Academia.eduAcademia.edu

Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü

Başaran F. (2016), "Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü", Bilim, Teknoloji ve Yenilik: Kavramlar, Kuramlar ve Politika, Der: İbrahim Semih Akçomak , Erkan Erdil , Mehmet Teoman Pamukçu , Murad Tiryakioğlu içinde, Bilgi Üniversitesi yayınları, 407-435 Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, genel olarak enformasyon üretimi, işlenmesi, dağıtımı ve saklanması süreçlerinde yer alan teknolojiler, bu teknolojik araçların olanaklı kıldığı altyapılar, bu altyapılar üzerinden sunulan hizmetler sektörü olarak tanımlanmaktadır. Ancak geçtiğimiz yıllar içerisinde bilgi ve iletişim teknolojileri ve bu teknolojiler aracılığı ile gerçekleşen toplumsal ve ekonomik etkinlikler o denli artmış ve çeşitlenmiştir ki bu tanımın tüm bu etkinlikleri de içine alacak biçimde bir “bilgi ve iletişim teknolojileri” yaklaşımı ile ve enformasyon kavrayışı ile bütünleştirilmesi zorunluluğu açığa çıkmıştır. Bu bağlamda, çalışmada öncelikle ekonomi disiplininin enformasyon kavrayışı ve enformasyonun ekonomik statüsü tartışmaya açılmaktadır. Ardından da çalışmanın amacına bağlı olarak, tarihsel olarak enformasyonun statüsünde yaşanan değişimleri ve bu değişimler aracılığıyla yaşanan dönüşümleri temel alacak bir biçimde üç dönem ayırt edilerek ve bu dönemlerde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, toplumsal ve ekonomik gelişme ile bağlantılı olarak nasıl yapılandığı tarihsel olarak ortaya konulmaktadır. Sonuç bölümünde ise tarihsel arka plandan yola çıkarak günümüz bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, toplumsal ve ekonomik gelişme açısından nereye konumlandırılması gerektiği tartışılmaktadır.

DÖRDÜNCÜ KISIM Sektörel Analiz: Dünyadan Örnekler ve Türkiye 18 Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü Funda Başaran Özdemir Özet: Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, genel olarak enformasyon üretimi, işlenmesi, dağıtımı ve saklanması süreçlerinde yer alan teknolojiler, bu teknolojik araçların olanaklı kıldığı altyapılar, bu altyapılar üzerinden sunulan hizmetler sektörü olarak tanımlanmaktadır. Ancak geçtiğimiz yıllar içerisinde bilgi ve iletişim teknolojileri ve bu teknolojiler aracılığı ile gerçekleşen toplumsal ve ekonomik etkinlikler o denli artmış ve çeşitlenmiştir ki bu tanımın tüm bu etkinlikleri de içine alacak biçimde bir “bilgi ve iletişim teknolojileri” yaklaşımı ile ve enformasyon kavrayışı ile bütünleştirilmesi zorunluluğu açığa çıkmıştır. Bu bağlamda, çalışmada öncelikle ekonomi disiplininin enformasyon kavrayışı ve enformasyonun ekonomik statüsü tartışmaya açılmaktadır. Ardından da çalışmanın amacına bağlı olarak, tarihsel olarak enformasyonun statüsünde yaşanan değişimleri ve bu değişimler aracılığıyla yaşanan dönüşümleri temel alacak bir biçimde üç dönem ayırt edilerek ve bu dönemlerde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, toplumsal ve ekonomik gelişme ile bağlantılı olarak nasıl yapılandığı tarihsel olarak ortaya konulmaktadır. Sonuç bölümünde ise tarihsel arka plandan yola çıkarak günümüz bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, toplumsal ve ekonomik gelişme açısından nereye konumlandırılması gerektiği tartışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Toplumsal ve Ekonomik Gelişme, Enformasyon, Enformasyon Çapı “Tarih çok kere sıçramalarla ve zikzaklarla ilerleme kaydeder ve onu her yerde izlemek gerekir...” – Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 408 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye Gİrİş eadrick (2000: 4), insanların enformasyonu düzenledikleri ve yönettikleri yöntem ve teknikler bütünü olarak “enformasyon sistemleri” terimini önerir ve bu sistemleri beşli bir sınıflandırmaya tabi tutar. Bu sınıflandırma gereği, enformasyon sistemleri, enformasyon toplamak için kullanılan sistemler; enformasyonu karşılaştırılabilir ve erişilebilir kılmak için isimlendirme, sınıflandırma ve düzenleme sistemleri; enformasyonu işleme sistemleri; enformasyonu saklama ve geri çağırma sistemleri ve enformasyon iletim sistemlerini içermektedir (2000: 5). Headrick’in (2000) önerdiği bu sınıflandırma günümüzde Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) tanımının hem donanım, hem yazılım, hem de hizmet boyutları ile birebir örtüşmektedir. Ancak Headrick (2000), “enformasyon devrimi ne zaman başladı?” sorusuna yanıt ararken, geliştirdiği enformasyon sistemleri tanımı gereği bir enformasyon devriminin başlama noktasının saptanamayacağı sonucuna varır. Ona göre, insan her zaman enformasyonu üretme, işleme, saklama ve iletme ihtiyacını karşılamak üzere yeni yöntemler ve teknikler yaratmıştır. Bu nedenle de bir başlangıç tanımlanamaz, ancak bu yeni yöntem ve tekniklerin yaratımı sürecinin keskin bir ivme kazandığı dönemlerden bahsedilebilir. Yazının, alfabenin, muhasebe sisteminin, matbaaanın, telgrafın, transistörün ve bilgisayarın ortaya çıkış dönemleri bu ivmelenme dönemleridir (2000: 8). James Beniger (1986) de, benzer bir biçimde bilgi işleme ve iletişim etkinliklerini, “en genel anlamda, önceden belirlenmiş bir hedefe doğru amaçsal etki” anlamıyla kullandığı “kontrol” işlevinin ayrılmaz bileşenleri olarak tanımlamakla işe başlar ve bilgi ve iletişim teknolojilerini insanlık tarihinin içine yerleştirir. Kapitalizm ise üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinde kontrolü sağlama ihtiyacı nedeniyle bu etkinliklerde bir “devrim” dönemidir. Beniger’e (1986) göre, kontrol devrimlerinin ilk ve en büyüğü 19. yüzyılda yaşanmıştır. Bu devrim süreci özellikle 19. yüzyılda yaşanan teknolojik gelişmelerle yakından ilişkilidir. Elektriğin keşfi ve bağlantılı olarak üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinin kontrolü amacıyla enformasyonun toplanması, işlenmesi, saklanması ve iletimine dair örgütsel ve teknolojik yeniliklerin ortaya çıkışı, Beniger’e (1986) göre, bu çerçeve içerisinde bir sebep değil, endüstriyel devrimin neden olduğu kontrol krizlerini çözmek amacındaki kontrol devrimlerinden kaynaklanan bir sonuçtur. Headrick (2000) ve Beniger’in (1986) bilgi ve iletişim teknolojilerini ele aldıkları bağlam, bu teknolojilerin toplumsal ve ekonomik gelişme, ayrıca da yenilik süreçleri ile etkileşiminin çözümlemesinin, 20. yüzyıl sonlarında hegemonik hale gelen enformasyon toplumu söyleminin dışında aranması gerektiğini açığa çıkartmaktadır. Günümüzde enformasyon toplumu söylemi içerisinde önemli kazanan bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, tam da yazarların birbirlerinden farklı isimlendirdikleri, ancak dönüm noktaları olarak işaret ettikleri enformasyon üretimi, işlenmesi, saklanması ve dağıtımına, iletimine dair yöntem ve tekniklerde yaşanan yenilik süreçlerinde oluşmuş ve her yenilik sürecinde derinleşmiş, genişlemiş ve günümüzdeki biçimine ulaşmıştır. Özellikle endüstri devrimi (Industrial Revolution) ve 19. yüzyılda yaşanan gelişmelerle ilişkilendirebileceğimiz günümüz bilgi ve iletişim teknolojilerinin taşıdığı önem, doğal olarak enformasyon kavramından ve enformasyonun özellikle günümüz ekonomik şekillenişinin teme- H bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 409 linde yer alan endüstriyel üretim, dağıtım ve tüketim süreçleri ile sıkı ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, Ekonomik Aktivitelerin Uluslararası Standart Sınıflaması (ISIC) uyarınca, enformasyon işlenmesi ve (aktarma ve görüntüleme dâhil) iletişimini gerçekleştiren bilgi ve iletişim teknolojisi ürünlerini üreten imalat endüstrileri ve elektronik yollarla enformasyon işlenmesi ve iletişimini olanaklı kılan hizmet endüstrilerinden oluşmaktadır (OECD, 2013). Bu çalışmada, ISIC tanımına uygun olarak bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, en genel düzeyde enformasyon üretimi, işlenmesi, dağıtımı ve saklanması süreçlerinde yer alan teknolojiler, bu teknolojik araçların olanaklı kıldığı altyapılar, bu altyapılar üzerinden sunulan hizmetler sektörü olarak ele alınmaktadır. Bu ele alış aynı zamanda da günümüzün küresel enformasyon ağları üzerinde süren tüm etkinlikleri içine alacak biçimde bir “bilgi ve iletişim teknolojileri” yaklaşımı ile bütünleştirilmektir. Elbette ki bilgi ve iletişim teknolojileri ve bu teknolojiler aracılığı ile gerçekleşen tüm toplumsal ve ekonomik etkinlikler açısından temel öneme sahip olan kavram enformasyon kavramıdır. Bu bağlamda öncelikle ekonomi disiplininin enformasyon kavrayışı ve enformasyonun ekonomik statüsü tartışmaya açılmaktadır. Ardından da çalışmanın amacına bağlı olarak, tarihsel olarak enformasyonun statüsünde yaşanan değişimleri ve bu değişimler aracılığıyla yaşanan dönüşümleri temel alacak bir biçimde üç dönem ayırt edilerek ve bu dönemlerde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, toplumsal ve ekonomik gelişme ile bağlantılı olarak nasıl yapılandığı tarihsel olarak ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Sonuç bölümünde ise tarihsel arka plandan yola çıkarak günümüz bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, toplumsal ve ekonomik gelişme açısından nereye konumlandırılması gerektiği tartışmaya açılacaktır. EnForMASYon vE tEKnolojİ “Zihni şekillendirme işi” ve “bilginin iletilmesi işi” olarak tanımlanan iki eylemin bileşimi olan enformasyon sözcüğünün modern kullanımı, 14. yüzyılda edindiği “eğitim, öğretim ya da telkinle bir niteliğe ya da zihne biçim verme, onu şekillendirme” anlamıyla ilişkilidir. Enformasyon, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan başlayarak yaygınlaşan bilgisayarlar ve 1950’lerde bir disiplin olarak ortaya çıkan enformasyon bilimi ile birlikte, modern toplumda, iletişimsel bilgi açısından merkezi bir rol oynamaya başlamıştır. Bilgi ve bilgi iletişimi her insan topluluğu için son derece önemli olsa da, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yükselişi ve küresel etkileri ile birlikte, modern toplum enformasyon toplumu olarak anılmaya başlanmıştır. Günümüzde, enformasyon, sermaye, emek ve hammadde gibi kavramlarla birlikte, ekonomik gelişmenin temel koşullarından birisi olarak anılmaktadır. Enformasyon günümüzde, içinde yaşadığımız toplumu tanımlayan kilit bir kavrama dönüşmüş olmasına rağmen, farklı disiplinler tarafından farklı biçimlerde kavranmaktadır. Ancak bunların tamamı disiplinlere özgüdür ve disiplinlerarası sınırları aşan ve bu sınırlar boyunca bir diyaloğu olanaklı kılan bir kavramsallaştırmaya ulaşmak günümüzde “Enformasyon Felsefesi”nin en önemli uğraşlarındandır. 410 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye Günümüz enformasyon kavramsallaştırmasında 1940’larda Shannon tarafından geliştirilen “enformasyon kuramı” temel bir rol oynamaktadır. Enformasyon kuramının en temel önermelerinden birisi, enformasyonun ölçülebilir fiziksel bir çokluk olduğudur. Shannon’un (1948) matematiksel iletişim modelinde, enformasyon “insanların veya elektronik işlemcilerin doğrudan ya da teknolojik araçlar yardımıyla algılayabildiği her türlü sinyal-imlem” olarak ele alınır. Enformasyon kuramı ile birlikte kullanılan geniş kapsamlı teknikler, olasılık matematiğinden geliştirilmiştir. Verili bir iletilen enformasyonun doğruluğu, bilinen gürültü parazitleri durumunda oluşabilecek belirsizlikleri ya da hataları en aza indirmek için olasılık hesapları gibi matematiksel yöntemleri kullanmak anlamına gelmektedir. Enformasyon ve belirsizlik, bir dizi nesneden bir ya da daha çok nesneyi seçme sürecini tanımlayan teknik terimlerdir. Enformasyon kuramı, enformasyonun anlam ya da imaları ile ilgili değildir. Enformasyon kuramından yola çıkan ve enformasyona bir “gerçeklik olarak” (mantıksal “var” ve “yok” olarak fiziksel işaretlerin örüntüleri) yaklaşan bu kavramsallaştırmada, bilişsel süreçler dışlanmakta ve anlamdırma, yorumlama süreçleri ele alınmamaktadır. Diğer yandan, “gerçeklik hakkındaki” enformasyon yani “nitelenebilir ve bilginin kurucu unsuru” olarak anlamlı enformasyon kavramsallaştırması, enformasyonun bir kaynaktan yayılsa bile nesnel olarak kaynakta ya da yaratıcıda içsel olmadığını, dahası, enformasyonun kaynak ile alıcı arasında bir etkileşimin sonucu olduğunu ve bu etkileşimin bir zihinden kaynaklanan ve diğer zihin tarafından özümsenen bir süreci işaret ettiğini öngörür. Etkileşim, kaynağın özelliklerinin alıcıda oluşması ile sonuçlanır. Bu süreçte enformasyon, alıcısı tarafından işlenir ya da yorumlanır. Fakat enformasyon kaynaktan ilerlediği ve alıcıda özümsendiği için iletişim her zaman öncelikle alıcının kaynağın zihinsel durumuna dair bir bilgilenmesidir. Bu yaklaşıma göre, enformasyon bazı şeyleri temsil eden ve göstergebilimin öncülü olan sembol veya işaretleri kapsar. Enformasyon tek başına değildir, fakat kaçınılmaz olarak bir şeyleri gösterir. Işık dalgalarının, bir nesneden yansıdığında ve bir izleyici tarafından algılandığında nesnenin yüzey özelliklerini iletmesi, ancak bu nesneyi oluşturmaması gibi, kelimeler de bir şeyleri temsil eder ancak o şey değildirler. Mademki enformasyon kendisinden başka bir şeyleri temsil eder ya da gösterir ve daima