Ϧ
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi
[Journal of Academic Literature]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
Prof. Dr. Mehmet Nuri ÇINARCI
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi
Van/TÜRKİYE
ORCID
TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ
TEOLOJİK HERMENÖTİK
ÜZERİNDEN OKUMAK
READING TURKISH MATHNAWI
ANNOTATORIES THROUGH
THEOLOGIAL HERMENEUTICS
Makale Türü: Araştırma Makalesi / Article Information: Research Article
Yükleme Tarihi / Received Date: 15.03.2024
Kabul Tarihi / Accepted Date: 04.10.2024
Yayımlanma Tarihi / Date Published: 31.10.2024
İntihal / Plagiarism
Bu makale turnitin programında taranmıştır.
This article was checked by turnitin.
Atıf/Citation
Çınarcı, Mehmet Nuri. “Türkçe Mesnevî Şerhlerini Teolojik Hermenötik Üzerinden Okumak”. HikmetAkademik Edebiyat Dergisi [Journal of Academic Literature]10/21 (Güz 2024), 18-41.
Çınarcı, Mehmet Nuri, “Reading Turkish Mathnawi Annotatories Through Theologial Hermeneutics”,
Hikmet-Journal of Academic Literature10/21 (Fall 2024), 18-41.
10.28981/hikmet.1453139
Yayımlanan makalelerde Araştırma ve Yayın Etiğine riayet edilmiş; COPE (Committee on Publication Ethics)’un
Editör ve Yazarlar için yayımlamış olduğu uluslararası standartlar dikkate alınmıştır
Ϧ
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi
[Journal of Academic Literature]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
Prof. Dr. Mehmet Nuri ÇINARCI
TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
READING TURKISH MATHNAWI ANNOTATORIES THROUGH THEOLOGIAL
HERMENEUTICS
ÖZ
ABSTRACT
Kutsal metinler, içerdikleri inanç değerleri bakımından toplumun
düşünce dünyasını şekillendiren ve bu sayede ona yön veren bir
yapıya sahiptir. Sosyal yapının zihinsel kodlarına bu denli nüfuz
etmiş bir anlayış, kendi varlığını toplumsal katmanlar içerisinde
bazen yazılı bazen de sözlü bir şekilde ifşa etmiştir. Kutsalı, anlam
dünyasının
yapıtaşlarını
oluşturan
sözcükler
yoluyla
muhataplarına ulaştırmayı gaye edinen yazılı metinler, tarih
boyunca tabi oldukları dinin mensupları tarafından sık sık izah
edilmeye çalışılmıştır. Hıristiyan dünyasında hermenötler, İslam
dünyasında ise şarih ve müfessirler, inandıkları kutsal metinlerin,
halk tarafından daha iyi anlaşılması adına bazen bir kısmını bazen
de tamamını açıklayan eserler telif etmişlerdir. Temel hareket
noktasını izah ve yorumlama üzerine kuran bu anlamlandırma
faaliyetlerinin çoğu kez benzer yöntem ve teknikler kullandıkları
görülür. İncil metinlerini açıklamaya çalışan teolog hermenötler,
metnin barındırdığı manaya göre gerçek ifadeler için literal
(gramatik), mecazî anlatımlar içinse alegorik yöntemi
kullanmışlardır. İslam müfessirleri ise Kur’ân-ı Kerîm’deki ayetleri,
muhkem ve müteşabih oluşlarına göre kimi zaman zahirî kimi
zamanda batınî bir zaviyeden tetkik etmeye çalışmışlardır. Mesnevî
şarihleri de Kur’ân’ın işarî tefsiri olarak nitelendirilen Mesnevî’yi
izah ederken beyitleri, içerdikleri anlam itibarıyla çeşitli
katmanlara ayırmışlardır. Mevlânâ’nın Mesnevî’de suret ve mana
olarak nitelendirdiği bu yaklaşımın şarihler tarafından izah
esnasında kullanıldığı aşikârdır. Bu çalışmada, 16. yüzyıldan
başlayarak 20. yüzyıla kadar her yüzyıldan bir Mesnevî şerhi
seçilmiş ve Mesnevî’nin ilk iki beytine yapılan şerhlerin teolojik
hermenötikteki yorumlama teknikleri ile ilgili bağlantısı üzerinde
durulmuştur.
Sacred texts have a structure that shapes the world of thought of the
society in terms of the belief values they contain and thus directs it. An
understanding that has so penetrated the mental codes of the social
structure has revealed its existence within social layers, sometimes in
written and sometimes verbal ways. Written texts, which aim to convey
the sacred to their addressees through words that form the building
blocks of the world of meaning, have often been tried to be explained by
the members of the religion they follow throughout history. Hermeneutics
in the Christian world, and annotators and commentators in the Islamic
world, have written works that sometimes explain some or all of the
sacred texts they believe in, in order to be better understood by the public.
It is seen that these meaning-making activities, which build their basic
starting point on explanation and interpretation, often use similar
methods and techniques. Theologian hermeneutics, who tried to explain
the biblical texts, used the literal method for literal expressions and the
allegorical method for figurative expressions, depending on the meaning
of the text. Islamic commentators, on the other hand, have tried to
examine the verses in the Holy Quran, sometimes from an external
perspective and sometimes from an esoteric perspective, depending on
their clarity and ambiguous nature. While explaining Mathnawi, which is
described as an indicative commentary of the Quran, Mathnawi
annotators divided the couplets into various layers according to the
meaning they contain. It is obvious that this approach, which Mevlânâ
describes as form and meaning in Mathnawi, was used by tators during
the explanation. In this study, a commentary on Mathnawi from each
century, starting from the 16th century until the 20th century, was
selected and the connection of the commentaries on the first two couplets
of Mathnawi with the interpretation techniques in theological
hermeneutics was emphasized.
Anahtar Kelimeler: Teolojik Hermenötik, Mesnevî Şerhleri,
Yorumlama, Tasavvuf.
Keywords: Theological Hermeneutics, Annotations of Mathnawi,
Interpretation, Sufism.
Bu çalışma 17-20 Ekim 2023 tarihlerinde Ahmet Yesevi Üniversitesi tarafından düzenlenen “X. Uluslararası
Türkoloji Kongresi’ (Modern Türkoloji: Temel Paradigmalar ve Disiplinlerarasılık)” nde sunulan bildirinin
genişletilmiş halidir.
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
20
Giriş
Söz ve sözün insan hayatındaki mahiyeti göz ardı edilemeyecek
derecede önemlidir. Sözün somut bir şekilde vücut bulduğu yazılı kaynaklar
söz, cümle ve metin aracılığıyla teşekkül eden düşüncelerin kitlelere ulaşımını
sağlamış ve yazıldığı çağdan sonra da muhatabı olan kişilerin ondan istifade
etmesini temin etmiştir. Başta kutsal metinler olmak üzere bireysel ve
toplumsal hayatı şekillendiren ve ona yön veren yapıtlar, hitap ettikleri
kesimler tarafından birçok kez okunmuş ve tetkike tabi tutulmuştur. Okunan
metnin daha iyi anlaşılması isteği, uygarlık tarihinde, açıklama ve
yorumlamaya dair yeni bilim dallarının ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
Batı kültüründe hermenötik, doğu kültüründe ise tefsir ve şerh, yazılı bir
metnin ya da eserin açıklanma ve yorumlanmasına dair yapılan ilk
çalışmalardır. Özellikle hermenöt ve şarihlerin üzerinde çalıştıkları ilk eserler,
dinî bir hüviyet taşımasına rağmen ileriki zamanlarda kutsal olmayan
metinlerin de hermenötik ve şerhin kapsamına alındığı görülür. Lügat anlamı
itibariyle açıklama ve yorumlama anlamları içeren hermenötik, tefsir ve şerh,
ele aldıkları metinleri daha iyi anlattıkları veya yorumladıkları gerekçesiyle
yazılırlar. Bilhassa yorumlama eksenli bir yaklaşım tarzı sergileyen
hermenötiğin alegorik boyutu ile batınî yorumlama üzerine kurulan tasavvufî
ve edebî şerhler, esas aldıkları metinlerde yer alan sözcük, cümle ya da varsa
hikâye örgülerinin mecazî ya da sembolik bir anlatımlarının da söz konusu
olduğunu ortaya koymaktadır.
Sembolik anlatımın en yoğun olduğu dinî-tasavvufî metinlerden birisi
de hiç kuşkusuz Mevlânâ’nın kaleme aldığı Mesnevî-i Ma’nevî’dir. Mevlânâ,
Mesnevî’nin mukaddimesi ile konuyu işlediği esas metinde, yer yer eserini
neden yazdığına dair bazı bilgilere yer verir. Buna göre Mesnevî’nin
yazılmasının iki önemli sebebi vardır: Bunlardan ilki Mevlânâ’nın kendi
ifadesiyle Kur’ân-ı Kerîm’i açıklamak; diğeri ise tarikat yoluna girmiş saliklerin
doğru yolu bulmalarını sağlamaktır. Ahmed Eflâkî de Mevlânâ’nın
biyografisini anlattığı Menâkıbü’l-‘Arifîn eserinde Mesnevî’nin yazılma sebebi
ile ilgili Hüsâmeddin Çelebi’nin aktardığı malumata dayanarak bu minvalde
bilgiler verir. Tanrı kelamını açıklamak ve tasavvuf erbabına rehber olmak
amacıyla yazılan Mesnevî’de kastedilen mananın anlatılması için genellikle
sembolik bir anlatım tercih edilmiştir. Bu yüzden tasavvufî metinlerde sıkça
görülen iç içe geçmiş anlam katmanlarına Mesnevî’de de rastlanır.
Teolojik hermenötiğin ruh ve beden, şerhin zahir ve batın, Mevlânâ’nın
ise suret ve mana olarak nitelendirdiği bu çok boyutlu anlatımın tüm
inceliklerini Mesnevî’de görmek mümkündür. Mesnevî’nin başta tarikat
mensupları olmak üzere toplumsal tabakanın her kesimindeki insanlar
tarafından anlaşılabilmesi için 15. yüzyılda Muînüddîn bin Mustafa’nın
Mesnevî-i Murâdiyye adlı eseriyle başlayan bu gelenek, günümüzde hâlâ devam
etmektedir. Büyük bir kısmı tarikat erbabı olan Mesnevî şarihlerinin ortak
gayesi, bir yandan sufileri diğer yandan da halkı, Mesnevî’de yer alan mana
denizinden istifade ettirmektir. Bu anlamda teolog hermenötlerin de İncil
metinlerini yorumlarken benzer bir tavır takındıkları ve kapalı olduğuna
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
21
inandıkları kimi metinleri, ilerde bahsedeceğimiz literal ve alegorik yöntemle
çözmeye çalıştıkları görülür. Şarih ve teolog hermenötlerin perdenin
arkasında olduğuna inandıkları manayı açık ve anlaşılır hale getirme çabası,
yorum biliminin farklı kültürlere ait bu iki kolunun kimi noktalarda
paralellikler arz etmesine sebebiyet vermiştir.
Bu çalışmada, teolojik hermenötiğin özellikle İskenderiye ekolü
tarafından İncil metinlerine uygulanan alegorik ve literal yorumun Mesnevî
şerhlerindeki yansımaları üzerinde durulacaktır. Çalışmada, alegorik
yorumlamayı kutsal metinlerde sistematik olarak uygulayan Origen’in metodu
esas alınacaktır. Mesnevî şerhlerinden ise 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar her
bir yüzyıldan en kapsamlı bir adet Mesnevî şerhi1 seçilmiştir. Çalışmanın hacim
açısından belirli bir sınırı olduğu için alegorik açıdan en zengin beyitlerden
olan Mesnevî’nin ilk iki beytinin şerhi değerlendirmeye tabi tutulacaktır. 16.
yüzyıldan 20. yüzyıla kadar farklı Mesnevî şerhlerinin seçilme sebebi ise aynı
beyte yönelik yorumsal yaklaşımların tarihsel seyrini ortaya koymaktır.
Çalışmada sırasıyla şerh, teolojik hermenötik, seçilen Mesnevî şerhlerinin ilk
iki beyte dair izahları ve teolojik hermenötiğin alegorik yorumlama şekli
hakkında bilgi verildikten sonra her iki yorum anlayışı arasındaki benzer
yönler anlatılacaktır.
