Türkbilig, 2018/36: 213-234.
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Gülçiçek AKÇAY*
Öz: Doğulu bilginlerin ilahi ve uyarıcı bir mesaj, tanrısal bir bilgi kaynağı olarak kabul
ettikleri rüya ile ilgili akıl yürütmeler ulema ve urefa kadar üdebanın da zihnini meşgul etmiş,
Türk-İslam edebiyatının ürettiği eserlerde de fikir malzemesi olmuştur. İnsana ait belki en
gizemli zihinsel faaliyetlerden olan rüyanın ne olduğuna dair sorulara ayrıntılı cevaplar
niteliğinde çeşitli teoriler ortaya konmuş, bu teoriler rüya konusunu ele alan ilmî, felsefi ya da
tasavvufi eserlerin yanı sıra şiirde, hususen mesnevilerin muhtelif bölümlerinde yerlerini
almıştır.
Biz bu makalede Yûsuf Hâs Hâcib, Sultân Veled, Âşık Paşa, Hoca Mes’ûd, Mu’înî,
Hamdullâh Hamdî, Lârendeli Hamdî, Vücûdî, Yahyâ Bey, Lâmi’î, Hasan Ziyâ’î, Şâhî ve
Sâlim Efendi’nin rüyanın mahiyeti ve işlevi, rüya çeşitleri, rüyayı şekillendiren fiziksel
koşullar ve rüya tabiri ile ilgili verdikleri teorik bilgileri, kaleme aldıkları mesnevilerden takip
etmeye çalışacağız. Böylelikle genelde divan şiirinin, özelde mesnevi türünün ilim, felsefe ve din
alanına giren konularla da ne ölçüde ilgilendiğini, şairlerin fikirlerini sunmak için bu türden
nasıl yararlandığını görmeyi amaçlıyoruz.
Anahtar Kelimeler: Divan şiiri, mesnevi, rüya teorisi, rüya çeşitleri, rüya tabiri.
Dream Theories In Mesnevis
Abstract: Reasonings concerning with the dreams which had been regarded as a divine and
cautionary message, as a celestial source of information by the eastern scholars; had filled of
men of letters' minds as the same way that they had filled the scholars' and those who are wise;
also became material of thought for the literary works which had been produced by Turkish –
Islamic literature.
Several theories which are responsive for the answers to the questions concerning that what the
dream, maybe the most mysterious mental activity which belongs to mankind is; took places at
poems, especially at the several parts of Mesnevis as well as scientific, philosofical or
tasavvufian works.
In this article, we are going to try to follow the theorical enlightenments with regard to the
essence and function of the dreams, sort of the dreams and interpretation of the dreams; from
the Mesnevis that consigned to writining by Yûsuf Hâs Hâcib, Sultân Veled, Âşık Paşa,
Hoca Mes’ûd, Mu’înî, Hamdullâh Hamdî, Lârendeli Hamdî, Vücûdî, Yahyâ Bey,
Lâmi’î, Hasan Ziyâ’î, Şâhî and Sâlim Efendi.
By this means, we aim to notice that what degree did the Divan Poetry in general and specificly
the Mesnevis interest about the subjects that included in science, philosophy and religion; also
how did the poets make use of this genre to express their opinions.
Key words: Divan poetry, mesnevi, dream theory, sorts of dreams , interpretation of dreams
Giriş
En basit manasıyla uykuda görülen şey, ifadesi ile tanımlanan rüya, Batılı bilginlere
göre gün içerisinde karşılaştığımız olayların bilinçaltında büründüğü hal, Doğulu
bilginlere göreyse daha çok ilahi ve uyarıcı bir mesaj, insanın ruhu ile gördüğü ve aklı
ile idrak ettiği bir olay ya da uykuda misal âlemini seyreden ruhun gördükleridir
*
Dr. Öğrt. Üyesi. Trakya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Edirne / TÜRKİYE. Eposta: gulcicekkorkut@hotmail.com ORCID No: 0000-0002-6404-6273
Makale Geliş Tarihi: 08.06.2018 - Makale Kabul Tarihi: 17. 11. 2018
Gülçiçek AKÇAY
(Güven vd. 2006: 13). İnsanın kalbinde bulunan nuraniyeti ve zulmeti uyku
halindeyken kendisine müşahede ettiren hâldir rüya:
“İnsanın cismi ve heykeli hem nuraniyeti, hem de karanlıkları kapsar. Yani; hem
hayal, hem misal âlemini içine alır. Kalp ise; bunların hem mahzeni, hem de menbaı
olduğundan karanlık ve nuraniyeti ayırıcı bulunmakla bu âleme ‘âlem-i şehâdet’
derler. Bu ismin verilme sebebi, karanlık ve nuraniyeti görüp ayırmasından dolayıdır.
İşte, uyku halinde şahıs, zulmet ve nuraniyeti gördüğünden bu iki görüşte zuhur eden
hallerin hepsine birden rüya derler.” (Geylani 1983: 56).
İnsanlık tarihinin başladığı andan şu ana kadar tecrübe edilegelen bir vakıa olan
rüyayı hangi fiziksel ve zihinsel şartların meydana getirdiği, rüyanın bir gayesinin, gizli
bir dilinin olup olmadığı konusu modern ilimde olduğu kadar felsefe ve dinde de ele
alınmıştır. Medeniyet tarihi boyunca rüya dinî tecrübenin, rüya hadisesine getirilen
dinsel açıklamalar da rüyanın anlaşılmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Babil,
Asur, Hindistan, Mısır, Çin, Roma gibi eski çağ medeniyetlerinde olduğu kadar semavi
dinlerde de rüya konusuna büyük yer verilmiştir. “Tevrat, İncil ve Kur’an, rüya
konusunda bazı bilgiler vermekte ve rüya yorumlamasına dair örnekler sunmaktadır.”
(Aydar 2005: 40). Ayrıca rüyalarda görülen bazı olay ve sembollerin dini bir içerik
taşıdıkları düşünülmüş ve bunların bağlayıcı niteliğinin olduğuna inanılmıştır.
Türk- İslam düşünce ve inanç dünyasının rüya konusundaki tutumuna bakıldığında
hadislerin ve ayetlerin rüya ilmini tasdik ettiği ve İslâmiyet’in rüya tabirine şer’î bir
ilim gözü ile baktığı görülmektedir. “Rüyalar sezgisel bilgidir; en az aklî ve naklî bilgi
kadar değerli bir kaynak olarak görülür.” (Yılmaz vd. 2007: 1069). Kur’an’da Hz.
İbrâhim, Hz. Yûsuf ve Mısır hükümdarının gördüğü rüyalardan bahsedilir. Bununla
beraber Hz. Muhammed’in gördüğü bir rüyanın doğru çıktığı Allah tarafından
bildirilmektedir. Hadislerin İslâm’ın Kur’an’dan sonra ikinci kaynağı olduğunu
hatırlatan Çelebi’ye göre rüyalar hakkındaki hadisler de rüyaların işlenişini anlamak
açısından önemlidir:
“Hadislerde rüyanın insan hayatındaki yerine ve önemine defalarca değinilmiştir.
Resûl-i Ekrem’e ilk vahiy sâlih rüya şeklinde gelmiş, altı ay müddetle vahiy bu
şekilde devam etmiştir. Bir hadiste yirmi üç yıllık vahiy müddeti içerisindeki bu altı
aylık zaman dilimi kastedilerek, ‘Müminin sâdık rüyası nübüvvetin kırk altıda biridir’
buyurulmuş (Buhârî, ‘Ta’bîr’, 5; İbn Mâce, ‘Ta’bîr’, 1; Tirmizî, ‘Rü’yâ’, 2-3), vahyin
kesilmesine karşılık mübeşşirâtın devam ettiği bildirilmiştir (Buhârî, ‘Ta’bîr’, 6)”
(Çelebi 2008: 307).
Dini inançlar, dine dair bilgiler, dinsel hüviyet taşır hale gelmiş gelenekler,
temayüller ve mistik tecrübeler, içinde bulundukları - ve belki de- içine aldıkları
toplumların edebi eserlerinde de işlenen önemli malzemeler konumuna gelmiştir.
Divan edebiyatının İslâm dininin kapsamına giren hemen her konuyu çeşitli formlarda
işleyen eserler ürettiğini söylemek malumun ilamıdır. Rüya da İslâmî edebiyat
başlığının kapsadığı her türde işlenen malzemeler cümlesindendir. Rüyanın ne olduğu,
işlevi/gayesi, meydana geliş şartları gibi konular edebi eserleri meydana getiren şair ve
yazarların da zihinlerini meşgul etmiştir.
Türk edebiyatında rüya ve rüya âlemine dair manzum, mensur veya manzummensur karışık kaleme alınmış metin veya risâleler mevcuttur. Hâb-nâme, hâbiyye,
vâkı’a-nâme gibi isimlerle anılan bu metinler, görülen bir rüya anlatılıyormuş gibi bir
olay ya da kişi hakkında görüşlerin söylenmesine dayalıdır. Zavotçu’nun tespitine göre
(2007: 53), Türk edebiyatında bu adla yazılmış ve yayınlanmış eser sayısı dörttür:
214
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Ömer Fu’âdî Efendinin Risâle-i Hâbiyye’si (Zavotçu 2007), Veysî’nin Vâkı’ât veya
Vâkı’a-nâme adıyla bilinen Hâb-nâme’si (Altun 2015), Haşmet’in Hâb-nâme-i Haşmet
adıyla bilinen İntisâbü’l- Mülûk’u (Arslan vd. 1994) ve Vezir Edhem Pertev Paşa’nın
Hâb-nâme ve Lâhikası.1
Rüyalarda görülen motiflerin neyi sembolize ettiği konusunu ele alan eserlere
tâ’bir-nâme yanında ta’birât-ı vâkı’ât, ta’birât-ı rü’yâ, rü’yâ-nâme, vâkı’a-nâme, seyrnâme, güzâriş-nâme gibi isimler verilmiştir. Seyyid Süleymân’ın (Zengin 1997),
Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin (Habiboğlu 1990), İbni Sîrîn’in (Erdoğan 1993) ve Niyâzî
Mısrî’nin (Yılmaz vd. 2007) eserleri Osmanlı edebiyat sahasındaki en meşhur
tabirnamelerdir (Gökyay vd. 2010: 333).