kaynakla alıcı arasındaki bir etkileşimi sonuçlandırır, o halde bir diğer özelliği de maddi olmamasıdır. Bu yaklaşımda, enformasyon çıkış noktasında, iletilirken ve ulaştığı noktada maddi değildir. Her ne kadar, iletim ortamı maddi bir ortam olsa da, gönderilmek üzere kodlanan enformasyonun, enformasyonun kendisi olmadığı açıktır. Diğer deyişle, enformasyon kaçınılmaz olarak zihinde işlemden geçirilir ve işlendiğinde anlam kurulur. “Gerçeklik olarak enformasyon” ve “gerçeklik hakkında enformasyon” olarak birbirinden ayırt edebileceğimiz bu farklı kavramsallaştırmalar arasında, farklı disiplinlerden bir dizi başka kavramsallaştırma düzeyi yer almaktadır. Bunlar arasından ekonomi alanındaki enformasyon kavrayışı, en temelde enformasyonun “belirsizliği ve seçeneklerin sayısını azaltan her tür içerik” olarak ele alınmasına dayanır. Örneğin neo-klasik iktisat yaklaşımının kârlılık, verimlilik, maliyet-etkinlik gibi karar vermede temel ölçüt olan kavramlarının her birisi ve yine aynı yaklaşım bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 411 üzerine kurulu rekabetçi piyasa varsayımlarında vurgulanan “piyasaların nitelikleri, fiyatlar, fırsatlar, alternatif üretim teknolojilerine ilişkin” olarak piyasa oyuncularının sahip olduğu varsayılan eksiksiz enformasyon (Geray, 2005: 13) “gerçeklik hakkında” enformasyondur. Diğer yandan bilgi ve iletişim teknolojilerinin yarattığı değişimlerle birlikte, genel olarak enformasyon üretimi, işlenmesi, dağıtılması ve saklanması süreçlerini ekonomik olarak ele alan yaklaşımın başlangıcı olarak tanımlayabileceğimiz Machlup’un 1962’de yayınlanan araştırmasında esas alınan enformasyon ise hem bir “gerçeklik”, hem de “gerçekliğe dair” olarak karşımıza çıkar. Machlup’un (1962) çalışması, 1958 yılı verilerine göre, ABD’de enformasyon ekonomisinin GSMH’ye % 29 oranında katkıda bulunduğunu ve çalışan işgücünün % 31’inin enformasyon sektöründe çalıştığını ortaya koymuştur. Machlup’a göre enformasyon endüstrisi eğitim, araştırma, basın ve yayının da aralarında olduğu elliden fazla etkinliği kapsamaktadır ve 1947 yılından 1958 yılına kadarki dönemde yılda % 10,1 oranında bir büyüme göstermiştir (Jussawalla, 1986: 70). Machlup’un (1962) yöntemsel çerçevesi, bilgi ve iletişim teknolojileri ile ekonomik ve toplumsal gelişmeyi ilişkilendiren, daha da ileri giderek toplumun kökten bir dönüşüme uğradığını ileri süren yaklaşımlar açısından hala geçerlidir. Machlup’un bilgi ve enformasyon1 endüstrileri en genelde “bilginin taşıyıcıları, dönüştürücüleri, işlemcileri, yorumlayıcıları ve çözümleyicileri ve asıl üreticileri” (1962: 348) gibi türlere ayrılabilecek aktörlerin tüm etkinliklerini kapsamaktadır. Bunlar posta hizmetlerini veren kuruluşlar, fonografi, telefon ve telgraf hizmetlerini veren kuruluşlar, basın-yayın endüstrisini, sinema endüstrisi, eğitim ve ar-ge kuruluşları, hukuk hizmetlerini veren kuruluşlar, bankacılık ve sigortacılık endüstrisi, bilginin iletimi ve işlenmesi için teknolojik cihaz üreticileri ve devletin sunduğu –örneğin jeolojik tetkikler, adli hizmetler ya da yasama gibi– bazı hizmet alanlarını kapsamaktadır (Machlup, 1962: 348-350). Porat (1977) Machlup’un (1962) yaklaşımını çözümleme birimini sadece bilgi ve enformasyon hizmetleri ve malları üretenler değil, endüstriyel yapı içerisindeki tüm enformasyon etkinliklerini kapsayacak biçimde genişletir. Enformasyon homojen bir mal ya da hizmet olmadığından ve tüm mal ve hizmet üretim alanlarına içsel olduğundan, enformasyon aktiviteleri asıl olarak “... pazarda mübadele etmek üzere bir dizi enformasyon mal ve hizmetini sağlayan firmaları” içeren birincil enformasyon sektörü ve “... devletin ya da enformasyon dışı üretimleri olan firmaların kendi kullanımları için ürettikleri enformasyon hizmetlerini içeren” ikincil enformasyon sektörü olmak üzere iki alanı kapsamaktadır (Porat, 1977: 4). Porat’a (1977: 7) göre, birincil ve ikincil enformasyon sektörlerinin 1967 verilerine göre, ABD’de GSMH’ye katkısı %46,2’dir. Machlup’un (1962) çözümlemesinde olduğu gibi, Porat’ın (1977) çözümlemesinde de, esas alınan enformasyon hem bir “gerçeklik”, hem de “gerçekliğe dair”, bir başka deyişle, bir yandan tüm ekonomik etkinliklerin bir girdisidir, diğer yandan kendisi de piyasada mübadele edilen bir metadır. 1 Machlup (1962: 14-15), The production and distribution of knowledge in the United States isimli öncü eserinin başında enformasyon ve bilgi arasında bir karşılaştırmaya gider, ancak bu karşılaştırmanın sonunda enformasyonun bir enforme etme eylemine dayandığını, aynı zamanda da bilgiyi iletmeyi ifade ettiğini, bu nedenle de enformasyonun bir bilgi türü olduğunu iddia ederek, kendisinin enformasyon terimini kullanmanın mümkün olduğu yerlerde de bilgi terimini kullanmayı tercih edeceğini söyler 412 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye Enformasyona dair bu ikili kavramanın, yani hem “gerçekliğe dair enformasyon” hem de “gerçeklik olarak enformasyon” kavrayışının ise, enformasyon ekonomisinde anaakım ekonomik çözümlemeyi zorlaştıran bir dizi sorunu açığa çıkarttığını belirtmek gerekmektedir. Bu sorunların ilki, enformasyonun tüm ekonomik etkinliklere yaygın olmasının, yani tüm ekonomik etkinliklerin hem kaynağı, hem de ürünü olmasının enformasyon endüstrisi gibi müstakil bir alan tanımını yersiz kılmasıdır (Babe, 1995: 31). İkinci olarak enformasyon mallarının diğer ekonomik mallardan farklı olarak bir dizi niteliği vardır. Bu niteliklerin başında enformasyonun kullanıldığında tükenmiyor olması gelir. Hatta enformasyon, kullanıldığında tükenen değil, tam tersine kullanıldıkça artan bir meta niteliğindedir. Diğer mal ve hizmetlere göre, üretiminin zor ve pahalı olması, bunun yanında yeniden üretim maliyetlerinin düşük olması da, piyasa ekonomisi içerisinde bir meta olarak dolaşan enformasyonun başlıca özelliklerindendir (Ponelis, 2009: 216). Bu durum enformasyonun gerçek üretim ve gerçek fiyatlandırma koşullarını ortadan kaldırmaktadır. Bu durumda ekonomik çözümleme açısından enformasyonun niteliği gözardı edilerek nicel yanları (çağrı sayısı, görüntülenme miktarı, taşınan enformasyonun kaç bit olduğu gibi) ya da muhafazası (yani kâğıt, DVD, kitap gibi üzerine enformasyon mallarının yüklendiği maddi ürünlerden söz edilmektedir) esas alınmakta ve bu ölçütler enformasyonun içeriğinin tamamen ekonomi dışı kalması ve sadece kodlanmış enformasyonun saklanma ya da taşınma kapasitesinin esas alınmasına neden olmaktadır (Babe, 1995: 31). Babe (1995: 32) bu sorunlardan yola çıkarak “enformasyon endüstrilerinin anaakım ekonomik çözümlemesinin özünde kusurlu” olduğu sonucuna varmaktadır. Enformasyon endüstrilerinin ekonomik çözümlemesine dair varolan bu kusurun farklı biçimleriyle, toplumsal değişimin tamamını enformasyon temelinde çözümlemeye girişen diğer alanlarda da karşılaşılmaktadır. Sosyal bilimler içerisinde, enformasyonu temel alan yaklaşımların ana akım versiyonlarının ortak özelliği enformasyonun kendisinden ziyade, enformasyonun üzerinden aktığı altyapılara, yani dönemsel olarak değişen bilgi ve iletişim teknolojilerine odaklanmaları ve bu odaklanmanın da farklı düzeylerde teknolojik belirlenimci bir vurgu taşımasıdır (Başaran, 2010: 79). Elbette ki toplumsal ilişkiler sisteminin farklı düzeylerini enformasyon temelinde çözümleme girişimlerinin son yirmi yıldır geldiği nokta, genel olarak 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren toplumsal ilişkilerin enformasyon toplumu-bilgi toplumu olarak adlandırılabilecek olan yeni bir biçime ulaştığını ileri süren yaklaşımların yarattığı tartışmadır. Ancak yine belirtmek gerekir ki, tam da bu noktada enformasyonun toplumsal ve ekonomik açıdan kurucu rolünün, kapitalist ekonomik ilişkileri kurmanın ötesinde anlamlar taşıdığı kavrayışının gerektirdiği üzere, enformasyonun tarihsel süreç içerisindeki değişimi ve enformasyon ile ilişkili etkinliklerin gerçekleştiği zaman-uzamın farklılaşmasını ele almak önemlidir. toplUMSAl vE EKonoMİK DÖnüşüMü EnForMASYon BAğlAMınDA KAvrAMAK Enformasyon ve enformasyon etkinliklerine dair öncelikle, sözel dili ya da konuşmayı ve yanı sıra genel olarak konser, tiyatro ve diğer sahne sanatlarını da içine alabileceğimiz insanın cismen, ileti- bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 413 şim sürecinin gerçekleştiği mekândaki varlığını gerektiren ve aynı yerel zaman-uzam içerisinde gerçekleşen, uzak mesafeler arasındaki iletiminin ise yine enformasyonu bir yerden alıp diğer yere götürecek olan bir taşıyıcıyı gereksindiği dil ve insan yaratısı (mektup gibi) basit ifade araçlarına dayanan iletişim süreci ele alınmalıdır. Bu tür iletişimde içine enformasyon gömülü olan ileti çoğaltılamaz ve tekrarlanamaz. Bu anlamıyla tektir. Saklanabilmesi ise yazı ile mümkündür. Bu tür enformasyon bazı şeyleri temsil eden ve göstergebilimin öncülü olan sembol veya işaretlerden oluşmaktadır, tek başına değildir, fakat kaçınılmaz olarak bir şeyleri gösterir, “gerçeklik hakkındadır” ve “bilginin kurucu unsurudur”. Dahası, enformasyon bir etkileşimin sonucudur ve bu etkileşim bir zihinden kaynaklanan ve diğer zihin tarafından özümsenen bir süreci işaret etmektedir. Bu süreçte enformasyon, çıkış noktasında üretilirken, iletilirken ve ulaştığı noktada işlenirken maddi değildir. Bu maddi olmayan, gerçeklik hakkında olan enformasyon elbette ki tüm toplumsal süreçlere içkindir, hesap taşlarından, piktografiye ve alfabeye kadar üretimi, işlenmesi, saklanması ve iletiminde açığa çıkan yeniliklerle insan toplumlarının ekonomik, siyasi ve kültürel olarak giderek büyümesi ve karmaşıklaşmasının temelinde yer alır (Crowley ve Heyer, 2011: 78). İnsanlık tarihinde uzun bir süre egemenliğini sürdüren bu enformasyon ve enformasyon etkinliği biçimleri zaman içerisinde ortaya çıkan farklı biçimlerin içerisine gömülmüştür. Ortaya çıkan farklı biçimler arasında ayırt edebileceklerimizin en önemlisi, enformasyonu taşıyıcıdan ayıran ve uzak mesafeleri önemsizleştiren bir teknolojik araç olarak iletişimi dolayımlaması nedeniyle telgraftan sonra ortaya çıkan biçimlerdir. 19. yüzyılın ikinci yarısında giderek yaygınlaşan telgraf, günümüz iletişim ağlarının ilk örneğini oluşturması nedeniyle bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün temeline tarihsel olarak yerleştirebileceğimiz bir teknolojik yeniliktir. Telgraftan başlayarak enformasyon üretimi, işlenmesi, dağıtımı ve saklanması süreçlerinde yer alan teknolojiler, bu teknolojik araçların olanaklı kıldığı altyapılar ve bu altyapılar üzerinde süren enformasyon etkinliklerinden bahsedebilir hale geldiğimiz gibi, ayrıca tüm bu etkinlikler, bu araçların üretimi ve ortaya çıkan altyapıların ekonomi ve siyasetle karmaşık ilişkiler kurmaya başlamasından bahsedebiliriz. İşte bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal olanla girdiği bu karmaşık ilişkilerin ilk biçimlerinden başlayarak, enformasyon toplumuna gelene kadar üç dönem ayırtetmek mümkündür. Sandra Braman (1993), bu dönemleştirmeyi enformasyon toplumunun aşamaları olarak adlandırır. Enformasyon toplumunun aşamaları boyunca bilgi ve iletişim teknolojileri, ağlar ve hizmetler alanının nasıl geliştiği de izlenebilir. BİlGİ vE İlEtİşİM tEKnolojİlErİ SEKtÖrünün İlK BİçİMİ olArAK tElGrAF Sandra Braman (1993: 134), “iletişimin elektrifikasyonu” olarak adlandırdığı ve enformasyon toplumun ilk aşaması olarak tanımladığı dönemin başlangıcı olarak 19. yüzyıl ortalarını işaret eder. Bu dönemde enformasyon akışının hızını ve kapasitesini arttırmış ve küresel bir enformasyon altyapısının inşasını mümkün kılmış olan teknolojik yenilikler yaşanmıştır. Bu çalışmada tarihsel enformasyon kavrayışı açısından ikinci dönem olarak kategorileştirilen bu dönem, Braman (1993) tarafından enformasyon toplumunun ilk aşaması olarak işaretlenir. 