Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
1 992
ZONGULDAK BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ
YAYINLARI
MİLLÎ MÜCADELE’DEN
21. YÜZYILA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Editör
Doç. Dr. Yücel NAMAL
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 41
001
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
1 992
Bu baskının bütün hakları yazarına aittir. Yazarın yazılı
izni olmazsızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı,
çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
T.C.
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No:41
MİLLÎ MÜCADELE’DEN 21.YÜZYILA TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
Doç. Dr. Yücel NAMAL
ISBN
978-605-9678-35-3
Adres
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi 67100 Zonguldak
Tel: (0372) 291 11 00
Sayfa Düzeni-Kapak Tasarım
Yağmur Şevval Akgünlü
Baskı & Cilt
Sistem Ofset Bas. Yay. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Tel: (0312) 229 18 81
www.sistemofset.com.tr
sistemofset06@gmail.com
Basım Tarihi
Ekim, 2023
002
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
TAKDİM
Birinci Dünya Savaşı sonrası işgal edilen Anadolu’da, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve silah arkadaşları önderliğindeki Millî Mücadele Hareketi, çetin mücadeleler neticesinde Anadolu toprakları üzerindeki işgallere
son vererek Türk milletinin hürriyet ve istiklalini kazanmasını sağlamış,
akabinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı tüm dünyaya ilan edilmiştir. 29 Ekim 1923 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” şeklindeki vecizesiyle cumhuriyet
ilan edilerek temel hak ve özgürlükler temelinde siyasi, sosyal ve hukuki
reform süreçleri başlatılmıştır. Böylece Türk milletinin tarih yolculuğundaki varoluş mücadelesi cumhuriyetin ilanıyla taçlanmıştır. Bağımsızlık
düşüncesi ile inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti, istiklal mücadelemizi zafere ulaştıran birlik ve beraberlik ruhunun büyük bir eseri olarak tarihteki
yerini almıştır.
Cumhuriyetimizin 100. yılı, Türkiye Yüzyılı vizyonu ile başlayan büyük atılımın sembolü hâline gelirken 2023 yılı, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunun 100. yılı olması hasebiyle hepimiz için büyük önem arz etmektedir. Cumhuriyetimizi bugün bulunduğu noktadan daha ileriye taşımak adına Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi olarak özveri ile çalışmaktayız. Bu süreçte en güçlü desteğimiz, referansımız ve çıkış noktamız
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün gelmiş olduğu noktadır.
Üniversitemiz, akademik ve idari kadrolarıyla birlikte bizi dünyanın
geleceğinde söz sahibi bir ülke konumuna getirecek çalışmalarla Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına yakışır bir ilerleme kaydedebilmek için
büyük emek sarf etmektedir. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi olarak Türkiye Yüzyılı’nı bilimin yüzyılı yapmak gayesiyle üniversitemiz
birimleri, iç ve dış paydaşlarıyla birlikte başta bölgemiz ve ülkemiz olmak
üzere insanlığa fayda sağlamak için çalışmalarımıza devam etmekteyiz.
Bu çerçevede, Cumhuriyetimizin 100. Yılı münasebetiyle hazırladığımız,
“Millî Mücadele’den 21. Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti” isimli çalışmanın
bilim dünyasına faydalı olmasını temenni ederim.
Prof. Dr. İsmail Hakkı ÖZÖLÇER
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektör
1
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
2
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
ÖNSÖZ
Türk milletinin tarih yolculuğundaki bağımsızlık düşüncesi ile 29 Ekim
1923’te ilan edilen Cumhuriyet, tarih yolculuğundaki varoluş mücadelemizi taçlandıran birlik ve beraberlik ruhunun büyük eseridir. Bu yıl, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yokluklardan çıkardığımız mucizenin adı olan Cumhuriyet’in 100. yıl gururunu yaşamaktayız. Cumhuriyetimizin 100. yılı dolayısıyla asırlık çınar Türkiye Cumhuriyeti tarihinin
farklı dönemlerinin ele alındığı bu çalışmayla tarih literatüründe bulunan
bu boşluğa bir katkı sunmayı ve daha sonra yapılacak bütüncül Türkiye
Cumhuriyeti tarihi çalışmalarına da öncülük etmek hedeflemektedir.
Kitabın birinci bölümünde, “Cumhuriyetin 100. Yılında Anadolu’nun
Türk Yurdu Olması Süreci Hakkında Tarihsel Bir Değerlendirme” başlığı
ile yer alan makale, Türklerin tarih öncesinden Cumhuriyet dönemine
kadar olan zaman diliminde Anadolu’da vatandaş olma sürecine ve gelişimine açıklık getirilmiştir. Fuat Uçar tarafından yazılan bu makalede,
Anadolu topraklarının nasıl vatan toprağı haline geldiği de Anadolu tarihi çerçevesinde ortaya koyulmuştur. Makalede Türklerin, MÖ 15.000’li
yıllarda Anadolu’ya geldikleri tezine değinilerek Türklerin geniş bir coğrafyaya yayıldıklarından ve Türklerin Anadolu’da bulundukları yıllardaki
kültürel izlerinden bahsedilmektedir. Anadolu’da Türk Tarihinin, Türklerin Anadolu yaşamında bir başlangıç olarak kabul edilen Malazgirt Savaşı’ndan çok önce başladığı, XI. yüzyılda, özellikle Karadeniz’in Batı
ve Doğusu bölgelerinden daha çok Kafkaslardan Anadolu’ya akınlar düzenlediği ifade edilmiştir. Bununla birlikte Kimmerler, İskitler ve Sakaların Anadolu’da geniş bir coğrafyada bulundukları hatta Anadolu’ya ilk
Türk yerleşme hareketinin Bulgar Türkleri ile başladığı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda Yusuf Akçura’nın ifadeleri doğrultusunda Türklerin Anadolu’daki varlıkları Selçuklulardan çok daha öncelere kadar uzandığının
altı çizilmiştir. Ancak özellikle son yıllarda Anadolu’ya yönelik yaşanan
yoğun göç ve mülteci akınının yaklaşık üç nesil sonrasında Anadolu’daki
Türk varlığına ve demografik yapıya yönelik nüfus artışlarının ciddi bir
tehlike yaratabileceği sonucuna varılmıştır.
Kitabımızın birinci bölümünde yer alan ve “Milne Hattı ve Yunan İşgalinin Sınırlandırılması” başlığı altında Salim Gökçen tarafından kaleme
alınan ikinci makalede Milli Mücadele sürecinde Yunan işgalinin sınır3
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
landırılması kapsamında gündeme gelen Milne Hattı konu alınıştır. Yazar,
Milli Mücadele sürecinde Anadolu’da başlayan Yunan işgalinin, Paris Barış Konferansı’nda sınırlandırılmamış olmasının ve Venizelos’un 19 Mayıs
1919’da İntizâmın sağlanması ve mültecilerin yerleşmesi için memleket
içine girme isteğinin vatan topraklarında önemli bir tehdit oluşturmasına
zemin hazırladığına değinmiştir. Bu bağlamda, yazarın belirttiğine göre bir
an önce Yunan kuvvetleri ile Türk kuvvetleri arasında Başkumandan tarafından bir sınır saptanması söz konusu olmuş, yapılan görüşmeler sonrasında, Batı Anadolu’daki olayları değerlendirmek amacıyla Amiral Bristol
başkanlığında bir Tahkikât Komisyonu kurulmuştur. Makalede bu raporla
ilgili olarak, Amiral Bristol raporunun Türklerin lehine olduğu ve yapılan
araştırmalara göre Yunanların derhal Anadolu’yu boşaltmaları gerektiğinin
gündeme gelmesinden söz edilmektedir. Yazar, İlerleyen süreçte Barış Konferansı kararları doğrultusunda Batı Anadolu’da Yunan ve Türk kuvvetleri
arasında bir sınır tespiti için İtilâf Devletleri Karadeniz Orduları Başkumandanı General Sir George Francis Milne görevlendirildiğini belirtmiştir. Ancak makalede tarafsız bir sınır belirleme çalışması yapmayan General Milne’nin asıl amacının çok Kuva-yı Milliye saldırılarını durdurmak, Yunan
kuvvetlerine sınırlı bir saldırı esnekliği sağlamak olduğu belirtilmektedir.
Bununla birlikte makalede Mustafa Kemal Paşa’nın Milne Hattı konusundaki düşüncelerine değinilmiş ve İtilâf Devletleri’nin Milne Hattı ile cephede yapamadıklarını masa başında yapmaya çalıştıklarını söylediği bildirilmiştir. İsmet İnönü’nün ise Anadolu işgaller karşısında Milne Hattı’nın
bir aldatmacadan ibaret olduğunu düşündüğü ifade edilmiştir. Son olarak
yazar, Milne Hattı belirlenirken Yunanlıların çıkarları doğrultusunda hareket edildiğinin aynı zamanda vatan savunması yapan Kuva-yı Milliye’nin
durdurulmaya çalışıldığı üzerinde durmuştur.
Birinci bölümün üçüncü makalesi olan “İki Devrin Hikâyesi: Yeni Zelanda Basınında Eski ve Yeni Türkler” başlığı ile Türklerin Yeni Zelanda
basınında “uygar dünya için tehdit oluşturan geri kalmış bir devlet" olarak tanıtılması ve Büyük Savaş yıllarında Türkler hakkında oluşturulan
kamuoyu üzerinde durulmuştur. Makalenin yazarı olan Tevfik Orkun Develi, yazısında birbirinden çok uzak olmalarına rağmen Türkiye ile Yeni
Zelanda arasındaki ilişkilerin, I. Dünya Savaşı’na dayanmakta olduğunu,
Çanakkale Savaşlarının iki millet arasında saygı, empati, dostluk ve samimi ilişkiler kurulmasına ortam hazırladığına değinmiştir. Makalede,
4
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
savaş öncesi Yeni Zelanda da var olan Türk algının savaş sonrasındaki değişimin basına olan yansımaları ortaya konulmuştur. Türkiye hakkındaki
olumsuz düşüncelerin değiştiğini Türklere karşı olan olumsuzluk içeren
ifadelerin Yeni Zelanda’da zamanla azaldığını ve yok olmaya başladığının altını çizilmiştir. Yazar Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Mücadele
ve sonrasında yağmış olduğu devrimlerin modern, laik ve bağımsız Türk
Cumhuriyeti’nin doğmasına imkan verdiği, Atatürk inkılaplarının Yeni
Zelanda dahil birçok ülkede Türkiye’nin saygınlığını arttıracak niteliğe
sahip olduğu üzerinde durmuştur. Ayrıca Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki ilişkilerin gün geçtikçe güçlendiği, karşılıklı saygı, dostluk ve iş
birliği ortamının sağlandığına kanaat getirilmiştir.
“Gümüşhane Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Ali Rıza Paşa Hükümetinin İstifasına Tepkisi” başlıklı makalenin yazarı olan Salim Gökçen,
öncelikle Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin, Kuva-yı Milliye Hareketi'nin bir
zaruretin sonucu olarak ortaya çıktığı görüşünü dile getirerek hükümetin
milli mücadeleye olan bakış açısını ortaya koymaktadır. Yazar, Milne Hattı’nın Yunan kuvvetlerinin 2 Mart 1920'de geçmesi, 3 Mart 1920'de Gölcük Yaylası ve Bozdağ'ın işgal edilmesinin Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin
istifasına yol açtığını ifade etmiştir. Bu bağlamda Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifa haberi Anadolu hareketinde tedirginlik yarattığını, Mustafa
Kemal Paşa’nın 4 Mart'ta ile istifa haberini Anadolu'ya duyurduğunu ifade eden yazar Anadolu hareketinin Damad Ferid Paşa'nın Sadaret'e gelme
tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını Mustafa Kemal Paşa’nın bu durumu
engellemek için İstanbul'u telgraf yağmuruna tuttuğuna değinmiştir. Makalede, Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu’daki milli mücadele merkezlerine telkinlerde bulunduğu sırada Gümüşhane Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin de bir protesto telgrafı kaleme aldığını ve bu telgrafı Saray'a Meclis-i
Mebusan'a gönderdiği üzerinde durulmuştur. Yazar son olarak bu süreçte
Meclis-i Mebusân'a 4-9 Mart 1920 tarihleri arasında gönderilen protesto
telgraflarının sayısının (Gümüşhane’den ve Mustafa Kemal Paşa'nın göndermiş olduğu iki telgraf ile birlikte) toplam 215 adet olduğu bildirmiştir.
Kitabın ikinci bölümünün birinci makalesi Fahri Kılıç’a ait olup
“Cumhuriyetin İlk Yıllarında Eğitimin Millileştirilmesi İçin Yürütülen
Faaliyetler” başlığı altında cumhuriyet, eğitim ve millileşme kavramları
arasındaki ilişki ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yazar, makalesinin başında Türkiye’de modern eğitimin temellerinin Tanzimat ve I. Meşrutiyet
5
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
dönemlerinde atılmaya başlandığını söyleyerek II. Meşrutiyet ile birlikte
milli bir eğitim anlayışı oluşturulma çabası içerisine girildiğini bildirmektedir. Cumhuriyet ile birlikte eğitimdeki millileştirme çabasının arttığı ve
Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitimde millileşme yolunda en önemli adımların Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde dönemin Maarif Vekillerinin
oldukça etkili olduğuna değinilmiştir. Makalede Cumhuriyet döneminde
eğitimde merkezi otorite oluşturulmaya çalışıldığı bu bağlamda öğretmen
örgütleri tek çatı altında toplanarak Heyet-i İlmiyenin toplanması, Yeni
Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun çıkartılması gibi
faaliyetlerle eğitimdeki eksikliklerin giderilmeye çalışıldığı belirtilmiştir.
Yazar Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Maarif Vekillerinin eğitim alanındaki
atılımlarına dikkat çekerek eğitimdeki gelişmelere öncülük eden kişilerin çalışmaları sırasıyla dile getirmektedir. Bu bağlamda yazar Dr. Rıza
Nur’un, Maarif Vekilliği döneminde İlk Maarif Vekâleti teşkilat yapısı
oluşturulmaya başladığını, Hamdullah Suphi Bey’in Maarif vekilliği döneminde azınlıklara ait okullar üzerinde, milli bir eğitim politikası uygulanmaya özen gösterildiğini, Mehmet Vehbi Bey Maarif Vekâleti döneminde okul programlarını yeniden düzenlemeye çalışıldığını ve İsmail
Safa Bey’in okulların araç-gereç ihtiyacını karşılamaya çalıştığına değinmiştir. Bunların dışında Maarif sistemindeki köklü değişimin 3 Mart
1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile gerçekleştiğine değinen yazar,
Mehmet Şükrü (Saraçoğlu) Bey’in Maarif Vekâleti döneminde öğretmenlerin özellikle Almanya’ya gönderilmesinin gündeme geldiğini belirterek
Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimde yaşanan gelişmelere vesile olan kişilerin çabasından ve millileştirme aşmalarını ortaya koymaya çalışmıştır.