Sanat ve özellikle şiir konusunda akıl yürütmüş birçok düşünür ve sanatçı Platon’un
şairlerin akla dayanmadıkları; bir nevi vecd içinde, kendilerinden geçmiş olarak,
ilhamla şiir yazdıkları (Moran 1994: 21) şeklindeki teorisine katılmaktadır. Bu
kendinden geçme halinin rüyada da vuku bulacağını düşünmek pek tabiidir. Klasik
Türk edebiyatında da birçok eserin müellife, rüyasındaki bir telkin sonucu yazdırıldığı
inancının kaynağı bu teori olsa gerektir. Özellikle mesnevîlerin sebeb-i te’lif
bölümlerinde bu tarz rüyalar açıkça anlatılmıştır. Ahmedî’nin İskender-nâme’si
(Demirbilek 2000), Bedr-i Dilşâd’ın Murâd-nâme’si (Ceyhan 1997), Yazıcıoğlu
Mehmet’in Muhammediye’si (Çelebioğlu 1996), Lâmi’î’nin Gûy u Çevgân’ı (Tezcan
2016), Nevî-zâde Âtâyî’nin Heft-Hân’ı (Karacan 1974) telif sebebi rüya telkini olan
mesnevilerdendir.
Rüyanın mahiyeti ve işlevi, çeşitleri, zihinsel ve fiziksel koşullara göre nasıl
şekillendiği, rüya tabiri hakkında sorulara cevap niteliğinde çeşitli teoriler, rüya
konusunu ele alan ilmî, felsefî ya da tasavvufî eserlerin yanı sıra mesnevilerin muhtelif
bölümlerinde de yer almıştır. Bu makalede, taramalarımız sonucu bu nitelikte olduğunu
tespit ettiğimiz mesnevilerden Yûsuf Hâs Hâcib’in Kutadgu Bilig (Kaçalin 2008),
Sultân Veled’in Rebâb-nâme (Eroğlu 2011), Âşık Paşa’nın Garîb-nâme (Yavuz 2000),
Hoca Mes’ûd’un Süheyl ü Nevbahâr (Dilçin 1991), Mu’înî’nin Mesnevî-i Murâdiye
(Yavuz 2007), Hamdullâh Hamdî’nin Yûsuf u Zelîhâ (Üstün 2014), Lârendeli
Hamdî’nin Leylâ vü Mecnûn (Abdelmaksoud 2004), Vücûdî’nin Hayâl ü Yâr (Aydemir
2017), Yahyâ Bey’in Gülşen-i Envâr (Sağlam 2016), Lâmi’î’nin (Esir 2017) ve
Şâhî’nin Ferhâd-nâme (Özcan 2007), Mostarlı Hasan Ziyâ’î’nin Şeyh-i San’ân
(Gürgendereli 2007), Sâlim Efendi’nin Hüsrev ü Şîrîn (Nizam 2010) adlı eserlerinin
ilgili bölümleri ele alınacaktır. Bunlardan alınan örnek beyitler çeviri yazı işareti
kullanmadan, okuma yanlışları ve vezin bozuklukları varsa düzeltilerek verilmiştir.
Yukarıda adlarını sıraladığımız mesnevilerin muhtelif bölümlerinde şairler, rüyayı
bir anlatı öğesi olarak kullanmanın yanı sıra zaman zaman rüya olgusunun mahiyeti ve
işlevi ile ilgili -genel itibariyle dine ve tasavvufa hatta dönemlerinin tıp ilmine
dayanarak şekillenen- fikirlerini sunma fırsatı bulmuşlardır. Bunlar, çalışmanın bundan
sonraki kısmında “rüyanın mahiyeti ve işlevi, çeşitleri, rüyayı şekillendiren fiziksel
koşullar ve rüya tabiri ile ilgili teoriler” hakkındaki beyitlerin ele alındığı beş ana başlık
altında incelenecektir.
1
Gencay Zavotçu’nun adı geçen kitabında adı geçen bu eserin kendisini görmediğimiz, basım
tarihi ve yeri ile ilgili herhangi bir bilgi bulamadığımız için kaynak belirtemedik.
215
Gülçiçek AKÇAY
1. Rüyanın Mahiyeti ve İşlevi ile İlgili Teoriler
Doğulu bilginlerin rüyayı daha çok ilahî ve uyarıcı bir mesaj olarak tanımladıkları
üzerinde makalenin giriş bölümünde durulmuştu. Misal âlemi, gayb âlemi kadar bu
dünya hakikatlerinin de Allah’ın kalbe verdiği ilhamla keşfolunduğu bir ortamdır rüya.
Saliki irşat eden mürşit, Allah’tan bir nimettir. İmamoğlu’ya göre “gelecekle ilgili
alâmetler”i gösteren rüyalar hakikat âlemine açılan pencerelerden, olmuş ve olacak
hadiselerin aynen veya bir kısım sembollerle müşahede edilmesinden ibarettir (2010:
22). Rüyanın mahiyeti ve işlevleri şu başlıklar altında beyan edilebilir:
1.1. Rüyada misal âlemi keşfolunur: Kılıç’a göre İbnü’l-Arabî’nin âlem-i
melekût, âlem-i berzah, âlem-i hayâl gibi isimlerle andığı misâl âleminde yukarısındaki
ervah âleminde bulunan her bir ferdin cisimler âleminde bürüneceği suretlerinin birer
benzeri görünür. Bu âlem ruhlar âlemiyle cisimler âlemi arasında berzahtır (1999:
503). Rüya da İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre “mana âleminden rü’yet
âlemine semboller şeklinde indirilen ilham olarak da değerlendirilir. Sûfîler ise rüyayı
uykuda misal âlemini seyreden ruhun gördüklerini uyanınca hatırlaması şeklinde
açıklamaktadır.” (Çelebi 2008: 307).
Günay Kut’un “tasavvuf ile edebiyatı buluşturan bir şeyh” (2003: 96) olarak tarif
ettiği Lâmi’î Ferhâd-nâme’sinde Behrâm’ın rüyasını yorumlayan Râhip Şem’ûn’un
ağzından rüyanın mahiyetini bildirir. Ona göre rüya, “esrarlı hükümleri olan bir misal
ülkesi”dir. Sabah aydınlığında olduğu gibi sâdık ve kâzib olmak üzere iki çeşittir:
Ki hâb ahkâmınun esrârı vardur
Misâl iklîminün etvârı vardur
İki kısm üzredür hâbun beyânı
Bana tut sâdık isen gûş-ı cânı
Fürûg-ı subha benzer bu iki hâb
Dürûg u sıdk bâbından urur tâb (Esir 2017: 208)
Şeyh-i San’an adlı mesnevisinde, “rüyasında gördüğü bir Hıristiyan güzeline âşık
olup dinini terk eden, birçok maceradan sonra esas olanın Allah aşkı olduğunu anlayıp
tövbe eden”(Gürgendereli 2005:300) şeyhin hikâyesini anlatan Hasan Ziyâ’î’ye göre
zahirdeki her eşyanın, “işlenen her amelin bâtında aksettiği bir ayna” gibidir rüya:
Tut ki âyîne gibidür rü’yâ
Ki olur mün‘akis anda eşyâ
Zâhiren her ne ki kılsañ a‘mâl
Bâtına mün‘akis olur fi’l-hâl
Her ne işlerse kişi zâhirde
Olur ol vâkı‘ası her yirde (Gürgendereli 2007: 114-115)
Şâhî mahlaslı Şehzâde Bâyezîd Ferhâd-nâmesi’nde rüyayı “hayal sarayının perdesi
açılarak gönlün cennete dönüştüğü an yaşanan tecrübe” olarak tarif eder. Can şahidi
gönül kadehinde aks edince orada masiva zahir olur:
Açılup perde-i sarāy-ı hayāl
Oldı dil hānesi behişt-misāl
Aks idüp cām-ı dilde şāhid-i cān
Māsivā zāhir oldı anda hemān (Özcan 2007: 108)
Sâlim Efendi Hüsrev ü Şîrîn adlı eserinde Hüsrev’in, dedesi Nûşînrevân’ı rüyasında
gördüğü bölümü anlatırken rüyayı “hayal perdesinin kapatılıp misal âleminin
keşfedildiği, mananın ötesinin de idrak edildiği mana sarayı” olarak tanımlamıştır:
216
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Bend etdi çü perde-i hayâli
Keşf eyledi ‘âlem-i misâli
Mekşûf idi mâverâ-yı ma’nâ
Gördi açılıp serây-ı ma’nâ (Ayan 2010: 256)
1.2. Rüya gayb âleminin kapılarını açar: Allah rüya vasıtası ile gaybdan
alametler gösterir. İnsan ruhu uykuda manalar âlemine daldığında kendisine gaipten
şekil ve suretlerin akisleri gösterilir:
“Gazzâlî rüyayı, uykuda insan ruhu ile levh-i mahfûz arasındaki perdenin
kalkmasıyla levhte yazılı olan şeylerin bazısının insan kalbine yansıması olarak
açıklar (İhyâ, IV, 903). Fahreddin er-Râzî de benzer açıklamalar yapar
(Mefâtîhu’l-gayb, XVIII, 135). İbn Haldûn’a göre rüya, uykuda insan ruhunun
mânalar âlemine dalması sonucunda gaipten kendisine akseden varlıklara ait şekil
ve sûretleri bir anda görmesinden ibarettir. Eğer bu akis zayıf, hayaldeki remzi de
açık bir şekilde aksettirmiyorsa tabire muhtaçtır (Mukaddime, I, 380-384). İbn
Haldûn, Mukaddime’nin meslekler bölümünde rüya tabiri ve tabircilerinden,
rüyanın doğruluğuna delâlet eden alâmetlerden ve rüyanın vahiyle
münasebetinden söz eder (II, 1136-1141).” (Çelebi 2008: 308).
Gaybdan haberdar olmak, peygamberliğin alametlerindendir. Herhangi bir mümin
de bazen Allah'ın takdiri ile rüyalarında gaybdan haberdar edilebilir, rüya âleminde
müşahede ettikleri misal âleminde gerçekleşebilir. Her insanın çok nadir de olsa, içinde
çeşitli mesajlar ve sırlar barındıran rahmanî rüya görebileceğine inanan Yûsuf Hâs
Hâcib’in, amacı “dünyevi iktidara ve uhrevi saadete ulaştıracak bilgi”yi verme (Eker
2007: 195) olan Kutadgu Bilig adlı mesnevisinde, rahman olan Allah’ın kulunun
iyiliğini arzulayarak ona rüyada alametler gösterdiği inancı yinelenmiştir:
Bu tüş ilmi körgil bağırsak bayat
Kulı edgüsin koldı berdi âyât (Kaçalin 2008: 229)
Mu’înî Mesnevî-i Murâdiye adlı eserinin, şahın ve hakîmlerin aczini görüp
istihareye yattığını beyan eden bölümünde şahın uykuya daldığı anı anlatmaya
başlamadan önce rüyanın ne olduğu hakkındaki fikirlerini iki beyitle özetler: Rüya
“bedenin meşgalelerini ve cihanın ahvalini bırakıp cana gark olmakla açılan bir
kapı”dır. O rüyada tenin gaflet uykusu terk edilir ve gayb âleminin kapıları açılır:
Sen de uyu ko beden eşgâlini
Gark-ı cân ol ko cihân ahvâlini
Feth-i bâb ola sana ol hâbdan
Terk idersen nevm-i gaflet hâb-ı ten (Yavuz 2007:54)
Lârendeli Hamdî Leylâ vü Mecnûn adlı eserinde Mecnûn’un gördüğü rüyayı
anlatırken onu “ruhun bâtın âlemine girmesi” olarak tanımlar:
Çü bâtın ‘âlemine girdi rûhı
Düşünde seyr kıldı bu fütûhı (Abdelmaksoud 2004: 243)
Taşlıcalı Yahyâ tasavvufu anlatma gayesi ile yazdığı Gülşen-i Envâr’ında “Allah’a
ulaşma yolundaki sufilerin gördükleri rüyaların, onları doğruya yönlendirdiği” (Sağlam
2016: 37) düşüncesini işler. İranlı Sa’dî’den aktardığı rüyalar ve yorumlarından önce
rüya ve tabiri hakkında fikirlerini dile getirir. Allah’ın gizli bir işareti olan rüyanın
sırrını çözene aferinler eder:
Vâkı’adur remz-i Hudâ-yı Mu’în
Hikmetini hâl idene âferin
217
Gülçiçek AKÇAY
Vâkı’adur âyine-i rûy-ı cân
Her ne ise hâlüni eyler beyân (Kaya 2004: 65)
1.3. Rüyada cihan hakikatleri keşfolunur: Rüya zaman zaman Allah’ın,
hakikatleri gönüllere ilham ettiği bir ortamdır. Bu ortamın yaratılması için gönlün
mâsivâdan temizlenmiş olması gerekmektedir.