414 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye Bu dönemde, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün oluşmaya başladığı, aktörlerinin açığa çıktığı, teknolojik araçlar, ağlar ve hizmetler düzeyinde bir ekonomik alan oluştuğu ve bu alanı düzenleyen politikaların da şekillenmeye başladığı görülmektedir. Enformasyonu taşıyıcısına bağımlı bir halden çıkaran telgraf, genel olarak toplumsal iletişim sürecinde, özelde de demiryollarında gereksinim duyulan kontrolü sağlamasıyla ulaştırma ya da başka bir deyişle malların dağıtımı sürecinde ve merkezi bir toplumsal kurum haline gelen gazeteciliğin örgütlenme biçimlerinde yaşanan değişimler ile bağlantılıdır. Telgraf, icadından kısa bir süre sonra enformasyon iletim sürecine ve “seri üretim ürünlerinin ulusal piyasalara ve dünya piyasalarına dağıtımı” (Beniger, 2011: 447) sürecine eklemlenmiştir. Ayrıca telgraf ve diğer enformasyon iletim yöntemlerine erişimin maliyetlerini paylaşmak için kurulan ve telgraf şirketleri ile ortaklaşan haber ajanslarının en önemli müşterilerinin şirketler olduğu ve taşıdıkları enformasyonun en önemli bölümünün ise borsa kotasyonları, hammadde fiyatları gibi önemli ekonomik enformasyon olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Telgraf sadece ekonomik enformasyonun iletimi ile değil, aynı zamanda üzerinde finansal işlemler gerçekleşen bir altyapı olarak da 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında önem kazanmıştır. Bu dönemde telgrafla ödemelerin yaygın bir yöntem hâlini aldığı ve Reuters’in ‘Telgraf Havalesi’ (Telegraphe Remittance) diye bir hizmet sunduğu da (Yüksel, 2014: 40) belirtilmelidir. İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar, aynı dönemde ortaya çıkan pek çok bilgi ve iletişim teknolojisi alanından teknolojik araç olmasına rağmen, asıl olarak telgraf uluslararası telekomünikasyon sistemi olarak kabul edilmiştir. Diğer yandan bu teknolojilerden sadece telgraf diğer alanlardaki var olan düzenlemeleri geçersizleştirerek enformasyonun statüsünü radikal bir biçimde değiştirerek, uluslararası iletişimin, ekonominin ve siyasetin yeni formları ile eklemlenmiştir (Mattelart, 1994: 11; Rantanen, 1997: 605-620). Bütün bu gelişmelerle birlikte ortaya çıkan telgraf ağı, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün bugünkü biçiminin ilk hali olarak ele alınabilir. Öncelikle dönemin başlarında ABD’de tercih edilen telgraf ağının özel telgraf şirketlerinin rekabet ettiği bir alan olarak örgütlenmesi denemelerinin bu dönemde başarısızlığa uğradığı görülmüştür (Lee, 1996: 58). Bu deneyim ülke içi telgraf hatlarının devlet mülkiyetinde tesis edilmesi ve işletilmesi sonucunu yaratmıştır. 1860’lar Avrupa’da başlayan posta ve telgrafın bir devlet işletmesi altında birleştirilmesi eğiliminin açığa çıktığı dönemdir. Bu model sonraki yıllarda Amerika dışındaki tüm dünya ülkelerinde yaygınlaşmış ve kısa sürede çevre ülkelerine ihraç edilmiştir (Mattelart, 1994: 10). Aynı dönemde uluslararası telgraf hatları ise ülkeler arası hatlar, denizaltı hatları ve Avrupa ülkelerinin sömürgelerine, ABD’nin ise ticaret ve yatırımlar yoluyla denetim altında tuttuğu Latin Amerika ve Kuzey Amerika bölgelerine ulaşan hatlardan oluşmaktadır. Uluslararası telgraf ağında, Tüm Avrupa’da ülkeler arası hatlar ve kısa mesafeli denizaltı hatlarının mülkiyeti, hatların ucunun bulunduğu ülkeler tarafından paylaşılmaktadır. Ancak uzun mesafeli denizaltı hatları ve Avrupa dışında kalan bölgelerde durum değişiklik göstermektedir. Dünyanın ABD ve Avrupa dışında kalan bölgelerinde, yerel ve uluslararası telgraf iletişiminin yapılanmasının temelinde sö- bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 415 mürgeci amaçlar yer almaktadır. İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin sömürgeleri ya da sömürge fetihlerinin hedefi olan bu bölgelerde, Avrupalı güçler, bir yandan güvenlik ve kontrol amacıyla, diğer yandan ticari nedenlerle telgraf ağları inşa etmişlerdir. Bu uluslararası hatlar ve denizaltı kablolar üzerinde, 1898’e kadar dünya çapında özel mülkiyet ve işletme tercih edilmiştir. 1850 ve 1860’lar İngiltere’nin denizaltı hatlara yatırım yapan özel şirketleri yoluyla uluslararası telgraf iletişimine egemen olduğu yıllardır. Ayrıca 1860’lardan sonra, telgraf ağlarını hükümetin işlettiği sömürge ülkelerinin de Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’ne (UTB) üyelikleri kabul edildiğinden ve bunun sonucunda, en geniş sömürgelere sahip olan İngiltere de kontrol edebildiği oy sayısını artırdığından UTB’nin da kararlarında belirleyici duruma gelmiştir. Böylece, uluslararası telgraf iletişiminde İngiltere, UTB’deki oy üstünlüğü ile karar alıcı olarak, İngiliz şirketleri aracılığı ile mülkiyet ve işletme açısından, telgraf kablolarının başlıca hammaddesi olan bakırın en büyük üreticisi olması nedeniyle de endüstriyel olarak da egemen duruma gelmiştir. İngiltere tüm denizaltı kablolarının % 66,3’üne sahiptir. İngiliz egemenliğindeki hatların % 45’inin Eastern ve ortakları (Danimarka gibi) tarafından kurulmuş ve işletilmekte oluşu, uluslararası telekomünikasyon politikalarında devlet etkinliğinin, büyük ölçüde diplomatik koruma ve ekonomik sübvansiyon yoluyla gerçekleştiği anlamına gelmektedir. 1898’den itibaren dünya telgraf sisteminin bütünüyle devletlerin denetimine geçişi süreci başlamıştır. Bu geçişte telgraf ağının ekonomik bir alan olarak görülmekten ziyade bir strateji aracı olarak görülmeye başlaması son derece etkilidir (Headrick, 1995: 38-39). Devlet denetiminin gerçekleşmesi için farklı yöntemler uygulanmıştır: Fransa’nın baştan beri uyguladığı, hatların tamamen devlet mülkiyetinde ve devlet tarafından işletilmesi, yöntemlerden biri olarak kabul görürken; sübvansiyonlar ve koruma yoluyla hatların kontrolü ve düzenlenmesinin sağlanması da diğer bir yöntem olarak ortaya çıkmıştır. YEnİ AğlAr vE BİlGİ vE İlEtİşİM tEKnolojİlErİ SEKtÖrünDE DEvlEtİn Ağırlığı Sandra Braman’ın (1993) enformasyon toplumunun ikinci aşaması olarak işaret ettiği ve teknolojilerin yakınsaması ve enformasyon farkındalığının artmasının vurgulandığı dönem, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlamaktadır. Bu dönemin konumuz açısından üç temel özelliğinden sözedilebilir. Öncelikle yukarıda andığımız ilk dönemin sonlarına doğru yaygınlık kazanan ve iki savaş arası dönemde kapitalizmin büyük bunalımı olarak bilinen 1929 krizi ile ulus devletin başlangıçtaki ekonomik politikası olan ticari kapitalizm ve yaygın sermaye birikim sürecinin aksamaya başlamasıyla içe kapanan ulusal ekonomiler tarafından sürdürülen devletin bilgi ve iletişim teknolojilerinin altyapı ve hizmet ekonomik alanlarına doğrudan müdahalesi felsefesi devam ederek genişlemiş ve derinleşmiştir. Telekomünikasyon alanındaki devlet işletmeciliği, pek çok ülkede Posta, Telgraf ve Telefon işletmeleriyle (PTT) temsil edilmiştir. 19. yüzyıl sonunda Avrupa’da kurulan ve ulusal düzeyde hem altyapı, hem de işletmede tekel konumunu oluşturan PTT yapısı İkinci Dünya Savaşı son- 416 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye rasında az gelişmiş ülkelere de yaygınlaşmıştır. Telekomünikasyon alanında, gelişmiş ülkelerde uzun yıllar boyunca, eski sömürgelerde ise bağımsızlıktan sonra yaygınlaşan PTT’ler, kuruldukları ülkelerde genellikle üçlü bir rol üstlenmişlerdir: politika yapıcı, düzenleyici ve işletmeci. Ulus devlet düzeyinde belirlenmiş kurumsal ve yasal çerçeveler ile işletilen PTT’ler geleneksel olarak ağa hangi cihazların bağlanacağına, hangi hatların kullanılacağına, fiyatlara, hangi hizmetlerin verileceğine, ulusal iletişim endüstrisi ile etkileşim içinde karar vermişlerdir (Mulgan, 1991: 137). Bu dönemde rekabet potansiyeli sadece uluslararası telekomünikasyon akışı konusunda transit trafiği taşıyacak ülkeler arasında söz konusudur. Bu durum ise uluslararası anlaşmalarla sınırlandırılmıştır. Avrupa ve birçok az gelişmiş ülkede posta, telgraf ve telefon servislerini PTT yapısı altında toplayan model uygulanırken, ABD düzenlenmiş özel tekel modeli uygulamıştır. PTT modelinde birleştirilen posta, telgraf ve telefon servisleri, ABD’de üç ayrı tekel aracılığı ile yürütülmüştür: AT&T, Western Union ve US Postal Service (Noam ve Kramer, 1994). ABD telefonunun sloganı uzun yıllar boyunca, “en düşük maliyetle evrensel hizmet” olarak belirlenmiştir. Doğal tekel kavramına en iyi örneği oluşturduğu düşünülen telefon sisteminin işleticisi olan AT&T kamu fonları ile desteklenmiştir. 1982’de ayrıştırılmadan önce AT&T, genel bölümler yanında Bell Operating Telephone Companies (BOC) olarak bilinen yerel telefon servisi veren alt şirketler, telekomünikasyon cihazları üretimi yapan Western Electric (WECO), araştırma geliştirme faaliyetlerini yürüten Bell Labs (BTL) ve uzun mesafe servisi veren Long Lines Division’dan oluşmuştur. PTT’lerin gelişme yılları aynı zamanda telekomünikasyon ağı içerisinde telefonun öneminin de arttığı yıllardır. Hem AT&T, hem de PTT’ler tarafından işletilen telefon ağlarında politika belirleme süreci büyük ölçüde kamuya kapalı olarak gerçekleşir. Noam (1987: 30), PTT işletmeleri, ya da daha geniş bir biçimde nitelersek telekomünikasyonda “tek politika, tek sistem” döneminde, merkezi telekomünikasyon altyapısının teknik bir sistem olmaktan ziyade toplumsal, politik ve ekonomik bir kurum olduğunu; bu kurumun kaynakların paylaşılması ve yararların belli gruplara dağıtılması temelinde oluşturulduğunu belirtmektedir. Noam’a (1987: 32) göre, doğal tekel yapısı geniş bir koalisyon tarafından desteklenmektedir: “posta-endüstri kompleksi”. Bu koalisyon, ağ işleticisi, özel telekomünikasyon cihazları sağlayıcılar, şehirlerde ve kırsal alandaki ev aboneleri, işçi sendikaları, politik sol ve posta ve telekomünikasyon hizmetlerinden indirimli yararlanan gazete endüstrisinden oluşmaktadır. Devlete bağlı olan PTT’ler yanında telekomünikasyonun bir özel şirket tarafından işletildiği ABD’de de aynı durum söz konusudur. Bu dönemin telekomünikasyon alanını şekillendiren aktörleri, PTT örgütlenmeleri ve dolayısı ile devlet, yerli telekomünikasyon cihazları üreticileri, uluslararası telekomünikasyon şirketleri ve uluslararası koordinasyon ve kredi kurumları (ITU, IMF, World Bank vb.) olarak belirmektedir. İşçi sendikaları genellikle en büyük sendikalardan olduklarından, hükümetle ilişkilerinin niteliğine bağlı olarak politika yapma süreçleri üzerinde değişik düzeylerde etkili olmaktadırlar. Kullanıcıların da, hükümete bağlı olarak oluşturulan telekomünikasyon politikaları üzerinde, parlamenter rejimin seçmenleri olarak etkili oldukları gözlenmektedir (Noam ve Kramer, 1994: 272). bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 417 Giderek genişleyen PTT’ler zamanla ülkelerindeki en güçlü organizasyonlara dönüşmüşlerdir; genellikle en çok istihdam PTT’lerde gerçekleşmiştir ve ayrıca önemli bir kazanç elde eder hale gelmişlerdir. (Steinfield, 1994: 6-7) İngiltere’de 1985’te 244.592 kişinin çalıştığı Telecom’u, istihdam sıralamasında sadece Ulusal Maden İşletmeleri geçmektedir (Garnham, 1990: 136). PTT’ler, telekomünikasyon işletmeciliğinin kurma, işletme, pazarlama gibi tüm boyutlarını dikey olarak bütünleştiği işletmeler olmanın yanında, üretilen cihazların tek alıcısı olduğundan ulusal telekomünikasyon pazarının da en önemli aktörü durumuna gelmişlerdir (Straubhaar, 1995:8). Telefon uç cihazlarını genellikle üretmiyor olmalarına rağmen sağlamayı üstlenmişlerdir. Benzer bir durum santral ve diğer ağ cihazları için de geçerlidir. Bu denetimin nedeni, ağın teknik bütünlüğünün sağlanabilmesi ve bağlanan cihazların ağa teknik olarak uygunluğu gereksinimi olarak açıklanmıştır (Garnham, 1990: 137). Teknolojik gelişmelerle birlikte giderek çeşitlenen uç cihazlar, ağ sonlandırıcılar, her türlü erişim ve bağlantı aracı üzerindeki kontrol ve yerel, uzak mesafe ve uluslararası temel telefon hizmetleri, analog ve sayısal veri servisleri, paket anahtarlama, uydu ve mobil telefon gibi katma değerli servisleri veriyor olması, PTT’lerin telekomünikasyon altyapısı ve hizmetleri alanındaki tekelinin giderek genişlemesini de beraberinde getirmiştir. Tüm ulusal telekomünikasyon tekelleri, ağ cihazları sağlayan endüstrilerle yakın, kapalı ve uzun süreli ilişkiler geliştirmişlerdir (Garnham, 1990: 138). Gelişmiş ülkelerde ve ulusal telekomünikasyon endüstrisini oluşturmuş bir kısım azgelişmiş ülkede bu tür cihazların üretimi sanayileşme politikalarının önemli bir unsuru haline gelmiş ve genellikle bir kaç ulusal firmadan sağlanmıştır (Steinfield, 1994: 6). Bazı ülkelerde PTT’ler telekomünikasyon cihazları üretimi için kendi alt bölümlerini kurarken, bazı ülkelerde de ulusal telekomünikasyon cihazları sektörü PTT’lerin koruması altında yaratılmış ve geliştirilmiştir. Az gelişmiş ülkelerde bu patent anlaşmaları yoluyla üretim yapan şirketlerin kuruluşuna önayak olmak, ortaklık ya da finans sağlama yoluyla gerçekleşmiştir. PTT alımlarının büyük ölçüde ulusal pazardan sağlanması biçiminde kendini gösteren korumacı politikalar,2 gelişmiş ülkelerde enformasyon endüstrilerinin de kurulması ve gelişmesinde oldukça önemli rol oynamıştır. Ulusal telekomünikasyon cihazları endüstrisini oluşturamayan ülkelerde ise, seçilmiş bir grup yabancı firma ile yakın bağlar geliştirilmiştir. Bu yabancı firmaların seçilme biçimi, diplomatik ilişkilerle ve kredi ya da borç alınan ülke ya da kurumların tavsiyeleri ile ilgili olduğu kadar, sömürgecilik sonrasında hala süren egemenlik bağları ile de ilgilidir. Öte yandan 1970 ve 1980’lerde yapılan yönetsel telekomünikasyon çalışmalarının ve Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası kurumların etkisi ile bu yıllarda pek çok hükümet açısından telekomünikasyon altyapısı ekonomik gelişmenin önemli bir bileşeni haline gelmiştir. Bu da telekomünikasyon altyapılarının, az gelişmiş ülkelerde özellikle bu yönetsel çalışmaların politika önerileri doğrultusunda yaygınlaştırılmaya çalışılması ile sonuçlanmıştır. Bu politikaların etkileri, 1980’lere kadar az gelişmiş ülke2 Ancak bu durum sadece devlet mülkiyeti ve işletmesi ile ilgili değildir. Telekomünikasyon alanının uzun yıllar boyunca bir özel tekel olan AT&T’ye bırakıldığı ABD’de de standartlar belirleme yoluyla telekomünikasyon cihaz pazarı özellikle Japon ürünlerine kapatılmıştır. 