel veriler FGF23’ün fosfat homeostazını
koruyarak 1,25-dihidroksivitamin D tarafından indüklenen
gastrointestinal fosfatın yeniden emilimini azalttığını
göstermektedir (30). Her iki 1,25-dihidroksivitamin D3
ve 25 (OH) Vit D3, 24-hidroksilaz tarafından kısmen
hidroksilasyon ile parçalanır (31). 24-hidroksilaz geninin
aktivitesi 1,25-dihidroksivitamin D ile artar, bu nedenle
kendi inaktivasyonunu arttırır ve PTH ile azalır, böylece
daha aktif hormonun oluşmasına izin verir (30,31).
Şekil 2.7.1. D vitaminikaynakları ve metabolizması
Her iki enzim de P450 sisteminin üyesidir (30). D vitamini
eksikliği bulunan hayvanlarda yapılan çalışmalar
proksimal tübülün 1-alfa-hidroksilaz için önemli
bir sentez bölgesi olduğunu göstermektedir. Buna
karşılık, normal insan böbreğindeki çalışmalar, distal
nefronun D vitamini yeterliliği koşulları altında 1-alfahidroksilaz ekspresyonunun baskın bölgesi olduğunu
göstermektedir (5). 1-alfa-hidroksilaz enzimi ayrıca
gastrointestinal sistem, deri, vaskülatür, meme epitel
hücreleri, osteoblastlar ve osteoklastlar dahil ekstrarenal
bölgelerde de eksprese edilir (31). 1,25-dihidroksivitamin
D’nin ekstrarenal sentezinin en çok bilinen tezahürü
sarkoid gibi granülomatöz hastalığı olan hastalarda
hiperkalsemi ve hiperkalsüridir. Bu ortamda paratiroid
hormonu (PTH), aktive edilmiş makrofajlarla 25 (OH)
D3’den 1,25-dihidroksivitamin D3’ün bağımlı ekstrarenal
üretimine bağlı olarak akciğer ve lenf düğümlerinde
meydana gelir. Plazma 1,25-dihidroksivitamin D
konsantrasyonu hem 25 (OH) D’nin mevcudiyetinin hem
de 1-alfa-hidroksilaz ve 24-alfa-hidroksilaz enzimlerinin
aktivitelerinin bir fonksiyonudur. Renal 1-alfa-hidroksilaz
enzimi öncelikle aşağıdaki faktörlerle düzenlenir (30,31):
• PTH
• Serum kalsiyum ve fosfat konsantrasyonları
• Fibroblast büyüme faktörü 23 (FGF23)
Artmış PTH salgılanması (çoğunlukla plazma kalsiyum
konsantrasyonundaki bir düşmeye bağlı olarak)
ve hipofosfatemi 1-alfa-hidroksilaz enzimini uyarır
ve 1,25 dihidroksivitamin D üretimini arttırır (30).
1,25-dihidroksivitamin D ise, PTH’nin sentezini ve
salgılanmasını inhibe ederek, 1,25-dihidroksivitamin
D üretiminin negatif geri besleme düzenlemesini
sağlar. 1,25-dihidroksivitamin D sentezi ayrıca hücre
yüzeyindeki D vitamini reseptörleri (VDR’ler) tarafından
module edilebilir. Bu reseptörlerin küçültülmesi, D
vitamini aktivasyonunun düzenlenmesinde önemli bir
rol oynayabilmektedir . FGF23 renal proksimal tübül
içindeki 1-alfa-hidroksilaz aktivitesini sınırlandırarak
ve aynı anda 24-alfa-hidroksilaz ekspresyonunu ve 24,
25-dihidroksivitamin D (inaktif bir metabolit) üretimini
11
D vitamini düzeyini etkileyen faktörler
Vücudumuzdaki total D vitamini seviyesini derimizde
güneş ışınları tarafından sentezlenen D3 ve
besinlerle bağırsaklarımızdan emilen D2 vitaminleri
oluşturmaktadır. D vitamininin yetersiz sentezi, yetersiz
alımı ya da yetersiz emilimi D vitamini düzeyini etkileyen
başlıca faktörlerdir (32). Bunun dışında;
Etnik ve genetik faktörler: Dünya geneline baktığımızda
tüm populasyonlarda D vitamini metabolizmasında ve
fizyolojisindeki farklılıklar, değişik popülasyonların D
vitamini ihtiyaçlarını farklı kılmaktadır.
Yaş:
İnsan
cildindeki
7-dehidrokolesterolün
konsantrasyonu yaş ilerledikçe azalarak cildin D vitamini
sentezleme kapasitesini azaltır.
Cilt pigmentasyonu: Ciltte bulunan ve cilde renginden
sorumlu olan Melanin pigmenti, 290 nm ve üzerindeki
dalga boyuna sahip güneş ışınlarını absorbe ederek UVB
fotonlarını kapmak için epidermal provitamin D3 ile yarışır.
Bu yolla UVB fotonlarını emerek prokolekalsiferolün
fotosentezini azaltır. Melanin pigmentasyonu fazla olan
zenciler gibi koyu cilt rengine sahip insanlarda cildin D
vitamini sentezleme yeteneği azdır (33).
Güneş koruyucular: Cilt kanseri, cilt yanıkları gibi
güneşin istenmeyen etkilerini önlemekle birlikte ciltteki
D vitamini sentezini de olumsuz etkiler. (3).
Şekil 2.7.2. D vitamini metabolizması (3).
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
Mevsimler, enlem ve günün bazı saatleri: mevsimler ve
coğrafi enlem farklılıkları ciltten sentezlenen D vitaminini
etkilemektedir. Bunun nedeni ise güneş ışınlarının
farklı açılarla yeryüzüne düşmesine bağlı olarak ozon
tabakasından farklı emilmesidir. Örnek olarak, eğer güneş
ışınları oblik açı ile dünyaya gelirse daha az fotonlar
dünyaya ulaşmaktadır. Mevsimler, günün bazı saatleri
ve enlem oblik açıyı etkileyen faktörler arasındadır.
Ekvatora yakın olan bölgelerde ve enlemi 37° altında
olan bölgelerde D vitamini daha fazla sentezlenmektedir.
Sabah erken saatlerde ve öğleden sonra ışınların oblik
açıyla gelmesi nedeniyle yazın bile D vitamini üretimi
azdır. D vitamini sentezi için ideal saat aralığı 10.00-15.00
arası saatlerdir (33).
Dışarıda geçirilen süre: Cildin UVB ışınlarına maruz
kalma süresi ve sıklığı D vitamini düzeyini belirleyen bir
diğer temel faktördür. Ciltten yeterli D vitamini sentezi
yapılması için saat 10.00-15.00 arasında 5-ile 30 dakika
(mevsim, enlem ve cilt pigmentasyonuna bağlı olarak)
güneşe maruz kalma tavsiye edilmektedir (33).
Giyim: Kapalı giyinen insanlarda UVB ışınlarının cilde
ulaşması engellendiği için D vitamini sentezi azalır.
Metabolik hastalıklar: D vitamini metabolizmasını ve
emilimini bozan karaciğer, pankreas, böbrek hastalıkları
gibi bazı durumlar, sitokrom P-450 indüksiyonu yapan
ilaçların kullanımı (fenitoin, fenobarbital) D vitamini
sentezini azaltmaktadır (32,33).
Obesite: D vitamini yağ dokusunda depolanarak D
vitamini eksikliği gelişebilir. Fiziksel aktivitenin düzensiz
olduğu ya da fiziksel aktivitenin olmadığı bir yaşam şekli
daha az güneş ışığına maruz kalmaya neden olur (34).
Besinlerle yetersiz D vitamini alınması: D vitamini
besinlerde pek fazla bulunmaz ama en çok balık
yağı, somon, uskumru, yumurta sarısı ve sakatatta
bulunmaktadır.
