SLÂM TAR H NDE
USÛL MES ELES
872
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
873
Tart mal lmî htisas Toplant s -08
Ç NDEK LER
TEBL
21-22
ubat 2004
1.
ve TEBL
C LER
Tebli : slâm Tarihinin Kaynaklar yla lgili Problemler ve
Çözümüne li kin Baz Dü ünceler
877
Prof. Dr. rfan AYCAN, A.Ü. lahiyat Fakültesi/Ankara
Prof. Dr. brahim SARIÇAM, A.Ü. lahiyat Fakültesi/Ankara
2. Tebli : slâm Tarihi Ara t rmalar nda Yöntemle lgili
Baz Mülahazalar
Organizatör/ Editör:
Prof. Dr. Mustafa FAYDA
Prof. Dr. Mehmet ÖZDEM R, A. Ü. lahiyat Fakültesi /Ankara
Doç. Dr. Seyfettin ER AH N, A.Ü. lahiyat Fakültesi/Ankara
M. Ü. lahiyat Fakültesi
MÜZAKERE HEYET
Prof. Dr. Mustafa FAYDA, M. Ü. lahiyat Fakültesi/ stanbul
Prof. Dr. Ziya KAZICI, M. Ü. lahiyat Fakültesi/ stanbul
Prof. Dr. Cahit BALTACI, M. Ü. lahiyat Fakültesi/ stanbul
Prof. Dr. Hulusi YAVUZ, M.Ü. lahiyat Fakültesi/ stanbul
Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL, S.Ü. lahiyat Fakültesi/Konya
Prof. Dr. M. Ali KAPAR, S.Ü. lahiyat Fakültesi/Konya
Doç. Dr. Hasan KURT, A.Ü. lahiyat Fakültesi/Ankara
Doç. Dr. Ahmet GÜNER, 9 Eylül.Ü. lahiyat Fakültesi/ zmir
Toplant Yeri:
ÜSKÜDAR BELED YES
ÇAMLICA E T M MERKEZ
Bulgurlu, Alemdar Cad. Han m Seti Alt Sokak No: 2
Büyük Çaml ca-Üsküdar/ stanbul
M. As m YED YILDIZ, U.Ü. lahiyat Fakültesi/Bursa
913
874
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
875
AÇILI KONU MASI
Prof. Dr. Mustafa FAYDA
M. Ü. lahiyat Fakültesi
SAV a gündemine böyle bir konuyu ald ndan dolay te ekkür
ederim. Böyle bir toplant ya gelmekten ve burada olmaktan büyük zevk
almaktay m.
Türkiye de slâmî ilimlerle ilgili çal malar n tarihçesi lahiyat
Fakülteleriyle s n rl olarak ba lat lmaktad r. Bu husus do rudur. Bunun
d ndaki çal malar hem s n rl , hem de azd r. Say lar artan lahiyat
Fakülteleri 1982 den itibaren 22 y ld r faaliyetlerine devam etmektedirler. Bu fakülteler art k metodoloji ve çal lacak konular bak m ndan geleneklerini olu turmu tur. lmin, insanl n, slâm ülkelerinin ve ülkemizdeki müslümanlar n problemlerinin çözülmesinde önemli hizmetler
yapacak seviyeye gelmi tir. Bundan dolay Allah a ükrediyorum.
slâmî ilimler için metodolojiye duyulan ihtiyaç bellidir. lahiyat
fakültelerinde bilhassa metodoloji ve di er konularda faydal çal malar
yap lmal d r. Bu toplant da tebli cilerin d nda müzakerecilerin de müzakereden ziyade görü bildirmeleri gerekir. Metodoloji problemi olarak eksiksiz tüm konular n ele al nmas n arzu etmekteyim. Bu
metolojilerin tevhidi için ayr ca bir toplant yap lmas n uygun bulmaktay m. Böylece her alan n husûsî baz özellikleri d nda slâmoloji çal malar nda bir metodoloji birli ine kavu mak mümkün olabilir. Bat da bu birli in yakaland n görmekteyiz. Bu tebli ve müzakerelerin
bir cilt haline getirilmesi son derece faydal olacakt r.
Programa göre önce tebli ler sunulacak, ard ndan toplant ya kat lan hocalar m z taraf ndan, burada sunulan tebli ler müzakere edilecektir. imdi ilk tebli i sunmak üzere sözü hocalar ma veriyorum. Buyurunuz.
876
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
TEBL
877
LER
-ISLÂM TAR H N N KAYNAKLARIYLA LG L PROBLEMLER
ve ÇÖZÜMÜNE L K N BAZI DÜ ÜNCELER
Prof. Dr. rfan AYCAN Prof. Dr. brahim SARIÇAM
A. Ü. lahiyat Fakültesi
Prof. Dr. rfan AYCAN
slâm Tarihi kavram , çok geni bir bilim alan n ve zaman dilimini kapsad için bu ilmin metodolojisi, kaynaklar ve bu konulardaki
problemleri konusunda k sa ve öz eyler söyleyebilmek zor bir i tir.
slâm Tarihi kaynaklar n n tespiti, s n fland r lmas , tan t lmas ve
en önemlisi bunlardan elde edilecek tarihî bilginin de eri ve s hhati konusunda derli toplu ve ciddî çal malar yok denecek kadar azd r. slâm
Tarihi kaynaklar ndan yararlanarak bilimsel çal malar yapabilmek ya
da tarih yazabilmek, her eyden önce kaynaklarla ve kaynaklara yaklamla ilgili bir tak m sorunlar n tespitine yönelik bir dizi problemin ortaya konmas n gerektirir. Zîra, problemlerin çözümü, ilk önce tespit edilip ortaya konmas na ba l d r.
Her ilim dal nda oldu u gibi, slâm Tarihi alan nda çal an ara t rmac lar da, bir çok sorunla kar la maktad rlar. En önemli problemlerden birisi, kaynaklarla ilgili olan d r. Biz bu çal mada, slâm Tarihinin kaynaklar ve bu kaynaklara yakla mla ilgili baz temel sorunlar ,
maddeler halinde formüle ederek ele alaca z.
1) slâm Tarihi Kaynaklar n n Günümüz Bilimsel Ele tiri
Standartlar na Göre De erlendirilmesi Problemi: slâm Tarihi kaynaklar modern tarih ara t rmalar nda uygulanan ele tiriye genel olarak
dayan kl de ildir. Bunu garip kar lamamak gerekir, çünkü o dönemin
tarihçilik anlay yla yaz lm bütün dünyadaki tarih eserleri için de ayn
ey söylenebilir. Geçmi imizle ilgili daha do ru bir tarih bilgisine ulaabilmek için slâm Tarihi kaynaklar n n, modern tarih ara t rmalar
metodolojisiyle gözden geçirilip ele tirel metotla incelenmesi, tahkîk
878
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
edilmesi gerekir. Bu maddede ele ald
sorunlar ça r t rmaktad r. öyle ki:
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
879
m z problem de, yeni bir tak m
bir k sm ya orijinal nüshaya ya da orijinale en yak n nüsha dikkate al nmadan ne redilmi lerdir.
a) Apokrif(uydurma) Tarih Yaz c l
Problemi: slâm Tarihi
kaynaklar n n günümüz ele tiri ölçütleriyle yeniden de erlendirilmeli
ve ihtivâ ettikleri malzeme, bu ölçütlerden geçirildikten sonra kullan lmal d r. Çünkü, Apokrif Tarih Yaz c l 1 adl eserimizde de aç kça ortaya koydu umuz gibi, kaynaklar m zda bir çok uydurma malzeme bulunmas n n yan nda, tamamen sahte tarihî bilgilerle yaz lm eserlere de
rastlanmaktad r. Bizim, ad geçen eserimizde tan tt m z M s r n fethiyle ilgili tarih kitab , bunun en iyi örneklerinden birisidir.
Meselâ, Çorum Hasan Pa a Kütüphanesi nde, bnu l-Esîr in
Lübâb n n 633 tarihli yazmas , bilî nin Tabakat n n yazmas ve Kâs m b. Sellâm n 324 tarihli arîbu l-Hadîs i, en eski nüshalar olmalar na ra men, bu eserler ne redilirken dikkate al nmam lard r; daha do bile bilinmemektedir. Dolay s yla, tarihî
rusu belki nâ irlerce varl
kaynaklar m zla ilgili yap lacak öncelikli i lerden birisi edisyon kritik
olup, böylece kullanaca m z malzemenin en sahihini elde etme yolunda önemli bir ad m at lm olur.
Aporkif tarih yaz c l n n tespiti ve kaynaklar m zda yer alan
apokrif malzemenin ay klanabilmesi için, kaynaklar m z n ele tiri yöntemleriyle gözden geçirilmeleri gerekir. Böylece tarihî miras bize ula t ran tarihî anlat m daha do ru malzemeye dayanarak yazaca için ortaya ç kan ürün de asl na daha yak n olacakt r.
c) Baz Kaynaklar n Kime Ait Oldu unun Belirlenmesi Problemi: Kaynaklar m zla ilgili kar kar ya bulundu umuz sorunlardan
biri de, elimizdeki baz eserlerin kime ait oldu u, daha do rusu u anda
belirtilen yazar na ait olup olmad sorunudur. Özellikle günümüze tek
nüshas geldi i san lan eserlerde bu sorun daha ciddi olarak kar m za
ç kmaktad r.
Bilindi i gibi, zaten hiçbir tarihî malzeme, ya anan tarihin ve
temsil etti i geçmi in bizzat kendisi de ildir, en do ru malzeme bile,
sadece geçmi ten bir bölümü ya da izi bize ula t rmaktad r. E er kaynak olarak kendine dayand m z malzeme apokrif ise, tarih tasavvurumuzda bize zarardan ba ka bir ey getirmez; bize sahte tarih tasavvurundan ba ka sunabilece i bir ey yoktur. Tarihimizle ilgili apokrif
malzemenin ve müstakil sahte kaynaklar n bulundu unun ortaya ç kar lm olmas , elimize ula an her türlü kayna n, malzemenin ve bilginin s hhatini yeniden gözden geçirmenin zorunlu oldu unu göstermektedir.
b) En Sahih Nüshay Tespit Etme Problemi: slâm Tarihi kaynaklar ndan matbu olanlar n büyük bir k sm n n hâlâ edisyon kriti i yap lmam t r. Yap lanlar n bir k sm n n ise, yeterlili i tart l r. Büyük bir
ans eseri olarak bu kaynaklar n ço unun, müellif nüshalar ya da müstensihler taraf ndan as l nüsha ya da di er nüshalar esas al narak kopya
edilen çe itli nüshalar dünyan n de i ik kütüphanelerinde yer almaktad r. Ancak, orijinal nüshan n tespiti, istinsah nüshalar n n tespiti ve bunlarda yer alan çe itli sebeplerden kaynaklanan hatalar, eksiklikler, bütün
nüshalar n tespiti ve bu nüshalarla yap lacak edisyon kritik ile bir dereceye kadar giderilebilir. Söz konusu etti imiz gibi, matbu kaynaklar n
1
. Aycan-M. M. Söylemez-N. Yurtseven, Apokrif Tarih Yaz c l
, Ankara 2003.
Meselâ, Mesûdî ye ait oldu u söylenen sbâtu l-Vasiyye bunun
örneklerinden birisidir. Mesûdî nin di er eserlerine, ne dil, ne yöntem
ve ne de içerik aç s ndan benzeyen bu eserin ona ait oldu unu gösteren
tek veri, bibliyografik eserlerde onun da böyle bir eserinin bulundu unun belirtilmesidir. Benzer ey, bn Kuteybe ye atfedilen el- mame
ve s-Siyase ile Vak dî nin Futûhu - âm için de geçerlidir. Ahbâru dDevleti l-Abbâsiyye ve Hadîkatü l-Hakâik gibi baz eserlerin ise, kime
ait oldu u bilinmemektedir. Bundan dolay , modern ara t rmalarda
müellifi meçhul kaynaklar olarak zikredilmektedirler.
2) Müslümanlar n Tarihe, Tarihî Rivâyetlere ve Tarih lmine
Bak Problemi: Müslümanlar n genel dünya anlay lar , tarih anlay lar na da yans m t r. Müslümanlar dünya olaylar n , do al olarak slâm
dini çerçevesinde de erlendirmi lerdir. Abdullah Laroui nin de belirttii gibi, Hz. Peygamber dönemi, Müslümanlar için mutlak hakîkatin tezahür etti i bir dönemdir. Dolay s yla, hakikatin bizzat ya am n içinde
oldu u inanc yla bu dönemdeki olaylar do ru bir ekilde tespit etmek
ahlâkî-dînî bir zorunluluktur.
Bu sebeple Müslümanlar, Hz. Peygamber in ya am n , önemli kiilerin Müslümanl kabul etmesini, gazveleri vb. do rulu u mutlak bir
inançtan kaynaklanan tan klar n ifadesine göre kaydetmi lerdir. Halbuki, onun vefat ndan sonra, siyasî mücadelelerin ve farkl görü lerin or-
880
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
taya ç kmas , yani mutlak hakikatin bölünerek ortadan kaybolmas , tarihî olaylara genel bir ilgisizli i getirmi tir. Dolay s yla, Emevîler ve Abbâsîler ça , Hz. Peygamber dönemiyle ilgili tarihî rivâyetlere gösterilen
ilgi yönünden aç k bir ekilde farkl d r.2
Öte yandan, din eksenli bak , Hz. Peygamber sonras ya anan
olaylar ve bunlar n anlat m ndan olu an tarihî rivayetleri, dînî rivâyetler olarak kabul edilmi olan hadis ve hukuk rivâyetleri kadar önemsememi tir. Bu sebeple, dînî rivâyetler için, Kur ân a ya da sahih oldu u
kesin olarak bilinen sünnete arz eklinde bir yöntem geli tirilmi ,
râvîlere yönelik kriterler olu turulmu tur. Halbuki, tarihî rivâyetler ve
râviler için belirli bir yöntem geli tirilmemi tir. Bu da, tarihin, di er dînî ilimler kadar önemsenmemesine yol açm t r.
Siyer-Me âzî d nda, bir de vergi vb. çe itli zorunluluklar sebebiyle fethedilen bölgelerin, hangi artlarda fethedildi ini, -çünkü bunlar
bilmek toplanacak vergiyle do rudan ilgiliydi-, bilmek d nda, tarih
ilmiyle u ra mak Müslüman âlimler aç s ndan bir zevk ve hobi olarak
görülmü tür, demek fazla abart say lmaz. Çünkü ilk as rlarda yap lan
ilim tasnif sistemleri de bu görü ümüzü do rular niteliktedir. Müslüman
alimler, ilimleri, ilm-i edyân ve ilm-i ebdân olarak ikiye ay rm lard r.
Dinî ilimler olarak Kur ân, Hadis ve F k h ile bunlara yard mc
olan dil, edebiyat ve gramer anla l rken, beden ilimleri ile, t p, eczac l k vb. kastedilmi tir. Tarih ise, bu iki ana ilim grubundan hiç birine
girmedi ine göre, bir zevk ve hobi i i olarak alg lanm t r.3 Bu sebeple
as rlarca medreselerde okutulan ilimler aras nda tarih yoktur. Asl nda,
bn Haldun taraf ndan tarih ilminin felsefesi ve metodolojisi geç dönemlerde,4 esasl bir ekilde ele al nm olmas na ra men, o, Bat l ilim
adamlar n n da çarp c bir ekilde belirtti i gibi, semas n n tek y ld z
2
Geni bilgi için bkz: Abdullah Laroui, Tarihselcilik ve Gelenek, (trc. Hasan Bacanl ),
Ankara 1998.
3
bn Sina, Hikmet i, nazarî ve amelî olmak üzere ikiye ay r r. Nazarî hikmeti de kendi
içinde, riyaziyye, tabiiyye ve ilahiyat olmak üzere üçe ay r r. Riyazî ilimler olarak,
matematik, mant k, mühendislik, astronomi vb. gibi bizim bugün pozitif bilimler olarak alg lad m z bilimlerin bir k sm n koyar. Tabiiyyat n alt na ise, kimya, biyoloji,
fizik ve t p gibi bugünkü pozitif bilimlerin di erlerini koyar. lahiyat ilimleri dedi i
de, metafizi i inceleyen ilim dallar d r. Görüldü ü gibi, bn Sina n n ilimleri tasnifinde tarih ilmi diye bir ilim yoktur. Geni bilgi için bkz: Mesut Okumu , Kur ân n Felsefî Okunu u- bn Sina Örne i, (Bas lmam Çal ma), Çorum, 2003, 147.
4
Yine de bu tarih, dünya tarihinde tarih ilmi metodolojisi, felsefesi ve metafizi i aç s ndan oldukça erken bir dönemdir. Bu sebeple, bn Haldun, tarih felsefesinin kurucusu
say l r.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
ve tarih ilmi aç s ndan ümmeti olmayan peygamber olarak kalm
gelene i olu mam t r.5
881
ve
Müslümanlarda tarih ilminin usûlü, çok sonralar , Sehâvî, Kâfiyeci ve Suyûtî gibi muahhar âlimler taraf ndan bir gelenek olu turacak
ekilde yeniden gündeme getirilmi tir.6 te bu anlay , tarihî rivâyetlerin önemsenmemesine yol açt gibi, tarihin bir ilim olarak ilimler sahnesinde yerini almas na da engel olmu tur.
3) slâm Tarihi Kaynaklar n n ve Müelliflerinin Yanl l /Tarafl l
Problemi: Bu problem, yazar n ya ad dönemi, mensup oldu u f rkay , grubu, âileyi, ideolojiyi bilmekle yak ndan ilgilidir.
Ancak sadece bu husûsiyetleri bilmekle problem halledilemez. Çünkü
yanl davranmak, kökü çok daha derinlerde olan bir husustur, yani do rudan insan olmakla ilgilidir. Öyleyse her tarihçi gibi, her tarih kitab da
bir nebze yanl d r. nsan olmaktan kaynaklanan bu problem pek çözülebilecek cinsten de ildir. Ama bu tarihî bilginin hepten yanl ve i e yaramaz oldu u anlam na da gelmemelidir. Tarihçiler bu kaç n lmaz yanll
u me hûr vecîzeyle ifade ederler:
nsan, ya anan tarih ölçüsünde de il, insan ölçüsünde tarih yazar .7 Bu sebeple bu türden bir yanl l kla tarihçileri suçlamak do ru deildir. Ancak tarihçilerin, bu kaç n lmaz yanl l ktan ba ka, ele tiriye aç k yanl l klar da vard r.
slâm Tarihi kaynaklar ve yazarlar n n yanl l genel problemiyle ilgili bir dizi problemler yuma akla gelmektedir. öyle ki:
a) Emevîlerle lgili Daha Sonra Yaz lan Kaynaklar n Tarafl l
Problemi: Günümüze ula an kaynaklar n bir ço u Abbâsîler döneminde
yaz lm t r. Bu dönemin müellifleri veya onlar n kaynaklar n n müellifleri Emevîler dönemi muhalefeti içinde yeti mi lerdir. Bu sebeple
Emevîler ile ilgili verdikleri bilgilerde, bu hânedâna dü manl k nedeniyle rivâyetlerde tahrîfe gitmi olabilecekleri gündeme gelmektedir. Dolay s yla Emevîlerle ilgili bilgi veren Abbâsî döneminde vücut bulan eserlerin dikkatli kullan m gerekmektedir.
5
Geni bilgi için bkz: Ne et Toku, lm-i Umrân- bn Haldun da Toplum Bilimsel Düünce, Bilge Adam Yay., Van, 2000.
6
Tarih usûlüyle ilgili ilk çal malar olan bu eserlerle ilgili geni bilgi için bkz: Sabri
Hizmetli, slâm Tarihçili i Üzerine, Ankara 1991.
7
Bkz: Leon E. Halk n, Tarih Tenkidinin Unsurlar , (trc. Bahaeddin Yediy ld z), TTK.,
Ankara 1988.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
b) Ya anan Olaylara Yanl Bak , Yanl Tarih Yaz m n da
Gündeme Getirmektedir: slâm Tarihinin ilk olu um sürecinde Müslümanlar n ya ad klar siyasî görü ayr l klar , ya anan tarihin yan nda,
yaz lan tarihe de yans m t r. Bu durum iki tür problemi beraberinde getirmi tir.
Meselâ, Abdulkahir el-Ba dâdî, el-Fark beyne l-F rak ad ndaki
eserini,10 Ehl-i Sünnet in di er mezheplerden daha sahîh oldu unu ispatlamak amac yla yazd n , kitab n n giri inde aç kça belirtmektedir.
Dolay s yla bu ve benzeri eserler bir tarih kayna olarak kullan l rken
çok dikkatli olunmas gerekir. Çünkü, kendi mezhebinin görü lerinin
do rulu unu ispat için gayret eden bir müellifin, tarihî rivâyetleri kendi
dü ünceleri lehinde çarp tmas , dolay s yla olan de il, olmas gerekeni
yazmas beklenen bir eydir.
882
Birincisi, îa n n, daha Hz. Peygamber in vefat yla Sakîfetü Benî
Sâide de ya anan olaylardan itibaren ya anan tarihe farkl yakla m sonucu yaz lan tarih.8 Bilindi i gibi, îa, daha ilk dönemden itibaren slâm Tarihine Sünnîler den farkl yakla arak farkl bir literatür olu turmu ve halen de olu turmaya devam etmektedir.
kincisi, Hz. Osman n ehit edilmesi, Hz. Ali-Muâviye mücadelesi ve bu süreçteki siyâsî farkl la malar n do urdu u çe itli görü lerin
nda, farkl gruplar n kendi bak aç lar yla yaz lan tarih. Bu ikisine,
daha sonra ortaya ç kan grup, f rka ve mezhep farkl l klar n n sebep oldu u say s z tarafgirlikler de eklenebilir.9
Bu iki durum, daha ilk dönemden itibaren, slâm Tarihi kaynaklar nda yanl l k problemini gündeme getirmi tir. Ne yaz k ki, dönemin
farkl din, kültür ve ülke tarihleriyle, Müslümanlar n kendi iç meselesi
olarak ya anan bu olaylar n bir kar la t rmas n yapmak da pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü, Müslümanlar n bu iç çat malar na, söz
konusu ça da kaynaklar genellikle suskun kalm lard r.
Tarihin yanl yaz lmas problemi, gelecek nesillerin tarihe yanl
bak n da beraberinde getirmi tir. deolojik Tarih Okumalar adl eserimizde aç kça ortaya koydu umuz gibi, slâm Tarihi kaynaklar n n az msanamayacak olan bir k sm belli dü ünce ekolleri veya mezheplerine mensup ki ilerce, ba l bulunduklar ekolün do rulu unu savunmak
için kaleme al nm t r. Okuyucuyu yönlendirmeyi amaçlayan bu eserlerin müelliflerinin dü ünceleri, ilgileri ve savunduklar görü lerin bilinmesi, tarihî malzemeyi nas l kulland klar n anlamam za büyük katk
sa layacakt r.
883
c) ehir Tarihleri le lgili Eserlerde Mensûbiyet Duygusunun
Tarihçiyi Yanl Davranmaya tmesi Problemi: Her insan gibi tarihçi
de, vatan na yani, do up büyüdü ü yere, her zaman duygusal ba larla
ba l d r. Bu durum, kendi ehirlerinin tarihini yazan müelliflerin eserlerine de yans m t r. Bu yazarlar n, kendi ehirlerinin tarihini yazmada,
burada do up büyümeleri sebebiyle, ba kalar na göre daha ayr nt l ve
sa lam bilgilere ula malar söz konusu ise de, vatanlar n yüceltme
duygusuyla a r bir ekilde övmelerine de sebep olmu tur.
Hz. Peygamber e atfedilen ve onunla hiç ilgisi bulunmayan, hattâ
onun ölümünden uzun y llar sonra kurulan ehirleri öven hadîslerin bulunmas dü ündürücüdür. Daha da ileri giderek, ehrin faziletiyle ilgili
olarak âyetleri bile delil gösterenler vard r. Bunun en çarp c örne i,
Bah el in Tarihu Vâs t d r.11 Yazar bu eserinde, Hz. Peygamber in vefat ndan neredeyse bir as r sonra kurulmu olan Vâs t ile ilgili hadisler
nakletmektedir:
Haccâc bir ehir in a etmek için yer ararken ben de onun yan ndayd m. Merkebe binmi bir râhip gördük. Merkep ba rsaklar n boaltt . Rahip indi. Merkebin pisli ini elbisesi ile toplad . Haccac, râhibi
ça rd ve neden böyle yapt n sordu. Rahip, biz kutsal kitab m zda
unu gördük. Tufan koptu u zaman mukaddes topraklardan bir parça
kopmu ve buraya dü mü tür. te o toprak buras d r. E e imin pisli inin burada kalmas n uygun görmedim. Bunun üzerine Haccac, arkada lar na atlar ndan inmelerini ve ehrin buraya in a edilmesini emretti. 12
d) Olan De il, Olmas Gerekeni Yazma Giri imleri: slâm Tarihi kaynaklar n n yanl l ile ilgili di er bir problem, tarihçilerimizin
8
Meselâ, mâmiyye mezhebine mensup olan Tabersî, mensubu bulundu u f rkay tarihin erken bir dönemine yerle tirmek için büyük çaba harcamaktad r. Bkz: Tabersî, elhticac, Me hed 1403, I, 132-145.
9
Müslüman tarihçilerin, tarih yaz m na nas l ideolojik yakla abileceklerini gösteren iyi
bir örnek olarak bkz: . Aycan-M. Söylemez, deolojik Tarih Okumalar , Ankara
2002.
10
(trc. Ethem Ruhi F lal ), Ankara 1991.
Bkz: Bah el, Eslem b. Sehl el-Vâs tî (292/905), Târîhu Vâs t, (thk. Korkis Avvâd),
Âlemü l-Kütüb, Beyrut 1406/1986.
12
Bah el, Vâs t, s. 32.
11
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
olan de il, olmas gerekeni yazma giri imleridir. Klâsik müverrihler
daha çok ö retici tarih telâkkisine sahip olduklar için, malzeme toplarken, ya da onlar kaleme al rken hep okuyucular na bir ö üt vermeyi,
yazd klar ndan ibret almalar n sa lamay , nasihat etmeyi dü ünmü ler,
hakikati arama, do ruyu yakalay p oldu u gibi aktarma pe inde olmam lard r.
u kadar var ki, Maktelü l-Hüseyin de ve Taberî nin Târih inde
rivayetlerin muhtevas nda pek farkl l k göze çarpmamaktad r. Yani Ebû
Mihnef, gerçekleri tahrife meyilli görülmemektedir. Bu durumda unlar
akla gelmektidir: Acaba Maktelü l-Hüseyin deki ifadeler daha sonraki
bir dönemde, müstensihler taraf ndan m ilave edilmi tir veya Taberî,
Ebû Mihnef in rivayetlerini süzgeçten geçirerek mi eserine alm t r? Bu
sorular n kesin cevab bilinmemekle birlikte, birinci ihtimal, yani daha
sonraki dönemde bu ifadelerin esere eklenmi olmas kuvvetle muhtemeldir. u kadar varki, belirtti imiz gibi bu farkl l k rivayetlerin özünde
vârid de ildir.
884
Kur ân- Kerîm de iyinin yan nda kötü örnekler de zikredilmi
olmas na ra men, onlar bunu örnek alma yerine, kendi anlay lar yla bir
tak m olaylar anlatmad klar takdirde sorumluluklar n yerine getirmi
olacaklar na inanm lard r. Bu gayretleriyle bizi, i in gerçe ini ö renme
ans ndan mahrûm b rakmalar n n yan nda, gerçe e olan sayg lar n da
tam olarak ortaya koyamam lard r.
Meselâ, tarihimizin ilk dönemleriyle ilgili en geni ve farkl rivâyetleri kitab nda toplad halde, kendine göre bir elemeye gitti i bilenen Taberî, Hz. Osman ile Ebû Zer aras nda geçen tart may , Müslümanlar n zihninde sahabe imaj n n zedelenmesine vesile olaca ndan
çekinerek eserine almamay uygun gördü ünü aç kça belirtir.13 Böylelikle Taberî, olan aktarmamakla sanki, böyle olmamal yd , olmas gereken bu de ildi, demek istemektedir. Bugünkü bilimsel anlay aç s ndan Taberî nin yapt i , ciddi bir ele tiri konusudur.
Öte yandan olan anlatmaya yana mayan müellifler, olmas
mümkün olmayan, inan lmas güç birtak m efsaneyi eserlerine almaktan
da çekinmemi lerdir. bn Haldun, böyle müverrihleri, bu aç dan a r bir
ekilde ele tirir.14
e) Örnekleriyle Tahrif ve Yanl l k Problemi: Ebû Mihnef in, Hz.
Hüseyin in Yezid e bîat etmeyip Medine den Mekke ye hareketinden
itibaren ehit edili ine, Kerbelâ katliam ndan sa olarak kurtulanlar n
am a gönderili lerine kadar cereyan eden olaylar içeren Maktelü lHüseyin adl eserinde, Benî Ümeyye, onlar n valileri, Benî Hâ im e
muhalif olan ki ilerin adlar geçti inde leanehullah tabiri kullan lmaktad r. Ancak Ebû Mihnef in, hicrî 132 y l na kadarki olaylarda kendisinden nakiller yapan Taberî nin Târih inde Kerbelâ olay ile ilgili rivayetlerde bu tabirin kullan lmad görülmektedir. Bu ve benzeri tespitler, ister istemez tahrif problemini akla getirmektedir.
13
14
Taberî, Tarih(De Goeje), I, 2858, 2980.
Mukaddime, (trc. Zeki Megamiz), stanbul 1988.
885
Ebû Mihnef in di er eserlerinde leanehullah tabirinin kullan l p
kullan lmad tespit edilmeye çal lm t r. Ancak bu noktadan hareketle de bir sonuca ula lamamaktad r: Meselâ, bn Ebi l-Hadîd in,15 Ebu
Mihnef in di er bir eseri Kitâbü S ffîn inden yapt al nt lar incelendiinde u husus göze çarpmaktad r: Bu rivayetlerde Ali ve Ali evlâd için
aleyhisselâm geçiyor ama Ebû Mihnef in muhaliflere kar tavr tam
anla lamamaktad r. Daha do rusu onlar n adlar n zikretmemektedir.
Dolay s yla la net ifadesi içeren tabir geçmemektedir.
Müellifler zaman zaman baz konulardaki bilgileri ihmal etmekte
ve eserlerinde yer vermemektedirler. Sözgeli i Vâk dî, gazvelerde mü rikler saf nda yer alan Hâ imîleri ve bu meyanda çok geni bir ekilde
yer verdi i Bedir gazvesini anlat rken, bu sava ta mü riklerle beraber
olan Hz. Abbas n ad n zikretmemesi dikkat çekmektedir. Abbâsî hanedan ile olan s k ili kileri müellifi böyle bir tutuma sevketmi olabilir.
Di er taraftan Hz. Abbas n ki ili i ve ne zaman müslüman olduu konusundaki tart malar müellifi böyle bir tutuma sevketmi olabilir.
Ama hangi nedenle olursa olsun müellifin tutumu ortadad r. Vâkidî nin
aksine Taberî, Hz. Abbas n Bedir e mü rikler saf nda kat ld ndan yeri geldikçe bahsetmektedir. Ancak zorla kullan larak kat lmak zorunda
b rak ld n srarla vurgulamaktad r.
Bir ba ka örnek: Belâzürî nin aksine Taberî, baz konularda, meselâ Abbâsî davetinin do u u ve geli mesi hakk nda geni bilgi vermektedir. Abbaso ullar n n Benî Ümeyye ye yapt zulümden haberdard r.
Ancak bu konuda tafsilat vermemektedir. Ama meselâ bnü l-Esîr,
Taberî nin üzerinde durmayarak geçi tirdi i, hatta onun hiç de inmedi15
. bn Ebi l-Hadîd, erhu Nehci l-Belâ a, XIV, 8-16.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
i baz konular detayl bir ekilde i lemi tir. Abbâsî ailesinden Ali b.
Abdullah n Velid b. Abdülmelik le ili kileri ile ilgili haberlerle, Abbâsîlerin Benî Ümeyye yi katledi i ile ilgili haberler bunlar aras ndad r.
bn Kesir in tutumu da bnü l-Esîr gibidir.
5) Kaynaklar n Kaynaklar n Tespit Etme Problemi: Bilindi i
gibi, ilk dönem slâm Tarihi ile ilgili günümüze ula an kaynaklar n çou, ana kaynaklar de il, ana kaynaklardan faydalan larak yaz lm ikinci el kaynaklard r. üphesiz, ilk dönemle ilgili olaylara ahit olanlar n
yazd ya da ahit olanlara dayan larak yaz lan ana kaynaklara sahip
olmak, bu kaynaklardan faydalan larak yaz lan ikinci el kaynaklara sahip olmaktan, tarihî bilginin güvenirli i ve s hhati aç s ndan daha önemlidir.
886
4) slâm Tarihi le lgili Müslümanlar n D ndaki Kültür,
Din ve Ülkeye Mensup Ça da Tarihçilerce Yaz lm Kaynaklar n
Kullan lmamas Problemi: slâm Tarihi kaynaklar m z n klâsik müellifleri, farkl din, kültür ve ülkeden tarihçilerin eserlerini, pek dikkate
almam lard r.
Maalesef, modern ara t rmalarda da bu husus ihmal edilmektedir.
Bir dönemin tarihi ara t r l rken Müslümanlar n yazd klar n n yan nda,
di er dinlerden, hatta di er devletlerden ça da tarihçilerin yazd klar n n da, birer slâm Tarihi kayna olarak gözden geçirilmesi gerekmektedir. Böylece, tarih kaynaklar m zda yer alabilen dînî, rkî vb. bir tak m
ön yarg lar n tespiti mümkün olabilece i gibi, ayn olaya kar taraf n
bak görülmek suretiyle, tarihî artlarda hangi bilginin gerçe e daha
yak n oldu unu tespit etmek kolayla acakt r. Özellikle, Bizans a, spanya ya, Fransa ya, Suriye ve ran a yönelik fetihlerle ilgili bilgilerde
rakip ülke kaynaklar n n da gözden geçirilmeleri gerekir.
Tek kaynak kullanma nakîsas n a an, rivayetlerin yan s ra kaynaklara, ele ald kültürün bizzat kendi kaynaklar na ba vuran müellifler de mevcuttur. Buna örnek olarak bn Kuteybe yi gösterebiliriz.
Kur ân- Kerim, hadisler, tarih, siyer, tefsir, ensâb kitaplar , hemen her
alanda bol miktarda iir, mesel onun temel kaynaklar ndand r.
Bunlar n yan nda bn Kuteybe, insan n ve evrenin yarat l ve
peygamberler tarihi ile ilgili konularda Tevrat tan, yine benzeri konularda slâm kabul eden Yahudilerden faydalanm t r. Hz. sa n n hayat ile ilgili konularda ve baz ahlâkî ö retilerde ncil den, t p ve co rafya
ile ilgili hususlarda Bizans kaynaklar ndan (muhtemelen tercümelerinden), madenler ve felsefî hikmetler konular nda Yunan eserlerinden (yine muhtemelen tercümelerinden), ran tarihiyle ilgili olarak ran kaynaklar ndan ve nihayet Hint kaynaklar ndan, sözgeli i Sanksritçe eserlerin Arapça ve Farsça tercümelerinden istifade etmi tir.16
16
Hüsnü Özer, bn Kuteybe nin Tarihçili i, Bas lmam
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1997
Yüksek Lisans Tezi, A. Ü.
887
Mutluluk verici bir durumdur ki, ikinci elden kaynaklar m z, genellikle bilgilerini ald klar kaynaklar /râvileri senet sistemi içinde bildirmi lerdir. Bu sebeple, t pk Fuat Sezgin in Buhârî nin Kaynaklar 17;
Muhammed Câsim Me hedâni nin, Ensâbu l-E râf ta Emevî Ailesi
Hakk nda Belâzüri nin Kaynaklar ve M. Akif Koç un Ebû Hâtim in
Kaynaklar 18 çal malar nda oldu u gibi, baz ana kaynaklar n, ikinci
elden kaynaklarda yer alan metinlerinin tesisini yapmak mümkündür.
Bu tarz çal malar, hem tarihî bilginin s hhatini, hem de bunlar ihtivâ
eden ikinci el kaynaklar n de erini art rmas n n yan nda, ilk üç asra
kadar slâm kültür ve medeniyetiyle ilgili malzemenin ifâhî olarak aktar ld
eklindeki müste riklerin iddialar n n geçersizli ini daha aç k
olarak ortaya koyacakt r.19
Öte yandan, bu tarz çal malar, rivâyetlerin ba ndaki râvi zincirinde yer alan bu ah slar n, sadece metin öncesinde alelacele zikredilen
ki iler olarak de il de, her biri slâm kültür ve medeniyetinin in as na
ve gelecek nesillere aktar lmas na büyük katk sa layan önemli râviler
ve kaynaklar olarak dikkate al nmalar na vesile olacakt r.
Bu sorunla ilgili üzerinde durulmas gereken problemin di er bir
yönü de, asl günümüze ula mayan eserlerin durumuyla ilgilidir. Ba ta
17
Fuat Sezgin, Buhârî nin Kaynaklar , Ankara 2000. Fuat Sezgin, slâm Kültür Tarihinin en önemli kaynaklar ndan birisi olan sfehânî nin, E ânî sinin kaynaklar yla da ilgili bir makale yazm t r. Ancak bu makale, ad geçen kayna n kaynaklar n ele alan
bir makale olmaktan ziyade, bu kayna n önemini ve t pk Buhârî ninki gibi kaynaklardan yaz ld n tahmine yönelik de erlendirmeleri içeren bir çal mad r. Bu sebeple, ad geçen eser üzerinde çal ma yapacaklar te vik eder mahiyettedir.
18
M. Akif Koç, snat Verileri Çerçevesinde Erken Dönem Tefsir Faaliyetleri- Ebû Hâtim Tefsiri Örne inde Bir Literatür ncelemesi, Ankara 2003.
19
Kendisi de bir müste rik olan Horovitz, bir grup ilk dönem siyer-me âzî yazar n ele
alarak, hem bunlar n yazd klar metinleri tesis etmeye çal m , hem de daha ilk dönemden itibaren slâm tarihinin yaz ya geçirildi ini belirterek, müste riklerin genel ve
yayg n söz konusu iddias na iyi bir cevap vermi tir. Bkz: J. Horovitz, slâmî Tarihçili in Do u u, (trc. R. Alt nay-R. Özmen), Ankara 2002.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Mûsâ b. Ukbe, Muhammed b. Sâib el-Kelbî ve Medâinî olmak üzere bir
çok müellifin eseri ya günümüze hiç ula mam veya k smen gelebilmi tir.
özellikle Suriye halk n n bu konuda bilgilendirilmesini ve bu tür bilgilerin hanedan n oturdu u bölgede yay lmas n istemedikleri, Süfyânîlerle
ilk Mervânîlerin bu siyaseti izledikleri ve Muaviye nin bu konuda öncülük etti i görülmektedir. Onlar, siyer konusundaki bilgilerin yay lmas
ve yaz ya geçirilmesiyle, Emevîlerin kötülü ünün ve ilk yay l y llar nda slâm a kar ç k lar n n ortaya konulmu , di er taraftan Ensar n
ise yüceltilmi ve iyiliklerinin yay lm olaca n dü ünüyorlard . Bunun yan s ra, siyer-me âzî ile ilgili bilgilerin yayg nla mas n n EnsarEmevî çeki mesini körükleyece inden endi e ediyorlard .
888
Metin tesisinden bahsederken de belirtti imiz gibi, bu eserlerden
al nt yapm olan bir çok kaynak elimizde bulunmaktad r. Ancak Cevherî nin hanîflik ile ilgili Halil b. Ahmed den yapt al nt da oldu u gibi, al nt yapan kaynaklar rivâyetlerin tamam n de il bir k sm n iktibas
etmi lerdir. Bundan kaç nmak da mümkün de ildir. Çünkü tarihçili in
özü seçmektir; ilgili kaynaklar n, tarihî olgular n, anlaml yorumlar n seçilmesi, modern ya da klâsik her tarihçi için bir zorunluluktur.
Ancak iktibasta bulunan yazar n bu ilkeye ne derece uydu u ayr bir sorundur.
Klâsik kaynaklar m z n yazarlar Cevherî örne inde oldu u gibi,
al nt yapt eserin as l anlatmak istedi ini b rak p, kendi anlat mlar na
uygun dü eni tercih etme yoluna gidebilmi lerdir. Cevherî nin
S hâh nda, kendisinden yakla k bir as r önce ya am Halil b.
Ahmed in Kitâbu l-Ayn ndan yapm oldu u hanîflik ile ilgili al nt lar n n ne kadar eksik oldu u, Halil in eserinin günümüze ula mas sayesinde mukâyese edilebilmektedir. E er Halil in Kitâbu l-Ayn günümüze gelmemi olsayd , Halil in hanîflik ile ilgili dü üncelerini, Cevherî
sayesinde eksik ve hatal olarak elde etmi olacakt k.
Kaynaklar m zdaki bir ba ka husus da kaynak göstermeden iktibas problemidir. Alan ara t rmalar nda dikkat edilmesi gereken hususlar n ba nda bu, kaynak göstermeden iktibas problemi gelmektedir. Bu,
ilgili bilginin ilk kayna n n tespitini güçle tirmektedir. Meselâ,
Makrîzî, en-Nizâ ve t-Tehâsum fîmâ beyne Benî Ümeyye ve Benî Hâim adl eserinde, Câh z n Fazlu Hâ im alâ Abdi ems adl hacimli risalesinden uzun iktibaslar yapm t r. 20 Bu durumda u ihtimaller ortaya
ç kmaktad r: Ya ikisinin kayna da ayn d r veya Makrizî Câh z dan
kaynak göstermeden al nt lar yapm t r.
6) Emevîlerin Tarihe Bak : Bir iktidar n siyere ve dolay s yla
tarihe bak n yans tmas na Emevîleri örnek olarak vermek istiyoruz.
Emevileri bu konuda iki ayr devreye ay rabiliriz. Birinci hicrî as rda,
yani hanedan n hakimiyet döneminin ilk altm y l nda (40-100), Emevî
halifelerinin siyer-me âzî rivayetlerini genellikle ho kar lamad klar ,
20
Bk. Makrizî, en-Nizâ ve t-Tehâsum fîmâ beyne Benî Ümeyye ve Benî Hâ im, tah. Hüseyin Mu nis, Kahire 1988. s. 27-28; 41-42.
889
u olay bu tutuma örnek olarak verilebilir: Süleyman b.
Abdilmelik veliahtl döneminde Medine ye gelir, Hz. Peygamber dönemi olaylar n n gerçekle ti i mekanlar Ebân b. Osman la gezer, olaylar hakk nda bilgi al r ve Ebân dan bir siyer yazmas n ister. Ebân elinde yazm oldu u bir kitap bulundu unu söyler. Süleyman bunu istinsah
ettirir; fakat okuyunca ho lanmaz. Abdülmelik e konuyu iletece ini
söyler ve istinsah etti i nüshay imha eder. Suriye ye dönünce meseleyi
Abdülmelik e anlat r.
Abdülmelik, Emevî ailesinin faziletini anlatmayan bir kitaba ve
bilmelerini istemedikleri eyin am halk na ö retilmesine ihtiyaçlar
olmad n söyler. Abdülmelik in endi esi siyasî idi. Yoksa kendisinin
siyer-me âzî hakk nda bilgisi mevcuttu; Urve b. Zübeyr le bu konudaki
mektupla malar da me hurdur. Ancak bu mektupla malar, slâm a davetin ba lamas , Kurey in buna kar tavr , Habe istan a hicret, Ebû
Süfyan n Bedir sava ndan önceki Suriye seferi, Hz. Hatice nin vefat ,
Hz. Peygamber in Hz. Âi e ile evlenmesi gibi meselelerdir.
Abdülmelik ve o lu Velid in am halk n n nezdinde Benî
Ümeyye nin itibar kaybetmesine yol açacak hususlar gündeme getirmekten kaç nd klar görülüyor. Bu durumun siyer-me âzî çal malar n
belli bir dönem için aksatt , geciktirdi i söylenebilir. Çünkü ilmî faaliyetlerde otoritenin tutumunun, ilme destek veya engel olu unun önemi, bilinen bir gerçektir. Ancak ikinci hicrî asr n ba lar nda bu durum,
yani Emevîlerin siyer-me âzîye kar politikalar de i mi tir. Ömer b.
Abdülaziz, Âs m b. Ömer b. Katâde yi hilafet merkezine davet ederek
siyer-megâzî dersleri verdirmi tir. Zührî ve ö rencileri sayesinde bu olumsuz tutum a lm t r.21
21
Zübeyr b. Bekkâr, el-Ahbâru l-Muvaffakiyyât, tah. Sami Mekkî el-Ânî, Ba dat ts., s.
332-333; Atvan, Rivâyetü - âmiyyîn lil Me âzî ve s-Siyer, Beyrut 1987, s. 24 vd.
890
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
7) Kur ân ve Hadisin slâm Tarihinin Kayna Olmas Meselesi: Vahiy öncesi dönem ve vahiy sürecinde meydana gelen çok say da
olay n s rr na, Kur ân- Kerim in ilgili âyetlerine ve tefsirlerine müracaat etmek suretiyle vâk f olabiliyoruz. Enfâl Sûresi nde Bedir, Âl-i mran
Sûresi nde Uhud, Ahzâb Sûresi nde Hendek sava lar , Tevbe Sûresi nde Tebük Seferi ve Fetih Sûresi nde Hudeybiye Antla mas ile ilgili
bilgiler bulunmaktad r. Bunun yan nda Kur ân- Kerim, Araplar n slâm dan önceki inanç ve adetleri hakk nda geni bilgiler vermektedir.
Kur ân da ayr ca, geçmi toplumlar n inanç, ahlâk, sosyal ve ekonomik
durumlar hakk nda da pek çok bilgi mevcuttur.
Hadisler de, Hz. Peygamber in ya ad devir için do rudan kaynakt r. Hadis külliyat çok say da tarihî olayla ilgili bilgi içerir, ayr ca
pek çok Hadis kitab nda Hz. Peygamber in gazveleriyle ilgili bölümler,
menâk b, fezâil, cihad, melâhim haberleri vard r. Bunun yan nda, slâm
tarihçili inin te ekkülünde ve Siyer-Me âzî ve Tabak t kitaplar n n yaz l nda hadis tedvininin önemi büyüktür. Zaten ilk Siyer-Me âzî müelliflerinin tamam na yak n muhaddistir.
8) Kaynaklar Konusunda, Modern Teknolojiden Faydalanma
Problemi. Kaynaklar, alwaraq.com örne inde oldu u gibi bir internet
sitesine yüklenebilir ve ara t rmac lar n istifadesine sunulabilir. Bu web
sitesi zamandan tasarruf sa lamakta; kayna , herhangi bir kelimeyi daha detayl tarama imkân vermektedir. Fakat kitap sayfalar herhangi bir
bask y esas almad için sayfa düzenlerini kendileri belirliyor. Bu noktada, web sitesinde yer alan kaynaklar n do ru kaydedilip kaydedilmedi i bir sorun olarak kar m za ç kmaktad r. Ancak an lan site baz al nd nda, eserlerin kütüphanelerdeki bas l nüshalar yla kar la t r ld nda herhangi bir hataya rastlanmam t r. u kadar var ki, bunlardan
ihtiyat elden b rakmadan faydalan lmal d r.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
891
-IISLÂM TAR H N N KAYNAKLARIYLA LG L PROBLEMLER
VE ÇÖZÜMÜNE L K N BAZI DÜ ÜNCELER
Prof. Dr. brahim SARIÇAM
9) Tarih Ara t rmalar Alan n n Kapsam n n Geni lemesi ve
Kaynaklar n Çe itlenmesi: 19. yüzy la kadar bütün dünyada tarih denince, siyasî olaylar n anlat m anla l yor ve yaz lan tarih eserleri çounlukla siyasî hayat n anlat m n konu ediniyordu. Söz konusu yüzy lda tarih ilminde ya anan geli meler,22 tarih ara t rmalar n n kapsam n n
da geni lemesine yol açm , geçmi te kalm bir dönemin tarihinin sadece siyasî boyutuyla ele al nmas n n eksik olaca görülmü tür.
Zirâ, insan ve onun davran lar n konu edinen tarih ilminin,
geçmi le ilgili gerçe e daha yak n ve daha canl bir tarihî tasvîre ula abilmesi için, toplumsal hayat ya ayan, kültür ve medeniyet olu turan insan n, siyasî boyutu d ndaki, ekonomik, sosyal, kültürel, medenî ve
benzeri faâliyetlerini de ele almak zorunda oldu u anla lm t r.
te bu yeni geli me yani, tarih ara t rmalar n n kapsam n n geni lemesi, siyâsî tarih kaynaklar d ndaki eserlerin de tarih kayna olarak kullan m n , ba ka bir ifade ile, slâm Tarihi Kaynaklar Yelpazesinin Geni li i ve Çe itlili i Problemini gündeme getirmi tir. Böylece,
slâm kültür ve medeniyetine dair bir çok klâsik eser, tarih kayna olarak kullan lmaya ba lanm t r. Bu arada unu da belirtmek gerekir ki,
toplumsal ara t rmalar ve toplumun ekonomik, kültürel ve sosyal sistemlerini inceleme faâliyetleri, Müslüman müelliflerce hiç bilinmeyen
konular aras nda de ildi.
Biz bu alanda oldukça geni ve çe itli metinlere rastlamaktay z.
Ancak bu metinleri, derli toplu ve belirli bir eser içinde görememekteyiz. Bu bilgileri, tarih, edebiyat, tabakat, f k h, h tat, seyahatnâme, co rafya vb. alanlardaki eserlerde da n k bir vaziyette bulmaktay z. Yeni
22
19. ve 20. Yüzy llar, tarih, tarih felsefesi ve metodolojisi alan nda ya anan büyük geli meler sebebiyle, felsefî aç dan tarih yüzy llar olarak adland r lm t r. Geni bilgi
için bkz: Do an Özlem, Tarih Felsefesi, stanbul 1996. Ayr ca bkz: John Tosh, Tarihin Pe inde, (trc. Özden Ar kan), stanbul 1997.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
tarih çal malar nda ve özellikle de siyasî tarih d nda yap lan çal malarda, bu eserler birinci derecede istifâde edilen kaynaklar durumuna
gelmektedir. Ancak söz konusu etti imiz gibi, ilgileri bizim bugünkü ilgilerimizden farkl olan bu müelliflerin sayfalar na serpi tirdikleri bu
bilgileri derleyip toparlamak ve anlaml bir bütün halinde yeni bir in âda bulunmak hem zor hem de oldukça yarat c l k isteyen bir i tir. Bunun yan nda, tarih ara t rmalar n n kapsam n n geni lemesi ve tarih
kaynaklar n n çe itlenmesi, yeni bir tak m problemleri de beraberinde
getirmektedir. öyle ki:
Bunlar n ne tür bilgiler içerdiklerinin bilinmemesi durumunda, hem
malzeme kayb , hem de zaman kayb ya anacakt r. Meselâ, siyasî tarih
çal acak bir ara t rmac için genel tarih kitaplar n n, dinler tarihi çal acak biri için Diyârât kitaplar n n, kabile çal acak biri için Ensâb kitaplar n n, ehir ve bölge tarihi çal acaklar için bölge tarihlerinin, ilim
ve kültür tarihi çal acaklar için, Tabakat, Teracim ve Edebiyat kitaplar n n önemi, di erlerine oranla daha fazlad r.
892
a) Tarihin Yeni Kaynaklar Olan Eserlerden Faydalanmada
Ortaya Ç kan Problemler: Tarihin yeni kaynaklar , siyasî tarih kaynaklar kadar, mekân ve zaman unsuruna önem vermemi lerdir. Dolay s yla
bu kaynaklardaki bilgilerin mekân ve zaman n n tespiti daha fazla bir
emek ve tecrübe istemektedir. Meselâ, olayda geçen ki ilerin biyografisinin ve olay n ba lam n n iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu kaynaklar
mukayeseli bir ekilde ve kroniklerin deste inde kullan lmal d r.
b) Kaynaklar n Tespiti ve Tasnîfi Sorunu: Verdikleri bilgilerin
niteli i konusunda ayn eyi söyleyemesek de, slâm Tarihinin siyasî tarih kaynaklar n n say s oldukça fazlad r. Kültür, medeniyet, sosyal ve
ekonomik hayat gibi, yeni ara t rma alanlar yla birlikte, yeni türden eserlerin kaynaklar aras na girmesi, say s zaten oldukça fazla olan slâm
Tarihi kaynaklar n n çoklu u ve çe itlili i probleminin yükünü iyice arla t rmaktad r. Bu da, bir ara t rmac n n bütün bu kaynaklar ve muhtevâlar n bilmesini âdetâ imkâns z k lmaktad r.
Özellikle mesle e yeni ba layan ara t rmac lar arad klar bilgiyi,
hangisinde ve nerede bulacaklar n bilememektedirler. Bu sebeple,
tarih kaynaklar m z , ara t rmac lar n arad klar n kolayca bulabilecekleri bir biçimde tan tan, tasnîf eden, önemini belirten, özellikleri ve
muhtevâs n veren slâm Tarihinin Kaynaklar yla ilgili geni bir çal maya ihtiyaç vard r. Bu ara t rman n, bunlar hakk nda bilgi veren eserlerin yan nda, bizzat kayna n kendisine müracaat edilerek yap lmas n n daha iyi olaca kanâatindeyiz.23
slâm Tarihi kaynaklar n , içerdikleri malzemenin türüne göre
ciddi bir ekilde tasnif ederek gruplara ay r p o ekilde kullanmak gerekir. Zira, her kaynak grubu di erlerinden farkl bilgiler içermektedir.
23
Bizim, bizzat kaynaklar n kendisinden hareket ederek geni bir çal ma projemiz bulunmaktad r. Bunu yak n zamanda kitapla t rmay dü ünmekteyiz.
893
Söz konusu etti imiz gibi, gerek siyasî, gerek farkl türden slâm
Tarihi kaynaklar , geç klâsik dönemde ve günümüzde çe itli ara t rmalara konu olmu ve çe itli tasnîflere tabi tutulmu tur.24 Ancak bu tasnîfler yap l rken genellikle eserin ismi esas al nm t r. Konusu, muhtevâs
vb. gibi, çe itli özellikleri pek göz önünde bulundurulmam t r. üphesiz baz eserlerin isimlerine göre tasnîfi muhtevâs yla da uyumludur.
Ancak baz eserlerin, ismine göre yap lacak bu tasnîfleri, o eserde yer
alan bilgileri tam olarak aksettirecek yeterlilikte de ildir. ( ehir tarihleri
bunun en güzel örne idir.
Meselâ, bir ehir tarihi olan Bah el in, Târîhu Vâs t , ehirden
çok, oraya yerle en ve ya ayan hadîsçilerin rivâyet ettikleri hadîsleri içermektedir. Dolay s yla eser, bir ehir tarihi çal mas ndan çok, hadîs
eseri olarak görülebilir. Ayn ekilde Ba dâdî nin Târîhu Ba dâd , bn
Asâkir in Târîhu D ma k da bundan pek farkl de ildir. Mamafih bu
tür eserlerin, çok say da tarihî olay hakk ndaki bilgilerimizi tamamlad n da burada belirtmek gerekir. Netice olarak, kaynaklar n sadece isimlerine göre de il, ihtivâ ettikleri bilgilerin yo unlu una göre yeniden
tasnîfi gerekmektedir. Özellikle, siyasî tarih d ndaki çal malara kolayl k olmas aç s ndan, bu çal malara malzeme sa layacak eserlerin
indeksi ya da kataloglar haz rlanabilir.
c) Mevcut Kaynaklar Kullanarak Siyasî Tarih D ndaki Çal malar n Zorlu u Problemi: slâm Tarihi kaynaklar , t pk dönemin
di er ülkelerindeki tarih eserlerinde oldu u gibi, hâkim unsurlar n siyasî
tarihine önem vermi lerdir. Çünkü onlara göre, tarihin öznesi büyük kiiler, kahramanlar, halîfeler, sultanlar vb. dir. Bu sebeple, tarih olarak
bize aktar lan malzeme genel olarak söz konusu ki i ve hânedanlar n tarihini anlat r.
24
Bkz: Kâfiyeci nin eseri; Sehâvî nin eseri;
e en in eseri.
emsettin Günaltay n eseri; Ramazan
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Genel tarih eserleri ve hanedan tarihleri daha ziyade böyledir.
Halk n ve s radan insan n, y nlar n tarihinden bizi pek haberdar etmemi lerdir. Kör sokaklar n, kay p bedenlerin ve bizzat kaybedenlerin
tarihi bu kaynaklarda yer almam t r. Halk n, hayata, ölüme, dine, olaylara ili kin dü ünceleri, ya ant lar , giyimi, ku am , e lencesi, k sacas ,
gündelik hayat na fazla itibar edilmemi tir. Bu sebeple, tarihimizin en
eski dönemine ili kin yap lacak sosyal tarih ara t rmalar için bu kaynaklarda yeterli bilgi bulmakta güçlüklerle kar la r z. Ayn ekilde,
merkezde geçen olaylar ele al nm ama, çevrede ya anan olaylar kaydedilmemi tir. Çevrede ya ayanlar n tarihi, büyük ölçüde meçhulümüzdür.
lime ay rm , bu iklimler hakk nda sadece co rafî bilgiler vermekle ve
bir co rafya terminolojisi olu turmakla kalmay p, ayn zamanda bu iklimlerde ya ayan insanlar n sosyo-ekonomik yönleri üzerinde durmu tur. Dînî, ekonomik ve ticari meselelere temas etmi tir. Bölgedeki halk n nüfusu, örf ve âdetleri, din ve mezhepleri, bölgelerde üretilen g da
maddeleri, ihraç ve ithal edilen maddeleri, kullan lan a rl k ölçüleri ve
paralara dair geni bilgiler vermi tir.
894
Baz alanlarda yaz lm kaynaklar, târihî olaylar ele al rken çok
miktarda eksi imizi tamamlamaktad r.
895
iirler ve Divanlar: iir in ve divanlar n slâm Tarihinin kayna
olarak önemi büyüktür. Her eyden önce iir, iki anlat m tarz ndan (naz m/nesir) biridir. Ayr ca slâm Tarihinin temel kaynaklar nda bol miktarda iirler mevcuttur. iirler ve divanlar slâm Tarihinin ve bilhassa
kabile ve f rka mücadelelerinin en temel kaynaklar ndand r.
ehir Tarihleri: Meselâ, bn ebbe nin üç bölümden olu an
Târîhu l-Medîneti l-Münevvere adl eserinin birinci bölümü Hz. Peygamber in Medine deki hayat üzerinedir. kinci bölümü Hz. Ömer ve
üçüncü bölümü Hz. Osman dönemine aittir ve bu iki bölüm Medine tarihinden ziyade iki halifenin dönemlerini ele alan bir tarih kitab niteliindedir. bn Asâkir, Târîhu Medîneti D ma k adl eserinde D ma k
ehrinin co rafî özelliklerinin yan nda, do rudan veya dolayl olarak bu
ehirle ilgisi olan 9000 civar nda ki inin biyografisini vermektedir.