Vücûdî, iki sevgilinin aşk hikâyesini anlatırken didaktik unsurlara da yer verdiği
(Sarıkaya vd. :2016 661) Hayâl ü Yâr adlı eserinde gönül aynası tamamen cilalanırsa
uyku vaktinde orada tüm cihanın görülebileceği inancını dile getirmiştir:
İden âyînesine saykal-ı tâm
Görür anda cihânı vakt-i menâm (Aydemir 2017: 179)
1.4. Rüya saliki irşat eder: Rüyalar maddî benliğin yanı sıra, aklı ve ruhu
geliştirirler, dünya ve ahiret eğitiminin önemli bir parçasıdırlar. “Âlem-i misalden
şehadet âlemine yansıyan hakîkat cüzleri mesabesinde olan rüya, tasavvufta sâlikin
yolundaki işaretler hükmündedir. Gördüğü rüyalar yolun neresinde olduğu hakkında
çözümlemesi gereken semboller ve manalar içerir.” (Paşalı 2007: 34).
Hasan Ziyâ’î, Şeyh-i San’ân mesnevisinin, şeyhin gördüğü rüyanın hakikatlerin
habercisi olduğu yolundaki fikirlerini beyan ettiği bölümünde salih kişiler için lütuf
olan rüyanın yaramaz işler işleyenlere yol gösterici olduğunu bildirir:
Sâlihe vâkı‘adur lutf-ı Hudâ
Tâlihe vâkı‘adur râh-nümâ (Gürgendereli 2007: 115)
Mürşidin saliki gaflet uykusundan uyandırması gibi rüyalar da ten gözünün kapanıp
can gözünün açılarak müşahede edilen dünyalara kapı açar. Gafili uyandırdığı gibi âkili
sırlara vâkıf kılar:
Uykuda olmayan añlar bu sözi
Niceler uyku ile açdı gözi
Nicesi gözlerin uykuda yumar
Cân gözin şevk ile bîdâr eyler
Hâbdur gâfili bîdâr kılan
‘Âkıli vâkıf-ı esrâr kılan (Gürgendereli 2007: 115-116)
Rüya, Taşlıcalı Yahyâ’ya göre can yüzünü gösteren bir aynadır ve can ne haldeyse
onu beyan eder. Eğer Hakk’ın nazar ettiği salik tarafından görülürse onun ahvalini ıslah
eder. Bu haliyle rüya âlemi, onu gamdan kederden kurtaracak bir mürşittir adeta.
Zahidin gözünü hâ harfi gibi açar, âbidin gözünü de nurla doldurur. Salih kişiler
rüyalarında gökteki gezegenlerle ışıklar içinde sevinçle yürür ve dünyada hangi veliye
itikat etmişse ruhu onun ruhuyla birleşir, müşküllerini ona sorar, onun irşadıyla gizli
sırları çözer, hakikatten haberdar olur:
Vâkı’adur âyine-i rûy-ı cân
Her ne ise hâlüni eyler beyân
Sâlike Hak’dan ki ola bir nazar
Düşleri ahvâlini ıslâh ider
Âlem-i rü’yâ ile irşâd olur
Hâdise-i gussadan âzâd olur
Hâ gibi gözini açar zâhidün
Aynını pür-nûr ider âbidün
Sâlih olanlar eyü düşler görür
Gökteki seyyâreler ile yürür
218
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
İzzet ile nite ki kandîl-i nûr
Arş serîrinden olur pür-sürûr
Müşkilin ervâha sorar gâh olur
Râz-ı nihândan dili âgâh olur
Kangı veliye ki ide i’tikâd
Rûhı ider rûhı ile ittihâd (Kaya 2004: 65- 66)
1.5. Rüya cana dünyada elde edemediği nimetlerin kapıları açar: Şairlerin
uykunun bir nimet olduğu hakkındaki bu fikirleri adeta “O’nun ayetlerinden biri,
geceleyin uyumanız, gündüz de O’nun lütfundan nasibinizi aramanızdır.” (Rûm, 30/23)
ayetinin tefsiri mahiyetindedir.
Sultân Veled’in Rebâb-nâme’sinde yer alan Türkçe beyitlere göre rüya, canın
insandan habersiz işler çevirdiği bir ortamdır. İnsan uyuyunca can gövdeden çıkar,
istediği yeri gezer, istediğini yer içer, istediği surete bürünür. Beden uyuyorsa da can
uyanıktır:
Uykuda gör cânunı kanda gider
Sinsüz anda cân niçe işler ider
Sen yatıcak gevdeden cânun uçar
Kuş gibi kanda dilerse yir içer
Kendüzinden yüz sûret bir cân olur
Şehr olur bâzâr olur dükân olur
Kendüden hem yer olur hem gök olur
Cân uyanukdur eger gevde yatur (Eroğlu 2011: 318)
Âşık Paşa’nın çeşitli konular hakkında dini- tasavvufî bilgi verdiği Garîbnâme’sinde Dâsitân adını verdiği bölümlerden biri salikin rüyaları ile ilgilidir. Düş;
insanın kendisini kâh dağda, kâh suda, kâh gökte uçarken, kâh yeryüzünde yer içerken,
kâh atla, kâh vuslatta, kâh firkatle hayatı tecrübe ettiği, kâh Allah’ın takdirini gördüğü,
kâh mahlûkun tedbirini duyduğu, kâh kendini ölü gördüğü... üstelik bunları hiçbir
karşılık ödemeden edindiği, satılmaz ve satın alınamaz bir tecrübe, kimsenin mani
olamayacağı, kimsenin hükmedemeyeceği bir rahmet, zengin-fakir her kulun
yararlanabileceği hesapsız bir nimettir:
Şoldur ol kim düş göresin uykuda
Geh seni tagda göresin geh suda
Geh göresin sen seni gökde uçar
Geh göresin yiryüzinde yir içer
Gâh görürsin kendüzüni atıla
Gâh vuslatda gehî furkatıla
Geh görürsin Hâlık’un takdîrini
Geh duyarsın mahlukun tedbîrini
Geh görürsin kim ölür kendüzün
Gâh urursın geh dutarsın uykuda
Uşbu kamu râyigândur iy dede
Düşi hîç kimse satun almış degül
Düşi satmak olmadı olmış degül
Bay u yohsul kim gerekse ol görür
Râyigândur beg görür ü kul görür
Mâni‘ olmaz kimse kimse düşine
Hükm idemez düş içinde işine
219
Gülçiçek AKÇAY
Pes bu iş Hak’dan bize rahmet-durur
Bî-hisâb u bî-bahâ ni‘met-durur (Yavuz 2000: 263)
2. Rüya Çeşitleri ile İlgili Teoriler
İslâm düşüncesine rüyalar en genel tasnifle sâdık ve kâzib olmak üzere ikiye ayrılır.
Sâdık rüyanın kaynağı ilâhî, kâzibinki ise şeytânî ve nefsânîdir:
“Dinî literatürde üç çeşit rüyadan söz edilir. 1. Rahmânî rüya. Rüya denildiğinde
ilk akla gelen budur; bu rüyaya ‘rü’yâ-yı sâdıka, rü’yâ-yı sâliha’ da denir. Bu tür
rüyayı Mübeşşirât diye niteleyen Hz. Peygamber, ‘insanın metafizik âlemle olan
ilişkisi ve oradan aldığı müjdeleyici bilgi ve işaretler’ anlamına gelen
mübeşşirâtın nübüvvetin sona ermesinden sonra da devam edeceğini bildirmiştir.
2. Şeytânî rüya. Şeytanın aldatma, vesvese ve korkutmalarıyla meydana gelen
karışık hayaller, düşler, telkinlerdir. Bunların anlatılması ve yorumlanması
tavsiye edilmemiştir. 3. Nefsânî rüya. Nefsin hayal ve kuruntuları, uyku
esnasındaki dış etkiler ve günlük meşgalelere ilişkin rüyalardır” (Çelebi 2008:
307).
Rüya konusunu ele alan Gazalî de rüyaları salih/sâdık ve edgâs u ahlâm olmak
üzere ikiye ayırır ve rüya ile gayb, keşif ve keramet arasında ilgi kurar (Yılmaz vd.
2007: 1069). İbrahim Hakkı da (1974: 86) rüyayı yalancı rüya ve gerçek rüya şeklinde
iki grupta değerlendirir.
2.1. Rahmanî/Sâdık Rüyalar: İslâm filozofları rüyayı birtakım sembollerin
(suretler) mütehayyile gücünden ortak duyuya yansıması olarak izah eder. Onlara göre
sâdık rüyalar nefsin melekût âlemiyle ilişkisinden ortaya çıkar (Çelebi 2008: 308).
“Rüya tek başına enfüsî bir hadise değildir. Onun altında, girilip deşilecek ve özüne
vakıf olunabilecek hakiki ve gizli bir mânâ yatmaktadır…. Rüya, gerek uykuda gerek
uyanıkken belli bir hakikatın, soyut olarak bir misal âleminden ruha görünmesidir.”
(Yazır 1999: 47).