1. Kutsalı Anlamlandırma Çabası: Şerh ve Teolojik Hermenötik
Din ve edebiyat hitap ettikleri kitleler bakımından yüzyıllar boyunca
birbirlerini beslemiş, insanlık tarihinin iki ortak değeridir. Aristo’nun
ifadesiyle yalnız sözü kullanan ve bunu da düzyazı ya da nazım olarak yapan
(nazımda da ya birçok ölçü karışık olarak ya da bir tek ölçü kullanılır) edebiyat,
(Aristoteles, 1987, 2) çoğu kez bir iletişim aracı olarak sözlü veya yazılı dinsel
argümanların taşıyıcısı olmuştur. Edebiyat özelinde sözcüklerin mana gücünü
içselleştirerek insanların duygusal yönlerini tesir altına alan şiir, kendini
bireyler vasıtasıyla toplumsal hayatın her alanına indirgemeye çalışan dinin
bu yoldaki en önemli paydaşlarından biri olmuştur. Sözcüklerin ifade
gücünden faydalanmaya çalışan din, onları kendi mefkûresi içerisinde yeniden
dizayn etmeye çalışır. Dinî metinlerdeki simgeler şiirin içinde niteliklerini
değiştirirler ama böyle bir değişiklik simgeleri anlamsızlaştırmak şöyle
dursun onlara daha fazla anlam kazandırır (Andrews, 2001, 83). Dinin temel
özne olduğu edebî metinlerde, sözcüklere esas anlamlarının yanı sıra farklı
anlamların da yüklenerek onlara çok boyutlu bir esneklik kazandırıldığı
görülür. Sözün anlamsal düzeydeki bu çok yönlü hali, şiiri iletişim aracı olarak
kullanmaya çalışan müellife büyük imkânlar sağlar.
Kutsal metinlerin toplumsal hayat üzerindeki derin tesiri, izah ve
yorumlamaya dair çeşitli kültürel faaliyetlerin ortaya çıkmasına da zemin
hazırlamıştır. İslam dininde tefsir ve onun bir alt kolu olan te’vil, Kur’ân
ayetlerini açıklama esasına dayanan ilk çalışmalardır. Tefsir, başta Mesnevî
Bu Mesnevî şerhleri sırasıyla Mustafa Şem’î’nin, Şerh-i Mesnevî (16. yy.), Ankaravî İsmail
Rusûhî’nin, Mecmû’atü’l-Letâ’if (17. yy), İsmail Hakkı Bursevî’nin, Rûhu’l-Mesnevî (18. yy.), Murad
Molla’nın, Hülâsatü’ş-Şürûh (19. yy.) ve Ahmed Avni Konuk’un, Mesnevî-i Şerîf Şerhi (20. yy.)’dir.
1
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
22
şerhleri olmak üzere dinî, tasavvufî ve edebî şerhlere modellik ettiği için
burada özellikle metni anlamlandırma yönü ile ilgili kısa bir bilgi verilecektir.
Bilindiği gibi Kur’ân ayetlerini genel anlamda açıklamak için tefsire, manası
kapalı ve anlaşılması güç ayetler olarak tarif edilen müteşabih ayetler içinse
yine tefsirin bir kolu olan te’vile başvurulmuştur. Firuzâbâdî ve Cürcânî,
tefsirin herhangi bir ifadenin görünen (zahir) anlamı, te’vilin ise sözün
arkasında kalan derin (batınî) anlamı için söz konusu olduğunu belirtir
(Gündoğdu, 2000, 410). Yani bir bakıma tefsir, genel itibarıyla lafzî düzeyde
manası belirgin olan ve herkesçe rahatlıkla anlaşılabilen -ki Kur’ân-ı Kerîm’in
muhkem ayet olarak belirttiği ayetler, ayetleri izah ederken; anlaşılması güç
ve belli bir bilgi birikim isteyen müteşabih ayetleri ise te’vil üstlenmiştir.
İbn Abbas ve İmam Gazâlî, Kur’an ayetlerinin anlaşılma sürecini
açıklarken anlaşılması güç ayetlerin var olduğunu ve bu ayetleri anlamak için
de Kur’ân’ı anlama hususunda dinde malumat sahibi kişilere ihtiyaç
duyulduğunu belirtirler. Râgıb el-İsfehânî, tefsir kelimesinin te’vilden daha
genel olduğunu, tefsirin daha çok lafızlarda, te’vilin ise daha çok manalarda
kullanıldığını belirtir (İnam, 2001, 81-92). Tefsir ilminin öncüsü sayılan İbn
Abbas da Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılma sürecini ifade ederken dört katmandan2
bahseder. Bunlardan ilki Araplar’ın dil sayesinde anladıkları ayetler, ikincisi
insanların anlamamasında mazur görülemeyeceği derecede açık olanlar,
üçüncüsü Kur’ân’ı anlama hususunda derinleşen âlimlerin bilebileceği ayetler,
dördüncüsü anlamını sadece Allah’ın bildiği ayetlerdir (Birışık, 2011, 283).
Görüleceği üzere Kur’ân-ı Kerîm’in daha iyi anlaşılmasına yönelik yapılan
etkinlikler, ayetlerin gerçek ve mecazî oluşlarına göre farklı sahalara tahsis
edilmiştir.
Mevlânâ gibi din âlimliğinin yanı sıra şairlik kudreti de olan bir
mutasavvıfın Mesnevî’si aracılığıyla sözcüklerin sahip oldukları mana
esnekliğinden hareket ederek eserine çok boyutlu bir anlatım kazandırdığını
söylemek mümkündür. Mevlânâ, tasavvufî dünya görüşü içerisinde salikin
seyr-i sülûk yolculuğunu insân-ı kâmil mertebesine taşımayı amaç edindiği en
önemli eseri olan Mesnevî’de şiir sanatının bütün kudretinden yararlanmıştır.
Bu tarz bir yöntem her ne kadar yer yer yanlış/eksik anlaşılmalara yol açsa da
yine de duygu ve düşüncelerin doğrudan değil de örtük bir biçimde, daha
doğrusu birtakım sembolik değerler üzerinden dile getirilmesi, anlatılanların
daha ilgi çekici olmasına ve okuyucunun yaratıcı düşünmesine vesile
olmaktadır (Demirel, 2012, 916). Gerek aldığı eğitim gerekse de doğduğu
coğrafya itibariyla Farsçanın bütün inceliklerini haiz olan Mevlânâ, aynı
zamanda İbn Arabî gibi bir tasavvuf dehasının fikrî dünyasını ve Şeyh
Feridüddin-i Attâr gibi bir sufi şairin şiirlerinde kullandığı alegorik yapıyı
özümsemiş ve eserlerinde bunları başarılı bir şekilde kullanmıştır. Bu açıdan
İbn Abbas’ın Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinin anlaşılması hususunda yaptığı tasnifi İncil metinlerini
yorumlayan hermenötler de yapmıştır. Örneğin Ortaçağ hermenötiğinde kutsal kitapların manevî
anlamı ayrıca üç alt kategoriye ayrılmaktadır; alegorik anlam, ahlakî (ya da tropolojik) ve
anagojik anlam (Jenarond, 2007, 61). Yine Reform hareketinin önde gelen temsilcisi Martin
Luther, kutsal metinlerde kelime anlamı, alegorik anlam, ahlakî anlam ve yüksek anlam olarak
dört çeşit anlam aramıştır (Toprak, 2013, 29).
2
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
23
İslam’ın mistik boyutu olarak adlandırılan tasavvufun düşünsel yönü İbn
Arabî’de, edebî yönü Attâr’ın eserlerinde zirve noktasına ulaşmış; Mevlânâ ise
tasavvuf düşüncesini şiirin potasında eriterek ifadeye estetik bir hüviyet
kazandırmıştır. Nitekim divanındaki bir gazelde; “Attar ruhtu, Senâî onun iki
gözü, bize gelince biz, Senâî ve Attar’ın ardından geldik” (İzbudak, 1995, Z)
şeklindeki sembollerden örülü beyitleri bunu destekler mahiyettedir.
Mevlânâ’nın kendisi de şiirin sanatsal inceliklerinden ve sözcüklerin
farklı anlamlara gelebilecek çok yönlü yapılarından faydalandığını Mesnevî’de
yeri geldikçe belirtir. Çünkü şiir, dünyevî ve uhrevî imgeler, dinî ve dünyevî
fikirler arasında yeni ilişkiler yaratmak için neredeyse sınırsız olanaklar
sunar; yetenekli şair her iki düzeyin mükemmel bir etkileşimine ulaşabilir ve
en dünyevî şiirin bile belirgin bir dinî tat taşımasını sağlayabilir (Schimmel,
1975, 288). Tasavvufta zahir ve batın olarak dile getirilen bu söylem,
Mevlânâ’nın eserlerinde suret ve mana şeklinde izah edilmiştir. Hatta Mevlânâ,
Mesnevî’nin farklı yerlerinde eserini tarif ederken ifadelerini yine gerçek, yani
suret ve mecaz yani mana şeklinde iki yönlü aktarmıştır. Suret, yani gerçek
anlamda, Mesnevî’nin hizmet gayesini mukaddimesinde şöyle belirtir:
“Ve bu güzel kitap gönüllerin şifası, sevinci arttırıcı, hüzünleri giderici
ve Kur’ân-ı Kerîm’i açıklayıcıdır (Mevlânâ, 2000, 57). Ben bu parlak sözleri, yol
gösterici incileri, zahitlerin yolunu, kulluk edenlerin bahçesini, lafzı az, manası
çok garip ve nadir şeyleri içine alan...” Mevlânâ, 2000, 58-59).
Mana yani mecazî ifadeyle Mesnevî’nin tarifi şu şekilde yapılır:
“Ve bu Mesnevî kitabı, Mısır’ın Nil’i gibi sabırlılara su, Firavunun
soyuna ve kâfirlere hasret ve ziyandır (Mevlânâ, 2000, 55-57). Mesnevî’miz
vahdet dükkânıdır, orada birden başka ne görürsen puttur.” (Mevlânâ, 1988,
123).
Mevlânâ’nın Mesnevî’yi tarif ederken kullanmış olduğu sembolik dil,
kendisini tüm eser boyunca hissettirir. Mesnevi'deki aktörler ve burada
kullanılan sembol ve imgeler neredeyse çok yönlüdür ve "birlik dükkânı"
Mesnevî, on üçüncü yüzyılda bilinen akla gelebilecek hemen her mistik teoriyi
içerir (Schimmel, 1975, 333). Öte yandan tasavvuf düşüncesini dolaylı yoldan
aktarmaya çalışan bu imge ve simgelerin asıl görevi hakikati aktarmaktır.
Nitekim Attâr, ünlü alegorik eseri Mantıku’t-Tayr’ın en önemli hikâyelerinden
olan Şeyh San’an bahsinden hemen sonra bu durumu şöyle özetler:
“O mecaz denizinden bir katreydi; yine geldi hakikat denizine gitti.”
(Attar, 2001, 127).
Mevlânâ, belagata dair mecaz, istiare ve teşbih gibi sanatlar ile yine
temelinde benzetme gayesi olan alegori, sembolik anlatım ve metafor gibi
kavramlardan hareketle şiirinin mana dünyasına çok boyutlu bir anlam
kazandırmıştır. Bu yüzden görünenden ziyade ancak erbabının vakıf
olabileceği mana dünyasının muhatabı tarafından anlaşılabilmesi için şerhler
yazılmıştır. Sözlük anlamı itibarıyla “açıklama ve beyan etme” anlamlarına
gelen şerh, anlaşılması güç olduğuna inanılan kimi eserlerin tamamı ya da
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
24
belirli bir kısmının bazen de tek bir metnin izahına dayalı faaliyetler
bütünüdür. Şerh yapma ihtiyacının hissedildiği metinler “başta temel hadis ve
fıkıh kitapları olmak üzere esmâ-i hüsnâ ve dua mecmuaları, akâidle ilgili
eserler, hilye-i nebîler vb. çok sayıda telifâtın yanı sıra dil, gramer ve astronomi
sahalarında yazılmış eserlerden meydana gelmektedir (Ceylan, 2000, 20).
Peki, farklı alanlarda yazılmış birçok eserin şerh edilmesine, esas itibarıyla
neden ihtiyaç duyulur? Kâtip Çelebi, biyografik çalışması olan Keşfü’z-zünûn’da
bir eserin anlam yoğunluğundan dolayı anlaşılamaması, metnin anlaşıldığı
gerekçesiyle ek bilgi verilmemesi ve lafzın mecazlı ve kinayeli bir şekilde
kullanılması (Kâtip Çelebi, 1941, 35) sebebiyle şerh edildiğini belirtir.
