Academia.eduAcademia.edu

Siyasal Partiler

2024, Siyaset Sosyolojisi

Çalışmada siyasal partilerin dünü, bugünü ve geleceği tartışılıyor.

Derleyen: AHMET BEKMEN Siyaset Sosyolojisi Şiyasallaşmanın Alanları, Ozneleri ve Aracları iletişim lletişim Yayınlan 3461 • Araştırma-lnceleme Dizisi 589 ISBN-13: 978-975-05-3716-5 © 2024 lletişim Yayıncılık A.Ş. / 1. BASIM 1. Baskı 2024, lstanbul EDITôR Aybars Yanık KAPAK Suat Aysu KAPAK FOTOCRAFI Maksut Uzun UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZELT! Nebiye Çavuş DIZIN Berkay Üzüm BASKI Ayhan Matbaası SERTlFIKA Nü. 44871 Mahmutbey Mahallesi, 2622. Sokak, No: 6/31 Bağcılar 34218 lstanbul Tel: 212.445 32 38 • Faks: 212.445 05 63 ClLT Güven Mücellit SERTtFIKA Nü. 45003 Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak, Güven lş Merkezi, No: 6, Bağcılar, lstanbul, Tel: 212.445 00 04 tletişim Yayınlan SERTiFiKA NO. 40387 Cumhuriyet Caddesi, No. 36, Daire 3, Seyhan Apartmanı, Harbiye Mahallesi, Elmadağ, Şişli 34 36 7 lstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr Derleyen AHMET BEKMEN Siyaset Sosyolojisi Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları Yazarlar ELÇİN AKTOPRAK • HATİCE SENA ARICIOĞLU • ŞENOL ARSLANTAŞ • TOYGAR SİNAN BAYKAN • AHMET BEKMEN • HASRET DİKİCİ BİLGİN • AKSU BORA • BARIŞ BÜYÜKOKUTAN • EMEK ÇAYLI • Y. DOĞAN ÇETlNKAYA• MUSTAFA GÖRKEM DOĞAN • FIRAT GENÇ• EMİR KURMUŞ• EYLEM ÖZDEMİR • BARIŞ ALP ÖZDEN • GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN• PINAR UYAN-SEMERCİ• BURCU ŞENTÜRK • ATEŞ USLU• SİNAN YILDIRMAZ -�,,,,., iletişim İÇ1NDEK1LER GiRIŞ.... ..................13 BiRiNCi KISIM Kuram ı,e Yaklaşımlar ........... 15 BiRiNCi BÖLÜM iKTiDAR: TEMEL KONULAR VE YAKLAŞIMLAR AHMET BEKMEN iktidarı kuramsallaştırmak o ONTOLOJiVE EPiSTEMOLOJİ. iktidar, toplum analizi ve siyaset.. Seçkincilik..... Çoğulculuk..... D POLİARŞİ Sınıftemelli yaklaşımlar ve Marksizm. Devlet...... ... Marksist yaklaşım Weberyen yaklaşım Meşruiyet ve hegemonya ... . . Max Weber: Meşruiyet. .. Antonio Cramsci: Hegemonya . ...... 17 .................18 . ·······················18 . ..... . ... ...........23 . ..... . .............23 ·· ·······················27 ................ ..... . ...........................28 ......................................30 ·····································36 . .......................... 37 ························39 ............ 42 . ......... ................ 43 47 o ÖRNEKVAKA: TÜRKİYE'DE SİYASAL İSLAM'IN SINIFSAL DAYANAKLAR! ...............52 iktidar ve özne . .. . Michel Foucault . . Sonuç ... . .. .....53 ...............54 . .. .. . ............. 62 iKiNCi BÖLÜM GÜNÜMÜZ TOPLUMLAR! İÇiN ELEŞTiREL DEĞERLENDiRMELER ..... . ······· ············65 EMİR KURMUŞ Hızlanma. .. Risk ..... ................................... 6 6 ··················70 □ÇOKLU-GÖREV ... ....... ...........72 Gözetim ... . Sonuç ·························································78 □8/G DATA..... ... ........... 82 ·········85 iKiNCi KISIM Siyasallaşmanın Alanları . . . . .........89 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAMUSAL ALAN VE KAMUSALLIKLAR GÜVEN GÜRKAN ÔZTAN ........... 91 ........ ....94 Sınıf, tarih ve kamusal alan Kamusal alan-özel alan ayrımı ve toplumsal cinsiyet. Kent, meUn ve kamusallık... □TAKSİM MEYDANI.. □HAUSSMANNVE PARİS... .. . ..... ..... ...... 97 .. . ....... ... .. . Fiziki kamusal alanın ötesi: Online (çevrimiçi) kamusal alan tartışmaları Bildiğimiz kamusal alanın sonu mu? .....101 . . .............. ...........102 .... 104 ....... 105 ... 109 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM VATANDAŞLIK PINAR UYAN-SEMERCİ Vatandaşlık tanım(lar)ı: Kimler vatandaş?.... □HAYMATLOS....... . o APARTHEID REJİMİ 115 ...116 ....117 .........118 Vatandaşlığın tarihsel gelişimi.. . . ......... ............... ........... . ............. ............. .......... ..... ............... .................119 o OSMANLl'DAN TÜRKİYECUMHURİYETl'NEVATANDAŞLIK TANIMLARI .... ....... 120 Birey mi toplum mu? ikifarklı vatandaşlık anlayışı... ......... 121 Tüm vatandaşlar eşit mi? Haklara eşit erişebilir mi?.... ............ .. 124 .........125 ...................... ...................... □GEORGE FLOYDVAKASI. . . ... ............... ............ ...... ... . ...... . .... . . .... .... 128 Çoklu krizler çağında vatandaşlığın sınırları.. □ KOZMOPOLİTANİZM ... ............................................................130 BEŞiNCi BÖLÜM MiLLiYETÇiLiK ········ · ··········· · · ........ ......................135 ..........136 .........138 Siyasal alanda milliyetçilik ve siyasal bir birim olarak ulus .... □ULUSUN EGEMENLİCİ ... . . .. . 139 ELÇiN AKTOPRAK □KURAMSAL TARTIŞMALAR...... . Kültüre l alanda milliye tçilik ve ulus inşa süreci... . .....142 .....142 Soy/kan bağı Tarih .. ·······················143 o SEÇİLMİŞ TRAVMA ... . . . ..... ..... . .....144 Dil... . ToprakfVatan ... . Din Toplumsal cinsiyet..... Semboller ve ritüeller .....145 ............. ................................ 146 .......... 146 . ... 148 149 Günde lik hayat, milliye tçilik ve ulus.... .............150 Milliye tçiliğin vazge çilme zi: Öte ki ............................ 153 ALTINCI BÖLÜM KÜLTÜR VE SiYASET BARIŞ BÜYÜKOKUTAN - HATİCE SENA ARıcıpcw . Toplum . es k :������;�;�, :,1!�;1�,tzı: ş ���-�:�.·�������� Siyasette kültür savaşları .. ... ................ 157 . .. :�!! 163 Toplumsal hareketler ve sivil toplumun kültür\girişimle ri ........... ............ . . ... . ......... .............. 166 ........... . ................................. 169 Kültürün iç gerilimleri ve dönüşümü o DREYFUS OLAY!, YAHUDİ DÜŞ MAN LiGi VE ADALET ARAYIŞI... ........ ......................170 Sonuç ........... ...... ..... ... .......................171 YEDiNCi BÖLÜM MEDYA VE SiYASAL KATiLiM EMEK ÇAYLI Kitle kültürü ve kültür e ndüstrisi... ide oloji ve me dya.. Çevrimiçi mecralar, politik katılım, me dya aktivizmi.... o METOO HAREKETİ.. . .. .. o POST-TRUTH Sonuç: Medya kozmopolisinde katılı m, te msil ve ötesi . .. ........175 . ........ ················ 177 ..182 ................ 188 . . . . ..... 191 193 .......................... 194 SEKiZiNCi BÖLÜM EDEBİYAT SINAN YILDIRMAZ... Ede biyattan önce : Se s, dil ve yazı.... Ede biyat ne dir?................... . o EDEBİYAT VE BiÇİM. Roman, milliye tçilik ve kurgu e de biyatı n ge lişimi.. o ROMAN VE GERÇEKLİK ...................... Ede bi kanonun oluşumu. Toplumsal sı nı flar ve e de biyat .. ... . o ROMAN VE TOPLUMSAL KİMLİK ... Toplumsal cinsiye t ve e de biyat. ..... .. . Bağlam me rke zli me tin analizi yönte mi.... ... ......... . ................201 .... .. ......201 · ···························································203 ..203 ..............205 ................................208 .. .. ... ... ........209 . .. .... ......2 1 1 . ... ........ 213 ················································215 .......218 ÜÇÜNCÜ KISIM Toplumsal Özneler ııe Siyaset ...................................225 DOKUZUNCU BÖLÜM DEMOKRASİ ATEŞ USLU - AHMET BEKMEN Eşitlik talepleri olarak demokrasiden temsili demokrasiye . . Demokrasiye karşı temsili rejim "Çoğunluğun tiranlığı" tartışmalarından genel oy hakkına dayalı seçimlere . .................. 227 ......228 ....228 ···· ········· ···········································229 .......230 o SÜFRAJİSTLER VE SÜFRAJETLER . . ....... ........ 231 Kitleler sahnede ... ....232 "Parti demokrasisi"nin zaferi .......232 Doğrudan demokrasi: Paris Komünü'nden konsey deneyimlerine ..................................234 Demokrasinin ilk krizi: Faşizme giden yol.... .. . .................................................. 237 ikinci Dünya Savaşı sonrası: Demokrasinin yeniden tesisi ........ .............. .......... ...... ....... ........239 Demokrasinin istikrarsız yaygınlaşması ............................................................ ................239 o 1965 ENDONEZYA.. . .. . . . . . . . . 240 .......241 Refah devleti ve demokrasi..... Demokrasinin ikinci krizi: Demokratik dalga ve refah devletinin sınırları ............... 243 Neoliberal düzen ve demokrasinin geri çekilişi ..............245 Demokrasinin üçüncü krizi: Popülizm ve sonrası. .... . ...... 249 o ÇARTİZM. . . ONUNCU BÖLÜM TOPLUMSAL HAREKETLER Y. DOĞAN ÇETİNKAYA Tanım ... Kapitalizm ve modern toplumsal hareketlerin ortaya çıkışı (1640-1850) ... ...............255 .............256 .........258 ..... ................................................. 262 ..263 Birinci devrimler çağı ve toplumsal hareketler.. o DEVRİMCİLER VE ÖRGÜTLERİ ...... ......265 ·············265 Toplumsal hareketler ve devrimler çağının zirvesi: 1848 ... o DEMOKRASİ VE TOPLUMSAL HAREKETLER . . . Kitle siyaseti ve toplumsal hareketlerin örgütlü evresi (1850-1968) ·············267 ......... 267 ..... . .... ...............268 o TOPLUMSAL HAREKETLER VE iŞÇİ SINIFI.... . Kitlesel örgütler: Sandık mücadelesi, grevler ve suikast ................................... ..............268 Paris Komunu ve özyönetimin yükselişi ..269 ···········270 ikinci devrimler çağı (1905-1922)... .. .. . ... ...... . ............... .. . .. ... 273 Kadınların toplumsal hareketi Antikolonyal mücadeleler ... ....274 ....... .... 275 1968 . .... ····· ··•··277 1968 sonrası çağdaş toplumsal hareketler o TOPLUMSAL HAREKETLERİN "YENİ"Sİ NEDEN YOKTUR? . . . ...... 277 Sermaye çağı ve işçi sınıjinın dönüşümü.... ON BiRiNCi BÖLÜM ÖRGÜTLÜ EMEK BARIŞ ALP ÖZDEN ···············.283 işçi sınıfı oluşumu ve siyasal yapılanma .... .. ............. ...........284 .............................. .....286 · ··· · ······287 □ ALMAN SOSYAL DEMOKRAT PARTİSİ □ KORPORATİZM ...................................... Örgütlü işçi sınıfı ve demokratik refah kapitalizmi .. ......288 Türlciye'de işçi sınıfı ve refah devletinin iizgün gelişimi. .. □ İTHAL İKAMECi SANAYiLEŞME................. Örgütlü emeğin krizi . . ...... 292 ...... . ...... ........295 ..... 296 ON iKiNCi BÖLÜM CiNSİYET REJİMi AKSU BORA ...... . . ....... ...... ................. ......... .... ............................ 307 Cinsiyet rejimi mi, ataerki mi?. . □ ATAERKiL PAZARLIK "Kişisel olan, politiktir". . □ KUIR NEDİR? ..... . . .. .. . ... .. . . . .. . ..j. . . Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık .... f □ CEDAW: KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILICIN ÖNLENMESi SÖZLEŞMESİ ..... .. Eşitlik ve adalet tartışması..... ..... Cinsiyet rejimi nasıl işler? .... . . . . .... ....... ............................308 ...... ··· ··· ········.309 ................309 . . ..... .......... 31 2 ....... .........314 ... .............314 ................ ..314 . · ······················································································..316 Cinsiyete dayalı işbiilümü... □ CAM TAVAN........... Cinsiyetçi ideoloji ve cinsel politika □ CİNSEL POLİTİKA.......... ....................... Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve lstanbul Sözleşmesi.. . □ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ... Sonuç .. .. ..........317 ················.31 8 . .......31 9 . ..... . .. ... ... ...........31 9 ........... 321 . .... . ...................322 ........323 ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TOPLUMSAL CiNSiYET BURCU ŞENTÜRK....... Toplumsal cinsiyet temelli toplumsal hareketler . . . Kadınlar eşitlik istiyor: Birinci dalga feminizm.... .. □ SENECA FALLS KONVANSiYONU.... . Özel olan politiktir: //cinci dalga feminizm. □ KÜRTAJ HAKKIN iN YASALLAŞMASI ... □ DEVRİMCİ MÜCADELEDE KADINLAR Kız lcardeşlilc (mi?): Üçüncü dalga feminizm.. . . Toplumsal cinsiyet ikiliğinin ötesi: LBGTI+ hareketleri . .. Demokrasi ve feminist eleştiri . . . . .... ..... ...........325 . .. . .........327 . ......327 ..... . ....................................328 ............................................. 329 ...............333 ........334 . .. .........335 .............338 . . . ....... ....................340 ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KiMLiK SİYASETLERi EYLEM ÖZDEMİR .................. Kimlik politikasının iki farklı dönemi... . ........ ................. . ................ ........ 345 .....346 Kimlik politikasının gelişiminde ilk diJnemeç: 19Go'lar. ... ... ............ .................................34 7 □ SİYAH FEMİNİSTLERVE KİMLİK POLİTİKASI.. . . Kimlik politikasının tarihinde ikinci diJnemeç: 199o'lar .. □GÖÇ POLİTİKALAR! VE KİMLİK . ... .... .... ... ... .....350 .........353 . . . . ....... . ......358 Kimlik politikasının günümüzdeki önemli bağlamları: .... 