İkinci bölümün ikinci makalesi olan “Cumhuriyet Dönemi İlk Havacılık Faaliyetleri (1923-1938)” başlıklı yazının sahibi olan Gürbüz Arslan,
Türk uçuş tarihi hakkında okuyucuyu ayrıntılı olarak bilgilendirmektedir. Yazar, makalenin başında, Türklerde ilk uçma girişiminin El-Gevrehî
adında bir Türk bilim adamı tarafından gerçekleştirildiğini, Türklerde ilk
uçma hünerinin ise Hezarfen Ahmet Çelebi tarafından gerçekleştiğine değinmiştir. Amerika’da 1903 yılında ilk uçuş demesinin Wright kardeşler
tarafından, Flyer-I adındaki ilk motorlu uçakla yapıldığına değinen yazar
batıdaki havacılık faaliyetlerini de ele almıştır. Türk ordusunun ilk havacı subaylarının 3 Temmuz 1912’de Yeşilköy’de yetiştirilmeye başlandığı
öne sürülen yazıda Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi6
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
nin havacılık faaliyetlerini de olumsuz etkilediğine değinilmiştir. Makalede, Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, havacılık alanında atılan ilk adım
ise Türk Tayyare Cemiyeti’ni kurulması olduğu belirtilen makalede, Türk
Tayyare Cemiyeti’nin 3 Mayıs 1935’te ise Türkkuşu Genel Müdürlüğü’nü
kurduğunu ve Türkiye ile Junkers arasında 15 Ağustos 1925’te “Tayyare
ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ)” adlı ortak bir işletme kurulmasına karar verildiği ifade edilmiştir. Bu gelişmelerin dışında Türkiye’de havacılık konusunda özel girişimlerin de yaşandığını ifade edilen
bu yazıda “sivil tayyareci” olarak biline Vecihi Hürkuş’un girişimlerinden
bahsedilirken Bedriye Gökmen’nin Türkiye’de ilk Türk kadın pilotu olduğu belirtilmiştir. Yine Nuri Demirağ tarafından uçak fabrikası için yapılan
özel girimlere de değinen yazar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında
hava harp sanayii alanında ikisi kamu, ikisi de özel teşebbüs olmak üzere
önemli girişimlerin yaşandığını ve Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde havacılığın kalkınması adına yapılan çalışmalarından söz etmektedir.
Kitabın İkinci bölümde Türk kadının siyasi yaşamındaki gelişmelere
değinen Nuray Özdemir Tiryaki, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye’de
Kadınların Siyasi Yaşama Katılımı” başlığı altında Türkiye’de kadınların
siyasal hayata katılımı Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren tartışma
konusu olduğunu belirterek ve bu konuda yasal düzenlemelerin Cumhuriyet döneminde yaşandığına açıklık getirmeye çalışmaktadır. Makalede,
Türk kadınına 1930 yılında belediye, 1933 yılında muhtarlık ve köy ihtiyar heyetleri son olarak da 1934 yılında milletvekili seçimlerinde seçme
ve seçilme hakkı tanınmasıyla Türk kadının eğitimde, hukukta olduğu
gibi siyasi alanda da erkeklerle aynı haklara sahip olduğu bildirmektedir.
Nisan 1923’te TBMM’de 50 bin erkek nüfusun bir milletvekili seçmesi
konusu gündeme gelindiğinde kadınların da seçmen sayılması gündeme
gelmiş, Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’in kadınlara da milletvekili
seçme hakkının tanınmasını teklif ettiğini belirten yazar kadınlara seçme
ve seçilme hakkı verilmesi konusunda Nezihe Muhiddin Hanım’ın başkanlığında 7 Şubat 1924 tarihinde kurulan Türk Kadınlar Birliği’nin faaliyete geçişine değinmiştir. Makalede, 1930 yılında belediye seçimlerine
hak kazanan Türk kadınının, kazandıkları bu hak karşısında Gazi Mustafa
Kemal Paşa’ya teşekkür telgrafları ve mektupları gönderdiklerine değinilmiştir. 1933’te seçimleri ile Gül Hanım adında bir kişinin Türkiye’nin
resmi olarak seçilmiş ilk kadın muhtarı olduğuna değinen yazar, 5 Aralık
7
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
1934 tarihinde kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuştuklarından söz edilmiştir. Ancak bu makalede yazar, Cumhuriyet döneminde kadınların siyasal haklar kazanmalarına rağmen Türkiye’de kadın
sorunlarının TBMM’ye taşınması noktasında yıllardır istenilen düzeye
ulaşılamadığının altını çizerek TBMM’de kadın milletvekili sayısının
ilerleyen yıllarda artacağına daha da azaldığının ancak 2000’li yıllara gelindiğinde kadın milletvekili sayısında artış yaşandığına dikkat çekmiştir.
Kitabın diğer bir makalesi olan “Türkiye’de Planlı Dönemde Çevre
Politikaları (1960-2000)” başlığı altında yazar Fatma Çalik Orhun, Türkiye’de çevre politikalarının nasıl şekillendiği, nasıl bir süreç içerisinde
meydana geldiğinin anlaşılmasının kalkınma planlarının incelenmesiyle
ortaya koyulabileceğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de
çevre politikalarının kurumsal bir çerçevede ele alınmasının 1960’lı yıllardaki kalkınma planlarının hazırlanmasıyla başladığının, Türkiye’de
hazırlanan ilk kalkınma planı 1963 tarihli olduğunun ve 1973-1978 döneminde hazırlanan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ile Türkiye’deki
çevre politikalarına da yer verilmeye başlandığının altı çizilmiştir. Ayrıca
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda insan sağlığı ve doğal dengenin
korunması söz konusu olurken Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
“Çevre Özel İhtisas Komisyonlarının kurulmasıyla Türkiye’nin çevre politikalarında ele alınmaya başladığı bildirilmiştir.
Kitabın ikinci bölümünün son makalesi olan ve F. Gülden Ekmen tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Arkeolojinin 100 Yılı” başlıklı makalede, öncelikle Osmanlı dönemindeki arkeolojik gelişmelere değinilmiştir.
Yazar, 19. yüzyıl başlarından itibaren batılı kaşif, misyoner, diplomat, asker ve din adamlarının Osmanlı topraklarına akın etmesi ile birlikte Türk
Arkeolojisinin kendi geçmişine ve kültür varlığına sahip çıkma çabasının
başladığına değinerek Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yaşadığı
ekonomik ve siyasi olumsuzlukların batılıların Osmanlı eserlerinin yağmalamasına ortam hazırladığını bildirmektedir. Buna karşın Milli Mücadelenin kazanılmasıyla birlikte, Cumhuriyet’in ilk 15 yılında arkeolojik
çalışmalarda önemli ivmeler yaşanmıştır. Makalede özellikle 1931 yılında
Türk Tarih Kurumu (Türk Tarih Heyeti) kurulmasının “Türk Tarih Tezi”
teorisini yarattığını ancak 1946 yılında çok partili sisteme geçilmesi ve
1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidar olmasıyla ise Türk Arkeolojisinin
durakladığının altı çizilmiştir. Ancak yazarın belirttiğine göre İkinci Dün8
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
ya Savaşı’nın sona ermesiyle arkeoloji tekrar önem kazanmış, 1980'li yıllardan itibaren arkeoloji eğitiminde önemli gelişmeler yaşanırken 2000’li
yıllara geldiğimizde TAY (Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri) Projesi arkeolojik çalışmalar artmıştır. Ancak yazara göre Türkiye’de arkeolojinin
bir politika olarak benimsenmesi, üniversite öncesi eğitim kademelerinde
arkeolojiye daha fazla yer verilmesi mümkün olduğunda arkeolojinin bir
eski eser bilimi olmadığının, bir kazı bilimi olmadığının, fantastik bir macera olmadığının anlaşılacaktır.
Kitabın üçüncü bölümünün ilk makalesi olan, Yücel Namal ve Melek
Toparlak Şahin tarafından kaleme alınan “Bartın’da Cumhuriyet Bayramı
Kutlamaları (1924-1938)” başlıklı makalede Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Bartın’da yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ele alınmıştır. Bayram
kelimesinin Türk tarihindeki yerini ortaya koyarak başlayan bu makalede, İslamiyet öncesi Türk tarihinde ve Türk İslam devletlerindeki milli
bayramlara değinilmiş, Cumhuriyet ile birlikte milli bayramların kutlanma törenlerine değinilmiştir. Bu bağlamda 1924 ile 1938 yılları arasında Bartın’da yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına yer verildiği bu
makaleden, Cumhuriyet Bayramlarının kutlanması sırasında Bartın halkı tarafından yapılan hazırlıklara yer verilirken diğer taraftan hükümetin
çıkarmış olduğu kanunlar çerçevesinde Cumhuriyet Bayramlarının ülke
genelinde nasıl kutlanacağına dair bilgiler edinmekteyiz. Özellikle 1933
yılında yapılan Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümü kutlamalarına Cumhuriyet’in onuncu yılı olması dolayısıyla ayrı bir önem verildiği hatta bu
konuda bir kanun çıkarıldığı, Bartın halkının çıkarılan bu kanun çerçevesinde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında gösterdiği önemden ve halkın
bayram kutlamalarında yaşadığı sevincin üzerinde durulmuştur.
“Bartın’da 8 Nisan Gazi Günü Kutlamaları” başlığındaki makale
ise Yenal Ünal tarafından yazılmıştır. İlk olarak Bartın’ın tarihi konusunda okuyucuyu aydınlatan yazar bu makalede Bartın’da 8 Nisan 1932
tarihinden itibaren kutlanmaya başlanan “Gazi Günü” hakkında önemli
bilgiler vermektedir. Yazar, “Gazi Günü” ile ilgili olarak bu önemli günün gündeme gelmesinde Bolu Milletvekili Cevat Abbas Bey’in 1931
tarihinde “Millî Tarih” konulu konferansının vesile olduğunu bildirirken
8 Nisan’ını “Gazi Günü” olarak belirmemesi için halkın Gazi Mustafa
Kemal Paşa’ya başvurduklarını ve bu başvurunun olumlu sonuçlandığını bildirilmiştir. Bu tarihten itibaren Bartın’da 8 Nisan tarihlerinde kut9
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
lamaların yapıldığına değinilen makalede, artık günümüzde Gazi Günü
kutlamalarının önemini kaybettiğinin altı çizmiştir. Bartın’da 1940 yılına
kadar aralıksız devam eden bu kutlamalar 1982 yılında yeniden başladığı
bildirilen makalede Gazi Günü kutlamalarında Atatürk İlke ve İnkılaplarının sahiplenilmesi ve yaşatılmasının amaçlandığına değinilmiştir. Yazar makalesinde son olarak “Gazi Günü”nün Millî Mücadele’nin ve Türk
İnkılabının, Bartınlı yurtseverler tarafından hatırlanması, genç kuşaklara
aktarılmasını açısından önemli olduğunu belirtmiştir.
Kitabın son makalesi olan “Zonguldak ve Ecevit Adı Üzerine Arşiv
Belgeleri Üzerinden Değerlendirmeler” başlıklı makale Kenan Ziya Taş
tarafından kaleme alınmış ve Zonguldak ile Bülent Ecevit ismin menşei,
manası arşiv kayıtları üzerinden değerlendirilmiştir. Osmanlı tahrir defterleri ve Bolu Snacağına ait olan kaynaklar doğrultusunda Zonguldak’ın
tarihinin ele alındığı bu makalede, Zonguldak adının nerede ve nasıl geçtiğine dair en eski kayıtlara tahrir defterlerinde rastlandığı ve arşivlerde
yer alan Song(k)uldayık tabirinin zaman içinde Zonguldak şeklinde telaffuz edilmiş olduğu ifade edilmiştir. Bu bilginin ardından Bülent Ecevit
ismine değinen yazar, Mustafa Bülent Ecevit (1925-2006) adıyla tanınan
Türkiye’nin tarihinde önemli rol oynamış siyaset adamı, başbakan, şair,
gazeteci ve yazar kimliği ile ön plana çıktığına değinerek Ecevit isminin
menşeine ilişkin düşüncelerini ortaya koymaktadır. Makalenin sonunda
ise Ahi Mesud sözünün Etimesut’un Etimesgut’a dönüştüğü gibi kaynaklarda geçen Ahi Cevad ismiin de büyük ihtimalle, telaffuz değişimine uğramış olup Ecevit’e dönüşmüş olabildiğini belirtmektedir.
Kitaptaki makalelerin Türkiye’de tarihçilerin Türkiye Cumhuriyeti tarihi özelinde çalışılacak yeni konulara ve bakış açılarına bir örnek
olmasını ümit ediyoruz. Bu vesilelerle yazmış oldukları makalelerle çalışmamıza katkıda bulunan tüm yazarlara teşekkür ederiz. Çalışmamızın
yayınlanması aşamasında destek ve katkılarını esirgemeyen Zonguldak
Bülent Ecevit Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı
Osman DEMİR’e, kitabımızın yayınlanmasını sağlayan ve her türlü desteği bizlerden esirgemeyen Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. İsmail Hakkı ÖZÖLÇER’e çok teşekkür ederim.
Editör
Doç. Dr. Yücel NAMAL
10
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
İÇİNDEKİLER
TAKDİM .................................................................................................1
ÖNSÖZ ...................................................................................................3
I. BÖLÜM..............................................................................................13
Cumhuriyetin 100. Yılında Anadolu’nun Türk Yurdu Olması Süreci
Hakkında Tarihsel Bir Değerlendirme
Doç. Dr. Fuat UÇAR .............................................................................15
Milne Hattı ve Yunan İşgalinin Sınırlandırılması
Prof. Dr. Salim GÖKÇEN.......................................................................47
İki Devrin Hikâyesi: Yeni Zelanda Basınında Eski ve Yeni Türkler
Arş. Gör. Dr. Tevfik Orkun DEVELİ......................................................67
Gümüşhane Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Ali Rıza Paşa
Hükümetinin İstifasına Tepkisi
Prof. Dr. Salim GÖKÇEN.......................................................................99
II. BÖLÜM..........................................................................................113
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Eğitimin Millileştirilmesi İçin
Yürütülen Faaliyetler
Doç. Dr. Fahri KILIÇ . .........................................................................115
Cumhuriyet Dönemi İlk Havacılık Faaliyetleri
Doç. Dr. Gürbüz ARSLAN ..................................................................133
Cumhuriyet Döneminde Kadınların Siyasal Yaşama Katılımı
Prof. Dr. Nuray ÖZDEMİR .................................................................165
Türkiye’de Planlı Dönemde Çevre Politikaları (1960-2000)
Doç. Dr. Fatma Çalık ORHUN ............................................................183
Türkiye’de Arkeolojinin 100 Yılı
Doç. Dr. F. Gülden EKMEN.................................................................197
11
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
III. BÖLÜM.........................................................................................231
Bartın’da Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları (1924-1938)
Doç. Dr. Yücel NAMAL- Öğr. Gör. Dr. Melek TOPARLAK ŞAHİN.........233
Bartın’da 8 Nisan Gazi Günü Kutlamaları
Prof. Dr. Yenal ÜNAL...........................................................................261
Zonguldak ve Ecevit Adı Üzerine Arşiv Belgeleri Üzerinden
Değerlendirmeler
Prof. Dr. Kenan Ziya TAŞ . ..................................................................279
12
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
TÜRKİYE’DE ARKEOLOJİNİN 100 YILI
F. Gülden EKMEN*439
Giriş
Eski Yakındoğu uygarlıklarından geriye kalan görkemli anıtlar ve eserlere büyük bir ilgi duyan batılılar, Osmanlı Devleti’nin kontrolünde olan
topraklara 15. Yüzyıldandan itibaren gelmeye başladılarsa da, buldukları
eserler ile batıdaki organize büyük müzeleri doldurma faaliyetleri 19 ve
20. Yüzyıllarda da ivme kazanmıştır.1440Bu duruma sebep olan temel etkenler ise Avrupa aristokrasinin Roma ve Helen medeniyetlerine karşı olan
ilgisi ve Rönesanstan sonra Avrupa’da kurulan müzelere eser kazandırma
çabasıdır. İşte bu süreçte, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında içinde
bulunduğu ekonomik ve siyasi zayıflık da batılılar tarafından bir fırsat
olarak görülmüştür.
