Şer’iye Sicilleri Işığında
OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Şer’iye Sicilleri Işığında
OSMANLI TOPLUMUNDA
KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Rümeysa KARS
Şer’iye Sicilleri Işığında
OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Rümeysa KARS
"En İyi
Akademi, Bir
Kitaplıktır.”
© Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti.
Bu k�tabın Türk�ye’dek� her türlü yayın hakkı Gaz� K�tabev� T�c. Ltd. Şt�’ne a�tt�r, tüm hakları
saklıdır. K�tabın tamamı veya b�r kısmı 5846 sayılı yasanın hükümler�ne göre, k�tabı
yayınlayan f�rmanın ve yazarlarının önceden �zn� olmadan elektron�k, mekan�k, fotokop� ya da
herhang� b�r kayıt s�stem�yle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz.
ISBN
978-975-??
1. Baskı Ekim, 2019
Yayın Koordinatörü Merve TORUK
Dizgi/Mizanpaj Dilara ÇETİNER
Kapak Tasarım Gazi Kitabevi
Sosyal Medya
Mağaza
Merkez
Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti.
Yayıncı Sertifika No: 44884
Bahçelievler Mah. 53. Sok. No: 29 Çankaya/ANKARA
0.312 223 77 73 - 0.312 223 77 17
0.544 225 37 38
0.312 215 14 50
www.gazikitabevi.com.tr
info@gazikitabevi.com.tr
Dögol Cad. No: 49/B Beşevler/ANKARA
0.312 213 32 82 - 0.312 213 56 37
0.312 213 91 83
gazikitabevi
gazikitabevi
gazikitabevi
Matbaa
Vadi Grafik Tasarım Reklam Ltd. Şti.
Matbaa Sertifika No: 33748
İvedik Organize Sanayi Sitesi Oto 88 3. Bölge
2284. Sk. No: 101 Ostim / ANKARA
0.312 395 85 71
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .........................................................................................................................1
A. İslâmiyet Öncesi Türklerde Kadın......................................................................7
B. İlk Türk- İslâm Devletleri’ nde Kadın ...............................................................13
C. Osmanlılar Dönemi’nde Kadın ..........................................................................17
1. Yönetici Ailede Kadın .......................................................................................17
2. Yönetilen Zümrede Kadın ..................................................................................21
a. Osmanlı Türk Ailesinde Kadın ...........................................................................21
b. Gayrimüslimlerde Kadın ....................................................................................24
1. Bölüm
18. YY ‘ DA KAYSERİ’ NİN DURUMU .............................................................27
1. 1. Kayseri Adı .....................................................................................................27
1. 2. Kayseri’ nin Konumu ve Tarihçesi ................................................................28
1. 2. 1. Konumu .................................................................................................28
1. 2. 2. Tarihçesi .................................................................................................29
1. 2. 2. 1. Türklerin Hâkimiyeti Öncesindeki Dönem ...................................29
1. 2. 2. 2 Türk Hâkimiyeti Dönemi ...............................................................30
1. 2. 2. 2. 1. Selçuklular ve Beylikler Dönemi .........................................30
1. 2. 2. 2. 2. Osmanlı Hâkimiyeti Dönemi ve 18. yy’ da Kayseri’ nin Durumu
31
1. 3. Kayseri’ye Bağlı Yerleşim Birimleri ..............................................................37
1. 3. 1. Karyeler .................................................................................................37
1. 3. 2. Mahalleler ..............................................................................................37
1. 3. 3. Nahiyeler ................................................................................................38
1. 4. Kayseri’ nin Ekonomik Durumu ....................................................................39
1. 5. Kayseri’ nin Toplum Yapısı ...........................................................................42
1. 5. 1. Yaşam Alanları ......................................................................................47
1. 5. 2. Eğitim Durumu ......................................................................................49
2. Bölüm
SOSYO- KÜLTÜREL BOYUTUYLA KADININ KONUMU .............................51
2. 1. Sosyo- Kültürel Boyutuyla 18. yy’ın Başlarında Kayseri’de Kadın .........................52
2. 1. 1. Kayseri’ de Kadının Adı.........................................................................52
2. 1. 2. 18. yy’ın Başlarında Kayseri’de Kadının Yaşam Alanı .........................54
2. 1. 3. 18. yy Başlarında Kayseri’de Kadının Giyim- Kuşamı .........................61
2. 1. 4. Ailenin Oluşum Sürecinde Kayseri’ de Kadın .......................................64
İçindekiler
VIII
2. 1. 4. 1. Nişan ve Nikâh ..............................................................................66
2. 1. 4. 2. Mehr-i Muaccel .............................................................................74
2. 1. 4. 3. Çok Eşlilik .....................................................................................77
2. 1. 4. 4. Aile Fertleri ...................................................................................80
2. 1. 4. 4. 1. Anne- Baba ...........................................................................80
2. 1. 4. 4. 2. Çocuklar ................................................................................82
2. 1. 4. 4. 3. Köle ve Cariyeler ..................................................................83
3. Bölüm
AİLENİN ÇÖZÜLME SÜRECİNDE KADININ KONUMU ...............................87
3. 1. Boşanma ve Ölüm ..........................................................................................87
3. 1. 1. Boşanmanın Sonuçları ...........................................................................99
3. 1. 1. 1. Mehr-i Müeccel ............................................................................100
3. 1. 1. 2. Miras.............................................................................................104
3. 1. 1. 3. Vasilik ...........................................................................................113
3. 1. 1. 4. Nafaka ..........................................................................................118
4. Bölüm
EKONOMİ VE KADIN ........................................................................................125
4. 1. Alım- Satım Konularında Kadın....................................................................126
4. 2. Borç- Vekâlet- Hibe- Vakıf Konularında Kadın ............................................144
5. Bölüm
HUKUKÎ AÇIDAN KADININ KONUMU ..........................................................159
5. 1. Haklarını Arayan Kadınlar ............................................................................159
5. 1. 1. Kocası Tarafından Şiddete Maruz Kalma .............................................161
5. 1. 2. Tecavüz .................................................................................................164
5. 1. 3. Gasp- Dolandırılma- Haneye Tecavüz ..................................................167
5. 2. Suçlu Kadınlar ...............................................................................................169
5. 2. 1. Kamu huzurunu bozma .........................................................................170
5. 2. 1. 1. İftira ..............................................................................................171
5. 2. 1. 2. Zina...............................................................................................172
5. 2. 1. 3. Hırsızlık ........................................................................................173
5. 2. 1. 4. Kavga- yaralama- Cinayet ............................................................175
SONUÇ......................................................................................................................179
Ekler .........................................................................................................................191
Kaynakça .................................................................................................................201
GİRİŞ
Bu çalışmada, tarih boyunca farklı topluluklarda ve Türklerde kadına verilen değerden hareketle; kadının tarihî süreçte farklı topluluklar nezdinde konumu hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Konumuzu Kayseri‘de 18. yy’ın
başlarında Kadının konumu olarak belirlememiz ise öncelikle Kayseri’nin
konumuna, tarihine, toplum yapılanmasına açıklık getirmemizi gerektirmiş
ve esas olarak Kayseri kadınının Müslüman olsun gayrimüslim olsun bu
toplum hayatı içerisindeki konumu Şer’iyye Sicilleri’nden edinilen bilgiler
ışığında açıklanmaya çalışılmıştır. Tarihî süreç içerisinde kadının hakları, özgürlükleri ve toplum hayatı içerisinde karşılaştığı birtakım sınırlamalardan
hareketle; Kayseri’ye ait Şer’iyye Sicilleri’nde Kayseri kadınından ne ölçüde
bahsedildiğine ilişkin bilgilerden hareketle kadının ekonomik, sosyo – kültürel, hukukî açıdan konumundan haberdar olunmaya çalışılmıştır.
“Osmanlı Toplumunda Kadın Olmak: Kayseri Örneği (1700- 1720)” adlı
bu çalışma 18. yüzyılda Kayseri’nin Durumu, Şer’iyye Sicilleri Işığında Sosyo- Kültürel Boyutuyla Kayseri’de Kadının Konumu (1700- 1720), Ailenin
Çözülme Sürecinde Kayseri’ de Kadının Konumu, Ekonomik Boyutuyla
Kayseri’ de Kadının Konumu, Hukukî Boyutuyla Kayseri’ de Kadının Konumu başlıkları altında beş bölümde incelenmiştir.
Bu çalışma ile 1700- 1720 tarihleri arasında Kayseri’de kadının toplum
içerisindeki rolünü irdelemek ve açığa kavuşturmak amaçlanmıştır. Ayrıca bu
çalışma, konuyla ilgili yeterince araştırma yapılmamış olması ve dolayısıyla
da bu anlamdaki eksikliğin giderilmesi, ilgi duyanların faydalanabilmesi açısından da önem arz etmektedir.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
2
Tablo 1: Kayseri Şer’ iyye Sicillerinden 107----119 numaralı defterlerde kadınlarla
ilgili belgelerin konulara göre dağılımı
Defterlerdeki
Hükümlerin
konuları
Defter
Nr:107
Hüküm
sayısı
280
Defter
Nr:108
Hüküm
sayısı
76
Defter
Nr:109
Hüküm
sayısı
370
Defter
Nr:110
Hüküm
sayısı
575
Defter
Nr:111
Hüküm
sayısı
310
Defter
Nr:112
Hüküm
sayısı
289
Defter
Nr:113
Hüküm
sayısı
342
Defter
Nr:114
Hüküm
sayısı
557
Defter
Nr:115
Hüküm
sayısı
426
Defter
Nr:116
Hüküm
sayısı
470
Defter
Nr:117
Hüküm
sayısı
80
Defter
Nr:118
Hüküm
sayısı
368
Defter
Nr:119
Hüküm
sayısı
62
1.Kadınlarla
ilgili davalar
100
20
80
195
111
53
135
190
160
120
41
132
29
2.Müslüman
kadınlarla ilgili
davalar
75
15
64
155
82
42
109
157
135
109
35
107
24
3.Gayrimüslim.
kadınlarla ilgili
davalar
25
5
16
40
29
11
26
33
25
11
6
25
5
4.Zina-tecavüz
----
----
2
---
1
---
1
1
1
---
---
---
---
5.Vasi tayin
edilmesi
2
---
5
5
6
---
6
2
3
---
7
1
7
6.Mehir talebi
ile ilgili dava
1
1
7
6
4
---
3
6
8
8
3
3
---
7.Mülk alımsatımı- hibe
işlemleri ile
ilgili davalar
28
4
25
33
19
23
22
28
45
29
7
32
5
8.Kadının
borç-alacak
durumu
5
2
5
12
5
1
9
5
5
3
1
1
---
9.Boşanma
5
1
1
3
3
1
5
3
4
5
3
1
---
10.Kocasının
ölümüyle
karısına ve
çocuklarına
miras-tereke
48
4
19
104
58
20
61
78
77
59
10
74
11
11.Kadıının
ölümüyle
kocasıçocuklarına
miras-tereke
9
3
5
8
10
5
12
18
18
7
2
10
6
12.Nafakakisve
---
1
8
5
2
----
9
2
3
3
1
4
3
13.Vakıf
yöneticiliğivakfa gelir
bağışlama
1
2
2
4
1
---
2
4
---
1
1
---
---
14.Mahalleden
ihraç
---
---
---
1
---
---
---
---
---
---
---
---
---
15.Cinayetkavga-iftirayaralamahaneye
tecavüzhırsızlık
1
2
3
2
3
1
2
6
7
3
6
2
1
16.Evlenmebaşlık-nişan
---
---
---
3
---
---
1
1
3
2
---
---
---
17.Kölelikcariye
---
---
---
---
---
---
---
---
---
2
---
1
---
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
3
I. Tarih Boyunca Çeşitli Topluluklarda ve Türklerde Kadının Yeri
Bir topluluğun siyasî, sosyal ve hukukî durumu hakkında bilgi edinebilmek için ilk önce o topluluğu oluşturan aileye bakmak gerekmektedir. Toplulukları aileler meydana getirmekte olup; “Aile topluluğun en üst kademesinin başında bulunan devletin küçük bir modelidir.”1Aileyi meydana getiren
önemli unsurlardan biri olan, kadın ideal bir devlet yapılanmasında da önemli
rol üstlenmiştir. Ancak kadının toplum ve aile içindeki konumu tarihî süreçte birtakım değişikliklere uğramıştır. “ Bir taraftan annelik vasfıyla insan
varlığına sebep olan, eş sıfatıyla dünya hayatının iniş ve çıkışlarında erkeğe
yol arkadaşlığı yapan kadın; uzun zamanlar bir hizmetçi ve köle seviyesine
düşmüş, adî bir eşya gibi alınıp satılmış, mülkiyet ve miras gibi temel hak ve
hürriyetlerinden mahrum bırakılmıştır.”2 Ancak kadının ailenin teşekkülünde
önemli bir yere sahip olduğu gerçeği insanlık tarihi boyunca inkâr edilememiştir.
Türk aile sisteminin tarihî gelişimini incelemek, onun temas kurduğu farklı topluluklardaki aile olgusunun algılanış biçimi ile aydınlığa kavuşacaktır. “
Türkler, son 2000 yıl içinde, anayurtları Ortadoğu Asya’dan bir yanda Hint
Okyanusu’ na, öte yanda Akdeniz’ e doğru ve Orta Avrupa’ ya kadar uzanan
çok geniş bir alana yayılmış halk topluluklarından oluşmaktadır.”3 Bu dönem
içinde Türkler, farklı topluluklarla temas kurmuş ve bu topluluklarla geniş
çapta bir kültürel etkileşim sürecine girmişlerdir. Peki, tarihî süreçte Türklerle
temas halinde bulunan topluluklarda kadının durumu nasıldı?
Eski Çin’ de aile içerisinde kadın, duruma göre, babasının, Ağabeyinin,
kocasının ve büyük oğlunun otoritesi altında bulunurdu. Erkek evleneceği
kadına kıymetli hediyeler vermek suretiyle onu satın alır ve kadın da buna
karşılık ceyiz getirirdi. Kardeşinin dul kalmış karısıyla evlenen bir kimse
ölümle cezalandırılırdı ve baba tarafından akraba olanlar evlenemezdi.4 “Eski
1
2
3
4
Abdülkadir Donuk, “Eski Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile”, Tarih Dergisi, , S. 33,
İstanbul (Mart 1982), s. 147.
Ahmet Akgündüz, Belgeler Gerçekleri Konuşuyor- 2, OSAV Yayınları, İstanbul 1997, s. 179.
Orhan Türkdoğan, “Türk Ailesinin Genel Yapısı”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, C. 1, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 29.
Donuk, a. g. m. , s. 148- 149.
4
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Hint Hukuku, kadına hiçbir hak tanımamaktaydı. Kadın evlenme, miras
ve benzeri haklara sahip değildi. Budizm’ in kutsal kitabı Vadalar’ da kadın kasırgadan, ölümden, zehirden ve yılandan daha kötü bir yaratık olarak
nitelendirilmektedir.”5
Bu türden betimlemeler kadının değersiz olarak kabul edilmesine ve dışlanan bir varlık olarak nitelenmesine yol açıyordu. Gerek Çin ve gerekse Hint
toplumlarında varolan inanışa göre; “ Kadın zengin ve seçkin bir aileden değilse saygı görmez, bir ticaret metaı gibi değerlendirilirdi. O, ancak erkeğin
malı olarak bir değer ifade ederdi. Hatta kadın Hindistan’ da XIX. yy’ a kadar
ölen eşinin arkasından yakılmaktaydı.”6
Eski İran’ da aile yapılanması içerisinde kadının konumuna bakıldığında;
“ Patriyarkal bir sistem olan İran aile müessesesinin başında koca bulunurdu.
Bir erkeğin birçok kadınla evlenmesi caizdi. İran ‘da kan bağının nikâha mani
olmaması sebebiyle, bir İranlı kendi kardeşiyle evlenebilmekte idi. İran›da
bir erkeğin diğer birisinin meşru karısı olmamak üzere başka kadınları satın
almak suretiyle birçok cariyelere7 de sahip olabilmesi mümkündü.”8 İran ailesinde Çin ve Hint toplumuna kıyasla kadının değerli olarak görüldüğü, ancak
evlilik esaslarında farklı uygulamaların mevcudiyetine şahit olunmaktadır.
Eski Roma, Yunan ve Sparta gibi topluluklara bakıldığında; “Pederşahî bir
aile düzeni vardı; fakat çok evlilik yasaktı. Bununla birlikte kadın ticareti söz
konusu idi. Kadınların yönetimde herhangi bir fonksiyonu yoktu.”9
Roma’da tek eşle evlilik uygulamasına rastlamak mümkündür. Kadınların hukukî açıdan haklarının korunduğu dönemler de mevcuttu. Önceleri “
Kız çocuklarının mülkiyet hakkı yoktu. Ancak Justinianus ( M. S. 527- 565)
zamanında çıkarılan kanunlarla, kadınlara bazı haklar verilmiştir. Kadınlara
5
6
7
8
9
Akgündüz, a. g. e. , s. 181.
Şefika Kurnaz, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839- 1923), 2. Baskı, T.C. Başbakanlık
Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara 1991, GİRİŞ, s.XI,
…“Cariye, para ile satın alınan halayık, hizmetçi kız; harpte esir düşmüş veya odalık olarak
alınmış kız demektir.” Ferit Develioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, 17. baskı,
Aydın Kitabevi, Ankara 2000, s. 126.
Donuk, a. g. m. , s. 150-151.
Kurnaz, a. g. e. , s. XI.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
5
miras hakkı tanınmıştı. Evlenme kanunî bir sözleşme haline gelmiştir. Boşanmada kolaylık sağlanmıştır. ”10
Eski Yunan’da Atina sitesinde birden fazla kadınla evlenme yasaktı. Yakın
akrabalar arasında evlenmeler görülmekte idi. Atina vatandaşının evlenmesi
kanunî bir mecburiyet idi. Kadın her türlü siyasî haktan mahrum bulunuyordu. Yine evlenmenin mecburî olduğu Isparta’da da yakın akraba ile evlenmeler çoktu. Evlenmenin yegâne gayesi devlete vatandaş yetiştirmekti.11
Bu gerekçelerle çocuklar ana babaya değil de; devlete ait olduğundan babanın kim olduğuna önem verilmemesi gayrı meşru ilişkilerden hâsıl olan
çocukların mevcudiyetine yol açmaktaydı. Ayrıca kadın, konumu ile Yunan
mitolojisine de konu olmuştur.12
Moğol toplumunda aile yapılanması ve kadının rolü incelendiğinde “ Moğol ailesinin maderşahî bir karakter taşıdığı belirtilmekte, Moğol ailesinin kan
bağlılığı üzerine kurulu olduğu anlaşılmaktadır. Kızın rızasına ihtiyaç duyulmazdı. Kadınlardan bir tanesi asil sayılır, hükümdarlıkta bundan doğan çocuklar söz sahibi olurlardı.”13 Çok evlilik normal görülmekte olup, dul kalan
kadınların yeniden evlenmeleri tasvip edilmiyordu. Evlenme de kadının söz
sahibi olmadığı bilinmektedir.14
İslâmiyet öncesi Araplarda kadının konumu da diğer toplumlardan
pek bir farklılık göstermemekteydi. “Aile içerisinde babanın otoritesi çok
geniş idi. Koca istediği zaman karısını boşayabildiği gibi, bazen bir kadın
10
11
12
13
14
Akgündüz, a. g. e. , s. 183.
Donuk, a. g. m. ,s.152..
…“Yunan mitolojisinde hayalî bir kadından bahsedilmektedir: Pandora. Bu hayalî kadın,
güya insanın başına gelen her türlü felaket ve musibetlerin müsebbibidir. Isparta’ da durumun
aynı olduğu söylenemez. Ancak Aristo, Isparta ahalisini kadınlara verdikleri bazı hak ve
hürriyetlerden dolayı ayıplıyordu. Bazı zamanlarda ise kadına değer verildiğinden değil,
zevk aleti olmasından dolayı onun tapılacak bir tanrı mesabesinde görüldüğünü tarihten
öğrenmekteyiz. Örneğin; Yunan Tanrıçası Aphrodite bir tanrının karısıydı.” Daha fazla bilgi
için bkz: Akgündüz, a. g. e. , s. 182.
Donuk, a. g. m. , s. 158.
…“Moğollarda kadın, çocuğu doğuncaya kadar kendi evinde kalır. Moğollarda evlenme
geleneklerine gelince; erkekler düğünden önce bir kadın seçerler ve his bakımından bir bağ
kurarlar. Erkekler bundan sonra kadını kaçırırlar. Aradan altı ay veya yüz gün geçer, evlenme
anlaşması için bir aracı ile başlık gönderilir “ Daha fazla bilgi için bkz: Türkdoğan, a. g. m. , s. 35.
6
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
boşandıktan sonra da eski kocasının tahakkümünden kurtulamazdı… Bu
devir evlenmelerinde nikâh dinî bir mahiyet taşımadığından kadın ancak
çocuk sahibi olduktan sonra aileye dahil olabiliyordu.”15 Yani kadın, erkeğin ihtiraslarına hizmet eden bir varlık hükmünde kabul görüyordu. “ Cahiliye devri Arapları üç şeyde uğursuzluk olduğuna inanırlardı: At, kadın ve ev.
Cahiliye devrinde Araplar ‘ Mızraklarıyla çarpışmayan ve yurdunu müdafaa
etmeyen mirasçı olamaz’ , derler ve kadınları mirasçı kabul etmezlerdi.”16
Görüldüğü üzere Cahiliye Devri Araplarında; kadınlar, varis olma hakkına
dahi sahip olmayan değersiz birer varlık hükmündeydiler.“Cahiliye devrinde
Araplarda evliliğin meşru olması için kızı velayeti altında bulunduran babaya,
kardeşine veya akrabasına ‘mehir’ adı verilen muayyen bir paranın ödenmesi
gerekiyordu… Kız evladı bir felaket olarak telakkî edildiğinden yeni doğan
kız çocuklarını diri diri gömmek bir adet haline gelmişti.”17 Burada ödenen
mehir bir nevî başlık parası olarak bilinmekte ve kız babasına ödenen bir satış
bedeli hükmünde kabul edilmekteydi.
Ehl-i kitap kavimlerinden olan Yahudi inancına göre, kadına bakış açısı
toplum içerisinde var olan yaygın inanıştan ileri gelmekteydi. “ Bazı Yahudi
toplumları, kız çocuğunu hizmetçi mertebesinde tutarlardı. Babası onu satabilirdi. Erkek evlat olmadığı takdirde mirasçı olabilirdi. Boşama hakkı keyfî bir
şekilde sadece kocaya tanınmıştı.”18
Hıristiyan toplumları da ilk günahın işlenmesine sebep olan ve böylece insanlığın felaketini hazırlayanın bir kadın olduğuna inanmakta ve kadını zararlı bir varlık olarak görmekteydiler.19 Oysa Kadının bulunmadığı yerde erkeğin
varlığı dahi söz konusu olamaz. Nitekim “Meryem olmasa İsa’nın yüceliği
nerede kalırdı? … İsa’nın gerçek değerini Meryem’ in varlığında, İsa’ nın
insanlığını da Meryem’ in insanlığında aramak gerekir. Yoksa Tanrısal güç,
15
16
17
18
19
Donuk, a. g. m. , s.159.
Akgündüz, a. g. e. , s. 184.
Donuk, a. g. m. , s. 160.
Akgündüz, a. g. e. , s. 186.
Burada ilk günahın işlenmesinin müsebbibi olarak görülen kuşkusuz, Hz. Havva olarak kabul
görmekte ve onun telkinleri neticesinde Hz. Adem’ in yasak olan ağacın meyvesinden yiyerek
cennetten uzaklaşmaları kastedilmektedir.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
7
İsa’yı taştan da çıkarabilirdi.”20 Avrupa’da 19. asra gelinceye kadar kadının
hak ve hukuktan nasibini almayan, toplumların felaketinde etkin rol oynayan
yapıları din adamları başta olmak üzere farklı çevrelerce sürekli olarak dile
getirilen bir anlayıştı. “Fransa’da kadın hakkında yapılan bir toplantıda: ‘Kadın insandan sayılır mı? Yoksa sayılmaz mı? ’şeklindeki soruya cevap olarak
şu neticeye varılmıştır: ‘Kadın insandır. Fakat sadece erkeğe hizmet için yaratılmıştır. İngiltere’de de durum pek farklı değildi. Kadın murdar bir yaratık
sayıldığından İncil’e el süremezdi. Bu durum Kral VI. Henri (1509- 1547)
zamanına kadar devam etti. 1805 tarihine kadar bir İngiliz erkeği karısını 6
pens= yarım şilin karşılığında satardı. Bu zamana kadar İngiliz Kanunu’ nda
kadınlar vatandaştan sayılmazdı. Mülkiyet hakları yoktu.”21 Bu denli bakış
açıları çerçevesinde kadının konumu erkeğe hizmeti, ihtiyaçlarını gidermesi
ile eşdeğer tutulan bir seviyedeydi.
A. İslâmiyet Öncesi Türklerde Kadın
Türklerin çok eski çağlardan bu yana aile kurumuna ve bu kurumun bir
üyesi olan kadına verdiği önem bir hayli büyük olmuştur. Türklerde kadına
verilen önem ilahî bir temele dayandırılmış olup; değerli bir varlık olarak
kabul görmüştür. İnanç duygusunun, insanlık tarihi kadar eski tarihe dayandığını söyleyebiliriz. İnanç sistemleri, toplum yapılanması hakkında da önemli
bilgiler sunmaktadır.
Türklerin sahip oldukları dinî inançlar çerçevesinde ilk olarak “Totemcilik
yani bir hayvan bir bitki veya bir cisme tapma âdeti ilk Türkler‘de de görülebilmektedir. Türklerin Totemi Kurt’tur. Onu ata sayarlar, ona taparlar. Totemcilikten sonra Türklerin girdikleri din Şamanizm’dir. Bu dönem Tanrı ve Tanrıçalara inanış devridir.”22 Tanrı ve Tanrıçalara inanılan bu dönemde gücün
sembolü kadına atfolunmuştu. 23 İslâmiyet’ ten önce Türklerin dinî inançları
20
21
22
23
İsmet Zeki Eyüboğlu, Osmanlı’ dan Cumhuriyet’ e Türk Kadını, 1. Baskı, Pencere Yayınları,
İstanbul 2007, s. 21.
Akgündüz, a. g. e. , s. 187- 188.
Burhan Göksel, Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1993,
s. 104-105.
…” Evrenin yaratılması fikrini ulu tanrıya veren Akana da bir tanrıça idi. Şamanizm
8
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
doğa kuvvetleridir. Eski Türklerin doğada var olan su, toprak, dağ, vadi gibi unsurlara kutsallık atfetmeleri, ölen atalarına saygı ile yaklaşmaları onların inanç
biçimlerini; hayatlarını şekillendiren unsurlara saygı gösterme boyutuna götürmüştür.
Tek tanrıyı arama düşüncesi Türklerde Gök-Tanrı inancının zuhurunu sağlamıştır. “Türklerde Tanrı düşüncesinde maddi gökyüzünden manada ulu varlık’
a doğru bir gelişme dikkati çeker. Orhun Kitabeleri’nde Türk kozmogonisini tek
cümle içinde açıklayan ibare şöyledir. “Üze Kök Tengri, asra yağız yir kılındukta ikin ara kişi oğlu kılınmış.”24 Türklerde manevi gücün kaynağı Tanrı olarak
kabul edilmekteydi. Gök tanrı tarafından yeryüzünde görevlendirilen Hakan ve
eşleri olan Hatunların da önemli bir konumları bulunmaktaydı.
Mitoloji, kâinatın, insanların ve hayvanların neden, nasıl yaratıldıklarını
içeren sözlü geleneği temele alarak oluşturulmuş anlatılardır. 25 Toplumun bakış açısının şekillenmesinde sözlü anlatıların etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.
“Türk Mitolojisinde kadın, gayet yüksek bir mevkide tasvir edilmiştir. Yaradılış
Destanı’ na göre kadın, kâinatın yaratılışına sebep olan ilham kaynağı olarak
görülmüştür.”26 Milletlerin hayatında mistik dönem kapandıktan sonra destan
dönemi başlar. Destanlar, ulusal bir karakter taşımaları bakımından dikkat çeken manzum edebî ürünlerdir. Tarihçiler nezdinde tarihî kaynak olarak kullanılabileceği görüşü yaygındır. 27 Nitekim sözlü kültür ürünleri içerisinde yer alan
destanlar, kaynakların sınırlı olduğu dönemler için önemli sosyolojik malzemelerdir.
24
25
26
27
inançlarında doğum, iyilik ve aşk gibi güzel olan her konuya tanrıça ismi, hastalık, ölüm ve
savaş gibi konulara ise tanrı adı verilmişti.” Daha fazla bilgi için bkz: Meral Altındal, Osmanlı’
da Kadın, Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Basım, İstanbul 1994, s. 9.
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 25. Basım, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005, s. 309310.
…“ Mitolojiye göre yeryüzündeki ruhlar geldikleri önceden içinde bulundukları âlemin özlemi
içindedirler. Ruhların geldiği bu âlemde her şey ilk ve en mükemmel şekildedir. Bunun içinde
yeryüzündeki insanlar da ilk yaratıldıkları gibi mükemmel olmaya çalışmalıdırlar. Ailenin
kutsiyeti ve sağlam ahlakî temellere dayanması Türk mitolojisine göre Tanrı’ nın emridir.
İnsanlar da kendilerini bu emirlere uymak zorunda hissederler. ” Daha fazla bilgi için bkz:
Bilge Seyidoğlu, “Türk Mitolojisi ve Efsanelerinde Aile”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde
Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 573.
Esra Baş, Arşiv Belgelerinden Hareketle XVIII. yy Osmanlı Toplum Hayatında Kadın,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. 9.
Aydın Oy, “Türk Destanlarında Aile”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C.
2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 582.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
9
“İslâmiyet öncesi Türk destanları içinde büyük bir destanın parçası olduğunu tahmin ettiğimiz Oğuz Kağan Destanı bulunmaktadır. Bu destanda cihan
hâkimiyeti kurma yolundaki Oğuz Kağan’ ın iki eşi bulunur. Bunlardan birincisi Gökyüzünü temsil eder. Annesi ve babası belli değildir. Olağanüstü bir
şekilde yeryüzüne indirilmiştir. Bu iki genç kız yeryüzüne gelerek Oğuz’un
kutsal bir yuva kurmasını ve neslini devam ettirmesini sağlamışlardır.”28 Türk
destanlarında kadınlar ayrıca erkekler gibi ata binen ve düşman karşısında
savaşan kişiler olarak tasvir edilmekteydiler. “ Eski Türk yerleşik inancına
göre, hakan ve hatun gök ve yerin evlatlarıdır. Onları gökyüzünde Güneş Ana
ve Ay Ata temsil ederdi. Hakan’ı temsil eden Ay Ata, gökyüzünün 6. katında;
Hatun’u temsil eden Güneş Ana ise gökyüzünün 7. katında idi. Bu inanışta dahi Eski Türk inanışlarında kadının yeri ve ehemmiyeti tüm açıklığıyla
bellidir. Bu ve bunun gibi nice Türk destanları; Yaradılış Destanı; Tanrıya
yaratma ilhamını veren Ak Ana, ışıktan bir kadın hayalidir. Uygur Destanı;
Bögü Han semavi bir ışıktan doğmuştur. Yakut Türkleri ile ilgili bir efsanede;
destan kahramanı Ak oğlan, Ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından
emzirilmiş, Ak oğlan doyunca da kadın kaybolmuştur. ”29
Türk destanlarında büyük kahramanların anneleri ya da kadınları çoğu zaman insanüstü varlıklar şeklinde kendini göstermiştir. Destanlarda yine bahsedildiği üzere; “Göktürklerin yeniden bir ulus olmalarında önemli bir yere
sahip olan Anne Kurt da üstün kadın motiflerinden biridir… Kırgız Türklerine
özgü “ Manas Destanı’nda kahraman Manas’ı zehir verilerek atıldığı çukurdan
kurtaran eşi Kanikey Hatun ile oğlu Uruz’u kurtarmak için düşman ile savaşan Burla Hatun (Kazan Bey’in karısı) kadın kahramanlardan birkaçıdır.”30
Eski Türk toplumuna bakıldığında diğer topluluklardan farklı olarak kadının
çok ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktaydı.” Dede Korkut hikâyelerinde kadında aranan meziyetler annelik, kahramanlık, sadakat ve misafirperverliktir.
Erkeğin kutsal bir sevgiyle bağlandığı üç yoldaşı vardır: atı, kılıcı, kadını. ”31
Seyidoğlu, a. g. m. , s. 574.
Fatma Esin Tezesen, Türk Modernlesme Sürecinde Kadının Degişen Toplumsal Rolü,
Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kütahya 2008, s. 7.
30
Sibel Dulum, Osmanlı Devleti’nde Kadının Statüsü, Eğitim ve Çalışma Hayatı (1839- 1918) ,
Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2006, s. 4.
31 Altındal, a. g. e. , s. 11.
28
29
10
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Eski Türk toplumundaki hayatı yansıtan Dede Korkut Hikâyeleri’nde Türklerde kadına verilen önem kısa hikâyelerle örneklendirilir. 32
Dinî inanışlarda ve mitolojide, destan ve hikâyelerde kadın hakkında bu
şekilde bilgiler verilmektedir. Yazılı belgelerden hareketle kadının konumuna
baktığımızda ise milattan önce bin yıllık dönem hakkında en sağlam bilgiyi
Çin tarihî kayıtlarından öğreniyoruz.
Bunun yanında kitabelerde de İslâmiyet öncesi Türk toplulukları hakkında
bilgi bulabilmekteyiz. 33 Eski Türkler göçebe topluluktular. Ailenin tüm bireyleri göçebe hayatın güçlüklerine karşı birlikte mücadele etmek durumundaydı.
Evli kadın kutsal addolunur ve ona tecavüz edenler ölümle cezalandırılırdı. Genç kızları kandıranlar da ağır cezalara çarptırılırlardı. Evlenme çağındaki genç kız kılıçla dövüştüğü ve yendiği erkekle değil yenildiği ile evlenirdi.
Evlenmelerde eşlerin eşit olması aranan özelliklerdendi. Yüksek mevkii olan
kadınlar halktan birisi ile evlenemezlerdi. 34
Siyasi otorite olan hakanların eşlerine verilen Hatun isminin kaynağı olarak öğrenilen bilgiye göre; “Çin İmparatorları tarafından Türk Kağan eşlerine
Çince “k’o-tun” Türkçe “Hâtun” unvanı verildiği bilinmektedir. Çinlilerce
32
33
34
…“Hikâyelerde kadınların, ana olanların, toplumda saygın yerleri vardır. Türk toplulukları için
önemli bir özellik olan analık hikâyelerde oldukça sık işlenir. Kadının doğurganlığının önemli
olduğu Türk toplumunda, çocuğu olmayan kadın horlanır. Bu horlanma ve küçümseme çocuğu
olmayan erkeklere de yapılır. Dede Korkut Hikâyeleri’nin kahramanlarından biri olan Dirse
Han, Bayındır Han’ın verdiği ziyafette çocuğu olmadığı için kara otağa oturmak zorunda kalır.
Çocuğu olmayanların yönlendirildikleri kara otağa oturma Dirse Han’ı etkiler. Çocuk sahibi
olmamayı gurur meselesi yapar ve karısı ile tartışır. Türklerde kadınlara anne olmalarından
dolayı önem verilir, saygı ve sevgi gösterilirdi. Ana hakkı, Tanrı hakkı ile bir tutulurdu “ Daha
fazla bilgi için bkz: Dulum, a. g. t. , s.5.
…“Kadınların, ok atma ve ata binme sosyal hayata serbestçe katılma yanında futbol gibi
spor oyunları oynadığını, erkeklerinse zar oynamayı sevdiğini çok eski Çin kaynakları
kaydetmektedir Sosyal hayatta aktif, ata binen, futbol oynayan kadının günlük kıyafeti de
aktivitesine uygundu. II. ve VI. yüzyıldan kalma ve Hunlar’a ait olması kuvvetle muhtemel
yedi kurgandan birinde biri erkek diğeri kadın iki ceset bulunmuştur. Kurgandaki kadın ipekli
bir elbise ve kurgandaki erkek gibi deri pantolon giymektedir. Aile içinde de kadın yüksek bir
mevkiye sahipti. Anne olarak çocukların yetiştirilmesi ve evin idaresi ile uğraşırdı. ” Daha fazla
bilgi için bkz: Baş, a. g. t. , s. 9.
Afet İnan, Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri, 4. Basılış, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul 1975, , s. 27.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
11
“Hâtun” unvanı “kraliçe-prenses” mânâlarında kullanılmıştır.”35 Hükümdar
ve Hatunun düzenlenen törenlerle unvanlarının kendilerine bahşedildiği
bilinmektedir. “ Türk devletlerinde Hatunlar söz (Hatunluk hukuku) sahibi
idiler. Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve
naip olarak devleti idare edenler vardı. Hatunların gelecek hakanların anneleri olmaları sebebi ile ilk zevce ve asil (Türk) olmalarına dikkat edilirdi.
Prenses sözünün Türkçe karşılığı éşi veya ési idi.”36
Hatunlar devlet idaresinde önemli görevler üstlenmekteydiler. 37 Kadınlar
erkekle eşit bir varlık olarak saygı görürdü. Aile tek eşliliğe dayanırdı. Kız
çocukları hor ve aşağı görülmezdi.38 Evlilik noktasında da kızlara bir zorlama
yapılmamaktaydı.
“Eski Türklerde evlenme, kadının ehliyeti üzerine tesir etmezdi. Kızlık soyadını taşımaya devam eden kadın, malları üzerinde de dilediği gibi tasarruf
edebilirdi. Kadın da erkek gibi boşanma hakkına sahipti.”39
Orhun Kitabeleri, Orta Asya Türkleri’nin yaşam biçimleri ile ilgili en
önemli başvuru kaynağıdır. Kadının konumu ile ilgili; “ Orhun Kitabeleri’nde
devlet işlerini bilen katunlardan (Hatun) söz edilir. Kağan’ın hanımı olan Hatun da tıpkı kağan gibi töre ile bu makama oturur ve kağan ile birlikte ülkeyi
35
36
37
38
39
Baş, a. g. t. , s. 9.
Kafesoğlu, a. g. e, s. 270.
… “Hatunların kendilerine ait ordu ve otakları (sarayları) vardı. Törenlerde ve şölenlerde
hatun, hakanın soluna oturur, siyasî ve idarî konulardaki görüşlerini beyan ederdi. Yabancı
devlet elçilerinin kabulünde de hakanla beraber bulunurdu. Devlet meclislerine katılan Hatun
ayrıca devlet adına önemli belgeleri de imzalardı. Büyük Hun imparatorluğu ile Çin arasındaki
ilk barış antlaşmasını Mete Han’ ın hatunu imzalamıştı. Türk Dünyasında Sabarlar, Uygurlar,
Oğuzlar ve Göktürk devletlerinde olduğu gibi devleti yöneten, devlet başkanlığı görevini
yapan Türk kadınları vardı. Ebülgazi Bahadır Han tarafından yazılan Secer-i Terakime’ye göre
Oğuzlarda beylik yapan Türk kızlarının sayısı yediydi. Salur Boyu’nu hâkimiyeti altına alan
Barçın Hatun Oğuzlarda beylik yapan yedi kadından biriydi. Kirman’da kurulan Kutluk Türk
Devleti’nin yöneticisi de yine bir kadın olan Türkan Hatun idi.” Daha fazla bilgi için bkz:
Dulum, a. g. t. , s. 6.
… “Eski Türklerde kadın- erkek eşitliğini araştırmalar genellikle üç önemli etkene
dayandırmıştır. - Hakan ve hatun emrediyor beraberliğinin işlevsel paylaşımı öne çıkarması,
- Tek eşli evlilik iddiası, - Kaç ve göç olmayışına dair yaklaşımlar.” Daha fazla bilgi için bkz:
İsmail Doğan, Dünden Bugüne Türk Ailesi, Sosyolojik Bir Değerlendirme, 1. Baskı, Atatürk
Kültür Merkezi Yayını, Ankara 2009, s. 22.
Altındal, a. g. e. , s. 10.
12
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
yönetir. Orhun Kitabeleri’nde yer yer hakan ve Hatunun buyruğu sözü ile başlayan ifadeler yer alır. Bu sözler, eski Türk devletlerinde kadının da yönetimde söz sahibi olduğunu gösterir. Orta Asya Türklerinde kağan gibi Hatun da
özel bir konuma sahiptir ve halktan farklıdır. Kutluk Devleti’nin yöneticileri
olan Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilen yazıtta (Orhun Yazıtları) Hatunun
halktan farklı olduğu ifade edilir.”40
Bu yazıtlarda kadınların siyasi ve sosyal rolleri hakkında malumat verilmiştir. “Adı geçen yazıtlarda Hatun da hükümdar gibi Tengri tarafından atanmış daha doğrusu onun tarafından topluluktan ayrılmış ve ötekileri üzerine
yükseltilmiştir… Göktürklerde iktidarın sona ermesi sürecinde kutsanmış
olan çiftlerin örnek olarak kağanın öldürülmüş ve Hatunun tutsak edilmiş olması yeterlidir.”41 Göktürk Yazıtlarında “ Türk Tanrısı, Türk ulusu yok olmasın diye babam İlteriş Kağan ile anam İl-Bilge Hatun ‘u gönderdi.”42 ibaresi
önemle vurgulanmaktadır.
“Orhun Kitabeleri’ne göre, Kutluk Hanın ölümünden sonra oğullarının
anaları Bilge Hatun idareyi ele almıştır. Ana Bilge Hatun unvanını taşır. Bunun anlamı devletin bilgin ve egemen melikesi demektir. Oğulların eğitimi
annelerine bırakılmıştır.”43 Görüldüğü üzere Türklerde, Annelik vasfı kadına
farklı bir kutsallık atfediyor ve onu değerli kılıyordu. 44 İslâmiyet öncesinde
Hun, Uygur ve Oğuz Türklerindeki Hatun, Anadolu medeniyetlerinde önemi
büyük olan kraliçeliğe benzer bir durumdaydı.
40
41
42
43
44
Dulum, a. g. t. , s. 5.
Türkdoğan, a. g. m. , s. 42.
Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Kadın Sultanları, Oğlak Bilimsel Kitaplar, 2.Baskı, İstanbul
2009,s.13.
İnan, a. g. e. , s. 27.
… “Uygurlarda ana- ata ana-baba sözleri çok yaygındı. Uygur belgelerinde “Ak saçlı karı anam
olarak annelerini anam tuğlu kutlu ağa diye adlandıran Uygurların eski şiirleri anneyi tuğluluk
ve kutluluk tanıtmalarıyla onurlandırıyordu. Annenin unvanı da burada hatun yerine ağa idi.
Kırgız Türkleri, insanların en kötülerini ana sütü emmemiş ata nedir bilmemiş saçını güneşte
taramış yani evde büyümemiş sözleriyle tanıtırlar. Türk mitolojisinde Oğuz Kağan gibi Türk
büyükleri doğar doğmaz çok çabuk büyürlerdi. Ancak çocuğun bu gelişmesi annesinin sütünün
ilk ağzını almadan olmazdı. “ Daha fazla bilgi için bkz: Ali Güler, “İlk Yazılı Türkçe Metinlerde
Aile ve Unsurları”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C.1, Başbakanlık
Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 74- 75.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
13
“Uygur Hâtunu, hükümdarlık renginde al elbise ve altından bir başlık giyip
merâsim ile tahta çıkarılır ve maiyyetinde atlı kadın okçular bulunurdu. ”45
Eski Türklerde Hatunlar ve kağan anneleri yönetimle ilgili işlerde görev
alır. Türklerde Hatun, hem kağan hem de halk tarafından saygı görürdü. “ Uygur Devleti kurulmadan önce Uygur Oymağı beyi otoritesini tesis etmek için
savaşırken annesi de halkın arasında düzeni sağlar. Halk arasında çıkan itilafları çözümler ve davalara bakar. Hatta ceza verir ”46 Türk kadınının gerek Türk
aile yapısının ve Türk millî kültürünün korunmasında ve geliştirilmesinde
gerekse bütün Türk milletinin geleceğinin şekillenmesindeki hayatî ağırlığı
ona önemli bir görev vermiştir.
B. İlk Türk- İslâm Devletleri’ nde Kadın
İslâmiyet kadını hiçe sayan Arap toplumu için kuşkusuz geniş haklar
getiriyordu. Cahiliye dönemi Arap toplumlarında insan bile sayılmayan, varlığı
utanç vesilesi sayılan kadın İslâmiyet’in zuhuru ile değer kazanmıştır. İslâm
inancına göre kadın ile erkeğin birbirine karşı üstünlüğü bulunmamaktadır.
“İslâm dininde kadın erkek eşitliği her hususta değil, sadece insan olması
açısından ve hukukî yönden kadın erkeğe eşittir. Kadınlar görevleri, biyolojik
ve psikolojik yapıları bakımından erkeğe eşit değil; fakat manen ve hukuken
eşittir.”47
Kadını lanetli addeden inanışları İslâmiyet reddetmiştir. İslâmiyet, “Cahiliye adetlerinden biri olan kız çocuklarının diri diri gömülmesini şiddetle
yasaklamıştır. Hz. Peygamber “Hiçbir şeyde uğursuzluk yoktur.” buyurarak
kadını uğursuz sayma inancını yok etmiştir.”48 İslâmiyet’in kadına verdiği
değer, Türklerin yapısına uygun olması ve benzer diğer hususlar dolayısıyla
Türkler, İslâmiyet’i kabulde tereddüt etmemiş olmalıdırlar. İslâm dini için
Kur’ an-ı Kerim, İslâm peygamberi Hz. Muhammed’ in İslâm’ı yaşama
45
46
47
48
Baş, a. g. t. , s. 9.
Dulum, a. g. t. , s. 6.
Mustafa Kaplan, XVII. yy’ ın İkinci yarısında Kayseri’ de Kadın ve Aile, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, Ankara 2004, s. 14.
Akgündüz, a. g. e. , s. 190.
14
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
noktasında göstermiş olduğu tavır, davranışlar- ki bunlara sünnet denilmektedir- ve Hz. Peygamberin sözlerini ihtiva eden Hadisler temel kaynak hükmündedir.
Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda sûrede kadının hukukuna ilişkin bilgiler bulunmaktadır.49 Kadınlar, İslâm dini ile layık oldukları değeri kazanmışlardır.
“Hz. Peygamberin ifadesiyle ‘ Kadın- erkek bütün insanlar, tarak dişleri gibi
birbirlerine eşittirler.”50 Hz. Muhammed, eşlerine ve kızlarına saygı ve sevgi gösterme bakımından gerek sözleri ve gerekse davranışları ile Müslüman
âlemine örnek teşkil etmiştir. İslâmiyet’i kabul etmeleri akabinde de Türklerde kadına verilen önemde değişiklik büyük ölçüde olmuştur diyemeyiz. İslamiyet öncesi kullanılan şekliyle Katun, İslamiyet’ten sonra Hatun şeklinde
manasını uzun müddet koruduğu gibi, halkımız arasında da Kadın şeklinde
bugünkü manasını kazanmıştır.
“Selçukluların X. yy’da Anadolu’ ya gelişlerine kadar, İslâmiyet’in tesirlerine rağmen, Türk kadını aktiftir. Günlük yaşamda yine erkekle beraberdir.
Eve kapatılmamıştır. Harem henüz bilinmemektedir. Selçuk egemenliği 300
yıl kadar sürer. Bu safhada kadının sosyal durumu epeyce değişmelere uğrar.
Bununla beraber erkekten yine kopmamıştır. Sanat ve kültür hareketleriyle
ilgilidir. Kadınlar adına medrese, hastane ve vakıflar yapılmaktadır. İran’
ın Kirman şehrinde Kutlu Türkan Hastenesi (1271), Kayseri’de bugün adına Tıp Fakültesi Kurulan Gevher Nesibe Şifahanesi (1206), Divrik’te Turan
Melek Hatun Kütüphanesi (XIV. yy gibi)…”51 İslâmî dönemde kaleme alınan
eserlerden biri olan Kutadgu Bilig’ de eski Türk geleneklerinin etkisi varsa
da kadın hakları bakımından Orhun kitabeleriyle karşılaştırıldığında Kutadgu
Bilig’ deki düşüncenin eski Türk geleneklerinden uzaklaşmış olduğu görülür.
49
50
51
Kur’ anda kadınların konumuna ilişkin bazı örnekler; “Sure No:4 Surenin ismi: Nisa, Ayet:
34, Kısaca konusu( Meali) : Karı- koca ilişkilerinde doğruluk ve sadakatin önemi, Sure No:4
Surenin ismi: Nisa, Ayet: 129, Kısaca konusu: Kadına karşı adil davranılması gerekliliği, Sure
No:4 Surenin ismi: Nisa, Ayet: 176, Kısaca konusu: Kadının mirastaki payı, Sure No:4 Surenin
ismi: Bakara, Ayet: 221, Kısaca konusu: Evlenecek kadının Allah’ a inanır olması lüzumu, Sure
No:4 Surenin ismi: Maide, Ayet: 38, Kısaca konusu: Hırsızlık yapan kadına da erkek gibi eşit(
elinin kesilmesi) cezanın verileceği” Daha fazla bilgi için bkz: Göksel, a. g. e. , s. 117- 118.
Akgündüz, a. g. e. , s. 188- 189.
Göksel, a. g. e. , s. 128- 129.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
15
“Dostum sana kesin sözümü söyliyeyim. Kız doğmazsa, doğarsa yaşamazsa daha iyi olur.”52 Bu suretle kız çocuğunu istenmeyen bir duruma düşürmüş
bulunmaktadır. Kutadgu Bilig’ de Selçuklu kadını hakkında da ibareler bulunmaktadır.
“Selçuklu kültür çevresinde Türk kadını takva yanında, hayâ sahibi, temiz,
el değmemiş, başka erkek yüzü görmemiş olmalıydı. Nitekim Yusuf Has Hacip eserinin evlenme bahsinde: ‘Eğer evlenmek istersen çok dikkatli ol ve iyi
bir kız ara. Alacak kimsenin soyu- sopu ve ailesi iyi olsun.”53 Bu ifadelerde
evlilik mefhumunun önemi üzerinde durulmuş olup etik değerler üzere hareket etme gereği İslâmî değerlerle sentezlenmiştir.
Anadolu üzerinde hâkimiyetlerini tesis eden Selçuklular, Anadolu’da
kendi kültürel değerlerinin etkinlik kazanmasını temin etmişlerdir. Nitekim
“ Selçuklu medeniyetine ait belgelerde, gerek kabartmalarda gerekse renkli
çini ve minyatürlerde kadın resimleri yapılmıştır. (Beyşehir Kubatabad )”54
Selçuk sanatında erkek ile beraber kadının da resminin yapılması Müslüman
Selçukluların Türk örf ve adetlerini yaşatmakta olduğunun bir delilidir. Nitekim İslâm inancının resim, heykel gibi sanat dallarını yasakladığına ilişkin
bilgiler mevcuttur. Bunun muhtemelen putperestlikle bağlantılı bir anlayış
dolayısıyla ortaya çıktığını söyleyebiliriz. “Bu dönemde Türk kadınında kaçgöç yoktur. Kadın, erkek konuğunu kabul eder. İkramda bulunabilir. Erkekler Hıristiyan kadınla evlenebilir, ancak İslâmiyet’i kabul etmesi için zorlanamaz. İnanç hürriyeti vardır. ”55 Göktürklerden beri devam eden Hatunun
görevi Türklerin İslâmiyet’i kabulü sırasında ve sonrasında kurulan Karahanlı
ve Selçuklu devletlerinde devam eder. “Tuğrul Bey’in Hatunu Altun-Can Hatun ile Melikşah’ın annesi Terken Hatun56 siyasî alanda, II. Kılıçarslan’ın kızı
52
53
54
55
56
Kutadgu Bilig, Karahanlılar zamanında yazılmış ilk İslâm Türkçe bir eserdir. Bu siyasal ve
toplumsal bir öğüt kitabıdır. Yazarı Yusuf Has Hacip’ dir. Daha fazla bilgi için: İnan, a. g. e. ,
s. 34- 35.
Güler, a. g. m. , s. 77.
İnan, a. g. e. , s. 37.
Göksel, a. g. e. , s. 131.
… ”Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah’ ın karısı Terken Hatun devlet idaresinin her sahasında
etkili bir mevkie sahipti. Terken (melike demektir.) Hatun ilim ve Edebiyat adamlarını himaye
ederdi. Daha fazla bilgi için bkz: Altındal, a. g. e. , s. 11.
16
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Gevher Nesibe sosyal yaşamda vakıf kurucusu, Anadolu Ahileri’nin kurucusu
Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı ise toplumsal ve ekonomik yaşamda Baciyan-ı
Rum’un teşkilâtçısı olarak karşımıza çıkar.”57
İlk Müslüman Türk Devletlerinden biri olan Selçuklu Devleti’nde Hatunun
eski Türk devletlerinde olduğu gibi önemli görevleri vardır. Sultan ile birlikte
seferlere katılan Hatun eski Türklerde olduğu gibi yönetimde söz sahibidir. Bunun göstergeleri kendilerine ait ordularının ve gelirlerinin oluşudur.58
Konumuzun ilerleyen safhalarında ele alacağımız Osmanlı’da kadınlar saltanatı mefhumu Selçuklularda da dile getirilmektedir. Ancak kadınların çabaları
devleti yıkıma sürüklemek olarak algılanmamalıdır.
“Uygurlar Devrinden itibaren hükümdarların eşleri Terken unvanını da taşıdılar. Bu unvan Karahanlılar ve onların yolu ile Selçuklular ve Harizmşahlar
gibi Müslüman Türk Devletleri’nde de kullanıldı… Yine Selçuklular Devri’nde
Erzurum-Bayburt bölgesi Saltuklular’ ın elinde bulunuyordu. Bu beyliğin
1191–1201 yılları arasında 10 yıl Saltuklu Prensesi Mama Hatun tarafından
idare edildiğini biliyoruz.”59 Karahanlılar ve Selçuklular’ da Terken unvanını taşıyan sultanların eşleri sadece hükümdarlara ve siyasî meselelere tesir etmekle
kalmıyor; bizzat idare ve siyaset içinde de mühim roller oynuyorlardı. Anadolu
57
58
59
… “ Anadolu’da kurulan Baciyan-ı Rum teşkilatında yer alan kadınlar askeri, toplumsal
ve ekonomik alanda faaliyet gösterdiler. Savaşçı özellikleri bulunan Bacılar, Kayseri şehri
örneğinde olduğu gibi Moğollara karşı şehir savunmasında yer aldılar. Toplumsal görev olarak,
Ahi tekke ve zaviyelerinde kalan Türkleri ağırladılar. Bacıların çalıştıkları alanlardan birisi
ise dokumacılıktır. Moğol baskısı sonucu uclara yönelen bacılar dokumacılığı oralara kadar
taşıdılar.” Daha fazla bilgi için bkz: Mikail Bayram, “Bacıyan-ı Rum(Anadolu Bacıları) ve
Fatma Bacı”, Türkler VI, Yeni Türkiye Yayınları Ankara, 2002, s.373- 375.
….“ Büyük Selçuklu Sultanlarından Tuğrul Bey, kardeşi İbrahim Yınal tarafından Hemedan’da
sıkıştırılınca Oğuz askerlerini yöneten eşi Altuncan Tuğrul Bey’in yardımına koşarak O’nu
kurtarır. Orduları dışında ikta gelirleri de bulunan Hatun oldukça nüfuzludur. Devletteki
etkinliğinin bir sonucu olarak Melikşah’ın kızı Mahmelek babası Melikşah yerine annesi
Terken Hatun’dan istenir. Hatunun askerî ve ekonomik güce sahip olması zaman zaman devlet
için tehlike yaratır. Hatun bu güçleri ile kimi zaman feodal beyler gibi devlet içinde devlet
oluşmasına neden olur ve ülkeyi tehlikelere açık duruma getirir. Alp Arslan’ın kız kardeşi
Gevher Hatun kocası İl-basan’ı kurtarmak ve Sultan Melikşah’a karşı mücadele etmek için
Yabgulu Türkmenlerle işbirliği yapar ve devletin düzenini bozar. Melikşah’ın karısı Terken
Hatun ise Melikşah’ın ölümünden sonra beş yaşındaki oğlunu sultan yapmak için mücadele
eder ve devletin içten yıpranmasına neden olur.” Dulum, a. g. t. , s. 9.
Faruk Sümer, “Türkmen Kadınları Hakkında Notlar”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Temmuz,
S. 31,İstanbul 1989, s. 8- 9.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
17
Selçuklu ve Beylikler döneminde kadın her hususta değerini korumuştur. Aile
hayatının esas unsuru sayılarak sözüne değer verilmiştir.
C. Osmanlılar Dönemi’nde Kadın
1. Yönetici Ailede Kadın
Selçuklulardan gelen kadının özgür yaşantı anlayışı, Osmanlıların ilk çağlarında da kadınların toplumsal etkinliğinin idamesinde kendini göstermişti. Devletin her şeyin üstünde tutulduğu Osmanlı’da padişah idaresindeki hanedanın
kendini ve egemenliğini yeniden üretmesi büyük önem taşımaktaydı.
Türk töresinin ve İslâmî unsurların sentezinin oluşturduğu Osmanlı medeniyetinin üç kıtaya yayılmasında, devletin bir dünya devleti haline gelmesinde,
Osmanlı kadınının da erkeği kadar katkısı olmuştur. Aileye verilen öneme bağlı
olarak bu müessesenin kurulması ve devamı için birtakım tedbirler alınmıştır.
Hanedan ailesinin teşekkülü noktasında farklı uygulama yollarına gidilmiştir. Padişahların çok eşle evlilik yaptıklarına dair bilgiler mevcuttur. Bu evlilikler dikkat edilirse genellikle hanedan dışından yapılırdı. Evlilik uygulamalarında kültürel arka plan, dinsel inançları pek göz önünde bulundurulmamaktaydı.
Orta Asya geleneğinden esinlenerek akınlar esnasında eş edinme geleneği
mevcuttu. Cariye tutma geleneği60 İranlılardan ve evlilikler yoluyla bağlaşmalar
ve anlaşmalar yapma düşüncesi de Bizanslılardan öğrenilmiş olmalıdır. Evlilikler devletin dış politikasının şekillenmesinde önemli bir amil olarak karşımıza
çıkmaktadır. 61 Kadına farklı bir bakış açısının Harem hayatı ile başladığını
söyleyebiliriz.
60
61
… “İran ve Bizans Haremi Türk sarayına örnek olmuş ve sonunda emir ve fermanları ile XV.
yy’ da saray, harem ve selamlık diye ikiye ayrılmıştır. Bu durum devlet görevlilerinin sarayında
da tatbik edilmiştir.” Daha fazla bilgi için bkz: İnan, a. g. e. , s. 57
…“ Osmanlı döneminde I. Murat’ ın kızı Nefize Sultan, Osmanlı ve Karaman orduları arasında
aracılık yapmıştır. Kocası Karamanoğlu Alaaddin’ den dolayı bu elçiliği üstlenen Nefize Sultan
‘ dan sonra 1499’ da 2. Bayezıd ‘ ın kız kardeşinin Memlük Sultanı Kansu’ ya gönderilen heyette
yer aldığını görüyoruz. Kanuni Sultan’ ın eşi Hürrem Sultan ve kızı Mihrimah Sultan Polonya
kralı ile mektuplaşmıştır. Ayrıca Fatih dönemine kadar kadınların yüzleri kapalı değildir.
İstanbul’ un fethiyle imparatorluk haline gelen Osmanlı Devleti, İran ve Bizans saraylarının da
etkisiyle eski geleneklerinden kopmaya başlamıştır.” Daha fazla bilgi için bkz: Altındal, a. g.
e. , s. 49.
18
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
“Oğuz adetlerine göre eski Türklerde şehzade Türk babadan olursa (Tekin)
adı verilirdi. Anası Türk olan hakan kızlarına da (İnal) denilirdi. Hakan olmak
için mutlak surette tekin babadan ve inal anadan gelmek lazımdı.”62 Osmanlılarda bu geleneği sürdürmüşlerdir.
“ Padişahlarla evlenen kadınlar Kadın Efendi statüsüne yükselirler. Diğerleri ise 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. kadın efendi şeklinde isimlendirilirdi. Padişahın evlendiği ilk kadın genellikle Baş kadın Efendi olurdu. Kadın Efendilerden birisi vefat
ederse veya padişahtan ayrılırsa yerlerine padişahın tercih ettiği gözdelerden birisi kadın efendi olurdu. Kadın Efendilere Haseki de denirdi. Yalnız gözde ve en
çok sevilen kadın efendilerle, çocuk sahibi olanlar bu unvanı alırlardı.”63Osmanlı
ideolojisinde kadının saygıdeğerliği, tartışmasız kabul edilen bir olgudur. Bu
bağlamda “Padişah annelerine mehd-i ulya veya Valide Sultan denilirdi.”64
Osmanlı Hareminde en yüksek makamı Valide Sultanlık teşkil etmekteydi.
“Haremde Valide Sultan’ ın saygınlığı en ileri düzeydeydi. İzin vermedikçe huzurunda konuşulmaz, el pençe divan durulur; Valide Sultanlara resmen, Moğol
İlhanlarının annelerine özgü “mehd-i ulya” unvanı verilir, yazılı buyruklarına “hükümnâme” denir… Buna karşın cariye kimlikleri, üstü örtülü devam
ederdi.”65 Valide Sultanlar, oğulları ile birlikte oğullarının görevlendirildikleri
sancaklara giderlerdi. Oğulları, rakiplerine karşı başarı elde edip tahta geçince
beraberlerinde Topkapı Sarayı’ na yerleşirlerdi.
“Valide Sultanlar, oğullarından ekseriya büyük bir hürmet görürlerdi. Kendilerine Paşmaklık adıyla haslar tayin olunur ve darphaneden de muayyen aidatları bulunurdu.”66 Bu gelirleri ile önemli oranda hayır eserleri vücuda getirmişlerdir.
62
63
64
65
66
Enver Behnan Şapolyo, Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul, s. 163.
Doğan, a. g. e. , s. 61.
…“Birinci tabir daha eski olup diğer bazı şark devletlerinde de kullanılmıştır; valide sultan
tabiri ise rivayete göre ilk defa üçüncü Murad tarafından validesine verilmiş ve sonra
umumîleşmiştir.”Daha fazla bilgi için bkz: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’ nin
Saray Teşkilatı, TTK Basımevi, Ankara 1988, s. 154.