Ahmedî’nin de İskender-nâme’si Büyük İskender'in hayatından yola çıkarak birçok
farklı bilim dalına dair çeşitli bilgiler veren bir mesnevidir. “Din, tasavvuf, ahlak,
felsefe, psikoloji, tarih, coğrafya, astronomi, metalürji, tıp ve siyaset gibi devrin bütün
ilimleri hakkında ansiklopedik bilgiler veren, daha çok öğretici yanı ağır basan” (Çiftçi
Vd. 2013: 314) eserin İskender’in gördüğü düşün tabirini Aristo’ya sorduğu bölümünde
rüya hakkındaki teoriler ünlü filozofun ağzından dile getirilmiştir 2: Buna göre rüya,
biri sâdık biri kâzib olmak üzere iki türlüdür. Sâdık rüyaların mahiyeti şöyledir: Her
şeyin aslı olan nefs-i külli/levh-i mahfuzda gayb âlemi en açık ve saf haliyle görünür.
Olmuş ya da olacak olan her şey oraya nakşedilmiştir. Nefs-i küllî ile onun bir şubesi
olan nefs-i cüz’înin arasında bulunan nefs-i nâtıkanın bunu ayrıca nakletmesine, bunun
için aracı olmasına gerek yoktur; gayb nakşı orada açık seçik belirir:
Ol ki sâdıkdur anı dah’eydeyim
Nicedür gün bigi rûşen ideyim
Nefs-i küllî k’ol durur her nev’e asl
Fer’dür her nev’ andan oldı fasl
2
Aristo’nun rüyaların mahiyeti üzerine yazdığı Rüyalar Üzerine adlı risalede bu bilgiler yer
almamaktadır. Buna dayanarak İskender-nâme’deki rüya ile ilgili teorilerin Aristo’ya değil
şaire ait olduğu tahmin edilebilir. Adı geçen risalenin tercümesi için bk. Osmanoğlu, Ömer
(2017), “Aristoteles'in Rüya Teorisi ve "Rüyalar Üzerine" Adlı Eserinin Çevirisi”,Üsküdar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.4. 139-184.
220
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Levh-i Mahfûz oldı anun adı hem
Şöyle k’ oldı Akl-ı Küll adı kalem
Sâfi rûşendür ol eyled’âyine
Görinür gayb orada her-âyine
Her ne kim geldi geliser bî-gümân
Müntakış olmışdur orada ayân
Nefs-i cüzvî çün anun fer’i olur
Fer’ asla lâ-cerem irebilür
Pes yakîn bil kim bu nefs-i nâtıka
Oldugıyıçun arada sâbıka
Nakl kılmadın idebilür ayân
Gayb nakşı zabt oradan bî-gümân (Demirbilek 2000:256)
Beden uyku anında dünyevi alakadan feragat eder ve her şeyden soyutlanmış,
mekânın ve zamanın ihata edemediği bir makama vasıl olur. Bir nefeslik bile zaman
geçmeden gayba dair türlü türlü olayları, suretleri, nesneleri orada müşahede edebilir:
Çün ferâg uyhud’ana hâsıl olur
Ol makâma bî-gümân vâsıl olur
Ana kim ola mücerred hem basît
Ne mekân u ne zamân olur muhît
And’ana çok dürlü nakş olur ayân
Lîk arada geçmedin hergiz zamân
Şöyle oldukda mukâbil âyine
Nesne andan nakş olur her-âyine
Bir nefes geçmedin olur müntakış
Âyine andan hod ayândurur bu iş
Sûret-i gaybîyile iy nîk-nâm
Nakş çün kim müntakış olur temâm (Demirbilek 2000:256)
Ahmedî’nin merhalelerini ayrıntılı olarak anlattığı ve sâdık rüya olarak tarif ettiği
bu tecrübe aynı zamanda enbiya ve evliyaya mahsus tecrübelerdendir. Peygamberlere
gelen vahiy, Hz. Muhammed’in miraç hadisesi, velilerde müşahede edilen kerametler
de bu cümledendir:
İşbu sözden kim didüm rûşen olur
K’enbiyâya vahy ne resme gelür
Hem dahı Mi’râc ahbârı temâm
Bu söz il’olur ayân iy nîk-nâm
Hem kerâmet kim velîlerde olur
Anlara ol işbu resmile gelür (Demirbilek 2000:256)
Sâdık rüya, gönlü mâsivâdan arınmış bir tecelli kadehine yani gönüle Allah
tarafından ilham edilir:
Çün şehün gönli tecellî câmıdur
Her ne düş kim göre Hakk ilhâmıdur
Çün gönül sâf ola şöyle k’âyine
Her ne görse togrulur her-âyine (Demirbilek 2000:256)
Aynı fikir Lâmi’î’de de görülür. Ona göre gönlün küduretten saf olduğu anda
ruhun gayb ve şehadet ülkelerini gezip Allah’ın varidatının kalbe açılması yoluyla
sâdık rüyalar görülür. Gönlü bu sırlardan haberdar eden bu tür rüyalar küfür ehlince
görüldüğünde hile, iman ehli içinse ihsan hükmündedir. Allah tarafından gönlünde bir
221
Gülçiçek AKÇAY
kandil yakıldığında müminin canı yaratılışın cemaline ayna olur. Gördüğü açık seçik
delil mahiyetindeki rüyalar da rabbanî olur:
Odur rü’yâ-yı sâdık kim anı dil
Olup sâfî küdûretden alur bil
Gezüp gayb u şehâdet milkini rûh
Olur Hak vâridâtı kalbe meftûh
Görür bu hâbı ehl-i küfr ü îmân
Ana mekr-i Hudâdur buna ihsân
Kılan mü’minde Hak nûrıdur iy yâr
Dilin ekser bu sırlardan haber-dâr
Çü mü’min yaka Hakdan dilde mişkât
Olur cânı cemâl-i kevne mir’ât
Ne rü’yâ kim görür rabbânî olur
Elinde gün gibi bürhânı olur (Esir 2017: 182)
“Salih kişilerin gördüğü rüyaların, nübüvvetin kırk altı parçasından biri” olduğu
yolundaki hadis de (Çelebi 2008: 307) yukarıda söz konusu edilen fikirleri
desteklemektedir. Lâmi’î Allah’ın vahyi olarak gördüğü, eşyanın ayan beyan
keşfedildiği bu tür olan sâdık rüyaları, nübüvvet denizinin incisi olarak
değerlendirmektedir:
Nübüvvet bahrinün bir gevheridür
Anun kırk altı bahşinden biridür
Bunun bir adıdur vahy-ı İlâhî
‘Ayân keşf eyler eşyâyı kemâhî (Esir 2017: 183)
Aynı fikir Hasan Ziyâ’î’de de görülür:
Mü’minüñ dînine kuvvetdür düş
Hak bu kim cüz‘-i nübüvvetdür düş (Gürgendereli 2007: 114)
Sâdık rüyanın da üç çeşidi ve mertebeleri vardır: Biri Yûsuf suresinde de hikâye
edilen ve Hz. Yûsuf’un, Mısır hükümdarının “yedi cılız ineğin (seb’un icafun)3 yedi
semiz ineği yediğini, yedi kuru başağın da yedi yeşil başağı sardığını” gördüğü rüyayı,
“yedi yıl bereketten sonra yedi yıl kıtlık olacağı” şeklinde tabir etmesi gibi tamamen
teville çözülebilenler:
Bu rü’yânun dahı üç hâli vardur
Merâtib üzre hal u kâli vardur
Birinün cümle te’vîl oldı cânı
Sana seb‘un ‘icâfundur beyânı (Esir 2017: 182)
İkincisi, bir kısmı açık seçik, bir kısmı tevile muhtaç olan rüyalardır. Şairin verdiği
örnekten anlaşılacağı üzre burada Yûsuf’un rüyasında gördüğü ay, güneş ve yıldızın
neye tekabül ettiği tevil edilmiştir. Ama secde hadisesinin gerçekliği açık seçiktir;
tevile ihtiyaç yoktur:
İkinci mümtezic âb-ı revândur
Kimi te’vîldür kimi ‘ayândur
Okursan hâb-ı Yûsufdan bir âyet
3
“Ey Yusuf dedi, ey çok gerçek, yedi semiz ineği yiyen yedi zayıf ineği, yedi yeşil ve bir de
yedi kuru başağı yer bize de belki insanlara varır anlatırım, onlar da belki bilirler, anlarlar.”
(Yûsuf 12/46).
222
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Kılur gün gibi bu hâli hikâyet
Müevveldür meh ü mihr ü sitâre
Velîkin secde oldı âşikâre (Esir 2017: 182)
Üçüncüsü de tevilinin rüyanın aynısı olduğundan şüphe edilmeyen rüyalardır.
İbrâhim’in rüyada İsmâ’il’i kurban ettiğini görmesi, tevilin de bu yönde olması buna
delildir:
Üçünci kısmı ‘aynidür o hâbun
Ki anda gaynı yokdur irtiyâbun
Yiter ‘âlemde bu rü’yâya bürhân
Halîl itdügi İsmâ’ili kurbân (Esir 2017: 183)
Lâmi’î’ye göre bu üç rüya çeşidi de iki kısma ayrılır: Kendi hâlini ve kendi
dışındaki âlemin halini gösteren rüyalar. İrşat ehli birine enfüsî, diğerine afakî diye isim
koymuştur. Süluk ehlinin rüyası ekseriyetle enfüsidir. Zira cihanın halleri ile
ilgilenmez. Nefsinin salahını murad edinmiştir. Hayır ve fesat ona rüyada görünür:
Bu üç hâbun dahı her biri iy yâr
İkiye münkasımdur hâsıl-ı kâr
Ya kendü hâlidür yâ halk hâli
Bu ikiden degüldür ya‘nî hâlî
Beyân idüp komışdur ehl-i irşâd
Buna âfâkî ana enfüsî ad
Sülûk ehlinün ekser enfüsîdür
Ki ahvâl-i cihân anun nesidür
Çü nefsinün salâhıdur murâdı
Görinür lâ-cerem hayr u fesâdı (Esir 2017: 183)
2.2. Karışık/ Kâzib Rüyalar (Edgâs u Ahlâm):
Sâdık rüyanın dışındakiler kâzib yani yalan ve aldatıcı rüyadır. İnsanlar için önemli
bir mesaj içermeyen bu çeşit rüyalar ilahî kaynaklı değildirler. Sâdık rüyalar nadiren
görüldüğünden aslında rüyaların çoğu kâzib rüyadır. Kâzib rüyanın diğer
adı hulm veya bâtıl rüyadır. Kur’an’da “hulm” kelimesini karşılamak üzere iki kez
edgâs u ahlâm (kötü-karışık rüyalar) ibaresi geçmektedir.4 “Edgâs u ahlâm” günlük
meşgalelerden meydana gelen durumlar ve şeytanın vesveselerinden doğan rüyalardır.
Bunlarla karmaşık olduklarından ötürü doğru dürüst tevili yapılamayan şeytanî rüyalar
kastedilir.
