MÜSLÜMANLARIN ENGİZİSYONU – I
Ölümcül Kovuşturmalar
İLİMYURDU YAYINCILIK: 157
Biyografi
ISBN: 978-605-2339-28-2
Kitabın Adı
MüslüManların Engizisyonu ı / Ölümcül Kovuşturmalar
Editör
Mehmet azimli
2. Baskı – Ekim 2019
İç Düzen
ilimyurdu yayıncılık
Kapak Tasarımı
yunus Karaaslan
Baskı-Cilt
Enes Basın yayın ve Matbaacılık ltd. Şti.
litros yolu Fatih sanayi sitesi no: 12/210 Topkapı/istanbul
Tel: 0212 501 47 63 sertifika no: 12469
Molla gürani Mh. akkoyunlu sk. no: 36 Fındıkzade- Fatih / isTanBul
Tel.: 0212 533 05 35 Faks: 0212 631 53 69
www.ilimyurdu.com info@ilimyurdu.com
sertifika no: 11737
Bu eserin tüm yayın hakları ilimyurdu yayıncılık ve Eğitim Hiz. ltd. Şti.’ne aittir.
Eleştirel makale ve dergilerde yapılacak kısa alıntılar dışında, bu kitabın bir kısmı veya
tamamı, yayıncının izni olmadan yayınlanamaz
MÜSLÜMANLARIN ENGİZİSYONU – I
Ölümcül Kovuşturmalar
Editör: MEhMEt AziMli
FAZLULLAh hURûFî (1394)
Habip Demir1
“Şahıslar, bedenler ölebilir ancak fikirler hiçbir zaman ölmez, bundan
sonra da ölmeyecektir.”
Anonim
hayatı
Asıl adı Şehabeddin olan Fazlullah, bugün İran sınırları içinde kalan Hazar denizinin güneydoğusundaki Esterabad şehrinde
1340 yılında doğmuştur. Naîmî ya da daha çok Hurûfî nisbesiyle
bilinir. Babası Seyyid Bahaüddin, Esterabad şehrinin Kâdılkudatlık görevinde bulunmaktaydı. Bu nedenle güçlü bir medrese eğitimi almış, genç yaşta babasını kaybedince bu görev ona miras kalmıştır. 17-18 yaşlarında gördüğü bir rüya üzerine kendisine Hz.
Peygamber tarafından rüya tabiri yetkisinin verildiğini düşünüp
riyazet yoluyla manevi yolculuğunu başlatmıştır.
Menkıbevi şekilde anlatılan başka bir hikayeye göre ise Fazlullah, bir sufiden Mevlana’nın “Sonsuzluğun özüne sahipken ölümden korkun niye, Allah’ın nuruna sahipken mezarda nereye sığacaksın?
beytini duyar ve bunun anlamını hocasına sorar. Hocası da ona,
bunu anlamanın insanın kendisini bu yola adamadan mümkün
1
Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Mezhepleri
Tarihi Anabilim Dalı
227
MÜSLÜMANLARIN ENGİZİSYONU – I
olamayacağını anlatır. Bunun üzerine Fazlullah, manevi yolculuğunu başlatır. Manevi yolculuğu yanında maddi yolculuğa
da yönelen Fazlullah, bu amaçla yalnız başına seyahat ederek
önce Mekke’ye ardından Harizm ve Meşhed’e yönelir. Rüyalarla
ilişkilendirdiği bu yolculuklarına hayatı boyunca devam eden
Fazlullah, Harizm, Tebriz, İsfahan, Sebzevar, Yezd, Damegan
ve Bakü şehirleri arasında dolaşır. Bu şehirlerde bulunduğu sıralarda yaptığı isabetli rüya yorumlarıyla dikkatleri üzerine çeker ve ezoterik, batınî yorumlarla oluşturduğu Hurufilik olarak
adlandırılan hareketinin temel taşlarını bu düşünceler etrafında
geliştirir.