Sakaoğlu, a. g. e. , s. 17.
Ahmet Akgündüz, “Bir Aile ve Hizmet Müessesesi Olarak Osmanlı’ da Harem”, Türkler X,
Yeni Türkiye Yayınları Ankara 2002, s. 334.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
19
“Padişah çocuk ise valide sultan naibe-i saltanat67 olur. Padişah sefere veya
seyahate çıktığı zaman ise taht muhafızı denen naiblik, valide sultana verilmez, veliahde veya padişahın diğer bir şehzadesine, sadrazama veya diğer bir
vezire verilir. Naibe-i saltanat olan valide sultanların sayısı üçtür. I. Mustafa’
nın validesi, sultan oğlunun şuuru yerinde olmadığı için her iki saltanatında
da 4 yıl ara ile cem’an 1 yıl 6 ay 26 gün naibe oldu. Kösem Sultan, önce büyük
oğlu 4. Murad’ ın çocukluk yıllarında naibelik yaptı. (8 yıl 8 ay 28 gün) sonra
çocuk olan torunu 4. Mehmet için naibe oldu. (3 yıl 26 gün) ikisinin toplamı
11 yıl 9 ay 24 gündür. Hadice Tarhan Sultan, çocuk olan oğlu 4. Mehmet’ e
Kösem Sultan’ın düşmesinden sonra naibe oldu. (5 yıl 12 gün)”68
Bu şekilde naibe sıfatıyla kadınların üstlendiği bir takım sorumluluklar
zamanla kadınların yönetim işlerine müdahale ettikleri şeklinde algılanmıştır.
Bu durum Tarihe kadınlar saltanatı olarak geçen dönemi gündeme getirmiştir. Osmanlı’da Kadınlar Saltanatı neydi, neyi ifade ediyordu? Bildiğimiz kadarıyla kuruluşundan nihayetine kadar Osmanlı’ da ataerkil bir ideoloji egemen olmuştur. Tarihin bütün kahramanlarının künyelerinin de de baba adını
içermesi bu durumu kanıtlar niteliktedir. Örneğin Ertuğrul oğlu Osman. Annesinin adı neden yok? Sorusu zihinlere takılmaz.69 Zihinlere takılan büyük
oranda kadınların Osmanlı’ nın sonunu getirdiği noktasındaki iddiadır.
Kadınlar Saltanatı, Osmanlı İmparatorluğu’nda padişah eşleri, anneleri,
kız çocuklarının devlet yönetimine müdahale ettikleri, hatta zaman zaman
bizzat devleti yönettikleri dönem olarak kaynaklarda zikredilmektedir. Bu
dönem, Osmanlı İmparatorluğu ‘nun duraklama dönemine girmesi olarak
açıklanır. Kanuni Sultan Süleyman döneminin sonlarında başladığı ve 1656
yılında Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazam oluşuna kadar devam ettiği söylenmektedir. Osmanlı Devleti’ ne bakış açımız seferler, yenilgiler, aziller ve
idamlarla sınırlı bulunmaktadır. Padişahların anneleri, hanımları ve kızları ile
ilgili yeterli bilgiye sahip değiliz.
67
68
69
Naibelik, hükümdar yokluğu, ya da var olmasına rağmen küçük yaşta oluşu gibi sebeplerle
hükümdar adına devleti yönetme yetkisini annelerinin üstlenmesi olarak açıklanabilir.
Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi ( 2), Faısal Finans Kurumu Yayını, İstanbul 1986.
s.18- 19.
Sakaoğlu, a. g. e. , s. 11.
20
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
İsimleri sıkça anılan Hürrem, Nurbanu, Safiye, Kösem, Turhan gibi kadın
sultanlar da maalesef önyargıların esiri durumundadır. Her devletin sevapları
ve günahları bulunmakta; Ancak 21. yy’ın mantığıyla o dönemi anlamaya
çalışmak gerçeklere ulaşma noktasında önemli bir sorunu teşkil etmektedir.
Herkes o günün atmosferini düşünmeden değerlendirme yapmakla meşguldür.
600 yıllık bir geçmişe sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’ nda devlet yönetiminde padişahlar kadar onların eşleri, anneleri de söz sahibiydi. Bu durum
diğer monarşik yapıdaki devletlerde de görülen bir durumdu.70 Lakin Osmanlı
Devleti’ nin diğerlerinden farkı padişahların eşlerini cariyeler arasından seçmeleri ve onlara resmî nikâh yapmaktan kaçınmalarıydı. Bu kural yükselme
döneminde yerleşmiş, padişah eş- ailelerinin padişahı etkilemesini engellemek amaçlanmıştır.
Kadınların güçlendiğini söylemek, erkeklerin güçsüzleştiğini söylemekle aynı anlama gelir, bu sürecin Kanuni ile başladığı düşünülürse ifadenin
yanlışlanabilir olduğunu görürüz. Bu durumu, Kardeş katli ve sonrasında
gelen kafes hayatı anlayışının devleti yönetecek şahsiyetler üzerinde birtakım olumsuz etkilere yol açmasıyla gelen bir süreç olarak açıklayabiliriz. Söz
konusu rolün kaynağı, kadınların erkekler üzerinde bir güç kazanmasından
çok; iç ve dış koşulların karmaşıklaşması süreci içerisinde hanedanın erkek ve
kadın üyeleri arasında yeni bir iş bölümüne gidilmiş olmasıdır.
Bütün bu anlatılanlardan hareketle yönetimde etkin olan “ Kadınların bu
süreçte eski dinlerine döndüklerini, iyi bir Müslüman olmadıklarını söylemek
gibi yanlış manalar çıkarılmamalıdır. Bütün bu anlatılanlar, kadınların da
saltanata karşı ne kadar alakalı olduklarının delilleridirler ve aynı zamanda
Osmanlı Devleti’ nde kadın dört duvar arasındaydı şeklindeki itirazlara karşı
da müşahhas bir cevaptır.”71 Osmanlı hanedanında padişah devletin yüceliğini, erişilmezliğini, gücünü, cezalandırıcılığının kesinliğini, iradeyi temsil
70
71
…“ Sözünü ettiğimiz dönem Avrupa’ nın da Kadınlar Saltanatı sayılabilir. Daha önce de Akitanyalı
Eleanor ya da Kastilyalı Isabel gibi kadın hükümdarlar görülmüştü. Ama 16. yy’da Fransa’ da
Catherıne de Medıcı…, Hollanda da naibe Mary vardı. Osmanlı hanedanının haseki ve valide
sultanları bunlardan bazılarıyla mektuplaşmışlardı.” Daha fazla bilgi için bkz: Murat Belge,
Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008, s. 134.
Ahmet Akgündüz - Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV Yayınları, İstanbul 1999. , s. 202.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
21
ederken hanedanın kadın üyeleri de hoşgörü, şefkati temsil etmişlerdir. Söz
konusu dönemde yaşayan padişahların küçük yaşta olmaları ve ruhsal rahatsızlıklarından doğan zaafiyetlerin sorumluluğu kadınlara yüklenilmeye çalışılmıştır. Çocuk doğurmuş bir hasekinin kendi oğlunun saltanatı için elinden
geleni yapmasından daha doğal bir şey bulunmamaktaydı.
Kadınlar, “Kendi dünyalarında hırslar, kıskançlıklar yaşasalar da arılar
kraliçesinin egemenliğindeki kovan düzenini andıran bir iç dayanışmayı daima korudular; padişahları haremsiz, cariyesiz bırakmadılar. İçeride padişahla nasıl yaşadıklarını dışarıya sızdırmama konusunda da başarılı oldular.
Onların eksik yanları ne kadar zeki, öngörülü olsalar da devletin yönetsel,
hukuksal düzenini, maliyesini, askeri gücünü hele coğrafyasını ve tarihini
bilemeyişleri idi.”72 Bu gerekçeyle atıldıkları siyaset hayatı onların farklı şekillerde algılanmasına neden olmuştur. Oysa Türk devletlerinde hakan- hatun
yönetim erkinde hep bir arada bulunmuşlardır. Kadınlar Saltanatı denilen dönem Haseki Sultan’ la başlar. Daha sonra Nurbanu, Safiye, Kösem ve Turhan
Sultan ile valide sultanlara devredilir. Belki de vatanlarından koparılarak gelmiş bulunmaları onların ellerine geçen fırsatı en iyi şekilde değerlendirmelerini sağlamıştı. Sadece kadınlar değil başarılı devlet yöneticilerinin de ön
plana çıkmaları bu denli baskı ortamında yetişen şehzadeleri biraz geri planda
bırakmaktaydı.
2. Yönetilen Zümrede Kadın
a. Osmanlı Türk Ailesinde Kadın
Aile, bir kültürel çevreye aidiyeti temsil eden kurum olma özelliği taşır.
Aile bireyleri eski zamanlardan beri birlikte üretme ve tüketme amacını ifa
için ortak bir çalışma alanı oluşturarak varlıklarını sürdürme politikası gütmüşlerdir.
Osmanlı ailesi patriarkal yani ataerkildir. Ancak kadının değeri de azımsanmayacak ölçüdedir. “Osmanlı ailesi dinî bir işlemle kurulur, Bu bir ka72
Sakaoğlu, a. g. e. , s. 13.
22
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
yıttır. Bu nedir? İmam nikâhı çok şart mıdır? Evet, anane olarak şarttır. Hıristiyanlarda bu mutlaka kilisenin defterine kayıtla mümkündür. Dinî bir nikâh
yapılır yani onlar böylece aile olur. Bu ailede ölüm halinde miras taksimi de
gene dinî kurallara göre yapılır.”73 Kuruluş döneminde tek eşli evlilik yaygın
olan bir uygulamaydı. Kuşkusuz, bu olguda Kuruluş döneminin hareketli yapısının etkisinin yanı sıra çok eşli evliliğin dinsel yükümlülüklerinin pratikte
ortaya koyduğu güçlüklerin etkisi vardır.
Osmanlı toplumunda hiç evlenmeden yaşayan pek yokken evlilik ortamı
genelde aileler tarafından hazırlanır ve görücü usulü esas alınırdı. Namus her
şeyin önünde tutulur ve buna sadece evlilikte değil yaşamın her alanında riayet
edilirdi.
Yabancı seyyahlar genel olarak Türk kızlarının evlenme yaşlarının oldukça
küçük olduğunu bildirmektedirler. Rum kızlarının on iki Türk kızlarının daha
küçük yaşlarda evlendiklerini yazarlar. Farklı din mensupları arası evlilik Osmanlı Toplumunda pek karşılaşılmayan bir olgudur74 Bir mahalledeki evlilik
olayına mahalle halkının katkısı kaçınılmazdı. “Kuruluş döneminde kadın devletin güvencesi altındadır. Üstelik bu güvence sadece Müslüman tebaaya değil,
Müslüman olmayanlara da sağlanıyordu.”75Osmanlı aile hayatındaki mahremiyet önem arz ederdi. Konakların giriş kapısında bulunan kapı tokmakları gelen
kişinin kimliğini anlamak için farklı şekillerde dizayn edilirdi. Gelen kişinin
beyefendi mi? Hanımefendi mi? olduğunu anlamak için kapı tokmaklarının
tınısı ev sahibine bilgi verirdi.“ Batılı araştırmacılar Türk kadınlarının iffetlerinin Türkler için çok önemli olduğunu iffetlerini korumak için güneş ışığının
dahi içeriye giremeyeceği şeklinde kadınları eve kapattıklarını yazarlar.”76 Ancak bu türdeki görüşler efsane niteliğinde olup; doğru değildir. Bununla birlikte
İslâmiyet, mahremiyet inancını getirmiştir.
73
74
75
76
İlber Ortaylı, Osmanlı’ yı Yeniden Keşfetmek, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2006, s. 36.
…“Birçok geleneksel toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da ayrı dinden gruplar
arasında evlenme pek azdı. Dini hükümler, Müslüman erkeğe bu hakkı vermekle birlikte,
gayrimüslim cemaatler bu gibi gelişmeleri canla başla önlemekteydiler. Bazı yerlerde
görevli Müslüman memurların veya tacirlerin geçici olarak Hıristiyan kadınlarla evlendiği
görülmüştür.(muta nikâhı) Ancak bu tür evliliklere de az rastlanmaktaydı.” Daha fazla bilgi için
bkz: Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 105.
Doğan, Doğuştan Günümüze Türk Ailesi, s. 50.
Gürsoy Şahin, İngiliz Seyehatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe
Yayınları, İstanbul 2007, s. 301.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
23
Bunu kadının namus mefhumunu koruma amacıyla değerlendirmek gerekir. Ancak kadını kapalı kapılar ardına saklamamıştır. Bir kere sadece evde
bulunan bir kadın profilinin çizilmesi akla da uygun gelmemektedir. Kamusal alanda da zamanla yer alan Osmanlı kadını çarşıya pazara gitmektedir.
Evin sahibesi olan kadının giyinişi, başındaki örtüden ayaklarında bulunan
terliklere kadar uyum içinde olurdu. Kadın evine düşkün, temizliğine meraklı,
kocasının ihtiyaçlarını giderecek niteliklere sahipti. Böyle olunca yuvasının
hürmete şayan, şerefli bir unsuru olan kadın profili karşımıza çıkmaktadır.
Osmanlı kent kadınının kaynaklardaki yaygın görüntüsü “ev kadını” statüsünde ve mutlaka ilköğretimi (sıbyan mektebini) bitirerek ailenin yaşatılmasında ve sürdürülmesinde en etkili rol sahibi olarak betimlenir. Bu kadın
çocuk bakımı ve terbiyesinde Osmanlı ailesinin en önemli kişisidir. Kent
kültürü ile ilgili araştırmalar Osmanlı kent kadınının toplumsal ve ekonomik
hayatta rol ve sorumluluk aldığını göstermektedir.
“Kanuni Dönemi’ne ait fermanlar çamaşırhane işleten ve köle ticareti yapan kadınlardan söz etmektedir. Bir dayanışma örgütü olan vakıflarda da çalışan kadınların yanı sıra vakıf kurucusu kadınların sayısı da bu dönemin dikkat
çeken kadın faaliyetleri arasındadır.”77 Kadın- erkek eşitliği algısı Osmanlılarda da tartışılan konuların başını çekmektedir.“Erkek, kadının toplumsal
hayattaki sınırlı konumu nedeniyle ailenin dışarıya ve toplumsala açılan tek
penceresidir.”78Ancak bu sınırlı konum onun her açıdan erkeğe bağımlılığını
ifade etmemelidir. Yaradılış itibariyle hassas niteliği ön plana çıkan kadının
gücü yetmediği hususlarda işlerini yürütmesini kocası marifetiyle sağladığı
fikri akla daha yatkın gelmektedir. Mahremiyet algısıyla değerlendirme yapan
zümreler kadının kıyafetini temele alarak toplum yaşantısında da kadını kıyafeti gibi kapalı bir çerçeveye hapsetmişlerdir.
“Kadınlar çok defa ferace adı verilen tek parça bir elbise giyerlerdi. Bu kıyafet başın üzerinden geçirilip çenenin altında iğnelenir, belin etrafında bağlanırdı. Yüzü kalın bir peçe örterdi. Daha yüksek seviyedeki Türk kadınları
77
78
Doğan, Dünden Bugüne Türk Ailesi, s. 82.
İsmail Doğan, Osmanlı Ailesi- Sosyolojik Bir Yaklaşım-, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
2001, s. 71.
24
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
çarşaf giyer, peçeleri de bazen şeffaf olurdu.”79 Kıyafet noktasında genelde
hem erkekler hem de kadınlar açısından bol ve rahat giysiler sıklıkla tercih
edilmekteydi. Bir de Osmanlı ailesinde hizmetkâr olarak görev yapan hanımlar
mevcuttu. “Çok fakir olmadıkça orta sınıf halkın dahi evlerinde yardımcılar
vardı. Kölelik Osmanlı’ da saray ve Konak’ta kullanılırdı ve Kafkasya’dan
gelen cariyeler de konak hizmetlisi olarak kullanılırdı.”80
Köylü kadının konumuna baktığımızda “ Ekonomik şartların da tesiriyle
Orta Asya’dan çıkmadan önceki geleneklerini koruyan köylü kadını, İmparatorluğun bünyesinde kocasıyla her işi bölüşmektedir. Tarıma ilaveten evdeki
halı, kilim ve kumaşına kadar dokur. Üretimini sürdürür. Kadın, erkekle aynı
koşullarda tarladadır, iştedir.”81
b. Gayrimüslimlerde Kadın
Osmanlı Devleti’ nde millet kavramı içinde ifadesini bulan topluluklar, çeşitli bölgelerde oturmakta ve birbirlerinden farklı dilleri konuşmaktaydılar.“Her
siyasî ve sosyal sistem gibi İslâm’da da kendine inananlarla inanmayanlar
arasında bir ayrım vardır.
İslâm dini, dil ve ırk esasına dayanan milliyet anlayışını reddetmiş; bunun
yerine toplumun temel bağlantı ve birleşme faktörü olarak yalnız düşünce
birliğini seçmiştir. Din konusundaki seçimi de bütünüyle kişinin iradesine
bırakmıştır.”82 Osmanlı Devleti’nde de bu gelenek varlığını sürdürmüştür.
“Osmanlı topraklarında Türk, Musevi, Bulgar, Rum kadınlarıyla Yörükler ve Türkmenlerin kıyafetleri daha ilk bakışta birbirlerinden ayrılır. Rum
kadınları daha çok Avrupaî kıyafetleri tercih ederken, Bulgar kadınları nadiren çorap giyerler, hiç şalvar giymezler.”83 Böyle bir uygulama ile dış
görünüşte farklılık yolu izlenmiş olduğu düşünülebilir. Fertlerin mensubu
79
80
81
82
83
Şahin, a. g. e. , s. 309.
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 172.
Göksel, a. g. e. , s. 130- 131.
Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Teb’anın Yönetimi, Risale Yay. , İstanbul
1990, s. 18.
Ulvi Keser, “19. yy Selanik Sosyal Hayat, giyim kuşam tarzı ve Kadınlar” Toplumsal Tarih
Dergisi, Aralık 2006, S.156,Tarih Vakfı Yayınları, s. 66.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
25
olduğu zümrenin kisvesini giymeleri onların dışlanmışlığından ziyade
mensubu bulunduğu millete aidiyetini göstermektedir. Nitekim bugün bile
her toplumun birbirinden farklı yöresel kıyafeti mevcuttur. Bu durum onların
kültürlerinden izler taşıması hasebiyle günümüzde gururla sergilenmektedir.
“ Gelenek olarak Türk- İslâm, Ermeni ve diğer Doğu Hıristiyan ailesinde
babanın erkek evlâdlar ve eşleri ve torunlar üzerinde otoritesi vardır. Ama
bu hukukî bir yetki olmayıp ailenin ilişkileri, malî işleri, etrafla olan sorunların çözümü ve aile bireyleri arasındaki hakemlikten ibaret geleneksel bir
görevdir.”84 Evlilik kurumunun oluşturulmasında eşler arası yaş farkını gözeten, tek eşli evlilik tutumu gayrimüslim halklarda da vardı.“Ortodoks uygulamanın tersine, bazı yerlerde kadın kocasının evini terk edince dönmesi
istenmezdi.”85 Gayrimüslimlerin kendi inanç sistemlerindeki kuralları yaşamlarında uyguladıkları gibi bazı konularda Şer’i Mahkeme’ye başvurduklarını
ve haklarını aradıklarını görüyoruz.
84
85
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s.126.
İlber Ortaylı, Osmanlı’da Değişim ve Anayasal Rejim Sorunu, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2008, s. 66.
1. Bölüm
18. YY ‘ DA KAYSERİ’ NİN DURUMU
1. 1. Kayseri Adı
Kayseri, binlerce yıllık tarihî geçmişe sahip olması dolayısıyla birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
“Kayseri, milattan önce kurulmuş bir şehirdir. Bu şehre ilk defa “Kanisti”
adı verilmiştir. Asurlular dönemine rastlayan çağlardaki bu ad, daha sonra
“Mazaka” olarak değişmiştir. Bu adın, Kapadokyalıların atası “Mechus” ya
da “Mosoch”tan geldiği ifade edilir. Bir başka görüş de “Mazak”ın Grekçe
“Mazaka”ya dönüştüğü şeklindedir. Bu adın Frig dilindeki Zeus anlamına
gelen Mazeus’tan gelmiş olabileceği de öne sürülmektedir. En uygun şekli
de bu olmalıdır. Çünkü bulunan eski paralar üzerinde bu ifadelere rastlanmıştır. Kayseri bir ara “Eusebeia” adını da almıştır. Bu adla I. Kapadokya
Krallığı’nın başkenti olduğu da kaynaklarca ifade edilmektedir. Kapadokya
Kralı, Roma İmparatoru’nun onuruna, şehre “Kaisareia” adını vermiştir. Şehir
bu adla ün bulmuş ve gelişmiştir. Şehrin bugünkü adını alışı ise 7. yüzyılda
Arap ordularının şehri ele geçirmesinden sonraya rastlar. O da “Kaisareia”
adının “Kayseri” şeklinde okunuşundan ibarettir.”1
Kayseri’nin tarihî geçmişini Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe’deki
Kaniş Karum’ unda yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen malzemeler aydınlatmaktadır. “Kayseri, M.Ö. 3500 ile M.S. 2000 olmak üzere 5500 yıllık
1
Özgür Kılıç, Kayseri’ de Ticaret Dili, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
lisans Tezi, Kayseri 2006, s. 2- 3.
28
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
uzun bir geçmişe sahiptir. Selçuklular ve bazı beylikler döneminde coğrafi
mevkii ve Ortaçağ geleneği itibariyle Darülmülk; sefere çıkış merkezi olması
dolayısıyla da Darülfetih unvanının verilmesi de söz konusu olmuştur.”2
1. 2. Kayseri’ nin Konumu ve Tarihçesi
1. 2. 1. Konumu
Kayseri, Türkiye’nin önemli kültür ve ticaret merkezlerinden biridir. Tarih
boyunca böyle bir öneme sahip olan Kayseri’ye İslâm öncesi dönemlerde; Hititler, Firigler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, İslâm
sonrası dönemlerde Büyük Selçuklular,
Danişmentliler, Anadolu Selçukluları, Moğollar, İlhanlılar, Eratnalılar,
Dulkadirliler, Karamanoğulları ve Osmanlı Devleti egemen olmuşlardır. Kayseri böylece önemli siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelere tanıklık
etmiştir.
Tarihî seyri içinde Kayseri hakkında incelenen kaynaklardan edinilen bilgilere göre; “Kayseri şehrinin ilk kurulduğu yer, bugünkü şehir merkezinin
2 km güneybatısındaki eski şehrin dağı olarak adlandırılan lav akıntılarının
üzeridir. Bugünkü Kayseri’nin çekirdeğini Kayseri Kalesi oluşturmaktadır.”3
Bulunduğu konum itibariyle dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Kayseri, “ Klasik çağlarda Kapadokya adı verilen ve Kızılırmak’ın güneyinde
bulunan bölgede Erciyes Dağı’ nın kuzey etekleriyle kuzeyindeki ova üzerinde yer almıştır. Kuruluş tarihi milattan önce oldukça geç bir tarihe uzandığı
tahmin edilen Kayseri şehrinin bugün üzerinde kurulduğu mevkiye hangi tarihten itibaren yerleştiği konusu ihtilaflıdır.”4 Kayseri, çevresine göre daha
elverişli koşullara sahip olması nedeniyle binlerce yıldan beri yoğun bir yerleşim hareketine sahne olmuştur. “Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerin2
3
4
Mustafa Keskin, Mehmet Metin Hülagü, Geçmişteki İzleriyle Kayseri, Erciyes Üniversitesi
Yayını, Kayseri 2007, s. 2.
Kaplan, a. g. t. , s. 6.
Keskin, M. Hülagü, a. g. e. , s. 2.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
29
den olan Kayseri; coğrafi bakımdan Orta Anadolu’yu, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’ya; Batı Anadolu’yu, Mezopotamya ve Mısır gibi tarihî ve kültürel
bakımdan çok önemli medeniyet muhitlerine bağlayan güzergâhta bir kapı
konumundadır.”5
1. 2. 2. Tarihçesi
1. 2. 2. 1. Türklerin Hâkimiyeti Öncesindeki Dönem
Tarihin en eski zamanlarından bu yana hem dinî hem de ticarî merkez durumunda olan şehir, askerî ve ticarî yolların kavşağında yer alması dolayısıyla
her zaman önemini korumuştur. Hatta bu özelliğinden dolayı da birçok kavmin ele geçirmek istediği bir yer olmuş ve eski çağlardan itibaren sayısız millete ev sahipliği yapmıştır. “Kayseri’de bilinen ilk yerleşim yeri ise Hititlerin
M.Ö. 2000’li yıllarda kurduğu Kültepe (Kaniş) höyüğüdür.”6
Bu höyük, İç Anadolu’daki önemli höyüklerden biri olup, yalnız
Kayseri’nin değil Anadolu’ nun geçmişini aydınlatması bakımından da önemli bir yerleşim yeridir. Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe’de Asur ve Hititlilere ait çok sayıda sanat eseri bulunmuştur.
“Kayseri, Eski Anadolu Tarihi içinde, Kalkolitik Çağ’dan başlayarak; Erken Hitit Devri, Asur Ticaret Koloni Çağı, Eski Hitit Krallığı, Hitit İmparatorluğu, Geç Hitit Demir Devri geçirmiş, Mazaka ve Eusebia adları ile anılmış.
Hititler, Frigler, Medler, Persler, Büyük İskender, Ermeniler, Sasaniler, Romalılar sonra da Bizanslılar tarafından idare olunmuştur. Kayseri’ye M.S. 17
yılına doğru bir Roma eyaleti haline koyan İmparator Tiberius (M.S.14–37)
tarafından, manevi babası Augustus’un hatırasına izafeten, Caesarea ismi verilmiştir. Bu isim daha sonra Arap kaynaklarında Kayseriye ve Kayseri tarzında yazılmıştır. Caesarea, bilinmiş olduğu üzere Roma hükümdarlarına verilen
bir unvandı.”7
5
6
7
Sonay Kekeçoğlu, Şer’ iyye Sicillerine Göre Kayseri’ de Gayrimüslimler ( 1800- 1850),
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Sivas 2007, s. 18- 19.
Halit Erkiletlioglu, Kayseri Tarihi, Kayseri İl Kültür Müdürlüğü Yayını, Kayseri 1993, s. 4.
Mikail Bayram, Selçuklular Zamanında Kayseri’ de İlmi ve Kültürel Faaliyetler, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007, s. 18.
30
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Konumu dolayısıyla Arap toplumunun da ilgisini çeken Kayseri, Arap
orduları tarafından da istila edilmiştir. “İstanbul’u fethetmek isteyen Arap
orduları, Hz. Osman zamanında ve Muaviye komutasında Kayseri’ye kadar
gelerek şehri ele geçirmiş ve bir süre sonra tekrar çekilip gitmişlerdir.”8 Bu
tarihten itibaren devletler arasında el değiştirmesi Selçuklular’ın Anadolu’
ya girmesine kadar devam etmiştir.
Tablo 2: Kayseri’ de Hâkimiyet Kuran Milletlerin Kronolojik sıralaması9
1. 2. 2. 2 Türk Hâkimiyeti Dönemi
1. 2. 2. 2. 1. Selçuklular ve Beylikler Dönemi
Anadolu’nun İslâm orduları tarafından fethi Arap ordularının girişimiyle
son bulmamış ve fetih hareketleri bundan sonra da devam etmiştir. 11. yy’ da
Anadolu’ ya yönelik Türkmen akınları neticesinde Türk hâkimiyetinin Kayseri’ de tesis edildiğini söylememiz mümkündür. 1071 Malazgirt Zaferi ile
Türkler, Anadolu’ ya girmeye başlamışlar ve Kayseri’ye de o dönemde Sel8
9
Keskin, M.Hülagü, a. g. e. , s. 2.
Rahmi Şener, Y. Volkan Kurtuluş, Özkan Sarıcı, Kayseri Gezi Rehberi,1. Baskı, ,Özgün Ofset,
Kayseri 2010, s. 9- 10.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
31
çuklulara tabi olan Danişmentliler hâkim olmuşlardır.
Hatta Kayseri, “Danişment Melik Mehmet döneminde, beyliğin başkentliğini dahi yapmıştır. Danişment Beyliği’nin askerî ve idarî zafiyet içerisine
düşmesiyle şehir el değiştirmiş ve Sultan II. Kılıçarslan zamanında Selçuklu
idaresine geçmiştir.
Selçuklu hâkimiyeti zamanında konumu dolayısıyla önemli bir ticaret
merkezi haline gelmiş ve diğer Anadolu Şehirleri gibi kısa sürede tam bir
Türk Şehri görüntüsünü kazanmıştır. Kayseri, 1243 Kösedağ Savaşı ile beraber Moğollar tarafından ele geçirilmiş ve büyük ölçüde tahribata maruz kalmıştır.
Şehir Moğol istilası sonrası, önceleri İlhanlıların genel valisi iken sonraları
Sivas merkezli müstakil bir devlet kuran Emir Eretna’nın hâkimiyetine
geçmiştir. Kısa süre sonra Eretna Beyliği ile Karamanoğulları mücadele
içerisine girmişler ve şehirde bu dönemde yeniden el değiştirerek Kadı
Burhaneddin’ in hükümranlığı altına girmiştir.”10
1. 2. 2. 2. 2. Osmanlı Hâkimiyeti Dönemi ve 18. yy’ da Kayseri’ nin
Durumu
Kayseri’ nin Osmanlılar eline geçmesi Yıldırım Beyazıt dönemine tekabül
eder. Ancak 1402 yılında gerçekleşen Ankara Savaşı’nda Timur karşısında
alınan mağlubiyet ile Anadolu siyasî birliğinde bozulma meydana gelmiştir.
Anadolu Türk Birliği’nin bozulmasıyla serbest kalan Karamanoğulları yeniden Kayseri’ ye hâkim olmuşlardır.
Bu dönemde şehir, Dulkadiroğulları, Ramazanoğulları Karamanoğulları
arasında mücadeleye sahne olmuş; Akkoyunlular da şehirde hâkimiyet kurmayı denemişlerdir. Ancak başaramamışlardır. Fatih dönemi Anadolu Türk birliği açısından dönüm noktası teşkil etmiş olup bu dönemde Kayseri, Osmanlı
egemenliğine girmiştir. “1474’te Gedik Ahmet Paşa, Karamanoğulları Beyliği’ ni ortadan kaldırdıktan sonra Kayseri’ de Osmanlı idaresi kuruldu. Burası
10
Kekeçoğlu, a. g. t. , s. 19.
32
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Karaman Beylerbeyliği’ ne bağlı bir sancak merkezi haline geldi ve tahriri
yapıldı.”11 Kayseri, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Karaman Eyaleti’ne bağlı
bir sancak olarak varlığını sürdürmüştür. “Kayseri’nin idarî açıdan Karaman
Vilayeti’ne bağlılığı zaman zaman kesintilere uğrasa da ondokuzuncu asrın
ortalarına kadar devam etmiştir.12
Kayseri’ nin bağlı bulunduğu Karaman Eyaleti ‘nin o zamanki durumu
hakkında bilgi vermemiz gerekirse; “Osmanlı idarî teşkilâtı içerisinde Karaman Eyaleti, kuruluş tarihi ve sırası bakımından Rumeli, Anadolu ve Rum
vilayetinden sonra kurulmuş dördüncü askerî birimdir. Karaman Eyaleti 1522
yılında Konya, Beğşehir, Akşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve İçel Sancaklarından oluşmakta idi.
1583- 84 yıllarında Karaman Eyaleti Konya, Kayseri, Niğde, Kırşehir,
Aksaray, Beyşehir ve Turgut sancaklarından ibaretti. XVII. yüzyıla gelindiğinde Kayseri, Karaman Eyaletine bağlı olarak sancak statüsünü muhafaza
etmiştir.“13
İdarî yapılanması 19. yüzyılın ortalarında bir takım değişikliklere
uğramıştır. “1856- 1857 yıllarında ise Bozok Eyaleti’ne bağlanmış, ardından
da 1860’lı yıllarda Ankara, Yozgat, Kırşehir sancaklarından oluşan Ankara
Vilayeti’ ne bağlanmıştır. İkinci Meşrutiyet’ in ilanı sonrası 1909 tarihinde
müstakil vilayet haline getirilen Kayseri, 1923’de il olmuş 1988’de de büyük
şehir statüsüne kavuşmuştur.”14
Kayseri ve çevresi siyasî, ilmî, askerî, ticarî yönden önemli kültür ve medeniyet merkezlerinden biri olma özelliğini korumuş ve bu niteliğiyle tarihin
en eski şehirlerinden biri olarak Eski Anadolu ve Türkiye Tarihi içerisinde
yerini almıştır.
11
12
13
14
Hava Selçuk, Şer’ iyye Sicillerine Göre Kayseri Sancağı ve Girit Seferi’ ne Katkısı (16451669) , Kayseri Yöreleri Tarih Araştırmaları Merkezi Yayınları, Kayseri 2008, s. 3.
Keskin, Metin Hülagü, a. g. e. , s. 8
Selçuk, a. g. e. , s. 15.
Kekeçoğlu, a. g. t. , s. 20.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
33
Osmanlı Devleti’ nin çok uzun yıllar devlet düzenini güçlü bir biçimde
idame edişinin nedeni; oluşturulan yönetim sistemiyle alâkalıdır. Merkezi
yönetimin ayrı taşra yönetiminin ayrı bir biçimde organize edildiği Osmanlı Devleti’ nde, fethedilen toprakların durumuna ve konumuna göre çeşitli
idarî taksimat metotları geliştirilmiştir. Bu oluşumda taşra teşkilatı aşağıdan
yukarıya Köy, Kaza, Sancak ve Eyalet şeklinde idarî- askerî bir taksimata
tabi tutulmuştur. Köylerin birleşmesiyle nahiyeler, nahiyelerin birleşmesiyle kazalar, kazaların birleşmesiyle sancaklar15, sancakların birleşmesiyle de
eyaletler ortaya çıkmıştır. “İdâri teşkilatta en fazla yere sahip birimler kaza
ve sancaklardı. Kazada yönetici sınıf olarak kadı, alaybeyi, naib ve subaşılar
bulunurdu. Sancak, Osmanlı idârî teşkilâtının önemli bir parçasıdır. Sancağın idaresini sancak beyi yapardı. 17. yüzyıldan itibaren bunlara Paşa unvanı
da tevcih olunmaya başlandı. Tanzimat’tan sonra sancaklar vilâyetlere bağlı
olmak üzere mutasarrıf adlı mülki amirlere tevcih olunmaya ve bunlar tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Cumhuriyet’ten sonra ise bu teşkilât ilga
olunarak kazalar doğrudan vilayete bağlanmıştır.” 16
Taşra yönetimindeki idarî yapılanmada “XVIII. asrın başına gelindiğinde
Osmanlı Devleti’ nin eyalet sayısı 28 iken sancak sayısı ise ihtilaflıdır.”17
Kazaların birleşmesinden meydana gelen sancakların başında ‘Sancak
Beyleri’nin bulunduğunu, ancak XVII. asırdan itibaren Osmanlı’ da Sancak
beyi yerine mutasarrıf denilmeye başlandığını görüyoruz. Bu nedenle ele aldığımız dönemde Kayseri sancağını bir mutasarrıf idare etmekte idi. Kayseri
Sicilleri’nde de mutasarrıf isimleri zikredilmektedir. Mutasarrıfların dışında
15
16
17
…” Sancak beyleri askeri sınıf mensubudur. Tımar sistemi devletin yönetiminde temel
olduğundan dolayı bunlar aynı zamanda mülkî idarecilerdir. Sancak beylerinin iki önemli
görevi bulunmaktadır. Askeri ve idari görevi. askeri görevlerinden çağrıldığı zaman sefere
katılmak zorundadır. İdari görevi ise kadı ile ortak hareket ederek şehrin düzenini sağlamak,
adaleti temin etmek, şer’ e ve örfe aykırı durumları önlemekle görevlidir. Sancak beyinin
gitmediği veya gidemediği sancaklarda onun vekili olan mütesellim görev yapmaktadır. Ve
sancak beyinin bütün hak ve yetkilerine sahip olmaktaydı.” Daha fazla bilgi için bkz: Ahmet
Gündüz, XVIII. yy’ ın Son Çeyreği’ nde Kayseri (1775- 1800) , Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Kayseri 1998, s. 159.
Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul 1986, s. 302.
Mehmet Karagöz, “XVIII. Asrın İlk Yarısında Osmanlı İdari Taksimatı İçerisinde Kayseri’ nin
İdari Durumu,”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (11- 12 Nisan 1996),
Kayseri 1996, s. 141-142.
34
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
defterde nâiblerden de bahsedilmektedir. Nâib vekil demek olup daha ziyade
bir yere tayin olan kadıların, kendileri gitmedikleri takdirde yerlerine gönderdikleri kimseye denilirdi.
Ele aldığımız dönemde yani 18. asrın başlarında, Kayseri mutasarrıfı olarak es-Seyyid Mehmet Paşa’ nın görev yaptığını görmekteyiz. Her türlü davaya kadılar ya da nâib’ler bakmaktadır. Kadılar adli işlere, subaşılar ise asayişle
ilgili işlere bakarlardı. Sancakları yöneten Sancak Beyi ( mutasarrıf) , askerî
ve idarî işlerin tümünden sorumlu bulunmaktaydı. Defterlerde, Şehir subaşısı,
çukadar, muhzır gibi görevlilere rastlamaktayız. İlgili dönemde; Subaşı Kara
Ahmet Bey, Çukadar el- Hac Mustafa Beşe, Muhzır Mehmet Efendi görev
yapmaktaydı. Adlî görevliler arasında özellikle muhzırlar ile muhzırbaşısı
önemli bir yere sahipti. “ Kelime olarak alakadar olanları mahkeme huzuruna
götürmeyi yani celbe memur mahkeme hademesi, mübâşir anlamında olan
muhzır yerli şahıslar arasından seçilmekteydi. Muhzırbaşılar ise beratla tayin
edilmekte ve bir yıl süreyle görevlerinde kalmaktaydılar.”18
İdarî yapılanması böyle bir teşkilâtlanma üzerine kurulu olan Osmanlı
Devleti’nde “XVIII. yüzyılda Kayseri sancağı, mutasarrıflara ber vech-i arpalık olarak tevcih edilmiştir. XVIII. yüzyılın ilk yarısında Kayseri’de vazife
yapan mutasarrıfların vezir rütbeli beylerbeyi oldukları görülmektedir.”19 Bu
şahıslar zamanla güçlenerek halk üzerinde baskı kuran zümreler haline dönüşmüşlerdir. Bu durumun Osmanlı Devlet düzeninde bir takım bozulmaların
yaşandığı dönemde yaygınlaştığı bilinmektedir. İdarî yapılanmasında geçirdiği evrelerden sonra bir de döneme ilişkin siyasî mücadelelerin Kayseri’ye
yansımalarına yer verecek olursak; Osmanlı Devleti’nde merkezî yönetimde
rüşvet, haksızlık ve benzeri nedenlerle yürütülmeye başlanan işlerin, yönetim
sisteminde de tahrifata yol açtığını söylememiz mümkündür.
18
19
Hakan Aytekin, 91 Numaralı Kayseri Şer’iyye Sicili’nin (s. 01-81) Transkripsiyonu
ve Değerlendirilmesi ( H. 1094/ M. 1683), Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006, s. 248.
Özen Tok, ” XVIII. Yüzyılda Kayseri Sancağının İdari ve Sosyo-Ekonomik Durumu ”,
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 29, No: 4, Ankara 2009, s. 771.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
35
Devletlerin refah dönemleri olduğu gibi buhran dolu yıllarının da mevcudiyeti olağandır. İnsan eliyle şekillenen, insanın idare ettiği bir kurum olan
devlet yapılanmasında bir alanda oluşan bozulma kısa sürede etkisini geniş
bir alana yayabilmektedir.
Dış politikasında da 18. yüzyıla Osmanlı ülkesi çok büyük sıkıntılarla girmiştir. 1683 Viyana bozgunu ve 1699 Karlofça Anlaşması ile hem devletin
ekonomik durumu bozulmuş ve hem de çok büyük toprak kayıpları meydana
gelmişti. Devletin azalan gelirlerine paralel olarak, merkezî otorite Anadolu
ve İmparatorluğun uzak bölgelerine hâkimiyetini yitirmişti. Bu kargaşa içinde
yöneticilerin tayininde rüşvet, çıkar ve yolsuzluk almış yürümüştü.
Kapitülasyonlar sayesinde yetki alanlarını geliştirmiş durumda olan Avrupa Devletleri Osmanlı Devleti’ni hammadde ve Pazar ihtiyaçlarını teminde
etkili bir araç olarak görmeye başlamışlardır. Bunun akabinde ekonominin
kalbini teşkil eden ticaret hayatında dengesizlikler doğmuştur. Anadolu’ya
yayılmış bulunan Fransız, İngiliz, Hollandalı ve Venedikli tüccarlar, Osmanlı
ham maddelerini çok ucuz fiyata alıp, bunları işlenmiş halde tekrar satıyorlardı. Bu durumda zararlı çıkan Osmanlı Devleti idi. Fiyat artışları bu olumsuz
etkilerin başında gelmektedir. Ticareti iyi dil bilmeleri sebebi ile genellikle
Osmanlı Devleti’ nde yerli Rum ve Ermeniler yapmakta idiler. Ancak zaman
içerisinde bu zümrelerin güçlenmesi de bir takım yolsuzlukları beraberinde
getirecektir.
Bu süreçte ekonomik dengelerin sarsılması ile ayaklanmaların zuhur ettiği
“Şehir, Doğu’ya doğru yapılan askerî seferlerde hep bir geçiş noktası olmuştur.
XVIII. yüzyılda iskân uygulamaları çerçevesinde Kayseri ve çevresinde çeşitli aşiretlerin yerleştirilmeleri söz konusudur. Bunun yanı sıra bu yüzyıllarda
devam eden eşkıyalık hareketlerinden şehrin etkilendiği görülmektedir.”20 18.
asra kadar merkezî yönetimi ve Taşra Yönetimini başarıyla yürüten Osmanlı
Devleti’nin bu dönemde verilen bazı tavizler neticesinde Gerileme adı verilen
bir sürece girdiği iddia edilmektedir. Devlet yöneticilerinin zulmü karşısında
bir takım halk hareketleri meydana gelmiş bu durum Anadolu’ daki huzuru
bozmuştu.
20
Tok, a. g. m. , s. 768.
36
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bu süreçte cereyan eden olaylara açıklık getirmek gerekirse; “XVI. yüzyıl boyunca sakin bir hayat süren Kayseri, XVII. yüzyılda Celali İsyanlarına sahne olurken, XVIII. yüzyılda da bazı kötü idarecilerin zulmüne maruz
kalmıştır. Özellikle Kalaycıoğlu, Emir Ağaoğulları, Zennecioğulları ve Çapanoğulları XVIII. yüzyılda şehrin mütesellimlik ve ayanlığını ele geçirme
mücadelesi dolayısıyla halkı oldukça rahatsız etmişlerdir.”21
18. yy’ da mütesellimler genellikle bulundukları yerlerin hanedanları arasından çıkmaktaydı.
“Kayseri’ nin ünlü hanedanlarından Zennecizâdeler ayan olmadan önce
mütesellimlik de yapmışlar ve ayanlık görevi sonrasında halka fazla akçe tevz
ve taksim etmekten kaçınmamışlar, kadılarla anlaşarak, halkı daha çok soymak için rüşvet de vermişlerdi.
1713 ‘te Kayseri’ de ayanlık iddiasında bulunan eski Kayseri kadısı Burhaneddin ve İshak Efendi’ den sonra 1720’ den itibaren Kalaycıoğlu Mustafa,
Kayseri hayatında önemli rol oynamaya başladı.”22 takip eden dönemde de
benzeri yöneticiler kendi menfaatlerini ön planda tutarak uzun yıllar boyunca
halk üzerindeki baskılarını artırmışlar ve bundan önemli gelir elde etmişlerdir.
21
22
Keskin, M. Hülagü, a. g. e. , s. 3.
Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılda Kayseri” I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları
ve Tebliğleri 7- 13 Nisan, Kayseri Belediye ve Özel İdare Birliği Yayınları, Kayseri 1987, s.
36.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
37
1. 3. Kayseri’ye Bağlı Yerleşim Birimleri
1. 3. 1. Karyeler
Kayseri sancağına ve bu sancağa bağlı kazaların bünyesindeki köyler sayıca fazladır. Sicillerde geçen köy isimlerinden bazıları şunlardır:
Argıncık
Ağırnas
Cırgalan
Cırlavuk
Çiftlik
Darsiyak
Endürlük
Erkilet
Germir
Gesi
İspidin
Karahöyük
Kumarlı
Küpeli
Mahzemin
Mancusun
Salkoma
Sarımsaklı
Sosun
Talas
Tavnusun
Zincirdere
Tablo 3: 18. Yüzyılda Kayseri Köyleri
1. 3. 2. Mahalleler
Mahalleler şehirlerin oluşumu ile var olan yerleşim birimleridir. Kayseri
mahallelerinin isimleri gördüğümüz kadarıyla etrafında kurulduğu cami, han,
medrese gibi sosyal yapılardan, büyük bir zâtın adından, bir meslekten ya da
aynı dinden ve ırktan olan insanların toplu olarak o mahallede bulunmasından
kaynaklanıyordu.
“Osmanlı şehirlerinde mahalle aynı zamanda bir yönetim birimidir. Vergi yükümlüsü reaya ilgili defterlere kayıt edilirken bulundukları mahallelere
veya köylere göre kayıt edilmişlerdir.”23 Bu konuda: “XVIII. Yüzyılda Kayseri’deki mahallelerin sayıları ve durumlarını ortaya koymada başta Şer’iyye
Sicilleri’nde yer alan avarız ve nüzûl haneleri kayıtları, mevkufat defterleri
sureti ve salyane defterleri önemli birer kaynak durumundadırlar.”24 18. yüzyılın başlarında Kayseri’nin mahallelerini şu şekilde sıralayabiliriz:
23
24
Selçuk, a. g. e. , s. 38.
Tok, a. g. m. , s. 773.
38
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Tablo 4: 18. Yüzyılda Kayseri Mahalleleri
Ahi İsa
ElHacı
HacKasım Kasım
Kapan
Lala
Selaldı
Taşkıncık
Alaca
Mescit
Emir
Sultan
Hacı
Kılıç
Karakiçi
Mermerlü Seydiyar
Gazi
Tatır
Bahcıvan
Eski
Bedesten
Hacı
Mansur
Kara
Kürkçü
Mezatçı
Sınıkçı
Tavukçu
Batman
Eslem
Paşa
Hamurcu
Kebe
İlyas
Mumcu
Halil
Sisliyan
Tus
Bozatlu
Gülük
Hasbek
Kiçikapı
Musa
Gazi
Sultan
Tutak
Baldöktü
Gürcü
Hasan
Fakih
Konaklar
Mükremin Süleyman Yılman
Bektaş
Hacet
Huand
Köse
Oduncu
Danişmend
Şarkıyan
Cami
Kebir
Hacı
Abdullah
Hürrem
Çavuş
Köyyıkan
Rumiyan
Şatriban
Deliklitaş
Hacı Arap
İçkale
Kürtler
Sasık
Şeyh
Taceddin
Dipecik
Hacı İvaz
Kalenderhane Merkepçi
Sayacı
Tacı Kızıl
Yenice
1. 3. 3. Nahiyeler
18. asrın ilk yarısında Kayseri Sancağı’nda, Nefs-i Kaza, Yahyalı ve Karahisar kazaları ile Nefs-i Kayseri’ ye bağlı İslamlı, Köstere, Sahra, Koramaz,
Cebel-i Ali, Cebel-i Erciyes, Karakaya ve Kenarırmak nahiyeleri bulunmaktadır.25
25
Karagöz, “XVIII. Asrın İlk Yarısında Osmanlı İdari Taksimatı…” s. 142.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
39
1. 4. Kayseri’ nin Ekonomik Durumu
Bir medeniyet yani şehir kültürü; yerleşik hayat ve onun akabinde tarım,
özellikle de ticaret gibi ekonomik faaliyetlerin yoğun olduğu yerlerde gelişmiştir. Medine ibaresinin de şehirli anlamına tekabül ettiği bilinmektedir.
“ Bir yerleşim yerinin şehir olabilmesi için aşağıdaki üç hususiyetin olması gerekmektedir:
1-Korunmuş olması,
2-Bir Pazar, yani ticaret merkezi olması,
3-Orada bir sanayi, yani gıda dışında bir üretimin olması icap etmektedir”26
Bazı tarihçiler buna bir de “dinî merkez” olması gerektiğini ilave etmektedir. Kayseri ilinin de ilgili belgelerde Medine- i Kayseriyye olarak zikredilmesi şehir kültürünün burada etkinlik kazanmasıyla ilgilidir.
Ekonomik uğraşlarının temelini arkeolojik çalışmalardaki bulgulardan öğrenebildiğimiz “Kayseri’de binlerce yıl önce muhtelif metaller, taş ve toprak
kullanılarak silahlar, süs ve ev eşyaları yapıldığı görülmektedir. Bu buluntular bize Kayseri’ de sanayinin başlangıcı hakkında fikir vermektedir. XIII.
yüzyılda küçük çapta da olsa Kayseri’ de çeşitli imalat işleri ile uğraşıldığı
bilinmektedir.
Bu dönemde Kayseri şehrinde demirciler, bakırcılar, dülgerler, semerciler, sepetçiler vesaire bulunmaktaydı. XVI. yy başına gelindiğinde deri işletmeciliğinde büyük mesafeler katedilmiş ve bu yüzyılda şehirde boyahane,
mumhane, bezhane gibi küçük imalathaneler faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu dönemde şehirlerde olduğu gibi köylerde de dokumacılıkta mesafe
katedilmiştir.”27
26
27
Mehmet Karagöz, “XVII. ve XVIII. Asırlarda (1650- 1750) Kayseri İktisat Tarihi’nde Şehir
İktisadiyatı Denemesi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 19, S.1, Elazığ 2009, s.
261.
Kaplan, a. g. t. , s. 8.
40
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Tüm bunların yanı sıra ticarî anlamda daha çok ön plana çıkan Kayseri, iktisadî gelişmişliğini Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde vakıflar kurarak desteklemiş ve ticarî hüviyetini güçlendirmiştir. “Antik çağda KanişKarum’la ticarî hüviyet kazanan Kayseri, Türklerin eline geçtikten sonra da
bu özelliğini korumuştur. Anadolu’nun Türkleşmesinden sonra, devam edegelen ticarî hayat, Selçuklular döneminde kurulan Yabanlu Pazarı ile canlılığını sürdürmüştür. Selçuklular’ın ticarî sistemlerini böyle bir panayırla canlı
tutmaları için Kayseri’yi seçmiş olması tesadüf değildir.
Yukarıda da işaret edildiği gibi Kayseri’nin merkezî bir yer oluşu, buluşma
imkânı sağlaması, çevre halkının ticarî usulleri çok iyi bilmesi böyle bir fırsatı
değerlendirmelerine zemin hazırlamıştır. Osmanlılar döneminde de Kayseri,
şehir merkezinde aynı özelliği taşımıştır.”28 Bunun nedeni şehrin, doğudan
batıya ve güneyden kuzeye ticaret yolları üzerinde olmasıdır.
Kayseri gibi ticaret yollarının kavşak noktası konumunda olan, han ve
kervansaraylarla çevrili bir şehirde ticaretin gelişmesi olağan bir durumdur.
Osmanlılar zamanında bu nedenle “Kayseri halkı arasında ticaretle uğraşanlar
sayı itibarıyla oldukça fazla idi. Bunun yanı sıra meslekî zümreler açısından
oldukça zengin bir sancak olduğunu söyleyebiliriz. Çarşılarının fazla olması
ticaret ve zanaata büyük önem verildiğini ve halkın geçimini bunlarla temin
ettiğini göstermektedir.”29
Türkiye’de bugün ticaret denilince ilk akla gelen şehir hiç şüphesiz
Kayseri’dir.“Bu şehirde ticaret âdeta bir okul olmuş, ticaretin ülke genelindeki uzmanları burada yetişmiştir. Ticaretin Anadolu’daki önemli kurumlarından biri olan Ahilik teşkilatının Kayseri’de oldukça gelişmiş bir seviyeye
ulaşmış olması bunun kanıtıdır. Şehir, Anadolu’nun Türkleşmesinden sonra
ekonomik ve sosyal hayata damgasını vuran Ahilik geleneği ve uygulamasının ilk ve en önemli merkezlerinden biri olmuştur.”30
28
29
30
Kılıç, a. g. t. , s. 6.
Selçuk, a. g. e. , s. 123.
…”Ahiteşkilatı,Anadolu’da13.yüzyıldayayılmışolanesnaf,zanaatkârveişçileribünyesindetoplayanbir
teşkilattır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin sosyal düzeninin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti’ nin
kuruluşunda etkili olan Ahîlik Teşkilatı dinî, ahlakî, sosyal ve ekonomik bir nitelik taşımaktaydı.” Daha
fazla bilgi için bkz: Kılıç, a. g. t, s. 5- 6.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
41
Kayseri, 18. yüzyılda önemli bir ticaret merkezi olarak Osmanlı İmparatorluğu içinde varlığını sürdürmüştür.
“Osmanlı İmparatorluğu zamanında Kayseri’ de büyük devlet yatırımları
olmamışsa da, bunun sebebi İmparatorluk sınırlarının çok büyük oluşu ve yatırım kaynaklarının, Selçukîler dönemi gibi dar bir sahaya inhisar etmemesinden
kaynaklanmaktadır.31
Kayseri hakkında geniş bilgiler veren Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde
şehrin çarşı ve pazarları hakkında gözlemlerini şu şekilde kaydetmiştir. “ Kayseri’ nin iki yerde kâgir kapalı çarşısı vardır. Biri kuyumcular ki her türlü kıymetli eşya ve mücevherler bulunur. Büyük bedestanda zengin tüccarlar alış veriş edip nice çeşitli kumaşlar satın alırlar. Büyük çarşılardan uzun çarşı gayet
süslüdür. At pazarının yanında olup sadece kapamacılar çarşısıdır.”32
Bu değerlendirmelerden sonra yürütülen ticarî faaliyetlere bakacak olursak;
“Şehirde Bedestan civarında sarrafçılık, haffaflık (ayakkabıcılık), debbağlık
(deri işlemeciliği) , Osmanlı idaresinin sonlarına kadar belli başlı ticaret unsurları arasında yer almıştır. Bu meslek dallarına ilaveten çullah, hallaç, kasaplık,
taşçı, hattat, türbedar, nalbant, kaşıkçı, bezirci, sabuncu, korucu, tellal, merkepçi, gülcü gibi daha birçok meslek dalının bulunduğu kaynaklarda yer almaktadır. Belirtilen bu meslek dallarının yanında boyahane, mumhane, şabhane ve
benzeri işletmeler de şehrin ticarî ve ekonomik hayatına canlılık veren diğer
uğraşılardan bazılarını oluşturmuştur.”33
17. ve 18. asırlardaki Kayseri’nin ticarî hayatının umumî manada Osmanlı iktisadî siyasetinin ölçülerinde cereyan ettiği unutulmamalıdır. Mehmet
Genç’in ifade ettiği gibi: ‘ Bir İslâm toplumu olarak Osmanlılar, ticarete ve
tüccara değer veriyorlardı. Bunun bir göstergesi olarak da tüccarlar ve ticaret
az vergi ödeyen ve himaye edilen toplum ve iş kesimiydi. Bu durum Osmanlı’
nın iktisadî dünya görüşünün neticesi idi.’ 34
31
32
33
34
Özkaya, a. g. m. , s. 39.
Rifat Önsoy, “ 19. Yüzyılın Sonunda Kayseri’ nin İktisadi ve Ticari Durumu”, I. Kayseri
Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları ve Tebliğleri 7- 13 Nisan, Kayseri Belediye ve Özel
İdare Birliği Yayınları, Kayseri 1987, s.41.
Keskin, M. Hülagü, a. g. e. , s. 4.
Karagöz, , “XVII. Ve XVIII. Asırlarda (1650- 1750)Kayseri…” s. 265.
42
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
1. 5. Kayseri’ nin Toplum Yapısı
Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde bir Hıristiyan ülkesi ile karşılaşmışlardı.
Anadolu, çeşitli din ve etnik kökene sahip insanların bir arada yaşadığı bir
coğrafya haline gelmiş olmasına rağmen Türkler, yürüttükleri siyasetleri
neticesinde bu unsurları bir bütün olarak yönetmeyi başarmışlardır. Peki,
Osmanlı’ da toplum yapısı nasıldı? Bu yapı hangi zümrelerden oluşuyordu?
“Osmanlı aile yaşamında farklılıklar dinî olmaktan çok bölgeseldir, hatta etnik olmaktan çok coğrafîdir.”35 Yani yaşadıkları alana göre gerek gelenek,
giyim kuşam, ibadet ve gerekse günlük yaşantılarında farklılıklar görmek
mümkündür.
“Osmanlı toplumunu oluşturan unsurlar arasında Türklerden başka Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Romenler, Slavlar, (Bulgarlar, Prenslik Sırpları,
Boşnaklar, Hersekliler ve Karadağlılar), Tatarlar, Suriyeli ve Keldaniler,
Dürzîler, Kürtler ve Araplar vardı. Bu çeşitlilik toplumun Osmanlı’ ya özgü
bir millet sistemi oluşturmasına neden olmuştur. Sistem Müslümanların hakimiyeti üzerine kurulduğundan Müslümanlara millet-i hakime yani hakim millet, diğer din mensuplarına ise millet-i mahkume yani hükmedilen, hakimiyet
(egemenlik) altında yaşayan millet adı veriliyordu.
Bu toplumda Türkler, Araplar, Acemler, Boşnaklar ve Arnavutlar Müslüman çoğunluğu oluşturuyordu. Müslümanlardan başka üç temel millet
daha vardı. Bunlar: Ortodoks Hıristiyanlar, Ermeniler ve Museviler”36 idi.
İmparatorluğun bünyesindeki bu çeşitlilik toplumsal yapının da çeşitlenmesini
beraberinde getiriyordu. Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nde yaşayan
milletlerin yönetilmesine yönelik siyasetler geliştirilmiş bulunuyor. “Osmanlı
Devleti’ nin egemenliği altındaki toplulukları din ya da mezhep esasına göre
örgütleyerek yönetmesine “Millet Sistemi” denilmektedir.”37 Ancak bu yapı
yabancı milletlerin toplumdan soyutlandığı bir oluşumu akla getirmemelidir.
35
36
37
İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, Timaş Yayınları, İstanbul 2009, s.16.
Doğan, a. g. e. , s. 45.
Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Teb’anın Yönetimi, Risale Yayınları,
İstanbul 1990, s. 17.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
43
“Millet teşkilatı nedir? Bir bölgenin Dar’ül islam’a katılmasından sonra
buradaki kitap ehlini (Ehl-i zimmet) bir ahidnâme, hukuk ve himaye bahşedici bir ahid ile İslâm devletinin idaresi altına girmesinden doğan bir teşkilat,
bir hukukî varlıktır.”38
Görüldüğü üzere yapılan bir antlaşma ile gayrimüslimlerin hakları devlet tarafından kontrol altına alınıyor, hakları korunup gözetiliyordu. Rumlar,
Ermeniler ve Yahudiler hem sayı bakımından hem de Osmanlı devlet protokolündeki statüleri bakımından devlet bünyesinde önemli unsurlar olarak yer
almışlardır.
Osmanlı Devleti’ nde birçok kesimde olduğu gibi Kayseri’ de de Müslim ve gayrimüslim unsurlar bulunmaktaydı. Bu unsurlar meskûn oldukları
mahallelerde kendilerine özgü bir yaşam alanı oluşturmuşlardır. Kayseri’ de
gayrimüslim nüfus içerisinde Osmanlı’daki durumun bir yansıması olarak
Rumlar ve Ermeniler ön planda bulunmaktadır.
Bu hususta Ahmet Akşit’in naklettiği bilgiler ışığında; “Osmanlı bünyesinde yoğunluk olarak Rumeli’de bulundukları tespit edilen Yahudilere ise
Kayseri’de rastlanılmamıştır. Sadece Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinde Kayseri’de bir Havra’nın varlığından bahsetmektedir.Ancak Evliya Çelebi
ile aynı dönemde yaşamış olan diğer müelliflerin bunu kabul etmemesi, zaman
zaman şüpheli rivayetler nakleden Evliya Çelebi’nin Kayseri’deki havra rivayetini de bu anlayış içerisinde değerlendirmemize sebep olmuştur.”39 Kayseri’deki etnik yapıyı Sonay Kekeçoğlu’nun tez çalışmasında naklettiği ölçüde
değerlendirecek olursak; “Şemseddin Sami ünlü eseri Kamusü’l-A’lâm’da
şöyle açıklamaktadır; ‘Kayseri nüfusu Müslim, Ermeni, Ermeni Katolik, Ermeni Protestan ve Rumlardan oluşmaktadır. Bunların hepsinin dili Türkçe’dir
ve sima, ahlâk ve adetçe bir farkları yoktur’. Jennings’e göre Kayseri’de
38
39
Ortaylı, a. g. e. , s. 30.
… “ Kayseri’ nin ticarî yollar üzerinde olması ile Yahudiler için önemli bir mevkii
olacağı düşünülebilir. Ancak Yahudilerin ticaret için Konya ve Ankara’ yı daha çok
tercih ettiklerini döneme ilişkin araştırma yapanlar dile getirmektedirler.” Daha fazla
bilgi için bkz: Ahmet Akşit, “Selçuklular Devrinde Kayseri Şehrinin Nüfus ve Etnik
Durumu”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (11- 12 Nisan 1996),
Kayseri 1996, s. 9
44
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Rum olarak belirtilen unsurlar Grek Ortodoks Hıristiyanlarıdır. Ermeniler ise
Gregoryen Hıristiyanlardır. Kayseri zımmîlerinin Türkçe konuştukları farz
edilmektedir. Polonyalı seyyah Simeon, 1608’de Kayseri Ermenileri’nin Ermenice bilmediklerini seyahatnamesinde belirtmektedir.”40
Kayseri’ de yaşayan gayrimüslimlerin büyük çoğunluğunu Ermeniler teşkil etmekteydi. Ermenilerin nüfus itibariyle Rumlardan daha kalabalık olmaları Bizans İmparatorluğu’ nun takip etmiş olduğu siyaset ile ilgili olmalıdır. Bizans İmparatoru; “Anadolu’ nun fethi öncesinde Doğu Anadolu’ daki
40.000 Ermeni’yi Sivas ve Kayseri çevresine iskân etmiştir.
XV. yy kaynaklarında şehirde birbirinden ayrı üç Ermeni grubunun bulunduğu ve bunların Cemaat-i Ermeniyan-ı Kayseriyan, Cemaat-i Şarkiyan ve
Cemaat-i Sisliyan şeklinde kaydedildiği görülmektedir. Bunlardan Şarkiyan
adıyla anılanlar Doğu Anadolu’dan gelenler, Sisliyan adıyla anılanlar da Adana (Sis) bölgesinden gelerek Kayseri’ ye yerleştirilen Ermenilerdir. ”41 Geldikleri yörelerin isimleriyle anılmışlardır. Meskûn oldukları mahallelerinin
adları bile geldikleri yörelerden izler taşımaktadır.