Ahmedî’nin İskender-nâme’sinde yukarıda zikrettiğimiz bölümün başında kâzib
rüyaların mahiyetine yer verilmiştir. Buna göre kâzib rüya da kendi içinde üç çeşittir:
İlkinde dimağın, duyuların algıladıklarından yarattıkları hayal, kendine özgü bir suret
giyip bâtınî his ve idrak organlarının ilki olan hiss-i müştereke gider, hiss-i müşterek
onu hayalin nakşettiği misal olarak görür. İnsanın dünyevi meşguliyetleri ile bilinçli
bağlantısı uyku halinde yok olur ve nefis orada bu sureti idrak eder.
Kim düş iki nev’ olur bî-iştibâh
Biri sâdık biri kâzibdür iy şâh
Kâzib üç dürlü olur bir bir beyân
İdeyüm kim şâh anı bilsün ayân
Evvel ol kim hiss-i zâhirden hayâl
Sûret-i mahsûsa çün yazar misâl
4
Yûsuf, 12/44; Enbiyâ, 21/5.
223
Gülçiçek AKÇAY
Olmadın ol sûret andan dahı hak
Görür anı anda hiss-i müşterek
Mürtesim olur orada ol misâl
Kim anı nakş eylemişidi hayâl
Çün şevâgıl uyhu geldükde gider
Nefs anda sûreti idrâk ider (Demirbilek 2000: 255)
İkincisi kişinin sürekli düşünerek kafasında şekillendirdiği suretin o kişinin
uykusunda teressüm etmesiye oluşan rüyalardır. Ahmedî’ye göre kişinin sürekli
fikrettiği nesne hayaline ve rüyasına nakşolur. O nakşı da hiss-i müşterek uykuda görür
ve nefse iletir. Kişinin sevdiğini sürekli olarak düşte görmesinin sebebi de budur:
Oldur ikinci ki bir nesne müdâm
Kişinün fikrind’ola iy nîk-nâm
Çünk’ide ol fikr anunla ittisâl
Nakş düzer sûretin anun hayâl
Müşterek k’ol nakşı uyhuda görür
Nice kim gördiyse nefse irgürür
Kişi sevdügini budurur sebeb
Gice çok gördügi düşde iy aceb (Demirbilek 2000: 255)
Hasan Ziyâ’î’ye göre satranç düşkünü düşünde satranç hamlesi düşünmekten
bunalır, mal mülk derdinde olanın düşü mal mülkle dolu olur, akçe derdinde olan
kâbuslar içinde sürekli akçe sayar, gönlü susamış olan rüyasında çeşme görür, aklı fikri
derste olan mektep çocuğu dersini düşte okur:
Görme misin kişi oynar şatranc
Düşde ol fikr ile görür sad renc
Olsa fikrinde eger mâl u menâl
Seyr ider mâlı gice mâl-â-mâl
Akçe fikriyle olursa bir er
Kara düşler görüben akçe sayar
Teşne-dil olsa eger mâ’il-i hâb
Çeşme-i zâhir olur çeşme-i âb
Fikret-i ders ile tıfl-ı mekteb
Uyusa düşde okur dersini hep (Gürgendereli 2007: 115)
Üçüncüsü, ruhun gevşek olduğu bedende mizacın dengesinin bozulduğu dönemde
görülen rüya çeşididir:
Oldur üçinci ki ola rûh süst
Ten mizâcı çünkim olmaya dürüst (Demirbilek 2000: 255)
Lâmi’î karışık rüyaları şeytanın müdahalesi ile görülen rüyalar olarak tarif etmiştir.
Bunların görülmesi gönül aynasının paslanması ile başlar. Nefis cihanın renklerine
boyandığında gönül aynası paslanır. Hatır bostanı dikenlenir, her köşesi karıncaya,
yılana mesken olur. Sine bahçesi deve dikenleri ile dolar ve ifrit durağı haline gelir.
Bunlar Hak mülkünün feyiz yolunu keserler. Cana, akıl sahiplerinin bile çözemeyeceği
türlü efsunlar okuyarak zihnin çeşitli hayaller görmesini sağlarlar. Can rüyasında
kendini kâh iyi kâh sıkıntılı hallerde görür. Kalbe şeytanî vesvese girdiğinde canda da
nefsanî vesvese çok olur:
Çü elvân-ı cihândan nefs ala reng
Tutar âyîne-i dil sûretin jeng
Döner büstân-ı hâtır hâr-zâra
224
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Olur her künci mesken mûr u mâra
Mugaylân-zâr ola çün sîne bâgı
Otâg-ı kalb olur gıylân turagı
Keserler râh-ı feyzi milk-i Hakdan
Okurlar câna efsûn her varakdan
Hayâl ana münâsib nakş ider bend
Ki hallinden kalur ‘âciz hired-mend
Geh anı hâb içinde gösterür hoş
Geh eyler sûret-i hâlin müşevveş
Kılur bî-had anı tebdîl ü tagyîr
İder bir demde yüz bin dürlü tasvîr
Çün irdi kalbe şeytânî vesâvis
Çog olur cânda nefsânî hevâcis (Esir 2017: 208)
3. Rüyayı Şekillendiren Fiziksel Koşullar ile Teoriler
Rüyalar yalnız metafizik âlemden nefse gelen etkilerin ya da şeytanın ruh
üzerindeki baskısının eseri değildir; insanın fizyolojik durumundan kaynaklanan
rüyalar da söz konusudur. Şairlere göre rüyayı şekillendiren fiziksel unsurlar mizacın
dengesinde oluşan değişikliklerdir. Mizaç da ahlât-ı erbaadan ve yeme-içme
şekillerinden etkilenir.
3.1. Ahlât-ı Erbaa: Antikçağ ve Ortaçağ’da insanın biyolojik, ahlâkî ve
psikolojik fonksiyonlarını etkilediği kabul edilen dört sıvı madde olan kan, balgam,
safra ve sevdaya ahlât-ı erbaa denmektedir. Bu anlayışa göre sağlık vücuttaki bu
sıvıların dengede oluşuna, hastalık bu dengenin bozulmasına, mizaçlar da bunların
nispetine bağlıdır.
“İlk ve Ortaçağ’daki tıp anlayışına göre, insan bedenindeki bu dört sıvının bazı
özellikleri vardı. Bedeni dolaşan kan akıcı ve sıcak, beyinde saklanan balgam
akıcı ve soğuk, dalak ve midede bulunan kara safra (sevda) kuru ve soğuk,
karaciğerde saklanan sarı safra ise kuru ve sıcak idi. Vücuda alınan besinler bu
dört maddeye dönüşürdü ki eskilerin inancına göre ilkbahar kanı, yaz safrayı,
sonbahar sevdayı, kış da balgamı harekete getirirdi. Hastalık ve sağlık bunlar
arasındaki denge veya dengesizliğe bağlı olduğu gibi mizaçlar da bunların
nisbetine bağlı idi. Böylece demevî, safravî ve melankolik gibi tipler de ayrılmış
bulunuyordu. Mevsimlere ve bünyeye göre beden sıvılarının terkiplerinin
değişmesi dolayısıyla eskiler zaman zaman kan aldırmak gereğini duyarlardı ve
bu da bazı şartlarda olurdu.... Dört sıvı ve onlara nispet edilen sıcaklık, soğukluk,
kuruluk ve yaşlık şeklindeki nitelikler, İslâm dünyasında mizaç teorilerinin
geliştirilmesine yol açmıştır.” (Erdemir 1989: 24).
Kutadgu Bilig’in Ögdülmiş’in Odgurmış’a rüya tabir etmeyi anlattığı bölümünde
şair, mevsimlere göre ahlât-ı erbaanın birbirlerine nispetinde birtakım değişiklikler
olacağı, rüyaların da bu değişimlere bağlı olarak şekilleneceği konusunda bazı bilgiler
vermiş ve dengenin tekrar sağlanabilmesi için tavsiyelerde bulunmuştur: Yılın
mevsimlerine bağlı olarak ahlâttan biri kuvvetlendiğinde rüyayı kendi aslına çeker.
“Yılın mevsimi bahar ve insan da çok genç ise rüyasında her şeyi kızıl ve yeri
kara görüyorsa belli ki onun kanı kuvvetlenmiştir; ona bir miktar kan aldırması
tavsiye edilir. Yılın mevsimi yaz ve rüya gören delikanlı ise, rüyasında sarı,
pembe renklerle safran veya öğütülmüş bir şey görürse, onun safrası
kuvvetlenmiş olur; midesini boşaltması ve kudret helvası yemesi lâzımdır. Yılın
225
Gülçiçek AKÇAY
mevsimi güz ve insan da geçkin bir yaşta ise, rüyasında siyah, dağ, kuyu veya
çukur görürse, onun sevdası kuvvetlenmiştir; o ilaç içmeli ve beynini
temizlemelidir. Mevsim kış ve rüya gören de ihtiyar ise, rüyasında akar su, buz,
kar ve dolu görürse, onun balgamı kuvvetlenmiş olur; bunun ilacı da ona sıcak
şeyler yedirmek ve içirmektir.” (Arat 1959: 430):
Takı bir tüş ol kör bu yıl faslına,
Tadusı küçenip barır aslına
Yıl ülgi yaz erse kiçig erse er,
Kızıl körse barça yağız körse yer
Anı kan küçemiş bolur belgülüg,
Ayu ber kan alsun anar ülgülüg
Yıl ülgi yay erse tüşegli yegit,
Sarığ al tüşese ya kürküm ögit
Sarığı küçenmiş bolur ay bügü,
Özini boşutğu terengbin yegü
Yıl ülgi küz erse er erse orut,
Kara körse tağ ya kuduğ körse üt
Bu sevdâ küçenmiş bolur ay kadaş,
Ot içgü menesin arıtğu adaş
Kış erse yana tüş körügli karı,
Akar suv tüşese ya buz kar tolı
Küçenmiş bolur kör anın balğamı,
İsig nen yitürgü içürgü emi (Kaçalin 2008: 311).
Ahmedî, İskender-nâme’nin kâzib rüyalar hakkında fikir beyan ettiği bölümünde
ahlât-ı erbaanın rüyalara nasıl tesir ettiğini şöyle açıklamıştır: Hıltlardan biri diğerlerine
galip olduğunda ona nispet edilen nesneler rüyaya girer. Kanın çok, hararetin galip
olduğu bedende kızıl sarı nesneler, burûdetin galip olduğu anda yılan, karınca, duman
ve karanlık rüyaya hâkim olur:
Tende kankı hılt kim gâlib ola
Ana nisbet nesne uyhuda gele
Ger harâret gâlib ola od u kan
Dahi kızıl sarı nesn’ola ayân
Ger burûdet çog ola yağmur u kar
Dûd u zulmet görine mûr u mâr (Demirbilek 2000: 255)
Lâmi’î Ferhâd-nâme’de tafsilatlı şekilde tarif ettiği şeytanî rüyaların bedendeki
mizacı bozduğu fikrini dile getirmiştir. Bu tertip üzre ahlât-ı erbaadan sevda terkibi,
gönülde karaltı ve korku peyda eder. Göze acayip suretler görünür. Bazen de balgam
hıltı artar ve cana ağırlık verip hasta eder, her yerde yılan suretleri görür. Kan artığında
cana efsun ederek onda her baktığı yerde kan deryasına gark olduğu zannını yaratır.