Hava kirliliği: Hava kirliliği UVB fotonun emilebilen
miktarını düşürerek ciltteki D vitamini sentezini azaltıp
eksikliğe yol açabilir. Dalga boyları 320 nm’den az
olan güneş ışınları pencere camından geçemediği
için, cam arkasından güneşlenmeyle D vitamini
sentezlenememektedir (3,33).
Sosyoekonomik düzey: Yapılan bazı araştırmalarda
sosyoekonomik düzeyi düşük olan ailelerin çocuklarında
D vitamini eksikliği daha sık görülmüştür . Ev içinde
daha çok zaman geçirmek, kültürel nedenlerle
çocukların ev dışına çıkarılmaması, evlerin balkonsuz
olması ya da güneş ışınlarını engelleyen sık apartmanlı
mahallelerde yaşamak insanların da güneşten yeterince
faydalanamamalarına neden olmaktadır (35).
D vitamin desteği
Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) vücuttaki D vitamini
düzeyini yeterli sınırlarda tutabilmek için doğumdan
itibaren tüm bebeklerle beraber çocuk ve ergenlerin 400
Makhsudov et al.
IU/gün D vitamini almasını önermektedir (36). Sadece
anne sütü alan bebeklere D vitamini desteği verilmelidir,
çünkü insan sütünün D vitamini içeriği düşüktür. Ayrıca,
Lawson Wilkins Pediatrik Endokrin Topluluğu da sadece
anne sütü ile beslenen bebekler için doğumdan itibaren
başlayan 400 IU/gün D vitamini takviye yapılmasını
önermektedir (32). Bebek formüllerinin çoğu, en az 400
IU/L D vitamini içerir, bu nedenle formülle beslenen
bebeklere de günde en az 1000 mL tüketmedikleri
sürece, bu hedefe ulaşmak için takviye D vitamini
verilmesi gerekmektedir. Günde en az 1 litre D vitaminli
sütü tüketmeyen çocuklar için günde en az 400 IU D
vitamini alımı önerilmektedir (32). Anne ve bebeklerin
yeterli güneş ışığı görmesini sağlayarak kolay bir şekilde
D vitamin eksikliği önlenebilir. Bebeklerde üzerinde
sadece bez varken haftada 30 dakika, giyinikli halde
haftada iki saat, gebe kadınlarda ise ellerinin ve yüzünün
haftada üç kez günde 20 dakika güneş görmesi ciltten D
vitamini sentezi için yeterli olduğu önerilmektedir.
D vitamini ihtiyacı bazı hastalık durumlarına ve kullanılan
ilaçlara bağlı değişiklik gösterebilir. Örnek olarak, uzun
süre glukokortikoid tedavisi gören hastalar daha yüksek
D vitamini ve kalsiyum desteği alması gerekmektedir
(37).
Türkiyede ise 2005 yılından itibaren Sağlık bakanlığının
başlatmış olduğu programa göre sağlık ocaklarında
bütün bebeklere ücretsiz olarak D vitamini dağıtılması
ve bebeklere 400 IU/gün D vitamini verilmesini öngören
program uygulanmaktadır. D vitamini eksikliği hem
bebeklik döneminde, hem de fizyolojik değişikliklerin
oluştuğu geç çocukluk ve ergenlik dönemlerinde de
görülebilir. Çocuk ve ergenlerin diyet alışkanlıklarına ait
çalışmalara bakıldığında genel olarak alınan günlük D
vitamininin 400 IU/güne ulaşmadığı görülmektedir. Bu
nedenle AAP’nin 400 IU/gün D vitamini desteği verilmesi
önerisi tüm hekimler tarafından dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak sağlıklı bebek, çocuk ve ergenlerde D
vitamini eksikliğini ve buna bağlı raşitizmi engellemek
için en az 400 IU/gün D vitamini alımı gerekmektedir.
D vitamini seviyesi
Vücudumuzdaki D vitamini düzeyini belirlemek için
serumdan bakılan 1,25(OH)2Vit-D3 ve 25(OH)Vit-D3
olmak üzere iki biyokimyasal parametre kullanılmaktadır.
Bu parametrelerden 25(OH)Vit-D’nin yarılanma ömrü 20
gün kadar olup vücudun D vitamini havuzu hakkında
bilgi vermektedir (2). 25(OH)Vit-D hem beslenmeyle
alınan hem de deride sentezlenen D vitamini düzeyini
yansıtmaktadır. D vitaminin biyolojik olarak en aktif şekli
olan 1,25(OH)2Vit-D3’ün yarılanma ömrü yaklaşık olarak
3-6 saat olup plazmada 40-60 pg/ml (16-65 pmol/L)
düzeyinde bulunur. Biyolojik aktif formun kan düzeyi
25(OH)Vit-D3’e göre 1000 kat daha düşük olması ve
yarı ömrünün kısa olması nedeniyle D vitamini düzeyini
değerlendirmek için ideal değildir (36).
12
Makhsudov et al.
Günümüzde serum 25(OH)-Vit-D3 değeri ölçümünde altın
standart olarak Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografi
(High-Performance Liquid Chromatography -HPLC)
kullanılmaktadır (36).
Eğer hastada D vitamini eksikliği varsa buna bağlı olarak
bağırsaklardan Ca emilimi azalacaktır ve doğal olarak
iyonize Ca düzeyi de azalacaktır, bu da PTH sentezi
ve salınımını artırarak böbreklerde 1,25(OH)2Vit-D3
yapımını artıracaktır. Böylece böbrekten Ca geri emilimi
ve kemikten Ca mobilizasyonu artar. Sonuç olarak D
vitamini eksikliği olmasına rağmen PTH salınımı artışına
bağlı olarak 1,25(OH)2Vit-D3 seviyeleri normal ya da
artmış görülebilmektedir. PTH yüksekliğine neden
olmayacak serum 25(OH)Vit-D3 düzeyine yeterli D
vitamini düzeyi veya eşik değer denir. PTH düzeyinde
plato değerler oluşturan 25(OH)Vit-D3 konsantrasyonları
normal D vitamini düzeyleri olarak kabul edilmektedir
(38).
Raşitizm bulguları olmayan fakat 25(OH)Vit-D düzeyi
düşük olan çocuklarda 1,25(OH)2Vit-D3 düzeyi ve PTH
düzeyi yüksek ölçülebilmektedir. Çünki çocuklarda
25(OH)Vit-D3 düzeyinin 11 ng/ml’nin altına indiğinde
organizmada PTH ve 1,25(OH)2Vit-D3 düzeyinin
yükseldiği görülmektedir. Henüz raşitizme ait klinik
bulguların olmadığı ancak PTH’nin yükselmesine neden
olan 25(OH)Vit-D3 düşüklüğü (subklinik D vitamini
yetersizliği) bu sebepten çok önemlidir. Raşitizm dışında
bazı kanserler, kardiyovasküler hastalıklar, Tip 1 DM ve
osteoporoz gibi kronik hastalıklara karşı D vitaminin
koruyucu olduğu tespit edilmiştir (33,35).
Vitamin D için asıl hedef bağırsaktan Ca emilimini ve
osteoklast aktivitesini artırmak olsa da bunlarla birlikte,
meme dokusu, makrofajlar, beyin, kolon, prostat ve
diğer bazı bölgelerde de işlevleri bulunmaktadır. Bu
bölgelerde 1,25(OH)2Vit-D3 üretilerek, 200 kadar geni
(kalbindin, osteokalsin, osteopontin, 24-hidroksilaz gibi)
regüle ettiği, hücre büyümesini ve hücre farklılaşmasını
kontrol ederek bu hücrelerde malign transformasyonu
azalttığı düşünülmektedir (39).