361 Kesişimsellik ve tanınma ... . .. .............. . . .............. . ..... ........................362 □ KESİŞİMSELLİK . . . Değerlendirme . ... ......... . ...... ...... ...... ............ ..... ........ ....36 6 ON BEŞiNCi BÖLÜM KENTSEL SiYASET FIRATGENÇ . . .. .............36 9 ........... 370 ........................................... 373 Neoliberal küreselleşme ve kentsel siyasetin ölçekleri.... . ... .................................................................. 375 Kentsel siyasetin öne çıkan temaları.... Kentsel ekonomiler ve yiJnetişim ... . .. . ....375 . .......... ......... .... . ........... ....... ........... ....................376 □ DAVID HARVEY. .. . ... . . .378 Eşitsizlikler, sosyal dışlanma ve kentsel ayrışma... .... ........ . . . .... . . . .... . . ... . ........ ..382 □ KENTSEL DÖNÜŞÜM Damgalama, güvenli/eştirme ve kimlikler .. ...................... . ....................... .384 .......38 7 □ SURİÇİ... . .. ......389 Kentsel siyasetin imkinları ve kent hakkı Kentte siyaset/kentsel siyaset . . DÖRDÜNCÜ KISIM Siyasetin Araçları ON ALTiNCi BÖLÜM SİYASAL PARTiLER ŞENOL ARSLANTAŞ ...... □ GIOVANNI SARTORI . . .. . Siyasi partilerin tarihsel oluşumu: Kötü ama gerekli mi? Siyasi partilerin toplumsal kökenleri ve işlevleri. BiJlünme yaklaşımı Siyasi partiler ve hegemonya. ...... ..........39 3 . ... ......39 5 ....... ...... . .39 6 ..... .........39 8 .... 400 400 ··············404 Devlet, sivil toplum ve partiler: Parti modellerinin evrimi ..... . ......407 Neoliberal çağda siyasi partiler: Krizler ve kurtuluş reçeteleri................ □ PARTi SİSTEMİ KURUMSALLAŞMASI □ HAREKET PARTiLERİ... .....412 414 .... .........416 ONYEDiNCi BÖLÜM SİYASAL LiDERLİK 421 TOYGAR SİNAN BAYKAN ... 422 Liderlik olgusu: Temel dinamikler ve ayrımlar... .. Modernliğin arifesinde seçkinlerin siyaseti ve şahsi liderlik ... ......... ...... ... ......................... .... 4 2 4 □ KONVANSİYONEL ŞAHISÇIL LİDERLİCİN İŞLEMSEL YÖNELİMİ: 426 "TAMMANY MAKİNESİ"ÖRNECI Modern sosyal bölünme siyaseti ve partilerin yükselişi bağlamı nda liderlik... ............................................................................................... 4 2 7 □ BATI AVRUPA'DA"TOPLUMSAL BÖLÜNME SİYASETl"NİN DOCUŞU: ULUSALVE ENDÜSTRİYEL DEVRİM SÜREÇLERİ... ..... ............. .............. ..... ...................42 7 Kitle partilerinde liderlik: "Oligarşinin tunç kanunu" ve sınırlanmış "şahsilik" 4 30 Siyasetin şahsileşmesi ve şahsi liderliğin (yeniden) yükselişi: Temel dinamikler ve nedenler.............................................................................. ./-- ........... .....................431 Şahsileşmiş liderliğin ve siyasetin temel nitelikleri............ ,,,, .................... .............................. .431 □ ŞAHISÇIL ULUSAL SİYASAL LİDERLİCİN FARKLI BiÇİMLERİVE "TEŞKİLATÇI" ŞAHISÇILLICIN GÜCÜ: TRUMP, UZANvs. . . .... ......433 ERDOCAN, MODİ... 4 34 Şahsileşmiş liderliği ve siyaseti yaratan koşullar ..... 434 Sosyalbölünme siyasetiningerilemesi ve kartel sistemlerinin yükselişi..... ........................... 4 35 Kitle iletişiminin değişimi Siyasetin uluslararası/aşması ve devlet idaresinin karmaşıklaşması.... . ....... ...... ............. 4 36 □ SİYASETİN ŞAHSİLEŞMESİNİ HAZIRLAYAN KOŞULLAR VE SİYASETİN ŞAHSİLEŞMESİNİN TEMEL DİNAMİKLERİ 4 36 Batı dışı siyasal düzenler bağlamında şahısçıl liderlik ve siyaset... Şahsi siyaset ve liderlik: Kural mı istisna mı, 4 39 otoriter mi demokratik mi? ON SEKiZiNCi BÖLÜM BASKI GRUPLAR! VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERi MUSTAFA GÖRKEM DOCAN . .... Baskı grupları ....... ........................................................... 443 Baskı grupları ve yozlaşma. ... □ BASKI GRUPLAR! VE YOZLAŞMAÖRNECİ: ENRON Sivil toplum kuruluşları ... Meslek odaları □ TÜRKİYE'DE MESLEK ODALARININ TARİHSEL GELİŞİMİ .......................................... 444 ....... ... . ·····················448 ................... 449 .............. 450 ....... .... ........ 455 4 57 ON DOKUZUNCU BÖLÜM KLIYENTALIZM, PATRONAJ VE NEPOTIZM HASRET DİKİCİ BİLGİN ... ................ 461 .................................................. 464 ...................... 464 Temsili demokrasilerde kliyentalizm ................. 466 □ TERS HESAP SORULABİLİRLİKVEYA TERS YÜKÜMLÜLÜK .................... 469 Otoriter ve karma rejimlerde kliyentalizm Kliyentalizm ve siyasal rejimler Kliyentalizmin dinamikleri üzerine. o DICKCH ENEYVAKASI Sonuç ...... YAZARLAR DiZiN . ................ 473 475 . .... 477 ....... 481 ........ 487 Qn Altıncı Bölüm SİYASAL PARTİ LER ŞENOL A RSLA N TA Ş S iyasi partiler, günümüzde demokratik siyasetin merkezi aktörleri konumun­ dadır. Bununla birlikte demokrasiler, kayda değer biçimde yüzyıllar boyunca partiler olmadan varlığını sürdürdü. Örneğin doğrudan demokrasiyle özdeşleş­ tirilen Atina şehir devletlerinde partiler yoktu ve sonrasında da birçok yerel de­ mokrasi deneyimi partiler olmadan ya da partili hükümetlere dayanmadan ha­ yat buldu. Siyasi partilerin temsili demokrasilerin temel politik örgütlenme biçi­ mi haline gelmesi, ancak uzun ve sancılı bir sürecin ardından gerçekleşti. Siyasi partiler, tarihsel olarak kapitalizm koşullarında ortaya çıktı. Ne var ki parti nos­ yonu, yönetici sınıflar ve kitleler tarafından kabul görmeden önce, bölücü fikir­ ler ve kişisel çıkarla özdeşleştirilen "hizip" (fraction) sözcüğüyle eşanlamlı olarak kullanıldı. 1 Siyasi partilerin güç ve itibar kazanması, her şeyden önce üzerindeki bu lanetin ortadan kalkmasıyla mümkün oldu. Özellikle temsil mekanizmasının partiler olmadan nasıl işlerlik kazanabileceğine ilişkin kaygılar ve farklı coğrafya­ larda artan parti deneyimi neticesinde bu aktörlerin meşruiyeti arttı. Toplumsal hareketler ve çıkar gruplarına benzer biçimde siyasi partiler, gü­ nümüzde kolektif siyasi çıkarların dile getirilmesi ile devlet ve vatandaşlar ara­ sında arabuluculuk yapma gibi bazı kritik işlevleri yerine getiren örgütlerdir. Bununla birlikte sözü edilen aktörler, bu işlevleri farklı biçimlerde yerine ge­ tirirler. Örneğin çıkar grupları, siyasetçileri bilgi, ikna ya da finansal katkı gibi unsurlar üzerinden etkisi altına almaya çalışırken, toplumsal hareketler ise va­ tandaşların siyaset kurumuna yönelik tepkilerini sokak protestoları ve gösteri­ ler düzenleme gibi çeşitli yöntemlerle örgütler. Bunlardan farklı olarak, siyasal partiler ise yasama ve yürütmenin kontrolü için yarışırlar (bkz. Kitschelt, 1993). Parti kavramı, aynı zamanda Hıristiyanlık içerisindeki fraksiyonları tarif etmek için de kullanıldı. 395 Bu temel aynının dışında siyasi partiler, diğer aktörlerin yerine getiremedi­ ği bazı önemli fonksiyonlara sahiptir. Örneğin Anthony Downs (1957) ünlü De­ mokrasinin lhtisadi Teorisi (An Economic Theory ofDemocracy) adlı eserinde, par­ tilerin "seçim fonksiyonu"nu diğer fonksiyonlarının önüne koyar. Buna göre, partilerin varlık amacı, seçimleri kazanmak ve böylece iktidar yoluyla elde ede­ cekleri patronaj 2 kaynaklarından istifade etmektir. Bu nedenle her parti, seçim­ lerde siyasi desteğini ençoklaştırmaya çalışır. Ancak partilerin işlevleri yalnızca seçimlerde yarışmayla sınırlı değildir. Siyasi partiler, aynı zamanda seçmenlerin çıkarlarım ifade ve temsil etme, siyasi katılım sağlama, siyasi program geliştirme, entegrasyon, çatışma çözümü, aday devşirme, çıkarları birleştirme, hükümet ol­ ma, siyasi eğitim sağlama, adayları desteklemek için seçmenleri mobilize etme ve siyasa yapımı gibi çeşitli görevleri de yerine getirmektedir (Sartori, 2005). 3 Fonksiyonel açıdan rakip aktörlerden belirgin biçimde ayrışmasına rağmen siyasi partilerin nasıl tanımlanacağına ilişkin literatürde bir oydaşma söz konu­ su değildir. Zamana ve mekana göre değişen ve esas itibarıyla partilerin tarihsel evrimini yansıtan farklı tanımlamalar mevcuttur. Örneğin muhafazakar ideolo­ jinin önemli figürlerinden Edmund Burke ( 1 757) , siyasi partileri, herkesin üze­ rinde uzlaştığı "ortak ulusal çıkarları" savunan yapılar olarak tanımlar. Ancak kitle partilerinin gelişimiyle birlikte partiler için "ortak ulusal çıkar" vurgusu, yerini belirli sosyal sınıf çıkarlarının temsiline ve bunun için yönetim aygıtının ele geçirilmesine bıraktı. Bu çerçevede siyasi partiler çalışmalarının öncü isim­ lerinden Anthony Downs ( 1 957) siyasi partilerin yönetim aygıtını yasal yollarla kontrol etmeyi amaçladığını belirtirken, İtalyan Giovanni Sartori ( 1976) ise par­ tileri resmi bir etiket altında seçimlerde yarışan ve kamu makamı için aday gös­ terebilen siyasi gruplar olarak tanımlar. Bunlardan farklı olarak Lenin, statik bir tanımlama yapmak yerine, değişen koşullara uygun biçimde partiyi tanımlar. Buna göre, Bolşevik devrimi öncesinde Çar rejiminin yoğun siyasi ve toplumsal baskısı altında parti, az sayıdaki profesyonel devrimcinin işçi sınıfı devrimi için geniş kitleleri seferber ettiği örgüte karşılık gelirken, kitle seferberliği dönemin­ de ise partinin daha geniş ve içermeci yönünün ağır basacak biçimde tanımlan­ dığı görülmektedir (bkz. Molyn eux, 1991). G I OYA N N I SARTO R I Col u m bia Ü n iversitesi, Sta nford Ü n iversites i ve Floransa Ü n iversites i gibi k u ru m l a r­ da çal ı şan G iova n n i Sartori, çağdaş siyaset bil i m i d i s i pl i n i n i n i nşasına öneml i katkı l a r s u n m u ş b i r i s i m d i r. Demokrasi teorisi, s iyas i partiler, ka rş ı l aştırmalı siyaset, teori i n ­ şası v e metodoloj i gi bi kon u l a r üzeri ne yoğun laşan Sartori ' n i n en öneml i eserleri ara- 2 3 396 Kamu kaynaklannın müşteriler (clients) ve siyasetçiler arasındaki değişimi anlamına gelen parti pat­ ronajında belirli bir mal ya da hizmet karşılığında kurulan oy temelli takas ilişkisi mevcuttur. V.O. Key, Jr. ( 1 964) , parti faaliyetlerinin üç düzeyinden söz eder. Bunlar seçim bölgesinde parti (the party-in-the-electorate) , örgüt olarak parti (the party as organization) ve hükümette partidir (the party-in-govemment). s ı nd a Democratic Theory (1 962) , Concept Misinformation in Comparative Politics (1 970) ve Parties and Party Systems: A Frameworkfor Analysis (1 976) gibi çal ışmalar yer a l ı r. Sartori, b i r kontrol metod u olara k görd üğü karşı laştı rm a l ı perspektifle a raştırmaları n ı kaleme a l d ı v e özel l i kle olgu l a r ı n s ı n ı fl a n d ı rı l m a s ı n a v e soyutlama düzeyi n i n önemi­ ne d i kkati çekti. Ayrıca demokra s i leri n a nlaşılması bağl a m ı nd a s iyasi parti ler kon u s u ­ n a da b ü y ü k önem verdi v e parti sistem leri n i n s ı n ıfland ı r ı l m a s ı açı s ı ndan en kapsam­ lı t i poloj iyi gel i ştirdi. B u m i nvalde M a u rice Duverger gibi dönem i n i n etki l i i s i m leri n i n yal n ı zca partil eri n sayı s ı n a bakarak gel i ştird i kleri parti s i stem i ti poloj i leri n i eleşti rdi ve b u n u n ye ri ne partilerin "şa ntaj pota n s iyel i ne" (partilere u l u s a l parlamentodaki san­ dalye sayı ları itibarıyla koa l isyon oluşu m larında i htiyaç duyu l ması d u ru m u ) ve " koalis­ yon potan s iyel i ne" (pa rtilerin koal i syon oluşumları n ı engellemeleri durumu) bak ı l ma­ s ı gerektiği n i savu ndu. Parti leri n sayı s ı n ı n yan ında, parti leri b i rb i ri nden ayı rt eden ide­ oloj i k uzaklığın (kutu plaşma) s istem ti poloj i s i nde i k inci bir kriter olarak k u l l a n ı l ması gerektiği n i savu ndu. B u m i nvalde kutu plaşmış çoğulcu s i stemler (aşı rı çoğulcu l u ğ u n v e yüksek d üzeyde kutu p l aş m a n ı n old u ğu sistemler) , ı l ı m l ı çoğu lcu sistemler (s ı n ı rl ı çoğu lculuğun ve düşük d ü zeyde kutu plaşman ı n olduğu s i stemler) ve hakim parti s i s­ tem leri (en az üç seçim ü st ü ste parlamentodaki sandalyelerin çoğu n l uğu n u kazan a n partilerin olduğu sistemler) gibi s i stem ler arasında ayrı m yaptı. Genel itibarıyla siyasi partiler, seçimlerde yanşan ve temsil ettikleri toplum­ sal sınıfların ya da toplumsal grupların çıkarlarım gerçekleştirmeyi amaçlayan örgütler olarak tarif edilebilir. 4 Siyasi partilerin toplumlarda kök bulmasını sağ­ layan iki temel unsur ise parti örgütü ve ideolojisidir. Parti örgütü, siyasi par­ tilerin gündelik faaliyetlerini icra eden yapılardır. Partilerin yerel ve ulusal ör­ gütleri, parti liderliği, partinin yürütme kurulları, parti içerisindeki fraksiyon­ lar, partinin parlamentodaki ve kamu makamlarındaki temsilcileri gibi unsur­ lar, parti örgütü içerisinde yer alır. Parti örgütünde üyelerin önemli bir yeri var­ dır. Maddi çıkar elde etme, kamuda istihdam edilme, belirli bir adayın destek­ lenmesi, güncel meselelerde bilgi elde etme ya da sosyal yardım alma gibi ne­ denlerle partilere üye olan vatandaşlar, parti faaliyetlerine katılma, parti seçkin­ lerini seçme, kamu makamı için aday gösterme, parti ajandasını tartışma ve par­ ti içi karar almaya katılma gibi ayrıcalıklara sahip olmaktadır. 