Gayrimüslimlerin ekonomik uğraşları ticarî faaliyetlerde yoğunlaşmıştır. Ticarî faaliyetlerin de Kayseri’de önemli bir geçim kaynağı olduğundan
bahsetmiştik. Şehirde yaşayan gayrimüslimler Osmanlı vatandaşı olmanın
getirmiş oldukları keyfiyetten yararlanmayı bilmişlerdir. Kendilerine olumsuz ifadede bulunanları şikâyet etme ve haklarını arama yetkisi kendilerine
verilmiştir.
“Mal mülk edinmede bir sınırlama devrin yöneticilerince getirilmemiştir.
Bilakis kolayca ve güvenilir şekilde emlak alıp satmalarına izin verilmiş ve
hatta ticaret yapabilmeleri için krediler verilmiştir.”42
Müslüman olmayan halk Osmanlı Devleti’nde ve Kayseri’de özellikle
ticarî hayatla uğraşmıştır. Bunda gayrimüslimlerin ticarî yetenekleri ve ge40
41
42
Kekeçoğlu, a. g. t. , s. 22.
Selçuk, a. g. e. , s. 128.
M. Akif Erdoğru,” XVI- XVII. Yüzyıllarda Kayseri Zımmileri”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih
Sempozyumu Bildirileri (11- 12 Nisan 1996) , Kayseri 1997, s. 75.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
45
lenekleri etkili olmuştur. Ayrıca Müslümanların sanat ve ticareti pek tercih
etmemeleri de bunda etkili olmuştur. Ancak işin bir de maddi boyutuyla değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim ticaretle uğraşmak maddî bir birikim
gerektirmekteydi. Belki de maddi yetersizlikten dolayı müslümanlar bu işlere
yönelmiyorlardı. Genellikle gayrimüslimlerin tercih ettikleri meslekler hekimlik, kuyumculuk, tüccarlık, mimarlık ve diğer el sanatlarıyla ilgili işlerdi.
Etnik yapısındaki çeşitlilikten ve bunların ekonomik uğraşılarından bahsettikten sonra şimdi de Müslüman ahali ve uğraşlarına değinelim: “Nüfusun
büyük bir kısmı Müslümanlardan oluşmaktaydı. Müslüman halk genellikle
kendilerine ait mahalle ve köylerde yaşamakta, zaman zaman ise Rum, Ermenilerle aynı mekânı paylaşmakta idiler. Kayseri’de yaşayan halk o dönemin
şartları gereği çoğunlukla kendi ürettiği malları tüketen bir topluluk idi. Zira
şehirde yaşayan ailelerin büyük çoğunluğunda ahırların bulunması onların et,
süt, peynir, yün ihtiyacını kendilerinin karşıladığını göstermektedir.”43 Bilhassa kasaba ve köylerde yaşayan Müslüman halkın uğraşıları tarım ve hayvancılıkta yoğunlaşıyordu.
Mevcut nüfusun oranını saptayabilmek için tahrir adı verilen bir sayım
işlemi yürütülmekteydi. Nitekim “ Devletin toprak düzeni ve yönetim sistemi,
bu sayım ve yazım işlerini zorunlu kılıyordu. Vergi ve askerlik işleri, bu sayım
ve yazım esasına dayanıyordu…Bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin nüfus kayıtları , bağlı bulundukları millet teşkilatları tarafından tutulmakta, doğum, ölüm ve evlenme işleri Patrikhanelerce yürütülmekteydi.”44
Osmanlılar vergi yükümlüsü kişileri saptama noktasında bu verileri göz önünde bulundururdu.
Osmanlılarda modern anlamda ilk nüfus sayımının 1830 yılına rastlaması
araştırma konumuz olan dönemle ilgili kesin bir rakam vermemizi güçleştirmektedir. Ancak bazı araştırmacıların avarız hanelerinden hareketle edindikleri bilgilere bakarak nüfus hakkında şu bilgileri edinmemiz mümkün olmuştur.
43
44
Selçuk, a. g. e. , s. 128.
Eryılmaz, a. g. e. , s. 71.
46
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
“Kayseri’ nin nüfusunu XVIII. yüzyıl avarız hanesi sayısına göre hesaplayarak 20.000 ila 21. 000 arasında değiştiğini görürüz. Bu tam sağlıklı olmasa
da seyyahların verdiği bilgilere göre çok daha sağlıklı olsa gerektir. Bunu
hesaplarken avarız hanesinde oturan kişi sayısını 5 kabul edip muafların sayısını da 7 avarız hanesi hesabı üzerine %25 olarak eklemek sureti ile hareket
ettik.”45
Gerek Müslüman olsun gerekse Gayrimüslim olsun devletin ekonomik
açıdan kendini dinamik tutması amacıyla ve askerî anlamda eksiklerini giderme noktasında bu kitlelerin vergi46 yükümlülükleri bulunmaktaydı.
Bu vergiler gerek yetiştirilen ürün üzerinden alınmış gerekse bazı şartlar
ileri sürülerek yükümlüler saptanabilmiştir. Zaten bir yer fethedildiğinde tahrir denilen sayımın yapılması ve vergi yükümlülerinin saptanması durumu da
bundan ileri gelmekteydi.
Müslüman halkın yanında Gayrimüslimler de Osmanlı Devleti’ ne olan
bağlılıklarını ikrar etmek amacıyla vergi mükellefi olarak kabul görmüşlerdi.
Gayrimüslimlerin verdikleri vergiler arasında cizye, avarız, nüzul, sürsat, patrikliğe ait vergiler başta gelmekte idi. Avarız vergisi ise bütün Osmanlı tebaası
ayırt edilmeden toplanmaktaydı.
45
46
Özkaya, a. g. m. , s. 36.
… “Osmanlı Devleti’nde vergiler, şer’i ve örfi olmak üzere iki kısımda toplanmıştır. Zekat,
öşür, haraç ve cizye ile bunların kısımları olan vergiler şer’i vergiler içerisinde yer almaktaydı.
Tekalif– i örfiyye ise Osmanlılarda ilk defa II. Bayezid zamanında avarız vergisi adı altında
olağanüstü zamanlarda, hükümdarın emriyle konan bir vergi olarak görülmektedir. Bu vergi
Tekalif–i Örfiyye ve Tekalif–i şakka olmak üzere iki kısımda toplanmıştır. Tekalif– i örfiyye
içerisine cürm ü cinayet resmi, bad–ı heva türünden vergiler, menzil akçesi, derbend resmi,
bedel–i nüzül, tayinat bedeli, kahk baha vs. 97’ye varan vergiler girmekteydi. Devletin savaş
sırasında mâli zorluklar içerisinde bulunduğu zaman tahsil ettiği ve imdad–ı seferiyye olarak
tahsil ettiigi avarız vergisi ise bunların en önemlilerindendir. Şer’i vergilerden olan cizye,
İslâm hukukuna göre fert başına alınan şahsi bir mükellefiyet olarak görülmüş, zımmîler
üzerine konulan himaye ve güvenlik vergisi şeklinde adlandırılmıştır. Bunlar arasında reşid
olan, bedenen ve zihnen sağlam erkeklerden vergi alınırdı.” Daha fazla bilgi için bkz:”Süreyya
Atik, 82/3 Numaralı Kayseri Şer’ iyye Sicili (H.1085/M.1674–1675)Transkripsiyon ve
Değerlendirmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri
2010, s. 210- 211.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
47
1. 5. 1. Yaşam Alanları
18. yüzyılda tamamen Türklerin meskûn olduğu İç Kale’nin Selçuklular
döneminde de Türkler tarafından iskân edildiği bilinmektedir. Gayrimüslimler ise “Kiçi Kapı (Ayavasil Kapısı)”(ki tek Hırıstiyan mabedi burada idi) ile
“Sivas Kapısı” arasındaki küçük bir alanda meskûndular. Bu alan Osmanlılar zamanında da bu özelliğini devam ettirmiştir. Bu alanda Türk eserlerine
rastlanmamış olması gayrimüslimlerin yerleşme alanı olduğunu Ayavasil Kilisesi etrafında da yine bu unsurların yerleştiği merkez olarak düşünülmesi
gerekir.
Selçuklu Kayseri’sinde gayrimüslim nüfusun Türk nüfustan az olduğu
yerleşim alanlarının değerlendirilmesinden kolaylıkla anlaşılabilir.”47 Müslüman ve gayrimüslimlerin oturdukları mahalleler başlangıçta ayrı olmasına rağmen zamanla bu durum değişmiş ve karma mahallelerde Müslim ve
gayrimüslimler beraber yaşar hale gelmiştir. Böylece yakın komşuluk ilişkisi
içerisine girme fırsatları da olmuştur.
“XVI. yüzyıl ve XVIII. yüzyıl arasında ise Kayseri’ de Müslümanlarla
gayrimüslimlerin birlikte yaşadıkları mahalleler Silaldı, Oduncu, Mermerli,
Rumiyan, Kiçikapı, Sayacı, Karabet, Hacet, Tavukçu, Andronik, Enderlük,
Vekse, İstefana ve Tomarza mahalleleridir. Bu durumu yalnızca mahalleyle
de sınırlamak mümkün değildir. Çünkü Kayseri’ ye bağlı Talas, Erkilet gibi
karyelerde de Müslümanlarla beraber yaşayan zimmîlerin yoğun olarak bulundukları kadıya intikal eden davalardan anlaşılmaktadır.”48
Şehirde mahalleler, iç kale ile dış kale arasında ve surların dışında olmak
üzere kurulmuşlardır. Osmanlı devletinde zimmîler kategorisinde yer alan
Rum, Ermeni, Yahudiler mahallelerinde gruplar halinde yaşarlardı. Osmanlı
şehirlerinde olduğu gibi Kayseri’de de mevcut etnik ve dinî gruplar aralarındaki farklılıklara rağmen, huzur ve ahenk içerisinde yaşamayı başarmışlar ve
Osmanlı Devleti’nin tebaası olarak, hür vatandaş muamelesi görmüşlerdir.
47
48
M.Bayram, a. g. t. , s. 30.
Kekeçoğlu, a. g. t. , s. 36.
48
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Selçuklular devrinden itibaren Müslüman Türk diyarı olan Kayseri’ de
Rum ve Ermenilerle uyum içerisinde yürütülen bir sosyal yaşam alanı bulunmaktaydı. “XVIII. yüzyılda Kayseri’ deki mahalle sayısı 77 kadardır. Şehirde
bir bedesten ve beş han dört tane de Pazar yeri ticarî faaliyet ve hizmette
bulunmuştur. Dinî, sosyal ve idarî bina ve mahal bakımından ise yirmibeş
cami ve mescid iki mevlevihane, yedi hamam, onbir çeşme, altı medrese ve
her caminin yanında da bir sıbyan mektebi idarecilere mahsus bir saray ve
kadılara mahsus bir mahkeme binası yer almıştır.”49 Evliya Çelebi 1649 tarihinde Kayseri’ye gelmiş ve Seyahatnamesi’ nde buradaki etnik yapı hakkında
bilgi vererek dinî kurumları ile ilgili beyanda bulunmuştur. Onun ifadelerine
göre; Kayseri’de bir deyr (manastır) Yahudilerindir demektedir. Bir manastır
Rumların, iki kilise Ermenilerin şeklinde ifade etmiştir.”50
Bakıldığında şehir merkezindeki mahallelerin birçoğunun sadece Müslümanlarla meskûn olduğu, bazı mahallelerin sakinlerinin ise gayrimüslimlerin
oluşturduğu görülmektedir.
Aynı zamanda Müslümanlarla gayrimüslimlerin bir arada yaşadıkları mahallelere de rastlanmaktadır. Kırsal kesimlerde de sadece Müslümanların veya
gayrimüslimlerin oturduğu köyler bulunurken, her iki kesimin bir arada yaşadıkları köyler de vardır. Osmanlı Devleti’ nin bir sancağı konumunda olan
Kayseri’de de birbirinden farklı etnik köken ve kültüre sahip insan toplulukları bir arada yaşamaktaydı.
Komşuluk ilişkilerine ilave olarak Müslümanlarla gayrimüslimlerin birbirinden mal alıp ticarî ortaklıklara giriştikleri, bu konuda bir taassubun olmadığı, bir müslümanın malını zımmî bir erkeğe ya da kadına sattığı, birbirleriyle
borç-alacak ilişkisi içinde oldukları görülmekteydi. Hatta bir gayrimüslim,
Müslüman şahitlerin yardımıyla başka bir Müslüman aleyhine dava kazanabilmekte ve yine davasını takip etmek üzere bir müslümanı vekil tayin edebilmekteydi. Bu kitleler arasında birtakım anlaşmazlıklar yaşanabiliyordu. Bu
anlaşmazlıkların tamamen dinî, kültürel etkenlerden kaynaklanmadığına da
konumuzun ilerleyen saflarında değineceğiz.
49
50
Keskin, M. Hülagü, a. g. e. , s. 5.
Selçuk, a. g. e. , s. 134.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
49
1. 5. 2. Eğitim Durumu
Kayseri, tarih boyunca önemli bir eğitim ve kültür merkezi olmuştur.
Selçuklular dönemiyle başlayan süreçte vakıf eserleriyle çevrili olan şehirde
başta gelen mimarî yapıları medreseler oluşturmaktadır. Medreseler önemli
eğitim kurumları olma hüviyetine haizdirler.
“Bu medreselerde sadece o şehirde yaşayanlar değil, çevreden gelenler
de eğitim ve öğretim görmekteydi. Bundan 8- 9 yıl öncesine gidilirse, o dönemdeki medreselerin zamanın şartlarına göre çok ileri düzeydeki eğitim kurumları olduğu görülür. Osmanlı Devleti genelinde olduğu gibi Kayseri’ de
camiler bir eğitim kurumu olarak kullanılıyordu.”51 Ayrıca halk tarafından
eğitim kurumları desteklenmekteydi. Vakıflar yoluyla eğitim hizmetlerinin
yürütülmesi Osmanlılar döneminde de idame etmiştir. Bu bağlamda gelir getirecek vakıf binaları eğitim kurumlarına destek olacak mahiyette teşekkül
edilmeye çalışılmıştır.
“19. yy’ a kadar her cemaat daha çok dinî eğitim çerçevesinde okullarını
kurmuştur. Müslüman çocuk, mahalledeki hocanın öğrettiği sıbyan mektebine, Musevi çocuk sinagogun yanındaki “heder” denen küçük okula Hıristiyan
çocuklar da papazların eğitimine bırakılıyordu. Zaman içerisinde bu okullar
farklı amaçlar için kullanılır hale gelecektir.
Bu durum ise asırlardır varlığını koruyabilmiş olan Osmanlı Millet
Sistemi’ne büyük zarar verecektir. Ailelerde çocukların eğitimi kuşaklar tarafından yerine getirilir. İhtiyaçlarına yönelik yiyecek, giyecek birlikte üretilirdi.“ Çocuğun aile dışında eğitimi sıbyan mekteplerinde gerçekleştirilirdi.
Çocuklar bu okullara 4- 6 yaşlarında başlıyor ve kız erkek beraber okuyorlardı. İslâmiyet, kızların da okumasını emrettiği için bu okullarda karma eğitim
yasaklanmamıştı. Ancak 11- 12 yaşlarına kadar devam eden bu eğitimden
sonra kızların örgün eğitimi sona eriyordu. Medreseler sadece erkeklerin devam ettiği üst öğretim kurumu olarak kız çocuklarına kapılarını kapatıyordu. Kızların bundan sonraki eğitimleri aile içinde ve annenin kılavuzluğun-
51
Kaplan, a. g. t. , s. 7.
50
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
da evliliğe hazırlık aşaması olarak devam etmekteydi.”52 Eğitim faaliyetleri
ve sağlık hizmetleri gibi halkın ihtiyacını karşılamaya yönelik vakıf eserleri
Osmanlı öncesinde de yürütülmüş olup bunlar içerisinde kadınların yaptırdığı
hayır eserleri mevcuttur.
“Sultan I.Gıyasü’d-din Keyhüsrev’in kardeşi Gevher Nesibe Sultan adına
inşa ettirmiş olduğu Çifte Medrese Anadolu’da bir ilktir. Dört eyvanlı avlulu
ve avlusu revaklı medrese planına sahip olan bu eğitim-öğretim külliyesinde,
bir yandan hastaya hizmet verilirken, diğer yanda hekim yetiştirilmekteydi.
Kitabesinin kaydına göre, Darü’ş-Şifa Sultan II. Kılıçarslan’ın kızı Gevher
Nesibe Sultan’ın vasiyetiyle abisi I. Gıyasü’d-din Keyhüsrev’in ikinci saltanatında (M. 1205– 1211) M. 1205/ 6 yılında yaptırılmıştı.”53
Selçuklular zamanında iskân ve imar faaliyetleri oldukça önem arz etmekle
beraber kadınların bu tür faaliyetlere katkıda bulunmuş olmaları da azımsanmayacak orandadır. Bu eserlerin bir diğer örneği olan “Hunad Camii Selçuklu
Sultanlarından 1. Alaaddin Keykubat’ ın eşi ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’ in
annesi Mahperi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Kendisi Hunad Hatun olarak
bilindiğinden dolayı, yaptırmış olduğu esere de Hunat camii adı verilmiştir.”54
Hunat camii adıyla ; “ Bir külliye şeklinde yaptırılan yapıda camii, medrese,
hamam ve kümbet bulunmaktadır. Camii ile aynı dönemde yapılmadığı, camiinin öncesinde inşa edildiğine dair kuvvetle muhtemel iddialar vardır.”55
52
53
54
55
Doğan, Doğuştan Günümüze Türk Aile, s. 58.
Bayram, a. g. t. , s. 104.
Gündüz, a. g. t. , s. 68.
Bayram, a. g. t. , s. 126.
2. Bölüm
SOSYO- KÜLTÜREL BOYUTUYLA KADININ
KONUMU
Osmanlı’da kadın konusunda çeşitli kaynaklardan yararlanmamız mümkündür. İncelemiş olduğumuz döneme ait kadınların hukukî durumlarıyla ilgili bilgiyi, Şer’iyye Sicilleri’ nde bulabilirken onların günlük yaşantılarına
ilişkin bilgiyi sicillerin yanı sıra gerek yerli gerekse Batılı Seyyahların Seyahatnameleri’ndeki bilgilerden ve konuya ilişkin diğer çalışmalardan edinmekteyiz. 18. yüzyıl başlarına tesadüf eden bu dönemde Kayseri’ nin Osmanlı
Devleti’ ne bağlı bir sancak durumunda olması ve Osmanlı Devleti’nin temelini Türk töresine ve İslam Hukuku’na dayandırarak teşkilatlanması gibi
etkenler, konumuzu aydınlatma açısından önemli katkıları bulunan bu unsurların karşılaştırmalı bir analizinin yapılmasını gerekli kılmıştır.
Osmanlı Devleti, Adalet mefhumuna çok önem vermiş, Hukuk Devleti
adıyla müsemma olmayı başarabilmiş bir yapıya sahiptir. Bu nedenle Osmanlı toplum düzeninin sağlanmasında hukukun önemli bir yeri vardır. “Osmanlı Devleti’ nde hukuk üç ana temele dayanıyordu: İslâm Hukuku (Şeriat), Örfî Hukuk ve fethedilen bölgelerde daha önce konulmuş olan kanun ve
nizâmlar.”1 İslâm Hukuku’ nun şer’ i karakteri, örfî denilen ve İslâm Hukuku
ile çelişmeyen millî ve yerleşmiş geleneklerle Osmanlı Hukuk Sistemi özgün
bir yapıya kavuşmuştur. Bu hukuk sistemi, Şer’i Mahkemelerde kadılar aracılığıyla yürütülmüş ve mahkemeye intikal eden davaların kronolojik olarak
Şer’iyye Sicilleri’nde kaydının yapılması temin edilmiştir. Bu kayıtlar, haya1
Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, 7. Baskı, Fakülte Kitabevi Yayınları, Isparta
2007, s. 101.
52
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
tın mahkemeye yansıyan yönlerini teşkil etmekte olup hayatın resmî kayıtlar
dışındaki boyutu hakkında bilgi vermekten uzaktır. Ancak bu belgeler dönem
hakkında sınırlı sayıda da olsa verdiği bilgiler açısından önem arz etmektedir.
Kullandığımız kaynaklar arasında Kayseri Şer’iyye Sicilleri’nin tamamı
incelenmiş ve farklı açılardan değerlendirmesi yapılmış değildir. 289 adet
Kayseri’ye ait defter vardır. Konuyla ilgili olarak 1700- 1720 tarihlerini kapsayan 13 adet defter incelenerek kadın hakkında bilgi veren belgeler değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
13 defterde toplamda 4205 adet belge incelenerek Bu belgelerden 1366
adedinin kadınlarla ilgili olduğu saptanmıştır. 1109 adedi Müslüman kadınlarla, 257 adedi ise gayrimüslim kadınlarla ilgilidir. Bu belgeleri sosyo- kültürel,
ekonomik ve hukukî boyutuyla inceleyerek kadının konumu hakkında bilgi
verilmeye çalışılmıştır.
Osmanlı’da kadının konumu hep tartışılan ve bazı kitlelerin önyargılarına
maruz kalan bir konudur. Bir sancak durumunda olan Kayseri’de kadının konumu ile ilgili vereceğimiz bilgiler konuyla ilgili önyargıların değişmesi ve
gerçeğe ulaşılacak yolda bir adım atılması bakımından önem arz etmektedir.
2. 1. Sosyo- Kültürel Boyutuyla 18. yy’ın Başlarında
Kayseri’de Kadın
2. 1. 1. Kayseri’ de Kadının Adı
Osmanlı Devleti, bünyesindeki zümreleri ırkına göre değil de onları inançlarına göre sınıflandırmaktaydı: Müslüman ve gayrimüslim şeklinde bir kategorize ediş tarzı benimsenmişti. Kuşkusuz, bu zümrelerin yaşam tarzı inançlarından etkilenmekteydi. Bunun yanında kullandıkları isimler de onların hem
inancı hem de dilleri ve kültürleri hakkında bilgi vermektedir. 18. yüzyılın
başlarında kullanılan isimleri belgelerden öğrenebildiğimiz kadarıyla şu şekilde sıralayabiliriz.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
53
Kayseri’ de 1700- 1720 yıllarında kadınlara verilen isimlerden Müslüman
olanlar için; Ayşe, Fatma, Emine, Rabia, Asiye, Meryem, Esma, Hatice, Safiye, Sultan, Rahime, Akile, Şerife, Taibe, Havva, Saliha, Hadice, Suna, Miyase, Nebahat, Zahide, Cemile, İsmihan, Şerife Nesli, Şerife Sultan, Sabriye,
Fahriye, Nihal, Hayrunnisa, Kezban Raziye, Cennet, Firuzan, Kamile, Hafize, Selver, Ümmügülsüm, Amine, Elif, Hasibe, Zarife, Ümmühan, Kerime,
Müslime, Hayriye, Adile, Kadriye, Sakine, Teslime, Gülzar, Medine, Ayla,
Nazik, Arife, Halide, Melek, İslam, Döndü gibi isimler konulmaktaydı.2
Bu isimlerin çoğunun başında ‘Seyyide’ , ‘Şerife ’sıfatları bulunmaktadır.
Bu adlandırmayla Hz. Muhammed’in soyundan gelen Müslüman kadınlar
kastediliyor olabilir.3
Ayrıca Hz. Muhammed’in kızları, eşlerinin isimlerini de taşıyan hanımlar
bulunmaktadır. Ayşe, Fatma, Emine, Ümmügülsüm gibi. Dilleri, kültürleri,
kutsal mekânları, hatta inançlarını dahi kullandıkları isimlerde görmemiz
mümkündür: Mümine, Müslime4 gibi. Ayrıca Müslüman kadın isimlerinden
sonra ‘Hatun ’ibaresinin; birisinin kızı belirtileceğinde hem Müslümanlarda
hem de gayrimüslimlerde ‘ binti, ibnite’ ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz.
Dil, din noktasında Osmanlı Devlet yapılanması içerisinde bir kısıtlamaya
tabi tutulmayan “Gayrimüslimler çocuklarına ad koyarken din ve dillerinin
gereği isimleri koydukları gibi Türkçe isimler de koyabilmekteydiler.
Ermeni aileler çocuklarına isim koyarken bulundukları toplumla uyum
içindedirler. İlahi dinlerin kaynağının aynı olması sebebiyle Hıristiyanlar,
Maria, Sofia gibi isimler koyarken, Müslümanlar Meryem, Safiye adını
koymaktadırlar. Hıristiyan Ermenilerin Türkçe adlar koyduklarını da
görmekteyiz.”5
2
3
4
5
Günümüzde de Kayseri yöresinde bu kadın isimlerinin çoğu kullanılmaktadır.
Hz. Muhammed’ in torunlarından Hz. Hasanın soyundan gelenler için seyyid, Hz. Hüseyin’ in
soyundan gelenler için şerif sıfatlarının şahıslara bahşedilmekte olduğunu biliyoruz. Daha fazla
bilgi için bkz: Develioğlu, a. g. e. , s. 948/ 992.
KŞS, nr. 112, s. 9, h. 32; nr. 109, s. 95, h. 606.
Mustafa Işık, Tarihi Kayseri’ de Kadının Adı, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay.
,Kayseri 2005, s. 127.
54
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Kullandıkları isimlerden hareketle bu ailelerin Hıristiyan Türklerden olabileceği akla geliyor. “Zımmî ailelerde rastladığımız Türkçe kadın isimleri
şunlardır: Kıymet, Meryem, Gülcihan, Gülzade, Baharistan… Zira Kayseri ve
Karaman bölgesinde Hıristiyan dinine mensup Türkler6 de bulunmaktaydı.”7
İncelediğimiz belgelerde rastladığımız gayrimüslim kadın isimlerine baktığımızda: AyHatun, Nargül, Kıymet, Maria, Altun, Nazlı, Saye, İnci, Sare,
Çiçek, Yasmin, Despino, Gelarnik, Meryem, Sofia, Emlina, Almina, Eleni,
Sermina, Şahezde, Hafna, Gülistan, Kozlana, Akgül, Ladife, Sarah, GülHatun, Ağya, Yazgül, Dader, Elena, Tedrondo, Nedroza, Anna, Kadem, Bahar,
Anastasya, Şehristan, Hatun, Selvi, Zağer gibi isimlere rastladık.
İnanç sisteminin yansıması Meryem, Sofia gibi isimlerin kullanımını
yaygınlaştırmıştır. Türkçe isimler Hıristiyan Türklere atfedilmiş olarak
belirtilmekte ancak ihtida eden zümrelerin de bu isimleri kullanabileceği
ihtimalini akla getirmektedir. Ayrıca kendi dillerine özgü isimler
kullandıklarını da görmekteyiz. Belgelerde Gayrimüslim kadınların isimleri
sonrasında da nasraniyye sıfatı kullanılmıştır.
2. 1. 2. 18. yy’ın Başlarında Kayseri’de Kadının Yaşam Alanı
Bir cemiyetin temel yapı taşı olan ailenin yaşadığı toplum içerisinde yer
edinmesi ve bunun için gösterdiği çaba ve etkileşim de üzerinde önemle durulması gereken hususlardandır. İslâmiyet, insanın kendi irade ve çabası yanında toplumsallaşmasının bir gereği olarak da dayanışma ve yardımlaşma
ihtiyacının olduğunu vurgular.
6
7
…” Türklerden önce bölgeye, M.Ö. II. yüzyılda da Grekler gelmişlerdir. Ardından
da Kapadokya’da Bizans hâkimiyeti başlamış ve buradaki halk baskılar neticesinde
Ortodoks Hıristiyanlığın etkisinde kalmıştır. Zamanla da kendi özelliklerini
tamamen kaybederek Hıristiyanlaşmışlardır. Greklerin ve Bizans’ın etkisinde
kalıp değişen Kapadokyalılar, Türklerin Anadolu’yu fethi sonrası “Rum” olarak
isimlendirilmişlerdir. Rumların içerisinde Bizans topraklarını korumak amacıyla,
Balkanlardan Anadolu’ya getirilen Hıristiyan Türkler (Karamanlılar)’inde olduğu
söylenmektedir. Bunlar Rum cemaati içinde Türkçe adlarını, gelenek ve göreneklerini
sürdürmelerine rağmen din olarak Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmişler ve Rum
milletinin bir parçası olmuşlardır.” Daha fazla bilgi için bkz: Sonay Kekeçoğlu, a. g.
t. , s. 23.
Keskin, M. Hülagü, a. g. e. , s. 25- 26.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
55
“Bu yardımlaşma ve dayanışma İslâm’a göre merkezden uzağa doğru şu
daireler içinde gerçekleşecektir: Aile, komşu, millet (kavim), ümmet, (İslâm
kavimleri, milletleri) ve insanlık.” 8 Bu unsurların temelini teşkil eden ailenin
günlük yaşantısını geçirdiği evi, mahalle denilen yakın çevresinde etkileşimde olduğu komşuları ve mensubu bulunduğu cemiyet, onun yaşam alanını
teşkil etmekteydi.
Osmanlı toplum yapısının temel ünitesinin aile olduğu ve yaşadığı
mekânın da kaynaklarda çeşitli şekillerde tavsif edildiği görülmüştür. Bunlar
beyt, menzil, şeklinde ifade edilmiştir. Osmanlı ailesinin günlük hayatı yoğun
olarak bu mekânda geçmektedir. “Şer’ iyye Sicilleri’ndeki çeşitli kayıtlarda
Osmanlı evinin iç bölümleri şu ifadelerle tasvir edilmektedir: İki göz çatma
anbar, tahta odunluk, tahta samanlık, bir bab ahur, fırın damı, kiler, sagir aşhane, hane-i matbah, tabhane, taşra oda, bir bab kış evi, iki bab fevkani oda,
fevkani harem odası, bir bab fevkani kahve odası, divanhane, yaz odası, baş
oda, harem, üst kat sofası, mabeyn sofası, selamlık, aralık, hamam. Bu bölümlerin alt (beyt-i süfli, tahtani) ve üst (beyt-i ulvi, fevkani) katlara dağılımı genellikle şu şekilde olmaktadır; Alt katta samanlık, ahur, odunluk, kiler,
anbar, aşhane, matbah ve bazen kış odası, fırın damı; üst katta ise divanhane
yani baş oda, harem yani iç oda, selamlık yani dış- taşra oda, kahve odası ve
yaz odası bulunmaktadır.”9
Kayseri’ de ev genellikle menzil ya da ev şeklinde karşımıza çıkar. Bir
de mülk menzil tanımlaması vardır ki “Belgelerde sık sık tekrar edilen
mülk menzil mülkiyeti kişiye ait ev anlamına gelmektedir. Bu yüzden mülk
terimini sahip olunan şey diye tercüme etmek daha uygun olacaktır.”10
Kadınlara ait ev satış vesikalarında ve miras belgelerinde Kayseri’ de
evlerin yapısı hakkında bilgiler mevcuttur.
8
9
10
Hayrettin Karaman, “ İslamın Getirdiği Aile Anlayışı” , Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde
Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 385.
Ömer Demirel, Muhittin Tuş, Adnan Gürbüz, “ Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyimkuşam ( XVI. – XIX. Yüzyıllar)”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2,
Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 705.
Suraiya Faroqhi, “Şehir Evinin Fiziki Şekli”, Çev. İbrahim Kalın, Sosyo Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, C. 3, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 1151.
56
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bu duruma örnek teşkil edecek nitelikteki bir belgede: Ölen bir adamdan
yakınlarına ev ve ambar miras olarak kalan mal varlıkları arasında zikredilir.
Aynı tarihli bir başka belgede: Kadına ait bir evin satışı söz konusudur ve evin
özelliklerinin: Bir sofa, bir tabhane, bir kiler, bir örtme, bir oda, bir bahçe, bir
holden oluştuğundan bahsedilir. Başka bir belgede: Kadınlara ait ortak mülk
menzilin satışı noktasında evin özelliği: Bir sofa, bir tabhane, bir örtme, bir
ahur, bir kenif, bir holden oluşmaktadır, şeklinde belirtilmiştir. Diğer bir belgede: Hibe olarak bırakılan taş ev ibaresi evin yapısı hakkında bilgi vermektedir.11 Evlerin tek katlı olanları tahtani, çift katlı olanları fevkani olarak ifade
edilmekteydi. Buna örnek olarak bir kadının iki katlı evini satışı ile ilgili bir
belge de mevcuttur.12 Mülk satışları içerisinde rastladığımız farklı bir yapı ise
bir oda, iki samanlık, bir holden oluşan bir evin çiftlik hükmünde olmasıdır.13
Evler genel itibariyle kadınların içerisinde rahatlıkla dolaşabileceği, işlerini
gerçekleştirebileceği nitelikte inşa edilmekteydi. “ Ev içerisinde kadının etkinlikleri giriş katında olduğu için, bütün bölgelerde alt katlar penceresiz ya
da çok az pencereli, dolu bir görünüşe sahiptir. Evin kapısı, ailenin iç dünyasını koruyan bir küçük ailenin kapısıdır ve genellikle iç avludan üst kata çıkılır.
Bu kat evin dış dünya ile ilişki kurduğu yerdir. Kadın buradan dışarıya bakar,
onun için burası kabil olduğu kadar sokağı görecek şekilde biçimlenirdi.”14
Ev işlerinin rahatlıkla yapılabilmesi, evin emniyetinin temin edilmesi için
kuşkusuz evler özenle dizayn edilmekteydi. Kadın, bir yanda ev işleriyle uğraşırdı, bununla birlikte kadının sahip olduğu “ Aile hayatı, odaların içinde
sıkışıp kalmamış, bulunduğu bütün mekâna günlük kullanım elemanlarını taşıyarak içinde yaşadığı mekânı (ev, avlu, bahçe vs.) en ince ayrıntısına kadar
değerlendirmiştir.”15
Nitekim “ Türk evlerinin tasarımına içten başlanır ve dışa doğru gelişirdi. Böylece dışarıdan bakıldığında içerisi okunabiliyordu. Bu bağlamda
11
12
13
14
15
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 9, h. 14; s. 26, h. 47; H. 1115/ M. 1702, nr. 109, s. 43, h. 466;
H. 1122/ M. 1709 nr. 114, s. 68, h. 210.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109,s. 22, h. 416.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 13, h. 18.
Kaplan, a. g. t. , s. 27.
Demirel, M. Tuş, A. Gürbüz, “ Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya…” , s. 723.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
57
Kayseri evleri hayat yanında üç ana mekândan (sofa, harem odası, togana)
meydana gelmekteydi. Kayseri ailesinin barındığı evlerde sicillere yansıdığı kadarıyla oda, sofa, tabhane, örtme, havlu, sayegah, çardak gibi bölümler
bulunmaktaydı.”16
Ev içi tasarımda kuşkusuz düzen ön planda tutulmaktaydı ki “ Hemen her
odada yüklük vardır. Yüklüğe yatak, yorgan, gibi kullanım dışı kalan eşyalar istif edilirdi.”17 Yüklüklere ilişkin bir bilgiye incelediğimiz belgelerde
rastlamış değiliz. Ancak ev eşyalarına ilişkin bilgilere ulaşmış bulunmaktayız.
“ Osmanlı evinde halı, kilim, palas, çul, keçe, seccade ve hasır sergi amacıyla
kullanılan eşyaların başında gelmektedir.”18
Mirasla ilgili olarak incelediğimiz belgelerde benzer türden eşyalara rastlanmıştır. Bu konuyla ilgili bir belgede: Kadına ait terekede sayılan
eşyalarla ilgili kadife hasır, makrama tarzı eşyaların varlığından haberdar
oluyoruz.19Ayrıca evde kullanılan eşyalara örnek teşkil eden bir belgede: Kadına ait terekede; peşkir ve bohça, kavlak ve sagir yorgan, kilim, köhne yastık
ve yorgan, köhne döşek ev eşyaları arasında sayılmaktadır.”20 Kayseri evlerinde kadın için mutfağın önemli bir mekân olduğunu söyleyebiliriz. Kadının
rahat iş yapabilmesi için tasarlanan evlerde “Mutfak malzemelerini ise kazan,
tabak, tas, tencere, leğen, ibrik, tepsi gibi malzemeler oluşturuyordu.”21 Ayrıca kadına ait bir terekede mutfak eşyaları olarak kullanıldığına dair bilgiye
sahip olduğumuz cam tabak, sini, tabak ve kase, bakır sahan ”22 şeklindeki
eşyalara rastlanmaktadır.
Temizlik İslâmiyet’ te olduğu gibi Osmanlı’da da önem verilen bir olguydu.
Evlerde yıkanmak için bölümler ayrılırdı. “ Sedirin altında ya da dolabın için16
17
18
19
20
21
22
Burada geçen ifadelerden daha önce örneğine rastlamadığımız yöresel bir adlandırma olarak
Togana’ nın Kayseri’ de mutfak anlamına gelmekte olduğunu öğreniyoruz. Bkz: Kaplan, a. g.
t. , s. 36.
Halit Erkiletlioğlu, Osmanlılar Zamanında Kayseri, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yayınları,
Kayseri 1996, s. 101.
Demirel, M. Tuş, A. Gürbüz, “ Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya…” , s. 707.
H.1128/ M.1715, KŞS, nr. 118, s. 131, h. 301.
H. 1120/ M.1707, KŞS, nr. 112, s. 25, h.70.
Kaplan, a. g. t. , s. 37.
KŞS, nr. 107, s. 188, h. 343; nr. 112, s. 25, h. 70.
58
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
de gizlenen bu bölmeye Kayseri’ de çâğ, çâ gibi isimler verilirdi.”23 Eşyaların
ve çevrenin temizliğine de önem verilirdi. Bunun için de birtakım temizlik
eşyaları kullanılmaktaydı. Belgelerde de örneklerine rastladığımız şekilde,
çamaşırlar bakır leğende yıkanmakta ve mekân temizliği de ot süpürge ve el
tabesi, ocaktaki ateşin temizliği de ateş tabesi ile yapılmaktaydı.
Evlerin içerisi bu şekilde tasvir edilirken bir de evin bulunduğu mevkii
ve burada yaşayan halkın birbiriyle ilişkisine değinecek olursak; Osmanlı
şehrinde ev- şehir bağlantısını sokak ya da caddeler sağlamaktadır. Bunlar
kaynaklardaki ifadesiyle tarik-i amm denilen büyük anayol ve tarik-i hass
tabir edilen ve birkaç evle son bulan çıkmaz sokaklardır. Görüldüğü üzere,
Osmanlı evi, sokağa cephe arama, arsanın konumu, kıble faktörü, komşuluk
ilişkileri, güvenlik, namus ve örtünme gibi faktörlerin etkisiyle şehirde yerini
almıştır.”24
Dönemin insanının kimliğini sadece evler değil mahalle ve şehirler de yansıtmaktaydı. Evlerin mimarisi mahalle ve şehirlerin oluşumunda etkili olmuştur. Mahallelerde yer alan çıkmaz sokakların da mahalle halkı için önemli bir
yeri vardır. Şöyleki ; “ Çıkmaz sokakla başlayan mahremiyet, evin sokaktaki
konumunu da belirlemektedir. Osmanlı şehirlerinin mahallelere bölünmesi
ve buralarda bazı sorunlu insanların bulunması, mahallenin giriş çıkışının
çıkmaz sokaklarla adeta kontrol altına alınması, güvenlik, huzur, mahremiyet
kavramlarının da önemini ortaya koymaktadır.”25 Mahalle sakinleri arasında kuvvetli bir etkileşim söz konusudur. Huzurun idamesi mahalle sakinleri
açısından önemli görülmüş olup, huzuru bozan, ahlâken uygunsuz hallerde
bulunan unsurların ayıklanması için mahalle halkı birtakım girişimlerde bulunurdu. Ahlâken uygun tavırlar sergilememe davranışı mahalleden kovulma
nedeni sayılabiliyordu.”26
Aynı şekilde hırsızlık, huzur bozma gibi uygunsuz davranışlar da mahalleden şahısların kovulmasına yol açabilmekteydi. Sicillerdeki örneklerden ha23
24
25
26
Erkiletlioğlu, a. g. e. , s. 101.
Demirel, M. Tuş, A. Gürbüz, “ Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya…, s. 704.
Kaplan, a. g. t. , s. 30.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 114, s. 5, h. 6.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
59
reketle mahkemeye kadınla ilgili gelen şikâyetler namus- mahremiyet bazen
huzur bozma, cinayet, hırsızlık gibi konulardan oluşuyordu.27 Bu konuda bazı
zamanlarda fetva dahi alınarak suç sabit hale getirilebilmekteydi. Bazen de
huzur bozan insanlar bu özelliklerini tekrarlamama şartıyla uyarılıyorlar ve bu
davranışlardan men ediliyorlardı. 28 Görüldüğü üzere komşuluk hakları riayet
edilmesi gereken mefhumlardandı. Onların huzurunu bozmak kaçınılması
gereken bir davranış olarak addedilirdi. Mahkemelere yansıdığı kadarıyla
davacılar, davalıların suçluluğunu ispatlamaya çalışsalar da, mahalleli her
zaman onların bu hallerini teyit etmiyordu. Bazen mahalleden ihraca yol açan
mahalle halkının şahitliği, bazen de şahısların cezaya çarptırılmasında etkili
oluyordu.29
Bazı davalarda da davalıların iyi hallerinin mahalleliler tarafından belirtildiğini görüyoruz.30 Şahısların iyi halleriyle tasvir edilmeleri, işledikleri
suçlardan ötürü onları, ağır cezalara çarptırılmaktan dahi koruyordu. Osmanlı toplum yapısı içerisinde yer alan gayrimüslimler 18. yüzyılda Kayseri’de
Müslümanlarla bir arada yaşamışlardır. Nitekim gayrimüslimler de mahallelerde oturmuşlar; onların da iyi–kötü halleri mahalleliye sorulmuştur.31 Kadınların günlük hayatı ev içerisinde temel ihtiyaçların giderilmesine yönelik
hazırlıklardan oluşmakla birlikte, kadının sosyal bir çevresi ve bu çevre ile
etkileşimi de kaynaklarda zikredilen hususlardandır. “O çağın bir gözlemcisine göre kadınların başlıca uğraşı, komşuları ziyaret etmek, hamama gitmek,
nakış işleri ile uğraşmaktı. Bu kent kadınlarının durumuydu. Köylük yerlerde,
kadınlar bugünde olduğu gibi tarlalarda çalışmaya, hayvanlara bakmaya devam ediyorlardı.”32
Türk kadınının gezi- eğlencelerde bulunduğu vakidir. Bu bağlamda Kayseri kadınlarının hamama gittikleri, komşularıyla oturup sohbet ettikleri, kimi
zamanda kavga ettikleri sicillerden anlaşılmaktadır. Ayrıca kadınların şehir
27
28
29
30
31
32
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 4, h. 14.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 39, h. 114.
KŞS, nr. 111, s. 66, h. 230; nr. 109, s. 80, h. 549; s. 122, h. 692.
KŞS, nr.113, s. 34, h. 137; nr. 111, s. 68, h. 235.
KŞS, nr. 109, s. 80, h. 549; nr. 114, s. 90, h. 288.
Alkan, a. g. e. , s. 9.
60
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
bünyesinde vakıf olarak bina edilen halkın istifadesine sunulan hamamlarda
da buluştuklarını belgelerden anlıyoruz.33 Kadınların evinin dışına çıkmasının
mümkün olmadığı şeklindeki ifadelerin yanlışlanabilir nitelikte olduğunu görüyoruz. Ev içerisinde kendine özgü bir yaşam alanına sahip olan kadınların
sosyal hayatta da özel bir konumları mevcuttu.
“Osmanlı toplumunda kadınlar camide ibadet edebilirlerdi. Oraya çarşaflı
ve peçeli olarak giderlerdi ve erkeklerden ayrı otururlardı. Camilerde kadınlara özel yerler ayrılırdı. Gayrimüslimlerin camilere girmeye hakları yoktu.
Dernschwam, kadınların genellikle camiye gitmediklerini evlerinde ibadet ettiklerini söyler. Ancak kimi yaşlı kadınlar camiye giderler, ancak bunların da
erkeklerle birlikte oturmalarına izin verilmez.”34
Kadınlara ilişkin genel söylemler arasında belirtebileceğimiz bir başka ifadede ise şöyledir: “ Kocası ve nikâh düşmeyen akrabalarından başka hiçbir
erkekle görüşemeyen Müslüman kadının ev dışı yaşamı çok sınırlıydı. Düğün,
doğum, hamam, mezarlık, mesire ve akraba ziyareti kadının sokağa çıkabilmesi için vesilelerdi. Orta düzeyde ve varlıklı aile kadınlarının pazardan alış
veriş yapması ayıplanırdı. Onların ihtiyaçlarını kocaları ya da hizmetçileri
yapardı.
Diğer ihtiyaçları ise evlerine gelen bohçacılar tarafından karşılanırdı.
Bunun dışındaki alt düzey kadınlar pazara giderdi. Orta sınıftan kadınların
da zaman zaman giyim kuşam için çarşıya gittikleri olurdu.”35
Ekonomik durumu iyi olan kadınların alış-veriş ihtiyaçlarını yanlarındaki
yardımcıları, köleleri aracılığıyla yaptırmaları gayet doğaldır. Nitekim bugün
de aynı uygulamalar mevcuttur. Bu demek değildir ki kadının dış dünyaya
kapalı bir hayatı vardır. O da gerektiğinde çevresiyle etkileşimde bulunabilmekte, gezebilmekte ve ihtiyaçlarını gerek kendisi, gerekse yardımcıları
vasıtasıyla temin edebilmektedir. Ancak inançları gereği Müslüman kadınlar
33
34
35
KŞS, nr. 115, s. 26, h. 85; nr. 117, s. 58, h. 77.
Burçak Evren, Dilek Girgin Can, Osmanlı Kadını ve Yabancı Gezginler, 1. Baskı, Ray
Sigorta, İstanbul 1996, s. 55.
Altındal, a. g. e. , s. 50- 51.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
61
erkeklerle mesafeli davranışlar sergilemekteydiler. Evlerin kapılarından tutun
da odaları dahi bayanlara ve erkeklere ayrı olarak tahsis edilmişti. Burada
hem inanç esasları hem de kadının daha rahat hareket etmesi gerekçesiyle
bir ayrımın mevcudiyetinden bahsedebiliriz. Bu düşüncemizi “Arada evlenme engeli bulunan akrabaya mahrem diğerlerine ve yabancılara namahrem
denilmiştir. Bu ayrım örtünme ve kadın- erkek ilişkileri bakımından da önem
arz etmekteydi.”36 ifadeleriyle de destekleyebiliriz.
2. 1. 3. 18. yy Başlarında Kayseri’de Kadının Giyim- Kuşamı
Bir inanç sistemi olarak Osmanlı Devleti’nde de benimsenen İslâmiyet’
in, toplumsal anlamda insanların davranışları, yaşayışları üzerinde etkisi olduğu gibi onların giyim kuşamları üzerinde de etkisi olmuştur. Abdülkadir
Yuvalı’nın makale olarak kaleme aldığı çalışmasında naklettiği üzere 17. yüzyılda Kayseri’de incelemede bulunan Jennings kadınların giyimi hakkında
şu tespitlerde bulunmuştur. “Kayseri’ de sayıları az da olsa kadınlar pazar,
dükkân ve sokaklarda gruplar halinde veya tek başlarına dolaşabilirler. 30
yaşın üzerindeki kadınların çoğu yüzü açık bırakan fakat saçı, kulakları ve
boynu örten koyu renkli eşarplar kullanırlar. Düz, sade uzun elbise ve şeffaf
olmayan ten rengi çoraplar giyerler.
Kadınlar arasında genelde siyah ve beyaz çarşaf kullanılır. Kadınların eş ve çocuklarıyla aileleriyle birlikte halkın içine çarşı- pazar çıktıkları
görülmekteydi.”37
Ayrıca Mustafa Işık’ın eserinde naklettiği bir başka yabancı seyyah sıfatıyla “19. yy’ ın ikinci yarısında Kayseri’ ye gelen batılı seyyah Charles Texıer,
kiliseye gelen kadınların kıyafetlerini ilginç bulur. Öyle ki kadınların başlarındaki feslerin çeşitliliği, gümüş halkalarla örülmüş saçları ve üzerlerinde
takı olarak taktıkları para ve deniz kabukları alınlarına yerleştirdikleri fındık
altınları ve başlarına bir saksı ya da kalpağı andıran aksesuarlarını tamamen
36
37
Karaman, a. g. m. , s. 391.
Abdülkadir Yuvalı, “ Kayseri’ de 17. yy’ ın Sonlarında Kadının Sosyal Statüsü”, 1. Kayseri ve
Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, Haz.: A. Aktan, Abdülkadir Yuvalı, Ramazan Tosun,
Kayseri 1997, s. 368- 369.
62
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
parlak renklerden seçilmiş dantellerle işli kumaş elbiselerin tamamladığını
anlatır.”38 Kayseri’ de kadınlar tarafından kullanılan baş giyecekleri “ Başlık, fes, yol börkü, yazma, çevre, yemeni, değirmi ipekli örtü, makrome ve
yaşmaktan ibaretti. Ev dışında tüm kadınlar yüzlerinin bir kısmını yaşmak ile
örtmekteydi. Başörtüsü ve ferace de Osmanlı kadınının evin dışında kullandığı diğer eşyalardı.”39
İnançlarının yaşam biçimlerini şekillendirdiğini gördüğümüz “Kadınların
tesettürü konusunda Kur’an’da: Öyle örtünsünler ve ziynetlerini izhar
etmesinler ancak kocalarına veya babalarına, dedelerine ki amca ile dayı da
nikâh düşmemek itibariyle bunlara mülhaktır. Veya kocalarının oğullarına
veya kendi biraderlerine veya biraderlerinin oğullarına veya kendi kadınlarınamü’ minatın kadınları yani Müslüman kadınlar veya hizmet veya sohbetlerinde
ihtisası bulunan kadınlardır.”40
Sıkça kullanılan kıyafetlerden biri olan Ferace, Kadınların tesettür için
giydikleri üstlüğün adıdır. Göğüsten bir iğne veya fiyongla tutturulan etekleri
ve etrafı dantelle süslü dışarı kıyafetidir. 41 Bir diğeri olan Yaşmak; kadınların
ferace giydikleri zamanlarda başlarını sardıkları beyaz örtüye verilen addır.42
İnsana özgü bir haslet olan örtünme ihtiyacı kültürlere, dinlere, iklime,
coğrafyaya ve malzemeye göre şekillenmiştir. Kullanılan giyim eşyaları
şahısların mensubu bulundukları toplumun kültüründen de izler taşımaktaydı.
Giyim-kuşam noktasında Kayseri kadını da inanç, örf ve âdeti çerçevesinde
giyinmekte ve çeşitli ziynet eşyalarını da kullanmaktaydı.
Özellikle miras ve mehir ile ilgili kayıtlarda rastlanılan eşyaların çoğunu
küpe, bilezik ve saç bağı gibi ziynet eşyaları oluşturmaktadır. Altın hatem ve
altın zincir de kadınların ziynet eşyaları arasında sayılmaktadır.
38
39
40
41
42
Işık, a. g. e. , s . 132.
Kaplan, a. g. t. , s. 48.
Muhaddere Taşçıoğlu, Türk Osmanlı Cemiyetinde Kadının Sosyal Durumu ve Kadın
Kıyafetleri, Akın Matbaacılık, Ankara 1958, s. 17.
Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. II, Millî Eğitim
Basımevi İstanbul 1983, s. 601
Pakalın, a.g. e. , C.III, , s. 606.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
63
Kadınlara ait ziynet eşyaları ve günlük yaşantılarında kullandıkları eşyalara ilişkin bir belgede: Nişanda kendisine dört altın ve bir altın bilezik takılan kadına ilişkin bilgi verilmektedir.43 Evlilik öncesi kız tarafına sunulan bir
takım hediyelerle ilgili bir belgede, bir altın bilezik, bir sim (gümüş) kuşak,
birtakım esvap (giysiler) karşılığında nikâhlanan kadından bahsedilir. ”44 Boşanma esnasında erkeğin, kadının ekonomik güvencesini sağlayacak bedeli
öderken sunduğu bir takım ziynet eşyalarına dair örneklere de rastlanılmaktadır. “Boşanma esnasında 15.000 akçe mehr-i müeccel karşılığında; 15 guruş
ve bir mushaf-ı şerif ve bir çuka ferace, 25’er zer (altın) mehr-i müeccel gibi
eşya ve para karşılığında anlaşma yapıldığından bahsedilir”45
Tereke kayıtları da kadına ait giyim ve ziynet eşyaları hakkında bilgi verme açısından önem arz eder. Bu konuya ilişkin bir belgede; Gayrimüslim
bir kadının terekesinde yer alan giyim- kuşam eşyaları arasında; Sim kuşak,
sim çapa, sim saçbağı, altın bağı, sim yüzük, kaftan, kazak, gömlek, Milas
alaca kürk, sim küpe sayılmaktadır.46 Başka bir tereke kaydında kadına ait
eşyalar: Kaftan, bir altun küpe, bir rub köhne çar, kuşak, yedi adet sim kuşak
47
şeklinde sıralanmıştır.
Ayrıca belgelerde kadınlara ait eşyalar arasında:“ Sof ferace, çuka, sim
kuşak, gömlek, cevahir ön kuşak, inci kol bağı, altın yüzük, hamam gömleği,
kıyye kulak altını, elmas taş yüzük, altın küpe, bakır zincir, Alaca sahte kaftan, alaca tay kaftan, beyaz gömlek, peçe”sayılmaktadır.48 Konuyla ilgili bir
başka belgede: Gayrimüslim bir adamın muhtemelen karısına ait olup, evinden çalınan eşyalar arasında; bir altın saç bağı, bir inci saçlık, bir kaftan, dört
zıbın, iki taraflı atlas kaftan, köhne gömlek, bir altun başlık ”49 sayılmaktadır.
Mülk satış işlemini kadınlar bir topluk telli Halep kumaşına, bir seccade, bir
başlık, çuka feraceye karşılık gerçekleştirmişlerdir.”50
43
44
45
46
47
48
49
50
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 38, h. 111.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 16, h. 58.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 38, h. 70.
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 131, h. 301.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 25, h. 70.
KŞS, nr. 113, s. 99, h. 365; nr. 107, s. 156, h. 293; s. 188, h. 343.
KŞS, nr. 116, s. 114, h. 436.
KŞS, nr. 116, s. 93, h. 232; nr. 117, s. 33, h. 42.
64
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Giyim ve ziynet eşyaları arasında sayılan bu eşyalar Kayseri kadını hakkında bilgi sunmaktadır. Giyim- kuşamda da ekonomik refah düzeyi yüksek
olanların gerek kıyafet kumaşı gerek kullanılan mücevherlerinde farklılığın
olması muhtemeldir. Orhan Türkdoğan’ ın naklettiği üzere; Lady Montegu’
nun 1717- 1718 yıllarında İstanbul’ a elçi olarak atanan kocasının yanında
iken Türk kadınlarıyla ilgili yaptığı tespitler önemlidir. Türkiye Mektupları’
nda şunlardan bahseder; “ Zengin kadınların kemerleri elmas veya sair kıymetli taşlarla süslü. Ayrıca önden elmaslı toka ile bağlanıyor bu kemerler.
Türk kadınları kürkü ev elbisesi olarak bazen giyip bazen çıkarıyorlar. İncilerden çiçek goncaları, elmaslardan yaseminler, yakutlardan güller, sarılarından da fulyalar başın üstüne süs olarak koyuluyordu… Türk kadınlarının
saffetinden bahseden yazarlara hayret ediyorum. Bunlar bizimkilerden çok
daha serbest… Ayrıca sokakta hiçbir erkek bir kadına dokunamıyor ve takip
edemiyor.”51
İstanbul’ da kent kadınlarının giyimine bir kadın gözüyle bakılması ve buna
dair bilgi sunulması önem arz etmektedir. Ayrıca burada kullanılan kumaşlar
ve süs eşyalarından da bahsedilmekte olduğunu görüyoruz. Aynı şekilde Kayseri’ de kadınların kıyafet kumaşlarında çuka, alaca, keten türlerinin kullanıldığı zikredilmekte hatta zaman zaman kumaşın cinsini ifade etme bağlamında
Milas alaca kürk, Diyarbakır alacası, Hatayî kaftan, Halep kuşağı ibarelerine
de rastlıyoruz. Bu ifadeler ilgili döneme ait ithalat- ihracat işlemleri hakkında
da bilgi vermektedir.
2. 1. 4. Ailenin Oluşum Sürecinde Kayseri’ de Kadın
İnsanlığın zuhuru ile varlığından haberdar olduğumuz Aile, “Toplumun
varlığının devam etmesinde önemli görevler yüklenmiş, ekonomik hayata yön
vermiş, sosyal ve siyasî hayatı düzenlemiş, dinî ve kültürel fonksiyonlar icra
etmiştir. “52 Aile, bir toplumun oluşumunda temel yapı taşıdır. Anne, baba ve
çocuklardan oluşur. “ Kayseri’ de yaşayan ailelerin genel olarak baktığımızda
51
52
Türkdoğan, a. g. m. , s. 54.
Ömer Demirel, Adnan Gürbüz, Muhiddin Tuş, “ Osmanlılarda Ailenin Demografik Yapısı”,
Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 1, Başbakanlık Araştırma Kurumu,
Ankara 1992, s. 97.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
65
anne, baba ve çocuktan oluşan bir yapı arz ettiğini görmekteyiz. Genellikle
tek eşli bir yapıya sahip idiler.”53
Bu bilgilere miras ve tereke kayıtlarından, mehir ile ilgili davalardan ulaşabilmekteyiz. Ayrıca evlenme hüccetleri bilgi veren belgeler arasında zikredilebilir. “Osmanlı Devleti’ nde İslâm ve Türk karakterli bir hukuk sistemi
kullanılagelmiştir. Bu sistem kaynağını Kur’ an ve Türk töresinden almıştır.”54
Evlilik, İslâmiyet’ te üzerinde önemle durulan konular arasında yer almaktadır.” Hz Peygamber: ‘Ey gençler, sizlerden hanginiz evlenmeye gücü
yeterse evlensin, çünkü bu gözü harama düşmekten daha çok alıkor ve namusu, iffeti daha çok korur…’ Ayrıca Hz. Peygamber evliliğin kolaylaştırılması,
bekârların evliliğe özendirilmesi ve evlenmek isteyenlere yardım edilmesini
tavsiye buyurmuştur.”55
Türk toplumunda ailenin her zaman önemli bir yeri olmuştur. Geleneksel
Türk ailesi, dinî terbiye alan, baba sorumluluğu ve yetkisine daha çok ağırlık
veren bir aile tipi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk kültüründe kadının da
daima önemli bir yeri olmuştur. Kadının bu konumu İslâmiyetle gelen Hukuk
yapısı sayesinde güvence altına alınmıştır. Evlilik dinsel unsurların katkısıyla
bireylerin içinde bulunduğu kültür coğrafyasının etkisiyle gerçekleşmekteydi.
Evlilik için birtakım sınırlamalar da İslam Dini’nde mevcuttu. Ayrıca evlenilecek kadında aranan bir takım özellikler de evlilik için gerekli görülmekteydi. Evlenecek çiftlerin din, ırk, mal, ahlâk, hürriyet gibi yönlerden birbirine
denk olması öngörülmekteydi.
Kızların iffetli olması önemli hususlardandı. Bunun göstergesi olarak bakirelik, kaynaklarda da ‘ Bikr-i baliğa’, ‘Bikr-i baliğa-i akile’56 olarak geçmektedir. Evliliğe engel hususlar ise; “Kan hısımlığı, sıhrî hısımlık, süt emmeden doğan hısımlık, bir kadının başkasıyla evli olması, bir erkeğin dört
53
54
55
56
Selçuk, a. g. e. , s. 137.
Yuvalı, a. g. m. , s. 368.
Kaplan, a. g. t. , s. 54.
KŞS, nr. 107, s. 106, h. 209; h.210; nr. 110, s. 23,h.78; s.177, h. 463; nr. 113, s. 16, h. 58; s. 21,
h. 80; s. 27, h. 109; nr.114, s. 38, h.111; s. 89, h. 287; s. 124, h. 407; nr. 115, s. 80, h. 281.
66
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
kadınla evli bulunması, din farkı ve üç talakla boşanmış olmak”57 şeklinde
kaynaklarda zikredilmektedir.
Kimlerle evlenilemeyeceği Kur’an ve Sünnet bünyesinde ayrıntılı olarak
açıklanmıştır: “ Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin. Geçmişte
olanlar artık geçmiştir… Çünkü bu bir fuhuş ve iğrenç bir şeydi, ne kötü yoldu. Sizler analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, babalarınız, teyzeleriniz,
kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sütanneleriniz, sütkardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz hanımlarınızın yanında kalan, üvey kızları, gelinleriniz, iki kız kardeş bir arada olmak
suretiyle evlenmek size haram kılındı.”58 Hem İslamî unsurlar hem de Türk
kültürünün yansımalarının görüldüğü Osmanlı Devleti ve ona bağlı vilayetler
de evlilik esaslarını bu temeller üzerine bina etmekteydi.
Ailenin oluşumu evlenme ile gerçekleşmekte, bu ise bir takım hazırlık süreçlerini gerekli kılmaktaydı. Evlilik için gereken vasıflar ve mevcut durum
İslamî ve Türkî esaslarda neredeyse aynı şekilde algılandığı için bu hususların
oluşmasından sonra evliliğe ilk adım olarak ‘ nişan’ olayı gerçekleşiyordu.