418 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye lerde kırsal ve ev abonelerinin artışı, hemen hemen her köye bir telefon, yeni veri ve iş çevrelerini ilgilendiren servislerin yaratılması olmuştur (Straubhaar, 1995: 9). Dönemin ikinci temel özelliği olarak bir önceki dönemde radyo teknolojisi konusunda denemelerle inşa edilen reklama dayalı kitle medyası modelinin televizyon yayıncılığına ilham vermesi ve gelişmiş ülkelerde devasa yayıncılık ağları ve bu ağları işleten yayın kuruluşlarının ortaya çıkması gerçekleşmiş olduğu ve içerik alanında uluslararası piyasalarda gelişmiş ülkelerin ve özellikle de ABD medya şirketlerinin egemenliğinin hegemonyası oluştuğu belirtilmelidir. 1950’li yıllarda başlayan ve hızla yaygınlaşan TV yayıncılığında ABD’de reklama dayalı model tercih edilirken, diğer ülkelerin pek çoğunda yer yer reklama dayalı olsa da kamu hizmeti yayıncılığı olarak bilinen başka bir model, dönemin niteliklerine uyacak bir biçimde tesis edilmiştir. 1980’lerde yaşanan teknolojik, politik ve ekonomik değişimlere dek radyo ve TV yayıncılığı alanının genel olarak ulusal düzeyde şekillendiğinden söz edilebilir. Bu dönemde radyo ve TV yayıncılığı alanının ölçek ekonomisi olması, üretilen ürünün kamu malı niteliği, pozitif dışsallıklara sahip olması gibi kendine özgü özellikleri nedeniyle tüm ülkelerde sıkı bir biçimde düzenlendiği görülmektedir. Aynı zamanda da bu dönemde özellikle TV yayıncılık ağlarının toplumsal sisteme hızla yayıldığı ve toplumsal değişimlerle sıkı bir biçimde eklemlendiği söylenebilir. Reklama dayalı TV yayıncılığının da içinde olduğu medya endüstrileri diğer endüstrilerden farklı olarak iki tür ürün üretir. Bunlardan ilki ve görünür olanı içeriktir. Haber, eğlence, spor gibi çok geniş bir alana yayılan bu içerik, TV yayıncılığının ikinci ürünü olan “izleyiciye” ücretsiz olarak sağlanır. Bir kamu malı olarak “kullanıldıkça tükenmiyor” olan medya içeriği, medya şirketi tarafından izleyiciyi çekmek için üretilir. İzleyici ise kendi ürettikleri ürün ve hizmetlere potansiyel müşterilerin dikkatini çekmek isteyen reklam verenlere satılır (Napoli, 2003: 2-3). Diğer yandan TV yayıncılığı ölçek ekonomisi özellikleri yanında kapsam ekonomisi özellikleri de gösterir (Doyle, 2002: 21). Bu dönemin sonlarına doğru, ABD’de uygulanan düzenleyici çerçeve, iç piyasanın genişliği ve reklam pazarının büyüklüğü, ölçek ve kapsam ekonomisi ile birleşerek TV yayıncılık ve içerik sektörünün güçlenmesini beraberinde getirmiş ve ABD medya şirketleri uluslararası piyasaları domine etmeye başlamıştır (Doyle, 2002: 90). Dönemin üçüncü temel özelliği ise bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal, ekonomik ve politik statülerinin değişimidir. Bu değişim İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı birikimle gelişimleri ivmelenen “elektronik bilgi ve iletişim teknolojilerinin” nasıl bir toplumun ve nasıl bir dünyanın habercisi olduğu sorusu ile ilgili olarak gelişen kuramsal yaklaşımlarla ilgilidir. “Enformasyon toplumu” üst başlığı ile ele alabileceğimiz bir dizi kuramsal yaklaşım arasında bazı vurgu farklılıklarından söz etmek mümkün olsa da, hepsinin ortak özellikleri enformasyonun niteliklerine temel bir önem atfetmeleridir. Ancak enformasyon toplumunu tanımlarken, enformasyon kavrama biçimlerindeki farklılıklar gözlenebilmektedir. Frank Webster (1995), bu tanımların çözümlemeyi kolaylaştırmak amacıyla her biri yeniyi tanımlama açısından ele aldığı farklı kıstaslara göre beşe ayrılabileceğini söyler. Bunlar teknolojik, ekonomik, mesleki, uzamsal ve kültürel kıstaslardır (Webster, 1995: 6). Ancak bu ayrım, bir tanımın bu kıstaslardan birine vurgu yaparken diğerlerini dışladığı- bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 419 nı ima etmez. Tam tersine enformasyon toplumu kuramları, enformasyon toplumunu tanımlarken bu beş kıstas üzerinde de dururlar ancak bir kıstas diğerlerine göre daha fazla öne çıkar. Sanayi sonrası toplum kavramı ile enformasyon toplumu kuramlarını ortaya çıkartacak tartışmaları başlatan Daniell Bell’in (1973) görüşleri, bu kuramların temel tezini anlayabilmek açısından önem taşımaktadır. Bell’e (1973: 112-114) göre, sanayi sonrası toplum düşüncesi, tıpkı sanayi toplumu düşüncesi gibi, kavramsal bir şema anlamı taşımaktadır. Toplumsal örgütlenmenin yeni bir eksen ilkesini tanıtmakta ve giderek daha sanayi sonrası haline gelen toplumların mücadele etmek zorunda kaldıkları sorunların ortak çekirdeğini tanımlamaktadır. Sanayi sonrası toplum kavramı, yeni teknoloji, ekonomik büyüme ve toplumsal tabakalaşmanın bir ekseni olarak kuramsal bilginin merkeziliğini vurgular. Sanayi sonrası toplum, önceki toplumlardan belli özellikleri ile ayrılır. Bunlar Bell’e göre başlangıçta hizmet ekonomisinin önem kazanması, uzman ve teknisyenler sınıfının büyümesi, kuramsal bilginin yeniliğin ve değişimin kaynağı olarak önem kazanması, sistem analizi, oyun teorisi, karar teorileri ve benzerlerinin yaratılması ve bilimsel yöntem anlamında egemenlik kazanması ve son olarak da özerk teknolojik büyümenin olanaklı hale gelmesidir (Mattelart, 1994: 129-130). Bell, 1973’te “sanayi toplumunun mal üretimine dayandığı gibi, sanayi sonrası toplum da enformasyon toplumudur” (s. 467) demesine rağmen, sanayi sonrası toplum kavramını bu yeni toplumu tanımlamak açısından tercih etmiştir. Çünkü sanayi sonrası toplum, enformasyonun merkezi önemi dışında hizmet toplumuna geçişi ve beyaz yakalı olarak adlandırılan profesyonel ve teknik “adamların” istihdamının büyümesini içermektedir. Bu gelişmenin kaynağı ise, tek başına enformasyon değil, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi ve bu teknolojilerin toplumun her kesimine yayılabilmesinin yaratacağı potansiyel ile özdeşleştirilen kuramsal bilgidir. Bell, sanayi sonrası toplum kavramını kurarken enformasyon ekonomisi konusundaki öncü çalışmayı gerçekleştiren Machlup’un verilerini kullanır (Jussawalla, 1986: 70). 1980’lere gelindiğinde ise, Bell’e göre artık enformasyon edinme, işleme, dağıtma ve saklama konusunda giderek gelişen yeni yöntemler “yeni” toplumu tanımlamakta ve enformasyon toplumu olarak adlandırmakta; hatta modern toplumu devrimci bir dönüşüme doğru götürmektedir (Kumar, 1999: 15). Bilgisayar ve telekomünikasyonun yakınsaması, enformasyonun işlenmesi ile iletilmesi arasında var olan ayrımı ortadan kaldırmış ve topluma yeni bir uzam-zaman çerçevesi sunmuştur. Bu yeni uzam-zaman çerçevesi içinde neredeyse gerçek zamana bağlanan enformasyon, benzeri görülmedik ölçüde bir teknik yenilenme ve ekonomik büyümeyi yönetir ve hızla ekonominin temel etkinliği ve mesleklerin değişiminin temel belirleyicisi durumuna gelmiştir (Kumar, 1999: 24). Bell (1973), enformasyon toplumunun yaklaşmasına ilişkin açıklamasının merkezine, değişimin temel simgesi ve itici gücü olarak bilgisayarı koyar. Bilgisayar kendi başına, sanayi toplumunun pek çok işlevini dönüştürecektir (Kumar, 1999: 23). Bell’in (1973) enformasyon toplumu açıklamalarında “enformasyon etkeni”ne ilişkin yaptığı değerlendirmeler ise bu kez büyük ölçüde Marc Porat’ın (1977) ABD’deki enformasyon ekonomisinin büyüklüğüne ilişkin yaptığı çalışmaya dayanır. 420 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye Bu dönemde Bell’in kuramsal çalışmaları [The Coming of Post-industrial Society (1973), The Cultural Contradictions of Capitalism (1976), ‘The Social Framework of the Information Society’ (1979)), Peter Drucker (The Age of Discontinuity (1969)], Alvin Toffler (Future Shock (1970), The Third Wave (1980), Powershift: Knowledge, Wealth, and Violence at the Edge of the 21st Century (1990)) gibi bazı diğer düşünürlerin popüler kitapları aracılığı ile yaygınlık kazanmıştır. Ayrıca, bilgi ve iletişim teknolojileri alanında yaşanan gelişmelerin, “yeni” bir toplum biçimi oluşmasında merkezi role sahip olduğu iddiasındaki “enformasyon toplumu” kuramı ortaya çıkışından kısa süre sonra hükümetler düzeyinde de ele alınmaya başlanmıştır. Bu kuramdan yola çıkarak hükümet politikaları oluşturma konusunda ilk adım Fransa’dan gelmiş ve 1978’de “toplumun bilgisayarlaşması” başlıklı Nora ve Minc Raporu3 ortaya çıkmıştır. Bunu ele alan ve benzer bir doküman üreten diğer ülke ise Japonya’dır. 1979’da ise bu kez Kanada’da bu konuda bir diğer rapor üretilmiştir (Mattelart, 1994:141). İşte sosyal bilimlerin farklı alanlarındaki toplumsal değişim çözümlemelerinin odak noktasına yerleşen enformasyon kavrayışının, ekonomi alanındaki enformasyon kavrayışı ile taşıdığı paralellikler, bu alanlarda da enformasyona dayalı bir çözümlemenin sorunlu olmasını beraberinde getirmekte, enformasyonun ekonomik bir çözümlemeyi olanaksız kılan özellikleri toplumsal değişimin bütüncül çözümlemesi söz konusu olduğunda daha da ciddi sorunları açığa çıkartmaktadır. Enformasyonun kullanımı ve paylaşılmasını sağlamakla kendiliğinden gerçekleşeceğini varsaydığı ve katılımcı demokrasi, çoğulcu piyasa anlayışı, uluslararası uyum gibi bileşenleri olan sosyoekonomik gelişmeyi temel alan “iyimser” olarak niteleyebileceğimiz çözümleme çerçevesine de, giderek yoğunlaşan gözetim, denetim, finansallaşma ve erişim eşitsizliklerini temel alan “kötümser” çözümleme çerçevesine de egemen olan teknolojik determinizm, en önemli kusurların kaynağına yerleşmektedir. Kapitalizmin sonuçları olarak karşımıza çıkan kitlesel işsizlik ve yoksulluk, artan otomasyon, doğal çevrenin yıkımı gibi sorunların çözümünü günümüz kapitalizminin temel dinamiklerinde arayan enformasyon toplumu kuramları (Frankel, 1991) toplum bilimleri alanını etkisi altına alırken, 1980’lerden itibaren gelişmiş ülkelerin politik gündemlerine yerleşen enformasyon toplumu kavramı, 1990’ların başlarından itibaren de, tüm gelişmiş, gelişmekte olan ve azgelişmiş 3 Simon Nora ve Alain Minc tarafından, 1978 yılında Fransa cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing’e sunulmak üzere yazılan ve The Computerization of Society başlığını taşıyan bu rapor, Avrupa’da ilk defa, sanayileşmiş ülkelerden birisi olarak Fransa’nın teknolojik gelişmeleri ciddiye alması ve bu alanda bir ulusal politika oluşturmaya girişmesi sürecini de ifade etmesi nedeniyle önem taşımaktadır. Raporda bilgisayar ve telekomünikasyon teknolojilerinin yakınsaması telematik (telematique) terimi ile ifade edilmiş ve bu terime yurttaş-devlet ilişkisini yeniden tanımlayacak derecede önemli bir anlam yüklenmiştir. Telematik, Nora ve Minc raporuna göre, küresel bir toplum yaratacaktır ve bu nedenle yeni enformasyon ve iletişim teknolojilerine yatırım yapmak zorunludur. Enformasyon teknolojilerine toplumsal bütünlüğün yeni biçiminin temel araçları olarak bakan bu görüşe göre, Fransa büyüyen küresel pazarda ve süren bir rekabetin içinde yeralmak istiyorsa telekomünikasyon ve bilgisayar ikilisinin gelişmesi için sanayi stratejileri geliştirmeli ve gelişmeler karşısında ulusal bağımsızlığını koruyabilmek adına ileride “ortaklaşa hafıza” anlamına gelecek olan veri bankalarının kurulması işine girişmelidir. Fransız devleti bu raporu son derece ciddiye almış, 1980’lerde sınırlar arası veri akışı ile daha özel olarak ilgilenen ve bu akışın denetimine mutlaka katılınması gerektiğini onaylayan iki resmi rapor daha hazırlanmıştır (Mattelart, 1994: 142). Fransa’nın bu çabası, enformasyon toplumu tezlerinin Avrupa versiyonunu da şekillendirmiştir. bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 421 ülkelerin politik gündemlerine girmiştir. Enformasyon toplumu politikalarının hem Avrupa ve Amerika versiyonlarının, hem de küresel versiyonlarının teknolojik determinizim yanında asıl olarak ve şaşırtıcı olmayan bir biçimde enformasyonun ekonomik çözümleme çerçevesini esas aldığı belirtilmelidir (Duff, 2001: 232-235). Bu dönemin bilgi ve iletişim teknolojileri sektörüne baktığımızda, altyapı alanının doğal tekel olarak tanımlandığını ve ulusal ölçekte bölünmüş olduğunu, bilgi ve iletişim teknolojileri ürünleri piyasasının dikey olarak bütünleşmiş ve ulus devletler ile güçlü bağlantıları olan cihaz sağlayıcılarından oluştuğunu (Cowhey ve Aronson, 2009:22), küresel içerik piyasasının ise ABD şirketleri tarafından domine edildiğini söyleyebiliriz. Dönemin sonunda PTT yapısına yöneltilen eleştiriler, içerik alanındaki ABD şirketlerinin uluslararası hegemonyasını güçlendiren uluslararası hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi ve enformasyon toplumu kuramlarının neo-liberal yeniden yapılanma sürecinin en önemli meşrulaştırıcılarından birisi haline gelmesiyle, enformasyon toplumunun üçüncü dönemi olarak adlandırdığımız ve günümüze kadar uzanan dönem başlamıştır. EnForMASYon çAğı olArAK SEKtÖrün YEnİDEn YApılAnMASı Yirminci yüzyılın son on yılında bilgi ve iletişim teknolojileri alanında yaşanan yeni gelişmeler ve ortaya çıkan internet, sayısal televizyon, cep telefonları gibi yeni iletişim teknolojileri uygulamaları enformasyon toplumu tezlerinin somutlaşması olarak ele alınmış ve bu bilgi ve iletişim teknolojileri alanında yaşanan “devrim” niteliğindeki gelişme, pek çoklarına göre toplumun, ekonominin, kültürün ve politikanın “yeni” biçimini yaratmıştır. 