Bazen kendisini boğulmuş ve asılmış, bazen işinde başarısız görür. Bazen de canında
safra ile ateş yakar, dumanından hatırı müşevveş olur. Canını hiddetle incitir. İçtiği şey
serap olduğu için ateş basar:
Bu tertîb üzre geh terkîb-i sevdâ
Sevâd u haşyet eyler dilde peydâ
Görinür ‘ucbe sûretler gözine
İrer bin dürlü mihnetler özine
Gehî dil balgamı sermâye eyler
226
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Hayâlün meylini sermâye eyler
Salup sıklet kılur geh cânı bîmâr
Bakup gâhî görür her cânibi mâr
Gehî demden irişüp câna efsûn
Sanur bakdukça dehri garka-i hûn
Görür geh kendüzin mahnûk u maslûb
Olur kârında geh matrûh u maglûb
Yakar geh cânda safrâyile âteş
Duhânından olur hâtır müşevveş
Salar geh câna hiddet birle âzâr
Serâb içüp geh olur germ-bâzâr (Esir 2017: 183)
3.2. Yeme - İçme
“İbn Sînâ’ya göre rüyalar yalnız metafizik âlemden nefse gelen etkilere dayanmaz,
ayrıca insanın fizyolojik durumundan kaynaklanan rüyalar da söz konusudur. Aç
kimsenin rüyada yiyecek, üşüyenin ateş görmesi bu türdendir. Bu durumda nefis ilk
gördüğü şeyler üzerine hayaller oluşturmaya başlar.” (Çelebi 2008: 307-308).
Yûsuf Hâs Hâcib’e göre birçok rüya vardır ki yemek ve içmekle şekillenir; insana
yaramayan yemekler yenilmiş ise, rüya da uygunsuz olur:
Telim tüş bolur yem içimke barır
Yarağsız yemiş bolsa tensiz kelir (Kaçalin 2008: 311)
Yemen padişahının oğlu Süheyl ile Çin fağfurunun kızı Nev-bahâr’ın aşkını konu
alan Süheyl ü Nev-bahâr adlı mesnevisinde Hoca Mes’ûd b. Ahmed, açlığı da rüyayı
şekillendiren fiziksel amillerden sayar. Şair, “aç tavuğun uykusunda kendisini tahıl
pazarının yakınlarında görmesi” gibi insanların da düşüncelerine ve içinde bulundukları
hallere göre şekillenen rüyaları olduğundan bahseder:
Tahıl bâzârı yöresinde yavuh
Görür uyhuda kendüzin aç tavuh
Düşi görmege uyhu olur sebeb
Uyanuhla ol düşi görürdi ‘aceb (Dilçin 1991: 425)
Aynı fikir Lâmi’î’de de görülür: Susuzken uyuyan kişi rüyasında akan sudan
testisini doldurup da yedi derya kadar su içse ateşini söndüremez; çünkü görüp içtiği su
seraptır. Zaman zaman da açlığını doyurmaya çalışır, türlü türlü helvalar pişirir, ama
doymaz. Dünyayı şarabın yanında katık yapsa da yemeğe içmeğe kanmaz:
İdüp geh teşnelikden cüst ü cû ol
Kılur âb-ı revândan pür-sebû ol
Yidi bahri içer kılmaz odın def‘
Serâb itmez belî dil-teşneye nef‘
Geh aclık hâm sevdâlar bişürdür
Hezârân dürlü helvâlar bişürdür
Kılup dehri şarâb ile idâm ol
İçüp kanmaz yiyüp toymaz müdâm ol (Esir 2017: 183)
4. Rüya Tabiri ile İlgili Teoriler
Rüyaların neyi anlatmak istedikleri ilkel toplumlardan başlayarak tarih boyunca
ilim, din, edebiyatın ilgilendiği konulardan olmuştur. İslâmiyet rüya ilmini tasdik
etmiş, rüya tabirini şer’î bir ilim olarak kabul etmiştir. Sezgisel bilgi olan rüyalar İslâm
âlimleri tarafından en az aklî ve naklî bilgi kadar değerli bir kaynak olarak görülür
227
Gülçiçek AKÇAY
(Yılmaz vd. 2007: 1069). Rüyaların insanın iç dünyasına ışık tutan ve gayb âlemine ait
birtakım sırlara işaret eden gizli bir dili olduğu inancı, dinî gelenekte olduğu kadar
edebî eserlerde de rüya tabiri konusuna önem verilmesine neden olmuştur. Şairler
mesnevilerinde tabirin mahiyeti, hangi şartlarda gerçekleşmesi gerektiği, rüya
tabircisinde olması gereken özellikler, kötü rüya görülünce alınması gereken tedbirler,
hangi rüyaların tabir edilemeyeceği gibi konulara yer vermiştir.
4.1. Rüya tabiri şerefli bir iştir: İslâmî ilimlerle meşgul olmanın ibadet kabul
edildiği dinî gelenekte rüya tabir etmek de şerefli bir iş sayılmıştır. “Eskiler, ilm-i tâbiri rüyayı ulûm-ı şer’iyeden addetmişlerdir. Peygamberden evvel ilm-i rüyadan eşref bir
ilim olmadığı, bu mevzua ait eserlerde kaydedilir. Allah, ilm-i tabir-i rüyayı Yusuf
Peygamber’e ihsan buyurmuştur.” (Levend 1984: 236).
Hamdullâh Hamdî’nin Yûsuf u Zelîhâ’sında Yûsuf’un babası Hz. Ya’kûb, Allah’tan
oğluna rüya tabir etmeyi öğretmesini temenni eder. Böylelikle nimetini itmam edecek
ve onun risaletini müyesser kılacaktır. Babası Ya’kûb ve dedesi İshak gibi bu şerefte
süsü tamamlanmış olacaktır:
Hâb te’vîlin eyleye ta’lîm
Olasın bu kerāmet ile kerîm
Sana itmām ide ni’metini
Ki müyesser ķıla risāletini
Bu şerefde temām ola zeynün
Nite kim eyleyidi ceddeynün (YZ/617-619)
4.2. Her rüya aynı şekilde tabir edilemez: Rüya tabiri onun görüldüğü zamana,
onu gören kişiye ve tabircinin bilgisine bağlı olarak değişir. “Gece ve gündüz görülen
rüyaların tabiri, avam ve havassın gördüğü rüyaların tabiri hep farklı farklıdır. Kişinin
mesleği, zengin veya fakir oluşunun bilinmesi görülen rüyanın tabiri için önemlidir.
Yine tabircinin rüyayı görenin‘bâtınî ahvalini’ de bilmesi gerekir.” (Debbağ 1976:
318).
Kutadgu Bilig avamın rüyası ile beylerin rüyasının tabirinin farklı olacağı
iddiasındadır: “Rüya, adamına göre tabir edilir; yorarken akıl, ona uygun olanı
yakıştırır. Aynı rüya onu gören birini sıhhate kavuştururken bir diğerini hasta edebilir.”
(Arat 1956: 531).
Kara âm tüşine yörügi adın,
Adın boldı begler tüşi kör adın (Kaçalin 2008: 311)
Kişike körüp yörlür emdi bu tüş
Anar yakşığ erse yağutur ukuş
Tüş ol kör anı körse beklik bulur
Ol-ok tüş takı birni iglig kılur (Kaçalin 2008: 312)
4.3. Rüyadaki her duygu zıttı ile tabir edilir: Yûsuf Hâs Hâcib’e göre “kederli bir
rüya görülürse, bunun karşılığı sevinçtir; sevinç görülürse, kaygı gelir ve insanı ağlatır.
Bir kimse rüyasında neşe, oyun ve raks görürse, keder ve kaygılar başlayacak demektir.
Eğer biri rüyada keder görür ağlarsa, o kimse rahat içinde avunur ve bin türlü sevinç
bulur.” (Arat 1959: 431).
Sakınç körse tüşte yanutı sevinç
Sevinç körse kadğu bolur yığlayu (Kaçalin 2008: 311)
228
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
Sevinç körse tüşte oyun ya büdig
Sakınç kadğularka açıldı sezig
Yana yığlasa tüşte körse sakınç,
Erej birle avnur bulur min sevinç (Kaçalin 2008: 312)
4.4. Rüyayı kim görmüş ise tabirini o sormalıdır:
Negü ter eşitgil muabbir hakim,
Ayıtğu kerek er tüşer erse kim (Kaçalin 2008: 311)
4.5. Rüya tabircisi ehil olmalıdır: Rüya, birden fazla şekilde yorumlandığı
takdirde bu işten anlayan bir kimse onu nasıl yorumlarsa o şekilde gerçekleşir ve artık
onun diğer şekilde gerçekleşmesi beklenemez. Bunun için bir kimse gördüğü rüyayı
rastgele kişilere anlatıp yorum yaptırmamalı, ehline danışmalıdır (Yüksel 1990: 87).
İbn Sîrîn’e göre rüya tabir edenin Allah Teâlâ’nın kitabının özelliklerini ve resulün
sünnetini, Arap dilini, rüyayı gören insanların durumunu, tabir usulünü ve bu hususta
tanıması gereken bütün özellikleri tam olarak bilmesi gerekir (Kattani 1990: 142). Bu
niteliklere sahip olmayan birinin rüyayı yorumlaması sakıncalıdır.
Kutadgu Bilig “devletin başı konumunda bulunan hükümdarın dış çevre ve o
çevreye ilişkin değişkenlerle nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiğini açık olarak
belirtmiştir.” (Taş vd. 2017: 163). Bu değişkenlerden birisi olan rüya tabircisinde
bulunması gereken özellikleri anlatan şaire göre insan uyuyunca rüya görür; tabirci
yormasını bilirse, dediği derhâl çıkar. Rüya görünce, onu bilir-bilmez yormamalı;
çünkü rüya nasıl yorulursa, öyle çıkar:
Udısa bu yalnuk tüşer ök bu tüş
Yora bilse terkin kelir ağzı tuş (Kaçalin 2008: 311)
Bu tüş körse yörme bilü bilmeyü
Neteg yörse tüşni bolur anlayu (Kaçalin 2008: 311)
4.5. Rüya tabircisi yorduğu rüyayı hayra çevirmelidir: “Bir Müslüman’ın
rüyasını yorumladığın zaman, onu hayra yor. Zira rüya, yorumlandığı gibi çıkabilir.”