5 Partilerin üye­ lerden beklentileri ise çoğunlukla üyelik aidatının düzenli ödenmesi ve aynı an­ da başka partiye üye olunmamasıyla sınırlıdır. 6 Günümüzde partilerin sivil top4 5 6 Partilerin birbirlerinden farklı amaçlara sahip oldugu unutulmamalıdır. Bu minvalde Strom ( 1990) , oy merkezli (vote-seeking parties - oylarını ençoklaştırmayı amaçlayan), siyasa merkezli (policy-se­ eking parties - kamu politikası üzerindeki etkisini ençoklaştırmayı amaçlayan) ve makam merkezli (office-seeking parties - siyasi makamları kontrol etıneyi amaçlayan) partiler arasında ayrım yapar. Çin gibi tek parti devletlerinde ise parti üyeleri, iş ve egitim gibi konularda önemli ayrıcalıklara sa­ hiptir. Bununla birlikte bazı partiler, üyelerden daha fazla talepte bulunabilir. Ömegin erken dönemlerde sosyalist partiler, üyelerinin aynı zamanda sendika üyesi olmasını, Hıristiyan demokrat partiler ise Hıristiyanlıga uygun şekilde yaşamasını şart koşardı. Faşist partiler gibi yüksek disiplinli totaliter partilerde ise üyeler, parti propagandasına ve sosyal ve siyasi kontrolün saglanmasına yardımcı ol­ makla sorumlu tutulabilir. 397 lumdan uzaklaşarak devletle kaynaşması neticesinde üyelik aidatlan ve sorum­ luluklan azaldı. Buna paralel biçimde üyelerin siyasi partiler açısından oynadı­ ğı rolde geri çekilme yaşandı. Partilerin toplumlarda kökleşmesini sağlayan diğer bir unsur ise parti ideo­ lojisidir. Toplumlann karşılaştığı sorunlann alternatif reçetelerle çözülmesi açı­ sından kurucu rol oynayan ideolojiler, partiler arası rekabetin özünü teşkil eder. Bununla birlikte Yeşil partiler7 ve popülist partiler gibi kendilerini geleneksel siyasetin dışında tanımlayan aktörlerin ise ideolojinin öncü rolüne mesafeli ol­ duklan görülür. Kayda değer biçimde partilerin sürekliliğinde etkili olan ideo­ lojiler, oy toplama, aktivistleri motive etme, seçmenlere tutarlı biçimde seslen­ me, yeni meselelere ilişkin tavır belirleme, somut meseleler hakkında bilgi edin­ me ve parti dışı örgütlerle köprü kurma gibi açılardan işlevseldir. Siyasi partilerin tarihsel oluşumu: Kötü ama gerekli mi? Kurumsal siyaset açısından partilerin neden başat özne haline geldiği sorunsalı­ nın yanıtlanabilmesi için öncelikle siyasi partilerin devlet ve toplum ilişkisi açı­ sından oynadığı kritik rolün analiz edilmesi gerekir. Bu minvalde 18. yüzyılın sonlanndan itibaren ABD ve Batı Avrupa'da meydana gelen dönüşümlerin siya­ si etkilerinden söz edilebilir. ABD'de 1 790'lardan itibaren sahneye çıkan siya­ si partiler, yüz yıldan uzun bir süre boyunca kamusal çıkar yerine, dar çıkarlan temsil eden gruplarla (hiziplerle) özdeşleştirildi. Partilere yönelik önyargıda ko­ lonileri birleştiren ve ulusal birlik sağlayan Amerikan Anayasası'na rağmen ül­ kenin iki büyük ve birbirine muhalif parti arasında bölünme ihtimali etkili oldu. Bu nedenle ülkede partiler arası rekabetin kamu düzenini tehdit ettiği savunul­ du. Benzer biçimde Amerikan Anayasası'na ve kurumsal siyasetine ilişkin tartış­ maların yapıldığı "Federalist Yazılar"da çeşitli tartışmalar yürüten James Madi­ son ve Alexander Hamilton gibi önemli isimler, partilerin ulusun birliğini teh­ dit eden ekonomik, bölgesel ve eyalet bölünmelerine yol açtığını ve kamusal çı­ kan göz ardı ettiğini ileri sürdü. Diğer taraftan 18. yüzyılda partilere yönelik ön­ yargılar, yalnızca ABD'yle de sınırlı kalmadı. Aynı dönemde Batı Avrupa'da jean­ Jacques Rousseau'nun "genel irade" nosyonundan etkilenen yaklaşımlar, Fran­ sız Devrimi sonrasında ulusun bir bölümünün çıkarlannı savunduklan gerek­ çesiyle partileri şeytanlaştırdı. Görüldüğü üzere, iki büyük devrimin ortak mi­ rası, parti karşıtı duyguların artması oldu. Ne var ki partilere yönelik olumsuz bakış açısı, 19. yüzyılda bir bakıma de­ neme yanılma yoluyla zayıfladı. ABD'de yaşanan parti deneyimi neticesinde sert eleştiriler, yerini partilerin ulusal açıdan bütünleştirici rollerinin vurgulanması­ na bıraktı. Bu itibarla siyasi partiler, özellikle başkanlık seçimlerini kazanmanın ancak geniş kitlelerin desteğinin alınması neticesinde mümkün olması nedeniy7 398 Her ne kadar söylemsel açıdan ideolojilere mesafeli olsalar da, kapitalizmin doğayı tahrip eden sana­ yileşme merkezli büyüme stratejisine ve liberal temsili sistemlerin gerçek demokrasinin içeriğini bo­ şaltması girişimine tepki olarak ortaya çıkan Yeşil partilerin programlan açısından ekoloji merkezli bir ideolojik yönelimi destekledikleri ifade edilebilir. le farklı toplumsal grupların çıkarlarını aynı anda temsil etmeye yönelerek daha içermeci ve uzlaşmacı bir nitelik kazandı. Bununla birlikte partizan aşırılıkların engellenmesi amacıyla partiler, sert yasal kontrole tabi tutuldu. ABD'de partilerin siyasi açıdan merkezi rollerinin kabulünden on yıllar son­ ra, bazı Avrupa ülkelerinde de partiler arası mücadele, siyasi otoriteyi tayin eder hale geldi. Avrupa'da partilerin ön plana çıkması, siyasi gücün yasamaya dev­ redilmesi ile seçmen sayısının genişlemesi şeklindeki iki temel gelişmeye para­ lel olarak gerçekleşti. Ancak bu iki gelişmeden hangisinin daha önce gerçekle­ şerek partilerin oluşumu üzerinde daha etkili olduğuna ilişkin ilgili yazında bir oydaşma söz konusu değildir. Parlamentoların güç kazanmasının partilerin ge­ lişimine yol açtığını ileri sürenler, seçimlerde yarışan örgütlü güçler haline gel­ meden önce lngiltere'de parlamento grubu olarak ortaya çıkan partileri bu du­ ruma örnek gösterirken, alternatif görüş ise oy hakkının genişletilmesinin par­ tilerin oluşumuna neden olduğunu savunur. Bununla birlikte Avrupa'da siyasi gücün yasamaya devri ile seçmen sayısının genişlemesinin eşzamanlı olarak ger­ çekleştiği örnekler de vardır (bkz. Scarrow, 2006) . Partilerin önem kazanmasında kurumsal koşulların doğrudan etkisi oldu. Özellikle siyasi otoritenin serbest örgütlenme, düşünce ve basın özgürlüğü gi­ bi konulardaki tavrı, partilerin gelişim dinamikleri üzerinde belirleyici rol oy­ nadı. Örneğin ABD ve lngiltere'de bu konularda diğer ülkelere kıyasla daha er­ ken bir dönemde ilerleme sağlanması nedeniyle partilerin hareket alanı genişle­ di. Buna karşılık, Almanya'da 1 848 devrimlerinin başarısızlığa uğramasının ar­ dından uygulanan yaygın siyasi yasaklar ve sansür nedeniyle siyasi partilerin ve özellikle sosyalist partilerin gelişimi bilinçli şekilde engellendi. Benzer biçimde diğer pek çok Avrupa ülkesinde de siyasi partiler, çeşitli yasaklar ve engelleme­ lerle kıskaca alındı. Her şeye rağmen 19. yüzyıl, birçok bölgede demokratikleşme ve siyasi ser­ bestleşme yönünde atılan adımlar itibarıyla partilerin ve seçimlerin meşruiyeti­ ni artırdı. Seçimler, bir yandan parlamentoları daha güçlü hale getirirken, diğer yandan ise farklı kitlesel talepleri temsil eden siyasi partilerin oluşumuna zemin hazırladı. Artan siyasi/ideolojik çeşitlilikle birlikte parti merkezli siyaset, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa geneline yayıldı. Ne var ki oy hakkı­ nın genişletilmesi pek de kolay olmadı. Genel bir eğilim olarak, mülksüzler, iş­ çi sınıfı ve kadınların siyasal sisteme eklemlenmesi, hemen hemen tüm örnek­ lerde ancak yoğun toplumsal mücadeleler neticesinde gerçekleşti. Yine de oy vermenin kitleselleşmesinin 20. yüzyılın ortalarına dek sürdüğü çok sayıda ör­ nek mevcuttur. Siyasi partiler, bir taraftan her zamankinden daha fazla kabul görürken, diğer taraftan örgütsel ve ideolojik açıdan önemli dönüşümler geçirdi. Erken dönem­ lerde gevşek gruplaşmalar halinde örgütlenen ve çeşitli baskılar nedeniyle uzun yıllar parlamentolar içerisine hapsolan partiler, 1890'lardan itibaren yasama aygı­ tı dışında da örgütlenmeye başladı (bkz. Ostrogorski, 1902). Partilerin parlamen­ to dışı örgütler kurması açısından öncü aktör, Almanya'da 1875 yılında kurulan Sosyal Demokrat Parti (SPD) oldu. İşçi sınıfını sosyalist toplumun inşa edilmesi 399 için örgütlemeyi amaçlayan SPD, sosyalizm karşıtı yasaların ve sansürün zayıfla­ masına paralel olarak hızla yükselişe geçti. Kapitalizme karşı mücadelede geniş kitlelerin desteğini almayı başaran parti, kısa sürede Alman Parlamentosu'nun ve döneminin- en güçlü işçi partisi oldu. SPD, ayrıca işçi sınıfı lehine toplumsal ve siyasal dönüşümü gerçekleştirmek için güçlü parlamento dışı örgütler kurdu. Bu minvalde sosyal demokratlar, yalnızca işçi sendikaları içerisinde örgütlen­ mekle kalmadı, aynı zamanda işçilerin sınıf bilincinin artırılması için parti içi eği­ tim başta olmak üzere çeşitli faaliyetler yürüttü. Benzer biçimde çeşitli dernek­ ler ve kooperatifler kurarak seçmen tabanının gündelik yaşamına derinden nü­ fuz eden parti, Avrupa'nın diğer bölgelerinde kurulan sosyal demokrat, sosyalist ve emek partilerine de teorik ve örgütsel açıdan önderlik yaptı. lşçi sınıfı partilerinin güçlenmesiyle birlikte rakip partiler de genel çıkan ger­ çekleştirmeyi amaçlayan aktörler olmaktan çıkarak farklı ideolojiler temelinde belirgin sınıfsal çıkarları ve toplumsal grupları (kolektif kimlikleri) temsil et­ meye yöneldi. Artan partiler arası rekabet, milyonlarca vatandaşı siyasal sisteme eklemledi ve refah devletinin oluşumu gibi sosyal açıdan ilerici sonuçlar doğur­ du. Eşzamanlı olarak partiler, ulusal aidiyeti sağlama ve siyasa yapımına katıl­ ma gibi kritik fonksiyonları da ifa ederek vatandaşlar ve seçkinler nezdinde ge­ niş kabul gördü. Siyasi partilerin toplumsal kökenleri ve işlevleri Siyasal partileri siyaset sosyolojisi perspektifinden incelemek, her şeyden önce bu yapıların toplumsal bağlarını analiz etmeyi gerektirir. llgili yazında bu bağ­ ların açıklanmasına yönelik farklı yaklaşımlardan söz etmek mümkündür. Top­ lum içindeki farklılaşmaların karakteri, siyasetin toplum içindeki farklılık ve hi­ yerarşilere dayalı fay hatlarını nasıl aktive ettiği, kısacası siyaset ve toplum ara­ sındaki ilişkilerin nasıl ele alınması gerektiği gibi hususlar, bu yaklaşımlar ara­ sındaki esaslı tartışma konularını oluşturmaktadır. Bu bölümde ise konuya iliş­ kin yalnızca iki temel yaklaşım ele alınacaktır. Bu yaklaşımlardan ilki, siyasi partileri toplumda var olan çeşitli bölünmeleri siyasallaştıran ve temsil eden ak­ törler olarak tanımlarken, ikincisi ise siyasal partileri toplumsal sınıflar arasın­ daki iktidar ilişkileri bağlamında ve siyasetin sistem açısından nza üretici karak­ terini ön plana çıkaracak şekilde ele alır. Bölünme yaklaşımı Partilerin kurumsal siyasetin merkezine yerleşmesiyle birlikte var olan top­ lumsal bölünmelerin siyasi partileri nasıl etkilediği sorusu da gündeme taşındı. Bu konuda yapılan en önemli çalışmalar, sosyolojik faktörlerin rolüne dikkat çeker. Dönemin modernleşmeci perspektifinin izlerini taşıyan sosyolojik yakla­ şımın öncü isimlerinden Martin Seymour Lipset ve Stein Rokkan ( 1967) , siyasi partileri, var olan sosyal bölünmeler (cleavages) üzerine kurulan ve sosyal kim­ likleri siyasal kimlikler haline getiren özneler olarak tanımlar. 