Bir örnek verecek olursak, Emevîler dönemi airlerinden Kümeyt
b. Zeyd el-Esedî nin Benî Hâ im i desteklemek ve Benî Ümeyye yi kötülemek amac yla kaleme ald , Benî Ümeyye nin yerine Benî Hâim in iktidara gelmesi gerekti ini savundu u Hâ imiyyât adl eseri
Emevî-Hâ imî mücadelesi aç s ndan son derece önemli bir kaynakt r.
Kümeyt b. Zeyd el-Esedî bu divan nda, ayn zamanda, iirle bu dönemin genel karakterini de ba ar l bir ekilde ortaya koymu tur. Kümeyt
b. Zeyd el-Esedî ve Hâ imiyyât adl çal mam zda ad geçen airi ve
dîvân n slâm Tarihi aç s ndan tetkik etmi bulunuyoruz.25
stanbul un fethinin 550. Y l dolay s yla, 2003 y l Haziran ay nda stanbul da düzenlenen sempozyumda sundu um Araplar n stanbul
ku atmalar adl tebli i haz rlarken, Taberî ve Ya kûbî gibi müelliflerin
bazen bir ku atmayla ilgili olarak sadece bir cümle verdikleri bir konuyla ilgili tamamlay c veya geni pek çok bilgiyi bn Asâkir in eserinde bulabildim. bn Asâkir, sözgeli i D ma kl bir ahs n biyografisini
anlat rken, o ahs n stanbul ku atmas na kat ld n bildirmekte ve orada ba ndan geçen olaylarla ilgili detaylar kaydetmektedir.
Divanlar n yan nda bizatihi târihî iirler de mevcuttur. Sözgeli i
Müberred in ve Belâzürî nin ö rencisi olan bnü l-Mu tez (ö.296/908) in
eseri bunlardan biridir. Bu ünlü airin di er eserleri yan nda Urcûze fî
Târîhi l-Mu tez d Billâh adl eseri Mu tez d Billâh n hal tercümesidir
ve bu halifenin döneminin tarihi için belge niteli i ta yan 417-420 beyitlik bir manzûmedir. S radan iirlerden farkl l k arzeden kaside, târihî
kasidelere örnektir. Yani târihî iir türünün ilk ve en güzel örneklerindendir.
Co rafya Eserleri: Co rafya kitaplar n sadece yer adlar ve mekanlarla ilgili olarak kullanm yoruz. Bu eserler bilakis di er konularda
da bilgiler içermektedirler. Özellikle müellifin gözlemlerine dayanan k s mlar , yaln zca co rafya konusunda de il, târihî konularda da orijinal
tarihi bilgiler içermekte ve tarih kitaplar n n bölge hakk ndaki eksikliklerini tamamlamaktad r.
iire dayan larak yap lm önemli çal malar, iirin ve divanlar n
kaynak olarak önemini ortaya koymaktad r. Ahmed Muhammed elHûfî nin el-Hayâtü l-Arabiyye mine - i ri l-Câhilî ve el-Mer e fi i ri l-Câhilî adl ba ar l çal malar buna örnek olarak verilebilir. Yazar birinci eserde toplum, ahlâk, din, âdetler; ikinci eserde anne, zevce,
k z olarak kad n; kad n n malî haklar , ahlâkî durumu, sava ta, bar ta,
Meselâ, Makdisî (ö. 381/991 den sonra), Ahsenü t-Tekâsîm adl eserinde slâm ülkelerini alt s Arap ve sekizi Acem olmak üzere on dört ik-
25
brahim Sar çam, Kümeyt b. Zeyd el-Esedî ve Hâ imiyyât -II- A. Ü. lahiyat Fakültesi Dergisi, XXXVII, ss.201-232.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
esir ve cariye olarak kad n, siyasî ve ictimaî mevkii, iir râvîsi,
mu anniye, aire olarak kad n gibi konular divanlar kullanarak i lemi tir.
ilave edilen veya ç kar lan malzemeleri de erlendirmeden, ara t rmac lar n kayna tararken malzeme seçiminde isabet edebilmesi ve do ru
sonuçlara ula abilmesi zordur. Burada, hemen her slâm Tarihi ara t rmac s n n ba vurmas veya kullanmas gereken iki kayna n, bahsedilen
çerçevede incelenmesi hedeflenmi tir.
896
iirler ve divanlardan faydalanmak için salt Arapça bilgisinin yeterli olamayaca aç kt r. Bu hususta önemli nokta, edebiyattan istifade
etmektir.
897
10) Kaynak De erlendirmesi-Kaynak Özellikleri ve Temayülü
Burada genel tarih eserlerinin baz özelliklerine k saca de inildikten sonra, iki genel tarih eserinin kar la t rmas na geçilecektir.
Örnek olarak Taberî (ö. 310/923) ile bn Kesîr (ö. 774/1373), olay olarak da Kerbelâ hadisesi seçilmi tir. Çünkü ad geçen müelliflerin eserlerinin bir tebli çerçevesinde tamam n n derinlemesine kar la t r lmas
güçtür. O nedenle yaln zca, Kerbelâ Olay n ele al lar , kaynak, muhteva ve metot aç s ndan mukayese edilecektir.
Genel tarih eserlerinde müellifler kendi döneminden önceki dönemlerle ilgili bilgileri daha önceki kaynaklardan aktarmaktad r. Genel
tarih müellifleri eserlerinin kendi döneminden önceki k sm nda, mevcut
malzemeyi yeni bir bak aç s yla tasnif etmek suretiyle, ço u durumlarda pek çok malzemeyi kaybolmaktan kurtarmalar , bu malzemeyi
kendi ku a n n ve gelecek neslin istifadesine sunmalar gibi aç lardan
son derece önemli bir hizmet gerçekle tirmi lerdir. Ancak müverrihin
kendi döneminin tarihini yazarken verdi i bilgilerin daha geni kapsaml ve ak l ve mant k süzgecinden geçmi oldu u görülmektedir.
Burada, kaynaklar tan man n yan s ra, Kerbelâ olay örne inde,
Taberî ve bn Kesîr aras nda geçen be asra yak n dönemde kaynak kullan m , muhteva ve metot konusunda de i en veya de i meyen hususlar
ön plana ç kar lacakt r. Bu mukayese ile, zaman içinde isnadlardaki dei iklik, ne kadar artt
veya eksildi i, muahhar müellif taraf ndan
kaynaklara ilave edilen veya ç kar lan hususlar, muhteva ve metot anlay lar ndaki benzerlik ve de i meler, târihî süreçte kültüre ve bunun tabiî sonucu olarak eserlere yans yanlar gibi konular n anla lmas na katk da bulunulmas amaçlanm t r.
Taberî, bn Miskeveyh ve bn Haldun gibi. bn Miskeveyh, Tûfan dan Adududdevle nin vefat y l olan 372/983 y l na kadarki olaylar
içine alan Tecâribü l-Ümem adl eserinde 340/952 tarihine kadarki olaylar daha önceki kaynaklardan, meselâ Taberî nin Târîh inden ve Sâbit
b. Sinan n Târîh inden toplam , bu tarihten sonras n ise kendi mü ahedelerine, tecrübelerine ve görgü ahitlerine dayand rm t r. Dolay s yla Büveyhîlerin tarihiyle ilgili bu son k sm müellifin kendi mü ahedelerine ve dolay s yla birinci el malzemeye dayand için bu hanedan n tarihi için en de erli kaynaklardan bir olarak görülür.
Meselâ, Kerbelâ olay n çal acak bir ara t rmac n n yukar daki
iki kayna ve belki de bunlar n d nda yüzlerce kayna yukar daki
kriterler aç s ndan tetkik etmesi gerekecektir. Ayn durum Cemel, S ffîn
ve di er olaylar çal acaklar için de geçerlidir. Bu ayn zamanda ara t rman n temel özelliklerinden biri olan kayna a hakimiyeti de sa layacakt r.
Keza bn Haldun un tarihinin de en fazla itibar gören k sm , Berberîlerin ve Zenâtelilerin tarihini ele alan Kuzey Afrika tarihiyle ilgili
k sm d r. Çünkü müellif VI. ve VII. cildini olu turan bu bölümde, do ulu slâm Tarihi müelliflerinin fazla bilgi sahibi olmad klar ve eserlerinde yer vermedikleri Ma rib tarihiyle ilgili olarak büyük k sm kendi
gözlemlerine, sözlü rivayetlere ve günümüze ula mam belgelere dayan r.
Kaynaklar , kaynak, muhteva ve metot aç lar ndan tan madan, tarihi süreçte, tarih yaz c l nda meydana gelen de i meleri, kaynaklara
a) Taberî
Kaynaklar: Taberî nin Kerbelâ olay ile ilgili kaynaklar n , kullan m yo unlu una göre u ekilde s ralayabiliriz: Ebû Mihnef, Hi âm b.
Muhammed, Ammâr ed-Dühenî, Husayn b. Abdurrahman, Amr b. Ali,
Vâk dî, bn Sa d, Ömer b. ebbe. Müellif, önce Emevîlerin Medine valisinin Hüseyinden Yezid e biat etmesini istemesiyle ba layan ve ard ndan geli en safhalar , Müslim b. Akîl in ba na gelenler a rl kl olmak
üzere Ammâr ed-Dühenî den aktarmaktad r. Sonra, ayn olayla ilgili
bilgileri daha doyurucu ve tamamlay c buldu unu kaydetti i Ebû
Mihnef ten nakletmektedir. Ço u zaman do rudan Ebû Mihnef i, zaman zaman da Hi âm b. Muhammed-Ebû Mihnef zincirini kullanmak-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
tad r. u kadar var ki, Ebû Mihnef in ve bnü l-Kelbî nin hangi
eserlerlerinden nakillerde bulundu unu belirtmemektedir.
lar na da yer vermektedir. Hi âm n, Ebû Mihnef ve Avâne d nda, babas ndan nakletti i rivayetleri de kullanmaktad r. Kaynaklar aras nda
Ömer b. ebbe ye yer vermektedir. Zaman zaman Ammâr edDühenî ye dönmektedir. Kerbelâ olay n n tarihi ve Hüseyin in öldürüldü ü s radaki ya ile ilgili bilgileri bn Sa d n Vâk dî den rivayetinden
nakletmektedir. Bazen bir konuyu ve uhbire diyerek anlatt , az miktarda da olsa, hiç ravi zikretmedi i oluyor. Çok az da olsa, kendisinin
veya ravilerin hat rlayamad raviler de oluyor. Hi âm-Ebû Bekir b.
Ayyâ -Ona anlatan biri gibi, hat rlanamayan ravinin yerine bir ba ka
ravi uydurmuyor. Bu husus dikkat çekicidir. Bu ayn zamanda, müverrihin nazar nda rivayetin toptan at lmas n gerektiren bir husus olarak da
kabul edilmedi ini göstermektedir.
898
Taberî nin rivayet zincirleri uzun de ildir. Çünkü en çok kulland Ebû Mihnef (ö. 157/773-774), Kerbelâ olay ndan sonraki üçüncü nesildir. Ebû Mihnef in büyük dedesi S ffîn de Hz. Ali saf nda çarp m t r. Taberî nin senetlerinde Kerbelâ olay n n görgü ahidi dahil, üçüncü
nesil ço u zaman Ebu Mihnef olmaktad r. Bu bak mdan uzun senede ihtiyaç bulunmayaca ndan, genellikle Ebû Mihnef ten önce bir, veya çou zaman, iki ravi kaydetmektedir. Baz detay bilgilerde Ebû Mihnef in
farkl senetlerini vermektedir. Ço unlukla Ebû Mihnef in görgü ahitlerine dayand rd bilgileri kullanmaktad r.
Meselâ Hz. Hüseyin taraf nda bulunan Sükeyne bint Hüseyin,
Fât ma bint Ali, Ali b. Hüseyin; kar tarafta, yani Hz. Hüseyin e kar
çarp an orduda bulunan Kesîr b. Abdullah e - a bî, Mesrûk b. Vâil ve
Hânî b. Sübeyt el-Hadramî gibi. Bu noktada, hem Hz.Hüseyin ve hem
de Ömer b. Sa d n taraf nda bulunan görgü ahitlerinden bilgi nakletmesi, ayn zamanda müellifin olay objektif bir ekilde anlatmaya yönelik bir çabas olarak de erlendirilmelidir.
Taberî nin, olay her iki taraf n görgü ahitlerinden nakletme e ilimini, olay n Mekke ve am merhalelerini anlat rken de görüyoruz.
Kesin bir s n r olmamakla birlikte, olay n hanedan, yani Yezid aya n ,
bir ba ka ifade ile am da olup bitenleri ve am dan sonraki Medine
yolculu unu daha çok Avâne den nakletmi tir. Ama an lan konuda bazen Hi am n Ebû Mihnef ten ba ka ravilerden ald bilgileri de kullanm t r. Meselâ Hi âm-Avâne den gibi. Bununla birlikte olay n
am d nda geçen k sm ile, di er ayr nt lar da ayn kaynaktan, yani
Avâne den verdi i de oluyor.
Ebû Mihnef in, Yezid b. Muaviye nin mevlas Kâs m b.
Abdurrahman ve bizzat Benî Ümeyye mensuplar ndan, meselâ Mervan
b. Hakem in karde i Yahya gibi ravilerden ald bilgileri de kullan yor.
Bu da hem Ebû Mihnef in ve hem de Taberî nin bizzat Benî
Ümeyye den gelen rivayetleri eleme veya bunlara yer vermeme gibi bir
tutum içine girmediklerini göstermektedir.
Taberî, bazen Ebû Mihnef in Esedîlerden ald bilgileri kullanm t r. Esedîler, Kerbelâ da ortada kalan cesetleri ertesi gün defneden
çevre sakinleridir. Bunlar olaya kat lm olmasalar bile tan k olmu lard r. Taberî, Hi âm n, ayr ca Ebû Mihnef d ndaki kaynaklardan ald k-
899
Muhteva: Taberî, Kerbelâ olay n kronolojik olarak ele al yor.
Tabîî olarak konuya 60. Y l ve Yezid b. Muaviye dönemi olaylar n ele
ald k s mda ba l yor. Medine valisinin Hz. Hüseyin den Yezid e bîat
etmesini istemesi ile konuya giriyor, durumu yerinde tetkik amac yla
Müslim b. Akîl in Hz. Hüseyin taraf ndan Kûfe ye gönderilmesi ve öldürülmesi ile sonuçlanan olaylarla, Numan b. Be îr in Kûfe valili inden
azli ve yerine Ubeydullah b. Ziyad n tayini ile devam ediyor.
Öte yandan Hz. Hüseyin in önce Mekke ye, oradan da Kûfe ye
do ru yola ç k n ele al yor. Kerbelâ olay 60. hicrî y l n sonlar ile,
61. hicrî y l n ba lar nda meydana geldi i için, olay n 1 Muharrem den
itibaren cereyan eden k sm n tabîî olarak 61. y l olaylar ile ilgili bölümde anlat yor. Kerbelâ da vuku bulan olaylar, daha sonra da olaydan
sa kurtulanlar n Kûfe ye ve sonra da am a götürülmeleri ve en sonunda Medine ye gönderilmeleri üzerinde duruyor. Kerbelâ olay nda
Benî Hâ im den ve di er kabilelerden öldürülenlerin listesini vererek
konuyu tamaml yor.26
Metot: Taberî, Rivayet sistemini, olay do ru bir ekilde tespit
amac yla kullanmaktad r. Kaynaklar n detayl bir ekilde göstermektedir. Biraz sonra de inece imiz bn Kesîr in ele tirel bir ekilde ele ald rivayetleri, ki bunlar n say s Taberî de fazla de il, yorumsuz olarak
nakletmektedir. Onda, olay n geneli ve detaylar ile ilgili hususlarda ele tirel bir bak aç s mevcut de ildir. Yorumsuz olarak nakletti i rivayetlere örnek olarak unu kaydedebiliriz:
26
Taberî, Târîhu l-Ümem ve l-Mülûk, tah. Muhammed Ebü l-Fazl brahim,V, 347-470
900
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
el-Alâ b. Ebû Âse - Re sü l-Câlût babas ndan. O öyle demi tir: Kerbelâ ya her yolum dü tü ünde, bölgeyi çabucak terketmek için
bine imi ko tururdum. Sebebi soruldu unda, bize, bu mekanda bir
peygamber çocu unun öldürülece inden bahsedilirdi demi ve devam
etmi tir: Öldürülecek ki inin ben olaca mdan korkard m. Hüseyin öldürülünce Bize anlat lan budur dedik. Hüseyin in öldürülmesinden
sonra, buradan geçerken ko madan yürürdüm .27 Benzeri rivayetler bn
Kesîr taraf ndan yoruma tabi tutulmaktad r.
b) bn Kesîr
Kaynaklar: bn Kesîr in Kerbelâ olay n anlat rken kulland
kaynaklar unlard r: Ebû Mihnef, Hi âm b. el-Kelbî, bn Sa d, Zübeyr
b. Bekkar, Taberî, Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî,
Yahyâ b. Maîn, Ebû Ya lâ el-Mevs lî, Ebû Zür a, Mücâhid, Taberânî,
Ebü l-Kâs m el-Bagavî, Ebû Dâvud et-Tayâlisî, Medâinî, Hâkim,
Asmaî, Yahyâ b. Maîn, Kâs m b. Sellâm, bn Asâkir, bn Ebi d-Dünyâ,
Ali b. Medînî - ki, bu ah s ilelü l hadis konusunda uzmand r. Buhârî
ondan 303 hadis rivayet etmi tir-.
bn Kesîr, önce, kaynak vermeden 10 sayfa kadar Hz. Hüseyin in
Kerbelâ olay na kadarki biyografisini senetsiz olarak anlatmaktad r.
Daha sonra ilk rivayet zincirini Hi âm b. el-Kelbî nin Ebû Mihnef ten
rivayetinden vermektedir. Daha sonra s k s k Ebû Mihnef ten nakillerde
bulunmakta ve Taberî gibi, en fazla da onu kullanmaktad r. Yine t pk
Taberî gibi senet kullanmaktad r. Birkaç yerde de do rudan Taberî den
senetle rivayette bulunmaktad r. Birkaç k sa rivayeti Zübeyr b.
Bekkâr dan nakletmektedir. Zaman zaman Hi am-Ebû Mihnef ve
Hi âm-Avâne zincirlerini kullanmaktad r. bn Kesîr deki Ebû Mihnef in
zincirleri de Taberî den tan d m z rivayet zincirleridir. bn Kesîr in,
olay n yorum k sm na geçinceye kadarki kaynaklar bu ekildedir.
Taberî den farkl olarak bn Kesîr, Hz. Hüseyin in Kerbelâ da öldürülece ine dair Hz. Peygamber e isnad edilen rivayetleri nakletmi ve
bunlar daha ziyade Ahmed b. Hanbel, Ebü l-Kâs m el-Bagavî, bn
Ebi d-Dünyâ, Tirmizî, Hâkim ve Taberânî den vermi tir. Hz. Hüseyin in fezâili ile ilgili k s mda Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Tirmizî,
Neseî, bn Sa d, Zübeyr b. Bekkâr, Ebû Ya lâ el-Mevs lî, Taberânî,
Ebü l-Kâs m el-Bagavî, Ebû Dâvud et-Tayâlisî, Medâinî, Esmaî ve
27
. Taberî(Ebü l-Fazl), V, 393.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Taberânî nin rivayetlerini kullanm t r. Hadis kaynaklar ndan ald
gileri de uzun senetleriyle birlikte nakletmi tir.
901
bil-
Muhteva: bn Kesîr de Taberî gibi, Hicretin 60. y l olaylar ana
ba l ve Yezid b. Muaviye dönemi olaylar alt ba l alt nda konuya
giriyor. Taberî den farkl olarak, Hz. Hüseyin in biyografisi ile konuya
ba l yor. Olay n 1 Muharrem den itibaren cereyan eden k sm n
Taberî ye tabi olarak 61. y l olaylar nda anlat yor. Taberî gibi Hz. Hüseyin in Mekke den emirlik talebi ile hareket edi i ile ba l yor. Devam nda Medine ve Mekke de meydana gelen olaylar , daha sonra da, Irak a gidi ini ve Kerbelâ da olup bitenleri naklediyor.
bn Kesîr, Kerbelâ olay ile ilgili rivayetleri, esasta Taberî gibi
kronolojik olarak veriyor. u kadar var ki, rivayetleri tam bir kronolojik
ekilde yerle tirmedi i, da n k olarak kaydetti i de görülüyor.
Taberî den farkl olarak Hüseyin in mezar , Hüseyin in ba , faziletleri,
iirleri konular n , esas olay n anlat m n bitirdikten sonra ayr ba l klar
alt nda anlat yor.28
Metot: bn Kesîr de t pk Taberî gibi kaynaklar n gösteriyor, ancak onun kadar detayl de il. Taberî kaynaklar daha çok kullan yor. bn
Kesîr in, Taberî de olmayan ve ondan ayr olarak ele ald k s m hariç
tutulursa, yani Taberî nin ele ald k s mda, onunla hemen hemen ayn
rivayetleri, ancak daha az, kullan yor. Sözgeli i bn Kesîr in gösterdi i
kaynak say s Taberî nin %40 civar ndad r.
yer,
Ayr ca, bn Kesîr in muhtevada konuya ay rd
Taberî ninkinden yakla k %20 daha azd r. Öyle anla l yor ki, bu, bn
Kesîr in eserinin hacmiyle ve plan yla ilgilidir. Yani kitab n n genel
plan çerçevesinde Kerbelâ ya muhtemelen ancak bu kadar yer ay rabilece ini dü ünmü tür. Çünkü eserini 302/915 y l olaylar ile noktalayan
Taberî den sonra, 767/1365 y l olaylar ile bitirecek olan bn Kesîr in
daha anlataca 465/450 y ll k bir zaman dilimi mevcuttur. bn Kesîr, 310
y l olaylar n anlat rken, bu y lda vefat edenler aras nda Taberî nin biyografisine de yer vermi tir. Övgüyle bahsetti i Taberî nin biyografisine ay rd k s m, kitab n elimizdeki bask s nda iki sayfa tutmaktad r.
Taberî den farkl ve ilave olarak ele ald k s mda bn Kesîr, onun kullanmad
kaynaklar , meselâ hadis kitaplar n kullan yor. bn
Kesîr in kulland
kaynak say s çe it olarak Taberî den fazlad r ve
yakla k üç kat d r.
28
bn Kesîr, el-Bidâye ve n-Nihâye, VIII, 147-212.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
bn Kesîr bilgileri aktar rken zaman zaman küçük tasarruflarda
bulunmu tur. Rivayetin özüne halel getirmeyecek ekilde ifadeleri bazen de i tirmi ve baz kelimelerin yerine daha basit ve kolay anla labilecek olanlar tercih etmi tir.
bn Kesîr, açt bir fas lda, Hz. Hüseyin in öldürüldü ü tarih konusundaki rivayetleri naklederek, bunlar tart yor. Hi âm el-Kelbî nin
h. 62. y lda ve bn Lühey a n n 62. veya 63. y lda öldürüldü ünü söylediklerini, 60 y l nda öldürüldü ünü söyleyenlerin de bulundu unu kaydettikten sonra, bunlar n do ru olmad n , do rusunun 61. y l oldu unu
kaydediyor. Ayn tart may Hz. Hüseyin in öldürüldü ündeki ya konusunda da yap yor. Ebû Nuaym n 65 veya 66 ya nda öldürüldü ünü
söylemekle hata etti ini, do rusunun ise 58 oldu unu söylüyor.
902
bn Kesîr in, Taberî nin aksine ele tirel bir bak aç s na sahip
oldu u görülüyor. Meselâ Hz. Hüseyin in Kufe ye yola ç kmadan önce
Basral lara yazd mektubun metnini veriyor. Metin Taberî nin bu konudaki yorumsuz nakletti i metniyle ayn d r. Mektubun hemen sonunda, bunun Hüseyin taraf ndan yaz ld konusunda üphesi bulundu unu, mektubun baz iî ravilerin ilave sözleriyle süslenmi oldu unun aç k oldu unu kaydediyor. Konuyu, Taberi den naklen anlatmaya kald
yerden devam ediyor29.
Zübeyr b. Bekkâr amcas Mus ab b. Abdullah Hi âm b. Yûsuf
Ma mer Hüseyin den bahseden bir adam eklindeki senetle u bilgiyi kaydediyor: Hz. Hüseyin den bahseden bir adam, Ma mer e unu
anlat r: Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr e Bana 40.000 ki inin biat ve benimle birlikte hareket etti ine dair haber geldi der. Abdullah b. Zübeyr
de Baban öldüren ve karde ini ç karan bir kavme mi gidiyorsun der.
bn Kesîr bu bilgiyi aktard ktan sonra, Hi am n Ma mer e adam hakk nda bilgi sordu unu, Ma mer in de sika oldu unu söyledi ini kaydetmektedir. Zübeyr b. Bekkar n, amcas ndan, baz lar n n, bunu, Hüseyin e söyleyenin Abdullah b. Abbas oldu u kanaatinde olduklar n rivayet etti ini nakletmektedir. Dolay s yla ravinin (Hi am) haberi ald
kimseye(Ma mer) bilgiyi ald kayna n güvenilir olup olmad n sordu u anla l yor. bn Kesîr in bunu kaydetmesi bilgiyi tetkik aç s ndan
anlaml d r.30
bn Kesîr, Kerbelâ olay hakk nda kaydetti i bilgilerin bir k sm nda da üphe bulundu unu belirtmektedir. Taberî ve di er müellifler
bu rivayetleri kaydetmeseydi ben de kaydetmezdim demektedir.
Kerbelâ olay ile ilgili rivayetlerin ço unun Ebû Mihnef e ait oldu unu,
onun da iî oldu unu, Eimme nezdinde Daîfü l-Hadîs oldu unu
söylemekte, bununla birlikte onu Ahbârî - Hâf z diye vas fland rmaktad r. Ba ka kaynaklarda bulunmayan pek çok bilginin Ebû Mihnef taraf ndan rivayet edildi ini kaydetmekte ve bu bak mdan pek çok müellifin bu konuda Ebû Mihnef e dayand n belirtmektedir.
29
30
bn Kesîr, VIII, 158.
bn Kesîr, VIII, 161.
903
Hz. Hüseyin in Kerbelâ da öldürülece ine dair Hz. Peygamber den gelen rivayetleri Ahmed b. Hanbel den, bn Sa d dan,
=Fa llâhu a lem diyor.
Taberânî den naklediyor ve sonunda
Bu türden ba ka haberleri, meselâ, Hz. Hüseyin in ehit edilece ini
Cebrâil in haber verdi ine dair haberleri, yorumsuz nakletti i de oluyor.
O durumda, okuyucuda, bn Kesir bunlar kabul ediyormu gibi, bir düünce has l oluyor.
Öte yandan, Allah Teâlâ Muhammed e öyle vahyetti: Ben
Yahyâ b. Zekeriyyâ ya kar l k yetmi bin ki iyi öldürdüm. Senin k z eklinde, bn Abn n o luna kar da yetmi bin ki iyi öldürece im
bas tan gelen rivayeti garip buluyor. Bu rivayetin, Hâkim in
Müstedrek inde de bulundu unu, bu tür garip haberleri Taberânî nin de
rivayet etti ini söylüyor. Ancak, Hz. Hüseyin i öldürenlerin ba na gelen musibetlerle ilgili rivayetlerin ise ço unun sahih oldu unu, nitekim
bunlar n ço unun sonradan hastaland n , hatta ak l hastas oldu unu,
kaydediyor.
bn Kesîr, îa n n A ûre günü ile ilgili çok say da haber uydurdu unu kaydetmektedir. Meselâ, Hz. Hüseyin in öldürüldü ü gün güne
tutuldu u, y ld zlar n göründü ü, kald r lan her ta n alt nda kan görüldü ü, gökyüzünün k zard , güne do arken klar n k rm z , gökyüzünün kan p ht s gibi, ya mur damlac klar n n kan damlas gibi oldu u
ve y ld zlar n çarp t
eklindeki haberlerin yalan oldu unu söylemektedir. Hüseyin in ba n n hükümet kona na götürüldü ünde kona n
duvarlar ndan kan s zd n n, yeryüzünün üç gün süreyle karard n n,
Kudüs te kald r lan her ta n alt nda kan görüldü ünün söylendi ini,
ancak bunlar n hepsinin yalan oldu unu aç klamaktad r.
bn Kesîr, Yezid in Kerbelâ dan sa kurtulanlara iyi davrand ,
hamama gönderdi i, para, elbise, yiyecek verdi ine dair bilgilerin, -ki
bu bilgileri sa lam buldu u anla l yor- Râfizîlerin Yezid Hüseyin in
ailesini ç plak esirler olarak develere bindirdi eklindeki sözlerinin
904
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
do ru olmad n ortaya koydu unu kaydediyor. Ayr ca Râfizîlerden,
Hüseyin in aile fertlerinin ç plak olarak develere bindirildiklerinde,
onlar n avret mahallerini örtmek için develerin s rt nda, ön ve arka taraflar nda bir çift hörgüç meydana geldi ini söyleyenlerin bulundu unu, ancak bunun yalan haber oldu unu bildiriyor. îa n n ve Râfizilerin,
Hüseyin in öldürülmesiyle ilgili uydurdu u daha pek çok yalan haber
bulundu unu, ancak zikrettiklerinin yeterli oldu unu söylüyor.
Hz. Hüseyin i Ömer b. Sa d n öldürdü ünün de söylendi ini,
ancak bunun do ru olmad n , Ömer b. Sa d n sadece Hz. Hüseyin i
öldüren birli in komutan oldu unu söylüyor. Ömer b. Sa d n Hz. Hüseyin i atlara çi netti ine dair haberi Ebû Mihnef ten naklettikten sonra
Allah bilir ya bu do ru de ildir kayd n dü üyor.
bn Kesîr e göre Hz. Hüseyin in ba n n M s r da oldu una dair
iddian n da asl yoktur. Fât mîler, Fât ma n n soyundan geldiklerine dair iddialar n tervic etmek için böyle bir yola tevessül etmi ler, Tâcü lHüseyin denilen ehitli i hicrî 500 y l ndan sonra in a etmi lerdir. elBâk llânî ba ta olmak üzere çok say da uleman n da ayn görü te olduunu söyleyerek bu görü ünü teyid ediyor. bn Kesîr in îa ve
Râfizîlere kar ele tirilerinin, kendi dü üncelerini yans tmas n n yan nda, o günün toplumunun beklentisinin de bu yönde oldu u ve onlar n
beklentilerine de cavap niteli i ta d anla l yor. Ayr ca bu görü lerinin, ad geçen gruplar n görü lerine bir reddiye mahiyetinde oldu u da
söylenebilir.
Kaynaklar üzerinde, dönem dönem, ya da belli say da olay seçilerek, kaynaklar n kaynaklar veya ah slar üzerinde sondajlama yap larak
gerçekle tirilecek çal malar n, ara t rmac lar n kaynaklarla ilgili sorunlar n en aza indirmesine katk da bulunabilece ini dü ünüyoruz. Sayg lar m zla.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
905
Kaynaklar:
A. Aziz Duri, lk Dönem slâm Tarihi, (trc. Hayrettin Yücesoy), stanbul
1991.
John Tosh, Tarihin Pe inde, (trc. Özden Ar kan), stanbul 1997.
Ketih Jenkis, Tarihi Yeniden Dü ünmek, (trc. Bahad r Sina ener), Ankara
1997.
Seyyide smâil Kâ if, slâm Tarihinin Kaynaklar ve Ara t rma Metotlar ,
(trc. Mehmet eker vd.), zmir 1997.
Sabri Hizmetli, slâm Tarihçili i Üzerine, Ankara 1991.
------------------- slâm Tarihi- lk Dönem, Ankara 1999.
Do an Özlem, Tarih Felsefesi, stanbul 1996.
. Aycan-M. M. Söylemez-N. Yurtseven, deolojik Tarih Okumalar , Ankara 2003.
Leon E. Halk n, Tarih Tenkidinin Unsurlar , (trc. Bahaaddin Yediy ld z),
TTK., Ankara 1988.
Tabersî, el- hticac, Me hed 1403.
Abdulkahir el-Ba dâdî, Mezhepler Aras ndaki Farklar, (trc. Ethem Ruhi
F lal ), Ankara 1991.
Bah el, Eslem b. Sehl el-Vâs tî (292/905), Târîhu Vâs t, (thk. Korkis
Avvâd), Âlemü l-Kütüb, Beyrut 1406/1986.
Taberî, Tarihu l-Ümem ve l-Mülûk(De Goeje)
Taberî, Tarihu l-Ümem ve l-Mülûk(Ebü l-Fazl)
Fuat Sezgin, Buhârînin Kaynaklar , Ankara 2000.
M. Akif Koç, snat Verileri Çerçevesinde Erken Dönem Tefsir FaaliyetleriEbû Hâtim Tefsiri Örne inde Bir Literatür ncelemesi, Ankara 2003.
J. Horovitz, slâmî Tarihçili in Do u u, (trc. R. Alt nay-R. Özmen), Ankara 2002.
Mesut Okumu , Kur ân n Felsefî Okunu u- bn Sina Örne i, (Bas lmam
Çal ma), Çorum 2003.
Ne et Toku, lm-i Umrân- bn Haldun da Toplum Bilimsel Dü ünce, Bilge
Adam Yay., Van 2000.
Muhammed Âbid el-Câbirî, Islâm da Siyasal Ak l, (trc. Doç. Dr. Vecdi
Akyüz), Kitabevi yay., st. 1997.
Zübeyr b. Bekkâr, el-Ahbâru l-Muvaffakiyyât, tah. Sami Mekkî el-Ânî,
Ba dat ts.
Atvan, Rivâyetü - âmiyyîn li l- Me âzî ve s-Siyer, Beyrut 1987.
bn Haldun, Mukaddime, (trc. Zeki Megamiz), stanbul 1988.
Hasan Kurt, Taberî nin Hayat ve Tarihçili i (Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi, 19 May s Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 1991
Hüsnü Özer, bn Kuteybe nin Tarihçili i, Bas lmam Yüksek Lisans Tezi,
A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1997
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
EK
Taberî nin Kerbelâ Olay le lgili Kaynaklar :
Zekeriyyâ b. Yahyâ ed-Darîr - Ahmed b. Cenâb el-Musayy sî - Halid b.
Yezîd b. Esed b. Abdullah el-Kasrî - Ammâr ed-Dühenî s. 347
Amr b. Ali-Ebû Kuteybe - Yûnus b. Ebû shâk - el-Ayzâr b. HureysUmâre b. Ukbe b. Ebû Muayt 349
Ammâr ed-Dühenî 349
Ebû Mihnef 351
Ebû Mihnef - el-Haccâc b. Ali - Muhammed b. Bi r el-Hemdânî 352
Ebû Mihnef Ebü l-Muhârik er-Râsibî 353
Ebû Mihnef Nümeyr b. Va le Ebü l-Veddâk 355
Hi âm Avâne 356
Hi âm - Ebû Mihnef - el-Muallâ b. Küleyb Ebû Veddâk 358
Ömer b. ebbe Hârûn b. Müslim Ali b. Sâlih- sa b. Yezid el-Kinânî 359
Ve Uhbira 360
Hi âm - Ebû Mihnef - el-Muallâ b. Küleyb Ebû Veddâk 361
Ebû Mihnef el-Mücâlid b. Saîd 364
Ebû Mihnef Nümeyr b. Va le Ebü l-Veddâk 364
Ebû Mihnef es-Sakb b. Züheyr Abdurrahmân b. üreyh 367
Ebû Mihnef el-Haccâc b. Ali Muhammed b. Bi r el-Hemdânî 368
Ebû Mihnef Yûsuf b. Yezîd Abdullah b. Hâzim 368
Ebû Mihnef Yûnus b. Ebû shak Abbâs el-Cedelî 369
Ebû Mihnef Ebû Cenâb el-Kelbî 369
Ebû Mihnef el-Mücâlid b. Saîd 371
Ebû Mihnef Kudâme b. Saîd b. Zâide b. Kudâme es-Sakafî 373
Ebû Mihnef Ca fer b. Huzeyfe et-Tâî 375
Ebû Mihnef Kudâme b. Sa d 375
Ebû Mihnef Kudâme b. Sa d 376
Ebû Mihnef Saîd b. Müdrik b. Umâre 376
Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr Avn b. Ebû Cuhayfe 378
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Yahyâ b. Ebû Hayye el-Kelbî 380
Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr Avn b. Ebû Cuhayfe 381
Hi âm - Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr Ömer b. Abdurrahman b. el-Hâris
b. Hi âm el-Mahzûmî 382
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b el-Vâlibî Ukbe b. Süleymân 383
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Yahyâ b. Ebû Hayye Adiy b. Harmele el-Esedî
Abdullah b. Süleym ve el-Müzrî ? b. el-Mü emmil bu son ikisi Esedli 384
Ebû Mihnef Ebû Saîd Akîsâ 385
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b el-Valibî Ukbe b. Sim ân 385
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Adiy b. Harmele - Abdullah b. Süleym ve elMüzrî 386
Hi âm Avâne b. el-Hakem Lebeta b. el-Ferezdak b. el-Gâlib babas 386
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b el-Vâlibî Ali b. Hüseyin 387
Ammâr ed-Dühenî Ebû Ca fer - Zekeriyyâ b. Yahyâ ed-Darîr - Ahmed
b. Cenâb el-Musayy sî - Halid b. Yezîd b. Esed b. Abdullah el-Kasrî - Ammâr
ed-Dühenî389
Hüseyin b. Nasr Ebû Rebîa Ebû Avâne Husayn b. Abdurrahman 391
Husayn Hilâl b. Yesâf 391
Husayn Sa d b. Ubeyde 392
Husayn Sa d b. Ubeyde 393
Husayn Muâviye b. Ebû Bsüfyan n mevlâs 393
Husayn 393
Husayn Alâ b. Ebû Âse Re sü l-Câlût babas ndan 393
El-Hâris bn Sa d Muhammed b. Ömer 394
Eflah b. Saîd bn Ka b el-Kurazî - el-Hâris bn Sa d Muhammed b.
ömer 394
Ebû Mihnef - Hi âm b. el-Velîd 394
Ebû Mihnef Yûnus b. Ebî shâk en-Nebîî 394
Ebû Mihnef Muhammed b. Kays 394
bn Sa d 395
Vâk dî 395
Ebû Mihnef es-Süddî Benî Fezâre den bir adam 396
Ebû Mihnef Delhem bint Amr (Züheyr b. el-Kayn n han m ) 396
Ebû Mihnef Ebû Cenâb el-Kelbî Adiy b. Harmele - Abdullah b. Süleym
ve el-Müzrî 397
Ebû Mihnef Ömer b. Hâlid Zeyd b. Ali b. Hüseyin Dâvud b. Ali b.
Abdullah b. Abbas 397
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Adiy b. Harmele - Abdullah b. Süleym ve elMüzrî 398
Ebû Mihnef Ebû Ali el-Ensârî Bekr b. Mus ab el-Müzenî 398
Hi âm Ebû Bekr b. Ayyâ ona anlatan birinden 398
Ebû mihnef Levzân 399
Hi âm Ebû Mihnef - Ebû Cenâb Adiy b. Harmele - Abdullah b.
Süleym ve el-Müzrî bu son ikisi esedli 400
Hi âm - - Lakît Ali b. et-Ta ân el-Muhâribî 401
Ebû Mihnef Ukbe b. Ebi l-Ayzâr 403
Ebû Mihnef Cümeyl b. Mersed (Benî Ma n dan) T r mmah b. Adiy 406
Ebû Mihnef Mücâlid b. Saîd Âmir e - a bî 407
Ebû Mihnef Abdurrahman b. Cündüb Ukbe b. Sim ân 406
906
907
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Hi âm Avâne b. el-Hakem Ammâr b. Abdullah b. Yesâr el-Cühenî babas ndan 409
Hi âm Ebû Mihnef Nadr b. Sâlih b. Habîb b. Züheyr el-Absî Hassân b.
Fâid b. Bükeyr el-Absî 411
Ebû Mihnef Süleymân b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim el-Ezdî 412
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Hânî b. Sübeyt el-Hadramî 413
Ebû Mihnef el-Mücâlid b. Saîd + es-Sakb b. Züheyr el-Ezdî ve muhaddislerden di erleri 413
Ebû Mihnef Abdurrahman b. Cündüb Ukbe b. Sim ân 413 Olay n
ba tan sona görgü ahidi
Ebû Mihnef el-Mücâlid b. Saîd el-Hemdânî + es-Sakb b. Züheyr 414
Ebû Mihnef Süleymân b. ebû Râ id Humeyd b. Müslim 414
Ebû Mihnef Ebû Cenâb el-Kelbî 415
Ebû Mihnef el-Hâris b. Hasîra - Abdullah b. erîk el-Âmirî 415
Ebû Mihnef el-Hâris b. Hasîra Abdullah b. üreyk el-Âmirî Ali b.
Hüseyin 417- 418
Ebû Mihnef Abdullah b. Âs m el-Fâi î ed-Dahhâk b. Abdullah elMe rikî 418
Ebû Mihnef Abdullah b. Âs m el-Fâi î ed-Dahhâk b. Abdullah elMe rikî 419
Ebû Mihnef Abdullah b. Âs m el-Fâi î ed-Dahhâk b. Abdullah elMe rikî 421
Ebû Mihnef - Fudayl b. Hadîc el-Kindî - Muhammed b. Bi r Amr elHadramî 422
Ebû Mihnef - Amr b. Mürre el-Cümelî Ebû Sâlih el-Hanefî 422
Ebû Mihnef bir arkada
Ebû Hâlid el-Kâhilî 423
Ebû Mihnef Abdullah b. Âs m ed-Dahhâk el-Me rikî 423
Ebû Mihnef Ali b. Hanzala b. Es ad e - âmî racülün min kavmih (Kesîr b. Abdullah e - a bî-maktele ahit olan) 426
Ebû Mihnef Ebû Cenâb el-Kelbî Adiy b. Harmele 427
Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr+Süleyman b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 429
Ebû Mihnef Ebû Cenâb el-Kelbî 429
Ebû Mihnef Hüseyn Ebû Ca fer 430
Ebû Mihnef Süveyd b. Hayye 431
Ebû Mihnef Atâ b. es-Sâib Abdülcebbâr b. Vâil el-Hadramî 431
Ebû Mihnef Yûsuf b. Yezîd Afîf b. Züheyr b. Ebü l-Ahnes 431
Ebû Mihnef Sâbit b. Hübeyre 434
Ebû Mihnef en - Nadr b. Sâlih 434
Hi âm b. Muhammed Ebû Mihnef Yahyâ b. Hâni b. Urve 435
Ebû Mihnef el-Hüseyin b. Ukbe el-Murâdî (ez-Zebîdî) 435
Ebû Mihnef Nümeyr b. Va le Eyyûb b. Mi reh el-Hayvâanî 437
Ebû Mihnef Süleyman b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 438
Ebû Mihnef Muhammed b. Kays 440
Ebû Mihnef Nümeyr b. Va le Hemdanl bir adamdan (Rebî b. Temîm) 444
Ebû Mihnef Abdullah b. Âs m el-Fâi î ed-Dahhâk b. Abdullah elMe rikî 444
Ebû Mihnef Fudayl b. Hudeyc el-Kindî 445
Ebû Mihnef Züheyr b. Abdurrahman b. Züheyr el-Has amî 446
Ebû Mihnef Süleymân b. ebû Râ id Humeyd b. Müslim el-Ezdî 446
Ebû Mihnef Süleymân b. ebû Râ id Humeyd b. Müslim 447
Ebû Mihnef Ukbe b. Be îr el-Esedî Ebû Ca fer (Muhammed b. Ali b.
el-Hüseyin) 448
Hi âm Ebü l-Hüzeyl (Sekûn dan bir adam) Hâni b. Sübeyt elHadramî 449
Hi âm Ebü l-Hüzeyl (Sekûn dan bir adam) Hâni b. Sübeyt elHadramî 449
Hi âm Amr b. emir Câbir el-Cu fî 449
Hi âm babas Muhammed b. es-Sâib Kâs m b. el-Asba b. Nübâte 449
Ebû Mihnef 450
Ebû Mihnef Süleymân b. ebû Râ id Humeyd b. Müslim 451
Ebû Mihnef Amr b. uayb- Muhammed b. Abdurrahman 451
Ebû Mihnef el-Haccâc Abdullah b. Ammâr b. Abdya ûs el-Bâr kî 451
Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr+Süleyman b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 452
Ebû Mihnef Ca fer b. Muhammed b. Ali 453
Ebû Mihnef Züheyr b. Abdurrahman b. Züheyr el-Has amî 453
Ebû Mihnef Süleymân b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 453
Hi âm babas en-Nevvâr bint Mâlik 455
Ebû Mihnef Ebû Züheyr el-Absî Kurre b. Kays et-Temîmî 455
Ebû Mihnef Süleymân b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 456
Ebû Mihnef Mücâlid b. Saîd 457
Ebû Mihnef Süleymân b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 457
Ebû Mihnef Süleymân b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 458
Ebû Mihnef 459
Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr Kâs m b. Abdurrahman (Yezîd b.
Muaviye nin mevlâs ) 460
Ebû Mihnef Ebû Ca fer el-Absî Ebû Umâre el-Absî Yahyâ b. elHakem 460
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b Fât ma bint Ali 461
Hi âm Avâne b. el-Hakem el-Kelbî 463
Hi âm Ebû Mihnef Ebû Hamza es-Sümâlî 465
908
909
910
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Hi âm Avâne b. el-Hakem el-Kelbî 465
Ebû Mihnef Süleymân b. Ebû Râ id Abdurrahman b. Ubeyd 466
Hi âm Avâne b. el-Hakem el-Kelbî 467
Hi âm Ebû Mihnef 467
Ebû Mihnef Abdurrahman b. Cündüb el-Ezdî 469
bn Kesîr in Kerbelâ Olay le lgili Kaynaklar :
Hi âm b. el-Kelbî+Ebû Mihnef es-Sakb b. Züheyr Ebû Osmân enNehdî 157
Ebû Mihnef Sakb b. Züheyr Avn b. Cuheyfe 158
Vefî rivâyetin zekerahâ bn Cerîr
Ebû Mihnef
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b el-Vâlibî Ukbe b. Sim ân 159
Çok kimse - ebâbe b. Süvâr Yahyâ b. smail b. Sâlim el-Esedî 160
Yahyâ b. Maîn Ebû Ubeyde Süleym b. Hayyân Saîd b. Mînâ Abdullah b. Ömer 160
Ya kub b. Süfyân Ebû Bekir el-Humeydî Süfyân Abdullah b. Süreyk
Bi r b. Gâlib 161
Zübeyr b. Bekkâr amcas Mus ab b. Abdullah Hi âm b. Yûsuf
Ma mer Hüseyin den bahseden bir adam - 161
Zübeyr b. Bekkâr amcas Mus ab b. Abdullah Hi âm b. Yûsuf
Ma mer Hüseyin den bahseden bir adam s. 161. Kâlû: 161
Kâlû: 161
Zübeyr b. Bekkâr Muhammed b. ed-Dahhâk 166
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Yahyâ b. Ebû Hayseme Adiy b. Harmele elEsedî Abdullah b. sSüleym - + Münzir b. Mü emmil esedliler 166
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b el-Vâlibî Ukbe b. Sim ân 166
Hi âm el-Kelbî Avâne b. el-Hakem Layta b. el-Gâlib b. el-Farazdak
babas ndan 167
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b el-Vâlibî Ali b. Hüseyin 167
Ebû Mihnef Muhammed b. Kays 167
Ebû Mihnef Ebû Ali el-Ensârî Bekr b. Mus ab el-Müzenî 168
bn Sa d Mûsâ b. smâil Ca fer b. Süleyman Yezîd b. er-Re k 169
Ebû Mihnef Ebû Hâlid el-Kâhilî 169
Ebû Zür a Saîd b. Süleyman Ubbâd b. el-Avvâm Husayn 170
bn Cerîr Muhammed b. Ammâr er-Râzî Saîd b. Süleyman Ubbâd b.
el-Avvâm Husayn 170
Husayn Sa d b. Ubeyde Ebû Mihnef Levzân krime 171
Ebû Mihnef Ebû Cenâb Adiy b. Harmele Abdullah b. Harmele Abdullah b. Süleym el-Müzrî b. el-Mü emmil esediyyeyn 172 Öldürülmesiyle
ilgili bilgiyi uzun uzun bu raviden naklediyor
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
911
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b + Ebü d-Dahhâk Ali b. Hüseyin 177 Öldürülmesiyle ilgili bilgiyi uzun uzun bu raviden naklediyor
Ebû Mihnef Ebû Cenâb 181
Öldürülmesiyle ilgili bilgiyi uzun uzun bu raviden naklediyor
Ebû Mihnef Fudayl b. Hudeyc el-Kindî 185
Ebû Mihnef Süleyman b. Ebû Râ id Humeyd 186
Ebû Mihnef es-Sakb b. Züheyr Humeyd b. Müslim 188
Ebû Mihnef Ca fer b. Muhammed 188
Ahmed b. Hanbel Hüseyin Cerîr Muhalmmed Enes 190
Ahmed b. Hanbel i Buhârî ve Tirmizî ile destekliyor. 190
Bezzâr 190
Ebû Ya lâ el-Mevs lî 190
Ebû Mihnef Süleyman b. Ebû Râ id Humeyd b. Müslim 190
Tirmizî 191
Hi âm Abdullah b. Yezid b. Ravh b. Zinbâ el-Cüzâmî babas el- âz
b. Rebîa el-Cüre î min Himyer 191
Ebû Mihnef Ebû Ca fer el-Absî 192
Mücâhid 192
Ebû Mihnef Ebû Hamza es-Sümâlî Abdullah el-Yemânî el-Kâs m b.
Buhayt 192
Ebû Berze el-Eslemî 192
Ebû Mihnef el-Mücâlid Saîd 193
Ebû Mihnef el-Hâris b. Ka b - Fât ma bint Ali 194
Hi âm Ebû Mihnef Ebû Hamza es-Sümâlî Abdullah es-Sümâlî elKâs m b. Nüceyb 196
Ebû Ca fer et-Taberî tarihinde Zekeriyyâ b. Yahyâ ed-Darîr Ahmed b.
Hubâb el-Masîsî Hâlid b. Yezîd Abdullah el-Kasrî Ammâr ed-Dühenî Ebû
Ca fer 196
Ebû Mihnef Süleyman b. Ebû Râ id Abdurrahman b. Ubeyd Ebü lKenûd 198
Ahmed b. Hanbel 199
Ahmed b. Hanbel 199
Ebü l-Kâs m el-Bagavî 199
bn Sa d 199
bn Asâkir 200
Ahmed b. Hanbel 199
bn Ebi d-Dünyâ 200 senediyle
Tirmizî 200
bn Sa d 201
Ahmed b. Hanbel 201
El-Hatîb 201 senediyle
912
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
El-Hâkim 201
Taberânî 201
bn Sa d 204
bn Asâkir tarihinde 204
bn Ebi d-Dünyâ 204 senediyle
bn Asâkir 204
El-Bâk llânî 204
Buhârî 204
Tirmizî 205
Ahmed b. Hanbel 205
Ahmed b. Hanbel 205
Ahmed b. Hanbel 205
Ebû Ya lâ el-Mevs lî 205
Tirmizî 205
Ahmed b. Hanbel 205
Tirmizî 205
Ahmed b. Hanbel 205
Tirmizî 206
Tirmizî 206
Ahmed b. Hanbel 206
Taberânî 206
Ahmed b. Hanbel 206
Tirmizî 206
Ebü l-Kâs m el-Bagavî 206
Neseî 206
Ahmed b. Hanbel 206
Tirmizî 206
Ebû Dâvud et-Tayâlisî 206
Ahmed b. Hanbel 207
Ahmed b. Hanbel 207
Ahmed b. Hanbel 207
Ebû Dâvud et-Tayâlisî 207
bn Sa d 207
Zübeyr b. Bekkâr 207
bn Sa d 207
Buhâarî 207
el-Medâinî 207
Esmaî 208
Taberânî 208
Ebû Mihnef - Abdurrahman b. Cündeb 210
Zübeyr b. Bekkâr 211
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
913
-IIISLÂM TAR H ARA TIRMALARINDA YÖNTEMLE LG L
BAZI MÜLAHAZALAR
Prof. Dr. Mehmet ÖZDEM R Doç. Dr. Seyfettin ER AH N
A. Ü. lahiyat Fakültesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZDEM R
Annales ekolünün önde gelen isimlerinden Fernand Braudel,
Tek bir tarih ve tek bir metot yoktur. Tarihlerin, merak konular ve bak aç lar vard r. Yar n ba ka merak konular , ba ka görü aç lar olaca gibi der. O bu sözleriyle asl nda hemen her tarihçinin mesle indeki geli meler aç s ndan geçmi e bakt nda ula mas mümkün olan bir
kanaate tercüman olmaktad r. XIX. yüzy l profesyonel tarihçili in öne
ç kt bir yüz y l olmas na mukabil, XX. yüzy l , tarih yaz c l ndaki
geli meler bak mdan belki de insanl k tarihinin en hareketli zaman dilimi olarak kabul etmek mümkündür.
Nitekim devleti merkeze alan dolay s yla da siyasî tarih vasf a r
basan Rankeci yakla ma alternatif olarak ortaya ç kan ve devletin tarihinden çok halk n tarihinin yaz lmas n merkeze alan Annales Ekolü, bu
yüzy lda ortaya ç kt ve bütün dünyada tarih çal malar nda az ya da çok
etkili oldu. Marksist yakla m tarih alan ndaki en ciddi eserlerini yine
bu yüzy lda verdi. Dahas bu yakla m, kendi içinde farkl tarih tezleri
üretti.
Yüzy l n son çeyre inde ise tarihin postmodernite aç s ndan sorgulanmas gündeme geldi. Bunlar n yan nda Say larla Tarih, Kar la t rmal Tarih, Yerel Tarih, nsans z Tarih, Makro Tarih, Mikro Tarih
kavramlar tarih yaz m na dair literatürde yerlerini ald lar. Bütün bu geli meler, asl nda tarihe nas l yakla lmas ve tarihin nas l yaz lmas gerekti i hususlar etraf nda cereyan eden metot/yöntem tart malar n n
bir sonucuydu. Sözü edilen tart malar n slâm tarihçili i aç s ndan fazla bir anlam ifade etmedi ini söyleyemeyiz.
914
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Binaenaleyh bu tebli imizde genel tarihçilikteki bu geli meleri de
göz önünde bulundurarak, esas itibariyle slâm Tarihi ara t rmalar nda
kar la lan dolayl ya da do rudan- baz metot sorunlar na ve problem alanlar na i aret edilecektir. Bu yap l rken mesele Türkiye ölçe inde, daha do rusu lahiyat Fakültelerindeki slâm Tarihi ara t rmalar
çerçevesi içerisinde kal nmaya çal lacakt r.
1. slâm Tarihçisinin Metot Bilgisinin Kaynaklar
Bundan önce sunulan tebli lerin bir kez daha teyit etti i gibi,
geçmi te kendisine has usulü olan bir slâm Tarihçili i gelene i mevcut
idi. Ancak XIX. yüzy l sonlar ndan ba layarak bu tarihçilik gelene iyle
ili kimiz büyük ölçüde kopmu tur. XIX. yüzy lda Bat da ortaya konan
tarih metodolojisine dair çal malar, bir süre sonra Türkiye ye de yans m , bunun sonucu olarak bu alanda gerek tercüme gerekse telif eserler ne redilmi tir.
Türkiye de akademik tarihçili in geli im sürecinde usul aç s ndan bu eserler belirleyici olmu ve büyük ölçüde de belirleyici olmaya
devam etmektedir. Bunlar aras nda E. Bernheim in Tarih lmine Giri ,
Longlois-Seignobos un Tarih Tetkiklerine Giri , Monod un Tarih te
Usul, özellikle de Zeki Velidi Togan n Tarih te Usul isimli eserleri, slâm Tarihi alan nda çal an akademisyenler aras nda en fazla bilinen
usul kitaplar d r. Bilâhare Mübahat Kütüko lu nun Tarih Ara t rmalar nda Usul ve E. Halk n n Tarih Tenkidinin Unsurlar da ad geçen eserler aras nda yerlerini alm t r. Bu arada Yusuf Ziya Kavakç n n slâm Ara t rmalar nda Usûl isimli eserinin, lisans y llar ndan itibaren slâm Tarihi ara t rmac lar nca bir el kitab olarak kullan ld n belirtmeden geçmemeliyiz.
Bu liste bize göstermektedir ki, Türkiye deki slâm tarihçileri metot bilgisi aç s ndan esas itibariyle genel tarihe dair metodoloji kitaplar ndan beslenmektedirler. Bir ba ka ifadeyle Türkiye de slâm tarihçili inin kendine has bir metodolojisi geli memi tir, dolay s yla da slâm
tarihçileri metot tüketicisi konumundad rlar. Do rusu ayn tespitin büyük ölçüde, genel Türk tarihçili i için de geçerli oldu unu söylemek
çok yanl olmaz. Türk akademisyenler taraf ndan telif edilen metodoloji kitaplar na bak ld nda, bunlar n büyük ölçüde Bat daki benzer eserlere dayan larak haz rlanm olduklar dikkatlerden kaçmamaktad r.
Farkl olan taraf, alan örnekleri ve kaynaklar n n Türk tarihinden seçilmeleridir.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
915
2. Metodoloji Çal malar na lgi Azl
slâm Tarihi alan nda yüksek lisans ve doktora seviyesinde bn
Kuteybe, Vak dî, Taberî, Yakubî, Bîrûnî, bn Haldûn, bn Miskeveyh,
el-Kafiyeci... gibi müelliflerin tarihçili i üzerine çal malar yap lm ya
da yap lmaya devam etmektedir. Ancak, bir kaç istisna, bu çal malarda kar la lan bariz eksikliklerden biri, önce tarihçinin kendi dönemi ve
öncesi ile mukayese edildi inde yeri ve öneminin ne oldu u, ikinci olarak da bugün var olan tarihçilik anlay veya anlay lar aç s ndan ne
anlam ifade etti i hususlar n n yeterince ortaya konamam olmas d r.
Böyle bir sonucun ortaya konmas , üphesiz ara t rmac n n slâm
tarihçili i ile birlikte Do u ve Bat daki tarihçilik anlay lar hususlar nda yeterli bir bilgi birikimine sahip olmas n gerekli k lmaktad r. Bu
olmay nca, çal malar, az önce de i aret edildi i üzere, bilimsel hayat m za anlaml yenilikler katmakta arzulanan seviyenin gerisinde kalmakta, klâsik tarihçilerimizi anlamaya yönelik ihtiyaç ortadan kalkmad
için, ayn konular n bir daha çal lmas kaç n lmaz hale gelmektedir.