(ed-Dâremî’den aktaran Aydar 2005: 99) hadisine dayanarak geliştirilen, rüya tabirinin
bir ilim olduğu, onun yoran kişinin hayra çevirmesi gerektiği, ancak bu şekilde rüyanın
daimi olarak hayırlı çıkacağı ve göreni sevindireceği konusundaki fikirler Kutadgu
Bilig’de de yer almıştır:
Takı bir bilig kör bu tüş ilmi ol
Tüşese yoruglı açar edgü yol (Kaçalin 2008: 228)
Tüşüg edgü yorsa bu tüş yorğuçı,
Ol edgü kelir kör bu sevnür tuçı (Kaçalin 2008: 229)
Yörügke barır tüş tüşüg yakşı yör,
Ayâ tüş yörügli tüşüg yinçge kör (Kaçalin 2008: 229)
4.6. Tabir edilen rüyanın kötü olması durumunda fakirlere sadaka verilmeli,
Allah’a sığınılmalı ve gusül abdesti alınmalıdır: Kur’an ve sünnetin, sadakanın
insanı dünyadaki ve ahiretteki belalardan koruyacağı konusunda çeşitli telkinleri vardır:
“Sadaka belâyı def eder ve ömrü uzatır.” (Heysemi, Mecmaü’z-Zevaid, III/ 63) ya da
“Sadaka vermekte acele edin; çünkü belâ sadakayı geçemez.” (Beyhekî) hadisleri bu
cümledendir. Yûsuf Hâs Hâcib de münasebetsiz ve fena bir rüya görüldüğünde
fakirlere sadaka vererek, vücudu onun şerrinden korumak lazım geldiği inancına
değinir:
229
Gülçiçek AKÇAY
Kalı tensiz erse tüşi ked yavuz,
Çığayka berip nen küdezgü et öz (Kaçalin 2008: 229)
Rüya kötü olarak tabir edilmişse Allah’a sığınılmalıdır. “İyi rüya Allah’tan kötü
rüya ise şeytandandır. Biriniz nefret ettiği kötü rüya görürse soluna tükürsün ve onun
şerrinden Allah’a sığınsın; o zaman o kötü rüya (Şeytan) ona asla zarar vermez.”
(Rûdânî ‘den aktaran; Zavotçu 2007:12). Kutadgu Bilig’de de rüya iyi olduğunda
rüyayı görenin sevinmesi, kötü olması halinde de Tanrıya sığınması gerektiği
söylenmiştir:
Tüşi edgü bolsa sevinse körüp,
İsiz körse rabka sığınsa turup (Kaçalin 2008: 229)
Şeytanî rüya/ hulm denilen rüyalar, kişiyi üzmek, korkutmak ya da olmaz zamanda
gusül abdesti aldırarak zamanını çalmak maksatlıdır. Yûsuf Hâs Hâcib de şeytandan
gelen böylesi rüyalardan sonra gusül abdesti alınması gerektiğini söyler:
Takı bir tüş ol körse yektin bolur
Tüşegli anı körse suvka yunur (Kaçalin 2008: 326)
Rüya tabiri ile ilgili bir başka görüş de edgâs u ahlâmın tabir edilemeyeceğine
dairdir; karışık rüyalar, tabiri olmayan rüyalardır. Yukarıda tarif ettiği üç rüya çeşidini
işaret eden Ahmedî, bu tür rüyaların tabirine itimat edilemeyeceğini şöyle ifade
etmiştir:
Bu üçe ta’bîrde yok i’timâd
Bunlara edgâs u ahlâm oldı ad (Demirbilek 2000: 255)
Hoca Mes’ûd, işlerini usulüne göre yapmayan kişilerin tabir edilemez karışık
rüyalar göreceğini belirtir:
Kişi işlese işi tedbîrsiz
Perâkende düş göre ta’bîrsiz (Dilçin 1991: 425)
Lâmi’î’ye göre de bu tür rüyalar tefsir olunmayan hurafe söz kabilinden tabirsiz
rüyalardır:
Bu hâbun adını ashâb-ı ilhâm
Okurlar ser-te-ser edgâs u ahlâm
Kamu kâzib durur ta‘rîf olunmaz
Hurâfât olsa söz tefsîr olunmaz (Esir 2017: 183)
Sonuç
İnsanın gördüğü rüyayı hangi fiziksel ve zihinsel şartların meydana getirdiği,
rüyanın gayesinin, gizli bir dilinin olup olmadığı konusu modern ilimde olduğu kadar
felsefe ve dinde de ele alınmıştır. Babil, Asur, Hindistan, Mısır, Çin, Roma gibi eski
çağ medeniyetlerinde olduğu kadar semavi dinlerde de rüya konusuna büyük yer
verilmiştir. Tevrat, İncil ve Kur’an, rüya konusunda bazı bilgiler vermekte ve rüya
yorumlamasına dair örnekler sunmaktadır. İslâmiyet’in rüya tabirine şer’î bir ilim gözü
ile baktığı, hadislerin ve ayetlerin rüya ilmini tasdik ettiği görülmektedir. Klasik Türk
edebiyatı sahasında İslâm dininin kapsamına giren konuların hemen hepsi ile ilgili
eserler verilmiştir. Rüya da ilim, felsefe ve dinin açıklamaya çalıştığı disiplinler arası
bir konu olarak bu sahanın eserlerinde kendine yer bulmuştur.
Klasik Türk edebiyatında mesneviler ele aldıkları konuların çeşitliliği itibariyle
şairlerin edebi hünerlerini göstermelerinin yanı sıra bilgi aktarmalarına da imkân
sağlayan nazım şekilleri olmuştur. Bu durum özellikle okuyucuya bilgi vermek, onu
eğitmek amacıyla yazılmış olanlarında dikkati çekmektedir. Bununla birlikte kimi
230
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
zaman, okuyucunun edebî zevkine hitap eden, ana çizgisi aşk ve macera olan
mesnevilerin de muhtelif bölümlerinde bilgi aktarımı söz konusu olmuştur.
Bu makalede rüya konusunda teorik bilgi verdiğini taramalarımız sonucu tespit
ettiğimiz, çeşitli yüzyıllara ve türlere ait on üç mesneviyi inceledik. Rüyanın mahiyeti,
işlevi, çeşitleri, rüyayı şekillendiren fiziksel koşullar ve rüya tabiri ile ilgili ana
başlıklar oluşturularak bu konulardaki ilmî, felsefî ve dinî teorilerin şiir metnindeki
yansımalarını takip ettik.
“Rüyanın Mahiyeti ve İşlevi ile İlgili Teoriler” başlığı altında rüyanın misal
âleminin ve gaibin kapılarını açma, salike cihan hakikatlerini keşfettirerek onu irşat
etme işlevinden bahseden beyitlere yer verildi. “Rüya Çeşitleri ile İlgili Teoriler”
bölümünde rahmanî/sâdık rüyalar ve karışık/ kâzib rüyalarla ilgili teorilerin
mesnevilerde nasıl işlendiği ele alındı. “Rüyayı Şekillendiren Fiziksel Koşullar ile
İlgili Teoriler” başlığında zamanın tıp ilminin de araştırma konusu olan ahlât-ı erbaa ve
yeme-içme alışkanlığının rüya üzerindeki etkisini anlatan beyitler söz konusu edildi.
“Rüya Tabiri ile İlgili Teoriler” başlıklı son bölümde ise rüyanın nasıl ve kim
tarafından tabir edilmesi gerektiği, rüyanın kötü yorumlanması halinde rüya görenin
yapması gerekenler şairlerin dilinden açıklandı. Rüya ile ilgili tespit ettiğimiz tüm
teorilerin ayet ve hadisler gibi birincil dini kaynaklara ve bunların rehberliğinde
yüzyıllar içinde oluşup şekillenen İslâm ilmi, felsefesi ve geleneğinde yer alan fikir ve
inanışlara dayandığı görüldü. Buradan yola çıkılarak mesnevi şairinin İslâm öğretilerini
yaymak suretiyle toplumu irşat hususunda eserini didaktik bir malzeme olarak
kullandığı sonucuna varıldı.
İncelediğimiz mesnevilerin genelinde ağırlıklı olarak rüyanın mahiyeti ve işlevi ile
ortaya atılmış olan teoriler yer almakla beraber Hasan Ziyâ’î’nin Şeyh-i Sanʿan adlı
tasavvufî mesnevisinde hikâye rüya motifi ile başladığı için bu konuya daha fazla yer
verildiğini, rüya olgusuna İslâm felsefesi penceresinden bakarak teorik bilgi vermeye
çalışıldığını gördük. Gülşen-i Envâr’ını tarikata girdikten sonra, süluku esnasında
öğrendiklerini okuyucuyla paylaşmak için yazan Yahya Bey de salikin rüya âlemi ile
irşat olduğunu ispatlama gayesiyle konuya önemli bir yer vermiştir.
Ahmedî’nin İskender-nâme’si ve Lâmi’î’nin Ferhâd-nâme’si rüya çeşitleri üzerinde
en çok duran mesnevilerdir. İskender-nâme Makedonyalı İskender’in hayatını anlatan
bir eser olmasına rağmen amacı bu hayatı bir çerçeve-hikâye olarak kullanıp birçok
farklı bilim dalına dair çeşitli bilgiler vermektir. Rüya hakkında bu kadar tafsilatlı bilgi
verilmiş olması da bu mesnevinin edebi bir eserden ziyade bilimsel bir eser olması
sebebiyledir. Eserlerinde mutasavvıf kimliğini de sezdiren, zaman zaman
mesnevilerine didaktik manzumeler yerleştiren Lâmi’î’nin bir şeyh/şair oluşu da
eserinin muhtevası üzerinde etkili olmuştur. Ferhad-nâme’de aynı zamanda rüyayı
etkileyen fiziksel koşullar ve rüya tabiri konuları üzerinde de çokça durulmuştur.
Rüyayı şekillendiren fiziksel koşullardan ve rüya tabiri ile ilgili teorilerden genişçe
bahseden bir diğer mesnevî de Kutadgu Bilig’dir. Bilge bir hükümdarın, akıl ve
adaletle devlet ve toplumu yönetmesi esasına dayanarak toplumdaki çeşitli meslek
gruplarının içinde olan rüya tabircileri ile girdiği ilişkiler ve onların korunup
denetlenmesi konusunda sunulan önerilerin bulunduğu bölümde bu hususlar üzerinde
durulduğu görülmektedir.
Bu makalede, konusu ne olursa olsun mesnevilerde çeşitli ölçülerde işlenen rüya
olgusu hakkındaki bilgi ve teorilerden hareketle edebi eserlerin birçok farklı disiplinin
ilgilerini paylaştığı sonucuna vardık. Klasik Türk edebiyatı sahasına mensup şairlerin
231
Gülçiçek AKÇAY
eserlerini meydana getirirken duygularını, heyecanlarını, coşkularını yansıtmak,
okuyucunun sanat ve estetik zevkine hitap etmek yanında dinî ve ilmî konularda
toplumu aydınlatma ve doğru bilgiyi yaygınlaştırma amacı doğrultusunda hareket
ettikleri görülmektedir. Bu işleve sahip edebi eserlerin incelenmesi klasik şiirin toplum,
din ve ilim hayatına katkıları konusunda daha aydınlatıcı bilgilerin su yüzüne çıkmasını
sağlayacaktır.