Düşünceleri ve tartışmalar
Fazlullah, İslam düşünce tarihinde günümüze kadar etkisini devam ettiren Hurufilik adlı kendine mahsus batınî eğilimli
ekolün kurucusu olarak zikredilir. Bu ekol, harf, sayı ve seslerin
ilahi anlamlar taşıdığı inancından hareketle doğmuştur. Harf ve
sayılarda bulunan bazı şifrelerle kehanetlerde bulunulmasının
tarihi oldukça eskilere dayanır. Milattan önce IV. ve III. yüzyıllardan itibaren Helenistik-Gnostik dinlere mensup kişilerin gizli
birtakım bilgileri harfler ve sayılara gizleyerek taraftarlarıyla bir
tür iletişim aracı haline getirdikleri bilinmektedir. Gizli anlamlar
ifade ettiği kabul edilen harflerin ve sayıların insana ve doğaya
tesir ettiğine dair inanışların Ortadoğu dışında eski Mısır ve Hint
medeniyetlerinde izlerine rastlanmakta, daha sonra buna benzer
inanışların Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi ilahi dinlere de
tesir ettiği bilinmektedir. Bu inanışların İslam dini içerisindeki
en belirgin tezahürü Hurufilik olarak ortaya çıkmıştır.
İslam düşüncesinde harf-sayı gizemciliği ile ilgili ilk işaretler,
hicri ikinci asırdan itibaren Şii gulat çevrelerde dillendirilmiştir.
Bunlardan biri olan Muğire b. Said İclî, ism-i azamı bildiğini ve
ölüleri bununla dirilttiğini söylemiştir. Onun, Allah’ın sıfatlarını
birtakım harflerle açıkladığı zikredilir. Üçüncü asırdan itibaren
ise bu eğilimler sufî çevrelere sirayet etmiş, harflerin ve sayıların
kutsallığına ilişkin teviller, Sehl b. Abdullah et-Tusterî ve Hal228
FA Z L U L L A H H U R Û F Î
lac-ı Mansur’ın görüşlerinin temelini oluşturmuştur. Daha sonra
bu ilmi (ilm-i huruf) zirve noktasına büyük mutasavvıf İbn Arabi taşımıştır.
Fazlullah, manevi yolculuğu sırasında dervişler arasında mütevazı yaşantısı ve kişiliğiyle beğeni toplamış, kendisine kaynaklarda da zikredildiği üzere helal yiyen anlamında “helal-hor” lakabı verilmişti. Fazlullah’ın daha geniş çevreler tarafından tanınmasında ise rüya tabirleri üzerinden muhataplarıyla kurduğu
ilişki büyük önem arz etmektedir. O, önce Harizm’de gördüğü
rüyaları varlık dünyasına ait sorunları çözmede işaret olarak algıladı ve kendine Hz. Peygamber’in varisi olarak manevi bir rol
biçmesini sağladı. Harizm ve daha sonra Tebriz’de gördüğü ve
kendisini gayb alemiyle ilişkilendirdiği rüyaları açıklamasının
ardından ise ulema tarafından tekfir edildi ve Isfahan’a kaçmak
zorunda kaldı. Burada kendisini mehdi olarak tanıtan Fazlullah,
etrafına çok sayıda taraftar toplayarak yeni bir dini hareket başlatmış oldu. Bu hareketin temeli, yukarıda da değinildiği üzere
dini hükümlerin harfler ve sayılarla ilişkilendirilerek yorumlanmasına dayanmaktaydı. Başlangıçta yalnızca manevi birer
rehber olarak harf ve sayıların önemi vurgulanırken, ilerleyen
dönemlerde bunun dini hükümlere de uygulanması, kurumsal
dini yapı tarafından hoş karşılanmadı.
Fazlullah, harf ve sayıların evreni, insanı ve yaratıcıyı anlamada anahtar görevi gördüğünü, bunun için harfleri anlamak
gerektiğini düşünüyordu. Arapça’da bulunan 28 harfe kendi
dili olan Farsça alfabenin harflerini de katarak 32 harfin kelime-i
ilahi olduğunu, kuvvet-i ezeliden ilk sadır olanın bu harfler olduğunu, her birinin Allah’ın sıfatı olup bütün semavi kitapları
kapsadığını söyledi. O’na göre, 32 kelime-i ilahinin hepsi mücerreddir, şekilden, suretten, uzunluktan, derinlikten, renkten münezzehtir. Bu harflerin hepsi Allah’ın zatıyla kaimdirler. Allah’ın
zatında tecelli edip zuhura gelen 32 kelime-i ilahi, bir araya gelip
terkip kurarak kavramları oluşturur. Böylece Allah, bu harfler
sayesinde varlık alanına tecelli eder.