MS. 79 yılında Vezüv yanardağının patlaması ile Herculaneum ve
Pompeii şehirlerinin birer kül yığını haline gelmesi ve söz konusu kalıntıların 18. Yüzyıl ortalarında J. J. Wincklemann tarafından incelenmesi dünyada arkeolojiye olan ilgi anlamında atılan ilk profesyonel adım
olarak kabul edilir.2441Bunun ardından Napolyon’un Mısır ve doğu ticaret
yolları üzerinde üstünlük elde etme amacıyla planladığı Mısır seferi süresince, Napolyon ve beraberindeki 167 bilim insanı Giza piramitlerinin giriş yolunu bulmuş, sfenkleri ölçmüş, Karnak, Luksor gibi büyük tapınakların çizimlerini yapmış, Rosetta taşını bulmuş ve nihayet 1822 yılında
Champollion Mısır hiyeroglifini çözmüştür. Askeri olarak başarısız kabul
edilen bu sefer bilimsel anlamda oldukça başarılı olmuş, “Description de
l’Egypte” adlı yirmi ciltlik eser ortaya çıkmıştır. Bu araştırmalar sayesinde batılılar, Mısır, Mezopotamya ve Anadolu topraklarına karşı bir merak
beslemeye başlamışlardır.
Şüphesiz ki o yıllarda Osmanlı topraklarında bu türde araştırma ya
*
Doç. Dr. F. Gülden Ekmen, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, ekmengulden@gmail.com, İncivez- Zonguldak-Türkiye,
Orcid No: 0000-0002-6818-9431
1
Mehmet Özdoğan,.50 Soruda Arkeoloji, (İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2011), 186.
2
Brian Fagan, Arkeolojinin Kısa Tarihi, (İstanbul: Alfa Araştırma, 2018), 9.
197
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
da eser temini için gezi yapan uzmanların çoğu arkeolog değil, daha çok
gezgin, diplomat/misyoner, tüccarlar ya da entelektüel koleksiyonerlerdi.
Eski Mezopotamya, Mısır ve Ege uygarlıklarının anavatanı olan Osmanlı topraklarında başlangıçta, Yakın Doğu veya Klasik arkeoloji konuları
ile ilgilenen bu araştırmacılar, sonraları mineral, bitki ve böcek örnekleri,
maden yatakları, fosiller yanında etnografik birtakım ögeleri de kayıt altına almaya başladılar.3442Öyle ki gezileri ve ziyaretleri organize etmek ya da
fon sağlamak için bazı cemiyetler çatısı altına toplanmaya başlamışlardı.
Bunlardan adı en çok duyulan Dilettanti Cemiyeti 1734’de, İngiltere’de
kurulmuş olan bir İngiliz soylular ve akademisyenler topluluğudur.4443Bu
tip cemiyetler batının doğu üzerinde hakimiyet kurma, üstünlük sağlama
fikrinden vücut bulan Oryantalizm akımı ile beslenmekteydi.
Osmanlı Devleti ise sahip olduğu geniş coğrafyada yürütülen bu faaliyetlere karşı herhangi bir önlem almıyordu. Hatta II. Mahmut İstanbul’daki İngiltere elçisi Thomas Bruce’a o yıllarda Osmanlı topraklarının
sınırları içinde olan Parthenon’da bulduğu eserleri British Museum’a götürmesi için bizzat izin vermişti.5444Bu arada başka bir Avrupa devleti olan
Fransa da boş durmuyor; Louvre Müzesi’nin envanterini oluşturmak için
benzer hamleler yapıyordu. Çalışmalar sadece Osmanlı’nın batıdaki topraklarında değil, bunun yanında Mezopotamya’da, Mısır’da, Anadolu’da,
Libya’da, Suriye ve Filistin’de de sürüyordu. Tam bu tarihlerde 1832 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ile bu bölgedeki Osmanlı tasarrufları son bulmuştu. Yine aynı yılda Mısır’ın bir eyalet olarak iç
işlerinde bağımsız olması sonrasında, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısır
eserlerinin batıdaki büyük müzelere götürülmesi konusunda hiçbir rahatsızlık duymamıştı.
Bu kısmen denetimsiz ve kontrolsüz süreçte, Karsten Niehbuhr (17331815), Paul Emile Botta (1802-1870), A. Henry Layard (1817-1894), R.
Johann Koldewey (1855-1925) ve birçoğu Mezopotamya’da, Charles
Fellows (1799-1860), Stanfort Canning (1786-1880), Charles Thomas
Newton (1816-1894), John Turtle Wood (1821-1890) ve niceleri Anadolu
3
Süleyman Özkan, Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik, (İzmir: Ege
Üniversitesi Basımevi, 2019),1-2.
4
Josen M. Kelly, The Society of Dilettanti: Archaeology and Identity in the British Enlightenment, (New Haven: Yale University Press, 2009), 3.
5
Özkan, Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik,14.
198
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
kıyılarında ve iç kesimlerde araştırma, belgeleme ve mümkün olduğunca
yurt dışına eser götürme faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Küçük bir azınlık
da olsa, Avrupa’da söz konusu topraklardan eser toplanmasına karşı çıkanlar da vardı. Fakat bu fikre karşı oluşturulan ve eserlerin korunması
bahanesini öne süren iddialar Avrupalı olmayan halkların eski eserlerin
kıymetini anlama ve onları koruma yeteneğinden yoksun oldukları önyargısına dayanıyordu. Bir taraftan da bu fikir, Avrupa müzelerinde Yunan
ve Roma eserlerinin yer alması, kadim Yunan uygarlığının Avrupa’nın
bugünkü uygarlığının proto evresi olduğunu ve bütün Avrupa'yı temsil
ettiğini vurguluyordu. Büyük bölümü Osmanlı topraklarından taşınan özgün heykellerin teşhir edilmesi, bu tür parçaları elde etmek için birbiriyle
yarışan Avrupalıların gücünü vurgulamakla kalmıyor, aynı zamanda Avrupa uluslarının Osmanlı egemenliğindeki toprakların çok katmanlı tarihi
üzerinde doğal hak sahibi olduklarının altını çiziyordu.6445
Bu belgeleme ve izinli ya da izinsiz taşıma faaliyetlerinin en çok öne çıkanlarından birisi Alman tüccar Heinrich Schliemann (1822-1890) tarafından Çanakkale Hisarlık Tepe’de yapılan Troya kenti kazılarıdır. Schliemann
tarihe geçme, önemli biri olma vs. gibi kişilik sorunları olan ve yaşadığı
olayları daha farklı bir şekilde kayıt altına alan birisi olsa da, Troya’da bulduğu eşsiz eserlerin hatırı sayılır bir kısmının Almanya’ya gitmesini sağlamıştır.7446Schliemann 1873 tarihinde İstanbul Arkeoloji Müzesi müdürü
Anton Dethier’e yazdığı mektubunda şu satırları kaleme almıştır:
“Müdür Bey,
Ilion’un Büyük Kulesi’ni, çifte Skaia kapısı’nı, Ilıon Minerva’sının sunağını,
Priamos’un sarayını ve bu kralın hazinesini, Neptün ve Apollon’un büyük çevre
duvarını ve pek çok Troya evini ortaya çıkardığımı size bildirmekten şeref duyarım. Buradaki görevimin son bulduğuna inanıyor ve bu yörelerden tamamen
ayrılıyorum… Ben tam üç yıllık inanılmaz çalışmalar sonucu (Troya’nın) üçte
ikisinden fazlasını kazabildim. Bu konuda Augsburg Allgemeine Zeitung’a uzun
bir makale yazdım, sizin de özellikle dikkatinize sunarım. Bir yazı da bugünlerde
bulduğum küçük hazine hakkında yazacağım. Priamos’un sarayında bulduğum
hazineyi açgözlü işçilerimden korumak için çok acele ortadan kaldırmak zorun6
Wendy M. K. Shaw, Osmanlı Müzeciliği, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2004), 29.
7
Rüstem Aslan. “Schliemann: Priamos Hazinesi’nin Bulunması ve Türkiye’den Kaçırılması”
Aktüel Arkeoloji 47 (2015), 46.
199
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
da kaldım. Neler içerdiğini ben bile halen bilmiyorum, ama emin olduklarım
şunlar: Diğerlerinin arasında kadehler, som altından büyük bir depas amphikypellon, balta biçiminde sanırsam dört ya da altı yassı gümüş parça ki kanımca
bunlar Homeros’un talentleri, sonra birçok kap ve birkaç düzine mızrak ucu vs…
Hazineyi Osmanlı Hükümeti ile paylaşmam mümkün değil, çünkü onu ben üç
yıllık çalışma sonucu 150 işçi ile 200.000 frank harcayarak buldum” 8447
Bunun üzerine Osmanlı Devleti Schliemann hakkında soruşturmalara
başlasa da eserlerin bir kısmı Schliemann ve eşinin beraberinde, büyük bir
kısmı ise Kumkale Karanlık Liman’dan bir Yunan gemisiyle kaçırılmıştı.9448
Bu konuda faaliyet gösteren bir diğer kişi 22 yaşında yakalandığı verem hastalığından kurtulmak umuduyla, güneşli bir iklime, yani güneye
doğru yolculuk yaparak Sisam (Samos) adasına yerleşen Karl Humann
(1838-1896)’dı. Humann, bu sırada İzmir ve İstanbul arasındaki en kısa
ve ekonomik karayolunun inşası konusunda Osmanlının sözleşmeli memuru olarak çalışmaya başlamıştı. Bu genç inşaat mühendisi, şantiye
olarak kendisine antik Pergamon kentini yani İzmir-Bergama’yı seçmişti. Türkçeyi, Fransızcayı ve Yunancayı çok iyi bilen K. Humann, 1878
yılında başladığı ve üç sezon devam ettiği kazılar sonunda bulduğu tüm
eserleri Dikili Limanı’ndan Alman savaş gemilerine yükleyerek Berlin’e
göndermişti.10449
Anadolu’yu ziyaret eden bir diğer Avrupalı William John Hamilton
(1805-1867) idi. Hamilton ise 1830'larda Kraliyet Coğrafya Derneği tarafından Anadolu’nun haritasını çıkarmak için gönderilen kaşiflerden biriydi ve bu amaçla 1837'de Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Boğazköy'deki
(Hattuşa) kalıntıları ziyaret etti.11450
8
Rüstem Aslan Schliemann: Priamos Hazinesi’nin Bulunması ve Türkiye’den Kaçırılması,
49.
9
Ali Sönmez, “Truva Hazinelerinin Peşinde Bir Hukuk Mücadelesi: Osmanlı Devleti ve Schliemann Davası” OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi 29 (2011), 221.
10
Bayram Bayrakdar vd., “Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında Bergama Zeus Sunağı’nın Berlin’e Götürülüşü Hakkında Bazı Düşünceler” Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
XVII/34 (2017), 50.
11
Tuğba Tanyeri Erdemir “Going Native Through Archaeology: The Impact of British Explorers and Archaeologists in the Ottoman Empire in the 19th Century” Isumi 10 (2007), 66.
200
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Bu hususta yoğun mesai sarfederek adını en çok duyuran kişilerin en
başında geleni ise şüphesiz Thomas Edward Lawrence (1888-1935) idi.
Zaman zaman hem hocası David George Hogarth hem de meslektaşı Sir
Charles Leonard Woolley ile birlikte çalışan Lawrence, aslında bir arkeolog ve aynı zamanda asker rütbesi verilen bir misyonerdir. Orta Doğu gizli
servis şefi bayan Gertrude Bell’in emrinde çalışan ajan Lawrence, Karkamış, Mezopotamya, Mısır ve Filistin’de çalışmalar yapmıştır. Kendisini
Arabistanlı Lawrence olarak tanıtan Yarbay Lawrence sadece eski eser
bulup kaçırma değil, Osmanlı’ya karşı düzenlenen Arap ayaklanmalarının
başarılı olmasında da oldukça etkili olmuştur. Bu süreçte Fırat Nehri kıyısında arkeolojik araştırmalar yaparken petrol kaynakları, siyasi ve etnolojik yapı hakkında da raporlar hazırlamıştır.12451
Yukarıda kısaca özetlenen bu süreçte, Osmanlı sınırları içindeki eski
eserlerin ve yapıların korunmadığı hakkında eleştiriler yazıp yayınlayan
Avrupalılar için söz konusu eserler, yağmalanmayı hak eden bir durumda
görülmüş ve bu destekle birçok eser yurt dışına götürülmüştür.13452
1. Osmanlı Devleti’nin Girişimleri
İstanbul’un fethinden sonra Sultan Mehmet döneminde İstanbul’daki
Aya İrini Kilisesi kutsal emanetlerin ve askeri malzemenin biriktirildiği bir depo olarak kullanılmıştır. Bunun yanında, bu karar ile bir kilise
olarak yapının kendisinin de korunması sağlamıştır. Bu ilk önlemde korunan eserlerin çoğunun dini ve askeri olarak Osmanlı kültürü ile direkt
bağlantılı olmasının yanında Fatih’in çeşitli sütun başlıkları ve lahitleri
toplattığı da bilinmektedir.14453Yine de genel olarak, Osmanlı Devleti’nde
Tanzimat’ın ilanından önceki dönemde eski eserlerin korunması ya da belgelenmesi konusunda herhangi bir resmi girişimin yapılmadığı bilinmektedir.15454Fakat o dönemde bile, eski eser aramak amacı ile kazı yapmanın
izne tabi olduğunu gösteren kayıtlar vardır. Örneğin, İstanbul’da Fransız
elçisi olan Kont Choiseul Gouffier’in klasik dönem eserlerini incelemek
12
İsmail Asoğlu, “Osmanlı Arkeolojisinin Yerel Tarihi Üzerine Bir Gözlem: Urfa’da idareciler, Arkeologlar ve Bulgular” Art-Sanat 17 (2022), 47.