400 Bununla birlikte her sosyal ayrımın ya da farkın siyasal bölünme anlamına gelmediği de not edilmelidir. Bu minvalde, siyasi karakter kazanacak sosyal bö­ lünmeleri ayırt eden üç temel boyut vardır. tık olarak, ampirik boyutta, karşıt sosyal gruplar arasındaki ayrımın -örneğin sınıfsal ya da dinsel farklılıkların­ somut biçimde toplum içerisinde gözlemlenmesi gerekmektedir. İkinci olarak, normatif boyutta, ilgili grupların işçi, işveren ya da dinsel kimlik gibi ortak kim­ lik sağlayan kolektif kimliklerin bilincinde olmaları ve buna uygun şekilde ha­ reket etmeleri gerekmektedir. Üçüncü olarak, örgütsel boyut, siyasi aktörlerin belirgin sosyal grup üyelerinin normal koşullar altında dağınık ve örgütsüz ya­ pısına tutarlı ve örgütlü bir siyasi anlam verme girişimine karşılık gelmektedir. Bu açıdan toplumsal bölünmelerin politize edilebilmesi için siyasal partiler gibi faillere ihtiyaç duyulur. Özetle, tartışılan boyutları itibarıyla bölünmelerin yapı, kültür ve siyasetin bileşimi olduğu ifade edilebilir (bkz. Kriesi, 1998) . Avrupa'da parti sistemlerinin oluşumunu inceledikleri Bölünme Yapılan, Par­ ti Sistemleri ve Seçmen Saflaşmalan (Cleavage Structures, Party Systems, and Vat­ er Alignments) adlı ünlü çalışmalarında Lipset ve Rokkan (1967), siyasi partile­ rin ve partiler arası rekabetin iki büyük devrim neticesinde ortaya çıkan çatış­ maların ürünü olduğunu savunur. Bu devrimler, Ulusal Devrim ile Sanayi Dev­ rimi'dir. Bu iki devrimin neticesinde ortaya çıkan dört temel sosyal bölünme söz konusudur. Bu bölünmeler, kilise-devlet, merkez-çevre, kır-kent ve emek-ser­ maye arasındadır. Bölünme yaklaşımına göre ulusal devrim, kilise-devlet ve merkez-çevre ara­ sında, sanayi devrimi ise kır-kent ve emek-sermaye arasında çatışmalara yol açtı. Öncelikle ulusal devrim, kitlesel eğitimin dinsel ya da seküler kontrolü şeklinde kilise ve devlet arasında gerginliğe neden oldu. Bu bölünmede devlet aygıtının güçlenmesine karşılık, kilisenin toprak sahipleriyle birleşerek geleneksel düze­ ne sadık kalmayı sürdürmesi etkili oldu. Kilise-devlet çatışmasının doğal sonu­ cu, sekülerizme ve sosyal ve iktisadi dönüşüme karşı çıkan muhafazakar par­ tiler ile bu uygulamaları destekleyen liberal/radikal partilerin kurulması oldu. Merkez ve çevre arasındaki bölünme ise siyasi seçkinler ile bu seçkinlerin ulusal kültürü inşa etme girişimine karşı çıkan ve merkezi yönetimin dışında yer alan etnik, dilsel ya da dinsel azınlıkların mücadelesi şeklinde cerayan etti. Türkiye, İspanya, Belçika ve İtalya gibi ülkelerde bölgesel partilerin kurulması, merkez­ çevre bölünmesinin sonucu olarak görülebilir. Sanayi Devrimi neticesinde gerçekleşen kır-kent bölünmesi ise tarım (kır) ve sanayi (kent) üreticileri arasında tarımsal ürünlerin vergilendirilmesi ve serbest ticaret gibi meselelerde yaşanan çatışmalara karşılık gelir. Artan sanayileşme ne­ ticesinde şehirlerde siyasi gücün ve refahın birikmesine ve muhafazakar değer­ lerin erozyona uğramasına karşı çıkan aktörler, İskandinav ülkelerinde görüldü­ ğü üzere köylülerin çıkarlarını savunan tarım partilerini meydana getirdi. Emek ve sermaye arasındaki bölünme ise işçi sınıfı ile burjuvazi arasında işçi hakları ve yeniden dağıtım gibi meselelerdeki uyuşmazlıkların bir ürünüdür. Bu bölünme, işçi haklarını destekleyen sosyal demokrat/sosyalist partileri ve sosyal devrim yo­ luyla işçi sınıfı iktidarını kurmayı amaçlayan komünist partileri meydana getirdi. 401 Bahsi geçen bölünmelerin bütün ülke siyasetlerine benzer biçimde sirayet et­ tiği ise söylenemez. Örneğin tüm bölünmeler içerisinde sınıf bölünmesinin siya­ sete daha yaygın biçimde yansıdığı, buna karşılık sekülerleşmenin etkisiyle din­ sel bölünmelerin Batılı toplumlarda gözden düştüğü vakıadır. Ayrıca Avrupa si­ yasetine güçlü biçimde yansıyan emek-sermaye bölünmesi, örneğin ABD'de an­ cak zayıf bir etkiye sahip oldu. Bunun temel nedeni, ülkede sosyalist ya da sos­ yal demokrat partiler gibi sınıf temelli kitle partilerinin gelişmemesidir. Ayrı­ ca ülkede uygulanan federal sistem nedeniyle aynı toplumsal grubun ya da top­ lumsal sınıfın bir yerde bir parti, diğer yerde ise başka bir parti tarafından se­ ferber edilmesi ile başkanlık sisteminin sınıflar arası ittifakları zorunlu kılması, partilerin sosyal tabanlarının katı biçimde ayrışmasını engelledi (Ware, 2006) . Afrika'da ise geleneksel bölünmelerin dışında yer alan ve partilerin örgütsel ve programları itibarıyla zayıf olmasından kaynaklanan farklı bir bölünme dina­ miği siyaset üzerinde etkili oldu. Bu bölünme, temel olarak farklı etnik/bölgesel kimliklerin temsili şeklinde cisimleşti. Kayda değer biçimde Afrika siyasetinde etnisite bölünmesi, sosyal sınıf ya da din olgusundan daha fazla ön plana çık­ tı. Bunun nedenleri arasında, bölgede yaşanan uzun kolonyal sürecin etnik ça­ tışmalar üzerine kurulması ve kolonyalizmin tasfiye edilmesinin ardından etnik grupların ve kimliklerin siyaset üzerinde etkili olmayı sürdürmesi gibi gelişme­ ler yer alır (bkz. Mozaffar ve Scarritt, 2005). Türkiye'de ise partilerin toplumla kurdukları ilişkinin analiz edilmesi açısın­ dan bazı yazarlar, kuramsal açıdan Edward Shils'ten etkilenen Şerif Mardin'in (1973) tezlerine ve böylece merkez-çevre bölünmesinin önemine vurgu yapar. Ancak Mardin, Batılı toplumlara uyarlanan merkez-çevre bölünmesinden fark­ lı olarak, analizlerini Osmanlı Devleti'nin iktisadi ve siyasi koşulları üzerinden gerçekleştirir. Bu yoruma göre, Osmanlı toplumsal hayatından miras kalacak biçimde Türkiye'de "merkez"i temsil eden modernleşme yanlısı seküler ve Ba­ tılı askeri-bürokratik seçkin sınıfı ile buna karşı çıkan ve çevreyi temsil eden çoğunlukla muhafazakar "çevre" arasında sönümlenmeyen bir gerginlik var­ dır. Aynı zamanda merkezi temsil eden güçler, sık sık gerçekleştirdikleri dar­ beler yoluyla -DP'yi hedef alan 1960 darbesi gibi- çevrenin gerçek iktidarı kul­ lanımını bilinçli olarak sınırlandırmaktadır. Bu anlatıda merkez, tarihsel ola­ rak CHP'ye, çevre ise DP, AP, ANAP ve AKP gibi sağ aktörlere karşılık gelir. Sağ partilerin mağduriyet algısını güçlendiren bu yaklaşıma eleştirel açıdan ba­ kan Wuthrich (2013), merkez-çevre bölünmesinin Türkiye siyasetinin anlaşıl­ ması açısından sorunlu olduğunu vurgular. Wuthrich, bu ayrımın esas itibarıy­ la ideolojik/normatif olduğunu, diğer ülkelerle karşılaştırmaya imkan vermedi­ ğini, bu yaklaşımı destekleyecek ampirik verinin bulunmadığını, demokrasiye geçişin ardından merkez ve çevre arasında artan etkileşim neticesinde bu ayrı­ mın silikleştiğini ve partilerin kültür ya da kimlik yerine pragmatik kaygılarla seçmenlere seslendiğini belirtir. Merkez-çevre bölünmesinin dışında, Türkiye siyasetinde özellikle l 960'lar ve 1970'lerde ön plana çıkan diğer bir önemli bölünme ise emek ve sermaye ara­ sındadır. Söz konusu dönemde yükselen sosyalist işçi hareketinin etkisiyle siya402 si partiler, işçi haklan ve yeniden dağıtım gibi meselelerde tavır almaya zorlan­ dı. Bu çerçevede TİP ve CHP gibi sol aktörler, AP gibi sağ aktörlerle karşı karşı­ ya geldi. Bu bölünme, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından sendikal hareketin ve sol partilerin zayıflamasıyla güçten düştü. Emek-sermaye bölünmesi, zaman za­ man etkisini yeniden hissettirse de, ülkede güçlü bir sosyalist partinin bulunma­ ması ve zayıf sendikal hareket nedeniyle kamusal söylemde ve oy vermede an­ cak sınırlı bir etkiye sahip oldu. Tartışılan nitelikleri itibanyla değerlendirildiğinde Batı Avrupa'da siyasi reka­ betin kökenlerinin anlaşılması açısından güçlü bir analitik çerçeve sunan top­ lumsal bölünme yaklaşımı, diğer bölgelere uyarlanmakta çeşitli sorunlarla kar­ şılaşmaktadır. Uyarlanma sorununa ek olarak, bu yaklaşımın en tartışmalı yön­ lerinden biri, bölünmeler etrafındaki çatışmalann katılaştığı ve dolayısıyla sos­ yal değişime rağmen hayatta kaldığı iddiasıdır. Esasen Batı Avrupa'da parti sis­ temlerinin kabaca 1920'lerden itibaren donduğunu8 öne süren Lipset ve Rok­ kan'a karşılık, çeşitli sosyal dönüşümler neticesinde geleneksel bölünmelerin güç kaybettiği ve yerlerine yeni bölünmelerin ortaya çıktığı ya da parti sistemle­ rinin radikal biçimde değiştiği durumlar söz konusudur. Örneğin Hıristiyan de­ mokrat partilerin sekülerleşmesiyle birlikte dini bölünmeler birçok ülkede za­ yıflarken, 1980'lerden itibaren sınıf bölünmesi de siyasi rekabet üzerinde daha az etkili oldu. Buna karşılık, neoliberal küreselleşmenin emek piyasası üzerin­ deki yıkıcı etkisiyle birçok Batı Avrupa ülkesinde "küreselleşmenin kaybeden­ leri" (niteliksiz işçiler) ile "küreselleşmenin kazananlan" (sermaye sınıfı ve ni­ telikli işçiler) şeklinde yeni bir bölünme ortaya çıktı. Örneğin popülist milliyet­ çi sağ, bu bölünmede ilk grubu temsil ederek birçok ülkede yapılan seçimlerde önemli bir çıkış gerçekleştirdi. Ulusal parti sistemlerinde geleneksel aktörlerin düşüşünü ve yeni aktörlerin yükselişini anlamaya yardımcı olmadığı gerekçesiyle eleştirilebilecek bölünme yaklaşımı ve "donma hipotezi" , Inglehart'ın ( 1 977) öncüsü olduğu post-mater­ yalist değer yaklaşımı tarafından norm ve inançlan dikkate almadığı için "sos­ yolojik indirgemecilik"le tanımlanır. Nesiller arasındaki değer değişiminin par­ tilerin sosyal tabanını erozyona uğrattığına dikkat çeken Inglehart'a göre, 1945 sonrası doğan jenerasyon, ebeveynlerinin aksine yoksunluk, buhran ya da eko­ nomik kıtlıkla boğuşmadı ve iyi eğitim aldı. Aynı dönemde artan ve genişleyen refah ise ideolojilerin zayıfladığı uzlaşma siyasetini beraberinde getirdi. Tüm bu gelişmelerin etkisiyle yeni jenerasyonlar, sosyoekonomik meseleler yerine, ter­ cihler, zihniyetler ve değerlerle daha fazla ilgilenmeye başladı. Dinsel ve sınıfsal bölünmelerin gözden düşmesine yol açan bu gelişmeler, çok kültürlülük, top­ lumsal cinsiyet, kürtaj, sivil özgürlükler ve çevre gibi konulan partiler arası re­ kabetin merkezine yerleştirdi. Bu gelişmelere paralel biçimde birçok Batı Av­ rupa ülkesinde 1960'lardan itibaren yüksek eğitimli profesyonellerin desteğine dayanan sol liberteryen partiler -Yeşiller gibi- ortaya çıktı. Yine post-materya­ list değerlerin yükselişi, geleneksel partilerin siyasi ajandalarını da dönüştüre8 Bu nedenle bu tez, donma hipotezi (freezing hypothesis) olarak da bilinir. 403 rek toplumsal cinsiyet, çok kültürlülük, çevre hassasiyeti, düşünce ve ifade öz­ gürlüğü ve kürtaj gibi meselelerde bu aktörleri tavır almaya zorladı. 9 Siyasi partiler ve hegemonya Bölünme yaklaşımı, tarihsel açıdan siyasal partileri bir toplumu sosyal ya da kültürel açıdan bölen ayrımlarla ilişkilendirir. Buna göre siyasal partilerin temel işlevi, bu ayrımları politik alana taşıyarak temsil etmeleridir. Toplumsal alandaki temel ayrışmayı sınıflar üzerinden tanımlayan Marksist yaklaşım ise siyasal par­ tileri toplumsal sınıfları temsil etme nitelikleri açısından irdeler. Örneğin bu ko­ nudaki ilk klasik olarak kabul edilebilecek Marx'ın Louis Bonaparte'ın 1 8 Bruma­ ire'i adlı eseri, 19. yüzyılın ortasında kurumsallaşma açısından henüz emekleme döneminde olan siyasal partileri farklı sınıf fraksiyonlarıyla neredeyse özdeş tu­ tar. 19. yüzılın sonlarından itibaren demokrasinin kitleselleşmesiyle birlikte ise siyasi partiler, bir yandan geniş kitleleri temsil etmeye yönelirken, diğer yandan ise kurumsal istikrar kazanmaya başladı. Siyasetin doğasını önemli oranda değiş­ tiren bu olayların meydana geldiği süreçte İtalyan Marksist siyasetçi ve teorisyen Antonio Gramsci ise yazdığı eserlerle siyasal partilerin kitle siyaseti içerisindeki yeni rollerini yorumlama açısından özgün bir yaklaşım ortaya koydu. Marksist düşünür Gramsci'nin üzerinde durduğu önemli meselelerden bi­ ri, baskı ve sömürü düzeni olarak gördüğü kapitalizmin varlığını nasıl devam ettirebildiği sorunsalıydı. Bu minvalde sömürü ve baskıya maruz kalan geniş kesimlerde sisteme yönelik rıza üretimi mekanizmalarına odaklanan Gramsci, burjuvazinin iktidarını sürdürmesinin kendi çıkarlarını alt sınıflara kabul ettir­ mesine bağlı olduğuna işaret eder. Bu, yalnızca şiddet ve baskı araçlarına daya­ nan "zor"un değil, aynı zamanda kültürel-ideolojik pratikler yoluyla "rıza" üre­ timinin de devreye girmesini gerektirir. Zor ve rızanın farklı koşullarda farklı bileşimlere dayanan bu sınıf iktidarı, Gramsci'de "hegemonya" kavramı ile ifade edilir. Hegemonya oluşumu bağla­ mında rıza üretimi, sivil ve siyasal toplumun çeşitli mekanizmaları üzerinden gerçekleşir. Buna göre eğitim kurumlan, dini kurumlar ve kültürel kurumlar, sistemin işleyişine yönelik farklı rıza biçimleri oluşturur. Sendikalar ve siyasal partiler de rıza üretim mekanizmaları arasında yer alır. Bu açıdan işçiler, sendi­ kalar üzerinden sermaye sahipleri ile ekonomik ve sosyal kazanımları için "pa­ zarlık yaparlar" ve siyasi partiler yoluyla da siyasal sistemde temsiliyet kazanır­ lar. Böylelikle mevcut sistemin sınırlan içerisinde hareket eden, sisteme soğuru­ lan kolektif bir özneye dönüşürler. Bu minvalde Gramsci, partilerin sisteme rıza üreten siyasal sistemin bütünü açısından oynadıkları role işaret eder. Diğer taraftan hegemonya, yalnızca sistemin bütünü ile tabi sınıflar arasında oluşan bir ilişki olarak düşünülmez. Aynı zamanda somut sınıf aktörleri arasın9 404 Bölünme yaklaşımının ve post-materyalist yaklaşımın birbirlerine yönelik eleştirilerini dikkate alan Mair (2006) ise değerlerden bağımsız bir dini seferberliğe ya da sınıf çatışmasına rastlanmadığı gibi, sosyal bölünmeleri dikkate almayan ve yalnızca değerler üzerine kurulu bir bölünmenin de müm­ kün olmadığına dikkat çekerek iki yaklaşımı sentez haline getirir. daki bir tabiiyet ilişkisine karşılık gelir. Dikkat çekici biçimde mülk sahibi ha­ kim sınıflar, bir