Bu tür ara t rmalar d nda, slâm Tarihçisi baz akademisyenler,
metodoloji çerçevesinde de erlendirilebilecek olan birkaç çal ma ortaya koymu lard r. Bunlardan biri, Hüseyin Algül ün slâm Tarihi Ara t rmalar nda ve slâm Tarihi Dökümanlar n n De erlendirilmesinde
Dikkate De er Hususlar isimli tebli idir. Bu tebli de konumuz aç s ndan önem arzeden üç öneriye yer verilmektedir.
Bunlardan birincisi; haberlerin ve kaynaklar n n de erlendirilmesi mânâs nda kaynak tenkidine önem verilmesi, ikincisi, yeni ara t rmac lar n usul konusunda çal maya yönlendirilmesi, üçüncüsü ise, klâsik
kaynaklar n, halk n zihnini kar t rabilecek (Meselâ, Garanik rivayetleri
gibi) rivayetlerden ar nd r lmadan bunlar n tercümesinden kaç n lmas
gerekti i hususudur. lk iki teklifin önemi ve gere i aç k olmakla beraber, üçüncü teklif için ayn eyi söylemek mümkün de ildir.
Kaynaklar n tercüme edilip edilmemesi bir tart ma konusu olabilir. Ancak bir kaynak tercüme edilecekse, mutlaka kendi bütünlü ü bozulmadan, oldu u gibi tercüme edilmelidir, kanaatindeyiz. Kaynaklarda, ister mevzû isterse kafa kar t r c olsun, her rivayetin geçmi le ilgili
doldurdu u bir bo luk, yerine getirdi i bir fonksiyon ve izaha kavu turuldu u zaman anlaml hale gelen bir yan mevcuttur. Binaenaleyh as l
yap lmas gereken, ho a gitmeyen rivayetlerin tasfiyesi de il, bunlar n
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
niçin, nas l ortaya ç kt n ve ne tür bir tarihî fonksiyon icra etti ini izaha kavu turmak olmal d r.
seyri ile ilgili kuramlara nas l yakla mam z gerekir? Daha genel çerçevede kuram-tarih ili kisini nas l de erlendirebiliriz?
Ahmet Önkal ise slâm Tarihi Ara t rmalar nda Kar la lan Baz Problemler isimli tebli inde günümüzde bir ara t rmac n n sahip
olmas gerekli özellikleri kendine güven duyma , sorumlu ve objektif
olma , müste riklerden yararlanmakla beraber onlar n pe in hüküm ve
ön yarg lar n n fark nda olma eklinde s ralar ve as l önemlisi, bir slâm Tarihi ara t rmac s için, kaynaklarda bir olayla ilgili farkl bir çok
rivayetle kar la t nda sonuca varmak için takip edebilece i bir yöntem önerisinde bulunur.
slâm Tarihi ni soyutlamac bir bak aç s yla sui generis (özel,
ba kas ndan farkl ) olarak m yoksa dünya tarihinin bir parças olarak
m görüp de erlendirece iz? Bu sorular n her birinin bir di eriyle ilintisi oldu u a ikard r. Bu nedenle de a a daki sat rlarda, sorular cevaplar n , tek tek de il de büyük ölçüde toplu bir metin içinde kar l klar n
bulacaklard r.
916
Ana hatlar yla ifade etmek gerekirse, böyle bir durumda ara t rmac n n izleyece i yöntem; s ras yla mukaddem ve muahhar tüm kaynaklar n tespit edilip müelliflerinin vefat tarihine göre kronolojik s raya
konmas , kronolojik s ra içerisinde bütün rivayetlerin mukayeseli olarak
de erlendirilmesi (ihtilâf ve ittifak edilen, zamanla farkl l k kazanan
yönlerin belirlenmesi), râvi de erlendirmesi ve bu de erlendirmenin
metinle ili kisi kurulduktan sonra sonuca var lmas .
Bilim adamlar m z n bu çal malar n n alan m z için bir katk oldu u muhakkakt r. Ancak muhakkak olan ba ka bir husus daha var ki, o
da günümüzde genel tarihçilikle ve tarih yaz m ile ilgili geli meler dikkate al nd nda, alan m z n yöntemle ilgili çok daha fazla katk ya ihtiyac n n bulundu udur. Bunun için slâm tarihçilerinin metot/yöntem çal malar na daha fazla ilgi göstermelerinin ne derece elzem oldu u aç k
ve ortadad r. Zira hepimiz biliyoruz ki, metodunu geli tiremeyen bir bilim dal n n muhtevas n zenginle tirmesi mümkün ve muhtemel olamaz.
Bizim tebli imiz de, a a da ele alaca konularla, esas itibariyle sorunun önemine dikkat çekme ve baz meselelere temas etme bak m ndan
bir katk olarak görülebilir.
3. Tarihî Perspektifimize Dair Baz Sorular ve Sorunlar
Bu ba l k alt nda, tarihe ve tarihçili e bak aç m z belirlemeye
yard mc olacak baz sorular n cevaplar aranmaya çal lacakt r. Bu sorular öyle formüle edebiliriz: Tarihî çal malar m zla neyi hedefliyoruz? Yaln zca tasvirî belge-bilgi tarihçili i mi yapmal y z yoksa bununla birlikte yorumlay c bir tarihçilik de perspektifimiz içinde olmal m d r? Yorumlay c tarih anlay n kabul edersek, toplumsal de i imin
917
slâm tarihçilerinin çal malar n esas itibariyle tasvirî (deskriptif)
yaz m tarz n n egemen oldu u belge-bilgi tarihçili i olarak de erlendirmek yanl olmaz. Bu tarz n en önemli özelli i, bir olay ya da olaylarla ilgili kaynaklardaki i lenmemi malzemeyi tarih tenkidinin süzgecinden geçirdikten sonra, mekan ve zaman ba lant s n kurmak suretiyle
belli bir düzen içinde i lenmi olarak sunmak ve tasvirini yapmakt r.
erif Mardin, bir kaç istisna, son devir Türk tarihçilerinin yapt
ara t rmalar n da esas itibariyle analitik de il tasvirî oldu unu, bu çal malar n tarihi olaylar n yan yana konmas n n kendi ba na bir anlam
ta d sav na dayal olarak yap ld n söyler, Frans zlar n olaylar tarihi (histoire evenementielle) dedikleri bu tarz için E. Ziya Karal ve .
H. Uzunçar l n n çal malar n örnek gösterir31
Son y llarda bu tarz tarihçilik en canl örneklerini eri iyye sicilleri, vakfiyeler ve tapu tahrir defterleri üzerine yap lan çal malar vas tas yla vermektedir. Oktay Özel in de belirtti i gibi, seçilen bir belge
türü üzerinde yap lan bir transkripsiyon çal mas yla yüksek lisans tezi,
yine seçilen belge türünün içerdi i verilerin belli bir bölge baz nda bol
tasnifli, bol tablolu, bol rakaml tasvirinden ibaret bir çal mayla da
doktora tezi haz rlanmaktad r. Daha önceden haz rlanm model çal malar bulundu undan, ara t rmac lar kendi belgelerindeki bulgular bu
modellere göre dizayn etmekte zorluk çekmezler. Böyle bir süreçte ara t rmac n n özgün de erlendirme ve analiz çabas na gerek kalmamaktad r.
Tarihçilik mesle ine daha giri te belli bir tür belgeye angaje olman n yaratt s n rl l k, o belge türünün nas l kullan laca yönünde
örnek olu turan mevcut çal malar n sundu u ablonlarla daha da artmakta, sonuç olarak tarihçi aday , çok dar bir alanda hayli s n rl bir
zanaat icras yla yetinen bir uzman teknisyen olarak kar m za ç k31
Mardin, 656.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
maktad r. Bu tür tarihçilik kendi lonca terminolojisini üreterek defterci , vak fç , sicilci terimlerini tarih literatürümüze kazand rm t r
(Özel, 153-4). Osmanl Tarihi çal malar nda ahidi oldu umuz bu durumla, genel olarak klâsik dönem slâm Tarihi konular üzerine yap lan çal malarda kar la mam z mümkündür.
Febvre; özellikle co rafya ve psikolojiye ilgi duyuyordu. Bloch
ise sosyolojiye yak nd . Braudel, bu yüzy l n en önemli kitab say lmaya
hak iddia edebilecek bir yap t n yazar olmas yan nda iyi derecede iktisat ve co rafya biliyor ve bir toplumsal bilimler ortak pazar na kuvvetle
inan yordu. Özellikle tarih ve co rafyan n birbirine yak n olmalar gerekti i inanc ndayd 32.
918
Mamafih, tasvirî belge-bilgi tarihçili ini, yaln zca slâm veya
Türk tarihçilerinin bir özelli i olarak görmemek gerekir. XIX. yüzy lda
Ranke taraf ndan esaslar belirlenen profesyonel tarihçilik, esas itibariyle geçmi te salt tikel ve benzersiz olan n belgeci-tasvirî bir ara t rma
tarz yla bulunup ç kar lmas n benimsemi ti.
Bu tarihçilik türü Bat da tarihçilerle di er sosyal bilimciler, özellikle de sosyologlar aras nda ciddi bir tart ma konusu olmu tur. Sosyologlar, belge-bilgi eksenli tarihçileri öteden beri, sistemleri ya da yöntemleri olmadan amatörce olgu toplayan, ellerindeki verileri çözümlemekten aciz miyoplar eklinde tavsif etmi lerdir. Bu konuda belki de
en sert suçlamay yapan ünlü Frans z sosyologu O. Comte olmu tur.
Ona göre, belge-bilgi tarihçilerinin ortaya koydu u çal malar,
k s r anekdotlar n kör toplay c lar taraf ndan ak l d bir merakla çocukça biriktirilmi önemsiz ayr nt lar dan ba ka bir ey de ildi. Spencer
ise, belge-bilgi tarihçisinin yerine getirebilece i en yüksek görevin karla t rmal bir sosyolojiye malzeme olu turmak üzere uluslar n ya amlar n aktarmak oldu unu belirtiyor, dolay s yla da tarihçileri hammadde
toplay c lar olarak görüyordu.
Belge-bilgi tarihçili inin olaylar yorumlama ve çözümlemeden
uzak duru u nedeniyledir ki bir taraftan tarihi yorumlama i ini sosyologlar üstlenirken di er taraftan tarih alan n n kendi içinden belge-bilgi
ile birlikte yorumu da tarihçili in ayr lmaz bir parças olarak görme istikametinde aray lar belirmeye ba lam t r. Bu aray lar ba lang çta da
zikredildi i gibi geçen yüzy l n en etkili tarih ekolünün, yani Annales
Okulu nun vücut bulmas sonucunu do urmu tur.
Salih Özbaran n dedi i gibi, XIII-XIV. yüzy llarda Fransa daki
köy ya am n yans tan E. L. Roy Ladurie nin Montaillo sunu, dayand kilise belgelerinden, papaz kroniklerinden çok daha ilginç k lan ve
rekor düzeyde satmas na yol açan özelli i; ortaça lar köyündeki gündelik hayat , çobanlar n ya ant s n , evlilik konusunu, kad n , mülkü, i çili i ve zaman kavram n i lemesi yan nda, halk n fakirli ini, sa l kl yaamdan ne denli uzak olu unu, bilgisizli ini yans tm olmas yd .
Ladurie nin yapt ; belgelerin, kaynaklar n ça da bir dille ça da bir
insan için yorumlanmas , bir ba ka ifadeyle tarihi verilerle antropolojinin birlikteli inin kurulmas yd 33.
F. Barudel in, II. Filip Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyas
isimli devasa eserinde tek bir tarihî zaman yerine, co rafyan n dura an
zaman (longue durée), toplumsal ve ekonomik yap lardaki de i imin
yava i leyen zaman ve siyasal olaylar n h zl akan zaman eklinde üç
farkl zaman kuram n ortaya atmas ve konular bu kurama göre i lemesi, ayr ca siyasî ve etnik s n rlar a arak Atlantik ten Osmanl - ran
s n r na, Büyük Sahra dan Orta Avrupa ya kadar olan bütün co rafya ve
üzerindeki halklar n mü terek tarihini yazma te ebbüsünde bulunmas ,
tarihçilik alan nda gerçekten ba l ba na çok büyük bir yenilikti34.
Keza, yine Annales gelene i içinde yeti en P. Guichard n alAndalus: Estructura antropologica de una sociedad slâmica en
Occidente (Endülüs: Bat daki bir müslüman toplumun antropolojik
32
Burke, 1vd.
Özbaran, 19.
34
Özbaran, 35.
Barcelona 1976. spanyol tarihçiler aras nda, spanya daki müslüman varl n n spanyol kültürü ve kimli inin olu mas ndaki yeri konusu iki farkl tarih tezi ortaya ç karm t r. America Castro nun öncülük etti i tezde spanyol kimli inin te ekkülünde Endülüs ün belirleyici bir rolü olmu tur. Buna kar l k Sanchez Albornoz un fikir babal etti i teze göre ise, spanya da slâm hakimiyeti, kültürel etkiler yapsa da, kimlik
olu turmada bir rolü olmam t r, çünkü spanyol kimli i öteden beri vard , üstelik bu
kimlik müslüman fatihleri kendi potas nda eritmi tir, onlara spanyol damgas n vurmu tur. P. Guichard, zikredilen çal mas nda, etnolojik ve tarihsel verileri sosyolojik
33
Onlar n temel hedefi; daha geni ve daha insani bir tarihi, bütün
insan etkinliklerini kapsayacak ve olaylar n belgelere dayal olarak tespit edilmesi yan nda, yap lar çözümlemekle u ra acak bir tarih yazmakt . Bunun için Febvre ve Bloch, tarihçilerin kom u disiplinlerden
bir eyler ö renmeleri gerekti ini dile getirdiler. Her ikisi de dilbilimle
ilgilendiler. Her ikisi de filozof-antropolog Lucien Levy Bruhl un ilkel
zihniyet incelemelerini okudular.
919
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
yap s ) isimli eserinin Endülüs le ilgili en çok okunan eserler aras na
girmesini sa layan en temel özelli i, ad ndan da anla laca gibi tarihî
verilerle antropoloji ve sosyolojinin verilerinin sentezlendi i bir çal ma
olmas yd .
liktedir. Tarihle kuram n birle mesi gerçekle meden ne geçmi i ne de
imdiyi anlamam z olas l vard r. 35.
920
Tarihçilik alan nda bu büyük ad mlar n at lmas nda hiç üphesiz
az önce de ifade edildi i gibi Annalescilerin tarih d ndaki sosyal bilimlere olan yak n ilgilerinin önemli rolü vard . XX. yüzy l n ikinci yar s ndan itibaren bilhassa Annales in de etkisiyle Tarihçilerle sosyal bilimler aras nda ciddi bir yak nla ma meydana geldi.
Toplumsal tarihçilerle toplumsal kuramc lar aras nda bir amaç
birli inin oldu u kanaati yayg nl k kazand . Tarih kelimesi sosyal bilimlerin baz lar n n ilk ismi haline geldi: Tarihî Sosyoloji, Tarihî Antropoloji, Tarihî Co rafya, daha seyrek olarak Tarihî ktisat gibi. Bu söz
konusu sosyal bilim alanlar nda (sosyoloji, antropoloji, co rafya) çal an bilim adamlar n n çal malar na tarihî boyut katma ihtiyac ndan
kaynaklanmaktayd .
Sosyal bilimcilerin tarihe bu kadar ilgi duymalar n n, tabiî olarak
tarihle söz konusu sosyal bilimlerin s n rlar n n kar mas veya belirsizle mesi (Meselâ, tarihî co rafya nerede biter toplumsal tarih nerede ba lar veya tarih nerede biter tarihî sosyoloji nerede ba lar vb.) konusunda
bir belirsizlik ortaya ç kard na i aret etmeden geçmemeliyiz.
Tarihin yorum ve kuramla ili kisi üzerine Tarih ve Kuram isimli
müstakil bir eser kaleme alan P. Burke nin, Bat da bu konudaki geli melere ili kin de erlendirmesini aynen aktarmak istiyoruz: Ben kimi
toplumsal tarihçinin yapt
kuramsal dönü ü ve kimi sosyologlar n
yapt
tarihî dönü ü son derece sevindirici buluyorum.
Francis Bacon, ünlü bir parças nda veri toplamakla yetinen kar nca benzeri görgücülerle (ampirist) a lar n kendi içlerinden ç karan
örümcek gibi salt kuramc lara e it ölçüde hakl ele tiriler yapm t .
Bacon, hammaddesini arayan ama ayn zamanda onu dönü türen ar örne ini sal k veriyordu. Onun örne i, do a bilimlerinin tarihine oldu u
kadar tarihî ve toplumsal ara t rmalar n tarihine de uygulanabilir nitekavramlar n yard m yla yorumlayarak, fetihten sonraki ilk üç yüzy lda Endülüs toplumunun yap sal özelliklerini tespit etmi ve bu özellikler muvacehesinde müslüman
fatihlerin Endülüs de gerek sosyal gerekse kültürel hayat n hakim ve ekillendirici unsuru oldu u sonucuna ula m , dolay s yla da Sanchez Albornoz un öncülük etti i tezi
zay flatmak suretiyle çok ciddi bir yank uyand rm t r.
921
Bat da belge-bilgi tarihçili inden yorumlay c tarihe geçi le ilgili bu k sa aç klaman n ard ndan tekrar kendi tarihçili imizin durumuna
dönecek olursak, bu konuda bir kez daha erif Mardin e kulak vermemizde yarar vard r. erif Mardin, Bat tarihçili indeki sözü edilen yorumlay c /çözümleyici geli melerin bizim tarihçili imizde olmay n ,
Osmanl tarihçili i örne inden hareket ederek olaylar n as l arka plan na inme veya toplumsal de i imlerde etkili olan dip dalgalar n ke fetme hususunda tecessüs eksikli ine ba lar ve öyle der:
... tarihçilerimizin ele ald klar olaylar, konularla ilgili soru sorma eklinde bir tecessüslerinin olmad görülür. Bu tecessüsü öyle ifade edebiliriz: Osmanl kurumlar niçin belirli bir ekli alm lard r?
Di er toplumlar n kurumlar ndan ne ekilde ayr l rlar? Derin vurgular
sat hta gözükmeyen hangi yap sal unsurlar gözümüzün önüne serer?
erif Mardin, Fuat Köprülü ve Halil nalc k bu genellemenin d nda
tutar. Nitekim ona göre Türk tarihçileri aras nda bu sorular sormaya ilk
yakla an Fuat Köprülü dür. Onun en önemli özelli i Osmanl Tarihini
Osmanl kültürünün bütünü çerçevesinde de erlendirmi olmas d r. nalc k, ilk kez olaylar n arkas ndaki örüntü yü aram t r.
Meselâ ona göre, Tanzimat n ilk y llar na rastlayan ayaklanmalar
bir güruhun y k c l
de il, arkas nda bir toplumsal sorun gizlenmektedir. nalc k tezini bu ekilde izah ettikten sonra enerjisini Osmanl kurumlar n n iç mekanizmalar n n i leyi i üzerine teksif etmi tir. erif
Mardin in sayd bu iki isme her halde bir üçüncü isim olarak Ömer
Lütfü Barkan da eklemeli ve her üçünün de Annales den etkilenmi
olduklar n hat rlamadan geçmemeliyiz.
Peki, aralar nda slâm tarihçilerinin de bulundu u Türk tarihçilerinin büyük bir bölümü, olaylar n arka plan n niye merak etmiyor veya
çal t klar konularla ilgili olarak yukar da formüle edilen sorular veya
benzerlerini niçin sormuyorlar? Tarihe sorular sormama/soramama tabusu nereden gelmektedir? erif Mardin bu durumun muhtemel sebebi
olarak müslüman toplumlarda tabiî ki bunlardan biri olarak Osmanl
toplumunda Eflatuncu dü ünce modelinin, yani nomos un hakim olmas n görmektedir.
35
Burke, 18.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Bu modelle dü ünen bir toplumda, görünen olaylar n arkas nda
bir giz aranmaz. Tarihçi için, toplumlar n ancak zamanla tespit edilmesi mümkün olan bir gizli, ekillendirici arka plan n arama gibi bir
olmesele yoktur. Yaln zca görünen olaylar n do ru veya yanl
duklar n tespit önemlidir. Oysa ayd nlanma sonras nda Bat da Aristo nun geli tirdi i physis fikri hakim olmu tur. Physis, tabiat ve insan
olaylar nda ekillendirici güçtür. Bir sürecin belirli bir amaca, bir
son a do ru yönelirken zamanla ekillenmesi, zaman içinde ne olduunun belirlenmesi, esas kimli ini zamanla if a etmesi, gizli bir olu um
mant n n anla lmas d r.
Di er taraftan yorumlay c /çözümleyici tarih yaz m nda zaman n
ak içerisinde toplumun geçirdi i de i ikli in niteli ine ili kin sahip
olaca m z kabuller veya nazariyeler de son derece önemlidir. Bu hususta döngüsel/devri36, ilerlemeci37 ve belirsizlik (kaos)38 eklinde ba l ca üç nazariyenin oldu unu biliyoruz.
922
Marks , Freud u anlamak, bu gizli ekillendiriciyi arka plan bir
sav olarak kabul ettiklerini anlamaktan geçer. As l hedef, maskenin arkas ndakileri ortaya ç karmakt r. Tarihçi için toplum hakk nda bilgi
toplay p, iyi mi ya da kötü mü oldu unu tespit bir ba lang çt r. As l
konu tarihi sorgulamakt r. .. Bu tecessüs, Osmanl da gereksiz , Cumhuriyet te tehlikeli say lm t r... Türkiye nin fikir tarihinin geli mesi
tarihe soru sormaya ba lamakla ekillenecektir(Mardin, VII, 656-8).
erif Mardin in ikayet konusu etti i husus uzun y llar belge mi,
teori mi eklinde tart ma konusu olmu tur. Mamafih 70 ler, özellikle
de 80 lerde hem belge hem de teori yi iyi kullanabilen yeni bir kua n yeti meye ba lamas yla tart man n iddetini kaybetti i, hatta bir
uzla ma noktas n n bulundu u söylenebilir (Çetinsaya, 144).
Gerek Bat gerekse Türk Tarihçili inin bugün gelmi oldu u bu
noktada, slâm Tarihi çal malar nda yaln zca tasvirî belge-bilgi tarihçili iyle yetinmeyerek yorumlay c ve çözümleyici bir tarihçili e do ru
yönelmemiz gerekti ini belki de hepimiz mü terek bir kanaat olarak
payla yoruz. Ancak burada as l sorun, bunun nas l yap laca hususudur. Çünkü yorumlay c tarihe yönelmek, di er sosyal bilimlere aç lmay ,onlar n terminolojisine vukufiyet kesbetmeyi gerektirmektedir.
E er kuraml çal acaksak veya daha do ru bir ifadeyle çözümlemelerimizde kuramlardan yararlanmak niyetini ta yorsak; toplumsal
rol, cinsiyet ve cinsel rol, aile ve akrabal k, cemaat ve kimlik, s n f/zümre/tabaka, statü, toplumsal hareketlilik, iktidar, merkez çevre,
hegemonya ve direni , zihniyet ve ideoloji, para ve mal hareketleri, tar msal toplum, feodalite, ikta vb. sosyolojik, politik ve ekonomik kavramlara vak f olmam z asgari bir artt r.
923
Bu noktada yorum ve çözümleme yaparken kuramlardan veya
modellerden yararlanman n avantajlar oldu u kadar baz riskler ta d n da belirtmeden geçmemeliyiz. Bunlar n ba nda sosyal bilimlerde
36
Bu nazariyenin en önemli örne i slâm dünyas nda bn Haldûn, Bat da ise
Machiavelli, Oswald Spengler ve en son Toynbee dir. Bu nazariyeyi benimseyenler,
geçmi te büyük, yinelenen düzenlilikler, durmadan yeniden ba layan döngüler aram lar; bunlar bilmenin yaln z geçmi i anlamam z sa lamakla kalmay p, gelece i
de öngörmemize imkan verece ini, çünkü bir tarihsel döngünün hangi noktas nda bulundu umuzu bilirsek, geçmi teki döngülerin benzer a amalar ndaki olaylar n ak yla kar la t rmalar yapabilece imizi ve böylece içinde bulundu umuz döngünün bitimine de in neler olaca n bilebilece imizi öne sürmü lerdir. Ünlü ngiliz tarihçi E.
Carr, bu nazariyenin birbirinden farkl toplumlara uygulanamayaca , uyguland nda ortaya ç kacak sonuçlar n çok yüzeysel kalaca , dolay s yla da günümüz dünyas nda toplumlar n de i imini incelemekte ciddiye al nmas n n mümkün olmad
tenkidinde bulunmaktad r (Carr, 57-8).
37
Günümüzde hakim olan genelde bu bak aç s d r. Ayd nlanma sonras nda do a bilimlerindeki ve teknolojideki geli melerle ortaya ç kan bir bak aç s olup, tarihin
kaç n lmaz bir ilerleme ve geli me yolunda oldu u görü ünü içerir ve geçmi i bugünün
nda de erlendirir. lerlemeci bak aç s da kendi içinde ikiye ayr l r: Evrimci ilerlemeci model ki, Spencer ve Weber bunu kabul etmi lerdir.Di eri ise tez-anti
tez kar tl üzerine kurulan çat mac -devrimci Marksist modeldir. Bu modelin en
riskli yan , bugünden geriye bakarak geçmi teki ki i, grup ve olaylar ilerlemeye
engel olanlar ve olmayanlar eklinde bir tasnif yapmas d r. Böylece ilerici ve gerici kavramlar n n hiç söz konusu olmad olay ve dönemler için çok kaba bir anakronizm yap larak bu kavramlar rahatça kullan labilir. Nitekim kendi tarihimizden
eyh Bedreddin in veya Ebû Zer in nas l sosyalizmin ilerici öncüleri olarak ilan
edildiklerini biliyoruz. Yine bu kaba anakronizmin ve kavram çarp tmas n n güzel bir
örne ini, II. Osman (Genç) n katli vakas n n (1622) Osmanl tarih yaz m nda ele al n nda görebiliriz. II. Osman , Osmanl -Türk reform hareketini ba latmaya çal m , fakat gerici güçlerin isyan sonucu bunu ba aramadan tahttan indirilmi bir padi ah olarak de erlendirenler vard r. Baki Tezcan a göre, XVII. Yüzy lda yaz lm
olan tarihlerden böyle bir kanaat edinmek mümkün olmamakla beraber, II. Osman n Osmanl reform hareketinin öncüsü olarak çizilen portresi, XIX. Yüzy l sonu
ve XX. Yüzy lda Osmanl ve sonra da Türkiye siyaset sahnesinde meydana gelen geli melerin bir ürünüdür.
38
Tarihe ve toplumsal de i meye postmodernist bir bak n sonucu olu an bu yakla ma
göre, tarih belirsiz çe itlilikteki olgular n belirsiz bir ak ndan ba ka bir ey de ildir.
lhan Tekeli yerinde bir tespitte bulunarak bu anlay benimsedi imiz takdirde tarih
yaz m n n mümkün olamayaca n ifade etmektedir (Tekeli, 56-7).
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
kullan lan modellerin ve kavramlar n hemen tamam n n Bat tarihinden
hareketle üretilmi , dolay s yla da Bat merkezli olmas d r. Maalesef
kendi sosyal bilimcilerimiz, özellikle de sosyologlar m z, söz konusu
model ve kavramlar n slâm Tarihi aç s ndan bir de erlendirmesini yapabilmi de illerdir. Tarihçi, meselenin bu yönünün fark nda olarak,
modele saplan p kalmamal d r. Bu hususta Halil nalc k n u uyar s
dikkate de erdir:
slâm Tarihi olaylar n dünya tarihinin geneli içinde de erlendirme cihetine de gitmemiz gerekip gerekmedi ini tart mam z gerekmektedir.
Tarihçi bir modele saplan p kal rsa tarihi anlayamaz. Tarihi anlamak için hipotezler, modeller kullan lmas n demiyorum, fakat modelin do rulu unu ispat etmek için tarihî hakikatleri çarp tmak, modele
uydurmak, gerçek tarihçilikle ba da maz. Zaman zaman böyle modellerin öne geçti i tarih yorumlar oldu; ama bak n, hiç kimse bunlar okumuyor... Tarih, duygular n de il, akl n
nda belgelerin bize gösterdii bir dünyad r. Kavram ve modeller, hadiselerin kavranmas nda ancak
bir çerçeve olabilir .
Örnek vermek gerekirse, Endülüs tarihi çal an bir slâm tarihçisi,
Arapçan n yan nda Latince, branice, spanyolcay mutlaka bilmek durumundad r. spanyolca derken de kastetti imiz günümüz spanyolcas
de il, klâsik spanyolca, yani Kastilya dilidir. Keza bu dil içindeki Katalanca, Gallegaca gibi farkl diyalektleri de anl yor olmal d r. Endülüs
tarihi ara t rmac s , ister siyasî ve idarî isterse sosyal ve kültürel tarihle
alakal olsun çal mak istedi i pek çok konunun zikredilen dillerde kaynaklar oldu unu görecektir. Tipik bir misal olarak Moriskolarla ilgili
kaynaklar verebiliriz.
924
Bizler lise y llar ndan beri tarihe yard mc ilimlerin adlar n ezberlememize, lisansüstü derslerimiz esnas nda Tarih Metodolojisi ba lam nda sosyoloji, antropoloji, etnoloji, filoloji, co rafya, arkeoloji, siyaset felsefesi, iktisat tarihi... tarihe yard mc bilimlerdir diye haf zalar m za nak etmemize ra men, bu derslerin muhtevalar n n alan çal malar m zla ilgisini kurmakta yeterli performans gösterdi imizi söyleyemeyiz. Bu bir birikim meselesi oldu unun fark nday z.
Bir altyap olmad kça bu birikimin de olamayaca n biliyoruz.
Bunun için özellikle yüksek lisans ve doktora ders programlar esnas nda, slâm Tarihi alan nda çal ma yapacak akademisyen adaylar n n tarihe yard mc bilimler konusunda bu bilim dallar n n benzer programlar na yönlendirilmelerinin önemli ve gerekli oldu unu dü ünmekteyiz.
Bu sayede ara t rmac adaylar n n sözü edilen bilim dallar n n terminolojisine vukufiyet kesbetmeleri sa lanabilir. Bundan sonras n kendi
ahsi okumalar yla zenginle tirmesi kendi üzerine dü en bir görevdir.
Tarihî perspektifimizin muhtevas n tayin noktas nda yorumlay c /çözümleyici tarihî yakla m kadar önemli olan bir di er konu da, slâm Tarihini belli bir izolasyon içinde, özel ve kendine has bir ara t rma
alan olarak m yoksa dünya tarihinin bir parças olarak m ele alaca m z hususudur. Bir ba ka deyi le slâm tarihçileri olarak, yaln zca bu
tarihin veya bu tarihin gerçekle ti i co rafyan n s n rlar içinde kalarak,
yaln zca bu tarihin olaylar n ele almakla m me gul olaca m z , yoksa
925
slâm Tarihini genel tarih içinde ele almal y z, diyorsak; bunu
gerçekle tirmek için kar la t rmal tarihe yönelmemiz gerekecektir.
Kar la t rmal tarih çal mas yapabilmenin de baz temel artlar bulunmaktad r. Birincisi kar la t rmas yap lacak kültürlerin dillerinin iyi
bilinmesidir.
Günümüzde Portekiz ve spanyol ar ivlerinde Moriskolara dair
binlerce vesika bulunmaktad r. Keza o kadar olmasa da Osmanl , Frans z ve Fas ar ivlerinde de bu toplulukla ilgili ar iv vesikalar bulundu u
bilinmektedir. Ara t rmac ; Moriskolar konusunda orijinal bir çal ma
yapmak istiyorsa, XVI. yüzy l spanyolcas , Osmanl cas , Frans zcas ve
Arapças na ve bu dillerin paleografyas na a ina olmak zorundad r.
Bugün Halil nalc k n iyi bir tarihçi olarak öhret bulmas nda,
metodolojisi kadar bildi i dillerin say s n n kar la t rmal tarih çal maya imkân verecek kadar fazla olmas n n da rolü oldu u muhakkakt r.
ngilizce, Almanca, Frans zca y çok iyi okuyabilen nalc k, Arapça ve
Farsça y da kullanabilmektedir. Bir sözlük yard m yla okuyabildi i diller aras na talyanca y da katabilmektedir. Yine di er me hur tarihçilere ve müste riklere bakt m zda da bir çok dili bilmeleri ve ara t rmalar nda kullanmalar , temel hususiyetlerinden biri olarak kar m za ç kmaktad r.
Kar la t rmal tarih çal malar nda dilin kültürel etkile imleri
tespit için kullan lmas da son derece önemli bir husustur. Yaln z Z.
Velidi Togan n hakl olarak i aret etti i gibi bu tür çal malarda filolojinin yard m na müracaat eden tarihçi, filoloji metotlar na vak f olmal d r. Bu olmadan dilden yararlan lmaya çal l rsa, ara t rmac n n yan lma ve yanl a dü me ihtimalinin yüksekli i söz konusudur. Sözgelimi
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
s rf dilsel baz benzerliklerden dolay geçmi te birçok kavmin Türklü ü
veya Arapl iddia olunabilmi tir39.
tart ma konusu olsa da, sosyal bilimlerin ve bu arada tarihin Avrupa/Bat merkezli in a edilmi olmas , Bat l bir ara t rmac n n bilinç alt nda Bat d nda kalanlar , öteki/ler olarak görme eklinde bir artlanmay pe inen olu turmaktad r. Bu artlanma çerçevesinde Avrupa,
Herder in ifadesiyle ...Tarihî ya am n do du u kayr lm merkez, döl
yata Avrupa d r. nsan ya am yaln z Avrupa da sahiden tarihîdir.
Oysa Çin de, Hindistan da ya da Amerika yerlileri aras nda hiçbir gerçek tarihî ilerleme yoktur. Yaln zca statik bir uygarl k, ya da tarihî ilerlemenin özelli i olan sürekli artan geli me olmadan, eski ya am biçimlerinin yerini yeni biçimlerin ald bir de i meler dizisi vard r. Bu bak mdan Avrupa insan n hayvanlar aras nda, hayvanlar n canl organizmalar aras nda, organizmalar n yeryüzünde var olanlar aras nda ayr cal kl olmas gibi, insan ya am n n ayr cal kl bir bölgesidir 41.
926
Kültürlerdeki ve kültürler aras ndaki kar l kl de i im ve etkileimi tespit edebilmek için ilgili dillerdeki de i imin incelenmesi oldukça uygun bir modeldir. Farkl dillerin temas , kültürlerin temas konusunda adeta bir küçük evren (micro cosmos) sunmaktad r. Dildeki kelimelerden, fonetik ve sentakstan hareketle en derindekinden en yüzeydekine do ru bir kültürden di erine dil vas tas yla geçen tesirleri ortaya
ç karmak, k smen de olsa imkân dahilindedir.
Ortaça spanya tarihinde kültürel de i imin ekli ve niteli i hususundaki en etkileyici sonuçlar kar la t rmal filoloji çal malar sayesinde ortaya ç km t r. Bu çal malarda s kl kla kullan lan bir kavram
vard r: linguistik tabaka . Öncelikle dil çal malar nda kullan lan bu
kavram, bilahere kültürlerin birbirlerine varis olmalar n n tarihî seyri ve
eklini ortaya ç karmak için kullan lacak ölçüde geni letildi.
Linguistik tabaka , yerin jeolojik yap s örnek gösterilerek izah
edilmeye çal l r. ayet yerin üst tabakas s yr l rsa alt ndan bir ba ka
farkl tabaka ç kar. Veya erezyon nedeniyle toprak kaymas gerçekle irse o s rada yerin içinde farkl katmanlar n veya tabakalar n oldu u görülebilir. Kültürel etkiler de dil içinde böyle sakl d r. Önemli olan bunu
ortaya ç karabilmektir. Yaln z burada dikkat edilmesi gereken bir husus
vard r: Yer örne i ile dil aras nda, farkl l klar bar nd rma noktas nda
bir benzerlik olsa da dil zamanla içindeki, farkl kültürlere ait unsurlar
tasfiye etme özelli ine sahiptir. Dolay s yla dilden yararlan rken bu özelli inin göz ard edilmemesi gerekir40.
Kar la t rmal tarih çal malar n n bir di er temel art olabildiince nesnel bir tutum sergileyebilmektir. Nesnelli in esas nda yaln zca
kar la t rmal tarihin de il bilimsel çal man n en temel artlar ndan birisi oldu unu hepimiz biliyoruz. Ancak sosyal bilimlerde bunun ne kadar izafî (göreceli) ve sorunlu oldu unu da biliyoruz. Tarih çal malar nda biz ve öteki/ler ayr m n n ara t rmac n n zihninde aktif halde
bulunmas , bazen aç k bazen de sat r aralar nda öznelli i besleyen bir
keyfiyet olarak kar m zda durmaktad r.
Bat tarihçili inden de bizden de bu tutuma dair çok say da örnekler verilebilir. Her eyden önce Bat da, bu gün giderek daha fazla
39
40
Togan, 293-5.
Glick, 277 vd.
927
Hegel, Marks, Weber ve Ranke de ifade biçimleri farkl farkl olsa da bu kanaati payla maktad rlar. Din faktörüyle birlikte bu arka plan
zihnimizde iyi tutarsak, Weil in Hz. Peygamber i eytan n k rbac
olarak tavsif etmesini, Ranke nin müslümanlar özgürle emeyen ortaça toplumu olarak nitelemesini, J. Burckhardt n slâm güzel sanatlar n dü man diye ilan etmesini, ya da Count Gobineau ve Renan n
slâm medeniyetindeki müspet geli meleri Avrupa kökenli sayd klar
ranl lara atfetmelerini, Welhausen in Ortaça da slâm ve hrisityan
medeniyetleri aras ndaki bir kar la t rman n ikincisinin üstünlü ünü
ortaya koyaca vurgusunu yapmas n veya Toybee nin slâm daki
tevhid inanc n ve devlet felsefesini Roma ya dayand rmas n (Fück ve
Hourani) daha iyi anlamam z ve de erlendirmemiz mümkün olur. Bat daki bu temel artlanm l k hali, bugün dahi a labilmi de ildir. Bu konuda Bat n n kendi içinde ya anan tart malar, meselenin varl n n bir
göstergesidir.
Mamafih daha önce de ifade edildi i gibi Annales ekolünün devlet merkezli tarihe oldu u kadar Avrupa merkezli tarihe de kar olarak
geli mesi, gözden uzak tutulmamal d r. Keza sosyal bilimlerin yeniden
yap lanmas üzerine Gulbenkian Komisyonu nca 1995 te yay nlanan
rapor da, Bat da Bat merkezli bak n ve artlanman n ciddi itirazlarla
kar la t n göstermesi aç s ndan önemlidir.
Bat daki bu biz ve onlar ay r m n n bir ekilde bizde de var
oldu unu, aç k ya da gizli çal malar m za sindi ini söylersek, çok hak41
Collingwood, 125.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
s z bir iddiada bulunmu mu oluruz? üphesiz her genellemenin hatalar
ihtiva etme riski bulunmaktad r. Ancak kimi slâm tarihçilerinin çal malar nda zaman zaman öznelli in ön plana ç kt veya tarihçi kimli i ile e itimci veya tebli ci kimli inin birbirine kar t n gösteren ifade kal plar na hiç mi rastla m yoruz? te size birkaç örnek:
bulundu unu vurgulamak için arz edilmi tir. Mamafih slâm Tarihi çal malar nesnellik aç s ndan gözden geçirilse, örneklerin say s n n epeyce artaca ndan üphe edilmemelidir. Bizdeki bu sorunun gerisinde,
ba ka sebepler de bulunmakla beraber, Bat merkezli çal malardaki ölçüsü kaçm öznel yakla mlar n, ara t rmac y savunma psikolojisi içinde harekete sevk etmi olmas n n bir ölçüde etkili oldu unu söyleyebiliriz.
928
***
Hak dinden yan çizen insano lu, sap kl kta o kadar ileri gitmi
ki, yer yüzünde ilk yap lan mabedi bile putlarla doldurabilmi tir. Bu insanlar mabudlar n mabedlere doldurarak gözleri önünde muhafaza etmi lerdir .
Bütün bunlar bize gösteriyor ki, insano lu olanca sap kl ve
Hak Din i inkarc l na ra men inanma ve ibadet etme üzerine kurulmu olan f trat na ayk r hareket edememi tir. (Yüksek Lisans TeziKitaptan)
...herkese iyilik yapmak için ç rp nan Abbas gibi bir insan, slâm tan madan ve iman etmeden ölseydi ne kadar yaz k olurdu! Müslümanlar ne kadar çok ey kaybetmi olurdu?... (Doçentlik çal mas ndan)
***
(Falan) Pa a sa lad ba ar lardan dolay gurura kap ld . Hayal
dünyas geni ledi. H rs artt . Arkas nda Osmanl devleti gibi bir devletin oldu unu unutarak sa lad ba ar lar n tek sebebinin kendisi olduunu sand ... Osmanl sultan n n kar s nda ondan daha güçlü daha çok
sözü geçen biri olmaya heveslendi. Herhalde Frans z diplomatlar n tahrikleri de bu konuda büyük rol oynad . Gönlündeki h rs gözünü karart p
dünyadaki güç dengelerini göremedi. ..Osmanl devletinin yap s n yenilemek, Avusturya ve Rusya kar s nda dipdiri bir bünyeye kavu turmak varken, o kolay n , yabanc larla anla arak kendi devletiyle u ra may tercih etti. (Kitaptan)
***
...Ancak müslümanlar biraz daha sabretseler ve dünyal k pe ine
dü meselerdi Allah (C.C) zafer nasip edecekti. Manevi yüce hedeflerden
sap lmad müddetçe zafer müslümanlardan yana olmu ,... (Makaleden)
Bu örnekler, üç farkl slâm tarihçimizin muhtelif çal malar ndan
al nm olup, esas itibariyle bütün slâm tarihçileri böyledir demek için de il, günümüz slâm tarihçili inin önünde bir nesnellik sorununun
929
Yinelemek gerekirse, bugün fen bilimlerinde dahi yüzde yüz bir
nesnellikten söz edilemeyece i ileri sürülürken, sosyal bilimlerde kesin
bir nesnellikten ve nesnel bilgiden söz etmenin geçerlili ini yitirmi bir
anlay oldu unun elbette fark nday z. Ancak bu, nesnelli in tamamen
önemini yitirdi i anlam na gelmez. E er, tam anlam yla gerçek nedir,
objektiflik nedir, bunu bilmek mümkün de il. Tarihi ya ayanlar da insanlard r, yazanlar da diyen Halil nalc k n tecrübesinden süzülen tavsiyelerine kulak verecek olursak önemli olan tarihe tarafs z yakla makt r. Vesikalar , belgeleri ortaya ç kard ktan sonra bunlar yorumlar z,
ama çarp tmadan. Tarihçi için önemli olan, mümkün mertebe realiteye
yakla mas d r. Realiteye ne kadar yakla abilirseniz, o kadar iyi bir tarihçi olursunuz...
Nesnelllik konusunu, bilimsel çal malar n n büyük bir bölümünü
spanya da müslüman ve H ristiyan kültürlerinin birbiriyle etkile imi
üzerine tahsis etmi olan Thomas F. Glick in u sözleriyle noktalamak
istiyoruz: Pozitivist gelenekte yeti mi ço u tarihçi gibi ben de objektif
olmaya çabal yorum. Ne var ki, eserlerimle Ortaça spanya tarihine dair ekillendirmi oldu um tabloda buna ne kadar muvaffak oldu umu
bilemiyorum...Tarihçi yaln zca iki kültürün (müslüman ve H ristiyan
kültürleri) ikisiyle de kendisini aynile tirebilimesi durumunda, söz konusu ara t rma alan na fazlas yla zarar veren tahripkar e ilimleri önemli
oranda d arda b rakma ümidini muhafaza edebilir 42.
Kar la t rmal tarih çal mas yapabilmenin bir üçüncü art da,
Ahmet Davudo lu nun Osmanl Tarihi için söylediklerini slâm Tarihi
için genelle tirerek ifade etmemiz gerekirse, slâm Tarihinin genel tarih
içinde anlaml bir ekilde yorumlayabilecek tutarl bir tarih anlay ve
metodolojisinin geli tirilmesidir. Herhangi bir toplumun ya da devletin
genel tarih içindeki yerini anlamland rmak, dikey (de i ik zaman dilimleri aras ndaki mukayese) ve yatay (e -zamanl toplumlar ve medeniyet42
Glick, 4.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
ler aras ndaki mukayese) mukayeselerin yap lmas na ba l d r. Dikey
mukayeseler, bir toplumdaki de i im sürecini anlamland rmak aç s ndan; yatay mukayeseler ise, mukayese edilen toplum ve medeniyetlerin
genel insanl k tarihine yapt klar katk lar ortaya koyabilmek aç s ndan
büyük önem ta maktad r.
Örnek olarak Mustafa Fayda n n Hz. Ömer Döneminde Gayr-i Müslimler ( stanbul 1989) isimli çal mas n gösterebiliriz.
930
Hemen ifade etmeliyiz ki, Bat da kimi tarihçiler; kendilerinin belirli, biricik ve yinelenemez (dolay s yla da kar la t r lamaz) olanla ilgilendikleri gerekçesini ileri sürerek mukayeseli tarih çal mas na olumlu bakmam lard r43. Tarihçinin ele ald olaylar n biricik ve yinelenemez oldu u do rudur. Ancak, tarihçi kendisini yaln zca bu olaylar
tespit ve tasvir etmekle yükümlü sayacak, olaylar aras nda benzerlik ve
farkl l klar tespite yönelik bir kar la t rmadan kaç nacak ise, o zaman
aralar nda hiçbir ilinti kurulmam , toplu bir de erlendirmeye tabi tutulmam geçmi in bu biricik ve tekrarlanamaz olaylar ne i e yarayacakt r? Böyle bir de erlendirmeyi tarihçi yapmayacaksa kim yapacakt r?
4. Kaynak Kriti i Yöntemi ve arkiyatç lar
slâm Tarihinin Kaynaklar yla lgili Problemler ve Çözümüne li kin Baz Dü ünceler isimli tebli de kaynak kriti i yöntemine dair
söylenebileceklerin azamisi dile getirilmi bulunmaktad r. Onun için
biz, burada ayn eyleri bir daha tekrarlamak yerine, günümüzde arkiyatç lar n çal malar nda bu metodun ne ölçüde ve ne ekilde kullan ld na dair baz örnekler arz etmek istiyoruz. Mamafih arkiyatç lara
geçmeden önce bizdeki slâm Tarihi çal malar nda kaynak kriti i yönteminin kullan m ile ilgili kanaatlerimizi, bir kaç paragrafla da olsa ifade etmenin lüzumuna inanmaktay z.
Bilimsel çal malarda, en önemli ve öncelikli meselenin kaynak
kriti i yapabilmek oldu unda üphe yoktur. Orijinal ve bilimsel hayata
katk sa lay c nitelikte bir çal ma yapabilmenin, kullan lmas gereken
kaynaklar n bilinmesi ve tan nmas yla mümkün olabildi ini, buradaki
bilim adamlar kendi ahsî tecrübeleri sayesinde gayet iyi bilirler. Barda n dolu taraf n görerek bir de erlendirme yapacak olursak, bizde
kimi slâm tarihçilerimizin kaynak kriti i metodunu gayet ustaca kulland klar n memnuniyetle mü ahede etti imizi ifade etmemiz gerekir.
43
Burke, 21.
931
Bu eser, bir slâm Tarihi çal mas nda çok farkl kaynak türlerinin kullan lmas , bir mesele ile ilgili bütün haberlerin toplanmas , özellikle de bunlar n birbiriyle kar la t r larak de erlendirilmesi, bu ba lamda yeri geldi inde haberin hem kayna n n, hem metninin irdelenmesi, belli kriterler çerçevesinde makul izah n ortaya ç kar lmas ,
böylece tarihçinin meseleye ili kin tespitinin ekillenmesi ve bunun bilimsel bir dille anlat m aç lar ndan dikkatle incelenmeye de er bir çal mad r. Bu yöntemin, lisansüstü çal malar n Mustafa Fayda n n yan nda tamamlam bulunan ve bir k sm u anda akademisyen olan ara t rmac lar taraf ndan da takip edilmesi, bu konuda bir gelene in olu maya ba lad n göstermesi aç s ndan sevindiricidir.
Bizde kaynak kriti i yönteminin kullan m konusunda barda n
dolu taraf yan nda bo taraf n n da bulundu unu, slâm Tarihi ara t rmalar nda yöntem meselesinin ele al nd böyle ciddi bir ortamda mutlaka dile getirmeliyiz. Burada örnekler vererek kimseyi ahsî bir al nganl a sevketmek niyetinde de iliz, o sebeple de de erlendirmelerimizi genel yapmay tercih etmekteyiz. Bilhassa doçentlik dosyalar sayesinde muttali oldu umuz kimi çal malarda, baz akademisyenlerimizin
ya kaynak kriti inin mahiyetini yeterince müdrik olmad klar n , yahut
müdrikse de bunu çal malar nda uygulamaya koyamad klar n görmekteyiz.
Bu eksiklik bazen çal man n dayanabilece i kaynak çe itlerinden habersiz olmak, bazen kaynaktan haberi oldu u halde ayn eyler
tekrar ediliyor diyerek kullanmamak, bazen de haberleri ve kaynaklar n kar la t rmal olarak de erlendirmeye tabi tutmadan seçmeci bir
yakla m sergilemek eklinde kendisini göstermektedir. Daha da müessif olan husus, kimi çal malarda, yer yer temel kaynaklara müracaat
yerine ikinci el kaynaklara veya ara t rmalara müracaatla yetinilmi olmas d r. Popüler çal malarda belki böyle bir yakla m bir dereceye kadar mazur görülebilir; ancak ciddi bilimsel çal malarda bu tutumun
mazur görülebilecek hiçbir taraf n n olmad n herkes kabul edecektir.
Di er taraftan öyle makalelerle kar la lmaktad r ki, ne format
itibariyle bir makale vasf na sahip bulunmakta, sanki bir kitab n bir bölümü intiba n vermekte, ne de bilimsel hayat m za hangi katk y sa lad na dair bir fikir vermektedir. Bu eksiklikleri en aza indirebilmenin
yollar ndan biri, tenkit mekanizmas n n iyi i lememesidir. Maalesef, gö-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
rebildi imiz kadar yla alan m zla alakal yeni ç kan çal malar pek tenkit konusu yap lmamaktad r. Kitap tan t mlar nda bunu çok aç k olarak
görmekteyiz.
arkiyatç lar n slâm Tarihi çal malar nda kaynak kriti i yöntemini kullanmas meselesine gelince, slâm Tarihinin geni li ini ve bu
alanda yap lan çal malar n çoklu unu dikkate alarak, konuyu lk dönem slâm Tarihi ve özellikle de Hz. Peygamber in sireti ile ilgili çal malarda söz konusu yöntemin kullan l na dair örnekler üzerinde younla man n daha yararl olaca kanaatindeyiz.
932
Kitap içinde ele tiriye aç k hususlar bulunsa bile bunlar görmezden gelinmektedir. Bunda tenkidin ahsile mesi ve ileride tenkit yapan
ki inin önüne bir engel olarak ç kmas endi esinin yatt n tahmin etmek zor de ildir. Tenkit mekanizmas n n yerle ebilmesi için bir taraftan
böyle bir anlay n ortadan kalkmas , di er taraftan ise tezler, doçentlik
dosyalar ve hakemli dergilerdeki makaleler için haz rlanan raporlar n
çok ciddi haz rlanmas n n önemi ortadad r.
Burada kaynak kriti inden söz etmi ken iki hususa daha dikkat
çekmekte yarar vard r. Bunlardan birisi, kaynak kriti i çerçevesinde bir
konuya dair birden fazla ve birbiriyle ihtilâfl rivayetle kar la ld nda,
kimi ara t rmac ya da bilim adamlar n n kar la t rma neticesinde bir
rivayeti tercih etti i ve olay bu rivayet istikametinde izaha kavu turduu görülmektedir.
Ne var ki, bu yap l rken di er rivayetlerin, ayet gerçek de il veya uydurma ise, niçin uyduruldu u, hangi geli melerle irtibatl olarak ve
hangi fonksiyonu yerine getirmek üzere tedavüle sokulduklar hususu
karanl kta b rak lmaktad r. Halbuki, uydurma da olsalar geçmi le ilgili
her bilginin, her rivayetin u ya da bu ekilde tarihî bir fonksiyona sahip
bulundu u, dolay s yla da tarihin do rudan konusu oldu u bilindi ine
göre, bunlar var olu nedenleri ve fonksiyonlar çerçevesinde bir izaha
kavu turmak tarihçinin görevi de il midir?
Dikkat çekmek istedi imiz bir di er husus ise, kaynakta bulduumuz bilginin olan n m yoksa olmas gereken in mi bilgisi olduuna dikkat etmektir. Kimi ara t rmalarda olmas gereken e, yani
normatif bilgiye dayanarak olan n tarihi yaz lmaya çal lmaktad r
ki, böyle bir tutum bizi ciddi yan lg larla kar kar ya getirebilir.
Söz gelimi fetihler esnas nda gayr-i müslimlerle yap lan anla malardan olmas gereken e ili kin çok önemli ve de erli tespitler yapabiliriz. Ne var ki, anla ma metinlerini olan n bilgisi eklinde takdim edersek i te bu takdim do ru olabilece i gibi tamamen yanl da olabilir.
Çünkü anla man n yap lmas ndan bir süre sonra bozulmu olmas veya
anla ma bozulmasa bile uygulaman n anla ma istikametinde gerçekle memesi ihtimali mevcuttur. Benzer bir durum teorik hisbe metinleri,
fermanlar, adaletnameler, kanunnamelerin tarih kayna olarak kullan lmas esnas nda da geçerlidir.
933
Bat da ilk dönem slâm Tarihine, özellikle de Hz. Peygamber in
hayat na dair akademik çal malar n XIX. yüzy lda ba lad bilinmektedir. Nitekim Alman Gustav Weil 1843 te Muhammad der Prophet isimli siyer çal mas n ne retti. Ard ndan bn Hi am n es-Sire si,
Vak dî nin el-Me azi si, bn Sa d n et-Tabak t , Buharî nin es-Sahih i
ve Taberî nin Tarih i ne redildi. Bunlar, Kur ân- Kerim le birlikte Siyerin standart kaynaklar olarak kabul edildi. Bu kaynaklar n Hz. Peygamber in vefat ndan iki veya üç as r sonra telif edilmi olmas Siyere
ilgi duyan arkiyatç lar pek de rahats z etmedi. üphesiz bu ara t rmac lar siyer malzemesi içindeki baz tenakuzlar n, abart lar n, menk be
türünden k ssalar n ve güdümlü rivayetlerin fark ndayd lar. Bununla
birlikte tenkidçi bir akl n bu malzemeden gerçekten olan n tarihini ina edebilece ine inanmaktayd lar.
XIX. yüzy l n sonunda(1890) Goldziher in Muhammedanische
Studien isimli çal mas nda ortaya att yeni görü ler siyer malzemesine olan olumlu bak , tersine çevirdi. Goldziher, Bat da KitabMukkaddes, özellikle de Tevrat la ilgili çal malarda kullan lmak üzere
Almanya da geli tirilen kaynak kriti i yöntemini slâmî literatürün
önemli bir bölümünü olu turan hadislere uygulam t . Ara t rmalar onu, hadislerin çok büyük bir bölümünün de i ik nedenlerle sonradan
uyduruldu unu, bu haliyle slâm n daha sonraki geli melerini yans tt n dolay s yla da Hz. Muhammed dönemi için tarihî veri olarak kullan lamayacaklar tezini ortaya att .
XX. yüzy l n ba lar nda Goldziher in bu üphecili i, siyerle ilgilenen bir çok Bat l ara t rmac taraf ndan benimsendi. Caetani ve
Lammens, siyer malzemesinin çok büyük bir bölümünün uydurma oldu unu dile getirdiler. Shacht ise, daha da ileri giderek, hadislerin hicrî
ikinci yüzy ldaki kelamî ve politik geli meler sonucu uyduruldu u eklindeki görü ünü siyer malzemesini de içine alacak ekilde geni letti.
Buna kar l k M. Watt, kendinden önce ortaya konan söz konusu
olumsuz tenkid ve görü lere ra men, siyer malzemesinden tarihî gerçeklerin tespitinin mümkün oldu u kanaatini yeniden ve daha sistema-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
tik bir ekilde dile getirdi ve bu istikamette eserler ortaya koydu. Onun
siyer malzemesi ile ilgili bu olumlu duru u, Rudi Paret ve Maxime
Rodinson taraf ndan da benimsendi.
c. Yaz l kaynaklar bunu bize temin edebildi ine göre, tarihî analizi yaz l kaynaklardan daha zor olan tarihi kal nt lar türü ahidlere ihtiyaç yoktur. Meselâ Emevî paralar n n üzerindeki dinî ibareler, bu paralar n kesildi i dönemde fatihlerin müslüman oldu unu göstermektedir. Ancak, biz yaz l kaynaklar vas tas yla fatihlerin müslüman olduklar n zaten biliyoruz. Dolay s yla da paralar n üzerindeki ibarelerin
ahidli i hiç de gerekli de il.
934
Ne var ki, 80 li y llarda ilk dönem slâm Tarihi ve kaynaklar konusunda Goldziher ve Shacht n görü leri daha etkili oldu. John
Wansbrough ve ondan etkilenen Michael Cook, hadisler ve di er rivayetlerle birlikte Kur ân n otantikli i konusunda da üpheler dile getirdiler. Bu geli meyle Hz. Peygamber in hayat için kaynakl pek tart lmayan Kur ân- Kerim de tarihî veri olarak kullan lmaktan uzakla t r lm oluyordu.
Harald Motzki, günümüzde Bat da slâm n do u u ve Hz. Peygamber in hayat n n ara t r lmas konusunda bir ç kmaz n ve ikilemin
varl na dikkat çekerek öyle demektedir: Bir taraftan kaynaklar tenkit etmeden kullan yor suçlamas na maruz kalmaks z n biyografi yazmak mümkün de ildir. Di er taraftan ise kaynak tenkidi metodu uygulan nca da tarihî bir biyografi in a etmek imkân d d r 44.
J. Koren ve D. Nevo taraf ndan yap lan bir çal mada bugün arkiyatç lar n a rl kl olarak ilk dönem slâm Tarihi konular ve kaynaklar na yakla mda takibedilecek metod hususunda iki ana gruba ayr ld klar tespiti yap lmaktad r: 1. Geleneksel Yakla m, 2. Revizyonist
Yakla m.