Kemik dışı dokularda D vitamini eksikliğinin dilate
kardiyomiyopati, kemik iliği fibrozisi ve hipokrom
mikrositer anemi veya pansitopeni yaptığı da
bilinmektedir. D vitamini eksikliği ve demir eksikliği
birlikteliği sık görülebilmektedir. D vitamini eksikliğiyle
birlikte immün işlevlerde bozukluk, hücresel farklılaşma
ve Tip1 DM görülebilmektedir. 1,25(OH)2Vit-D3 birçok
hastalıklara (otoimmün ensefalomiyelit, Tip1 DM ve
multipl skleroz) karşı koruyucudur (64). D vitamini
eksikliğinde hipertansiyon, infeksiyon hastalıkları ve
otoimmün hastalıklar da daha sık görülür. Obeziteyle
birlikteliği sık görülmektedir ve bunun nedeni D vitaminin
yağ dokusunda birikerek dolaşımdaki miktarının azaldığı
şeklinde olduğu düşünülmektedir (6).
Mevcut çalışmalara dayanılarak çocuk ve ergenlerde D
vitamini durumunu tanımlamak açısından genel olarak
şu değerler önerilmiştir (41-43);
13
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
• D vitamini yeterliliği: 25(OH)Vit-D ≥30 ng/ml (≥75
nmol/L),
• D vitamini yetersizliği: 25(OH)Vit-D 20-30 ng/ml (5075 nmol/L),
• D vitamini eksikliği: 25(OH)Vit-D ≤20 ng/ml (≤50
nmol/L)
• D vitamini intoksikasyonu: >150-200 ng/ml olması
kabul edilmektedir .
Şekil 2.10. Vitamin D fonksiyonlarının özeti
D vitaminin kemik dokuya etkileri
D vitamini olmadan diyetle alınan kalsiyumun %10-15’i,
fosforun ise sadece %60’ı bağrsaklardan emilmektedir. D
vitamini sayesinde Ca emilimi %30-40’a, P emilimi %80’e
çıkmaktadır. D vitaminin kemik doku mineralizasyonunda
direkt rol oynamadığı, serum Ca ve P düzeylerini artırarak
kemik mineralizasyonunu ve gelişimini desteklediği bazı
çalışmalarda gösterilmiştir (44).
Normal kemik döngüsünü devam ettirmek için
1,25(OH)2Vit-D3 osteoklastları aktive ederek kemik
yıkımını uyarır. Bu özellik 1,25(OH)2Vit-D3’nin
suprafizyolojik düzeyleriyle ilişkili normokalsemiyi
sağlayan mekanizmalardan biridir. D vitamini
eksikliğinde ortaya çıkan kemik bulgularının Ca ve
fosfat takviyesi ile giderilebilir olması mineralizasyon
için D vitaminin mutlak gerekmediğini düşündürse
de, D vitamininin kemik hücrelerinin aktivitelerinin
düzenlenmesinde direkt rol oynadığı bilinmektedir. Gen
ablasyon modelleri kullanılarak hayvanlarda üzerinde
yapılan deneylerde D vitamin eksikliğinin iskelet sistemi
üzerindeki etkileri gösterilmiştir. Osteoblastik aktivite için
de osteoblastlarda sağlam bir D vitamini sinyalizasyon
sistemi gerekmektedir (44).
Sonuç olarak, D vitaminin hem endokrin, hem de
kemik yapımı ve yıkımında düzenleyici bir otokrin/
parakrin rolünün var olduğu düşünülmektedir. Yapılan
bazı çalışmalarda 1,25(OH)2Vit-D3’ün osteoblastlarda
gen transkripsiyonu, proliferasyonu, farklılaşmayı ve
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
mineralizasyonu düzenlediği bildirilmiştir. Bazı in vitro
çalışmalarda ise büyüme plağı kondrositlerinin direkt ve
kademeli olarak 1,25(OH)2Vit-D3 ve 24,25(OH)2Vit-D3’ye
yanıt verdiği gösterilmiştir (45).
Yaşam boyunca, özellikle hızlı büyümenin olduğu
bebeklik ve ergenlik dönemlerinde D vitamini eksikliğinin,
buna bağlı olarak da Ca ve P eksikliğinin öncelikle
büyüme plağı üzerine zararlı etkisi olmaktadır. Buna
en güzel örnek olarak raşitizmi gösterebiliriz. Raşitizm
büyüme çağındaki bir çocukta epifizyel kemikleşme
gerçekleşmeden önce D vitamini, kalsiyum ve fosfor
eksikliğine bağlı epifiz plağındaki mineralizasyon
bozukluğu ve iskelet deformasyonuyla kendini gösteren,
kemik dokunun mineral içeriğinin azaldığı metabolik
kemik hastalığıdır (46).
D vitaminin bağışıklık sistemi üzerine etkileri
Vücudumuzdaki immün sistem hücrelerinden aktive
CD4+/CD8+, T lenfositler, B lenfositler, nötrofiller ve
diğer antijen sunan hücreler VDR taşımaktadır. Makrofaj
aktivasyonunda da D vitaminin önemli bir aracı olduğu
bilinmektedir. Dolaşımdaki 25(OH)Vit-D3’ü aktif
metabolit olan 1,25(OH)2Vit-D3’e çeviren 1-α hidroksilaz
enzimi önemli bir immünmodülatör olarak fonksiyon
görmektedir. Aktif form olan 1,25(OH)2Vit-D3 monosit
ve makrofajları aktive ederek tüberküloz etkeni olan
Mycobacterium tuberculosis’in çoğalmasını engeller ve
immün yanıtın yardımcı hücreleri arasındaki TH1’den
TH2’ye dönüşümü sağlar (47).
Yapılan in-vitro çalışmalarda granülomatöz reaksiyonların
düzenlenmesinde D vitamini ve metabolitlerinin
önemli rolü olabileceğini ve alveolerdeki makrofajların
aktivasyonuyla mikobakteri çoğalmasını engelleme
yeteneğini arttırır (47). D vitamini eksikliğinde Th-1
cevabına bağlı olarak immun yanıt bozulur, lökosit
kemotaksisi etkilenerek enfeksiyonlara eğilim artar.
D vitamini antimikrobiyal peptitler olan defensin,
katelisidin gibi reaktif oksijen ürünleri uyarır ve
mikroorganizmaların ölümüne neden olurlar. Vitamin
D ve makrofajlarda üretilen bir antimikrobiyal peptit
olan katelisidin yoğunluğunu kıyaslayan bir çalışmada
D vitamini ve katelisidin arasında pozitif korelasyon
tespit edilmiş ve D vitamini eksikliğinin makrofajların
bakteriyosidal etkilerinde azalmaya neden olabileceği
şeklinde yorumlanmıştır. Defensin ve katelisidin gibi
antimikrobik peptitlerin üretimindeki rolü sayesinde
doğal immün yanıtı arttırıcı etkisi vücudun enfeksiyonlara
karşı direncini arttırmaktadır (48).
Adaptif bağışıklıkla ilişkisi araştırıldığında, D vitaminin
özellikle dendritik hücrelerin diferansiasyonunu ve
olgunlaşmasını inhibe ettiği MHC sınıf II ve kostimülatör
moleküllerin (CD-40, CD-80, CD-86) ekspresyonunu
azaltdığı görülmüştür. Antijen sunan hücrelerin
antijen sunum özelliğini ve T lenfosit uyarı kapasitesini
azaltmaktadır. Ayrıca tümör nekroz faktör-alfa (TNF-alfa),
Makhsudov et al.
İnterlökin-1, İnterlökin-6, İnterlökin-8, İnterlökin-12 ve
interlökin-23 sekresyonunu azaltmakta ve interlökin-10
salınımını artırdığı bilinmektedir (49).