Şerhler içerisinde özellikle dinî-tasavvufî eserlere yapılan şerhlerin
farklı bir yeri vardır. Mutasavvıflar, tasavvuf düşüncesini genellikle şiirin mana
kudretinden yararlanarak anlatmaya çalışırlar. Şiirin çoğu kez bir araç olarak
kullanıldığı tasavvufî şiirde şair, kelimelerin kendisine açtığı mana ikliminin
bütün imkânlarından istifade etmeye çalışır. Yani şair, bir bakıma mecaz,
sembol, alegori gibi temeli benzetme esasına dayanan unsurları kullanarak
kelime veyahut cümlelere birden fazla anlam kazandırır. Şairin sanatçı
kabiliyeti ve belagat ilmine olan hâkimiyeti şiirlerinde kullandığı kelimelerle
iki, hatta üç boyutlu bir düşünce katmanı oluşturmasına fırsat verir.
Schimmel’in imge, Andrews’in simge ve Kâtip Çelebi’nin mecazlı ve kinayeli
lafız olarak nitelendirdiği şiirlerdeki kullanım, aynı zamanda şerhe duyulan
ihtiyaca da kapı aralamıştır. Tasavvufun edebiyat üzerinden anlatıldığı
eserlerin şerhlerinde genellikle benzer bir yol izlenmektedir. Teolojik
hermenötik gibi esasen kaynağını çeviri ve filolojiden alan şerh de, özellikle
farklı dillerde yazılmış eserlerin izahında ciddi bir yabancı dil bilgisi birikimi
ister. Şarih, öncelikle şerh edeceği eserin ana metnini küçük parçalara böler.
Eser, manzum bir metinden oluşuyorsa kimi zaman art arda gelen beyitler
halinde açıklanmış, kimi zaman da sadece aralarında anlam bağlantısı olan
beyitler bir araya getirilerek şerh edilmiştir.
Evvela tercüme edilen, akabinde ise filolojik bir çözümlemeden
geçirilen metin, son tahlilde gizli olduğuna inanılan anlam dünyasının ifşası ile
neticeye vardırılır. Şarihler her ne kadar şerh ettikleri tasavvufî eserlerde,
tercüme, sözcük ve cümlelerin gramer hususiyetleri, edebî sanatlar, atasözleri
gibi lafzî anlatıma katkı sunacak izahlara yer verseler de asıl gayeleri, sembol
ve remizlere dayalı, içerisinde hikmet barındıran batınî anlamı ortaya
koymaktır. Mesnevî şerhlerinde ifadelerin zahirî anlatımlarından ziyade batınî
unsurlara dayandırılarak verilmesinin temel sebeplerinden biri de hiç
şüphesiz onun “işârî” ya da diğer bir isimle “tasavvufî” tefsir olmasından
kaynaklanır. Mevlânâ, Mesnevî’yi Kur’ân’ın batın manalarını keşfeden, remîz ve
işaretleri te’vil ve tahkik eden (keşşâfü’l-Kur’ân) bir kitap olarak da tanıtır
(Ceyhan, 2011, 328). Bu yüzden Mesnevî şarihleri, özellikle net bir şekilde
anlaşılamayan kimi tasavvufî ifadelerin çözümü için sık sık işârî tefsirlere ve
tasavvufu anlatan kült eserlere müracaat etmişlerdir.3
Mesnevî şarihleri, işârî tefsirler içerisinde Sühreverdi’nin Avârifü’l-Ma’ârif, Kuşeyrî’nin Letâifü’lİşârât, Kaşânî’nin Te’vilâtü’l-Kur’ân, Vâ’iz-i Kâşifî’nin Mevâhib-i Aliyye Alusî’nin Ruhu’l-Me’ânî adlı
3
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
25
Kutsal metinlerin yorumlama ve izahını içeren diğer bir faaliyet alanı
ise teolojik hermenötiktir. Sözcük anlamı itibariyle Grekçe’de “ifade etme,
açıklama ve tercüme etme” anlamlarına gelen “hermeneuien” fiilinden
türemiştir. “Hermeneutik hermeneuien sanatı, yani bildirme, haber verme,
çeviri yapma, açıklama ve açımlama sanatıdır. Teolojik hermeneutik ise kutsal
yazıların doğru açımlanması sanatıdır.” (Gadamer, 1995, 11-12). Antik
dönemde Yunan paganizminin önemli figürlerinden olan Hermes’in Tanrıların
mesajlarını insanlara aktardığı yönündeki inanç, ilk hermenötik faaliyetler
olarak bilinir. Hermenötik, ayrıca ilk çağ filozoflarından Aristo ve Platon’un
doğrudan ya da dolaylı bir şekilde eserlerinde kullandıkları terimlerden
biridir. Platon, hermeneutik kelimesini “kutsal olanın yorumcuları
(hermeneut)” olarak şairlere ilişkin kullanırken Aristo ise hermeneutik
üzerine hâlâ var olan ilk tezi yazmış ve bu tezde sözlü ve yazılı sözcüklerin
nasıl olup da içsel düşüncelerin ifadesi olduğunu göstermiştir (Zimmermann,
2020, 13). Yunan toplumunda özellikle gençlerin ve yetişkinlerin eğitimleri
için İlyada ve Odysseia adlı eserin alegorik açıdan yorumlanması, sonraki
süreçte teolojik hermenötiğin yorum anlayışına önemli katkılar sağlamıştır.
Teolojik hermenötik, kutsal metinleri yorumlama esnasında genellikle
alegorik ve gramatik (literal) yorumlamayı kullanmıştır. Alegorik yorum,
metnin dışındaki yorumsal bir anahtarın yardımıyla bir metnin gizli anlamına
ulaşmaya çalışırken, bir metnin gramatik yorumu, onun içindeki lengüstik
araçları ve ilişkileri inceleyerek metnin anlamına erişmeye çalışır (Jeanrond,
2007, 44). Kutsal kitabı (eski ve yeni Ahit) yorumlayan Hıristiyan dinine
mensup İskenderiye okulu, alegorik yorumlamayı kullanırken, Antakya okulu
ise literal yorumu tercih etmiştir. Kutsal kitabı yorumsal anlamda kendi bakış
açılarına göre açıklayan bu her iki Hıristiyan yorum ekolü, hiç şüphesiz
hermenötik anlayışlarını Yahudi hermenötik geleneğine borçludur. Bu
geleneğin en önemli temsilcisi ise Yahudi kutsal metinlerini yorumlayan
İskenderiyeli Yahudi filozof Philo’dur. Kutsal kitap yorumcusu olarak
Philo’nun temel varsayımı, kutsal yazıların tamamının ilahî olduğu ve neticede
okuyucuya anlaşılmaz ya da ilahî kökenle bağdaşmaz gelen her şeyin sadece
görünüşte öyle olduğu, gerçek anlamın daha derin bir düzeyde aranması
gerektiği şeklindedir (Blackman, 1956, 83). Philo, Stoacılardan4
alegorileştirmeyi “fiziksel” ve “etik” olmak üzere iki sınıfa ayırmayı
öğrenmiştir (Grant, Tracy, 1984, 52). Kutsal metin yorumlamalarında ağırlıklı
olarak alegorik yaklaşımı tercih eden Philo, literal yorumu da göz ardı
etmemiş; özellikle literal anlamın yetersiz kaldığına inandığı kimi noktalarda
alegorik anlama müracaat etmiştir. Philo, ayrıca kutsal metin
çözümlemelerinde kendi yaklaşımının yanı sıra okuyucuya da belirli
eserlerine başvurmuşlardır. Tasavvuf ile ilgili bilgi veren kaynakların başında ise İbn Arabî’nin
Fütûhât-ı Mekiyye’si ile Füsûsu’l-hikem’i ve İmam Gazâlî’nin İhyâu Ulûmu’d-dîn’i gelmektedir.
(Çınarcı, Botaliç, 2022, 45-68).
4 Stoacıların dış anlam ve iç anlam ikiliğinin geçmesi, hermenötik tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Teolojik hermenötik de bu ayrıma dayanır. Birbirinden farklı ve birbirini tamamlayan iki ayrı
anlam kabul etmekle birlikte bir hermenötik teori geliştiremediler. Böyle bir teorinin ilk
denemelerine alegori kavramına çok önemli yer veren Yahudi filozofu Philo’da rastlamaktayız
(Özcan, 2000, 25).
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
26
misyonlar yüklemiştir. Philo’ya göre düşünen kişi, ilgi alanına giren nesneleri
temaşa eder, ideaların harika güzelliğini bir aynada görür gibi kelimelerde
görür; sembolleri keşfeder, metnin lafzından hareketle görülebilirin içinde
görülemezi görebilir, kutsal kitabın en derin anlamını kavrayabilir (Özcan,
2000, 28). Ancak her şeyden önce unutulmamalıdır ki Philo’nun kutsal metin
yorumlarına dair yaklaşımı apolojetiktir. Alegorik ve literal yaklaşımı beden
ve ruh gibi gören Philo’nun5 bu algısı, anlamın soyut ve somut yönünü temsil
etmesi bakımından Mevlânâ’nın suret ve mana imgesini hatırlatmaktadır.
Philo’dan sonra teolojik hermenötiğin özellikle Hıristiyan kutsal
metinlerine uygulanmasındaki en önemli temsilcisi Origen’dir. Origen tüm
teolojik anlayışını kutsal kitaba dayandıran ve bu amaçla asıl metni mümkün
olduğunca doğru bir şekilde tespit etmek için büyük zahmetlere katlanan ve
kendisini İbranicenin yanı sıra Yunanca bilgisiyle donatan kutsal kitap
tefsircilerinden ilkidir (Blackman, 1956, 95). O, kendisinden önce Stoacılardan
aldığı alegorik yorumu kutsal metinlere uygulayan Philo’yu takip etti. Kutsal
kitabın alegorik yorumlamasını etraflı bir şekilde anlattığı” İlk İlkeler Üzerine
(On First Principles)” adlı yapıtının sonuncu kısmı olan dördüncü bölümü,
tamamen kutsal yazıların yorumlanmasına ayırmıştır. Ünlü eseri Against
Celsus’ta “O halde, bazılarının gösterdiği gibi, yasanın biri gerçek, diğeri ruhanî
olmak üzere iki yönlü bir anlamı olduğunu kabul ediyoruz.” (Origen 1994, 443)
şeklindeki ifadesi metnin iki yönlü anlamsal boyutuna atıf niteliğindedir.
Origen’in kutsal yazılar her türlü bitkinin ekili olduğu geniş bir tarla gibidir,
önemli olan toprağın üstünde olan ve herkesin görebildiği değil, içinde saklı
olan yani bilgelik hazineleridir (Blackman, 1956, 97), benzetmesi hermenötün
kutsal yazılara sembolik açıdan yüklediği anlamı ortaya koyması bakımından
önemlidir.
Origen’i yorumbilim tarihinde öne çıkaran en önemli vasfı, antik
Yunan’dan beri süregelen ve kutsal metinleri yorumlama esasına dayanan
anlayışı sistematik bir şekilde kutsal metinlere uyarlamasıdır. Origen,
Pavlus’un Tevrat’tan aldığı bir pasajın yorumuna dayanarak kutsal kitapta bir
“bedensel” ya da gerçek anlam, bir “can” ya da ahlakî anlam ve bir de “ruhsal”
ya da manevî-mistik anlam olduğu sonucuna varır (Grant, Tracy, 1984, 60).
Bundan hareketle bir metne yüklenebilecek değişik anlamları tarihî, ahlakî
(moral) ve mistik boyut olmak üzere üçe ayırır (Tarakçı, 2010, 200). Tarihî
anlam, geçmişte zuhur eden çeşitli olayların görünen anlamını; ahlakî anlam,
kutsal kitabın ön gördüğü ahlaksal davranış normlarının birey ve toplum
hayatına uyarlanmasını; mistik anlam ise Kitab-ı Mukaddes’te verilen
bilgilerin Hıristiyan inanç esaslarına göre yorumlanmasını ifade eder. Kendi
yorumsal anlayışını çeşitli eserlerinde ortaya koyan Origen, akabinde kutsal
kitapta yer alan birçok olayı bu yaklaşıma göre analiz eder. Origen, Hazreti
Nuh’un gemi inşa etme hadisesini anlatırken geminin gerçekten yapılmış
olmasını literal, Tanrı’nın emriyle kötü dünyadan uzaklaşan insanın
Philo’ya göre beden yani literal anlamın amacı Tanrısal sırları, alegorik anlamın amacı ise
sözcüklerin fiziki yapısını aşan arkalarındaki üst anlamı ortaya çıkarmaktır.