1. Geleneksel Yakla m:
Geleneksel yakla m benimseyen arkiyatç lar n temel görü lerini birkaç madde halinde öyle özetleyebiliriz:
a. Hicrî 2/milâdî 8. yüzy l ortalar ndan itibaren kayda geçirilmi
çok geni ve zengin bir slâmî literatür bulunmaktad r. Bir ara t rmac ,
bilimsel analizlerle tamamen bu literatüre istinat ederek, slâm öncesi,
slâm n do u u, Hz. Peygamber in hayat , ilk dönem fetihleri,
Emevîler ve Abbasîler dönemlerine dair makul ve muteber bir tarihî resim ortaya koyabilir.
b. Bir olaya ili kin rivayetlerin ihtilâfl oldu u durumlarda, tarihçi tarihî gerçek in bu rivayetlerin bir yerinde sakl oldu undan üphe
etmemelidir. Ba ta isnadlar üzerinde yap lacak çal malar olmak üzere
ba ka baz faktörlerle birlikte tarihî gerçek ke fedilebilir.
44
Motzki, XIV.
935
d. Kur ân Hz. Peygamber dönemine ait bir tarihî kaynakt r.
e. Filolojik analizlerde kelime ve kavramlar n semantik geli imleri incelenirken müslüman bilim gelene i dikkate al n r, modern filolojik sorgulama metodlar lüzumsuz addedilir.
Gustaw Weil, Watt, Maxime Rodinson un çal malar n bu çizgiye örnek olarak verebiliriz.
2. Revizyonist Yakla m:
Homojen bir görünüm arzetmeyen revizyonistler, genelde Kur ân
dahil olmak üzere, slâmî literatüre üphe ile bakarlar ve bu literatürü
tarihte kurgusal bir malzeme y n olarak görmekte mü terektirler. Bu
ba lamda u görü leri dile getirirler:
a. Herhangi bir yaz l kaynak bize gerçekten olan anlatmaz.
Müelliflerin oldu unu dü ündü ü , oldu una inanmak istedi i veya
ba kalar n n oldu una inanmalar n istedi i ey i ihtiva eder. Bu durum önümüze, bir rivayetin veya hikayenin tarihîli inden önce
râvisinin/müellifinin bilgisinin kapsam , niyetleri, temayüllerine dair
problemlerini koymaktad r.
b. Eski bir doküman n nakil veya rivayet tarihi, bünyesinde önemli üpheler bar nd rmaktad r. Meselâ mûtad müstensih hatalar d nda ana kaynaktan gizli ve tedrici bir kopu durumlar olabilmektedir.
Belli bir tarih yorumunu kabul ederek duygular n kontrol etmeksizin
çal an bir ki i, gayr-i ihtiyari bile eski metinler üzerinde söz konusu
yoruma uygun tarzda de i iklikler yapacakt r. Bu, metni aç klamak, edebi bak mdan güzelle tirmek, baz kelimeleri ba kalar yla de i tirmek
eklinde olabilir.
Meselâ, en eski metinlerdeki Hagerene/Hacerî) , smailî ,
Saracens kelimelerinin Müslüman kelimesiyle, Peygamber kelimesinin Muhammed ismiyle veya bilinen bir sava ad n n bilinmeyen
bir sava için kullan lmas gibi. ayet en eski metin günümüze kadar o-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
rijinal haliyle gelmemi se, onun üzerinde yap lan tahrifatlar bugün bizim tashih etmemiz adeta imkâns zd r. Dolay s yla böyle bir metin orijinal metin hükmünde görülemez.
slâm, Sasaniler taraf ndan Filistin den sürülen yahudilerin Hicaz
bölgesine geli inden sonra ortaya ç kan Hacerîler (Hagerine) adl
mesihî bir mezhebin içinden ç km t r. Hz. Muhammed bu hareketin bana geçmi , hareket içinde yer alanlar Hacer in soyundan gelenler
anlam nda Muhacirler olarak an lm t r. Hicret, yahudi ve Araplar n
birlikte Kudüs e yapt klar sefer olup, Mekke den Medine ye hicret diye
bir olay tarihen sabit de ildir, bilâhare uydurulmu tur. Kudüs ün fethi
s ras nda Hz. Muhammed hayatta idi. Hz. Muhammed kendisini mesih
ilan etmemi , mesih in gelece ini haber vermi tir. el-Faruk lakab n
almak suretiyle bu misyonu Hz. Ömer üstlenmi tir.
936
c. Üzerinde bu kadar oynanabilen ve üphelere aç k hale gelen
yaz l metinleri, tarihî veriler de il, edebî malzemeler olarak görmek
daha do rudur. Dolay s yla da onlar de erlendirmek tarih ara t rmac l yerine edebiyat tenkitçili inin görevi olmal d r.
d. Söz konusu metinlerdeki bilgiler, maddî kal nt lar ile teyid edilmeden kullan lmamal d r. Maddî kal nt lar (arkeolojik buluntular, epigrafi...), tarihçilerin ya da râvilerin iddialar n de il, bizzat olan bir
eyi, yani ya anan tarihi temsil eder. Buna kar l k müslüman yaz l literatürü slâm n do u undan en az bir buçuk as r sonra kayda geçirilmeye ba lanm t r. Bunun büyük bir bölümü iktidar çeki melerinin mahsulü olarak özellikle de Emevîleri kötülemek ad na ortaya konmu tur.
e. Bir olayla ilgili olarak, Müslüman kaynaklar ndaki rivayetleri
destekleyen harici kan tlar mevcut de ilse, bu durum rivayetlerin aleyhine bir kan t olarak de erlendirilmelidir. Buradan rivayetlerde bahsedilen olay n olmad sonucuna ula mal y z. Bunun çarp c bir örne i, ilk
dönem fetihleri esnas nda Araplar n müslüman olduklar ve
müslümanlar olarak adland r ld klar na dair müslüman kaynaklar ndaki görü ün haricî bir kan t n n bulunmamas d r.
Bu temel kanaatten hareketle bugün baz arkiyatç lar lk dönem
slâm Tarihinin, özellikle de slâm n do u unun ve fetihlerin, slâmî literatüre hiç müracaat etmeksizin, ancak gayr-i müslim kaynaklara ve bu
arada arkeolojik bulgulara ve di er tarihî kal nt lara dayanarak yaz labilece i görü ünü ortaya atm lard r. Nitekim bu görü ün ba ta gelen savunucular ndan olup yukar da da bir vesileyle ad geçen Michael Cook
ve Patrica Crone özellikle Hagarism: The Making of thi Islamic World
45
isimli, hacimli ve bol bibliyografyal çal malar , üzerinde durulan konu aç s ndan ilginç bir örnektir.
Bu çal mada bir Ermeni vakayinamesi, baz süryani kaynaklar ,
yahudi kar t Yakobi Risalesi, papaz/papa(?) III. Leo nun Ömer b. Abdülaziz e gönderdi i bir mektup ve Kitab- Mukaddes in Yarat l bölümü gibi baz gayr-i müslim kaynaklar ndan hareketle ula lan sonuçlardan baz lar unlard r:
45
Cambridge 1977.
937
Mekke ba lang çta kutsal ehir olarak kabul edilmiyordu, bunun
yerine Kuzey Arabistan da Bekke denilen bir yer kutsan yordu. Mekke
çok sonralar Abdülmelik zaman nda içinde kutsal mabed bulunan bir
ehre dönü türülmü tür, keza ayn dönemde Kur ân kitap haline getirilmi ve o zamana kadar hep Muhacirler olarak adland r lan yeni hareketin mensuplar müslümanlar olarak an lmaya ba lanm t r.
Hiç bir toplumun, dinin veya kültürün tarihini, kendi kaynaklar na müracaat edilmeksizin yaz lmas mümkün de ildir. Kaynak kriti i
yöntemini kulland klar n ifade eden revizyonist Cook ve Crone nin
gayr-i müslim kaynaklar slâmî kaynaklardaki bilgilerin do rulu u veya yanl l konusunda hakem konumuna yerle tirmeleri, kaynak kritii yönteminin özüne ayk r bir tav rd r. Bu sebeple Neal Robinson,
bunlar n yapt klar , ciddi bir ele tiriye tabi tutulmadan okunan H ristiyanl k d kaynaklar n, H ristiyanl n do u u ile ilgili söylediklerini
nciller e tercih etmekten ba ka bir ey de ildir demek suretiyle zikredilen yazarlar n takip ettikleri yakla mdaki esasl bir yanl a dikkat
çekmektedir.
Bu yakla m tenkit eden bir di er oryantalist ise Herald
Motzki dir. Bu arkiyatç n n yakla m di erlerinden farkl , dikkat çekici ve bu arada siyer çal malar na katk sa lay c bir öze sahip oldu u
için biraz geni çe ele al nacakt r. O, bilhassa Hz. Peygamber dönemini
kastederek, slâmî literatürdeki rivayetleri geçmi i yans tan k r k bir aynan n parçalar na benzetmekte ve bunlar n uygun ekilde birle tirilmesiyle geçmi in görüntüsünün k smen de olsa yeniden in a edilebilece ini dile getirmektedir. Bu dü üncesiyle onun geleneksel yakla m payla t aç kt r. Onu, kendi ifadesine göre bu olumlu bak a sevk eden
baz temel gerçekler vard r:
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
1. Hz. Muhammed in hayat na dair kaynaklar/rivayetlerle ilgili
sistemli kaynak kriti i çal malar mevcut de ildir. Bat daki biyografi
yazarlar hep kaynaklardan uygun gördükleri malzemeyi seçip alm lard r. Oysa, muhtelif rivayetleri bir araya getirip hem metin hem senet aç lar ndan kar la t rmas n yapmaya ve tarihlendirmeye dönük kaynak
kriti i çal malar , rivayetlerin tarihî kaynak olarak kullan labilmeleri
için temel bir artt r. Her ne kadar hadislerle ilgili olarak isnad üzerine
yöntemli çal malar yap ld ysa da siyer malzemesi için ayn eyi söylemek mümkün de ildir.
mal olarak incelemek amaçlan r. Bu tür bir çal man n yap lmas , belki,
standart hadis mecmualar ve siyer kaynaklar te ekkül etmeden önce
Hz. Muhammed in hayat na dair rivayetlerin farkl l üzerine k tutabilir.
938
2. Bu ihmal ve eksikliklerin bir sonucu olarak kaynaklar n/rivayetlerin güvenilirli i üzerine tart malar genelde teorik düzeyde
gündeme geldi. Asl nda güvenilirlik tart malar , f khî hadislerle ilgili
çal malardan ne et etti. Bu sahadaki bulgular n siyer malzemesine de
uygulanabilece i tezi, kimileri taraf ndan, meseleyi kaynaklar temelinde
tafsilatl biçimde incelemeden ileri sürüldü. Kimileri taraf ndan da ayn
biçimde reddedildi.
3. Hz. Muhammed in hayat na dair imdiye kadar telif edilen biyografiler; Vak dî, bn Hi am, bn Sa d, Taberî gibi s n rl say da kayna a dayanm t r. Sonraki yüzy llara ait kaynaklardaki siyer malzemesi
henüz sistematik olarak çal lm ve daha eski kaynaklardaki malzemeyle kar la t r labilmi de ildir.
Bu hususlar dikkate al narak, Motzki ye göre siyer ara t rmalar nda u genel yakla mlar göz önünde bulundurulmal d r:
1. Metin Tarihinin Tespiti: Bu yakla m çerçevesinde bir rivayetin
veya rivayetler kümesinin en eski kaynaklardaki versiyonlar ylar n n
muahhar kaynaklardakilerle kar la t rmas n yapmak suretiyle zaman
içindeki de i imini takip edebilmektir. Amaç, rivayetin nas l de i ti i
ile birlikte niçin de i ti ini de ortaya koyabilmektir.
2. Nakil Tarihinin Tespiti: Bir öncekinden farkl olarak bu yaklam n amac ; muhtemel orijinal metnin ne oldu u, ne zaman, nerede ve
kim taraf ndan tedavüle sokuldu unu tespit etmektir.
3. Kaynaklar n n as : Bu yakla m ise, kay p kaynaklar n mevcut
kaynaklardaki fragmentlerini toplay p, bunlar n do ru bir ekilde muayyen bir râviye, bir musannife yahut bir müellife nisbet edilip edilmedi ini bulmay amaçlar.
4. Gayr-i Sünnî Rivayetleri Tespit: Bununla amaç iî, H ristiyan
veya gayr-i sünni ba ka kaynaklardaki rivayetleri toplamak, kar la t r-
939
Motzki, bu genel de erlendirmeleri yapt ktan sonra yahudi lider
bn Ebi l-Hukayk n öldürülmesi olay özelinde, kendisinin isnâd cum
matn eklinde adland rd isnad ve metin incelemesi esas na dayal bir
kaynak kriti i yöntemini uygulamaktad r.Bu yeni yöntem, bir ölçüde
daha önce Shacht ve Juynboll taraf ndan kullan lan isnat de erlendirme
metoduna benzemekle birlikte kullan l amac ve ekli farkl d r.
Motzki ye göre isnad ve metin analizinin amac ; rivayetlerin
farkl mecmualardaki varyantlar n kar la t rarak nakil süreçlerini izlemek, ortaya koymakt r. Bunun için hem isnad hem de metin kullan l r.
Metodun uygulanabilmesi için bir ön art vard r o da, bahse konu rivayet veya rivayetlerin mutlaka varyantlar olmal , varyantlar n da isnatlar bulunmal d r. Bunu, baz faraziyeler izler:
1. Bir rivayetin varyantlar (en az ndan k smen) rivayet sürecinin
sonucudur.
2. Varyantlar n isnadlar (en az ndan k smen) gerçek nakil yollar n yans t r.
Birinci faraziye, metnin varyantlar , kendilerinin ne et etti i bir
orijinal metni ilham eder gözlemine dayan r. kinci faraziyenin gerisinde ise bir ve ayn rivayete ait rivayet tariklerinin ço u kere, rivayetin
dayand r ld
otoriteden sonra mü terek râvi ye sahip olmamalar
gözlemi yatar.
3. Daha uzak bir faraziye de udur ki, metinde görülen temayüllerle isnadlardaki mü terek râviler aras nda uyumlulu un/paralelli in
oldu u durumlar, gerçek rivayet örnekleri olmalar kuvvetle muhtemeldir. ayet isnadlar, varyantlar aras nda bir yak nl k, bir ili ki oldu unu
gösteriyor ve fakat metinler bunu ortaya koymuyorsa, buradan ya
isnadlar n ya da metinlerin hatal oldu u sonucu ç kar labilir. Bu hata
da, ya râvinin dikkatsizli i ya da bilinçli bir müdahele sonucu vücut
bulmu olabilir.
Motzki, bu metodunu baz olaylar incelerken denemi tir. Bunlardan biri de yahudi liderlerden bn Ebi l-Hukayk n öldürülmesidir.
Ara t rmac bu olay ba lam nda sözü edilen metodunu uygularken belli
merhaleler takip etmi tir. Bunlar a a daki ekilde s ralanabilir:
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
1. Mümkün oldu u kadar bir senedi olan bütün rivayetlerin toplanmas ,
Cook ve Crone söz konusu eserlerde tarihî gerçe in in a edildi i
görü ünü reddederlerken çok hakl d rlar. Ancak onlar, müslüman kaynaklar na dayanarak Hz. Peygamber in hayat n n yaz lmas n n mümkün
olmad n söylerken ise tam aksine ikna edici de illerdir. Ben Hz. Muhammed in hayat na dair güvenilir bir tarihî portrenin müslüman rivayetlerinden hareketle ve kaynak kriti i metodu kullan lmak suretiyle ortaya konabilece ine inanmaktay m. Belki bu suretle ortaya ç kacak biyografi eseri, çok hacimli olmayacakt r. Mamafih bize Hz. Muhammed in hayat etraf nda rivayetlerin nas l ekillendi ini anlama imkân n
sa layacakt r. Bu suretle hangi rivayetlerin daha güvenilir, hangilerinin
râvinin ya da bireysel rivayetlerin gizli temayüllerini muhtevi oldu unu
ke fedebilme ans n yakalam olaca z... 46.
940
2. Rivayet tariklerinin listesinin ç kar l p diyagram n n haz rlanmas (tabiri caizse, rivayetlerin röntgeninin çekilmesi),
3. Bu listeden hareketle farkl ku aklardaki mü terek râvilerin
tespit edilmesi,
4. Ortaya ç kan sonuçlar üzerine ilk hipotezlerin ekillendirilmesi,
5. Varyantlar n metinlerinin muhteva, cümle ve kelime yap s aç lar ndan kar la t r larak aralar ndaki benzerlik ve farkl l klar n tespit
edilmesi, buna ba l olarak varyantlar n rivayet seyrine dair kanaatlerin
ekillenmesi,
6. snad ve metin analizlerinin sonuçlar n n kar la t r lmas , buna
ba l olarak bahse konu rivayet veya rivayetlerin muhtemel tedavüle giri tarihi, ilk râvilerinin kimler oldu u, rivayet sürecinde metnin nas l
de i ti i ve bundan kimin/kimlerin sorumlu oldu una dair sonuçlar n
elde edilmesi.
Bu metoda göre ara t rmas n yapan Motzki, bn Ebi l-Hukayk n
öldürülmesine dair farkl kanallardan gelen rivayetlerin mü terek
râvilerinden hareketle hicrî ikinci yüzy l n ilk çeyre i içerisinde yayg nla maya ba lad , ancak bunlar n da hicrî birinci yüzy l n ikinci yar s nda ba ka bir kayna a veya kaynaklara dayand tespitini yapar ve
rivayetlerden ç kard tarihî gerçekli i sunar.
Buna göre, Hz. Peygamber Abdullah b. Atîk komutas nda bir küçük müfrezeyi, Medine d nda ya ayan yahudi bn Ebi l-Hukayk öldürmekleri için gönderir.Suikastçiler, onun evine t rmanarak girmek zorunda kal rlar. Evden ç k esnas nda bn Atîk n veya di er bir
müslüman n aya seker ve baca incinir. Müfrezenin elemanlar , bn
Ebi l-Hukayk n öldü ünden emin oluncaya kadar olay mahallinden uzakla mazlar.
Motzki, bu tür bir çal man n siyere katk s n ne olaca sorusunu
sorar ve cevab n öyle verir: Her eyden önce uras gayet aç kt r ki,
Bat l lar taraf ndan yaz lan siyer kitaplar , Hz. Muhammed in hayat na
dair tarihî olarak güvenilir bir portre sunmamaktad rlar. Kaynak kriti i
çal malar n n olmay yüzünden onlar n kaynaklar eklektik ve parçac
bir yakla mla kullanmalar , bunun en temel sebebidir.
941
Siyer malzemesinin, de i ik nedenlerle hicrî birinci yüzy ldan itibaren mütemadiyen geni ledi i dikkate al nacak olursa, bu malzemenin ciddi bir kaynak kriti ine tabi tutulmas n n lüzumu izahtan varestedir. Bu hususta Motzki nin ortaya koydu u yakla m n dikkate de er
baz yenilikler ihtiva etti ini görmekteyiz. Bu yenilikleri de göz önünde
bulundurarak her bir siyer konusunun tek tek çal lmas n n ve bundan
sonra siyerin bir bütün olarak ele al nmas n n daha sa l kl ve tarihî bir
tablo ortaya ç karaca na inanmaktay z.
5. slâm Tarihi Ara t rmalar nda Tedahül Sorunu
Önemli oldu unu dü ündü ümüz bir di er mesele, slâm Tarihi
ara t rma alan n n s n rlar n n belirlenmesi ya da alan tedahüllerinin önüne geçilmesidir. ki türlü tedahülden söz etmek mümkündür. Birincisi, lahiyat Fakültelerindeki di er bilim dallar ile slâm Tarihinin ara t rma alanlar aras ndaki tedahüldür. A a da örnek olarak verilen be
lisans üstü çal mas bu tedahülü gayet aç k bir ekilde göstermektedir.
-Nebi Bozkurt, Asr- Saadette Evler ve Ev Hayat , Asr- Saadet te slâm, V, 21-61.
------------, Asr- Saadet te E lence , Asr- Saadet te slâm, IV,
- Bünyamin Erul, Hz. Peygamber in Risalet Öncesi Hayat na Farkl Bir
Yakla m , Diyanet lmî Dergi, Peygamberimiz Muhammed Özel Say -, Ankara 2000, s.33-67.
- Mehmet ahin, Hz. Peygamber Döneminde Mehir, ( slâm Hukuku)
- Hamdi Y ld r m, Hz. Peygamber Döneminde Bey at, ( slâm Tarihi)
46
Motzki, 233-34.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
- Hasan Yeniba , Ay n Yar lmas Rivayetlerinin De erlendirilmesi,
(Hadis).
-Fatih Topalo lu, Hz. Ali nin Hz. Osman Dönemi Siyasî Olaylar na
Yönelik Tutumu, (Mezhepler Tarihi)
kinci tedahül ekli ise, özellikle Osmanl Tarihi ile ilgili olarak
lahiyat Fakültelerindeki slâm Tarihi alan nda yap lan çal malar ile
Fen-Edebiyat Fakülteleri ve Dil Tarih Co rafya Fakültesi nin Tarih Bölümlerindeki Orta Ça , Yeni Ça ve Yak n Ça Anabilim Dallar bünyesinde yap lan çal malar aras nda görülmektedir. Orta Ça , Yeni Ça
ve Yak nça Tarihi Anabilim Dallar Lisans ve Lisansüstü programlar
bilhassa Osmanl Tarihi aç s ndan gözden geçirildi inde, u ekil bir
tabloyla kar la lmaktad r:
942
imdi soru u: Asr- Saadet te Evler ve Ev Hayat , Asr- Saadet te E lence Hayat konular , Hadis alan nda m yoksa slâm Tarihi
alan nda m çal lmal d r? E er Sosyal tarih diye bir olguyu kabul ediyorsak, hiç tart madan bu konular n slâm Tarihçilerince çal lmas icap etti ini söylemek durumunday z. Ya da ay n yar lmas ile ilgili
rivayetleri ele alal m. Ay n yar lmas , bir olay d r. Dolay s yla alan
gere i tarihin konusudur. Ayr ca bu olay hadis kaynaklar haricinde
siyer, genel tarih, tabakat gibi kaynaklarda da geçmektedir. Dolay s yla
bütün bu rivayetleri de erlendirmek her halde, esas itibariyle tarihçinin
vazifesi olmal d r.
Asl na bak l rsa Hadis diye bir bilim dal n n varl ve lüzumu
tart maya aç labilir. Çünkü, Hadis dedi imizde söz konusu olan Hz.
Peygamber e nisbet edilen rivayetlerdir. Hadisçilerin yapmas gereken
bu rivayetlerin tarihî de erini, yani Hz. Peygamber e ait olup olmad n tespit etmek olmal d r. Bu ise tarih tenkidine müracaat etmeden ve
hadislerin ya da daha do ru bir ifadeyle hadis olduklar ifade edilen rivayetlerin tarihî ortamla ba kurulmadan üstesinden gelinebilecek bir
i de ildir. Bu durumda ya hadisçi yeterli bir tarih metodolojisi bilgisi
ile donan ml olmak, dolay s yla da tarihçi gibi davranmak ya da söz
konusu görevi tarihçiler üstlenmek durumundad r.
Hadisçiler, ba lang çta oldu u gibi kendilerini ayn zamanda tarihçi olarak da kabul ediyor olmal lar ki, yaln zca hadislerin/rivayetlerin
s hhati ile ilgilenmemekte, yava yava Asr- Saadet in tarihini yazmaya
da yönelmektedirler. Burada slâm tarihçilerinden farkl olarak hadisçileri ç kmaza sürükleyen temel husus, bugün için temel esaslar belirlenmi bir metodolojiye sahip olmamalar d r. Bu sebepledir ki, bir hadisçi elindeki rivayetlerden hareketle f k h, tefsir, ahlâk, siyer, hatta kelam gibi farkl ilim dallar na dal lar yapabilmektedir. Halbuki rivayetlerle ilgili tarihî tenkit gerçekle tirildikten sonra onlar n bundan sonraki
kullan m hadisçinin de il, slâm tarihçisi, slâm hukukçusu, kelamc ,
tefsirci, slâm felsefecisi, Din e itimcisi, Din piskolo u veya din
sosyolo unun i idir.
Benzer tedahüller, slâm Hukuku ve Mezhepler Tarihi çal malar na göz gezdirildi inde de görülebilmektedir.
943
ORTA ÇA TAR H
Yüksek
Lisans
Doktora
Teorik Dersler Kredisi Kaynak Bilgisi
Osmanl Tarihi
6
Osmanl Kaynaklar
Selçuklu Tarihi
6
Selçuklu Kaynaklar
Osmanl Tarihi
6
Osmanl Kaynaklar
Selçuklu Tarihi
Selçuklu Kaynaklar
Kredisi Toplam
6
12
12
18
12
18
12
12
YEN ÇA TAR H
Yüksek
Lisans
Doktora
Osmanl Tarihi
30
Osmanl Kaynaklar
12
42
Osmanl Tarihi
22
Osmanl Kaynaklar
12
34
Osmanl Tarihi
12
Osmanl Kaynaklar
14
26
Osmanl Tarihi
10
Osmanl Kaynaklar
10
20
YAKIN ÇA TAR H
Yüksek
Lisans
Doktora
Buna mukabil slâm Tarihi ve Sanatlar Anabilim Dal bünyesinde slâm Tarihi Bilim Dal lisansüstü programlar nda verilen Osmanl
Tarihi derslerinin (kaynak bilgisi dahil) toplam kredi tutar 6 y geçmemektedir. Ne var ki, son y llarda, gerek teorik bilgi gerekse kaynak bilgisi bak mlar ndan programlar aras ndaki bariz farklara ra men, özellikle ar ivlerin henüz i lenmemi bol miktarda belge ile dolu olmas , tahrir
defterleri, er iyye sicillerinin tarih kayna olarak kullan lmaya ba lanmas ile slâm Tarihi ara t rmac lar aras nda da Osmanl çal mala-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
r na do ru yo un bir ilginin belirdi i mü ahede edilmektedir. Ancak bu
ilgi ne kadar sa l kl d r? Ya da soruyu öyle soral m:
slâm Tarihi ara t rmac s , t pk DTCF veya Hacettepe de lisansüstü program na kay tl bir ara t rmac gibi, siyasî, sosyal, iktisadî nitelikli olmas farketmez, ilgi duydu u her konuyu çal abilmeli midir? Nitekim YÖK teki tez kataloglar bu aç dan gözden geçirildi inde, Osmanl döneminde Gürcistan la siyasî ili kilerden tutun da Yemen'de
Mahalli dare ye, Ni anc l k tan ûrâ-y Devlet e kadar siyasî, idarî ve
kurumsal yap lar ilgilendiren konular n slâm Tarihi bilim dal nda
Yüksek Lisans ve Doktora tezi olarak çal ld görülmektedir. Görülen
bir ba ka husus ise, gittikçe artan say da er iyye sicillerine göre illerin
sosyal ve ekonomik yap lar n n çal lmas d r. Ayn tür çal malar , herhangi bir Tarih bölümünün tez katalogunda da bulmak mümkündür.
Osmanl Tarihi söz konusu oldu unda slâm Tarihi bilim dal ndaki çal malarla Tarih bölümlerinin Yeni ve Yak n Ça bilim dallar nda yap lan çal malar n ayn formatta olmas yerine, özellikle lahiyat
men eli slâm Tarihi ara t rmac lar n n, kendi müktesebatlar n kullanmaya daha müsait dinî ve kültürel hayat çerçevesinde ihtida olaylar ,
din-siyaset ili kisi, dinî kurumlar vb. konular çal malar daha do ru
olmaz m ? Böylece Tarih bölümlerinde yap lan çal malarla slâm Tarihi bünyesinde yap lan Osmanl çal malar , birbirini tekrar yerine birbirini tamamlam olmazlar m ? Bu bak aç s n n Selçuklular ve di er
Türk slâm devletleri için de geçerli olabilece ini dü ünüyoruz.
Birincisi, çal malar n bir üst proje çerçevesinde yap lmam olmas d r. B rakal m slâm tarihçilerinin tamam n n dikkate alaca böyle
bir projenin yoklu unu, ayn Fakültede görev yapan slâm tarihçileri bile ortak bir proje çal mas olu turmak ve yürütmekten uzak bulunduklar n söylemek herhalde çok yanl bir genelleme olmaz.
944
Bu noktada mutlaka i aret etmemiz gereken bir di er husus ise,
bir Üniversite bünyesindeki Tarih Bölümü lisansüstü programlar ile slâm Tarihi bilim dal lisansüstü programlar aras nda k smî bir entegrasyonun sa lanmas d r. Böyle bir uygulama, Üniversitenin de i ik fakülteleri veya bölümlerindeki bilimsel birikimlerin payla lmas ve böylece
ara t rmac lar n daha donan ml hale gelmeleri neticesini do uracakt r.
Teorik olarak bunun önünde bir engel bulunmamaktad r. Önemli olan
uygulamaya yans t lmas d r.
6. Projeli Çal ma htiyac
Bugün slâm Tarihi alan ndaki akademisyenlerin çal malar na
bak ld nda, belli konularda ihtisasla ma emareleri görülmekle birlikte,
bunlar n birbirini tamamlar bir keyfiyet arzetti ini söylemek pek mümkün de ildir. Bunun iki temel nedeni bulunmaktad r:
945
kincisi ise, akademisyenler aras nda yeterli bir koordinasyonun
bulunmamas d r. Asl nda bilgisayar teknolojisinin ve internet ortam n n
sa lad imkânlar çerçevesinde her iki problemin de halli çok zor deildir. slâm Tarihçilerince aç lacak bir Web Sitesi bünyesinde a a daki hizmetler yerine getirilebilir:
1. slâm Tarihi alan nda görev yapan akademisyenler
2. Yurt içi ve yurtd nda slâm Tarihi üzerine çal ma yapan akademisyenler (çal ma alanlar , çal malar , e-mail adresleri vb.)
3. slâm Tarihi alan nda yap lm
tezlerini hâvî bilgi bankas
ve yap lmakta olan lisansüstü
4. slâm Tarihinde tez düzeyinde çal lmas gereken konular
5. slâm Tarihi kaynaklar n hâvî bibliyografik bilgi bankas
6. slâm Tarihi kaynaklar n n tümünü kapsayan ve ki i, yer, y l,
olay.vb. göre taranmas /sorgulanmas mümkün olan veri taban (Buna
bir pilot çal ma olarak, öncelikle siyer kaynaklar ndan ba lanabilir)
7. Müste riklerin slâm Tarihi ile ilgili çal malar n hâvî bibliyografik bilgi bankas
8. slâm Tarihi ara t rmalar esnas nda kar la lan sorunlar üzerine fikir teatisinin yap labilece i bir tart ma platformu
9. slâm Tarihi haritalar , ema, kroki, resim vb. unsurlar hâvî
bilgi bankas
Tarih çal malar nda bilgi sayar teknolojisinin en verimli ekilde
kullan m hususunda Hacettepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ndeki bir uygulama örnek olarak gösterilebilir. Bu bölümde, sosyal bilimlerde ve özellikle tarih ara t rmalar nda kullan lmak üzere, bilgisayar teknolojisinin sundu u imkânlar en üst seviyede kullan lmaya çal lmaktad r.
946
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Osmanl ara t rmac lar n n kullanaca temel veriler için bilgi
bankalar n n olu turulmas için yürütülen programlar, R. Acun taraf ndan tasarlanmaktad r. B. Yediy ld z taraf ndan verilen Osmanl Tarihi
ve Yenile me Tarihi Seminerleri ile Tarih Yaz c l gibi baz lisans ve
yüksek lisans dersleri uygulamal hale dönü türülmü ve bu dersler R.
Acun'un Bilgisayar ve Tarih dersi ile ili kili ve uyumlu hale getirilmi tir.
Meselâ, bu i birli i sayesinde iki yar y ll k bir sürede yakla k
yirmi bin verinin girildi i ve çok alternatifli sorgulama yöntemlerinin
kullan ld bir Osmanl Ara t rmalar Bibliyografik Bilgi Bankas olu turulmu tur. Bu, dinamik bir uygulamad r. Yeni ö renciler söz konusu
bilgi bankas ndan hem yararlanmakta hem de onun zenginle mesine ve
mükemmelle mesine katk da bulunmaktad r. Buna ve benzer projelere
ayn usulle devam edilecektir.
R. Acun'un ortaya koydu u çal malarda Vak flar Veri Taban ,
Tahrir Veri Taban , Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Tarihi Projesi Veri
Taban , Osmanl Ara t rmalar Bibliyografik Bilgi Bankas olu turulmas , hem tarih ara t rmalar nda modern teknik metotlar n ortaya konmas ve hem de pratikte bunlar n Osmanl tarih ara t rmalar nda nas l
kullan labilece inin örneklerle gösterilmesi aç s ndan önem ta maktad r.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
947
KAYNAKLAR
Algül Hüseyin, slâm Tarihi Ara t rmalar nda ve slâm Tarihi Dokümanlar n n De erlendirilmesinde Dikkate De er Hususlar Günümüz Din Bilimleri Ara t rmalar Ve Problemleri Sempozyumu, Samsun 1989, s. 75-80.
Atay Tayfun, Çözülmemi bir Tarih Sorunu: eyh Bedreddin , Sosyal Bilimleri Yeniden Dü ünmek, s.161-79.
Berktay Halil, Dünya ve Türkiye de Tarihçili in Durumu ve Dilinin Evrenselle mesi Üzerine Dü ünceler , Tarih Ö retimi ve Ders Kitaplar (Haz rlayan: S. Özbaran), zmir 1990, ss. 75-92.
Burke Peter, Tarih ve Toplumsal Kuram, Tarih Vakf Yay nlar , 2. bask , stanbul 2000.
Carr E. -J. Fontana, Tarih yaz m nda Nesnellik ve Yanl l k (Türkçe trc. Özer
Ozankaya), Ankara 1992.
Collingwood R. G., Tarih Tasar m (Türkçe trc. Kurtulu Dinçer), Ankara
1996.
Çetinsaya Gökhan, Abdülhamid i Anlamak: 19. Yüzy l Tarihçili ine Bir Bak , Sosyal Bilimleri Yeniden Dü ünmek, s. 137-46.
Davudo lu Ahmet, Genel Dünya Tarihi çinde Osmanl n n Yeri: Metodolojik Meseleler ve Osmanl Tarihinin Yeniden Yorumlanmas , Osmanl ,
VII, ss.674-80.
Fück J. W., Islam as an historical problem in European historiography since
1800 , Historians of The Middle East (ed. B. Lewis), yer? 1962, s. 303314.
Glick Thomas F., Islamic and Christian Spain, New Jersy 1979.
Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Aç n (Türkçe trc. irin Tekeli), stanbul 2003.
Tarih Yaz m nda Yeni Yakla mlar, Tarih Vakf , stanbul 2000.
Hourani Albert, Islam and the Ppilosophers of History , Historians of The
Middle East (ed. B. Lewis), yer? 1962, s. 206-67.
Iggers Georg G., Yirminci Yüzy lda Tarih Yaz m (Türkçe trc. Gül Ça al Güven), stanbul 2000.
nalc k Halil, mparatorlu un kilidi; Fetih ba l kl röportaj, Zaman Gazetesi,
26 May s 1996, s.9.
Mardin erif, Tarihimiz ve Tarihe Soru Sormak: Bir Hasbihal , Osmanl ,
Ankara 1999, VII, 655-7.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Motzki Herald, Introduction , The Murder of Ibn Abîl-Hukayk , The
Biography of Muhammad (ed. H. Motzki), Leiden-Boston-Köln 2000,
ss.XI-XVI, 170-239.
-IV-
Önkal Ahmet, slâm Tarihi Ara t rmalar nda Kar la lan Baz Problemler
Günümüz Din Bilimleri Ara t rmalar Ve Problemleri Sempozyumu, Samsun 1989, s. 81-90.
N NE DO RU
TÜRK YE DE MODERN SLÂM TAR HÇ L
M LLÎ DEVLETTE ÜMMET ÇALI MAK
948
Özbaran Salih, Tarih ve Ö retimi, stanbul 1992,
Özel Oktay, Bir Tarih Okuma ve Yazma Prati i Olarak Türkiye de Osmanl
Tarihçili i , Sosyal Bilimleri Yeniden Dü ünmek, stanbul 1998, s.147-60.
Tekeli lhan, Tarih Yaz m Üzerine Dü ünmek, Ankara 1998.
Tezcan Baki, II. Osman Örne inde lerlemeci Tarih ve Osmanl Tarih Yaz c l , Osmanl , VII, 658-80.
To an Zeki Velidi, Tarihte Usûl, stanbul 1985.
949
Doç. Dr. Seyfettin ER AH N
slâm Türkiye halk n n kahir ekseriyeti için inanç /din, tarih, yak n geçmi , kültür, medeniyet, gelenek, ya anan hayat demektir. Türkiye de slâm Tarihi çal mak da bir ekilde bu unsurlar göz önünde bulundurmay gerektirmektedir.
Türkiye de slâm Tarihi çal malar n n me ruiyet zemini, bilimsel
merak n yan nda toplumun ayd nlat lmas d r. Türk halk n n, ayd n ndan
sade vatanda na, inansa da inanmasa da kendi tarihinin bir parças olan
ve uzun yüzy llar kimli ine ekil veren bir dini ve medeniyeti tan mak
hakk vard r.
Biz tebli imizde Cumhuriyet Türkiyesi slâm tarihçili inin anlay , metot, menba ve muhteva bak mlar ndan ilerledi i yolun daha çok
zihinsel arka plan hakk nda baz tespitlerde bulunmak istiyoruz.
Türkiye de, genelde tarihçili i özelde slâm tarihçili ini, etkileyen amillerin Bat ve Do u tarih telâkkileri ile yaz m tarzlar oldu u bilinmektedir. Bat dan romantik ve pozitivist tarih anlay ile Alman tarihîcili i yan nda, Do udan slâm tarihçili i, Osmanl tarihçili i ve Fars
tarihçili inin etkili oldu u bir vak ad r.
E itim-Ö retimde slâm Tarihi
slâm Tarihi, slâm bilimleri içindeki yerini alm ; bu sahada hicrî
birinci yüzy ldan itibaren eserler yaz lm ; tarih içinde geli erek varl n devam ettirmi tir. Hz. Muhammed in hayat n Müslümanlarca numune-i imtisal olarak alg land ndan slâm Tarihinin siyer k sm medreselerde büyük oranda hadis ve ahlâk bilimleri içinde okutulmu tur. Osmanl medreselerinde slâm Tarihi dersine ancak II. Me rutiyet döneminde rastlanmaktad r. 16 Safer 1328 / 13 ubat 1910 tarihli Medâris-i
slâmiye Nizamnâmesi nden sonraki müfredatta tarih-i slâm ve siyer
dersine yer verilmi tir. Nizamname nin 37-41. maddelerine göre mezunlardan vaizlik ve müftülük hariç, müderrislik, alay müftülü ü ve tabur
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
imaml imtihan na girecekler slâm Tarihinden sorumlu olacaklard .47
Öte yandan Osmanl mekteplerinde slâm Tarihi ilk defa; Hukuk Mektebi nin 1300 / 1884 tarihli müfredat nda görülmektedir.48
l ndaki program nda Siyer ve slâm Tarihi derslerine müstakil olarak yer
verilmedi.
950
slâm co rafyas nda da modern anlamda üniversite fikri do mu ;
Türkiye de ilk olarak Dârülfünûn 1864 te kurulmu tur. K sa süreli faaliyetler sonras nda kapat lan bu kurum 1900 da yeniden aç ld nda Ulûmu - er iyye ubesinde Ahlâk- er iyye ve Siyer k sm nda Siyer-i Nebevî ve Târih-i Dîn-i slâm ve Târih-i Edyân dersleri okutulmu tur.49
Maarif naz r Emrullah Efendi, Dârülfünun u 1912 de yeniden
düzenlerken ortaça skolastik zihniyetinden uzak bir Ulûm- er iye
ubesi açt . Bu ubenin Ahlâk- er iye ve Siyer K sm nda siyer-i nebevi ve tarih-i din-i slâm ve tarih-i edyân dersleri verildi. Ancak 11
Ekim 1919 da Ulûm- er iye ubesi, er i ilimlerin medreselerde okutuldu u gerekçesi ile kapat ld .50
Türkiye Cumhuriyeti döneminde 21 Nisan 1924 te stanbul
Dârülfunûn bünyesinde aç lan lâhiyât Fakültesi nde Ahlâk ve Türk Tarih-i Dinisi derslerine yer verildi. slâm Dini Tarihi ne Meclis-i Müderrisîn Reisi Müderris emseddin Günaltay ve Halim Sabit ibay, Ahlâk
dersine Müderris Mehmet zzet girdi. 1933 üniversite reformu çerçevesinde Dârülfünûn, stanbul Üniversitesi ne çevrilirken lâhiyat Fakültesi
slâm Tetkikleri Enstitüsü ne dönü türüldü ve 1936 da da kapat ld .51
Türkiye Cumhuriyeti nde ikinci defa 21 Kas m 1949 da Ankara
Üniversitesi ne ba l bir lâhiyat Fakültesi aç ld . Fakültenin ilk dört y -
47
On iki y ll k e itim-ö retim süresinde 8. s n fta Tarih-i slâm, 9. ve 10. s n fta siyer ve
tarih-i umumi dersi verilmi tir. Hüseyin Atay, 1914 Medrese Düzeni , slâm limleri
Enstitüsü Dergisi, V, 1982, 43-46. stanbul Beyazid müderrisi E refzâde Muhammed
evketi; Ramazan 1329 / A ustos 1911 de Medrese-i Aliye de ulum- er iye, f k h,
hikmet ve lisan olmak üzere dört ube öngörmekte; hikmet ubesini de felsefe, riyaziyat, tabiiyat ve co rafya ile tarih ve siyer k s mlar na ay rmaktad r. Tarih ve siyer
k sm nda verilecek dersler tarih-i umumi, tarih-i slâm, siyer, ilm-i ensab, teracim-i
ahval ve hikmet-i tarih idi. Atay, 1914 Medrese , 51
48
Osman Nuri Ergin, 3-4, 1104; Hüseyin Atay, Medreselerin Islahat , AÜ FD, XXV,
1981, 36.
49
H. Ali Koçer, Türkiye de Modern E itimin Do u u ve Geli imi (1773-1923), stanbul 1992, 146. Atay, Medreselerin Islahat , 38.
50
Münir Ko ta , lahiyat Fakültesi Kurulu Tarihçesi , A.Ü. .F.D, XXXI, 1989, 2-4.
51
Ko ta , 6-7.
951
Yusuf Ziya Yörükhan ba kanl ndaki slâm Dini ve Mezhepler
Tarihi dersi içerisinde el al nd . 1953-1954 y l program nda I-IV. s n flarda slâm Tarihi ad alt nda okutuldu. Bu dönemde slâm Tarihi öyle
temellendirildi: slâmiyetin do u u ve yay lmas önemli bir mahiyet
ta maktad r. Tarihi vesikalara dayanarak okutulan slâm Tarihi sadece
olaylar kronolojik bir tasnif içinde s ralayan klâsik tarih ö retiminden
s yr larak, hadiseleri zaman ve mekân artlar dahilinde inceleyerek,
bunlardan hal ve istikbale makes olacak ibret örnekleri ç karmakt . 52
Ankara Üniversitesi lâhiyat Fakültesi nde 1972-1973 y l ndan itibaren genel lâhiyat e itimi be y la ç kar ld . Son iki y l ihtisasla maya
tahsis edildi inden ilk üç y l içerisinde slâm Tarihi dersi ortak ders olarak verildi. 1982-1983 e itim-ö retim y l itibariyle idâri bak mdan Temel slâm Bilimleri ve Felsefe ve Din Bilimleri Bölümlerinin yan s ra
slâm Tarihi ve Sanatlar Bölümü olu turuldu. 1987-1991 y llar aras nda
uygulanan programda I-II. s n flarda slâm Tarihi ve slâm Kurumlar
Tarihi verildi.
lâhiyat Fakültesi, kurulu gayesi itibariyle ba l ba na tarih ö retimi olmad gibi tarihçi yeti tirmeyi de hedeflemedi inden lisans eitiminde Siyer ve slâm Tarihi dersleri ilk iki y lda okutulmaktad r.
Seçmeli olarak da daha sonraki y llarda slâm Tarihi ile ilgili u derslere
yer verilmektedir. slâm Kurumlar Tarihi, slâm Medeniyeti Tarihi,
Türk Tarihi ve Kültürü, Tarihte Usûl ve Tenkidi, Tarih Felsefesi, Günümüz Türk slâm Devletleri.
slâm Tarihi derslerinin amac ba ta Hz. Muhammed in hayat
olmak üzere Müslüman toplumunun ekillenmesinde etken olan siyasî,
sosyal, ekonomik ve kültürel geli melerin bilinmesi, slâm medeniyetine dair genel bir bak aç s vermek, ça da de erlerin daha iyi kavranmas n sa lamakt r.
Bu ders grubu, 610 da Hz. Muhammed in peygamber olarak seçili inden günümüze kadar Müslümanlar n siyasî, sosyal, ekonomik, kültürel ve dü ünsel alanlardaki kavramlar , kurumlar , faaliyetleri; slâm
hakimiyetine giren ülkeler, halklar, kültürler ile slâm medeniyetinin
dünya medeniyeti içindeki yerini konu edinmektedir. A.Ü. lâhiyat Fakültesi nde May s 1980 de toplanan I. slâm limleri Kongresi Tarih
52
Ko ta , 12-13.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Komisyonu raporunda slâm Tarihi nin s n rlar Hz. Peygamber (sav)
ile ba lar ve slâmiyeti din olarak seçmi olan milletlerin tamam n n tarihlerini içine al r eklinde tespit edilmi tir.53 Di er bir ifadeyle slâm
Tarihi Anabilim Dal , 1400 seneyi a k n uzun bir zaman diliminde Asya,
Avrupa ve Afrika k talar n n önemli bir bölümüne yay lm olan Müslüman milletlerin tarihlerini incelemektedir.
dünya geneli, kom u kültürler ve eski kavimler hakk nda; mevsuk olmayan, eksik veya yanl bilgilerden olu an brani, Süryani ve ran
menkulat na dayanm t r.55 XVI. yüzy ldan itibaren dilini ve üslûbunu
a la t rarak edebi in a sanat n n bir kolu haline gelmi , bununla birlikte
halktan kopmu tur. Tanzimat a kadar klâsik baz slâm tarihlerini Türkçeye çevirmekle yetinmi ; Tanzimat tan itibaren okullara ve halka yönelik baz slâm tarihleri ortaya koymu tur.56
952
Lisansüstü e itimde de zikredilen bu dönemlerle ilgili olarak
dersler okutulmakta; daha detayl ve bilimsel kriterlere uygun çal malar yap lmaktad r. Dünyada meydana gelen geli meler ve olaylar çerçevesinde yeni dersler konulmakta ve ö rencilere okutulmaktad r.
Cumhuriyet Türkiyesi slâm Tarihçili inin
Geçmi ine K sa Bir Bak
Cumhuriyet Türkiyesi slâm tarihçileri, slâm n ilk dönemlerinde
do an ve yüzy llar içinde geli erek gelen slâm tarih yaz c l n miras
alm lard r.
Müslümanlar n geleneksel tarih anlay , büyük oranda di er ilahi
din mensuplar n n anlay na benzemektedir. Buna göre, bn Miskeveyh
ve bn Haldun gibi döngüsel tarih anlay na sahip müverrihler bulunmu larsa da Müslümanlar; lahi bir takdirle yarat l tan k yamete kadar
uzanan çizgisel tarih anlay n benimsemi lerdir. Bu anlay bir bak ma
tarihî determinizmdir. Tarih, Allah taraf ndan tespit edilmi tir, geçmi
ve gelecek onun takdirinden ibarettir.
Söz konusu anlay benimseyen Müslüman müverrihler de erekselci / finalist bir tutum izlemi lerdir. üphesiz, bu anlay n tabi bir sonucu olarak da ekseriyetle slâm müverrihleri genelde tarih yaz m nda
faydac l benimsemi ler; amaçlar n tarihi olaylardan dini-ahlâkî ders
ç karmak, k ssadan hisse almak eklinde ortaya koymu lard r.54
Cumhuriyet Türkiyesi nin bir önceki basama olan Osmanl tarih yaz c l , büyük ölçüde geleneksel slâm tarihçili inin içinde kalm ; XVI. yüzy la kadar, hikaye ve destan tarz nda halk zihniyeti ile yaz lm basit, k sa ve rivayetçi özgün olmayan baz telifler vermi tir.
Müneccimba ve Kâtip Çelebi gibi istisnalar bir tarafa b rak rsak,
Türkler slâmiyete girme süreci ile birlikte Türk tarihinin neredeyse tamam n slâmla t rm lard r. slâmiyeti kabul ederken geleneksel kültürlerini (O uz Destan gibi) tevhid çizgisinde yeniden yorumlam lar, köklerini Hz. Nuh un o lu Yafes e dayand rm lard r. Asl nda
bu bir yönüyle milliyetçi yakla m ile uyu maktad r. Zira milliyetçiler
Türklerin slâm dan önce de tek Tanr anlay n n slâm Allah inanc na
ve slâm ahlâk anlay na çok yak n oldu unu iddia etmektedirler.
Geleneksel slâm tarih anlay n yarg lamak veya aklamak üphesiz bilimsel bir tutum de ildir. Her tarih yaz c l , kendine özgü tarihî toplumsal olaylar içinde olu mu tur. Dolay s yla, herhangi bir tarih
yaz c l n n niteliklerini, geli ti i tarihî olaylar ve ili kiler içinde deerlendirmek daha do ru görünmektedir. Bilimin görevi ve ilkesi yarg lamak de il aç klamak ve izah etmektir. Bir tarih yaz c l na yöneltilen
ele tiriler, söz konusu birikimi, anlay , dolay s yla toplum / siyaset
deneyimini do ru de erlendirmeyi engelleyebilir.57
Me rutiyet Dönemi
Avrupa, XIX. yüzy lda ilerlemeci tarih ile Avrupamerkezci bir
medeniyet yorumu geli tirdi. Buna göre, Bat , medeniyeti; dünyan n dier k sm ise barbarl , geri kalm l , temsil ediyordu. Öyle ise ilerlemenin, medeni olman n yolu Bat dan geçiyordu. Bu determinist ve
dayatmac yakla m dünyan n önemli bir k sm kabul ettiyse de çe itli
kültür havzalar ndan yer yer kar duru lar ortaya ç kt . Bunlara slâm
dünyas ndan baz gruplar da kat ld .
Bu geli meler çerçevesinde II. Me rutiyet döneminde Osmanl
co rafyas nda da slâm Tarihine bir yöneli ba lad . Bat ya bir tepki
55
53
Nesimi Yaz c , lahiyat fakültelerinde Tarih Ö retimi Konusunda Baz Dü ünceler ,
Yüksekö retimde Din Bilimleri Ö retimi Sempozyumu, Ondokuz May s Üniversitesi
lahiyat Fakültesi, Samsun 1988, 324.
54
Do an Özlem, Tarih Felsefesi, stanbul 2001, 36-37.
953
Yinanç, 574.
M. H. Yinanç, Tanzimattan Me rutiyete Kadar Bizde Tarihçilik Tanzimat, II, stanbul, 1999, 583.
57
smail Ço kun, Bat deolojilerinin Türk Tarih Anlay na Yans malar Üzerine , Tarih ve Sosyoloji Semineri 28-29 May s, 1990, stanbul, 1991, 55.
56
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
olman n yan nda bir medeniyet projesi geli tirmek için giri ilen bu tarih
yaz c l kendi kavramsal ve kuramsal bütünlü ünü olu turmada istenilen ba ar y gösteremedi.
len örnek ki ilik olu turmay öne ç karan terbiyevi tarih anlay na emek harcamad lar. II. Me rutiyet dönemi slâmc lar o zamanlar yayg n
olarak seslendirilen slâm terakkiye manidir iddias ndan kurtulmak;
ma lubiyetlerin, tedenninin, siyasî, kültürel ve psikolojik da lman n
sorumlusunun slâm de il, Müslümanlar / tarih oldu unu söylemek için
tarihe araçsal yakla p slâm Tarihine seçmeci bakt lar; belli dönemleri
alt n ça /Asr- Saadet olarak yüceltirken geri kalan n istibdat olarak
mahkum ettiler. Ku kusuz bir zihin kaymas ürünü olan bu anlay a göre tarih hurafelerle a z na kadar dolu bir alan, dili anla lmaz, nispeten karanl k bir dünya idi. Bilimsel tavr n gere i olarak olaylar olgusal
bak p geçmi imiz / tarihimiz ne idi? demek yerine nas l olmal yd ? eklinde romantik, muhayyel ve meçhul tarih aray na / anlay na gidilmi tir.60
954
II. Me rutiyet Türkiye de slâm tarihçili inde bir dönüm noktas d r. Bat dan yap lan tercümeler, (Dozy ba ta olmak üzere) Müslümanlar
aras nda, a k nl k ve infiale varan tepkilere yol açt .58 Bununla birlikte
Müslümanlar bir yandan reddiyeler yazarken bir yandan da yeni metotlarla telif eserler vermeye koyuldular.
II. Me rutiyet te slâm Tarihine yöneli in ba l ca amillerini öyle
sayabiliriz.
1. slâm ve slâm medeniyetini arkiyatç lara kar savunmak;
2. Modern bilimsel metotlarla, hurafelerden ar nm
yazarak halk n do ru bilgi edinmesini sa lamak;
slâm Tarihi
3. slâm dan yeni bir medeniyet projesi in a etmek;
4. Devletin ve milletin birli ini ve bekas n korumak;
5. Me rutiyeti me rula t rmak.
II. Me rutiyet dönemi slâm tarihçili ini, dönemin hakim zihniyetlerine uygun olarak slâmc l k, Bat c l k ve Türkçülük çizgilerinde
geli ti. Asl nda her kesim de siyer ve slâm Tarihini yeniden yazman n
gere ine inan yorlard . Ancak bunun metotu, menbalar ve muhtevas
konusunda farkl yakla mlar vard .
Asl nda II. Me rutiyet döneminde slâm tarihçili i alan nda at lan
ad mlardan birisi, Dozy nin eserine reddiye yazmak için kurulan slâm
Tarih Encümeni idi. Bu kurum, önemli hiçbir faaliyette bulunamadan
da lm t r.59 Söz konusu kurum e er geli erek devam etseydi Türkiye
slâm tarihçili i; kurumsal bir kimlikle daha büyük çal malara imza atabilirdi. Bu gün de böyle bir kurumun slâm tarihçili ine yararl olacadü ünülebilir.
slâmc lar n Yakla m
slâmc lar; siyer, terceme-i hal a rl kl talimi tarih anlay ça da bilimsel anlay la yeniden canland r l rken; menk be ve k ssa deni58
Bu kitaba baz çevrelerin tepkisi çok sert oldu. Ele tiriler için bkz. Hanio lu, Doktor
Abdullah Cevdet ve Dönemi, stanbul t.y, 326 not 4.
59
ehbenderzade Ahmed Hilmi, Tarih-i slâm, stanbul, 1327, 8.
955
II. Me rutiyet dönemi slâmc lar n n bu tavr n bir Tanzimat âlimi
olan Ahmet Cevdet Pa a da da görüyoruz. O da tarihi bir araç gibi kullanarak, hurafelerden ar nd r lm dili sade yeni bir tarih yazmay önerdi. Bu önerisini k smen K sas- Enbiya adl eserinde hayata geçirdi.61 A.
Cevdet Pa a, 16 evval 1307 / 1889 da II. Abdülhamit e sundu u bir arizada; Müslümanlar n üphelerini izale ederek inanc n sa lamla t rmak
için, hurafelerden ve zay f rivayetlerden ar nm sadece Kur ân, sahih
hadise ve mevsuk rivayetlere dayanan bir k sâs- enbiya / siyer-i enbiyâ
yazmay teklif etti.
Bu giri imin amaçlar ; misyonerlerin/müste riklerin/ Avrupal lar n slâm a yönelik tenkitlerini/sald r lar n bertaraf etmek; Irak ta
rivayât- zaife ile kar m kitaplar ne rederek halk n itikad n bozan
ranilere kar Ehl-i Sünnet mezhebini savunmak; son olarak da ngilizlerin, Kurey ten olmad gerekçesi ile Osmanl hilâfeti hakk nda Arap
60
smail Kara, Tarih ve Hurafe: Ça da Türk Dü üncesinin Tarih Telakkisi , Türklük
Ara t rmalar Dergisi, 11, 2002, 31-38.
61
Bkz. Ahmet A rakça, Ahmet Cevdet Pa a n n K sas- Enbiya ve Tevârih-i
Hulefâ s n n slâm Tarihi Kaynaklar , Ahmed Cevdet Pa a Semineri 27-28 May s
1985, stanbul, 1986, 127-144. Ancak A. Cevdet Pa a n n da hurafelerden ve
srailiyattan tamamen kurtuldu u söylenemez. Meselâ, siyer bölümünde bile, nurMuhammedi den, K ssa- Enbiya, I, Dersaadet, 1331, I, 48; do umu esans nda baz
ola anüstülüklerin zuhurundan, (I, 57); çocuklu unda ve gençlik y llar nda baz fevkalbe erliklere mazhar olmas ndan (I, 64, 67); Hicret esans nda Ebu Mabed in evinde
hasta bir koyundan süt sa mas ndan, (I, 118); Hz. Muhammed in sünnetli ve göbe i
kesik do mas , görme ve i itme duygular n n çok keskin olu u gibi bedeni özelliklerinden (I, 365) bahsetmesi ba ta koydu u ilkeye pek de uyamad n veya israiliyat ve
hurafe kavram n farkl anlad n göstermektedir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
dünyas nda ba latt
slâm siyasî birli inin ifsad na yönelik kar propaganday önlemekti.62 Bu üç amaçtan Avrupal lara cevap vermek günümüzde dahi varl n sürdürmekle beraber, Sünnili i ve Osmanl hilâfeti çevresinde siyasî birli i savunmak, en az ndan bilimsel çevrelerde
ve söylemde geçerlili ini kaybetmi tir. Avrupal müste riklere cevap
verme gelene i, sorumlulu u ve gayesi, kimi zaman bilim ad na, kimi
zaman din ad na kimi zaman da millî ç karlar için hala Müslüman Türk
tarihçilerinde de görülmektedir.
göre dini bat tan kurtarmak, mütefennin kafalar ikna edebilmek ve
gayri müslim uleman n ( arkiyatç lar n) istihzas n ortadan kald rmak
için asr- müterakki-i haz r n siyeri, eski kaynaklar n yan nda, hikmet,
kimya, kozmo rafya, tarih-i tabiiyye ye de ba vurarak hurafelerden ve
masallardan ar nd r larak yaz lmal d r.67
956
Elbette ki Cevdet Pa a n n önerisi, slâm tarih müdevvenat n n
muhteva bak m ndan önemli bir k sm n n, üslûp bak m ndan da tamam n n terk edilmesi, i e yaramaz addedilmesi anlam n ta yordu. Bu da
bir yönüyle maziden kopmak veya kaçmak; devirlerin alg lamalar n n,
hayat tarzlar n n ve birikimlerinin de yok say lmas demekti.