Braun ve arkadaşlarının yoğun bakım hastalarında yapmış
olduğu bir çalışmada D vitamini eksik olan hastaların
bakılan kan kültüründe üreme olma riski diğerlerinden
daha yüksek bulunmuştur (10).
İlk defa 1941 yılında Apperly ve arkadaşları Kuzey
Amerikada güneşe maruz kalmayla kansere bağlı
ölümler arasında tersiyer bir ilişki olduğunu söylemiş,
özellikle Kuzey Amerikada kansere bağlı ölümlerin
Güney ve Batı Amerika bölgelerine göre yaklaşık 2 kat
daha fazla olduğunu söylemiş ve cildin uzun süre güneşe
maruz kalınmasının kansere bağlı ölümlerin sayını
azaltabileceğini söylemiştir (50). Ayrıca geçen yüzyılın
başlarında kanser mortalitesinin ekvatordan uzaklaştıkça
arttığı rapor edilmiştir .
D vitamini ile genetik polimorfizmlerin ilişkisine dayanan
sekiz Mendel randomize çalışmasının yedisi genetik
olarak düşük serum 25 (OH) Vit-D3 konsantrasyonları ile
kanser insidansı arasında anlamlı bir ilişki göstermezken
sadece bir çalışmada, genetik olarak düşük 25 (OH)
Vit-D seviyeleri ile over kanseri riski arasında bir ilişki
olduğu bulunmuştur. Bazı çalışmalarda VDR genindeki
polimorfizmler kanser riski ve kanser sonuçları ile
ilişkilendirilmiştir (51).
Hem epidemiyolojik çalışmalar, hem de preklinik in-vitro
ve deney hayvanlarındaki çalışmalar D vitaminin biyolojik
aktif formu olan kalsitriolün hücre proliferasyonu ve
diferansiasyonunda düzenleyici (tümör hücrelerinde
büyümeyi durdurma ve diferansiasyona yönlendirme
şeklinde) etkileri yanında apopitozu uyarıcı olduğunu
da göstermiştir. Bazı çalışmalarda ise D vitaminin
antiinflamatuar ve antiangiogenik etkilerinin olduğu ve
tümör anjiyogenezini inhibe ederek tümör invazyonunu
ve metastazını önlediği söylenmektedir (52).
Aktif D vitaminin birçok malignitelerde örneğin
lösemi, kalın bağırsak, meme, prostat gibi dokuları
içeren organlarda anti-neoplastik etkisinin olduğu
kanıtlanmıştır (53).
D vitaminin diyabetle ilişkisi
1980 yıllarında bazı hayvanlar üzerinde yapılan deneysel
çalışmalarda D vitamini eksikliğinin pankreastan insülin
salgılanmasını baskıladığı gösterilmiştir. Böylelikle D
vitaminin endokrin pankreas fonksiyonu için önemli rol
oynadığı tespit edilmiştir. Daha sonra pankreasın insülin
sentezleyen beta hücrelerinde VDR ve DBP bulunduğu
gösterilmiş ve D vitaminiyle diyabet arasındaki bağlantı
pekişmiştir. Bazı gözlemsel çalışmalarda 1,25(OH)2VitD3-ün pankreasta beta hücre fonksiyonunu iyileştirdiği,
zararlı immün hasardan koruduğu ve hedef hücrelerde
(karaciğer, iskelet kası ve adipoz doku) insülin duyarlılığını
artırdığı konusunda farklı sonuçlar mevcuttur (54).
14
Makhsudov et al.
Tip 1 DM tanılı 720 çocuğun, diyabetsiz 2610 yaş
grubundaki çocuklarla karşılaştırıldığı vaka kontrol
çalışmasında, tip 1 DM ile D vitamini eksikliğine
bağlı genetik polimorfizmler arasında ilişki olduğu
söylenmektedir. Başta vaka kontrol çalışmaları olmak
üzere birçok gözlem çalışması erken bebeklik döneminde
D vitamini desteğinin ardından tip 1 DM riskini yaklaşık
yüzde 30 azalttığını göstermiştir (55).
Hyponen ve arkadaşlarının çalışmasına göre 2000 IU/
gün D vitamini desteği verilen süt çocuklarında Tip 1
DM gelişme riski önemli oranda azalmıştır. Stene ve
arkadaşların yapmış olduğu iki çalışmada ise yaşamın
ilk yılında D vitaminden zengin balık yağı desteğinin
daha sonraki yıllarda Tip 1 DM gelişme riskinde azalmaya
sebep olduğu gösterilmiştir (56).
Tip 2 DM için en önemli risk faktörü obezite olarak
kabul edilmektedir. Yapılan çalışmalarda ise D vitamini
eksikliğinin obeziteyle ilişkisinin sık olduğu bildirilmiştir
. Tip 2 DM’nin başlangıç evresinde insülün direnci artar
ve artan bu insülin direncini kırmak için insulin yapımı
artırılarak kan şekeri dengede tutulmaya çalışılır. National
Health and Nutrition Examination Survey’in geniş bir
kesit çalışmasında serum 25(OH) Vit-D3 seviyesi ve
insülin direnci arasındaki negatif korelasyonun olduğu
tespit edilmiştir (57).
D Vitamini ve cilt hastalıkları
D vitaminin otokrin ve parakrin etki ettiği tek organ
cilttir. Bazı hastalara aktif D vitamini ve analogları
verilerek vitiligo, morfea, egzema, psöriazis, gibi cilt
hastalıkları tedavi edilmiştir. Aktif D vitaminin yardımcı
T hücreleri üzerinden enflamasyonu baskılayarak ve
kerotinositlerde proliferasyonu inhibe ederek bu etkiyi
gösterdiği düşünülmektedir. D vitamini ayrıca UVB
ışınlarının zararlı etkilerini engelleyerek bir antioksidan
etki göstermektedir (58).
D Vitamini ve kas hastalıkları
D vitamini eksikliğinin (serum 25 OH Vit-D <12ng/ml)
ciddi kas zafiyetine, özellikle proksimal kaslarda myopati
ve ağrıya sebep olduğu ve D vitamin replasmanı ile bu
semptomların düzeldiği bildirilmiştir. Kas tonusunda
azalma, merdiven çıkmakta zorlanma ve şekil bozukluğu
sık karşılaşılan klinik durumlardandır. En iyi kas
fonksiyonları için ideal D vitamin düzeyinin 40ng/ml’den
fazla olması gerektiği vurgulanmaktadır (59).
D vitaminin kalp hastalıkları ve hipertansiyonla
ilişkisi
Kalp kası hücrelerinde de VDR ekspresyonu
bulunmaktadır. Kalbin kasılma fonksionunda D vitaminin
etkisinin olduğu düşünülmektedir. Hatta raşitizm
hastalığına sekonder gelişen kardiyomiyopatili hastanın
postmortem değerlendirilmesinde sol ventrikülde
hipertrofi, dilatasyon ve ciddi perikardiyal effüzyon tespit
edilmiştir (60).
15
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
Kan basıncı düzenlenmesinde ana fonksiyon
gören
renin-anjiotensinaldosteron
sisteminin
(RAAS) regulasyonunda da D vitaminin rolü olduğu
söylenmektedir. D vitamini eksikliğinde RAAS
upregülasyona uğrayıp, düz kas ve kalbin sol ventrikül
hücrelerinde hipertrofiye yol açar. Dolaşımda 1,25(OH)2 Vit-D3 düzeyinin artmasıyla RAAS’da inhibisyon ve
sistolik/diastolik kan basınçlarında azalma olduğu tespit
edilmiştir (61).
D vitamini takviyesinden sonra kronik renal yetmezlikli
hastalarda, erken dönem kalp hastalıklarında mortaliteyi
azalttığına dair yayınlar mevcuttur. 12-19 yaş adölesanlar
arasında yapılan bir çalışmada (NHANES) D vitamin
düşüklüğünün hipertansiyon, yüksek kan şekeri ve
metabolik sendrom ile birlikte olduğu bildirilmiştir.