5
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
27
hazırladığı bir kurtuluş gemisine benzetilmesine ahlakî, Mesih ve kilise ile
ilişkilendirilmesine de ruhsal anlam demektedir (Wiles, 2008, 468).
2. Kutsalın Dolaylı İfşası: Kutsal Metinlerde Alegorik Anlatım
Mesnevî şerhlerinde kastettiği anlam itibarıyla şarihler tarafından
üzerinde en çok durulan beyitler arasında Mesnevî’nin ilk iki beyti gelmektedir.
“Dinle bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor. Beni kamışlıktan
kestiklerinden beri feryadımdan erkek kadın herkes ağlayıp inledi” (Mevlânâ,
2000, 26) şeklinde tercüme edilen ilk iki beyit, Mevlânâ’nın sembolik dil
aracılığıyla belirli sözcüklerin mecâzî anlamlarından istifade ederek tasavvuf
düşüncesini anlatmaya çalıştığı beyitlerdendir. Beyitlerde anlatılan “Ney”6
metaforunun farklı bir versiyonunu Senâ’î’nin eserlerinde görmek
mümkündür. Mutasavvıf şairler, özellikle vahdet-i vücûd nazariyesini
anlatırken insanın aslî unsurundan koparak dünyaya gelişiyle bir gurbet
hayatı yaşadığını çeşitli benzetmeler üzerinden anlatmaya çalışırlar.
İlk şerhten başlayarak isimlerini zikrettiğimiz şarihlerin lafızlardan
hareketle beytin genel anlamına nasıl bir yorum getirdikleri ve bu yorumların
benzer ve farklı yönlerinin neler olduklarını izah etmeye çalışalım. Şarihler
nezdinde iki beyit içerisinde vuku bulan hadisenin temel açıklayıcıları “ney,
neyistân, merd u zen, ve nâl”dir. Şarihler, tasavvufun temel ilkelerinden birisi
olan ve İbn Arabî tarafından sistematik hale getirilen vahdet-i vücûd
nazariyesine atıfta bulunarak anlam yükledikleri bu sözcükleri, birbirine yakın
manalarda kullanmışlardır. Ancak bu sözcüklerin anlam sınırlarının izahında
Mevlânâ’nın suret-mana şeklindeki yaklaşımının ciddi tesirleri görülür. 16.
yüzyıl şarihlerinden Şem’î, “ney”’in beyitte sahip olduğu anlamı şöyle anlatır:
“Neyden murâd mürşid-i kamildür ki gerçi zahiren halkıla musâhabet
idüp anı ve bunı hikâyet eyler.” (Dağlar, 2009, 218).
İkinci beyitte geçen “neyistân, merd u zen” sözcüklerinin anlam
katmanlarını belirten şarih, akabinde sözcük odaklı mana parçalarından
hareketle nasıl bir sonuç çıkarılması gerektiğine dair fikrini beyan eder.
“Neyistândan murâd mertebe-i ûlâ, mertebe-i sâniye, mertebe-i sâlise,
mertebe-i râbi’a olmak rûşendür. ...Merd u zenden murâd halk olmak rûşendür
ve merdden murâd akl ve zenden murâd nefs olmak ihtimâldür. Hâsıl-ı ma’nâ
Mahbûb-ı ezelî vü vatan-ı aslînün firâkından ötüri nâle vü figân lazım idügin
iş’ârdur.” (Dağlar, 2009, 219).
Şem’î’nin “merd u zen” sözcük grubunun anlamına yönelik yaptığı en
çarpıcı izahlardan biri, Molla Câmî’nin bu ifadeyi anlam bakımından bir adım
daha öteye götüren beyitlerine yer vermesidir. Şem’î’nin tasavvufî açıdan
kadın ve erkeği yaratılışın bir parçası olarak gören ve onlara ilahî manalar
yükleyen Molla Câmî’nin bu beyitlerini, kendisinden sonraki şarihler de beytin
Kamış hikâyesi Senâ’î’den alınmıştır. Hükümdarının sırrını söylemesi yasaklandığı için
hastalanan bir padişah sırdaşından söz eder, hekim onu ıssız bir göl kenarına göndermiş, orada
kalbinin sırrını dile getirmiş, sonraları gölün kıyısında büyüyen kamıştan bir ney yapılmış ve sır
tüm dünyaya açıklanmış (Schimmel, 1975, 334).
6
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
28
izahında kullanmaya devam etmişlerdir. Şem’î’den hemen sonra 17. yüzyılda
şerhini kaleme alan ve ulema arasında şerhinin muteber oluşundan dolayı
“Hazreti Şarih” olarak adlandırılan diğer bir Mesnevî şarihi de İsmail Rusûhî-yi
Ankaravî’dir. Ankaravî, ilk beytin izahına “bişnev” yani duymak fiilinin duyu
organları içerisinde müstesna bir yeri olduğunu ve Fahreddin-i Râzî’nin
tefsirine atıfta bulunarak kör peygamberlerin varlığına mukabil sağır
peygamberlere tesadüf edilmediğini ve Mevlânâ’nın eserine bundan dolayı
“bişnev” ile başladığını belirtir. Beytin öznesi konumundaki “ney”e ise birden
fazla anlam yükleyen şarih, “ney”in sahip olduğu anlamları şöyle sıralar:
“Evvelâ sufî-i sâfî ve âşık-ı vâfîdür ve mâ-sivâdan hâlî ve nefha-yı
Hakk’ıla mâlî olan mürşid-i âlîden isti’âre ‘ibâret ola.” (Tanyıldız, 2010, 204).
“Ve sâniyen neyden murâd kamış olduğu i’tibârıla bilâ-isti’âre kalem-i zâhir
murâd idile. ...sâlisen kalemden murâd ‘alâ-tarîki’l-isti’âre veliyy-i kâmilün ve
mürşid-i fâzılun vücûdı ola. ...pes bu takdirce bi’şnev în neyün ma’nâsı Hazreti Muhammed’den işit dimek olur.” (Tanyıldız, 2010, 207).
İkinci beyitte ise Ankaravî, ilk olarak “neyistân” sözcüğünü vahdet-i
vücûd nazariyesini esas alarak “meratib-i vücud”un özellikle ilk merhalesi olan
mertebe-i ehâdiyeti uzun uzadıya anlatır ve görüşlerinin ispatı için başta ayet
ve hadisler olmak üzere, İbn Arabî, Şeyh Muhammed Şirin ve Mevlânâ’nın
eserlerine müracaat eder.
“Bu beyt-i şerîfe neyistândan murâd mertebe-i ehâdiyyet7 olsa da
kâbildür ve mertebe-i a’yân olmağa da şâmildür. Mertebe-i ehâdiyyet ol zât-ı
hüccete dirler ki hakâyık u şu’ûnât-ı İlâhiyye Hazret-i Zât-ı Mukaddesden ve
dahı ba’zısı ba’zısından mümtâz olmaya.”(Tanyıldız, 2010, 208) Hazret-i
Mevlânâ8 bu mertebeye neyistân ta’bîr iderler ve a’yân u ervâhı neye teşbîh
iderler.” (Tanyıldız, 2010, 206-207)
İkinci beytin diğer önemli unsurları olan “merd u zen” sözcüklerinin
batınî anlamı hususunda Ankaravî, Molla Câmî’den farklı düşünmez. Buna göre
erkek, varlığın işleyişinde fail olan Allah’ın isim ve sıfatları, kadın ise bu isim
ve sıfatların tesirinde olan eşyanın hakikatleridir. Şarih, kadın ve erkeğin
sembolize ettiği ifadeler hususunda Mevlânâ’nın yazdığı şiir üzerinden
görüşlerini aktarır. Daha önce Şem’î’nin şerhinde kullandığı erkek için akıl,
kadın için nefs ibarelerini, Ankaravî kaynağını Mevlânâ’nın başka bir şiirine
dayandırarak aktarır.
18. yüzyılda birçok tasavvufî esere yazdığı şerhlerinin yanı sıra Kur’ânı Kerîm’i Rûhu’l-Beyân adlı yapıtıyla tasavvufî açıdan tefsir eden Bursevî İsmail
Hakkı, devrin en önemli Mesnevî şarihlerindendir. Şerhinin genelinde şarih ve
Bilindiği gibi İbn Arabî, vücudun mertebelere göre ayrımını ikili, üçlü, beşli ya da yedili tasnife
göre düzenlemiştir. En çok kullanılan yedili tasnifin mertebeleri, lâtaayyün, taayün-i evvel,
taayün-i sânî, mertebe-i ervâh, mertebe-i misâl, mertebe-i şehâdet ve mertebe-i insandır (Kılıç,
1999, 501).
8 Ankaravî, kendi ifadesiyle insanın sulb-ı semâdan batn-ı arza yani yokluktan varlığa olan
yolculuğunu Mevlânâ’nın bir şiiriyle izah etmiştir. Mevlânâ’ya göre insanın varlık âlemine
yolculuğu cansızlar ülkesiyle başlar daha sonra bitki âlemine oradan da hayvan âlemine intikal
eder. Son raddede ise Rabb’i onu hayvanlıktan insanlık tarafına çeker.
7
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
29
müfessir kimliğinin belirgin izleri bulunur. Bu tutum elbette din ve tasavvuf
hususundaki bilgi birikimine olan güveninden kaynaklanmaktadır. Bursevî, ilk
beytin izahına kendisinden önceki şarihlerden farklı olarak “ney” sözcüğünün
lügatî anlamına dair açıklama yaparak başlar. Ancak her iki beyte dair yaptığı
anlamsal izahlar, Şem’î ve İsmail Rusûhî’nin şerhleri paralelindedir.9
“Ney kamış ve mizmâr-ı ma’rûfdur, ney-zen ve nây-zen anı darb u nefh
idendir.” (Güleç, 2002, 3) “ ...ney temsil tarîkıyla zikr olunmuşdur. Murâd
vücûd-ı insanîdir ki zarûrî bu âlem-i gurbete düşmüş ve mertebe-i
ehâdiyyetden tedrîcle nüzûl eylemiş ve nâçâr yine vatanına rücû’u lazım
gelmişdir.” (Güleç, 2002, 10)
19. yüzyıla gelindiğinde devrin Nakşî şarihlerinden Murad Molla,
Hülâsatü’ş-Şürûh adlı Mesnevî’nin tüm ciltlerini kapsayan şerhiyle karşımıza
çıkmaktadır. Eserin ismindeki “Hülâsa” sözcüğünden de anlaşılacağı üzere
beyitlere dair yapılan şerhlerin ayrıntılarına inilmez, sadece genel itibarıyla
kastettikleri anlam üzerinde durulur. Şarih, ilk beytin ilk sözcüğü olan
“bişnev”e atıfta bulunarak ona hikmetamiz bir anlam yüklemektedir. Önceki
şerhlerde olduğu gibi “ney” den kastın insân-ı kâmil olduğunu belirten şarih,
bunu istiare sanatı üzerinden anlatmaktadır. Yine öteki şerhlerde görülmeyen
ney-insân-ı kâmil ile neyzen-Hakk sözcükleri arasındaki benzerlik ilişkisini bir
hadis ve kelâm-ı kibarla izah etmektedir.
“Ney, lügatde kamışa dirler; sonra galebe-i isti’mâl ile beyne’n-nâs
müte’ârif olan nâyda isti’mâl olunmuşdur. Bu makâmda nâydan murâd,
isti’âre-i musarraha tarîkiyle insân-ı kâmil dimekdir. İnsân-ı kâmil
müşebbehdür ve nây, müşebbehün-bihdür. ...Ve yine neyden zâhir olan sadâ
neyzenin nefesindendür ve nây bir vechle nây-zene muhâlefet itmez.” (Öksüz,
2008, 102)
Murad Molla, ikinci beytin izahına Ankaravî ve Bursevî’den farklı bir
yorumlama getirmez. “Neyistân”dan kastın mertebe-i ehâdiyyet olduğunu
ifade eden Murad Molla, daha sonra meratib-i vücudun kısımları hakkında
bilgi verir. 20. yüzyıl şarihlerinden Ahmed Avni Konuk, kaleme aldığı Mesnevî
şerhinde kendisinden önceki şarihlerden farklı olarak insân-ı kâmile dair
yorumunu bir adım daha öteye taşıyarak kastın Mevlânâ olduğunu ileri sürer
ve insân-ı kâmil ile “ney” arasındaki benzerliklerden bahseder. Tabi “ney”in
özellikle insanların duygusal dünyasına hitap eden acı sesine atıfta bulunarak
kelimenin zahirî yönünü de aktarır.