Kaynakça
ABDELMAKSOUD, Belal Saber Mohamed (2004), Leylâ ile Mecnûn Mesnevisinin Arap, Fars
ve Türk Edebiyatı’nda Ele Alınış Biçimi ve Larendeli Hamdî’nin Eseri, C II., Doktora tezi,
İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
ABDULKADİR Geylani (1983), Atiyye-i Subhaniye, (Çev. Mehmet Arif), İstanbul: Uluçınar
Yay.
AKDOĞAN, Yaşar. Ahmedî İskender-nâme,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10667,ahmediskendernameyasarakdoganpdf.pdf?0
(Erişim: 10. 07. 2017)
ALTUN, Mustafa (2015), Hâb-nâme-i Veysî, İstanbul: MVT Yay.
ARAT, Reşit Rahmeti (1959), Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig II, Tercüme, Ankara: Türk
Tarih Kurumu Yay.
ARSLAN, Mahmut, İ. Hakkı AKSOYAK (1994), Haşmet Külliyatı Dîvân, Senedü'ş-Şu’arâ,
Vilâdet-nâme (Sûr-nâme), İntisâbü'l-Müluk, Sivas: Dilek Matbaacılık.
AYDAR, Hidayet (2005), “Hz. Muhammed’in Bazı Rüyaları ve Yaptığı Rüya Yorumlarından
Örnekler”, Ekev Akademi Dergisi, 89-102.
AYDAR, Hidayet (2005), “Kur'an'da Rüyalar ve Rüyaların Hayata Yansımaları”, Dinbilimleri
Akademik Araştırma Dergisi V(4), 39-60.
AYDEMİR, Yaşar (2007), Vücûdî, Hayâl u Yâr, Ankara: Birleşik Dağıtım Kitabevi.
AYDEMİR,
Yaşar
(2017),
Vücûdî,
Hayâl
u
Yâr,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/56189,vucudi-hayal-u-yarpdf.pdf?0
(Erişim:
14.07.2018)
AYDIN, Hasan (2007), “İslam Felsefesinde Rüya Kuramı, İşlevleri ve Kimi Sonuçları”,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 23, S.23, 165-178.
HABİBOĞLU, Bedreddin (1990), Tâbirnâme-i Muhyiddin-i Arabî’nin Transkripsiyonu,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi.
CEYHAN, Adem (1997), Bedr-i Dilşâd’ın Murâd-nâmesi, C. I. İstanbul: MEB Yay.
ÇELEBİ İlyas (2008), “Rüya” , İslam Ansiklopedisi, C. 35, İstanbul: TDV Yay. 306-309.
ÇELEBİOĞLU, Amil (1996), Muhammediye, C. II. Ankara: MEB Yay.
ÇİFTÇİ, Selcen, Gülbike YILDIRIM (2013), “İskendernâme'deki Anlama ve Anlatma Becerileri
ile İlgili Unsurlar ve Bunların İlköğretim Türkçe Dersi (6,7,8.Sınıflar) Öğretim
Programındaki Yeri”, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6/2, 313-331.
DEBBAĞ, Abdulaziz (1976), El-İbriz, Şeriat, Marifet, Hakikat (Çev. C. Yıldırım), C. 1,
İstanbul: Demir Yay.
DEMİRBİLEK, Salih (2000), Ahmedî’nin İskendernâme Adlı Eseri Üzerinde İnceleme (Ses
Bilgisi, Şekil Bilgisi, Cümle Bilgisi), Metin Transkripsiyonu, Sözlük Çalışması, Doktora
Tezi, Edirne: Trakya Üniversitesi.
DİLÇİN, Cem (1991), Mes’ud Bin Ahmed, Süheyl ü Nev-bahâr (İnceleme- Metin-Sözlük),
Ankara: AKM Yay.
EKER, Süer (2007), “Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig (1069)”, Türk Edebiyatı Tarihi, C.1,
Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 193-199.
ERDEMİR , Ayşegül Demirhan (1989), “Ahlât-ı Erbaa”, İslam Ansiklopedisi, C.2, İstanbul:
TDV Yay. 24.
ERDOĞAN, Arzu (1993), Türkçe Rüya Tabirnameleri ve İbn-i Sirin'den Tercüme Edilen Bir
Tabirname, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
232
MESNEVİLERDE RÜYA TEORİLERİ
GÖKYAY, Orhan Şaik, Vildan S. Coşkun (2010), “Tabirname”, İslam Ansiklopedisi, C. 39.
İstanbul: TDV Yay. 333.
GÜRGENDERELİ, Müberra (2007), Şeyh-i San’ân Mesnevîsi- Mostarlı Ziyâ’î, İstanbul:
Kitabevi Yay.
GÜVEN, M. Yusuf, Osman Fatih BELBAĞI (2006), Rüya, İstanbul: Gülyurdu Yay.
İMAMOĞLU, Abdulvahit (2010), “Bazı Psikanalistlere Göre Rüyanın İnsan Hayatındaki Rolü”,
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 22, 21-47.
İBRAHİM HAKKI (1974), Mârifetnâme. (Sad. Turgut Ulusoy), C.I, İstanbul: Bahar Yay.
KAÇALİN, Mustafa S. (2008), Yûsuf Hâs Hâcib Kutadgu Bilig Metin,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10716,yusufhashacibkutadgubiligmustafakacalinpdf.
pdf?0 (Erişim: 14.07. 2017).
KARACAN, Turgut (1974), Nevîzâde Atâyî Heft-Hân Mesnevîsi. Ankara: Sevinç Matbaası.
KARTAL, Ahmet (2013), Doğu’nun Uzun Hikayesi Türk Edebiyatında Mesnevi, İstanbul:
Doğu Kütüphanesi.
KATTANİ, Muhammed Abdulhay b.Abdu’l- Kebir (1990), Hz. Peygamberin Yöntemi, (Çev.
Ahmet Özel), İstanbul: İz Yay.
KAYA, İ. Güven (2004), “Taşlıcalı Yahyâ Bey’in Şiirlerinde Rüya ve Rüya Tabirleri”, İlmi
Araştırmalar, S.18, 61-70.
KILIÇ, M. Erol (1999), “İbnü’l-Arabî, Muhyiddin”, İslam Ansiklopedisi, C.20, İstanbul: TDV
Yay. 493-516.
KUT, Günay (2003), “Lâmiî Çelebi”, İslam Ansiklopedisi, C.27, İstanbul: TDV Yay. 96-97.
ESİR, Hasan Ali (2017) Lâmi’î, Ferhâd-nâme. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78433/lamii--ferhadname.html (Erişim: 14. 07. 2017)
LEVEND, Agâh Sırrı (1984), Divan Edebiyatı Kelimeler ve Remizler Mazmunlar ve
Mefhumlar, İstanbul: Enderun Kitabevi.
MORAN, Berna (1994), Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İstanbul: Cem Yayınevi.
NİĞDELİ HAKKI EROĞLU (2011), Sultan Veled, Rebabnâme Tercümesi, İstanbul: Konya
Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay.
NİZAM, Elif Ayan (2010), Sâlim Efendi'nin Husrev ü Şîrîn Mesnevisi ve Türk Edebiyatında
Husrev ü Şîrîn Mesnevileri, I. Cilt, Doktora Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
OSMANOĞLU, Ömer (2017), “Aristoteles'in Rüya Teorisi ve ‘Rüyalar Üzerine’ Adlı Eserinin
Çevirisi”, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.4. 139-184.
ÖNAL, Sevda (2007), “Sebeb-i Teliflerdeki Ortak ve Farklı Temalar”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 35, 105-124.
ÖZCAN, Nurgül (2007), Şâhî’nin Ferhâdnâme’si, Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi.
PAŞALI, Melek (2007), “Tasavvufta Rüya Dili ve Asiye Hatun’un Rüya Mektupları”, Keşkül,
Rüya Sayısı, S. 11. 34-37.
RÜDÂNÎ (2016), Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-Fevâ’id Min Câmi’u’l-Usûl ve Mecma’u’zZevâ’id. C.4, İstanbul: İz Yay.
SAĞLAM, Ayşe (2016), Taşlıcalı Yahya Gülşen-i Envâr, İstanbul: Grafiker Yay.
SARIKAYA, Erdem (2017), Eski Türk Edebiyatında Rüya, Başlangıçtan XV. Asra Kadar,
İstanbul: Gece Kitaplığı.
SARIKAYA Hüseyin (2016), “Vücûdî”, İslam Ansiklopedisi, EK-II, İstanbul: TDV., 661-662.
TAŞ, Ali, Mahmut Hızıroğlu, Ahmet Yağmur Ersoy, Kazım Ozan Özer (2017), “Kutadgu
Bilig’de Stratejik Düşünmenin İzini Sürmek”, Bilig, S. 80, 147-178.
TEZCAN, Nuran (2016), Divan Edebiyatına Yeniden Bakış, İstanbul: YKY Yay.
ÜSTÜN, Mehmet Cihat (2014), Hamdullah Hamdî’nin Yûsuf u Zelîhâ Mesnevisi (Gramer –
Metin – Dizin), Doktora Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
YAVUZ,
Kemal
(2000),
Âşık
Paşa
Garib-nâme,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10669,garib-namepdf.pdf?0 (Erişim: 14.06.2017)
YAVUZ, Kemal (2007), Mu‘înî’nin Mesnevî-i Murâdiyye’si Mesnevî Tercüme ve Şerhi
https://www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/323/yay%C4%B1nlar/muradiye.pdf
(Erişim:
24.08.2017)
YAZIR, Elmalılı Hamdi (1999), Hak Dini Kur’an Dili, C.1, Ankara: Akçağ Yay.
233
Gülçiçek AKÇAY
YILMAZ, Kadriye, Kamile Çetin (2007), “Rüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât
Adlı Eserinde Rüyaların Dili”, Turkish Studies, 2/4, 1066-1076.t
YÜKSEL, Hasan Avni (1990), Türk- İslâm Tasavvuf Geleneğinde Rüyâ, Doktora Tezi, Ankara:
Gazi Üniversitesi.
ZAVOTÇU, Gencay (2007), Türk Edebiyatında Hâb-nâme ve Ömer Fu’âdî’nin Hâbiyye Adlı
Risâlesi, Kocaeli: Hazret-i Pîr Şeyh Şa’bân-ı Velî Vakfı Yayınları.
ZENGİN, Ahmet Yaşar (1997), Seyyid Süleyman’ın Tâbirnâmesi Üzerine Bir Çalışma,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi.
234