Özellikle serum 25OH düzeyinin <20ng/ml in altına
indiğinde koroner arter hastalıkları riskinin arttığı, D
vitamini tedavisi ile de kardiyovasküler mortalite riskinin
azaldığı gösterilmiştir. D vitamininin antikoagulanları
artırıp, prokoagulanları azalttığı bildirilmektedir. (62).
D vitaminin romatolojik hastalıklarla ilişkisi
Romatolojik hastalıkların fizyopatolojisi genellikle
otoimmün hastalıklar grubunda incelenmesine rağmen
genetik ve çevresel faktörlerin de bu grup hastalıkların
gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir. D vitamini
eksikliği bu çevresel faktörlerdendir (63).
Bazı epidemiyolojik çalışmalar D vitamini eksikliğiyle
romatoid artrit arasında ilişkiyi olduğunu göstermektedir.
D vitamini takviyesiyle romatoid artrit gelişiminin
azalacağı sonucuna varılmıştır. Romatoid artritli
hastalarda serum 25-OH Vit-D ve 1,25-(OH)2 Vit-D3
düzeylerinin düşük bulunmasının sebebinin hastalardaki
fiziksek yetersizliğe bağlı olabileceği de düşünülmüştür
(63).
D vitamin eksikliğinin sistemik lupus eritematozus (SLE)
patogenezi ve otoantikor üretiminde önemli bir rolü
vardır. D vitamini eksikliği olan SLE hastalarında serum
interferon alfa aktivitesi yüksek saptanmış olması hastalık
aktivitesi ve serum D vitamini düzeyi arasında ters bir
orantı olduğu sonucunu göstermektedir (64).
D vitaminin enfeksiyon hastalıklarıyla ilişkisi
Son yıllarda D vitaminin ve sentezini sağlayan güneş
ışığının enfeksiyon hastalıklarından koruduğuna ve hatta
tedavi ettiğine dair çalışmaların sayı artmıştır. Genellikle
D vitamini düşüklüğü olanların daha fazla solunum yolu
enfeksiyonu geçirdikleri tespit edilmiştir (65). Hatta
kış aylarında solunum yolu enfeksiyonlarının daha sık
görülmesini D vitamini düzeylerinin bu mevsimlerde
düşük düzeyde olması ile ilişkilendiren uzmanlar da
vardır. Kapalı yerlerde çalışan insanlarda ise mevsimsel
fark olmaksızın D vitamini düzeyleri düşük olduğundan
bu kişiler hem yazın hem de kışın sık enfeksiyon
geçirmektedirler (65). Bir çalışmada, Dr. Rehman sık
enfeksiyon geçiren 3-12 yaşlarındaki 27 çocuğa 6 hafta
boyunca haftada bir kere 60.000 IU D vitamini vermiş,
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
birkaç hafta sonra kontrol grubunda enfeksiyonlar
tekrarlarken D vitamini verilen çalışma grubunda altı ay
boyunca enfeksiyon olmadığını tespit etmiştir (66). D
vitamininin viral/gribal enfeksiyon geçirme sıklığıyla da
ilişkili olduğu ve daha düşük serum değerlerinde viral/
gribal infeksiyonların arttığı da bildirilmektedir . 20082009 kış aylarında yapılan bir çalışmada 8-15 yaş çocuklar
arasında, 167 çocuğa 1200 IU/gün D vitamini, 167
çocuğa ise üç ay boyunca sadece plasebo verilmiştir. D
vitamini almayan grupta İnfluenza A %18,6 saptanırken,
D vitamini alan grupta oran %10,8 olarak saptanmıştır
(67).
Tüberkülozlu hastalarda D vitamini değerlerinin tespit
edilemeyecek kadar düşük düzeylerde olduğu, bu
sebepten D vitamini eksikliğinin tüberküloz enfeksiyonu
için bir risk faktörü olduğu ve D vitaminin tüberküloz
tedavisinde olumlu etkileri olduğu bildirilmiştir (68).
Yapılan in vitro çalışmalar da D vitamini ve metabolitlerinin
granülomatöz reaksiyonların düzenlenmesinde önemli
rolü olabileceğini ve alveaolar makrofajları aktive
ederek mikobakterilerin çoğalmasını engelleyebildikleri
söylenmektedir (69).
1948-2009 yılları arasında solunum yolu enfeksiyonları,
tüberküloz ve grip ile D vitami arasındaki ilişkiler
üzerine yapılan 13 çift kör plasebo kontrollü çalışmanın
çoğunda D vitamini alan gruplarda daha çabuk iyileşme
gözlenmiştir (70).
Watanabe ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada
yoğun bakım hastalarında, inflamasyon belirteçleri
olan C-Reaktif Protein, Tumor Necrosis Factor-α ve
Interleukin-6 düzeylerinin yoğun bakımda kalış süresince
arttığı saptanmıştır. Yoğun bakımda uzun süre yatan
hastalara yapılan 500 IU/gün D vitamini takviyesiyle
C-Reaktif Protein’in %40, IL-6’nın ise %60 oranında
azaldığı bildirilmiştir (71).
D vitaminin mortaliteyle ilişkisi
ÇYBÜ’de hastalarda D vitamini eksikliğinin mortaliteyle
ilişkisini inceleyen Van den Berghe ve arkadaşlarının
çalışmasında ölen hastaların serum 25 OH Vit-D3 ve 1,25(OH)2 Vit-D3 düzeyleri diğer yaşayan hastalara göre daha
düşük olduğu saptanmıştır (72).
McKinney ve arkadaşlarının çalışmalarında da benzer
bir şekilde, yoğun bakımda ölen hastalarda D vitamin
değerinin diğer hastalara göre iki kat daha düşük
olduğunu yayınlamışlardır (73).
Lee ve arkadaşlarının çalışmalarına göre ise D vitamini
düşüklüğü olan yoğun bakım hastalarının mortalite
skorunun D vitamini normal ve üstünde olan hastalara
göre üç kat daha yüksek olduğunu saptamıştır (8).
Matthews ve arkadaşları yoğun bakım hastalarında
uyguladığı prospektif bir çalışmada hastaları D vitamini
düzeylerine göre ağır/orta ve hafif/normal eksiklik
olarak iki gruba ayırmışlar. Bu gruplar arasında ağır/orta
düzeyde eksiklik olan gruptaki mortalite daha yüksek
saptanmıştır, diğer gruptaysa ölen hasta olmamıştır (74).
Makhsudov et al.
Higgins ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada ise
D vitamini düzeyi ile mortalite ilişkisi gösterilememiştir
(75).
Prospektif yapılan bir çalışmada Madden ve arkadaşları
çocuk yoğun bakımda yatan 511 hastanın D vitamini
düşüklüğünün yüksek mortalite skorlarıyla ilişkili olduğu
sonucuna varmıştır (43).
Rippel ve arkadaşlarının 316 çocuk yoğun bakım
hastalarında yaptığı çalışmada ise D vitamini eksikliği ve
mortalite arasında ilişki saptanmamıştır (41).
Şimdiye kadar yapılan bütün çalışmalarda D vitamini
eksikliği ve mortalite ilişkisinin kesinliğini kanıtlanamasa
da, pleiotropik etkileri göz önünde bulundurulduğunda
D vitamini eksikliğinin morbiditeye katkı sağladığı,
hastanın klinik durumunu kötüleştirebileceği, D vitamini
takviyesinin ise bu durumu tersine çevirebileceği göz
önünde bulundurulmalıdır (8).