21. yüzyıl insanı “yeni zamanlar”da yaşamaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişme ile enformasyon, “yeni ekonomik, toplumsal ve kültürel bütünlüğün” çözümlenmesinde “insan etkinliğinin tüm alanlarına yayılma özelliği nedeniyle” başlangıç noktası olmuştur (Castells, 1996: 5). 1990’larla başlattığımız enformasyon toplumunun üçüncü dönemini, bilgi ve iletişim teknolojileri açısından niteleyen birbiriyle ilişki içerisindeki üç gelişme vardır. İlk olarak bilgi ve iletişim sistemlerinin birbiri içine geçmesi, yani yayıncılık sisteminin ve telekomünikasyon sisteminin oluşan yeni bilgi ve iletişim ağı üzerinde yakınsaması bir gelişme olarak yaşanmıştır. İkinci olarak, ulusal bilgi ve iletişim sistemleri arasındaki sınırlar ortadan kalkmış ve ulusal iletişim sistemleri sahiplik, üretim, bölgesel ya da uluslararası dağıtım açısından bütünleşerek küreselleşmiştir. Üçüncü olarak ise bilgi ve iletişim sistemleri diğer toplumsal ve ekonomik sistemlerle iç içe geçmiş, hem finans hem de imalat endüstrileri, küresel bilgi ve iletişim ağı üzerindeki enformasyon akışına eskisinden daha bağımlı hale gelmiştir. Elbette ki bu gelişmelerin tamamı enformasyon toplumunun birinci ve ikinci dönemleri boyunca bilgi ve iletişim teknolojilerinin enformasyonun üretilmesi, işlenmesi, dağıtılması ve saklanması sürçlerindeki kapasite, hız ve güvenilirliğini arttıracak ve bilgi ve iletişim ağını her an ve her yerden bağlanılabilir hale getirecek bir biçimde ilerlemesiyle, başka bir deyişle sayısallaşma ile son derece ilişkilidir. Sayısallaşma, enformasyonu sayısal işlemden geçirerek bilgisayarların işleyebileceği, depolayabileceği, saklayabileceği ve iletebileceği hale getirmiştir. Ayrıca da günümüzü niteleyen yeni bilgi ve iletişim ortamının ve bu ortamda yazı, ses, görüntü ve hareketli görüntü 422 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye gibi farklı formatlarda kodlanmış her türlü enformasyonun aynı altyapı üzerinden aktarılabilmesinin ve bu altyapının sayısal bir ağ olarak ulusal sınırları aşan, küresel bir altyapıya dönüşmesinin temelinde yer almıştır. Ancak yine tüm bu gelişmelerle iç içe olan bir diğer süreç 1970’lerde yaşanan kriz sonrası uygulamaya koyulan ekonomik yeniden yapılandırma programı, bu programa uyumlu bir biçimde 1994 yılında imzalanan GATS anlaşması ile birlikte uluslararası hizmetler ticaretinin serbestleştirilmesi ve temel unsurlar olarak özelleştirme, serbestleştirme ve kuralsızlaştırma politikalarının uygulamaya koyulmasıdır. Bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri alanında yeniden yapılandırma sürecinin uluslararası boyutunu enformasyon toplumu politikaları oluşturmuştur. Enformasyon toplumu politikalarının ilk biçimleri, bir önceki dönemde enformasyon toplumu kuramlarının ortaya çıkışının hemen ardından oluşan politika belgeleri, resmi dökümanlar, eylem planları, hükümetler tarafından hazırlatılan rapor ve strateji belgeleri ile bu konuda oluşturulan inisiyatifleri kapsamaktadır. Bu ilk dönemde Japonya’da Fifth Generation Computing Initiative, Wired Cities ve HDTV programları oluşturulmuştur. Avrupa’da ise ABD’nin ve Japonya’nın ileri teknoloji alanındaki meydan okumasına karşı koyabilmek amacıyla bir dizi rekabet öncesi programın desteklenmesine bu dönemde başlanmıştır. Bu dönemin Avrupa ülkelerine ait politika belgelerinin kamu yatırımı ve kamu öncülüğünü esas almasına ve hatta Fransa’nın Nora-Minc Raporunun neo-merkantilist özellikler taşıyor olmasına karşın, Thatcher’in yönetimde olduğu İngiltere enformasyon toplumuna giden süreçte piyasanın önderlik edeceğini, devletin görevinin ise farkındalığı yaratmak noktasında yoğunlaşacağını vurgulamaktadır (Ducatel, Webster ve Hermann, 2000: 2; Schneider, 1997: 339). İngiltere’de 1982 yılının “enformasyon teknolojileri yılı” ilan edilmesi bu döneme denk gelmektedir (Preston, 2001: 26). Ancak aynı dönemde bu konuyla ilgili İngiltere açısından en önemli politika gündemi, telekomünikasyon hizmetleri alanının rekabete açılması ve serbestleştirilmesi, British Telecom’un ise özelleştirilmesidir. İngiltere’nin enformasyon toplumu politikasının bu unsuru, çok kısa bir sürede tüm dünyaya yaygınlaşmıştır. ABD’de ise, 1980’ler piyasa öncülüğünde bir enformasyon toplumu gelişiminin vurgulandığı yıllardır. Bu nedenle, ABD’de enformasyon toplumu konusunda tartışmalar ve eylemler olmakla birlikte, hiçbir bütünsel politik program ilk dönem boyunca söz konusu olmamıştır. Bu yıllarda, ABD bilgi ve iletişim teknolojileri alanında açıkça güçlüdür, ancak Japonya ve Doğu Asya ülkelerinin meydan okumaları karşısında kendisini tehdit altında hissetmektedir. Bu nedenle de alanla ilgili çabalarını ulusal değil, uluslararası ticaret düzeyinde yoğunlaştırmıştır. 1990’larla başlayan dönemin başlarından itibaren, enformasyon toplumu kavramının, tüm gelişmiş, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin politik gündemlerine girişine, bölgesel ve uluslararası kurumların, yardım ve kredi kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda görüş, belge ve politika önerileri oluşturmalarına tanık olunmaya başlanmıştır. Bu dönemin enformasyon toplumu politikalarının başlatıcısı ABD Başkan yardımcısı Al Gore ve Al Gore’un, 1993’te National Information Infrastructure (NII): Agenda for Action ismiyle yayınlanan raporudur (Ducatel, Webster ve Hermann, 2000:3; van Audenhove vd. 2003:4). bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 423 ABD’nin NII raporuna (1993) göre, ulusal enformasyon altyapısı sadece bir altyapı olmanın ötesinde, altyapının işlevleri olması gereken enformasyon, uygulama ve yazılımların yayılması, ağ standartları ve ara bağlantıları olanaklı kılan gönderim protokolleri ve bunları kullanacak olan insanlar gibi bir dizi unsurun toplamıdır. Ulusal enformasyon altyapısının gelişmesi toplumsal yaşamda önemli değişimler yaratmakta ve gelecekte eğitim, kültür, bilim ve sanat, sağlık, istihdam, ekonomi, devlet-yurttaş ilişkileri ve ekonominin genel işleyişi açısından önemli fırsatlar yaratması da beklenmektedir. Her ne kadar ulusal enformasyon altyapısını kuracak ve işletecek olan temel güç özel sektör olsa da, devlet teknolojik yenilikleri ve açık ağları desteklemek, ağın düzenini, mahremiyetini garanti altına almak, fikri mülkiyet haklarını korumak, evrensel hizmet ilkesine sahip çıkmak gibi konularda gereken yasal düzenlemeleri yaparak ve özel sektörün işlerini kolaylaştırarak bu süreçte kilit bir rol oynayacaktır (IFLA, 1993). ABD’nin NII planı ile başlayan enformasyon toplumu politikaları hızla Avrupa’ya ulaşmış ve Bangemann Raporu, Avrupa ülkelerinin ulusal planları, G7 zirvesi, ve OECD raporları ile karşılık bulmuştur (Bangemann, 1994; Audenhove vd., 1999; OECD, 1995). Enformasyon toplumu politikaları üzerine “ulusal enformasyon altyapısı” kavramı dolayımı ile başlayan tartışılmalar, sonraki yıllarda iki ana eğilim sergilemiştir. Bu eğilimlerden ilki, enformasyon toplumu politikalarının tartışılması ve oluşturulmasının coğrafi olarak küreselleşme çerçevesinde uluslararası kuruluşların inisiyatifine geçmesi ve daha sonra da gelişmiş ülkelerin dâhil olduğu G-8’ler gibi uluslararası toplantılara taşınmasıdır. İkinci eğilim ise, başlangıçta tamamen altyapı düzeyinde olan politika içeriğinin, giderek bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomi, gelişme ve toplumsal değişim süreçleri üzerindeki etkilerine doğru evrilmeye başlamasıdır (Audenhove vd., 2003: 3). Bu eğilimler, ulusal hükümetlerin enformasyon toplumu politikalarının oluşturulması sürecindeki inisiyatiflerini önemli oranlarda azaltmış, aynı zamanda da enformasyon toplumu paradigmasının alternatifsiz bir biçimde tüm diğer alanlardaki politika oluşturma süreçlerini egemenliği altına almasına neden olmuştur. 1990’ların başlarından itibaren ortaya çıkan küresel enformasyon toplumu politikaları, Al Gore’un 1994 yılında Buenos Aires’de gerçekleşen UTB toplantısında açıkladığı dört ilkenin etrafında yapılandırılmıştır. Bu ilkelere göre, gelişmeyi sağlamanın en iyi yolu özel sektör ve güçlü rekabettir; düzenleme mutlaka esnek olmalı ve zamanını dolduran düzenlemeler ortadan kaldırılmalıdır; erişim açık olmalıdır ve evrensel hizmet mutlaka garanti edilmelidir (Ducatel vd., 2000: 4). Küresel enformasyon toplumu politikalarını etkisi altına alan bu ilkeler, bölgesel ve ulusal politika oluşturma süreçlerini de etkisi altına almıştır. Bu noktada bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı ve piyasa önderliğinde bir gelişme için tüm gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin aynı modeli uygulaması gerektiği vurgulanmaktadır. Audenhove ve arkadaşları (1999: 389), bu çerçeveyi “egemen senaryo” olarak adlandırırlar. Özel sektör, güçlü rekabet, esnek düzenleme ve açık erişim ilkeleri ile çerçevelenen bu egemen senaryoya göre, enformasyon ve iletişim teknolojilerine dayalı ve piyasa önderliğinde bir gelişme için Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ve bölgesel örgütlenmeler aracılığı ile bilgi ve iletişim teknolojileri 424 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye sektörlerinin açılması, telekomünikasyon ve yayıncılık sektörlerinin serbestleştirilmesi, bu alanlardaki devlete ait işletmelerin özelleştirilmesi gelişmenin sağlanabilmesinin başlıca adımlardır; devlete ise tüm bu süreçte rekabeti ve piyasanın işleyişini kolaylaştıracak önlemleri almak rolü yüklenmiştir. Bu politikalar aynı zamanda da 1990’lı yıllarda, özellikle Soğuk Savaşın sona ermesi ve SSCB’nin parçalanması ile güç kazanan küresel ekonominin ve bu küresel ekonomi bağlamında açığa çıkan “yeni ekonomi”, “ağ ekonomisi” gibi kavramlarla meşru kılınmaktadır. Enformasyon toplumu politikaları ile uyumlu olarak, bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri alanının ulusal düzeyde yeniden yapılandırılması iki başlık altında ve gündeme gelen dört uygulama çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri pazarını yeniden yapılandıran serbestleştirme ve kuralsızlaştırma politikaları ile mülkiyeti ve denetim erkini belirleyen özelleştirme ve şirketleştirme politikaları her ülkede farklı genişlik ve yöntemlerle uygulanmıştır. Genellikle bu politikaların ilk adımı telekomünikasyon cihazları pazarının serbestleştirilmesi olarak belirmiş ve bir önceki dönemde ulusal PTT’lerin koruması altında yaratılan ve geliştirilen telekomünikasyon cihazları geliştiren ve üreten ulusal şirketler özelleştirme yoluyla uluslararası şirketlere devredilmiştir. Bunun dışındaki adımlar, düzenleyicilik işlevi ile işletmeciliğin ayrıştırılması; kiralık hatların kullanımını ve kiralık hatlarla kurulan özel ağları kısıtlayan kuralların kaldırılması; katma değerli hizmetlerde yap-işlet modelinin ya da kamu-özel şirket ortaklıklarının uygulanmaya başlanması ve bu alanın rekabet açılması; uzak mesafe iletişimin ve temel yerel ve bölgesel iletişim hizmetlerinin rekabete açılması olarak belirmiştir. Ancak gerek uluslararası merkezi oluşturan AB ve ABD, gerekse de gelişmekte olan ülkeler arasında enformasyon toplumu politikaları ve bu politikaların ulusal politika çerçevesine uygulanışı açısından bazı temel farklılıklardan bahsetmek, günümüz bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri alanını anlayabilmek açısından önem arz etmektedir. Venturelli (2002) ABD, AB, Doğu Asya ülkeleri ve diğer gelişmekte olan ülkelerin bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri alanına dâhil olma biçimlerini incelerken, farklılıkların asıl olarak bu toplumların toplumsal ve kültürel deneyimlerinin farklılığından kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Bu deneyimler, belli tarihsel duraklarda yapılan seçimleri yansıtırken, aynı zamanda da bu toplumların enformasyon toplumunu kavrama biçimlerini de ortaya çıkartmaktadır. Bunlardan ABD yaklaşımının başlıca yapısal özellikleri “kendi kendini düzenleme” ilkesini tercih etmesi; özel hukuku kamu hukukunun üzerinde tutması; sanayi politikası yerine geçmeye başlayan devlet önderliğinde bir ticaret politikası; fikri mülkiyet haklarını giderek ekonomik bir çerçeveye yerleştirmesi; medya, altyapı ve enformasyon sanayilerinin dikey ve yatay bütünleşmesine engel olacak hükümlerin pek çoğunu iptal etmesi; kamu çıkarını içerik endüstrilerine dair bir kavram olarak kullanması; buna bağlı olarak düzenlemeyi de yeni medya ve sanal alanda içerik ile ilgili olarak ele almasıdır. AB yaklaşımının yapısal özellikleri ise, kamu hizmeti politik geleneğini sürdürmekteki ısrarı; ulusal kimlik ve ulusal kültüre verdiği stratejik önem çerçevesinde bir içerik düzenlemesi; kamu hukuku ve evrensel hizmet ilkesini, özel hukuk ve özel mülkiyetin üstünde tutması; enformasyon toplumu kavramına ulus üstü bir bütünleşme gündemi olarak yaklaşması; rekabet kurallarını bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 425 ve düzenlemeleri enformasyon sektörüne ABD’ye göre daha büyük bir ciddiyetle uygulamasıdır. Doğu Asya ülkeleri ise, enformasyon altyapıları ve hizmetlerinde rekabet açısından devlet ile sanayi aktörleri arasında işbirliğinin sürdürülmesi; ihracata dayalı gelişme modelini ve gelişmiş hizmetler iç pazarında donanım konusundaki engellemelerin sürdürülmesi; enformasyon toplumunu hala sanayi toplumunun kavramları ile görmesi; içerik sektöründen ziyade, altyapı ve donanım sektörlerine vurgu yapması ile diğerlerinden ayrılmaktadır (Venturelli, 2002: 70-83). ABD, AB bölgesi ve Doğu Asya ülkelerinin, enformasyon toplumunu kavrama ve politik gündem haline getirme noktasında gösterdikleri farklılıklar, aynı zamanda da enformasyon toplumu politikalarına kendi tarihsel ve kültürel özelliklerini katabilmeleri anlamına gelmiştir. Oysa gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkeler için, özellikle gelişmiş ülkeler ve onların oluşturduğu uluslararası organizasyonlar tarafından belirlenen bir enformasyon toplumu politikaları çerçevesi vardır. Bilgi ve iletişim teknolojileri, bu teknolojilerin olanaklı kıldığı altyapılar ve hizmetler alanının yeniden yapılanmasına ilişkin zorlamaların genellikle gelişmiş ülkelerin büyük ve dinamik şirketlerinden gelmesi elbette ki şaşırtıcı değildir. 