Bu dönemin önemli slâm Tarihi müelliflerden Mahmud Esad
Seydi ehrî63, ehbenderzâde Ahmet Hilmi64 ve zmirli smail Hakk 65
birer eserle metot, menba ve muhteva bak m ndan birikimlerini ortaya
koymu lard r.
Bat c lar n Yakla m
Bat c lar n slâm tarihçili ine katk lar telif, tercüme ve tenkit
yollarl yla gerçekle mi tir. Yukar da i aret etti imiz gibi Abdullah
Cevdet R. Dozy nin eserini Türkçeye çevirerek slâm tarihçili ini canland rm , geleneksel slâm tarihçili ini sarsm t r. Bat c lar, hem geleneksel slâm tarihçilerini hem de arkiyatç lar Hz. Muhammed in lay k yla anlatamamakla suçlam lar ve alternatifler sunmu lard r. Bat c lar n kavramsal dünyas , metotlar arkiyatç lar nkine yak nd r. Dolay s yla ortaya koyduklar muhteva kamuoyunu tatmin etmemi tir.
Söz geli i, K l çzade Hakk efsanelerden, hurafelerden mücerred
ve s rf hakay ka müstenid, bir tarih-i hayat- nebiyi hakikat- asliye ve
ulviyet-i mücerrede-i pakizesi ile tema a etmeyi istemektedir. 66 Ona
62
Kara, 40-41.
Tarih- i Din-i slâm Medhal 1327/1911, II-III. Cild K sm- Mekki, K sm Medeni
1342/193.
64
ehbenderzade Ahmed Hilmi, Tarih-i slâm, stanbul, 1327; Sabri Hizmetli, slâm
Tarihçili i Üzerine, Ankara 1991, 94; smail Kara, Osmanl - slâm Dünyas nda Yeni
Tarih Telakkileri: ehbenderzâde Örne i Dergâh, XI/126, 2000, 16-20
65
Siyer-i Celiele-i Nebeviye Mukaddimât, stanbul, 1332 / 1913.
66
K l çzade Hakk , tikadât - Bat liyeye lan- Harb, st, 1329, s. 87.
63
957
Bat c kanad n önemli temsilcilerinden Celal Nuri, Hz. Muhammed in do ulu ve bat l tarihçiler taraf ndan hakk yla ele al namad
kanaatindedir. Müslüman tarihçiler onu fevkalbe er görmü ler / göstermi ler, Sprenger, Muir, Weil, Caussin de Perceval, R. Dozy ve E.
Renan gibi Bat l yazarlar da ona iftira derecesinde s fatlar yüklemi lerdir. O da dönemin yazarlar gibi hurâfât ve esâtirden kurtar lm bir Hz.
Muhammed görmek istemektedir. 68 Bu amac n gerçekle tirmek için
kapa na Garazkârân- Garb ve hurafât-perestân- ark a kar mevki-i
tarihi-i Ahmedî yi muhafezaten yap lm tecrübe-i kalemiyedir slogan
bulunan Hatemü l-Enbiya adl eserini yazm t r.
Celal Nuri ye göre geleneksel siyerler; 1. hakikati tam olarak
yans tmayan resmi mahiyette eserlerdir; 2. tarih eserinden çok birer edebi ehnamedirler; 3. dini eser olarak yaz lm lard r. 4. yaln z taraftar
ve hatta presti kârlar n yaz lar na dayanm lard r; 5. Hz. Peygamber e
isnad edilen baz yalan-yanl vas flar n olu um ve ortadan kald r l süreci onlardan takip edilememektedir; 6. Nübüvvet ve vahiy, tarih ilmi
yan nda ruhiyat ilmi taraf ndan da incelenmelidir. Bu bak mdan siyer
çal malar nda ruhiyat tarihi de dikkate al nmal d r.69
Türkçülerin Yakla m
arkiyatç lar n özellikle XIX. yüzy l n sonlar na do ru yapt klar
ara t rmalar ile kadim Türk tarihi adeta yeniden ke fedildi ve yorumland . Türklerin ezelden ebede akan tarihi ve özellikle Orta Asya öne
ç kar ld . Beyaz rktan olan Türklerin kökenlerinin Orta Asya da olduu, burada önemli bir medeniyet yaratt klar ileri sürüldü.70
67
K l çzâde Hakk , 101-102.
Celal Nuri, Hatemü l-Enbiya, stanbul 1332 / 1913, 6-8.
69
Nuri, 21.
70
A. Wambery nin Sketches of Central Asia, the Ethnology (1865) adl eseri 1878 de
Leon Cahen in La Banniere blue, (Paris 1887) ve Introduction á l histoire de l Asie
(Paris 1889) Türkçeye çevrildi. Schyler in iki ciltlik Turkistan k salt larak 1877 de
çevrildi. Danimarkal Türkolog W. Thomson Orhun yaz tlar n 1893 te çözdü 1895 te
yay nlad . Osmanl ya iltica eden Polonyal Konstantin Polkezic-Borzecki Mustafa
68
958
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Bütün bu geli meler Avrupa da oldu u kadar Osmanl ba kentinde de Orta Asya ya ilgiyi art rd . Söz geli i, Süleyman Hüsnü Pa a askeri okullar için haz rlad
Tarih-i Âlem adl eserinde slâm öncesi
Türk tarihine büyük yer ay rd . Necip As m (Yaz ks z) da eserinde W.
Thomson dan da yararlanarak slâm öncesi Türk kültürü ve medeniyeti
tarihi hakk nda epeyce malumat verdi.71
Bütün bu çal malar sonunda Türkçüler, Türk tarihinin ak n ,
taksimat n ve muhteviyat n yeniden belirlediler. Bu çerçevede, Türkçüler, Türk tarih yaz m nda hat de i tirerek slâm öncesi tarihi öne ç karmaya, slâm Türk tarihin tali bir olay , bir dipnotu olarak görmeye
çal m lard r. Bir açmaz olarak slâm medeniyetinin önemli ba ar lar n da Türklere hamletme e ilimine girmi lerdir.
Dönemle ilgili genel bir de erlendirme yaparsak, slâmc lar ve
Bat c lar, metot hakk ndaki görü lerini bazen yazd klar siyerlerin giriinde bazen tenkit makaleleri ile; bazen de smail Hakk ve M.
emseddin (Günaltay) örne inde oldu u gibi müstakil kaleme ald klar
eserlerde aç klam lard r. Kaynak konusunda Bat c lar Avrupa dan slâmc lar da sonralar Hint alt k tas ndan çeviriler yapm lard r. Ancak,
slâm Tarihinin as l kaynaklar n bilimsel metotlarla yay nlama gibi bir
gayretin içine girmemi lerdir.
Tarih yaz m nda edebi bir tür olan fenn-i in a tarz ndan halk n
anlayabilece i selis ve sade üslûba geçilmi ; paragmatik tarih anlay
geçerlili ini korumu ; k smen bilimsel, tarafs z, nedenci-nas lc tarih
yaz c l tebellür etmeye ba lam t r. Türkçüler ve slâmc lar bir yandan savunmac di er yandan kopuk tarih anlay
sergilemi lerdir.
Türkçüler slâm öncesi Türk tarihine giderken slâmc lar da Asr- Saadet e yönelmi lerdir. II. Me rutiyet slâm tarihçili i; Cumhuriyet
Türkiyesi slâm tarihçili ine kavramsal çerçeve, metot, menba ve muhteva bak m ndan zemin haz rlam ; ancak son iki yakla m daha etkili
olmu tur.
Bütün bu eksikliklerine ra men II. Me rutiyet; slâm tarihçili inde geleneksellikten modernli e geçi te bir dönüm noktas d r.
Celaleddin ad yla Müslüman oldu u gibi Les Turcs, anciens et modernes adl eserinde
(1869) Türklerin beyaz rktan oldu unu ispata çal t .
71
Suavi Ayd n, Modernle me ve Milliyetçilik, Ankara 1993, 87-92.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
959
Cumhuriyet Türkiyesi slâm Tarihçili i:
Lâik-Millî Devlette Ümmet Tarihçili i Yapmak
Yukar da k smen i aret etti imiz gibi, tarih ilmi, bir ekilde iktidarlar ve güç odaklar n n dikkatini çekmi tir. Tarih yaz m n , basit bir
tarifle, olaylar n, olgular n ve kurumlar n zaman ve mekan kal plar içinde insanlar taraf ndan kayda geçirilmesi olarak dü ünürsek; insan /
tarihçi bu gerçeklik kar s nda çevre ve kültürün etkisi alt ndad r. Bu
nedenle, tarihi kay tlar bir yönüyle tarihçinin önyarg lar , ideolojisi ve
inanc taraf ndan ku at lm t r.
Öte yandan, tarihçi de güç odaklar ve iktidarlar taraf ndan ku at lm t r. Onun ba l ca görevi, özellikle klâsik dönemde, dine, efsane
veya mitoloji ile iktidar me rula t rmak, iktidar için, geçmi iktidarlar n hatalar ndan ders ç karmak, mevcut iktidar n etraf nda muti bir toplum in a etmeye yard mc olmakt r. Buna kar l k da iktidar tarihçiye
gerekli imkânlar sa lam t r. Bununla beraber klâsik kaynaklarda gerçe in önemli bir k sm n n kaydedildi i muhakkakt r.
Cumhuriyet Türkiyesi nin önemli iddialar ndan biri dinin ve ideolojinin tasallutundan azade bilimsel bilgi üretecek ortam haz rlamakt .
Asl nda tarihçinin arad da bu ortamd . Zira onun amac toplumlar n
zaman ve mekan içinde sürdürdükleri hayat ve ürettiklerinin analitik
yöntemle ortaya koymakt . Ancak bu ortam tam olarak sa lanamad .
Bu dönemde ilk el at lan bilim dallar ndan biri, dinî ve ideolojik
müdahalelere müsait oldu u iddia edilen tarih oldu. Böyle bir zeminde
bilimsel ve nesnel tarihçilik yapman n zorlu u kendili inden ortaya ç kt . Tarih çal malar ndan baz lar , Say n Ocak n belirtti i gibi kimi devlet temsilcileri veya kimi kesimlerce üzerine gidilmemesi gereken konular olarak addedildi.
Tarihçilerin ço u, hak etmedikleri halde anti-lâik, gerici, mürteci, Atatürk dü man , rejim dü man veya vatan haini, Türk dü man ,
bölücü, arkiyatç lar n u a , i birlikçi bazen de z nd k, mülhid, gafil
Müslüman gibi ithamlarla kar kar ya kad lar. Buna kar l k, kimi tarihçiler de ilgili kesimlerin sempatisini kazanmak, maddî-manevi rant
elde etmek için Atatürkçü, lâik, ça da , milliyetçi-müslüman kimisi
de slâmc gibi popüler s fatlar almaya yeltendiler.72
72
Ahmet Ya ar Ocak, Türk ve Türkiye Tarihinde slâm Çal mak yahut Ar Kovan na Çomak Sokmak , Toplum ve Bilim, K 2001-2002, S. 91, s. 100-101.
960
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Lâik Millî-Devlet ve slâm Tarihçili i
Cumhuriyet Türkiyesi slâm tarihçili i bir yönüyle lâik millîdevlette dini ve ümmeti ara t rmak demekti. Millî-devletin din ile ili kisi slâm tarihçili i bak m ndan önem ta maktad r. Bir modernite ürünü
olan bu devlet eklinin ortaya ç kmas yla tarihin yaz m nda araçsali levsel beklentiler farkl la m t r.
Millî-devlet Avrupa da esasen küçük yerel siyasal birimlerin birle erek bir üst kimlikte bulu malar eklinde olmu tur. slâm dünyas nda ise iki ekilde meydana gelmi tir. Birincisi, milliyetçi gruplar n, dil
ve din farkl l klar ndan da yararlanarak, büyük imparatorluklar , parçalanmas yoluyla kurulmu tur. kincisi, emperyalistlere kar , dinin motive edici ve birle tirici rolünden de yararlan larak yürütülen mücadeleler sonunda ortaya ç km t r.
Bu a amadan sonra millî-devlet din ve kutsal ile ili kilerini yeniden belirlemi ; siyasal me ruiyet kayna n kutsal n d na ta m , dini
özel alana çekmi tir. Milletle me sürecinin din ile ili kisi oldukça karma kt r. Ço u milletle me süreçlerinde din, millî ba lardan biri olarak
önemli görevler üstlenmi tir. Milletin bireylerini ortak duygu ve dü üncede birle tirme hususunda dinden yararlan lm ; baz marjinal dini e ilim veya inanç gruplar (kâfir, gavur, z nd k, mülhid gibi s fatlarla) öteki ilan edilerek milletle menin önemli amillerinden olan ortak dü man olu turulmu tur.
Bununla beraber millî-devlette dinin örgütlenmesinde önemli dei meler ya anm t r. Söz geli i, Osmanl Devleti s n rlar ndaki Balkanlarda Bulgar kilisesi gibi millî kiliseler kurulmu ve bu kiliseler milletle meyi besleyip h zland rm t r. Milliyetçilik hareketleri kilisenin me ruiyet deste i çat s alt nda rahatça çal m ; milliyetçilik ak m ile kilise aras nda ba ndan itibaren uzla ma ve i birli i sa lanm t r. Bu belli
oranda Osmanl Devleti nin Arap topraklar nda da ya anm t r.
öyle ki: Arap milliyetçili i Osmanl Devleti nden ayr lma sürecinde ve Avrupa emperyalizmine kar verdi i ba ms zl k mücadelesinde slâm dininden, ona Arap vurgusu yaparak yararlanm t r. Öte
yandan Osmanl Devleti ndeki Türk milliyetçili i bazen din ile gerilim
ya am t r.73
73
lhan Tekeli, Tarihyaz m Üzerine Dü ünmek, Ankara 1998, 116-117. Asl nda Arap
milliyetçilerinin bu tutumu slâm n ve slâm tarihçili inin konumunu da etkilemi tir.
Bu noktada, slâm tarihi öteki nin tarihi mi? sorusu gündeme geldi. Modern Türki-
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
961
Bu süreci bir ekilde miras alan Türkiye Cumhuriyeti de din ile
ili kilerini yeniden düzenledi. Egemenli i gökten yeryüzüne indirdi,
yani dinden alarak halka verdi. Art k kavramlar ve kurumlar ile din;
kamusal alandan tamamen çekilecek, bireysel vicdandaki / dünyadaki
mümtaz ve müstesna yerini alacak, hatta bu konumu kanunlarla korunacakt r.
A a da söz edece imiz gibi, Türk Tarih Tezi nin temel amaçlar ;
millî-devlet konsepti içinde millî uuru güçlendirmek, Türkü ve Türklüü anlamak, cumhuriyet, milliyet, muas r medeniyet ve halkç l k mefkurelerini izlemekti. 74 Bu teze ba l olarak millî benli in ve kimli in
tan m nda ve kaynaklar nda dil, kültür, etnik yap , edebi geçmi ve ortak de erler say l rken dine yer verilmek istenmedi Ba ka bir ifade ile
Türk tan m nda slâm dan söz edilmedi. Türk Tarih Tezi nde, yeryüzündeki pek çok medeniyet ve topluluk bir ekilde Türkler ile ilintilendirilirken Araplar bundan istisna tutulmu ; bir akrabal k veya yak nl k
atf nda bulunulmad .75 Ancak, Evs, Hazrec ve Hz. Muhammed in Türklü ü II. Türk tarih kongresinde söz konusu edildi ve bunu hala günümüzde seslendiren slâm tarihçileri bulunmaktad r.76
Bu durumda Cumhuriyet dönemi slâm tarihçileri, ümmet ça nda tar m toplumu artlar nda ve mparatorluk hakimiyetinde ekillenmi
ve olu mu slâm kültürünü anlay p anlat rken millî-devletin artlar n
göz önünde bulundurmalar gerekiyordu.
ye de slâm tarihi çal mak kimi çevrelerce bir bak ma öteki nin tarihini çal mak
olarak alg land . Bu anlay a göre slâmla ma sürecinin ba lang c nda VII. yüzy l n
ikinci yar s ndan itibaren slâm ve Araplar, Türkler için öteki idi. Ancak k sa sürede,
bu olgu, uzla ma, anla ma ve kayna ma a amalar n geçerek, slâm adeta Türkler ile
aynile ti. Hatta, Avrupa ba ta olmak üzere dünyan n ço unun akl na Müslüman deyince Türk gelmeye ba lad . XX. yüzy l n ba lar nda, iki rk n/dinda n/din karde in
yollar ayr ld . Türkler için Araplar, Araplar için de Türkler yine öteki durumuna
dü tüler. Araplar, Türkleri; yeni emperyalist efendilerinin hamili inde ak l hocal nda, emperyalist, kendilerini hatta slâm medeniyetini çökerten, geri b rakan olarak ilan ettiler. Türkler de Araplar , hain, arkadan vuran, müstevliler/emperyalistler/gayr-i
Müslimler/ slâm dü manlar ile i birli i yapmakla suçlad lar. Hatta daha da ileri giderek Bat c -milliyetçi kimi Türkçü söylemler slâm da Türklü ü geri b rakan unsur olarak nitelendirdi ve öteki ilan etti. Hatta, Turan Dursun, lhan Arsel ve Muazzez
lmiye Ç man gibi baz çevreler slâmiyetin evrensel bir nitelik ta mad n , Mezopotamya mitolojileri kaynakl oldu unu ilkel ve ça d oldu unu iddia etmektedirler
74
Korkut Tuna, Türk Tarih Tezleri ve Sosyoloji , Tarih ve Sosyoloji Semineri 28-29
May s, 1990, stanbul, 1991, 59.
75
Copeaux, 204.
76
Meselâ, Zekeriya Kitapç , Saadet Asr nda Türkler (Konya 1993).
962
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Milliyetçi-Bat c -Lâik Türk Tarih Tezi
Gölgesinde slâm Tarihçili i
Türkiye de slâm ve slâm tarihçili i millî söylemlerden de etkilenmi tir. Milliyetçi söylemler millî kimli i in a ederken, bu kimli in
önemli bir unsuru olan geçmi i yeniden kurgularlar. Milliyetçi tarih yaz m bu noktada mitler ve semboller üreterek söz konusu kimli in olu mas na katk da bulunur. Olu turmak istedi i sembolik dünya çerçevesinde, gelenekleri, de erleri, zihniyetleri ve normlar yeniden düzenler.
Asl nda, slâm Tarihinde Dineverî örne inde oldu u gibi, Cumhuriyet döneminde Türk tarihçili i, ümmet dönemi tarihçili inden u
noktada ayr l yordu: Ümmet döneminde tarih, k sas- enbiya örne inde
görüldü ü gibi, Hz. Âdem ile ba layan Hz. Muhammed ile mükemmel
a amas na ula an tevhidî ereksel bir tarih idi. Milletler veya topluluklar,
bu tarih ak nda ana yol tevhide kat lan küçük yollar veya dipnotlard .
Milliyetçi tarih yaz m nda ise millet esas al nm , din / slâm, milletin
ezelden ebede uzanan yolculu undaki duraklardan / zenginliklerden veya zaaflardan biri olarak addedilmi ti. Türklerin anl bir tarihi vard ve
bu soylu millet bir süre için yakla k bin y l slâm istasyonunda durmu
burada misafir olmu tur. Yoluna devam ederken bu duraktan baz hat ralar ta yabilir veya daha önceki dönemlerde oldu u gibi tamamen
unutabilirdi.
Milliyetçi söylemin ürünü olan Türk tarih tezi k saca öyle idi:
Türk tarihi, yaln zca Osmanl Tarihinden ibaret olmay p çok eskilere
dayanmaktad r. Türkler sar rktan olmay p beyaz rktand r. Türkiye nin
sahipleri eski kültür kurucular ile ayn vasf haiz insanlard r. Irak, Anadolu, M s r ve Ege medeniyetlerinin ilk kurucular Orta Asyal brakisefal rk n temsilcileridirler. Orta Asyal lar n torunlar olan bugünkü
Türkler, insanl n ortakla a mal olan dünya medeniyetini yaratan insanlar n soyundand rlar ve bu medeniyete önemli katk larda bulunmu lard r.77 Türk Tarih Tezi de asl nda arkiyatç / Bat söylemine alternatif
görünürken Bat ya hayati ve sembolik ba l l n bir ürünü olarak karm za ç kmaktad r.
Türk Tarih Tezi nde hem Bat ile köprü kurma görevi verilmi ,
hem Türk asr- saadeti kabul edilmi olan uzak geçmi Orta Asya ya
77
Afet ( nan), Atatürk ve Tarih Tezi , Belleten, III, say 10, 1930, 243-246.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
963
yap lan a r vurgunun baz getirileri vard : 1. Yeniden in a edilmekte
olan Türk milletine anl bir dünyevi / seküler geçmi yarat lacak, 2.
uzun yüzy llard r Bat n n ötekisi / dü man olan slâmî / Osmanl geçmi ten kaç lacak, 3. Bat medeniyeti üzerinde hak iddia edilebilecekti..78
te tam bu noktada slâm Tarihi ve medeniyetinin konumu tart ma konusudur. Buna göre, bu anlay ve çizgide slâm medeniyetinin
yeri yoktur. Hatta slâmiyet Türk toplumunun dini özelliklerini tan mlay c olarak bile yer almamaktad r.79
Bu yakla m, elbette, de erler, anlay lar, gelenekler ve kurumlardaki geli im, de i im ve devaml l k ilkesi bir tarafa b rakarak Türk
tarihinin yakla k bin y ll k dönemi / slâmî geçmi i görmemezlikten
gelip slâm öncesi Türk tarihine atlanm t r.80 slâm ve Osmanl geleneinin reddedilip uzak geçmi Orta Asya ya atlanmas Türkiye de zamansal ve mekansal aç dan büyük bo luk do urmu tur. Daha sonralar
Türk- slâm e ilimi bunu fark etmi ve slâm-Osmanl ekseninin merkeze oturtmu tur.81
Türk Tarih Tezi çerçevesinde yaz lan 1930 Türk Tarihinin Ana
Hatlar ve 1931 lise tarih kitaplar ile 1932, 1937 I. ve II. Türk Tarih
Kongreleri fikri ve bilimsel hayat denetim alt na alma giri iminin bir
ürünü olarak de erlendirilebilir.
Türk Tarih Tezi nin slâm Tarihini ele al ilk olarak tarih dersi
kitaplar nda ortaya ç km t r. 1931 de lise ikinci s n flar için haz rlanan
Tarih II de slâm Tarihine ayr lan yer, üslûp, muhteva ve bak aç s
konumuz bak m ndan önem ta maktad r. Burada 14. ünite slâm Tarihi ad n ta maktad r. Yakla k 400 sayfal k kitab n 106 (78-184) sayfas n olu turmaktad r. Bu da Arap cahiliye tarihi ile ba lamakta Endülüs
78
Ayd n, 227-228. Bu yakla m kadim Türkçülü ü öne ç kar rken slâm oldukça geriye
itti. Asl nda benzeri bir geli me Arap tarihçili inde da ya and . Onlar da arkiyatç lar n etkisi ile, söz geli i, M s r da Firavunlar, Irak ta Hamburabi dönemi vs. öne ç kar ld . Etienne Copeaux, Tarih Ders Kitaplar nda (1931-1993) Türk Tarih Tezinden
Türk slâm Sentezine, çev. Ali Berktay, stanbul 2000, 21.
79
Tuna, 61-62; Foti Benlisoy, Stefo Benlisoy, Milliyetçi Tarihyaz m ve azgeli mi lik
bilinci: Yunan Tarih Yaz m nda Geçmi Alg lar , Toplum ve Bilim, K 2001-2002,
S. 91, 242-245.
80
Bü ra Ersanl Behar, ktidar ve Tarih Türkiye de Resmi Tarih Tezinin Olu umu
(1929-193), stanbul , 1992, 201-202.
81
Etienne Copeaux, Türk Tarih Kitaplar nda (1931-1993) Türk Tarih Tezinden Türkslâm Sentezine, çev. Ali Berktay, stanbul, 2000, 54.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Emevîleri ile sona ermektedir. 82 Eserin Mukaddime bölümünde slâm n yeni tarih anlay ndaki yeri öyle belirlenmektedir:
rihi, slâm ve Hz. Peygamber hakk ndaki tebli leri Türk tarihinde slâm n yerini tespit etme çabas olarak görülmektedir. Bu milliyetçi
yakla m n temel söylemi Türklerin slâmiyeti ereflendiren millet
oldu u idi. Bu yakla ma göre Tükler slâmiyeti, Arap ilkelli i ve ba nazl ndan kurtarm lar; daha medeni, daha hümanist, daha evrensel
bir din niteli ine kavu turmu lard r.
964
Bin y ldan fazla süren islâml k-h ristiyanl k davalar n n do urdu u husumet duygusu ile mutaass p müverrihler bu davalarda as rlarca slâml n pi darl n yapan Türklerin tarihini kan ve ate maceralar ndan ibaret gösterme e sava t lar. Türk ve islâm müverrihler de
Türklü ü ve Türk medeniyetini slâm ve slâm medeniyeti ile kayna t rd lar; islâml a tekaddüm eden binlerce y la ait devreleri unutturmay
ümmetçilik siyasetinin icab ve din gayreti vecibesi bildiler.
Daha sonra osmanl l k siyasetinin de bir Osmanl milleti yaratma
çerçevesinde Türkleri ve Türklü ü ihmal etti ini, bu menfi cereyanlar,
tabii olarak, mektep programlar ve mektep kitaplar üzerinde dahi tesirini gösterdi ve Türklü ün, çad r, a iret, at, silah ve muharebe mefhumlar ile müradif tutulmas an anesi, mektep kitaplar m za kadar girdi.
Türk tarihinin, inkar edilmi ve unutturulmu simas n ve mahiyetini,
bütün hakikatleri ile meydana ç karabilmek
Ancak Türk Tarih Tezi, geleneksel slâm tarihçili ini, Türkleri ve
Türk medeniyetini slâmla t rmakla suçlarken, kendisi büyük ölçüde,
Araplara lay k görmedi i slâm medeniyetini Türkle tirmi tir.
lk iki Türk tarih kongresinde (1932 ve 1937), bu görü ler Türk tarihçileri taraf ndan da bilimsel ortamda savunulmu tur. Özellikle Afet
( nan) Han m,83 Yusuf Hikmet (Bayur) Bey,84 M. emseddin (Günaltay)
Bey,85 Yusuf Akçura Bey86 ve smail Hakk ( zmirli) Bey in87 Türk ta-
82
Bu tarih kitab nda dile getirilen varsay mlar ve dü üncelerin Türkiye de etkili oldu u
bilinmektedir. Örnek olarak bkz. Doç. Dr. Bahriye Üçok, slâm Tarihi EmevilerAbbasiler, A.Ü. lahiyat Fakültesi yay. Ankara 1968.
83
Orta Kurun Tarihine Umumi Bir Bak (I. Kongre) ba l kl tebli inde slâm a, slâm medeniyetine ve slâm tarihini Türk Tarih Tezi çerçevesinde, Türkleri merkeze
alarak de inmektedir.
84
ark n nhitat Sebepler (I. Kongre) adl tebli inde slâm n Türkleri geri b rakt n ,
slâm medeniyetindeki ba ar lar n da Türklere ait oldu unu vurgulamaktad r.
85
I. kongreye Türk Tarih Tetkik Cemiyeti azas s fat yla, slâm Medeniyetinde Türklerin Mevkii adl tebli i ile kat lan emsettin Bey (Günaltay) Türk zeka ve irfan n n slâm medeniyetinde ne derece amil oldu u keyfiyetini tayine matuf, pragmatik ve oldukça ideolojik mahiyette slâm Medeniyetinde Türklerin Mevkii adl bir tebli ile
kat lm t r. Bugünkü Garp medeniyetinin de temeli olan cihan n en yüksek medeniyetinin kuruldu u 8-13. as rlar n banisi Türklerdir demektedir. O, II. Kongreye sundu u, slâm Aleminin nhitat Sebebi Selçuklu stilas m d r? adl tebli inde de ayn
çizgiyi izlemi tir.
965
Modern Türkiye de slâm tarihçili inin en temel konular ndan olan Türklerin slâmiyete giri i bile henüz, ideolojiden, dini gayretten ve
duygusall ktan ar nd r larak, bilimsel bir metotla, süreci ve faktörleri
bak m ndan geni , ayr nt l ve vukufiyetle yeterince ele al namam t r.88
Türk milliyetçili i, daha sonra geli tirdi i Türk- slâm sentezinde
Türklük ile slâmiyetin aynile ti ini söyleyerek slâm a Türk kültüründe ve kimli inde merkezi bir yer verdi. Bu yakla ma göre slâm çe itli
co rafyalarda Türk millî kimli i ve kültürünü korumu ; Türklük de
yüzy llarca slâm medeniyet, co rafya ve kültür bak m ndan dü manlar na kar savunmu tur.
Türklük ve slâmiyet hiç bir zaman birbirinin ötekisi veya alternatifi durumunda bulunmam , mütemmimi olmu lard r. Türkler slâm a çok yak n inanç (tek tanr inanc ) ve ahlâk sistemlerine sahiptiler.
Bu nedenle kitleler halinde kolayca Müslümanl a geçtiler.89 Tarih ders
kitaplar nda Türk- slâm sentezi çerçevesinde slâm a özellikle 1980 den
sonra verilen yer, Türkiye nin slâm , sadece tarihi ve kültürel de er
olmaktan öte, inanç / din olarak da benimsedi ini göstermektedir. Bu
kitaplarda slâm ümmeti, Türkleri içine kabul etmi ailedir. slâm buralarda Araplar n tarihi olmaktan çok içinde Türklerin de bulundu u Müslümanlar n kültür ve medeniyetidir.
86
Tarih Yazmak ve Tarih Okutmak Usullerine Dair (I.Kongre) ba l kl tebli inde geleneksel slâm tarihçili ini ele tirel bir yakla mla de erlendirmektedir.
87
Türk Kültürünün slâmdan Önce Arabistan daki zleri ve Hz. Peygamber ve Türkler (II. Kongre) adl tebli lerinde slâm tarihini ve hatta Hz. Muhammed i Türkle tirmeyi denemektedir.
88
Hakk Dursun Y ld z slâmiyet ve Türkler( stanbul 1980) adl esrinde meselenin siyasi boyutuna; Zekeriye Kitapç , Orta Asya da slâmiyetin Yay l ve Türkler (Konya
1994) ve Türk Boylar Aras nda slâm Hidayet F rt nas , (Konya 2000) adl çal malar nda, k smen ideolojik, siyasi ve k smen de sosyo-kültürel boyutuna, Y lmaz Akp nar
da Türk Tarihinde slâmiyet ( stanbul 1993) ba l kl çal mas nda sosyal ve ekonomik
boyutuna dikkat çekmi lerdir.
89
brahim Kafeso lu ve Osman Turan bu fikirleri çe itli çal malar nda dile getirdikleri
gibi Hikmet Tanyu, slâmiyetten Önce Türklerde Tek Tanr nanc , (Ankara 1980) adl bir çal ma ile bunu bilimsel bir temele oturtmay denedi..
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Cumhuriyet Türkiyesinde bir ba ka grup Türkler slâmiyeti kabul
ederek erefyab olmu lard r diyerek slâmiyeti merkeze çekme gayreti
içinde olmu lard r. Bu söyleme göre, Türkler Müslüman olmakla ve ona
hizmet etmekle eref kazanm lard r. slâm Türkleri göçebelikten kurtarm , yazl kültüre geçirmi , medeni bir hayata haz rlam t r. Bu sayede Selçuklu ve Osmanl mparatorluklar ba ta olmak üzere büyük devletler kurmu lar dünyan n ve Müslümanlar n kaderinde söz sahibi olmu lard r.90
Ne var ki, bir bak ma kapal devre çal t klar ndan, toplumun slâm ve tarihi konusunda bilgilenmesi hususunda yetersiz kald lar ve halen de öyledir. Bu sebeple, Türkiye de Osmanl Tarihi alan nda oldu u
gibi, slâm Tarihi alan nda dünya çap nda slâm tarihçileri yeti medi i
gibi, bunca ilahiyat fakültesine ra men, bir iki istisna d nda, slâmî ilimlerde de dünya çap nda bilim adamlar Türkiye den ç kmam t r. slâm Tarihi konusunda da ancak son y llarda istisna kabilinden tek tük
bu alana ciddi bir ekilde yönelenlerin bulundu u görülmekle beraber,
bunun bu fakültelerde tam bir bilimsel disiplin, kurumsalla m bir uzmanl k alan haline geldi ini henüz söyleyemeyiz. 93
966
Türkiye de bir ba ka grup ise Türklerin slâmiyeti kabulü tarihlerindeki en büyük hatad r anlay n benimsemi lerdir. Bu anlay , tamamen popüler ihtiyaçla ve ideolojik mülahazalarla, yeterli bilgi birikimi, metot bilgisi ve kaynak bilgisine sahip olamayan baz yazarlar
seslendirmi tir.91
Bilimsel slâm Tarihçili i:
lahiyat Fakültelerinde slâm Tarihçili i
Cumhuriyet Türkiyesinde bilimsel slâm tarihçili i yapma mükellefiyeti ve mesuliyeti bir süre ihmal edilmi se de 20. yüzy l n ikinci yar s ndan itibaren Ankara Üniversitesi lahiyat Fakültesine verilmi ti.
Ancak söz konusu akademik kurumun kendisinden bekleneni yerine getiremedi i, dünya çap nda di er slâmî bilim dallar nda oldu u gibi slâm Tarihi konusunda da dünya çap nda bilim adamlar yeti tiremedi i
iddia edilmektedir.92
Ocak a göre A.Ü. lahiyat Fakültesi ndeki ara t rmalar bu mesele ile ilgili olmaktan çok, 1950 li y lardaki havaya göre haliyle k smen
slâmî Bilimler, k smen de çok genel bir çerçevede slâm Tarihi ve as l
slâm sanatlar üzerinde yo unla m t r. 1980 lerden sonra di er ilahiyat
fakülteleri devreye girerek ayn problemati i onlar da ihmal ettiler ve
yaln zca slâmî ilimlerle, k smen de bir garnitür olarak slâm Tarihi ile
u ra maya ba lad lar. Ama bu u ra da problematik ve tematik konulara yönelik analitik ve sentetik monografilerden çok, genel çerçeve dahilinde slâm Tarihine yakla t lar.
90
Ocak, 104.
Söz geli i Erdo an Ayd n, Türklerin slâmiyete giri ini tarihi bir hata olarak görmekte; bunun da k l ç zoru ile sa land n iddia etmektedir Erdo an Ayd n, Nas l Müslüman Olduk? Türklerin Müslümanla t r lmas n n Resmi Olmayan Tarihi, Ankara
1994.
92
Ocak, 103.
91
967
Bu iddian n tart lmas gerekti ini dü ünüyoruz. Bu ba lamda
lahiyat fakültelerinde yap lan slâm Tarihi çal malar n n, e er varsa
kavramsal ve kuramsal çerçevelerinin sorgulanmas gerekmektedir.
lahiyat fakültelerindeki slâm tarihçili inin performans n etkileyen faktörlerden biri ve ba l cas yukar dan beri özetlemeye çal t m z
gibi, söz konusu bilim dal na bak ta yatmaktad r. slâm bir gruba göre
gericili in kayna geri kalm l sebebi, ça da l n ve eri ilmek istenen medeniyetin kar t olarak ideolojik ba lamda görülürken, kimileri
de onu inanç alan olarak görmektedirler. Bu, yukar da özetlemeye çal t m z do u-bat ikileminin bir sonucudur. E er bir Cumhuriyet kurumu olan lahiyat fakültelerindeki tarihçilerin durumu iç aç c de ilse,
baz istisnalar d nda di er fakültelerde yap lan tarih çal malar n n niceli i ve niteli inin gözden geçirilmesi de gündeme gelebilir.
Bununla beraber, mevcut durum; ba ta slâm Tarihi olmak üzere
slâm hakk nda yeterli bilimsel bilgi birikimini sa layamamakta; bu da
havass ndan avam na kadar toplumun her kesiminin ayd nlanmas n geciktirmektedir. Bunun sonucunda, iman, ibadet ve ahlâk konusundaki
üstünkörü elementer bilgilerin d nda Türkiye de slâm hakk ndaki cehalet her gün biraz daha hissedilmektedir. Bu cehalet de din veya dinsizlik ad na Türkiye üzerinde operasyon yapacaklara mümbit alan yaratmaktad r.
Bu ihtiyac n lahiyat akademik kadrolar nda görev yapan slâm
tarihçileri taraf ndan yap lmas arzulanan ve beklenen bir durumdur. Bu
yap lmad takdirde tabiatta bo luk yoktur ilkesinin de ö retti i gibi
bu açl k ve ihtiyaç nâ-ehiller taraf ndan doldurulacak ve sonuçtan her-
93
Ocak, 102.
968
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
kes zarar görecektir. yi niyetli veya art niyetli, hakim, mühendis, doktor, asker, ö retmen vs. emekli amatör heveslilere kalmaktad r.
Bu tenkitleri göz önüne ald m zda Türkiye de slâm tarihçili inin rü tünü ispat edemedi i hatta bilimsel ve zihniyet bak m ndan me ruiyetini kazanamad söylenebilir.
Sonuç Yerine: Türkiye de slâm tarihçili ine; bilimsel merak,
millî kültürünün bir parças n ö renmek, Türk tarihinin bir k sm n incelemek, ötekini incelemek, geçmi i ö renme merak , slâm ö renme
merak gibi saiklerin yan nda ideoloji dev irmek için de yakla lm t r.
deoloji dev irme çerçevesinde slâm Tarihini Türkle tirme; Marksistle tirme; Türk- slâm Tarihini lâikle tirme; heterodoksla t rma
slâm Tarihinden bir medeniyet in a / ihya etme giri imleri yap lm t r. Ancak bu tür ideolojik yakla mlar yarardan çok zarar getirmekte, kampla malara yol açmaktad r. bn Haldun un uyar s na ra men
önemli bir kesim olan tespit etmek yerine olmas gerekeni önerme
e ilimi göstermektedir. Ayn ekilde, geleneksel slâm tarihçili i esas
olarak hikaye / rivayet etme olarak tenkit edilirken bugünkü çal malar n bir k sm da malumun ilam ndan öteye geçmemekle suçlanmaktad r.
Cumhuriyet döneminde klâsik slâm tarihçili inin hem muhteviyat na hem de metoduna itiraz edildi. Bu dönem slâm tarihçili i bu
psikolojik, siyasî, ideolojik ve kültürel atmosfer içinde kendine yer
bulmaya ve geli meye gayret gösterdi. Bu ba lamda felsefe, anlay ,
kavramsal çerçeve, metot, kaynak ve muhteva yan nda en önemlisi me ruiyet sorunu ya ad . Türkiye slâm tarihçili i hala ba ta slâm Tarihi
kavram ve terimi olmak üzere kavram ve terminoloji sorunu ya amaktad r.
Tarihçinin görevi, inançlar n , ideolojisini, dünya görü ünü kar t rmadan nesnel davranarak, kaynaklar tenkitçi zihniyetle kullanarak
olgular ve olaylar tüm ayr nt lar ile tarafs zca tespit, tahlil ve tebyin
etmektir. Ancak Türkiye de slâm tarihçili i, ilim, din, kültür ve tarih
ad na önemli psikolojik, ideolojik ve siyasal zorluklarla kar la m t r.
Müslüman tarihçi bir yönüyle kendi dininin tarihini, di er yönüyle öteki nin tarihini ara t r yordu. Her iki durumda da bilimin gere i olan
so ukkanl l n koruyarak nesnellik ve öznellik uçlar aras nda bir sarkaç gibi gidip gelmesi mukadderdi.
969
EK
Türk Tarih Tezi ne Göre (1931)Yaz lm Tarih II de slâm Tarihi
1. Hz. Muhammet
Muhammet 570 de Mekke de do mu , 6 ya nda yetim kal nca amcas Ebû
Talip taraf nda himaye edilmi , 594 te zengin dul Hatice ile evlenmi tir. Muhammet, bir süre dini meseleler ve dü üncelerle me gul olmu , k rk ya nda,
kendi buldu u ve do ru oldu una inand
yeni bir dini davete ba lam ; bu
dine zaman n haniflerine imtisalen brahim dini veya ink yat anlam nda islâm
denmi tir. Kurey in ekonomik saiklerle iddetli kar ç kt bu dine Mekke de
150 kadar insan girmi , Muhammet, Ebû Talip ve Hatice nin vefat üzerine
himayecisi kalmay nca 622 de Medineye kaçm t r. Vahdaniyeti orada ya ayan
Yahudiler arac l
ile biraz bilen Medineliler Muhammed in davetini kolay
kabul etmi lerdir.
Müellife göre Muhammet Medine de siyasî askeri ve sosyal te kilatlanmas n tamamlad , slâm cemaatinin siyasî ve askeri reisi oldu, slâm yaymaya
çal m sa da slâmiyet, ancak Arap yar madas n a t ktan ve Arap olmayan
kavimler, bilhassa Türkler taraf ndan kabul edildikten sonrad r ki, büyük bir
din haline geldi. Arap olmayan kavimler slâmiyeti h rsla benimsediler, halbuki
as l Araplardan olan s n flar slâmiyeti, tahakküm etmek için bir siyaset vas tas olarak kuland lar. Tarih II, 39.
Hz. Muhammed in belli ba l seferleri ba l alt nda Bedir ve Uhud gazveleri muharebe nitelemesi ile krokilerle verilmekte; anlat lmakta; Hendek Muharebesi, Hudeybiye Musalahas , Hayber Seferi, Mekkenin zapt , Huneyn Muharebesi, Taif Seferi, Tebük Seferi ayr nt l olarak anlat lmaktad r. Tarih II, 94-110
muhtevas
öyle verilmektedir:
Hz. Muhammed in davetinin
Muhammedin koydu u esaslar n toplu oldu u kitaba Kur ân denir . slâm
an anesinde bu ayetlerin Muhammed cebrail ad nda bir melek vas tas yla Allah
taraf ndan vahiy, yani ilham edildi i kabul olunur Muhammed, Araplar n ahlâk ve adetlerinin pek fena ve pek ibtidai ve slaha muhtaç olduklar n anlam ,
bunlar slah etmek için tenha yerlere çekilerek senelerce dü ündükten sonra
kendisinde, zaten Araplarca da bilinen vahiy ve ilham fikri do mu tur.
Bütün iptidaî kavimler gibi, Araplar da, airlerin, ak l erdiremedikleri kuvvetlerden ilham ald klar na inan yorlard . Bu kuvvetler Araplar için cinlerdi.
Cinler, güya, kâhinlere kay ptan haber vermek kudretini ilham ederlerdi. O,
hakikaten cinlerin airlere ilham etti ine kani idi. Muhammed in Musa, sa,
dinlerine dair ö rendikleri de kendisinde bu itikat kuvvetlendirmi tir. Tarih
II, 90-91. Muhammet bidayette irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu.
Vaizlikten Nebili e, Nebilikten nihayet Allah n Resülü haline geçti. Tarih II,
91.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Hz. Muhammed in ahsiyeti ile ilgili dikkat çekici de erlendirmeler unlard r: Muhammet namuskâr ve menfaat fikrinden ari olarak ortaya at ld . Onun
gayesi, muhitin ahlâk n , dinini ve içtimai hayat n slah etmekte Tarih II, 91.
Muhammet denilen ahsiyet bizatihi mütehassis, mütefekkir, müte ebbis ve
muas rlar n n en yükse i oldu unu yapt i ler ile ispat etmi bir varl kt . Ta-
varilerin nallar alt nda ezildi i güne kadar ve ondan sonra da hiçbir zaman ayn halde kalmam t r. Tarih, II, 118.
970
rih II, 93
Hz. Muhammed in ölümü üzerine geli en olaylar ayr nt l olarak ele al nmakta; Ebû Bekir in halife seçilmesinde kilit rolü Uslar n (Evsin) oynad belirtilmektedir. Medineliler, Hazreçlilerin reisini namzet gösterdiklerinden, Uslar buna kar Kurey lileri tercih ettiler, Ebû Bekir ve Ömer, içtima mahalline
giderken, Uslar n reisi onlara kendilerine güvenebileceklerini söylemi ve onlarla birlikte hareket etmi tir. Binaenaleyh, Ebû Bekir in intihab , ne
Kurey lilere, ne Medineliler mensup olamayan Us Müslümanlar n n eseridir.
Tarih II, 115.
Burada ilginç olan nokta udur. Eserin 82. sayfas nda Medine toplumu tan t l rken Us kabilesi hakk nda u bilgi verilmektedir: Eski devirlerde Mezopotamya dan Yemen e inen halktan olan Uslar n ismi bilahare Araplarca Evs
ekline konmu tur. Öte yandan zmirli smail Hakk II. Türk Tarih Kongresinde bu kabilenin Türk olabilece ini ileri sürmektedir. ark Kaynaklar na
Göre Müslümanl ktan Evvel Türk Kültürünün Arap Yar madas nda zleri , kinci Türk Tarih Kongresi, 20-25 Eylül 1937; stanbul 1943, 281.
Halifeli in Hakiki Mahiyeti ba l alt nda oldukça ilginç yorumlara yer
verilmi tir. Buna göre, Muhammet, toplumun içtimai, siyasî ve dini ihtiyaçlar n kar lam ancak onun ölümü üzerine bunlar n nas l ve kimler taraf ndan deruhte edilece i belirtilmemi ti. Onun hayat nda her ey Allah ve O nun resulüne havale edilmi ti. Ancak onun ölümü üzerine, Medine ye siyasî ve askeri
bask ile ba l olanlar bunu esaret say p kurtulma günlerinin geldi ini dü ündüler.
Hz. Muhammed in ölümü üzerine bu bo lu u doldurmak için üç siyasî f rka
/ parti olu mu tu: 1. Muhacirun Partisi, 2. Ensar F rkas , 3. Tüm Arabistan dan
gelerek Muhammed in etraf nda toplananlar n f rkas . Bu f rkalar bir an panik
ya am lar, bu s rada Ebû Bekir ve Ömer ileri ç karak siyasî liderli i üstlenmi lerdi. Ebû Bekir, mahza, ahlâkî meziyetleri ve liyakati hasebile Medine deki
Müslümanlar taraf ndan Müslüman cemaatinin reisi ve peygamberin halefi olarak kabul edilmi ti. Ancak, müellife göre Medine Müslümanlar Ebû Bekir e
verdikleri nüfuz ve salahiyetle, fark na varmaks z n, tarihte Roma mparatorluu ve Papal k müessesesi gibi büyük bir siyasî ve dini müessese vücuda getirmi oldular O bir ba kumandan, hükümleri itiraz kabul etmez bir hakim ve
yeni bir dinin en yüksek ruhani reisi olmu tu
Tarih II, 117.
Müellif e göre, asl nda hilâfetin haklar n ve vazifelerini en iyi ekilde belirleyen olaylar alt yüzy l sonra Hulagü taraf ndan halife çuvala sokulup sü-
971
Müellif, slâm dünyas nda eriat n geli mesine, siyasî ve sosyal hayat n
donmas na ve slâm medeniyetinin çökmesine sebep oldu unu dü ündü ü bir
geli emeye i aret etmektedir. Ona göre, Ebû Bekir, bütün faaliyet ve politikalar n her eyde Muhammed in misalini takip etmek, onun koydu u kanunlar
tatbik eylemek, ve nihayet onun askeri ve siyasî dü üncelerini mevkii fiile
koymakt .
lk zamanlarda bu tarz- hareket müessir ve müfit olsa da, sonralar slâmiyet sisteminin tekamülüne kar bir mania te kil edebilirdi. Çünkü Muhammet
hayat nda her günün icabat na göre muvaf k çare ve tedbirler tatbik ederek slâm cemaatini muvaffakiyetle idare ederdi. E er o Arabistan haricindeki kavimler ile temasa girseydi ihtimal ki bir çok yenilikler ve de i iklikler yapacakt . Çünkü o, son derece terakkiperver bir ruha malikti; sistemini daima muhitin icaplar na göre slah ve tatbik etmeye amade idi. Muhammet, gerek dinî
meselelerde, gerek içtimai hususlarda bir slah yapmak laz m geldi i zaman,
kendini hiçbir ey ile ba l görmemi tir. Daima tekamüle do ru yürümü tür.
Ölüm, birdenbire bu tekâmülü keser. Muhammetten sonra slâm âleminde görülen durgunluk ve tedenni sebebi Muhamette de il, onun haleflerinin
Muhammeddin mesle inin ruhunu de il, metnini anlamar nda aranmal d r. Bu
büyük hakikat ancak Türkiye Cumhuriyeti devrinde hakkile idrak edilmi ve
icabat yap lm t r. Tarih II, 118
2. Hulefâ-i Râ idin
Burada Dört halife önemli faaliyetleri ve ki isel yetenekleri ile tan t lmaktad r. Bu ba lamda Ebû Bekir, iç isyanlar n bast r p Arap yar madas nda hakimiyeti sa lam , Bizans ve ran a seferler düzenlemi tir. Onun önemli faaliyetlerinden biri Kur ân n ilk Toplanmas d r. Kur ân ayetlerini bir cilt halinde toplayarak Kur ân denilen kitab ilk vücuda getiren Ebû Bekir dir. Kullan lan yaz n n esas Sumer çivi yaz s ndan al nm hususi bir alfabe idi. Bu alfabe sonralar muhtelif yerlerde yap lan ekillere göre muhtelif isimler alm t r.
Tarih II, 119. Burada kullan lan yaz n n Sümer yaz s olarak gösterilmesi önem
ta maktad r. Zira yeni Türk tarih tezine göre Sümerler Türk kökenli idiler.
Ömer dönemini anlat rken Türkler ile ili kilere de inmektedir. Buna göre,
Nihavent Sava (642) sonras nda Yezdicert Türkler taraf na kaç p Merv de onlara iltica etti. Araplar da Türk s n rlar na kadar ilerlemi oldular. Araplar kuzeyde de Kafkaslara do ru ilerlediler. Fakat burada Hazar Türklerinin direni i
kar s nda durmak zorunda kald lar. Tarih II, 120
Osman zaman nda Türk Arap ili kileri daha da h zland . Araplar Kafkaslarda Aras rma na, do uda Seyhun dayand lar. Osman Ebû Bekir zaman nda
toplanan Kur ân ço altt . Hz. Ali nin zaman iç isyanlar ve siyasî mücadeleler
ile geçti.
972
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Dört halife asl nda olumlu ve ba ar l yönleri ile tan t lmaktad r. Müellif,
Dört halife döneminde Araplar n kar la t klar ran, Bizans ve Türk medeniyetlerinden yeterince yararlanamad klar n söyler. Zira, Araplar; slâmiyet
kendinden evvel teessüs eden her eyi iptal etmi tir. Kur ân dan ba ka ey okumak caiz de ildir inanc na sahip olduklar için Türkellerini istila ettiklerinde dinî âsâr ve âbideler ile birlikte Türk, Fars ve Yunan dileri ile yaz lan eserleri yakm lar ve tahrip etmi lerdir. Tarih II, 124.
Müellife göre, lk dört halife devrinin siyaseti slâm birili i, Emevîlerin
siyaseti Arapç l k, Abbasîlerin siyaseti Arap olmayan milletlerle itilaf esaslar na istinat ederdi . Tarih II, 165.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Türk spanyada ba l
973
alt nda unlar söylenmektedir:
Musa (b. Nasr) Berberîlerden Tar k adl kahraman spanya da istik afa
memur etti. Tar k rkda larndan bir müfreze alarak kay klarla kar k y ya geçti, vaziyeti tahkik ve ordunun ç kaca sahay ke fetti. Sepe ve Tanca limanlar nda gemiler haz rland . Ayn zamanda Berber-Hazar kabilelerinin en cesur ve
cengâver olanlar ndan bir ordu te kil edildi, bu ordunun ba kumandan BerberHazarlar n Tavar k kabilesinden (Bugün dahi bu eski Türk kabilesi Tar k n
Arapça cemi olan Tevar k ad n ta maktad r) Müslüman olmu olan Ziyat nam nda bir adam n o lu Tar k diye öhret alan kahraman bir Türktü. 12.000 ki i
kadar olan bu Berber-Hazar ordusu içinde Arap rk ndan ancak ve yaln z 300
ki i vard . Tarih II, 133-134
3. Emevî Saltanat
Emevîler döneminde Türkler ile ili kiler önem kazanmaktad r. Haccac n
Kuteybe b. Müslim arac l ile Türk illerindeki operasyonlar zalimane olarak
nitelendirilmektedir.
spanya n n fethi i lenirken de ilginç yorumlar ve ç karsamalar yap lmaktad r. Ukbe b. Nafi nin Afrika ve spanya faaliyetlerinde Berber-Hazar kabilelerinden bahsedilmektedir. Ukbe b. Nafi nin bu muvaffakiyetleri, kendi taraf na
celbeyledi i Afrikiye ve Ma rib havalisindeki gayet cesur ve cenkçi BerberHazar kabilelerinin ve bilhassa bunlardan Tavariklerin yard m olmu tu. Umumi olarak Berber denilen bu kabileler kendi rklar n pek büyük tutarlard .
Kendi kendilerine âdemo ullar n n en ereflisi gözü ile bakarlard .
Dilleri o zaman n mükemmel dili idi. Kendilerine mahsus rakamlar ,, alfabeleri, ve mütekamil bir edebiyatlar vard . Berberler peygamberin ad Muhammedi t pk Türkler gibi Mehmet diye telaffuz ederlerdi. Naturist olan bu
kahraman kavimler, slâmiyeti kolayl kla kabul ve hazmedemediklerinden çok
geçmedi, isyan ettiler. Tarih II, 131.
spanya yar madas n n otokton halk hakk nda baz de erlendirmeler yap lmakta; Türklerle yak nl klar iddia edilmektedir: Otokton ahalisi hakk nda
henüz ilmi malumat kat i de ildir. Fakat, bu k t a muhtelif zamanlarda Hazar
Denizi sahillerinden gelen ve yar madaya kendi ismini veren berlerin; talya y , Fransa y i gal etmi olan ve bugün dahi Korsika adas nda ve Jeneve garb ndaki Alp da lar nda tipleri görülmekte olan Ortaasya dan gelmi Ligürlerin,
Fransa ya ismini vermi olan Ortaasya kavimlerinden Keltlerin ve Ural da lar ndan gelen Alan-Türkleri ile onlar n refakatinde bulunan Süev ve Vandallar n
birbiri ard nca istilalar na u ram t r. Ayn men eden gelmi olan bu kavimler,
birbiri üzerine y lm ve otokton ahali de dahil oldu u halde birbirleri ile kar m lard r. Alan-Türkleri kendi rk ndan olan Süevleri, yar madan n
imaligarbisindeki da l k m nt kaya yerle tirdiler. Vandallar Septe bo az havalisine yerle mi lerdi. Yar madan n hepsinde ise hakim unsur, Alan-Türkleri
olmu tu. Tarih II, 132.
Türk-Arap Mücadelesi (Emevîler Dönemi)
Halife Ömer zaman nda (634-644) slâm ordular Nihavent muharebesinde
(642) muvaffak olarak bütün ran a hakim olmu lard . ran n son Sasani hükümdar Yezdicert, Merv ehrine kaçarak Türklere iltica etmi ti. Araplar
Yezdicert i takiben arkta Garbi Türk Devleti hudutlar na kadar ilerlemi ler ve
Türkler ile temasa gelmi lerdi. Bu tarihlerde Garbi Türk Devleti, Çin entrikalar ile son ink raz günlerini ya yordu.
Filhakika, 659 da bu Türk devleti mahvolmu , ve Türk memleketleri bir tak m hanlar ve beyler elinde parçalanm ve ba tan ba a anar i içinde kalm t .
Türk beyleri birbirleri ile bo azla yorlard ; garptan gelen Arap istilas na kar
birlik vücuda getirecek halden uzak bulunuyorlard . Halbuki Araplar bütün ran a sahip olmu lar, ranl lar 10-15 sene zarf nda Müslüman yaparak kuvvetlenmi lerdi. te Türk-Arap mücadelesi, bu hal ve art içinde ba lam t r.
Araplar halife Osman zaman nda (644-656) ahalisinin büyük bir k sm Türk
olan Horasan m nt kas nda kat i surette yerle tiler ve arka do ru ilerlemeye
ba lad lar; Herat ve Belh ehirlerini zaptettiler, Ceyhun rma na dayand lar.
Muaviye zaman nda Horasan arka yap lacak seferler için hareket merkezi
haline konuldu. Bu k taya Basra ve Kufe den 50.000 kadar Arap muhaciri gönderilerek yerle tirildi. Türklerin üzerine at lmak için art k f rsat gözleniyordu;
bu f rsat gecikmedi; hakikaten Türk beyleri ve hanlar aras nda birbiri ile vuru malar ba lad . Bundan isitfade eden Araplar, derhal Tohoristan ve
Maveraünnehir gibi Türkellerine tecavüze ba lad lar. Bu suretle ba layan mücadele Emevîlerin ink raz na kadar devam etti. Bununla beraber Araplar n Türk
memleketlerine olan tecavüzleri Abdülmelik devrinde (685-705) -yani 30 senekadar adi çapulcu ak nlar ndan ibaret kalm t r. Tarih II, 141.
Arap Taarruzuna U rayan Türk Medeniyeti:
Maveraünnehir ve Tohoristan da bu devirde büyük medeniyet ya an yordu.
Çin ve Hint ile ran ve arki Roma aras ndaki ticaret tamamile bu memleketlerdeki Türkler elinde bulunuyordu. nci rma n n alt n saçan k y lar say s z
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
mamur köyler ve ehirler süslü idi. Buhârâ Hanl dahilinde 40 büyük ehirle,
binden ziyade mamur köy vard . Bu havalinin umran , refah dillere destan olmu tu. Ta kent Hanl nda da elliden fazla ehir bulunuyordu. Her tarafta büyük ve zengin çiftlikler vard . Ekilmemi , i lenmemi bir kar toprak yoktu.
Semerkant, Buhârâ, Beykent, Herat ve Belh gibi büyük ehirlerde Çin, Hint,
ran ve arki Roma ile ticari muameleler yapan büyük ve zengin tacirler çoktu.