13
Gürsoy Şahin, “Avrupalıların Osmanlı Ülkesindeki Eski Eserlerle İlgili İzlenimleri ve Osmanlı Müzeciliği” Tarih Araştırmaları Dergisi 26/42 (2007), 108.
14
Shaw, Osmanlı Müzeciliği, 29.
15
Özkan, Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik, 9.
201
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
için 1784’de Atina’ya gönderilmesi sırasında resmi izin belgesine ihtiyaç duyması bunun bir örneğidir.16455Buna rağmen çoğunlukla izinsiz yani
kaçak bir şekilde Kitab-ı Mukaddes Arkeolojisi ve Hellenizm gibi konularda araştırma yapmak için Osmanlı topraklarında gezen Avrupalıların
bu tutumları Osmanlı Devleti’nde de bazı önlemlerin alınmasına sebep
oldu.17456Çünkü Kitab-ı Mukaddes'te anlatılan olayların geçtiğine inanılan
Mısır, Mezopotamya ve en önemlisi Filistin bölgeleri, imparatorluk sınırları içinde yer alıyordu. Bu coğrafyaları gezmek isteyen Avrupalıların
amacı da Avrupa'yı önce Yakındoğu'nun yazılı tarihine bağlamak sonra
da Avrupa mirasının büyük bölümünün temelini oluşturmuş topraklarda
yönetim hakkı elde etmekti.
Osmanlı Devleti’nde bu fikirlerin ve amaçların farkında olan az sayıda aydın olsa da zaman zaman eski eserlerin uluslararası hediye olarak
görüldüğü durumlar da yaşanıyordu. Örneğin II. Mahmut 1838 yılında
Assos'tan çıkarılan bir grup kabartmayı Fransa Kralı Louis-Philippe'e
dostluk işareti olarak armağan etmişti.18457
Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Osmanlı Devleti’nde batılı anlamda bir müze oluşturma çabaları baş göstermeye başladı. Aynı amaçla
1858 tarihli ceza kanununda eski eser ve anıtları tahrip edenlere ceza verileceği belirtilmiş; 1863 yılında çıkarılan bir emirnamede ise, Osmanlı topraklarında yapılan kazılarda aynı eserden iki adet bulunursa biri
devlete verilecek tek bir eser bulunursa da kazı yapana kalacak şeklinde
bir maddeden söz ediliyordu.19458Fakat Osmanlı Devleti’nde bu kararları
kontrol edecek bilgili kişilerin olmayışı, kazı yapanlara bu kurala uyması
konusunda bir mecburiyet yaratmıyordu. Belki de bu kaygı ile Sadrazam
Ali Paşa zamanında Maarif Nazırı olan Safvet Paşa, Aya İrini’de başlanan eser depolama işini yeniden teşkilatlandırmış ve bu kurum, Müze-i
Humayun adı ile 1869 yılında hizmet vermeye başlamıştı.20459Aynı yılda,
16
Shaw, Osmanlı Müzeciliği, 78.
17
Shaw, Osmanlı Müzeciliği, 60.
18
Özkan, Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik, 12.
19
Süleyman Özkan, “Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik Faaliyetleri” Prof.
Dr. İsmail Aka Armağanı, ed. Nejdet Bilgi vd., (İzmir, Ege Üniversitesi Basımevi Müdürlüğü1999), 453-454.
20
Aziz Oğan. Türk Müzeciliğinin Yüzüncü Yıldönümü, (İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil
Kurumu, İstanbul’u Sevenler Grubu Yayınları, 1947), 4.
202
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
ilk eski eser yasası olan Asar-ı Atika Nizamnamanesi yayınlanmış, belki
de imparatorluğun tarihinde ilk kez, kültürel ve tarihsel miras ayrılmaz
bir şekilde devletle ya da dinle değil, toprakla ilişkilendirilmiş ve eserlerin imparatorluk sınırları dışına çıkarılmasının önüne geçilmek istenmişti.
Fakat kaleme alınan kanun maddeleri yurt dışına eser çıkarılmasına engel
olamamıştır.
Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin ilk resmi kazıları başlamıştır. Müze-i Humayun’a müdür olarak atanan Galatasaray Lisesi tarih öğretmeni Edward Goold, müze adına resmi kazılar yapmaya başlamıştır.21460Goold’dan sonra müze müdürlüğü görevine kısa bir süreliğine Tony Terenzio,
onun ardından ise 1872 yılında İstanbul Avusturya Lisesi müdürü Dr. Philipp Anton Dethier atanır. Philipp Anton Dethier’nin Müze-i Hümâyun
müdürlüğü döneminin en önemli işlerinden birisi, 7 Nisan 1874 tarihli
yeni Âsar-ı Atika Nizamnamesini yayınlamak olmuştur. 1869 yılında yayınlanan 7 maddelik Nizamnâmenin eksikliklerini ortadan kaldırma amacıyla hazırlanmış olan bu yeni yasaya göre, bulunan eski eserlerin 1/3’ü
bulana, 1/3’ü eserin bulunduğu arazinin sahibine ve kalan 1/3’ü devlete
ait olacak şeklinde bir madde yer almaktadır. Ne yazık ki bu kanun eski
eserlerin yurtdışına çıkışını engellemek bir yana dursun, bu işi yasallaştırma yolu olarak görülmüş, yabancı hafirler kazı yapacakları toprakları
önceden satın alarak daha fazla eseri yurt dışına çıkarmanın yolunu bulmuşlardı.22461Hatta Dethier’in müdürlüğü zamanında Almanya müzelerine
Osmanlı topraklarından giden eserlerin sayısının artması, bu ortamın Anton
Dethier tarafından bilinçli olarak hazırlandığını da düşündürmüştür.23462
Dethier’in ölümünden sonra sadrazam İbrahim Edhem Bey’in oğlu
ressam Osman Hamdi Bey’in Müze-i Humayun’a müdür olması Osmanlı
Devleti’nde arkeoloji biliminin ve müzecilik anlayışının gelişmesinde ilk
dönüm noktası olmuştur. Kurumun bu ilk Türk müdürü göreve gelir gelmez yürürlükteki eski eser yasasını revize ederek, eski eserleri devlet malı
21
Özkan, Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik, 55-56.
22
Meltem Begüm Saatçi Ata, “Müze-i Hümayun Müdürü Dr. Philipp Anton Dethier’in Osmanlı Maarif Nazırları Dönemindeki (1872-1881) Faaliyetleri Üzerine Bir Değerlendirme”,
Belgi 21 (2021),469; Mustafa Cezar, Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi, (İstanbul: Erol
Kerim Aksoy Kültür, Eğitim, Sanat ve Sağlık Vakfı Yayınları, 1995), 329.
23
Edhem Eldem, “Philipp Anton Dethier’nin Schliemann ve Cesnola ile Mücadelesi (1874)”,
Sanat Tarihi Araştırmaları 2 (2013), 29.
203
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
sayan ve bunların yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan yeni Asar-ı Atika
Nizamnamesini 1906 yılında yayınladı.24463O zamanlar Avrupalı arkeologlar ve hâfirler arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratan ve hatta "Drakon"
kanunları ile mukayese edilen bu nizamname, eski eserlerin önemli bir
kısmının Müze-i Humayun’da kalmasını sağlamıştır.25464Müze-i Humayun
artık bir eser deposu değil, kazılar ve bu kazılar ile ilgili yayınlar yapan bir
araştırma kurumu haline gelmeye başlamıştı. Arazi çalışmalarının sadece
batılı araştırmacıların tekelinde olduğu bu dönemde, sadece bu faaliyetleri bile Osman Hamdi’nin Türk Arkeolojisinin bir geleneğinin oluşmasında ve kurumsallaşmasında ilk adımları atan kişi olduğunu göstermektedir.26465Fakat bu ilk süreçte, arkeoloji Osmanlı Devleti’ne batılılaşmanın
etkisi ile giren ithal bir akım olarak Klasik ve Roma dönemlerinin devasa
anıtlarına ve güzel sanat eserlerine odaklanma eğilimi içindeki entelektüel
birkaç kişinin arasına sıkışmış bir kavramdı.27466
Arkeoloji ve sanat alanındaki uzman sayısının azlığı da bu dönemin başka
bir sorunu idi. Bu sebeple Osman Hamdi Bey Sanayi-i Nefise Mektebinin
(Güzel Sanatlar Akademisi) açılmasını sağlamıştır. Kazı ve araştırmaların artması ile Müze-i Humayun’a gelen eser sayısı da arttığı için ilk önce Çinili
Köşk müzeye dönüştürülmüş, ardından da Batıda moda olduğu üzere neoklasik tarzdaki büyük müze binasının inşasına başlanmıştır.284671910 yılından
ölene kadar müze müdürlüğü yapan Osman Hamdi Bey, modern Türk Arkeolojisinin ve Türk Müzeciliğinin temellerinin atılmasında önemli bir figürdür.
Yine onun çabaları ile Bursa ve Konya’da müzeler kurulmuş, Mezopotamya
ve Mısır kültürleri ile ilgili birçok eser İstanbul’a getirilmiştir.29468
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile yasal kazılar sekteye uğramış fakat işgal kuvvetleri savaş yıllarında dahi Osmanlı topraklarından eser
24
Edhem Eldem, "An Ottoman Archaeologist Caught Between Two Worlds: Osman Hamdi
Bey (1842-1910)." Archaeology, Anthropology and Heritage in the Balkans and Anatolia:
The Life and Times of F.W. Hasluck, 1878-1920, ed. David Shankland, 121-149, (İstanbul,
2004),131.
25
Arif Müfid Mansel, “Osman Hamdi Bey” Belleten 24/94 (1960), 295.
26
Özdoğan, 50 Soruda Arkeoloji, 92.
27
Shaw, Osmanlı Müzeciliği, 94.
28
Mansel “Osman Hamdi Bey, 297; Cezar Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi, 257.
29
Gürsoy Şahin, “Avrupalıların Osmanlı Ülkesindeki Eski Eserlerle İlgili İzlenimleri ve
Osmanlı Müzeciliği” Tarih Araştırmaları Dergisi 26/42 (2007), 120.
204
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
yağmalayıp kaçırmayı kar saymışlardır. Trakya’da Bulgarlar, Doğu Anadolu’da Ruslar, Batı Anadolu’da İtalyanlar, Yunanlar ve Amerikalılar, Güneydoğu’da Fransızlar ve Almanlar, İstanbul ve Çanakkale’de yine Fransızlar
her fırsatta bu yağmayı sürdürmüş, Çanakkale’de işgal kuvvetleri siper kazarken buldukları eski eserleri bile sahiplenmişlerdir.30469Tabi yine bu süreçte
İstanbul’da kurulan yabancı Arkeoloji Enstitüleri31470bulunan eserlerin bilimsel araştırmalarının da yapıldığı birer bilim merkez haline dönüşmüştür.
Osman Hamdi Bey'den sonra, küçük kardeşi Halil Edhem Bey, 19101931 yılları arasında müze müdürlüğü yapmıştır. Halil Edhem Bey’in görev yıllarında yaptığı en önemli katkılarından biri müze koleksiyonunun
kronolojik olarak düzenlenmesi olmuştur.32471
Osmanlı Devleti’nde 1726 yılından başlamak suretiyle, Kurtuluş Savaşı yılları da dahil olmak üzere içlerinde, Resim-Heykel, Türk-İslam
Eserleri, Kıyafet, Doğa Tarihi ya da Jeoloji Müzesi de olan 32 adet müze
kurulmuştu.334721923 yılında Cumhuriyet’in ilanından sonra bu kurumlarda
yapılan bazı değişiklikler ile Türkiye’de Arkeoloji başka bir biçimde ele
alınmaya başlanacaktı.
2. Cumhuriyet’in İlk Yılları: Ulusallaşma ve Kurumsallaşma
(1923 - 1939)
Osman Hamdi Bey’in Müze-i Humayun’a müdür olması ile arkeolojiye bakışta başlayan kırılma noktası cumhuriyetin ilanı ve ilk yıllarındaki faaliyetler ile yerel bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Bu süreçte
Atatürk’ün kişisel vizyonu bugünkü arkeoloji biliminin ulaştığı seviyede
oldukça etkili olmuştur.34473
30
Özkan Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik, 151-160.
31
1895’te Rusların İstanbul’da bir Arkeoloji Enstitüsü vardı. 1917’de yine İstanbul’da kurulan
Macar Arkeoloji Enstitüsü’nün faaliyeti kısa bir süre devam etmiştir. 1929’da Alman, bir
yıl sonra Fransız Arkeoloji Enstitüleri kurulur. İngilizler 1950’de Ankara’da, Hollandalılar
ise 1958’de İstanbul’da birer enstitü kurarlar. Amerikalılar 1964’te, İsveçliler de 1965’te
araştırma enstitüsü kurmuşlardır. Bkz. Dosdoğru 2018, 44.
32
Arif Müfid Mansel "Halil Edhem ve İstanbul Müzeleri" Halil Edhem Hatıra Kitabı (Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1948), II/ 20.
33
Özkan, Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik, ek IV.
34
Harald Hauptmann,"Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi" Kayıp Zamanların Peşinde Alman Arkeoloji Enstitüsü Anadolu Kazıları: 29-39, (İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat
Yayıncılık, 1991), 35.
205
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından ülkemizi işgal eden güçlere
karşı kazanılan zaferin sonrasında kurulan cumhuriyetimizin ilk 15 yılında
arkeolojik çalışmalar deyim yerindeyse yıldız gibi parlamaya başlamıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolündeki çok dilli ve çok dinli topraklarda bir ulus devlet yaratma fikri ile hareket eden Mustafa Kemal, dilbilim, fiziksel antropoloji, folklor, tarih ve arkeoloji disiplinlerinin ortak bir
dil veya ortak bir geçmiş üretmek için gerekli olduğunun bilincinde idi.
Bu çerçevede Atatürk, yeni Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir ideolojik
şema oluşturmak üzere Osmanlı’dan miras kalan kurumlarda köklü değişiklikler yaparak toplumu modernleştirmeyi hedeflemiştir.35474Başka bir
deyişle,Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında yaşayan Türk toplumunun
yaşadığı coğrafya ile bütünleşmesi için en önemli araç olarak arkeoloji,
antropoloji ve dilbilimi kullanmıştır. Bu disiplinlerin ulaştığı veriler sayesinde Türk Tarih Tezi'nin sunduğu milliyetçi görüşler desteklenecektir.
1931 yılında Türklerin tarihini ve uygarlıklarının araştırılması amacıyla Türk Tarih Kurumu (Türk Tarih Heyeti) kuruldu.36475Bu kurumda
Afet İnan, Yusuf Akçura, Halil Ethem Eldem, İsmail Hakkı Uzunçarşılı
ve Hamid Zübeyr Koşay gibi bilim insanları faaliyet göstermeye başladı.