1990’lardan itibaren uygulamaya konulan ekonomik yeniden yapılandırma, uluslararası piyasalara girebilmek ve ucuz işgücüne erişim sağlamak isteyen tüm büyük şirketleri ulusötesi şirketler biçiminde örgütlenmeye yöneltmekte ve bunun sonucunda gerek şirket birleşmeleri, gerekse de ulus ötesi etkinlikler giderek artış göstermektedir. Yeni bilgi ve iletişim altyapıları düzeni de bu şirketlerin ulus ötesi etkinliklerinden kaynaklanmıştır (Urey, 1995: 54). Gelişmekte olan ülkelerde bilgi ve iletişim altyapıları alanına yapılan yatırımlar, ulus ötesi şirketlerin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Çünkü küreselleşen ekonomi içerisinde son derece önemli hale gelen sıcak para akışı ve yabancı sermayenin ülkeye çekilmesinin ön koşulu gelişmiş bir iletişim altyapısıdır. Bu koşullar bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün diğer sektörlere göre daha büyük bir hızla küreselleşmesini beraberinde getirmiştir. Son yıllarda, bilgi ve iletişim sektörünün ekonomik değeri artması, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının genişlemesi ve ayrıca bu altyapılardan akan enformasyon miktarında patlama yaşanmasının (Audenhove vd., 1999: 392-393) nedenlerini ulusötesi şirket etkinliklerinin yeni görünümünde aramak gerekmektedir. Ancak bu değişimler, aynı zamanda da ulus ötesi enformasyon ve iletişim teknolojileri üreticilerine ve bilgi ve iletişim hizmetleri sağlayan ulus ötesi şirketlere ihtiyaç göstermektedir. Altyapıların işletmesinin ve hizmetler alanının serbestleştirilmesine rağmen, uluslararası piyasanın az sayıda dev bilgi ve iletişim donanımı ve hizmeti sağlayan ulusötesi şirketten oluşması, rekabetçi piyasa modeli ile çelişki içerisindedir. BİlGİ vE İlEtİşİM tEKnolojİlErİ pArADİGMASı Chris Freeman’ın (1992), Schumpeter’in uzun dalgalar ya da kapitalist gelişmenin çevrimleri kavramına dayanarak önerdiği “bilgi ve iletişim teknolojileri” paradigması, aralarında sanayileşmiş ülkelerde hızla büyüyen bilgisayar, elektronik devreler ve telekomünikasyonun olduğu bir dizi teknolojiyi temel almaktadır. Gerçek ve potansiyel ekonomik ve teknolojik avantajları nedeniyle ekonominin tüm sektörlerini etkileyen bu teknolojik gelişim süreci devrim olarak nitelendirilmek- 426 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye tedir. Bu devrimde paradigma değişimi, sadece ürün ve süreçlerin değişimini değil, bu teknolojik gelişmeden etkilenen tüm firma ve sanayilerin örgütsel ve yapısal değişimini içermektedir. Geleneksel üretim hattı, esnek sistemlerle değişirken, firmaların yönetim yapıları ve davranışları değişmekte; ürün ve süreç tasarımında hızlı değişimler yaşanmakta; sermaye yoğun kitlesel üretime dair olan büyük ölçeklerin önemi azalmakta; pek çok ürünün mekanik bileşenlerinin sayısı ve ağırlığı azalmakta; üretimin farklı aşamalarının üstlenicileri daha bütünleşik ağlar oluşturmakta; üretici firmaların giderek daha fazla ihtiyaç duydukları yeni yazılım, tasarım, teknik bilgi ve danışmanlıkları sağlayan hizmetler alanı büyümekte ve yeni donanım ve yazılımlar yanında ihtiyaç duyulan yeni hizmetleri sağlamak üzere pek çok küçük yenilikçi girişim ortaya çıkmaktadır. Freeman’a (1992: 202-203) göre, 1990’lardan itibaren tüm diğer teknoloji alanlarının kilidi bilgi ve iletişim teknolojileri olmuştur. Paradigma değişiminin temel problemi ise artık bu teknolojilerin üretimi değil, ekonominin geri kalanının bu teknolojilere uyumudur. Freeman’ın temsil ettiği yeni-Schumpeterciler enformasyon ve iletişim teknolojilerini yaygın ve yeni özellikleri ile Schumpeter’in “yaratıcı tahrip fırtınalarının” en son tayfunu olduğunu belirtmişlerdir (Freeman ve Soete, 2003: 378). Enformasyon ve iletişim teknolojileri ekonominin her alanında ciddi yenilenmelere neden olurken, aynı zamanda bir tekno-ekonomik paradigma değişimini de ifade etmektedir. 1990’lar ve 2000’lerin başları bu paradigma değişimi açısından bir geçiş dönemidir. Bilgi ve iletişim teknolojileri ve bu teknolojilere uygun tekno-ekonomik paradigma tüm üretim sistemlerine yayılırken, diğer teknoloji sistemlerini de temelden bir dönüşüme uğratacaktır. Bunun anlamı, gelişmekte olan ülkeler açısından bir fırsat penceresi ve gelişmiş ülkeleri yakalama şansının ortaya çıkmış olduğudur. Bilgi ve iletişim teknolojileri diğer teknolojik sistemlere göre daha az sermaye gerektirdiğinden sermaye kıtlığı nedeniyle gelişmesi geciken ülkeler için uygundur. Gelişmekte olan ülkelerin, bilgi ve iletişim teknolojilerini değerlendirebilecek bir kapasite, uygun bir strateji ve uygulamada siyasi irade ile bir gelişme sıçraması yaşaması için Freeman ve Soete’ye (2003: 413-414) göre, uygun bir ortam söz konusudur. Yeni-Schumpetercilerin BİT paradigması uluslararası düzeyde genel kabul görmüştür. Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün gelişmenin anahtar sektörü olduğu ve bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı bir ekonomik ve toplumsal gelişme beklentisine, bilgi ve iletişim teknolojilerinin diğer sektörlerde verimlilik artışına neden olması, bilgi ve iletişim teknolojileri endüstrilerinin istihdam, ihracat ve Ar-Ge harcamalarındaki oranı gibi ekonomik verilerin her geçen gün büyümesi, internetin ve internet üzerinden sunulan hizmetlerin büyümesi ve çeşitlenmesi gibi bir takım başka görünümler de eşlik etmiştir. Bu beklentilerin sonuçlarına dair iki sürece yakından bakılması anlamlı görünmektedir. Bunlardan ilki 1990’larda yaygınlık kazanan “yeni ekonomi” kavramı dolayımı ile açığa çıkan süreçtir. Yeni ekonomi, enformasyon ekonomisi tartışmalarının bir devamı olarak iş çevrelerinde ortaya çıkmış bir kavramdır. Kavramın temelinde dünya ekonomisinin iki temel eğilimi yeralmaktadır. Bunlardan ilki, küreselleşmedir. İkincisi ise bilgi ve iletişim teknolojileri “devrimi”dir. 1970’lerden günümüze dek, neredeyse tüm ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel çözümleme- bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 427 lerin başlangıç noktası olan bu iki eğilim, yeni ekonomi kavramını ortaya atanlar tarafından yorumlanırken bazı farklı özellikler kazanmıştır. Küreselleşme, sosyalizmin yıkılışının ardından kapitalizmin tüm dünyaya yayılması, piyasaların açılması, ticaretin ve sermaye akışının kuralsızlaşması, uluslararası yatırım ve ticaretin tüm ülkelerin ekonomik politikalarında daha büyük bir rol yüklenmeye başlaması gibi bir dizi süreci ifade eder bir biçimde kullanılmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri ise, 1990’ların ortalarında yarı iletkenlerin üretiminde yaşanan değişimler, piyasaların dünya çapında bütünleşmesi ve tüm geleneksel sınırların ortadan kalkmasını sağlayan internetin ortaya çıkışı ve bu iki gelişmenin sağladığı hem hizmet, hem de mal üretiminde yaşanan verimlilik artışı nedeni ile yeni ekonomi kavramının temeline yerleştirilmektedir (Pohjola, 2002: 134). ABD’de 1990’lı yılların ilk yarısında yaşanan verimlilik rakamlarındaki düşüşün, ikinci yarıda yükselişe geçişi, yeni ekonominin en önemli varlık kanıtı olarak gösterilmektedir (Söylemez, 2001: 36). Bilgi ve iletişim teknolojileri, bilgi ve iletişim teknolojileri üretim sanayisinin çıktısı ve diğer sanayi dallarının da girdisi olarak, 1990’lı yıllarda düşen fiyatlarına rağmen ulusal gelirler içerisindeki paylarını büyütmüşlerdir. Bu nedenle yeni ekonominin göstergelerinden birisi, sadece verimlilik artışı değil, bilgi ve iletişim teknolojileri sanayilerinin istihdam, ihracat ve Ar-Ge harcamalarındaki oranı gibi ekonomik verilerin sonucudur. İkinci bir gösterge, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıdır. Üçüncü gösterge ise internetin büyüklüğüdür. Bu üç göstergenin sonucu, bir ülke ekonomisinin işlemesinde yeni ekonominin oynadığı rolü göstermektedir. Ülkeler açısından yeni ekonomiye uyum sağlamanın en önemli getirisi ekonomik büyümedir (Pohjola, 2002: 136-139). Bu ekonomik büyüme özellikle, ABD’de web adreslerinin sonu “.com” ile biten şirketlerin borsa değerleri inanılmaz yükseliş göstermeye başlaması ile gözlemlenmiş ve “yeni ekonomi” şirketleri olarak anılan bu şirketlere büyük yatırımlar yapılmasına neden olmuştur. Yeni ekonomi şirketlerinin borsa değerlerinin gösterdiği bu yükseliş, bankacılık, yayıncılık gibi “eski ekonomi” aktörlerinin de etkinliklerinin bir kısmını internete taşımalarına, yeni ekonomiye uyum sağlamaya çalışmalarına neden olmuştur. Bu şirketleri yönlendiren iki temel dürtüyü, United Business Media Group’un yöneticisi Clive Hollick, korku ve açgözlülük olarak tanımlamaktadır. Eski ekonominin aktörleri, yeni ekonomiye uyum sağlayamamaları durumunda pazar paylarını ve hatta işlerini kaybetme korkusuna kapılmışlar, diğer taraftan da internetin bankacılık alanında eleman istihdamını minimuma indirmeyi sağlayan, yayıncılık ve pazarlama alanında dağıtım sorununu çözen özelliklerini fark etmişlerdir (Hollick, 2001: 18-19). “Yeni ekonomi” şirketlerinin çoğunluğu kâr etmemesine karşılık, borsa değerleri hızla artmış ve bu gelişme ABD dışına hızla yayılmıştır (Ertürk, 2002: 198). Güçlü reklam kampanyaları ile marka haline gelmek, kullanıcı sayısını arttırmak ve bu sayıların da hesaba katılması ile belirlenen büyük borsa değerleri ile hisselerini halka arz etmek, tüm dünyada yatırımcıların temel amacına dönüşmüş ve bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri alanına büyük yatırımlar yapılmıştır. İşte 2001 yılında yaşanan NASDAQ krizine kadar yaşanan tüm bu sürecin temelinde “yeni ekonomi” kavramı ve internete dolayısıyla bilgi ve iletişim teknolojilerine duyulan “kör inanç” vardır. 428 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye 2001 yılında internet şirketleri batmaya ya da borsa değerleri hızla düşmeye başladığında ise, sürece eleştirel olarak bakanların görüşleri daha net hale gelmiştir. James Petras’a göre NASDAQ krizi, yeni teknolojik devrimin, kapitalist kriz çevrimlerine artık tabi olmadığını ileri sürenlerin iddialarının sonudur (Petras, 2002: 45). 2000 yılının sonlarında başlayan ve 2001 yılında devam eden ekonomik durgunluk yanında, tüm sektörlerde enformasyon teknolojilerine yapılan büyük yatırımlara rağmen üretkenlikte geçmişe göre herhangi bir artış yaşanmadığına dair empirik veriler de, enformasyon teknolojileri alanında yaşanan değişimin, kökten bir ekonomik değişime yol açmadığının kanıtları olarak kabul edilmelidir (s. 46). Ayrıca, NASDAQ krizi sonrasında enformasyon teknolojileri sektöründe pek çok küçük şirketin iflasına rağmen, sadece en büyük beş enformasyon teknolojisi şirketinin dünya çapında ilk on sıralamasında yerini korumuş olması, bilgi ve iletişim teknolojilerinin beklendiği ölçüde büyük ve hızlı bir dönüşümü yaratmadığı, ancak yeni iş örgütlenmeleri, yeni iş alanları, yeni pazarlar yaratarak kapitalist ekonomi içindeki yerini almış olduğu anlamına gelmektedir. Yeni ekonomi kavramı, Petras kadar kökten değilse de, üretimin teknolojik yoğunlaşmasına neden olduğu, bilgi ve iletişim teknolojisi kullanan sanayilerin sadece kısa dönemli yararlara yönelmeleri nedeniyle beklenen yakınsamanın gerçekleşmemesi, gelir ve refah eşitsizlikleri yaratması nedeniyle eleştirilmiştir (Pohjola, 2002; Wolff, 2002). Wired dergisinin editörü Kevin Kelly (2002), NASDAQ krizinin sonuçlarını şöyle özetlemektedir: “Dürüst bir değerlendirme, uyanık yenilikçi şirketler, ileri teknoloji yatırımcıları ve teknoloji alanında çalışan yüz binlerce kişi açısından kötü bir yıl olduğunu kabul edecektir. NASDAQ’da 3 trilyon dolar kaybedildi, 500 dot-com şirketi battı ve yarım milyon ileri teknoloji işi ortadan kalktı”. Ancak ne yaşanan kriz, ne de eleştiriler bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkin iyimser görüşün egemenliğini sarsmaya yetmemiştir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin enformasyon çağında devrimci dönüşümlere kaynaklık ediyor olduğu, gelişmekte olan ülkeler açısından bir sıçrama olasılığı ve fırsat penceresi araladığı, yeni iş imkânları ve işin niteliğine dair iyileşmeler sağladığı, tüm yurttaşlar tarafından kullanılmasının cazip yararları ve bu teknolojilerin olanaklı kıldığı hizmet ve uygulamaların toplumun tüm boyutlarına etki ederek tüketim ve hayat tarzı üzerinde niteliksel etkiler yarattığı iddiaları günümüzde de sürmektedir (Preissl, 1997: 7). Özellikle de önemli bir kullanımı olan sosyal ağlar ve uygulamaların borsa değerleri ve satış rakamları bu iddiaları destekleyen görünümler olarak karşımıza çıkmaktadır.4 Yakından bakılması gereken ikinci süreç ise 2000’lerde yaşanan “yeni ekonomi”nin krizinden farklı olarak –en azından haber başlıklarına göre– bankacılık ve emlak alanında yaşanan 2008 4 Eylül 2005’te dünyanın en büyük medya kuruluşlarından olan News Corporation sosyalleşme ve video paylaşım sitesi olan MySpace’i 580 milyon dolar; Ekim 2005’te de Viacom/MTV video paylaşım sitesi olan iFilm’i 49 milyon dolar karşılığında satın almıştır. Diğer bir medya devi olan CBS Corporation’a bağlı CBS Interactive fotoğraf paylaşım sitesi olan Flickr’ı Haziran 2007’de satın alırken; uluslararası haber ajanslarının en büyüklerinden Agence France Press ise Kasım 2007’de bir yurttaş gazeteciliği platformu olan Scooplive’ın % 30 hissesini devralmıştır. 