bütün değildir ve kendi içlerinde farklı fraksiyonlara bölünür. Bu bölünme, sektörlere (sanayi, finans, tanın) , ölçeğe (küçük, orta, büyük) hat­ ta işleve (ihracat, ithalat) göre bile gerçekleşebilir. Hegemonya, öncelikle ken­ di içlerinde farklı çıkarlara sahip olan bu sermaye fraksiyonları arasında bir bir­ lik oluşturmayı içerir. Aynca ülkeye ve döneme göre değişkenlik göstermek su­ retiyle hakim sınıf fraksiyonlarından birisinin liderliği ve üstünlüğünde, ancak diğerlerinin çıkarlarını da gözeterek gerçekleştirilir. Benzer biçimde tabi sınıflar da yeknesak değildir. Bu sınıflar içerisinde işçi sınıfı, köylülük, esnaf ve profes­ yonel ücretliler gibi farklı fraksiyonlar bulunur. Kendi içerisinde bütünlüğü sağlayan hakim sınıf ittifakı, tabi sınıflar içerisin­ den bazı kesimlerin ekonomik çıkarlarını içeren ve bazılarını ise dışta bırakan hegemonik programlarla hegemonyayı genişletme çabasına girer. Diğer bir de­ yişle hegemonya, her koşulda hem hakim sınıf hem de tabi sınıflar içerisinde­ ki farklı kesim ve fraksiyonlar arasında çalışan bir bütünleşme ve dışlama sü­ reci olarak işler. Fakat bu süreç, sınıf aktörlerinin bir masaya oturarak el sıkış­ malan veya kavga etmeleri şeklinde cereyan etmez. Bu ittifaklar ve dolayısıyla dışta bırakmalar, ekonomik ve sosyal düzeyde değil, siyasal düzeyde ve dolayı­ sıyla siyasi partiler üzerinden gerçekleşir. Siyasal partiler, program ve kadrola­ rı itibarıyla belirli sınıf kesimlerinin temsiliyetini üstlenirler. Dolayısıyla parla­ menter demokrasinin normal işlediği dönemlerde siyasal partiler, hem hakim sınıflar içindeki hem de hakim sınıflarla tabi sınıflar arasındaki ilişkileri poli­ tik olarak kurar ve hegemonyanın politik düzeyde tesisini gerçekleştirir. Bu yö­ nüyle parlamentolar, bu süreçlerin geçtiği müzakere ve mücadele alanı olarak tanımlanabilir. Siyasal alanın sınıflar arası bir mücadele ve ittifaklar süreci olarak algılanması, tabi sınıflar açısından da bazı hareket alanlan açar. Bu açıdan Gramsci'nin kişi­ sel deneyimlerinden de söz etmek gerekir. Gramsci, bir düşünür veya teorisyen olmasının yanında, yaşadığı dönemin çalkantılı ltalya'sında önce Sosyalist Par­ ti, sonrasında ise Komünist Parti içerisinde yer alan liderlerden biri olmuştur. Bu yönüyle Gramsci, yalnızca sistem analizi ve eleştirisi yapmamış, aynı zaman­ da radikal bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirecek devrimci bir işçi sınıfı par­ tisi hakkında da fikirler geliştirmiştir. Örneğin, Gramsci'ye göre ltalya özelin­ de bir karşı-hegemonya girişimi, kuzeydeki sanayi bölgelerindeki örgütlü pro­ letarya ile tanın sektörünün ağır bastığı güneydeki köylülüğün kuracağı bir it­ tifakı gerektirir. Gramsci'nin eserleri dikkate alındığında, tabi sınıfların bütünlüğünü ya da it­ tifakını sağlayacak bu parti, Machiavelli'nin ünlü Prens isimli eserine gönder­ meyle seçtiği Modem Prens ismiyle belirir. Modern Prens, temel olarak tabi sı­ nıfları bilinçli, dinamik ve örgütlü hale getirir. Bu nedenle yegane işlevi temsil değildir: Bir yandan tabi sınıflar içindeki en bilinçli kadroların siyasal birliğini sağlamaya yönelirken, öte yandan ise sivil toplum içerisindeki çeşitli alanlarda ideolojik mücadeleyi üstlenir. Rızanın üretildiği bu alanlar, aynı zamanda bu rı­ zanın kırılabileceği alanlar olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla eğitimden kültüre, 405 spordan tüketime kadar her alan bir mücadele alanıdır ve Modem Prens'in gö­ revlerinden birisi de işçi sınıfının "organik aydınlan" ile bu alanlarda üstünlük kurmak, adeta kendi sivil toplumunu inşa etmektir. Temel işlevleri parti ile örgütsüz geniş kitleler arasında ilişkiyi kurmak, par­ tinin ideolojisini ve politikalannı bu kesimlere yaymak ve kitleleri ahlaki ve en­ telektüel açıdan etkilemek olan organik aydınlar, yalnızca yüksek düzeyde eği­ tim görmüş entelektüel uzmanlarla sınırlı değildir. Döneme göre değişebilen bu unsurlar arasında bazen köy öğretmenleri, bazen fabrikada işçilerle birlikte çalı­ şan mühendisler, hatta bazı durumlarda yerel halkı etkileme gücüne sahip köy imamı veya papazı gibi dinsel figürler de sayılabilir. Gramsci, öte yandan bazı konjonktürlerde hakim sınıflar açısından hegemon­ ya bunalımı durumunun ortaya çıkabileceğinden söz eder. Uzayan savaşlar ya da ekonomik krizler, hegemonya bunalımı için uygun bir zemin teşkil eder. Bu tür durumlarda hakim sınıflar, bazen sınıfsal çelişkilerin göreceli olarak yumu­ şatılması bağlamında çeşitli tavizler vererek hegemonyasını sürdürebilir. Bu­ nunla birlikte hegemonya bunalımının aşılamadığı, alt sınıfların örgütlülüğü­ nün ve karşı-hegemonyanın ciddi bir düzeye ulaştığı ve kitlelerin radikal dönü­ şüm için seferber oldukları zorlu senaryolar da gündeme gelebilir. Bu koşullar­ da siyasi partiler, hakim sınıflar açısından temsil işlevlerini kaybedebilir ve bu sınıfların çıkarlarının temsiliyeti siyasal partilerden -örneğin askeri darbe yo­ luyla- ordu gibi devletin zor aygıtlarından birine geçebilir. Veya Almanya ve ltalya'daki tarihsel faşizm deneyimlerinde görüldüğü gibi, olağandışı bir siyasal parti, zor yoluyla siyasal iktidan zapturapt altına alabilir ve hegemonya bunalı­ mını zor yoluyla aşmaya girişir. Özetle, bu farklı olağan-dışı rejimler, nza üreti­ minin işlemediği ve siyasal partilerin olağan işlevlerini yitirdikleri tarihsel kon­ jonktürlerde ortaya çıkması itibanyla dikkat çekicidir. Diğer taraftan her kriz ve hegemonya bunalımı, her zaman bir askeri dar­ be veya faşizmle sonuçlanmaz. Bazı durumlarda farklı siyasal mekanizmalar da devreye sokulabilir. Örneğin 2007 küresel finansal krizin patlak vermesinin ar­ dından Avrupa'da kemer sıkmaya yönelen sosyal demokrat, muhafazakar ve li­ beral hükümetler, alt sınıflan gündelik yaşamlannı yeniden üretecek koşulla­ rından büyük ölçüde yoksun bıraktı. Sonrasında Yunanistan ve ltalya gibi ba­ zı ülkelerde ulusal hükümetler, yoğun toplumsal protestolarla karşı karşıya kal­ dı ve istifaya zorlandı. Ayrıca yükselen toplumsal memnuniyetsizlik, seçimlere de yansıdı ve ana akım aktörler ciddi oy kayıplanyla karşı karşıya kaldı. Bu ko­ şullar altında hakim sınıflann hegemonyalannı eskisi gibi sürdürmeleri zorlaştı. Hegemonya bunalımına işaret eden bu gelişmelere egemen sınıflar, farklı ülke­ lerde farklı yanıtlar verdi. Bazı ülkelerde (ltalya ve Yunanistan gibi) teknokratik hükümetler kurulurken, bazılannda (Almanya gibi) ise iki büyük merkez parti­ sinin bir araya geldiği nadir bir olgu olarak "büyük koalisyonlar" oluştu. Avru­ pa'da yönetici sınıfların hegemonya bunalımına verdikleri bir diğer yanıt ise ra­ dikal dönüşüm talebinde bulunan toplumsal protestoların ve hareketlerin oto­ riter yöntemlerle bastınlması oldu. 406 Devlet, sivil toplum ve partiler: Parti modellerinin evrimi Parti ve toplum ilişkisinin analiz edilmesinin ardından partilerin diğer aktörler­ le kurduklan ilişki bağlamında parti modelleri meselesi irdelenebilir. Esas itiba­ nyla bakıldığında, devlet, sivil toplum ve partiler arasındaki ilişkiden kaynak­ lanan parti modelleriyle ilgili genel bir teori yoktur. Bununla birlikte partilerin diyalektik bir süreç içerisinde geliştiğini savunan Katz ve Mair ( 1 995) , her bir parti modelinin içsel gerginliklerinin yeni parti modelinin doğuşuna zemin ha­ zırladığını belirtirler. Tarihsel açıdan ele alındığında, sınırlı temsil ve siyasi rekabetin olduğu 19. yüzyılın sonlannda ortaya çıkan ilk partiler kadro partileridir. Bu partiler, oy ver­ menin ayncalıklı bir sınıf olan mülk sahibi erkeklere tanındığı erken demokra­ silerde doğdu. Parlamentolar içerisinde yer alan farklı gruplann çabalanyla ku­ rulan ve parlamento dışı örgütleri olmayan kadro partilerinde parti üyeliği, ge­ nellikle yalnızca az sayıdaki orta ve üst sınıf seçkine açıktır. Dar kadrolann seç­ menle kurduğu ilişki ise oldukça zayıftır. Oy vermenin sınırlı olması nedeniyle kadro partilerinde seçim kampanyasına rastlanmaz. Diğer taraftan bu partilerde merkezi otorite ve kontrolün zayıf olması nedeniyle her seçim bölgesi kendi kay­ naklannı kendisi sağlamaya yönelir. Partilerin temel gelir kaynağı, adaylann ki­ şisel servetidir. Kadro partilerinde ideolojik farklılaşma ve iktidara muhalefet et­ me fikri ise belirgin değildir. Siyasi çatışma, temel olarak yerel yönetimler ve ver­ gilendirme gibi temalar ekseninde gerçekleşir (Krouwel, 2006). lngiltere'de ku­ ruluş döneminde Muhafazakar Parti, kadro partilerine örnek gösterilebilir. 1 0 Kadro partilerinin geniş kitleleri siyasi kararlardan dışlamaları neticesinde kitle partileri ortaya çıktı. İşçi sendikalan ve dinsel örgütler gibi yapılann etki­ siyle parlamento dışında oluşan ve siyasal sistemden dışlanan sosyal gruplann seferber edilmesini amaçlayan bu partilerde iktidara karşı muhalefet etme fik­ ri merkezi önemdedir. Tarihsel olarak kitle partileri, daha katılımcı, içermeci ve sosyal bir demokrasi anlayışı için mücadele etti ve evrensel oy hakkı, kurumsal reform, refah devleti, daha adil bir seçim sistemi ve örgütlenme ve ifade özgür­ lüğü gibi talepleri dile getirdi. Diğer taraftan kadro partilerinden farklı olarak, kitle partilerinde belirgin bir sosyal, dinsel ya da etnik grubun temsil ve sefer­ ber edilmesi için alternatif dünya görüşleri, yani ideolojiler söyleme damgasını vurur. Farklı ideolojiler, rakip parti programlannda somutlaşır. Örgütsel açıdan bakıldığında ise kitle partilerinde ulusal düzeyde yaygın ve güçlü bir merkezi bürokrasi mevcuttur. Ayrıca bu partiler güçlü üyeliklere sahiptir. Bunun yanın­ da, partilerin eğitim, spor, konut ve emek gibi alanlarda toplumun damarlarına nüfuz eden yardımcı örgütleri bulunur. Yardımcı örgütler ve parti basını, üyelik aidatlanyla birlikte partinin temel gelir kaynaklannı oluşturur (Krouwel, 2006) . 10 Kavramsal açıdan Leninist partiler de az sayıda profesyonel devrimcinin faaliyetlerine, güçlü disip­ line ve merkezi yönetime dayanmaları ile kitlesel üyelikleri dışlamaları itibarıyla kadro partisi ola­ rak tanımlanabilir. Bununla birlikte bu partiler, parti modelleri yazınında ağırlıklı olarak ele alınan, parlamento içerisinde doğan ve yapısal dönüşümü amaçlayan geleneksel kadro partilerinden ayrışır. Duverger ise örgütsel nitelikleri ve sınıfsal yapılan itibarıyla komünist partileri "hücre partileri" ola­ rak tanımlar. 407 Güçlü bir örgütsel altyapıya sahip olan kitle partilerinde üyelerin partide alı­ nan kararlar üzerinde gerçekte ne derece etkili olduğu konusu ise tartışmalıdır. Bu çerçevede İtalyan sosyolog Robert Michels ( 1962) , 20. yüzyılın ilk dönemle­ rinde kitle partilerinde karar almayı ve üyelerin bu kararlan ne derece etkiledi­ ğini Almanya'da Sosyal Demokrat Parti (SPD) örneği üzerinden analiz eder. Li­ derlerin parti içerisinde karar alma, kaynaklar ve iletişim araçları üzerinde kon­ trol sahibi olduğunu belirten Michels, bilgisiz ve profesyonel olmayan üyelerin desteğinin manipüle edilebildiğine vurgu yapar. Bu nedenle en kitlesel örgüt­ lerde dahi sıradan parti üyelerinin kararlar üzerindeki etkisi oldukça sınırlıdır. Dolayısıyla ilk etapta demokratik bir işleyişe sahip olduğu düşünülen işçi parti­ leri gibi kitlesel üyeliğe dayanan aktörler de dahil olmak üzere bütün siyasi par­ tilerde yönetici kadrolar (parti profesyonelleri) sıradan üyelere karşı güç kazan­ maktadır. Bu yoruma göre, örgütsel yenilenme ve katılımın artırılması yerine parti içi bürokratik yapıların güç kazanmasıyla birlikte parti profesyonelleri ka­ rarlan tek taraflı olarak belirlemeye başlar. Sıradan parti üyeleri ise bu süreçte yönlendirmeye açık pasif birer özneye dönüşür. Tüm bu nedenlerle herhangi bir geniş örgütte gücün/iktidarın parti içerisindeki oligarşinin (parti profesyonel­ lerinin ya da bürokrasisinin) elinde birikmesi kaçınılmaz hale gelir. Tartışılan hususlar bağlamında demokratik partilerin olmadığını ve olamayacağını iddia eden bu görüş, literatürde "oligarşinin demir kanunu" olarak bilinir. Michels'in tezinin test edilmesi için SPD'den daha güncel örnekler de mevcuttur. Bu açı­ dan l 980'lerde Almanya'da Yeşiller Partisi, taban örgütlenmesi, kolektif liderlik ve rotasyon gibi unsurlarla parti yönetiminde oligarşik eğilimleri yıkmaya çalı­ şan bir siyasi örgüt inşa etmeyi amaçladı. Ancak SSCB'nin dağılmasının ardın­ dan sistem muhalifleri Yeşiller içerisinde giderek güç kaybetti. l 990'lann sonla­ rında SPD'yle yapılan koalisyonlarla birlikte ise partinin siyasi liderliği parti içi iktidarını konsolide etti. Avrupa'daki kitle partilerinin en önemli örnekleri arasında yer alan sosyal de­ mokrat ve sosyalist partiler, milyonlarca vatandaşı siyasal sisteme eklemleyerek ve refah devletini inşa ederek büyük bir haşan elde etti. 1945 sonrasında ise Ba­ tılı ülkelerde yaşanan yüksek ekonomik büyüme ve refah artışı neticesinde nite­ likli işçiler, beyaz yakalılar ve kamu görevlileri gibi grupları içerisine alan geniş bir orta gelir kuşağı oluştu. Bu grupların çıkarları zamanla birbirleriyle örtüş­ meye başladı ve kitle partilerinin ideolojik pozisyonlarını yumuşattı. 