Bu tacirler ile büyük çiftlik sahipleri memleketin imar hususunda rekabet ediyorlard .
te Arabistan çöllerinden ta an bedevi seylebeleri ran ovalar n geçtikten
sonra bu mamureleri silip süpürmeye geliyordu. Araplar Türkellerindeki servet
ve umran görünce buralara sahip olmak için bütün h rslar ile çal t lar. Büyük
ganimetler elde etmek ümidi onlar tahrik eden kuvvetli bir amil idi. Tarih II,
974
Buhârâ m nt kas nda (So diyan) kâ t fabrikalar , ipekli kuma lar imal eden
tezgâhlar , alt n, gümü , avani ve ziynet e yas yapan müesseseleri k ymetli
ta lar, mücevherler i leyen imalathaneleri muttas l çal yorlard . Tekinlerin,
beylerin büyük tacirlerin yüksek birer sanat eseri olan kâ aneleri, k ymettar e yalar ile dolu idi. Arap istilas ndan birkaç sene evvel bu Türk beylerin Çin imparatoruna gönderdi i hediyeler aras ndaki hal larla mücevherli bileziklerdeki
sanat ve incelik , Çin sayr n hayretler içinde b rakm t .
Çinli bir müverrih, VII. as rda Buhârâ k t as n n umran ndan bahsederken
Ku aniye ehrindeki bir kö kü, en bedi eserlerden biri olarak tasvir ediyordu:
bir sanat harikas olan bu iki katl muhte em kö kteki büyük salonun duvarlar ndan birinde eski Türk hakanlar n n, di erlerinde de Çinde ve Hintte hüküm
süren Türk imparatorlar n n tasvirleri bulunuyordu. Ku aniye beyi her sabah bu
salonu ziyaretle tasvirler önünde e iliyordu.
Çinli di er bir müverrih de tihan daki Tusî mabedinde bulunan alt n heykellerden, alt n ve gümü ziynet e yalar ndan p rlanta, zümrüt ve yakut gibi
mücevherlerden üzerlerinde eski hanlar n tu ralar bulunan alt n avaniden hayret ve takdirle bahsetmektedir.
Ticaretle Çin e, Hind e, ran a, Bizans a gidip gelen Su daklar
(Maveraünnehir Türkleri) aç kgöz, cesur, gürbüz, çevik insanlard . Askerlikteki
maharetleri gibi ticaretteki kabiliyetleri de yüksekti. Kendilerine mahsus yaz lar olan Su daklar n en küçük köylerinde bile bir mektep bulunuyordu.
Maveraünnehir ve Tohoristandaki fikri hareket ve irfan, o as rda Asyan n her
taraf ndan daha yüksekti. Tarih II, 142.
Buralardan Hinde, Çine ve ç Türkellerine gelen âlimler Türk irfan n oralarda ne rediyorlard . 719 tarihinde Soganyan tekini Tiçe Çine gönderdi i
Tamuça ismindeki bir âlimi mparatora öyle tavsiye etmi ti: Tamuça, nüfuz-i
nazar sahibi büyük bir âlimdir. Kendsine sorulacak hiçbir mesele yoktur ki hal
ve izah edemesin. Tamuça ile bizzat görü erek dinler hakk ndaki mütalaas n
dinlemenizi rica ederim. Bu temas neticesinde bu zat n irfan ve malumat n n ne
kadar geni oldu u tezahür edecektir. 730 tarihinde Nanto ismindeki di er bir
âlim; sefaretle Tohoristan dan Çin e gitmi , beraberinde Çin âlim ve tabiplerinin hiç bilmedikleri bir çok ecza-y t bbiye ve ispençiyariye götürmü tü.
975
143.
Müellif Abdülmelik zaman nda ba layan mücadeleyi anlat rken Türklerin
yurtlar n kahramanca savunduklar n , ancak Türkler aras ndaki iç çeki melerin
istilalar kolayla t rd n belirtmektedir. Abdülmelik in tahta ç k ndan (685705) dört y l önce Asya Türk devleti y k lm , yerine Türk Kutluk Devleti
681de kurulmu tu. Bu devletin ikinci hakan Kapagan (691-719) Türk devletini
tensik ederek Türke leri, Karluklar hakimiyetine al rken karde i Kutluk
Han n o lu Gül Tekin i Su daklar tanzim etmek üzere Maveraünnehir e gönderdi.
Bu arada Horosan Haccac n uhdesinde idi. Hacca en ünlü komutanlar ndan
Kuteybe yi 705 te Türkler üzerine gönderdi. O, Türkler aras ndaki rekabetten
yararlanarak istila edebildi. Maveraünnehir de Beykent, Buhârâ, Semerkant ve
Ta kent ba ta olmak üzere büyük ya malar ve katliamlar yapt lar.
Katliamalar yapmak suretiyle tecavüze ba layan Kuyetbe, hayat n n en son
günlerine kadar bu vah ete devam etti. Bayket ten sonra Talkan mamuresi de
tahrip edildi. Burada da tüyer ürperen korkunç katliam yap ld ; Araplar, teslim
olan Türkleri k l çla do ramaktan yorulunca zavall lar s ra s ra a açlara ast lar.
Taklan a giren yolun alt kilometre uzunlu undaki k sm iki tarafl a açlarla as lan insan cesetleri ile korkunç bir koruluk eklini ald . Harezm k tas nda da
ayn facialar oldu: Kuteybe zengin ve mamur Harezm ehirlerini ya malad ktan sonra karde i Abdurrahman n esir ald 4000 Türk gencini bo azlatt .
Tarih II, 144.
Araplar n Türkler Aleyhine Tatbik Etti i Siyaset
Araplar n Türkler hakk nda tatbik ettikleri siyaset zulüm ve tenkil ile hulasa dilebilir. Arapç l k siyasetini takip eden Emevîler devrine Araplar Türklere,
slâm dinini kabul edenlerine dahi hakaret gözü ile bakmak istemi lerdi; halbuki Türler kendilerini Araplardan çok yüksek görürlerdi. Araplar, Türklerin, can n , mal n kendileri için helal sayarlard . Arap halifeleri ve onlar n mümessilleri Türler için hiçbir hak tan mak istemiyorlard . Cizye ve haraç toplarken ve
bütün muamelelerde her türlü eza ve cefa reva görülürdü.
Arap kumandanlar , Türkellerini, kan seylabelerine bo an tecavüzlerinde
çöl Araplar n n ya magerlik hislerini tatminden ba ka bir gaye takip etmiyorlard . Arap halifeleri am saray n n israf ve e lencelerini temin için kumandanlar n ya mac l a te vik ederlerdi. Bir asra yak n devam eden bu tahripçi Arap
istilas n n yegâne me um neticesi u oldu: Türkellerindeki yüksek medeniyet
bütün eserleri ile beraber mahvoldu. Bunca mamur ve zengin ehirler birer birer harabe haline geldi.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Aralar n istila maksatlar n slâml n ne ri gibi dini bir mefkureye atfetmek
kat iyen do ru de ildir. Bilhassa Emevî halifelerine, inanmad klar ve çok kere
tahkir ettikleri Muhammet dininin ne ri gibi bir maksat atfetmek , hakikatten
çok uzakla makt r. Onlar yaln z zengin ve mamur ülkeleri talan etmek, gittikçe
geni leyen bütçelerine yeni yeni varidat membalar bulmak gibi hasis emeller
arkas nda ko mu lard r.
derken yolda öldü. Ancak anas Türk olan Memun Türkler ile anla arak huzur
ve sükunu sa lad . Tarih II, 149-150.
As rlardan beri hakim ya ayan Türkler, tabiat ile bu çapulcular n hükmü
alt na giremezlerdi. slâm dinini kabul ederek efendilikten mevalili e (köleli e)
inemezlerdi. Bunun içindir ki Emevîler bir asra yak n bir müddet u ra t klar
halde Türkler aras nda slâm dinini yayamam ve küçük Türk beyliklerini bile
hakimiyetleri alt na alamam lard r.
Müellif Harun un o ullar ndan, ana taraf ndan Türk olan Memun ve
Mutas m a özel önem vermektedir. Türklerin deste i ile iktidara gelen
Memun âlim ve filozoflar severdi. Kendisi de felsefe ile u ra rd . Mem un,
slâm dinini menkulâttan ziyade akla istinat ettirerek serbest dü ünceyi tervic
eden bir mezhebi Mu tezile devletin resmi mezhebi ilan etti. Bu mesle i
Memun un biraderi Mutas m ve hafidi Vâs k da takip etti. Bu serbest dü ünceli
halifeler bu fikri kabul etmeyen hocalar k rbaçla dövdürürler ve hapse atarlard . Tarih II, 151. Türklere dayanarak iktidara gelen Mutas m da devleti adeta
Türklere teslim etmi ; Ba dat yak nlar nda Türkler için Samra (Samarra) ehrini kurmu kendisi de orada ya am t .
976
Türkler ancak kendilerini mevali yapmak isteyen Araplar n efendisi olmaya
karar verdikten sonrad r ki kütle halinde slâm dinine girmi lerdir. Tarih II,
146-147.
Emevî saltanat n n y k l nda uubiyenin rolünü oldukça öne ç karan müellif burada da ba rolü Türklere vermektedir. Müellife göre Araplara, medeniyet sahas nda ve askerlikte üstat olan Türklerdi. Araplar Semerkant a girdikten
sonrad r ki Türklerden kâ tç l k sanat n ö renmi lerdir. Araplar, askerlik sanat ve meziyetlerini de Arap ordular na intisap eden Türklerden ö renmi lerdir. Tarih II, 148.
Türkler Emevîleri y kmak için Abbasîler ve Farslar ile birle tiler. htilalin
ba nda Horasanl bir Türk olan Ebû Müslim vard . Türklerden kurdu u ordya
kat lan ranl lar ile birlikte Horasan ve ran ald ktan sonra Kufe ye girdi ve
bir evde saklanmakta olan Abbaso ullar ndan Ebulabbas Abdullah halife ilan
etti. Tarih II, 148. Müellife göre Türkler bütün bu vah ete ra men teslim olmamakta direndiler
4. Abbasî Hilâfeti
Müellif, Abbasîleri bir bak ma Türk devleti gibi telâkki etmektedir. Ona göre Ba dat ehrini kurarak merkezi Irak a ta yan Mansur kendilerini iktidara
ta m olan Ebû Müslim i öldürtmekle hata etmi se de Belh Türklerinden Halit b. Bermek i (Barmak) vezirli e getirerek do ru bir i yapm t r. Halit yönetime ve devlete çeki düzen vermi tir. Bermeko ullar Harun Re it zaman nda
da devletteki mevkilerini korumu lard r.
Harun zaman nda Abbasî iktidar n üzen iki halk vard : Kuzey Afrika da
Berber-Hazarlar, do uda Türkler idi. Bu iki karde kavim daima Arap halifelerine isyan ediyorlard . Bu sorunlardan kurtulmak isteyen Harun, Berberîlere
kar brahim b. Agleb i gönderdi. O Berberî isyan n bast rd ysa da yine onlara
dayanarak Afrika da ba ms z bir Aglebi Devleti kurdu. Harun, Do udaki isyan bast rmak için o lu Memun u gönderdi. Kendisi de büyük bir ordu ile gi-
977
Müellif e göre Harun Re it in ilme verdi i destek ve Avrupaya gönderdi i
hediyeler müspet yönleri olmakla beraber, Alevileri, kendi gözü önünde kollar n bacaklar n k rd rarak bo durmas n ve Barmako ullar n cellatlar elinde
mahvetmesini tarih affetmeyecektir. Tarih II, 150-151.
Müellifin kanat nca Abbasî devleti, Vâs k tan sonra gelen Mütevekkil zaman ndan itibaren çökü e geçti; zira o Mu tezileye yüz çevirmi ti. Onun zaman ndan itibaren k sa aral klarla be halife Türkler taraf ndan tahtan indirildi.
Türkler bu dönemde halifeleri kendilerine tabi derecesine indirdiler. Esasen bu
tereddinin sebebi halifelerin serbest dü ünceye kar gelerek hayat dondurmalar idi. Abbasîler daha sonra valilerin ba ms zl klar n ilan etmeleri üzerine
iyice zay flad . Bir ara Selçuklu Türkleri onlar güçlendirdiyse de
Cangizo ullar ndan Hulâgû 1258 de ortadan kald rd . Tarih II, 151-54.
Abbasîler Devrinde Türkler ve Türklerin Müslüman Olmalar
Bu ba l k alt nda esas olarak Türklerin slâm a giri i anlat lmaktad r. Buna
göre, Türklerin slâm a giri i dini olmaktan çok siyasî bir tercihtir. Ortaasya
Çinliler ile Araplar aras nda hakimiyet mücadelesi alan haline gelmi ti. Çinliler a a (Ta kent) kadar gelip buradaki beyi idam etmi lerdi. Bu arada Ebû
Müslim daileri de bu bölgede propaganda yap yorlard . a Beyinin o lu da
bunlara kat ld ve Çinlilere kar bir direni i örgütlemeye ba lad . Türkler Ebû
Müslim ba kanl ndaki ihtilal ile Emevî iktidar n devirince bu güvenle Çinlileri atma a yöneldiler ve Ebû Müslim in tayin etti i Ziyat b. Salih komutas nda
çal maya ba lad lar. Bu ordu Çin ordusu ile Talas ta 751 de kar la t . Çin ordusunda bunan Karluk Türklerinin rkda lar na silah çekmemek için sava tan
çekilmesi üzerine böylece Çinliler kesin yenilgiye u rad lar.
Müellifin bundan sonraki yorumu oldukça dikkat çekicidir:
Türkler Ebû Müslim ihtilali ile Araplara, Talas suyu meydan muharebesi
ile de Çinlilere galebe etmi lerdi. Tarihin bu cereyan kendilerine iki yol açm t : Bunlardan biri as rlardan beri oldu u gibi, imalden Çine inerek orada bir
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
imparatorluk kurmak, di eri de garba dönerek slâm imparatorlu una hakim
olmakt . Türkler ikinci yolu tercih ettiler. Ebû Müslim ihtilali onlar Müslüman
ran üzerinden Irak a do ru götürmü tü. htilal harekat na i tirak edenler, yüksek kabiliyetleri sayesinde yeni imparatorlu a hakim olacaklar n anlam lard . Tarih II, 155.
Öte yandan Harezm deki bir ihtilalden kaçarak ülkelerine s nan
müslümanlara da kucak açarak slâm n yay lmas na izin verdiler. Ayn zamanda Abbasîler zaman nda slâm dini til rma boylar nda ya ayan Bulgarlar aras nda h zla yay ld . Bunun as l amili Harezm ile yap lan ticaret idi.
Harezmli Müslüman tacirler Bulgarlar aras nda slâm yayd lar. Bulgar han
Elmassilki Halife Muktedir ile haberle erek 921 de bütün tebas ile Müslümanl kabul etti. Böylece X. yüzy ldan itibaren Türklerin büyük k sm slâm camias na girmi ti. Tarih II, 161-162.
978
Türkler; Abbaso ullar ad na kurduklar devletin askeri hakimiyeti yan nda
mali, idari ve mülki i lerini de ellerine ald lar. Tohoristanl Barmako ullar ,
am daki Emevî Arap saltanat yerine Ba dat ta medeni bir devlet kurdular.
lim ve fennin geli mesi için gerekli artlar haz rlad lar.
Bu geli melerin Maverannehir e etkisi oldu.
slâm camias na giren Türklerin Abbasî imparatorlu unun en yüksek
mevkilerini i gal etmeleri, Ceyhun rma ötesinde tabiat yla bu camiaya kar
bir alaka uyand rd . Emevîler zaman nda oldu u gibi Müslüman olan Türkler
art k mevali telâkki edilmiyor, bilakis slâm camias n n azas oluyorlard . Bu
vaziyet kar s nda Fergana, So diyan, Ü rüsana ve Tohoristan daki beyler Abbasî halifelerini metbu tan makla art k bir zillet görmüyorlard . Çünkü bu imparatorlukta hakim olanlar hakikati halde Araplar de il Türklerdi. Tarih II,
156. Özellikle Karluklar ve O uzlar bu cereyana çok kat ld lar.
Abbasî iktidar döneminde müellife göre ilginç bir geli me oldu. Emevîler
ile Ha imiler, Abbasîler ile Aleviler aras ndaki mücadeleleri Türkler
Araplararas bir sorun olarak görüp taraf olmuyorlard . Bu arada ranl lar, Abbasîler ile aralar iyi olmayan Alevilere e ilim gösterdiler. Abbasîlerin tek dayana haline gelen Türklerin tek hedefi ise slâm imparatorlu una hakim olmakt . Tarih II, 156.
Müellif, Türklerin askeri, siyasî, idari, ilmi, fikri faaliyet ve hizmetlerini sitayi le anlatmakta Abbasî devletindeki hemen her sahadaki geli en ba ar y
Türklere hamletmektedir.
Türklerin bu geli meler çerçevesinde slâmla mas daha da h zland . Türk
soylu Samano ular Karahanl lar slâm a dahil ettiler. X. yüzy lda slâmiyet
Seyhun ve Ka gar ötelerine kadar yay ld . Bu konuda en önemli rolü
Maveraünnehirli Müslüman Tük tacirler oynad lar. 1048 de Ta kent ve Farab
bölgelerinde 200.000 aile hep birden slâm girdiler. Do u Türkellerinde
Karahanl lar n, Afgan ve Kuzey Hindde Sevüktekino ullar n n (Gazneliler) birer devlet kurmalar çe itli Türk zümrelerinin slâm dinine akmas na yard mc
oldu. Selçuklular bütün Abbasî imparatorlu una varis olduktan sonra Türkler
slâm dinini art k benimsemi lerdi Tarih II, 161.
Kuzeyde Hazarlar Araplara kar uzun süre direndiler ve slâm dinine cebren kabul etmediler. Ancak bütün dilere kar ho görülü olan Hazarlar, kendileri Musevili i, kabul ettikleri gibi Bizans ile yapt klar bir anla ma gere i ülkede H ristiyanl n yay lmas na izin vermi lerdi.
979
Müellife göre Abbasîler zaman nda Türkler ba l ca u müslüman devletleri
kurdular: Toluno ular (868-905); Ak ito ullar (935-969); Samano ullar (874999); Karahanl lar (932-1212); Gazneliler (962-1183); Gorlular (1148-1215); Selçuklular (1040-1194); Harezm ahlar (1077-1231); Delhi Türk Sultanl (12061555). Tarih II, 162-163.
Abbasî Devrinde slâm Medeniyeti ve Bu Medeniyette Türklerin Tesiri
Türk Tarih tezine uygun olarak slâm medeniyeti Türklerin bir ürünü olarak
tan t lmaktad r. Müellife göre slâmiyet devrinde ulûm ve maarifle i tigal edenlerin ço u Arap olmayan kavimlere mensup idi. slâm medeniyeti kendi teessüsünü di er milletlere, Türklere ve ranl lara medyundur. slâmiyetin zuhuru
esnas nda yüksek bir seviye ve eski bir medeniyet sahibi olan Tüklerin
slâmiyetin teessüs ve inki af nda pek mühim bir amil olmalar tabii idi. Bilaistisna slâm medeniyetinin her ubesinde Türklerin büyük hizmetleri oldu. Müslümanlarca Kur ân dan sonra en mevsuk bir hadis mecmuas olan Sahih Buhârî
Mehmet smail isminde bir Buhârâl Türk âlimi taraf ndan telif edildi. O devrin
hukuku olan f kha dair eserlerin bir ço u Türk almleri taraf ndan vücuda getirildi. Bu gün bile slâm dünyas n n her taraf nda elden ele dola an Hidaye
Merg nan l bir Türk âlimin esridir.
Usûl kitaplar n n en mühimleri yine Türkler taraf ndan yaz lm t r. Türkler
bilhassa felsefî ve müspet ilimler sahas nda vukuf ve ihata göstermi lerdir.
Türklerin me gul olmad ilim sahas yoktur. Eski Yunan usûlünde ilk co rafya kitab yazan Belhli Ebû Zeyit tir. Hint ulûm ve felsefesini slâm dünyas ve
Avrupa ya tan tan Eburreyhanibiruni Harezmli bir Türktür. slâm dünyas n n
Aristosu bni Sina Buhârâ yak n nda Af in karyesinde do mu bir Türktür. slâm dünyas n n en büyük filozofu Farabi Türkmen elinde Farap ta (Faryap)
do mu tur. Memnun taraf ndan ilk defa tesis edilen rasathanenin en yüksek
mütehass s Mervli Halit ibni Abdülmelik tir.
Ba dat taki Darülhikme nin azalar aras nda en mühim sima ve en me hur
riyaziyatç Harzemli Musa n n O lu Mehmet de Türktür. Bu âlim Hint-Yunan
usûllerini cami olan Zayiçenin mucididir. Araplara kendi dillerinin en mükemmel lügat kitab n hediye eden Cevheri Türktür. Farabi nin
Essiyasetülmedeniye nam eseri iktisadi siyasete dairdir. slâm medeniyetinde
980
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
981
bu mevzua dair ilk yaz lan kitap bu eser oldu undan iktisadi siyaset ilmini slâmlar aras nda tesis etmek erefi de Türklere aittir. Tarih II, 163.
Müellife göre Müslüman Türk devletlerinin hepsi Buhârâ, Gazne, Herat,
Neysabur gibi yönetim merkezlerini ayn zamanda birer ilim ve medeniyet
merkezi haline getirmi lerdir.
Zira Müellifin kanat nca Tarih vesikalar ile edinilen bilgilere istinaden kati olarak denilebilir ki slâm dan evvel bir Arap medeniyeti olmam t r. slâm
devrinde de medeniyet yaratan Araplar de il, onlardan ba ka rktan olanlar ve
bilhassa Türlerdir. Tarih II, 165.
MÜZAKERELER
Prof. Dr. Mustafa FAYDA
M. Ü. lahiyat Fakültesi
slâm Tarihi kaynaklar n n Hz. Peygamber dönemi kaynaklar yla,
Türk tarihinin veya daha sonraki dönemlerin kaynaklar elbette farkl d r. Burada daha çok cahiliye dönemi ve Hz. Peygamber devri Arapça
kaynaklar üzerinde duruldu. slâm Tarihinin hangi dönemini incelersek
inceleyelim her dönemin kendine has farkl l klar mevcuttur. Meselâ, bu
problem Anadolu Selçuklu çal an için farkl , Osmanl n n ar iv öncesi
dönemi için ve ar iv sonras dönemi için farkl d r. Ama her dönemin bir
kaynak probleminin oldu u muhakkakt r. Bu sebeple arkada lar n (Prof.
Dr. rfan Aycan - Prof. Dr. brahim Sar çam) bu tebli inin ismi slâm Tarihi
oldu u için tüm dönemleri kapsamas sözkonusu de ildir. Bu do ru da
de ildir. Osmanl tarihi çal an arkada lar n bunlar destekleyen veya
desteklemeyen örnekleri varsa onlar vermeleri uygun olur.
Çal lan dönemle ilgili her alandaki yaz lm eski kitaplar o çal man n kayna d r. Tefsir, Hadis, F k h, Dinler Tarihi vb. ilim dallar n tek tek saymak yerine bu husus daha uygun görülmektedir. Kaynak
konular nda slâmî ilimlerin deste ine ihtiyaç vard r. Bat da yap lan çal malar slâm Tarihi kayna olarak ifade etmek uygun de ildir. Bunlar hakk nda slâm Tarihi ile ilgili vesikalar , bilgileri ihtiva eden kaynaklar demek daha uygundur. Kaynaklar n de eri dönemine göre de iir. Taberî nin de eri Hz. Âdem dönemiyle ilgili farkl , di er olaylara
göre ise farkl d r. Hz. Peygamber dönemiyle ilgili o dönemde yaz lm
bir kaynak yoktur. Ancak Hz. Ömer döneminden itibaren yaz lm baz
kaynaklar vard r.
slâm Tarihindeki baz olaylar hep isyan diye anlat yoruz. Dilimiz kafi gelmiyor. Abdullah b. Zübeyr in hilâfeti diyemiyoruz. Emevî
ve Abbasiler e muhalif olan imam m z Ebû Hanîfe hazretleri hep muhalefet etmi ve bundan dolay zd rap çekmi tir. Onun destekledi i hareketlere de isyan diyoruz. Meselâ, Emeviler döneminde Zeyd b. Ali isyan , Abbasiler döneminde Muhammed en-Nefsüzzekiyye isyan .
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Hz. Peygamber dönemi için farkl bak aç lar ndan yaz lan eserler mevcuttur. Meselâ, slâm n Serüveni adl kitap medeniyet tarihi
a rl kl olmas na ra men Peygamberimiz dönemine farkl bak yor. Her
dönemde Peygamberimiz yeniden yaz lmal d r. Asl nda Peygamberimiz
için özel bir celse yapmam z gerekir. nsan m z Hz. Peygamber i Bat l lardan tan yorsa biz Bat l lardan daha iyi bir üslup ve hitapla onu anlatan kitaplar yazmal y z. Bu sebeple sürekli yeni çal malara ihtiyaç var.
Zaman, mekân ve co rafyan n insan etkiledi i bir bütün olarak
de erlendirilmelidir. Bat terminolojisinde tarihle ilgili bir çok terim olu turulmu tur. Bizim de bunlar olu turmam z gerekir. Biz asl nda tam
olarak Bat ya göre de anlam yoruz. Çünkü biz Bat y fazla bilmeyen bir
nesiliz. Ancak Bat n n terminolojisiyle yaz yoruz. Dipnot, makale, tez,
kitap, bibliyo rafya hep bat usulüdür.
982
Kaynaklar ve i lenen konular iyi de erlendirmek gerekir. Peygamberimizin Medine dönemindeki ya ant s n anlatan Siyer kitaplar
daha çok onun devlet ba kanl , sava lar , ganimetleri ve esirleri öne
ç karmaktad rlar. Halbuki bunlar n hepsini toplad m zda çok k sa bir
süre tutmaktad r. 10 y ll k Medine hayat nda Peygamberimiz e gelen
pek çok kabile heyeti olmas na ra men bunlar Siyer in içine yerle tirilmiyor. Medine dönemini risalet vazifesinin devam olarak göstermeliyiz. Hz. Peygamber Bedir harbinde kervan bast deniliyor, ancak bu
izah edilemiyor. Hz. Peygamber sadece Kurey in kervan n basm t r.
Ba ka hiçbir kabilenin kervan n basmam t r. Rasûlüllah n hayat nda
sava lar n de il peygamberli ini ön planda tutmal y z. Hz. Muhammed
bir Peygamber dir. Ona devlet ba kan olarak de il Peygamber olarak
biat edilmi tir. Sahabenin müslüman olu unda Hz. Peygamber e biat
vard r. Peygamberimiz e müslüman olurken biat edildi diye bize hiç
kimse ö retmedi.
Devlet ba kanl gere i ald biat Hudeybiye deki biatt r. Hz.
Ebubekir in halife oldu unda ald biat gibi Peygamberimiz Medine ye
geldikten sonra biat almam t r. Hz. Peygamber in devlet ba kanl n n
ad bile yoktur. Çünkü insan Allah n Rasûlü olunca ona eklenecek ba ka bir s fat yoktur. Ancak Bat kar s nda ezilmi müslümanlar n 19 ve
20. as rda ortaya koydu u kitaplarda Kumandan Peygamber , Devlet
Ba kan Peygamber demek moda oldu. Peygamberimizin hayat henüz
daha bilinmeyenlerle doludur.
slâm Tarihi alan nda Yüksek Lisans ve Doktora yapan ö rencilerin Arapça konusundaki eksiklikleri bir realitedir. Tezlerinin d nda
Arapça kitap okumal d rlar. Ba tan sona bir Arapça veya Osmanl ca kitap okutulmal d r. bn Hi am dan veya di er temel kaynaklardan metinler okutulmal d r. Osmanl Tarihi ile ilgilenen ö rencilere meselâ
Tâcü t-Tevârîh den elli er-yüzer sayfa örnek metin verilebilir. Arapça
kitaplar tercüme edilerek de il kendi dilleriyle fi lenmelidir.
983
Tarihçinin bir felsefi görü ü olmal d r. Fransa ya gitti imde Tarih
Felsefesiyle ilgili kitaplar sat n ald m. Ancak muhtevas beni a t . Tarih
Felsefecisi yeti tirmedi imiz bir gerçektir. Tarih Felsefesi her tarihçinin
yapaca bir i de de ildir. Felsefe ve Tarih altyap s n n çok iyi olmas
gerekir. Fikirleri ekolle tirecek ara t rmac lara ihtiyaç vard r.
Türkiye de Osmanl Tarihi çal anlar n say s oldukça fazlad r.
Bu sadece lahiyat Fakülteleriyle s n rl de il, Fen-Edebiyat ve E itim
Fakültelerinde de gerçekten bir Tarih ordusu vard r. Türkiye belki hiçbir döneminde kendi tarihini çal acak bu kadar elemana devlet eliyle
para verildi i bir dönemi ya amam t r. Memlükler, Selçuklular, Osmanl lar ve hatta stanbul un fethinden önceki Bizans tarihi ile ilgili çal malar bizi son derece ilgilendirmektedir. Yüksek Lisans ve Doktora
çal malar na Osmanl Tarihi de sokulmal d r.
slâm Tarihinin metodoloji problemleri sadece ilk dönem problemleri de ildir. Her döneme ait problemler burada dile getirilmelidir.
Ar iv vesikalar n n tespiti tarih metodolojisinin konusudur.
Hz. Peygamber in hala bilinmeyen taraflar n n oldu u muhakkakt r. Nitekim Hz. Peygamber Mekke de cuma namaz k lmazken Medine deki müslümanlardan cuma namaz n k lmalar n , e leri ve çocuklar yla beraber cuma namaz na gitmelerini istemi tir. Bu belge
Vesâiku s-Siyâsiyye de yer almas na ra men Muhammed Hamidullah
bunu Siyerine almam ve bizim de dikkatimizi çekmemi tir.
Bu toplant da tespit edilen metoloji problemleri Taberî ye de tatbik edilmeli, Osmanl tarihçisi Nâimâ ya da tatbik edilmelidir.
984
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Prof. Dr. Cahit BALTACI
M. Ü. lahiyat Fakültesi
Böyle önemli bir konuyu gündeme getirdi i için slâmî limler
Ara t rma Vakf na ve tebli ci meslekta lar ma te ekkür ederim.
slâm Tarihinin metodolojisi konusunda söylenecek çok ey vard r. Ancak ba lang ç olarak birkaç konunun gündeme al nmas da küçümsenecek bir husus de ildir. Ben de tebli lerde yer alan üç konu hakk nda görü lerimi arz etmek istiyorum.
I. slâm Tarihinin Mahiyeti
slâm Tarihi, genel tarih içinde 610 dan ba layan ve günümüze
kadar uzanan bir zaman kesitini ifade eder. Bu kesit, Müslüman toplumlar n XV as rl k tarihini Uzakdo u dan Endülüs e, Orta Afrika dan Sibirya ve Macaristan a kadar uzanan co rafî mekân kaplar. Bu bak mdan alt kimlik olarak Asr- saadet, Hulefa-i Râ idîn, Emevî, Abbasî,
Memluk, Selçuklu ve Osmanl tarihleri gibi tarihleri ifade etse de üst
kimlik olarak slâm Tarihini ifade eder. slâm tarihçisi de alt kimlik olarak hangi adla an l rsa an ls n bu zaman ve mekân içinde ara t rma yapan herkes, akademik kimli ini ifade eder. Bu sebeple slâm tarihçisini,
bir arap veya ba ka bir kimli in tarihçisi olarak görerek üst kimli i unutmak ilmî bir yakla m olamaz.
Di er taraftan slâm ülkelerinde veya d ülkelerde slâm Tarihinin de i ik disiplinlerle ifade edilmesi, de i ik maksatlardan dolay d r.
Akademik bir tasnif de ildir. Sözgelimi bugün bizler, ilahiyat fakültelerinde bulunmam zdan dolay slâm tarihçisi olarak an l yoruz. FenEdebiyat fakültesinde olsayd k ba ka bir isimle an l rd k. lmî disiplinde
esas olan, tarihçinin doktoras n yapt ve ara t rmalar n teksif etti i
aland r. Kadro gere i bulundu u unvan de ildir. Ba ka bir ifade ile slâm tarihçisi, s n r n çizmeye çal t m z zaman ve mekân içinde akademik ara t rmalar yapan ki idir.
II. slâm Tarihinin Kaynaklar
Tarih, zaman ve mekân içinde insanlar n faaliyetleri olarak dü ünüldü ünde kayna da buna göre belirlenir. Bugün bu üç unsur yani,
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
985
zaman, mekân ve insan çe itli disiplinlere konu olmu tur. Tarih ise adeta bir üst disiplin gibi di er disiplinlerden istifade eden çerçeveleyici bir
kompozisyondur. Bu sebeple sadece zaman, sadece mekân ve sadece
sosyal hayatla ilgilenen disiplinler, tarihe kaynak olu tururlar. Ancak
modern tarihçili in do u undan önce yaz lan tarihlerin bir ço u zaman
ve mekân unsurlar n ve sosyal vak a olarak da devleti, hatta devletin
siyasi özelli ini öne ç karm lar ve âdetâ devlet tarihçili i ortaya koymu lard r. Oysa tarih, sultan n ve devletin tarihinden önce toplumun tarihidir. Toplumun bütün aktivitelerinin tarih yaz m na yans mas gerekir.
Aynî, Makrizî ve Kalka andî gibi tarihçilerimizi istisna edersek
genelde slâm tarihçileri siyasî tarih yazm lard r. Bu yüzden yaz l medeniyeti yeteri kadar görebilmek mümkün de ildir. Oysa slâm n do uundan beri Müslümanlar, çe itli bölgelerde, çe itli kültür ve medeniyeti ortaya koymu lad r. Klâsik tarih yaz c l n n eksiklerinin tamamlanmas da yaz l ar iv belgelerine ve Müslümanlar n ya ad klar bölgelerde meydana getirdikleri toprak alt ve üstü eserlere yönelmekle tamamlanabilir. O halde arkeolojiye, sanat tarihine ait eserlerle slâm toplumlar nda tutulan her türlü kay t tarihe kaynak olu turur. Bu vadide bilhassa Osmanl ar ivleri, oldukça bol malzeme olu tururlar.
Henüz üzerine ara t rma yap lmayan Türkiye Cumhuriyeti dönemi slâm Tarihi belgeleri ise üzerinde de ayr ca durulmas gereken bir
konudur. Zira bu dönemde pelür kâ t ve foto-kopilerle saklanmak istenen belgeler, vakit geçirilmeden dayan kl malzemeler haline getirilmezlerse tarihçiler, ar ivlerin kap lar n açt klar nda kar lar nda boy
kâ t y nlar ndan ba ka bir ey bulamayacaklard r.
III. slâm Tarihçisi Yeti tirilmesi
Tarihçi yeti tirme konusu, ayr bir oturumda tart lmas gereken
önemli bir konudur. Türkiye ve di er slâm Ülkelerindeki tarih e itiminin yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç vard r.
Evvela s n rlar n çizmeye çal t m z bölgede ya ayan toplumlar n tarihleri üzerinde ara t rma yapacaklar n bölgenin ve bölge insan n n davran lar na yön veren de erlerin tan nmas na ihtiyaç vard r. Bunlar tan nmadan bütün insanlara uygulanabilecek genel ablonlarla bu
havzan n tarihi yaz lamaz. Çünkü her bölgenin kendine has özellikleri
vard r. Sözgelimi slâm havzas nda ya ayan insanlar genel olarak Türkçe, Arapça ve Farsça konu uyorlar. Öyleyse tarihçiye bu dillerin ve bu
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
dillerde yaz lm metinlerin okunmas n n ö retilmesi laz md r. Bunlara
ilaveten bölge d nda yaz lanlar inceleyebilmek için bir bat dilini ö renmeye ihtiyaç vard r.
esasen, problemin önemli bir çok yönüne vukufla de inildi i için, burada kendimce önemli gördü üm bir iki hususa temasla iktifa edilecektir.
986
Bir ba ka bilinmesi gereken özellik de bu bölge insan n n davran lar na yön veren slâm n ö retilmesine ihtiyaç vard r. Sözgelimi bu
bilinmez ise slâm sultan ile bu dünya d ndaki kurallar aras ndaki fark
anla lamaz.
slâm tarihçisi yeti tirmenin ba ka bir art da Kur an âyetleri ve
sahih hadisleri d nda her eyin kriti ini yapabilecek ara t rmac lar yeti tirmektir. Kritik yapma özelli i geli meyen ara t rmac , geçmi bir
çok tarihçide oldu u gibi sadece nâkil olurlar.
IV. Tarih Yaz c l
nda Metot
Geçmi te tarih yaz c l nda genel olarak rivâyet tarihçili i geli mi tir. Bunlara göre hadiseyi oldu u gibi nakletmek esast r. Az nl kta
olan dirâyet tarihçileri baz rivayetlere müdahale ederek tahsis etmi lerdir. Meselâ, Mekke nin Fethi nde Hz. Muhammed in annesinin mezar n ziyaret etmesi rivayeti gibi. Halbuki Hz. Peygamber in annesinin mezar Mekke de de ildir. O halde olmayan mezar nas l ziyaret edilebilir?
ster rivâyet, ister dirayet metodunu kullananlar, hadiseleri bir
kronolojik s rayla vermi lerdir. Oysa modern tarihçilikte hadiselerin,
sebeplerin ve sonuçlar n n tart malar na zaruret vard r. Ayr ca sosyal
müesseselerin de yaz mda yer almal d r.
Di er taraftan bölgeyi derinli ine inceleyen periferiyel metodu da
slâm tarihçilerinin göz ard edemeyece i bir usuldür.
Doç. Dr. Ahmet GÜNER
Dokuz Eylül Ü. lâhiyat Fakültesi
slâm Tarihi ile ilgili bir ilmî toplant da metodolojinin öne ç kar lmas ndan da anla lmaktad r ki, ara t r c s oldu umuz disiplinin bir
yöntem ve usul sorunu oldu unda herkes hemfikir. Bu problem, öyle
görünüyor ki, temel zihniyet ve kavray meselelerinden, kaynaklara,
ara t rma konular na ve bir tak m teknik güçlüklere varan bir yelpaze içinde kendisini göstermektedir. Sunulan son derece de erli tebli lerde,
987
lk dikkat çekmek istedi im husus, slâm Tarihi kavram yla ilgilidir. Bu kavram, Millî E itim ûralar nda ortaya konan metinlerde de
belirlendi i gibi, slâm n ortaya ç k ndan bu güne kadar var olmu slâm a mensup milletlerin tarihi olarak konumland r lm t r ki, böyle bir
tan m, ara t r c lar n önüne adeta ihata edilmez, s n r çizilmez bir çal ma alan koymakta ve zihin kar kl , da n kl ve hatta a k nl na
neden olmaktad r: Çok uzun bir zaman dilimi, son derece geni ve farkl
co rafyalar, de i ik Müslüman milletler, ili kili ba ka ülkeler, kavimler
ve uygarl klar.
Bu kadar çe itli ve geni tarihsel varl k alanlar n konu edinen bir
ilim dal n tan mlamak ve onu teorik ve felsefi bir temele dayand rmak
ba l ba na bir sorun gibi durmaktad r. Bundan dolay , memleketimizde oldu u gibi, muhtemelen ba ka Müslüman ülkelerde de, i lenecek
konular, co rafyalar ve dönemlerde belli bir seçme yap lmaktad r.
Memleketimizde Selçuklular a kadar olan dönemin slâm Tarihçileri,
sonraki sürecin de Türk Tarihçilerince çal lmas gerekti i eklindeki
dü ünce ve e ilimlerle bir tak m i bölümü aray lar , tan m konusunda
bir netli in olmamas yla ilgili olsa gerektir. Bundan dolay slâm Tarihi
disiplininin mahiyeti, neyi ortaya ç karmay amaçlad , saha ve s n rlar ile ilgili teorik bir tart ma, anlaml olabilir.
Müslümanlarla ilgili her çal man n slâm Tarihi ne de bir katk
oldu u üpheden uzak olsa da, vurgunun Müslümanlar a de il, akla gelebilecek bütün târihsel boyutlar yla slâm a yap lmas , belki daha berrak, daha s n rl ve ayn zamanda daha emin bir yolda bulunmam za
katk sa layabilir. ayet slâm Tarihi nin veya Müslümanlar n tarihinin
bir bütünlü ü varsa, ara t rmalarda dikkatin, bu say s z çe itlilikleri ve
hatta z tl klar ku atan bütünlü e kavramaya yönelik olmas , slâm tarihinin teorik temeli için anlaml olabilir.
Bir ba ka ifadeyle; de i ik co rafya, millet, kültür, devlet, kurum,
dü ünce, felsefe, bilim, sanat, estetik ve dünya görü lerinde, k saca
Dünya tarihinde ortaya koydu u topyekun sonuçlarda kendisini aç k
eden bu gerçekli in/bütünlü ün tabiat n n/do as n n odak noktas ya-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
p lmas , önümüze daha yarat c ve üretken yeni ufuklar açabilir. Bu bütünlük nas l olu mu , nas l geli mi , nas l de i mi ve imdi ne halde
bulunmaktad r?
ma çabalar daha henüz ilgilenme a amas nda bulunmaktad r.
Herhalükârda bir slâm Tarih Felsefesi bir yenilenme ve donanmaya ihtiyaç göstermektedir. Bu donan m n kaynaklar , ba ta kendi dinikültürel miras m z ise ikincisi de, asla ihmale gelmez bir ekilde Bat
Tarih Felsefesi dir.
988
Mehmet Özdemir in de belirtti i gibi böyle bir yöneli , ço unlukla lahiyât e itiminden gelen slâm Tarihçilerinin formasyonlar n daha
verimli ve üretken alanlarda ortaya koymalar bak m ndan da önemli olabilir. Burada tabii ki slâm dünyas n çal an di er ara t rmac lar için
de oldu u gibi malzeme, Müslüman milletlerin tarihi, bütün farkl l klar yla slâm n do al ve kültürel çevresi, ilgili di er ça da tarihsel süreçler ve hatta tarihsel slâm n devrald eski dünyad r. Peki bu bütünlü e veya târihsel slâmî gerçekli e yakla mak, onu ara t rmak nas l
mümkün olacakt r? Bu da bizi yöntem sorunu ile kar kar ya getirmektedir.
Usul, yöntem veya metot, esasen tarihsel tecrübeye bak ld nda
her zaman kültür ve uygarl kta belirli bir mesafeyi almay gerektiren
zor, çetin ve çok emek isteyen bir i olmu tur. Bizim târihsel tecrübemizden ve Bat dan al nm bir tak m unsurlar içeren, bir yönüyle de eklektik nitelikler gösteren halihaz rdaki slâm Tarihçili i yöntemi ayet
yeterli görülmüyorsa, özgün bir metodolojinin veya metodolojilerin inas na yönelik ad mlar n at lmas n n dü ünülmesi gerekir. Bundan sonra
söylenecek olanlar, böyle bir metodolojinin in as na dönük ki isel, iddias z dü ünce egzersizlerinden ibarettir.
Ad slâm Tarihi Felsefesi veya ba ka bir ekilde konulsun, yeni
bir tarih kavray n n olu turulmas , belki de en hayati konuyu te kil
etmektedir. Tarihçi de dahil olmak üzere insan n varolu sal ve di er nedenlerle edindi i tarih kavray , dü ünce ve eylemlerini etkiledi ine
göre, sözü edilen ihtiyaç aç kça kendisini gösterir; çok söylendi i gibi.
Tarih, insan n sadece yap p in a etti i de il, ayn zamanda insan n içinde yap ld bir gerçeklik alan d r da.
Klasik slâm tarih anlay n n, Seyfettin Er ahin in de belirtti i
üzere, H ristiyanl k ve Yahudilik gibi, çizgisel bir tarih modelini mi benimsemektedir, yoksa bu zâhirdeki bir benzerlikten mi ibarettir? Esasen
Tarihe çizgisellik ve döngüselli i a an bir bak aç s yla yakla mak
mümkün de il mi? Ne yaz k ki, slâm tarih anlay hakk ndaki ara t r-
989
Özgün bir metodolojisinin in as , Bat tarih felsefeleriyle oldu u
kadar bat l tarih ele tiri yöntemleriyle ve ayr ca ilgili sosyal bilimlerle
ciddi bir ili kiye girmeyi gerektirmektedir. Ülkemizde son zamanlarda
bu konulardaki literatürün tercümesinde ve hatta bunlara dayanarak yap lan çal malarda bir k p rdanman n görülmesi son derece sevindiricidir. Fakat Bat da bu konularda yap lan yay nlar her geçen gün artmakta
oldu undan bunlar n izlenmesi gerekir.
ster dealist, Materyalist, deografik, Nomotetik, Hermeneutik,
Pozitivist, Yap salc , Tarihselci, Yeni-Hegelci tarih felsefeleri vd. olsun,
ister yasac -genellemeci, tikelci, geçici genellemeci, toplumsal, nicel,
mukayeseli, makro, mikro, yerel, gündelik veya postmodern v.d. tarihçilik yöntemleri olsun, bütün bunlar n hepsi, ne kadar farkl ve hatta çeli kili olurlarsa olsunlar, konu tarih olunca, son derece sayg n ve yarat c katk lard r.
Bütün bu Tarih e dair veya onunla ili kili felsefe ve yöntemler
veya bunlara dayan larak üretilen modellerin bat tarihsel sürecinin bir
sonucu oldu u ve bundan dolay bizi ve bizim tarihimizi aç klayamayaca veya bunda yetersiz kalacaklar ileri sürülmü tür. Bu biraz da bu
modelleri al p kaba bir ekilde kendi tarih ve toplumumuza uygulayanlara bir tepki olarak ortaya ç km t r. Bir dereceye kadar do ru kabul
edilse bile bu durum bizim onlara ihtiyac m z ortadan kald rmaz.
Bat tarih felsefeleri ve yöntem literatürüyle ciddi bir ekilde karla mak, her eyden önce bizim dü üncemizin fitilinin ate lenmesi bak m ndan zaten kaç n lmazd r. Önemli olan, bunlar haz r çözümler,
mutlak hakikatler de il, hammadde olarak kullanmay ve dönü türmeyi
ba armakt r. Fakat bunun yolu da öyle kolay görünmemektedir. Çünkü
içlerinde ta d klar hakikat parçac klar bizi gafil avlamak için haz r
beklemektedirler; son iki yüz y ll k maceram z bize bu konuda çok örnekler sunmaktad r.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, bu literatürü okuman n tarz nda kendisini göstermektedir. Bat tarih felsefe ve yöntemleri ve di er sosyal bilimlerle ilgili okumalarda bulunurken, ba lamlar n dikkate almak ve bunlar Bat tarihsel geli imi içinde görebilmek
gerekir.
çevreleyen temel sorun ve ihtiyaçlar n i aret etti i konular n rehberliinde tayin edilecektir ki, böylece toplum hayat ile yak ndan ilgili sosyal bir ilim olan Tarih in toplumla ve bu günle temas sa lanm ve icab nda ona yol göstericilik yapma imkân haz rlanm olacakt r. Asl nda
böyle bir tavr n metodolojik bir de eri de vard r. Tarih, sadece ona giderek ve onunla s n rl kal narak yaz lamaz; o anla lmak için bu güne
de ihtiyaç gösterir. Ayn tarihsel süreçlerin her ça da yeniden ara t r l p
yaz lmas n n nedeni de bu olsa gerektir. Bu yakla m, tabii ki, asla tarihi
bu güne göre kurmak veya resmi bir tarih in a etmek demek olmayacakt r.
990
Bu, teorilerin kal p dogmalar olarak de il, de i en artlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde ortaya konan çözümler, tarihsel dü ünceler ve teklifler olarak kavranmas na yard m edecektir. Bu literatürle gerçek yüzle me ve onlar anlay p yorumlayabilmek, literatürün sadece kap s ndan
de il ayn zamanda bacas ndan girmekle mümkün olacakt r. kincisi de
kendi tarih ve kültür miras m z ile bunlar mukayese edebilmek. Bu, sadece bizim ihtiyac m za cevap veren yarat c ve üretken sentezlere ulaabilmek için de il, ayn zamanda kendi tarihsel miras m z anlamland rmak için de gereklidir. K saca denilebilir ki, slâm tarihi ba lam nda
özgün bir tarih kavray ve metodolojisinin ne oldu u veya ne olabilece i hakk nda söz edebilmek, öyle görünüyor ki, ancak bütün bu donan m edinen ve onu kendi uur ve varl k bilincinde i leyip dam tan zihinlerin i i olacakt r.
kinci olarak üzerinde durmak istedi im husus, lisans üstü çal malarda ara t rma konular n n tespitiyle ilgilidir. Konusu ne olursa olsun sonuçland r lan her yüksek lisans ve doktora çal mas n n slâm Tarihi ne bir katk anlam na geldi i muhakkak olmakla beraber, alan n s n rlar n n geni li i dikkate al nd nda bir öncelikler s ras n n belirlenmesi ihtiyac aç kça ortaya ç kar. Öncelikler için her zaman de i ik kriterler benimsenmi ve uygulamalar da buna göre ekillenmi tir. Bununla beraber, önceliklerin tespitinde günümüzü, ya ad m z dünyay kalk noktas yapmak, belki daha isabetli ve gerçekçi bir tutum olacakt r.
Bu tutum, daha aç k olarak, bu güne ait belirli sorulardan, meselelerden
hareketle ara t rma konular n n belirlenmesini ve ayet mümkünse bunlar n, Mehmet Özdemir in i aret etti i gibi, üst projeler niteli inde olmas n ifade etmektedir.
Bir ba ka ifade ile; cevab n n bulunmas gereken sorular n veya
ara t r lmas dü ünülen meselelerin neler oldu u hususu, zaman m z n
tarihi, sosyal ve kültürel sahada alaka merkezini te kil eden veya bizi
991
Prof. Dr. M. Ali KAPAR
S. Ü. lahiyat Fakültesi
slâm Tarihi nde Metodoloji Problemleri nin tart ld böyle bir
toplant y tertiplediklerinden dolay SAV a te ekkür ederim.
Oturumda Prof. Dr. rfan Aycan ve Prof. Dr. brahim Sar çam n
sunduklar ve slâm Târihi nin Kaynaklar yla lgili Problemler ve ve
Çözümüne li kin Baz Dü ünceler konulu tebli leri ile II. Oturumda
Prof.Dr. Mehmet Özdemir ve Doç. Dr. Seyfettin Er ahin in sunduklar
Günümüz slâm Tarihi Ara t rmalar n nYöntem Sorunu Üzerine Genel
Bir De erlendirme konulu tebli lerinde slâm Tarihi Metodoloji
Problemleri dile getirildi.
slâm Tarihi nin Metodoloji Problemlerinin ba nda slâm Tarihi nin tarifi ve ba lang ç tarihinin tesbiti gelmektedir. slâm Tarihi;
geçmi teki insan cemiyetlerinin ya ay lar n , kültür ve medeniyetlerini
yer ve zaman göstererek do ru olarak aktaran bilim dal d r, veya
ümmetlerin ahlâk , Enbiya n n sireti ve hükümdarlar n siyaseti olarak
tarif edildi i zaman, slâm Tarihi nin Hz. Âdem den günümüze kadar
geni alan içine ald görülmektedir. Ancak Hz. Âdem ile Hz. Peygamber aras n Peygamberler Tarihi, Hz. Peygamber den sonraki dönem ise slâm Tarihi içinde yer almas daha uygun olacakt r.
slâm Tarihi Metodoloji Problemlerinden bir ba kas
lk Dönem kavram d r. lk dönem kavram n n s n rlar n iyice belirtmeliyiz.
Hangi dönem lk Dönem dir? lk Dönem , Hz. Peygamber, Râ id Ha-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
lifeler, Emeviler ve Abbasiler dönemi veya Hz. Peygamber döneminden
Türklerin müslüman olduklar döneme kadar devreyi içine alabilir.
rihçileri, farkl din, kültür ve milliyete mensup tarihçilerden istifade etmelidirler.
slâm Tarihi nin temel kaynaklar nda yer alan tarihî rivayetlerin
durumu da slâm Tarihi Metodoloji problemleri içerisinde önemli bir
yer i gal eder. Nitekim tarihi rivayetler hadisler gibi rical ve metin tenkidine tabi tutulmam t r. Bu ba lamda tarihi rivayetler önce ayn kaynak içinde ve daha sonra da kaynaklar aras tenkide tabi tutularak
ravilerin tesbiti ile rivayetlerdeki metin farkl l klar rical ve metin ilmi
çerçevesinde tenkide tabi tutulmal d r. Ayr ca müellifin ya ad ve yeti ti i dönem, müellifin tarihçilik yönü, kaynak olarak eserlerin daha
çok hangi olaylara yer verdi i tesbit edilmelidir. Bu anlamda kaynaklar n genel kriti i yap lmal d r.
Tarihçi, haberleri ön planda tutmamal haberler aras nda mantîkî
ba kurmal d r. Tarihçilerin en önemli problemlerinden birisi tarihî dönemlerin tesbitidir. Çünkü ça lar ve dönemler tarihçilere göre nisbî olarak de erlendirilmeli, ortaya konulan dönemlere ait kriterler ilmi ölçülere uygun olmal d r.
992
lk dönem tarihçilerini ve eserlerini tan mak da bir metodoloji
problemidir. Tarihçinin ya ad dönem, e itimini ve nerede ve hangi
artlarda yapt , kimlerden himaye gördü ü,rivayetleri nas l elde etti i,
ravilerle görü üp görü medi i oldukça önemlidir.
lk dönem tarihçilerinin eserleri genellikle kronolojik mahiyette
olup, genel bilgiler vermektedir. Kaynaklarda birbirini destekleyen ve
nakzeden rivayetler mevcuttur. Yine lk dönem tarihçileri, rivayetleri
nakletmekle yetinmi ler, sonuca varmam lar, mukayese ve ele tiri
yapmam lard r.
slâm Tarihi nin Metodololoji problemlerinden birisi de ara t rma
yapan tarihçinin durumudur. Ara t r c kanaatine uygun haber toplamamal d r. Ara t rmalarda Kur ân ve Sünnet temel kaynak olmal d r.
slâm tarihçisinin istifade edece i ilimler sadece hadis, tefsir, f k h v.b.
dini ilimler de il ayn zamanda felsefe, sosyoloji, co rafya, antropoloji
v.b. müsbet ilimler de olmal d r. T pta yap lan konsültasyon gibi, slâm
Tarihçisi de olaylar ayd nlatmak için ilgili yak n bran larla konsültasyon yapmal d r.
993
Tarihçi, olaylar n arka plân ile me gul olmal , olaylar kendi zaman içerinde de erlendirmeli, olaylar n de erlendirilmesinde milliyet,
zaman ve mekân faktörü tarihçi taraf ndan dikkate al nmal d r.
Tarihçinin iki önemli görevi vard r: Derinli ine ara t rma yapmak
ve insanlar do ru bilgilendirmek. Buna göre bir tarihçi, herhangi bir
olay derinli ine incelerken, insanlar bilgilendirmek için, halka uygun
do ru tarih yazmal d r.
Yüksek Lisans ve doktora çal malar nda slâm Tarihi kaynaklar
tez konusu olarak verilmeli ve kaynaklar n kriti i yap larak kaynak deeri tesbit edilmelidir.
Tart lan slâm Tarihi Problemleri yaz l hale getirilmeli ve slâm Tarihi çal malar buna göre yap lmal d r.
Bugüne kadar yap lan slâm Tarihi çal malar incelemeye al n p,
tespit edilebilen yanl l klar var ise düzeltilmelidir.
Yap lan tez çal malar , müellif dan man ve tez konusu tertibine
göre tesbit edilmelidir.
Sonuç olarak; slâm Tarihi nin Metodoloji problemlerinin çözümü için slâm Tarihi Ara t rma Merkezi veya slâm Tarihi Tahkîk
Merkezi nin kurulmas son derece isabetli olacakt r. Üstâd hocalar m z n bu kurumun te ekkülüne öncülük etmeleri dile i ile sayg ler sunar m.
slâm Tarihi Metodoloji problemleriyle ilgili di er teklifler öyle
s ralanabilir:
Ara t rmalarda saha dar tutulmal d r. Sahan n dar tutulmas hem
kaynaklar n daha iyi tan nmas n , hem de olaylar n derinli ine ara t r lmas n sa lar.
slâm Tarihçileri, uluslararas çal malar ve tarihçileri tan mal d r. Müste r klar n çal malar n reddetmek yerine metod aç s ndan bu
çal malar incelemek ve de erlendirmek gerekir. Bu anlamda slâm Ta-
Prof. Dr. Ziya KAZICI
M. Ü. lahiyat Fakültesi
Geçmi as rlara ait hayat tarz ile olaylar hakk ndaki bilgi ve haberler, eskiden beri insanlar ilgilendirir olmu tur. Zira bunlar, bazen
bilgi ve tecrübe kazand r yor, bazen ibret alma vâs tas oluyor, bazen
dinlendiriyor, bazen de güldürüyordu. nsanlar, fikri geli melerini iler-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
lettikten sonra geçmi teki olaylar ile ya ay tarz n ö renme arzusuna
dü tüler. Böylece belli bir medenî seviyeyi a m olanlar, geçmi teki
olaylar ö renip eski hayat ve ya ay tarz üzerinde bilgi sahibi oldular.
Daha sonra bunlar birbirlerine anlatmak suretiyle gelecek hakk ndaki
tutumlar n düzenlemek ihtiyac n hissettiler. Zira tarih ve onun ubeleri, zihnî melekeleri harekete geçiren bir güç merkezi olarak (Felsefe dahil), be erî ve tabiî hâdiselerin sonuçlar na dayanmak suretiyle manevî
al kanl klar rehber alan düzenleyici bir ilim dal d r. Bu bak mdan, tarihini bilmeyen bir millet, hâf zas n kaybetmi insan gibidir. Eski bir
Romal fikir adam n n dedi i gibi Mâzisinden habersiz bir toplulu un,
çocuktan fark yoktur. Zira ikisinin dün ü mevcut de ildir.
memuru (Vak anüvis) vard . Bu ah s sadece ilmiye s n f mensuplar ndan tayin edilirdi.
994
nsan hayat nda, bildiklerinin ve eski tecrübelerinin önemli bir
yeri oldu u inkâr edilemez. Gerek bilgi, gerekse tecrübe, ya olay n içinde bizzat ya amak veya ö renmek suretiyle elde edilebilir. nsan ömrünün s n rl olu u, ona her eyi tecrübe etme veya bizzat içinde ya ama
imkân vermemektedir. Bu bak mdan, geçmi e ait bilgi ve haberleri iyi
bilenler, onun olaylar ndan ders alanlar, çok zengin bir tecrübe hazinesine sahip olurlar. Zira tarihi "Sosyal bünyenin organ olmak itibariyle
insanl n fiil ve fikirlerinin inki af n takip eden bilgi 94 diye tarif etmek te mümkündür. Keza Kalka andî ( öl. 821 / 1418 ) de tarihi, sahili bulunmayan uçsuz bucaks z bir denize benzeterek, onu tan yan insanlar ,
bu denizin çe itli nimetlerinden istifade edebilen kimseler olarak görür.95
nsanlar n, geçmi ile ilgili bilgilere dü künlü ü, yüzy llar geçtikçe artm , bu bilgilere sahip olanlar, toplumda de er kazanm ve hatta medenî milletlerin ço unda devletin en yüksek yöneticisi (hükümdar)
yan nda dan manl k gibi mühim bir mevki sahibi olmu lard r. Ayr ca,
dünyan n birçok devletinde, olaylar n unutulmadan tesbit edilebilmesi
ve gelece e bir tarih metni b rak lmas dü üncesi ile devlet müesseseleri
içinde ayr ve resmî bir memurluk olan "Vak anüvislik" de kurulmu tur.