“Hz. Pîr: “Bu neyi dinle” ta’biriyle kendi vücûd-ı şerîflerine işâret
buyururlar. Zîrâ neyin içi boş olup üfleyen kimsenin nefesi ondan ses çıkarır.
İnsân-ı kâmilin vücûdu da “ney”e benzer. Ney ta’bîriyle zâhirî “ney”e de işâret
buyrulmak câizdir. Zîrâ “ney”in sesi her sazın sesinden daha muhrik olup
Özellikle Bursevî ve Ankaravî, yoğun tasavvufî birikimlerini bu kavramlar üzerinden misaller
vererek uzun uzadıya aktarırlar. Hatta bir noktadan sonra ana metni bir tarafa bırakıp
düşüncelerini desteklemek amacıyla referans aldıkları şiir ya da mensur metinleri şerh ederler.
9
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
30
dinleyenlerin kalplerine rikkat verir ve ehl-i aşkı vecde getirir.” (Konuk, 2011,
71).
Şarihlerin akıl ve nefs olarak niteledikleri merd u zen ifadeleri Avni
Konuk’un şerhinde biraz daha somut bir hüviyete kavuşur. Konuk da yine
şarihlerin mutabık oldukları akıl ve nefs sözcüklerinden hareketle merdin
nefsine yenilmeyen kâmil ve ârif, kadının ise nefsine mağlup ve kibirli kişi
olduğunu ileri sürer. Yine nâle ile ilgili de farklı bir yorum yapan Konuk’a göre
nâle, insân-ı kâmil yani Mevlânâ’nın arif ve cahil insanlara anlattığı bilgi ve
hakikate dair sözlerdir (Konuk, 2011, 73).
Mesnevî üzerine yapılan bu beş şerhten hareketle “ney, neyistân, merd
u zen, nâl” sözcüklerinin şarihler tarafından zahirî ve batınî anlamda nasıl
yorumlandığı ile ilgili genel bir bilgi verilmiştir. Mesnevî şarihlerinin sözcüğü
yorumlama tarzı ile teolojik hermenötiğin metni izah şekli arasındaki
mukayeseyi yapabilmek adına hem alegorik yorumlama hem de Origen’in bu
yorumlama tarzını metinlerde nasıl kullandığına dair bilgi verilmesi elzemdir.
Kutsal metinlerin izahı söz konusu olduğunda onu anlama çabası, her ne kadar
farklı inanç yapılarında neşv ü nema bulsa da şerh ve teolojik hermenötik
olarak adlandırabileceğimiz kimi zaman izah, kimi zaman da yorumlama
esasına dayanan faaliyetlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Ele alınan
metnin hem lafzî hem de mana itibarıyla karmaşık bir yapıya sahip olması bu
yorumlama faaliyetlerinin çeşitli metotlar geliştirmesine sebep olmuştur.
Teolojik hermenötiğin en önemli temsilcilerinden birisi olan Origen de
Philo’dan sonra teolojik hermenötiğe belirli bir sistematik kazandıran önemli
bir hermenötdür. Origen, nazariyede metinsel anlamı, literal, ahlakî ve manevî
olmak üzere üç gruba ayırdı (Jeanrond, 2007, 53). Bunlardan ahlakî ve manevî
yorumlamanın ana başlığını ise alegorik yorum oluşturmaktadır.
Teolojik hermenötiğin en önemli yorumlama biçimlerinden ve bizim
de Mesnevî şarihlerinin şerhlerinde izlerini arayacağımız bu yöntem, alegorik
yaklaşımdır. Grekçe alla-egorein sözcüğünden türeyen alegori, bir şeyi
söyleyerek başka bir şeyi kast etme anlamına gelmektedir. Greklerin Homer ve
kutsal metinleri yorumlamak amacıyla kullandıkları alegorik yorumlamayı
Philo, aynı şekilde Yahudi kutsal metinlerine tatbik etmiştir. Kendisi,
yöntemini, “altta yatan anlam” olarak tarif etmiştir ve bu tarif, Yunanlıların
Homer’i yorumlarken bulmaya çalıştıkları felsefi anlamı tarif etmek için
kullandığı tanımla aynıdır (Tarakçı, 2010, 186). Hıristiyanlıkta ise alegori
ifadesini kullanan ilk kişi Pavlus’tur. Pavlus’tan sonra Hıristiyan ilahiyatında
sırasıyla Justin Martry ve kilise rahiplerinden İskenderiyeli Clement, alegorik
yorumu kutsal metinlere uyarlayan isimlerdir. Elbette alegorik yorumlamanın
yazınsal düzeyde teorisini sistematize eden kişi, İskenderiye okulu
temsilcilerinden Origen’dir
Origen, alegorik yorumlamayı “İlk İlkeler" adlı kitabında şöyle tarif
eder: Nasıl ki insan, yaratılış itibarıyla beden, nefs ve ruh olmak üzere üç
boyutlu bir varlık ise kutsal metinler de içerdikleri mana bakımından üç
katmana sahiptirler (Origen, 1994, 258-259). Yani en basit düzeyde literal
anlamı beden, ahlakî anlamı nefs, manevî anlamı ruh temsil etmektedir.
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
31
Origen’e göre Kitab-ı Mukaddes’in literal anlamı, metnin zahirî yorumuna
işaret eder ve metnin tarihsel olaylara işaret ettiği bazı durumlarda literal
anlam kesindir (Şahin, 2018, 71). Origen, kutsal metinlerin bir kısmında literal
anlam olduğunu ancak hemen hemen hepsinde manevî yorumun sözcüklerin
arkasına gizlendiğini belirtmektedir. Bundan dolayı literal anlamın bazı
durumlarda metni çözümlemek için tek başına yeterli olmadığına atıfta
bulunur. Bu yüzden kutsal metinlerde akla ve mantığa uymayan literal
anlatımın alegorik manayla çözümlenmesi gerektiği akla getirilmelidir. Yani
bir bakıma Origen, her kutsal metnin anlamlandırılma sürecinde anlam
katmanlarının (literal-ahlakî-manevî) tamamından söz edileceği gibi sadece
bir tanesine de (ki o manevî anlamdır) uyarlanabileceğini belirtir. Origen,
kendi yorum anlayışına dair bu üç kategoriyi Tevrat’ta “Sayılar Kitabı”nda
geçen “Ey Yakup soyu çadırların, ey İsrail konutların ne güzel” (Kitab-ı
Mukaddes, 2012, 197) şeklindeki ifadeyi şöyle yorumlar:
“Origen, bu ev ve çadırların tarihin bir döneminde var olduğundan
şüphe etmez. Ancak kelimelerin zahirî anlamlarının ötesine geçilirse, gelişmiş
ve sağlam binalar olan Yakup’un evlerinin, mükemmelliği temsil ettiği
düşünülebilir. İsrail’in çadırları ise mükemmelliğe giden yolda bilgideki
aşamalı artışı sembolize etmektedir. Bu temsili anlamların dışında Yakup’un
çadırlarının ise peygamberleri veya seçilmişlerin ruhlarını ifade ettiği de
söylenebilir.” (Tarakçı, 2010, 202)
Origen’in diğer bir Kitab-ı Mukaddes yorumu da yine “Sayılar
Kitabı”nda geçen Musa ile kız kardeşi Meryem arasında yaşanan olaya (Kutsal
Kitap, 2012, 179) dairdir.
“Meryem, Kûşlu bir kadınla evlenmesinden dolayı Musa’yı yermiş;
bundan dolayı Tanrı tarafından cezalandırılarak deri hastalığına
yakalanmıştır. Origen, kutsal metnin yazarının anlattığı bu olayın tarihsel
olarak anlatıldığı şekliyle gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerektiğini
belirtmektedir. Fakat ona göre ahlakî anlamda deri hastalığı bir kişinin kardeşi
aleyhinde konuşmasına Tanrı’nın duyduğu kızgınlığın ve kardeşlik
müessesine karşı işlenen suçlara yönelik nefretini dile getirmektedir. Metnin
manevî anlamı ise Yahudilerin Musa’ya karşı gelerek onu iyi bir şekilde
dinlemedikleri için İsa Mesih’in gelişi ile ilgili söylediklerini anlamamışlardır.”
(Şahin, 2018, 83).
Origen’in yukarıdaki metinler esas alınarak yorumsal anlamda nasıl bir
yaklaşım sergilediğine dair şöyle bir genel değerlendirmede bulunulabilir:
Metinler, Origen’e göre yorum anlayışının üç katmanına da sahiptirler. İlk
metinde geçen “çadır ve ev”, ikinci metinde geçen “deri hastalığı”, Origen’in
yorumlayıp anlamsal tabakalara indirgediği sözcüklerdir. Buna göre Yakub’a
ait “çadır” ve İsrail’e ait “evler” ile Musa’nın kardeşi Meryem’in yakalandığı
“deri hastalığı”, tarihte varlığı mümkün durumlardır. Zaten Origen’in bakış
açısına göre herhangi bir hadisenin tarihte zuhur etmesi ona literal yani zahirî
bir mana katar. Dolayısıyla “çadır ve ev”in insanların ikamet ettikleri bir yer,
“deri hastalığı”nın ise ciltte görülen bir hastalık şeklinde ilk etapta gerçek
anlamlarıyla anlaşılması gerekmektedir. Sözcüklerin ikinci katmanı olan
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
32
ahlakî yorum açısından ise “ev” mükemmellik, “çadır” mükemmelliğe giden
yoldaki aşamalı bilgi artışı, “deri hastalığı” ise kardeşi aleyhinde konuşan
birine kızan Tanrı’nın verdiği cezayı simgelemektedir. Ahlakî yorumlamanın
esas temelini genellikle etik ilkeler oluşturur. Bu sayede kutsal kitabın ahlakî
yorumunu okuyan insanların da bu ilkeleri hayatlarına uyarlamaları beklenir.
Manevî ya da mistik yoruma göre ise “çadırlar” peygamberlerin ve seçkin
kişilerin ruhlarını temsil etmektedir. İkinci metinde sözcükten ziyade metnin
tamamına ait manevî mesaj aktarılmış ve Yahudilerin Musa’yı dinlemedikleri
için Mesih’in gelişi ile ilgili söylediklerini anlamadıkları şeklinde bir yorum
yapılmıştır.
Birer izah ve yorumlama faaliyeti olan teolojik hermenötik ve şerh,
daha önce de ifade edildiği gibi sözcüklerin açıklanma ve yorumlanmasında
özellikle teknik açıdan benzer yaklaşımlar sergiler. Bu iki izah metodunun çok
katmanlı sözcükler üzerinden anlam çözümlemesi yaparken kullandıkları
temel enstrüman benzetmedir. Teolojik hermenötik, bu işlemi alegori olarak
adlandırırken, şerh ise mecaz, teşbih ve istiare gibi edebî sanatlarla ifade
etmektedir.10 Ancak şunu belirtmek gerekir ki teolojik hermenötikte metni
yorumlamak için kullanılan alegorinin Mesnevî şerhlerindeki karşılığı mecaz
ve teşbihtir. “Bir şeyi söylerken başka bir şey kastetmek” anlamındaki alegori
ile mecaz, sembol ve istiare arasında bir ortaklık olduğunu bilmekle beraber
alegoriyi bir anlatım tekniği ve türü olması sebebiyle diğerlerinden ayırmak
gerekir (Yılmaz, 2019, 224). Çünkü alegori, yapıtın tamamı ile ilgilenirken
mecaz, istiare ve teşbih gibi benzetme ögesine dayalı edebî sanatlar, genellikle
sözcükler üzerinde durur. Mecaz, alegorinin bir parçası olabilir, ancak sonuç
olarak ilki kelimeyle ilgiliyken diğerinin tüm metni ilgilendirme özelliğine
sahip olması gibi hususlarda birbirlerinden ayrılırlar (Açıl, 2013, 93-97).
Alegori kelimesi Türkçede genellikle mecaz ile karşılansa da Greklerin yanı
sıra Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitap yorumcuları bu kelimeyi mecaza ek
olarak batınî anlamı da içine alacak şekilde kullanmışlardır (Tarakçı, 2010,
184).
Mesnevî’nin ilk iki beyti üzerine farklı yüzyıllarda yapılmış bu beş şerhe
bakıldığı zaman, şarihlerin özellikle bazı sözcükleri kavramsal açıdan lügat
anlamlarının dışına çıkararak onlara ıstılahî (tasavvuf-din) bir hüviyet
kazandırdıkları görülür. Her şarihin sözcüklere verdiği batınî anlamın hareket
noktasını tasavvuf oluşturmaktadır. Şarihlerin kimi zaman gerçek kimi zaman
da mecaz anlamda kullandıkları bu söz ve ifadeler, teolojik hemenötiğin11 hem
literal hem de alegorik yorumlama anlayışına benzer bir nitelik taşımaktadır.