1950'ler­ den itibaren sosyal demokrat partilerin -SPD'nin 1959 Godesberg Programı'yla yaptığı gibi- işçi sınıfı çıkarlarının üstünlüğü düşüncesini terk etmeleri, sınıfsal önceliklerin ve bu önceliklere bağlı ideolojilerin törpülemesine örnek gösterile­ bilir. Parti doktrinlerinin gözden düşmesiyle birlikte kapitalizme muhalefet et­ me fikri de yara aldı. l 950'lerden itibaren sosyal ve siyasi kutuplaşmanın zayıflamasıyla birlikte kitle partileri, "herkesi yakala partileri"ne (catch-all parties) dönüştü. SPD, İtal­ yan Hıristiyan Demokratları ve İngiliz İşçi Partisi örnekleri üzerinden çeşitli gözlemler yapan Otto Kirchheimer (1966) , herkesi yakala partilerine dönüşme­ nin beş temel unsurundan söz eder. Bu unsurlar, partilerin ideolojik bagajlan408 nın zayıflaması, parti liderliklerinin güçlenmesi, parti üyelerinin rolünün zayıf­ laması, sosyal sınıflara dayalı siyasetin terk edilmesi ve çıkar gruplarının önemi­ nin artmasıdır. Genel itibarıyla herkesi yakala partileri, bulanık bir ideolojiyle siyasi merkeze oynayarak oylarını ençoklaştırmaya odaklanır. Partiler arası re­ kabette ideolojinin önemini kaybetmesi ise partilerin birbirlerine benzer pozis­ yonları ve konulan tercih etmesi sonucunu doğurur. Ancak oy kaygısıyla ide­ olojik önceliklerini terk eden partiler, bu kez kendi aralarındaki farkın belirsiz hale gelmesi sorunuyla karşı karşıya kalır. Bu durumda siyasi rekabet, adaylar arasındaki yanşa indirgenir. Bu dönüşümde artan profesyonelleşmenin etkisiy­ le yüz yüze siyasetin yapıldığı emek-yoğun kampanyaların terk edilmesinin et­ kisi belirgindir. Örgütsel açıdan ise herkesi yakala partileri, kitle partilerinden farklı olarak, güçlü parti üyeliklerine dayanmaz. Kararlar üzerinde parti üyele­ rinin rolü zayıftır. Aynı zamanda partiler, sendikalar gibi diğer toplumsal aktör­ lerle kurdukları bağlan zayıflatarak daha profesyonel ve merkezi hale gelir. Bu süreçte parti bürokrasisi ve partinin kamu temsilcileri güçlenirken, partinin ha­ yatta kalması daha çok devlet yardımına bağlanır. 1950'lerden itibaren birçok sosyal demokrat, sosyalist ve muhafazakar partinin herkesi yakala partilerine dönüştüğü ifade edilebilir. Siyasi partilerin sivil toplumdan koparak devlete bağımlı hale gelmeleri ise kartel partilerini meydana getirdi (Katz ve Mair, 1995). Bu partiler, partiler ara­ sı işbirliği geleneğinin, partilere devlet desteğinin ve parti patronajının güçlü olduğu yerlerde gelişti. Özü itibarıyla devlet ve siyasi partilerin kaynaşmasıyla oluşan kartel partiler, devlet kaynaklarını siyasi rekabeti sınırlandırmak ve ken­ di seçim başanlannı korumak için seferber eder. Bu süreçte partiler, devlet kay­ naklarını artan biçimde kullanarak devlet kurumlarını kolonileştirirken, devlet ise parti örgütlerini ve faaliyetlerini siyasi partiler kanunu yoluyla düzenler. Bu­ nun neticesinde parti örgütleri, devletin bir organı gibi hareket etmeye başlar ve böylece "partizan devleti" meydana getirir (Krouwel, 2006) . Partilerin vatandaş ve devlet arasındaki arabuluculuk ve temsil rollerinin zayıflamasına neden olan bu gelişme, aynı zamanda devlet kaynaklarının kullanımını gündeme getirdiği için daha fazla patronaj , kliyentalizm ve yolsuzluk anlamına gelir. Kartel parti­ lerinin diğer bir tanımlayıcı niteliği ise bazı önemli meselelerde -örneğin sos­ yal sorunun refah devleti uygulamalarıyla ortadan kalktığı konusunda- birbir­ leriyle uzlaşmalandır. Bu nedenle kartel partilerinde ideolojilerin rolü ya da ka­ pitalist düzene karşı muhalefet vurgusu zayıftır. Ayrıca partilerin programları ve kampanyaları birbirine benzer. Aynı zamanda siyasi partiler, sivil toplumdan koparak belirgin toplumsal sınıf ya da toplumsal grupların taleplerini dile getir­ mekten vazgeçer. Bu durum, özellikle SSCB'nin dağılmasının ardından sınıf te­ melli siyasetin zayıflamasına paralel biçimde oluşan yeni siyasi iklimde partile­ rin oylarını ençoklaştırma stratejisinin doğal bir sonucu olarak görülebilir. Böy­ lece farklı partilerin toplumsal tabanlarının birbirlerinden katı biçimde ayrışma­ sı da zorlaşır. Sınıfsal önceliklerin terk edilmesine karşılık, yeni dönemde siyasi partilerin daha çok dar çıkarları temsil eden çıkar gruplarının sözcülüğüne so­ yundukları görülmektedir. 409 Siyasette farklılıklar yerine benzerliklerin ön plana çıkanlması, partilerin ko­ lektif hayatta kalma stratejileriyle doğrudan ilintilidir. Partilerin siyasi/ideolojik farklılıklannın zayıflaması, seçimlerin hükümet programlan üzerindeki etkisi­ ni de zayıflatır. Bu durumda vatandaşlann partileri seçimler vasıtasıyla cezalan­ dırma gücü azalır. Diğer yandan kartel partileri, kendi aralanndaki gayriresmi anlaşmalar ve makam paylaşımı yoluyla siyasi rekabeti bilinçli şekilde sınırlan­ dınr. Partiler arası rekabeti sembolik düzeye indirgeyen bu gelişmenin yanında siyaset, bir tür uzmanlaşma aracı haline gelir. Parti üyeliğinin önemi ve aynca­ lıklan azalır. Kampanyalar ise sermaye yoğun, profesyonel ve merkezi hale ge­ lir. Benzer teknikler ve taktiklerle seçmenlere seslenen partilerin vatandaşlarla bağlan zayıflar. Böylece üye ve vatandaş etkisinden bağımsız bir yönetim aygıtı ve zümreleşme meydana gelir. Öte yandan ana akım partilerin birbirine yakınlaşması, kartel dışındaki parti­ lere avantaj sağlar. Bununla birlikte kartel partileri -örneğin seçim kanununda değişiklik yaparak ya da partilere yapılacak devlet yardımlannı belirgin seçim performansı şartına bağlayarak- yeni partilerin sisteme girmesini engelleyebilir. Ne var ki bu durum, kartel dışındaki partilerin toplumsal memnuniyetsizlikle­ ri politize etmesi gibi bazı açık riskler banndınr. Bir başka deyişle, kartelleşme eğilimi ve dolayısıyla siyasi rekabetin sınırlandınlması girişimi, geleneksel par­ tilere karşı mücadele eden muhalif partilerin ya da sistem karşıtı partilerin güç­ lenme potansiyelini artırabilir. Öte yandan kartel partilerinin iktidannın riske girdiği bazı durumlarda ise etkiyi azaltma ve adaptasyon yoluyla kartelin geniş­ lediği gözlemlenebilir. Kartel dışında yer alan partilerle yapılan uzlaşma ya da artan kooptasyon eğilimi, sistemin sürekliliği için anahtardır. Almanya'da Yeşil Parti'nin l 990'lardan itibaren kurulan sol hükümetlere dahil edilmesi ya da bazı milliyetçi popülist partilerin son dönemlerde Avusturya, Danimarka ya da İtal­ ya gibi ülkelerde iktidar bileşeni haline gelmesi, kartelin genişlemesine örnektir. Tartışılan nitelikleri itibanyla parti modelleri, yani tarihsel olarak ortaya çıkış sıralan itibanyla kadro, kitle, herkesi yakala ve kartel partileri, Batı Avrupa'da partilerin tarihsel evrimini anlamada analitik açıdan güçlü bir çerçeve sunar. Bununla birlikte parti modellerinin bütün ülkelerde benzer biçimde ya da aynı tarihsel sıralamayla gerçekleştiği söylenemez. Örneğin Avrupa'dan farklı olarak, ABD'de güçlü kitle partileri görülmedi. Bu açıdan Epstein (1980) , ülkede güçlü siyasi haklann sanayileşmenin sosyal olarak yıkıcı etkilerinden önce var oldu­ ğunu ve bu nedenle vatandaşlann oy verme ya da diğer temel siyasi haklar için mücadele etmesine gerek kalmadığını belirterek kitlesel sosyalizmin zayıflığı­ na vurgu yapar. Aynı zamanda bireyci politik kültür, kitlesel göç, etnik ve din­ sel olarak bölünmüş işçi sınıfı, partilerin emek hareketiyle yaşadığı sorunlar ve siyasi baskılar gibi unsurlar da ABD'de kitle partilerinin gelişimi önünde engel teşkil etti (Lipset ve Marks, 200 1 ) . Türkiye bağlamında ise kadro partilerinin en tipik örneği, kuruluş döne­ mi CHP'sidir. Bu süreçte askerler, bürokratlar ve yerel ileri gelenlerden oluşan CHP, modernleşmeyi tepeden aşağı gerçekleştirdi. Aynı dönemde cılız sanayi­ leşme nedeniyle işçi sınıfını temsil edecek kitle partileri ise oluşmadı. 1950'lerde 41 0 yapılan seçimlere damgasını vuran Demokrat Parti (DP) ise CHP'den istifa eden seçkinlerin inisiyatifiyle kurulan bir diğer kadro partisidir. DP, kuruluşundan itibaren parti liderliği açısından eşraf ve toprak sahiplerinin partisi oldu. Ancak aynı zamanda kararlardan dışlanan köylüler gibi geniş toplumsal gruplara ve aydınlar gibi unsurlara da seslenerek herkesi yakala stratejileri izledi. 1960'la­ ra kadar rejimin korporatist yapısı ve zayıf sanayileşme eğilimi nedeniyle güçlü kadro partilerinin etkin olduğu ülkede, artan sanayileşme ve kentleşme netice­ sinde sınıf temelli kitle partileri de oluşmaya başladı. Örneğin 1961 yılında ku­ rulan sosyalist Türkiye İşçi Partisi (TİP) , yükselen işçi sınıfının taleplerini dile getirdi. Ne var ki TlP, Avrupa'daki komünist partilerin aksine, işçi sınıfını güç­ lü biçimde mobilize edemedi. 1970'lerde Bülent Ecevit liderliğinde kitlelerden önemli oranda destek gören CHP ise bir yandan kent yoksullarının ve köylüle­ rin taleplerini sol popülist program çerçevesinde dile getirirken, diğer yandan işçi sınıfı oyu için DİSK'le bağlantılarını güçlendirdi. Herkesi yakala partilerine benzer biçimde geniş toplumsal yığınlardan destek alabilmek için keskin ideolo­ jik söylemlerden kaçınan CHP, seçmenlerini genellikle seçim dönemlerinde se­ ferber etti. 1 1 Türkiye'de 1980 darbesinin ardından ise ANAP ve SHP gibi merkez sağ ve sol partiler, herkesi yakala partileri; Kürt ve İslamcı partiler ise kitle par­ tisi özellikleri gösterdi. 1990'larda ise kartel partilerini hatırlatacak biçimde ül­ kede partilerin üyelik gelirleri azalırken, partilere devlet desteği arttı. Bu süreç­ te siyaset profesyonel meslek haline geldi ve parti faaliyetleri ve kampanyaların­ da sermaye etkisi yoğunlaştı (Arslantaş ve Arslantaş, 2021 ) . 2002 sonrasında Türkiye siyasetini etkisi altına alan AKP'nin erken dönemin­ deki başarısında ise büyük şehirlerde Refah Partisi'nin güçlü örgütsel altyapısını devralması etkili oldu. Ancak AKP, İslamcı ideolojiyle seçmenleri mobilize et­ meye yönelen RP'nin aksine, kitlelerin seferberliğinde Erdoğan'ın karizmatik li­ derliğine ve kliyentalist faydanın dağıtımına özen gösterdi. AKP'nin kitle parti­ si niteliklerinin erozyona uğramasının ardından parti üyeleri açısından zaman­ la gönüllük esasından kliyentalist beklentilere kayma yaşandı. Ayrıca parti üye­ leri, koşulsuz biçimde partiyi ve liderini destekleyen öznelere dönüştü ve par­ ti içi demokrasi zayıfladı. Bu süreçte parti ideolojisinin gerilemesine paralel bi­ çimde parti yönetiminde kariyerist eğilimler ve profesyonelleşme belirginleş­ ti. Aynı zamanda partide çıkar gruplarının temsili ön plana çıktı. Yine AKP, ra­ kip partilerden farklı olarak, parti faaliyetleri için yalnızca devlet yardımına da­ yanmak yerine sadık işverenlerden kurulu bir kliyentalist ağ inşa etti. Tartışı­ lan nitelikleri itibarıyla parti, kadro, kitle ve herkesi yakala partisi niteliklerini bir arada gösterdi. Türkiye'de 2002 sonrasında parti sistemi düzeyinde de kartelleşme eğilimi baş gösterdi. 1 2 Siyasi partilerin sivil toplumdan kopması, bu durumun temel ne1 1 Aynı siyasi partinin belirgin bir tarihsel dönemde farklı parti modellerine ait tanımlayıcı nitelikleri bir arada göstermesi de olasılıklar dahilindedir. 12 Kavramsal kargaşaya yol açmaması açısından "kartel parti" ile "parti sisteminin kartelleşmesi"nin birbirinden farklı olgular oldugu not edilmelidir. Kartel partileri, parti modelleri içerisinde yer alan bir grubu temsil ederken, kartel parti sistemi ise parti sistemi düzeyinde, yani siyasi partiler arasın­ daki etkileşimden kaynaklanan yapı bağlamındaki kartelleşme eğilimine karşılık gelir. 