2. 1. 4. 1. Nişan ve Nikâh
Evliliğin daha sağlam bir zemine oturtulması, evlenecek şahısların birbirlerini daha iyi tanımaları için nişanlanma, Türk toplumunda iyi bir fırsat olarak görülmüştür. “Nişan, evliliğe hazırlık için yapılan, farklı şekil ve boyutları
olan bir gelenektir. Nikâh sosyal ve dinî bir olgudur. Şahitler huzurunda resmî
kayıtlara bağlanarak kıyılır. Nişan daha çok kız ve erkeğin aileleri tarafından
yapılır. Ancak nikâhın büyüklerin veya ergen kız/ erkeğin isteğiyle kıyılması
mümkündür.”59
Nikâhın rükünleri evlenecek taraflardan biri, genellikle örfümüze göre
evlenecek olan erkek tarafından kadına evlenme teklifinin yapılması, icapta
bulunması, kadının da bu teklifi kabul etmesinden ibarettir. Buna mukabil
57
58
59
Hamza Aktan, “ İslam Aile Hukuku”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2,
Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 402.
Kaplan, a. g. t. , s. 55.
Işık, a. g. e. , s. 102.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
67
nikâhta iki müslüman erkek şahidin veya bir müslüman erkek ile iki müslüman kadın şahitlerin hazır bulunmaları şarttır.60
Bu esaslara dayalı olarak belgelerden öğrendiğimiz kadarıyla Kayseri’ de
evlilik hazırlıkları şu şekilde cereyan ediyordu. Evlenmeye karar verenler kız
isteme işlemleri tamamlandıktan sonra taraflar genellikle belirli bir süre nişanlı kalırlardı.
Nişan, Kayseri’de düğün öncesi uygulanan bir tören olarak kabul görmekteydi.
“ Evlenecek tarafların belirlenmesinin akabinde umumiyetle küçük bir merasim tertip edilerek ileride nikâh yapılmasının düşünüldüğünün etrafa ilanen
duyurulması şeklinde ifade edebileceğimiz nişanlanma merasiminin tarafları
nikâha zorlayıcı bir hükmü bulunmamaktadır. ”61Nişanı bozan tarafa herhangi
bir hukukî müeyyide uygulandığına dair bilgiye rastlanmamıştır. İncelemiş
olduğumuz sicillerden nişanlı olan çiftlerin birbirlerine bazı giyim ve ziynet
eşyası verdiklerini görüyoruz.
Başlık ve çeyiz temini gibi terimlerle ifade edilen bu uygulamaya örnek teşkil eden bir belgede: “Ahmet oğlu Ömer adlı şahıs Abdülfettah oğlu
Hasan’a dava açar. Davanın konusu başlık teslimidir. Ömer, kardeşi Şerife ile
Hasan adlı kişinin evlenmek istediğini bunun karşılığında Şerife’ nin babasına 26 guruş başlık vereceğini bildirir. Ancak bu meblağı ödememesi üzerine
Ömer, Hasan’dan şikâyetçi olur. Hasan da Şerife’nin evlilik hazırlıklarındaki masrafları için bu başlık parasını harcadığını belirtir. Taraflar harcamanın
başlık yerine geçeceğini kabul eder. Bu durumu kadı da onaylar.”62 Evlilik
esnasında erkeğin ödediği bedel başlık, kız tarafının hazırlığı eşyalar ise çeyiz
olarak adlandırılmaktadır.
60
61
62
H.Aktan, a. g. m. , s. 398.
Saim Savaş, “ Fetva ve Şer’ iyye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve Dağılması”, Sosyo
Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara
1992, s. 504.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 23, h.78.
68
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bir başka belgede: “ Yenice Mahallesi sakinlerinden Nuh Sadri kızı Fatma Hatunun ölmesi üzerine mirası eski kocası Mahmud oğlu Kasım’a, bu da
ölünce miras küçük kızları Şerife Fatma, Şerife Asiye, Kasım’ın kız kardeşi
Huri ve Saliha’ ya kalır. Çocuklara vasi olarak büyükanneleri es- Seyyid elHac Nasuh kızı Şerife Emine tayin olunur. Vasi büyükanne, oğlu vekâletinde
damadının varislerine dava açar ve ölen kızının evlenirken cihaz olarak sahip
olduğu değerli eşyaları ‘Bir altın bilezik, gerdanlık, bir altın küpe, iki altın
saç bağı, bir sim yüzük, bir pare (para) bohça’ talep eder. Şahitler dinlenir.
Kadının hayattayken bu eşyaları kocasına hibe ettiğini varislerin dile getirmeleri üzerine vasi, bu konudaki talebinden men edilir.”63 Burada evlilik öncesi kadının cihaz tanımlamasıyla eşyalarının mevcudiyetine şahit oluyoruz.
Ölüm halinde ölen şahsın yakınlarının bu eşyaları isteme hakkı bulunmakla
birlikte kadının eşyalarını kocasına bağışlamasıyla yakınlarının talebinin geçersiz kaldığını görüyoruz. Ayrıca, parasal boyutu yanında nişan öncesi erkek
tarafının kız tarafına sunduğu hediyeler de mevcut olup tarafların ayrılması
durumunda bu hediyeler geri veriliyordu.
Bu konuya ilişkin bir belgede: “Yuvan oğlu Bavlos’tan, Estavri kızı Elena evlenirken verileceği belirtilen 150 guruş mehr-i muaccel ve 150 guruş
mehr-i müeccelden vazgeçerek kocasının vekili amcası Savo oğlu Anasdas
adlı zımmî karşısında Nişanda takılan dört altın ve bir altın yüzüğü Bavlos’ a
teslim etme şartıyla kadın kocasından hul edilir, boşanır.”64 Burada gayrimüslime bir kadının evliliğinin son buluşunda nişan hediyelerinin karşı tarafa geri
verildiğini görüyoruz.
“ Evlenme, aralarında evlenme engeli bulunmayan ve bir erkek ile kadının,
ortak bir hayat sürmek ve evlat yetiştirmek amacıyla gerekli bağı meydana
getirmek üzere yaptıkları bir akit, evlenecek adayların hür iradesine dayanan
iki taraflı bir sözleşmedir.” 65 Sicil kayıtlarında Osmanlı aile yapısına dair evlenme, nişan, boşanma gibi hususların nasıl işlediği görülmektedir. Evlenme
akdinin mecburî olmasa da sicillere kaydedildiğini görüyoruz.
63
64
65
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 42, h. 464.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 38, h. 111.
Kaplan, a. g. t. , s. 59.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
69
“Belgelere göre evlilik;
a)Mahkemede nikâh akdi
b)Vekâlet yoluyla nikâh akdi
c)Evlerde nikâh akdi
d)Köylerde nikâh akdi yoluyla mümkün olmaktaydı.”66
Nikâh akdi esas olarak şu şekilde gerçekleşmekteydi: “Evlenme ehliyeti
taşıyan aralarında evlenmeye engel bir durum bulunmayan bir kadınla erkek,
uygun iki şahit huzurunda iradelerini beyan ederek (filanla evlendim, filanı eş
olarak kabul ettim… diyerek ) evlenmiş olurlar. Akdin geçerliliği için din adamı, cami, izin, dua ve resmî boyut gibi şartlar mevcut değildir.”67
Nikâh akdinin hukukî zemine oturtulması için bir takım kaideler gerekli görülmekteydi. “Osmanlılarda kadıdan başka nikâh memuru hiçbir zaman olmamış, din adamlarına umumî bir nikâh kıyma izin ve yetkisi verilmemiş onun yerine her nikâhta izin ve izinnâme verilirken evlenen kimselerden harç alınması
meselenin hukukî ve malî boyutunu ortaya koymaktadır.”68 Buradan hareketle
nikâh, şahitler huzurunda yapılan, hukukî yaptırım gücü olan, belgelere dayalı
bir anlaşma olarak karşımıza çıkmaktadır. Vekiller aracılığıyla da nikâh akdi
yapılabilmekte idi.
Bununla ilgili bir belgede: “ Osman kızı Kerime adlı bikr-i baliğa Hatun
ile İbrahim Beşe’nin oğlu Mahmut’un vekiller aracılığıyla 27.000 akçe mehr-i
muaccel karşılığında şahitler huzurunda evlendiklerine ilişkin ”69 bilgi verilmektedir.
Evlilik akdi nikâhın taraflarının ya da taraflar adına vekâlet edenlerin sorumlu bulundukları bir uygulama idi. Bu akit yapıldıktan sonra taraflar inkâr etse
dahi nikâhın gerçekleşmediğine ilişkin düşünce salahiyetine sahip olamazlardı.
66
67
68
69
Yuvalı, a. g. m. , s. 368.
Kaplan, a. g. t. , s. 63.
Mehmet Akif Aydın, “ Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekâmülü”, Sosyo Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 448.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 177, h. 463.
70
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bu konuya ilişkin bir belgede: “ Ahmet oğlu Molla Bektaş, İshak kızı Esma
ile evli iken Esma’ nın ölümü üzerine dava gününden 22 gün önce Molla Bekdaş, kardeşi Hafız Hasan’ı kendisine vekil tayin ederek İshak’ın diğer kızı
Aişe’yi Bekdaş’ın eşi olması için babasından ister. Vekil konumundaki Hafız
Hasan, Aişe’ yi kardeşi adına ‘ üç kez aldım kabul ettim’ beyanıyla nikâha
şahidlik ettiğini belirtir. İshak da kızı için ‘ üç kez verdim’ diyerek nikâh akdini onaylar. Aişe de durumu onaylar. Daha sonra İshak evliliğe mani olmak
ister. Molla Bekdaş onu dava eder. Şahitler dinlenir ve nikâhın huzurlarında
gerçekleştiğini ve tarafların nikâh akdini ifa ettiğini söylerler. İshak aykırı
davranışından men edilir. ”70
Nikâhın geçerli olması tarafların ya da vekillerin evlilik taleplerini ikrar
etmelerini gerektirmekteydi. Vekillerin nikâhı onayladıklarına ilişkin bir belgede: “Yusuf oğlu Ali davadan beş gün önce Hacı Mehmet kızı bikr- i baliğa
Emine ile her iki tarafın da vekil tayin etmesiyle (kadın adına Ahmed bin
Mehmed erkek adına es- Seyyid el- Hac Ramazan bin Yusuf) nikâh akdini 150
guruş mehr-i muaccel ve 30.000 akçe mehr-i müeccel karşılığında şahidler
huzurunda yerine getirerek evlenirler; ancak Emine, Ali’ ye teslim olmaktan
kaçınır. Ali onu dava eder ve kadının aldığı mehir karşılığında kendisini kocasına teslim etmeye tenbih olunması isteğini Ali, kadıdan talep eder. Kadın
evlilik için vekil tayin etmediğini söyler. Bu durum üzerine Mevlana Mustafa Efendi olayı inceleme maksadıyla görevlendirilir. Mahallede Abdülkadir
oğlu Mehmed’ in evine gider. Mehmed oğlu Ali ve Mahmut kızı Sabire adlı
kişiler şahit olduklarını kendi huzurlarında nikâh akdinin gerçekleştiğini söylerler. Mustafa Efendi bu durumu kayd eder. Çukadar el- Hac Mustafa Beşe
ve Muhzır Mehmed kadı huzuruna gelerek durumu bildirirler. Alınan mehir
karşılığında kadın, kendisini kocasına teslimi konusunda tenbih olunur.”71
Bu belgede gördüğümüz üzere konumuzun ilerleyen kısımlarında da değineceğimiz erkeğin evlilik öncesi kadına başlık hükmünde vermiş olduğu mehir karşılığında, kadının kocasına karşı vazifelerini yerine getireceğine ilişkin
şartları kabul ettikten sonra nikâh akdi gerçekleşmekteydi. Ayrıca nikâh akdi
70
71
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 21, h. 80.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 27, h. 109
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
71
için kadın şahitlerin de şehadetine başvurulabilmekteydi. Tarafların beyanlarının onaylanması amacıyla mahkeme tarafından görevliler yetkili kılınmakta
ve olay yerinde durum değerlendirmesi yapılmakta; şahitlerin beyanına da
başvurulmak suretiyle temin edilen bilgiler kaydedilmekte ve konu hakkında
şüpheye yer bırakmadan bir karar verilmeye çalışılmaktadır.
Nikâh olayına örnek teşkil eden bir başka belgede: “ İsmail oğlu Molla
Yusuf, Bekdaş kızı bikr-i baliğa Hatice ile davadan bir sene önce evlenme
talebinde bulunur. O da kabul eder. Nikâh akdi olur. Ancak kadın kendini
kocasına teslim etmez. Adam şikâyetçi olur. Kendini teslim etmesinin tenbih edilmesini ister, şahitler de nikâhın kendi huzurlarında kıyıldığına şahitlik
ederler. Kadı da nikâhın geçerliliğine dair hüküm vererek kadına görevlerini
yerine getirmesi hususunda tenbihte bulunur.”72 Bu belge, aracı olmadan erkeğin beğendiği bir kıza evlilik teklif etmesi ve kızın bu teklifi kabul etmesi
üzerine yapılan evliliğin rıza ile gerçekleşmesine verilen önemi göstermesi
açısından kayda değerdir.
Kayserili kadınların kendi arzuları doğrultusunda istedikleri kimselerle
evlenebilme salahiyetine sahip olmaları onların tamamen özgür olduğu anlamına karşılık gelmemekte, velisi olan insanların, yol gösterme amacıyla
çocukları üzerinde söz sahibi olduklarını da göstermektedir.
“ Nikâhta küçüklerin veya baliğ olmuş olsa dahi kadının velisinin muvafakatının lüzumuna işaret eden ‘ Velisiz nikâh olmaz’ hadisiyle akîl ve
baliğ olmayanların nikâhına mutlaka velilerinin muvafakat etmesi vacip kabul edilmiştir.”73 Ancak bu yetki ile aile büyüklerinin çocuklarını küçükken
nikâhlamaları Kayseri’de de sık rastlanan bir durumdur. Ergenlik çağına erince iradesi olmadan nikâhlandığı genci beğenirse evlenmekte; beğenmezse anlaşma bozulmaktadır. Bununla ilgili bir belgede: “Hacı İbrahim kızı Fatma
dava gününden bir buçuk yıl önce annesi Aişe Hatun tarafından Hacı İsa oğlu
Mustafa ‘ ya 15 bin akçe mehr-i muaccel, bir altın bilezik, bir sim (gümüş)
kuşak, birtakım esvap (giysiler) karşılığında nikâhlanır. Fatma, büluğa erince
Mustafa’ya teslim olmaktan kaçınır.
72
73
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 80, h. 281.
H. Aktan, a. g. m. , s. 400.
72
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Mustafa, onu dava eder. Fatma, davadan üç gün önce geceleyin büluğa
erdiğini belirterek nikâhın annesinin yetkisiyle kendi rızası dışında gerçekleştiği gerekçesiyle feshedilmesini kadıdan ister. Mehri ve diğer eşyaları iade
etmesi şartıyla nikâh fesh olunur.”74 Nişan mefhumunda olduğu gibi nikâhta
da ayrılık vaki olduğunda erkek tarafına; kız tarafına vermiş oldukları hediyeler teslim edilmek koşuluyla nikâh fesh edilebilmekteydi.
Maddi boyutuna paralel olarak zaman zaman yaşadığı noktasında şüphe
duyulan şahıslara dahi kız verildiğini görüyoruz. Bununla ilgili bir belgede:
“İbrahim kızı İsmihan nam bikr-i baliğa küçük yaşta iken annesi Fatma, kayıp
haldeki Süleyman adlı kişiye 40.000 akçe mehr-i muaccel karşılığında akd-i
nikâh yaptırır. Davadan bir önceki gece akşam namazı vaktinde kız büluğa
ermiş olması ve halen Süleyman’ın ortada bulunmaması gerekçesiyle ve şahitlerin de ifadesiyle nikâhın fesh edilmesini Fatma, talep eder. Şahitler kızın
büluğa erdiğini ve Süleyman’ın kayıp olduğunu dile getirirler. Bunun üzerine
nikâhın geçersizliğine karar verilmiştir.”75 Burada ise kayıplığın evlilik olayına engel teşkil etmesi nedeniyle nikâhın geçersiz sayılabileceğini görüyoruz.
Konuya ilişkin bir belgede: “Ömer kızı Fatma nam bikr-i baliğa küçük
yaşta iken annesi Aişe Hatun tarafından Ahmet oğlu Mustafa’ ya verilmiş olup
davadan üç gün önce kız asr vakti (ikindi) büluğa ermesi üzerine nikâh akdini
fesh ederek kocasından davacı olmuştur. Mustafa ve şahitler dinlenir, kızın
rızası olmadan yapılan bir evlilik olduğunun anlaşılması üzerine tarafların ayrılmasına karar verilir.”76
Rızasız evliliklerde kadın bizzat kendisi dava açarak hakkını arayabilmekteydi. Bununla ilgili bir belge: “ Mustafa oğlu Süleyman ve amca kızı Fatma
adlı bikr-i baliğa Hatunun evliliği hakkındadır. Fatma on yaşında küçükken
Mustafa da küçük yaşta iken davadan on yıl önce babalarının vekâletinde
10.000 akçe mehr-i muaccel karşılığında nikâhlanırlar. Nikâhlı oldukları halde Fatma, kocasına teslimden kaçınır. Süleyman, sorgulanıp gereğinin yapılmasını ister. Şahitler de nikâhı onaylar. Kadının nefsini kocasına teslim
74
75
76
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 16, h. 58.
H. 1113/ M. 1700, KŞS, nr. 107, s. 106, h. 209.
H. 1113/ M. 1700, KŞS, nr. 107, s. 106, h. 210.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
73
etmesi tenbih olunur.”77 Burada rızasız evlilik yapılmasına rağmen ödenen
bedel karşılığında nikâhın gerçekleşmesi gerekçe gösterilerek kocanın talebi
ile kadın karşı karşıya kalmış ve yükümlülükleri noktasında kendisine uyarıda
bulunulmuştur.
Gayrimüslimlerde görülen küçük yaşta rızasız olarak yapılan evliliğin geçersiz kılınmak istendiğine ilişkin bir belgede: “ Mirat oğlu Osen ile Anna adlı
bikr-i baliğa Hatun adlı zımmîler küçük yaşta iken kızın babasının İstanbul’ a
gitmesi ve kızın velayetini Mirat’ a vermesi üzerine şahıslar çocuklarına nikâh
kıyarlar. Ancak Osen, bu evlilikten vazgeçer ve Anna da başkasıyla evlenir.”78
Erkeğin de evliliğin rızasız yapıldığı gerekçesiyle nikâhı geçersiz kılması için
kadıdan talepte bulunduğunu ve gayrimüslim kadınların da evlilikleri nihayete erince başka bir şahısla evlenebildiklerini görüyoruz. Burada nikâh akdinin
veya muhtemelen beşik kertmesi olarak bilinen uygulamanın, ergenlik çağında kızın iradesine bağlı olarak neticeye kavuştuğu belgelenmektedir. Aynı şekilde erkek de bu isteğini kadı huzurunda dile getirmektedir.
Ancak esas olan şudur ki tarafların hakları devlet tarafından korunmaktadır. Bunun yanında “Zımmîler aile hukuku açısından kendi dinî kurallarına
tabii idiler. Evlenme, boşanma, drohoma79 çeyiz, mehir ve nafaka gibi bugün
için özel hukuka giren meseleler Osmanlı Devleti’ nde dinî işlerden sayılmaktaydı. Din adamları kendilerine verilen beratlarla kendi dinî kurallarını
uygulamakta serbest ve yetkili kılınmışlardı. Zımmîlerin aile hukuklarıyla ilgili meselelerden doğan davaları, patrikhanelerde kurulan heyetlerce görülür
ve gereği Osmanlı Devleti’ nin icra memurları tarafından yerine getiriliyordu.
Zımmîler kendi dinlerine göre evlenip boşanabiliyorlardı.”80
Örneklerinde de gördüğümüz üzere “İbadet ve ahval-i şahsiye konuları
dışında zımmîlere (gayrimüslim) de kendi rızalarıyla İslâm Hukuku esasları
77
78
79
80
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 89, h. 287.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 124, h. 407.
… “Drohoma, Avrupa’ da kadınların evlenirken kocalarına ödedikleri bedele verilen
isimdir.”Daha fazla bilgi için bkz: Kaplan, a. g. t. , s. 67.
Ali Aktan, “ Osmanlı Belgelerine Göre Kayseri’ deki Gayrimüslim Tebaanın Durumu”,
III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu, Erciyes Üniversitesi Kayseri ve Yöresi Tarih
Araştırmaları Merkezi Yayını, Kayseri 2000, s. 19- 20.
74
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
uygulanmaktaydı.”81 Zımmîler meselelerini kendi inanç, örf ve adetlerine göre
çözdükleri gibi isterlerse mahkemeye müracaat ederek Kadı’nın meselelerine
çözüm getirmesini de isteyebiliyorlardı.”82
İncelediğimiz sicillerde zımmilerle ilgili evlenme, boşanma, miras
konularıyla ilgili belgeler daha çok ön plandadır. Bu sayede zımmî kadınlar
hakkında da bilgi sahibi olabiliyoruz. “Birçok geleneksel toplumda olduğu
gibi Osmanlı toplumunda da farklı dinî gruplar arasında evlenme nadir
görülen olaylardandı.
Hıristiyan erkeklerin Müslüman bir kadınla evlenmesi zaten mümkün değildi. Fakat Müslüman erkek Hıristiyan bir kadınla istedikleri zaman evlenebilirdi.” 83
Araştırmamıza konu olan tarihlerde Hıristiyan kadınlarla evlenmiş Müslüman erkeklere ilişkin bir belgede bulunmaktadır: “Sisliyan Mahallesi’nde yaşayan Kıymet adlı nasraniyye Hüseyin oğlu el- Hac Hasan Çelebi vekâletinde
nikâhlı kocası Ali Beşe ile boşanmak ister.”84 Burada kadının dinini değiştirmiş olduğuna ilişkin bir bilgiye rastlamıyoruz. Ancak kadının isminden
hareketle etnik yapısına ilişkin Hıristiyan Türklerden olabileceği şeklinde bir
değerlendirmede bulunmamız mümkündür. Zira bölgede yaşayan Hıristiyan
Türklerin varlığından bahsetmiştik.
2. 1. 4. 2. Mehr-i Muaccel
Nikâh için gereken şartlardan birini de mehir adı verilen bedel oluşturmaktaydı. “mehr, zevcenin nikâh akdi ile müstehak olduğu mal yerinde kullanılır
bir tabirdir.”85 Mehir uygulamaları evlilik öncesi ve sonrası erkeğin ödediği
bedel olmak üzere iki aşamada gerçekleşiyordu.
“ Osmanlı’ da evlenecek erkek, kız tarafına ‘ Mehr- i muaccel’ denilen bir
nikâh bedeli para ya da mal vermek zorunda idi. Boşanma ya da ölüm hali
81
82
83
84
85
Altındal, a. g. e. , s. 38.
Kaplan, a. g. t. , s. 58.
Selçuk, a. g. e. , s. 138.
H. 1113/ M. 1700, KŞS, nr. 107, s. 49, h. 98.
Pakalın, a. g. e. , C. II, s. 443.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
75
için kadını garantiye alan diğer bir bedel ise ‘Mehr- i müeccel’ di. Bugünkü
başlık ve nafakaya benzetebileceğimiz mehir, kadının bir tür sigortasıydı.”86
Mehr-i muaccelin evlilik için peşin ödenen bir bedel olduğunu, mehr-i müeccelin ise zaman içerisinde boşanma, ölüm olaylarının zuhurunda ödenme koşuluyla karara bağlanan bir bedel olduğunu belgelerden edindiğimiz bilgiler
ışığında belirtebiliriz. Hem mehr-i muaccel hem de mehr-i müeccel örneğine rastladığımız bir belgeye göre: “ Ebubekir kızı Şerife Hatun, Osman oğlu
Hasan’a dava açar. Hasan’ın kardeşi Hüseyin’ dir, Şerife’nin kardeşi Fatma
Hatun’dur. Fatma Hatun 21.000 akçe mehr-i muacceli evlenirken Hasan’ den
alır. Ancak bir süre sonra Fatma ölür. Hasan’ in kardeşi Hüseyin, Şerife ile
evlenir ve Şerife Hatun, kardeşi Fatma Hatun’un mehr-i müeccel hakkını da
devralır.
Hüseyin de ölür. Terekesi kardeşi Hasan’a kalır. Şerife, kendi mehrini kocasının terekesinden alır; ancak kardeşininkini Hasan, ödemekten kaçındığı
gerekçesiyle Şerife, dava açar. Hasan şahitlerin ifadesine başvurur ve Fatma’
nın da Şerife’nin de mehirlerini ödediğini ispatlar. Şerife bu konuda tartışma
çıkarmaktan men edilir.”87
Mehirin belirlenmesinde tarafların ekonomik durum, yaş, asalet, tarafların
ilk ya da ikinci evliliğinin oluşu belirleyici faktörlerdendi. Şer’i hukukun bir
gereği olan mehir doğrudan doğruya kadının malı idi. Ve onu da dilediği gibi
tasarruf edebilirdi. Devlete tabi bir kurumu temsil eden kadı, bulunduğu bölgelerde devletin para politikasının uygulanması noktasında resmî işlemlerde
para birimi olarak akçeyi kullanmaktaydı. Aynı durum nafaka için de geçerli
olmuştur. Cahiliye geleneklerinden kadının velisi tarafından alınan mehir, bir
satış bedeli hükmünde iken İslâmın zuhuru ile kadının hakkı olarak kabul
edilmiştir. İslamiyet’te eşler arası mal paylaşımı mevcut olup mehir, kadının
hakkı sayılmıştır.
İslâm Hukuku’ndaki mehire karşılık Fransa’da kadın veya ana babası
tarafından kocanın emrine verilen dot, Avrupalı kadınların kocaya vermekle
86
87
Altındal, a. g. e. , s . 41.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 116, s. 10, h. 20.
76
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
yükümlü olduğu drohoma mevcuttu.88 Gayrimüslimlerde mehir ödenmesine
örnek teşkil eden bir belgede: “Yuvan oğlu Bavlos’tan, Estavri kızı Elena evlenirken verileceği belirtilen 150 guruş mehr-i muaccel ve 150 guruş mehr-i
müeccelden vazgeçerek kocasının vekili amcası Savo oğlu Anasdas adlı
zımmî karşısında nişanda takılan dört altın ve bir altın yüzüğü Bavlos’a teslim etme şartıyla kadın, kocasından hul edilir.”89 Türklerde ise evlenme eski
dönemlerden bu yana nikâh temelli yürütülmüştür. “ Nikâhtan önce erkeğin,
alacağı kızın velisine bir miktar mal vermesi adettendir. Erkek tarafının
verdiği bu mala ‘Kalın’ denilirdi. Kalın, ekseriya at ve koyunlardan ibaret
olurdu. Buna mukabil kız tarafı da erkeğe bir hediye verirdi.”90 Türklerde kalın, başlık olarak ifade edilmesine karşılık İslâmiyet’ te ‘Mehir’ olarak manasını bulan nikâh bedeli evliliğin gerçekleşmesinde gereken hususlardan birini
teşkil etmekteydi.
“Nikâhta mehrin miktarı tayin edilmişse buna mehr-i müsemma miktarı tayin edilmeyen mehire mehr-i misl adı verilmekteydi.”91 Gördüğümüz
kadarıyla Kayseri kadınları belli bir miktar karşılığında nikâh akdini yerine
getirmekte ve evlenirken ödenen miktar genelde belirlenen bir fiyat üzerinden
gerçekleşmekteydi.
“Mehir’ in asgari miktarı 10 dirhem gümüşe tekabül eden meblağdır.“92
Borca karşılık mehr-i muaccel kabul edilebilmekteydi. Bununla ilgili bir belgede: “İbrahim kızı Raziye adlı kadın ölür. Hayatta iken davadan altı yıl önce
Musli kızı Fatma adlı kadına evini 24 guruşa satar. Fatma 12 guruşunu verir.
Bu sırada ölen Raziye’nin oğullarından İbrahim ile Fatma evlenince kalan
miktar mehr-i muaccel olarak takas edilir. Bu durumu diğer varis Halil de kadı
huzurunda onaylar.”93 Kadınlar arası borçlanmanın olduğunu da bu belgeden
öğreniyoruz.
88
89
90
91
92
93
Kaplan, a. g. t. , s. 67.
H. 1122/ M. 1709, KŞS nr. 114, s. 38, h. 111.
Oy, a. g. m. , s. 591.
Kaplan, a. g. t. , s. 67.
İlber Ortaylı, “ Osmanlı Aile Hukukunda Gelenek, Şeriat ve Örf”, Sosyo Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 459.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 110, h. 652.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
77
İncelenen belgelerden edindiğimiz bilgilere göre en düşük 5000 akçe 94 ile
en yüksek 100.000 akçe 95 arasında değişen mehir miktarına rastlanılmıştır.
Mehr-i muaccel evlilik öncesi peşin olarak kadına ödenmesi gereken bir meblağ idi. Rıza ile ve rızasız yapılan evliliklerde mehir evliliğin gerçekleşmesi
ve devamı için bir önem arz etmekte idi.
Bu gerekçe ile ebeveynler küçük yaştaki çocuklarını evlendirmekte, taraflar da maddi getiriyi temin etmesi halinde evlilik teklifini kabul etmekteydiler. 96
Bedelin ödenmesinin şahitler huzurunda gerçekleştiğine ilişkin bir belgede: “ Osman kızı Kerime adlı bikr-i baliğa Hatun ile İbrahim Beşe’nin oğlu
Mahmud vekiller aracılığıyla 27.000 akçe mehr-i muaccel karşılığında şahitler huzurunda evlenirler.”97 Ayrıca belgelerden anlaşıldığına göre mehirler her zaman para olarak ifade edilmeyip bazen eşya, bazen de mülk olarak
verilmekteydi. Bununla iligili bir belgeye göre: “ Ömer Ağa oğlu es- Seyyid
Abdullah Süleyman, es- Seyyid Hüseyin Çelebi ve Hüseyin Efendi kızı Şerife
adlı Hatun ile 5.000 akçe mehr-i muaccel karşılığında evlenir ve bu mehre
karşılık adam zimmetindeki evini kadına verir ve kadın bu takası kabul eder.
Durum kadı karşısında onaylanır.”98 Burada nikâh ile kadının soyadı hükmünde babasının adının yanında kayınpederinin adının da eklendiğini görüyoruz.
2. 1. 4. 3. Çok Eşlilik
Genel olarak bakıldığında bazı toplumlarda tek eşle evlilik görülürken bazılarında ise birden fazla yapılan evliliklere rastlanılmaktadır. İslâm dini sınırsız sayıda yapılan evliliklere sınırlama getirerek, şartlı olarak ancak dörde
kadar evliliğe izin vermiştir.
94
95
96
97
98
KŞS, nr. 117, s. 22, h. 33.
KŞS, nr. 113, s. 35, h. 141.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr, 113, s. 27, h. 109; Aynı konuda bkz: H. 1120/ M. 1707, nr. 113, s.
16, h. 58; H. 1113/ M. 1700, nr. 107, s. 106, h. 209; H. 1122/ M. 1709, nr. 114, s. 89, h. 287.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 177, h. 463.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 22, h. 30.
78
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Osmanlı toplumunda eş sayıları hakkında İslâm’ ın verdiği izne bağlı olarak mevcut olan kanaatin aksine, daha önce yapılan araştırmalar neticesinde
birden fazla eşle yapılan evliliğin pek de yaygın olmadığı tespit edilmiştir.
Arşiv kaynaklarının ortaya koyduğu bu neticeyi seyahatname türündeki kaynaklar da teyit etmektedir. “ Çok eşli evliliklerde temel sebep öncelikle evlat
sahibi olma isteği gibi görünüyor. Evlatları kız olanlar arasında ise erkek evlat sahibi olma arzusu birden fazla eşle evlenmenin diğer bir sebebini teşkil
etmektedir.”99
Çok eşle evlilikte “ Başta zinayı önleme olmak üzere birtakım sosyal,
ahlakî, ekonomik, fizyolojik ve psikolojik sebeplerle caiz kılınmakla beraber
kötüye kullanılmasını önleyen tedbirler alınmış, gerçekleştirilmesi zor şartlara
bağlanmış ve ilk hanıma itiraz hakkı tanınmıştır.”100
Osmanlı toplumunu teşkil eden unsurlardan biri olan Kayseri’ de de varlığından haberdar olduğumuz gayrimüslimler arasında dinî inançları gereği çok
eşle evliliğe rastlanılmamıştır. Bunun sebebi, “Hıristiyanlığın evliliği, medeni
bir olgu olarak değil, dinî bir taahhüt olarak kabul etmesi, bu yüzden de eş
hayatta olduğu sürece tekrar evlenmeyi onaylamaması olabilir.”101
Çok eşli evliliklerle ilgili olarak; “Osmanlı Devleti’ ndeki kadınları
yakından ilgilendiren ve genellikle Osmanlı sarayındaki haremin mevcudiyeti
ile XIX. asır İstanbul’ undaki bir takım uygulamaların doğurduğu yanlış
bilgilerden birisi de ‘ teaddüt-i zevcat’ yani birden fazla kadınla evliliktir.”102
Bu konu İslâm Hukuku’ nun kadına ilişkin statüsü noktasında birtakım şartlar
altında uygulanmasına izin verilen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Konu ile ilgili bir ayette;“Eğer yetimlerin haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız size helal olan kadınlardan ikişer üçer dörder nikâhlayın ve
eğer bu takdirde adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir
kadın ile veya sahibi bulunduğunuz cariye alın. Bu ağmamanız (veya faki99
100
101
102
Demirel, A. Gürbüz, M. Tuş, a. g. m. , s. 106.
Karaman, a. g. m. , s. 388.
Kekeçoğlu, a. g. t. , s. 88.
Kaplan, a. g. t. , s. 70.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
79
re düşmemeniz) için daha muvafıktır. ”103 şeklinde açıklanmıştır. Burada asıl
hedef erkekler olarak görülmüştür. Kadının birden fazla koca ile aynı anda
evli olması dinen caiz görülmemiştir.
“Bir kadının birden fazla erkekle evlenmesi hali olan poliandri, toplumlarda nadiren rastlanılmış bir evlilik tipidir. Bu tip evlilik biçimini İslâm ve Türk
Toplumlarında gözlemlemek mümkün değildir.”104 Bunun yanı sıra belgelerde boşanma sonucunda kadının ve erkeğin başka şahıslarla evlendiklerini görüyoruz.105 Belki geçim sıkıntısı belki çocuklarının bakımı belki de yalnızlıklarını giderme amacıyla yeniden evlenme girişiminde bulunmuş olduklarını
söyleyebiliriz.
Osmanlılarda çok eşliliği yasaklayan bir kural bulunmamaktaydı. Ancak
kadınların hakkını gözetme, malî açıdan onları destekleme gibi hususlar çok
eşlilik konusunda caydırıcı etki yapmaktaydı.
“ Çok defa erkek ancak, evli kaldıkları müddetçe eşinin üzerine evlenmemek şartıyla ilk evliliklerini yapabilmektedirler. Çok eşli olanlar, eşlerini bir
arada oturtmaya asla mecbur edemezler, Fazlaca varlıklı olmayan vatandaşların ise asla birden fazla karısı olamazdı.”106
Dinen çok eşliliğe izin verilmekte ancak bu durum tavsiye edilmemektedir. 18. yüzyılın başlarına ait Şer’ iyye Sicilleri’ ne yansıdığı kadarıyla çok
olmamakla birlikte çok eşlilikle karşılaşılmıştır. Miras konulu belgelerde
kocanın iki eşi varsa her iki kadının da mirastan payına düşeni almakta olduğunu görüyoruz. Kayseri’de çok sık olmasa da erkeklerin birden fazla kadınla evlendiklerini görüyoruz. Belgelerde genelde miras konulu davalarda
ölen adamın mirasının eski karılarına kaldığını görüyoruz.107 Bu belgelerde
103
104
105
106
107
Kur’ an-ı Kerim Metinsiz Meali, Nisa Suresi, 3. ayet, Çev. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Kardelen
Yayınevi, İstanbul 2008, s. 36.
Kaplan, .a. g. t. , s. 71.
KŞS, nr.108, s. 38, h. 70; nr. 110, s. 156, h. 424; nr. 113, s. 31, h. 80; nr. 114, s. 38, h.111;
nr.115, s. 25, h. 80; nr. 117, s. 4, h. 4.
Gül Akyılmaz, “ Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler X,Yeni Türkiye Yay. , Ankara
2002, s. 367.
KŞS, nr.110, s. 122, h. 365; s. 189, h. 490; s. 190, h. 490; nr. 111, s. 76, h. 228; s. 77, h. 229;
nr. 112, s. 10, h. 34; nr. 113, s. 7, h. 22; s. 63, h. 252; s. 94, h.347; nr. 115, s. 118, h.380; nr. 116,
80
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
zevceteyn-i metrukeyn ibaresi çok eşliliğin varlığını gözler önüne sermektedir.
Miras paylaşımında İslâm hukuku esas alındığı için haksızlığa mahal bırakılmamasına özen gösterilmekteydi.
2. 1. 4. 4. Aile Fertleri
2. 1. 4. 4. 1. Anne- Baba
Evlenen kadın ve erkeğin oluşturdukları ailenin idamesi, bunların birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerini ifa etmelerini gerektirmekteydi. Ailenin
anne, baba ve çocuklardan oluştuğu bir yapılanma olan “ Çekirdek aile kavramı, Türklerin hayatına 16. yy’da girdi. Ataerkil aile mevcuttu. Ebeveynin
yanı sıra evlenmiş veya halen bekâr olan erkek çocuklar, gelinler, evlenmemiş
kızlar, torunlar, cariyeler, köleler bir arada yaşardı.”108
Baba aile reisi, anne evi idare eden kişidir. İslâm dinine göre Kur’an’da
kocanın karısı üzerindeki hakları şu şekilde belirtilmiştir.” Erkekler kadınlar
üzerinde idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah birini (cihat, imamet ile aile
reisliği gibi hususlarda ) diğerinden üstün kılmıştır. Bir de erkekler mallarından kadınlarına harcamaktadırlar. İyi kadınlar Allah’a itaatkârdırlar ve
Allah kendilerini koruduğu sebeple kocalarının gıyabında ırz ve mallarını
muhafaza ederler. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince önce kendilerine öğüt verin. Öğüt kar etmezse kendilerini yataklarında
yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse hafifçe dövün. Size itaat ettikleri takdirde kendilerini incitmeye bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok
büyüktür.”109
Belgelerde karı- koca için zevc, zevce, eş ibareleri geçmektedir. Nikâh akdi
denilen uygulamayla eşler bir takım sorumlulukları yükleneceğine dair söz
veriyorlardı. Kadın kocasının ihtiyaçlarını giderecek, erkek de evin geçimini
sağlayacak, karısına iyi muamelede bulunacaktı. Bu durumlar sekteye uğradığında boşanma denilen olay gündeme gelmekteydi.
108
109
s. 75, h. 291; nr. 117, s. 10, h. 16; s. 11, h. 18; nr. 118, s. 36, h. 76; s. 116, h. 258- 260; s. 117,
h. 261; s. 118, h. 262.
Evren, D. Can, a. g. e. , s. 70.
Kur’ an-ı Kerim Metinsiz Meali, Nisa Suresi, 34. ayet, s.38.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
81
Çamurdan kâinatın gözbebeği konumuna yükseltilen İslâm insanı, kadınerkek ayrımına tabi tutulmamıştır. Bu insan var olacak, çoğalacak, toplum ve
kültür oluşturacak ve bunu nesillere aktaracaktır. 110
Kadınların aile içindeki etkin konumları seyyahların gözünden de kaçmamış bunlardan biri olan Schweigger’ e göre, “ Tüm dünya Türk’ün gücünden
korkarken, Türk erkeği karısından korkar.” 111 ibaresi onların zihinlerinde yer
eden Türk kadını imajının şekillenmesinde etkili olmuştur.
Burada eşlerin birbirlerine saygı ve sevgi bağlarıyla bağlı olmaları, belki
de kendi toplumlarında pek de alışık olmadıkları böyle bir yapıyla karşılaştıklarında bu durum, batılı seyyahları şaşırtmış ve eşlerin ev içerisinde söz sahibi
olmaları bu denli ifadeleri gün yüzüne çıkarmış olabilir.
“ Kadını anlatan yazılardan çıkan sonuç; ev- hamam- mesire- komşu- arkadaş- koca- çocuk- akraba noktalarından geçen bir çemberin içinde, kendine sağlanan özgürlüklerle yetinmeyi bilen, içe dönük, sakin, evcil bir kadın
betimleniyor. Kendisine tanınan sosyal statüye boyun eğdiği sürece saygı ve
sevgi görmüştür.”112 Burçak Evren, Dilek Girgin Can’ ın ortaklaşa kaleme aldıkları eserlerinde naklettikleri D’ohsson adlı gezginin değerlendirmeleri şu
şekilde izah edilmektedir. Müslüman kadınların bütün eğlence ve meşgalesinin evinin işini görmek, iş işlemek ve çocuklarının terbiyesiyle uğraşmak
olduğunu belirtir… Çocukların eğitimi evde yapılır. Kızların eğitiminde din
dersleri ve ahlâk kaideleri başlıca konuyu teşkil eder.113 Ailenin ve aile ortamının aynı zamanda bir kültür nakli süreci olan eğitim işlevi bulunmaktadır.
Çocukların doğup büyümeleri aile içerisinde olmaktaydı.
Ailede çocuğun eğitimi ve kültür ögelerinin nesillere aktarımı genelde
kadına düşmekteydi. Belki de bu nedenle ailenin dağılması dinen hoş karşılanmamaktaydı.
110
111
112
113
Karaman, a. g. m. , s 385.
Evren, Dilek Girgin Can, a. g. e. , s. 90.
Alkan, a. g. e. , s. 11.
Evren, Dilek Girgin Can, a. g. e. , s. 98.
82
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
“Osmanlı kadını dönemin dünya görüşü çerçevesinde kendisinin gündelik
hayatta kullanacağı bilgileri öğreniyordu. Kadının, giyimi, kuşamı, çeyizini
hazırlaması, çocuk bakım vesaire okuldan ziyade aile içinde veya yakın akrabalarından yaşça kendisinden büyük bir bilenden öğrenilecek şeylerdi. Osmanlı kadını okul değil aile eğitimi alıyor.”114
2. 1. 4. 4. 2. Çocuklar
Bir aile teşekkül ettiğinde o ailenin neslinin idamesi her zaman önem arz
eden bir durum olarak görülmüştür. Neslin devamını sağlayan çocukların dünyaya getirilmesi ve onlara kültür ögelerinin aktarılması, topluma hazırlanmaları aile içinde olmuştur. Çocuğun dünyaya gelmesiyle eşler anne, baba statüsü
kazanmakta bu durum onlara yeni roller yüklemekteydi. Çocukların eğitimi genelde annenin sorumluluğudur. Erkek çocukların eğitimi baba merkezli yürütülürken; kız çocuklarının eğitiminde annenin rolü büyüktü. Belki de bu yüzden
çeşitli sebeplerden dolayı aile dağıldığında çocuklara vesayet görevi genellikle
anneye verilmekteydi.
“Kız çocuklara genelde eğitim verilmezdi. Çünkü geçerli olan eğitimli olmak değil, iyi bir eş ve anne olarak yetişmekti. Zengin kesimden kadınlar ev
işleriyle meşgul olmadıklarından kızlara da nakış işlemek, çalgı çalmak gibi
şeyler öğretilirdi. Çeyizleri de doğumlarından itibaren hazırlanırdı.”115 Kızlar
sıbyan mektebinde okur. Sonra ev işlerine yönelik eğitim gelirdi. Bey paşa kızları için sarayda özel eğitim devam ederdi. Ele aldığımız dönemde kız çocuklarının eğitimine ilişkin bilgiye belgelerde rastlanmamıştır.
Miras belgelerinden hareketle şehire oranla köylerde çocuk sayılarının fazla
olduğu görülür. Çok eşli evliliklerin amacının çocuk edinme için olduğunu belirtmiştik. Müslümanlarda gayrimüslimlere oranla çocuk sayısı fazladır. Çocuklar kayıtlarda kebir, sagir olarak geçmektedir. Kebir ile kastedilen akil ve baliğ
olmaları idi. Dini hükümlerin muhatabı olarak da bu kişiler kastedilmekteydi.
Sülb ve sülbiye ifadeleri ise soyları hakkında malumat vermektedir. Kayseri
ailesinin çocuk sayısının ağırlıklı olarak iki, üç ve dört çocuklu ailelerden oluştuğu anlaşılmıştır.
114
115
Kaplan, a. g. t. , s. 27.
Evren, Dilek Girgin Can, a. g. e. , s. 70.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
83
Liebeveyn er/ kız karındaş olarak belgelerde geçen aynı anne babanın
evlatları tabirine karşılık üvey ibaresi de hem ana- babanın farklı olmasına
hem de bir ailenin çeşitli vesilelerle dağılmasına yönelik bilgi edinmemizi
sağlamaktadır. Vasi tayini erkek çocuklarına olduğu gibi kız çocuklara da olmaktadır. Bunun yanında “ Erkeğe bakışla mirastan alınan pay 1/ 2’den 1/ 8’e
kadar değişiyordu.”116Alım- satım işlerinde kız çocuklarının da etkin olduklarını görüyoruz.
2. 1. 4. 4. 3. Köle ve Cariyeler
Kölelik; “ Eski zaman muharebelerinde esir edilen veyahut bir suretle ele
geçip satın alınan erkekler hakkında kullanılır bir tabirdir.”117 Kadın ve kızlara da cariye denirdi. Kölelik sanayi devrimi öncesi toplumlarda yaygındı.
Bunun nedeni ise sanayi devriminden önce üretimin insan gücüne dayanıyor
olmasından kaynaklanıyordu. “ Kölelik, insanlığın başlangıcından 18. yüzyıla
kadar geçerli bir uygulama durumunda olması, toplumsal şartların köleliğin
tamamen kalkmasına direnmesi ve benzeri sebeplerle yakın dönemlere kadar
Osmanlı toplumunda da köle ve cariyelere rastlanmıştır.”118
Bu kurum “ 1846’da köle/ cariye pazarlarının bir fermanla yasaklandığı,
1908 Temmuz ayından itibaren köle/ cariye ve halayıklığın resmen ortadan
kaldırıldığı bilinmektedir.”119 Osmanlı toplumunda sık görülmeyen bir kurumdur. Zira köle sahibi olabilmek, belirli bir ekonomik gücü gerektirmekteydi. İslâm dini köleliğin ıslahından yana tedbirleri gerekli kılmış, köleliğin
sebeplerini azaltmıştır.
Kayseri’de köleliğin yaygın olmadığını görüyoruz. Kölelerin en çok azad
edilmek suretiyle hürriyetlerine kavuştukları gözleniyor. Haksızlığa uğrayan
köleler mahkemeye başvurdukları takdirde haklarını yargı yoluyla elde edebiliyorlardı. “ Müslümanların mülkiyetinde olan kölelerin isimlerinden hemen
hemen tamamının Müslüman olduğu anlaşılmaktadır. Babaları gayrimüslim
116
117
118
119
Alkan, a. g. e. , s. 10.
Pakalın , a. g. e .C. II. , s. 300..
Kaplan, a. g. t. , s. 78.
Işık, a. g. e. , s. 111.
84
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
olan köleler için baba adı olarak Abdullah adını kullanmak adet olmuştur.”120
Mustafa Işık; eserinde ‘Sicillerde cariyelerin baba adı Abdullah/ Allah’ ın
kulu olarak geçmektedir. Kaşı, gözü, benzi, ırkı ve adı belirtilmektedir’ şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.”121 Bu açıklamayı kıstas alarak ilgili belgeleri
incelediğimizde benzer sonuçları biz de elde etmiş bulunmaktayız.
“İslâmiyet savaş ve doğum dışında başka bir nedeni kölelik sebebi saymamaktadır… Bunlara ancak katlin dışındaki diğer şıklardan biri uygulanabilir.
Doğumdan kaynaklanan kölelik, çocuğun erkek bir köle ile kadın bir kölenin
evliliğinden doğmuş olma şartına bağlanmıştır.”122 Bu şekilde bir takım sınırlamalarla köleliğin kaldırılmasını teşvik eden hükümlere İslâmiyet’ te yer
verilmekteydi. “ Kayseri Kadı Sicilleri’nde geçmese de Osmanlı döneminde
aile hayatında cariyeye; halayık denilmektedir. Bu durumda cariye, hizmetçi
konumundadır.”123 Aile fertlerinden erkeklerin cariye ve kölesi olduğu gibi
kadınların da cariye ve kölesi vardır. Kayseri ‘ de zımmiler arasında köle sahibi kişilere rastlanmamıştır.
İncelediğimiz sicillerde köle ve cariye daha çok azad edilme yani
özgürlüğüne kavuşturulması nedeniyle mahkemede bulunmaktaydı.
Özgürlüklerini elde etmeleri sonrasında Hatun olarak kayda geçirilerek başka
birinin müdahalesinin önüne geçilmekteydi. Bu konuya ilişkin bir belgeye
göre: Lala Mahallesi’nde yaşayan Abdullah kızı Arife, orta boylu, ela gözlü
bir cariye-i memlükedir.(kadın köledir) Daha sonra azad edilerek Hatun olarak zikredilecektir.
Ali Efendi kızı Emine’ nin cariyesi iken davadan dört yıl önce Abdullah
oğlu Yusuf ile evlenme döneminde Emine Hatun, Arife’ nin yanına gelerek
‘Bunca zaman bana hizmet eyledin. Emeklerini helal et’ diyerek, helalleşir
ve cümle malından kölesini azad eder. ‘Seni ahrar-ı asleyn zümresine kat120
121
122
123
Ali Aktan, “ 17. yy Kayseri Kadı Sicillerinde Bulunan Köle ve Cariyelerle İlgili Bazı Belgeler
Üzerinde Bir Değerlendirme”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu, Erciyes Üniversitesi
Kayseri ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayını, Kayseri 1997, s. 17.
Işık, a. g. e. , s. 110.
A. Aktan, 17. yy Kayseri Kadı Sicillerinde Bulunan Köle ve Cariyeler…, s. 14.
Işık, a. g. e. , s. 108.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
85
tım’ (Kölelikten azad edip, özgür insan zümresine dahil etme) demişken;
Emine’ye vekâlet eden kocası Hüseyin Çavuş oğlu Mehmet Efendi, kölenin azad edilmesine karşı çıkar. Arife, kadıya gider. Şahidler azad edilmenin
kendi huzurlarında gerçekleştiğini beyan edince Arife kölelikten kurtulur.”124
Engellemelere maruz kaldığı takdirde kadın kölelerin dahi haklarını aramaya yönelmeleri kadınlara verilen değerin hür- köle, Müslüman- gayrimüslim
ayırt etmeden korunduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Kölelerin evlenmesine dair bir belgeye göre: “ Tacı Kızıl Mahallesi sakinlerinden Hacı Mehmet kızı Kamile’ nin cariyesi Abdülmennan kızı Hümayun
ile Kamile’ nin kocası Ömer oğlu Mustafa’ nın abd-ı memlükü (erkek kölesi,
kulu kölesi) Abdülmennan oğlu Ahmed sahibinin izniyle Hümayun ile 10.000
akçe mehr-i muaccel, bir kuşak ve bir karaca ve bir mücevher karşılığında
evlenirler.”125 Burada kadın köleler için cariye-i memlüke, erkek köleler için
abd-ı memlüke ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz. Köleler arası evliliklerin
sahiplerince desteklendiğini ve kölelerde dahi mehir uygulamasının varlığına
şahit oluyoruz.
Azad edilmeye ilişkin ve kadın kölenin hakkını bizzat aradığına ilişkin bir
belgeye göre: “ Tac- Kızıl Mahallesi sakinlerinden Hacı Mehmet kızı Kamile, cariye-i memlükesi Abdullah kızı Hümayun karşısında kadı huzurundadır.
Davadan yirmi yıl önce Kamile Hatun oğlu Mehmet’ e cinni taifesinden biri
musallat olmuş, kadın da oğlu için adakta bulunup ‘Oğlunun ecinni hayalatı
araz olmasıyla hasta olup sıhhat bulursa kölem azad olsun’, demiştir. Kadının oğlu iyileşince köle bu hakkını talep eder. Ancak Kamile Hatun kölesini
azad etmeyip birine satmak ister. Köle şikâyette bulunur. Şahidler de Kamile
Hatunun kölesini azad edeceğini kendi huzurlarında söylediğini onaylarlar.
Kamile Hatun’ un gereğini yapması emredilir.”126 Burada bir önceki belgede
evliliğine şahit olduğumuz cariyenin azad edilmesi ile ilgili mahkemede hakkını aradığını görüyoruz.
124
125
126
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 40, h. 93.
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 56, h. 141.
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 100, h. 217.
3. Bölüm
AİLENİN ÇÖZÜLME SÜRECİNDE KADININ
KONUMU
3. 1. Boşanma ve Ölüm
Bir ailenin oluşumunda temel teşkil eden evlilik hayatının, idamesi için
İslâmiyet’te teşvik edici esaslara yer verilmiştir. Nitekim kurulan ailenin varlığını sürdürmesi hem kadının namusunun korunması hem de bu evlilikten
hâsıl olan çocukların geleceği için önem arz etmekteydi. Aile oluşumunu
resmî mahiyete kavuşturan nikâhtan sonra eşler genelde evliliklerini normal
bir biçimde sürdürmekteyken bazen de çeşitli sebeplerden dolayı yollarını
ayırabilmekteydiler. Boşanma, istenmeyen bir durum olmasına rağmen Osmanlı toplumunda örneklerine rastlamak mümkündür. Peki, bu durum hangi
gerekçelerle ve ne şekilde gerçekleşiyordu? Boşanma, tarafların birinin ya da
ikisinin de arzusuyla evliliğin geçersiz hale gelmesi şeklinde ifade edilebilir.
Aile bireylerinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirememesi, huzur ve
güven ortamının kaybolmasıyla boşanma gündeme gelmekteydi.
“İslâm Hukuku’na göre üç şekilde boşanma bulunmakta idi. Birincisi: Kocanın tek taraflı bir irade beyanıyla karısını boşaması (talak) ki bu durumda
koca karısının mehirini ödemek zorundadır. İkincisi: Eşlerin anlaşarak boşanması (muhalea veya hul) durumudur ki muhaleada çoğu zaman kadın boşanmayı talep ettiğinde mehirinden vazgeçmektedir, üçüncüsü ise evlilik hayatını
sürdürmenin imkânsız olduğu durumlardır ki genellikle kadının mahkemeye
müracaatı ve şer’ i hükümlere göre karar veren sancak veya kaza kadısının
kararı ile gerçekleşen boşanmadır (tefrik) kocada hastalık veya kusur olduğu
88
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
zaman kadın boşanabiliyordu.”1 Evlenme akdi yapılırken kadın boşanma hak
ve yetkisini talep etmiş ve kendisine bu yetki verilmiş ise tek taraflı irade ilebu yetki kullanılabilmekteydi. Kadın, boşanma hakkını almamış veya alamamışsa evlilik hayatından veya kocasından memnun kalmazsa, mutlu olamaz,
haksızlığa maruz kalırsa, evliliğin amacını gerçekleştirmeye engel bir durum
ortaya çıkarsa, bu ve benzeri hallerde taraflardan her biri (karı veya koca)
durumu aile meclisine veya hâkime götürerek boşanabilirdi.2
Boşanma durumunda kadını ve çocuklarını koruyan kurumlar devreye
girmekteydi. Evlenme gibi boşanma olaylarının da sicillere kaydedildiğini
görüyoruz.
“ Boşanmalar şahidli olarak kadı/ hâkim huzurunda yapılmaktadır. Eşlerden birinin ölmesi de, hukukî olarak boşanmayı gerektirmektedir.”3 Bu yüzden mirasla ilgili davalarda ölen şahıslardan yakınlarına kalan mirasta eski
kocası/ karısı olarak zevc-i metruke/ zevce-i metruke ibaresi kullanılmaktadır.
Bunu örnekleyen bir belgede: “ İbrahim oğlu Ömer’ in ölmesi üzerine eski
karısı Aişe Hatun küçük oğlunun vasisi olan kocasının babasını (çocuğunun
dedesini) dava eder. Ölen kocasında bulunan 160 akçe 1 guruş rub 11.000
akçe mehr-i müeccelin kendisine teslim edilmesini ister. Ömer adlı şahıs vermek istemez. Şahitler dinlenir. Ömer’ in bu mehir bedelini vereceğine söz
verdiğini, huzurlarında bu sözünü ikrar ettiğini söylerler. Ömer, mehir bedelinin bir kısmını verdiğini belirtir. Kalan kısmının da ölen oğlunun terekesinden
ödemesi gereği Ömer’ e tenbih olunur.”4
Boşanma olaylarının mahkemeye intikalinin taraflar arasında yaşanan tartışmalar neticesinde gerçekleştiğini görüyoruz. Boşanma ile ilgili konularda
boşanmadan sonra geçim sıkıntısı yaşamamak için kadınlar, İslâm’ın getirdiği
haklardan istifade etmek amacıyla mahkemeye başvurarak haklarını arayabilmekteydiler. “ Kocasının ölümü halinde kadın üç ay sonra boş olmaktadır.
1
2
3
4
Selçuk, a. g. e. , s. 138.
Karaman, a. g. m. , s. 391- 392.
Işık, a. g. e. , s. 111.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 54, h. 166.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
89
iddet müddeti5 denilen üç ayı aşan sürede oturma ve gıda hakkı vardır, mirasını almaktadır.”6 İslâmiyet’te boşanmaya belirli şartlar dahilinde müsaade
edilmiştir. Sicillerde geçtiği ölçüde boşanmanın bir takım nedenleri bulunmaktaydı.
“ Her ne kadar şeriat evliliği sona erdirme hakkını erkeğe tanımakta ise de
İslâm ahlâkı oldukça mühim sebepler olmadan kocanın bu üstünlük hakkını
kullanmaması gerektiğini ve işi istismara götürmemesini ister.”7 Bu şekilde
boşanma durumunun belirli şartlarla sınırlandırıldığını ve keyfî uygulamalara
fırsat tanınmadığını görüyoruz.“ Kur’an’da: Boşanma 2 defadır. Ya iyilikle
tutmak (geri almak) ya da güzel veadaletli biçimde salıvermektir. Eğer erkek,
kadını üçüncü defa boşarsa ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendine helal olmaz,”8 buyrulmuştur.
Bu hüküm de boşanmanın caydırıcı unsurları arasında zikredilebilir. Çünkü bir hışımla ağızdan çıkan ‘Boş ol’ ifadesi, çiftleri evliliklerinde geri dönüşü olmayan yollarla sürükleyebilmekteydi. Talak olarak zikredilen bu husus
erkeğin karısından boşanma talebi olarak bilinmektedir. Talak hakkı, belgelerde üç talakla boşanma olarak talak-ı selase şeklinde geçmektedir.
Boşanma ile ilgili bir davada erkeğin şart koşması şöyle açıklanmaktadır:
“ Deliklitaş Mahallesi’nde yaşayan Süleyman ve Ömer kızı Müslime Hatun,
kardeşi Süleyman oğlu Ömer vekâletinde kocası Ömer oğlu Ebubekir’e dava
açar. Davadan 6 gün önce akşam yemeği vaktinde Ebubekir ile Müslime, üzerinde yemek yedikleri bir sini için kavga ederler. Siniyi Müslime’ nin annesi
Hatice almıştır, vermek istemez. Ebubekir, eğer sabaha kadar Müslime, siniyi almazsa benden üç talak boş olsun diye şart koşar. Talak beyanına rağmen adam hâlâ kadına zevciyet muamelesinde bulunmak ister. Kadın vekili
aracılığıyla Ebubekir’den şikayetçi olur, belirtilen sürede Hatice’den siniyi
5
6
7
8
…“ Boşanan kadınların yeniden evlenebilmesi için üç aylık hayız dönemini geçirmesi
gerekirdi. ‘ iddet’ denilen boşanan kadının beklemek zorunda olduğu bu süre, insan nesebinin
karışmaması için rahimin temizlenmesi amacını gütmekteydi. ”Daha fazla bilgi için bkz: Meral
Altındal, a. g. e ., s. 45.
Işık, a. g. e. , s. 111.
Türkdoğan, a. g. m. , s. 55.
H. Aktan, a. g. m. , s. 404.
90
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
alamadığını ve talak şartı gereği boşanmış olmalarına rağmen Ebubekir’in
zevciyet muamelesinde bulunmaya çalıştığını belirtir. Ebubekir, sorgulanınca
talak beyanında bulunmadığını dile getirir. Müslime ile evli olduklarını söyleyerek hakkındaki suçlamayı inkâr eder. Bu beyanı karşılığında kendisine
yemin teklif edilince adam, talak durumunu kabul etmek zorunda kalır ve
durum açığa kavuşturulur. Ebubekir, boşanmanın gerçekleşmesi için karısının siniyi getirmemesi gerektiğini; ancak Ömer, sininin bedelini verirse talak
şartının geçersiz olacağını ve evliliğin sürdürüleceğini, söyler. Ömer de bu
bedeli ödemek için mühlet ister, kendisine mühlet verilir. Sini alınmadan talak
gerçekleşmeyecektir, kararı alınarak; Müslime ve Ebubekir’in evlilik hayatının devam edebileceğine karar verilerek vekil olan Ömer’in Ebubekir ile tartışmadan uzak durması konusunda uyarılır.”9 Burada bir tartışma dolayısıyla
gündeme gelen talak şartına konu olan sininin bedelinin ödenmesi; boşanma
mefhumunun ortadan kalkmasını sağlamıştır.
Nikâhlı zevceyi boşama, bırakma ayırma anlamına gelen tatlik kelimesi de
erkeğin karısını boşamasını karşılayan bir ifade olarak belgelerde geçmektedir ve talaktan türemiştir.10 Özellikle Mehr-i müeccel hakkını talep etmesiyle
ilgili belgelerde kadın kendisini boşayan kocasından bahsederken zevc-i matlukum şeklinde bir beyanda bulunmaktadır.
Kocasının karısını boşamasının kadı huzurunda dile getirildiğine ilişkin
bilgi edindiğimiz bir belgede: “ Gülük Mahallesi’nde yaşayan Abdi kızı Fatma adlı Hatun’u nikâhlı kocası İbrahim oğlu es- Seyyid Mehmed üç talakla
boşar. “11 Burada boşanma sebep belirtilmeyerek, erkeğin bu isteğine resmî
mahiyet kazandırmak amacıyla gerçekleşmiştir. Ancak kocasının karısını boşaması halinde nafakasını yani mehr-i müeccelini temin etmesi gerekmekteydi.