Mesnevî şarihleri, şerhlerinde herkesçe anlaşılan anlama zahirî, görünenin
dışında ikinci hatta üçüncü anlama da batınî anlam demişlerdir. Bu iki mana
çözümleme metodunu eşleştirdiğimizde teknik olarak zahirî anlamı literal,
batınî anlamı ise alegorik yorumun ahlakî ve manevî (mistik) yorumlama
Murad Molla, şerhinde “ney”in insân-ı kâmile benzetildiği hususunda bilgi verirken bir
noktadan sonra istiarenin unsurlarından olan müşebbeh ve müşebbehün-bih ile ilgili bilgi
vermeye başlar.
11 Origen’in tarif ettiği yorumlama tarzının ilk katmanı olan literal anlamla tarihsel gerçeklik,
ahlakî anlamla etik kurallar, manevî anlamla din (Hıristiyanlık) kastedilir.
10
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
33
anlayışları kapsamaktadır. Şimdi teolojik hermenötik ile Mesnevî şerhlerinin
metni, sözcük ve cümle düzeyinde yorumlarken takındıkları ortak tavrı
örnekler üzerinden açıklamaya çalışalım.
Origen’in kutsal metinlerin yorumlanmasına dair uyguladığı ilk metot
Pavlus ve Philo’nun beden, kendisinin ise gerçek veya tarihsel anlam dediği
literal anlamdır. Literal yorum, metinde görünen açık anlamı ve tarihsel olarak
ifade ettiği manayı esas almak suretiyle yapılan yorumu ifade etmektedir
(Şahin, 2018, 73). İlahî bilgilerin saklandığı kaba ve cilasız kaplar olarak tarif
edilen literal anlam, kutsal kitabın bedeni olarak görülür. Origen’e göre zahirî
yoruma işaret eden literal anlam, kutsal kitabın her metninde olmayabilir.
Ancak şunu unutmamak gerekir ki Origen’in literal yaklaşımının temelinde
geçmişte yaşanmış olma şartı yani tarihsel gerçeklik yatmaktadır. Özellikle
Tevrat’ın bazı bölümlerinde geçen “Başlangıçta Tanrı’nın yeri ve göğü
yaratması12, Süleyman’ın mabedini inşa etmesi13 veya İbrahim’in Hevron’da
bir mağaraya gömülmesi14” hadiseleri tarihte gerçekleştikleri için literal
nitelik taşırlar. Origen’e göre kutsal metinlerin bir kısmı literal anlam
taşımasına rağmen tamamı manevî anlam taşır (Origen, 1994, 260).
Yorumlama metodunu anlaşılması güç metinler için kullanan Origen, herkes
tarafından rahatça anlaşılan yani literal mana düzeyinde bulunan metinleri
açıklama ihtiyacı hissetmez. Origen’in yorumlama tekniğinde yer alan üçlü
katmandan ilki olan literal anlam, sıradan insanlar içindir.15
Mesnevî şerhlerinin içeriklerine bakıldığında şarihlerin her ne kadar
Origen gibi zahirî ifadelerin açıklanmasına lüzum olmadığı ile ilgili bir ifadeye
rastlanmasa da yaptıkları uygulamaların buna dönük olduğu söylenebilir.
Nitekim başta Şem’î olmak üzere şarihlerin kimi beyitleri şerh etmeden sadece
tercüme ettikleri görülür. Bu yaklaşım bir anlamda o beytin zahirî anlamla
sınırlandırıldığını ve batınî bir izaha ihtiyaç duyulmadığı için şerh edilmediğini
akla getirmektedir. Şarihlerin şerhlerinde zahirî anlamı ifade etme tarzları
genellikle iki şekildedir. Bunlardan ilki sözcüğün lügat anlamı, ikincisi ise halk
arasında yaygın olarak bilinen şekline yapılan atıftır. Bursevî ve Murad Molla,
“ney” hakkında bilgi verirken lügatteki anlamına binaen “Ney kamış ve
mizmâr-ı ma’rûfdur” (Güleç, 2002, 20) “Ney lügatte kamışa dirler.” (Öksüz,
2008, 102) şeklinde zahirî açıklamalar yaparlar. Avni Konuk ise “ney”in
beyitteki zahirî anlam sınırlarını biraz daha genişletir ve ”Ney ta’bîriyle zâhirî
neye de işâret buyrulmak câizdir. Zîrâ “ney”in sesi her sazın sesinden daha
muhrik olup dinleyenlerin kalplerine rikkat verir ve ehl-i aşkı vecde getirir.”
(Konuk, 2011, 71) demektedir. İlk beytin faili olan “ney” dışında ikinci beyitte
Yaratılış,1:1
Tekvin, 25:9
14 Tarihler, 2:5
15 Origen, kutsal kitabın anlaşılma sürecini tarif ederken muhatapları belirli bir sınıflandırmaya
tabi tutar. Kitab-ı Mukaddes’in bedeni hükmündeki birincil anlam sıradan insanları, eğitmek
içindir. Kitab-ı Mukaddes’in ruhu, daha ileri seviyedekilere; gelecekte olacak güzel şeylerin
habercisi olan canı da mükemmelliğe erişmiş olanlara hitap eder (Origen, 1994, 306).
12
13
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
34
geçen “merd u zen” sözcük grubunun zahirî anlamı Şem’î tarafından verilir.
Şem’î’ye göre “Merd u zenden halk olmak rûşendür” (Dağlar, 2009, 219).
Beyitlerde geçen zahirî sözcüklerin anlam aktarımındaki temel
belirleyicisi, hedef kitlenin sözcüklere dair malumatıdır. Diğer taraftan
sözcüklerin kastettiği ilk anlam olması ve herkes tarafından aynı şekilde
anlaşılması sebebiyle şarihlerin zahirî anlam dedikleri bu ifadelerin teolojik
hermenötikteki karşılığı literal ya da lafzî manadır. Çünkü her iki izah
unsurunun manasal düzeyde bu tarz ifadelere yükledikleri esas misyon, akla
gelen ilk anlamlarıdır. Öte yandan teolojik hermenötiğin bir kolu olan literal
anlam, çıkış noktasını tarihsel gerçekliğe dayandırırken Mesnevî şarihleri bunu
lügat veya halk arasında bilinen genel manayla ifade ederler.
Origen’in kutsal metinlerin izahına dayalı yorumsal anlayışının ikinci
katmanını ahlakî anlam oluşturmaktadır. Alegorik yorumlamanın bir kolu olan
ahlakî anlam, aslında temelleri antik Yunan düşünce tarihinde zuhur etmiş
olan Pagan kutsal metinleri ile Homeros’a ait sözlerin gençleri ve yetişkinleri
yetiştirme gayesi güden pedagojik anlayışa dayanır. Bu anlayışın en önemli
temsilcisi kendini eserleriyle toplumu eğitmeye adamış olan Homeros’tur.
Homeros’u sadece edebiyatçı olarak görmek mümkün değildi, ona göre edebî
eğitim kendi içinde bir amaç değil araçtı, amaç da halkı eğitmekti (Blackman,
1956, 77). Alegorik yorumlamayı Stoacılar ve Philo’dan alan Origen de kutsal
kitabın şekillendirdiği ahlakî değerleri yorumlarında sık sık kullandı. Manevî
gelişimin bu basamağında bireyin ruhu, onu hedefine ulaşmaktan alıkoyan
geçici arzulara ve duygulara meylinin yanı sıra kendisinin gerçek İlahî tabiatını
da fark eder (Şahin, 2018, 80). Benzetme ögesine dayanan bu yorumsal
anlayışın Origen’e göre hedef kitlesi daha ileri seviyedeki insanlardır. Ahlakî
anlam, Origen’in yorumlamalarında “hikmet” kavramıyla ilintili olarak “akıl,
nefsin terbiyesi, adalet, bilginin değeri, dedikodunun zararı” gibi bireyi ve
toplumsal hayatı düzenleyen etik değerler üzerine kuruludur. Mesnevî’nin hem
kendisi hem de onu şerh eden şarihlerin ortak amaçlarından birisi de
okuyucuyu din ve tasavvuf eksenli bir nasihatler silsilesinden hareketle doğru
yola iletmektir. Çünkü Mevlânâ’nın Mesnevî’de özellikle temsili hikâyeler
yoluyla aktarmaya çalıştığı iki mesajdan biri tasavvuf sistematiğinin öğeleri
ikincisi ise yine dinin şekillendirdiği ahlakî değerlerin aktarımıdır.
Mesnevî şerhlerinde şarihler, özellikle ikinci beyitteki “merd u zen”
sözcük grubundan hareketle din ve tasavvufun en önemli iki konusu olan akıl
ve nefs ile ilgili yorumlar yapmışlardır. İslam inancında insan; ruh, kalp, akıl,
nefs, beden, duygu, güdüler vs. unsurlardan müteşekkil bir varlık olarak ele
alınır. Nefis, genellikle insanın süfli ve kötülüğe yatkın yönünü; ruh, kalp ve akıl
ise ulvî tarafını oluşturur (Beken, 2022, 23). Mutasavvıflar da varlığın
sınırlarını idrak hususu dışında aklı iyi, nefsi ise kötü olarak nitelendirirler.
Yani bir anlamda insanın hayatında başına gelebilecek müspet durumların
müsebbibi akıl, menfî durumlara sebep olan da nefistir. İnsanoğlunun bu iki
unsura olan tabiiyeti aynı zamanda toplum içerisindeki ahlakî vasıflarına da
yön verir. İlk şarihlerden olan Şem’î “Merdden murâd akıl ve zenden murâd
nefs olmak ihtimâldür.” (Dağlar, 2009, 219) derken Ankaravî, Şem’î’nin bu
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
35
yorumunun doğruluğunu Mevlânâ’nın bu minvalde yazılmış bir şiirinden alıntı
yaparak ispat etmeye çalışır: “Akla düşen bu erkek ve kadın hikâyesini nefsinle
aklının bir misali olarak bil. Bu kadın ve erkek nefisle akıldır. İyi olana da kötü
olana da mutlaka gereklidir.” (Tanyıldız, 2010, 213). Avni Konuk ise “merd u
zen” ifadelerini biraz daha somutlaştırmak amacıyla onlara çeşitli sıfatlar
atfedip kişilere indirger. Tabi erkek ârif ve kâmil kişileri, kadın ise hazlarına
yenilmiş enaniyet sahibi kişileri simgeler.16 “Erkekten murâd hazz-ı
nefsânîsine mağlûb olmayan ârif ve kâmil şahıslar ve kadından murâd dahı
nefsânî hazlarıyla ve enâniyeti ile meşgûl nâkıs ve câhil şahıslardır.” (Konuk,
2011, 73). Neticede şarihler, merd ve zen sözcükleri üzerinden toplumsal
hayatın etik anlayışını şekillendiren akıl ve nefse dair bilgiler vermektedir.
Diğer taraftan Origen ve Mesnevî şarihleri, ahlakî anlamı aktarmak hususunda
sözcük temelli bir anlayış benimsemişlerdir.
Manevî ya da diğer ismiyle mistik anlam, Origen’in yorumsal
katmanının üçüncü tabakasında bulunmaktadır. Manevî anlam da ahlakî
anlam gibi benzetme üzerinden aktarılır ve Origen’in ifadesiyle manevî
anlamın hedefi mükemmelliğe erişmiş insanlardır. Origen’e göre kutsal
metinlerin bir kısmında literal ve ahlakî anlam bulunmasına rağmen
tamamında manevî anlam vardır. İlahî metinlerin tamamında sıradan
okuyucuların anlayamayacağı gerçek sözcükler üzerinden gizlenen bir anlam
mevcuttur. Blackman’a göre bu gizli anlamlar, daha yetenekli araştırmacıları
sınav işkencesine alıştırmak için bazı yerlerde anlatıya kasıtlı olarak zorluklar
hatta imkânsızlıklar eklenmiştir; çünkü yalnızca Tanrı’ya layık bir zihin bu
gizemlere nüfuz edebilir (Blackman, 1956, 98). Bedensel ya da literal anlam,
insanı hedefe sadece kısmen götürür, ruh anlamı ise onu yüce gerçeğin
hedefine vardırır (Blackman, 1956, 96). Origen’in manevî anlamının temelinde
Hz. İsa, Hıristiyanlık ve kilise vardır. Yani yorum yapılan her sözcük ya da
hadisenin kastettiği temel anlam İsa, Hıristiyanlık ve kiliseye dayandırılır.