Mustafa Kemal'in bu bilim insanlarından istediği ilk şey, kadim Anadolu
toplumlarının ve uygarlıklarının nasıl ve kimler tarafından kurulduğunun
araştırılması idi.37476Bu sebeple, Türk Tarih Kurumu, etnolojik bir bakış
açısına dayanan “Türk Tarih Tezi” teorisini yarattı. Bu tez, brakisefal Türk
ırkının Mısır, Mezopotamya ve Anadolu topraklarında yaşamış medeniyetlerin ataları ve dolayısıyla yaratıcıları olduklarını savunuyordu.38477Bu
teze göre, Türkler iklimsel nedenlerle anavatanları olan Orta Asya'yı terk
etmişler ve dünyanın farklı bölgelerine yayılarak Sümer, Akad, Hitit ve
Mısır gibi medeniyetleri kurmuşlardı. Bu nedenle, bu tez anavatan olarak Orta Asya yerine Anadolu’ya vurgu yapıyor ve Türkler ile Anadolu
arasında, Türkler ile Orta Asya arasındaki bağ kadar güçlü yeni bir bağ
oluşturmayı hedefliyordu.
35
Erık J. Zürcher, Turkey A Modern History. (London: Tauris Publishers, 1998), 180.
36
Afet İnan, Atatürk’ten Mektuplar. (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989), 12-18.
37
Afet İnan - Enver Ziya Karal, Atatürk Hakkında Konferanslar, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1946),59.
38
Uluğ İğdemir. Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu, (Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi, 1973),68 vd.
206
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Benzer bir amaçla, 1936 yılında Türk Dil Kurumu kuruldu. Bu kurum da dilden Arapça ve Farsça etkileri çıkararak, temelde Türkçeyi saflaştırmayı hedefliyordu. Bu amaç etrafında toplanmış bilim adamları ise
“Güneş-Dil Teorisi” adı verilen yeni bir dil teorisi geliştirildi39478Örneğin
Türkçe ile Sümerce arasında yakın benzerlikler olduğunu savunan bu teoriye göre, Türkçe tarihin en eski dillerinden birisi idi. Böylece Tarih Tezi
ve Güneş-Dil Teorisi birbirini kültürel ve dilbilimsel olarak tamamlayan
iki ayrı teori olarak Türklerin ırkı, etnisitesi, dili ve tarihöncesi gibi belirli
kavramlar etrafında gelişmişti.40479İşte bu iki temel argümanı güçlendirmek
için Anadolu’da kazılar yapılmaya başlandı. Bu kazıların merkezi ise artık
Müze-i Humayun yani İstanbul Arkeoloji Müzeleri değil, Ankara’da yeni
kurulmuş olan Türk Tarih Kurumu idi.41480
Bu süreçten önce başlamış yabancı kazılar devam ederken42481yerli ekiplerce başlatılan yeni kazılar, daha çok Anadolu’nun iç kesimlerinde yürütülüyordu. İlk keşif ve kazı girişimleri, özellikle Ankara ve çevresinde
başladı. Bunun sebebi, Türkiye'nin yeni başkenti ile tarihi öncülleri arasında güçlü bir bağ kurmaktı. Theodor Makridi ile 1925’te Ankara Frig
tümülüslerinde başlayan kazıları43482,1933 yılında Ahlatlıbel Kazıları izledi.
Bunun hemen ardından, yine 1933'te Karalar, 1934'te Göllüdağ, 1935'te
Alaca Höyük, 1936’da Alpullu ve Trakya Tümülüsleri, 1937’de Pazarlı,
Etiyokuşu ve Karaoğlan kazıları başladı.44483Sonrasında kazılarla açığa çıkarılan eserleri koruma konusu da göz önüne alınarak, Atatürk’ün ve İzmir eski valilerinden Kazım Dirik’in çabaları ile Bergama Asklepion’unda restorasyon çalışmaları başladı. Bu amaçla ilk seçilen alanın Bergama
39
Geoffrey Lewis The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success. (United Stated:
Oxford University Press, 2002), 57 vd.
40
Etienne Copeaux, Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993): Türk Tarih Tezinden Türk İslam
Sentezine, (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998), 49-50.
41
, Gül Pulhan "Türkiye Cumhuriyeti Geçmişini Arıyor: Cumhuriyet’in Arkeoloji Seferberliği." Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin?. ed. Duru, Güneş. - Erdur. Oğuz, (İstanbul: Ege Yayınları, 2003). 141.
42
Bunlar arasında Boğazköy, Pergamon, Troia, Priene, Miletos ve Didyma'daki kazılar gibi
ağırlıklı olarak özellikle Alman ekipleri tarafından gerçekleştirilen büyük çaplı faaliyetleri
görmekteyiz. Bkz. Hauptmann 1999.
43
Mehmet Özdoğan, “Türkiye Arkeolojisine Tarihsel Süreç İçinde Bir Bakış” Uluburun Gemisi 3000 yıl Önce Dünya Ticareti, ed. Ünsal Yalçın vd., (Bochum. Ege Yayınları - Deutsches Bergbau Museum, 2006), 36.
44
Afet İnan, "Türk Tarih Kurumunun Arkeoloji Faaliyetleri," Belleten II (1938), 7-8.
207
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
olması bir tesadüf değildi. Bergama yani Pergamon, Mustafa Kemal’in
bir yarasıydı. 1917 yılında Veliaht Vahdettin ile Almanya’ya gittiğinde,
Kaiser Friedrich Müzesi’ni ziyaret etmiş ve Bergama’dan K. Humann
önderliğinde kaçırılan 35 metre genişliğinde, 33 metre derinliğinde, 15
metre yüksekliğindeki devasa mermer Zeus Sunağı’nın ihtişamından çok
etkilenmiş ve anayurdundan koparılmasını da kahredici bulmuştu.
Tarihi ve kültürel çalışmaların artmasını çok ciddiye alan ve her şeyden
önemlisi bir heyecan insanı değil bir mantık insanı olan Atatürk, bu yıllarda yurt dışından yeni kitaplar getirtiyordu, öyle ki, 1935 yılında Paris
Büyükelçiliği’ne gönderilen kitap listesinde sosyoloji, antropoloji, dinler
tarihi, sanat tarihi, arkeoloji gibi ana başlıklar yer alıyordu. Diğer taraftan da Türkiye topraklarını Türk ulusunun bilinçli ve kültürlü bireylerinin
oturduğu bir ülke olarak görmek istiyordu. Bu yüzden, çok önem verdiği
arkeoloji alanında eğitim ile ilgili de bazı kararlar almıştı. Bu kararların
uygulama alanı iki yönlü idi. Birincisi, genç cumhuriyetin beyin takımını
oluşturmak için yurt dışına yüksek tahsile gönderilecek öğrencilerin bir
kısmının Arkeoloji alanına yoğunlaşmasını istedi. Bu amaçla ilk olarak
Remzi Oğuz Arık ve Şevket Aziz Kansu, sırasıyla arkeoloji ve antropoloji
okumak için Paris'e gönderildiler. 1932'de ikinci bir grup öğrenci arkeoloji, filoloji ve tarih eğitimlerini tamamlamak üzere Almanya'ya gönderildi.
Bu grupta, Halil Demircioğlu, Afif Erzen, Suat Yakup Baydur, Arif Müfit
Mansel, Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Jale İnan ve Rüstem Duyuran gibi başarılı Türk bilim adamları yer almıştır. Muzaffer Şenyürek, Halet Çambel
ve Aydın Sayılı gibi birkaç öğrenci ise, Amerika veya Fransa'ya gönderildi.45484Bu ilk nesil Türk arkeologların çoğunun Almanya’da eğitim alması
da Türk Arkeolojisinde Alman ekolünün baskın olmasına sebep oldu.
Arkeoloji eğitiminin ikinci uygulama alanı yurt içinde bu alanda öğretim yapabilecek kurumların açılması idi. Aynı yıllarda, Almanya'da hızla
yükselen Nazi rejimi sebebiyle Yahudi kökenli arkeolog bilim insanları
kurumlarından ihraç ediliyordu. Atatürk'ün yönlendirmesiyle, bu seçkin
Alman bilim insanlarından bazıları Türkiye'ye davet edilerek üniversite
düzeyinde arkeoloji eğitimi vermek için istihdam edildiler. Böylece, bu
bilim insanları ve İstanbul'daki Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden bazı uz45
208
Ekrem Akurgal, "Alman Arkeolojisi Enstitülerinin Dünyadaki ve Türkiye’deki Etkinlikleri." Kayıp Zamanların Peşinde Alman Arkeoloji Enstitüsü Anadolu Kazıları, (İstanbul: Yapı
Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1999), 16-17.
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
manlar uzun yıllar Türkiye'deki birçok üniversitenin arkeoloji bölümlerinde ders verme fırsatı bulmuşlardır.46485Bu amaçla ülkemize gelen, Profesör Clemens Bosch, Türkiye’deki sikke koleksiyonlarını düzenledi.
Müslüman olarak Emin adını aldı.47486Profesör Hans Gustav Güterbock,
Ankara’da dersler verdi, Hititoloji kürsünün kurulmasını sağladı.
İstanbul Üniversitesi'nin yeniden yapılanmasını takiben, 1935 yılında
Ankara'da bir Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulması için kollar sıvandı. 14 Haziran 1935 Cuma günü TBMM’de konuşan Milli Eğitim Bakanı
Saffet Arıkan “Atatürk’ün yüksek dehasından doğan ve kendi kutlu eliyle
yaratılan tarih ve dil hareketine bağlı olan arkeoloji ve coğrafya bilgileri
için Ankara’da bir fakülte açılacaktır” diyerek Kültür Bakanlığı’na yetki
verdi.484879 Ocak 1936 yılında yapılan açılış törenindeki ilk dersi, Atatürk
tarafından Cenevre Üniversitesi’ne gönderilen ve “Türk Halkının ve Türk
Tarihinin Antropolojik Karakteri” konulu doktora çalışması yapan Afet
İnan verdi. Bu ilk derste anlatılması üzere Atatürk’ün Afet İnan’a yazdırdığı notların bir bölüm aşağıda sunulmuştur.49488
“Tabiatta bilirsiniz ki hiçbir şey yok olmaz. Ne bir ses ne bir söz, ne bir hareket… Geçtiği çağ ne kadar eski veya yeni olursa olsun, bütün bu oluşlar oldukları andaki gibi tabiat içindedir. Bu dalgalanmada, zaman ve mesafe mefhumu
yoktur. Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde söylenen sözü veya akis yapan
hareketleri, yine dünyanın herhangi bir köşesinde aynı anda işitmenin, dinlemenin, zapt etmenin mümkün olduğunu görüyoruz.
Yarın bizi saran tabiat unsurları içinde, binlerce ve binlerce sene evvel söylenmiş sözleri, olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkanına elbet varılacaktır…
Tabiatın bugün için esrar dolu sinesine gireceği muhakkak görülen insan zekası,
beklenilen hakikatleri ortaya koyacaktır.
Yine bu insan zekasıdır ki, beklediğimiz neticeyi elde etmemiş olmakla beraber, bugünkü araştırıcı zekaları tatmin edecek ve tarihi aydınlatacak yeni metotlar ve ilimler bulmuştur.
46
Sedat Alp, "Türkiye’de Hititoloji," Archivum Anatolicum 3 (1997), 16.
47
Arif Müfid Mansel, “Clemens Emin Bosch 1899–1955” Belleten 20 (1956), 297.
48
Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, (İstanbul.: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 2021), 310.
49
İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 327.
209
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
İşte Arkeoloji ve Antropoloji, o ilimlerin başında gelir. Tarih bu son ilimlerin bulduğu belgelere dayandıkça temelli olur. Tarihi bu belgelere dayandırılmış
olan milletlerdir ki, kendi aslını bulur ve tanır.
İşte bizim tarihimiz, Türk Tarihi, bu ilim belgelerine dayanır. Yeter ki bugünün münevver gençliği, bu belgeleri vasıtasız tanısın ve tanıtsın.”
Eğitimlerini Almanya'da tamamlayan öğrenciler ve Almanya’dan gelen
yetkin bilim insanları bu yeni fakültede eğitim yapmak üzere işe alındı.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Arkeoloji Bölümü 1936 yılında Alman arkeolog Hans Henning von der Osten'in başkanlığında kuruldu50489ve
Nimet Dinçer (Özgüç), Tahsin Özgüç gibi Anadolu arkeolojisinin önemli
isimleri 1940 yılında ilk mezunlar olarak çalışmalarına başladı.
Akademik yapının oluşturulması sürecinin bir parçası olarak, 1925 yılında Türk Antropoloji Araştırma Merkezi'nin kurulması ve dört yıl sonra
Türk Antropoloji Enstitüsü adını alması önemli bir adım oldu. Ankara'da
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin kurulmasından sonra bu enstitü de
bağlı olduğu İstanbul Üniversitesi'nden Ankara’ya taşındı. Bu Antropoloji
Enstitüsü’nün başına da yurt dışına eğitim için gönderilen ilk arkeologlardan biri olan Şevket Aziz Kansu getirilmişti.51490
Tüm bu faaliyetler Türk arkeolojisinde Alman temel ilkelerinin kültür-tarihsel yaklaşımı, titiz belgeleme ve tarihleme teknikleri benimsenmesine sebep olmuştur. Bu çerçevede üretilen ilk eserler ise arkeolojik
malzemeyi toplamak, tanımlamak, sınıflandırmak, ilişkileri saptamak
gibi çalışma metotlarına dayalı tanımsal nitelikte yayınlardır. Bu yayınlar,
Türk Tarih Kurumu, İstanbul Üniversitesi ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi öncü kurumlar aracılığı ile basılmıştır.
3. İkinci Dünya Savaşı Yılları ve Duraklama (1939 - 1960)
Yukarıda bahsi geçen ve özellikle Orta Anadolu’da başlatılan kazıların sonuçları, Anadolu'da pek çok kültürün ya da medeniyetin yaşadığını
fakat, bu durumun modern Türklerin kökeni ile direkt bir bağlantısının
50
Azmi Süslü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin 50 Yıllık Tarihi. (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1986), 39.
51
Ayşe Özdemir, A History of Turkish Archaeology from the 19th century to the end of the
One-Party Period, (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi,
2001), 109.
210
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
olmadığını göstermeye başladı.52491Dolayısıyla, 1940'lı yılların başından
itibaren Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi eski önemini yitirmeye başladı. Devamında, 1946 yılında çok partili sisteme geçildi ve 1950 yılında
Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ile Türk Arkeolojisinde bir durağanlık dönemi başladı. Bu süreçte her ne kadar kazılar devam etse de Orta
Anadolu’da yapılan araştırmalar azalmış ve Osmanlı Devleti’nin son yıllarında olduğu gibi arkeolojik çalışmalar yine klasik arkeoloji çatısı altında daha çok kıyı kesimlerde yoğunlaşmıştı.
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte arkeolojik çalışmalar
yeniden başlamış ve 1940 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk
mezunlarını vermesiyle Anadolu Arkeolojisi için bugün bile hala büyük
önem taşıyan Kültepe, Karatepe, Karain, Tilmen Höyük, Bayraklı, Perge
gibi kazılar başlamıştır.
4. Baraj Projeleri ve Disiplinlerarası Çalışmalar (1960 - 1984)
James Mellaart tarafından 1961 yılında Çatal Höyük kazılarının başlaması, Anadolu platosunda Neolitik bir yerleşmenin tespit edilmesini
sağlayarak, difüzyonist bakış açısının sorgulanmasına neden olmuştur.