Konuya ilişkin bir başka belgede: ” Dipecik Mahallesi’nde yaşayan Abdullah kızı Aişe, kocası Mustafa oğlu İsmail’ e dava açar. İsmail, kadını talakla boşamıştır. 160 akçe mehr-i müecceli ve nafakayı kadın, kocasından ister.
9
10
11
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 9, h. 32.
Develioğlu, a. g. e. , s. 1040.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 47, h. 152.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
91
Gereğini yerine getirmesi konusunda adam uyarılır.”12 Belirlenen meblağı
erkeğin ödemediği durumlarda kadın bu hakkını talep edebilme yetkisine sahipti. Bununla ilgili bir belgede: “Sakine adlı kadının kocası Ahmet adlı şahıs
karısını boşamıştır. Bu durum sonucunda 25.000 akçe mehr-i müeccelin kadına verilmesine karar verilir.”13 Erkeğin karısını boşaması durumunda mehr-i
müeccelini peşin ödediği de görülmektedir. Bununla ilgili bir belgede: “Kebe
İlyas Mahallesi’nde yaşayan Halil oğlu Salih, Hacı İshak kızı Hatice’ye dava
açar. Kadına amcası Hacı Hüseyin oğlu Yakup vekâlet eder. Hatice 15.000
akçe mehr-i müeccel karşılığında Salih ile evlenmiştir. Geçimsizlikten dolayı
Hatice ve Salih boşanmak isterler. Hatice, mehirden vazgeçer. 35 guruş üç
düve ( koyun) olarak belirlenen boşanma bedelini Salih’ten almak koşulu ile
Hatice, kocasından boşanır ve boşanma bedeli tamamen kendisine ödenir.”14
Mehrin farklı bir şekilde ödendiğine rastladığımız bu belgede hem mehr-i muaccel hem de mehr-i müeccel ödenmesi örneği ile karşılaşmaktayız.
Bununla birlikte erkeğin karısını boşaması halinde hem karısının hem de
varsa çocuğunun geçimini temin etme erkeğin görevi sayılmaktaydı. Bazen
bu bedeli karısına ve çocuğuna ayrı ayrı ödemek erkeğe bir külfet olarak geliyordu. Maddi yükümlülüğünü bir nevi de olsa azaltma isteği ile erkeğin hoş
olmayan davranışlarda bulunduğunu gösteren, bir belgede: “ Cırlavık Köyü’
nde yaşayan Abdülkadir kızı Raziye, Hacı Recep oğlu Hacı Süleyman’a dava
açar. Davadan altı ay önce Hacı Süleyman nikâhlı karısı olduğu halde hamile
olan karısını tatlik eder (boşar). Çocuğun zorla düşmesi (ilga-i cenin) için
kadına bir şeyler içirir.
Beş aylık çocuğunu ilga ettirdiği için sorgulanması talebiyle açılan davada
Süleyman’ ın bu davranışından ötürü cezalandırılmasına ilişkin karar alınır
ve Raziye Hatun bu konuda adamla tartışmaktan uzak durması konusunda
uyarılır.”15
12
13
14
15
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 27, h. 110.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 200, h. 517.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 116, s. 150, h. 36.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 26, h. 85.
92
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bazı durumlarda ise erkeğin, ilk boşanma talebini kadının istemesi için
karısını darp edip böylece mehr-i müeccel ve nafaka ödemekten kurtulmayı amaçladığı görülmektedir. Bununla ilgili bir belgede: “Musagazi
Mahallesi’nde yaşayan Mehmet kızı Fatma, kocası Mehmet oğlu Hasan’a
dava açar. Adam, kadını acımasızca darp eder. Kadın da 60 guruş mehr-i müeccel ve nafakadan vazgeçerek boşanma talebinde bulunmak zorunda kalır.
Adam karısıyla hüsn-i rızayla (aralarında anlaşarak) boşandıklarını, karısının
mehir talebinden vazgeçtiğini söyler. Şahitler dinlenip; darp olayı doğrulanınca mehrin Fatma’ya teslim edilmesine karar verilir.”16
Gayrimüslimlerde de üç talakla boşanmanın gerçekleştiğini görüyoruz.
Bununla ilgili bir belgede: “Mermerlü Mahallesi’ nde yaşayan Kirkor kızı Vareshat (?) adlı nasraniyye kocası Krauz oğlu Sefer’ e dava açar. Davadan bir
gün önce adam, karısını üç talakla (talak-ı selase) boşamıştır. Buna rağmen
karısına zevciyet muamelesi talebinde bulunmaktadır. Kadın, kocasının sorgulanıp bu tutumundan vazgeçmesi konusunda uyarılmasını ister. Şahitlerin
de boşanmanın gerçekleştiği noktasında dile getirdikleri ifadeler sonrasında
adam, bu davranışından men edilir.”17 Burada gördüğümüz gayrimüslimler
arası boşanmanın talakla gerçekleşmesi onların şer’ i mahkemede davalarını
çözümlemek için kadıya başvurduklarının başka bir göstergesi olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte muhtemelen evlilik olayının yine kadı huzurunda
gerçekleşmiş olabileceği düşüncesi boşanmanın da dinî hükümlere göre olabileceği noktasında tarafları yönlendirmiş olabilir.
Burada ayrıca boşanmasına rağmen eski karısını rahatsız eden erkeklere karşı kadının dava açabildiğini görüyoruz. Müslümanlar arasında da bu
durumun örneklerine rastlanmaktadır. Konuya ilişkin bir belgede: “ Hamurcu Mahallesi’nde yaşayan Hacı Ebubekir kızı Hafize, kardeşi Hacı Mustafa
vekâletinde kocası Hacı Ömer oğlu Molla Osman’ dan davacı olur. Davadan
21 gün önce adam kadını şahitler huzurunda 3 talakla boş ol diyerek boşamasına rağmen bu olaydan iki gün sonra gece vakti kadının rızası olmadan kadına zevciyet muamelesinde bulunur. Kadın, şikâyetçi olur. Şahitler de adamın
16
17
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 116, s. 83, h. 207.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 36, h. 105.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
93
talakla karısını boşadığını onaylarlar. Adam, kadını rahatsız edici davranışlarından men edilir.”18
Bu konuya ilişkin bir başka belgede: “ Darsiyak Köyü’nde yaşayan İbrahim kızı Rahime, boşandığı kocası Abdullah oğlu Hüseyin Beşe’ye dava açar.
Davadan bir yıl önce geçimsizlik sebebiyle kadın, kocasındaki 6.000 akçe
mehr-i müeccel ve nafakadan vazgeçerek şahitler huzurunda boşanmışlardır.
Alâkaları kalmadığı halde adam kadına zevciyet muamelesi yapmaktadır. Şahitler dinlenerek boşanmanın vaki olduğu belirlenir.
Hüseyin kadına karşı bu tür davranışlarından men edilir.”19 Burada kadının
kocasından boşandığına ilişkin bilgiye ulaşıyoruz.
Bu konuya benzer bir başka belgede: “ Deliklitaş Mahallesi’ nde yaşayan Himmet kızı Emine Hatun, kocası Mustafa oğlu Mehmet’ten davacıdır.
Aralarında geçimsizlik olduğu için kadın 12.000 akçe mehr-i müeccel ve nafakadan vazgeçerek kocasından boşanmıştır. Davadan altı gün önce adam
zevciyet muamelesi etmek ister. Kadının şikâyeti üzerine Mehmet, bu davranışından men edilir”20
Rızasız yapılan evliliklerde de boşanma talebinde bulunan kişilere rastla
nmaktadır.21Gayrimüslimlerde de rızasız evliliklerin nihayete ermesi için kadıya başvurulduğunu görüyoruz.22 Kadının kocasına karşı yükümlülüklerini
yerine getirmemesi durumunda Müslümanlarda olduğu gibi gayrimüslimlerde de erkekler eşlerinden boşanma talebinde bulunabilmekteydiler. Bununla
ilgili bir belgede:” Talas Köyü’nde yaşayan Karabet oğlu Mihail, Despino
adlı gayrimüslime kadınla evlenir. Kadın nefsini kocasına teslim etmez. Bu
nedenle adam karısını boşamıştır ve artık kendisiyle alakasının olmadığını
kadı huzurunda tekrar etmiştir.”23
18
19
20
21
22
23
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 104, h. 409.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 120, h. 388.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 149, h. 409.
KŞS, nr. 107, s. 106, h. 209; h. 210; nr. 113, s. 16, h. 58; nr. 114, s.124, h. 407.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 140, h. 472.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 38, h. 150.
94
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Boşanma olayı görüldüğü üzere çeşitli gerekçelerle gerçekleşmekteydi.
“Diğer bir boşanma ise ibra yoluyla yapılırdı. Karı- koca anlaşarak ayrıldıklarında birbirlerinden alacaklı olmadıklarını açıklayıp ibra verirlerdi.”24 Mahkemeye intikal eden mehir davalarının eşler arasında sulh yoluyla da neticelendiği olmuştur. Bazen de mehir bedeline karşılık verilen bedel ile de sulh
sağlanmıştır. Bu şekilde taraflar alacaklarının kalmadığını mahkemede dile
getirmiş oluyorlardı.
Bununla ilgili bir belgede: Yuvan oğlu Bavlos ile Estavri kızı Elena evlenirken verileceği belirtilen mehir bedellerinden vazgeçerek kocasının vekili
amcası Savo oğlu Anasdas adlı zımmi karşısında Nişanda takılan dört altın
ve bir altın yüzüğü Bavlos’ a teslim etme şartıyla Elena, kocasından boşanır.
Taraflar birbirlerini ibra ve iskat ettiklerini belirtirler. Simon ile Elena evlenmek ister. Anasdas bir iddia ortaya atar. Bavlos hul esnasında mecnun idi,
der. Bavlos da bu iddiayı onaylar. Boşanmanın hükümsüz olması gerektiğini
belirtirler. Kadın davacı olur.
Şahitler dinlenir. Bavlos boşanma esnasında akil ve reşid idi, derler.
Anasdas bu konu hakkındaki iddiasından men edilir ve Elena’ nın Simon ile
evliliği onaylanır.”25 Burada nasıl ki evlilik için ‘ akil baliğ olma’ şartı mevcutsa boşanmada da aynı şartın varlığından haberdâr oluyoruz. Boşanmanın
hükümsüz sayılması için aklı başında olmadığı yakıştırmasını müvekkiline
yakıştıran amca, gerekli araştırmalar sonucunda aksi ispat edildiği için iddiasından men edilmiştir. İbra olayının örneğine rastladığımız bu belge de gayrimüslimler arasında yaşanan bir olayı gözler önüne sermektedir. Bu belgede
geçen İbra- iskat ifadeleri yani tarafların birbirlerinden alacaklarının olmadığını onaylamaları, anlaşmalı bir boşanmanın olduğunu göstermektedir. Ayrıca kadının boşanma halinde yeniden evlenebilme olanağının bulunduğunu
görüyoruz.
24
25
Altındal, a. g. e. , s. 44.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 38, h. 111.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
95
Müslümanlar arasındaki evliliğin anlaşmalı olarak bitirilmesine ilişkin
rastladığımız bir belgede: “ Hasbek Mahellesi’nde yaşayan Ali kızı Zeynep,
üvey babası Mehmet oğlu Abdullah vekâletinde kendisini boşayan kocası esSeyyid İbrahim oğlu es- Seyyid Hasan’ den davacı olur. Hakkı olan 15.000
akçe mehr-i müecceli ve nafaka karşılığında aralarında anlaşıp 15 guruş ve
bir mushaf-ı şerif ve bir çuka ferace, 25’ er zer (altın) mehr-i müeccel karşılığında sulh akdi (anlaşma) yaparlar ve bu sayılan eşya ve para Hasan’ den
tamamen alınır. Zeynep, Hasan’ den alacağının kalmadığını belirtir. ”26
Karşılıklı rıza üzere boşanmaya dair bir belgede: “Eski Bedesten
Mahallesi’nde yaşayan İsmail kızı Balay adlı Hatun, kocası Abdullah oğlu
Mehmed’e dava açar. 12.000 akçe mehr-i müeccel ve nafakadan vazgeçerek
bir takım kıymetli eşyalar karşılığında boşanmışlardır.”27
Kadının talebiyle gerçekleşmesine rağmen kadının mehir talebinden tamamen vazgeçmeden belirtilen miktardaki meblağ karşılığındaki boşanmasına
ilişkin bir belgede: “İç Kale’de yaşayan Mehmet Bey kızı Kamile, Lütfullah
Ağa vekaletinde boşandığı kocası es- Seyyid Abdullah Ağa oğlu es- Seyyid
Ahmed Ağa ile aralarındaki geçimsizlikten dolayı 20.000 akçe mehr-i müeccel ve nafakadan vazgeçerek 110 guruş meblağ karşılığında sulhle kocasından boşanmıştır.”28
Boşanma sulhle gerçekleşse dahi tarafların haklarını talep için kadıya başvurmaktan geri durmadıklarına ilişkin bir belgede: “ Gürcü Mahallesi’nde
oturan Abdullah kızı Hatice, önceki kocası Ali oğlu Mustafa’ya dava açar.
70 guruş mehr-i müeccel karşılığında evlenirler. Davadan iki ay önce Mustafa
karısını boşar.
Kadın kalan 50 guruşluk nafakasını ister. Adam, vermek istemez, Sorgulandığında boşanırken karısıyla aralarında sulh yaptıklarını ve birtakım kıymetli eşyalar verdiğini karşılığında mehir ve nafakadan kadının vazgeçtiğini
26
27
28
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 38, h. 70.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 32, h. 124.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 20, h. 167.
96
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
söyler, şahidler dinlenir ve adam haklı çıkar.”29 Belgede belirtilmemiş bile
olsa kadının bu evliliğinden sonra tekrar evlendiğine ilişkin bilgiye sarf ettiği Zevc-i sabıkım/ önceki kocam ifadesinden ulaşabilmekteyiz. Geçimsizlik
dolayısıyla kadının kadı huzurunda boşanma talebinde bulunması belgelerde
daha sık karşılaşılan bir durumdur. Karı koca arasındaki şiddetli geçimsizlik
‘ hüsn-i zindegane’ ya da ‘ hüsn-i muaşeret’ in bulunmaması cümleleriyle
sicillerde ifade edilmektedir. Kadının şiddete maruz kalması, rızası olmadan
kocasının başka kadınla evlenmesi geçimsizlikle ifade ediliyordu. Bu durumda mehr-i müeccelini almaktan kadın tamamen vazgeçerek boşanmaya razı
olmaktaydı. Kadının boşanma isteği ise muhalaa, hul’ yoluyla boşanma olarak zikredilmektedir. Bunun temel nedeni şiddetli geçimsizlik olarak belirtilir.
Bu konuyla ilgili olarak vekili aracılığıyla eski kocasına dava açan kadına
ilişkin bir belgede: “ Gülük Mahallesi’ nde yaşayan Mustafa kızı Safiye adlı
Hatun yeni evlendiği kocası İbrahim oğlu Mehmet vekâletinde; eski kocası
Abdülkadir oğlu Himmet’e dava açar. Kadının iddiasına göre, Himmet karısını boşamıştır, zimmetindeki 15.000 akçe mehr-i müeccel ve sekiz guruş
kıymetli bir sim kuşak ve yedi guruş kıymetli bir Hatayî kaftan ve yedi guruş kıymetli bir çuka ferace ve üç rub’ kıymetli bir beştemali önceden teslim
edeceğine dair sözü vermesine rağmen talep edildiğinde ödemekten kaçınır.
Himmet, aralarındaki geçimsizlikten dolayı eşinin haklarından vazgeçip kendisini boşadığını söyler, şahitler de Himmet’in ifadesini onaylarlar.
Kadın da hakkından feragat ederek Himmet‘ten boşandığını belirtmek zorunda kalır.”30 Vekil olmadan da kadın, bizzat kendisi boşanma talebinde bulunabiliyordu. Bununla ilgili bir belgede: “ Molu Köyü’nde yaşayan Mehmet
kızı Emine adlı Hatun kocası Kudret oğlu Mehmet Beşe’ye dava açar. Davadan üç buçuk ay önce mehr-i müeccel ve nafaka hakkından vazgeçerek boşanma talebinde bulunduğunu kadıya bildirir. Boşanma gerçekleşmiş olur.”31
29
30
31
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 57, h. 121.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 4, h. 4. Aynı konuda bkz: nr. 116, s. 90, h. 223; nr.
116, s. 77, h. 195.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 26, h. 96.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
97
Şahıslar, gerçekleştirdikleri eylemlerine resmî mahiyet kazandırma
amacıyla kadı huzurunda beyanda bulunmaktaydılar. Başka bir belgede: “
Kebe İlyas Mahallesi’nde yaşayan Rüstem kızı Fatma Hatun, Yusuf oğlu
Rüstem vekâletinde kocası Abbas oğlu Ömer’ e dava açar. Fatma, Ömer’
den 100 guruş mehr-i müeccel bedelinden 40 guruşu alır. Kalan 60 guruş ve
nafakadan vazgeçerek Fatma, boşanmak istemiştir ve kocası da boşanmayı
kabul etmiştir.”32 Bedelin önceden de ödendiğine ilişkin bilgi edindiğimiz bu
belge mehr-i müeccelin yalnızca boşanma ile verilmediğini göstermesi açısından önem arz etmektedir. Boşanma durumunda nafaka talebiyle değil de
kocanın karısına olan borcunu ödemesi için kadının ona dava açtığını gördüğümüz bir belgede:” Gesi Köyü’nde yaşayan Ahmet Efendi kızı Akile Hatun,
boşandığı kocası Hacı Ömer oğlu İsmail Bey’e dava açar. Davadan bir yıl
önce geçimsizlik nedeniyle kocasındaki 12.000 akçe mehr-i müeccelden vazgeçerek kocasından boşanır. Ama kocasının kadına 80 guruş borcu vardır. 6
guruşunu ödememiştir. Kadın bunu ister, adam vermek istemez. Sorgulanma
neticesinde İsmail Bey, borcunu ödemesi için tenbih olunur.”33 Mal ayrılığı prensibinin bir neticesi olarak karı- kocanın birbirinden borç alıp vermesi
mehirden vazgeçilse dahi kendilerine bahşedilen bir hak olarak kocalarından
talep edilebilmekteydi.
Küçük yaşta rızasız yapılan evliliklerin ergenlik çağına gelindiğinde hem
erkek hem de kadınlar tarafından feshedilmesi istenebilmekteydi. Evlilikle
alâkalı bölümde örneklerine yer verdiğimiz konuya boşanma nedenlerinden
biri sayıldığı gerekçesiyle burada da değinecek olursak bu durumla ilgili bir
belgede: “ Eski Bedesten Mahallesi’nden Mustafa kızı Fatma, amcası Hacı
Mehmet oğlu Hasan’ a dava açar. Dört sene önce Fatma, küçük yaşta iken
amcasının oğlu Mehmet de küçük iken mehr-i muaccel üzerine evlendirilirler.
Davadan bir gün önce sabah namazı vaktinde kız büluğa erer ve
Mehmet’ten ayrılmak istediğini belirtir ve nikâh fesh olunur.”34 Küçük yaşta
32
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 56, h. 205.Aynı konuda bkz: nr. 113, s. 65, h. 261; nr. 115, s.
33
25, h. 80; nr. 116, s. 41, h. 95.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 129, h. 425.
H.1123/ M. 1710, KŞS, nr. 116, s. 130, h. 425.
34
98
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
ailelerin onayı ile yapılan evliliklerin boşanma ile sonuçlandığını görüyoruz.
Mehirden vazgeçmekle birlikte “ Kadının boşanma karşılığı olarak kocasına
ödediği bedele ise ‘ hul bedeli’ adı verilmektedir.”35 Boşanmanın erkek tarafından istenmediği durumda kadının önemli bir malî yük altına girdiği anlaşılıyor.
Bunda ekonomik faktörlerin etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Aksi takdirde erkek
karısının mehr-i müeccelini, iddet nafakasını ve geçim masraflarını gidermek
zorunda kalacaktır. Konuya ilişkin bir belgede:” Abdullah kızı Fatma Hatun,
Mustafa oğlu Mehmet Beşe ile aralarında geçimsizlik olduğu gerekçesiyle her
iki tarafın da rızasıyla kocasındaki 5.000 akçe mehr-i müeccel ve nafaka adedinden kendisi ve kızı için iki sene için belirlenmiş olan meblağdan vazgeçip
15 seneye kadar kendi malından kocasına infak etmek şartıyla adam boşanmayı
kabul eder.”36 Burada kadın nafakadan vazgeçerek kocasına infakta bulunmayı
kabul ediyor. Bu durum onun ekonomik gücü ile alakalı olmalıdır.
Konuya ilişkin bir başka belgede: “ Sisliyan Mahallesi’nde yaşayan Kıymet
adlı nasraniyye, Hüseyin oğlu el- Hac Hasan Çelebi vekâletinde nikâhlı kocası
Ali Beşe ile mahkemededir. Ali Beşe ile muhalaa etmek isteyince Ali Beşe, bir
kıta bağ ve evin kendisine verilmesi karşılığında boşanmayı kabul edeceğini
belirtir, kadın bunları vermeyi kabul etmesi üzerine boşanma gerçekleşir.”37
Bir diğer boşanma nedeni de kayıplıktır. Mahkeme kararıyla boşanma anlamına gelen tefrik, İslâm Hukuku çerçevesinde karı- koca arasında şiddetli geçimsizlik olduğu, kocanın karısına kötü muamele ettiği, evinin geçimini temin
etmediği veya edemediği veyahut da evini terk edip yabancı diyarlara gittiği ve
senelerce kendisinden haber alınamadığı durumlarda ihtiyaç duyulan bir uygulama olmuştur. “Duruma göre mefkud ve gaib olarak isimlendirilen kayıp kocanın nikâhının feshi ve mirasının paylaşılması için beklenilmesi gereken süre
hususunda genellikle dört yıl ya da emsallerinin hayatı kadar bir zaman diliminin belirlendiği görülmekte bazen de bu sürenin tesbiti devletin ve dolayısıyla
hâkimin takdirine bırakılmaktadır.”38
35
36
37
38
Savaş, a. g. m. , s. 530.
H. 1116/ M.1703, KŞS, nr. 109, s. 88, h. 577.
H. 1113/ M. 1700, KŞS, nr. 107, s. 49, h. 98.
Savaş, a. g. m. , s. 527.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
99
Memleketinde bulunmayan ve nerede olduğuna dair haber alınmayan kişi
için ‘gaib’ terimi kullanılır. Sicillerde gaib-i an’il meclis39 olarak geçen ve
şahısların kayıp olma durumunun mahkeme tarafından onaylandığına yönelik
bir ibare bulunmaktadır. Bununla ilgili bir belgede: “ İbrahim kızı İsmihan
nam bikr-i baliğa küçük yaşta iken annesi Fatma, kayıp haldeki Süleyman
adlı kişiye 40.000 akçe mehr-i muaccel karşılığında akd-i nikâh yaptırır. Davadan
bir gün önce akşam namazı vaktinde kız büluğa erer ve halen Süleyman ortada
yokken şahitlerin de ifadesiyle nikâhın fesh edilmesini ister. Şahitler Süleyman’ın
gaibliğini dile getirirler ve nikâh fesh edilir.”40
Boşanma nedenlerinden bir diğeri de namus mefhumunun ihlâl edilmesidir.
Zina olarak adlandırılan bu husus genellikle çirkin görülmüştür. Zina boşanma
sebeplerinde bir kesinlik arz etmekle birlikte ele aldığımız döneme ait sicillerde
bu tür boşanma hususlarına rastlanmamıştır.
“ Zinanın hukuken sabit olması için, bizzat bu fiili gören dört şahidin bulunması zarureti de bu bakımdan önemlidir. Ancak dört şahidin şehadetleri ile sabit
olmasa da zina isnad edilen bir kadının, ailesi içinde huzurlu bir yaşam sürdüremeyeceği ve netice itibariyle boşanmanın gerçekleşeceği söylenebilir.
Kocanın iddia ve karısının inkâr etmeleri üzerine, kadı huzurunda yapılan bu
yeminleşmeye lian veya müla’ ane denilmektedir. Kadının zina yaptığı sabit olursa, mehr-i muaccelin de kadından geri alındığı anlaşılıyor” 41 Zina iddiası genellikle mahalle halkının şikâyetleri ile sabit olmakta ve gereği yapılmaktaydı.
3. 1. 1. Boşanmanın Sonuçları
Erkeğin karısını boşaması veya vefatı söz konusu olduğunda kadın ve çocukları üzerinde koruyucu haklar devreye girmekteydi. Bu durumların her
ikisi de boşanma olarak kabul görmekle birlikte birtakım sonuçları beraberinde getirmekteydi. Bunlar arasında: Kadının mehir hakkı, miras hakkı, çocuklarına vasi/ veli oluşu ve nafaka hakkını sayabiliriz.
39
40
41
Bu durum mahkemede Kadı’nın kayıp şahsın hukukuna ilişkin hüküm verme yetkisi ile ilgili
bir durum olmalıdır.
H. 1113/ M. 1700, KŞS, nr. 107, s. 106, h. 209.
Savaş, a. g.m. , s. 526.
100
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
3. 1. 1. 1. Mehr-i Müeccel
Mehir , “ Kadına verilen değeri sembolize etmek, boşamayı güçleştirmek,
dul kalma halinde malî güvence olmak gibi hikmet ve gerekçelerle evlenen
erkeğin eşine bir meblağı (para veya malı) vermesi, yahut borçlanmasını gerekli kılmış ve buna ‘mehir’ denilmiştir.”42
Boşanma ya da ölüm hali için kadını garantiye alan bedel ‘mehr-i
müeccel’di. Ödenme süresi zamana bırakılan ve bugünkü nafakaya benzetebileceğimiz mehr-i müeccel, kadının bir tür sigortasıydı. Kadın bazen mehir talebinden vazgeçtiğini söyleyerek kocasından ayrılmasına rağmen belli
bir süre sonra mehir talebini yineleyebilmekte idi. Ancak eğer vazgeçtiğine
ilişkin bilgiyi şahitler huzurunda zikretmişse bu haktan mahrum bırakılarak
boşanmaktaydı.
Bununla ilgili bir belgeye göre: “Abdullah kızı Saliha adlı kadına kocası
Mehmet oğlu Ali vekâlet ederek, eski kocası Ali oğlu Hüseyin’ e dava açar.
Mehrini talep eder. Eski kocası davadan beş ay önce mehirden ve nafakadan
vazgeçerek karısının boşanmayı kabul ettiğini belirtir. Davadan 15 gün önce
kadın diğer kocasıyla evlenir.”43 Burada ayrıca iddet olayının gerçekleşmesi
için gereken zamanın dolmasından sonra kadının başka birisiyle yeniden evlilik yapabildiğini görüyoruz.
Kadının mehrini kocasına bağışladığına ilişkin bir belgeye göre: “ İspidin
Köyü’nde yaşayan Ahmet kızı Raziye adlı kadın, ölen kocası Ali’ nin zimmetindeki 10.000 akçe mehr-i müecceli hayattayken ona hibe eder. Karşılığında
Ali, kadına 15 kile buğday vermiştir, kadın da bunu mehri yerine saymıştır.
Kocasında hakkı kalmadığını vekili büyük oğlu Mehmet oğlu İbrahim aracılığıyla kadı huzurunda tekrarlayarak durumu bildirirler.”44 Köylerde Mehir
bedeline karşılık buğday, arpa gibi gıdaların da verildiğini görüyoruz. Demek
ki sadece maddi boyutun değil, yaşanılan mevkinin gereği de mehir bedelinin
farklılaştığını görüyoruz. Nikâh için “Akit yapılırken belirlenmemiş bile olsa
42
43
44
Karaman, a. g. m. , s. 391.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 35, h. 55.
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 41, h. 96.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
101
evlenen her kadın, kocasından – emsaline verilen ölçüde- bir mehir alacaklısı
sayılmıştır.”45 Kadının isterse mehirin bir kısmından veya tamamından vazgeçebildiğini veyahutta mehrini kocasına hibe edebildiğini söylemiştik.
Bu konu hakkındaki bir başka belgede: “ Es- Seyyid Mehmed kızı Şerife
Cemile adlı Hatun kocası Aslan oğlu Hacı Mustafa ile boşanma aşamasında iken 5000 akçe mehr-i müeccelden 3000 akçesini kocasına hibe ederek
2000 akçesini alır ve nafaka talebinde bulunmaz.”46 Bu belgede de anlaşmalı
bir boşanmanın olduğunu görüyoruz. Kadın mehir alacağını bağışlamadıkça,
boşanması veya kocasının ölümü halinde mehir hakkının ona derhal ödenmekte olduğunu görüyoruz. Sicillerden anlaşıldığına göre mehiri ödeme konusunda mahkemeler kocaya tenbihatta bulunuyordu. Bu durumu örnekleyen
bir belgede: “ Mustafa kızı Sakine adlı Hatun önceki kocası Hacı Hüseyin
oğlu Şaban’dan davadan iki buçuk ay önce 6000 akçe mehr-i müeccelden
vazgeçerek boşanır. Adam, eski karısı Aişe ile anlaşıp Sakine’yi üç talakla
boşar. Bunun üzerine Sakine mehrini ister. Şaban, vermek istemez. Mehrin
teslim edilmesi adama tenbih olunur.”47 Bu belgede kadın- erkek her ikisinin
de boşandıkları takdirde yeniden başka şahıslarla evlendiklerini görüyoruz.
Anlaşma ile evliliğin bitmesine rağmen hileye başvurduğu gerekçesiyle Şaban, Sakine’ nin mehr-i müeccelini ödemeye mecbur kalmıştır.
“ İddet müddeti denilen yaklaşık üç aylık sürede, kocasının evinde oturma ve beslenme hakkı olarak bilinen hak da vardır. Kadın isteği halinde bu
haklarını kullanır.”48 Bunun yanında erkeğin boşandığı karısına ödemesi gereken mehir bedeli ile ilgili bir belgede: Veli kızı Sakine ile Abdullah oğlu
Ahmet boşanır. 25.000 akçe mehr-i müeccelin kadına verilmesi adama tenbih
olunur.”49
Mehir bedelini ödemeyi geciktirmesi halinde kadın tarafından kocaya
dava açılabilmekteydi. Buna ilişkin bir belgede: “ Hacı Hasan kızı Esma Ha45
46
47
48
49
Karaman, a. g. m. , s. 391.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 22, h. 33.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 156, h. 424.
Işık, a. g. e, s. 114.
H.1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 200, h. 517.
102
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
tun, kardeşi Ali’yi vekil tayin ederek kocası İsmail Çelebi’ nin kendisini üç
talakla boşadığını 23.000 akçe mehr-i müeccelini isteyince inkâr edip bunun
18.000 akçe olduğunu söylemesi üzerine kadın, kocasına dava açar. Şahitlerin
beyanıyla 23.000 akçe olduğu doğrulanır. Bedelin kadına verilmesi adama
tenbih olunur.”50 Osmanlı’ da adalet sistemi içerisinde yanlış beyanda bulunan şahısların tartışma konusu olan davadan aklanarak çıkmalarına izin verilmeden karşı tarafın hakkı savunulmakta idi. Bu durumun kadınların mağdur
oldukları konularda da geçerli olduğunu görüyoruz.
Eğer kadının kocası ölmüşse mirası üzerinde yetki sahibi olan, varsa çocuklarına vesayet eden şahıstan mehir talep edilmekte ve temin etmesi tenbih
olunmaktadır. Bununla ilgili bir belgede: “ Yusuf Ağa kızı Ümmühan adlı
Hatunun kocası Durmuş Ağa ölür. Çocukları Yusuf, İbrahim, Şerife’ ye vasi
olarak amcaları Halid Çelebi tayin olunur. Kadın kocasının malından 100.000
akçe mehr-i müeccelini vasinin temin etmesi için ricada bulunur. Vasi bu talebi reddeder. Kadın, şikâyetçi olur. Kadının babası es- Seyyid Osman Çelebi
oğlu es- Seyyid Ahmet kadına vekâlet eder. Bedeli ödemesi Halid’e tenbih
olunur.”51Burada mehir talebi için vekil tayin ederken kadının yakınlarını tercih ettiğinin bir göstergesi olarak babasını seçtiğini görüyoruz.
Bir başka belgeye göre: “ Hacı Mehmed oğlu es- Seyyid el- Hac Ahmet’in
ölmesi üzerine adamın mirası karısı ve çocuklarına kalır. Abdullah kızı Raziye adlı kadın 18.000 akçe mehr-i mueccelinin 9.000 akçesini hayattayken
kocasına hibe etmiştir; kalan 9.000 akçeyi kocasının terekesinden kendisine
isabet eden menzil, iki kıta bağ, tamirathane ve sair eşyalardan giderir ve
kalan 100 guruşu oğulları Abdullah ve Mehmet’ten alarak bunu kadı huzurunda onaylatır.”52 Bu belgede ise muhtemelen kadının çocukları için vesayet
yetkisini bizzat elinde bulundurduğu ve kocasının terekesinden mehir ihtiyacını karşıladığı hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Ancak mehir bedelinin kalan meblağını oğullarının payından alması da aile bireylerinin dahi mallarının
birbirlerinden ayrı tutulduğunu göstermektedir.
50
51
52
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 68, h. 272. Aynı konuda bkz: nr.114, s.15, h. 41.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 35, h. 141. Aynı konuda bkz: nr. 110, s. 98, h. 302; nr. 108,
s. 2, h. 3; nr. 114, s. 54, h. 166; nr. 118, s. 5, h. 11.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 29, h. 432.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
103
“ Erkek öldüğü zaman, kadının kocasından aldığı nafakadan ( mehir) başka
bir geliri yoktur. Eğer kadın ölürse ve geride birkaç çocuk bırakırsa çocuklar
babalarını annelerinin nafakasını ( mehir) vermeye zorlarlar. Eğer bir adam
karısını haksız yere boşarsa ona nafaka (mehir) vermek zorundadır.”53
İki çeşit mehrin varlığından bahsetmiştik. Bunların ikisi de gerek hukuken
gerek örfî anlamda kadına dair ekonomik güvencedir. “ İslâm toplumunda
kadın, geçinebilmek için çalışmak mecburiyetinde değildir; onun geçimini her
halukarda koca, baba, kardeş gibi bir erkek sağlamakla yükümlüdür.”54 Mehr-i
müeccelin boşanmayı kolaylaştıran ve zorlaştıran tarafları vardır. Erkeğe ödemek zor gelirse, boşanma zorlaşır. Kadın mehrinden vazgeçerek boşanma isteyebilirdi ki bu durumda boşanma süreci hızlanabilirdi.
Bu konuya ilişkin bir belgeye göre: “ Abdülkadir kızı Şerife Fatma adındaki
kadın ölür. Kadının 20.000 akçe kocasından alacağı mehr-i müecceli vardır.
Ölen kadının annesi, kızının kocasına dava açar ve meblağın bir kısmını adam
karısının annesine verir. Bir kısmı da kendisine bırakılır”55 Mehir talep etme
konusunda kadının ölümü halinde yakınlarının ölen kadının mehrini talep edebilmekte olduğunu görüyoruz.
Bununla ilgili bir belgede; “Cennet Hatun ölür. Aişe, Gülzar adlı çocukları vardır. Kadının kocası Hüseyin’ de bulunan 18.000 akçe mehr-i müeccelin
12.000 akçesi annelerinin ölümü üzerine kızlara kalır. Hüseyin de ölünce karısı
Aişe Hatun, çocuklar için vasi olma talebinde bulunur ve mehrden vazgeçerek
Hüseyin’ den kalan evi zapt eder. Kızlar dava ederler. Sofa ve holün yarısı kızlara verilecek şekilde Aişe ile anlaşma sağlanır.56 Burada iki kez evlenen ancak
ikinci evliliğini muhtemelen ölen karısından sonra çocuklarının bakımı ile meşgul olması gerekçesiyle gerçekleştiren bir erkeğe rastlıyoruz.
“Kadınlar mehirlerini sadece nakit olarak değil, bağ, bahçe, ev olarak da
alabilmektedirler. Hatta kocanın varisleri ile mehrini talep eden kadınlar arasında mahkemelere intikal etmiş davalar dahi bulunmaktadır.”57
53
54
55
56
57
Kaplan, a. g. t. , s . 68.
Karaman, a. g. m. , s. 391.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 10, h. 364.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 60, h. 186.
Kadriye Yımaz Koca, Osmanlı’ da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, İstanbul 1998, s. 3132.
104
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Mehir bedelini eşlerinden peşinen alan kadınların, kocalarından alacaklarının olmadığını kadı huzurunda dile getirdiklerini örnekleyen bir belgede:
“ Hasbek Mahellesi’nde yaşayan Ali kızı Zeynep, üvey babası Mehmet oğlu
Abdullah vekâletinde kendisini boşayan es- Seyyid İbrahim oğlu es- Seyyid
Hasan’dan davacı olur. Adam kadını boşar ve kadın da hakkı olan 15.000 akçe
mehr-i müecceli ve nafakayı talep eder. Ancak aralarında anlaşıp 15 guruş
ve bir mushaf-ı şerif ve bir çuka ferace, 25’er zer (altın) mehr-i müeccel gibi
karşılığında sulh akdi yaparlar ve bu eşyalar Hasan’ den tamamen alınır. Alacaklarının olmadığını kadı huzurunda da dile getirirler. ”58
3. 1. 1. 2. Miras
“ Miras; İslâm Hukuku’ nda ailenin bıraktığı mal ve mülk üzerine hak ve
hissesi olan kimselerle her birinin hissesinin miktarını belirten fıkıh ve hesap
kaidelerine denir.”59 Miras, ölüm olayı sonrasında gündeme gelen bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Belgelerde Ölen Hıristiyan erkek için Halik,
Müslüman erkek için fevt; Müslüman kadın için fevt, müteveffa, gayrimüslim
kadınlar için halike ifadeleri geçer.
Sayıca çok olan miras konulu belgelerde adamdan karısına, çocuklarına,
yakın akrabalarına kalan miras ‘ veraset’ şeklinde zikredilmektedir. Bunun
yanında ölenin geride bıraktığı mal ve mülk anlamında ‘tereke’ adı verilen
belgeler de bulunmaktadır.
Tereke veya terike ölen kimsenin miras olarak bıraktığı her şeydir. Aynında başkasının hakkı bulunmayan bütün mallardır, diye tarif edilmiştir. Bütün
mallar tabiriyle taşınır, taşınmaz malları, her türlü alacakları kastedilmiştir.
Hanefi mezhebine göre tereke üzerindeki haklar öncelikli sırasına göre dörttür. Önce ölenin techiz ve tekfini, gömülme masrafları çıkarılır. İkinci olarak
58
59
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 38, h. 70.Aynı konuda bkz: nr. 118, s. 57, h.120.
Miras, teriminin farklı şekillerde adlandırıldığını görüyoruz. Gerek veraset, gerekse tereke
şeklindeki kullanımları mevcut olup tereke; Halk dilinde ölenin geride bıraktığı mal ve
mülk anlamında kullanılmaktadır. Daha fazla bilgi için bkz: Hasan Yüksel, “ Vakfiyelere
Göre Osmanlı Toplumunda Aile”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2,
Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 473.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
105
ölenin borçları ödenir, sonra kalan malların 3/ 1’ini aşmamak kaydıyla vasiyeti varsa yerine getirilir. Kalan mallar mirasçılara payları oranında taksim
edilir. 60
Miras bırakanların miras bıraktıklarına ilişkin belgelerde hall-i hayatında
kemal-i akli sıhhatinde ifadesine yer verildiği görülmüştür. “ Vefat eden bir
kimsenin miras düzenlemesi yetişkin oğlu tarafından yapıldığı gibi bu düzenleme yetişkin oğlu olsa dahi bazen ölenin karısı veya kız kardeşi tarafından da
yapılabilmektedir.”61
İncelediğimiz Şer’ iyye Sicilleri’ndeki kayıtların büyük bir kısmı, kocanın
ölümü üzerine eşin miras alması, çocuklara vasi olmasıyla ilgilidir. Müslüman
ve gayrimüslim bir adam öldüğünde karısı, çocukları, yakın akrabalarına
bıraktıkları miras konusunda çok sayıda belge mevcuttur. Miras konulu
belgelerde ölen adamın; karısı, çocukları, yakın akrabaları62 onun malından hissedar olabilmekte ve bu haklarını temin edebilmekteydiler.
“ Kadın, eğer evlilik normal olarak devam etti ve kocasının ölümüyle evliliği sona erdiyse onun malından miras talebinde bulunup hissesine düşen payı
alıyordu. Kadın eşinden ayrıldığı yani boşandığı durumlarda miras talebinde
bulunamıyordu.”63 Boşandığı takdirde eski kocasının mirasından pay talep eden
kadınlara rastlanılmamıştır. Bunun yanında kocasının ölümü üzerine mirasından pay alabilen kadınların varlığına ilişkin bilgi edindiğimiz bir belgede: “
Kalenderhane Mahallesi’nde yaşayan Kalender Ağa’nın oğlu Hacı Halil Ağa
ölür. Mirası eski eşi Osman kızı Sabriye, büyük oğlu Ahmet Ağa, küçük oğlu
Mehmet Ağa, büyük kızı Fatma ve Asiye’ ye kalır. Adamın terekesinde, ev, bahçe, ambar, değirmen vardır ve bunlar varisler arasında paylaşılmıştır.”64 Burada
dikkat edilmesi gereken husus kız çocuklarının da mirastan pay edinebilme60
61
62
63
64
H. Aktan, a. g. m. , s. 431.
Koca, a. g. e. , s. 128.
KŞS, nr.108, s. 22, h. 36; nr. 109, s.12, h. 380; nr. 119, s. 38, h. 64; nr. 117, s. 6, h. 9;
nr. 110, s. 48, h. 157; s. 75, h. 231; s. 77, h. 234; s. 109, h. 128; nr. 113, s. 24, h. 97; s.
65, h. 260; nr.115, s. 2, h. 6; s. 23, h. 76; s. 33, h. 108; s. 22, h. 110; nr. 114, s. 88, h.
282; s. 139, h. 465; nr. 107, s. 98, h. 191.
Kaplan, a. g. t. , s. 84.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 9, h. 14.
106
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
sidir. Miktar belirtilmemiş olsa da bu hakkın kendilerine verilmiş olması da
kadına verilen değeri göstermesi açısından öneme haizdir.
Ayrıca kadın miras olarak hissesine düşen payı satabilmekte idi. Bununla
ilgili bir belgede: “ Huand Mahallesi’nde yaşayan Mehmet adlı kişi ölür. Mirası eski karısı Abdülhak kızı Sakine’ye, kızı Akile, oğlu Fazıl ve Münib(?),
Ahmet, Osman’ a kalır. Anneleri de ölür. Akile kendi hissesini 25 guruş karşılığında Fazıl’a satar.”65Burada ölen adamın karısı, kızının mirastan pay alabilmesinin yanısıra; kız çocuğunun kendi hissesini kardeşlerinden birisine
sattığını görüyoruz. Peşin para Akile için daha gerekli görülmüş olmalı ki
hissesini satmayı gerekli görmüştür.
Çok eşli erkeklerin ölümü üzerine mirasının eşleri arasında paylaştırılmasına
ilişkin bir belgede: “Yenice Mahallesi’nde yaşayan ancak Şam-ı Şeriften
dönerken yolda bir kasaba yakınında ölen Himmet Bey oğlu Mehmet ‘in
mirası eski karıları olan Ali kızı Aişe ve Abdülmennan kızı Belkıs, küçük
yaştaki oğlu Mehmet’ e kalır. Oğlu için ölen adamın kardeşi İbrahim vasi
tayin edilir. Adamın eşyalarını öldüğü kasabadaki Has Ağası muhafaza eder.
Kadınlar bu eşyalardan paylarına düşen hisse-i erbaisini(1/ 4) vasiden alırlar.
Çocuğun payını ise amcası elinde bulundurur.”66 Burada ise eşler arasında
ayrım yoluna gidilmeden mirastan pay edindiklerini ancak çocuğa vasi olarak
bu kadınlardan birisi değil de amcanın vasi olması da dikkat çekicidir.
Ölen adamın eşleri yanında oğluna da miras bırakmasına değinilen
bu belgede evlilik muhtemelen çocuk sahibi olmak amacıyla iki kez
gerçekleştirilmiştir
Gayrimüslimler de miras hukukundan istifade edebilmekteydiler. Bununla
ilgili bir belgede: “ Endürlük Köyü’nde yaşayan Yori oğlu Mirat ölür. Mirası
eski eşine, annesine, oğullarına kızlarına kalır. “67 Miras yalnızca eş, çocuklara kalmıyor. Ölen kişinin annesi, babası, kardeşleri de mirastan pay alabi65
66
67
H. 1133/ M. 1720, KŞS, nr. 119, s. 37, h. 30. Aynı konuda bkz: nr. 111, s. 23, h. 51; nr. 113, s.
11, h. 38; nr. 115, s. 31,h.103; nr. 108, s. 22, h. 36; nr. 110, s. 80, h. 246; s. 84, h. 255; s.119; h.
356; nr. 115, s. 31, h. 101.
H.1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 10, h. 16.
H.1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 28, h. 50.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
107
liyordu. Ölen kadının da kocasına miras bıraktığına ilişkin çok sayıda belge
örneğine rastlanılmıştır. Bununla ilgili bir belgede: “ Huand Mahallesi’nde
yaşayan Musli kızı Şerife Sultan adlı kadın ölür ve mirası kocası Mehmet
oğlu Musli’ye, annesi İbrahim kızı Şerife Emine’ye kalır.“68
Çocukları olmayan bir aile örneği hakkında bilgi edinmemizi sağlayan
bu belgede ölen kadının kocası ve annesi varis olarak kaydedilmektedir.
Kadınlarda görülen miras hissesini satma uygulamasına erkeklerde de
rastlandığına ilişkin bir belgede: “ Cırlavuk Köyü’nde yaşayan Osman Ağa
kızı Fatma Hatun ölür. Mirası eski kocası Mehmet Beşe oğlu Ali, küçük
oğulları Mehmet, Ahmet, büyük kızları Emine, Hunzade’ye kalır. Mehmet ve
Ahmet de ölür. Payları babalarına intikal eder, babaları ölen kadından kalan
iki kıta bağdan kendi hissesine düşen payı kardeşi Asiye’ye 80 guruşa satarak
kadı huzurunda bağ üzerinde hakkı olmadığını beyan etmiştir.” 69 Burada ölen
çocukların paylarının da babalarına kaldığını ve adamın kız kardeşinin bağ
satın almasıyla kadının mülk sahibi olabilmesi belgelenmektedir.
Bu konuyla ilgili bir belgede: “ Selaldı Mahallesi’nde yaşayan Gilan kızı
Nazhatun adlı nasraniyye ölür. Mirası eski kocası Mirad adlı zımmî ile büyük
oğulları Sahak, Abraham, Yasef’e kalır. Bir kıta tarladaki hisselerini kardeşleri, Yasef’e 150 guruşa satarlar.”70 Burada ise ölen kadının oğulları arasında
annelerinden kalan tarla hissesinin satıldığını görüyoruz. Ölen kadının mirasındaki pay, vasiyeti varsa öncelikle yerine getirilir, sonra varisler arasında
paylaşılır demiştik.
68
69
70
H.1114/ M.1701, KŞS, nr. 108, s.2, h. 4. Aynı konuda bkz: nr. 109, s. 94, h. 602;
nr.109, s. 113, h. 164; nr. 119, s. 24, h. 51, h. 52, h. 53; s. 52, h.121; nr.117, s.12, h. 20;
s.14, h. 23; nr.110, s. 16, h. 50; s. 17, h. 55; s. 21, h. 70; h. 73; s. 22, h. 74; s. 23, h. 77;
s. 82, h. 250; s. 97, h. 298; s. 199, h. 515; nr. 111, s. 1, h. 4; s. 3, h.11; s. 6, h. 35; s. 12,
h. 47; s. 20, h. 72; s. 32, h. 123; s. 33, h. 137; s. 81, h. 339; nr. 112, s.3, h. 8; s. 13, h.
45; s. 14, h. 46; s. 15, h. 49; s. 38, h.100; nr.113, s. 4, h.12; s. 9, h. 30; s. 20, h. 78; s. 22,
h. 86. s. 42, h. 165; s. 54, h. 209; s. 56, h. 219; s. 79, h. 316; nr. 115, s. 5, h.14- 15-46;
s. 16, h.54; nr. 115, s. 24, h. 77; s. 27, h. 87; s. 33, h.109; s. 49, h. 170; s. 51, h. 178;
s. 64, h. 219; s. 70, h. 240; s. 73, h. 250; s. 76, h. 266; s. 120, h. 384; nr.114, s. 19, h.
53; s. 33, h. 97; s. 40, h. 115; s. 59, h.181; s. 67, h. 203; s. 72, h. 227; s. 92, h. 295; s.
93, h. 298; s. 95, h.303; s. 99, h. 316.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 24, h. 41.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 115, s. 10, h. 33.
108
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bununla ilgili bir belgede: Şaban kızı Akile ölür. Mirası erkek kardeşi
Musli, kız kardeşi Raziye, kendi kardeşi Mustafa, Veli, Zarife’ ye kalır. Dört
ırgatlık bir kıta mülk bağın iki ırgatlık hissesi varislere, iki ırgatlık hisse de
köy imamı Yusuf oğlu Molla Ali’ ye vakfedilir. Ancak O, mahsulün tamamına
sahip çıkar. Aralarında tartışma çıkar. Ancak sonunda varisler, haklarından
vazgeçtiklerini belirterek, alacakları olmadığını belirtirler.”71 Burada ölen kadına ait olan bağın yarı hissesinin vakfedildiğini görüyoruz. Ancak varisler diğer yarı hisseden de vazgeçmişlerdir. Bunda farklı nedenler olabilir. Aralarında tartışmış ve mirası paylaşma noktasında anlaşmazlığa düşmüş olabilirler.
Veyahutta ölen anneleri adına daha fazla hayır kazanma amacıyla haklarından
feragat etmiş olabilirler.
Gayrimüslim bir kadının ölümü üzerine eşi ve çocuklarının mirastan pay
edinmelerine ilişkin bir belgede: Abraham kızı Meryem ölür. Mirası, eski kocası Karabet oğlu Hiçader, annesi Kirkor kızı Saye, kardeşi Nar Hatun’ a kalır.
Adam, karısı öldüğünde yabancı memlekettedir. Ölen kadının terekesini Mirat oğlu Bali idare etmektedir. Adam dönünce diğer varislerin de katılımıyla
miras paylaşılır ve birbirlerinden alacakları olmadığını belirtirler.”72 Burada
mirasın varisler arasında paylaşıldığını ve birbirlerinden alacakları kalmadığının onaylandığını görüyoruz.
Gayrimüslim kadının eşyalarının varisler arasında paylaşımına ilişkin rastladığımız bir belgede: “ Talas Köyü’ nde yaşayan Mihail kızı Kıymet adlı
nasraniyye ölür. Mirasından nakit ve evindeki eşyaları eski kocası Savo’ ya,
büyük kızları Kıymet, Sofya, amcazadeleri Barbam, Bali oğlu Nikola’ ya
kalır. Kadının mirasından 1/ 4 ‘lük hisse Sofia ve Kıymet’e kalır.”73 Burada
gayrimüslim vatandaşların da İslâm Miras Hukuku uygulamasını talep ettiklerinde aynı paylaşım kurallarının onlara da uygulandığı görülür.
Ölen kadının terekesinde yer alan mal grupları ve bunların varisler arasında
paylaştırılmasına ilişkin bir belgede: Yusuf kızı Zarife ölür. Mirasından kalan
eşyalarının paraya çevrilmesi sonucu varislerinden eski kocası Mehmet’ e
71
72
73
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 111, s. 14, h. 52.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 116, s. 18, h. 42.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 37, h. 453.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
109
512 guruş bir rub’ , oğulları Yusuf’ a, Mustafa’ ya, Abdullah’ a, Osman’ a 31’
er guruş 8 akçe verilir. Kadının terekesindeki mallarına bakıldığında: bir kıta
bağ: 50 guruş, mehr-i müeccel baki: 12 guruş, sim kuşak: 15 guruş, cevahir
ön kuşak: 8 guruş, inci kol bağı: 5 guruş, altın yüzük: 8 guruş, kaftan: 1 guruş,
sarı atlas kaftan: 8 guruş, hamam gömleği: 3 aded, yün perdesi: 5 guruş, alaca
kilim: iki rub’, yorgan: 4 guruş, cam tabağı: 3 aded, tabak ve kase: 1 guruş.”74
Burada kadının kocasından alacağı mehir bedelinin de kadına ait mal varlığı arasında zikredildiğini görmekteyiz. Böylece varislerin bu bedeli talep
etme haklarına destek olunmaktadır.
Ölen gayrimüslim bir kadına ait tereke ve bunların paylaşımına ilişkin bir
belgede: Klikos kızı Anna ölür. Mal varlığı: Bir kıta bağ: 120 guruş, sof ferace:
5 guruş, çuha: 5 guruş, köhne gömlek, köhne yorgan, köhne döşek, sim kuşak:
4 guruş, kocasının kendisine olan borcu: 30 guruş. Bu mirasta pay sahibi olan
varislerden Eski kocası Yagob’ a 80 guruş 60 akçe, Abraham’ a 53 guruş 92
akçe, kardeşi Maria’ ya 29 guruş 24 akçe kalır.”75Burada da kocasının karısına olan borcunun dahi mal varlığı içerisinde sayıldığını görmekteyiz.
Ölen kadına ilişkin başka bir tereke kaydında: “ Mahzemin Köyü’nde
yaşayan Seyid kızı Aişe ölür. Mirası eski kocası Musa’ya, annesi Fatma’ya,
kızları Fatma, Emine, Miyase, Kamile’ye kalır, Fatma da ölür. Mirası
kardeşleri, büyükanneleri, amcaları Mehmet ve Abdürrezzak’a kalır. Kadının
terekesinde 15 guruşluk bir kıta bağ, menzil, bir öküz, bir düve( koyun) ,
kaftan, 3 guruşluk: bir sim bıçak, iki semen peştamal, yedi semen peşkir ve
bohça, bir altun küpe, 3 adet köhne yastık ve yorgan, 15 akçe: köhne döşek, bir
rub köhne çar, kuşak, 13 adet kavlak ve sagir yorgan, 15 pare( para) boncuk
tesbih, 3 iğne, serpuş mae kilim, 7 adet 24 guruş: sim kuşak, 3 bakır sahan.
Bunlardan köhne kilim ve 7 guruş annesi Fatma, 15 guruş kızı Fatma’ya
kalmış. Kocasına: 25 guruş, annesine: 19 pare 17 guruş, kızı Fatma’ ya: 20
pare14 guruş, Miyase’ye 20 pare 14 guruş, Kamile’ye 20 pare 14 guruş,
Mehmet 157 guruş 1 pare, Abdürrezzak 157 guruş 1 pare pay almışlardır.”76
74
75
76
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 107, s. 188, h. 343.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 99, h. 365.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr.112, s. 25,h.70. Aynı konuda bkz: nr. 111,s. 80, h. 338;
110
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Burada mal varlığı arasında öküz, düve, bağ ifadeleri köy hayatı ve ekonomik
uğraş hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca kızların aldıkları meblağın erkeklerin aldıkları meblağdan daha az olduğu görülür.
Kadının ölümü üzerine kocasına ve yakınlarına kalan mirastan mehr-i müeccelini yakınlarının talep etmesine ilişkin bir belgede: Huand Mahallesi’nden
Sefer kızı Sabire ölür. Mirası eski kocası Hacı Halil oğlu Hacı Ahmet, büyük
oğlu es- Seyyid Ebubekir, annesi, Aişe’ ye kalır. Hacı Ahmet ölür. Mirası eski
karısı Hacı Musli kızı Fatma, oğlu Ebubekir, küçük oğulları Mahmut, Halil,
Ali, küçük kızları Hatice’ ye kalır. Ölen şahsın annesi, torunu Ebubekir’ den,
ölen kızı Sabire’ nin 40.000 akçe mehr-i müeccel bedelini talep eder.
Ebubekir’ de annesinin hayatta iken aklı başında, sıhhatli olduğu bir zamanda babası Hacı Ahmet’ in ödeyeceği bu bedel noktasında anlaşarak annesi
Sabire’ nin, kocasından alacağı kalmadığını belirtmiş olup, sonrasında vefat
etmiştir, demesi ve şahitlerin de bu olayı onaylaması üzerine büyükannenin
bu konu hakkındaki talebi geçersiz sayılır.”77Burada ayrıca ölüm olayı ile
eşlerin yolları ayrıldıktan sonra başkalarıyla evlendiklerini örnekleyen bilgi
bulunmaktadır. Mehir talebi ise kadın hayattayken vazgeçtiği için bedel yakınlarına ödenmemiştir.
Mehir talebine ilişkin bir belgede: “ Gesi Köyü’nde yaşayan Ali kızı Fatma
Hatun ölür. Mirası eski kocası Abid oğlu Ahmet Beşe’ye, kız kardeşi Sefer
Beşe kızı Abide Hatuna, amcası Mehmet oğlu Süleyman’ a kalır. Abide Hatun
kardeşinin mehrini Ahmet Beşe’den ister, o da kendine düşen hisseden mehir
bedelini ödemiştir.”78 Burada adam mirastan edindiği parayı ölen karısının
mehri için yakınlarına ödemektedir.
Anne babanın her ikisinin de ölümüyle malları çocuklarına kalıyor ve onlar da bu malları diledikleri gibi kullanıyorlardı. Yaşları büyük olan çocuklar
kendileri, küçük olanlar ise vasileri aracılığıyla mallarını kullanabiliyorlardı.
nr.113, s. 86, h. 403; s. 106, h. 381/ 382; s. 101, h. 370; nr. 115, s. 154, h. 428; s. 155,
h. 432; s. 158, h. 448; s. 159, h. 454; nr. 107, s. 102, h. 201; s. 188, h. 343.
77
78
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 214, h. 547.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 25, h. 43.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
111
“ İslâm dini büluğa ermiş kişileri reşid yani büyük kabul ederek, dini
hükümlerinin muhatabı saymaktadır. Böylece belgelere büluğa ermemiş çocuklar sağir yani küçük, diğerleri de kebir yani büyük olarak kaydedilmiş
olmalıdır.”79
Kızların mirastan erkeklere oranla yarı hisse aldıklarına rastlamış bulunmaktayız. “Şer’ i miras sisteminin temel özelliği, kızlara bir erkeklere iki hisse verilmesidir ve aynı kuşakta (batın) bulunan kızlar da erkekler de mirasta
belirlenen pay sahibidirler.”80 İslâmiyet’te miras uygulamasında kadınlara verilen pay tartışma konusu olmuştur. Bu noktada sıklıkla eşitsizlik anlayışı vurgulanmıştır. Bu konuda Hayrettin Karaman “ Hâlbuki mirasta kadınların payı
erkeklere nispetle yarı değildir. Mesela çocuk vefat ettiğinde mirasın altıda
birini anası ile babası alır. Yani ana olarak kadının hakkı babanınkine eşittir.
Dede ve ninenin de varis olduklarında durumları aynıdır. Ana bir kardeşler
birden fazla ise mirasın üçte birini kadın erkek eşit olarak paylaşır.”81 ifadeleriyle eşitsizlik anlayışını çürüten yaklaşımlarda bulunmuştur.
Mustafa Kaplan, bu konu üzerine şu şekilde bir değerlendirmede bulunur:
“ Kadın bekâr olsun, eş olsun ana veya kardeş olsun nafakasını temin yakını
olan erkeğin borcudur. Ayrıca düğün masrafı, mehir verme ve diyet erkeğin
yükümlülüğü içinde bulunduğu gibi askerlik görevi de birinci derecede erkekle ilgilidir. Bu gibi sebeplerden dolayı kadınların erkeklerden daha az pay
aldıkları görülmektedir.”82 Geçimi sağlama görevi erkeğe verildiği için oranlamanın bu şekilde yapılmış olması mantıklı bir uygulamadır.
Ölen adamdan kalan mirasın varisler arasında paylaşılmasına ilişkin bir
belgede: Molu Köyü’ nde yaşayan Recep adlı kişi ölür. 96 hisselik mirasından
6 hisse eski eşi Şerife Hatun’ a, 30’ ar hissesi Ahmet ve Muharrem’ e 15’er
hissesi Sultan ve Fatma’ya verilecek şekilde kaydedilir.”83 Burada İslâmiyet
esas alınarak kız çocuklarının mirastaki payı yukarıda gerekçelerini vererek
açıkladığımız şekilde erkek çocuklara oranla yarı seviyede tutulmuştur.
79
80
81
82
83
Demirel, A. Gürbüz, M. Tuş, a. g. m. , s. 111.
Yüksel, a. g. m. , s. 478.
Karaman, a. g. m. , s. 392.
Kaplan, a.g.t.,s.83-84.
H. 1115/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 2, h. 364.
112
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Miras paylaşımının gayrimüslimler üzerindeki tatbikinin bir tereke kaydından edinilen bilgiler ışığında öğrenildiği bir belgede: “ Erkilet Köyü’nde
yaşayan Yuvan kızı Mecsona adlı nasraniyye ölür. Mirası kocası Arzman, annesi, Güneş, kız kardeşleri Nazlı, Gülistan, Maria, erkek kardeşleri Bali, Simon, Nikola, Kirki’ ye kalır. Terekesinde şunlar bulunmaktadır: 20 guruş: sim
kuşak, 5 guruş: sim çapa, 39 guruş: incili kase ve altın, 5 guruş: sim saçbağı,
10 guruş: altın bağı, 15 guruş: sim yüzük, toplamda 38 guruş: kaftan, 2 guruş: kazak, 4 guruş: gömlek, 2 guruş: kadife hasır, 2 guruş: makrome,6 guruş
Milas alaca kürk,1 guruş sim küpe. Varislere bu meblağdan eski kocasına: 60
guruş, annesine: 20 guruş, kız kardeşlerine: 16’ şar guruş, erkek kardeşlerine:
32’ şer guruş kalmıştır.”84 Paylaşım yine İslâmî prensipler temel alınarak gerçekleştirilmiştir.