Türk toplumunda eski tarihi bilenlere büyük bir de er verilirdi.
Hükümdarlar, geçmi yüzy llarda olup bitenleri anlatan ki i ve kitaplara
büyük ilgi gösterdikleri gibi tarihçilerin yazd klar kitaplar da bizzat
okurlard . Nitekim alt yüzy ldan daha uzun bir süre hükümran olmu
bulunan Osmanl Devleti nde de devletin resmî tarihini tesbit eden bir
94
95
. A. Zeki Velidi Togan, Tarihte Usûl, stanbul 1981, s. 2.
. Ahmed b. Ali el-Kalka andî, Subhu l-A a fi S naati l- n a, Beyrut 1987, I, 469.
995
nsanl n geçmi ine ait bilgiler, fikrî yap bak m ndan da onun
geli mesini sa lad gibi, kendisine geni bir dünya görü ü de kazand r r. Bunun içindir ki tarih, bu de erleri ile e itim ve ö retim alan n n en
eski ders konular ndan biri olmu tur. Her devir ve devlette bunu görmek
mümkündür. Nitekim tarihin, gerek Türklerin, gerek Müslümanlar n ve
gerekse Avrupa milletlerinin en eski ve her kademedeki ö retim müesseselerinde ba l ba na bir ders konusu oldu unu biliyoruz.
Sosyal içerikli ilimler aras nda üzerinde en çok dü ünülmü bir
dal olan tarihin do ru tesbiti için, metod meselesi üzerinde de bir hayli
durulmu tur. Bu ilim alan na ait ara t rma ve inceleme usûlü, birçok
tecrübeden faydalan larak gittikçe geli tirilmi ve XIX. asr n sonlar nda
olgun bir ekle bürünmü tür. Bütün bu gayretler, do ru bir tesbit ve dolay s yla do ru bir bilgiye ula mak içindir.
Do ru tarih bilgisi diyoruz, çünkü hiçbir hakim, tarihçi kadar uçsuz bucaks z alanlarda hükm edip karar vermez. Gerçekten tarihçi,
geçmi in muhasebe ve muhakemesini yapmakta, hâdiseler, ah slar ve
milletler hakk nda hüküm vermektedir. Binaenaleyh o, hükümleri ile
bazen topyekûn bir toplum veya milleti mahkum etti i gibi, bazen de
an ve erefe bo maktad r. Halbuki geçmi teki tarihî olaylar, cereyan
ettikleri ekilde kal r ve de i mezler. Ayn ekilde o olaylar meydana
getiren ki i ve topluluklar da de i mezler. Bununla beraber de er hükümleri tarihçiden tarihçiye bazen hayret uyand racak derecede farkl l klar gösterir. Bu sebepledir ki Atatürk: Tarih yazmak, tarih yapmak
kadar mühimdir. Yazan, yapana sâd k kalmazsa, de i meyen hakikat,
insanl
a rtacak bir mahiyet al r diyerek önemli bir noktaya parmak basm t r. Gerçekten, kaynaklar n verdi i bilgi ve verileri bir tarafa
b rak p, çe itli sebeplerden dolay kendi görü ve de erlerini tarihî hakikat imi gibi ortaya koyan tarihçi, gerçe e ve milletine oldu u kadar
insanl a da ihanet eden bir kimse durumuna dü er.
Tarihçi, olaylar de erlendirirken, mümkün mertebe olaylar n cereyan etti i günün bütün problemlerini, dünyan n, o ça daki bütün ak m
ve e ilimlerini bilmek, hatta ele al nan olaylar n kahramanlar ile kendisi de o ça da ya yormu gibi- ha ir ne ir olmak zorundad r. Bütün bu durumlar dü ünmeden karar verilmemelidir. Hatta günümüz
ara t r c s , olaylar n tarihte cereyan etti i dönemdeki yabanc tarihçilerin de yazd klar n dü ünebilmelidir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Sözgelimi, Osmanl tarihçisi, padi ah n ordu ile sava a gidi ini
anlat rken ve sava ta öldürülen dü man askerlerinin say s n biraz daha
fazla göstermeyi bir övünç vesilesi sayarken, ayn durum ve anlay ,
kar taraftaki tarihçi için de geçerlidir. O da kral n n ne kadar Müslüman öldürdü ünü büyük bir iftihar vesilesi olarak anlat r. te günümüz
ara t r c s bu yönü ile de bir kar la t rma yapmal d r. Aksi takdirde
yanl bir hüküm vermi olur.
kendisinin, ailesinin ve ehrinin kötü öhretlerle an lmas n istemez. Bu
f trî durum, kendi ehirlerinin tarihini yazan müelliflerin eserlerine de
yans m t r. Bu yazarlar n, kendi ehirlerinin tarihini yazmada, burada
do up büyümeleri sebebiyle, ba kalar na göre daha ayr nt l ve sa lam
bilgilere ula malar söz konusu olmakla birlikte ehirlerini yüceltme
duygusuyla a r bir ekilde övmelerine de sebep olabilir. Nitekim Hz.
Peygamber e atfedilen ve onunla hiç ilgisi bulunmayan, hatta onun vefat ndan uzun y llar sonra kurulan ehirleri öven hadislerin bulunmas
dü ündürücüdür. Baz s daha da ileri giderek ehrin fazileti ile ilgili olarak âyetleri bile delil göstermektedir.
996
Bütün bunlar n yan nda tarihçi olaylar ortaya koyarken de baz
hususlara dikkat etmek zorundad r. Nitekim afî fakihlerinden
Tâcüddin Ebû Nasr Abdulvahhab b. Tak yüddin es-Sübkî(öl. 1370), afiî
fakihlerinin hal tercümelerine dair yazd eserine Tarihçiler çin Kaide diye ayr bir fas l ilave etmi tir. Buna göre tarihçi:
a. Bî-taraf (tarafs z) ve sözünde do ru olmal d r.
b. Ba kas ndan bir ey naklederken harfiyyen nakletmelidir. Rivayetlerin mânâlar n al p bunlar be endi i ibarelerle yazmamal d r.
c. Ba kas ndan olan rivayetleri naklederken, bunlar n do ru veya
yalan oldu unu müzakere etmeli (Tenkid süzgecinden geçirmeli).
d. Haber ve rivayeti kimden nakletmi ise onun ismini vermelidir. 96
Bilindi i gibi her bilim dal n n kendisi ile ilgili temel kaynaklar
bulunur. Bir bilim disiplininin her hangi bir dal nda (branche) ara t rma
yapmak isteyen kimse, o bilim dal n n kaynaklar na müracaat etmek zorundad r. Bu temel kaynaklara müracaat edilmeden yap lan bir çal mada sa lam bir de erlendirme yap lamaz. Zira her kayna n, kendine has
bir özelli i bulunur. Bu özellik, bazen fark edilemeyecek derecede küçük olan bir ayr nt da bulunabilir. Bunun için ara t r c , bütün kaynaklar görüp inceledikten sonra hüküm vermelidir.
Ara t r c , temel kaynaklara dayanarak ve iyi bir muhakeme yapt ktan sonra yazmal d r. Arkada lar m z n da temas ettikleri gibi, bazen
çe itli sebeplere ba l olarak kaynak kabul edilen metinlerde de eksik
veya yanl lar bulunabilir. Nitekim, bir yere mensubiyet duygusunun,
zaman zaman tarihçileri yanl davranmaya sevk etti i görülmektedir.
Nitekim Prof. Dr. rfan Aycan Bey in de temas etti i gibi tarihçi
de ehir ve vatan na yani, do up büyüdü ü yere her zaman duygusal
ba larla ba l d r. Bu durum, insan n yarat l nda vard r. Zira hiç kimse
96
. Togan, age. s. 156.
997
te böyle durumlarda ara t rmac , sadece bir kaynakla de il,
ça da ba ka kaynaklara da ba vurabilmelidir. Sözgelimi, Osmanl dönemi ehir tarihi üzerinde ara t rma yapan bir kimse, farkl kaynaklara
müracaat etmek zorundad r. Derslerimde zaman zaman kulland m
öyle bir örnek vard r.
XVII. as rda herhangi bir ehrin ekonomik, sosyal ve dinî hayat
üzerinde ara t rma yapan kimse, o dönemde o ehirde ya am bir kimsenin ehrin ekonomik, sosyal, dinî ve kültürel hayat ile ilgili bilgileri
ihtiva eden bir yazma eser ile kar la abilir. Bizzat mü ahedelerine dayal oldu u için fevkalade güzel bir kaynak olarak kabul edilecek olan
bu yazmada öyle bir cümle ile kar la labilir: ... ehrimizin insanlar
o kadar iyi, o kadar temiz, o kadar dürüst ve ahlâkl d rlar ki, içinde yaad m z bu sene zarf nda hiçbir h rs zl k olay na rastlanmam t r.
Ara t r c için bu ifadeler, ba ka kaynaklarda bulunamayacak kadar önemli bilgilerdir. Bununla beraber, ilmî mânâda ilim adam nda bulunmas gereken üphecilik, bu cümle üzerinde biraz durulmas n gerektirir. Ara t rmac , burada ba ka eyleri dü ünmek zorundad r.
Meselâ o günün ula m ve seyahat artlar na da bakmak gerekir.
Muhtemeldir ki, kendi ehri ile ilgili eseri yazan ki i, h rs zl k olay
meydana geldi i s ralarda ehirde bulunmuyordu. Herhangi bir sebeple
ehir d na ç km t . Döndü ünde de o olay unutulup gitmi olabilir.
Bu sebeple o olaydan haberi olmayabilir. Veya olaydan haberi olmakla
birlikte f trat gere i, do up büyüdü ü ehrinin ad n n basit bir h rs zl kla an lmas n istememi tir. Bu yüzden o h rs zl k olay n görmezden
gelmi tir. Böyle durumlarda biz, o ehirle ilgili ba ka bir kayna a yani
er iye Sicili dedi imiz mahkeme kay tlar na bakmak zorunday z. Bu
kayna a bakt m zda o ehirde bazen bir de il, birden fazla h rs zl n
oldu unu görebiliriz. Bu bak mdan, o yazma eserdeki bilgileri yaln z
998
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
ba na de il, ça da
mek gerekir.
ba ka kaynaklarla kar la t r p öyle de erlendir-
Burada unu da belirtelim ki, tarih gibi sosyal ilimlerde yüzde
yüz bir tarafs zl k bulmak mümkün de ildir. Zira tarihçi de içinde ya ad toplumun o günkü anlay ve de erlerine ba l bir kimsedir. Bu bak mdan tarihçinin dönemin anlay ve de erlerinin d na ç karak tarafs z bir ekilde kalem oynatmas , pek mümkün de ildir. Bu yüzdendir ki,
insan, ya ayan tarih ölçüsünde de il, insan ölçüsünde tarih yazar
denilmektedir.
Nitekim, ilk dönem Osmanl tarihçisi olan ükrullah, Farsça yazd
Behcetü t-Tevârih adl eserinin ilk redaksiyonunu Fâtih Sultan
Mehmed in veziri Mahmut Pa a ya takdim etmi ti. Mahmut Pa a ya
takdim edilen bu ilk redaksiyonda Karakoyunlular ile Osmanl lar n akraba olduklar n yazm t . Fakat Mahmut Pa a n n öldürülmesinden
sonraki ikinci redaksiyonunda bu akrabal ktan söz etmez.
Buradaki olay, pek önemli gibi görünmemektedir. Fakat, as rlarca
birbirleri ile sava m milletlerin kültürlerine i lemi dü manl k hisleri
ile kaleme ald klar eserlere daha bir dikkatle yakla mak gerekir. Zira
tarihçinin, senelerin getirdi i kin, nefret ve dü manl k hislerine kap lmadan, dü man kabul edilen taraf hakk nda sa l kl bir tarih yazmas
pek mümkün de ildir. Sözgelimi mabetlerinde slâm, Müslüman ve
Osmanl kelimelerinin nefretle an ld bir toplumda kalk p bunlar n lehinde bir eyler söylemek te pek mümkün görünmemektedir.
Bilindi i gibi tarihimizin yaz l kaynaklar ndan biri de
Vekayi nâme ad verilen eserlerdir. Bat dillerinde kronik (cronique)
diye isimlendirilen vekayi nâmeler, olaylar tarih s ras na göre yazan
eserlerdir. Bu eserleri telif edenlere Vekayi nüvis veya daha sonraki
ekli ile Vak a-nüvis denilmektedir. Bu, Osmanl merkez te kilât nda
devlet tarihçisine verilen bir unvand r.
Vak a-nüvisler, kendilerinden önce yaz lanlar tedvine ve hizmette bulunduklar zaman n hâdiselerini tahrire me mur edilerek Osmanl
tarihinin telifine çal yorlard . ehnâmecili in bir devam olarak kabul
edilen bu müessesenin, XVIII. asr n ba lar nda te ekkül etti i anla lmaktad r.
Vekayi nüvisli in men ei hakk nda farkl görü ler ortaya at lm t r. Bunlardan en çok benimseneni, Kanunî Sultan Süleyman devrinden
itibaren devaml bir devlet hizmeti haline gelen ehnâmecili in de i ik
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
999
ekildeki bir devam oldu udur.97 Osmanl tarihinde ehnâmecili in ne
zaman ortaya ç kt kesin olarak belli olmamakla birlikte Kanunî döneminde müessesele ti i belirtilmektedir.
Vekayi nüvislik, ilim telakki ve tekni i itibariyle, daha önce teekkül ve tekâmül edip, muayyen kal plara ba l nümûnelerini vermi
olan slâmî tarih yaz c l an anesine ba l d r. Bu sebeple, iki farkl
(ilmî ve edebî ) tarihçili in tesirinde kalm t r.
Müessese, Divân- Hümâyûn kalemleri aras nda te ekkül etti ine
göre, daha çok in a ve iir sanat nda mâhir ve genellikle hâcegânl k
rütbesine ula m olan kâtipler aras ndan seçilen vekayi nüvislerin edebî vas flar n n a r bast muhakkakt r. Bununla beraber say lar daha
az, fakat eser ve ahsiyetleriyle daha çok itibar görmü ilmiye mensubu
vekayi nüvislerin, edebî kudretleri yan nda ilmî tarihçilik anlay na da
sahip bulunduklar ileri sürülebilir.
Devletin resmî tarihçisi olan vekayi nüvisin eseri, di er eserlere
göre daha önemli baz özellikler ta rd . Zira vekayi nüvisler, di er tarihçilerin muttali olamad bilgi ve belgelere vâk f olabiliyorlard . Onlar, dönemlerinin olaylar n zapt ve tahrir ederken gereken malzemeyi
devletin imkânlar ndan istifade ile elde edebiliyorlard . Nitekim tarihe
kayd uygun olan maddeler, muamelesi tamamland ktan sonra Sadâret
Mektupçusu, Beylikçi ve Âmedci taraf ndan Reisü l-küttâb n izni al narak vakayi nüvise haber verilirdi.
Devlet memurlar n n tayin ve azilleri ile ilgili olan hususlar Tahvil ve Ruûs kalemlerinden, merasimlerle ilgili olanlar ise Te rifat Kalemi nden lmuhaber Suretleri ile bildirilirdi. Vekayi nüvislik, devletin
önemli bir hizmeti kabul edildi inden bu göreve getirilenler, olaylar
bütün yönleri ile ara t r rlard . Olaylar do ru yazmalar için kendilerinden hiçbir ey esirgenmezdi. Nitekim Sultan III. Selim, 1205 (1791 ) de
Rikâb vekayi nüvisli inde ibka etti i Edîb in, vekayii, s hhatl , aç k, riya ve dalkavukluk yapmadan yazmas n , esrar- devlettir diye vukuât n kendisinden gizlenmemesini emir ve tenbih etmi ti.
Vekayi nüvislerin, stanbul a intikal eden devlet vekayiini yazmalar yan nda d dünyaya ve özellikle devletin münasebette bulunduu Avrupa devletlerine ait haberlere de yer vermelerinin faydal olaca
dü üncesiyle her ay Avrupa haberlerinin devletçe vekayi nüvislere ve97
. Geni bilgi için bk. Bekir Kütüko lu, Makaleler, stanbul 1994, s. 103 104.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
rilmesi arz olunmu tur.98 Böylece ar iv belgeleri, antla malar, tayinler,
aziller, ve d dünya ile ilgili önemli kaynaklara ula ma, bunlar için daha kolayd . Bu bak mdan verdikleri bilgiler, daha bir de er ve sa l k
kazan yordu. Ayr ca, baz bilgilerinin de bizzat mü ahedeye dayal olmas , bu eserleri daha tarafs z ve s hhatli k l yordu. Bununla beraber,
devletin resmî tarihçileri olduklar için zaman zaman ve özellikle siyaset veya kendilerine bilgi verilmemesi yüzünden baz eksiklikleri de
oluyordu.
nün tabiri ile Seyyah ad verilen bu insanlar,gezdikleri yerlerde gördüklerini ve duyduklar n kaleme al yorlard . Tarihin uzak dönemlerinden beri yeni co rafyalarda yeni toplumlar görmek ve bunlar hakk nda
bilgi sahibi olmak için seyahata ç kan merakl insanlar bulunuyordu.
Bunlar, milliyet ve co rafya fark n dü ünmeden her bölge ve devleti
görme arzusuna dü tüler. Özellikle yabanc lar, gerek slâm, gerekse
Osmanl toplumunun dinî, askerî, sosyal, ekonomik ve kültürel durumlar gibi bütün özelliklerini ö renmeye çal t lar. Onlar n, bu gaye ile
yapt klar yolculuklarda gördüklerini kaleme almalar , belli bir hedefe
yönelikti. O da görmek veya duymak suretiyle elde ettikleri bilgileri,
kendi ülke halk na tan tmakt .
1000
Kaynaklar n de erlendirilmesi bak m ndan Osmanl tarihçilerini
iki ve hatta üç gruba ay rmak mümkündür. Bunlardan biri, biraz önce
sözünü etti imiz ve devletin resmî tarihçisi durumundaki
vekayi nüvistir. Biri, kitab n yaz p devrin hükümdar veya sadrâzam gibi ileri gelen devlet adamlar na takdim eden kimsedir. Bu anlay la eserini kaleme alan tarihçi, eserini takdim etti i kimsenin durumuna göre
baz konular oldu undan farkl gösterebilir.
Bir di eri de tamamen müstakil olarak herhangi bir kimseye eserini takdim kayg s duymayan kimsedir. Bu gruptaki tarihçi, di erine
göre daha rahat ve hatta daha tarafs zd r. Bununla beraber onun da yazd klar n süzgeçten geçirmek gerekir. Zira bu gruptaki tarihçilerin bir
k sm , dönemin devlet adamlar veya ilmiye s n f ile bar k olmad klar için bazen olaylar , oldu undan daha abart l bir ekilde verebilirler.
Onun için bu gruba giren tarihçiyi ve çevresinde geli en olaylar iyi
bilmek gerekir.
Sözgelimi Gelibolulu Mustafa Âlî, iyi bir tarihçi ve gözlemci olmas na ra men, Osmanl lmiye S n f na intisab edemedi i için baz
olaylar farkl bir gözle görebilmektedir. Bu bak mdan günümüz ara t r c s , bir konuda sadece bir kayna a de il, farkl kaynaklara müracaat
etmeli ve olay ona göre de erlendirmelidir. Bu da bize kaynaklar m z
ço alt lmam z gerekti ini hat rlatmaktad r. Böylece tek tarafl ve yanl
olmaktan veya olaya sadece bir aç dan bakmaktan kurtulmu oluruz.
Yarat l itibariyle de i ik etkiler alt nda kalma özelli ine sahip olan
tarihçiyi de çe itli arzular ve de er yarg lar olan bir insan olarak kabul etmek gerekir.
Tarih kaynaklar m z n önemlilerinden biri de seyahatnâmelerdir.
Osmanl Devleti nin s n rlar içerisinde farkl tabiiyet, rk ve dinlere
mensub insanlar, çe itli vesilelerle seyahatlerde bulunuyorlard . O gü98
. Geni bilgi ve kaynaklar hakk nda bk. Kütüko lu, agm. s. 107 108.
1001
Ya ad klar dönemde gezdikleri ülkelerin bütün özelliklerini aktaran bu insanlar , genel olarak iki grupta de erlendirmek gerekir. Bunlardan biri yerli, di eri de yabanc d r. Yerlilerin dil ve kültür bak m ndan pek fazla bir problemi bulunmad için daha rahat ve daha sa l kl
bir ekilde bilgi aktar rlar. Yabanc lara gelince bunlar, gerek dil, gerekse di er kültürel farkl l klar yüzünden baz s k nt larla kar la abilirler.
Hele baz olaylar kendi ülkelerindeki olay ve anlay larla kar la t rd klar zaman büyük hatalara sebebiyet verebilirler. Bu bak mdan günümüz
ara t r c s , probleme bu aç dan da yakla mak zorundad r.
Bazen önemsemedi imiz veya al kanl k haline geldi i için üzerinde fazla durmad m z için bizce ehemmiyetsiz gibi görünen bir konu
veya olay, yabanc lar üzerinde büyük bir etki yapabilir. Bu yüzden gözden kaç rd m z baz eyleri onlar n eserlerinden ö renebiliriz. Bununla beraber, yabanc lar n Türkçe, Arapça ve Farsça gibi do u dil ve kültürlerine yabanc olmalar , baz konular yanl anlamalar na zemin haz rlayabilir. Bu yanl anlama, sonuç olarak yanl bir de erlendirmeye
sebep olabilir. Bu yüzden yabanc lar n ve hatta bazen yerlilerin seyahatnâmelerini okurken, bu hususu gözden rak tutmamak gerekir.
Burada, çok az na temas etti imiz slâm Tarihinin yaz l kaynaklar yan nda yaz l olmayan kaynaklar n da bulundu una i aret etmeliyiz. slâm medeniyetinin çe itli dönemlerinden kalan ve ad na kal nt
dedi imiz bu eserlerin bir k sm bugün bütün ha metleri ile varl klar n
sürdürmektedirler. Dinî, sivil ve askerî mimarî eserleri bu grupta de erlendirilebilir. Bununla beraber bu kal nt lardan bir k sm ya müzelerde,
ya toprak alt nda veya y k k dökük te olsa bir harabe eklinde günümüze kadar varl n devam ettirmi lerdir. slâm tarih veya medeniyeti üzerinde ara t rma yapan kimselerin, slâm medeniyetinin çe itli alanlar-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
da geçirmi oldu u merhale ve geli meyi takip edebilmesi için bunlara
da müracaat etmesi gerekir.
Tebli sunan hocalar m konuyu bir bütünlük içinde slâm Tarihi
kaynaklar yla ilgili bir çok problemi ve çözüm yollar na ili kin görü lerini ortaya koymaya çal t lar. Ben de müzakerem s ras nda hocalar m n
tebli lerinde yer alan baz konulara yine onlardan edindi imiz tecrübe
ve bilgi birikimi yoluyla de inmeye çal aca m.
1002
Anla ld kadar ile günümüzde sadece siyasî tarih de il, kültür
ve medeniyet tarihi üzerinde de durmak gerekiyor. Ara t r c ancak bu
sâyede konu olarak ald toplumun varl n , ya ant eklini ve meydana getirdi i medeniyet eserlerini ortaya koyabilir. Bu eserler de günümüze k tutarlar. Biz, ancak böyle bir tarihî ara t rma ve de erlendirme sonucunda gerçekleri ortaya koyabiliriz.
Günümüz tarihçisi, daha do ru bir ifade ile ara t r c s , burada bir
k sm ndan söz etti imiz kaynaklar birle tirerek de erlendirmek ve ona
göre bir yoruma gitmek zorundad r. Taberî ve di er baz slâm tarihçilerinin yapt klar gibi her haberi (rivayet) verirsek bu okuyucuyu a rtabilir. Bunun için eskiden beri Avrupa ülkelerinde uygulanan tarih felsefesi ve yoruma ister istemez müracaat etmek zorunday z.
Söz gelimi bir ar iv belgesi veya er iyye Sicilin deki bir karardan birkaç hüküm ç karmak mümkündür. Zaten bu durum sebebiyledir
ki, er iyye Sicilleri ne bir ehrin veya bir bölgenin ekonomik, dinî ve
sosyal hayat üzerinde ara t rma yap yor ve onlardan çe itli hükümler
ç kar yoruz. Hatta bununla da yetinmeyip istatistikî bilgiler de ç kar yoruz.
Günümüz slâm Tarihi ara t r c s , adeta bir kuyu kazarcas na derinlemesine ara t rma yaparken sadece kendi (yerli) kaynaklar n de il,
yabanc kaynaklar ve hatta yabanc ara t rmalar da kullanabilmelidir.
Bunun için gerekiyorsa yabanc dil de ö renmelidir. Sözgelimi, Endülüs
tarih ve medeniyeti üzerinde ara t rma yapan bir kimsenin, Arapça yan nda en az ndan spanyolca y da bilmesi gerekir. Ancak bu vesile ile
dönemin spanyol kaynaklar na ula ma imkân n elde edebilir
Doç. Dr. Hasan KURT
A.Ü. lahiyat Fakültesi
Konu mama ba lamadan önce buraya davet ederek yada buna
katk da bulunarak büyük bir eref bah eden bütün hocalar ma te ekkür
ederim. Böyle seçkin bir bilimsel toplant da sizlerin huzurunda bilgilerimi test etme imkân buldu um için gerçekten mutluyum.
1003
slâm Tarihinde yer alan tüm dökümanlar n kullan laca yer
do ru tespit edilebilirse bir de er ta yabilece ini dü ünüyorum. Çünkü
geçmi ten bize miras kalan tarihî malzemeyi çok tasarruflu kullanmam z gerekti ine inan yorum. Bu meyanda apokrif tarihlerin, üzerinde
durduklar konu ya da olaylar n ayd nlat lmas na katk da bulunmad
aç k olmakla birlikte bu tarihler yaz ld dönemler tespit edilebildi i
takdirde o dönemin ya da müellifinin inanç ve dü ünce anlay n n tespitine yard mc olabilir. Rivayetlerin uydurulmas na yol açan amaçlar n
d nda kalan konular hakk nda bize ayd nlat c bilgiler verebilir.
Sözgelimi eserin yaz l amac d nda kalan co rafî bilgiler, para
birimleri, önde gelen ahsiyetlerinin kimler oldu u gibi konularda bize
yol gösterici olabilir. Bu nedenle onlar her yönüyle i e yaramaz olarak
de erlendirmemek daha yerinde olaca kanaatindeyim. Bununla birlikte rfan Bey in de belirtti i gibi kaynaklar n apokrif olup olmad klar n n
nda ele al n p de erlendiriltespiti için mutlaka ele tirel yöntemler
mesi gerçe e daha yak n bir tarih yorumu ortaya koyabilmek için hayatî
önem ta maktad r.
Uzun bir dönem yaz y resim gibi görüp istinsah edenlerin hattatl k yapt klar göz önünde bulunduruldu unda edisyon kriti in önemi aç kt r. Bu, do ru bir tarih yorumunun ortaya konulabilmesi için oldu u
kadar, eserin yazar na kar da haks z rivayet ve görü ler isnat etmemek
ya da böyle bir olaya alet olmamak için yine en az ndan asl na en yak n
nüshan n tespit edilmesi için bir zorunluluktur. Fakat kitap piyasas nda
ekonomik getirisi çok fazla olmad ndan böyle eserlerin bas lmas hayli s k nt l olmakta, hatta malî külfetin de ara t rmac n n omuzlar na binmesine yol açmaktad r. Bu yüzden eserlerin edisyon kriti inin önemi
hemen herkes taraf ndan kabul edilse bile beraberinde getirece i s k nt lar dikkate al narak pek yap lamamaktad r.
Bu nedenle SAV gibi vak flar n, üniversite bas mevlerinin, Kültür Bakanl gibi hizmet öncelikli kurumlar n konuya ilgisini art rmas ,
hatta bu konuda bilim adamlar na bir tak m projeler haz rlatt rmas ve
sipari ler vererek konuya sahip ç kmas en güzel çözüm yollar ndan biri
gibi gözükmektedir. Ayr ca üniversitelerde akademik yükseltilmelerde
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
özgün eserlerin daha çok puan getirmesi de, edisyon kritik çal malar n n biraz daha arka planda kalmas na neden olmaktad r. Bu hususta da
bir çözüm aray içine girilmesinin uygun olup olmayaca dü ünülebilir.
çok ahit konumunda bulunanlar n rivayetlerini tespite çal makt r.
Böylece olabildi ince sa l kl bir tarih yorumuna ula labilecektir.
1004
Bilindi i gibi ilimler ö renme, tan ma merak ve hayat kolayla t rma arzusu gibi ihtiyaçlar sayesinde ortaya ç kar ve geli irler. Bu nedenle tarihin bir bilim dal olarak görülmesi de onun söz konusu ihtiyaçlar n kar lanmas na yard mc olaca n n anla lmas yla birlikte gündeme gelmi tir. Çünkü tarih ilmi, insano lunun bireysel ve toplumsal bir
varl k olarak tan nmas na yard m eder. Asl nda bu gerçek, en az ndan
baz önde gelen Müslümanlarca daha ilk dönemlerden itibaren biliniyordu.
Nitekim Muaviye b. Ebî Süfyan n her gün sabah namaz ndan
sonra tarihçi Ubeyd b. erye den tarih dersi ald ve siyasî kararlar n
verirken bu derslerde ö rendiklerinden faydaland bilinmektedir. Fakat bu gerçek ilim dünyas nda ancak sosyoloji ve psikoloji gibi bilim
dallar n n ortaya ç k ve geli mesiyle büyük destek bulabilmi tir.
Felsefesiyle tarihe bir ilim hüviyeti kazand rmada en önemli ad m atm olan bn Haldun un ayn zamanda sosyoloji ve psikolojinin de
temellerini atanlardan olmas bunu gösterir. Fakat bn Haldun un
(ö.808/1406) Semas n n tek y ld z olarak kalmas ve çal malar n n devam n n gelmemesi genel anlamda tarihin bir ilim olarak yerini almas n , ona gereken önemin verilmesini geciktirmi tir.
Geç de olsa son yüzy llarda sosyoloji, psikoloji, kamu yönetimi,
iktisat gibi alanlardaki geli meler tarihin de erini iyice gün yüzüne ç karm t r. Bu yüzden e zamanl olarak tarih felsefesi alan nda da çal malar, özellikle Bat da önemli hareketlenmelere yol açm t r. Çünkü
bu ilimlerin yard m yla tarih dü ük maliyetli bir tecrübe kayna olarak
geçmi ten hareketle bugün ve gelecek hakk nda fikir edinilmesine katk da bulunmaktad r.
slâm Tarihi müelliflerinin bu alandaki bilimsel ölçülerin geli medi i bir dönemde eserlerini taraf tutar bir tarzda yazmalar gayet tabiidir. Objektifli in bir slogan gibi her yerde dile getirildi i bugün bile,
birçok bilim adam özellikle tarih alan nda ideolojik sapmalardan kendilerini ar nd r p var olan tespitle görevli bulunduklar n göz ard edebiliyorlar. Bu nedenle kaynaklar de erlendirirken yap lacak ey, mümkün
oldu unca kar t gruplar n ve geli melerle do rudan ilgili olmay p daha
1005
Ayr ca ortaya ç kt dönem tespit edilebilen uydurma rivayetler,
o dönemin ya da rivayeti uyduran ki i veya toplumun yanl l n n iddetini ortaya koyabilir. Böylece tarihî hadiseleri yorumlarken ayd nlat c
katk yapabilir.
slâm Tarihi kaynaklar nda görülen olan de il, olmas gerekeni
anlatan tarihî rivayetler, sözünü etti i konunun ayd nlat lmas na katk da
bulunmayabilir. Ancak iyi bir tenkit süzgecinden geçirildikten sonra bu
durumlar ortaya ç kan rivayetler, uyduruldu u dönemin e itim ö retim
tarihini ayd nlatmak aç s ndan bir belge olarak kullan labilir.
brahim Sar çam Bey in dikkat çekti i siyasî tarih kitaplar n n d nda kalan kaynaklar n kullan lmas büyük önem ta maktad r. Görünürde edebiyat, f k h, hadis, tefsir gibi alanlarla ilgili yaz lm olan bu
kaynak eserler ve arkeolojik bulgular gibi di er kaynaklar ara t rd m z dönemin kültür, ekonomi, co rafya vb. konular na ileri derecede
katk da bulunmaktad r. Bu eserleri daha yak ndan tan yabilmek ve terminolojilerine hakim olabilmek için ilgili anabilim dallar ndaki bilim
adamlar yla diyalog içinde olman n, konular onlarla tart p de erlendirmenin çok fayda sa layaca kanaatindeyim.
Yine problemi daha kökten çözebilmek aç s ndan lisans üstü ders
dönemindeki ö rencilerin ilgili anabilim dallar ndan ders almalar n n
uygun olaca n dü ünüyorum. Böylece brahim Bey in dikkat çekti i
söz konusu kaynaklardan yararlanmada kar la lacak s k nt lar n hayli
azalaca n san yorum. Meselâ ben erken slâmî dönem Buhârâ tarihini
çal rken ilmî hayata ne yazaca m slâm co rafyas ndaki hadis alimlerini s n rl düzeyde de olsa konu alan bir kitapla kar la t ktan sonra
daha iyi belirleyebildim. Ondan sonra di er anabilim dallar ndaki hocalar m zla görü menin önemini daha iyi fark ettim.
Bu kaynaklarda yer alan bilgilerin tarihî aç dan büyük ölçüde
yaln zca ipuçlar verdi i do rudur. Fakat bir insan n katilinin, cesedin
üzerinde dola an böceklerden bile tespit edilebildi i bir ça da ya yoruz. Onun için biz de bu kaynaklardaki ipuçlar n bulup konu turmak
zorunday z. Bu zorlanma ilgililerle daha çok görü me ve tart man n
önemini kat kat art rmakta ve sürekli bir kö eye çekilip çal ma yapman n pek sa l kl olmad n göstermektedir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
ndekslerin yeniden haz rlanmas konusu gerçekten çok büyük
önem arz etmektedir. Çünkü kaynak eserlerin sonundaki indeksler yaln zca baz lar na i aret edici mahiyette haz rlan nca yard mc olmaktan
ziyade pek çok bilginin gözden kaçmas na neden olmaktad r. Bu durumdan kurtulmak için ara t rmac n n özellikle kültür tarihi gibi konular ara t r yorsa bütün eserleri ba tan sona taramas gerekmektedir. Bu da
hem hayli zaman almakta hem de dikkat da ld nda bir çok bilginin
gözden kaçmas na neden olmaktad r.
de tarihî rivayetleri kaydetti ini belirtmekte ve rivayetleri de erlendirme i ini ara t rmac ya b rakmaktad r.
1006
Meselâ, doktora tezimi çal rken indekslere güvenemedi im için
tabakat vb. türdeki kitaplarda uzun süre Buhârâ kelimesini aramak zorunda kalm t m. Sonuçta pek çok Buhârâ kelimesinin indekslerde gösterilmedi ine ahit olmu tum. Halbuki indeksler eserlere tam olarak ve
de i ik ara t rma konular dikkate al narak farkl türlerde konulabilse,
bilgi taramakla harcanacak zaman ola anüstü derecede azalacakt r. Bu
aç dan bak ld nda bir ara t rmac için indeks, eserin kendisi kadar deer ta maktad r.
brahim Sar çam Bey in Taberî ve bn Kesîr aras nda yapt karla t rmadan da anla ld gibi, kaynaklar m zda birçok problem bulunmakla birlikte s n rl düzeyde de olsa en az ndan bir k s m müelliflerin kendilerince bir kaynak kriti i ve objektivite anlay na sahip olduklar görülmektedir. Hadis alan nda oldu u gibi ravîlerle ilgili bir cerhta dil yöntemi geli tirmemi lerse de, tarihe bir efsane ve bir hikaye nazar yla da bakmad klar , onu olaylar n tespiti olarak gördükleri anla lmaktad r.
Ben de Taberî nin hayat n ve tarihçili ini yüksek lisans tezi olarak çal m t m. Bu nedenle biraz onun tarihçili inden bahsetmemin yerinde olaca n dü ünüyorum. Söz konusu çal mamda tespit edebildiim kadar yla siyasî tarih, eserinin ana gövdesini te kil etmekle birlikte
Taberî k sa k sa da olsa do um, ölüm, evlilik ve bo anma, dinî hayat,
kad lar ve valiler gibi önde gelenlerin sosyal hayat ile ilgili rivayetler
de aktarmaktad r.
Ola an üstü iklim artlar na, deprem gibi tabiat olaylar na ve a r
pahal l k gibi di er ola anüstü durumlara de inmektedir. Yine onun iirler, hitabeler gibi edebî metinleri, resmî yaz malar ve evraklar tarihî
kaynaklar aras nda de erlendirerek onlara eserinde yer verdi i görülmektedir. Onun anlay na göre, geçmi te ya anm olaylar konu ald
için tarihî rivayetlere müdahale do ru de ildir. Ho una gitse de gitmese
1007
Tabiat yla bu anlay n n bir sonucu olarak slâm öncesi dönemlerden söz ederken hurafe ve israiliyyata çok kaçt bilinmektedir. Fakat muhtemelen sadece böyle eserlere ula abildi i için bu konuda yapabilece i fazla bir eyin de olmad anla lmaktad r. Senet konusunda
olabildi ince hassas davrand görülen Taberî nin eseri, tarihçiler için
bir ar iv niteli i ta maktad r. Hatta kimi zaman iki sat rl k bir rivayete
üç dört sat rl k senet zinciri kaydetti i bile görülmektedir. Kaynaklar nda belirsizlik bulundu unda denildi , zikredildi gibi meçhul ifadeleri
tercih etmesi de onun hassasiyetini iyice teyit etmektedir.
rfan Aycan Bey taraf ndan da dikkat çekildi i gibi elimizdeki
eserler birinci el kaynak de ilse bile bu senetler rivayetlerin en az ndan
bir bölümünün birinci el kaynaklardan nakledilmi olabilece i ihtimalini oldukça kuvvetlendirmektedir. Birinci el kaynaklar n tespiti konusunda bir çal ma yap lacaksa bu konuda belki ilk ba vurulacak eserlerden birisi Taberî nin tarihidir. Onun de erini yaln zca slâm dünyas
de il, Bat dünyas da takdir etmektedir. Gibb, Bu dönemde dünya tarihi olarak yaz lanlar n en güzeli ve en mükemmeli; tefsiri, hadisi,
lügat , edebiyat , sîreti, olaylar n ve halifelerin tarihini bir kitapta toplayan Taberî nin Tarih idir. demektedir.
***
Günümüz slâm Tarihi ara t rmalar n n yöntem sorunu üzerine
sizinle dü üncelerimi payla arak bu konulardaki kanaatlerinizi almay
arzu ediyorum. Böylece bundan sonraki çal malar mda ilmî yönden
daha sa l kl bir yol tutabilece imi umut ediyorum.
Seyfettin Er ahin Bey in tebli inden de anla ld gibi objektiflik slâm tarihçilerinin en vazgeçilmez ölçülerindendir. Bu noktaya uzun merhalelerden geçtikten sonra geldik. Bir dönem slâm ve Müslümanlar yüceltmek ad na menk belerle süslenmi bir tarih anlay yla,
bir dönem lâiklik ve millî devlet ad na slâm ve Müslümanlar yok sayan bir tarih anlay yla kar ya kar ya kald k. imdi ise ikisinin ortas nda yer alan, var olan tespite çal an bir tarih anlay na sahibiz.
Kanaatimce slâm tarihçilerinin slâm yüceltmek gibi bir görevi
olmamal , o zaten inananlar için yüce bir dindir. Müslümanlar temize
ç kartmak gibi bir görevi de olmamal , çünkü Allah bile herkese yapt n n hesab n soraca n belirtiyor. slâm tarihçilerinin görevinin Sey-
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
fettin Er ahin Bey in de dikkat çekti i gibi vak ay tespite çal mak oldu u aç kt r. Bunun hem geçmi imizin hem de gelece imizin ayd nlanmas nda büyük rolü olacakt r. Çünkü tarihin görevinin insano lunun
bireysel ve toplumsal davran lar n n tan nmas na katk da bulunmak oldu unu dü ünüyorum. Böylece tarih ki isel ve toplumsal anlamda daha
iyi bir yönetim anlay n n olu mas na yard m edecektir. Zira tarihteki
hem olumlu, hem de olumsuz yönler bizim için büyük de er ta maktad r. Bize neyi yapmam z neyi yapmamam z gerekti ini göstermektedir.
Di er yandan bu yakla m tarihin bilim olarak varl n sürdürebilmesinin de olmazsa olmazlar ndand r. Yine hem kendi toplumumuz hem de
di er toplumlarda inand r c l m z koruyabilmemizin yegane yoludur.
Yoksa hamasetten öteye geçme imkân m z kalmaz.
sedebilmeliyiz. Bu durum üzerinde çal t m z konuyu idrak gücümüzü
art racakt r. Böylece olaylar n gerçek boyutuna bir ad m daha yakla abiliriz.
1008
Yorumlay c l k asl nda bizim tabiat m zda var olan bir özelliktir.
Birlikte oldu umuz insanlardan ya ho lan r z ya nefret ederiz ya da onlarla hiç ilgilenmeyiz. Bu davran türleri bir tak m kriterlere sahip oluumuzdan kaynaklanmaktad r. Ayn durum çevremizdeki di er varl klara kar da böyledir. Hiç tan mad m z birinden iyi ya da kötü bir davran görsek a r r nedenini sorgular z. Bu de erlendirme özelli imizi
alg lama amaçl olarak bilimsel bir yöntem çerçevesinde tarihî olaylara
da uygulamal y z.
Tarihin bir objesi olarak kendimizi, çevremizdeki de i ik konumlardaki insanlar ki isel ve toplumsal davran lar bak m ndan de erlendirmeyi al kanl k etmenin yararl olaca n dü ünüyorum. Çünkü insanlar hiçbir ça da sevgi, nefret, iktidar h rs , vefakârl k gibi temel duygular ve tepkiler bak m ndan pek de i ikli e u ramazlar. De i en ey
daha çok bu duygular n tatmini amac yla kullan lan araçlardad r. Tarihin gelece e k tutmas n n da bu gerçekten kaynakland kanaatindeyim. Bu al kanl k tarihî ahsiyetlerin ve onlar n davran lar n n zihnimizde somutla mas na katk da bulunacak ve yorumlama yetene imizi
geli tirecektir.
yi bir gözlemci olman n yan s ra tarihî rivayetleri de erlendirirken kendimizi olaylar n içindeymi gibi hissetmeye çal mak, yorumlamada bize kolayl k sa layacakt r. Bir tiyatrocunun üstlendi i rolü oynamadan önce toplumdaki bu role uygun karakterlere sahip insanlar
gözlemleyerek onlar anlamaya çal mas gibi bizde tarihi yorumlarken
daha iyi anlayabilmek için benzer davran larda bulunmal y z. De erlendirmeye çal t m z rivayetlerin içeri ine göre kendimizi bazen hükümdar, bazen vezir, bazen bir komutan, bazen halktan biri gibi vb. his-
1009
Elimizdeki yaz l kaynaklar n büyük bölümünün siyasî tarih oldu u bilinen bir gerçektir. Bu nedenle kültür tarihi gibi di er alanlara
yönelik çal malar yap l rken ipuçlar iyi de erlendirilmelidir. Meselâ
Buhârâ n n slâmla ma sürecinin tamamland dönemi tespit etmek için buradaki slâm alimlerinin say s nda görülen art n hangi dönemde
gerçekle ti inden yararlan labilir. Çünkü slâm alimlerinin buraya yönelmesi ve ehrin çe itli beldelerine nispet edilen yerli alimlerin say s nda belirgin art lar n görülmesi, slâmla ma sürecinin h zl bir ekilde
gerçekle ti ine i aret etmektedir.
Yine mevzu hadis nakletti i belirtilen ki ilerin say s ndaki dikkat
çekici art , slâmla man n tamamland n n bir delili olarak alg lanabilir. Zira yalan söz, itibar edilen ki i üzerinden söylenir. Mevzu hadisler
yoluyla Hz. Peygamber in ad n n istismara kalk lmas , onun bölgede
itibar gören biri oldu unu, dolay s yla da Buhârâ n n slâm din olarak
kabul etti ini gösterir. Ayr ca Mukanna gibi slâm d bir inanc n temsilcili ini yapan ahs n söylemine slâmî terminolojiden de ilaveler
yapmas , bölgenin slâm kabul etti inin bir ba ka göstergesidir. Bir
söyleminde Allah n Hz. Âdem, Nuh, brahim, Musa, sa, Muhammed,
Ebu Müslim Horasanî ve son olarak da kendisinin ekline girdi ini belirtmesi bunun bir sonucu olarak görülebilir.
Mehmet Özdemir Bey in de dikkat çekti i üzere tarihî rivayetlere
soru sorma al kanl m z geli tirmeliyiz. Kim, ne, nerede, ne zaman,
nas l, neden gibi sorulara bulaca m z cevaplar n, yorumcu tarih anlay m z n geli mesine önemli katk da bulunaca kanaatindeyim. Hz.
Peygamber döneminden örnek vererek bu konuyu aç klamaya çal al m.
Umre niyetiyle yola ç kan sahabenin Hudeybiye antla mas dolay s yla
Hz. Peygamber e neden a r tepki gösterdi i onlar n psikolojisini anlamaya büyük katk sa layacakt r.
Taiflilerin kendilerine s nmak isteyen Hz. Peygamber i neden
ta a tutacak kadar a r tepki gösterdi inin sorgulanmas , Mekke-Taif
ili kisinin ayd nlanmas na yard mc olacakt r. Hz. Peygamber in vefat n n ard ndan yeni slâm a girmi baz bölgelerin isyanlar nda neden
peygamberlik iddias nda bulunma yolunu tercih ettikleri, Hz. Peygamber in slâm dinini yayma konusunda k sa sürede gösterdi i büyük baar n n onlar n üzerinde gösterdi i tesire i aret etmektedir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Tarihimizi özellikle kendi tarihçilerimizin çal mas büyük önem
ta maktad r. Türk tarihinden bu konuya ili kin bir örnek vermek istiyorum. Kaynaklarca Ceyhun Nehri, ran ile Türkistan aras nda tarihî bir
s n r olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte Ceyhun Havzas askerî
yönden jeostratejik bir özellik ta mad ndan zaman zaman el de i tirmi , bazen a rl kl olarak Türklerden olu an Orta Asyal , bazen de
ranl kavimlerin kontrolüne girmi tir. Fakat Gibb, Frye gibi bat l tarihçiler taraf ndan ran bölgesi olarak gösterilmeye büyük gayret sarf
edilmi tir. Oysa Araplar ran ba tan ba a fethettikleri halde Ceyhun
s n r nda durmu lard r.
rinin, siyaset anlay n n vb. birçok yönünün birbiriyle çok yak ndan ili kisi bulunmaktad r. Bu nedenle geçmi te ya anm hadiselerin dinî,
iktisadî, kültürel, siyasî, idarî vd. yönleriyle birlikte de erlendirilmesi
büyük önem ta maktad r. Bu ba lamda ehir ve bölge tarihlerinin çok
önemli oldu u ortaya ç kmaktad r. Böylece toplumlar n hemen hemen
her yönüyle tan nma imkân do maktad r.
1010
Muaviye dönemine kadar s n r ötesine pek geçmemi lerdir. Bu
bölgeye ran dan ay rmak için de Maveraünnehir ad n vermi lerdir.
Yine ran Kisras Enu irvan kendilerinden ayr gördü ü Göktürk hakimiyeti alt nda bulunan So dlu olarak nitelendirilen Maveraünnehir tüccarlar n n ran a giri ini yasaklam t r. Bütün bunlara ve daha ba ka
belgelere ra men bat l lar srarla rk olarak kendilerinden kabul ettikleri
ran milletinin üstünlü ünü ortaya koyabilmek için Maveraünnehir i ranl göstermeye büyük önem vermi lerdir.
Ayr ca Mehmet Özdemir Bey, bir tak m bat l tarihçilerin Hz.
Peygamber hakk ndaki a r sözlerini tebli inde aktard . Hatta bir do u
bilimci olan Motzki nin bile bat l meslekta lar hakk nda olumsuz bir
kanaat ta d na dikkat çekti. Bu nedenle slâm tarihçileri bilimsel yöntemler çerçevesinde Müslüman olan ya da olmayan ak l ve mant k sahibi herkes taraf ndan okunabilecek objektif bir tarih yorumu ortaya koymak zorundad r. Ancak bu yolla onlar n tahripkar yorumlar n n önüne
geçilebilir. Aksi takdirde her eyin sorguland
bir toplumda kendi
kendimizi aldatmaktan öteye geçemeyiz.
Tarihî rivayetleri yorumlamaya çal rken, de erlendirmelerimizin sa l kl olup olmad n n ilgili bilim adamlar yla s k s k görü üp tart arak kontrol etmemizin büyük önemi oldu unu dü ünüyorum. Bu
davran hem yorumlar n geli mesine hem de kendimize güvenimizin
artmas na katk da bulunacakt r. Böylece yaln zca hammadde toplay c lar olmaktan kurtulup ayn zamanda onlar i leyen tarihçiler durumuna
gelebiliriz. Çünkü ça m z tarih anlay nda yorumsuz bilgi hamall k,
bilgisiz yorum ise saçmal kt r. Bu nedenle slâm tarihçileri etle t rnak
gibi olan bu iki konuyu birlikte ele al p de erlendirmek durumundad r.
Genel olarak insan davran lar aras nda büyük bir uyumlulu un
oldu u bilinmektedir. nanc n n, ekonomik hayat n n, kültürel de erle-
1011
slâm tarihçilerinin sa l kl bir tarih yorumu ortaya koyabilmeleri
için gerekli unsurlardan biri bir kararl olma ihtiyac d r. Di er ifadeyle
slâm tarihçisi Ben Buhârâ daki, Semerkant taki, Anadolu daki vb.
kültürel ortam , dinî ya ant y ortaya koymak için elimden geleni yapaca m eklinde mümkün oldu unca kararl bir tutum içinde i e ba lamal d r.
Usulen baz ara t rmalarda bulunmak ortaya istenilen düzeyde
ba ar l bir sonuç ç karabilmek için yeterli olmamaktad r. T pk evimizde, i yerimizde nereye koydu umuzu unuttu umuz bir e yay bulmak
için bütün ihtimalleri de erlendirdi imiz gibi, ara t rd m z konuyu da
ortaya koyabilmemiz için bütün ihtimalleri, ilgili bütün kaynak gruplar n , bütün ipuçlar n de erlendirmeliyiz. K sacas iddias olmayandan
ispat beklenemez.
slâm tarihçisinin yan ndan not alabilece i kâ t, kalem gibi malzemelerin eksik olmamas önemlidir. Tarih yorumu, k smen iir yazmak
gibidir. slâm tarihçisinin bütün zaman n al r. Herhangi bir yerde etkilendi imiz bir olaydan ya da konudan hareketle üzerinde çal t m z
konuyla ilgili güzel bir yorum akl m za gelebilir. Bu yorumu o anda
kaydetmemizin büyük önemi oldu unu dü ünüyorum. K sacas tarih
yorumculu u slâm tarihçisi için 24 saat kesintisiz devam eden bir süreçtir.
Bu arada modern teknolojiden de yararlanmal y z. Art k internet
sayesinde uzaklar daha bir yak n hale geldi. Bütün slâm tarihçilerinin
Yahoo gibi mesaj sitelerinin imkânlar ndan yararlanarak bir kulüp kurmalar kaç n lmaz bir zorunluluktur. Böylece bütün yurttaki slâm tarihçileriyle ayn anda görü üp tart ma imkân do acakt r. Ortak projeler,
kar l kl fikir al veri leri sa l kl biçimde ve an nda yürütülebilecektir.
nternetin bize sa lad ba ka imkânlar da bulunmaktad r. Sözgelimi say s z slâm Tarihi kayna çe itli web sitelerinde yay nlanmaktad r. Sâmâno ullar üzerine haz rlad m iki makalede bu sitelerden birinde yay nlanan kitaplar kütüphanelerdeki nüshalar yla kar la t rmal
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
olarak kulland m. Sonuçta aralar nda pek farkl l n olmad n gördüm.
Bu durumu dipnotlarda her iki kaynak türünü de birlikte göstererek ilgilenenlerle payla maya çal t m.
Evvelâ i âret edelim ki, slâm târihi üzerinde müzâkereler yap ld halde, yukar da zikredilen târihin Hicrî olan tebârüz ettirilmemi di.
Halbuki slâm târihinin vukû ât hicrî takvime göre kaydedilmi dir. Bu
târih imdi sâdece Kandil Geceleri nde hat rlan r oldu.
1012
Netice itibariyle ihtiyat elden b rakmadan bu sanal ortamdaki
kaynaklar n da göz önünde bulundurulmas gerekti ini dü ünüyorum.
nternet ortam nda yap labilecek di er i lemlerden baz lar n öyle s ralayabiliriz: Çe itli meslek kurulu lar ve uluslar aras organizasyonlar n
veritabanlar na eri ilebilir. Pek çok ülkedeki üniversiteler ve ara t rma
bilgilere eri ilebilir. Birçok kütüphanenin
kurulu lar n n yay nlad
katologlar taranabilir. Bilim adamlar n n, meslek kurulu lar n n adresleri temin edilip ba lant kurulabilir. nternette sayfas bulunan müzeler
ziyaret edilebilir. Altavista, google, yahoo gibi arama motorlar arac l yla herhangi bir konuda yap lm çal malar hakk nda say s z bilgiye
ula labilir.
Mehmet Özdemir Bey in tebli inin son k sm nda üzerinde durdu u web sitesine ili kin projesinin büyük önem ta d n dü ünüyorum. Din sosyolojisi gibi baz anabilim dallar n n da bu yönde bir çal malar n n oldu u bilinmektedir. Bizim de slâm Tarihi alan nda yap lan ya da yap lacak bu tür çal malara kat lmam z yerinde olacakt r.
Geçmi te slâm Tarihi alan nda yap lm tezlerin dökümüne yönelik yap lm bir çal ma bulunmaktayd . Bu konuda ondan da yararlan labilece i kanaatindeyim. Hacettepe Edebiyat Fakültesi ö retim üyesi Doç.
Dr. Ramazan Acun gibi deneyim sahibi kimselerden de yararlan larak
bu proje geli tirilebilir. Sayg lar sunar, te ekkür ederim.
Prof. Dr. Hulûsi YAVUZ
M. Ü. lahiyat Fakültesi
slâmî limler Ara t rma Vakf n n otuz senedir devam eden
fa âliyetlerinin önceki mahsulleri k rk küsûr cild hâlinde ilim dünyâs n n hâlen hizmetindedir. Bu ne riyât ve bu nev i ilmî toplant lar, memleketimizde slâm irfân n ihyâs nda nâmütenâhî faydalar sa lam d r.
Eme i geçenlere ükranlar m z arz ederiz.
Bizden slâm Târihinde Metodololoji Problemleri
mütâla am z taleb edildi, arz edeyim:
hak nda
1013
Memleketimizde ilmî bak mdan kar la d m z mes elelerden biri
de dil bahsidir. slâm târîhcili i de bundan nasîbini alm d r. Yukar daki
serlevha,
slâm Târihi nde Metodoloji Problemleri dir. Bu niçin Usûl Mes eleleri de il de, Metodoloji Problemleri diye ifâde edilmi tir? Zamân m zda frenkçe kelimeler, çok daha yayg n bir ekilde
kullan lmakda; bunlar n yerlisi, daha sevimli ve anla l r olanlar unutulmaya mahkûm edilmektedirler. Niçin? Alafranga olanlar maksad
daha m iyi ifâde etmektedirler?
Yoksa bu bir eksiklik hissinden veya böyle olursa daha ilmî olaca zehâb ndan dolay m d r? Bu gidi memleket irfân na hiç bir fayda
sa lamad gibi, Türkçe ye de büyük darbe indirmekde ve onu ölü dil
olmaya do ru sürüklemektedir. Mes elenin vehâmetini, Lisans, Yüksek
Lisans ve DoktoraTezleri önümüze geldi i zaman görüyoruz. Aday,
ençok s k nt y ana dilini kullanamamakdan dolay çekiyor. ÖSM nin
imtihân dili mu ammâ gibi. Bütün üniversitelerde yap lan tezlerde dil,
üslûb ve usûl birli i yoktur. Talebe a k n, hoca bayg nd r.
Çok garîbdir: Yüksek Lisans ve Doktora talebeleriyle
Oriyantalizm Metinleri dersinde, art k ngilizce metinleri, Türkçe ye
ngilizce kelimelerle tercüme ediyoruz; talebeler, Türkçesi budur dedikleri kelimelerin as llar n n, tercüme ettikleri ngilizce kelimeler oldu una vâk f olunca hayretler içinde kal yorlar. K rk sene evvel bas lm kitab n n Türkçesini takdîr etti imi söyledi im bir üst düzey emekli devlet memuru, yeni eserlerinin de öyle olmas n bekledi imi dü ünerek,
hiç münâsebeti yokken lâiklik hakk nda nutuk irâd etmeye ba lad .
1981 senesinde Atatük Yüksek Ö retmen Okulunda, nk lâb Târihi dersinde müfetti geldi, tefti etti ve geli sebebini de öyledi:
Arabca ve Farsca kelimeleri kullanarak cocuklar gericili e özendiriyormu sunuz diye ikâyet vâki oldu . O zamanlar anar i dönemi henüz
son bulmam d . TRT Genel Müdürleri nin makâma oturduklar zaman
siyâsî istikâmetine göre, ba nda bulundu u televizyon ve radyolarda
hangi Türkçe kelimelerin kullan lmas na müsâ ade ettikleri hangilerine
etmediklerini gösteren listeleri olurdu. Bizce bu illetin sebebi, hem siyâsîdir hem de ilmî muhîd diye kabûl edilen bir çevrenin te'sîridir ve bu
çevre slâmî de erlere kar olan i timâd sars ld bir muhîddir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
slâm n lisân Arabca d r. Zîra yüce kitâb Kur ân- Kerîm
Arabca d r99. slâmî ilimler bu dille yaz lm , dünyay mîlâdî sekizinci
as rdan ondürdüncü asra kadar alt yüz sene rakîbsiz idâre eden slâm
medeniyetinin lisân odur. Bu slâm a mahsus bir mazhariyettir. Di er
semâvî dinlerin böyle bir husûsiyeti yoktur. Onlar n as l metinlerinin
nerede olduklar henüz isbât edilmi bile de ildir.
den Asr- Sa âdet e âid rivâvet edilen menk belerle vukû ât n pek erken bir zamanda cem ve zabt na mecbûriyet hâs l oldu. Böylelikle ilk
def a Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem in hayât ndan
bahseden Siyratu n-Nebî ve Kitâbü l-Ma âzî isimli eserler vücûda geldi.