2011 yılında bir internet servis sağlayıcısı olan AOL bağımsız bir haber sitesi olarak kurulan Huffington Post’u 315 milyon dolar karşılığında, 2012 yılında Facebook, Instagram isimli mobil fotoğraf uygulamasını 1 milyar dolar karşılığında, 2014 yılında ise yine Facebook, WhatsApp isimli mesajlaşma uygulamasını 19 milyar dolar karşılığında satın almıştır. bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 429 krizidir. 2008 krizinin bilgi ve iletişim teknolojileri alanı, ya da daha yaygın kullanımla enformasyon ekonomisi ile ilişkisine dair pek az haber ve akademik çalışma vardır.5 Dan Schiller, 2009 yılında Le Monde Diplomatique’de yaptığı değerlendirmede bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, 2008 Küresel Mali Krizi’nde oynadığı rolün dikkatlerden kaçmaması gerektiğini belirtmektedir. Schiller’e (2009) göre, krizin yaşandığı finans sektörünün süreç içerisinde bilgi ve iletişim teknolojileri ile etkileşimi, sektörü özellikle ABD açısından sistemin ana direği haline getirmiştir. “2009 yılının ilk yarısında küresel reklam harcamaları –yaklaşık 500 milyar dolar– pek çok gelişmiş ülkede % 10’dan fazla” düşmüştür. Fuchs (2011: 243-244), 2008 krizinin sadece finans sektöründe yaşanan ekonomik bir kriz değil, kapitalizmin krizi olduğu önermesinden hareketle, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün hem altyapı, hem de içerik alanlarının krizle güçlü bağlantıları olduğunu öne sürer, ancak enformasyonun hem ekonomik hem de ideolojik bir karaktere sahip olmasına vurgu yaparak ekonominin daha katılımcı formlarının da bilgi ve iletişim ağları üzerinde açığa çıkıyor olduğunu belirtir. Ayrıca kriz ile içerik ve reklamcılık alanında yaşanan nitel farklılaşmalar arasındaki ilişkiyi ele alan bir dizi çalışmadan bahsedilebilir. Bu çalışmaların temel iddiası, 2008 ekonomik krizinin aynı zamanda da medyanın ürettiği enformasyonun meşruluğuna dair bir krizi tetiklemiş olmasıdır (Hope, 2010; Chakravartty ve Schiller, 2010; McChesney, Foster, Stole ve Holleman, 2009). Sonuç olarak bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü kaçınılmaz bir biçimde krizden yara almıştır. Ancak bu yaralara rağmen, 2008 krizinden en az zararla çıkan sektörün bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri sektörü olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü ile ilişki içerisinde olan bu iki dönüm noktasını esas alarak sektörün uluslararası düzeyde, ABD’de, OECD ülkelerinde ve küresel düzeydeki bazı görünümlerine bakılırsa şöyle bir görünüm oluşmaktadır (Atkinson ve Stewart, 2013): • ABD’de bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 2001-2011 arasında tüm endüstriyel alanlarda, % 22,5 artış oranıyla 565.000 iş yaratmıştır. • 2007-2011 arasında yaşanan kriz ve sonrası dönemde, tüm diğer alanlarda istihdam azalırken, bilgi ve iletişim teknolojileri ile ilgili işlerde % 6,8 artış kaydedilmiştir. • 2010 yılında, OECD ülkelerinde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü tüm istihdamın % 5,8’ini kapsamaktadır. Bu oran 1995 yılında % 5,1 olarak kaydedilmiştir. • ABD’de geniş bant penetrasyonunda yaşanan her % 1’lik artış, istihdamı % 0,2 ile % 0,4 oranında arttırmaktadır. • 2011’de bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü ABD ekonomisine 650 milyar dolar katkıda bulunmuştur. Bu rakam ABD GSMH’sinin % 4,3’ünü oluşturmaktadır ve 1990’lı yıllara göre % 3,4 artış kaydetmiştir. 5 2008’de Time Warner’ın 16 milyar dolar kaybı, Alcatel-Lucent’in 5,1 milyar dolar değer kaybetmesi, News Corporation 8 milyar dolar değer kaybetmesi ya da Intel’in 5.000 kişiyi işten çıkarma planlaması, ayrıca ABD basın endüstrisinin krizle ilişkili olarak reklam gelirlerinin düşmesi nedeniyle yaşadığı gerileme bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri endüstrisinin, en azından ABD’de kriz içerisinde olduğunun göstergeleri olarak ele alınmaktadır (Fuchs, 2011: 224). 430 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye • Bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımının diğer sektörlere yaklaşık 1 trilyon dolar ya da GSMH’nin % 7,1’i oranında katkı yaptığı tahmin edilmektedir. • 1995’te 1,2 trilyon dolar olarak gerçekleşen bilgi ve iletişim teknolojileri endüstrisinin küresel katkısı, 2010 yılında ise ikiye katlanarak 2,8 trilyon dolardır. Bu da küresel Gayri Safi Hasılanın % 6’sını oluşturmaktadır. • İnternet endüstrisi, küresel gayri safi hasılanın % 70’ini oluşturan büyük ekonomilerde GSMH’nin % 3,4’ünü kapsamaktadır. • ABD’de 1995-2000 arasındaki verimlilik artışının % 75’inden, 2000-2006 arasındaki verimlilik artışının % 44’ünden bilgi ve iletişim teknolojileri sorumludur. • 2011’de 5.000 en hızlı büyüyen şirket sıralamasına giren şirketler arasından 1.140 tanesi bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe faaliyet göstermektedir. Bu şirketlerin üç yıllık büyüme oranları % 302 ve gelirleri yaklaşık 54 milyar dolardır. • 2002-2011 arasında ABD’de e-ticaret yoluyla yapılan perakende satışlar yıllık % 19,8 artışla 193 milyar dolarlık hacme ulaşmıştır. • 2012’de ABD’de mobil uygulamalar ile ilgili işlerin sayısı 466.000’e ulaşmıştır. Mobil uygulamalar alanı 2011 yılında yaklaşık 20 milyar dolar gelir üretmiştir. • 2010’da internet reklamları küresel reklam pazarının % 14’ünü oluşturmaktadır. • 2004-2010 arasında kayıtlı Skype kullanıcıları 30 kat artarak 560 milyona ulaşmıştır. • OECD ülkelerinde internet kullanıcılarının yaklaşık olarak % 50’si sosyal ağ uygulamaları ve resmi eğitim etkinliklerini kullanmaktadır. • 2010 itibariyle küresel bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe ABD firmalarının oranı % 26’dır. • 1996-2008 arasında bilgi ve iletişim teknolojisi ürünlerinin küresel ticareti yılda % 10’dan fazla artarak 1,2 trilyon dolardan, 4 trilyon dolara çıkmıştır. • 2009’da OECD ülkelerinin bilgi ve iletişim teknolojileri ihracatı 130 milyar dolardan daha fazladır ve toplam hizmet ihracatının % 5’ini oluşturmaktadır. • AB, ABD ve Japonya’da bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü Ar--Ge yatırımlarından en büyük payı almaktadır. • 2008 yılında ABD patent ve Marka ofisinin verdiği patentlerin % 54’ü bilgi ve iletişim teknolojilerine ilişkindir. Tüm bu görünümler, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün krizlere rağmen büyüme ve karlılıklarını sürdürdüğünü göstermektedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri, bazı sektör farklılıklarını –örneğin içerik sektörü ile altyapı sektörü, ya da veri iletimi ile sabit telefon hizmeti gibi– ortadan kaldıracak biçimde büyümeye devam etmekte, enformasyon ve yazılımların kısmen yeniden merkezileşmesine neden olacak ‘bulut hesaplama’ gibi yenilikler sürmekte, mobil araçlar bilgisayar ve televizyon pazarlarını tehdit ederken, mobil uygulamalar pazarı büyümektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin geldiği nokta içerik üretim ve dağıtımı alanında önemli değişimlere neden bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 431 olmuş, bu bir yandan içerik alanının büyümesini beraberinde getirirken, diğer yandan da telif hakları ve içeriğin mülkiyeti konusunda yeni önlemlerin alınması ve daha fazlasının da tartışılmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca büyük veri ya da nesnelerin interneti gibi gün geçtikçe farklılaşan ve yeni ekonomik etkinlik alanlarına dönüşen gelişmeler bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün kapitalist ekonomideki tüm dönüşüm ve büyüme beklentilerinin odağında kalmasına neden olmaktadır (ITU, 2014). Elbette ki, yukarıda sıralanan veriler sektöre dair anlık görünümlerdir ve farklı okumalara açıktır. Bu verileri daha uzun bir zaman diliminde karşılaştırmalı olarak yorumlayan bazı çalışmalarda ise bilgi ve iletişim teknolojilerinin verimlilik ve istihdam açısından beklenen artışları gerçekleştirmediği belirtilmektedir. Hem küresel olarak hem de gelişmiş ülkeler açısından bakıldığında teknolojik gelişmelerin verimlilik ve istihdam açısından hükümetleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Çalışanlar açısından ise durum son derece açık bir biçimde olumsuzdur (Economist, 2014). Diğer yandan bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkı kapatacağı vaadi de gerçekleşmekten çok uzaktır. Sektör büyük ölçüde ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin denetimindedir. Sektörün vaat ettiği ekonomik büyüme olanaklarından yararlananlar da bu ülkelerdir (Bichler, 2008: 86). Ancak bu durum bilgi ve iletişim teknolojilerinin kendisi ile ilgili bir durum olmaktan ziyade, bu teknolojilere dair uygulanan politikaların niteliğinden kaynaklanmaktadır (Mansell, 2014; Kleine ve Unwin, 2009: 1048). Bilgi ve iletişim teknolojilerine dair egemen küresel politika çerçevesi, gelişmekte olan ülkeleri sektörün sağlayıcısı olmaktan ziyade müşterileri, üreticisi olmaktan ziyade kullanıcıları olarak konumlandırmaktadır. SonUç Son bir değerlendirmeye gidildiğinde bilgi ve iletişim teknolojileri, ağlar ve hizmetler alanında 1970’lerden bu yana bir genişleme gözlendiği vurgulanmalıdır. Ancak bu genişlemenin nedenleri sektörün kendisinden ziyade başka alanlarda aranmalıdır. Tarihsel olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinin en önemli talep kaynağını hükümetler ve ordu oluşturmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojileri tarihi düşünüldüğünde, zaten pek çok teknolojik yenilik ABD’de askeri projelerin çıktısıdır. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin “özgürlük” için verilen evrensel, siyasi, bilimsel bir mücadele olarak tanımladığı soğuk savaşın teknolojik sonucu, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin doğrudan askeri olarak araştırılıp geliştirilmesidir. Hükümetlerin bir talep kaynağı olarak konumu ise neredeyse telgrafın ortaya çıkışından itibaren ABD dışındaki gelişmiş ülkelerde ve pek çok gelişmekte olan ülkede iletişim ağlarının devlet mülkiyeti ve işletmesi altında olmasından kaynaklanmaktadır. Bu duruma ekonomik temelli bir kavramsallaştırma olarak eklemlenen gelişme vizyonunda, iletişim ağlarının gelişmesi ve iletişim araçlarının yaygınlığı gelişmenin ajanı olarak ve davranışın modern biçimlerinin üreticisi olarak merkezi bir yer işgal etmiştir. Bu da 1990’lara dek hükümetlerin iletişim ağlarına yoğun yatırımlar yapmalarını ve dolayısıyla bilgi ve iletişim teknolojilerine olan talebin en önemli kaynaklarından birisi olmalarına neden olmuştur. Bu durum günümüzde de değişmeden varlığını korumaktadır. Örneğin 2011 yılında ABD Savunma bö- 432 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye lümünün bilgi ve iletişim teknolojileri harcamasının 36 milyar doları aştığı tahmin edilmektedir. Bu rakam ABD’de Federal Hükümet’in harcamalarının yarısına yakındır (Schiller, 2011: 926). Hükümetlerin bu alandaki talep kaynağı olma durumu ise sayısal eşitsizliğin ortadan kaldırılması, bilgisayar okuryazarlığının arttırılması ve e-devlet uygulamaları gibi projelerle sürmektedir. İkinci önemli talep kaynağını finans sektörü oluşturmaktadır. Finans sektörü, tarihsel olarak hem ağ hizmetleri, hem de karmaşık işlemler gerçekleştiren yazılım ürünleri açısından bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımının en yoğun gerçekleştiği alandır. Dan Schiller (2011: 925), finans sektörünün, iletişim sektöründen sonra bilgi ve iletişim teknolojileri talebinin ikinci büyük kaynağı olduğunu, ayrıca finans kuruluşlarının da teknoloji şirketlerinden daha fazla teknolojiye ilişkin kaynak kullandığını belirterek, Citigroup’un 2008 yılında 25.000 yazılım geliştirici çalıştırıyor olmasını ve bilgi ve iletişim teknolojilerine 4,9 Milyar dolar harcamasını bu durumun örneği olarak gösterir. Mainframe bilgisayarların ilk müşterilerinin tüm dünyada bankalar ve finans hizmetleri sunan kuruluşlar olduğu düşünüldüğünde, bu durumun da 1960’lardan bu yana herhangi bir kesintiye uğramadan sürdüğü iddia edilebilir. Tarihsel olarak bilgi ve iletişim teknolojilerine talebi oluşturan diğer bir etken 1970’lerde yaşanan kâr oranlarının azalması eğilimi karşısında, geniş ölçüde yeniden örgütlenen sermayedir. Bu yeniden örgütlenme iki yolla bilgi ve iletişim