Varislerin pay edinmesiyle ilgili bir belgede: “ Es- Seyyid Ahmet kızı Şerife Aişe ölür. Mirası, eski kocası Abdurrahman Efendi, annesi İbrahim kızı
Fatma, babası Ahmet, oğulları es- Seyyid Ömer, Veli, Ebubekir, kızı Şerife
Fatma’ ya kalır. Veli, Fatma, Ebubekir de ölür. Mirasları babaları Abdurrahman, büyükanneleri Fatma Hatun’a kalır. 251 hisse Abdurrahman’ a, 130 hisse
Fatma’ ya, 84 hisse es- Seyyid Ahmet’ e, 60 hisse Ömer’ e ayrılır. Abdurrahman’ da ölünce mirası karısı Osman kızı Halime’ ye, oğulları Ömer, Mehmet
ve kızı Fatma’ ya kalır. Halime Hatun çocuklara vasidir. Fatma Hatun, Halime
Hatun’a dava açar.
Damadındaki kızının mehir borcundan kalan 500 guruş, ayrıca mirasından
kalan hisseyi talep eder. Ölen adamın terekesinden borcun ve miras hissesinin
ödenmesine karar verilir.”85
Burada da mehir bedelinin ölen kadının kocasının hissesine ayrılan kısımdan ödendiğini görüyoruz. Ayrıca adamın karısı ölünce tekrar evlendiğini de
görmekteyiz.
Görüldüğü üzere İslâmiyetle birlikte pek çok konuda hak sahibi olabilen kadın ve kız çocukları mirastan da pay alma yetkisine kavuşmuşlardır.
84
85
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 131, h. 301.
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 32, h. 79.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
113
Ölen kadından çocuklarına kalan mirasa ilişkin bir belgede: “ Eski Bedesten
Mahallesi’nde yaşayan Halil kızı Ümmühan Hatun ölür, mirası büyük kızı
Fatma, Emine ve ölen oğlu Abdurrahman’ın oğlu Mahmut’a kalır. Vasileri
İsmail Efendi oğlu Mehmet’tir. Kadının kocası, karısı hayattayken kendisine
ait evi 50 guruşa kadından satın alır, 25 guruş borcu kalmıştır. Bunu adam
Fatma’dan ister. Hissesinden ödemesi tenbih olunur.”86 Kadının kocası da karısının kendisine olan borcunu kadının mirasından talep etme yetkisine sahip
bulunmaktaydı. Kadının borç vermesi onun ekonomik durumu hakkında da
bize bilgi vermektedir.
Çocukların mirastan pay almalarına ilişkin başka bir belgede: “ Gülük
Mahallesi’nden ölen Abdullah kızı Döne adlı Hatuna ait ev çocuklarına miras
kalır. Beş hisselik evin ikişer hissesi oğullarından Mustafa ve İbrahim’e,
bir hissesi de kızı Şerife’ye kalır. İbrahim ölünce Mustafa üç hisseyi mehir
ve nafaka bedeli olarak İbrahim’in karısı Fatma’ya verir. Altı guruş bir
rub’luk oranı aldığını kadın kadı huzurunda belirterek alacağının kalmadığını
onaylamıştır.”87
Kardeşler arası ölen ebeveynden kalan mirastaki mülklerin satışının yapıldığını gösteren bir belgede: “ Seydiyargazi Mahallesi’nde yaşayan Musli
kızı Miyase ölür, mirası oğlu Mustafa Çelebi’ye, kızları Aişe ve Sabriye ‘ye
ve torunu Ali Beşe’ye kalmıştır. Kadına ait bir ev ve arsa bulunmaktadır. Paylaşım olmuş ve Aişe kendisine düşen hisseyi 15 guruş karşılığında kardeşi
Mustafa’ya devrettiğini belirtmiştir.”88 Miras konulu belgeler aynı zamanda
vasi, mehir, mülk satışı ve benzeri konuları da ihtiva etmektedir. Bunlarla
ilgili başlıklarda da mirasa ilişkin bilgilere ulaşmamız mümkündür.
3. 1. 1. 3. Vasilik
Vasi, bir kimsenin mallarından ya da çocuklarının işlerinde tasarruf etmek
üzere tayin edilen kimsedir. 89 Kadı tarafından vasi olarak annenin yanı sıra
86
87
88
89
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 11, h. 378.
H.1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 113, h. 664.
H.1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 40- 41, h. 75.
Selçuk, a. g. e. , s. 139.
114
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
amca, dede, babaannenin de vasi tayin edildiği durumlar söz konusu olmuştur.
Vesayet yetkisi ölüm ya da boşanma hallerinde gündeme gelen bir durumdu.
Eşlerden birinin ölümü durumunda, çocuklar için mahkeme tarafından vasi
tayin edilmektedir. Babası ölen çocukların bakımı ve mallarının yönetimi için
annelerinin vasi tayin edildiğini görüyoruz. Ana babadan ikisinin de ölmesi
halinde amca veya büyük kardeş 90 vasi tayin edilmektedir.
Çocuğun öncelikli olarak kendi ebeveyninin bakımına ihtiyacı olduğu gerekçesiyle annesinin ya da babasının vesayet yetkisine sahip olduğunu görmekteyiz. Konuyla ilgili bir belgede: “ İspidin Köyü’nde Veli oğlu İbrahim
Bey ölür. Bu adam tımar91 erbabından olup 8950 akçe timarı küçük yaştaki oğlu
Mehmet’ e kalır. Tımarın yönetimi ve oğlu Mehmet’in bakımı için vasi olarak
annesi Hasan kızı Nesli tayin edilir.”92 Tımar sahibi kimselerin yetkilerinin
devredilmesi olarak açıklanagelen durum babadan oğula geçen bir olgu olarak
karşımıza çıkmakla birlikte çocuğun küçük yaşta olması dolayısıyla annesinin
bu görevi çocuk belirli bir yaşa gelinceye kadar sürdürdüğünü görüyoruz.
Başka bir belgede: “ Babası ölen Şerife küçük yaşta olduğu için bakımı ve
babasından kalan mirasın muhafazası için Şerife’ ye annesi Şerife Asiye Hatun vasi olur.”93 Bu belge sayesinde kız çocuklarının vesayet altına alındığını
ve mirastan pay aldığı hakkında bilgi sahibi olmaktayız.
Gayrimüslimlerde de vesayet yetkisini ilk olarak annenin elinde bulundurduğunu ve çocuğun bakımı noktasında devlet görevlilerinin de vasiye destek
sağladığını, onun haklarını muhafaza ettiklerini görüyoruz.
Konuyla ilgili bir belgede: “ Hacı Kasım Mahallesi’nde yaşayan kaynana
Kıymet adlı kadın, oğlu Yagob oğlu Mihail adlı zımmî vekâletinde Kabebali
90
91
92
93
Bu konu hakkında H. 1117/ M. 1704 tarihli bir belgede: Yenice Mahallesi’nde yaşayan Ali Ağa
kızı Rabia hatun, ölen kardeşi Mehmet Ağa’ nın oğlu İbrahim Ağa’ ya vasi tayin olunur. Daha
fazla bilgi için bkz: , KŞS, nr. 114, s. 129, h. 427. Aynı konu hakkında H. 1122/ M. 1709 tarihli
bir belgede: Karakürkçü Mahallesi’nde yaşayan Abdürrahim’in kızları Raziye ve Fatma Küçük
yaştaki kardeşleri İbrahim için vasi olurlar. KŞS, nr.110, s. 137, h. 387.
… “ Beslediği sipahilerle harbe giden beylere öşrünü almak üzere ayrılan arazi Timar olarak
tanımlanmaktadır.” Develioğlu, a. g. e, s. 1110.
H. 1114/ M. 1701/ 1702, KŞS, nr. 108, s. 37, h. 69.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 17, h. 26. Aynı konuda bkz: nr. 114, s. 52, h. 158.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
115
oğlu Kabebali’ ye dava açar. Kabebali için annesi Felgire (?) binti Mirat adlı
kadın vasi olur. Kocasının mirasından 25 guruş kalır. Ancak kocası Kabebali’ nin annesi ve Mihail bu parayı Felgire’ nin elinden almıştır. 16 guruşun
Felgire’ye verilmesi kararı alınır. Aralarında anlaşırlar. Yedi guruşa indirirler.
Şahitlere karşı kadı huzurunda bu sözü verirler borcun teslimini kadı tenbih
eder.”94 Aralarında anlaşma sağlayarak vasinin maddî gelirleri düzenlenmiştir. Müslüman vasiler için de benzer durum söz konusu olmaktaydı. Çocuğun bakımı için gereken fedakârlık öngörülen bir durumdu. Bununla ilgili bir
belgede: “ Karakürkçü Mahallesi’ nde yaşayan Mehmet oğlu İbrahim oğlu
Halil adlı kişi ölmüştür. Oğlu Mehmet’ e vasi, anneleri Mustafa kızı Aişe olur.
Onbeş ırgatlık bir kıta bağ Halil’in iken davadan onbeş yıl önce İbrahim oğlu
Mehmet’ e bırakmıştır. Aişe burayı zabt edince Mehmet onu dava eder. Mehmet küçük yaşta olduğundan İbrahim oğlu Mehmet bağdaki hakkından men
edilir.”95
Annenin vasi olmasına rağmen çocuğa ait mal varlığını haksız yere harcaması onun vasilikten alınmasına yol açabilmekteydi. Bununla ilgili bir belgede: “ Huand Mahallesi’ nde yaşayan Ali oğlu Mehmet ölür. Küçük yaştaki
kızı Hadice’ye annesi Hacı Cafer kızı Aişe vasi tayin olunur. Kadının hıyaneti
(kasd-ı şer) görülür vasilikten azl olunur ve çocuğun dedesi Hacı Süleyman
oğlu Cafer vasi olarak atanır. Hadice büyüyene kadar babasından kalan mirası
dedesine emanet edilir.”96
Kız ve erkek çocuklarının vesayet altına alındığına ilişkin bir belgede:
“ Tutak Mahallesi’nden Mehmet oğlu Hüseyin Bey ölür. Çocukları Halil,
Mehmet ve Aişe’nin vesayetine anneleri Ali Efendi kızı Emine Hatun tayin
olunur.”97
Kayseri ‘ de çocukların terbiyesiyle ilgilenecek olan vasinin Müslüman
olmasına önem verildiği, Müslüman çocuklar için Müslüman vasiler tayin
olunurken gayrimüslimlerin çocuklarına da kendi inançlarına mensup kişiler
94
95
96
97
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 109, h. 655.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 11, h. 42.
H. 1133/ M. 1720, KŞS, nr. 119, s. 50, h. 114.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 23, h. 34.
116
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
vasilik yapıyorlardı. Müslüman ve gayrimüslim vasi tayinine ilişkin kayıtlar
genelde miras konulu belgelerde karşımıza çıkmaktadır. Vasinin her açıdan
iyi haslet sahibi olması gerekmekteydi. “ Vasilik için dürüst, ehliyetli, dindar
ve vasilik işlerini yapmaya muktedir kimseler tayin ediliyordu.”98 Kadın hem
vasi olmakta hem de çocukları koruma altına alınmaktadır. Bu konuda vatandaşlık esas alınmakta, din ayrımı gözetilmemektedir.
Bu konuya ilişkin bir belgede: “ Eslempaşa Mahallesi’nde yaşayan Arakil
oğlu Laçin ölür. Küçük yaştaki kızı Anna ‘nın vesayetine annesi Huremisma
(?) tayin edilir.“99 Gayrimüslim bir erkek öldüğünde çocuklarının vesayetini
gayrimüslim kadınların üstlendiği de belgelerde karşımıza çıkan bir başka husustur.100
İncelediğimiz belgelerde babanın ölümü üzerine çocuklarına vesayeti
anneleri yapmakta iken yakınlarının da bu görevi üstlendiğine dair bilgiler
mevcuttur.101 Babanın vesayet yetkisini elinde bulundurduğuna ilişkin bilgilere de rastlanmıştır.”102
Anne babanın ölümüyle malları çocuklarına kalıyor ve onlar da bu malları
diledikleri gibi kullanıyorlardı. Yaşları büyük olan çocuklar kendileri, küçük
olanlar ise vasileri aracılığıyla mallarını kullanabiliyorlardı. Ayrıca aynı dönemde çocuklar aile içerisinde birbirlerine satış yapabiliyorlardı. Çocukları
koruma amacıyla tatbik edilen bir uygulama olan vasilikle çocuğun hakları ve
malları güvence altına alınıyordu. Gayrimüslim çocuklar içinde en yakınlarındaki kimseler devlet tarafından vasi olarak belirleniyordu.
“ Vasi, yetimin bütün malından ona nafaka vermek, gayrimenkul kiralarını toplamak, alacaklarını almak belli olan borçlarını ödemek gibi yetki-
98
99
100
101
102
İbrahim Güler, “ XVII. yy’ da Aile: Sinop Örneği”, Türkler XIV, Yeni Türkiye Yay. , Ankara
2002, s. 31.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 41, h. 47.
KŞS, nr. 111, s. 17, h. 71; nr. 107, s. 96, h. 186.
KŞS, nr. 111, s. 2, h. 6; s. 9, h. 32; s. 73, h.175; nr. 115, s. 3, h. 9; nr. 114, s. 56, h.176;
nr. 109, s. 115, h. 166; nr. 119, s. 44, h. 97; nr. 117, s. 44, h. 53; h. 54; s. 51, h. 65; s.
52, h. 66.
KŞS, nr. 113, s. 62, h. 250.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
117
lere sahipti.”103 Yetişkin çağa gelince çocuklar kendi paylarına düşen miktarı vasiden talep edebilmekteydiler. Bununla ilgili bir belgede: “Tavukçu
Mahallesi’nde yaşayan Asali kızı Tedrondo amcası Kabebali oğlu Kabebali
ile kadı huzurundadır. Tedrondo’nun babası Asali kendi babası Kabebali’ nin
terekesinden kalan bahçenin 1/ 4 hissesi Kabebali ölünce, kızına miras kalır.
Kızına vasi olan kardeşi Kabebali’den Tedrondo bunu talep eder. Aralarında
sulhle 17 guruşu Tedrondo’ya vermesi karşılığında amcasıyla anlaşır. 17 guruşu amcasından aldığını kadı huzurunda onaylar.”104
Vasiler, yapmış oldukları harcamalardan sorumlu tutulmaktaydılar. “Çocuğun mallarını gerek çocuğa gerekse başka bir vasiye teslim ederken herhangi
bir açık çıkması durumunda bu bedel vasiye ödetilmekteydi.”105
Yakın akrabalar içerisinde ölen şahısların çocuklarına dedelerinin, amcalarının, dayılarının vesayet ettiğine ilişkin belgeler de mevcuttur.106 Ayrıca dayının, vesayeti altına aldığı çocuklar için nafaka talebinde bulunduğuna şahit
oluyoruz. Bununla ilgili bir belgede: “ Dipecik Mahallesi’nde yaşayan Habil
kızı Aişe Hatun, Yenice ve Yılman Mahalleleri arasındaki mevkide gizlice
öldürülmüştür. Katili belirli değildir, çocukları Mustafa, Ahmet, İbrahim adlı
yetimlere dayıları Himmet adlı şahıs vasi olmuştur ve çocukların bakımı için
Himmet’ in talebi üzerine devlet diyet akçesi olarak 18’ er akçe nafaka ve
kisve bahanın üç çocuğa verilmesi kararı alınır.”107
Bunun yanında büyükannelerin ölen şahısların çocuklarının vesayetini almalarına ilişkin bir belgede: “ Yenice Mahallesi’nde yaşayan Nuh Sadri kızı
Fatma Hatun ölür. Mirası eski kocası Mahmud oğlu Kasım’a kalır. Kasım’ın
da ölümü üzerine miras küçük kızları Şerife Fatma, Şerife Asiye, Kasım’ın
kız kardeşi Huri ve Saliha’ ya kalır. Çocuklara vasi büyükanneleri es- Seyyid
103
104
105
106
107
Kaplan, a.g. t. , s. 95.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 72, h. 224.
Kaplan, a. g. t. , s. 96.
H. 1115/ M. 1702/ 1703, KŞS, nr. 109, s. 116, h. 672. Aynı konuda bkz: nr. 113, s. 35, h. 141; h.
143; nr. 109, s. 105, h. 637. H. 1126/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 119, h. 324; H. 1122/ M. 1709,
KŞS, nr. 115, s. 19, h. 64.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 39, h. 72.
118
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
el- Hac Nasuh kızı Şerife Emine tayin olunur. ”108 Belgelerde annelerinin annesi şeklinde Ümmül üm cedde ifadesiyle karşılaşıyoruz.
Vasi olarak Hala olan şahısların görevlendirilmesine ilişkin bir belgede:
“ Dipecik Mahallesi’nde yaşayan Ebubekir oğlu Mustafa ölür. Oğlu Mustafa
ve kızı Şerife için adamın kız kardeşi Şerife Esma Hatun vasi olur.”109 Ölen
adamın çocuklarına yakınlarının bakıyor olması annelerinin ölmesi şeklinde
yorumlanabilir.
Ölüm olayı anne- babanın ikisini de çocuklarından ayırdığında çocukları
için dayının vesayeti ele aldığına ilişkin bir belgede: “ Bozatlu Mahallesi’nde
yaşayan Hacı Abdullah kızı Hatice ölür. Çocukları Osman, Havva, Emine için
dayıları Hacı Abdullah oğlu Hacı Musa vasi tayin edilir.”110
3. 1. 1. 4. Nafaka
“ Nafaka, kişinin iyaline yani beslemeğe mecbur olduğu kimselere infak
ettiği nesnedir. Istılahta yiyecek, giyecek şeylerle meskenden ibarettir.”111
Şer’iyye Sicilleri’nde ‘Nafaka ve kisve baha’ olarak geçmektedir.
“ Kadının boşandığı kocasından öksüz/ yetim çocuklara bir şekilde vasi
olan kişinin çocukların mirasından veya kadıya başvurarak İslâm nafaka
kurumundan aldığı geçim masrafıdır… Nafaka bağlamada din ayrımı gözetilmediği gibi, yetmediği zaman artırılması istenmekte ve gereği yerine
getirilmektedir.”112
Nafaka, hukukun tarafları koruduğunun bir göstergesidir. İslâmî bir bedel
olmasına rağmen isteme noktasında ayrım gözetilmemiş muhtacın vatandaş
olması nafaka bağlanması için yeterli görülmüştür.“ Muhtaç durumda bulunmaları halinde çocukların da ebeveynlerinin nafakalarını temin etmeleri
108
109
110
111
112
H. 1115/ M. 1702/ 1703, KŞS, nr. 109, s. 42, h. 464. Aynı konuda bkz: nr. 114, s. 7, h.
11; nr. 109, s. 44, h. 469; nr. 111, s. 71, h.162; nr. 113, s. 40, h. 155; s. 54, h. 216.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 42, h. 141. Aynı konuda bkz: nr. 114, s. 129, h. 427
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 6, h. 20.
Pakalın, a. g. e. , C. II. , s. 642.
Işık, a. g. e. , s. 116- 117.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
119
gerekmektedir.”113 Bu konuya ilişkin bir belgede: “ Gülük Mahallesi’nde yaşayan Mehmed oğlu es- Seyyid Hüseyin adlı kişi evinde yaşayan kaynanası
İsmail kızı Emine’nin nafaka ve ücret ihtiyacını mahkemeden talep eder. Çünkü Hüseyin’ in karısı Ümmü Hatun ölmüştür, kalan malından üç pare nafaka
ve ücretin annesinin bakımı için kocasına verilmesi kararı alınır.”114
Bunun yanında nafaka, evlilik esnasında evliliğin idamesi için kocaya
yüklenen bir sorumluluk iken ailenin çözüldüğü dönemde kadın ve çocuğun
bakımı, korunması için ailenin erkek üyelerine yüklenen ekonomik sorumluluk şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Boşanma durumunda erkek tarafından
kadına verilen bedele mehr-i müeccel, çocuklara verilen bedele ise nafaka adı
verilmektedir. Davalar nafaka ve mehir talebi olarak ayrı ayrı işlenmekte birinde anneye nafaka diğerinde çocuklar için nafaka isteniyordu. Bununla ilgili
bir belgede: “ Yılman mahallesi’nde yaşayan Hacı Hasan kızı Esma Hatun,
kardeşinin oğlu olan Ali oğlu Hasan vekâletinde kendisini boşayan kocası
es- Seyyid Mehmed oğlu es- Seyyid İsmail’e dava açar. Kadın kocasının kendisini üç talakla boşadığını 23.000 akçe mehr-i müeccelini ödemesini adamdan ister. Adam 18.000 akçe olduğunu söyler. Şahidler 23.000 akçe olduğunu
belirtirler. Adamın 23.000 akçeyi kadına ödemesi kararı alınır.”115
Ayrıca bir kadının, çocuğunun nafakasını da farklı bir dava açarak talep ettiğini gösteren bir belgede:” Yılman Mahallesi’ nde yaşayan Hacı Hasan kızı
Esma adlı Hatun kardeşi oğlu olan Ali oğlu Hasan vekâletinde zevc-i matluku
es- Seyyid Mehmed oğlu es- Seyyid İsmail’ e dava açar. İsmail karısını üç
talakla boşamıştır ve kadının vesayetindeki küçük yaştaki oğlu es- Seyyid
Mehmed için nafaka ister. Çocuk büyüyene kadar İsmail günlük beşer akçe
nafaka vereceği karara bağlanır.”116
“Çocuğun dünyaya geldiği günde, başta annesi olmak üzere, en yakın
hısımlarının şefkati ihtimam ve bakımlarına ihtiyaç hissettiği devrenin geçirileceği çağa hidane dönemi denmiştir. Ananın çocuğu muhafaza hakkını
113
114
115
116
H. Aktan, a. g. m. , s. 407.
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 126, h. 287.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 68, h. 272.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 68, h. 271.
120
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
haiz olabilmesi için hür, mümeyyiz, reşit, itimada layık, haysiyetli ve çocuğun
muhafazasında ve eğitiminde ehil olması gerekir. Ayrıca İslâmiyet’i terk
etmemiş olmalı.”117 İbareleri nafaka isteyecek yetkide olan vasinin taşıması gereken özellikleri oluşturmaktaydı.
Ayrıca “ Hamile kadınlara da çocuklarını doğuruncaya kadar yine nafaka
verilmekte idi… nafaka başka diyara giden kişinin, ölen kocanın veya boşayan kocanın sahip olduğu mal üzerinden verilmekteydi. Bu mal veya eşyalar
satılarak nafaka veriliyordu. Boşanma olaylarında çocukların kimde kalacağı
meselesi ortaya çıkmaktadır. Çocukların yaşı küçük ise annenin yanında kalıyor
ve bakımı ona ait oluyordu. Baba da ona gelirine göre nafaka veriyordu. Çocuklar için ikişer akçe taktir edilirken eş için iki katı dört akçe taktir edilmiştir.”118
Bu konuya ilişkin bir belgede: “ Hamurcu Mahallesinde yaşayan Mehmet kızı
Fahriye boşandığı kocası Osman oğlu es- Seyyid Ömer’ den küçük oğlu, yeni
doğan es- Seyyid Ömer için nafaka ve kisve bedeli ister. Nafaka ve kisve bedeli
olarak 20 guruşu yedi sene boyunca adamın ödeyeceği kararı alınır.”119
Boşanma durumunda erkek karısını boşamışsa; karısı ve çocuklarının geçimini sağlamakla yükümlüydü. Bununla ilgili bir belgede: “ Huand Mahallesi’
nde yaşayan Ali kızı Aişe zevc-ı matluku( boşandığı) Mustafa ‘ ya dava açar.
Adamdan olma kızları Aişe ve Şerife’ nin nafaka ve kisve ihtiyacını babalarından talep eder. Her birine dörder akçe toplamda günlük sekiz akçe nafaka bedeli
ödemesi ve vasi olan annelerine verilmesi kararlaştırılır.”120 Kız çocuklarının
nafaka ihtiyaçlarının giderildiği bu belgede annelerinin onlara vesayet ettiği
bilgisine de ulaşmamız mümkündür.
Yabancı memlekete karısını boşayarak giden adamın çocuğunun bakımına
ilişkin bir belgede: “ Hacet Mahallesi’nde yaşayan Hacı İsmail kızı Fatma’yı
kocası Mustafa oğlu es- Seyyid İbrahim oğlu es- Seyyid Mehmet boşar ve
diyar-ı ahara (yabancı memlekete) gider, kadın hamiledir. Çocuğu büyüyene
dek nafaka ve kisve ihtiyacı için günlük altı akçenin devlet tarafından verileceği
kararlaştırılır.”121
117
118
119
120
121
Kaplan, a. g. t. , s. 99.
Selçuk, a. g. e. , s. 140.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 38, h. 41.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 123, h. 694.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 92, h. 571. Aynı konuda bkz: nr. 115, s. 58, h. 201;
nr. 114, s. 68, h. 212; nr. 118, s. 58, h. 123; nr. 110, s. 195, h. 506; s. 200, h. 516.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
121
Bu konuyla ilgili olarak kadının talebi üzerine boşanmanın gerçekleştiği,
ancak yine de çocuğun bakımının babanın sorumluluğunda olduğuna ilişkin
bir belgede: “ Emirsultan Mahallesi’nde yaşayan Molla Mehmet kızı Hatice
Hatun’un boşadığı kocası Ahmet oğlu İbrahim yabancı memlekete gitmiştir,
kadın hamiledir ve çocuk büyüyene kadar günlük dörder akçe nafaka ve kisve
baha verileceği kararlaştırılır.”122
Kocaları yabancı diyara giden kadınlar nafaka temininde zorlandıklarında
mahkemeye müracaatla nafaka talebinde bulunabilmişlerdir. Erkek ailesinden
uzak kalacağı dönem için nafaka ihtiyacını gidermesi noktasında bir vekil bırakmak durumundaydı. Yabancı memlekete giden kocanın eşi nafaka ihtiyacı
için mahkemeye başvurabiliyordu. Bu konuya ilişkin bir belgede:” Kebe İlyas
Mahallesi’ nde yaşayan Halil kızı Aişe adlı Hatun’un eski kocası İbrahim oğlu
Ahmet, yabancı memlekete gider. Adam giderken kadın onun nikâhı altındadır. Ancak adam kayıp konumundadır. Küçük yaştaki kızı Emine’yi ve karısını nafakasız bırakarak başka memlekete gitmiş, kendisinden haber alınamamaktadır. Aişe’nin mahkemeden talebi üzerine on akçe nafaka ve kisvenin
günlük olarak ödeneceğine mahkemece karar verilir.”123 Burada kendisinden
haber alınamayan bir adamın eşi ve çocuğu için devlet tarafından temin edilen
nafaka bedeli ödeneceğini; sahipsiz kalanların devlet güvencesine sığınarak
geçim sıkıntılarından halâs edildiklerini görüyoruz.
Gayrimüslimlerle alâkalı bir belgede: “ Süleyman Mahallesi’nde yaşayan
Agop oğlu Barbam adlı zımmînin kızı Şehzade ölmüştür, onun oğlu Ağya
ve kızı Meryem, Barbam’ın dedelerinin vesayetindedirler. Çocukların babası
yabancı memlekette olduğu için nafaka bedelini mahkemeden talep eder. Her
birine günlük dörder akçe nafaka bedeli verilmesi kararlaştırılır.”124
Burada annesi ölen, babasından haber alınamayan çocuklara vesayet eden
yakınlarının çocukların bakımı için mahkemeden nafaka talep ettikleri görülmektedir. Mahkeme tarafından talepte bulunan vasilere bahşedilen miktar,
122
123
124
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 93, h. 578. Aynı konuda bkz: nr. 113, s. 32, h.125;
s. 61,h. 246; nr. 115, s. 80, h. 279; nr. 118, s. 119, h. 325; nr. 116, s. 118, h. 447.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 101, h. 620. Aynı konuda bkz: nr. 114, s. 5, h. 7;
nr. 113, s. 17, h. 64; s. 28, h. 113.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 8, h. 28.
122
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
çocukların babalarının üzerine bir borç olarak kaydediliyor, geri döndüğünde
bu borcu ödemekle yükümlü kılınıyordu. Dönmezse mevcut terekesi üzerinden be bedel temin edilebiliyordu.
“ Eğer ortada satılacak bir mal ve eşya yoksa borçlanma olmaktaydı. Bu
tür nafakalar aslında kadına verilen bir borçlanma izniydi. Kocası gelince bu
borcu ödemek zorunda idi.”125
Kadınlar, küçük yaşlardaki çocuklarının bakımı konusunda babalarından
kalan mirastan çocuklarının geçimini sağlayacak meblağı talep edebilmekteydiler. Bununla ilgili bir belgede: “ Bozatlı Mahallesi’nde yaşayan Mehmet
oğlu Necip(?) ölür. Eski eşi Hüseyin kızı Aişe; çocukları Mehmet, Şerife ve
Fahriye’nin bakımları için nafaka ve kisve ihtiyaçları nedeniyle mahkemeye
başvurur. Çocuklar büyüyene dek babalarından kalan maldan Mehmet’ e beşer akçe, Şerife ve Fahriye’ye dörder akçe olacak şekilde günlük onüç akçe
nafaka ve kisve bedelinin çocukların bakımından sorumlu anneleri Aişe’ye
verilmesi kararlaştırılır. “126 Çocuklardan Mehmet için ümmül hidane ibaresi
kullanılmıştır.
Ölen şahsa ait bağ satılarak nafakanın ödendiğine ilişkin bir belgede:”
Kebe İlyas Mahallesi’ nde yaşayan Selim oğlu Hacı Mustafa ölür. Mirası
eski karısı Mehmet kızı Şerife Hatun ve çocukları Mehmet, İbrahim, Aişe’ ye
kalır. Adamın terekesindeki Hasan Dağı mevzisinde bulunan 40 ırgatlık bir
kıta mülk bağ, nafaka gideri için 160 guruş, bir kürk, bir merkebe Hüseyin ve
İsa adlı kişilere satılır. Ve çocuklara nafaka bedeli olarak verilmesine karar
verilir.”127 Ölen adamın mirasından talep edilen nafaka ihtiyacına ilişkin bir
belgede:” Süleyman Mahallesi’nde yaşayan Osman kızı Aişe ölen kocası
Ali’nin bıraktığı mirastan küçük yaştaki çocukları Mehmet ve Havva’nın nafaka ve kisve ihtiyacının temin edilmesini talep eder. Günlük on akçe nafaka
ve kisve bedelinin adamın malından temin edilmesi kararı alınır.”128
125
126
127
128
Selçuk, a. g. e. , s. 140.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 100, h. 617.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 82, h. 326.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 107, h. 644. Aynı konuda bkz: nr. 109, s. 122, h. 693; nr. 114,
s. 15, h. 27.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
123
Erkeklere iki kızlara bir hisse olarak belirlenen miras payı nafaka ödenmesinde de rastlanılan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla ilgili bir
belgede: “ Bozatlu Mahallesi’nde yaşayan Mehmet oğlu ? Ağa ölmüştür ve
çocukları es- Seyyid Mehmet ve es- Seyyid Osman, Şerife ve Aişe’ ye amcaları Abdülkadir vasi olur.
Babalarından kalan maldan erkekler için günlük onar akçe kızlar için beşer
akçeden toplam otuz akçe verilmesi kararı alınır.”129
Gayrimüslimlerin de nafaka talebinde bulunabilme haklarının olduğunu
ve taleplerine icabet edildiğinden bahsetmiştik. Bununla ilgili bir belgede: “
Germir Köyü’nde yaşayan Anasdas oğlu Hazer adlı zımmi ölmüştür, küçük
oğlu Anasdas’ a vasi annesi Balyan kızı Maria tayin olunur. Çocuğunun nafakası için adamdan kalan maldan günlük yedi akçe verilmesi kararlaştırılır.”130
Ayrıca yakınlarının vesayetinde olan çocuklar için de nafaka talebinde bulunulduğunu görüyoruz. Bunlardan dayılarının vesayetindeki çocuklar için
öldürülen annelerinin katilinin nafaka bedelini ödemeye mecbur bırakıldığına
ilişkin bir belgede: “ Dipecik Mahallesi’ nde yaşayan Habil kızı Aişe Hatun öldürülmüştür. Katili belli değildir, çocukları Mustafa, Ahmet, İbrahim’
e dayıları Himmet vasi olmuştur ve çocukların bakımı için Himmet’ in talebi
üzerine devlet, diyet akçesi olarak 18’ er akçe nafaka ve kisve baha verir.”131
Burada cinayete kurban giden şahısların katili belli olmadığında diyet bedelini de mahkemenin ödemekte olduğunu görüyoruz.
Ayrıca çocuklara vesayet eden büyükannenin kadıdan çocukların babalarının mirasından nafakalarının temin edilmesine ilişkin bir belgede: “ Küpeli
Köyü’nde yaşayan Abdülhak kızı Abbas ölür, küçük yaştaki kızı Ümmügülsüm’ e vasi olan büyük annesi Ahmet kızı Amine Hatun babasından kalan mirastan nafaka talep eder. Günlük bir pare ve Amine’ye onbir guruş verilmesi
kararı alınır.” 132 Büyükannenin nafaka talebine ilişkin başka bir belgede: “
129
130
131
132
H. 1130/ M. 1717, KŞS,
H. 1133/ M. 1720, KŞS,
H. 1114/ M. 1701, KŞS,
H. 1133/ M. 1720, KŞS,
nr. 119,
nr. 119,
nr. 108,
nr. 119,
s. 21, h. 44.
s. 49, h. 111.
s. 39, h. 72.
s. 47, h. 106.
124
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Şeyh Taceddin Mahallesi’nde yaşayan Ali kızı Fatma adlı Hatun kızı Aişe
ve damadı Ali öldüğü için ve torunları Kamile ve Miyase kadının damadının
varisleri olduğu için damadından kalan maldan nafaka ister. Her birine birer
pareden günlük iki pare nafaka ve kisve bedeli verilmesi kararına varılır.”133
133
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 45, h. 123. Aynı konuda bkz: nr. 113, s. 22, h. 84; s. 23, h.
90; nr. 114, s. 94, h. 300.
4. Bölüm
EKONOMİ VE KADIN
Şer’iyye Sicilleri’nden yararlanarak hazırladığımız bu bölümde ekonomik
açıdan kadının ne gibi haklara sahip olduğunu, bu haklarını ne ölçüde
kullanabildiğini, bu süreçte herhangi bir engelle karşılaşıp karşılaşmadığını,
karşılaşmışsa bu güçlüklerin neler olduğunu ve bunların nasıl üstesinden
gelindiğine yönelik bilgiler sunulmuştur.
Kadını genel hatları itibariyle evine hapseden bir anlayışa sahip seyahatname tarzı eserler sosyal ve ekonomik anlamda kadını; babasına, kocasına bağımlı niteliğiyle dile getirirler. Oysa bu onların birileri vasıtasıyla haklarının
kısıtlanması olarak değil de geçimlerinin sağlanması yolunda onlara yardım
etmek anlamıyla düşünülmesi gereken bir olgudur. Nitekim “ İslâm toplumunda kadın, geçinebilmek için çalışmak mecburiyetinde değildir; onun geçimini
her halükârda koca, baba, kardeş gibi bir erkek sağlamakla yükümlüdür.”1
18. yüzyıl başlarında Kayseri’de sosyal ve ekonomik anlamda çok ön planda olmasalar da dinî inanç gereği, mahremiyet çerçevesinde değerlendirilen
kadın, tamamen dış dünyaya kapılarını kapatarak eve hapsedilmemiştir. Kayseri kadınları imkânlar ölçüsünde ekonomik faaliyetlerde bulunmuş mal alıp
satmış, ortaklık yapmış, yeri gelmiş mallarını vakfetmişlerdir. Gerektiğinde
ise bu vakıflarda yöneticilik yapan kadınlara rastlıyoruz. Bunun yanında ticarî
anlamda dükkân sahibi olup dükkânlarını satma girişiminde bulunan kadınlardan haberdar olmaktayız.
1
Karaman, a. g. m. , s. 391.
126
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
“ Kayseri, Anadolu’nun önemli vilayetleri arasında yer almaktadır. Bu
vilayet kumaş dokuma ve dericilikteki önemiyle dönemin sosyo- ekonomik
yaşamında etkili olmuştur.”2 Bu bilgiden hareketle ekonomik faktörlerin şekillenmesinde bölgenin coğrafî yapısının etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Ticarî boyutuyla bir esnaf yapılanması olarak bilinen “Kayseri’deki Ahî
teşkilâtının kadınlar kolu olarak kurulan Bacıyan-ı Rum yani Bacı Teşkilatı
sosyal, siyasî, kültürel ve iktisadî olayların her zaman merkezinde yer almıştır. Bacı Teşkilatı’nın Külah-duzlar (örgücüler, örücüler, dokumacılar) Mahallesi’ nde işyerleri vardı. Debbağlar Mahallesi’nde işlenen derilerin yünleri,
Örgücüler Mahallesi’ne intikal ettirilmekte ve burada bacılar tarafından işlenmekte idi. ”3
Tarihî süreçte kadınlar tarafından yürütülen ekonomik faaliyetler
Kayseri’de örneklerine rastladığımız el emeği ile temin edilmekteydi. Ancak
ele aldığımız dönemde örneklerine sık rastlanmamış olsa da ticarî hayatıyla
tanınan Kayseri’ de, kadının ticaretle doğrudan ilgisi gözükmemekle birlikte
adını andıracak bir isim bırakmıştır: Kadınlar çarşısı.4
4. 1. Alım- Satım Konularında Kadın
Osmanlı Devleti’ nde kadının mülkiyet hakkının hukukî dayanağını İslâm
Hukuku’nun hükümleri belirlemekteydi. “ İslâm Hukuku kadına mülk sahibi olma, mirastan pay alma, vasiyet yoluyla miras bırakma, borç, alış- veriş ve anlaşma gibi iktisadî muamelelerin sorumluluğunu yüklenme hakkı
tanımıştır.”5
Alınan ve satılan malların bir kısmı kadınlara miras yoluyla intikal eden
menzil, bağ, tarla, dükkân gibi mallar iken bir kısmı da satın alma ve ben2
3
4
5
Koca, a. g. e. , s. 125.
Bayram, a.g. t. , s. 112- 113.
… “19. yy’ dan günümüze duyularak gelen bugün kendi yaşamasa da bugün adı kalan Kadınlar
Çarşısı mevcuttur. Kazancıların kapalı çarşı girişi uzun çarşının başlangıcıdır. Bu çarşının
pervane medresesiyle kesişen bölümünün adı kadınlar çarşısıdır. Daha fazla bilgi için bkz:
Mustafa Işık, a. g. e. , s. 118- 120.
Koca, a. g. e. , s. 18.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
127
zeri yollardan edinilen mallardı. Kadına ait mülkiyetin varlığı, kadınların
ekonomik durumu hakkında bilgi edinmemizi sağlaması açısından önemlidir.
Bunun yanında örneklerine rastladığımız kadarıyla köle sahibi kadınların6
ekonomik açıdan belirli bir refah seviyesine sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Bu dönemde mülk satışları nakit para üzerinden yapılmaktaydı. Osmanlı
Devleti’ nde “ 17. yüzyılda Osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i Hasane/
şerifi adlı yerli paraların yanında sümün, zolata, babka, rub, yaldız/ filori,
efrenci, engürüs, esedi, riyal adında yabancı paralar tedavül ediyordu.
Ülkede paraların tedavül ettiği bölgeler ortaya çıkmıştı. Mısır: Pare, Doğu
Anadolu şahi, Macaristan Penz bölgesi idi.”7
Kayseri’ de 18. yy’ da pare (para), akçe (gümüş para), kuruş, rub(akçenin
dörtte biri, çeyrek), esedi guruş, zer( altın) gibi paralar mehir, miras, satış
işlemleriyle ilgili belgelerde rastladığımız para birimleridir. Osmanlılar tarafından başlangıçta gümüş sikke, daha sonraları ise genel anlamda para karşılığı olarak kullanılan akçe, renginden adını almış olmalıdır. Belgelerde gümüş
para biriminden genelde akçe olarak bahsedilmektedir. İncelediğimiz döneme
tesadüf eden parasal düzenlemeye ilişkin edindiğimiz bilgiye göre “1690’ dan
itibaren 18. ve 19. yy’ larda etkinliğini sürdürecek olan “guruş” adlı para tedavüle çıktı.Osmanlı kuruşu 1703 yılında 25 gr ağırlığında olup % 60 gümüş
içeriyordu. 40 pare veya 120 akçeye eşit kabul edildi… 1720’lerin başlarında Osmanlı para düzeni artık oturmuştu. Akçe iyice küçüldüğünden günlük
işlemlerde pratik olmaktan çıkmış ve hesap parası işlevini akçenin üç katı
değerinde olan pâreye bırakmıştı. Kuruş, zolata ve 20 pârelik sikkeler orta
ve büyük işlemlerde, 1 ile 5 ve 10 pârelik sikkeler ise günlük küçük işlem-
6
7
İncelediğimiz defterlerde köle ve cariye sahibi kadınların varlığına ilişkin örneklere
rastlamış bulunmaktayız. Bununla ilgili olarak bkz: KŞS, nr. 116, s. 40, h. 93; nr. 116,
s. 56, h. 141; nr. 118, s. 100, h. 217.
… “Orhan Bey’ den Fatih’ e gelinceye kadar akçenin vezni oldukça sabit tutulmuştur. 1327
yılında 100 dirhem gümüşten 270 adet olarak kestirilen Osmanlı akçesi 1451 yılında 293 adet
kestirilmiştir. 1500 yılında 100 dirhemden 420 akçe kesilirken 1580’ lerin başında 450 akçe
kesilmekteydi. Yine de yapılan hesaplamalara bakılırsa 1326 yılından 1740 yılına gelinceye
kadar ki 414 yıllık ortalama değer kaybı % 0, 24 gibi düşük bir oranda kalmaktadır. “Daha fazla
bilgi için bkz: Akgündüz, Said Öztürk, a. g. e. , s. 484.
128
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
lerde kullanılıyordu.”8 Görüldüğü üzere para birimleri, fiyatların değişimi
dolayısıyla birtakım değişikliklere uğramıştır. Para üzerinden yapılan alımsatım işlemleri dönemin ekonomisi hakkında bilgi vermektedir.
Sicillerde kadınların mülkiyet konusunda alım- satım, borç- alacak işlemlerini kadı huzurunda bizzat kendileri yapabildikleri gibi kendi adlarına vekil
tayin ederek de işlerini yürütebildiklerini görmekteyiz. “ Kadınlar bilhassa
mahkemeye intikal eden davalarında şehadeti geçerli olan iki şahid huzurunda mahkemece onaylanan vekiller atayarak hukukî haklarının müdafaasını
temin etmişlerdi. Vekilin hukukî görevi, müvekkili gibi doğrunun tahkiki ile
ilgilenmek ve müvekkilinin haklarının korunmasını temin etmek amacıyla
delillerin çarpıtılmasını engellemektir.”9
Vekiller tayin ederek mülk satışı gerçekleştiren kadınlarla ilgili bir belgeye
göre: “ Tus Mahallesi’nde yaşayan Abdullah Çelebi kızı Saliha Hatun adına kız kardeşinin oğlu İbrahim Çelebi oğlu Mustafa Efendi vekâlet ederek,
Şaban kızı Kamile Hatun adına kocası Abdülmennan oğlu Halil Bey vekâlet
edecek şekilde taraflar kadı huzurundadır. Saliha’ ya ait Lala Mahallesi’ ndeki
bir sofa, bir tabhane, bir kiler, bir örtme, bir oda, bir bahçe, bir holden oluşan
mülk menzili Saliha dava gününden 4 ay önce 70 guruşa Kamile’ ye satar
ve parayı tamamen alır. Bu durumu kadı huzurunda ikrar eder ve kadı da bu
durumu onaylar.”10 Vekil tayin ederek satış işlemine örnek gösterebileceğimiz
bu belgede kadın kendi evini bir başka kadına satabilmektedir. Kadınlar arası
alım- satım işlemlerine belgelerde rastlıyoruz.11
Ayrıca kadınlar tarafından gerçekleştirilen satış işlemlerinde yakın akrabalarının yer aldığını görüyoruz. Bu konuyla ilgili bir belgeye göre:” Bahcıvan Mahallesi’nde yaşayan Ahmet kızı Cennet, Molla Yunus vekâletinde
damadı Ramazan oğlu Süleyman Çelebi’ye 6 ırgatlık 1 kıta mülk bağı 100
8
9
10
11
Hüseyin Kaleli, “ Osmanlı Madeni Para Rejiminde Enflasyona Yol Açması Bakımından
Tağşişler ve Sebepleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi idari Bilimler Fakültesi
Dergisi, C. 7, S. 2, Isparta 2002, s. 198- 199.
Koca, a. g. e. , s. 18- 19.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr.108, s. 26, h. 47.
KŞS, nr. 112, s. 43, h. 119; nr.115, s. 17, h. 56; s. 22, h. 72; nr. 109, s. 101, h. 621; nr.
114, s. 141, h. 477; s. 142, h. 482; nr. 110, s. 157, h. 427.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
129
esedî guruşa satar. Parayı öder. Kadın da bağın damadının mülkü olduğunu
kadı huzurunda belirtir.”12 Burada üzerinde durulması gereken husus satışın
gerçekleştirildiği para birimidir. Alış verişin parasal boyutuyla yürütüldüğüne
ilişkin bilgi sahibi olduğumuz Kayseri’ ye ait Şer’ iyye Sicilleri’ nde geçen
altın, esedî guruş, akçe olarak belirtilen para birimleri dönemin ekonomisi
hakkında bilgi vermektedir. “Esedî guruş diğer adıyla arslanlı kuruş, arslan
resmi bulunan bir cins Flemenk parası olup kıymeti seksen akçe idi.”13 Esedî
guruş daha ziyade alım-satım işlemlerinde alacak-verecek işlemlerinde, tereke kayıtlarında geçmektedir.
Kadının oğluna tarlalarını sattığına ilişkin bir belgede: “ Kapan
Mahallesi’nde yaşayan Hacı Mustafa kızı Asiye Hatun, vekil aracılığıyla büyük oğlu es- Seyyid İbrahim oğlu es- Seyyid Mehmet Çelebi’ye üç
kıta tarlasını 60 guruşa satar.”14 Aynı konuya ilişkin başka bir belgede : “
Lala Mahallesi’nden İsmail kızı Fatma, vekil aracılığıyla Ali oğlu Mehmet
Efendi’ye Huand Mahallesi’ndeki mülk menzillerini 200 guruşa satar ve parasını peşin alır.”15 Burada anne sıfatıyla kadının oğluna sattığı mülk noktasında dahi vekili aracı yapması ilginçtir. Ve parayı peşinen aldığını, ev üzerinde hakkı bulunmadığını ifade etmesi de mülkiyet hukukunun incelikleri
hakkında bizlere bilgi vermektedir.
Gayrimüslimlerde kadının oğluna mülk sattığına ilişkin bir belgede:”
Karli kızı Kıymet vekili Abdullah oğlu Yusuf aracılığıyla oğlu Veldrab adlı
zımmîye mülk menzilini 56 guruşa satar.”16Burada gayrimüslim kadınların
kendilerine ilişkin davalarında da vekâlet görevine Müslüman şahısları seçebildiklerini görmekteyiz.
Kız çocuklarının, babaları vekâletinde kendisine ait bir bağı gayrimüslim bir kadına sattığına ilişkin bir belgede: “ Dipecik Mahallesi’ nde yaşayan
12
13
14
15
16
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 82, h. 558. Aynı konuda bkz: nr. 109, s. 124, h. 699.
Aytekin, a. g. t. , s. 255
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 48, h.183. Aynı konuda bkz: nr. 112, s. 2, h. 4; nr.
112, s. 38, h. 101; nr. 113, s. 25, h. 102; nr. 115, s. 32. h. 105; nr. 114, s. 143, h. 485;
nr. 110, s. 94, h. 288; nr.10, s. 136, h. 385.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 15, h. 25.
H. 1117 M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 166, h. 444.
130
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Abdullah oğlu Mehmet Beşe, kızı Fatma Hatun oğlu Mehmet Beşe oğlu Ali
vekâletinde Koçak kızı Meryem adlı nasraniyeye ondört ırgatlık bir kıta mülk
bağını 40 guruşa satar.”17 Bu durum Müslüman ve gayrimüslimlerin bir arada yaşama kültürü çerçevesinde birbirleriyle etkileşimde bulunduklarının bir
göstergesi olarak dönemin toplumsal yapısı hakkında da bilgi vermektedir.
Bir annenin kız evladına ev sattığına ilişkin belgeler de bulunmaktadır.
Bununla ilgili bir belgede: “ Hacet Mahallesi’ nde yaşayan Ali Efendi kızı
Fatma Hatun mülk menzilini vekili aracılığıyla büyük kızı es- Seyyid Mehmet
kızı Şerife Asiye’ ye vekili aracılığıyla 70 guruşa satar.”18 Kadının kendi kardeşine evini sattığına ilişkin bir belgede:” Kalenderhane Mahallesi’ nde yaşayan Şaban kızı Fatma Hatun, Osman Beşe vekâletinde mülk menzilini kardeşi
Osman oğlu Ebubekir’ e 30 guruşa satar.”19 Gayrimüslimlere ait bir belgede:”
Oduncu Mahallesi’ nde yaşayan Arzman kızı Ayhatun, oğlu vekâletinde Ayhatun’ un öz kardeşi Agop adlı zımmiye bir bab tabhaneyi 25 guruşa satar.”20
Burada kışlık oda ya da ev denilen bölümün satışa çıkarıldığını görüyoruz. Bu
durum kadınlara ait yazlık ve kışlık evlerin varlığına ilişkin bilgi edinmemizi
sağlamaktadır.
Gayrimüslim bir adamın kız kardeşine evini satışıyla ilgili bir belgede:”
Oduncu Mahallesi’ nde yaşayan Arzman oğlu Agob, kardeşi Ayhatun adlı
nasraniyyeye mülk menzilini 170 guruşa satmış.”21 Belgelerde sık sık geçen
mülk menzil ifadesinden evin çevresindeki alanıyla satılması yani arazisinin
de işin içine katıldığını görüyoruz. Bu bilgilerin yanı sıra Kayseri Şer’ iyye
Sicilleri’ nden edinilen bilgilere göre kadının rızası olmadan mülkünün eşi,
babası, kardeşi, yakınları tarafından satılamamakta, kullanılamamakta, kiralanamamakta olduğunu görüyoruz.
17
18
19
20
21
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr.112, s. 3, h. 6.
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 48, h. 98. Aynı konuda bkz: KŞS, nr. 114, s. 141, h. 476; nr.
110, s. 96, h. 296.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 39, h. 103.
H. 1112/ 13/ M. 1699/ 1700, KŞS, nr.107, s. 5, h.10.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s.153, h. 418.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
131
“ Kadın baba ve koca malından kendisine düşen gelir kaynaklarını işletebilir, bunların idaresini kocasına bırakabilir veya hibe edebilirdi. Yani kendisine
ait malları aynı ev içinde ayırabilmekte idi.”22 Şehrin ekonomik hayatında
kadınlar, erkeklerle kendilerine ait olan mülklerine ilişkin alım- satım yapabildikleri gibi bu alım- satımın kadınlar arasında da yapıldığı görülmektedir.23
Bu konuya ilişkin bir belgede: “ Bozatlu Mahallesi’nde yaşayan Hacı Hüseyin
kızı Fatma, kocası Hacı Abdülkadir oğlu Hasan vekâletinde, Ahmet Efendi
kızı Şerife Hatice adlı kadına, Hüseyin Ali oğlu Cafer vekâletinde mülk menzilini 110 guruş nakit, bir seccade, bir başlık çuka feraceye satar.”24 Burada
para yanında bir takım kıymetli olduğunu düşündüğümüz eşyalar karşılığında
evin satıldığını görüyoruz. Kadının kullandığı eşyalar hakkında bize bilgi veren belgenin başka bir örneğini teşkil eden belgede:” Bozatlu Mahallesi’nde
yaşayan Hanifi kızı Aişe Hatun, vekili Ali oğlu es- Seyyid İbrahim aracılığıyla Ali kızı Hatice’ye, vekili kocası Hüseyin oğlu Ebubekir aracılığıyla mülk
menzilini 89 guruş nakit, bir topluk telli Halep kumaşına satar.”25
” Aile içerisinde eşlerin birbirlerine satış yapmaları ile ilgili dönemde aile
içinde mal ayrılığı prensibinin olduğunu göstermektedir.”26 Bununla ilgili olarak; kadının kocasına borç vermesi, kendisine ait ev, bağ, tarla gibi mülkünü
satması ve geliri üzerindeki harcamasında kendisine serbestiyet verilmesi gibi
durumlar, aynı ev içerisinde mal ayrımı esasına riayet edildiğinin göstergesidir. Bu durumu örnekleyen bir belgede: “ Hacı Arap Mahallesi’nde yaşayan
Hacı İbrahim oğlu Ali Efendi nikâhlı karısı Musa kızı Ümmühan’ a, Halil oğlu
Halil vekâletinde mülk menzilini 210 guruşa satar ve kadın parayı peşin öder.
Bu durumu kadı huzurunda dile getirirler.”27 Burada eşler arası mülk satışına
22
23
24
25
26
27
Yuvalı, a. g. m. , s. 371.
…” İncelenen verilerden hareketle kadınların zenginliklerini genellikle gayrimenkulden çok
para olarak elde tuttukları görülmektedir. Kadınlar hem alıcı, hem de satıcı olarak gayrimenkul
pazarlarında yer alıyorlardı. Ancak kadınlar satın aldıklarından çok daha büyük oranda ev
satıyorlardı.”Daha fazla bilgi için bkz: Suraiya Faroqhi, Orta Halli Osmanlılar, 1. Baskı, Çev:
Hamit Çalışkan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 222.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 33, h. 42.
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 93, h. 232.
Kaplan, a. g. t. ,s . 43.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr.111, s. 20, h. 71. Aynı konuda bkz: KŞS, nr.114, s. 84, h. 268; s. 126,
h. 415.
132
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
tesadüf edilmekle birlikte; satış bedelinin kadından peşinen alındığına ilişkin
beyanın kadı huzurunda dile getirilerek alacak davasının olmadığına resmiyet
kazandırılmaya çalışıldığını görüyoruz.Bunun yanında kadına ait mülk rızası
dışında satılırsa mahkemeye müracaatı söz konusu olabilmekteydi. Bu gibi
satışlarda kadının rızasının alınmamış olduğu mahkemede ispat edilirse satış
geçersiz sayılabilir ve mal, sahibine iade edilirdi.
Ayrıca “Rüştünü kazanmamış bir kadının vasisi tarafından yasal olmayan
yolla satış yapılmışsa 15 yıllık süre içinde mahkemeye başvurulduğu takdirde
davacının malı iade edilirdi. Yine bu konuda bir kadın iki şahit huzurunda
rızasıyla malını sattıktan bir müddet sonra bu satıştan vazgeçerse mahkemeye
müracaat edemezdi.
Ancak satış işleminin yasal olmadığını fark eder etmez mahkemeye başvurmuş ise satışı durdurabilirdi. Eğer bir kadın, kocasının yasal olmayan yolla
yapmış olduğu satışa onun ölümünü takiben mahkemeye müracaat etmemiş
ise mal üzerindeki hakkını kaybediyordu.”28
Vasilerin bireylerin malları üzerinde sadece yönetme yetkisi bulunduğu,
keyfî harcamalarda bulunabilmesine müsaade edilmediğini biliyoruz. Bunun
yanında kendi mülkiyeti olduğu gerekçesiyle dava açan, hakkını arayan gayrimüslim kadınların da varlığından haberdâr olduğumuz bir belgeye göre: “
Süleyman Mahallesi’ nde yaşayan Bağos kızı Nazlı, Kirkor kızı Kadem’den
davacı olur. Nazlı’ ya ait evi Kadem’ in fuzulî yere zabt ettiğini belirterek
Nazlı, bu konuda Kadem’ in uyarılması talebinde bulunur. Kadem sorgulanır
ve davadan beş ay önce mülk menzili Nazlı’dan 80 esedi guruşa satın aldığını,
kendi malı olduğu için zabt ettiğini belirtir. Şahitler durumu onaylar Nazlı bu
konudaki isteğinden men edilir.”29
Gayrimüslim kadınlar arasında da satış işleminin yapıldığına ilişkin örneklere rastlamamız mümkündür. Gayrimüslimler arasında yapılan satış işleminde kullanılan para birimi esedî guruş olarak karşımıza çıkmaktadır.
28
29
Yuvalı, a. g. m. , s. 371.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 82, h. 557. Aynı konuda bkz: nr. 119, s.51, h. 117; nr. 111,
s. 47, h. 182.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
133
Kadın- mülkiyet ilişkisi noktasında “ Araştırmacılar, kadınların İslâm
Hukuku’ nun (şeriat) kendilerine tanıdığı payları gerçekten elde edip edemediklerini, erkek akrabaların bu paylara gayrı resmî olsa da el koyup koymadıklarını saptamak için miras kavgalarını incelemişlerdir. Tarıma dayalı bir
toplumda taşınmaz malların yaşamsal önemi düşünüldüğünde, kadınların ev
ve bahçe sahibi olabilme derecesi de ilgi uyandırıyor.”30 Tarlasında kullanacağı öküz, düve( koyun), merkep gibi hayvanları da satın alan kadına dair
bilgiye rastlıyoruz.31
Kaynaklarda sürekli olarak kendilerinden bahsedildiği şekliyle,“ Tüketici saraylı ve şehirli kadına karşın kırsal alanda yaşayan kadın üreticidir. Çalışma hayatında erkeğiyle birlikte bulunmaktadır. Tarlada kocasının yanında
yer alan köylü kadın, dokumacılık ve zanaatte üretken bir şekilde yaşamını
sürdürmüştür.”32
Birlikte üreten ve birlikte tüketen bir anlayışla ekonomide kadınların da
pay sahibi olarak eşlerine yardımda bulunduklarını söylememiz mümkündür.
“ Bir toplumda ya da toplumsal kesimde paylaşılacak ne kadar çok zenginlik olursa, kadınların ulaşabileceği mülkiyet biçimleri de o kadar çeşitlenir.”33
Ele aldığımız dönemde Orta Anadolulu kadınların bağ, bahçe, tarla sahibi
olduklarını ve alım- satım işleriyle uğraştıklarını söylememiz mümkündür.
Buradan hareketle kadının iktisadî etkinliğinin onun toplumsal anlamda etkinliğini artırdığını söylememiz mümkündür.
Kırsal kesimde Osmanlı Devleti’ nde vergilendirme sistemi “hane” hesabı
esas alınarak yapılmaktaydı. Evlenen ve çoluk çocuğa kavuşan erkek bir hane
oluşturmaktaydı. Tarım toplumu niteliğiyle Osmanlı’da üretim birimi olarak
aileye büyük önem verilmekteydi. Burada kadının işgücüne vurgu yapılmak30
31
32
33
Suraiya Faroqhi, “ 18. yy Anadolu Kırsalında Suç, Kadınlar ve Servet”, Modernleşmenin
Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Edit: Madeline C. Zılfı, Çev. Nemciye Alpay, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 2000, s. 9.
KŞS, nr. 116, s. 66, h. 169.
Yasemin Tümer Erdem, Halime Yiğit, Baciyan-ı Rum’ dan Günümüze Türk Kadınının
İktisadi Hayattaki Yeri, İstanbul Ticaret Odası Yayını, İstanbul 2010, s. 62.
Suraiya Faroqhi, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak, çevirenler: Gül
Çağalı Güven, Özgür Türesay, YKY, İstanbul, s.251.
134
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
la birlikte ailenin bir üretim birimi kabul edilerek eşlerin beraberce üretime
katılmaları da vurgulanmaktadır.34 Bunun örneklerine ortak mülk satışlarının
varlığı ile ulaşabilmekteyiz.
Eşlerin ortak mülklere sahip olduklarına ilişkin bir belgede:” Yenice
Mahallesi’nde yaşayan Musli kızı Fatma Hatun, vekili kocası Ali oğlu Şerif
Bey aracılığıyla Gesi Köyü’ ndeki bir kıta mülk bağ eşiyle ortak mülk iken 90
guruşa Ahmet Beşe oğlu Halil Bey’ e satılmıştır.”35 Burada eşlerin ortaklaşa
sahip oldukları bağ satış vesikasına rastlıyoruz. Üretime ortaklaşa katkıda bulunma noktasında kadının erkeğinin yanında yer aldığına yönelik çıkarımda
bulunabiliriz.
Bir başka belgede:” Şarkiyan Mahallesi’ nde yaşayan Anasdas oğlu Yasef’e
ait 20 ırgatlık bir kıta mülk bağ, bir bab menzil, bir kıta tarla 400 guruşa Arzman oğlu Abraham ve karısı Elbar kızı Tedrondo’ ya satılır.”36 Burada gayrimüslim çiftin ortak mülk satın alması da gayrimüslim kadınların ekonomik
durumu hakkında bilgi vermektedir.
Bunun yanında gayrimüslim adamdan gayrimüslim kadına bağ satışına
ilişkin belgelere de rastlıyoruz. 37 Aynı şekilde kocasını kendisi için vekil tayin ederek gayrimüslim kadının gayrimüslim bir adamdan bağ satın aldığı da
görülmektedir.38
Ayrıca kadınlar, mal- mülk alımında kocalarıyla ortak mülklerini de satabiliyorlardı. Bununla ilgili bir belgede: “ Gülük Mahallesi’ nde yaşayan Ahmet
oğlu Hüseyin ve karısı Kamile Hatun’un ortak mülkü olan yirmi ırgatlık ve altı
ırgatlık bağlarını 4,5 guruş nakit, kıymetli bir tüfeng, bir kara kılıç karşılığında Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ömer’e satarlar ve parayı aralarında paylaşırlar.”39
34
35
36
37
38
39
Koca, a. g. e. , s 51- 52.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 15, h. 54. Aynı konuda bkz: nr. 113, s. 4, h. 11; s. 32, h. 127;
nr. 115, s. 71, h. 243; s. 74, h. 255; nr. 114, s. 45, h. 138
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 59, h. 203. Aynı konuda bkz: nr. 115, s. 60, h. 207; nr. 114,
s. 74, h. 236.