Kur’an’ın gerçek manasının ancak kendisi tarafından anla229
MÜSLÜMANLARIN ENGİZİSYONU – I
şıldığına inandığı için kendisinden (Kitaptan bir ilmi olan kimse, en-Neml 27/40) diye bahsetmiştir. Fazlullah, “Bu Allah’ın
fazlıdır” (el-Mâide 5/54); “Bu rabbimin fazlındandır” (en-Neml
27/40) meâlindeki âyetlerde olduğu gibi Kur’an’da geçen bütün
“fazl” kelimelerinden kendisinin kastedildiğini, insan yüzünde
de “fazl” isminin okunduğunu ileri sürmüştür.
Fazlullah’ın fikirlerinin bize ulaşmasını sağlayan Cavidannâme, Arşnâme ve Muhabbetnâme olmak üzere üç eserinden bahsedilmektedirler. Bunun dışında ona nispet edilmekle birlikte
muhtemelen sonraki nesil öğrencileri tarafından kaleme alınan
Divan, Nevnâme (Nevmnâme) ve Vasiyyetname adlı eserinden
de söz edilmektedir. Onun fikirlerini yansıtan en önemli kitabı
Cavidannâme, taraftarları tarafından kutsal kitap olarak kabul
edilmektedir.
Fazlullah ve onun fikirlerini benimseyenler sürekli olarak takip altında bulundurulmuş, hem mevcut dini otoritelere hem de
siyasi otoritelere meydan okuma olarak algılanmıştır. Osmanlı
dönemi Anadolu’sunda da oldukça etkili bir harekete dönüşen
hatta dönemin padişahı Fatih Sultan Mehmet’i de etkilediği belirtilen Hurufi görüşler, ulemanın yoğun baskısıyla silinmeye
çalışılmıştır. Tarihçi Murat Bardakçı’nın Hurufiler’in uğradığı
eziyetleri dile getirdiği bir pasaj bu bakış açısını ortaya koyma
noktasında oldukça düşündürücüdür: “Edirne'nin hemen dışındaki geniş çayırlarda, 1450'li yılların sonlarına doğru günlerce devam
eden bir çabayla büyük, çok büyük ve birkaç bin kişiyi alabilecek devâsâ
bir çukur kazıldı. Kazma işi nihayete erdikten sonra, çukuru bir ormanın hacminden daha fazla miktarda odunla ve çalı-çırpı ile doldurup
odunları ateşe verdiler. Hararet, cehennemi hatırlatır gibiydi. Alevler
göklere yükseldiğinde, askerler, elleri kolları bağlı binlerce kişiyi ite-kaka çukurun etrafına sürüklediler. İlk tekbiri, herkesin hürmet gösterdiği sarıklı, yaşlı bir zât getirdi. Bunu, çukurun etrafındaki askerlerin
gerisinde durup olup biteni takip eden binlerce kişinin hep bir ağızdan getirdiği tekbirler ve ard arda sıralanan lânetler takip etti. Askerler, çukurun başına sürükledikleri elleri-kolları bağlı binlerce kişiyi bir
anda alevlere atmaya başladılar. Diri diri ateşe fırlatılanların feryatları
tekbirlere ve lânetlere karışıyor; kavrulanların miktarı arttıkça çukura
230
FA Z L U L L A H H U R Û F Î
odun takviyesi yapılıyordu. Etrafı genzi yakan ve dayanılmaz bir yanık et kokusu sarmış, duman her tarafı bürümüştü. Ama saatler boyu
devam eden bu facia dinmeden, hiç kimse meydanı terk etmedi; son
kurbanın da kömürleşmesine kadar orada kaldılar ve diri diri kavrulanların ruhlarına lânet okuduktan sonra dağıldılar. Yakılanların suçları
"Hurufi" olmaları, yani İslam tarihinin en esrarlı, en karmaşık ve en
militan mezhebine mensup bulunmalarıydı.”
Fazlullah’ın idam edilmesine ve müridleri hakkında sıkı bir
takibata geçilmesine rağmen halifeleri sayesinde bu fırka taraftar kazanarak gittikçe güçlenmiş; böylece Hurûfîlik doğuda Hindistan’a kadar yayılmış, batıda ise Fazlullah’ın baş halifesi Ali
el-A’lâ’nın gayretleriyle Anadolu’ya geçerek güçlü tesirini asırlar
boyunca Anadolu ve Rumeli topraklarında diğer tarikatlara sızarak göstermiştir. Türk edebiyatının ünlü siması Seyyid Nesîmî
de Fazlullah’ın Anadolu’daki halifelerindendir.