Çocuk yoğun bakımdaki hastalarda D vitamini
eksikliğinin önemi
National Health and Nutrition Examination Survey, 19882004 yılları arasında toplumdaki D vitamin düzeyinin
%20 oranında azaldığı sonucuna varmış ve bu durumu
güneş ışığına maruz kalmadaki azalmaya bağlamıştır
(76). Bu sonucu göz önünde bulundurduğumuzda
hastaneye yatan hastalarda da D vitamini düzeyinin
düşük çıkması sürpriz olmayacaktır. Bu sebepten pek çok
kez hastaneye yatış öyküleri bulunan çocuk hastaların
da güneş ışığına daha az maruz kalıp D vitamini düzeyi
düşük olabilir. Bazı hastaların bakıma muhtaç olmaları ve
buna bağlı bakımlarındaki bazı eksiklikler (yeterli güneş
görememeleri, normal besinlerde D vitamini azlığı) D
vitamini düzeylerindeki azalmanın nedenlerindendir (8).
Antimikrobiyal
aktivite,
immünmodülasyon
ve
kardiyoprotektiv etkileri göz önüne alındığında D
vitamini eksikliğinin ÇYBÜ’deki hastalarda komorbiditeye
bariz katkı sağlaması kanıtlanmıştır (8,77).
Yoğun bakımda yatan hastalarda metabolizmanın büyük
ölçüde değiştiği göz önünde bulundurduğumuzda,
eksiklik ve yetersizliğin alt sınır değerlerinin yoğun
bakımda yatan hastalara uygulanabilirliği tartışmalıdır.
Bu nedenle ÇYBÜ’de yatan hastalarda yeterliliği gösteren
uygun D vitamini düzeyini araştıran çalışmalara ihtiyaç
duyulmaktadır (8,9).
ÇYBÜ’deki hastaların D vitamini düzeyiyle ilişkisinin
araştırıldığı çalışmalarda saptanan ortalama serum 25OH Vit-D seviyeleri 17,2-26 ng/ml arasındadır ki, bu da
yetersizlik/eksiklik düzeyindedir (41-43).
ÇYBÜ’de hastaların D vitamin eksikliğine neden olabilecek
bir diğer faktör de D vitamini transport proteinlerinin
azalmasıdır. Dolaşımdaki 25-OH Vit-D’nin majör
taşıyıcısı DBP’dir ki, bu proteinin ÇYBÜ’deki hastalarda
konsantrasyonunun yaklaşık %30 oranında azaldığı
tespit edilmiştir (49). Ayrıca D vitamini metabolitlerinin
böbrek tübülüslerinden geri emilmesi için de DBP’ye
16
Makhsudov et al.
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği
ihtiyaç duyar ve bu sebepten düşük DBP düzeyleri D
vitaminin renal kaybına neden olabilmektedir (8). DBP
bir α-1 globulin proteinidir, dolaşımda düzeyinin azalma
sebebi ve mekanizması henüz bilinmemektedir. Bazı
verilere göre organ disfonksiyonu ve travma düşük α-1
globulin seviyelerine sebep olabilmektedir (8).
ÇYBÜ’deki hastalarda kalsiyum, parathormon ve D
vitamini düzeylerini inceleyen çalışmalarda ortaya atılan
bir diğer hipotez de akut hastalıklarda dokuların D vitamin
ihtiyacının artmış olabileceğidir. Toplumdaki bireylerle
yapılan çalışmalarda ise D vitamini eksikliğinde sekonder
hiperparatiroidizme bağlı olarak serum 1,25-(OH)2 Vit-D3
düzeylerinin normal aralıkta kaldığı saptanmıştır (78). D
vitamini eksikliği olan ÇYBÜ’deki hastaların 1,25-(OH)2
Vit-D3 düzeylerinin ise topluma göre yaklaşık %50 daha
düşük olduğu gözlenmiştir (79). Her iki gruptaki benzer
serum 25-OH vit-D3 değerleri ile 1,25-(OH)2 Vit-D3
değerlerini karşılaştırdığımızda, ÇYBÜ’deki hastalarda
serum 1,25-(OH)2 Vit-D3 düzeylerinin daha düşük
olması saptanmıştır ki, bu da artmış doku gereksinimine
ikincil olarak 25-OH Vit-D3’ün dokularda substrat olarak
kullanılıp doku düzeyinde 25-OH Vit-D3’ten 1,25-(OH)2
Vit-D3’e dönüşümün artması ile açıklanabilir (8).
Tablo-2’de D vitaminin sağlıklı olarak değerlendirilen
toplum bireylerinde bilinen fonksiyonları baz alınarak
eksikliğinin ÇYBÜ’deki hastalarda yol açabileceği
sonuçlar listelenmiştir. Buraya kadar özetlersek eğer,
D vitamini eksikliğinin toplumdaki mortaliteye ve
morbiditeye etkilerine bakıldığında ÇYBÜ’deki hastalarda
bu durumun daha ciddi sonuçlara neden olabileceği göz
önünde bulundurulmalıdır (8).
Tablo 2.21. D vitaminin toplumda bilinen etkileri ve ÇYBÜ’deki
hastalarda eksikliğinin olası sonuçları (8).
ETHICAL DECLARATIONS
Status of Peer-review: Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest Statement: The authors have no
conflicts of interest to declare.
Financial Disclosure: This study was supported by
Selçuk University Research Fund (Project Number: 2018/
18102040).
Author Contributions: All of the authors declare that
they have all participated in the design, execution, and
analysis of the paper, and that they have approved the
final version.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
D vitaminin
bilinen sonuçları
Toplumda bilinen
etkileri
ÇYBÜ’deki hastalarda
potansiyel göstergeler
Kardiyak
fonksiyon
Miyokart infarktı,
kalp yetmezliği
Kardiyojenik şok
Endotelyal
fonksiyon
Ateroskleroz,
hipertansiyon
Bozulmuş mikrodolaşım,
organ yetmezliği
11.
Nöronal/kognitif
fonksiyon
İnme, Alzheimer
hastalığı, diyabetik
nöropati
Koma, yavaş nörolojik
iyileşme, kritik hastalık
polinöropatisi
12.
Glikoz
metabolizması
Diyabet
Hiperglisemi
Kalsiyum
metabolizması
Osteomalazi,
osteoporoz
Hiperkalsemi
14.
Mukozal bariyer
fonksiyonu
İnflamatuvar
bağırsak hastalığı
Mukozit, bağırsak
mikrobiyata translokasyonu
15.
Doğal bağışıklık
Tüberküloz
Nosokomiyal enfeksiyonlar,
sepsis, septik şok
16.
Kazanılmış
bağışıklık
Otoimmün
hastalıklar,
neoplazmlar
Sistemik inflamatuvar yanıt
sendromu
Akciğer
fonksiyonu
Kronik obstrüktif
akciğer hastalığı
Akut akciğer hasarı, solunum
yetmezliği
Kas fonksiyonu
Miyopati, miyalji
Kritik hastalık miyopatisi
Sonuç
Artmış mortalite
Çoklu organ yetmezliği ve
artmış mortalite
17
10.
13.
17.
18.
Kendirli T, Yıldızdaş D, Karaböcüoğlu M. Çocuk yoğun bakım
birimleri için kılavuz: çocuk acil tıp ve yoğun bakım derneği
önerileri, Turk Pediatri Ars . 2006; 41(3): 139-145.
Bikle DD. Vitamin D metabolism, mechanism of action, and
clinical applications. Chem Biol. 2014; 21(3):319-29.
Veronikis AJ, Cevik MB, Allen RH, et al. Evaluation of a Ultraviolet B
Light Emitting Diode (LED) for Producing Vitamin D(3) in Human
Skin. Anticancer Res. 2020;40(2):719-722.
Baggerly CA, Cuomo RE, French CB, et al. Sunlight and Vitamin
D: Necessary for Public Health. J Am Coll Nutr.2015;34(4):359-65.