Görüldüğü üzere Origen’in manevî anlama dair yorumlamalarının ana
argümanı Hıristiyanlık dinidir. Mesnevî şarihlerinin de Mesnevî’nin ilk iki
beytini şerh ettikleri zaman birçok sözcük ve sözcük grubuna tasavvufî ve dinî
anlamlar yükledikleri gözden kaçmaz. Dinî ve kültürel manada birbirinden
farklı bu iki izah ve yorumlama anlayışının en belirgin benzerliği organik bağ
kurdukları metinleri bir şekilde (sözcük, cümle ya da hadise ekseninde) kendi
inanç esaslarıyla ilişkilendirme gayretidir. Bu girişim teolojik hermenötikte
manevî anlam, Mesnevî şerhlerinde ise batınî anlam şeklinde vücut bulmuştur.
Mesnevî şarihleri Origen’in manevî anlam olarak nitelediği, yani yorumlanan
metnin bir şekilde çeşitli ögeler üzerinden inanılan değerlerle ilintilendiği
batınî yorumlamayı şerhlerinde sıkça kullanmışlardır. Teolojik hermenötiğin
Mesnevî şarihlerinin akıl ve nefs yani iyi ve kötü kavramlarını erkek ve kadın kimlikleri
üzerinden vermelerine Origen’in yorumlarında da rastlanır. Origen sık sık erkeğin insan
yaşamındaki yüksek unsuru, Tanrı’nın bilgisine erişebilen insanı ya da ruhu, kadının ise aşağı
unsuru temsil ettiğinin kutsal kitap yorumun genel bir ilkesi olduğunu iddia eder (Wiles, 2008,
477). Hatta Lut, Lut’un karısı ve kızlarına dair hadiseyi ahlakî açıdan yorumlarken Lut’un karısına
beden (nefs), Lut’a ise akıl anlamlarını yüklemektedir.
16
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
36
anagojik, Avni Konuk’un ise yüksek mana olarak tarif ettiği bu dinî-tasavvufî
anlamın en çok işlendiği sözcükler “ney, neyistân ve nâl”dir.
Mesnevî şarihlerinden Şem’î’ye göre “ney”den kastedilen mürşid-i
kâmildir. Ney’e dair izahını kısa tutan Şem’î, durumu tek cümleyle geçiştirir.
Ney’in dinî ve tasavvufî perspektiften sahip olduğu manalara dair en geniş
dökümü Ankaravî yapmaktadır. Ankaravî’ye göre “ney”, sırasıyla dinî ve
tasavvufî kişilik olarak Hazreti Peygamber, sûfî-i sâfî, mürşid-i âlî, mürşid-i
kâmilin vücudu, evliyâ-yı Hudâ, ayân ü ervâh” anlamlarını taşımaktadır.
“Ney”in insân-ı kâmile olan tek yönlü benzerliğiyle yetinmeyen açıklamasına
Ankaravî, bir de lafzî, zahirî ve zatî benzerlikleri de açıklar.
“Zîrâ neyün insân-ı kâmile sûreten ve lafzen ve zâten münâsebet-i
tâmme ve müşâbehet-i ‘âmmesi vardur. Sûreten olan müşâbehet sufret-i sîmâ
ve şerh-i sînedür ki ‘uşşâk-ı İlâhî’nün reng-i bîrûnları ve hâl-i derûnları bu
gûnedür. ...Lafzen münâsebet oldur ki ehl-i Fürs ney kelimesini ekser-i
mevâzi’ada nefy manâsına isti’mâl iderler. Zâten olan mümâselet oldur ki
nitekim nâyun derûnı gıll u gışdan hâlî ve onda olan nagamat ü elhâna bâ’is ü
bâdî olan nâydur.” (Tanyıldız, 2010, 204).
Bursevî de “ney”den kastın vücûd-ı insân olduğunu belirterek Şem’î
gibi açıklamasını kısa tutar. Murad Molla, “ney”i kendisinden önceki şarihler
gibi mürşid-i kâmile benzetmekle beraber anlam ilgisi münasebetiyle “ney”in
sesine makamını veren “neyzen17”e de yer verir. Tabi “ney”de olduğu gibi
“neyzen”e de tasavvufî bir anlam yüklemeyi ihmal etmez.
“Ve yine neyden zâhir olan sadâ neyzenin nefesindendür ve nây bir
vechle nây-zene muhâlefet itmez. İnsân-ı kâmilden zâhir olan sadâ dahı Hakk
Te’alâ Hazretleri’nin (hadis-i şerîfte ifade edildiği gibi) “Allah Te’alâ kullarının
lisanı üzere buyurur” ve hem Cenâb-ı Hakk’a teslîm olmuşdur, ne emr iderse
anı işler.” (Öksüz, 2008, 102).
Ankaravî’den sonra “ney”e tasavvuf kaynaklı farklı bir bakış açısı
getiren ikinci şarih Avni Konuk’tur. Buna göre insan ruhunun menbaı olan
kamışlıktan çıkan “ney”i, insân-ı kâmil ve insân-ı nâkıs şeklinde iki gruba
ayırmak mümkündür. İnsân-ı kâmil Allah’ın nazarına malik, güzel ses çıkaran
salih bir ney, insân-ı nakıs ise henüz tesviye edilmediği için kötü sesler çıkaran
bir neydir ve ney-i nâkısa bir üstat tarafından tesviye edilirse bu, güzel seda
çıkarmasına vesile olur (Konuk, 2011, 73). Şarihin ney-üstat-tesviye
sözcüklerinin tasavvuf düşüncesindeki karşılığı mürit-mürşit-tarikat şeklinde
anlaşılabilir.
Şarihlerin
tasavvufla
ilişkilendirerek
benzetme
üzerinden
anlamlandırdıkları diğer bir sözcük ise ikinci beyitte geçen “neyistân”dır.
Şarihlerin çoğu “neyistân”ı İbn Arabî’nin vahdet-i vücûd anlayışına dayalı
merâtib-i vücûda göre izah ederler. “Neyistân” Şem’î’ye göre vücudun ilk dört
“Neyzen” ifadesini esasen şerhinde kullanan ilk şarih İsmail Rusûhî’dir. Ancak Rusûhî, Molla
Murad gibi sözcüğün “ney” ile olan münasebetini detaylı bir şekilde aktarmaz. “Her elhân ü
nagamat ki nâya nisbet olınur nâyînündür.” (Tanyıldız, 2010, 204).
17
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
37
mertebesi, Ankaravî ve Bursevî’ye göre ise mertebe-i ehâdiyettir. Murad Molla
ise “neyistân”ı cismaniyyet âlemi olarak tarif etmektedir. Şarihlerin tasavvufî
mana itibarıyla üzerinde durdukları son sözcük ise “nâl”dir. Şem’î ve
Ankaravî’ye göre “ney”in feryadı vatan-ı aslisi olan âlem-i ehâdiyyetten kopup
âlem-i insâniyyete gelmesi sebebiyledir. Bursevî, her iki şarihin bu görüşlerini
kabul etmekle beraber kopan feryattan kadın ve erkeğin ağladığını ekler. “Nâl”
fiiline en farklı anlamı Avni Konuk yükler. Konuk’a göre “nâle” insân-ı kâmilin
arif ve cahil insanların huzurunda sarf ettiği gerçek ve hikmetli sözlerdir.
“Nâle”den murâd insân-ı kâmilin, ârif ve câhil insânlar önünde beyân
buyurduğu hakâyık ve maârife dâir olan sözleridir.” (Konuk, 2011, 73).
Origen’in kutsal metinleri yorumlarken esas aldığı diğer bir yaklaşım
tarzı ise kutsal kitabı yine kutsal kitap metinleriyle açıklamaktır. Matta Üzerine
Yorumlar adlı bölümde bunun sebebini I. Korintliler18’de geçen “Tanrı’nın
lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, ruhun öğrettiği sözlerle
bildiririz.” (Origen, 1994, 310) şeklindeki ifadeye dayandırmaktadır. Âmil
Çelebioğlu’nun Mesnevî’yi daha iyi anlayabilmek adına bu minvalde yaptığı
benzer açıklamalar dikkate değerdir. “...bütünüyle sistemli, mukayeseli bir
şekilde ve birinci planda kendi eserleri ile şerh edilebildiği takdirde
Mevlânâ’nın daha iyi daha doğru anlaşılabileceğini ve aynı zamanda eski
şarihlerin isabet derecesinin daha iyi belirlenebileceğini söylemek
mümkündür.”(Çelebioğlu, 1985, 22). Mesnevî şarihleri arasında başta Avni
Konuk olmak üzere birçok şarih Mesnevî’yi şerh ederken izahlarını daha somut
bir zemine oturtabilmek için birçok kez Mevlânâ’nın kendi eserlerine
müracaat etmiştir. Hatta Avni Konuk, şerhinde kimi beyitlerin daha iyi
anlaşılması adına Mesnevî’nin farklı ciltlerinde bulunan beyitlerine atıfta
bulunmuştur. Tabi Origen’in müracaat edilmesini tavsiye ettiği kitap Tanrı
kelamı, Mesnevî ise müellifi belli olan bir yapıttır. Ancak burada kastetmeye
çalışılan erek metnin yine metnin kendisi ile açıklanma yöntemidir.
Origen’in lafzî ve alegorik yorumlamalarının yanı sıra kutsal bir metnin
çözümlemesine dair başka öngörüleri de mevcuttur. Buna göre Kitab-ı
Mukaddes, Tanrı kelamı olduğu için herhangi bir yanlışlığın olması söz konusu
değildir. Bu yüzden zahirî düzeyde çelişkili gibi görünen ifadelerin daha iyi ve
doğru anlaşılabilmesi için alegorik düzeyde yorumlanarak gizli anlamlarının
ortaya çıkarılması gerekmektedir. Kutsal metinleri yorumlama sürecinde
hermenötün kabiliyeti, dinsel bilgilere olan vukufiyeti ve yoğun çalışma
disiplini elde edilen neticenin kalitesini belirleyen ana etmenlerdir. Ancak
Origen’e göre yorumsal faaliyetin olmazsa olmaz faktörlerinden biri de
Tanrı’ya çalışmaları sırasında rehberlik etmesi için dua etmektir. Yani Kitab-ı
Mukaddes’i yorumlamaya çalışan kişi, dua edip Tanrı’dan kendisine doğru
yolu göstermesini dilemeli ve tüm gayretiyle doğruya ulaşmaya çalışmalıdır
(Tarakçı, 2010, 198). Mesnevî şarihlerinden Ankaravî ve Bursevî de Mesnevî’yi
şerh etmek için şarihin sahip olduğu bilginin yeterli olmadığına dair görüş
belirtirler. Bursevî, Mesnevî’yi şerh etmek için aklî ilimlerin yeterli olmadığını
savunarak ilham ve sezgiyle beraber ledünnî ilimlere sahip olmayı, mükemmel
18
I. Korintliler.2:13
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
38
bir şerh için ön şart sayar (Güleç, 2002, 141). Ankaravî ise eserinin sebeb-i
telifini izah ederken mana âleminin efendisi olan Mevlânâ’nın sözlerine uygun
bir şerh yazamayacağı endişesi taşır. Ancak dostlarının ısrarlı ricalarına
rağmen bir müddet imtinâ eden şarih; nihâyet halkın dilleri Hakk’ın
kalemleridir diyerek Mevlânâ’nın rûh-ı şerifleri ve kalb-i latîfleri tarafına tam
bir teveccühle kalben yönelip yardım diler (Tanyıldız, 2010, 56-57).
Sonuç ve Değerlendirme
Tarihin birçok döneminde insanoğlunun evrensel düzeyde
gerçekleştirmeye çalıştığı en önemli faaliyetlerden birisi de kendi inanç
değerlerine hitap eden kutsal metinleri anlamlandırma çabasıdır. Kutsal
metinlerde bulunan mevcut sözcüklerin barındırdıkları anlamlar dışında,
ikinci hatta üçüncü düzeyde anlamlar taşıdıklarına dair inanç, metnin anlam
dünyasına ait perdeyi yorumlamaya açmıştır. Hıristiyan inancında teolojik
hermenötik, İslam inancında ise şerh, insanların hayatlarını dizayn ettiklerine
inandıkları metinleri açıklama ve yorumlama ihtiyacından hâsıl olmuştur. Bu,
her iki anlamlandırma ve izah etme sürecinin ortak gayesi esas aldıkları
metinlerin kastettikleri mananın dışında farklı anlamlarının da olduğu
anlayışına dayanır. Teolojik hermenötik, metne nüfuz edip sözcük ve cümle
düzeyinde bir çözümleme yapmak amacıyla kaynağını Yunan mitolojisi ve
felsefesinden alan metotlar kullanmıştır. Buna göre herkes tarafından rahatça
anlaşılabilen sözcüğün ilk anlamına literal, temelini etik ilkelerden alan ve
sözcüğün ikinci katmanını oluşturan anlama ahlakî, sözcüğün Mesih, kilise ve
Hıristiyan inancı ile kurulan bağlantısına da manevî anlam denmiştir.