Ölümü
İsabetle yaptığı rüya yorumları sayesinde büyük üne kavuşan Fazlullah, bu başarılarıyla siyasi iktidarın dikkatini çekmiş
ve kendisinden şüphe edilmesine sebep olmuştur. Rivayete göre,
gördüğü bir rüya üzerine dönemin hükümdarı Timur’u “âyîn-i
cedîd” adını verdiği görüşlerine davet eden Fazlullah, görüşleri
şeriata aykırı sayıldığı için tutuklanmıştır. Timur, Semerkand’da
bulunan ulema ile onun durumunu görüşmüş ve ulema onun
hakkında idam kararı vermiştir. Timur’un oğlu Miranşah tarafından yakalanan Fazlullah, Tebriz yakınlarında bulunan Alıncak
kalesine hapsedilir. Burada yargılanan Fazlullah, Şirvan Emiri
Şeyh İbrahim’in fetvasıyla 1394’te elli altı yaşında iken boynu vurularak idam edilir. Ayaklarına ip bağlanarak cesedi çarşı pazarda dolaştırıldıktan sonra taraftarlarınca defnedilmiştir.
Onun idamı hakkında Hurufi olmayan kaynaklar farklı yorumlarda bulunmuştur. Onu siyasi hesapları olan sapkın dini fikirli birisi olarak tanımlayıp bu fikirlerinden dolayı idam edildiğini belirtirler. Fazlullah’ın fikirlerinin dönemin ulema ve iktidar
231
MÜSLÜMANLARIN ENGİZİSYONU – I
cenahı tarafından hoş görülmediği ve ölümüne yol açan gelişmelerin bu fikirler olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Fazlullah’ın, yaşadığı dönemde insanların duygu ve düşüncelerine hitap ederek, insanların manevi yönden ihtiyaç duydukları eksiklikleri gidermeye çalışması, kendince hakikat olarak kabul ettiği yorumları takipçilerine anlatması ve etrafının
bu sayede kalabalık hale gelmesi, doğal olarak farklı düşünüş
biçimlerine tahammül edemeyen kesimlerde büyük rahatsızlık
uyandırdı. Ona duyulan kin ve nefreti, cesedini halkın gözünün
önünde parçalayarak gösteren “hak” düşüncenin temsilcileri, fikirlerin ölmeyeceğini, nesiller boyu katlanarak şekil değiştirerek
birçok dini düşünceyi etkileyeceğini kestirememiş olmalıydılar.
Nitekim Fazlullah’ın fikirleri de bugün gerek Sünni gerek Şii birçok grup ve düşünür tarafından farklı şekillerde dile getirilmeye
devam etmektedir.
Kaynakça
Acand Yakub, Hurufiyye der Târih, Tahran 1990.
Aksu Hüsamettin, “Fazlullah-ı Hurufi”, DİA, Cilt: 12, 1995, ss.
277-279.
3. Algar Hamid, “Horufism”, Encyclopedia Iranica, New York 2004.
4. Ballı Hasan Hüseyin, Hurûfiliğin Doğuşu ve Fazlullah Hurufî, İstanbul 2013.
5. Bashir Shahzad, Fazlallah Astarabadi and the Hurufis, Oxford
2005.
6. Bayat Fuzuli, “Hurufilik Merkezleri ve Anadolu’da Hurufilik”,
Uluslar Arası Türk Dünyası İnanç Merkezleri Kongresi Bildiriler Kitabı, Ankara 2004.
7. Browne Edward G., “Further Notes on the Literature of the Hurufis and their Connection with the Bektashi Order of Dervishes”, Journal of Royal Asiatic Society, London 1907.
8. Gölpınarlı Abdulbaki, Hurufilik Metinleri Kataloğu, Ankara 1973.
9. Gündüz Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi yay., Konya 1998.
10. Murat Bardakçı, “Fatih’in Yaktığı Matrix Tarikatı”, Sabah,
14/01/2007 (http://arsiv.sabah.com.tr/2007/01/14/gnd101.html)
1.
2.
232