teknolojileri pazarının büyümesi sürecini etkilemiştir. Öncelikle daha düşük maliyetli üretime yönelen sermaye bilgi ve iletişim teknolojilerini üretim süreçlerinde yoğun olarak kullanma yoluyla emek maliyetlerinden tasarruf etme yolunu seçmiştir. İkinci olarak hem daha ucuz emek gücü, hem de pazar erişimini genişletmek ya da doğal hammaddelere yakın olunması gibi gerekçelere dayanarak üretim süreçlerini parçalamış ve üretim birimlerini küresel olarak dağıtmıştır. Bu süreçte üretim süreci üzerinde denetim sağlanabilmesinin tek yolu ise bilgi ve iletişim teknolojileri, bu teknolojilerin olanaklı kıldığı ağlar ve hizmetlere yönelmek olmuştur. Bu süreçlerin 1970’lerin sonundan itibaren ivmelendiği ve günümüzde de büyük bir hızla sürdüğü belirtilmelidir. Dan Schiller (2011: 926), şirket ya da işletme ağlarının, bilgi ve iletişim teknoloji ve hizmetleri harcamalarının aslan payını oluşturduğunu ve iş çevreleri ve devletlerin sektördeki tüketici harcamalarının üçte ikisini gerçekleştirdiğini belirtmektedir. Tüketici harcamaları ise şimdilik piyasanın üçte birini oluşturuyor olsa da, günümüzün giderek ivmelenen metalaştırma süreçleri ile birlikte ele alındığında hala genişlemeye devam eden son derece önemli bir boyuttur. Ancak bütün bu genişlemeye rağmen, özellikle 2008 küresel ekonomik krizi sonrasında bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik alanda beklenen verimliliği getirmediği sıkça belirtilmeye başlanmıştır (Economist, 2014). Buna karşılık, Arap Baharı, Occupy Eylemleri, Avrupa ve ABD’de gerçekleşen öğrenci eylemleri gibi toplumsal hareketlerle bilgi ve iletişim teknolojilerinin ilişkilerine baktığımızda ve gündelik yaşamın değişimine odaklandığımızda, bilgi ve iletişim teknolojilerinin, ağların ve hizmetlerin ekonomik beklentileri gerçekleştirmeseler de, toplumsal değişimin farklı yanlarıyla oldukça karmaşık bir etkileşime girmiş olduklarını son söz olarak belirtmek gereği açıktır. bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 433 Kaynakça Atkinson, R. D. ve Stewart, L. A. (2013) ‘Just The Economic Facts: Benefits of Information and Communications Technology’, http://goo.gl/C3zRBf (son erişim tarihi 1.12.2014). Babe, R. E. (1995) Communication and the Transformation of Economics: Essays in Information, Public Policy, and Political Economy, Boulder, CO, Westview Press. Bangemann, M. vd. (1994) Europe and the Global Information Society, http://goo.gl/ey9cxU (son erişim tarihi 1.12.2014). Başaran, F. (2010) İletişim Teknolojileri ve Toplumsal Gelişme, Ankara, Ütopya Yayınevi. Bell, D. (1973) The Coming of Post-Industrial Society. New York, USA, Basic Books Inc. Publisher. Beniger, J. R. (1986) The Control revolution, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press. Beniger, J. R. (2011) ‘Kontrol Devrimi’, Crowley D. J. ve Heyer P. (der) İletişim Tarihi: Teknoloji, Kültür, Toplum içinde, Ankara, Siyasal Yayınevi, s.442-455. Bichler, R. M. (2008) ‘The Dawn of the Information Age in Least Developed Countries (Ldcs): Lessons Learned from Four Case Studies’, tripleC, 6(2), 77-87. Braman, S. (1993) ‘Harmonization of System: the Third Stage of Information Society’, Journal of Communication, 43 (3), 133-140. Castells, M. (1996) The Rise of the Network Society, The Information Age: Economy, Society and Culture, Vol. I., Padstow, Blackwell Publishers Chakravartty, P. & Schiller, D. (2010) ‘Neoliberal Newspeak and Digital Capitalism in Crisis’, International Journal of Communication, 4, 670-692. Cowhey, P. F. ve Aronson, J. D. (2009) Transforming Global Information and Communication Markets: The Political Economy of Innovation, Cambridge, Massachusetts, MIT Press. Crowley, D. J. ve Heyer, P. (2011) (ed) İletişim Tarihi: Teknoloji, Kültür, Toplum, Ankara, Siyasal Yayınevi. Doyle, G. (2002) Understanding Media Economics, London, UK, Sage Publications. Ducatel, K., Webster, J. ve Hermann, W. (2000) ‘Information Infrastructures or Societies’, Ducatel, K., Webster, J. ve Herrmann, W. (der), The Information Society in Europe: Work and Life in an Age of Globalization içinde, Oxford, UK, Rowman & Littlefield Publishers, s. 1-20. Duff, A. S. (2001) ‘On the Present State of Information Society Studies’, Education for Information, 19(3), 231-244. Economist (2014) ‘Technology Isn’t Working’. 4 Ekim 2014. http://goo.gl/jr8ZeJ (son erişim tarihi: 18.12.2014). Ertürk, İ. (2002) ‘İnternet ve Ekonomik Etkileri’, Cogito, İnternet Üçüncü Devrim mi?, 30, 195-203. Frankel, B. (1991) Sanayi Sonrası Ütopyalar, İstanbul, Ayrıntı Yayınları. Freeman, C. (1992) The economics of hope: essays on technical change, economic growth, and the environment, New York, Pinter Publishers. Freeman, C. ve Soete, L. (2003) Yenilik İktisadı, Ankara, TÜBİTAK Yayınları Fuchs, C. (2011) Foundations of Critical Media and Information Studies, London, UK, Routledge. Garnham, N. (1990) Capitalism and Communication, London, UK, Sage Publications. Geray, H. (2007) İletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları, Ankara, Ütopya Yayınları. Headrick, D. R. (1995) ‘Public-Private Relations in International Telecommunication Before World War II’, Mody B., Bauer, J. M. ve Straubhaar J. D., (der) Telecommunications Politics: Ownership and Control of the Information Highway in Developing Countries içinde, Mahwah, NJ, Lawrence Erbaum Associates, s.31-51. Headrick, D. R. (2000) When Information Came of Age: Technologies of Knowledge in the Age of Reason And Revolution, 1700-1850. New York, Oxford University Press. Hollick, C. (2001) ‘After the Ball was Over’, CentrePiece, 6(3) 18-21. Hope, W. (2010) ‘Time, Communication, and Financial Collapse’, International Journal of Communication, 4, 649-669. 434 dördüncü kısım: sektörel analiz: dünyadan örnekler ve türkiye IFLA (1993) The National Information Infrastructure: Agenda for Action. http://goo.gl/79hLsG (son erişim tarihi: 18.12.2014). ITU (2014) Measuring the Information Society Report 2014, Geneva, Switzerland, ITU. Jussawalla, M. (1986) ‘The Information Ecnomy and Its Importance for the Development of Pacific Region Countries’, ITU, Information, Telecommunications and Development içinde, Geneva, Switzerland, ITU, s.63-86 Kelly, K. (2002) ‘The Web Runs on Love, Not Greed’, Wall Street Journal, 4 Ocak 2002, http://goo.gl/WXb2TD (son erişim tarihi: 18.12.2014). Kleine D. ve Unwin T. (2009) ‘Technological Revolution, Evolution and New Dependencies: What’s New About Ict4d?’, Third World Quarterly, 30 (5), 1045-1067. Kumar, K. (1999) Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma: Çağdaş Dünyanın Yeni Kuramları, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları. Lee, D. K. (1996) Global Telecommunications Regulation: A Political Economy Perspective, London, UK, Pinter. Machlup, F. (1962) The Production and Distribution of Knowledge in the United States, Princeton, NJ, Princeton University Press. Mansell, R. (2014) ‘Power and interests in information and communication and development: exogenous and endogenous discourses in contention’, Journal of International Development, 26 (1), 109-127. Mattelart, Armand (1994) Mapping World Communication: War, Progress, Culture, Minneapolis, USA, University of Minnesota Press. McChesney, R.W., Foster, J.B., Stole, I.L. ve Holleman, H. (2009) ‘The Sales Effort and Monopoly Capital’, Monthly Review, 60(11), 1-23. Mulgan, G. (1991) Communication and Control: Networks and New Economies of Communication, Cambridge, UK, Polity Press. Napoli P. M. (2003) Audience Economics: Media Institutions and The Audience Marketplace. New York, Columbia University Press. Noam, E. (1987) ‘The Public Telecommunications Network: A Concept in Transition’, Journal of Communication, 37 (1), 30-48. Noam, E. (1993) ‘Reconnecting Communications Studies with Communications Policy’, Journal of Communication, 43 (3), 199-206. Noam, E. ve Kramer, R. (1994) ‘Telecommunications Strategies in the Developing World: A Hundred Flowers Blooming or Old Wine in New Bottles?’, in SteinFeld C. W., Bauer, J., Caby, L. (ed), Telecommunications in Transition, 272-286, London, UK, Sage. OECD (1995) Communications Outlook 1995, Paris, France, OECD. OECD (2013), ’Size of the ICT sector’, in OECD, OECD Factbook 2013: Economic, Environmental and Social Statistics, Paris, France, OECD Publishing. Petras, J. (2002) Küreselleşme ve Direniş, İstanbul, Adonis. Pohjola, M. (2002) ‘The New Economy: Facts, Impacts and Policies’, Information Economics and Policy, 14 (2), 133-144. Ponelis, S. R. (2009) Using Data Warehousing to Deliver Integrated Management Information: Case Studies of Customer Data Integration Using Sales and Marketing Data Marts, Germany, Lambert Academic Publishing. Preissl, B. (1997) ‘Information Technology: A Critical Perspective on its Economic Effects’, Prometheus: Critical Studies in Innovation, 15(1), 5-25. Preston, P. (2001) Reshaping Communications: Technology, Information and Social Change, London, UK, SAGE Publications. Rantanen, T. (1997) ‘The Globalization of Electronic News in the 19th Century’, Media, Culture and Society, 19(4). 605-620. Schiller, D. (2009) ‘Yeni Kapitalizmin Teknolojiyle Göbek Bağı’. Sendika.org. (Le Monde Diplomatique’in Aralık, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü 435 2009 nüshasından Hakan Yüksel tarafından çevrilmiştir) http://sendika7.org/?p=39633 (son erişim tarihi 18.12.2014) Schiller, D. (2011) ‘Power Under Pressure: Digital Capitalism In Crisis’, International Journal of Communication, 5, 924-941. Schneider, V. (1997) ‘Different Roads to the Information Society? Comparing U.S. and European Approaches from a Public Policy Perspective’, Kubicek, H, Dutton, W.H., Williams, R. (der.), The Social Shaping of Information Superhighways içinde, Frankfurt, Germany, Campus Verlag, s. 339-357. Shannon, C. E. (1948) ‘Mathematical Theory of Communication’, The Bell System Technical Journal, V 27, 379-423. Söylemez, A. S. (2001) Yeni Ekonomi, İstanbul, Boyut Yayıncılık. Steinfield, C. (1994) ‘An Introduction to European Telecommunications’, in Steinfeld, C., Telecommunications in Transition, London, UK, SAGE. Straubhaar, J. D. (1995) ‘From PTT to Private: Liberalization and Privatization in Eastern Europe and the Third World’, Mody B., Bauer, J. M. ve Straubhaar J. D. (der.), Telecommunications Politics: Ownership and Control of the Information Highway in Developing Countries içinde, Mahwah, NJ, Lawrence Erbaum Associates, s.3-30. Urey, G. (1995) ‘Telecommunications and Global Capitalism’. Mody B., Bauer, J. M. ve Straubhaar J. D (der.), Telecommunications Politics: Ownership and Control of the Information Highway in Developing Countries içinde, Mahwah, NJ, Lawrence Erbaum Associates, s. 53-83. van Audenhove, L., Burgelman, J. D., Cammaerts, B ve Nulens, G. (2003) ‘Discourse and Reality in International Information Society Policy: the Dominant Scenario and its Application in the Developing World’, Communicatio: South African Journal for Communication Theory and Research, 29 (1-2), 79-113. van Audenhove, L., Burgelman, J. D., Nulens, G. ve Cammaerts, B. (1999) ‘Information Society Policy in te Developing World: A Critical Assessment’, Third World Quarterly, 20(2), 387-404. Venturelli, S. (2002) ‘Inventing e-regulation in the USA, EU and East Asia: Conflicting Social Visions of the Information Society’, Telematics and Informatics, 19 (2), 69-90. Webster, F. (1995) Theories of the Information Society. New York, Routledge. Wolff, E. N. (2002) ‘The Impact of IT Investment on Income and Wealth Inequality in the Postwar US Economy’, Information Economics and Policy, 14 (2), 233-251. Yüksel, H. (2014) ‘Sermaye-Haber Ajansları İlişkisinin Dönüşümü: Reuters Örneği’, İlef Dergisi, 1(1), 33-56. Daha Fazla okuma Başaran, F. (2004), ‘Enformasyon Toplumu Politikaları ve Gelişmekte Olan Ülkeler’, İletişim Araştırmaları, 2(2), 7-31. Başaran, F. Ve Geray H. (2005) İletişim Ağlarının Ekonomisi: Telekomünikasyon, Kitle İletişimi, Yazılım ve İnternet, Ankara, Siyasal Kitabevi. Bell, D. (1973) The Coming of Post Industrial Society, New York, Basic Books. Geray, H. ve Başaran-Özdemir, F. (2011) ‘Reproducing Dependency: How Hegemonic Discourses Shape ICT Policies in the Periphery’, Adomi, E. E. (der.), Handbook of Research on Information Communication Technology Policy: Trends, Issues and Advancements, Volume 2 içinde, Hershey, New York, Information Science Reference, s. 599-615. Masuda, Y. (1983) The Information Society as Post-Industrial Society, Washington, DC, World Future Society. Taymaz, E. (1993) ‘Kriz ve Teknoloji’, Toplum ve Bilim, 56-61, Bahar, 5-41. Törenli, N. (2004), Enformasyon Toplumu ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye, Ankara, Bilim ve Sanat. Shy, O. (2002) The Economics of Network Industries, New York, NY, Cambridge University Press. Varian, H. R., Farrell, J. ve Shapiro, C. (2005) Economics of Information Technology: An Introduction, New York, NY, Cambridge University Press. Peitz, M. ve Waldfogel, J. (2012) The Oxford Handbook of The Digital Economy, USA, Oxford University Press.