1014
Allah Ta âlâ n n emir ve tavsiyelerini ö renmek ve ö retmek gayesi ile ortaya ç kann slâmî ilimler heb Kur ân- Kerîm den ne et etmi lerdir. slâm Târihi de öyledir. Ba da Usûl-i Tefsîr, Usûl-i Hadîs ve
Usûl-i F k h olmak üzere kendi st lahlar bulunan bu ilimler, lâhî
Kitâb a müstenid olduklar için, mes ele ve mevzu lar n anlat rken hiçbir kelime s k nt s çekmemi lerdir.
Yirminci asr n ilk çeyre ine kadar slâm n bayrakdârl n yapan ve slâm a hizmeti yüce bir gâye bilen Türtkler, Kur ân- Kerîm de
geçen hemen bütün kelimeleri Türkçede kullanarak, hem slâm a ba l l klar ndaki samîmiyeti göstermi ler hem de bu ilimlere büyük hizmetlerde bulunmu lard r.
1990 da Sovyetler Birli i nin çökü ünden sonra görülmü dür ki,
buradaki Türkî cumhûriyetler halk ile ancak terk etti imiz kelimelerle
anla mak mümkün olabilmi dir. u halde slâm Târihi nin ba da gelen
mes eleleinden biri de, ecnebî kelime istilâs na ma rûz kalm olmas d r; mensublar n n da, dil, mefhûm, ifâde ve yorum bak m dan ak llar n n kar m bulunmas d r.
Bir ba ka mes ele de, slâm Târîhi nin ta rîfi, hudûdu ve mâhiyetinin de i mesidir. Ba z lar nagöre o, slâm dan evvelki Peygamberler in târihidir. Ba z lar na göre ise slâm n Orta Ça da kalm târihidir. Baz lar n göre de, slâm n zuhûrundan bugüne kadar olan târihidir.
slâm âleminde târîh yaz c l , Sîretu n-Nebî (sallâllâhu aleyhi
ve sellem) ve Ma âzî isimli eserlerin te lif edilmeleri ile ba lad . lk
fa âliyetlerin temeli Emevîler zaman nda at ld . Kudsî bir mâhiyeti hâiz
olan Hazret-i Peygamber sAllahu aleyhi ve sellem devrine âid vukâ ât
ve menk beler, o zaman mukaddes hât ralar hâlinde muhâfaza ve rivâyet ediliyor, bu sûretle mazbût kal yorlard .
Kur ân- Kerîm âyetlerinin tefsîri ve Hadîs-i erîfler in tavzîhi,
bunlar n esbâb- nüzûl ve vürûdlar n n bilinmesine ihtiyâc hâs l etti in99
Yûsuf sûresi, 2; ez-Zümer, 38; Fuss let, 3; e - ûrâ, 7; ez-Zuhruf, 3; el-Ahkâf, 12.
1015
Kur ân- Kerîm de evvelki peygamberlerin
ibret dolu
Vak alar na temâs eden birçok âyet-i kerîmenin bulunmas ise, zarûrî
olarak Peygamberler Târihi hakk nda ara t rma yapmay icab ettirdi.
Tefsîr, Hadîs ve F k h ilimleri inki âf edince, Asr- Sa âdet gibi
Hulefâ-y Râ idîn Devri nin bilinmesine ihtiyâc duyuldu. Bilhassa ilk
halîfelerin idârî, siyâsî ve dînî hayatlar n n tedkîki ehemmiyet kazand .
Bu sûretle slâm devri ile Peygamberler târihine âid târîhcilik ba lad .100
Siyretü n-Nebî ve azavât- Peygamberî sallâllâhu aleyhi ve
sellem e dâir ilk eser yazan Urvetübni z-Zübeyr (23 93/644 -711) oldu.
Onu Vehb b. Münyeh (34-114/654-32) ile Mûsâ b. Ukbe b. Ebî l- Ayâ (?
141/758), Muhammed b. shâk (85 151/704 -768), Muhammed b. Müslim
ez-Zührî (20-100/641-718) ve Muhammed b. Hi âm (? 218/838) ta kîb etti.
Bunlardan en mühimmi bn shâk n eseridir (tahkîkli ne ri: Muhammed Hamîdullah, Sîratü bn shâk el-Müsemmâtü bi-Kitâbi lMübtede i ve l-Meb asi ve l-Me âzî, Hayra Hizmet Vakf , Konya
1981/1401; Türkçesi: Sezâi Özel, Siyer, Akabe Yay nlar, stanbul 1988;
ngilizcesi: Michael Edwardes, Ibn Ishaq, The Life of Muhammad,
Apostle of Allah, Londra 1964). bn Hi âm, bunu es-Siyratü n-Nebeviyye
isimli eserine derc ederek di er ilk sîret eserleri gibi zâyi olmakdan
kurtarm t r101.
A. L. Tibawi, Life of Muhammad: A Critique of Guillaume s
English Translation , Islamic Quaterly, III:3, October 1956, sahîfe 196214 ) Bugün sîret mevzu unda yüzlerce eser mevcuddur. Fakat hepsi
100
M emseddîn, slâm da Târîh ve Müverrihler, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti Umûr- er iyye ve Evkâf Vekâleti, Tedkîkât ve Te lîfât- slâmiyye Ne riyât , 10, Evk f- slâmiyye Matba as , stanbul 1339-1342, s.10-12.
101
Ne ri için kr : Mustafa es-Sekâ, brâhîm el-Ebyârî ve Abdu l-Hafîz elbî, tahkîk., 4
cild, M s r, 1355/1936; Türkçesi: Hasan Ege, slâm Târihi: Sîret-i bn-i Hi âm
Tercemesi, 4 cild, Kahraman Yay nlar , stanbul 1985; zzet Hasan ve Ne et Ça atay,
Hz. Muhammed in Hayât : es-Sîretü n-Nebeviyye, I, Ankara lâhiyât Fakültesi Yay nlar , Ankara 1971; ngilizcesi: A. Guillaume, The Life of Muhammad: A Translation
of Ibn Ishaq Sirat Rasul Allah, Pakistan Branch Oxford University Press, Karachi
1955, 1968, 1970; tercümenin tenkîdi.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
varl klar n , bn shâk ve bn Hi âm n mezkûr eserleri ile bn Sa d
(168-230/784-845) n et-Tabak tü l-Kübrâ: es-Sîratü - erîfetü n-Nebeviyye (9 cild,
Beyrut 1388/1968) si ile el-Vâk dî (129-208/746-823) nin Kitâbü l-Me âzî
(tahkîk: Moersden Jones, 3 cild, Londra Oxford University Press
1966) si ve bn Cerîr et-Taberî (224-310/839-922) nin Târîhu l-Ümem ve lMülûk (13 cild, Leyden 1876-1901; Türkçesi: Zâkir Kâdirî Ugan ve Ahmed
Temir, Milletler ve Hükümdârlar Târihi, 5 cild, MEB yay nlar , stanbul
1991-92; ngilizcesi: The History of al-Tabarî / Ta rîkh al-rusul wa lmulûk, Ehsan Yar-Shater riyâsetindeki bi r tahrîr hey eti, 38 cild, New
York State University Press 1985-1990) isimli âheserlerine borçludurlar.
cildlik Osmanl Mü ellifleri ni ve bilhassa M. emseddîn in en eskilerinden ba lamak üzere târihî tetebbu ât için me haz olabilecek ana
kitablarla mü elliflerinden bahseden yukar da kayd geçen slâm da Târîh ve Müverrihler ini ba da zikretmeliyiz.
1016
te slâm âleminde târihe dâir yaz lan en eski eserler aras nda
bunlar vard r. En eski siyer ve ma âzî kitablar ndan ço unun zâyi olmas na ra men Risâlet Târîhi için elimizde pek k ymetdâr kaynak ve
vesîkalar mevcuddur. Bunlar n en mühimi Kur ân- Kerîm ile Ahâdîs-i
Sahîha y câmi olan Kütüb-i Sitte dir. En eski tefsîrler ile Sahîh-i
Buhârî ve Sahîh-i Müslim ve erhleri Peygamberimiz Hazret-i
Muahmmed sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz in hayât için en feyizli birer tetebbu menba n te kil ederler.
Siyer ve Ma âzi ile ba layan slâm târîhcili ine Tabak t
fa âliyetleri de dâhil oldu. Terâcim-i Ahvâl denilen Tabak t hareketi,
bilhassa Ahâdîs-i Nebeviyye nin isnâd lar n tedkîk etmek mecbûriyetiyle ba lad . Nakl edilen bir hadîs-i erîf in s hhat derecesi hakk nda
kanâ at hâs l edebelmek için râvîlerin haltercümelerini ve di er husûsiyetlerini inceden inceye tahkîk ve tedkîk etmek zarûreti hâs l oldu.
Tabak tü l-Muhaddisîn isimli eserler böyle vücûd buldu. Sonra
tefsîr, f k h, kelâm, edebiyât, lisân gibi ilimlerin âlimlerinin
haltercümelerini bir araya getiren Tabak tü l-Müfessirîn, Tabak tu lFukahâ, Tabak tü l-Mütekellimîn, Tabak tü - u arâ, Tabak tü lLügaviyyûn ünvanl birçok eser yaz ld .
Bugün slâm âlimlerinin her sâhada te lifettikleri eserlere ula mamam z sa layan kaynaklara da sâhibiz. Bunlar n aras nda, Kâtib Çelebî n
Arabca yazma eserleri ihtivâ eden Ke fi z-Zünûn u,
Brokelman n k saca GAL ve ilâvesi S olarak ifâde edilen Arab Edeyât
Târihi ba l kl 5 cildlik Almanca eseri, Fuad Sezgin in GAS olarak belirtilen ve Brokelman tamamlamak üzere haz rlanan ve fakat onu çok
çok geçen henüz 9 cildlik Almanca ve Arabca ya tercüme edilmekde
olan eseri ile Yûsuf Elyân Serkîs in iki büyük cildlik Mu cemü lMatbû âti l- Arabiyyeti ve l-Mu arrabe si, Bursal Mehmed Tâhir in 3
1017
slâm müverrihlerine atf edilen en büyük kusur, eserlerini tertîb
ederken tenkîd fikrine yer vermemi olmalar d r. Bu husus do ru, fakat
umûmî de ildir. bn Miskeveyh (?-421/1030) ve bn Haldûn (732-808/13311405) gibi istisnâlar vard r. Feylesof ve müverrih bn Mikeveyh in Nûh
Tûfân ndan hicrî 369 a kadar olan Tecâribü l-Ümem ve Ta âk bu lHimem i ile bn Haldûn un Mukaddime si hakîki tenkîd meyline
sâhibdirler.Bilhassa bn Haldûn un târih felsefesini ihtivâ eden görü leri
hâlâ k ymetini muhâfaza etmektedir.
19. as rda Cevdet Pa a gibi bir büyük slâm târîhcisinin yeti mesini bu görü lere borçluyuz. slâm târîhcileri sa y ve gayretleri, vüs at
ve ihâtalar ve eserlerinde toplad klar ma lûmât n zenginli i i tibâriyle
sonraki nesillerin ükrân ve minnetine hakk yle hak kazanm lard r. Bu
büyük müverrihlerin parlak ve nâfiz zekâl müstesnâ birer âlim olduklar n i tirâf etmek kadir inâsl k îcâbât ndand r.
Doç. Dr. M. As m YED YILDIZ
U. Ü. lahiyat Fakültesi
Say n Prof. Dr. Mehmed Özdemir ile Say n Prof Dr. brahim Sar çam n sundu u tebli lerle ilgili bir iki hususa temas etmek istiyorum.
Efendim anla ld kadar yla her iki tebli , u üç ana problem üzerinde
durmaktad r:
1. slâm Tarihinin kaynaklar meselesi ki bu dün müzakere edildi.
Bugün burada sevinçle belirteyim ki kaynaklarla ilgili fevkalade güzel
tespitler ve önerilerde bulunuldu.
2. Tarihin alan , tarihin taksimi ve tarih-kuram ili kisi.
3. Çok detayl olmamakla birlikte tarih felsefesi problemi.
Efendim slâm Tarihinin alan , ana temalar ya da tarihin taksimi
meselesi gibi konularda özellikle M. Özdemir ve . Sar çam n katk s n
önemsiyorum. Kanaatimizce bu mesele kaynaklar n kriti i kadar, belki
de ondan daha fazla slâm Tarihinin ana sorununu te kil etmektedir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
L.E. Halk n, Tarih Tenkidi nin Unsurlar adl eserinde yanl hat rlam yorsam u anlamda bir ifade kullanmaktad r: Tarihçinin as l vazifesi görüleni tasvir etmekten ziyade tasvir edilmesi gerekeni görmektir . Bu cümle tarihçi ile inceleyece i konu aras ndaki ili kiyi gösterir.
Bilindi i üzere tarihçi, tarih denilen geçmi ten bir seçim yapmak, yani
inceleyece i alan zaman, mekân ve tematik aç dan s n rland rmak zorundad r. Bu ise ancak bilinçli bir tarih telakkisine dayanan belli bir
perspektife sahip olunmas yla mümkün olabilir. Say n Özdemir in de
i aret etti i üzere bu sorun Bat da geli en tarih telakkilerinin basmakal p al nmas yla halledilebilecek bir konu de ildir. Prof. Dr. Kemal
Karpat bu mevzuu, Ortado u da Osmanl Miras ve Ulusçuluk adl eserinin giri inde ele al yor.
bi kullan lamazlar. Her toplum kendi hususiyeti içinde modellerini üretmek zorundad r. Özdemir in de belirtti i gibi modeller anlam na gelen kavramlar bize ait bir tarih felsefesi üzerine oturtulmal ve yeniden
olu turulmal d r. As l yap lmas gereken budur.
1018
Özdemir in tebli inde temas etti i Annales Ekolü nün Bat tarih
anlay nda meydana getirdi i devasa geli menin ülkemizdeki tarih anlay lar na yans mas yla birlikte bir k r lma ba lam , fakat ba ar lar n n
yan nda bu geli me ne istenilen seviyeye ula m ne de getirdi i yeni
problemler fark edilebilmi tir.
Bilindi i üzere Annales Ekolü Bat daki tarih ara t rmalar n siyasi tarihten ekonomik, sosyal ve kültürel tarihe kayd rm t r. Böylece
tarihçinin i i daha da geni lemi tir. Tarihe sokulan bu alanlar siyasi tarihin yan nda sosyal tarih, ekonomik ve kültürel tarih gibi yeni tarih türlerini olu turmu tur. Pozitivizmden ilham alan böyle bir ayr m hayat
farkl kategorilere böldü ü için aralar ndaki ili kiyi koparm t r. Halbuki hayat bir bütündür. O incelendi i haliyle böyle kategorilere ayr lmaz.
te buna bir tepki olarak bütüncül bir bak aç s geli tirilmi ve yukar daki kategoriler halinde sunulan unsurlar, toplumun farkl boyutlar
olarak görülme e ba lanm t r. Bu ak m n etkisi alt nda kalan Bat l tarihçiler, sosyal tarihten toplam tarihe ya da toplumun tarihine geçilmesini ileri sürmü lerdir.
Dolay s yla biz bu iki perspektif kar s nda nas l bir tav r alacak
ve kendi tarih felsefemizi nas l olu turaca z? Bu sorun, slâm tarihçisinin çözmesi gereken bir ödev olarak kar s nda durmaktad r. Yukar da
eserini zikretti im K. Karpat n görü lerini bu aç dan dikkate almak büyük önem arz etmektedir. Aksi takdirde kendi tarihimize ba kalar na ait
olan kavramsal çerçevelerle bakmak durumunda kal n r ki bu da onun
çarp t lmas na yol açar.
Netice olarak kurams z tarih, tarihsiz kuram n olamayaca bugün art k genellikle kabul edilmektedir. Ancak bat l teoriler, oldu u gi-
1019
Meselâ, biz bir olay n nedenlerinden, de i meden, süreklilikten,
geli mekten bahsediyoruz, ama bunlar hakk nda aç k bir görü e sahip
de iliz. Söz konusu kavramlar hakk nda ba kalar n n görü leri önemli
olmakla birlikte onlar evrensel tan mlar olarak kabul edemeyiz. Zira
Bat , bunlara yeni anlamlar getirmektedir.
Bir örnek olarak neden kavram n ele alal m; e er biz olaylar
atomize edip her birini kendi içinde bir gerçeklik olarak alg larsak bir
bilardo masas ndaki toplar gibi her olay bir ba kas n n nedeni ya da sonucu halinde görürüz. Halbuki neden kategorisi de i tirildi inde, bir olay ya da olguyu atfedece imiz neden ler de de i ir ve bir olay n çok
farkl nedenleri olabilece i sonucuna var labilir. Dolay s yla tarih ,
neden , süreklilik gibi kavramlara kendi tarih felsefemiz aç s ndan
bak lmas ve bunlar üzerinde bir mutabakat olu turulmas gerekiyor.
Ayn ey, siyaset, iktisat, kültür gibi ikincil kavramlar için de söz konusudur.
Meselâ, K. Karpat yukar da zikredilen kitab n n bir bölümünde
Osmanl lardaki toprak sistemindeki dönü ümünü ve bunun sosyal ve
siyasi hayata yans malar n tahlil ederken sosyal tabaka ve s n f kavramlar na Bat dakinden farkl olarak özgün bir tan m getiriyor ve konuyu
bu çerçevede ele al yor.
te bütün bunlar alan m z n en temel problemlerinden birini
olu turuyor. Bu sebeple benzer konular n tart ld yeni toplant lar n
yap lmas dile i ile bu toplant y tertip edenlere ükranlar m arz ediyorum
Yrd. Doç. Dr. M. Mahfuz SÖYLEMEZ
Gazi Ü. Çorum lahiyat fakültesi
De erli hocam, de erli hocalar m sözlerime ba larken hepinizi
hürmetle selamlar m. slâm tarihi kaynaklar , bu disiplinin sorunlar ve
çözüm önerilerinin tart lmakta oldu u bu oturumda baz kaynak gruplar na dikkatinizi çekip katk da bulunmak istiyorum.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
Tarih ile u ra an herkesin gayet yak ndan bildi i gibi, bu ilim,
tarihçinin hayat n sürdürdü ü güne intikal edebilmi olan malzemeyi
kullanarak, onun taraf ndan yap lan bir etkinliktir. Tarihçinin hayat n
idame ettirdi i zaman dilimine ula an söz konusu malzeme, geçmi in
tamam de ildir. Geri getirilmesi imkâns z olan o devasa geçmi ten sadece küçücük bir iz, bir parça ta maktad r.
mek mümkün de ildir. Zira bu lisan on be as r boyunca Maveraünnehr,
Horasan, Harezm, Azerbaycan, Anadolu, el-Cezire, Taberistan, IrakAcem (=el-Cibal), Kirman ve Fars bölgelerinde olmak üzere otuzdan
fazla Müslüman devlet veya hanedan n resmî dili olmu tur.
1020
Dolay s yla veriler ne kadar fazla ve kapsaml olursa dün hakk nda daha fazla ey söylememizi mümkün olacakt r. Bu durum beraberinde yeni kaynak guruplar na yönelme ihtiyac n da getirmi tir. Art k
geçmi te ihmal edilmi olan filolojik çal malar, ehir ve bölge tarihleri
ile co rafya kitaplar da slâm tarihi kaynaklar aras ndaki yerini alm
bulunmaktad r. Bununla beraber hala ihmal edilen kaynak guruplar n n
varl n da unutmamak gerekir. Bilindi i gibi temel hadis kaynaklar
olarak bilinen Müsnet, Mu cem, Cami türü eserler ile tabâkat ve terâcim
kitaplar hemen hemen her tarih yaz c s n n ba vurdu u kaynaklar aras nda yer ald halde ilel ve mevzuat kitaplar na ise gerekli önem verilmemektedir.
Sonuç itibariyle mevzu da olsa her bir haber ve rivayet uyduruldu u döneme dair izler ve bilgiler ta d ndan tarih yaz c lar taraf ndan ihmal edilmemesi gerekti i kanaatindeyiz. Dikkat çekmenizi istedi im bir ba ka kaynak gurubu ise slâm hukukunun kaynaklar , özellikle de olmas gerekeni de il olan ele alan fetva kitaplar d r. Zira her
bir fetva kitab nda eserin yaz ld döneme ait bireysel ve toplumsal sorunlar, devlet-vatanda ili kisi, toplumsal katmanlar aras ndaki çeki meler, bölgesel farkl l klar vb. konular n çe itli ekillerde ele al n p incelendi i görülmektedir. Özellikle bölge veya ehir çal an ara t rmac lar n, hazine de erinde olan bu kabil eserleri ihmal etmemeleri gerekir.
Bununla beraber f k h kitaplar n n konu, yer ve ah s indexlerinin ç kar lmam olmas kendilerinden faydalanmay zorla t rmaktad r.
Dikkatinizi çekmek istedi im bir ba ka kaynak gurubu ise, rfan
Aycan Bey hocam n da bildirisinde i aret etti i, Arapça d nda yaz lm olan eserlerdir. Söz konusu kaynaklar da kendi içerisinde baz
gruplara ay rabiliriz.
1. Gayr- Arap Müslümanlar taraf ndan yaz lm olan kaynaklar: Bilindi i üzere slâm tarihçileri daha çok Arapça kaynaklar
kullanmaktad rlar. Oysaki Arapça d ndaki dillerde, özellikle de Farsça
yaz lm muazzam bir literatür bulunmaktad r. slâm devletleri ve medeniyeti tarihini bu kaynaklar olmaks z n tam anlam yla ele al p incele-
1021
Söz konusu devletlerin ba nda Gazneliler, Büyük Selçuklular,
Anadolu Selçuklular , Kirman Selçuklular , Harezm ahlar, lhanl lar,
Bavendiler, Gûrîler, Safarîler, Ziyarîler (Müsafiriler), Kakaveyhiler,
ldenizo ullar , Salgurlular ve Safevîler gelmektedir. Ad geçen devletlerin siyasi ve kültürel tarihini ö renmek, büyük ölçüde bu kaynaklara
ba l d r. Bu metnin ekinde bu kaynaklar ile ilgili seçme bir bibliyografya sunulmu tur. Ancak ben imdilik bunlara birkaç örnek zikretmekle
iktifa edece im.
2. Dikkatinizi çekmek istedi im bir ba ka kaynak gurubu ise
Müslümanlar n egemenli ine girmi olan milletler, bir ba ka ifade ile
az nl klar, taraf ndan yaz lm olan kaynaklar veya kronikler olu turmaktad r. slâm dini, bu gün itibariyle onlarca farkl ulusun ya am
oldu u bir co rafyaya yay lm ve bu co rafyada as rlarca da varl n
sürdürmü tür. Dolay s yla bu gün, özellikle de bu milletler ile
müslümanlar n ili kilerinin bahis mevzuu oldu u durumlarda, Müslümanlar taraf ndan yaz lm olan kaynaklar ile yetinmeyip, kendi lisanlar ile yaz lm olan eserlere de mutlaka ula mam z gerekmektedir.
Mehmet Özdemir hocam Endülüs tarihi aç s ndan spanyolca kaynak ve
kroniklere de inmi tir. Do u için de Süryanice, Ermenice102 ve Kopt ça
bir çok malzemenin oldu u bilinmektedir.
Buna örnek olmas hasebiyle metnin ekinde, erken dönem slâm
tarihi hakk nda farkl de erlendirmeler yapmam za imkân tan yan Süryanice kaynaklara de inmek istiyorum. Hepinizin bildi i gibi, slâm dininin Irak, el-Cezire ve Suriye bölgesine yay ld dönemde buralarda
ya ayan Süryanîler yörenin en kültürlü s n f n olu turmaktayd . Gerek
Sasanîlerin son döneminde gerekse slâm n erken döneminde bilim tarihi ve felsefe hususunda meydana gelmi olan geli melerin tamam nda
102
Urfal Mateos un Vakayi Nâme adl eserini Ermenice kaynaklara örnek olarak zikredebiliriz. Bu eser Hrant D. Andreson taraf ndan Türkçe ye tercüme edilmi olup
Ankara da 1987 y l nda yay nlanm t r.
1022
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
bu kitlenin etkisi ve katk s bulunmaktad r. Bunlar n slâm n yay ld
dönemlerdeki hadiseleri ele al p inceledikleri de bilinmektedir.103
Bu k sa de erlendirme çerçevesinde bu kaynaklar n tamam na
de inmek mümkün de ildir. Ben sadece bunlardan, misal kabilinden,
bir kaç na i aret etmek istiyorum.104 Ancak bu kaynaklar hususunda geni bilgilerin özellikle de Anton Baumstark n Geschichte der Syrischen
Literatur) adl kitab nda yer ald n belirtmek istiyorum.
3. Müslümanlara Kom u Olan Milletler Taraf ndan Yaz lm
Olan Kaynaklar: Bu kaynaklar özellikle de söz konusu milletler ile
103
104
Mehmet Çelik taraf ndan yaz lan Süryanî Tarihi, Judah taraf ndan yaz lan Urfa,
Hayes taraf ndan yaz lan Urfa Akademisi adl çal malar slam n özellikle erken
döneminde el-Cezire bölgesi ile ilgili Süryanî kaynaklarda, ne kadar çok malzemenin oldu unu ortaya koymaktad r. Yine Mecme lmi el-Irakî nin yay nlad
süreli yay nlardan Süryani Ara t rmalar dergisinde Be ir Fransis, Rahip nstans
Kermeli, Korkis ve Mihail karde ler hatta Cevad Ali nin çal malar da bunu ortaya koymaktad r.
Süryani kaynaklara a a daki çal malar örnek olarak zikredebiliriz. 1.Tarihu
Yakub er-Rahavî, hicri 73 miladî 692 y l na kadar olan hadiselere de inmektedir.
Ad geçen kitab n bir parças Biritanya Müzesinde 14685 numarada kay tl bulunmaktad r. Eser The Choronological Canon of James of Edessa ba l ile ngilizce ye tercüme edilmi tir. Bu eser Yusuf Habibî taraf ndan Arapça ya aktar larak
Tevârihu Süryaniye mecmuas içerisinde 1982 y l nda Ba dat ta (Mecme lmî elIrakî taraf ndan) bas lm t r. 2.Anecdota Syriaca (Kaimetu Muluki l-Arab), müellifi mechul olan bu eser hicri 261/ miladi 874 tarihli olup Hz. Peygamberden ba layarak Emevî halifesi Velid dönemine kadar olan hadiseleri ele almaktad r.
Orjinali Britanya Müzesi 17193 numarada kay tl olan bu eser Frans zcaya tercüme edilmi olup 1915 tarihinde de bas lm t r. 3.The Liber Calipharum, Müellifi
meçhul olan bu eser 106/724 tahinde yaz lm olup orjinali Biritanya müzesi
14643 numarada kay tl d r. Cronica Minora ba l ile ingilizceye tercüme edilip
yay nlanm olan bu eser parça parça bilgilerden olu maktad r. Bu eserde Hz.
Peygamberden ba lay p II. Yezid dönemine kadar slam tarihi hakk nda da bilgiler
bulunmaktad r. 159/775 tarihli bir ba ka müellifi mechul olan Süryanice Tarih ise
Biriranya Müzesi 14683 numarada kay tl olup Yusuf Habi taraf ndan Arapça ya
tercüme edilmi olan Tevarihu Süryaniye koleksiyonu içerisinde ne redilmi tir. 4.
Diyonisiyus et-Talmahrî (ö.845), Tarihu Diyonisiyus et-Talmahrî, orjinali
Biritanya Müzesi 14665 numarada kay tl olan bu eser Frans zcaya Chronique de
Denys de Tell-Mehre, ba l ile Paris te 1895 tarihinde yay nlanm t r. 5.Mihail
es-Süryanî (597/1199) Tarihu Mihail es-Süryanî, Süryanice tarihlerin en kapsaml lar ndan biri olarak kabul edilen bu kitap 1889 tarihinde Urfa da bulunmu olup
1899 tarihinde Paris de Chronique de Michel le Syrien ad yla Frans zca ya tercüme edilerek yay nlanm t r. Bu kitaplara Yuhanna el-Fenkâî, lya en-Nasibî
(409/1018), Yuhanna el-Leytâribî (Yakub er-Rehavî nin ça da d r), Danyal b.
Meryem (miladi yedinci as rda ya am t r) ve di er kitaplar da ekleyebiliriz.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
1023
Müslümanlar n ili kileri ele al nd nda daha büyük bir önem kazanmaktad r. Bunlar özellikle Bizans105, Çin ve Habe istan kaynaklar d r.
Ama maalesef ad geçen milletler ile Müslümanlar n ili kilerini ele alan
baz çal malarda bunlar n hiç kullan lmad mü ahede edilmektedir.
Modern slâm tarihi ara t rmac lar n n ihmal ettikleri bir ba ka
kaynak grubu ise Zekeriya Bey ve Ziya Kaz c Bey hocalar m n da i aret ettikleri Arkeolojik malzemelerdir. Arkeolojik malzemenin tarih ara t rmalar nda ne kadar önemli bir yere sahip oldu u izahtan vareste
bir konu oldu unu burada bulunan herkes bilmektedir. Ancak yine de
ça m z n ünlü arkeolog, tarihçi ve filozofu Collingwood un tarih ara t rmalar nda arkeolojinin yerini ifade eden sözlerini bir kez daha yinelemek istiyorum. sadece yetkelerin söylediklerine dayanmamak gerekir. Arkeoloji, yetkelerin yazd klar n n do ru veya yanl oldu unu gösteren en önemli alettir 106 der ve sadece otoriteler taraf ndan sunulan
malzemeye dayan larak vücuda getirilen tarihçili i kes-yap t r c diyerek ele tirir. Mehmet Özdemir Bey hocam n bildirisinde de yer ald
gibi revizyonistler de arkeoloji ile desteklenmeyen slâm tarihi malzemesini sorunlu bulmaktad rlar. Ad geçen ilim dal taraf ndan desteklenmemi olan slâm tarihinin yaz l kaynaklar n n tamam n n sorunlu
oldu u iddias n abart l bulmakla beraber, özellikle de ehir tarihçileri
taraf ndan kullan lmakta olan bir çok verinin arkeolojik malzeme ile
mevsukiyetinin artt r labilece i kannatini ta makta oldu umu belirtmek
isterim.
Bilindi i gibi Irak ta Kûfe, Basra, Musul, Vâs t, Ba dat ve
Samarra, M s r da Fustat, Kuzey Afrika da Kayravan, ran da, özellikle
Huzistan Fars ve Kirman bölgesindeki bir çok slâm kentinde kaz lar
yap lm t r. Bu kaz lar n kimisinde Hz. Ömer dönemine ait oldu u tespit edilen kal tlar ele geçirilmi tir. Bunlar n bir ço u da yay nlanm t r.
Örne in Irak kentlerinde yap lan kaz lar Irak Arkeoloji Müdürlü ü taraf ndan ç kar lan Sümer dergisinde periyodik olarak yay nlan rken, ran da yap lan kaz lar Fransa da yay nlanm daha sonra Farsça ya ter-
105
106
Nitekim rfan ehid in yazd
eserler (Byzant um and the Arabs in the Sixth
Century,Washington 1995; Byzantium and the Semitic Orient before the Rise of slam London 1988; Roma and the Araps Washington 1926) Latince kaynaklarda slam tarihinin erken dönemi ile ilgili önemli bilgilerin bulundu unu ortaya koymaktad r.
Bkz. R.G.Collingwood, 63
1024
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
cüme edilip Temeddun- ranî adl bir eserde bir araya getirilerek ne redilmi tir.
Suudî Arabistan bölgesinde yap lan kaz lar Mekke deki Ummu lKurra Üniversitesi Arkaeoloji bölümü ile Riyâd Üniversitesi Arkeoloji
bölümü taraf ndan periyodik olarak yay mlanmaktad r. Bunlar n yan nda Kahire Üniversitesi Arkeoloji Fakültesi slâm Arkeolojisi bölümü,
ikago Üniversitesi ne ba l Oriental Enstitü ve Sevilla Üniversitesi
nternational Studies Enstitüsünde de slâm arkeolojisi hakk nda dersler
verilmektedir. Bu kurumlar n yay nlar n n bulunmas da muhtemeldir.
Bütün bu kaynaklardan faydalanmak dün hakk nda daha çok ey ö renmemize ve söylememize katk sa layaca n dü ünüyor, sayg lar sunuyorum.
1025
EKLER
EK 1: Farsça Kaynaklar le lgili Seçme Bibliyografya
1.Resmi Vesikalar
Resmî vesikalar, M. Fuad Köprülü nün deyi iyle diplomatik kaynaklar ,
men ûrlar, fetihnâmeler, ahidnameler, sultanlar n özel mektuplar , kanunnameler, kad sicilleri, tapu defterleri ve vakfiyelerden olu maktad r107. Resmî vesikalar n ço unlu unu olu turan men ûrlar için, ayr ca taklîd, fermân, mersûm,
tevkî , ahd vb isimler de kullan lmaktad r.
Resmi dilleri Farsça olan Gazneli, Büyük Selçuklu, Harezm ah ve Anadolu
Selçuklu Devletlerinde resmî yaz malar n yürüten daireden, yani Divân- nâ dan ç km olan belgelerin as llar ndan günümüze hemen hemen hiçbir ey
kalmam olup, yaln z Mün eat Mecmualar nda baz kopyalar na tesadüf edilmektedir. Çok say da özel mektup ( hvaniyyat) ihtiva etmeleri sebebiyle Köprülü taraf ndan edebî kaynaklar aras nda gösterilen108 bu mün eat mecmualar ndan baz lar unlard r:
1. Bedî -i Cüveynî, Müntecibüddin Bedi Atabeg Ali b. Ahmed Cüveyni,
Atebetül-Ketebe fî beyani ta limil-ketebeti vel-in a (Mecmuatu MuraselatDivan- Sultan Sencer), tashih ve ihtimam : Allame Mirza Muhammed Han b.
Abdulvahab Kazvini ve Abbas kbal A tiyanî, Tahran 1329 h . Bedi , Sultan
Sencer in n a Divan reisli i yapm t r. Bu, eser Sencer devri Selçuklu devletinin hakimiyet anlay ve özellikle ta ra te kilat n n i leyi i, ahne, reis,
muhtesib ve kad gibi üst düzey devlet görevlilerinin tayin usulleri hakk nda
çok önemli bilgiler içermektedir. Eserde otuzun üzerinde resmi mektubun yan
s ra hvaniyyât denilen özel mektuplar da yer almaktad r.
2. Re idüddin Vatvat, Re idüddin Muhammed b. Muhammed Umarî elBelhî (Re id-i Vatvât), (ö. thm. 573/1177, veya 578/1182), Arâisü l-Havât r ve
Nefâisü n-Nevâdir, Ayasofya Ktp. No: 4105, Fatih 4074): Bu eser, Harezm ah
Ats z n, aralar nda Sultan Sencer in de bulundu u civar hükümdarlara yazd
mecmuas d r.
mektuplardan ve cevapnâmelerden olu an bir mün eat
Harezm ahlar tarihinin belli ba l kaynaklar ndan biri olarak kabul edilen bu
mecmuada bulunan vesikalar n baz lar Leningrad Mün eat Mecmuas nda da
mevcuttur.109.
107
108
109
Bkz. Kad Burhanüddin Ebu Nasr b. Mesud Anevi, Enisül-kulub (Selçuklularla
lgili bölüm), n r. M. Fuad Köprülü, Anadolu Selçuklular tarihinin Yerli kaynaklar adl makale sonunda), Belleten, C. VII, S: 27 (Temmuz 1943), Ankara 497521. Men urlar için bkz. a.g.e, s. 401-410.
Bkz. köprülü, 405.
. Kafeso lu, Harezm ahlar Devleti tarihi, Abnkara 1992, s. 6.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
3. Leningrad Resmî Vesikalar Koleksiyonu 110 Leningrad (Saint
Petersburg) ark Dilleri Enstitüsü Kütüphanesinde bulunan ve Ahkam- Sultan- Mazi diye adland r lan bu vesikalar koleksiyonu ba ta Harezm ah Ats z n
Ba katibi (mün i) ünlü air Re idüddin-i Vatvat olmak üzere Bedi -i Cüveyni,
Sistan Meliki Tacüddin in mün i ünlü air Abdulvasi-i Cebeli (ö. 555/1160) ve
di er katiplerin kaleminden ç km t r. Bu koleksiyonda 149 vesikan n mevcut
oldu unu ve bunlardan 32 sinin Sultan Sencerin Divan- n a s ndan ç kt
ve bir k sm n n Atebetü l-Ketebe dekilerle ayn oldu u Mehmet Köymen taraf ndan111 tesbit edilmi tir.
4. Cüveynî, Alaeddin Ata Melik (ö. 681/1282-3), Tarih-i Cihangü a, çev:
Mürsel Öztürk , Ankara 1999, Kültür Bakanl yay. Eserin asl üç cilt halinde
yaz lm t r. Tarih-i Cihangü a, Mo ol ( lhanl lar ve Timurlular) döneminde yaz lm olan Farsça tarih kitaplar n n anas kabul edilmektedir. Nitekim bu eserden sonra yaz lan Farsça genel tarih kitaplar n n nerdeyse tamam hem üslup
hem de muhteva bak m ndan ondan yararlanm lard r. Tarih-i Cihangü a esas
olarak Mo ollar n 655/1257 ye kadar getirilen ayr nt l bir siyasi ve sosyal tarihidir. 3 ciltlik kitab n özellikle 2. cildinde Karahanl lar ve Harezm ahlar, 3.
cildinde ise smaililer ile ilgili orijinal bilgiler yer almaktad r. Bununla birlikte
eserde baz kronolojik hatalara ve çeli kilere rastlanmakta oldu unu da belirtmek gerekir.
1026
4. Osman Turan, Türkiye Selçuklular Hakk nda Resmi Vesikalar, Ankara 1958, TTK yay.. Adl çal mas nda Selçuklu devleti ile ilgili bir çok Farsça
belge zikretmektedir.
2. Genel Tarihler
Elimizde bu gün bir çok Farsa genel tarih kayna bulunmaktad r. Bu kaynaklar n bir ikisi d nda tamam na yak n lhanl lar ve Timurlular dönemine
aittir.
1. Beyhakî, Tarihu Beyhakî,: Gaznelilerin ayn zamanda Divânu rResâil inde de görev yapm olan Beyhakî, döneminin bir çok hadisesinin canl
ahididir. Özellikle Selçuklu-Gazneli ili kileri aç s ndan neredeyse birinci el
kaynak niteli inde olan bu eser, 451/1059 y l na kadar olan hadiseleri özellikle
de Gaznelilerin tarihini ele almaktad r. Dolay s yla bu eser Gazneli saray ve
devlet te kilat hakk nda ilk el bilgiler veren bir kaynak olarak bilinmektedir.
112
2. Mücmelü-t-Tevarih ve l-K sas : yazar mechul olan bu eser 520/1126
y l na kadar olan hadiseleri ele almaktad r. Eser, efsaneler ile bezenmi bir tak m bilgiler sunsa da, özellikle ran tarihi hakk nda önemli bilgiler içermektedir. Büyük Selçuklular ve Irak Selçuklular tarihi için de önemli bir kaynakt r.
3. Anevî, Kad Burhaneddin Ebu Nasr b. Mesud (ö.608/1211-12) Enîsü lKulûb. Farsça manzum bir peygamberler ve halifeler tarihi olan bu kitap, Sünni tarihçilerin geleneklerine ba l kal narak, slâm tarihini ele almaktad r. Kitab n Selçuklularla ile ilgili bölümü M. Fuad Köprülü taraf ndan Anadolu
Selçuklular Tarihinin Yerli Kaynaklar adl makalesinin sonunda [Belleten ,
C. VII, S:27 (Ankara 1943), s. 497-521] yay nlanm t r.
110
111
112
Bu mecmaun n muhtevas hakk nda geni bilgi için bkz. Köymen, Selçuklu Devri
Kaynaklar na Dair ara t rmalar I, (Büyük Selçuklu mparatorlu u Devrine ait
Mün eat Mecmualar ), DTCFD , C. VIII, S:4 (Ankara 1951), s. 537-648.
Köymen, a.g.e.,
VI/XII. yy n ilk çeyre inde yaz lm t r. ranl muhakkik Muhammed Kazviniye
göre yazar Irak- Acem(el-Cibal) bölgesindendir ve muhtemelen Hemedanl veya
Esterabadl d r Bu kitap Melikü - uara Bahar taraf ndan Tahran 1318 de yay nlanm t r. Bkz. Mirza Muhammed Kazvini, Bist Makale, II, 221-228
1027
5. Cuzcânî, Minhacuddin Osman b. Muhammed (ö. 681/1283 ten sonra),
Tabakat- Nas rî, (n r. Abdülhayy Habibi), Tahran 1984. Genel bir slâm tarihidir. Yirmi tabaka üzere tertip edilmi tir. Gurîler ve Delhî Türk sultanlar tarihinin ba l ca kayna d r. Gazneliler, Selçuklular ve Harezm ahlar ile smaililer
hakk nda da de erli bilgiler ihtiva etmektedir.
6. Vassâf, Abdullah b. Fazlullah irazî (ö.734/1234), Tarih-i Vassâf (di er
ad yla Tecziyet el-Emsâr) Tarih-i Cihangü a y kaynak olarak kullananlar n
ba nda Vassaf gelmektedir. Vassaf taraf ndan 699-723(1300-1328) y llar aras nda yazm olan bu kitap Tarih-i Cihangü a n n zeyli olup be cilttir. Ayr ca
Vassaf, Tarih-i Cihangü a n n üç cildinin tamam n özetlemi ve bu özeti kitab n n dördüncü cildine ilave etmi tir.
7. Re idüddin Fazlullah Hemedanî (ö.718/1318), Camiü t-tevârih, Gazan
Han ve Olcayto nun vezirli ini yapm olan Re idüddin, tarihini 710/131011 de kaleme alm t r. Camiüt-Tevarih de Tarih-i Cihangü a dan yararlan larak yaz lm t r. Ancak Cihangü a n n be misli büyüklükte olup Farsça yaz lm olan tarih kitaplar n n en hacimlisidir. Bu durum baz ara t rmac lar n
eserin bir heyet taraf ndan yaz lm oldu u görü ünü ortaya atmalar na neden
olmu tur. Eserin bize sadece iki cildi ula abilmi tir. 1. Cilt Cüveynî den sonraki Mo ol tarihinin zeylidir. 2. ciltte ise çe itli slâm hanedanlar n n tarihi yer
almaktad r. Camiü t-tevârih ayn zamanda slâm dünyas nda Türk tarihine ili kin olarak yaz lm en önemli tarih kitaplar ndan biridir. Selçuklularla ilgili
k sm Ahmed Ate taraf ndan 1960 y l nda Ankara da yay nlanm t r.
8. Ka anî, Cemalüddin Ebul-Kas m Abdullah b. Ali (ö. 718/1318),
Zübdetü t-Tevârih. Ka anî, Camiüt-tevarih in gerçek yazar n n kendisi olduunu iddia eder ve Re idüddin i intihal ile suçlar. Eser asl nda Camiüttevarih in bir zeylidir. Eserin özellikle smailîlerle (Fat miler ve Nizariler) ilgili
k sm orjinaldir.
9. ebankareî, Muhammed Ali (ö.VII/XIV. yüzl n n ilk yar s ), Mecmeu lEnsâb, n r. Mir Ha im Muhaddis, tahran 1363 h , Bu, Fars ve Loristan
Atabegleri tarihi için orijinal bir kaynak olup Gazneliler, Selçuklular,
Harezm ahlar ve Gurîler hakk nda baz yeni bilgiler de içermektedir.
1028
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
10. Hamdullah- Müstevfî el-Kazvinî (ö. 750/1350), Tarih-i Guzide, Ad
geçen eser asl nda Camiü t-tevarih in bir hulasas d r.Yaln z esere, daha sonra
cereyan eden olaylarla ilgili baz ilavelerde bulunmu tur. Eserin bu k sm
orjinaldir.
11. De tegi, Revdutu l-Ahbâb: Sultan Hüseyin dönemi Herat n n tan nm
fakihlerinden biri olan De tegi, Emir Ali irnevâî nin emriyle Herat Sultaniyye
Medresesi nde müderislik yapt . Ayn zamanda Herat Mescidu l-Camii nde de
vaizlik yapmaktayd . Müellifi taraf ndan hicri 11 Zilhicce 889 tarihinde
Herat ta bitirilmi olan bu kitab n yazmalar ndan biri Çorum Hasanpa a Kütüphanesi nde bulunmaktad r. ki cilt eklinde olan bu yazman n ilk cildi bir siyer kitab mahiyetinde iken, ikinci cildi ise tabakât kitab mahiyetindedir.
Bu eserlere erefeddin Ali el-Yezdî (ö. 853/1449) taraf ndan yaz lan ve
Timurlular dönemi tarihi olan Zafername, Hasan- Yezdî (ö.855/1451 den sonra) nin Camiu-tevarih, Fasih-i Havâfî(ö. IX/XV yy ortalar ) nin Mücmel-i Fasihî, Mirhond (ö.903/1498) un Ravzatu s-Safa, Hondmir (942/1535) in
Habibüs-Siyer adl kitaplar na da i aret etmek gerekmektedir.
3. ehir ve Bölge Tarihleri
1. bn sfendiyar, Bahaüddin Muhammed b. Hasan (ö. 613/1216 dan sonra)
: Tarih-i Taberistan, n r: Abbas kbal Tahran 1320. Bu eserde Gilân,
Mazenderân ve Deylemân yöresi hakk nda önemli bilgiler mevcuttur.
sfendiyâr n bu kitab , Hazar denizinin güneyinde yer alan ve bazen
Mazenderân ad yla da an lan Taberistan bölgesi ve burada hüküm sürmü
olan Bavendî hanedan tarihi için birinci el kaynak mahiyetindedir.
2. sfirâzî, Muinüddin Muhammed ez-Zemçî el- sfirazi (ö. 899/1493-94),
Kitabu Ravzari l-cenât fi evsafi medineti l-Herât, iki cilt olan bu eser Seyyid
Muhammed Kaz m- mam taraf ndan Tahran 1339 y l nda yay nlanm t r.
sfirâzî nin bu eseri Herat kentinin tarihini ele almas na ra men bu kentin yer
alm oldu u Afganistan bölgesi hakk nda da önemli bilgiler içermektedir.
3. Beyhaki(= bn Funduk) , Zahirüddin Ebul-Hasan Ali b. Zeyd; Tarih-i
Beyhâk, n r. , tsh ve talik: Ahmed Behmenyar, Tahran 1317/1938. Beyhak tarihi olan bu eserde Gazneliler ve Selçuklular devri hakk nda önemli bilgiler
bulunmaktad r.
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
1029
5. Selçuknameler
A. Büyük Selçuklular tarihi için :
1. Zahirüddin-i Ni aburi(ö. 582/1186), Selçuknâme, Irak Selçuklu Sultan
Arslan ah n (1161-1176) hocas olan Ni aburi d geçen eserini onun zaman nda yazmaya ba lam ve halefi Sultan Tu rul III a ( 1176-1194) sunmu tur.
Ni aburî nin bu kitab d nda da Selçuknâmeler bulunmaktad r. Ravendî
(ö.604/1207) nin Rahatus-sudur ve ayetü s-surur, adl kitab ile bnü n-Nizam
el-Hüseynî nin, el-Uraza fil-hikayeti-Selcukiyye adl çal mas bunlardan ikisidir. Bu çal malardan Ravendî nin kitab , Ni âburî nin kitab n n kopyas mahiyetindedir.
B. Anadolu Selçuklular için önemli kaynaklar:
1. Aksarayi, Kerimüddin Mahmud, Müsameretül-Ahbar ve Müsayeretülahyar, yay. Osman Turan, Ankara 1944. TTK yay n .
2. bn Bibi (=Hüseyin b. Ali el-Caferi er-Rugadi), el-Evamirül-Alaiyye fi lumuril-Alaiyye, I-II. Bu eser Mürsel Öztürk taraf ndan Türkçe ye tercüme edilerek Ankara da 1996 tarihinde yay nlanm t r. (Kültür Bakanl yay nlar ) H.
W. Duda bu eseri bir hat rat kitab olarak görmektedir.113
6. Co rafi Eserler
1. bnu l-Belhî (482 ?/1089) nin Farsnâme,114 Selçuklu Sultan Muhammed Tapar a ithaf edilmi olan bu eser Farsça yaz lm olan önemli Co rafya
kaynaklar ndan biri olup, Fars bölgesi ile ilgini önemli bilgiler içermekte olup
le Strange nin de The Land of Calihps in kaynaklar aras nda yer almaktad r.
2. Hududu l-Âlem mine l- Ma rik ilel-Ma rib 372/982 y l nda Günümüz
Afganistan n n kuzeyinde hüküm süren sultanlardan Ebû l-Hâris Muhammed
b. Ahmed e takdim edilen bu eserin yazar bilinmemektedir. lk co rafya kitaplar ndan olan ve Farsça olarak kaleme al nan bu eserde dünya belli bölgelere
ayr larak i lenmi tir. Ad geçen eser Menuciher Stude taraf ndan tahkik edilerek Tahran da 1983 y l nda yay nlanm t r.
3. Müstevfî el-Kazvinî (740/1340 ) nin Nüzhetu l-Kulûb; G. Le Strange taraf ndan Londra da 1915 y l nda yay nlanm t r. Ayn zamanda onun The Land
of Calihps (Buldânu l-Hilâfe) adl çal mas n n kaynaklar ndan biridir.
4.Tarihu Sistân, Tahran da 1936 y l nda bas lm olan bu eser Sistân bölgesi tarihi hakk nda de erli bilgiler sunmaktad r.
4. Biyografik Eserler
1. Kummî (ö.584/1189), Tarihul-Vüzera: K vamüddin b. K vamüddin
Dergüznî nin vezirli i zaman nda mün ilik yapm olan Kummî, Bat ran
(el-Cibal) bölgesinde de bulunmu tur. Bu eser Muhammed Taki Dani -pijuh
taraf ndan tahran da ne redilmi tir.
113
114
Herbert W. Duda, bn Bibi nin Selçuk tarihi, arkiyat Mecmuas II ( stanbul
1958), s. 1.
bnu l-Belhî, Kitabu Farsnâme, (n r. G. Le. Strange-R. A. Nicholson), Londra
1921. Farsça olarak kaleme al nm olan bu eser G. L. Strange nin dayand en
önemli kaynaklardan birdir.
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
SLÂM TAR H NDE METODOLOJ PROBLEM
4. stahrî (346/957) Kitabu'l-Mesâlik ve'l-Memâlik. 115 Bu eserin orjinali
Arapça olup De Geoje taraf ndan ne redilmi tir. Ancak söz konusu Arapça
bask s eksiktir. Fakat bilinmeyen bir mütercim taraf ndan hicrî be inci as rda
yap lm olan Farsça çevirisi ise tamd r. Nitekim kitab n orjinalini ne retmi
olan De Geoje, eksiklerin bir k sm n bu Farsça nüshaya dayanarak gidermeye
çal m sa da yine de baz eksiklikler göze çarpmaktad r. Farsça nüsha ise rec
Ef âr taraf ndan tahkik edilerek 1347 tarihinde Tahran da ne redilmi tir.
ran da 1318 tarihinde yay nlanm t r. Büyük Selçuklu hakan Sultan Sencer
daha Horasan meliki iken onun saray na intisap etmi 400 ki iden olu an airlerinin ba na geçmi ve Melikü - uara lakab n alm t r. 18500 beyit tutan Divan Selçuklu tarihçilerinin kaydedemedi i birçok bilgiyi içeren ve onlar n eserlerinin b rakt bo luklar tamamlayan bir özelli e sahip oldu u kaydedilmektedir.
1030
bn
5.Nas r- Hüsrev, Sefername. Arapça seyahatnameler aras nda
Cübeyr in Rihle si nin sahip oldu u de er ve öneme, Farsça seyahatnameler
aras nda Nas r- Hüsrev in Sefername sinin sahip oldu unu söyleyebiliriz.
7. Siyasetnameler
slâm Tarihi kaynaklar içerisinde saymam z gerek Farsça kaynaklar içerisinde siyayetnâmeleri de zikretmemiz gerekir. Bu türden günümüze gelmi olan en önemli eserler olarak; Keykavus(ö.475/1082-83) nin Kabusname si,
Nizamü l-Mülk (ö. 485/1092) ün Siyastename veya Siyer-i Müluk ile Gazali(ö. 505/1111), Nasihatul-muluk (Arapça çevirisi, et-Tibru l-Mesbuk fi Nasihati l-Muluk) adl kitaplar n zikredebiliriz.
1031
2. Enverî, Evhaduddin Ali b. Muhammed b. shak Enverî-i Ebiverdî
(ö.562/1191 den sonra), Divan- Enverî, iki cilt olan bu eser Muhammed Taki
Müderris-i R zavî taraf ndan Tahran da 1364 de yay nlanm t r.
Bu eserlere Herat Nizamiyesi mezunu Edib Sabir, ihabuddin, erefülÜdeba (ö. 537-542/1143-1148 aras ) nin divan ; A mak- Buhari(ö. 542371149), ihabuddin A mak- Buhari nin Divan- A mak- Buhari, Tahran
1334; Gazneli ve Selçuklu saraylar nda bulunmu ve Sistan meliki Tacüddin
Ebul-Fazl Nasr n Divan- n a reisli i yapm olan Abdulvasi-i Cebeli,
Abdülvasi b. Abdulcami Garcistani,(ö. 555/1160) nin Divan- Abdülvasi- Cebeli, I-II, ihtimam, tashih ve thk: Zebihullah Safa, I (Kasaid), Tahran h .
1339/1960 kitaplar ile Re idüddin Vatvat (ö. Thm. 573/1177) n Divan 118 ile
Hakanî-yi irvani ve Nizamî-yi Gencevî nin Divanlar n da zikretmemiz gerekmektedir.
8. Edebi Eserler
c. Mensur Eserler:
a. Tezkireler
1. Avfî(ö. 629/1232) Lubabül-Elbab, 116 Büyük Selçuklu Hakan Sultan
Sencer in sanat ve sanatç lara verdi i önemin göstermesi aç s ndan önemli bir
kaynakt r.
2. Devlet ah(ö. 792/, 896/1495), tezkiresi (Mecmeu - uara)117 aralar nda
Büyük Selçuklular döneminde ya am olup ve Farsça yazan 105 airin biyografisini içermektedir.
1.Nizamiy-i Aruzi nin Çehar Makale si, XII. yüzy ldaki ilmî ve edebî faaliyetler konusunda orijinal bir kaynak olan bu eser, hükümdarlar n seferde ve
hazarda yanlar nda bulunan dört görevli grubu hakk nda önemli bilgiler içermektedir. Bu dört gurup ise air, katip, müneccim ve tabiplerdir. Eser Gûri
hükümdarlar ndan birisine ithaf etmi tir.
b. iir Divanlar :
1. Muizzî, Emirü - uara Ebu Abdullah Muhammed b. Abdülmelik Muizzi
en-Ni aburi (ö. Thm. 521/1127), Divan- Muizzi, Abbas kbal taraf ndan Tah115
116
117
De Geoje taraf ndan ne redilen stahrî nin Kitabu'l-Mesâlik ve'l-Memâlik adl eserinin Arapça bask s nda baz eksiklikler bulunmaktad r. De Geoje bu eksiklerin
kimisini bizim kulland m z Farsça tercümesinden gidermeye çal m sa da yine
de baz eksiklikler göze çarpmaktad r. Farsça tercümesi ise hicri be inci ve alt nc
yüzy llar nda yap lm ve mütercimi bilinmemektedir. Eser rec Ef âr taraf ndan
tahkik edilerek 1347 tarihinde Tahran da ne redildi.
Sedüddin Muhammed b. Muhammed b. Yahya Avfî-yi Buhari, Lubabül-Elbab, II,
say ve ihtimam: Edward Brawn, Leiden 1903.
Devlet ah b. Alaüddevle Semerkandi, Tezkire-i uara, I, (n r. Brown, Bombay
1305), çev. Necati Lugal, stanbul 1990.
118
Bu eser Harezm ah sultan Ats z ve Selçuklu Sultan Sencer in yan s ra bu dönemde ya am çok say da devlet adam hakk nda yaz lm , kaside ve k talar içermektedir.
1032
SLÂMÎ L MLERDE METODOLOJ / USÛL PROBLEM
Prof. Dr. brahim Sar çam n Müzakerecilere Cevab
Biraz önce ça taksiminin gözden geçirilmesi gerekti ine i aret
edildi. Bu husus ara t rmalarda çok önemli. XVII. yüzy l n sonlar ndan
itibaren Bat da kabul edilen Avrupa tarihi merkezli ça taksimi, daha
sonra yayg nla m ve benimsenmi tir.
Sözgeli i Seignobos, XIX. yüzy l n sonlar nda kaleme ald Târîh-i Medeniyet adl eserinde de kullan yor. Üzerinde durma ihtiyac
hissedilmeden al nan bu taksim, bizim ilkö retim okullar kitaplar na
var ncaya kadar girmi tir ve halen de kullan lmaktad r. Oysa, ba ta slâm Tarihi olmak üzere, Avrupa d ndaki milletlerin tarihi, bu kal ba
s mamaktad r. Hatta, Kafeso lu nun da belitti i gibi, genel dünya tarihi için tatbiki bile mümkün de ildir. Bu bak mdan yeni ça taksimi denemelerine ihtiyaç vard r.
Son zamanlarda baz denemelere ahit olunuyor. Sözgeli i . Teoman Dural , al lagelmi Avrupa merkezli bak aç s ndan farkl bir
tasnif yapm t r. Onun tasnifini u ekilde özetleyebiliriz: 5000-0: lkça ; 1-622: Ortaça ; 622-1450;Yeniça 1; 1450-1650: Yeniça II;
1650-Ça da . Bu tasnifte Teoman Dural , Ortaça a Hristiyanl n, Yeniça I e slâm ve fennin damgas n vurdu unu belirtiyor. S n fland rman n detay , yazar n Ça da Küresel Medeniyet adl kitab nda yer almaktad r.
Cahit Baltac hocam târihî mekanlar n bilinmesi hususuna i aret
etti. Bu da çok önemli bir konu. Bizim, hem siyasî tarihi, hem de kültür
tarihini içine alan, slâm Tarihi ve Medeniyeti Atlas ad alt nda, ansiklopedi eklinde haz rlamay hedefledi imiz bir proje tasla m z var.
Gerçekle ti i takdirde hem ara t rmac lara ve hem de genel okuyucuya
harita destekli bilgi sa lanaca n ümit ediyoruz.
Te ekkür ederim.