KŞS, nr. 111, s. 14, h. 51; nr. 114, s. 110, h. 350; nr.107, s. 7, h. 15
KŞS, nr. 112, s. 45, h. 124
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 96, h. 307.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
135
Ödenen bedel noktasında yine eşya takası diyebileceğimiz uygulamalar
mevcuttur. Karı- koca arasında mülk satışına örnek olabilecek bir başka
belgede: “ Gürcü Mahallesi’ nde yaşayan Abraham adlı zımmi karısı Anasnas
kızı Kıymet’e vekili aracılığıyla Belbaşı mevziindeki bir ev, bir kıta mülk
bağı 100 guruşa satar.”40
Erkeğin boşandığı karısına evinin yarı hissesini sattığını gösteren bir belgede: “ Tatır Mahallesi’ nde yaşayan Ali Bey boşadığı karısı İsmail Beşe kızı
Hatice’ ye mülk menzilinin yarısı hissesini 100 guruşa satıyor.”41 Burada evin
karı- koca arasında ortak mülk olup boşanma halinde belki de ortaklığın da
bozularak kadının evin kendisine ait olması gerekçesiyle kocasından yarı hisse olarak ifade edilen kısmı satın aldığını görüyoruz.
Gayrimüslim çiftin Müslüman bir adamdan ortaklaşa ev satın aldıklarına
dair bir belgede:” Camikebir Mahallesi’ nde yaşayan Hacı Veli Bey oğlu Hacı
Ali Çelebi, mülk menzilini karı- koca olan Sare adlı nasraniyye ve Bağos adlı
zımmiye ortaklaşa 70 guruşa satar.”42 Bu durumun tam tersi yani Müslüman
bir adamdan gayrimüslim kadına ev satıldığına dair belgeler de bulunmaktadır.43
Eşleri dışında kadınların ortak mülk sahibi olabildiklerini de görüyoruz.
Bu konuyla ilgili bir belgeye göre:” Kebe İlyas Mahallesi’ nde yaşayan esSeyyid Hüseyin oğlu es- Seyyid Süleyman ve Veli kızı Nihal adlı şahıslar ortaklaşa kullandıkları 8 dönümlük tarlalarını 42 guruşa es- Seyyid Ahmet ve esSeyyid Süleyman’ a ortaklaşa kullanacakları şekilde sattıklarını belirtirler.”44
Bu şahıslar muhtemelen miras yoluyla kendilerine intikal eden tarla üzerinde
ortaklık kurmuş olabilirler.
Bu konuyla ilgili olarak kadınların ortak mülk satın alabildiklerine rastladığımız bir belgeye göre: “ Hasbek Mahallesi’nde yaşayan Ahmet oğlu Osman,
40
41
42
43
44
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 80, h. 282.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 114, s. 16, h. 45.
H. 1126/ M.1713, KŞS, nr. 117, s. 43, h. 52.
KŞS, nr.114, s. 105, h. 333.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 9, h. 381. Aynı konuda bkz: nr. 114, s. 83, h. 253; h. 259; nr.
114, s. 123, h. 401; nr. 118, s. 43, h. 84.
136
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Molu Köyü’ndeki 6 ırgatlık bir kıta mülk bağını Ali Efendi kızı Emine ve
Hacı Kasım kızı Hafize’ye, Emine’nin oğlu Hacı Kasım oğlu Halil Çelebi’nin
vekâletinde 30 guruşa satılıyor.”45
Satılan bağların özelliklerine ilişkin olarak boyutları, çalışacak işçi sayısı
ve büyüklüğü ile eş tutulmuş olup; bu şekilde tabir etme satılacak mülkün
miktarını belirlemede önemli bir husus olmuştur. Irgat ve kıta mülk ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz.
İki kız kardeşin evlerini bir adama sattıklarına dair bir belgeye göre: “
Deliklitaş Mahallesi’nde yaşayan Mehmet Ağa kızı Aişe ve Fahriye Hatunlar
Ali oğlu Hacı Yakup vekâletinde Musa oğlu Dölek Ali ‘ ye bir sofa, bir
tabhane, bir örtme, bir ahur, bir kenif, bir holden oluşan mülk menzili 55
guruşa satarlar ve parayı tamamen alırlar. Kadı huzurunda bunu ikrar
etmişlerdir ve aldıkları parayı aralarında paylaşmışlardır.”46
İki kız kardeşin ortak mülkleri olduğuna dair bilgi edindiğimiz hisselerini
bir adama sattıklarını gösteren bir belgede: “ Molu Köyü’nde yaşayan
Ebubekir kızları Şerife ve Asiye Hatunlar, vekil aracılığıyla Hacı Osman oğlu
Hacı Mehmet’e vekili Durmuş oğlu Recep aracılığıyla ortak mülkleri olan
üç ırgatlık bir kıta mülk bağdan Şerife, hissesini 25 guruşa, Asiye hissesini,
24, 5 guruşa Hacı Mehmet’e satar.”47 Bununla ilgili bir belgede:” Hasbek
Mahallesi’nde yaşayan Hacı Mehmet kızları Aişe ve Müzeyyen adlı Hatunlar ortak mülk menzillerini Aişe Hatunun kocası Mehmet oğlu Mustafa
vekâletinde Mustafa oğlu Mehmet’e 50 guruşa satar.”48
Ortak mülkün kadına satışına dair bir belgede:” Bozatlu Mahallesi’nde yaşayan Musa Bey kızı Hatice ve Ömer kızı Ümmü Hatunlar vekil aracılığıyla
Köçek Ali kızı Emine’ye onaltı ırgatlık bir kıta mülk bağı davadan üç sene
önce 71 guruşa satarlar ve parayı aralarında paylaşırlar.”49Anne- kızın bir ada45
46
47
48
49
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 126, h. 707. Aynı konuda bkz: nr. 111, s. 32, h. 125; nr. 112,
s.42, h. 115; nr. 113, s. 50, h. 196; nr. 112, s. 29, h. 81; s. 43, h. 118; nr. 113, s. 8, h. 25.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 43, h. 466.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 72, h. 230.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 8, h. 27.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 77, h. 306.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
137
ma mülk sattıklarına ilişkin bir belgede: “ Şarkiyan Mahallesi’nde yaşayan
Abdullah kızı Fatma ve büyük kızı Mehmet Ağa kızı İsmihan Hatun vekil
aracılığıyla İspidin Köyü’ndeki evler, bir miktar bahçe, bir kıta mülk bağ,
on ırgatlık bir kıta mülk bağdan, iki ırgatlık bir kıta bağ, yarı hissesine sahip
olduğu bağçe, bir kıta bağçeyi Hacı Süleyman Efendi oğlu Hüseyin Ağa’ya
300 guruşa satarlar.”50 Burada da muhtemelen ölen kocanın eşine ve kızına
bıraktığı mirastan kalan mülk satışından bahsedilmektedir.
Kadının evini Müslüman iki erkek kardeşe ortaklaşa sattığına ilişkin
bir belgede: “ İç Kale’ de yaşayan Osman kızı Kamile Hatun, Ali oğlu Veli
vekâletinde evini ve ondört ırgatlık bir kıta mülk bağını 400 guruşa Hacı
Ömer oğulları İbrahim ve Musa’ya satar.”51
Gayrimüslim bir kadın kendisine ait evlerini başka bir gayrimüslim adama
sattığına dair bir belgede: “ Rumiyan Mahallesi’nde yaşayan Yaseb kızı Güldalı adlı nasraniyye, Arzman oğlu Abraham’a menzillerini 46 guruşa satar ve
parayı peşin alır.”52
Aynı konuyla ilgili olarak; Gayrimüslim kadından gayrimüslim adama
mülk satışına ilişkin bir belgede:”Oduncu Mahallesi’ nde yaşayan İlevirdi
kızı Sofia mülk menzilini 150 guruşa Karli oğlu Aslan adlı zımmiye satar. 50
guruşu verir. Kalan 100 guruşu da 321 gün sonra öder.”53 Burada ise borcun
belirli bir vadeye göre ödendiğini görüyoruz.
Bunun yanında gayrimüslim karı- kocanın ortak evlerini başka bir kadına
satmalarıyla ilgili belgeler de bulunmaktadır. 54 Kardeşler arası sahip olunan
mülk üzerindeki hissenin satılmasına örnek olan bir belgede:” Tomarza Köyü’
50
51
52
53
54
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 114, s. 18, h. 51.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 122, h. 364. Aynı konuda bkz: nr. 111, s. 36, h. 138; s. 47, h.
181.
H. 1130/ M. 1717, KŞS, nr. 119, s. 21, h. 45.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 170, h. 451. Aynı konuda bkz: nr. 113, s. 54, h. 213; nr. 115,
s. 110, h. 360; s. 117, h. 379; nr. 114, s. 37, h. 109; nr. 118, s. 27, h. 55; nr. 111, s. 6, h. 19; nr.
113, s. 4, h. 10; nr. 115, s. 121, h. 388; s. 125, h. 400; nr. 110, s. 34, h. 111; nr. 114, s. 122, h.
385; h. 397; nr. 118, s. 11, h. 15; nr. 118, s. 61, h. 129; nr. 118, s. 62, h. 132; nr. 111, s. 45, h.
160; nr. 112, s. 15, h. 48.
KŞS, nr. 113, s. 56, h. 218.
138
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
nde yaşayan Kirkoş kızı Altun adlı Hatun, vekili Nodrik oğlu Elkisen adlı
zımmî aracılığıyla Altun’ un öz kardeşi Bali adlı zımmîye bir kıta mülk bağ
ve menzildeki 1/ 4 ‘ lük payını 32 guruşa satar.”55
Bunun yanında kadının erkeğe mülk satışı yapabildiğine dair bir belgede: “
Mehmet Çelebi kızı Raşide Şerife Hatun, vekil aracılığıyla Hacı Mehmet’ e 4,5
dönümlük bir kıta mülk tarlasını 150 guruşa satar.”56 Müslüman bir adamdan
Müslüman kadına mülk satışı yapıldığına dair de belgeler mevcuttur.57
Karısı adına tarla satın alan eşlerin varlığına ilişkin bir belgede: “ Talas
Köyü’nde yaşayan Mehmet oğlu Ahmet’ ten, Ali Bey kızı Fatma’ ya, kocası
Hacı Osman oğlu es- Seyyid Ahmet Ağa vekâlet ederek bir kıta mülk tarlayı
29,5 guruşa Fatma için satın alır.”58Bu durum mal ayrımının eşler arasındaki
bir başka yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yabancı araştırmacılar kadınların mülk sahipliklerini Türklerdeki mevcut ataerkil aile yapısı ile kadının iktisadî bağımsızlığını ilişkilendirmeye
çalışmışlardır. “ Osmanlı toplumuna batılı perspektiften bakanlar, hane içi
iş bölümünü kadın ezilmişliği ile açıklamaya çalışarak ataerkil toplumların
akrabalık bağları ve cinsiyet farklılıklarına dayalı toplumsal ve ekonomik örgütlenişini Klâsik dönem Osmanlı toplumunu da kapsayacak şekilde genişletirler. Ancak döneme daha yakın perspektiften bakınca Osmanlı toplumuna
ilişkin incelemelerde kadın konusunda klâsik ataerkil örgütlerin yapıyı izah
etmeye yetmediğini söyleyebiliriz.”59
55
56
57
58
59
H. 1112/ 13/ M. 1699/ 1700, KŞS, nr. 107, s. 29, h. 56. Aynı konuda bkz: nr.110, s.38, h. 123;
nr. 116, s. 26, h. 64.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 76, h. 305. Aynı konuda bkz: nr.113, s. 41, h. 161; nr.115, s.
32, h. 104; s. 42, h. 143; s. 95, h. 321; nr. 114, s. 8, h. 16; s. 51, h.154; s. 55, h.169; h. 172; s. 56,
h.173; nr. 114, s. 114, h. 366; nr. 109, s. 124, h. 701; s.125, h. 705; nr. 110, s. 39, h. 125; s. 44,
h. 144; nr.114, s. 130, h. 429; nr. 118, s. 13, h. 20; nr. 118, s. 52, h. 108; nr. 118, s. 59, h. 126; nr.
118, s. 99, h. 215; nr. 110, s. 96, h. 295; nr. 110, s. 102, h. 314; nr. 110, s. 146, h. 404; nr. 111, s.
9, h. 33; s. 11, h. 40; nr.112, s. 50, h. 134; s. 51, h. 137; nr. 115, s. 97, h. 327; nr. 114, s. 6, h. 9;
s. 19, h. 52; s. 28, h. 81; nr. 109, s. 19, h. 408; nr. 110, s. 46, h. 147; s. 51, h. 165; nr. 118, s. 45,
h. 87; nr.110, s. 202, h. 521; nr. 112, s. 50, h. 133; nr. 115, s. 38, h. 130; nr. 116, s. 13, h. 26.
KŞS, nr. 113, s. 13, h. 49; nr. 113, s. 34, h. 134; s. 60, h. 237; s. 74, h. 296; nr. 115, s. 28, h. 92;
nr. 115, s. 62, h. 212; nr. 114, s. 9, h. 18; nr. 114, s. 123, h. 401; nr. 115, s. 69, h. 233; s. 80, h.
280; nr. 116, s. 41, h. 97.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 157, h. 426.
Koca, a. g. e. , s. 61.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
139
Nasıl ki toplumların birbirlerine yönelik öteki algısıyla bezenmiş bakış
açıları, onların karşılarındakileri tanımalarına fırsat vermeden yüzyıllardır düşüncelerini önyargıların boyunduruğuna mahkûm etmişse bu durum, toplumların idamesini temin eden kadına da bakış açısında yansımalarını bulmuştur,
diyebiliriz. Osmanlı toplumunda hayatın sorumluluğunu birlikte paylaşan bir
aile yapılanmasının mevcudiyeti bu ön yargıları aşmada önemli bir faktördür.
“Kadınların alım- satım işlemleri genellikle mülkleri üzerinden gerçekleşmiştir. Çoğunlukla kendilerine miras yoluyla intikal etmiş olan mülklerini,
özellikle eşlerine satmışlar ve eşlerinden satın almışlardır. Mülklerini satmaları bunları kolayca paraya çevirme isteklerinden başka bir şey değilse de özel
mülk satın almaları onların ticarete olan ilgisini ortaya koyması bakımından
önemlidir.”60 Meslek kadınlarına bu dönemde tesadüf edilmez. Onlar sadece
kendilerine intikal eden dükkânlara sahip olabiliyorlardı. Kadının mirastan
pay edinebilmesi de onun ekonomik konumunu bizlere göstermektedir.
Bir belgeye göre:” Tutak Mahallesi’nden İlyas oğlu Osman mülk menzilini Ali Efendi kızı Emine’ye, vekili kocası Veli oğlu Hasan aracılığıyla 275
guruşa satar.”61 Karısı adına ev satın alan eşlerin varlığına ilişkin bir belgede:” Yenice Mahallesi’ nde yaşayan Ali Beşe oğlu Mehmet, karısı es- Seyyid
Musa kızı Şerife Fatma Hatuna, vekil olarak Hasan oğlu Mehmet Beşe ve
Recep oğlu Hasan’den karısı için 80 guruşa ev satın alır.
Ayrıca bir bab tabhaneyi 27 guruşa Hasan’ den karısı için satın alır. Toplam
107 guruşa satın alınan mülkler karısının olup kendisinin alakası olmadığını
dile getirir.” 62
Ayrıca mallarını yakınlarına hibe edebilen kadınlar da bulunmaktadır.63
60
61
62
63
Erdem, H. Yiğit, a.g.e. , s. 76.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 90, h. 586.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 40, h. 107. Aynı konuda bkz: nr.114, s.14, h.37.
Kadın hissesini genelde kocasına satmaktadır. Bununla ilgili bkz: nr. 115, s. 90, h. 309. Kadın
oğluna bağ ve evini hibe edebilmekteydi. Bununla ilgili olarak bkz: nr.114, s.103, h. 325. Ayrıca
rastladığımız gayrimüslim bir adama kadının kendisine ait olan bir tarlayı mülk olarak verdiğine
de rastlamaktayız. Bununla ilgili olarak bkz: nr. 114, s. 4, h. 4. Aynı zamanda kocanın da kadına
bağışladığı mülkler bulunmaktaydı Bununla ilgili olarak Müslüman bir adamın karısına bağ hibe
ettiğine ilişkin bir belge de bulunmaktadır: Bununla ilgili olarak bkz: KŞS, nr. 114, s. 70, h. 220.
140
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Kadının bizzat kızına miras bıraktığına ve bunu tapu teslimiyle dile getirdiğine ilişkin bir belgede:
“ Kebe İlyas Mahallesi’ nde yaşayan Hüseyin kızı Rahime, mülk menzilini tapusunu da vererek, ölünce kızına devredileceğini de belirterek kızı
Hatice’nin üzerine yapar.”64
Kadın kendisine miras yoluyla intikal eden mülkleri de satabilmekteydi.
Bununla ilgili bir belgede:” Huand Mahallesi’ nden Abdullah oğlu Ahmet
Bey ve Abdullah kızı Fatma’ ya babalarının ölümü üzerine mirası devredilir.
Kadın bu mirastan kendisine düşen bahçeyi 500 guruşa vekili kocası Hacı Recep oğlu es- Seyyid Mustafa aracılığıyla Osman oğlu Ahmet Ağa’ ya satar.”65
Kadınlar kocalarından, babalarından kendilerine intikal eden miras malındaki hisselerini akrabalarından diğer mirasçılara satabiliyorlardı. Bununla
ilgili bir belgede: “ Mükremin Mahallesi’ nde yaşayan Ali kızı Fatma Hatun
vekili aracılığıyla kardeşi Ali oğlu Osman’a ölen babalarından kalan evi 5 guruş kıymetli bir sim kuşak ve bir guruşa satar.”66Burada satış bir takım değerli
eşyalar karşılığında gerçekleştirilmiştir.67
Kadın ayrıca mehr-i müeccelini de kocasının miras bıraktığı mallardan temin etmekte ve bunları da ihtiyaç duyduğunda satabilmekteydi. Bu konuyla
ilgili bir belgede: “ Hasbek Mahallesi’ nde yaşayan Ali kızı Kamile Hatun,
satışı gerçekleştirilmek istenen mülk menzilin kocası Lâl Mehmet’ in olduğunu ölünce 15.000 akçe mihr-i müeccel karşılığında kendisine kaldığını ve
40 guruşa Mehmet oğlu es- Seyyid Abdülkadir Çelebi’ ye sattığını belirtir.”68
Aynı konuya ilişkin bir belgede: “ Cami Kebir Mahallesi’ nde yaşayan
Ali kızı Rabia Hatun, vekili kocası Ali oğlu Ahmet aracılığıyla kocasındaki
64
65
66
67
68
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 112, h. 357.
H. 1133/ M. 1720, KŞS, nr. 119, s. 49, h. 112.Aynı konuda bkz: nr. 112, s. 2, h. 7; nr. 112, s. 6,
h. 24; nr. 115, s. 31, h. 102.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 34, h.113.
Bu konuyla ilgili olarak bir belgede; Kadına ait olan ev, bir sim kılıç, 60 guruş nakit para
karşılığında 2 adama ortaklaşa satılmıştır. KŞS, nr. 112, s. 3, h. 9. Aynı konuda bkz: nr. 115, s.
29, h. 95.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 119, h. 386.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
141
mihr-i muaccel karşılığında kendisine verdiği menzili 25 guruşa Şaban oğlu
Mehmet’ e satar.”69
Ancak burada evlenirken erkeğin kadına ödemiş olduğu mehr-i muaccel
bedeline karşılık verilen evin kadın tarafından bir başka adama satıldığını görüyoruz.
Kadın mirastan edindiği bahçeyi gayrimüslim kadına da satabilmekteydi.
Bununla ilgili bir belgede: “ Sasık Mahallesi’nde yaşayan Hacı Sefer kızı Şerife Sabiha Hatun vekili aracılığıyla Yagob kızı Meryem’e, vekâlet eden oğlu
Komboli’ye, babasından kalan Talas Köyü’ ndeki altı ırgatlık bir kıta bağçeyi
140 guruşa Meryem’e satar.”70
Kayıp şahıslardan haber alınamadığı takdirde mirastaki hisselerini kız kardeşi satabilmekteydi. Bununla ilgili bir belgede: “ Deliklitaş Mahallesi’ nde
yaşayan Molla Ahmet kızı Asiye Hatun, kocası es- Seyyid Ahmet oğlu esSeyyid Mehmet vekâletinde; Hacı Ali oğlu Hasan ile kadı huzurundadır. Bir
kıta menzil Asiye Hatun ile (kayıp) kardeşi Hasan’ın mülkü olup aralarında
paylaşamadan yabancı memlekete giden ve kendisinden haber alınamadığı
için miras üzerindeki yetkisini kız kardeşi, vekâletini alamadan Hacı Ali oğlu
Hasan ve kardeşi Hüseyin’ e 50 guruşa satmıştır.”71 Burada kardeşin kayıplığı
ve vekâletini bu yüzden alamadığı gerekçesini sunan kadın, kardeşi günün
birinde döner, gelir, hakkını talep ederse Gaiplik hükmü gereği hareket ettiğini
ileri sürebilecekti.
Kadınlar gerek iş bölümü gerek mülk sahipliği konularında hayatın içerisinde yer almışlardır. Kadınların dükkân alım- satım işlerinde de mahkemeye
intikal eden davalarda görülmeleri, onların ticarî anlamda uğraşılarının olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
“ Şehirli statüsündeki kadın için mülk sahipliği, üretimin yönlendirilmesi ve işletme bilgisi önemli iken kırsal kesimdeki kadın işgücü ile ön
69
70
71
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 38, h. 126.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 44, h. 133.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 18, h. 66.
142
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
plandadır.”72 Şehirlerde genelde zanaat ve ticaret iktisadî bir etkinlik olarak
yürütülmekteydi.
Dükkân sahibi olarak belgelerde adı geçen kadınlara rastlamış bulunmaktayız. Kadınlara miras yoluyla intikal eden dükkânların olduğunu ve kadınların genelde bu dükkânları satma noktasında faal olduklarını görüyoruz.
Bunun yanında dükkân satın alan kadınlar noktasında belgelerde rastladığımız bilgiler ışığında değerlendirme yapacak olduğumuzda konuyla ilgili bir
belgede: “ Es- Seyyid Halil kızı Şerife Hasibe adlı kadın vekil aracılığıyla bir
dükkânı 44,5 guruşa Kalender kızı Hava’ya vekili kocası Hacı Mehmet oğlu
Recep Çelebi vasıtasıyla satar.”73
Burada kadınlar arasında dükkân satışına ilişkin bilgi verilmektedir. Bununla ilgili bir başka belgede: “ Dipecik Mahallesi’nde yaşayan Ali kızı Hadice Hatun, vekili es- Seyyid Abbas oğlu es- Seyyid İbrahim aracılığıyla bir
ekmekçi dükkânını Mustafa kızı Fatma’ya vekili Hacı Mehmet oğlu Hacı Ahmet Ağa aracılığıyla 200 guruşa satar.”74
Kadının dükkânını erkeklere de satabildiğini gösteren bir belgede: “ Konaklar Mahallesi’ nde yaşayan Seyyid Şerif kızı Seyyide Şerife Hatun vekili kocası es- Seyyid Osman oğlu es- Seyyid Mehmet Çelebi aracılığıyla iki
dükkânını 53 guruşa Hacı Osman Ağa oğlu Hüseyin Ağa’ya satar.”75
Ayrıca kadınlar, bir adamdan kocasını kendisine vekil tayin ederek dükkân
satın alabiliyordu. Bununla ilgili bir belgede:” Hasan Fakih Mahallesi’
nde yaşayan Veli oğlu Abdülbaki’ye ait on bab dükkân Mehmet kızı Rabia
Hatun’a kocası Süleyman oğlu es- Seyyid Mehmet Çelebi vekâletinde 144
guruşa kadın için satın alınır.”76 Konuyla ilgili başka bir belgede: Camikebir
Mahallesi’ nde yaşayan Hacı Veli oğlu es- Seyyid Hacı Ali, es- Seyyid İsmail
kızı Şerife’ye kocası es- Seyyid Hacı Hasan oğlu es- Seyyid Hacı Ahmet Ağa
72
73
74
75
76
Koca, a. g. e. , s. 81.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 3, h. 10.
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 85, h. 212.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 10, h. 31. Aynı konuda bkz: nr. 118, s. 34, h. 73.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 84, h. 296. Aynı konuda bkz: nr. 110, s. 87, h. 263.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
143
vekâlet edererek; iki bab çilingir dükkânını kadın adına 50 guruşa satın alır.
40 guruşluk 18 ırgatlık bağ ve 10 guruş olarak ödenir.77 Burada ödeme şeklinde takas usulü temele alınmıştır. Kadınlar alım- satımı nakit para üzerinden
yaptıkları gibi bazı eşyalara karşılık olacak şekilde takas usulünü de kullanmaktaydılar. Burada kadının çilingir dükkânını kendi adına kocası aracılığıyla
satın alması şaşırtıcıdır. Bu dükkânı işletip işletmediğini bilmiyoruz. Kendisi
adına kocasından, yakınlarından bu dükkânın işletilmesini istemiş olabilir.
Kendisi belki de dükkânın gelirine ortaklık etmekteydi.
Ortaklaşa iki kadına ait dükkânın başka bir kadına satılmasına ilişkin bir
belgede:” Hacı İvaz Mahallesi’ nde yaşayan es- Seyyid Mehmet Bey kızı Şerife Fatma Hatun ve es- Seyyid Mehmet kızı Şerife Nefise Hatun vekil aracılığıyla Balay kızı Şerife Hatuna vekili aracılığıyla bir dükkân 33,5 guruşa
satılır.”78 Burada ortak olan iki kadının kardeş olması, muhtemelen miras yoluyla kendilerine intikal eden dükkân üzerinde hisselerinin olduğunu göstermektedir.
Bazen de sahibi olduğu dükkândaki hissesini satan kadınlara ilişkin bir
belgede: “ Bozatlu Mahallesi’ nde yaşayan Hacı Mustafa oğlu Fatma Hatun,
vekili kocası Hacı Hasan oğlu Hacı Halil Beşe aracılığıyla dolap dükkânının
on hissesinden iki hissesini Hacı Ali oğlu es- Seyyid Hacı Ebubekir’e vekili
kardeşi Osman Çelebi aracılığıyla 25 guruşa sattığını belirtir.”79
Kadınlar arası mülk satışları da mevcuttur. Bununla ilgili bir belgeye göre:
Hasbek Mahallesi’ nde es- Seyyid Mehmet Efendi kızı Şerife İsmihan Hatun, es- Seyyid Osman oğlu Mehmet vekâletinde kendisine ait oniki hisselik
malikânenin iki malikâne hissesini ve 30 guruşluk dükkânın yarısını 46,5 guruşa Mehmet Efendi kızı Şerife Hayrunnisa’ ya satar.”80 Burada malikâne terimi ile kastedilen büyük ve zengin köşk olarak ya da mal varlığı içerisindeki
evlerin mevcudiyeti kastedilmektedir.
77
78
79
80
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 50, h. 152.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 130, h. 417. Aynı konuda bkz: nr.113, s. 12, h. 43.
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 127, h. 298.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 112, h. 662.
144
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Müslüman kadının gayrimüslim erkeğe ev sattığına ilişkin bir belgeye
göre: “ Mehmet kızı Fatma Hatun, kocası Zülfikar oğlu Mehmet vekâletinde
Tavnusun Köyü’ ndeki harabe evini 20 guruşa Yoseb adlı zımmîye satar.”81
Harabe nitelikteki mülkler arazilerinin kullanımı için satılıyor olsa gerek82
Bununla ilgili bir başka belgede: “ Sasık Mahallesi’nde yaşayan Hasan
kızı Şerife Emine Hatun, kocası Veli oğlu Hüseyin vekâletinde Bedros adlı
zımmîye mülkündeki harap değirmeni 40 guruşa satar.”83
Müslüman kadından Müslüman adama mülk satışı yapıldığına ilişkin bir
belgede:” Lala Mahallesi’nde yaşayan Zülfikar kızı Aişe Hatun, damadı Bekdaş Ağa oğlu Ali Bey vekâletinde mülk menzilini davadan dört yıl önce 76,5
guruşa Hasan oğlu Ebubekir’e satar.”84
4. 2. Borç- Vekâlet- Hibe- Vakıf Konularında Kadın
Söz konusu dönemde kadın borcunu ödemekte alacağını temin için gerekli
hukukî işlemlere girişmekte ve malını hibe edebilmektedir. İlgili dönemde
kadınlar mülkiyet konusunda da herhangi bir sorunla karşılaştıklarında mahkemeye başvurdukları, mahkemede davalı, davacı ve şahit olarak yer aldıkları
ve bazen de kendilerini vekilleri aracılığıyla temsil ettirdiklerini görmekteyiz.
Mahkeme kayıtlarından anlaşıldığına göre köylü, şehirli, Müslüman- gayrimüslim her kesimden kadınların mahkemeye müracaat ettikleri, haklarını
savundukları da görülmüştür. Kadınların kendi haklarını aramak için bizzat
kendilerinin mahkemeye başvurma oranlarının vekil aracılığıyla başvurmaya
oranla azımsanmayacak ölçüde olduğu görülmektedir. Yönetim noktasındaki
rollerine ilişkin daha önce değindiğimiz üzere ölen kocasının tımarını oğlu
adına yöneten kadınlara ve ekonomik açıdan gücün göstergesi olduğu gerekçesiyle çalışmamızın ilerleyen kısımlarında bahsedeceğimiz vakıfların yöneticiliğini yapan kadınlara da rastlıyoruz.
81
82
83
84
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 82, h. 572.
Bu konuyla ilgili olarak kadının 4 kıta harabe bağını satışı ile ilgili bir belge de bulunmaktadır.
KŞS, nr. 114, s. 86, h. 278.
H. 1128/ M. 1715, KŞS, nr. 118, s. 100, h. 218.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 114, s. 13, h. 32.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
145
Köleler kendi hizmetlerine karşılık sahiplerinin kendilerine borçlu olduklarını dile getirmekte ve haklarını talep edebilmekteydiler. Bu durumu örnekleyen bir belgede: “Tavnusun Köyü’ nde yaşayan Mehmet kızı Şehzade Hatun, vekili damadı Mehmet oğlu Mustafa aracılığıyla; kadının kölesi olan ve
orta boylu, açık kaşlı, ela gözlü olarak tarnımlanan Abdullah oğlu Yusuf ile
mahkemededir. Davadan önce kadının kölesini azad ettiği ve kölenin hizmet
ettiği gün karşılığı olarak ücretini temin etmek için kadına ait mülk menzilde
hakkı olduğunu iddia ederek zabt etmesi üzerine taraflar arasında kavga çıkar;
ancak daha sonra aralarında anlaşırlar; kölenin hakkı verileceği ve taraflardan
her birinin diğerinin zimmetini ibra ve iskat ettiğini (birbirlerinden alacakları
olmadığını) belirtmesi üzerine dava çözüme kavuşmuştur.”85 Kadının kölesiyle arasında geçen bir alacak meselesiyle karşılaştığımız bu belgede sorun
çözümlendiğinde alacağımız yoktur, nevinden ibra ve iskat ifadesi ile kadı
huzurunda beyanda bulunmaktaydılar.
Ölen adamın borcunun ödenmesi varsa karısının sorumluluğuna
bırakılıyordu. Bununla ilgili bir belgede: ” Germir Köyü’ nde yaşayan esSeyyid Mehmet oğlu es- Seyyid Hüseyin Efendi ölür, eski eşi Hacı Zülfikar
kızı Aişe Hatun, Ali Ağa vekâletinde Hüseyin Beşe kızı Aişe Hatuna da
Osman oğlu Cafer Çelebi vekâlet ederek kadı huzuruna çıkarlar. Aişe Hatunun
kocası Hüseyin Efendi’ nin diğer Aişe Hatun’ a borcu vardır.
Ölünce terekesinden borç karşılığında bir kıta mülk bağın alacaklıya
verilmesi kararı alınır. Borcun ödendiği ve bağ ile alâkasının olmadığını
belirtir.”86Adam bir kadından borç alabilmekteydi.
Gayrimüslim kadın da ölen kocasının borcunu ödemekle yükümlü bulunmaktaydı. Bununla ilgili bir belgede: “ Eslempaşa Mahallesi’nde yaşayan
Anasdas adlı zımmi, Anasdas kızı Maria ile kadı huzurundadır. Maria’nın kocası Yagop ölür. Kocasının Anasdas’a 100 guruş borcu vardır.
Maria, 50 guruşu öder. Kalan 50 guruşun ise eşi hayattayken Anasdas’a
ödediğini kendisine söylediğini belirtir. Anasdas bunu inkâr eder. Kalan 50
guruşun ödenmesi kadına tenbih olunur.”87
85
86
87
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 20, h. 31.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 32, h. 104.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 4, h. 18.
146
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Kadın bu yükten kurtulmak için borcun ödendiği iddiasında bulunuyor.
Ancak borç- alma verme dahil pek çok işlemin resmî yollarla yapıldığı düşünülecek olursa şahitlerin de ifadesine başvurulduğu takdirde işlemler ayan
beyan ortaya dökülmekte, aksi iddialarda bulunanların ifadeleri geçersiz sayılmaktadır.
Erkeğin karısı adına ev aldığına, bir nevi ona vekâlet ettiğine yönelik belgelerin varlığından bahsetmiştik. Ancak incelediğimiz bir belgede eşi adına
ev alan adam, ev karısının mülkü olmasına rağmen evi başka birine satmıştır.
Ancak kadın ev üzerinde hak sahibi olduğunu iddia ettiği zaman başkasına satıldığı durumuyla karşılaşarak hakkından vazgeçmek durumda bırakılmıştır.88
Bu olayın farklı şekillerde yaşandığı durumlar da gerçekleşmiştir. Şöyle ki
kadın satın aldığı ev üzerinde hak talep eder. Adam satışı gerçekleştirmesine
rağmen evi kadına vermek istemez. Şahitlerin ifadeleri neticesinde kadın haklı çıkar. Ve ev kadına teslim edilir.89Alacakları olan kadınlar bunun teminini
isteyebilmişlerdir gerek borç, gerekse mehir gibi.
Erkeğin karısına borçlandığı ancak ödeyemeden öldüğü durumlarda kadın
vasiden kocasından kalan mirastan bu bedelin ödenmesini talep edebiliyordu. Bununla ilgili bir belgede:” Şarkiyan Mahallesi’nde yaşayan Malkon oğlu
Savo ölür. Eski eşi Sultan Aslı adlı nasraniyye, çocuklarının vasisi Ali oğlu
Mehmet’ e dava açar. Kocası hayattayken kendisine 118 guruş borcu olduğunu terekesinden vermesi gerektiğini vasiye bildirir. 80 guruş verilir, kalan
38 guruş yerine ölen adama ait oniki ırgatlık bir kıta mülk bağın verilmesi ile
borç temin edilmiştir.”90
Bu konuyla ilgili bir başka belgede: “ Eslempaşa Mahallesi’nde yaşayan
Sofia adlı nasraniyye, öz kardeşi ölen Savo’nun çocukları Yuvan ve Maria
‘ya vesayet eden Breşken kızı İfeni adlı nasraniyyeye dava açar. Vasinin kocası Save oğlu Anasdas vekâletinde Sofia, babalarından kalan mirasın kardeşi
Savo ile kendi hissesine ait olduğunu, aralarında paylaştıklarını ve bir sene
88
89
90
KŞS, nr. 111, s. 34, h. 141; nr.113, s.12, h. 44; nr. 115, s. 60, h. 208.
KŞS, nr.113, s. 38, h. 151.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 31, h. 116. Aynı konuda bkz: KŞS, nr. 115, s. 81, h. 284; nr.
114, s. 24, h. 69.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
147
önce hayattayken Savo’ nun, Sofia’ nın benden 150 guruş alacağı vardır, dediği gerekçesiyle Savo’ nun ölmesiyle mirasını yönetme vasiye düşünce Sofia,
borcu vasiden talep eder. Vasi İfeni, Savo’ nun terekesinden bu borcu ödeyeceğini belirtir.”91
Gayrimüslimlerin de vasi elindeki mirastan kendilerine borçlu olanların
borcunu talep edebilme haklarının olduğunu görüyoruz. Kız çocuklarının belli bir yaşa geldiklerinde vasilerinin kontrolünde olan kendi paylarını devralabildiklerine ilişkin bir belgede: “ Hasbek Mahallesi’ nde yaşayan Ahmet oğlu
Mustafa kızı Şerife Hayriye Hatun, vekili amcası Hacı Himmet oğlu Mehmet
aracılığıyla öz kardeşi es- Seyyid Ömer ile mahkemededir. Babaları ölünce
küçük yaşta olduklarından anneleri Şerife Akile Hatun çocuklarına vasi olur.
Mirası yönetme görevini üstlenir Büyüyünce Şerife Hayriye hakkını annesinden alır. Davadan 8 yıl önce Rumiyan Mahallesi’ ndeki menzildeki yarı
hissesini, bağı 42, 5 guruşa kardeşine satar, parayı aldığını belirtir.”92 Burada
miras olarak edinilen mülkün kardeşine satılarak alacağının kalmadığı dile
getirilmektedir.
Kadının kocasının borcuna karşılık kefil oluşuna ilişkin bir belgede: “
Sosun Köyü’nde yaşayan Hüseyin oğlu Abdülgani, Germir Köyü’nde yaşayan Save kızı Yazgülü’ nden davacıdır. Yazgülü’ nün kocası Karabet adlı
zımmînin Abdülgani’ ye 200 guruş borcu vardır. Bu borca karşılık, Yazgülü
kocasının borcuna kefil olur. Karabet ölür, kadından para istenir. 90 guruşu
verir, 110 guruş kalır. Davadan üç yıl önce kadın 110 guruşluk bağını kefalet
bedeli olarak vereceğini söylemiştir, ama vermemiştir, Şahitler de bu durumu
onaylarlar. Bağın Abdülgani’ye verilmesi kararı alınır.”93 Kefil olmaları için
belirli bir mülklerini kefalet bedeli olarak gösterdiklerini görüyoruz.
91
92
93
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 5, h. 6.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 44, h. 121. Aynı konuda bkz: nr. 111, s. 23, h. 51; nr. 113, s.
11, h. 38; nr. 115, s. 31, h. 103; nr. 113, s. 59, h. 234; s. 78, h. 308; nr. 116, s. 42, h. 101; nr. 107,
s. 114, h. 225.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 75, h. 299. Aynı konuda bkz: nr.110, s. 70, h. 218. Aynı
konuyla ilgili olarak; Borca karşılık Hipoteğe verilen evin borcun ödenmesiyle yeniden eski
sahibine devredildiğine dair bkz: nr. 110, s. 175, h. 460. Ayrıca borca takas olarak verilen bazı
eşyalar, ev verilmekteydi. Bkz: nr. 115, s. 45, h. 157; nr. 114, s. 46, h. 141; nr. 116, s. 114, h.
438.
148
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bir adama borçlu olduğu halde ölen şahsın, borca karşılık adamın mirasından hakkını talep etmesi durumuyla ilgili bir belgede: “ Vekse Köyü’ nde
yaşayan Kabebali oğlu Agop, ölen Gregros oğlu Ohen adlı zımmînin eski eşi
Kasper kızı İnci’ ye dava açar. Ölen adamın Agop’ a 25 guruş borcu vardır.
Adam terekesinden ödeyeceğini belirtir. Bir taş evi vardır. Ancak karısı bu evi
vermek istemez, parayı da ödemez.
Kadın mehri karşılığında bu evi kocasının kendisine hibe ettiğini söyler. Şahitler de kadının ifadesini onaylar. Agop evin tasarrufundan men
edilir.”94Mehir bedeli olarak kadına para dışında gayrimülk de bağışlandığını
görüyoruz.
Kadınların kocalarının ortak mülkü olup ölümleri üzerine kendilerine miras kaldığı halde ortaklığı hiçe sayarak kendi mülkü gibi davranan bir kadına
diğer kadının dava açmasıyla ilgili bir belgede: “Osman kızı Aişe Hatun, Şaban kızı Sabire Hatuna dava açar. Mülk menzil kadınlardan Sabire’nin ölen
kocası Mustafa ve Aişe’nin ölen kocası Kara Veli’ nin ortak mülküdür. Sabire,
Aişe’nin yarı hissesini vermek istemez. Sorgulanarak Aişe’ nin hakkının verilmesi kararı alınır.”95
Ölen kocasına borcu olan şahıstan kadının borcu talep etmesine dair bir
belgede: “ Talas Köyü’ nde yaşayan Yusuf Halife oğlu Ahmet Halife ölür, eski
karısı Abbas kızı Balay Hatun ve vesayeti altındaki oğlu es- Seyyid Mehmet,
Şaban oğlu Abdülkadir Halife adlı şahsın vekâletinde Tavnusun Köyü’nde
yaşayan Mezdaş oğlu İsabi adlı zımmîye dava açar. Kadının kocasının İsabi’
nin babasından 107 guruş alacağı vardır. İsabinin babası ve Ahmet Halife
ölür. Balay Hatun bu borcu babasının terekesini devralan İsabi’ den talep
eder. İsabi ödemek istemez. Şahitler durumu onaylar. İsabi’nin babasının
terekesinden bu borcu ödemesi tenbih olunur.”96
94
95
96
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 68, h. 210.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 140, h. 471.
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 117, s. 3, h. 3. Aynı konuda bkz: nr. 111, s. 5, h. 18; nr. 113, s. 51,
h. 200; nr. 113, s. 59, h. 232; nr. 111, s. 33, h. 138; nr. 107, s. 99, h. 192.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
149
Oğlunun borcunu talep edebilen kadınlara ilişkin bir belgede: “ Mancusun Köyü’nde yaşayan İsa kızı Nazlı adlı nasraniyye damadı Abraham oğlu
Ağya’ya dava açar. Nazlı’ nın oğlunun Ağya’dan 30 guruş alacağı vardır. Nazlı’ nın oğlu alacağı olan parayı annesi Nazlı’ya verebileceğine dair Ağya’ya
tenbihte bulunmuştur. Ancak vermek istemez. Sorgulanınca Ağya borcu kabul eder ve ödemenin Nazlı’ya yapılacağını belirtir.”97
Kadınların bizzat sattıkları mülke ilişkin alacakları meblağı şahıslardan
isteyebildiklerine dair bir belgede: “ Kürekçi Mahallesi’ nde yaşayan esSeyyid Abdi kızı Şerife Fatma Hatun, Mehmet oğlu Ali Efendi vekâletinde
mülk menzilini 300 guruşa es- Seyyid Ahmet Ağa’ ya satar. İki guruş borcu
kalır. Bunu talep eder. Ahmet Ağa’dan alınması ve kadına verilmesi tenbih
olunur.”98
Gaiblik hali de borcun şahıslara verilmesini geçersiz kılamamakta, yakınlarından bu hakkın talep edilebildiğine ilişkin bir belgede: “ Gürcü
Mahallesi’nde yaşayan Vaslo kızı Elena , Kaspef oğlu Simon’ dan davacıdır.
Simon’un kayıp kardeşi Civan’ın kendisine 60 guruş borcu olduğunu Simon
bu parayı kendisinin ödeyeceğini şahitler huzurunda söylemişken bu parayı
talep edince vermek istemediğini belirtir. Şahitler de kadının ifadesini onaylayınca Simon parayı ödemesi konusunda tenbih olunur.”99
Kadının borçlu olduğu durumlar da mevcuttur.100 Kadınların mahkemelerde özellikle kocalarını, babalarını, oğullarını vekil tayin ettikleri gibi gerektiğinde diğer erkek akrabalarını veya güvendikleri başka erkekleri de vekil
tayin etmişlerdir. Kadınların mahkemedeki konumları hakkında verdiğimiz
bilgilere kıyasla “ Batılı kadınlar kamu hayatında çok defa reşid olmayan bi97
98
99
100
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 20, h. 69.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr.111, s. 14, h. 53. Aynı konuda bkz: nr. 115, s. 17, h. 58; s. 30, h. 99;
nr. 114, s. 36, h. 106; nr. 109, s. 7, h. 378; s. 38, h. 454/ 455.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 70, h. 222.
Bu konuyla ilgili olarak oğluna borcu olduğu halde ölen kadının mirasından oğlunun borç
miktarını alabildiği de görülür Bkz: KŞS, nr. 118, s. 37, h. 77; nr. 110, s. 126, h. 369. Bunun
yanında kocasına borcu olan kadının mirasından borcun temin edildiğini görüyoruz: bkz, nr.
113, s. 57, h. 224. Kaynananın gelinine borcu olduğu ve ölünce mirasından borcunu temin
etmesiyle ilgili bilgiler veren belgeler mevcuttur. Bkz: nr. 110, s. 98, h. 301.
150
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
rey muamelesi görmüş. Kocalarının onayı olmadan bir ticarî akit veya meslekî
faaliyette bulunma imkânları yoktu… kadınların erkeklere vekil olduğu durumlar da mevcuttu. Hanefi mezhebi, kadınların erkeklere vekil olmasına izin
verir.”101 Örneğine rastlamamamıza rağmen, İslâm Hukuku’na dayanarak vekil
tayin eden Müslüman kadınların kamu hayatında dolayısıyla iktisadî faaliyetlerinde batılı hemcinslerinden çok daha rahat bulundukları ve bunun sonucu
olarak toplumsal yapının şekillenmesinde etkili oldukları sonucuna ulaşabiliriz.
Kadınlar mal varlıklarını hibe edebilmekte yakınlarına bağışlayabilmekteydiler. “Hibe, ispatta bir kimseye yararlanabileceği bir şeyi lütuf ve ihsan olarak
vermektir… Hibenin şartları 2’ ye ayrılır; birincisi; bir malın hibe edilmesi,
gelecek zamana veya henüz gerçekleşmemiş bir olaya ve duruma bağlanmamış
olmalıdır.
İkincisi ise; hibede bulunacak olan kişide aranan şartlardır: Hibede bulunan
hür olmalı(kölenin hibesi sahih değildir.) akıllı olması(kısıtlılık altında
bulunanın ve delinin hibesi geçersizdir.), baliğ olmalı ve hibe edilen malın
sahibi olmalıdır. Bu şartlar vakıf için de geçerlidir. Çocuğa ve benzerine hibe
yapılabilir.”102
Bu konuyla ilgili bir belgede: “ İspidin Köyü’ nde yaşayan Hızır kızı Firuzan,
vekili Ahmet Ağa oğlu Hacı Mustafa aracılığıyla Hüseyin oğlu Mikail ile birlikte
mahkemededir. Firuzan Hatun’a ait mülk menzil ve 2 ırgatlık bir kıta mülk bağ;
ayrıca Kilise Köyü civarındaki bir kıta mülk bağ ve kadına ait eşyalar, küçük oğlu
Mikail’ e hibe ve temlik edilmiş, oğlu da bunu kabul etmiştir. ”103
Miras ile hibenin farklı açılardan ele alınmış olması miras üzerinde çok sayıda varisin hakkı bulunmasına rağmen hibe olayında belirlenen şahıslara verilen
mal, mülk söz konusu olabilmekte idi. Gayrimüslimler arası hibe olayının gerçekleştiğine ilişkin bir belgede:
101
102
103
Koca, a. g. e. , s.
Yüksel, a.g. m. , s. 469- 470.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 83, h. 560.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
151
“ Selaldı Mahallesi’nde yaşayan Sefras kızı Savriz adlı nasraniyye kardeşi
Saker’ den davacıdır. Babalarından kalan bağdan hak talep etmesi üzerine;
davadan 8 yıl önce babalarının 40 ırgatlık bir kıta mülk bağını Savriz’e hibe
ve temlik ettiğini belirtir. Bu durum üzerine, Saker hakkından men ve def
olunur.”104 Görüldüğü üzere mal, mülk bağışlamaya ilişkin olarak sicillerde
hibe ve temlik etme ifadesi kullanılmaktadır.
Yine gayrimüslimlerle ilgili bir belgede: “Sayacı Mahallesi’ nde yaşayan Enderik oğlu Bagiç kendisine ait menzili, 4- 5 ırgatlık bir kıta mülk bağı
oğulları Agop ve Barbam’a 36’ şar guruş para vererek kızı Ağya’ ya temlik
eder.”105 Burada ise kız çocuğuna yapılan bağış durumunda erkek çocuklara
da para verilerek payları ödenmeye çalışılmıştır. Çocuklar arasında ayrım yapılmadığının örneğine rastlamaktayız.
Müştereken işletilen dükkânlarda, ortakların kendi hisselerini bağışladıklarına ilişkin bir belgede: “ Taşkıncık Mahallesi’ nde yaşayan Musa kızı Şerife, Osman oğlu es- Seyyid Musa karşısında kadın mülk menzilini ve Abdullah
oğlu Hüseyin ile ortak olduğu dükkânın yarısını Musa’ ya hibe etmiştir.”106
Bir zımmînin kızlarına yaptığı bağışa ilişkin bir belgede: “ Erkilet
Köyü’nde yaşayan Karabet adlı zımmî, kızları Haserboli(?), Nazlı, Elena’nın
her birine ayrı ayrı ev, bir guruşluk eşya hibe ettiğini ölünce terekesinden
talep edecekleri şekilde kayıt altına alınır.”107 Hibeyi, hayattayken şahsın yakınlarına bağışladığını dile getirmesi, ölünce kendilerine verileceği beyanında
bulunmasıyla bağış durumu gerçekleşmekteydi. Bunun yanında bir de kadının, kocasının rızası olmadan kendi mallarını dilediği ölçüde tasarrufta bulunabildiğini, kocasının buna müdahale hakkı olmadığı bilinmektedir.
“ Kadınlar mallarını bizzat idare ettikleri gibi kocalarının rızalarını almadan serbestçe vakıflar da kurabilirlerdi. İslâm devletlerinde büyük önem
104
105
106
107
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 112, s. 10, h. 112.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 53, h. 184.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 30, h. 88.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 70, h. 219.
152
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
kazanmış sosyal ve iktisadî hayat üzerinde derin tesirler bırakmış dinî, hukukî
bir müessese olan vakıf, Kayseri kadınlarınca da devam ettirilmiştir.”108
Bir belgede: “ Karakürkçü Mahallesi’ nde yaşayan Mehmet kızı Havva
Hatun, Hasbek Mahallesi’nden Hızır kızı Aişe ‘ye dava açar. Aişe’ye kocası
Ebubekir oğlu Mehmet vekâlet eder. Havva’nın annesi Zülfişah Hatun evini,
hayattayken, aklı başındayken Aişe’nin annesi Fatma Hatuna vakfeder. Her
ikisi de ölür. Ev Aişe’ye miras kalır. Havva Hatun ev hakkından men edilir.”109
Burada hayır amaçlı vakfetmenin olduğunu görüyoruz.
Kadının kendisine ait evini istediği şekilde kullanma yetkisi olduğu gibi,
istediği zaman istediği kişilere de vakfetme yetkileri bulunmaktaydı. Sicillerde kadınların birtakım mülklerini vakfettiklerini görüyoruz. Bununla ilgili
bir belgede: “ Hasbek Mahallesi’nden es- Seyyid Mustafa Efendi kızı Şerife
Sabire hanım vefat eder. Mahallede var olan Dilaver Paşa Mescidi’ nin işleri
için vakf eylediği 100 guruşu mescidin müezzinine, 25 guruş mescitte kendi
adına kur’an okunması, dua edilmesi şartıyla, ayrıca bir bikr-i şerif için 25
guruş toplamda 150 guruş vakfeder. Vakfın mütevellisi olarak mescidin imamı İbrahim oğlu Ali Efendi tayin edilir.”110 Burada kadınlar vakıflara bağışta
bulunmak istediklerinde kendi isimleri anılarak dua edilmesi, bekâr kızların
evlilik masraflarına katkı sağlanması amacıyla isteklerini ileri sürerek hayır
işlerine katkıda bulunduklarını görüyoruz. Ellerinde bulunan mallarından vakıf mütevellisine satışta bulunan kadınlara da rastlamamız mümkündür.
Bir belgede:” Şeyh Taceddin Mahallesi’nde yaşayan Abdullah kızı Safiye
Hatun, büyük oğlu es- Seyyid Halil oğlu es- Seyyid el- Hac Osman vekâletinde
Hürrem Çavuş Mahallesi’ndeki bir vakfın mütevellisi olan Mehmet oğlu Abdurrahman adlı kişiye bir bezaz dükkânının (manifaturacı) oniki hissesinden
üç hissesini 60 guruşa mütevelliye satar. Adam, vakıf için aldığı hisse için
gereken parayı vakfın gelirinden ödemiştir.”111
108
109
110
111
Kaplan, a. g. t. , s. 44.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 18, h. 62.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 13, h. 47.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 44, h. 155.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
153
“ Vakıflar kuruluş amacına göre üçe ayrılır;
1. Hayrî vakıf: Dinî, sosyal, kültürel amaçlar için tesis edilen vakıftır.
2. Yarı ailevî vakıf: Gelirlerinin bir kısmı sosyal, kültürel ve dinî
amaçlara; bir kısmı da vakıf kurucusunun kendisine, aile fertlerine,
akrabalarına veya diğer kişilere tahsis edilen vakıf demektir.
3. Ailevi vakıf: Kurucunun kendisi, ailesi ve diğer yakınlarının yararına tesis edilen vakıftır.”112
Müsadere113 endişesiyle ailevî vakıflar tesis edilmiş olabileceği yönünde
değerlendirmeler mevcuttur. Vakıf kuranlar genelde varlıklı kişilerdi. “ Geniş topraklara sahip şehirli aileler, mülklerini ailenin müşterek tasarrufunda
olmak üzere evlatlık vakıflar olarak vakfetmişler ve bu vakıf mülklerinin yönetimine de zaman zaman ailenin kadınlarından birini getirmişlerdir. Taşrada
yaşayan ailelerden pek çoğu mülklerini tüm ailenin yararlanmasını sağlamak
amacıyla evlatlık vakıf haline dönüştürmüşlerdir. Bu vakıflar tamamen erkek
evlada vakfedilmediği gibi belirtildiği üzere neslen ba’ de neslin, batnen ba’
de batnın olarak vakfedilen mülkler aile mülkünden ve iş idaresinden kadınları uzak tutmamış bilakis yönetim kademelerinde çeşitli görevlerle onların da
aile içerisinde söz sahibi olmalarını sağlamıştır.”114
Ailevî nitelikli olarak kurulan vakıflara örnek bir belgede: “ Sarmısaklı
Köyü’ nde yaşayan es- Seyyid Mehmet oğlu es- Seyyid Ahmet, Hacı Kasım
kızı Hatice ve Hacı İbrahim kızı Rahime’ye dava açar. Sarımsaklı ve Elagöz
köylerinde oniki hisselik malikâne dedelerinin vakfı olup ölünce evlatlarına
kalır. Davadan önce 1083/ 1084 yıllarında Ahmet ve gaib kardeşi Mahmut
vakıf evlâdı olduklarını mahkemede ispat ederler.
112
113
114
Yüksel, a. g. m. , s. 468.
”Müsadere; Tanzîmat’ tan önce, herhangi kabahatli bir kimsenin malının hükûmetçe, padişah
adına zaptedilmesi demektir.” Diğer anlamlarıyla ilgili olarak bkz: F. Develioğlu, a. g. e. , s.
737.
Batnın terimi aynı aileye mensup bireyleri tanımlamak amacıyla kullanılmaktaydı. Ailevî
vakıflar, mensubu olduğu ailenin üyelerini ifade etme amacıyla kullanıldığını görüyoruz. Ailevî
vakıflar hakkında detaylı bilgi için bkz: K. Koca, a. g. e. , s. 92.
154
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Ahmet, vakfın evlâdları arasında adı geçen evladı ve anası Hatice ve Rahime usule karşı olarak davaya gelinceye kadar 30 sene vakfa ait gelirin yarısını almalarıyla Ahmet’ in elindeki hüccete bakılarak Hatice ve Rahime’nin
vakfın gelirinden men ve def’ olunmasını ister. Sorgulanan kadınlar verdikleri
cevapta; dedeleri Musa oğlu Muzaffer Çelebi’nin on iki hisselik vakfı olduğu,
gelirini, evlad-ı ezkarına bıraktığını, Ahmet ve Mahmut’ un batnen saniden,
ikinci kuşaktan vakıf evlâdı oldukları belirlenince tartışmadan men olunup
mahkemece kendilerine hüccet verilmiş davadan önce 30 senedir vakıf gelirini yarı yarıya kullanmaktadırlar. Ellerindeki fermana bakılarak, fetva-yı
şerif de esas alınarak tayin olunan vakfın gelirlerinin yarısını evlad-ı vakıfdan Ömer, Bekir, Beşir ve diğer yarısını Velid, Halid, Zeyd 25- 30 senedir
kullanırken Halid, Velid, Zeyd tüm geliri biz alacağız, diye sorun çıkarırlar.
Ferman-ı alişan üzere davanın tekrar değerlendirilerek bunların bu davranışlarından men ve def’ olunmasını isterler. Ferman ve fetva üzere 30 seneden
beri kullanımı üzere tasarrufun sürdürülmesine karar verilir.”115
Vakıf evlâdı olduklarını ispatlamak için fetva aldıklarını görüyoruz. Ayrıca
kadınlara da vakıf gelirlerinden yararlanmaları için pay verildiğini görüyoruz. Bir belgede:” Merkebci Mahallesi’nde yaşayan hayrat sahibi Hacı Şahî
Vakfı’nın evlâtlarından olan Ali Efendi oğlu Mehmet’ in öz kardeşleri Aişe,
Fatma, Şerife adlı Hatunlar; diğer evlatları Mustafa oğlu Veli, Ahmet oğlu
Mehmet, İbrahim ve İbrahim oğlu Osman’ a dava açarlar. Hacı Şahî Vakfı’
na ait olan bir kıta 2000 dönümlük bağı 18 vakıf evlâdı olarak belirlenen kişi
kullanmaktadır. el- Hac Sakine Hatun, Sakine Hatunun oğlu Hamza Beşe,
Hamza Beşe’ nin kızları Aişe ve Esma ve oğlu Hacı Mestan, Osman ve kardeşleri Ali, Ahmet ve Hamza Beşe’nin oğlu Halil’in ve oğlu Ahmet ve kızı
Şerife vakıf evlâdı olarak belirlenmiştir. Veli, Mehmet, Osman kendi paylarını
isterler. Tartışma çıkar. Durum mahkemeye intikâl eder. Bunların da evlâd-ı
vakıfdan oldukları 1071 senesinde bir kıta vakıf İbrahim Efendi imzasıyla
belirlenmiştir. Ancak Mehmet Efendi oğlu Abdüsselam imzasıyla yeniden 18
hisse taksim edilerek Veli, Mehmet, Osman Beşe adlı kişilere de verilmesi
istenir.“116 Burada da kadınların vakıf hissesinden pay edinebildiklerini görmekteyiz.
115
116
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 4, h. 8.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 23, h. 80.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
155
Vakfedilen mallar kız- erkek ayırt edilmeden vakfedilmiştir. İlgili dönemde Kayseri’ de kadınların yönetici olarak yer aldıkları hizmet alanı vakıflar
olarak geçmektedir. Kadınlar haklarını talep edebilmektedir.
Bir belgede: “ Kayseri şehrinde yaşayan Veli kızı Fatma, Hacı Seydî Vakfı
mütevellisi Hüseyin oğlu Hasan’a dava açar. Hacı Seydî, vakf ettiği gelirin
tamamını evlâd-ı evlâd-ı anasına tayin edip Fatma, annesi Zahide Hatunun
annesi Mümine Hatun, vakıf sahibi Hacı Seydî oğlu Mehmet’in kızıdır.Fatma
batn-ı rabiden, dördüncü kuşaktan vakıf evlâdı olduğu için vakıf gelirinden
hissesini ister. Ancak mütevelli bunu reddeder. Sorgulanmasını ister. Şahitler
dinlenir. Fatma’ yı haklı çıkarırlar ve Fatma’ nın vakıfta pay sahibi olduğunu söylemeleri üzerine mütevelliye Fatma’nın hissesini teslim etmesi tenbih
olunur.”117
Vakıf bireylerin ailelerine bırakıldığı için kaçıncı kuşaktan olursa olsun
torunların da vakıfların geliri üzerindeki hisselerini talep etme hakları bulunmaktaydı. Hayır ve sosyal dayanışma müessesesi bünyesinde cami, mescit,
medrese, kütüphane, aşhane, kervansaray, bedesten, çeşme, yol, köprü, kale
ve benzeri yapılar yer almaktaydı. Bu konuya ilişkin bir belgede:” Eski Bedesten Mahallesi’ nde yaşayan Hacı Hüseyin kızı Fatma Hatun, Süleyman
oğlu Osman Efendi vekâletinde Abbas oğlu Ali Çelebi ile kadı huzurundadır.
Vakıf mütevellisi olarak Ali Çelebi tayin olunur. Bu vakfın amme hizmeti göreceğini yani kamu yararına kullanılacağını da vakfiyede belirtir.”118
Vakıf kurmanın birtakım işlemlerden geçmesi gerekiyordu. Bunun için şahitler önünde hazırlanan ve mahkeme kayıtlarına geçirilen resmî bir belge
düzenlenmektedir. Buna vakfiye denir119 Vakfı kuran kişiler vakfın teşkilat yapısını bu vakfiye ile düzenlerler. Vakfiyede vakfın her türlü hukukî yapısına,
vakfın kuruluş amacına ilişkin bilgiler bulunmaktaydı. Bu hususlara harfîyen
uymak gerekmekteydi. Çünkü dinî bir vecibe olarak addedilmekteydi.
117
118
119
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 95, h. 606. Aynı konuda bkz: nr.110, s. 31, h.102; nr. 116,
s. 54, h.136.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 29, h. 96. Benzer konuda bkz: nr. 111, s. 4, h. 13.
Erdem, H. Yiğit, a. g. e. , s. 63.
156
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Bu konuyla ilgili bir belgede:” Musa Gazi Mahallesi’nde yaşayan Hacı Ebubekir kızı Şerife Fatma, kocası Hacı Kasım oğlu Musa vekâletinde Şerife’nin
öz kardeşi es- Seyyid Mahmut’a dava açar. Hayrat sahibi Dedeleri Hacı Hüseyin oğlu Hacı Hasan Maliye nahiyesindeki 2400 dirhemlik malikânesinden
920 dirhem malikâneyi Şerife Hatun yönetecek şekilde vakfeder. Hisayunlu
Mescid-i Şerif imamı ve müezzini olanlara bunların vakfedilmesini, göreve
gelecek müezzinler için olan bir dükkanın mescit için yarısını, kalanını da
imama, Sivas kapısı dahilindeki bir dükkanın gelirinin yarısı mescit ve yarısı
müezzine vakıf ve tayin edilip, Deliklitaş Mahallesi’ ndeki yarı hissesi bulunan tarlayı vakıf mütevellisine vakıf için harcaması gerekçesiyle verilir.