41 1 denidir. Aynı dönemde kartelleşme sürecini doğrulayacak biçimde siyasi parti­ lerin programlan da birbirine benzemeye başladı. Ayrıca büyük partiler, uzun süre yüksek ulusal seçim barajının korunması gibi çeşitli konularda yaptıkları örtük anlaşmalarla Kürt partileri gibi kartel dışında yer alan aktörlerin gelişimi­ ni engelledi. Parti sisteminde kartelleşme eğilimini doğrulayan bir diğer gelişme ise kartel dışında yer alan rakip partilerin önemli isimlerinin çeşitli ödüller sağ­ lanması neticesinde büyük partilere katılması yoluyla gözlemlenen kooptasyon olgusudur. Tüm bu engellemelere rağmen parti sisteminde kartelleşme eğilimi­ ne karşı çıkan çeşitli aktörlerin ortaya Çl'kması her zaman olasılıklar dahilinde­ dir. Bu aktörler, özellikle kartel partileri arasındaki söz konusu mutabakata kar­ şı çıkan seçmenlerden destek görebilir. Neoliberal çağda siyasi partiler: Krizler ve kurtuluş reçeteleri Günümüzde bazı konjonktüre! ve yapısal gelişmeler neticesinde partilerin dev­ let, toplum ve piyasayla kurduğu ilişkide önemli değişiklikler meydana geldi. Örneğin 1960'lar ve 1 970'lerde dünyanın çeşitli bölgelerinde patlak veren sa­ vaşlar, isyanlar ve güçlü toplumsal protestolar nedeniyle vatandaşların partiler­ le kurduğu bağ zayıfladı. Güçlü refah devleti ve ekonomik müdahalecilikle öz­ deşleşen "Keynesyen uzlaşı"nın yerini 1980'lerde piyasa liberalizasyonu, finan­ sal piyasaların deregülasyonu, özelleştirmeler ve zayıf sosyal devletle özdeşleşen "neoliberal uzlaşı"ya bırakması ise siyasi partilerin özellikle alt sınıfların taleple­ rine yabancılaşması sürecini hızlandırdı. Partilerin geleneksel fonksiyonlarının erozyona uğraması eğilimi, SSCB'nin dağılması sonrasında da sürdü. Günümüzde demokrasi ve kapitalizm arasında­ ki "zoraki evliliğin" sona erdiğini belirten Streeck (20 1 1 ) , kapitalizmi demok­ ratik hale getiren komünizm tehdidinin ortadan kalkmasının bu boşanmada et­ kili olduğunu savunur. Bu itibarla solun tüm fraksiyonlarıyla birlikte zayıfladı­ ğı 1 990 sonrası dönemde kapitalizmin daha katılımcı ve içermeci bir demokra­ siyi inşa etmesi için herhangi bir motivasyonu kalmamıştır. Eşzamanlı olarak, emek hareketinin gerilemesi, sol ve sendikalar arasındaki bağın zayıflaması ve sosyal demokrat ve komünist partiler gibi sol aktörlerin geleneksel ideolojileri­ ni terk ederek sağa kayması gibi gelişmeler ise muhalefet unsurunu bir bütün olarak gerileterek prosedüre! demokratik kalıntılarla yaşamını sürdüren kapita­ list anlayışın kurumsallaşmasına neden olmuştur. Neoliberal çağda yatırım bankaları, uluslararası finansal kuruluşlar, büyük şirketler, akademi, medya ve düşünce kuruluşlarında yer edinen ve siyaset ku­ rumunun ekonomi kararlan üzerindeki etkisini zayıflatan yeni bir küresel yö­ netici sınıf oluştu (Crouch, 2004) . Böylece özellikle ekonomi alanında ulusal hükümetlerin elinden alınan karar alma kapasitesi, piyasa aktörlerinin çıkarına/ insafına terk edildi. Avrupa Birliği ülkeleri bağlamında ise ulusal hükümetlerin harcama ve borçlanma limitlerinin bağlayıcı/zorlayıcı anayasal ve yasal düzen­ lemelerle belirlenmesi, Avrupa entegrasyonu gibi özü itibarıyla piyasa entegras41 2 yonunu amaçlayan süreçler, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumla­ rın kemer sıkmayı norm haline getirme girişimleri, daha sosyal ve eşitlikçi hü­ kümet programlarının uygulanmasını yapısal olarak zorlaştırdı. Yunanistan'da 20 1 5 seçimleri sonucunda kemer sıkma karşıtı vaatleriyle iktidara gelen sol par­ ti Syriza'nın kısa bir süre sonra uluslararası neoliberal güçlerin baskısına boyun eğerek kemer sıkma politikalarına yönelmesi, bu minvalde alternatif siyasetlerin hayata geçirilmesinin kolay olmadığını açık biçimde ortaya koyar. Siyasal partileri "sorumluluk" ve "temsil" fonksiyonları arasında ilki lehine tercih yapmaya zorlayan bu durum, partilerin toplumsal talepleri temsil etme ve onları siyasaya dönüştürme rollerini önemli oranda erozyona uğrattı (Mair, 2009) . Aynı zamanda geniş kitlelerin kararlardan dışlanmasıyla birlikte yöne­ timde teknokratik eğilimler belirgin hale geldi. Bu süreçte parlamentolar, yürüt­ me organlarına karşı güç kaybederken, siyasetin teknik bir alan olarak tanım­ lanması ise karar almadan dışlamanın meşruiyet aracı haline geldi. Yine AB gi­ bi kurumların aldığı kararların ulusal egemenliği doğrudan sınırlandıran sonuç­ lar doğurması ile günümüzde siyasetin kişiselleştirilmesi nedeniyle vatandaşla­ rın kararlara katılımının gereksiz hale getirilmesi gibi gelişmeler de içermeci ve eşitlikçi demokratik anlayışın güç kaybetmesinde etkili oldu. Günümüzde siyasi partilerin gelişimini etkileyen diğer bir önemli unsur ise partiler arası rekabetin içeriğinin boşaltılmasıdır. Tarihsel olarak bu gelişme, Avrupa'da kapitalizmin altın çağında ( 1950'ler ve 1 960'lar) sosyal sorunun bir süre de olsa gündemden düşmesiyle yakından ilintilidir. Ancak bu konuda da­ ha somut gelişmeler, geleneksel sosyal demokrat programın özünü teşkil eden güçlü devlet müdahaleciliği ile cömert refah devleti politikalarının 1970'lerde patlak veren bir dizi krizin ardından gerilemesi neticesinde meydana geldi. Ka­ mu maliyesi üzerinde ciddi bir yük oluşturduğu gerekçesiyle 1980'lerin başın­ dan itibaren geleneksel Keynesyen programlarıyla açık bir hesaplaşma içerisine giren sosyal demokrat partiler, devletin sosyal sorumluklarının tırpanlanması­ na yeşil ışık yaktı. Berlin Duvarı'nın yıkılması ( 1 989) ve SSCB'nin dağılmasının ( 199 1) ardından ise solun felsefi ve ideolojik olarak hezimete uğradığı fikri, sol çevrelerde eşit­ lik ve dayanışma vurgusunu daha da azalttı. Aynı dönemde sol partilerin gele­ neksel müttefiki olan emek hareketi de geri çekilme sürecine girdi. Böylece ser­ mayeye karşı emeğin güç kaybetmesi eğilimi hızlandı. Diğer taraftan sosyal de­ mokrat çevrelerde neoliberal küreselleşme süreciyle uyumlu yeni bir ideolojik arayış baş gösterdi. İngiliz sosyolog Anthony Giddens'ın Tony Blair liderliğinde­ ki İngiliz İşçi Partisi'ne önerdiği Üçüncü Yolcu sosyal demokrasi, bu açıdan kü­ reselleşme koşullarına uygun olarak revize edilmiş yeni (neoliberal) sosyal de­ mokrasi anlayışına karşılık gelir. Sosyal demokrasinin "sosyal" yönünü açık bi­ çimde zayıflatan bu anlayış, ana akım partileri gerek siyasi programları gerek­ se de iktidar pratikleri açısından her zamankinden daha fazla birbirlerine yakın­ laştırdı. Bu nedenle iktidarların değişimi, hükümet politikaları açısından her­ hangi bir kapsamlı dönüşüme yol açmadığı gibi, siyasetsizliğin de önünü açarak parti rekabetinin geleneksel ayarları üzerinde tahrip edici bir etkiye sahip oldu. 41 3 Ana akım partiler arasında artan ideolojik benzeşme nedeniyle seçim yarışı, ra­ kip parti programlarının ya da siyasalarının değil, adayların kişilik özelliklerinin rekabeti şeklinde gerçekleşmeye başladı. Liderler arasındaki basit rekabete in­ dirgenen siyasi rekabet, bir yandan kitlelerin karar almadan dışlanmasını meş­ ru hale getirirken, diğer taraftan esasen sistem içi restorasyon öngören popülist hareketlerin güç kazanmasına zemin hazırladı. Öte yandan partiler, yalnızca Batılı demokrasilerde değil, aynı zamanda SSCB'nin dağılmasının ardından liberal demokrasiye ve böylece çok partili si­ yasi düzene geçiş sağlayan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde de önemli zorluk­ larla karşı karşıya geldi. Eski komünist ülkelerde toplumsal bölünmelerin zayıf olması, cılız parti üyelikleri, siyasal sisteme yabancılaşma, seçkin merkezli siya­ set anlayışı, medya etkisi, parti karşıtı duygular, güçsüz sivil toplum ve demok­ ratik deneyimin sınırlılığı gibi unsurların neticesinde partilerin aracılık, enteg­ rasyon ve seferberlik fonksiyonları güçsüzleşti (bkz. Lewis, 2006) . Bu ülkelerde parti sistemleri ancak zayıf biçimde kurumsallaştı. Bölgede partilerin toplumda taban bulamadığını kanıtlar nitelikte ideoloji ya da program temelli rekabet ge­ lişmedi ve popülist hareketler/siyasetçiler yükselişe geçti. PARTİ S İ ST E M İ K U R U M SA L LAŞ M A S I H u ntington (1 968) kurumsallaşmayı "örgütler v e prosedü rleri n değer v e istikrar ka­ zandığı s ü reçler" olarak tan ı m lar. Bu bağlamda kuru msallaşm ı ş parti sistemleri ise öngörü lebi l i r gelecekte a n i değişimler yeri ne, parti rekabeti ve davranışı nda belirli bir sürekl il iğin söz konusu olduğu sistem lerd i r. Mainwari ng ve Scu l ly (1 995) , demokra­ silerin istikrarı açısı ndan önemli bir gösterge olan parti sistem i kurumsallaşmas ı n ı n dört boyutu ndan söz eder. B i rincisi, ku ru msallaşmış sistemlerde pa rti rekabeti tarz­ ları nda beli rgin bir istikrar söz kon usudur. Bu açıda n , örneği n parti sistemi n i n büyük aktörlerin i n hangileri olduğu ve bu partilerin hangi davra n ışları sergileyeceği önceden kesti rilebil i r. İ ki ncisi, kurumsallaşmış sistem lerde partileri n top l u mda derin kökleri vard ı r ve seçmenler çoğun l u kla partilerle güçlü bağlara sahiptir. Bu nedenle seçmenle­ rin çoğu n luğu ö m ürleri boyu nca ayn ı partilere oy verir. Bu d u ru m u n aksine, SSCB'n i n dağı lmasın ı n ard ından çok partil i h ayata geçen Doğu v e Orta Avru pa ü l kelerinde ya­ pılan seçimlerd e i ktida r partileri n i n düzenli olarak değişmesi ve büyük partilerin bir­ kaç seçim i n a rd ından yok olması ise zayıf kurumsallaşma düzeyine işaret eder. Üçün­ cüsü, kuru m sallaşmış sistemlerde siyasi aktörler, partilere ve seçi m lere meşruiyet at­ feder. Özgü r seçim lerle, ülkeyi ki m i n yöne1.c:Leğine karar veri l i r. Son olarak, kurumsal­ laş m ı ş sistemlerde l iderlerin etkisi sın rl ı d ı r Parti lerin kendi değerleri ve bağı msız sta­ tü leri vard ı r. Bu nedenle zayıf örgüt ve güçlü l ı der mantığı n a dayalı popü list partile­ rin güçlü olduğu sistemlerin zayıf ku rumsallaşma d üzeyine sahip olduğu söylenebil i r. Tartışılan hususlar bağlamında siyasi partiler, vatandaşlar ve devlet arasında demokratik bağ oluşturma, toplumsal çıkarları dile getirme ve temsil etme gibi bazı temel fonksiyonlarını yerine getiremez hale geldi. Bu nedenle siyasi parti­ lerin günümüzde açık bir kriz durumuyla karşı karşıya olduğu ifade edilebilir. 414 Vatandaşların siyaset kurumuna güveninin zayıflaması, parti üyeliklerinin düş­ mesi, seçimlere katılımın gerilemesi, sistem karşıtı aktörlerin yükselişi, siyaset kurumundan umudunu kesen vatandaşların sıklıkla toplumsal protestolara baş­ vurması, ana akım partilerin seçimlerde yenilgiler alması, partilerin oy kullan­ mayanları seferber edememesi ve protesto oylarının artması gibi gelişmeler bu krizin temel semptomları arasında yer alır. Partilerin yaşadığı bu ciddi sorunlar, temsil edilmeyen toplumsal taleplerin temsili açısından farklı araçların kullanımım gündeme getirir. Tam da "tarihin sonu" tezinin egemen hale geldiği 1 990'lar henüz sona ermeden, alternatif si­ yaset öneren çeşitli kitlesel hareketlerin ve toplumsal protestoların dünyanın farklı coğrafyalarında eşzamanlı olarak yükselişe geçmesi, bu açıdan dikkat çe­ kicidir. Söz konusu toplumsal hareketlilik, her şeyden önce neoliberal küresel­ leşmeye ve yozlaşmış liberal temsil sistemine yönelik memnuniyetsizliği yansı­ tır. Bu minvalde Kasım 1999'da ABD'nin Seattle kentinde yapılan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) toplantılarının protesto edilmesiyle başlayan neoliberalizm kar­ şıtı gösteriler, daha eşitlikçi, adil, katılımcı ve içermeci bir küreselleşme talebi­ nin simgesi haline geldi. Seattle protestoları, sendikaların katılımıyla birlikte kı­ sa sürede kitleselleşti ve sonrasında "küresel adalet hareketi" çatısı altında diğer coğrafyalara yayıldı. "Farklı bir dünya mümkün" sloganıyla neoliberalizme ve liberal temsil mekanizmasına alternatif bir yaklaşım öneren ve sınıfsal sömürü­ nün yanında kapitalizme içkin diğer tahakküm biçimlerini de reddeden bu ey­ lemlilikler Porto Alegre, Mumbai, Karakas, Karaçi ve Nairobi gibi şehirlerde dü­ zenlenen Dünya Sosyal Forumu toplantılarıyla sürdü. Ezilenlerin taleplerinin dile getirildiği bu toplantılarda katılımcılar, temsili kurumlar yerine doğrudan demokrasinin önemini vurgularken, aynı zamanda eşitsizlikleri, yoksulluğu, sa­ vaşları ve prekaryalaşmayı reddederek ekoloji merkezli politikaları, sosyal ada­ leti, güçlü dayanışmayı ve barışı savundu. Siyasi partilerin toplumsal taleplere yabancılaşmasının beraberinde getirdiği bu alternatif düzen arayışı, Tunus ve Mısır gibi ülkelerde büyük şehir meydan­ larının işgal edilmesiyle başlayan otoriterlik karşıtı gösteriler ve 2007 küresel fi­ nansal krizin ardından ortaya çıkan 1 5-M (İspanya) , Syntagma (Yunanistan) , Blockupy (Almanya) ve lşgal E t (Occupy) gibi güçlü kemer sıkma karşıtı top­ lumsal hareketlerin dinamizmiyle birleşti. Söz konusu hareketlerin belirgin bir siyasi programa ya da liderliğe sahip olmadan çoğu kez çevrimiçi yollardan ör­ gütlenerek kendiliğinden ortaya çıkmaları ve doğrudan eylemin önemini vurgu­ layarak pasif siyaset anlayışına karşı çıkmaları, parlamentoların toplumsal meş­ ruiyetini yitirmeye başladığı bir iklimde kamusal alanın yeniden siyasetin mer­ kezine taşındığını ortaya koyar. Protestolar sırasında