Yaklaşık olarak aynı süreçte başlayan Çayönü, Canhasan, Aşıklı Höyük
gibi çalışmalar da Neolitik Çağ’ın tüm evrelerinde Anadolu’nun güney
yarısında bir yaşam olduğunu açığa çıkarmıştır.53492
1960'ların başından sonra Türk arkeoloji çalışmalarında hem içerik
hem de arkeolojik bulguların yorumlanma biçimi açısından önemli değişiklikler meydana geldi. İlk köklü dönüşüm Halet Çambel ve Robert
ve Linda Braidwood'ların arkeolojik araştırmalar için pek de tercih edilmeyen bir bölge olan Güneydoğu Anadolu’da başlattığı araştırmalar oldu.54493Bu araştırmalar Türk arkeolojisinde “yüzey araştırması” kavramının
oturmaya başlamasını sağladı. Bu süreç, aynı zamanda önemli bir Türk
arkeologu olan Mehmet Özdoğan’ın da mesleğe başladığı ilk yıllardı. Bu
gelişmeler ile, Türk arkeolojisi küçük ölçekli girişimlerin çok ötesinde
52
Akif Emre Öktem. "Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında İlkçağ Anadolu Uygarlıkları."
ed. In Oğuz Erdur - Güneş Duru, Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin? (İstanbul: Ege Yayınları,
2003), 28.
53
Özdoğan 50 Soruda Arkeoloji, 218-219.
54
Mehmet Özdoğan, "Dünya ve Türk Arkeolojisinin Büyük Kaybı Braidwoodlar: 91 Arkeolojide Yeni Bir Dönemi Başlatan İsim," Arkeoloji ve Sanat Dergisi 113 (2003), 20.
211
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
ekip çalışmalarıyla ön plana çıkmaya başladı. Yine bu dönemde başlayan
Keban Barajı Projesi, arkeolojik eserin doğal çevresi içinde, sosyal ve
kültürel evrimi ile ele alınması anlamında ilk adımların atıldığı önemli bir
proje olarak interdisipliner bakış açısının gelişmesine imkan tanıdı. Orta
Doğu Teknik Üniversitesi öncülüğünde yürütülen bu kapsamlı, çok yönlü
ve çok uluslu proje, aynı zamanda kurtarma kazısı olgusunun Türk arkeoloji anlayışına yerleşmesini de sağladı.554941975'e kadar süren proje boyunca tarihöncesinden başlayarak Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine
tarihlenen birçok buluntu ve kalıntı kayıt altına alındı ve etnografik ve
sosyo-ekonomik araştırmalar gibi çok yönlü incelemeler yapıldı.56495Değişen bu bakış açısı, arkeoloji biliminin prensipleri hakkında yeni yayınların
oluşmasını sağladı. Bu gelişmelerin ardından, 1969 yılında Ali Dinçol ve
Sönmez Kantman tarafından çıkarılan “Analitik Arkeoloji” adlı kitapta
petrografik, radyolojik, paleoserolojik ve paleobiyokimyasal yöntemlerin
kullanıldığı bazı çalışmalar anlatıldı. Böylece arkeolojik bilginin yönetiminde, doğa bilimlerinin etkisinin altı çizildi.57496Bu kitabın öncülük etmesinin ardından yapılan yayınlar yavaş yavaş farklılaşarak, sadece belirli
kültürü, eseri ya da yerleşimi anlamanın veya tarihlemenin daha fazlasını,
kültürü ya da eseri üretenlerin, söz konusu yerleşimde yaşayanların davranışları ve gelenekleri hakkında da bilgi vermeyi amaçlamaya başladı.
Yine bu süreçte, yukarıda vurgulanan Yunan-Roma kültürleri özelinde çalışmalar ya da Anadolucu bakış açısını besleyen çalışmalar yanında Türk
ve İslam eserlerini temel alan yeni çalışmalar yapılmaya başlandı.58497Kubad-Abad, Alanya Kalesi ve İznik gibi İslami dönemlere ait yerlerde başlayan kazılar bu konudaki ilk örnekleri temsil etmektedir.59498
Zamanla, M. Özdoğan öncülüğünde başlayan Doğu Trakya ve Marmara araştırmaları ile Tilki Burnu, Hocaçeşme, Toptepe ve Aşağı Pınar gibi
55
Türkiye’nin ilk kurtarma kazısı 1955 yılında Mahmut Akok tarafından Seyhan Barajı suları
altında kalacak olan Augusta kentinde yapılmıştır. Özdoğan 2000, 72.
56
Cevat Erder, Lessons in Archaeological and Monument Salvage: The Keban Experience,
(New Jersey: Princeton University, 1973) 3-9.
57
Ali Dinçol - Sönmez Kantman, Analitik Arkeoloji. (İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi,
1969).
58
Copeaux, Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993): Türk Tarih Tezinden Türk İslam Sentezine,
56.
59
Banu Ahibay, Theoretical Approaches In Turkish Archaeology. (Ankara: Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2007), 71.
212
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
çalışmalar sayesinde, ilk kez bölgesel kültür tanımlarının eksik olduğu
alanlara yönelim başlamıştı. Bu çalışmalar, Orta Anadolu ya da Ege- Akdeniz kıyı kesimleri dışında bölgesel sorunlara yönelik yürütülen çalışmaların bir örneği olmuştu.
Yine bu süreçte kurumlarda yaşanan gelişmeler ile 1979 yılında Anıtlar
ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Türkiye'de yapılan tüm kazı ve araştırmaların sonuçlarının paylaşıldığı konferansları organize etmeye başladı. 2022
yılında 42. yapılan ve bugünkü adıyla Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sonuçları Toplantısı Sempozyumu dünyanın her yerinden gelen ve 600’e
yakın yerli ve yabancı konuşmacının katıldığı bir bilim şöleni havasında
geçmektedir. Bu toplantılarda, bir önceki yıla ait tüm kazıların bilimsel
sonuçları hem yabancı hem de Türk arkeologlar tarafından sunulmakta ve
bu sayede farklı sahalarda çalışan ekipler birbirlerini tanımakta, iş birlikleri geliştirmekte ve bilgi ve metodolojilerini paylaşmaktadırlar.
Analitik Arkeoloji kitabının yarattığı bakış açısı ile, 1980'lerin başında
TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) bünyesinde kurulan Arkeometri Birimi, arkeolojik kazılarda üretilen bilgileri
değerlendirirken doğa bilimleri, kimya, biyoloji ve daha birçok pozitif
bilim çalışmalarının yaptığı katkının önemini gözler önüne sermiştir.60 499
1980'li yıllardan itibaren arkeoloji eğitimi konusunda da büyük değişiklikler olmuştur. O yıllarda kurulan yeni üniversitelerde yeni bölümler
açılmıştır. Bu durum, her ne kadar Cumhuriyetin ilk yıllarında seçkin ve
elitlere özgü bir uğraş olan arkeoloji mesleğinin daha geniş kitlelerce benimsenmesini sağlasa da, bugün bazı bilim insanları tarafından olumsuz
tarafları dile getirilmektedir. 1984 yılında hayata geçen YÖK yönetmeliği ise eğitim metodunda bazı değişikliklere sebep olmuştur. Arkeoloji
ve Sanat Tarihi bölümleri tek bir birim altında birleştirilmiş ve önceki
yıllarda uygulanan seminer odaklı eğitim, öğrenciler arasında konuların
ezberlenmesini destekleyen sınıf sistemine dönüştürülmüştür. Bu yüzden
1980'li yılların ortasından itibaren, arkeoloji bölümlerinden mezun olan
öğrencilerin kalitesinde kademeli bir düşüş yaşanmıştır.61500
60
Güven Arsebük, "Dünden Bugüne Arkeoloji.", ed., Murat Belge, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. (İstanbul: İletişim Yayınları, 1983), 73.
61
Ufuk Esin, "Arkeoloji," Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Bilim: Sosyal Bilimler. Ankara: TUBA-AR XI (1997), 66.
213
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Bu süreçte yapılan arazi çalışmaları arkeoloji bilimindeki bazı teorileri
sarsmaya başlamıştır. Keban Barajı projesinin ardından başlayan Karakaya ve Atatürk Barajları Projeleri (1975-1988) sırasında, Samsat, Lidar
Höyük ve Nevali Çori gibi yerleşmelerin keşfi ve buluntuların değerlendirilmesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi kültürlerinin salt Mezopotamya
odaklı gelişmenin yaşandığı yerler olmadığı, bunun yanında kendine özgü
kültürel dinamiklerinin olduğu görülmüştür.
Bu dönem içinde Türkiye’de arkeoloji alanında yapılan yayınlar artmıştır. Akbank 1970 yılında Türkiyemiz, Yapı Kredi Bankası 1974 yılında
Sanat Dünyamız gibi yayınları çıkarırken, 1978 yılında yayın hayatına
başlayan ve kişisel girişimin bir öncüsü olan Arkeoloji ve Sanat Dergisi,
arkeoloji ve sanat tarihini güncel bir bakış açısıyla inceleyen makaleler
yayımlamaya başlamıştır.62501
Bu dönemin belki de en önemli gelişmelerinden biri, sualtı arkeolojisi alanında yapılan çalışmalardır. George Bass tarafından Antalya Finike
açıklarında yapılan kazıda Gelidonya Batığı tespit edilmiş ve bu çalışma,
sonrasında Türkiye’de yapılacak sualtı kazılarına öncülük etmiştir.63502Ardından Yassıada, Şeytan Deresi ve Serçe Limanı sualtı kazıları yapılmış
ve 1983 yılında başlayan Uluburun Batığı kazıları sualtı çalışmalarının
ivme kazanmasını sağlamıştır.64503
5. Kuramlar/Teoriler ve Dijitalleşme (1984 ve sonrası)
1990 yılında patlak veren Körfez Savaşları sebebiyle Irak’ta araştırma yapan arkeologların Türkiye’ye yönelmesi ve yine bu dönemde başlayan Karkamış, Ilısu, Birecik, Batman, Karakaya ve Atatürk barajları projeleri sayesinde Türkiye'de sürdürülen arkeolojik çalışmaların sayısı artmıştır. Öyle ki, bu
baraj projeleri kapsamında Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde kazılan yerleşmelerden elde edilen yeni bilgiler ile G. Algaze’nin önerdiği
Uruk Dünya Sistemi (Uruk World System)65504olarak adlandırılan fikrin ana
62
Banu Doğan, “Institutional Development of Archaeological Literature in Turkey” The European Archaeologist 42 (2014), 61.
63
Colin Renfrew, - Paul Bahn, Arkeoloji, (İstanbul: Homer Kitapevi, 2020),35.
64
Alper Gölbaş, Sualtı Arkeolojisi, Temel kavramlar, Yöntemler, Araştırma Tarihçesi, (Ankara: Bilgin Kültir Yayınları 2020.), 45 vd.
65
Guillermo Algaze, The Uruk World System: The Dynamics of Expansion of Early Mesopotamia. (London: University of Chicago Press, 1993).
214
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
argümanın tam aksine, Fırat ve Dicle hattındaki yerleşmelerin Uruk kentinin
bir kırsalı değil, yüksek bir gelişme düzeyine sahip yerleşmeler olduğu ortaya
çıkmıştır. Aynı bölgede yürütülen Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ araştırmaları sayesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin prehistorik süreçleri
daha açık ve anlaşılır bir boyut kazanmıştır.66505
1990'lardan itibaren Türk Arkeolojisinin düşünme biçiminde de bazı
değişiklikler oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1960’larda ortaya
atılan Süreçsel arkeoloji (post-process) adı verilen yaklaşım, Türkiye’de
yankı uyandırmaya başladı. Geleneksel kültür tarihi yaklaşımına bir alternatif olarak arkeolojinin yöntemi çevresel ve kültürel ortamlarda değişim
sürecinin nedenlerini anlamaya doğru evrildi.67506Duvar resimleri ve rölyeflerinin simgesel yönüne özel bir vurgu yapılan Çatalhöyük kazısı, bu
düşünme biçimine uygun pratikler kullandı68507Amerikalı antrolopologların
ortaya attığı bu fikirden sonra Almanlar da kendi kültür tarihçiliği yöntemine yeni bakış açıları kazandırmaya başladı. Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısında, Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün kazı amaçları, tek bir yapıyı
araştırmak yanında, bu yapının çevresine olan katkısını da araştırmak gibi
yeni amaçlar edindi69508Bu bakış açısı, Türkiye’de de karşılık buldu ve her
iki fikrin de uygulama alanı olarak Türkiye’deki arkeolojinin düşünme
biçimi zenginleşmeye başladı. Bu zenginleşme kronolojik çalışma alanlarının çeşitlenmesine de tezahür etti ve 90’lı yılların ortalarından itibaren
Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’de ait yeni kazı alanlarına ilgi arttı.70509
Yine bu dönemin en önemli gelişmelerinden biri de, 1992 Malta-Valetta Sözleşmesi’nin imzalanmasıdır. Bu sözleşme ile arkeolojik mirasın
korunması ile ilgili yasal çözüm önerileri kabul edilmiştir.71510Böylece her
inşa projesinin başında arazideki arkeolojik miras potansiyeli gözden ge66
Doğan, Institutional Development of Archaeological Literature in Turkey, 73.
67
Colin Renfrew – Paul Bahn, Arkeoloji, Anahtar kavramlar, (İstanbul: İletişim Yayınevi,
2005), 267.
68
Roger Matthews, "MS 21. Yüzyılda Disiplinlerarası Arkeoloji," Cogito- Arkeoloji: Bir Bilimin Katmanları 28 (2001), 230.
69
Klaus Rheidt, "Tapınak, Hamam ve Tiyatrolar: Aizanoi ve Ankara Antik Kentlerindeki
Araştırmalar." In Kayıp Zamanların Peşinde Alman Arkeoloji Enstitüsü Anadolu Kazıları.
(İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1999),47.
70
Doğan Institutional Development of Archaeological Literature in Turkey, 76-77.
71
Özdoğan, Mehmet, "Çağdaşlaşma ve Türk Arkeolojisi. Arkeolojinin Görmediğimiz Yüzü,"
Toplumsal Tarih 101 (2002), 44-45.
215
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
çirilecek ve gerekli önlemler alınacaktır.
Bu süreçte Arkeoloji eğitim yapan bölümlerin sayıları artmaya devam
etmiştir. Ankara, İstanbul, Erzurum ve Konya gibi illere ek olarak daha
fazla bölümün açılması ve devamında 1996 ve 2005 yıllarında yeni açılan
üniversitelerde de yine Arkeoloji bölümlerine öğrenci kabul edilmesi günümüzde bazı sorunları ortaya çıkarsa da yeni kurulan bölümlerin kendi bölgelerinde yürütmeye başladığı arkeolojik araştırma ve keşifler, M. Özdoğan
ile başlayan arkeolojideki bölgesel sorunlara ve bilgi eksiklilerine doğru
odaklanmayı arttırmıştır. Bu kapsamda başlayan, İnönü Mağarası kazıları
(Zonguldak)72,511Bahçelievler kazıları (Bilecik)73512Bartın ili yüzey araştırmaları74513gibi çalışmalar daha önce hakkında çok fazla bilinmeyenlerin olduğu
iller ve bölgelerin ilk arkeolojik kayıtlarının oluşmasına vesile olmuştur.