Gawlik A, Gepstein V, Rozen N, et al. Duodenal Expression of 25
HydroxyvitaminD3-1α-hydroxylase Is Higher in Adolescents
Than in Children and Adults. J ClinEndocrinol Metab.
2015;100(10):3668-75.
Carlberg C. Endocrine functions of vitamin D. Mol Cell Endocrinol.
2017; 453:1-2.
Erushkin V, Bender A, Psaty EL, et al. Estimated equivalency of
vitamin D production from natural sun exposure versus oral
vitamin D supplementation across seasons at two US latitudes. J
Am Acad Dermatol 2010; 62:929.e1.
Lee P. Vitamin D metabolism and deficiency in critical illness. Best
Pract Res Clin Endocrinol Metab 2011; 25(5): 769-781.
Lucidarme O, Messai E, Mazzoni T, et al. Incidence and risk factors
of vitamin D deficiency in critically ill patients: results from a
prospective observational study. Intensive Care Med 2010 ;36(9):
1609-1611.
Braun A, Chang D, Mahadevappa K, et al. Association of low
serum 25- hydroxyvitamin D levels and mortality in the critically
ill. Crit Care Med 2011; 39(4): 671-677.
Higgins DM, Wischmeyer PE, Queensland KM, et al. Relationship
of vitamin D deficiency to clinical outcomes in critically ill
patients. JPEN J Parenter Enteral Nutr 2012; 36(6): 713-720.
Dicarlo N, Frankel LR. Scoring Systems and Predictors of Mortality.
Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB. Nelson Textbook of
Pediatrics. 17th ed, W.B. Saunders Co, Philadelphia,2004:277-9.
Marcin J, Pollack MM. Review of the methodologies and
applications of scoring systems in neonatal and pediatric
intensive care. Pediatr Crit Care Med 2000;20-7.
Frankel LR. Scoring Systems and Predictors of Mortality.
Nelson Textbook of Pediatrics. 11h ed, W.B. Saunders Co,
Philadelphia,2004:268-9.
Ballufi A, Kassam-Adams N, Kazak A. Traumatic stres in parents of
children admitted to the pediatric intensive care unit. Pediatr Crit
Care Med 2004;5: 547-53.
Foster K, Mitchell R, Young A, et al. Resilience-promoting
factors for parents of severely injured children during the
acute hospitalisation period: A qualitative inquiry. Injury. 2019;
50(5):1075-1081.
Zhang L, Huang H, Cheng Y, et al. Predictive value of four pediatric
scores of critical illness and mortality on evaluating mortality risk
in pediatric critical patients. Zhonghua Wei Zhong Bing Ji Jiu Yi
Xue. 2018; 30(1):51-56.
Neugebauer E, Bouillon B, Bullinger M, et al. Quality of life
after multiple trauma, summary and recommendations of the
consensus conference. Restor Neurol Neurosci 2002;20:161-7.
Chron Precis Med Res 2020; 1(1): 8-19
19. T. Kendirli, D. Yıldızdaş, M. Karaböcüoğlu, Çocuk yoğun bakım
birimleri için kılavuz: çocuk acil tıp ve yoğun bakım derneği
önerileri, Turk Pediatri Ars . 2006.
20. Pollock E, Ford-Jones EL, Corey M, et al. Use of the pediatric Risk
of Mortality score to predict nosocomial infection in a pediatric
intensive care unit. Crit Care Med. 1991;19:160-5.
21. Gonçalves JP, Severo M, Rocha C, et al. Performance of PRISM
III and PELOD-2 scores in a pediatric intensive care unit. Eur J
Pediatr. 2015 ;174(10):1305-10.
22. Del Valle, HB, Yaktine, AL, Taylor, CL, & Ross, AC. (Eds.). (2011).
Dietary reference intakes for calcium and vitamin D. National
Academies Press.
23. Lowe KE, Maiyar AC, Norman AW. Vitamin D-mediated gene
expression. Crit Rev Eukaryot Gene Expr 1992; 2:65-109.
24. Jones G. The discovery and synthesis of the nutritional factor
vitamin D. Int J Paleopathol. 2018 ;23:96-99.
25. Hochberg Z, Hochberg I. Evolutionary Perspective in Rickets and
Vitamin D. Front Endocrinol (Lausanne). 2019;10:306.
26. Değişli CM. 2010. Kemik metastazı olan meme kanserli hastalarda
verilen D vitamini tedavisinin dolaşımdaki hsp-90 ve ck-18
düzeyleri üzerine etkisi. Selçuk Üniversitesi, doktora tezi, Konya.
27. Christakos S, Ajibade DV, Dhawan P, et al. Vitamin D: metabolism.
Endocrinol Metab Clin North Am 2010; 39:243-53.
28. Chapron BD, Chapron A, Phillips B, et al. Reevaluating the role
of megalin in renal vitamin D homeostasis using a human cellderived microphysiological system. ALTEX. 2018;35(4):504-515.
29. Tieu EW, Li W, Chen J, et al. Metabolism of 20-hydroxyvitamin D3
and 20,23-dihydroxyvitamin D3 by rat and human CYP24A1. J
Steroid Biochem Mol Biol. 2015 ;149:153-65.
30. Lu X, Chen Z, Mylarapu N, et al. Effects of 1,25 and 24,25 Vitamin
D on Corneal Epithelial Proliferation, Migration and Vitamin
D Metabolizing and Catabolizing Enzymes. Sci Rep. 2017
;7(1):16951.
31. Andrukhova O, Bayer J, Schüler C, et al. Klotho Lacks an FGF23Independent Role in Mineral Homeostasis. J Bone Miner Res.
2017 ;32(10):2049-2061.
32. Kubota T, Nakayama H, Kitaoka T, et al. Incidence rate and
characteristics of symptomatic vitamin D deficiency in children: a
nationwide survey in Japan. Endocr J. 2018 ;65(6):593-599.
33. Öhlund I, Lind T, Hernell O, et al. Increased vitamin D intake
differentiated according to skin color is needed to meet
requirements in young Swedish children during winter: a doubleblind randomized clinical trial. Am J Clin Nutr. 2017 ;106(1):105112.
34. Obbarius A, Berger H, Stengel A, et al. Short-term UVB irradiation
significantly increases vitamin D serum concentration in obese
patients: a clinical pilot study. Endocrine. 2017 ;56(1):186-195.)
35. Chuang LH, Tung YC, Liu SY, et al. Nutritional rickets in Taiwanese
children: Experiences at a single center. J Formos Med Assoc.
2018 ;117(7):583-587.
36. American Geriatrics Society Workgroup on Vitamin D
Supplementation for Older Adults. Recommendations abstracted
from the American Geriatrics Society Consensus Statement on
vitamin D for Prevention of Falls and Their Consequences. J Am
Geriatr Soc 2014; 62:147.
37. Amy L. Skversky, Juhi Kumar, et al. Melamed J Clin Endocrinol
Metab. 2011 96(12): 3838–3845.
38. Black LJ, Jacoby P, Nowson CA, et al. Predictors of Vitamin
D-Containing Supplement Use in the Australian Population and
Associations between Dose and Serum 25-Hydroxyvitamin D
Concentrations. Nutrients. 2016 ;8(6)
39. Nagpal S, Na S, Rathnachalam R. Noncalsemic actions of vitamin
D receptor ligand. Endocr Rev 2005; 26: 662-687.
40. Jones G, Strugnell S, DeLuca HF. Current understanding of the
molecular actions of vitamin D. Physiol Revs 1998; 78: 1193-8.
41. Rippel C, South M, Butt WW, et al. Vitamin D status in critically ill
children. Intensive Care Med (2012); 38:2055–2062.
42. McNally JD, Menon K, Chakraborty P, et al. Canadian Critical Care
Trials Group: The association of vitamin D status with pediatric
critical illness. Pediatrics 2012;130:429-436.