meydanlarda yükselen "Bizi temsil etmiyorlar! " ve "Ger­ çek demokrasi, şimdi! " sloganları, ana akım siyasetin toplumsal öznelerle kur­ duğu ilişkinin süreç içerisinde nasıl zayıfladığının en somut işaretidir. Ne var ki yeniden canlanan emek hareketiyle de dayanışma içerisinde olan toplumsal ha­ reketler, çoğu kez sert biçimde bastırıldı. Liberal demokrasilerin otoriter yüzü­ nü gösteren bu gelişmeye karşılık toplumsal öfke, kendisini bu kez seçimlerde 41 5 müesses nizama karşı hiper-isyankar bir söylem benimseyen ancak esasen ka­ rizmatik liderlik temelinde düzen içinde kalmayı önererek hiper-konformist bir siyasi programa sahip popülist milliyetçi partiler ile toplumsal hareketlerle güç­ lü ilişkileri olan "hareket partileri"nin yükselişi şeklinde somutlaştırdı. Bu ge­ lişme, Yunanistan, İspanya ve Fransa gibi birçok ülkede geleneksel siyasi ayar­ ları altüst etti. H A R E K ET PARTİ L E R İ Ta rih sel açıda n bakı l d ığında, s iyas i parti ler v e hareketler ara sı nda yakın b i r i l işki söz kon u s u d u r. M cAd a m ve Ta rrow (20 1 0) , hareketleri n seç i m kam panyaları n ı etkileye­ cek yen i kolektif eylem biçi m leri ortaya koymaları, partileri içsel olarak kutu plaştı rma­ l a rı ya da seç i m h areketl i l iğinde yer a l maları gibi nite l i kler açı s ı nd a n parti leri etkiledi­ ği n i bel i rtir. Buna ek olarak, bazı h a reketleri n yen i partileri m eydana getirdiği de söy­ lenebil i r. Örneği n emek h a re keti sol parti leri n , çevre hareketi ise Yeş i l parti leri n olu­ ş u m u n a doğrudan katkı sundu. B u n u n la birl i kte son dönemlerde s iyasi parti lerin top­ l u msal taleplere yabancılaşması ve n eol i bera l çağda sosyal çatışmaların yoğu n l aşma­ s ı n eticesi n d e parti ve hareketler i l i şkis i n i n doğası önem l i ölçüde değişti. B u d u r u m , 1 99o' lard a n itibaren h areket partileri n i n kuru l ması sonucu n u doğu rd u . Hareket parti­ leri , "sosyal h a reketlerle güçl ü örgütsel ve d ı şsal bağl a ra sahip" aktörler olarak tan ı m ­ lanabil i r (bkz. del l a Porta vd ., 201 7) . 2007 küresel fi n a n s a l krizi n a rd ı ndan hareket par­ tileri, öze l l i kle Avrupa'da ya p ı l a n seçi mlerde önem l i başarıl a r elde etti. Yu n a n i stan'da Syriza, kemer sıkma karşıtı Syntagma hareketiyle, Podemos ise 1 5-M hareketiyle kur­ d u ğu i l işki bağl a m ı n d a hareket partilerine örnek gösteri lebi l i r. Bu parti leri n h iyera rş i k yap ı l a n maları reddettiği, top l u m sa l a ktörlerle güçl ü i l i şkiler k u rmaya yöneldiği v e a l ı ­ n a n kararla rda katı l ı m a vurgu ya ptığı söylenebi l i r. Ne v a r ki Syriza örneği nde görü ldü­ ğü üzere, kararlar üzeri nde s iyasi l iderliklerin güç kazan m a s ıyla birlikte bu partileri n bazı hareket partisi n itel i kleri n i kaybettikleri de not ed i l melid i r. Aynı dönemde popülist milliyetçi sağ partiler ise neoliberal politikaların yol açtığı yoksulluk, eşitsizlik ve işsizlik gibi önemli sosyal sorunları dışsallaştırarak sisteme yönelik toplumsal memnuniyetsizliği yabancılar ve göçmenler gibi yer­ li halkın dışında yer alan unsurlara yöneltti. Böylece sosyal ve iktisadi sorunlar, güvenlikleştirilerek kültürel boyutu ön plana çıkan bir anlayışla ele alındı. Bu süreçte neoliberal küreselleşmenin emek piyasası üzerinde artan olumsuz etki­ leri ile uluslararası düzensiz göçün artışı gibi gelişmeler, popülist milliyetçi sa­ ğın seçimlerde politize ettiği önemli başlıklar olarak ön plana çıktı. Söz konu­ su gelişmeler neticesinde Almanya'da Alternatif Partisi (AfD) ve Fransa'da Ulu­ sal Cephe (FN) gibi partiler, ana akım siyasetin içerisine girdiği ideolojik buna­ lım nedeniyle kronikleşen sosyal sorunlara yanıt verememesinden kaynaklanan boşluğu doldurarak ulusal parti sistemlerinin güçlü aktörleri haline geldi. Ay­ nı dönemde daha dayanışmacı, eşitlikçi ve sosyal alternatiflerin gözden düşmesi ise bu partilerin kamusal söylem üzerindeki etkisini artırarak siyasi tartışmala­ rın ırkçı ve yabancı düşmanı bir tonla tartışılması sonucunu doğurdu. Ana akım 41 6 partiler, belirtilen nedenlerle yükselen popülist sağ hareketi çevrelemekte başa­ rısız oldu ve çoğunlukla göç konusunda sert polisiye tedbirlere başvurmak da­ hil olmak üzere çeşitli adımlarla popülist sağ hareketi ve söylemi normalleştirdi. Tüm bu radikal siyasi değişikliklere rağmen günümüzde siyaset kurumunun ya da spesifik olarak ana akım partilerin içerisine girdiği kriz durumunun üste­ sinden gelmek için inandırıcı bir reçete sunduklarını öne sürmek pek de müm­ kün değildir. Bununla birlikte partiler, özellikle yeni iletişim teknolojilerinde sağlanan ilerlemeleri kullanarak olumsuz toplumsal imajlarını düzeltme giri­ şiminde bulundu. Örneğin İnternet, bu açıdan yeni siyasi katılım ve protesto formları açığa çıkardı ve küçük partilerin geçmişe kıyasla çok daha az maliyetle kurulmalarına, çıkar grubu ya da sosyal hareketten partiye dönüşmenin maliye­ tinin azalmasına ve "siber partiler"in oluşumuna zemin hazırladı. Ne var ki in­ ternetin siyasi parti faaliyetleri için yaygın biçimde kullanılması, örneğin siyase­ tin yüz yüze yapıldığı ve aktivistlerin sahada partileri için oy toplamaya çalıştı­ ğı geçmiş uygulamaların aksine, vatandaşların eski toplumsal etkileşimlerini de sönümlendirerek siyasal katılımı geçmişten daha az etkileşim içerir hale getirdi. lnternete benzer biçimde seçim kampanyaları da partilerin kurtuluş reçetesi olarak sarıldığı enstrümanlar arasında yer aldı. Ancak 1980'lerden itibaren hızla dönüşerek sermaye yoğun ve profesyonel hale gelen bu kampanyalar, bir yan­ dan parti örgütlerinin önemini azaltırken, diğer yandan ise lider merkezli si­ yaset anlayışını besledi. Benzer biçimde parti üyeliğinin düşüşünü durdurmak için tutulan profesyonel danışmanlar ise partiler açısından yalnızca kampanya­ ları daha maliyetli hale getirmekle kalmadı, aynı zamanda partilerin halktan ko­ puşunu da hızlandırdı. Aynı dönemde ticari medya ise siyasette hem medya pat­ ronlarına yakın sermaye destekli adayları hem de "haber değeri taşıyan" agresif söylemleri ve sansasyonel haberleri ön plana çıkarak partilere yönelik toplumsal memnuniyetsizliği artırdı. Öte yandan Türkiye ve Rusya gibi otoriter bağlamlar­ da iktidarların medyayı kontrol altına alması, partiler arası yarışın eşit koşullar altında gerçekleşmesini imkansız hale getirdi. Neoliberal dönemde partilerin gelişimini etkileyen diğer bir unsur ise siya­ setin bir tür kamuoyu yoklamasına dönüşmesi eğilimi oldu. Siyasi rekabeti pa­ zar mantığı çerçevesi içerisine sıkıştıran ve seçmenleri "müşteri" , siyasi partileri ise "patron" haline dönüştürerek parti-seçmen ilişkisinin doğasını değiştiren bu durum, prensipler ya da tutarlı bir ideoloji temelinde belirlenen bir siyasi prog­ ram yerine, halkın "hoşuna giden" ya da halk nezdinde "kabul gören" politika­ ların temsil edilmesini öncelemektedir. Böylelikle siyaset, bir piyasaya, siyasal partiler ise bu piyasadaki aktörlere dönüşmektedir. Siyasetin kamuoyu yokla­ masına dönüşmesi, kamuoyunun taleplerini ölçen ve bu taleplere uygun reçete hazırlama iddiasındaki kamuoyu araştırma şirketlerinin ve siyaset uzmanlarının gelişimi için de uygun bir zemin teşkil etmektedir. Söz konusu şirketler, yaptık­ ları "bilimsel araştırmalarla" çoğu kez kendilerini fonlayan siyasi partilerin "ra­ hatsız olmayacakları" ya da "hoşlarına gidecek" sonuçlar elde ederek parti lider­ liklerinin aldıkları kararlara ya da uyguladıkları politikalara muhalefet edilme­ sini güçleştirmektedir. Ayrıca bu eğilim, parti üyelerinin ve aktivistlerinin et41 7 kisizleştirilmesi suretiyle parti liderliklerinin gücünün pekiştirilmesi anlamına gelmektedir. Oluşan manzara, son tahlilde vatandaşların kararlar üzerindeki et­ kisini zayıflatarak siyasetin sermaye merkezli dönüşümünü hızlandırmaktadır. Görüldüğü üzere, siyasi partiler, bir yandan radikal biçimde değişen koşullara hızla ve geçmişteki hatalardan pek de ders çıkarmadan ayak uydurmaya çalışır­ ken, diğer yandan ise çoğu kronikleşmiş olan çeşitli sorunlarla yüzleşmeyi sür­ dürmektedir. Bununla birlikte partiler, demokrasilerin yönetimi ve meşruiyeti için kilit aktörler olmaya devam ediyor. Partilerin fonksiyonlarını yerine getire­ cek alternatif yapıların geliş(e)memesi, bu aktörlerin demokrasiler açısından ta­ şıdığı kritik önemi korumasının temel nedenidir. KAYNAKÇA Arslantaş, D. ve Arslantaş, Ş. (202 1), "The Evolution of the Party Model in Turkey: From Cadre to Car­ tel Parties?", British Joumal of Middle Eastem Studies, 50/3: 609-626. Burke, E. ( 1958 [ 1 7571 ), A Philosophical Enquiry Into the Origins of Our Ideas of the Sublime and Beauti­ ful, Routledge, Londra. Crouch, C. (2004) , Post-Democracy, Polity Press, Cambridge. della Porıa, D, Femandez, ] . , Kouki, H. ve Mosca, L. (2017), Movement Parties Against Austerity, Polity Press, Cambridge. Downs, A. ( 1957), An Economic Theory of Democracy, Harper, New York. Grarnsci, A. (1971), Selections from the Prison Notebooks, lntemational Publishers, New York. Huntington, S. ( 1968) , Political Order in Changing Societies, Yale University, New Haven. Inglehart, R. ( 1977) , The Silent Revolution: Changing Values and Political Styles among Westem Publics, Princeton University Press, Princeton. Katz, R. ve Mair, P. ( 1995), "Changing Models of Party Organization and Party Democracy: The Emer­ gence of the Cartel Party", Party Politics, 1/1 : 5-28. Key, V.O . , Jr. (1964), Politics, Parties, and Pressure Groups, Thomas Crowell, New York. Kirchheimer, O. ( 1 966) , "The Transformation of Westem European Party Systerns" , J. La Palombara ve M. Weiner (der.), Political Parties and Political Development, Princeton University Press, Prince­ ton, s. 1 77-200. Kitschelt, H. ( 1993) , "Social Movements, Political Parties, and Democratic Theory", The Annals of the American Academy of Political and Social Science, 528/1 : 13-29. Kriesi, H. (1998) , "The Transformation of Cleavage Politics (The 1997 Stein Rokkan Lecture)", Europe­ an]oumal of Political Research, 33/2: 165- 185. Krouwel, A. (2006), "Party Models", R.S. Katz ve W. Crotty (der.), Handbook of Party Politics, SAGE Pub­ lications, Londra, s. 249-269. Lewis, P.G. (2006) , "Party Sıates and Sıate Parties", R.S. Katz, W. Crotty (der.) , Handbook of Party Poli­ tics, SAGE Publications, Londra, s. 471 -482. Lipset, S.M. ve Marks, G.W. (2001) , It Didn't Happen Here: Why Socialism Failed in the United States, Nor­ ton, New York. Lipset, S.M. ve Rokkan, S. (ed.) ( 1967) , Party Systems and Voter Alignments: Cross-national Perspectives, Free Press, New York. Mainwaring, S. ve Scully, T. R. (der.) ( 1995) , Building Democratic Institutions: Party Systems in Latin Ame­ rica, Stanford University Press, Stanford. Mair, P. (2006), "Cleavages", R.S. Katz, W. Crotty (der.), Handbook of Party Politics, SAGE Publications, Londra, s. 371-375. 41 8 Mair, P. (2009), "Representative versus Responsible Govemment", MplfG Working Paper, 09/8: 1-19. Mardin, Ş. ( 1973), "Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?", Daedalus, 102/1: 169-190. McAdam, D. ve Tarrow, S. (2010), "Ballots and Barricades: On the Reciprocal Relationship between Elections and Social Movements", Perspectives on Politics, 8/2: 529-542. Michels, R. ( 1962), Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchic Tendencies of Modem Democracy, The Free Press, New York. Mozaffar, S. ve Scarritt, j.R. (2005), "The Puzzle of African Party Systerns", Party Politics, 1 1/4: 399-421 . Molyneux, J. (1986), Marxism and the Party, Bookmarks, Londra. Ostrogorski, M. (1902), Democracy and the Organization of Political Parties, Macmillan, Londra. Sartori, G. ( 1 976) , Parties and Party Systems: A Framework far Analysis, Cambridge University Press, Cambridge. Sartori, G. (2005), "Party Types, Organisation and Functions", West European Politics, 28/1 : 5-32. Scarrow, S.E. (2006), "The Nineteenth-century Origins of Modem Political Parties: The Unwanted Emer­ gence of Party-based Politics", R.S. Katz, W. Crotty (der.), Handbook of Party Politics, SAGE Publica­ tions, Londra, s. 16-24. Streeck, W. (201 1), "The Crises of Democratic Capitalism", New Left Review, 7 1 : 5-29. Strom, K. (1990), "A Behavioral Theory of Competitive Political Parties", American]oumal of Political Science, 34/2: 565-598. Wuthrich, F.M. (2013), "An Essential Center-Periphery Electoral Cleavage and the Turkish Party Sys­ tem", Intemationaljoumal of Middle East Studies, 45/4: 75 1-773. 41 9