2000’li yıllara geldiğimizde TAY (Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri)
Projesi ile, Türkiye'deki her çağa ait tüm arkeolojik yerleşimlerin ve buluntu noktalarının envanterini çıkarılmaya başlamıştır. Eski eser kavramının daha geniş bir perspektif ile miras kavramına dönüştüğü bu süreçte,
kültürel mirasın niceliği, niteliği, koruma sorunları, aktörlerin yüklediği
anlamlar gibi birçok etken75514gündeme gelmeye başladı. Bu çok yönlü bakış açısı, Bizans Arkeolojisi, Osmanlı Arkeolojisi, Orta Çağ Arkeolojisi
gibi yeni alanların gelişmesine neden oldu. Ayrıca yine bu bakış açıları,
Arkeoloji pratiğinde farklı yöntemlerin kullanılmasına olanak tanıyan denizsel arkeoloji, deneysel arkeoloji, kent arkeolojisi, etnoarkeoloji, jeoarkeoloji, çevresel arkeoloji, biyoarkeoloji, arkeogenetik, arkeobotanik,
arkeozooloji, sosyal arkeoloji ve arkeometalurji gibi çok yönlü düşünme
ortamlarının oluşmasını sağladı.
Bu dönemde Türk Arkeoloji literatürü gelişmeye devam etti. Ege
72
Turan Efe vd. “Zonguldak ve Çevresinin Tarihöncesi Dönemlerine Genel Bir Bakış” Zonguldak Antik Çağ’dan Cumhuriyet’e Bir Kentin Tarihi ed. Ahmet Efiloğlu vd., (Ankara:
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 37, 2022).
73
Erkan Fidan, ''Fikirtepe Kültürü ve Öncesi: Bilecik Bahçelievler Kurtarma Kazısı'nın İlk
Sonuçları / Fikirtepe Culture And Before: Preliminary Results From The Rescue Excavatıon
of Bilecik Bahçelievler, Arkeoloji ve Sanat Dergisi 163 (2020), 29-38.
74
Fatma Bağdatlı Çam, Bartın İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması (Biya) İlk Tespitler ve Belgeler
- Paphlagonia'dan Parthenios'a – I, (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2022).
75
Türkiye arkeolojik Yerleşmeleri (TAY), Türkiye arkeolojik Yerleşmeleri Projeleri, (Erişim
15.Haziran.2023).
216
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Yayınları (1990), Homer Kitabevi (1995), Bilgin Kültür Sanat Yayınları (2006) gibi yayınevlerinin kurulması, bunların yanında Arkeoatlas
(2002), Aktüel Arkeoloji (2007) gibi popüler dergilerin hayatımıza girmesi ile daha çok yayın daha fazla kitleye ulaşmaya başladı.76515Ayrıca Arkeolojinin çalışma yöntemlerini ele alan yayınlar ortaya çıktı.77516İzleyen
dönemde uluslararası önemli indekslerde taranan Türk dergilerinin78517 sayısının artması ile ülkemizdeki arkeoloji projeleri ulusal ve uluslararası
ortamlarda tanınır hale geldi.
Yine bu süreçte 2000 yılından itibaren başlayan büyük enerji, ulaşım
ve altyapı yatırımları sebebiyle Marmaray, BTC HPBH (Bakü-Tiflis Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı), TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) ve TKİ bünyesinde Seyitömer Höyük Kurtarma Kazıları ve Börükçü
Alanı Kurtarma Kazıları gibi çok yönlü projelerin sayısı artmıştır.
Tüm bu gelişmeleri takip eden yeni nesil arkeologlar, materyal odaklı
ve tanımlama amaçlı olan, tekdüze gördükleri Türk Arkeolojisinin yeni
açılımlar ile homojen bir yapıya bürünmesi için girişimlerde bulunmaya başladı. Teorik Arkeoloji Grubu (TAG) Bildirileri, Tematik Arkeoloji
Serileri (TAS) toplantıları ve bunların sonuçlarının yayına dönüşmesi ile
materyal arkeolojisini kuramsal arkeoloji ile harmanlama yoluna gidilmiştir.79518Zaman zaman materyal odaklı görüş ile kuramsal görüşü savunanlar
birbirlerine zıt kavramları savunduğu düşünse de80,519şüphesiz nesnel olan
Arkeoloji biliminde temel tanımlayıcı araştırma yöntemlerine, materyal
bilgisine veya materyal dağılımlarına hakim olmadan zaman çizgisi üzerinde herhangi bir an hakkında yorum yapmanın mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Yani eğer bir arkeolog, insanın geçmişteki kültürel birikimi
hakkında yorum yapacaksa, bu yorumu besleyecek ilk bilgilerin maddi
76
Doğan, Institutional Development of Archaeological Literature in Turkey,61.
77
Tuba Ökse, Önasya Arkeolojisi Seramik Terimleri, (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
1999); a.mlf. Önasya Arkeolojisinde Çanak Çömlek. (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
2012); a.mlf. Arkeolojik çalışmalarda Seramik Değerlendirme Yöntemleri, (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2015).
78
Adalya, Anadolu Araştırmaları, Art-Sanat, Belleten, Journal of Mosaic Research ve Olba
dergileri web of science veritabanında taranmaktadır. Master Journal List (MJL), (Erişim
15.Haziran 2023).
79
Halil Tekin, Tarihöncesinde Mezopotamya Yeni Yaklaşımlar Yeni Yorumlar ve Yeni Kronoloji, (Ankara: Bilgin Yayınları, 2017), 91.
80
Halil Tekin, Tarihöncesinde Türkiye’de Neler Oldu? (Ankara: Bilgin Yayınları, 2022), 27.
217
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
kültürden daha açık bir ifadeyle eşya tasnifinden çıktığını özümsemelidir.
Artık ülkemizde yürütülen arkeoloji araştırmalarında veri ya da bilgi,
kendi çevresi içinde ele alınarak, yerleşmelerden veya ait oldukları kültürden izole edilmeden, mekan ve zaman olgusu içinde yeni teknolojilerin yardımıyla daha net yorumlar ile bilimsel bilgi niteliği kazanmaktadır.
Yani açıklayıcı bakış açısı yerini, betimleyici bakış açısına bırakmış, insan tüm sosyal ve fiziki çevresi ile birlikte ele alınan bir bilgiler bütünü
gibi yorumlanmaya başlamıştır. Veriye ulaşmak içinse tek yol artık kazı
yapmak değildir, günümüzde havadan ya da uzaktan algılama, yersel tarama uygulamaları, coğrafi bilgi sistemleri sayesinde arkeolojik veriler, çeşitli analiz ve yorumlamalar ile arkeolojik sitlerdeki zaman içinde oluşan
değişimler göz önüne alınarak kayıt altına alınmaktadır.81520Bundan başka,
dijital dünyanın getirileri ile görüntü temelli üç boyutlu modelleme, çizim
programları, farklı yazılımlar ile kazılarda ulaşılan tüm buluntu ve kanıtları farklı parametreler ile nicel ve nitel olarak analiz edebilme yöntemleri sayesinde, arkeologlar hem zaman kazanmış hem de sorduğu sorulara
daha kesin cevaplar bulma imkanına sahip olmuştur.
2019 yılına kadar kurtarma kazıları projeleri dışında sadece yaz sezonlarında devam eden kazılar, 2019 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile
kazı başkanlıkları arasında “Arkeolojik Kazıların Yıl Boyu Desteklenmesi Protokolü” nün imzalanması ile yıl boyunca sürdürülerek bu kazıların
etkin ve verimli hale getirilmesi amaçlandı.
Yine bu dönemde, Türk Arkeolojisinde atılan en önemli adımlardan
biri de, oldukça gecikmiş olsa da Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü’nün kurulmasıdır. 2022 yılında kurulan bu enstitü, Türkiye’de ve
kültürel ve tarihsel bağlarımız olan dünyanın diğer bölgelerinde bilimsel
araştırmalar yapılmasını sağlamak, araştırmacıları eğitim ve yayın boyutlarında desteklemek gibi amaçlar edinmiştir.
Sonuç
Sosyal bilimler içerisinde yer alan Arkeoloji, bu alanın diğer branşlarına göre daha metrik yöntemleri olan, analitik analizlerle doğrulanmış sonuçlara ulaşan bir bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, Arkeoloji salt bir beşeri
81
218
Sinan Ünlüsoy vd., Arkeolojide Temel Yöntemler, (İstanbul: Ege Yayınları, 2018).
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
bilim olmanın aksine doğa bilimsel bilgileri de içeren ve bir pratiği olan
bir alandır. Bu alanın kurumsallaşma ve gelişim süreci batı dünyasında
Aydınlanma Çağı ile başlamış, Osmanlı Devleti de bu gelişimi biraz geriden de olsa takip etmeye çalışmıştır.
İlk başlarda keşif seyahatleri, araştırma gezileri, kişisel meraklar, politik amaçlar ve prestij kazanma gibi amaçlarla başlayan kazılarla ulaşılan eski eserlerin sayısı artmış, böylece çok merak edilen insanın uzunca
geçmişi aydınlanmaya başlamıştır. Zamanla, ölü dillerin çözümü ile daha
somut verilere ulaşmaya başlayan arkeoloji disiplini kendi prensiplerini
ve düşünce sistemini yaratmış ve beraberinde Müzecilik, Koruma ve Restorasyon, Turizm gibi farklı bilimlerin de gelişmesine ortam sağlamıştır.
19. yüzyıl başlarından itibaren batılı kaşif, misyoner, diplomat, asker ya
da din adamlarının Osmanlı topraklarına akın etmesi sebebiyle, Türk Arkeolojisi Almanya, Fransa, İngiltere gibi batıdaki ulus devletlerin aksine
insanlığın geçmişini araştırma amacına hizmet etmekten öte, kendi geçmişine ve kültür varlığına sahip çıkma çabası ile yerel gelenekte başlamıştır.
Diğer bir deyişle, batılı sözde araştırmacıların Tevrat Arkeolojisi (Biblical)
güdümüyle Osmanlı topraklarını bir eski eser kapma alanı gibi görmesi ve
o yıllarda Osmanlı Devleti’nde kültür varlıklarının ülkede kalmasına gayret
edilen telaş ortamını yaratmıştır. Fakat söz konusu eser yağmalama konusunda önlem almak için biraz geç kalındığını kabul etmek gerekir. Batılı
Arkeoloji politikasının önüne geçmek için daha erken zamanda kanuni düzenlemeler yapılsa ve birkaç Osmanlı aydının harcadığı çaba, devletin koruma politikası haline gelseydi şüphesiz ki topraklarımızdaki müzeler, sanat
eserleri ve tarihi anıtlar açısından çok daha zengin olacaktı. Tüm bunlara
rağmen, Dünya Arkeoloji tarihi içinde Türk Arkeolojisinin gelişimini ele
alan ilk kişi olan Mehmet Özdoğan, Osmanlıların batılı ülkelerden sonra
eski eseri koruma ile ilgili önlem alan ve müze kurumunu hayata geçiren ilk
devletlerden biri olduğunu her fırsatta vurgulamıştır.
Osman Hamdi Bey’in Müze-i Humayun’a müdür olması ile, eski eserlerin ülke sınırları dışına çıkarılması konusu yasalar ile güvence altına
alınmaya başladı ve hemen ardından gelen rejim değişikliği ve nihayet
Atatürk’ün Manastırdaki tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bilge’den öğrendiği “tarih kültürü” sayesinde, yine onun deyimiyle Arkeoloji adına
“az zamanda çok ve büyük işler” yapıldı.
219
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Henüz öğrenciyken Descartes, Kant, Durkheim, Homeros, Balzac okuyan, bir askerken Büyük İskender, Attila, Hannibal, Fatih Sultan Mehmet
gibi askeri dehaları inceleyen, Dünya Tarihi, Roma İmparatorluğu Tarihi,
İngiltere Tarihi, Yunan Tarihi, Tiyatro ve Dünya İnsanları konusunda kitaplar okuyan, Süryanice, Eski Mısır, Sümerce, Yakutça gibi sözlüklere
sık sık başvuran Mustafa Kemal, toplumu ve fikirlerini iyi tanıyordu. Bu
yüzden Arkeolojiyi yeni kurulan Cumhuriyet’te bir politika aracı olarak
kullanmaya başladı. Çünkü iyi bir taktisyen olarak yeni bir ulusal kimlik
yaratmak için arkeolojiye ihtiyaç olduğunun farkında idi. Bu yüzden ilk
çalışmalar Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi kapsamında Anadolucu
ideolojiyi güçlendirmek üzere kurgulandı. Bu ideoloji, tüm eski Anadolu
medeniyetlerini Türkiye'nin kültürel mirası olarak kabul ediyordu.
1960'larda Braidwood’ların yüzey araştırmaları ve Keban Barajı projesi gibi iki önemli projeyle Anadolu arkeolojisinde yeni bir dönem başladı. Bu dönem disiplinler arası çalışmaların arkeolojiye kazandırılması ile
öne çıkıyordu. Artık daha sistemli ve bilimsel altlık üzerine oturan kazılar
yapılıyordu. 1980'li yıllardan sonra ise Türk-İslam odaklı arkeoloji çalışmaları ön plana çıkmaya başladı. Fakat, belli dönemlerde belli amaçlar
için güdümlü çalışmalar yapılmış olsa da genelde insanlık tarihinin tüm
dönemlerine eşit önem veren bir Türk Arkeolojisi prensibi oluşmuştur.
Özellikle 2000’li yıllardan itibaren ise bu prensip çok yönlü ve interdisipliner düşünme yöntemleri ile kendini geliştirmiştir. Beraberinde ise 1980
sonrasında ilk kez dile getirilmeye başlanan kültür varlığını koruma ve
gelecek nesillere aktarma, öncelikli alanların başında gelmeye başlamış
ve restorasyon- koruma politikaları ile donatılmış kazı projeleri ön plana
çıkmaya başlamıştır.