43. Madden K, Feldman HA, Smith EM, et al. Vitamin D deficiency in
critically ill children. Pediatrics 2012;130:421-428.
44. Wu J, Zhang Q, Qian S, et al. Effects of deficiency of active
vitamin D on bone marrow ablation of femur in mice. J Biol Regul
Homeost Agents. 2019 ;33(1):109-117.
Makhsudov et al.
45. Atkins GJ, Anderson PH, Findlay DM, et al. Metabolism of vitamin
D3 in humanosteoblasts: evidence for autocrine and paracrine
activities of 1 alpha,25-dihydroxyvitaminD3. Bone 2007;40:15171528.
46. Workineh M, Mathewos B, Moges B, et al. Vitamin D deficiency
among newly diagnosed tuberculosis patients and their
household contacts: a comparative cross-sectional study. Arch
Public Health. 2017;75:25.
47. Chan TYK. Vitamin D deficiency and susceptibility to tuberculosis.
Calcif Tissue Int 2000;66:476-478.
48. Michelino DR, Malaguarnera M, Nicoletti F, et al. Vitamin D3:
a helpful immuno-modulator. The Journal of Cells Molekules
Sustem and Technologies. Immunology. 2011;134(2):123-139.
49. Jeng L, Yamshchikov AV, Judd SE, et al. Alterations in vitamin D
status and antimicrobial peptide levels in patients in the intensive
care unit with sepsis. J Transl Med 2009; 7: 28.
50. Bläuer M, Sand J, Laukkarinen J. Physiological and clinically
attainable concentrations of 1,25-dihydroxyvitamin D3 suppress
proliferation and extracellular matrix protein expression in
mouse pancreatic stellate cells. Pancreatology. 2015(4):366-71.
51. Ong JS, Cuellar-Partida G, Lu Y, et al. Association of vitamin D
levels and risk of ovarian cancer: a Mendelian randomization
study. Int J Epidemiol 2016; 45:1619.
52. Vaughan-Shaw PG, O’Sullivan F, Farrington SM, et al. The
impact of vitamin D pathway genetic variation and circulating
25-hydroxyvitamin D on cancer outcome: systematic review and
meta-analysis. Br J Cancer 2017; 116:1092.
53. Trump DL, Deeb KK, Johnson CS. Vitamin D:considerations in the
continued development as an agent for cancer prevention and
therapy. The Cancer J 2010;161-169.
54. Takiishi T, Gysemans C, Boullion R, et al. Vitamin D and Diabetes.
Endocrinol Metab Clin N Am 2010;39:419-446.
55. Zipitis CS, Akobeng AK. Vitamin D supplementation in early
childhood and risk of type 1 diabetes: a systematic review and
meta-analysis. Arch Dis Child 2008; 93:512.
56. Palomer X, González-Clemente JM, Blanco-Vaca F, et al. Role
of vitamin D in thepathogenesis of type 2 diabetes mellitus.
Diabetes Obes Metab 2008;10(3):185- 197.
57. Scragg R, Sowers M, Bell C. Serum 25-hydroxyvitamin D,
diabetes, and ethnicity in the Third National Health and Nutrition
Examination Survey. Diabetes Care 2004; 27(12): 2813-2818.
58. Holick MF. Vitamin D: extraskeletal health. Endocrinology and
metabolism clinicsof north America. 2010;39(2):381-400.
59. Pfeifer M, Begerow B, Minne HW. Vitamin D and Muscle Function.
Osteoporos Int. 2002;13(3):187-94.
60. Maiya S, Sullivan I, Allgrove J, et al. Hypocalcaemia and vitamin
D deficiency: an important, but preventable, cause of life
threatening infant heart failure. Heart 2008; 94(5): 581-584.
61. Zittermann A. Vitamin D and disease prevention with special
reference to cardiovascular disease. Prog Biophys Mol Biol 2006;
92(1): 39-48.
62. Yetley EA. Assesing the vitamin D status of the US population. Am
J Clin Nutr. 2008;88(2):558-64.
63. Merlino LA, Curtis J, Mikuls TR, et al. Iowa Women’s Health Study.
Vitamin D intake is inversely associated with rheumatoid arthritis:
results from the Iowa Women’s Health Study. Arthritis Rheum
2004; 50(1): 72-77.
64. Ritterhouse LL, Crowe SR, Niewold TB, et al. Vitamin D deficiency
is associated with an increased autoimmune response in healthy
individuals and in patients with systemic lupus erythematosus.
Ann Rheum Dis 2011; 70(9): 1569-1574.
65. Laaksi I, Ruohola JP, Tuohimaa P, et al. An association of serum
vitamin D concentrations < 40 nmol/L with acute respiratory
tract infection in young Finnish men. Am J Clin Nutr 2007; 86(3):
714–717.
66. Rehman PK. Sub-clinical rickets and recurrent infection. J Trop
Pediatr 1994; 40(1): 58.
67. Urashima M, Segawa T, Okazaki M, et al. Randomized trial of
vitamin D supplementation to prevent seasonal influenza A in
school children. Am J Clin Nutr 2010; 91(5): 1255-1260.
68. Nnoaham KE, Clarke A. Low serum vitamin D levels and
tuberculosis: a systematic review and meta-analysis. Int J
Epidemiol 2008; 37(1): 113–119.
69. Luong K, Nguyen LT. Impact of vitamin D in the treatment of
tuberculosis. Am J Med Sci 2011; 341(6): 493–498.
70. Chesney RW. Vitamin D and The Magic Mountain: the antiinfectious role of the vitamin. J Pediatr 2010; 156(5): 698-703.
18
Makhsudov et al.
71. Watanabe E, Hirasawa H, Oda S, et al. Cytokine-related genotypic
differences in peak interleukin-6 blood levels of patients with
SIRS andseptic complications. J Trauma 2005; 9(5): 1181-9.
72. Van den Berghe G, Van Roosbroeck D, Vanhove P, et al. Bone
turnover in prolonged critical illness: effect of vitamin D. J Clin
Endocrinol Metab 2003; 88(10): 4623- 4632.
73. McKinney JD, Bailey BA, Garrett LH, et al. Relationship between
vitamin D status and ICU outcomes in veterans. J Am Med Dir
Assoc 2011; 12(3): 208-211.
74. Matthews LR, Ahmed Y, Wilson KL, et al. Worsening severity of
vitamin D deficiency is associated with increased length of stay,
surgical intensive care unit cost, and mortality rate in surgical
intensive care unit patients. Am J Surg 2012; 204(1): 37-43.
75. Higgins DM, Wischmeyer PE, Queensland KM, et al. Relationship
of vitamin D deficiency to clinical outcomes in critically ill
patients. JPEN J Parenter Enteral Nutr 2012; 36(6): 713-720.
76. Looker AC, Pfeiffer CM, Lacher DA, et al. Serum 25-hydroxyvitamin
D status of the US population: 1988-1994 compared with 20002004. Am J Clin Nutr 2008; 88(6): 1519- 527.
77. Amrein K, Venkatesh B. Vitamin D and the critically ill patient. Curr
Opin Clin Nutr Metab Care 2012; 15(2): 88-93.
78. Lips P. Relative value of 25(OH)D and 1,25(OH)2D measurements.
J Bone Miner Res 2007 ; 22(11): 1668-1671.
79. Mata-Granados JM, Vargas-Vasserot J, Ferreiro-Vera C, et al.
Evaluation of vitamin D endocrine system (VDES) status and
response to treatment of patients in intensive care units (ICUs)
using an on-line SPE-LC-MS/MS method. J Steroid Biochem Mol
Biol 2010 Jul; 121(1-2): 452-455
19
Çocuklarda D Vitamini Eksikliği