Origen’in sistematik hale getirdiği bu yorum anlayışına göre kutsal bir metinde
tek bir anlam olabileceği gibi üç anlamın tamamından da bahsedilebilir.
Kur’ân’ın işarî tefsiri niteliğindeki Mesnevî de sembolik bir dil kullanılarak
yazıldığı için birçok kez şerhler yazılarak izah edilmeye çalışılmıştır.
Mesnevî’nin özellikle tasavvuf düşüncesine ait dünya görüşünü remizler
üzerinden aktarmaya çalışması, şarihlerin de hermenötler gibi mana
çözümüne yönelik çok yönlü bir perspektif geliştirmelerini sağlamıştır.
Teolojik hermenötikte literal anlamın Mesnevî şerhlerindeki karşılığı zahirî
anlam; ahlakî anlamın karşılığı ise batınî anlam olmuştur. Her iki anlayış da
metin çözümlemesi yaparken genellikle önce sözcüklerin anlam katmanlarını
vermiş; akabinde ise gizli anlamlardan cümle düzeyinde nasıl bir sonuç
çıkarılacağına dair görüşler öne sürmüşlerdir.
Literal ve alegorik mana itibarıyla Mesnevî şarihlerinin zahirî ve batınî
düzeyde aralarında anlam bağlantısı kurarak en çok işledikleri sözcüklerin
başında “ney, neyistân ve merd u zen” gelmektedir. Şarihlerin ortak kanaatine
göre “ney”in literal yani zahirî bakımdan kastettiği iki mana söz konusudur.
Bunlardan ilki ham yani henüz işlenmemiş hali olan kamış ve işlendikten sonra
dönüştüğü musikî aleti ya da şarihlerin deyimiyle “mizmâr”dır. Ney’in zahirî
düzeyde verilen bu her iki anlamı yine literal yorumlamada olduğu gibi herkes
tarafından anlaşılması mümkün ilk manasıdır. Şarihlerin zahirî bakımdan
izahına yer verdikleri diğer bir kelime grubu da “merd u zen”dir. Şem’î’ye göre
lügat manası kadın ve erkek olan bu kelime grubunun kastettiği mana tam
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
39
olarak “halk”tır. Diğer taraftan “merd u zen” sözcük grubuna dair şarihlerin
yaptıkları bir diğer yorumlama ise Origen’in ahlakî yorumlama şeklinde
adlandırdığı bir izah tarzı ile ilgilidir. Origen’e ait alegorik yorum anlayışının
bir alt kolu olan ve “hikmet” ifadesiyle adlandırılan ahlakî yorum, kutsal
kitabın izahı esnasında, ifadelerin dayandırıldığı anlam dünyasının ikinci
katmanını oluşturur. Ahlakî yoruma göre kutsal kitapta yer alan ifadelerin
önemli bir kısmı bireysel ve toplumsal hayatı düzenlemeye yönelik etik
değerler içerir. Mesnevî şarihleri de “merd u zen” sözcüklerini izah ederken
onları akıl ve nefs şeklinde nitelemiş ve bunlara dini ve tasavvufî misyonlar
yüklemişlerdir.
Origen’in teolojik hermenötik anlayışının üçüncü katmanı ise yüksek
mana şeklinde adlandırdığı ve alegorik yorumunun ikinci maddesini oluşturan
manevi yorumlamadır. Origen’in manevî anlamının temelinde Hz. İsa,
Hıristiyanlık ve kilise vardır. Yani yorum yapılan her sözcük ya da hadisenin
kastettiği temel anlam İsa, Hıristiyanlık ve kiliseye dayandırılır. Origen’e göre
kutsal metinlerin bir kısmında literal ve ahlakî yorumlama söz konusu olduğu
halde tamamında manevî anlam mevcuttur. Teolojik hermenötiğin manevî
yorumlama anlayışının temelini oluşturan kilise, Hz. İsa ve Hıristiyanlık gibi
mefhumların Mesnevî şerhlerindeki yerini İslam ve tasavvuf almaktadır.
Şarihlerin batınî yorumlama şeklinde tarif ettikleri bu yaklaşımın en çok
üzerinde durduğu sözcükler ise “ney, neyistân ve nâl”dir. Şarihlerin ortak
kanaatine göre “ney”den kastedilen tam olarak mürşid-i kâmildir. Bu mürşid-i
kâmil lügat anlamından da çıkarılacağı üzere insanları irşad eden yani İslamî
inanç esaslarına göre toplumu dizayn eden bir rehber görevi taşımaktadır.
Bundan dolayı da şarihler, Mevlana’nın mürşid-i kâmilden kastının kimi
zaman Hazreti Peygamber kimi zaman da din büyükleri olduklarını öne
sürmüşlerdir. Şarihlere göre “neyistân”, İbn Arabî’nin merâtib-i vücûd
anlayışına dayalı olarak teklik mertebesini oluştururken “nâl” ise asli
vatanından koparak cismanî âleme gelen “ney”in çıkardığı feryattır. Yine hem
teolojik hermenötik hem de şerh, metin çözümlemelerinde parça-bütün
anlayışına dayalı olarak metinleri cümle cümle ya da beyit beyit ele
almışlardır.
Kaynakça
Açıl, Berat. Klasik Türk Edebiyatında Alegori, İstanbul: Küre Yayınlar, 2013.
Andrews, G. Walter. Şiirin Sesi Toplumun Şarkısı, çev. Tansel Güney, İstanbul:
İletişim Yayınları, 2011.
Aristoteles. Poetika, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1987.
Beken, Ahmet. “Aklın Kemâl Yolculuğu: Hâris el-Muhâsibî’de (öl. 243/857) Akıl
Terbiyesi, Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 22/1, (2022), 20-42.
Birışık, Abdülhamit. “Tefsir”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 40/281290, İstanbul: TDV Yayınları, 2011.
Blackman, E. Cyril. Biblical Interpretation, London: Independent Press, 1956.
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
40
Ceyhan, Semih. “Mesnevi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 29/325334, İstanbul: TDV Yayınları, 2004.
Ceylan, Ömür. Tasavvufi Şiir Şerhleri, İstanbul: Kapı Yayınları. 2000.
Çelebioğlu, Âmil. “Muhtelif Şerhlere Göre Mesnevî’nin İlk Beytiyle İlgili
Düşünceler”. I. Mevlânâ Kongresi Tebliğler, 3-5 Mayıs 1985 Konya, 5-27,
Konya: Selçuk Üniversitesi Basımevi, 1986.
Çınarcı, M. Nuri, Botaliç, Melinda. “Türkçe Mesnevî Şerhlerinin Kaynakları”,
Social Sciences and Humanities Studies, 7/20, (2022), 45-68.
Dağlar, Abdülkadir. Şem’î Şem’ullâh. Şerh-i Mesnevî I. Cilt, Kayseri: Erciyes
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
2009.
Demirel, Şener. “Sembol, Sembolik Dil ve Bu Bağlamda Mesnevî’nin İlk 18
Beytindeki Sembolik Unsurlar”, Turkish Studies, 7/3, (2012), 915-947.
Eflâki, Ahmed. Âriflerin Menkıbeleri-II, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul: Hürriyet
Yayınları, 1973.
Feridüddin-i Attâr. Mantık al-tayr, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Ankara: MEB
Yayınları, 2011.
Gadamer, H. Georg. “Heremeneutik”, Hermeneutik Yorumbilgisi Üzerine Yazılar
ed. Doğan Özlem, 9-29, İstanbul: Ark Yayınları, 1995.
Grant, Robert, Tracy, David. A Short History of the Interpretation of the Bible,
Washington: Fortress Press, 1984.
Güleç, İsmail. İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Mesnevî, İstanbul: İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
2002.
Gündoğdu, Hakan. Gazali’nin Teolojik Hermenötiğine Yorumlayıcı Bir Bakış,
İslami Araştırmalar Dergisi, 3-4/3, (2000), 410-420.
İnam, Ahmet. “Hermenötik’in Anlam Dünyamızdaki Tekabülleri: Mana, Te’vil ve
Tefsir,” Kur’an ve Dil, Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu Bildiri Kitabı,
17-18 Mayıs 2001 Van, 81-92, Erzurum, Bakanlar Matbaası, 2001.
İzbudak, Veled. Mesnevî Tercümesi-I, Gözden Geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı,
Ankara: MEB Yayınları, 1995.
Jaspers, David. The Study of Literature and Religion: An Introduction, Studies in
Literature and Religion, Newyork: Macmillan Publication, 1989.
Jeanrond, Wernar, G. Teolojik Hermenötik, İstanbul: İz Yayıncılık, 2007.
Kâtip Çelebi. Keşfü'z-zünûn an esâmi'l-kütübî ve'l-fünûn, Nşr. Kilisli Muallim
Rıfat, Şerefettin Yaltkaya, İstanbul: Maarif Matbaası, 1941.
Kılıç, M. Erol. “İbnü’l-Arâbî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 20/493516, İstanbul: TDV Yayınları, 1999.
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636
MEHMET NURİ ÇINARCI – TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK
41
Konuk, A. Avni. Mesnevî-i Şerif Şerhi, Haz. Mustafa Tahralı, Selçuk Eraydın,
İstanbul: Selçuk Kitabevi Yayınları, 2011.
Kortantamer, Tunca. “Teori Zemininde Metin Şerhi Meselesi”, Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 8/1,
(1994), 1-10.
Kur’an-ı Kerim Meali, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2011.
Kutsal Kitap (Eski ve Yeni Antlaşma), İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2014.
Mevlana. Mesnevî-i Şerîf-I, Çev. Âmil Çelebioğlu, Ankara: MEB Yayınları, 2000.
Mevlana. Mesnevî-i Şerîf-VI, Çev. Veled İzbudak, Ankara: MEB Yayınları, 1988.
Okçu, Naci. Şeyh Gâlib Divanı, E-kitap: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
2017. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-78404/seyh-galib-divani. html
Origen. “Against Celsus”, Ante-Nicene Fathers ed. A. Roberts, J. Donaldson,
Massachusetts: Hendrickson Publishers, 1994.
Origen. “De Principiis”, Ante-Nicene Fathers ed. A. Roberts, J. Donaldson,
Massachusetts: Hendrickson Publishers, 1994.
Öksüz, Zehra. Hülasatü’ş-şürûh Adlı Mesnevî Şerhinin 1-107 Varaklarının
Günümüz Harflerine Aktarılması ve İncelenmesi, İstanbul: Fatih
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, 2008.
Özcan, Zeki. Teolojik Hermenötik, İstanbul: Alfa Yayınları, 2000.
Schimmell, Annemarie. Mystical Dimensions of Islam, North Carolina: Chapel Hill
University of North Carolina Press, 1975.
Şahin, Nadide. Origen (Hayatı, Eserleri ve Hıristiyan İlahiyatın Şekillenmesindeki
Rolü), Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2018.
Tanyıldız, Ahmet. İsmail Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî I. Cilt (Mecmû’atu’lletâyif ve Matmûratu’l-ma’ârif), Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2010.
Tanyıldız, Ahmet. Şem’î, Ankaravî ve Bursevî Şerhleri ve Mesnevî’nin İlk 18
Beytini Yorumlama Yöntemleri, Marife, 7/3, (2007), 123-146.
Tarakçı, Muhammet. Origen ve Alegorik Kitab-ı Mukaddes Yorumu, Uludağ
Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1/19, (2010), 183-213.
Toprak, Metin. Hermeneutik (Yorumbilgisi) ve Edebiyat, İstanbul: Dergâh
Yayınları, 2013.
Yılmaz, Kübra. Temsili-Alegorik Tartışmaları Bağlamında Bir Aşk Mesnevisi:
Şems ü Kamer, Bilimname, 39/3, (2019), 221-246.
Zimmermann, Jens. Hermeneutik, Kısa Bir Giriş, İstanbul: Say Yayınları, 2020.
tEMKIK
- Ϧикмeт -
حكمت
HİKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Yıl 10, SAYI 21, GÜZ 2024
ISSN: 2458 - 8636