Osman Hamdi Bey’in çabalarıyla Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalan iki unsur olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri
(Müze-i Humayun) ve tüm eski eserlerin devlet malı olarak korunmasına
yönelik mevzuat üzerine inşa edilen Türk Arkeoloji geleneği, Atatürk’ün
yukarıda belirtilen sözlerinde özetlendiği gibi bugün de “hakikatleri” ortaya koymaya devam etmektedir. Gelişimi ile birçok ülkeyi geride bırakan
ve batılı ülkelerin arkeoloji çalışmaları ile yarışır bir duruma gelmiş olan
Türk Arkeolojisi, bilimsel açıdan ileri bir seviyededir. Fakat özeleştiri
yapmak gerekirse, kazı ve araştırmalar ile ulaşılan verilerin teorik açıdan
daha iyi değerlendirilmesi için, M. Özdoğan’ın belirttiği gibi Arkeoloji220
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
nin bir politika olarak benimsenmesi, devleti yönetirken atılan adımlarda,
düşünülmesi gereken öncelikli alanlar içinde yerini alması gerekir. Ayrıca
üniversite öncesi eğitim kademelerinde daha fazla yer verilmesi ve böylece yeni nesillerin yine M. Özdoğan’ın belirttiği gibi, Arkeolojiyi düşünce sistemi olarak benimsemesi gerekir. Özetle, kültürü ve tarihi bu kadar
zengin topraklarda yaşayan kuşakların kültürel mirasına sahip çıkan, onu
gelecek nesillere taşıyabilen bireyler olması için köklü bir arkeoloji geleneği oluşturmak gerekmektedir. Ancak bu şekilde arkeolojinin bir eski
eser bilimi olmadığını, bir kazı bilimi olmadığını, fantastik bir macera
olmadığını, tam aksine, bugünden devingen ve karmaşık olan geçmişe
bakarak, geleceği görmemizi sağlayan, neye benzer, neyden farklı olduğumuzu açıklayan ve modern dünyanın her zaman başvuracağı temel bir
bilim olduğunu özümseyebiliriz.
221
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Kaynakça
Kitaplar
Algaze, Guillermo. The Uruk World System: The Dynamics of Expansion
of Early Mesopotamia. London: University of Chicago Press, 1993.
Akurgal, Ekrem. "Alman Arkeolojisi Enstitülerinin Dünyadaki ve Türkiye’deki Etkinlikleri." Kayıp Zamanların Peşinde Alman Arkeoloji
Enstitüsü Anadolu Kazıları, 16-18, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1999.
Arsebük, Güven. "Dünden Bugüne Arkeoloji.", ed., Murat Belge 66-75.
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1983.
Bağdatlı-Çam, Fatma. Bartın İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması (Biya) İlk
Tespitler ve Belgeler - Paphlagonia'dan Parthenios'a – I, İstanbul:
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2022.
Cezar, Mustafa. Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul: Erol
Kerim Aksoy Kültür, Eğitim, Sanat ve Sağlık Vakfı Yayınları, 1995.
Copeaux, Etienne. Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993): Türk Tarih Tezinden Türk İslam Sentezine, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.
Dinçol, Ali - Kantman, Sönmez, Analitik Arkeoloji. İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1969.
Efe, Turan - Ekmen, Hamza - Ekmen, Fadile Gülden. “Zonguldak ve Çevresinin Tarihöncesi Dönemlerine Genel Bir Bakış” Zonguldak Antik
Çağ’dan Cumhuriyet’e Bir Kentin Tarihi ed. Ahmet Efiloğlu - Gürbüz Arslan - Yücel Namal - Çağlar Tan, Ankara: Zonguldak Bülent
Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 37, 2022.
Eldem, Edhem. "An Ottoman Archaeologist Caught Between Two Worlds:
Osman Hamdi Bey (1842-1910)." Archaeology, Anthropology and
Heritage in the Balkans and Anatolia: The Life and Times of F.W.
Hasluck, 1878-1920, ed. David Shankland, 121-149, İstanbul, 2004.
Erder, Cevat. Lessons in Archaeological and Monument Salvage: The Keban Experience. New Jersey: Princeton University, 1973.
Fagan, Brian. Arkeolojinin Kısa Tarihi, İstanbul: Alfa Araştırma, 2018.
Gölbaş, Alper. Sualtı Arkeolojisi, Temel kavramlar, Yöntemler, Araştırma
Tarihçesi, Ankara: Bilgin Kültir Yayınları 2020.
222
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Hauptmann, Harald. "Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi" Kayıp
Zamanların Peşinde Alman Arkeoloji Enstitüsü Anadolu Kazıları:
29-39, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1991.
İğdemir, Uluğ. Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu. Ankara:
Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1973.
İnan, Afet - Karal, Enver Ziya. Atatürk Hakkında Konferanslar, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1946.
İnan, Afet. Atatürk’ten Mektuplar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1989.
İnan, Afet, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 24. Baskı. İstanbul.:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021.
Kelly, Josen M. The Society of Dilettanti: Archaeology and Identity in the
British Enlightenment, New Haven: Yale University Press, 2009.
Lewis, Geoffrey. The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success.
United Stated: Oxford University Press, 2002.
Mansel, Arif Müfid. "Halil Edhem ve İstanbul Müzeleri" Halil Edhem
Hatıra Kitabı Cilt II, 13-26, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1948.
Oğan, Aziz. Türk Müzeciliğinin Yüzüncü Yıldönümü, İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İstanbul’u Sevenler Grubu Yayınları, 1947.
Ökse, Tuba. Önasya Arkeolojisi Seramik Terimleri, İstanbul: Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, 1999.
Ökse, Tuba. Önasya Arkeolojisinde Çanak Çömlek. İstanbul: Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, 2012.
Ökse, Tuba. Arkeolojik çalışmalarda Seramik Değerlendirme Yöntemleri,
İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2015.
Öktem, Akif Emre, "Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında İlkçağ Anadolu Uygarlıkları." Ed. In Oğuz Erdur - Güneş Duru, Arkeoloji:
Niye? Nasıl? Ne İçin?. İstanbul: Ege Yayınları, 27-31, 2003.
Özdoğan, Mehmet, "Türkiye’de Yok Olan Kültürler ve Baraj Gölleri: Sorunlar ve Öneriler." GAP Bölgesinde Kültür Varlıklarının Korunması, Yaşatılması ve Tanıtılması Sempozyumu, 71-84, Ankara: GAP
Yayınları Kültür Dizisi, 2000.
Özdoğan, Mehmet. “Türkiye Arkeolojisine Tarihsel Süreç İçinde Bir Bakış” Uluburun Gemisi 3000 yıl Önce Dünya Ticareti, ed. Ünsal Yalçın- Cemal Pulak - Rainer Slotta, 29-46, Bochum. 2006.
223
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Özdoğan, Mehmet. 50 Soruda Arkeoloji, İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2011.
Özkan, Süleyman. “Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik
Faaliyetleri” Prof. Dr. İsmail Aka Armağanı, ed. Nejdet Bilgi vd.,
449-478. İzmir, 1999.
Özkan, Süleyman. Osmanlı Devleti’nde Arkeolojik Kazılar ve Müzecilik,
İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi, 2019.
Pulhan, Gül. "Türkiye Cumhuriyeti Geçmişini Arıyor: Cumhuriyet’in Arkeoloji Seferberliği." Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin?. ed. Duru,
Güneş. - Erdur. Oğuz. 139-147, İstanbul: Ege Yayınları, 2003.
Renfrew, Colin - Bahn, Paul. Arkeoloji, Anahtar kavramlar, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2005.
Renfrew, Colin - Bahn, Paul. Arkeoloji, İstanbul: Homer Kitapevi, 2020.
Rheidt, Klaus. "Tapınak, Hamam ve Tiyatrolar: Aizanoi ve Ankara Antik
Kentlerindeki Araştırmalar." In Kayıp Zamanların Peşinde Alman
Arkeoloji Enstitüsü Anadolu Kazıları. İstanbul: Yapı Kredi Kültür
Sanat Yayıncılık, 40-47, 1999.
Shaw, Wendy M. K. Osmanlı Müzeciliği, İstanbul: İletişim Yayınları,
2004.
Süslü, Azmi. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin 50 Yıllık Tarihi. Ankara:
Ankara Üniversitesi Basımevi, 1986.
Tekin, Halil. Tarihöncesinde Mezopotamya Yeni Yaklaşımlar Yeni Yorumlar ve Yeni Kronoloji, Ankara: Bilgin Yayınları, 2017.
Tekin, Halil. Tarihöncesinde Türkiye’de Neler oldu? Ankara: Bilgin Yayınları, 2022.
Ünlüsoy, Sinan - Çakırlar, Canan - Çilingiroğlu Çiler. Arkeolojide Temel
Yöntemler, İstanbul: Ege Yayınları, 2018.
Zürcher, E. J. Turkey A Modern History. London: Tauris Publishers, 1998
Makaleler
Alp, Sedat. "Türkiye’de Hititoloji," Archivum Anatolicum 3 (1997), s.
1-17.
Aslan, Rüstem. “Schliemann: Priamos Hazinesi’nin Bulunması ve Türkiye’den Kaçırılması” Aktüel Arkeoloji 47 (2015), s. 46-55.
224
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Asoğlu, İsmail, “Osmanlı Arkeolojisinin Yerel Tarihi Üzerine Bir Gözlem: Urfa’da idareciler, Arkeologlar ve Bulgular” Art-Sanat 17
(2022), s. 35-58.
Bayrakdar, Bayram, Karabulut, Irmak, Öcal, Murat, Kucak, Bülent, Ege,
İzzet. “Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında Bergama Zeus Sunağı’nın
Berlin’e Götürülüşü Hakkında Bazı Düşünceler” Çağdaş Türkiye
Tarihi Araştırmaları Dergisi XVII/34 (2017), s. 43-67.
Doğan, Banu. “Institutional Development of Archaeological Literature in
Turkey” The European Archaeologist 42 (2014), s. 54-62.
Esin, Ufuk. "Arkeoloji," Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Bilim: Sosyal Bilimler. Ankara: TUBA-AR XI (1997), s. 57-73.
Eldem, Edhem. “Philipp Anton Dethier’nin Schliemann ve Cesnola ile
Mücadelesi (1874)”, Sanat Tarihi Araştırmaları 2 (2013), s. 25-38.
Fidan Erkan., ''Fikirtepe Kültürü ve Öncesi: Bilecik Bahçelievler Kurtarma Kazısı'nın İlk Sonuçları / Fıkırtepe Culture And Before: Preliminary Results From The Rescue Excavation of Bilecik Bahçelievler,
Arkeoloji ve Sanat Dergisi 163 (2020), s. 29-38.
İnan, Afet, "Türk Tarih Kurumunun Arkeoloji Faaliyetleri," Belleten II
(1938), s. 5-12.
Mansel, Arif Müfid, “Clemens Emin Bosch 1899–1955” Belleten 20
(1956), s. 295–303.
Mansel, Arif Müfid, “Osman Hamdi Bey” Belleten 24/94 (1960), s. 291301.
Matthews, Roger. "MS 21. Yüzyılda Disiplinlerarası Arkeoloji," CogitoArkeoloji: Bir Bilimin Katmanları 28 (2001), s. 225-236.
Özdoğan, Mehmet, "Çağdaşlaşma ve Türk Arkeolojisi. Arkeolojinin Görmediğimiz Yüzü," Toplumsal Tarih 101 (2002), s. 42-45.
Özdoğan, Mehmet, "Dünya ve Türk Arkeolojisinin Büyük Kaybı Braidwoodlar: 91 Arkeolojide Yeni Bir Dönemi Başlatan İsim," Arkeoloji ve Sanat Dergisi 113 (2003), s. 12-21.
Saatçi-Ata, Meltem Begüm, “Müze-i Hümayun Müdürü Dr. Philipp Anton
Dethier’in Osmanlı Maarif Nazırları Dönemindeki (1872-1881) Faaliyetleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Belgi 21 (2021), s. 459-482.
225
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Sönmez, Ali. “Truva Hazinelerinin Peşinde Bir Hukuk Mücadelesi: Osmanlı Devleti ve Schliemann Davası” OTAM Ankara Üniversitesi
Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi 29 (2011),
s. 215-228.
Şahin, Gürsoy, “Avrupalıların Osmanlı Ülkesindeki Eski Eserlerle İlgili İzlenimleri ve Osmanlı Müzeciliği” Tarih Araştırmaları Dergisi
26/42 (2007), s. 101-125.
Tanyeri-Erdemir, Tuğba, “Going Native Through Archaeology: The Impact of British Explorers and Archaeologists in the Ottoman Empire
in the 19th Century” Isumi 10 (2007), s. 65-74.
Tezler
Ahibay, Banu, Theoretical Approaches In Turkish Archaeology. Ankara:
Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
2007.
Dosdoğru, Burak. Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü 1938-1953. Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, 2018.
Özdemir, Ayşe, A History of Turkish Archaeology from the 19th century
to the end of the One-Party Period. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2001.
Şimşek, Gökçe, Interventions on Immovable Archaeological Heritage on
as a Tool for New Formation Process, Ankara: Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 2009.
İnternet Yayınları
Master Journal List (MJL), 15.Haziran 2023. https://mjl.clarivate.com/
search-results
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY). Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri Projeleri, Erişim 15.Haziran 2023. http://tayproject.org/trhome.
html.
226
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Ekler:
Ek 1: Osmanlı Devleti tarafından Heinrich Schliemann’a verilen kazı
fermanı. Ekim 1305 / 1889 tarihli ve II. Abdülhamid’in memurlarından
Muhammed Kamil İbn Salih İmzalı.
Kaynak: Sazcı, Göksel. Troia Hazineleri, İstanbul: 2007.)
Ek 2: İngiliz istihbaratçısı ve arkeolog Gertude Bell.
Kaynak: Koşay, H. Zübeyr., Orgun, Zarif., Bayram, Sadi., Tan, Erdoğan. Osmanlı İmparatorluğu Ve Türkiye Cumhuriyeti Çağlarında Türk
Kazı Tarihi, Ankara: 2013)
227
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Ek 3: Thomas Edward Lawrence ve Sir Leonard Woolley Gaziantep
Karkamış’ta açığa çıkarılan Geç Hitit Çağı Eserlerini incelerken.
Kaynak: Marchetti, Nicolò. “Karkemish on the Euprates: Excavating
a City’s History” Near Eastern Archaeology 75-3, 132-143.
Ek 4: Müze-i Humayun müdürü Osman Hamdi Bey Muğla Yatağan
Lagina Hekate Tapınağı’nda
Kaynak: Hitzel, Frédéric. “Osmanlı Arkeoloji’nin Başlangıcı Osman
Hamdi Bey” Aktüel Arkeoloji Eylül Ekim 2015, 36-45.
228
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları
Ek 5: Mustafa Kemal Atatürk tarafından Almanya’ya eğitim görmeye
gönderilen öğrenciler
Kaynak: Başgelen, Nezih. Atatürk’ün Yurt Dışına Öğrenci Gönderme
Projesi ve Eskiçağ Bilimleri Alanında Yetişenler, İstanbul: Arkeoloji Sanat
Yayınları, 2015.
Ek 6: Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nde ders vermek için Türkiye’ye çağrılan Profesör Hans Henning von der Osten ve
bölümün ilk öğrencilerinin 1938 yılında çektirdikleri bir fotoğraf
Kaynak: Duruel, Nursel. Cumhuriyet’in Çocukları, Arkeolojinin Büyükleri Nimet Özgüç-Tahsin Özgüç, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi,2011.
229
Millî Mücadele’den 21.Yüzyıla Türkiye Cumhuriyeti
Ek 7: Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933 yılında başlayan Ahlatlıbel Kazısı’nı ziyareti sırasında
Kaynak: Kapak Fotoğrafı, Türk Tarih Arkeologya ve Etnoğrafya Dergisi 1933, kapak fotoğrafı.
230