Bu gelirlerin tümü hayattayken Hacı Hasan’a, ölünce de evlâd-ı evlâdına
yani torunlarına verilmesi şartıyla vakfiye hazırlanır. el- Hac Hasan ölünce
Mahmut, vakfın vakfiyesini ‘ihva ve tevliyet ola zikrine meşrut’ der, diye yarı
hisselik tarlanın yarı gelirini kullanmak ister.
Şerife, vakfiye şartı yerine getirilsin diye kardeşini dava eder. Kadın vakfın mütevellisi olup tevliyet için gereken miktarın tasarrufuna karar verilir.
Mahmut’a da bu hususa müdahale etmemesi tenbih olunur.”120 Babalarından
kalan ve vakfedilmesi talebinde bulunulan mülkler üzerinde yönetim yetkisini kızına verdiğine dair bilgilere rastlıyoruz.
“ Mütevelli, vakfı vakıf şartları ve şer’ i hükümler çerçevesinde idare
edenler için kullanılan bir tabirdir… genellikle vakıf kurucuları mütevelli
olarak kendilerini, kendilerinden sonra da evlâdını, bazısı eşini tayin etmiştir.
Evlâdını seçenler bunun hangi evlât olduğunu da kaydetmiştir. Bazıları erkek
evlâdını, bazıları en büyük evlâdını, bazıları kız ve erkek evlâdını eşit olarak
bazıları da sadece kız evlâdını yönetim için tayin etmiştir.”121
Vakıf arazisi olarak zikredilen alan herhangi bir şekilde miras olarak kaldığı gerekçesiyle varisler tarafından kullanımına izin verilmemekteydi. Bununla ilgili bir belgede:“Lala Mahallesi’nde yaşayan Süleyman oğlu Hacı Ömer,
120
121
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 115, s. 107, h. 353. Aynı konuda bkz: nr. 115, s. 32, h. 106; s. 103,
h. 339; nr. 109, s. 96, h. 607; nr.107, s. 48, h. 96.
Erdem, H. Yiğit, a. g. e. , s. 75.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
157
vakfın mütevellisi Abdürrahim oğlu Süleyman karşısında mahkemededir.
Hacı Ömer ölür ve eski karısı Ali kızı Ümmügülsüm, ölen adamın vakf ettiği
ev hissesinin akibeti ile ilgili olarak mahkemededir. Adam hayattayken Ümmügülsüm burada yaşamaktadır, adam ölünce mütevelli evi vakıf için almak
isteyince Ümmügülsüm buna müsaade etmez. Kadın, kocası hayattayken
bu evi kendisine 9,5 guruşa sattığını belirtir. Şahitler dinlenir. Ancak bu alan
vakıf arazisine tabi olduğu için kadın ev üzerindeki hakkından men ve def’
edilir.”122
Öyle ki vakıf olarak bırakılması düşünülen arazi dahi devlet korumasında
olarak addedilmekte olup birisinin tahrip etmeye çabalaması tarafların bu
davranışlardan men edilmesini gerekli kılmaktaydı. Gayrimüslimlerle ilgili
bir belgede:“ Mükremin Mahallesi’nde yaşayan Duşan oğlu Mirat, Ali kızı
Hatice’ nin kapısının önünde camış ayağı ile Hatice’nin 1,5 yaşındaki oğlu
Hüseyin’i darp etmiştir, kadın dava açar. Mirat, kadının adama ait araziye
zarar verdiğini, kendisini uyardığını ancak dinlemediğini söyler. Tarik-i âm
üzerindeki alanı adam vakfetmeyi düşündüğünü söyler. Kadı bu vakfetme
olayını zamana bırakır.”123
Burada Mirat adlı şahıs kendi suçunu hafifletme adına araziyi vakfetmeyi
düşündüğü beyanıyla kadını suçlama taraftarıdır. Çünkü kadın Mirat’ ın ifade
ettiği kadarıyla bu alana zarar vermektedir. Ancak Osmanlı Hukuku davaların
farklı konularda ele alınması esasına dayandığı için ve belki de tarafların kendilerini aklama uğruna bu tarz hayır faaliyetlerini bahane ederek karşı tarafı
suçlama çabalarında bulunmalarının yol açacağı neticeler göz önünde bulundurularak bu davranışların önüne geçilmiş olmalıdır. Böyle olmasa bile insanlar, düşüncelerinden değil eylemlerinden sorumlu tutulmaktadır. Belki de bu
husus dolayısıyla dava konuları farklı şekillerde ele alınmaktaydı. Ancak burada şu husus üzerinde durulması gerekir. Gayrimüslimler arasında da mülklerini vakfetme düşüncesi mevcuttur. Ama ele aldığımız dönemde Kayseri’ de
gayrimüslim kadınlar arasında vakıfla ilgili yatırımda bulunan, mütevellilik
yapan şahıslara rastlanmamıştır.
122
123
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 190, h. 494.
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 113, s. 70, h. 280.
158
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Gayrimüslimler de vakıf mütevelliliğini kendi dini mabedlerî üzerinden
yürütebiliyorlardı. Bir mütevelliye mülk satışı şeklinde karşımıza çıkan bir
belgede: “Karakiçi Mahallesi’ nde yaşayan Bedros kızı Güher adlı nasraniyye amcası Ermilan oğlu Sarkiz vekâletinde Meryem Ana kilisesi fıkrasında
vakfın mütevellisi Bedros oğlu Bali’ ye mülk menzilini 60 guruşa satıyor.”124
Bu belgede kadınların vakıf üzerindeki yetkilerinden ziyade davaya taraf olan
şahısların vakıf yetkilisi olması üzerinde durmaktayız.
Genellikle vakıf yöneticisi olan Müslüman hanımların çoğunluğu vakfın
kuruluşu sırasında mütevelli olarak tayin edilen hanımlardır. Bu hanımların
vefatından sonra vakfın yönetimi çoğunlukla kadının ailesinden bir erkeğe
(eş, oğul, kardeş) geçmiştir. Bazı hanımlar ise yönetimin eşleri veya babası
tarafından kendisine devredilmesiyle görev almıştır.
Kocalarına ait vakıfların yöneticiliğini eşlerine bıraktıkları zamanlar da olabiliyordu. Bu konuya ilişkin bir belgede: “ Yemliha Köyü’ ndeki
malikânesinden bir miktarı, şehir kenarındaki 2,5 kıta tarladan oluşan vakıf,
es- Seyyid Ahmet Ağa oğlu es- Seyyid Abdüsselam Çelebi’ nin olup emanetini nikâhlı karısı es- Seyyid Hüseyin kızı Seyyide Şerife’ye bırakır. Yani karısını mütevelli tayin etmek için kadı huzurundadır. Kadı da bunu onaylayarak
vakfın mütevelliliğine Şerife’ yi atar.”125 Kayseri’ de vakıf kurucuları ya da
bunlar arasında yer alan kadınların sayısı noktasında net bilgi veremiyoruz.
Ancak kayıtlarda vakıf kuruluşunda öncü olan kadınların adının geçtiğine şahit oluyoruz.
124
125
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 57, h. 178.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 22, h. 31.
5. Bölüm
HUKUKÎ AÇIDAN KADININ KONUMU
Türk kültürü ile yoğrulmuş ve temel kaidelerini İslâmiyet’ ten alan, Osmanlı hukuku ile hukukî çerçevesi çizilmiş bir toplum yapılanması içerisinde
yer alan kadın ile ilgili bilgilerin mahkeme kayıtları olan Şer’ iyye Sicilleri’
nde yer alması, diğer yönlerden olduğu gibi hukukî açıdan da kadının konumunun değer verilen bir seviyede olduğunu göstermesi açısından önem arz
etmektedir.
5. 1. Haklarını Arayan Kadınlar
Çalışmamızın bu aşamasına kadar ele aldığımız kısımda kadınlar rıza dışı
evlilik, mehir talebi, nafaka istemi, mirastan pay edinme ve hakkını arama, borcunu talep etme, alım- satım işlemleri, vakıf hisselerinde payı olduğu iddiasıyla
mahkemeye başvurma, vasinin elindeki mallarını devralma gibi konularda haklarını bizzat kendileri de arayabilmekte veya vekilleri aracılığıyla bu taleplerini
temin edebilmekteydiler. Çalışmamızın bu kısmında ise masumiyet ve suçluluk
esasına göre kategorize edebileceğimiz bir süreç içerisinde kadının konumunu
incelemeye çalışacağız.
Osmanlı’da kadınlar haksızlığa uğradıkları iddiasıyla haklarını temin etmek
için mahkemelerde dava açma yoluyla müracaat ederek, devlet güvencesini
alma amacıyla girişimde bulunabiliyorlardı. Hukukî boyutuyla kadının konumunu inceleyeceğimiz bu kısımda bir yandan haksızlığa uğrayan kadınları öte
yandan suçlu olarak mahkemede bulunan kadınları ele alacağız. Haksızlığa uğrayanlar içerisinde dolandırılma, tecavüz, sözlü saldırı, eşyalarının çalınması,
kocası tarafından şiddete maruz kalma durumları üzerinde duracağız.
160
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
“ Mahkemelerde kadınların davaları, savunma ve yeminleri Müslüman erkeklerle aynı şartlarda yapılıyordu. Zımmî erkek ve kadınlar için de durum
aynı idi. Yani kadınlar mahkemeye giderek şikâyet ve suçlamalarını yapabiliyorlardı. Bu müracaatın sonunda kadı gerekli görürse, itham edilen kimseyi
mahkemeye çağırır, şahitleri dinler ve yemin ettirebilirdi.
Şu halde kadın dava edebilir, suçlanabilir ve kendisini mahkemede savunabilirdi. Eğer şahitlerin verdiği ifade yeterli görülmez ise kadınlar da suçsuz
olduklarını isbat etmek için mahkemede kendisini savunur ve yemin edebilir
veya davacı olduğu kimselerin yemin etmesini de isteyebilirdi.”1
Kadriye Yılmaz Koca ;“ Kayseri’ de mahkemelerin kadınların davalarını
dinlemek için özel günler tahsis ettiklerini veya bakılan davalarda kadınlara öncelik verdiklerini…davalarda erkekler gibi şahit olarak kadınların da
dinlendiğini delillendirebiliyoruz.”2 ifadeleriyle mahkemelerde kadınlar için
yapılan düzenlemelerden bahseder.
Kadınların mahkemelere gelerek haklarını talep etmeleri kamu hayatında
yer aldıklarının başka bir göstergesidir. A.Yuvalı ise Kayseri kadınları hakkında kaleme aldığı bir makalede bu konuya ilişkin şu bilgileri verir: “ Kayseri’
de kadınların hemen her konuda mahkemeye başvurduklarını söyleyebiliriz.
Mahkeme müracaatı için özel bir gün veya saat de söz konusu değildi. Ne
zaman ve hangi konuda kime karşı olursa olsun, gerek duydukları takdirde
mahkemeye başvurmuşlardır… nadiren şahit idiler ve şuhudul halleri de kabul edilmezdi.”3
Burada esasen kadına bir boyutuyla daha özgürlükçü yaklaşılarak haklarını arama noktasında önlerinde bir engel bulunmadığı, istedikleri zaman istedikleri konuda dava açabildikleri vurgulanmaktadır. Ancak şahitliklerinin
geçerli olmadığına ilişkin söylemleri çürüten belgeler: yaralama, nikâh, haneye tecavüz gibi konularda kadının şahitliğine başvurulduğunu ve şehadetinin
de kabul gördüğünü yansıtması bakımından söz konusu söylemleri geçersiz
kılmaktadır.
1
2
3
Yuvalı, a. g. m. , s. 370.
Koca, a. g. e. , s. 126.
Yuvalı, a. g. m. , s. 372.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
161
“ Şahsî davayı gerektiren konularda mağdur veya vekili, mahkemeye başvurup dava açardı. Kamu aleyhine işlenen suçlardan haberi olan her vatandaş
mahkemeye başvurup şahitlik yapmaya ve davayı takip etmeye yetkili idi.”4
Hak arama hürriyeti yalnızca özgür kadınlara bahşedilen bir yetki değildi. Aynı zamanda incelenen belgelerde haklarını arayan kölelere de
rastlanılmaktadır.5Kadınlar kendilerine yönelik hırsızlık, tecavüz, sözlü saldırı gibi suçlarda bizzat kendileri haklarını aradıkları gibi vekilleri aracılığıyla
da haklarını arayabilmişlerdir.
5. 1. 1. Kocası Tarafından Şiddete Maruz Kalma
İncelediğimiz belgelerde kocasını yargıya şikâyet eden, kocasına karşı hak
arayışına giren hanımlara da rastlamak mümkündür. “ Kocanın karısına fena
muamelesi ve geçimsizlik durumlarında Hanefi mezhebinin tefrik imkânı
tanımamasından doğan boşluk ise sık sık muhalaa 6yoluyla doldurulmaya
çalışılmıştır.”7
Bunun yanında şiddete maruz kalma durumunda kadınlar hemen mahkemeye gitmemekte, Mahalle- köy ileri gelenlerinin eşleri barıştırmaya yönelik
girişimleri devreye girmekteydi.
” Mahkemeye intikal eden durumlarda da Kadı’ nın hemen boşanma hükmü vermediği ve kocaya, bir daha karısını dövmemesi yolunda tenbihatta
bulunduğu anlaşılmaktadır. Tenbih ve kefil gösterme ile kadın hukuken korunmaya alınmış oluyordu. Huzursuzluk devam ederse genelde kadının arzusuyla bedel ödenmesi şartıyla boşanma gerçekleşmektedir.”8
4
5
6
7
8
Abdülaziz Bayındır, “ Örneklerle Osmanlı’ da Ceza Yargılaması”, Türkler X, Yeni Türkiye
Yayınları Ankara 2002, s. 69.
Köleler, Kayseri’ de ele aldığımız döneme ilişkin incelediğimiz belgelerden edindiğimiz
belgeler ışında mahkemede genelde azâd edilmeleri hususunda yer alabilmişlerdir. Daha fazla
bilgi için bkz: KŞS, nr. 116, s. 40, h. 93; s. 56, h. 141; nr. 118, s. 100, h. 217.
Muhalaa, denilen husus boşanma ile ilgili bölümde açıkladığımız boşanma çeşitlerinden
biridir. Nitekim kadınların aralarında geçimsizlik olduğu iddiasıyla kocasından mehr-i müeccel
ve nafaka talebini almaktan vazgeçerek boşanmak isteği ile dava açması ve bu gerekçe ile
boşanması muhalaa ya da hul yoluyla boşanma olarak tanımlanmaktaydı
Akyılmaz, a. g. m. , s. 369.
Savaş, a. g. m. , s. 525.
162
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Kadının kocasının şiddetine maruz kalmasına ilişkin bir belgede: “ Yılman
Mahallesi’nde yaşayan Mehmet kızı Sakine Hatun, oğlu Mehmet oğlu Halil vekâletinde kocası Hüseyin oğlu Mustafa’dan davacıdır. Mustafa karısına
şiddet uygulamakta, eziyet etmektedir. Davadan bir gün önce darb ederek iki
dişini kırmıştır. Sorgulanması ve gereğinin yapılmasını isterler. Mahalle ahalisinin de darb olayını doğrulaması üzerine Mustafa’ nın, kadını bir daha darb
etmemesi tenbih olunur.”9 Görüldüğü üzere mahalle halkının darp olayının
gerçekleşip gerçekleşmediğine dair şehadetlerine başvurulmakta olduğunu
görüyoruz. Burada boşanma olayının gerçekleşmediği, Kadı’ nın adama
davranışından ötürü öncelikle uyarı verdiğini görüyoruz. Kadın şiddete maruz
kaldığında kardeşi vasıtasıyla kocasına dava açabilmekteydi.
Bu konuyla ilgili olarak bir belgede:” Hacı Kılıç Mahallesi’nde yaşayan
Hızır oğlu Hüseyin, kardeşi Fahriye Hatun adına Fahriye’nin boşandığı kocası Mustafa oğlu Abdülgani’ye dava açar. Davadan on gün önce Abdülgani
kesici bir aletle Fahriye’yi başından, farklı azalarından yaralamıştır. Durumun
tahlili için kadı tarafından görevlendirilen Mehmet Efendi, olay yerine gelir.
Kadının başında, sağ ve sol tarafında farklı azalarında yara izlerini tespit eder.
Komşu kadınlar Zahide, Hasibe darp olayına şahitlik ederler. Abdülgani
sorgulanır. Suçunu itiraf eder. Görevli Mehmet Efendi bunu kaydederek kadıya götürür.”10 Burada darp olayının aydınlığa kavuşturulması için olay yerine
görevli şahsın inceleme yapması için gönderildiğini görüyoruz.
Olayı yerinde inceleyen görevli kadının haline bakarak yaralama olayının
vuku bulduğunu tespit etmesine rağmen, olayın ispatı için sağlam delillere
ulaşma noktasında iki kadının şehadetinden istifade etmektedir.
Bu konuya ilişkin diğer bir belgede: ” Musa Gazi Mahallesi’nde yaşayan
Mehmet kızı Fatma, kocası Mehmet oğlu Hasan’ e dava açar. Adam kadını
acımasızca darp etmiş; kadın da 60 guruş mehr-i müeccel ve nafakadan vazgeçerek boşanmak istemiştir. Adam karısıyla rızayla boşandıklarını kadının
mehir talebinden vazgeçtiğini söylemiştir, şahitler dinlendiğinde darp olayı
doğrulanmış ve mehrin Fatma’ya teslimine karar verilmiştir.”11
9
10
11
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 99, h. 331.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 91, h. 596.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 116, s. 83, h. 207.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
163
Burada kadının hakkından vazgeçerek boşandıklarının iddia edilmesinin,
adamı malî yükümlülükten kurtaracağı düşüncesi ile kadın üzerinde şiddet
uygulayarak ilk boşanma talebini karısının istemesini sağlamaya çalışmıştır.
Ancak beklentilerine karşılık bulamadığını görüyoruz.
Bu duruma örnek teşkil edebilecek nitelikteki başka bir belgede: “ Cırlavık
Köyü’ nde yaşayan Abdülkadir kızı Raziye, Hacı Recep oğlu Hacı Süleyman’
a dava açar. Davadan 6 ay önce Hacı Süleyman nikâhlı karısı iken kadının
hamile olmasına aldırmadan karısını boşamıştır. Çocuğun düşmesi ( ilga-i
cenin) için kadına zorla ot türünden bir şeyler içirmiş ve beş aylık hamile
olan kadının düşük yapmasına yol açmıştır. Süleyman’ a mahkemede bu olay
için yemin teklif edilmiş ve suçu onaylanmıştır. Gereğinin yapılması istenmiş ve kadın bu konuda adamla mücadele etmekten uzak durması konusunda
uyarılmıştır.”12 Burada adamın işlediği suçun tespiti noktasında yemin ettirme
usulü bir ispat yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Mağdur durumda bulunan kadına hakkını arama yetkisinin verilmesi ise hukukî anlamda kadının
konumu hakkında bilgi vermesi açısından önem arz etmektedir.
Boşanma olayı kadının istemiyle gerçekleşmiş olsa bile adamın karısı üzerindeki baskılarının idame edişine örnek olan bir başka belgede: “ Darsiyak
Köyü’nde yaşayan İbrahim kızı Rahime, boşadığı kocası Abdullah oğlu Hüseyin Beşe’ye dava açar.
Davadan bir yıl önce geçimsizlik sebebiyle kocasındaki 6.000 akçe mehr-i
müeccel ve nafakadan vazgeçerek şahitler huzurunda boşandıklarını, aralarında bir ilişki kalmadığı halde adamın kadına hala zevciyet muamelesi yaptığını ve bu durumdan rahatsız olduğunu belirtmesi üzerine adam sorgulanır,
şahitler dinlenir ve Hüseyin kadına yönelik bu türdeki davranışlarından men
edilir.”13
12
13
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 26, h. 85.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s.120, h. 388.
164
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
5. 1. 2. Tecavüz
İncelemiş olduğumuz dönemdeki belgelerden anladığımız kadarıyla
Müslüman kadınlar da gayrimüslim kadınlar da en yakın çevrelerinde
bulunan komşu ve yakınları tarafından tecavüze uğramışlardır. Yardıma
çağırma, taarruzda bulunan kişinin annesinin çağırdığına ilişkin ifadeler
üzerine çağrıldığı yere giden kadınların başına istenmeyen bu türden olaylar
gelmiştir.
Gayrimüslim bir kadının başına gelen böyle bir olayı örnekleyen bir
belgede:“Gösdere Nahiyesi’ ne bağlı Darsiyak Köyü’nde yaşayan Kastezyan kızı Despino adlı nasraniyye, Mustafa oğlu Mehmet Ağa’dan davacı
olur. Mehmet Ağa davadan dört gün önce kölesi Kara Arap Ali’yi, Mehmet’
in validesinin çağırdığı gerekçesiyle gelmesi için Despino’yu evlerine çağırtır. Despino, Mehmet’ in annesi çağırdığı için gider. Ancak adamın annesinin
hamamda olduğunu öğrenir. Mehmet Despino’ya zorla sahip olur. Despino,
Mehmet’ in sorgulanıp ihanetinin cezasının verilmesini ister. Mehmet Ağa
sorgulanınca Despino’nun kendisine 32 guruş borcu olduğunu bunu istemek
için kölesini gönderip çağırttığını, onun da geldiğini; ancak kötü bir maksadı
olmadığını borcu olan parayı talep ettiğini söyleyerek kadının söylediklerini
inkâr eder. Konuya ilişkin ispatı yeterli olmayınca Despino’nun korunma altına alınma talebi reddedilir.”14
Bu türden olaylarda kesin delil gerekli görülmüş olup, olaya şahitlik edenlerin bulunmaması ve suçlu şahsın hatasını kabul etmemesi üzerine kadının
iddiası geçersiz sayılmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus
kadın, başına gelen böyle bir durumda bizzat kendisi mahkemeye giderek
şikâyetçi olduğu kişiye dava açabilmektedir.
Ayrıca boşandığı halde eski kocasının taarruzuna maruz kalan kadınlar da
mevcuttur. Bu durumla ilgili bir belgede: “ Hamurcu Mahallesi’nde yaşayan Hacı Ebubekir kızı Hafize, kardeşi Hacı Mustafa vekâletinde kocası Hacı
Ömer oğlu Molla Osman’ ı dava eder.
14
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 26, h. 85.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
165
Davadan 21 gün önce adam kadını şahitler huzurunda üç talakla boş ol,
diye boşamıştır. Ancak iki gün sonra gece vakti kadının rızası olmadan kadına
zevciyet muamelesinde bulunmak istemiştir. Kadın şikâyetçi olur. Şahitler
de boşandıklarını onaylar. Ve adam kadına yönelik bu türden davranışlarından men edilir.”15 Burada ise kadının iddiasının ispatı için evli olmadıklarını
onaylayacak şahitlerin şehadetleri gerekli görülmüş ve elde edilen bilgiler ışığında gerekli muamelede bulunulmuştur.
Kadına vaatlerde bulunarak onun namusuna hâlel getiren bir adamla ilgili
bir belgede: “ Eski Bedesten Mahallesi’nde yaşayan Murtaza kızı Aişe Hatun,
Mustafa oğlu Yusuf’ u dava eder. Davadan 5 ay önce Yusuf’ un gece vakti
Aişe’nin evine gelerek, evlenme vaadiyle kadını kandırıp, zina eder. Bu olaydan sonra Yusuf, bulunduğu muhitten başka bir yere gider ve kadına verdiği
sözü yerine getirmez, kadın gereğinin yapılmasını ister. Yusuf’ un hali, tavrı
mahalle ahalisine sorulur. Onun kendi halinde, bu güne kadar kötü bir halinin
duyulmadığı, iyi bir adamdır ifadeleriyle Yusuf’u mahallelinin hayırla yâd
etmeleri üzerine adamın iyi hali kayıtlara zapt edilir.”16
Burada da muhtemelen Yusuf adlı şahsın, mahalle halkından edinilen bilgiler ışığında iyi hali göz önünde bulundurularak söz konusu suç dolayısıyla
cezalandırılmadığını söylememiz mümkündür. Olayın tam anlamıyla nasıl
neticelendiğini bilemiyoruz. Çünkü Yusuf, davanın söz konusu olduğu dönemde kayıp niteliğiyle yâd edilmektedir. Ancak bildiğimiz bir husus vardır
ki onu da şöyle açıklayabiliriz: İyi halinden ötürü şahıslara mahkemede sadece uyarı verildiğini, ancak benzer suçlamalarla ilgili olarak şahıs hakkında
yeniden davacı olunursa bu defa gereken cezaya çarptırıldığını görüyoruz.
Müslümanlar arasında da örneklerine rastladığımız aynı konuya ilişkin bir
belgede: “ Gülük Mahallesi’nde yaşayan Hacı Ali kızı Asiye Hatun, kardeşi
oğlu Mehmet Beşe oğlu Hasan’ e dava açar. Davadan bir gün önce Hasan,
Asiye’ nin kızı Recep kızı Asiye’yi kendi babasının evinin samanlığına götürerek ona tecavüz eder. Sorgulandığında Hasan, bu suçlamayı reddeder ve
15
16
H. 1124/ M. 1711, KŞS, nr. 116, s. 104, h. 409.
H. 1120/ M. 1707, KŞS, nr. 113, s. 34, h. 137.
166
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
olayla ilgili şahit olmadığı için Asiye Hatun Hasan’a yönelik suçlayıcı tavırlarından men edilir.”17 Burada da kadının başına gelen vahim duruma şehadet eden kimsenin bulunmaması gerekçesiyle suçlu şahsın aklandığı, kadının
mağdur durumda bırakıldığını görüyoruz.
Bazı kötü özellikleriyle nam salmış şahısların kadına taarruzuna ilişkin bilgi edindiğimiz bir belgede: “ Şeyh Taceddin Mahallesi’nde yaşayan Ali kızı
Hatice Hatun, es- Seyyid Mustafa oğlu Abdurrahman Çelebi, adamın kardeşi
es- Seyyid Mehmet ve adamın oğlu gaib haldeki es- Seyyid Mehmet’e dava
açar. Davadan bir önceki gece evde yalnızken bu şahıslar evin bacasının penceresinden içeri girerek Hatice Hatun’a tecavüz etmişlerdir.
Kadın davacıdır. Bu şahısların kadınlara tecavüz etme, onları kayalıklara
kaçırma ve kendi evlerine kapatma gibi halleri adet edindiklerini, ahaliye de
sorularak durumun ispatlanabileceğini, gereğinin yapılmasını ister. Mahalle
imamı Mehmet oğlu Hüseyin Efendi dahil ahaliden çoğu kişi ifade verir. Hepsi de kadının söylediklerini onaylarlar. Bunun üzerine cezalarının verilmesine
karar kılınır.”18
Nitekim ele aldığımız dönem Anadolu’ da eşkiyalık olaylarının yoğun olarak yaşandığı dönemlere rastlamakta olup, eşkiya nitelikli insanların saldırısıyla karşı karşıya kalan kadınlara rastalamamız mümkündür. Burada öncelikli olarak saldırıya maruz kalan kadın, kendisine bu fenalığı yapan şahısların
kesin olarak cezaya çarptırılmaları için gereken bütün delillerle kadı huzurunda bulunmaktadır. Kötü halleriyle tanınan şahısların suçlarının sabit olarak
kabul ediliyor olduğundan bahsetmiştik. Etraftaki kişilerin görüşlerinin de
değerlendirmeye alınmasıyla suçları sabit olan şahıslar hakkında gerekenin
yapılmasına karar verilmiştir. Şahitlerin içerisinde imamın da yer alması olaya dinsel bir bakış açısıyla yaklaşılmasına ve doğru kararın verilmesine katkı
sağlamıştır. Ayrıca mahalle halkının güven duyduğu şahısların başında gelen
imamlar görüşlerine değer verilen şahıslar olarak kabul görüyorlardı.
17
18
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 14, h. 397.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 66, h. 230.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
167
5. 1. 3. Gasp- Dolandırılma- Haneye Tecavüz
Evlere kötü niyetle giren adamlar evin hanımları tarafından engellenmek
istenince bu hanımlar yaralama, gasp, dolandırılma, ırza saldırı, gibi durumlara maruz kalmaktaydılar.
Gayrimüslim bir kadının evine farklı maksatla giren gayrimüslim adam
hakkındaki bir belgede: “ Zincirdere Köyü’ nde yaşayan Bolad kızı Miçke
adlı nasraniyye Karpahdi oğlu Simon’ dan davacıdır. Davadan 15 gün önce
sabah erken saatlerde Simon, kadının evine gelir. Kötü niyetle kadının üzerine
saldırır. Kadın feryat edip bir yolunu bulup elinden kurtulur.
Bu davranış Simon’ un âdetidir, diyerek ispat için köy sakinlerine adamın
halinin sorulmasını ve gereğinin yapılmasını ister. Ahaliye Simon’un ahvali
sorulur. Hepsi de Simon’ un kendi halinde olmayıp, bu durumun sorumlusunun da Simon olabileceğine şahitlik ederler. Bu durum üzerine kadı Simon’un
kötü niyetli davranışının cezalandırılmasına karar verir.”19
İyiliğiyle bilindiğinden bahsettiğimiz imamlar içerisinde kötü nitelikleriyle
karşılaştığımız şahıslara da rastlamaktayız.
Bir belgede: “ Ömer kızı Fatma Hatun ve kocası Mustafa oğlu Murat, köy
imamı olan Durmuş Ali Halife adlı kişiden davacı olarak Kayseri sancağı
Mutasarrıfı hacı Mustafa Paşa huzurunda şikâyette bulunurlar. Davadan 21
gün önce Durmuş Ali Halife gece yarısı kötü niyetle evlerine girip, Murad’ın
karısı Fatma Hatun uyurken baş ucuna gelir, kadın onu fark edince bağırır
ve adam da kaçar, ancak ailesi köyde kalır. Murad bu durumu Durmuş Ali
Halife’nin âdetidir, köy halkına sorulup gereği yapılsın diyerek isteğini belirtir. Şahitler, Durmuş Ali’nin kendi halinde olmayıp kötülüğü adet haline
getirdiğini, kendisinin abdülmuhin sıfatıyla tanındığını söylemeleri üzerine
adam, mevcut imamet görevinden men edilir.”20
19
20
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109,s. 80, h. 549.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 109, s. 122, h. 692.
168
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Burada kadı huzurunda değil de Kayseri sancağının mutasarrıfı huzurunda çözümlenmesi istenen bir dava konusuyla karşılaşmaktayız. Suçlu olan
şahsın imam olması, ahalinin onun kötü halinden bahsetmeleri dolayısıyla
adam görevinden uzaklaştırılır. Bir belgede: “ Hasbek Mahallesi’nde yaşayan
Hüseyin kızı Mihri, Mustafa bey oğlu Abdurrahman’dan davacı olur. Davadan bir önceki gece Abdurrahman, kadının evine hıyanet kasdıyla girer, kadın
onu görünce bağırır o da kaçar. Sorgulansın ve gereği yapılsın, cezalandırılsın şeklindeki şikâyetler üzerine mahalleden şahitlerin de dinlenmesi sağlanır. Adam hakkında olumlu şeyler söylemeleri üzerine adamın bu hali kayd
edilir.”21Burada da adamın iyi halinin suçuna yönelik ceza almasının önüne
geçtiğini görüyoruz.
Bu konuyla ilgili bir belgede: “ Talas Köyü’ nde yaşayan Sebil kızı Tedrondo adlı nasraniyye, Musli oğlu Osman’ a dava açar. Davadan üç gün önce
gece yarısı Osman kötü niyetle kadının evine girer. Kadın fark eder ve bağırır.
Osman ve kayıp olan arkadaşı Abraham kaçarlar. Sorgulanıp cezalandırılmasını ister. Şahitler dinlenir. Bir ses duyup baktıklarını adamların kaçtığını gördüklerini söylerler. Osman’ın bu kadından uzak durması emredilir.”22
Eve girerek hırsızlık yapan şahısların varlığını örnekleyen bir belgede: “
Eslempaşa Mahallesi’ nde yaşayan Mestan kızı Kıymet, kocası Azros oğlu
Pedşekdo vekâletinde, Abdullah oğlu İbrahim’e dava açar. Kuşluk vaktinde
İbrahim, Kıymet’in evine girerek, kadının boğazını sıkıp iki adet altınını almıştır, sorgulanmasını ister. Şahitler de kadının iddiasını onaylayınca iki altının Kıymet’ e teslimine karar verilir. “23
21
22
23
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 68, h. 235.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 69, h. 216.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 90, h. 288.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
169
5. 2. Suçlu Kadınlar
İslâm Hukuku ve Osmanlı’ daki tatbikatı açısından suç ve cezalar temelde üç
grupta toplanmıştır. Bunlardan : “Birincisi: Had cezaları ( iffete iftira, hırsızlık,
zina, yol kesme gibi) , ikincisi: Şahsa karşı işlenen cürümlerdir. Üçüncüsü de
bunların dışında kalan ta’ zir ve siyaset cezalarıdır.”24 Bunlardan üçüncüsü ile
ilgili ceza uygulamalarına rastlanmaıştır.
“ Nahiye ve köyler dışında kalan diğer idari merkezler aynı zamanda birer
yargı merkeziydi. Her yargı merkezinde birer kadı bulunurdu… Kadılar devletin siyasî ve idarî meselelerine karışmazlar ve bu konuları ilgili mülkî amirlere
terk ederler.”25 idi. Kadılara yardımcı naibler olur. Bunlar genelde ilk soruşturmayı yürütürdü.
“ İlk soruşturma açık olarak yapılırdı. İlk soruşturmayı yapmak üzere görevlendirilen naibin yanında güvenilir kişiler (umen) bulundurulur ve naible
beraber bu kişiler de mahkemeye gelerek neticeyi hâkime bildirirlerdi… 2. son
soruşturmayı hâkimin naib olarak görevlendirdiği kişi, son kararı vermeye yetkili değilse hâkim davayı inceleyip şahitleri tekrar dinlemedikçe yargılamayı
sonuçlandıramazdı. Ama naib, son kararı vermeye, yani yargılamaya yetkili ise
hâkim, onun dinlediği şahitlerin ifadelerine dayanarak hüküm verebilirdi.”26
Osmanlı hukukunda adli olaylarda suç ile ilgili unsurların mesela cinayet, yaralama gibi tesbiti ehl-i örf 27 tarafından keşif yapılmak suretiyle saptanmaktaydı.
“ Osmanlı’ da Ceza Hukuku öldürme, ırza geçme, şiddet kullanarak hırsızlık, eşkiyalık gibi şiddetli suçlar için idam ve sakatlama emrediyor, kamu yetkililerine de bunların yerine para cezası kabul etmeyi yasaklıyordu. Cezası para
ya da falaka olan bölümde zina, fizikî saldırı; içki içme ve değişik tür hırsızlıklar ele alınmıştır.”28
24
25
26
27
28
Özen Tok, “ Kadı Scilleri Işığında Osmanlı Şehrindeki Mahalleden İhraç Kararlarında
Mahalle Ahalisinin Rolü ( XVII. ve XVIII. yy’ larda Kayseri Örneği) ”, Erciyes Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.18, Kayseri 2005,s.156
Ahmet Akgündüz, “ İslâm Hukukunun Osmanlı Devleti’ nde Tatbiki: Şer’ iyye Mahkemeleri ve
Şer’ iyye Sicilleri”, Türkler X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 55.
Bayındır, a. g. m. , s. 69.
İcra görevini ifa eden şahıs ve organlara Osmanlı Devleti’ nde ehl-i örf adı verilmektedir.
Yürütme ve yargı organı da diyebiliriz. Daha fazla bilgi için bkz: Ahmet Akgündüz, Said
Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, s. 442.
Ergin, a. g. t. , s. 80.
170
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Cezanın verilebilmesi için ise suçun ispat edilmesi gerekli görülmekteydi.
“ İspat vasıtaları şahitlik, yemin ve yeminden kaçınma (nükul) idi… had cezaları ya ikrar veya şahitlerle sabit olurdu… zina davasını ispat için 4 erkek
şahit, diğer hadler ile kısas davalarını ispat için 2 erkek şahit şart koşulurdu… hırsızlık davasında çalınan mal konusunda davalıya yemin teklif edilirdi. Eğer yemin etmekten kaçınırsa çalındığı iddia edilen malı tazmin etmesi
gerekirdi.“29
5. 2. 1. Kamu huzurunu bozma
Toplum huzurunu bozan şahıslarla ilgili konularda dava kendiliğinden
gündeme gelmekteydi. Kadı şahitleri dinletebilir, şahitlerin ifadesini alabilirdi. Haklarında şikâyet olan kişiler mahkemeye getirilerek yargılanır, suçu
ispatlanırsa gereken ceza verilirdi. Bireyler sicillere kendi adları, baba adı yanında sakin oldukları mahalle, köy adı ile kaydedilirlerdi. Mahalleye aidiyeti
bireylere birtakım sorumluluklar yüklemekteydi.
İncelenen mahalleden ihraç kararlarındaki i’lâmların30 sicillere tenbih
şeklinde kaydedildiğini görmekteyiz. Kadınların kamu huzurunu bozacak
nitelikteki davranışları cezalandırılmaktaydı. “Osmanlı mahkemelerinde cezalandırma prensibi olarak, hakkında şikâyet olan kişi sabıkalı değilse cezalandırılmadan önce birkaç kez uyarılır (tenbih olunur) eğer yola gelmezse
(mütenebbih olmazsa) veya sabıkalı ise cezalandırılırdı.”31
Kadınların kamu huzurunu bozacak nitelikteki davranışlarının tekrar eden,
ahaliyi rahatsız eden, uyarılara rağmen devam eden davranışlar olduğu takdirde mahalleden ihraçla cezalandırıldıklarını görüyoruz. Şahitler mahalle
imamı ve mahalle halkından oluşuyordu. Toplumsal olayların yönetiminde
mahalle imamının rolü büyüktü.
Gayrimüslimlerin ise kendi din adamları tarafından durum mahkemeye
sevk ediliyordu. İftirada bulunan şahısların ahaliyi tacizi, hırsızlıkla suçlanan
29
30
31
Bayındır, a. g. m. , s. 71.
“İ’lâm: Bir davanın mahkemece nasıl bir hüküm ve karara bağlandığını gösteren resmî
vesikâdır”.Daha fazla bilgi için bkz: F. Develioğlu, a. g. e. , s. 426.
Baş, a. g. t. , s. 141.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
171
şahıslar, farklı davranışlarıyla toplum huzurunu bozan kişiler bulundukları
mahalden sürülmeyi hak ediyorlardı.
5. 2. 1. 1. İftira
İftiraya ilişkin kararlarda iftira atan şahıs; “Prensip olarak önce tenbih
olunur, kulak asmazsa veya sabıkalı ise cezalandırılır. Sürgün cezası ise
toplum huzuru bozan, ahali tarafından istenmeyen kişiler hakkında sıklıkla
kullanılırdı.” 32 Sürgün cezasını içeren suçlar arasında iftirada bulunma suçunun da olduğunu görüyoruz
Bu konuyla ilgili bir belgede: “ Emir Sultan Mahallesi’nde yaşayan Keboren kızı Cevher adlı nasraniyye-i bakire, Avevik oğlu Arsivan ile mahkemededir. Davadan 5 yıl önce Cevher küçük yaşta iken Arsivan’ın babasının
yanında yaşamakta olup onun hizmetinde bulunur. Ancak çevreden bazı kimseler Cevher ile Arsivan arasında ilişki olduğu söylentisini Kayseri Subaşısı
Emrullah oğlu Halil Bey’ e durum bildirilir. O da bu şahısları huzura çağırır.
Ancak Arsivan ve Cevher söylentinin iftira olduğunu belirtirler. Bunun üzerine Halil Bey ve d iftira edenleri Cevher ve Arsivan’ a karşı taarruzdan men
edilirler.”33 Burada Subaşı’na bildirilen bir şikâyet söz konusudur. Şehrin
güvenliğinden sorumlu olduğunu bildiğimiz subaşı görevindeki şahsın kamu
huzurunu bozan şahıslar üzerinde söz sahibi olduğunu görüyoruz.
İftira atan bir kadına ilişkin bir belgede: ” Bozatlu Mahallesi’nde
yaşayan Mehmet oğulları Halil ve Hüseyin, Musa kızı Kör Fatma’ya dava
açarlar. Adamlar kendi hallerinde huzur içinde yaşarken bu kadın bir takım
söylentilerde bulunmuştur. Mahalle halkı da bu kadının elinden ve dilinden
rahatsız olduklarını ve bu olaydan önce de benzer bir suçtan ötürü mahkemeye
geldiğini belirterek mahalleli de onun şerir nitelikte olduğunu söyler ve
sorgulanıp gereğinin yapılmasını talep ederler. Bu olay sonrasında mahalle
halkına sorulunca kadının iftira etmeyi adet edindiğini belirtirler. Kadının
bu söylentilerden men olunması tenbih edilir.”34 Kadının benzer suçlamalar32
33
34
Baş, a. g. t. , s. 144.
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 24, h. 60.
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 39, h. 114.
172
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
la daha önceden kadı huzurunda bulunmasına rağmen uyarı cezası verildiği,
sürgün cezasının tatbik edilmediğini görüyoruz.
5. 2. 1. 2. Zina
Zinadan kaçınma ve bu suçu işleyenler hakkında İslâm Hukuku’nda çok
sayıda hüküm bulunmaktadır. “ Zinada evli erkek ve kadına recm, bekâr erkek
ve kadına had vurulabilmesi için zina olayının vuku bulması, şüpheden arî
olması, aralarında ihtilaf olmayan dört erkek şahidin aynı mecliste şehadet etmesi veya zina edenlerin hâkim huzurunda ayrı ayrı dört meclis önünde itiraf
etmesi vb şartlar aranmaktadır.”35
Osmanlılarda zina suçu için verilen cezalar İslâm Hukuku’nda belirtilen
şekillerden farklı şekilde tatbik edilmiştir.“ Osmanlıların zina suçuna ceza
olarak para cezası vb. takdir etmeleri, suçluların cezalandırılması konusunda
kolaylık sağlamıştır. Konumuzla ilgili suçların cezalandırılmasında mümkün
olduğunca cismani cezalardan kaçınmaları evrensel hukuk normlarına yaklaşmanın ifadesi olarak değerlendirilmelidir.”36
Bu konuyla ilgili olarak; bir belgede:” Hambe adlı zımmî Bedalik’ i öldürür, Bedalik’ in kardeşlerinin vasileri ve amca oğulları Şahbaz oğlu Bali
hesabının sorulmasını isterler. Hambe öldürme gerekçesini şu şekilde belirtir:
Bedalik ile Hambe’nin karısını evlerinin önünde zina ederken yakalamıştır.
Bu konuda müftüden fetva alarak gereğini yapmıştır. Fetvayı mahkemeye
sunar ve fetva gereği yaptığının caiz olduğu belirtilerek suçlamalardan azad
olunur.”37 Zina suçundan ötürü cinayet işleyen adam, müftüden fetva alınarak
suçun sabit edilmesi neticesinde aklanmıştır.
Mahallenin ahlâkî yapısının bozulduğu gerekçesiyle haklarında hüküm
bulunan kadınlara ilişkin; bir belgede: “ Huand Mahallesi’nde yaşayan Halid kızı Ümmügülsüm Kayseri Subaşısı Ahmet Ağa ibn-i Müdazahhar huzurundadır. Ümmügülsüm’ün yabancı erkeklerle ilişki kurmaması yönünde
35
36
37
Baş, a. g. t. , s. 148.
İsmail Acar, “ Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası”, Türkler X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
2002, s. 90.
H. 1115/ M. 1702, KŞS, nr. 109, s. 6, h. 376.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
173
ikaz edilmesine rağmen es- Seyyid İsmail gece yarısı Ümmügülsüm’ün evine gelir. Sofasında zevciyet muamelesi vaziyetinde yakalanmaları üzerine
Ümmügülsüm’ün bu halini dile getirip mahalleden ihracı için Subaşı’na mahalleli tenbihte bulunur.”38
5. 2. 1. 3. Hırsızlık
Osmanlı hukukunda hırsızlık suçu iki kısımdan oluşur. Bunlardan; “ Birincisi, had cezasını gerektiren hırsızlıktır. İkincisi ise, tazir gerektiren hırsızlık.
Had cezasını gerektiren hırsızlık tam ehliyetli bir şahsın muhafaza altında bulunan başkasına ait muayyen miktarda bir malı gizlice almasıdır. Hırsızlık suçunun iki cezası vardır: Birincisi çalınan malın tazminidir. İkincisi, el kesme
cezasıdır. Birinci hırsızlık suçunda sağ eli bilekten kesilir; ikinci de sol ayağı
topuktan kesilir. Üçüncü de ise tevbe edinceye kadar hapsedilir.”39
İncelediğimiz belgelerde konuyla ilgili olarak edindiğimiz bilgilere göre
kadınların gerçekleştirdikleri hırsızlık olaylarını bazen yalnız bazen eşi, annesi
yakınları ile yaptıklarını görüyoruz. İslâm Hukuku’ nda hırsıza uygulanan
ceza, el kesilmesi olarak farz edilmesine rağmen araştırdığımız belgelerde
hırsızlık yapan kadınların sürgün ile cezalandırıldığını görüyoruz.
Yargılandıkları, suçunu itiraf edenlerin yanında reddedenlerin de bulunduğunu görüyoruz. İtiraf edenlerin evlerinde yapılan aramalarda çaldıkları eşyalar bulunarak sahiplerine teslim edilmekteydi. Bu konuyla ilgili bir belgede: “
Huand Mahallesi’nde yaşayan Hacı Hasan kızı Safiye Hatun, Veli oğlu Şaban’
ı dava eder. Davadan 8 ay önce evinden bir ferace, bir mendil, bir baş sandalı,
kaftan, gömlek, havlu, köhne gömlek, köhne sarık gibi eşyalar kaybolmuştur.
Safiye, bu eşyaları Şaban’ın karısı Fatma’nın evinde görmüştür, ancak Fatma
kaçmıştır ve kayıp niteliğiyle yâd edilmektedir, Safiye de Şaban’ın sorgulanmasını ister. Sorguda eşyaların Safiye’ye ait olduğunu söyler, tenbih durumu doğmaz, ancak şüphelerin giderilmesi adına Fatma’nın ortaya çıkmasının
beklenilmesi istenir ve vesikanın o tarihe kadar muhafazasına karar verilir.”40
38
39
40
H. 1121/ M. 1708, KŞS, nr. 114, s. 5, h. 6.
Hayri Ergin, 18. yy Fetvalarına göre Osmanlı’ da Günlük Hayat( Behcet’ ül- Feteva)
Örneği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 83.
H. 1123/ M. 1710, KŞS, nr. 115, s. 76, h. 263.
174
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Burada suçlu olduğu iddia edilen kadının kayıp halde olması dolayısıyla
kocası dava konusunun muhatabı sayılmaktadır. Adamın eşyaların Safiye’ ye
ait olduğunu söylemesi güven telkin etmemiş olsa gerekecektir ki Fatma’ nın
bulunması ve sorgulanmasından sonra gereken işlemin yapılmasına karar verilmiştir.
Kadınların hırsızlık suçu işlediklerinin bir başka örneği olan ve suçlarını itiraf ettiklerini gösteren bir belgede:” Selaldı Mahallesi’nde yaşayan Simon oğlu Abraham adlı zımmi, Hasan kızı Sabriye ve kızı Halil Beşe kızı
Raziye’den davacıdır. Bu şahısların evine girip sepet içindeki bir altın saç
bağı, bir inci saçlık, bir kaftan, dört zıbın, iki taraflı atlas kaftan, köhne gömlek, bir altun başlık gibi eşyaları alıp es- Seyyid Mehmet’in evine attıklarını,
kadınların şahitler önünde itiraf ettiklerini belirtir. Sorgulanıp eşyaları teslim
etmelerini ister. Şahitler de Abraham’ın söylediklerini haklı çıkarır ifadede
bulunurlar. Bu durum üzerine Sabire ve Raziye bu eşyaları Abraham’a teslim
etmeleri için tenbih olunurlar.”41
Hırsızlık suçu da sürgün cezası gerektiren bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuyla ilgili bir belgede: “ Kayseri sancağı mutasarrıfı Hacı
Mustafa Paşa ve Subaşı Mehmet Bey oğlu Ahmet bey adlı kişilerin huzurunda Merkepçi Mahallesi’nde yaşayan Ömer kızı Kamile Hatun ve kocası
Mehmet oğlu Hüseyin Beşe hakkında şikâyet vardır. Kamile kendi halinde
olmayıp hırsızlık ve fesat, arabozuculuk gibi huyları nedeniyle bundan önce
üç mahalleden kovulmuş, Merkepçi Mahallesi’nde iken de hırsızlık yaptığı ve
çaldığı eşyaların evinde bulunması üzerine bu durum ahali tarafından gizlice
mutasarrıfa bildirilmiştir. Karı kocanın mahalleden kovulmasını talep ederler.
Çaldığı eşyalar sahibine geri verilir. Bu konuya ilişkin fetva da alınarak karıkocanın mahalleden ihracına karar verilir.”42
Mahalleden ihraç ile ilgili kararın çıktığı tek belge olarak elimizde bulunan
bu belgede karı- kocanın birlikte kadın işlediği suçtan ötürü mahalleden sürüldüğünü görmekteyiz. Gayrimüslim bir kadının evinden Müslüman kadının
çaldığı eşyalar üzerine kendisine yapılan muamele hakkındaki bir belgede: “
41
42
H. 1125/ M. 1712, KŞS, nr. 116, s. 114, h. 436.
H. 1116/ M. 1703, KŞS, nr. 110, s. 4, h. 14.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
175
Sınıkçı Mahallesi’nde yaşayan Ohen kızı Arsitan adlı nasraniyye es- Seyyid
İsmail kızı Şerife Aişe’ye dava açar. Davadan 6 ay önce gayrimüslime kadın
evinde uyurken şafak vaktinde Şerife gelip evdeki sepetin içindeki 12 altını
almış, ister ama Şerife vermez, sorgulanması için kadı huzuruna gelir. Şahitlere sorulur. Alınan eşyalar gayrimüslim kadının çalınan eşyalarıyla aynı ise
belirtilen kıymetin mislini gayrimüslime kadına vermesi Şerife Aişe’ye söylenir ve karar kaydedilir.”43 Burada suçunu inkâr eden kadına çaldığı eşyalardan
ötürü suçu sabitlenirse belirlenen eşyaların kıymetinin iki katının gayrimüslim kadına teslim edilmesine karar verilir.
5. 2. 1. 4. Kavga- yaralama- Cinayet
İncelediğimiz belgelerde kadınlar eşlerinin, oğullarının, kardeşlerinin
öldürülmesi üzerine bizzat katillerin cezalandırılmasını talep etmiş olduklarını
ya da katillerinin tesbit edilerek cezalandırılmalarını istediklerini görüyoruz.“
İslâm Hukuku’nda katile kısas uygulanması esastır.” 44 İncelediğimiz belgelerin bir kısmı katiller hakkında uygulanan hükümlerden hareketle katillere
uygulanan cezalarda kısas, diyet, sulh, idam istemine rastlanmıştır.“ Bir Müslüman haksız yere zımmi bir kimseyi öldürdüğünde kısas uygulanıyordu.” 45
Suçlamalar karşısında ilgili davalarda, davalının cevabı yani karşı davası,
men ve def’ i ve itirazları da zikredilmektedir. Davalı iddiayı tamamen reddetmişse durum söz konusu i’ lâm’ da gıbbessual ve akibel inkar ifadesiyle belirtilir. Yani suçlunun inkâr ettiği suçlama hakkında sorgulama yapılacağına ilişkin karar alınması ifade edilmektedir. Cezalandırmadan ziyade bazen taraflar
arasında sağlanan anlaşma gereği barış gerçekleşiyor. Sulh bedeli denilen bir
meblağın davacıya verilmesiyle aradaki sorun çözüme kavuşturuluyordu. Bu
şekilde gerçekleşen “ Sulh 3 şekilde olur: Birinde davalı iddiayı kabul etmez,
davacı da ispattan aciz kalır, aradaki niza bitsin diye sulh yapılır ki, buna ‘
an inkarin sulh’ adı verilir. Diğeri, davalının iddiayı kabul etmesinden sonra
yapılan sulhtur, ona da ikrarin sulh adı verilir. Üçüncüsü ise davalının iddiayı
43
44
45
H. 1122/ M. 1709, KŞS, nr. 114, s. 39, h. 112.
Baş, a. g. t. , s. 157.
Ergin, a. g. t. , s. 100.
176
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
red veya kabul yerine sükût etmesi üzerine yapılan an sükutin sulhtür.”46
Cinayete kurban giden bir kadına ilişkin bir belgede: “ Dipecik
Mahallesi’nde yaşayan Mihail kızı Aişe Hatun, Yenice ve Yılman Mahalleleri
arasındaki ara yolda davadan 10 gün önce sağ ve sol kürekleri altından yaralanıp öldürülmüştür, ancak Aişe Hatun katilinin adı geçen mahalle sakini Şeyh
Ömer olduğunu, ona dava açılıp gereğinin yapılmasını olaya şahitlik eden
mahalle sakinlerine söyler ve ölür. Çocuklarına vasilik eden kadının kardeşi
Mihail oğlu Omet onun adına dava açar ve Şeyh Ömer’den 5.000 dirhem diyet bedelinin Omet’ e verilmesine karar verilir.”47
Burada kadının katilinin kim olduğunu söyledikten sonra ölmesi olayın
çözümünde kolaylık sağlamıştır. Caninin kim olduğunun bilinmesi üzerine
diyet bedeli olarak ödenecek miktarın çocukların nafakaları için ödenmesi gereği suçun sabit olduğunda verilen cezalardan birinin ne olduğunu göstermesi
bakımından belge önem taşımaktadır.
Oğullarının cinayete kurban gitmesi, ancak sulh yapılarak diyet bedelinin
alındığına ilişkin bir belgede:” Bahcıvan Mahallesi’nde yaşayan Ahmet kızı
Sare Hatun, kocası Sefer oğlu Abdürrahim vekâletinde Anasdas oğlu Kaya’ya
dava açar. Kadının bağındayken oğlu Mehmet’in sağ bacağına, küçük oğlu
Hasan’ in sağ tarafına isabet eden darb aleti sonucu öldüklerini ancak aralarında anlaşarak 4 guruş diyet bedeli üzerine sulh yapılır.”48
Annenin gördüğü şiddet neticesinde karnındaki bebeğini kaybetmesinin
bir başka örneğine rastladığımız bir belgede: “ Huand Mahallesi’nde yaşayan Hüseyin kızı Havva adına eşi Mustafa oğlu Veli Beşe vekillik ederek
Havva’nın amcası Hasan oğlu Seyyid Ali’den davacı olur. Davadan 4 gün
önce Havva 40 günlük hamile iken es- Seyyid Ali onu darp eder ve kadın çocuğunu düşürür. Havva’nın kayınvalidesi olaya şahit olduğunu belirtir. Havva
böyle bir amcasının olmadığını belirtir. Ancak mahalle ahalisinin de bu konuyla ilgili görüşüne başvurulması gerekçesiyle karara varılacağı belirtilir.”49
46
47
48
49
Bayındır, .a. g. m. , s. 78.
H. 1114/ M. 1701, KŞS, nr. 108, s. 3, h. 6.
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr.110, s. 127, h. 370.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 36, h. 37.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
177
Bir olayın ispatı için bir şahidin ifadesi yeterli görülmemektedir. Burada kaynananın şahitliği yetersiz görülerek mahalle ahalisinin şehadetine başvurma
isteği dile getirilmiştir.
Yakınlarının ölümü üzerine mahkemeye başvuran kadınlar hakkında belgeler mevcuttur.50 Kadın yakınlarının katilleri hakkında dava açabilmekte, onların yargılanmalarını talep edebilmektedir. Bir belgede: “ Süleyman Mahallesi’nde yaşayan Ömer kızı Hatice Hatun, Ömer oğlu Hüseyin
vekâletinde Mustafa oğlu Ahmet Beşe’ye dava açar. Kocası Abdullah oğlu
Mustafa’yı davadan 8 gün önce darb ederek öldürdüğü gerekçesiyle davacı
olur. Sorgulanarak gereğinin yapılmasını ister.”51
Kadının kocasının öldürülmesiyle ilgili olarak bir belgede: “ Musa Gazi
Mahallesi’nde yaşayan Hüseyin kızı Sakine Hatun, kocası Ömer Beşe oğlu
Mustafa, berber dükkânı önünde otururken Mükremin Mahallesi’ nden
Ahmet oğlu es- Seyyid Ali bıçakla sağ omuzu başından ve sol omzundan
saplayıp yaralamış ve adam ölmüş. Kadın bu adamın sorgulanmasını ister.
es- Seyyid Mehmet oğlu Molla es- Seyyid Hasan inceleme yapması için
adamın yanına gönderilir. Mustafa’nın yaralanarak öldürüldüğü tespit edilerek gereğinin yapılması kararına varılır.”52
Oğlunun katili hakkında şikâyetçi olan kadına ilişkin bir belgede:” Çiftlik
Köyü’nde yaşayan Ömer kızı Elif Hatun, Mustafa oğlu Hacı Cafer Ağa’ya
dava açar. Davadan 11 gün önce Elif’in oğlu Veli Dipecik Mahallesi çeşme
önünde başının sol tarafından ve 2 kürek ortasından kara saplı bıçak ile yaralanarak öldürülür. Sorgulanmasını ister.”53
Komşusu olan bir kadının ortadan kaldırılması üzerine, cinayete kurban
gittiği düşüncesiyle şüphelendiği şahıslara dava açan bir kadının varlığına
ilişkin bilgi edindiğimiz bir belgede: “ Talas Köyü’nde yaşayan Golobek
kızı Maria adlı nasraniyye, Osman oğlu Mustafa’dan davacıdır. Mustafa’nın
50
51
52
53
KŞS, nr.113, s. 62, h. 248; nr. 115, s.8, h. 29; s.129, h. 415; nr.114, s.124, h. 409.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 52, h. 67.
H. 1112/ 13/ M. 1699/ 1700, KŞS, nr. 107, s. 28, h. 53.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 53, h. 71.
178
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
annesi Abbas kızı Emine kayıptır. Davadan iki gün önce kadın mahallede
eşkıya güruhundan kişiler tarafından darp edilmiştir. Bunlar içinde kadının
oğlu Mustafa da vardır. Şahitler de bunu onaylar. Gereğinin yapılmasına
karar verilir.”54
Kadınların hamamda kavga ettiklerine ve bunlardan birinin yaralandığına ilişkin; bir belgede:” Kebe İlyas Mahallesi’nde yaşayan Ali kızı Ümmügülsüm Hatun, öz kardeşi Hacı Mustafa vekâletinde Hacı Abdülfettah
kızı Esma Hatundan davacıdır. Davadan 1, 5 ay önce Gülük Hamamı’nda
Esma Hatun, Ümmügülsüm’ün sol yüzünü yumrukla yaralamış, yüzünün
derisini kavlatmış. Kadının başını ve dişini yaralamış, sorgulanması istenir.
Mahkeme tarafından Mevlana İsmail Ağa durumu incelemesi için gönderilir. Ümmügülsüm’ün yüzünün derisinin kavlamış olduğunu, kadının başının ve dişinin yaralandığını keşfeder. Şahitler de benzer iddiada bulunurlar.
Esma Hatuna dava ile ilgili yemin teklif edilir. Suçlu olduğu tespit edilince
durumu Çukadar Osman Beşe ve muhzır Mehmet’e bildirilir. Ümmügülsüm
bu konuda Esma’ ya saldırıdan men edilir.”55 Suçun ispatı için yemin teklifi ve şahitlerin ifadesine başvurulduğunu gördüğümüz belgede olayla ilgili
soruşturma yapan şahısların mahkemece tayin edilen şahıslar olduğunu görmekteyiz.
Kadının öldürülmesiyle ilgili bir belgede: “ Hamurcu Mahallesi’nde yaşayan Kalender oğlu Abdülgani adlı şahıs, karısı Kamile Hatun’un ölümü
ile ilgili dava açar. Kendisi Cuma için camiye gittiğinde Kamile Hatun evde
yalnızdır. Tabhanede boğazına urgan geçirilip öldürülmüş ve soyulmuş halde bulunur. Üzerine varılıp keşif ve tahrir olunmasını ister. Kayseri sancağı
mutasarrıfı es- Seyyid Mehmet Paşa, Subaşı Ahmet’ i keşif için olay yerine
gönderir. Kamile’nin boğazında ayrıca bıçak izi olduğunu saptayarak bunun
kaydını yapar. Yusuf oğlu Hüseyin, muhzır Mehmet oğlu Yusuf a gelip suçu
işlediğini itiraf etmeleri üzerine olayın kaydı yapılır ve gereğinin yapılması
54
55
H. 1118/ M. 1705, KŞS, nr. 111, s. 2, h. 5.
H. 1126/ M. 1713, KŞS, nr. 117, s. 58, h. 77.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
179
kararına varılır.”56Burada görev yerine olay incelemesi yapması için bu defa
subaşının gönderildiğini görüyoruz. Ayrıca suçluların suçunu itiraf ettiklerine de şahit oluyoruz.
SONUÇ
Bu çalışmada Kayseri Şer’iyye Sicilleri’nden yararlanılarak Osmanlı kadını hakkında bir kısım sonuçlara ulaşılmıştır. İncelenen bu belgeler Kayseri
kadınları hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bu çalışma ile Kayseri’de
kadının 18. yüzyıldaki hayatı bir nebze de olsa aydınlatılmaktadır. Kadınların
ekonomik ve hukukî faaliyetlerinin yanı sıra sosyo- kültürel faaliyetlerinin de
belgelere zaman zaman yansıdığını görüyoruz
Kayseri’de 18. asrın başlarında kadınının konumunu saptamaya yönelik
olarak hazırladığımız çalışmanın Giriş bölümünde araştırmanın konusu, sınırları, amacı belirtilerek; Tarih boyunca Farklı topluluklarda ve Türklerde
kadın hakkında bilgi verilmiştir. Tarih boyunca farklı topluluklarda hor ve hakir görülen kadın, Türk topluluklarında değer kazanmıştır. Ancak İslâmiyet’in
kadını mahremiyet yönüyle eve kapattığını iddia edenler azımsanmayacak ölçüdedir. Oysa İslâmiyet ile kadının haklarının daha çok korunduğunu, İslâmî
hukuk kuralları ve örfi uygulamaların sentezlenmesiyle kendine özgü bir
hukuk sistemi oluşturan Osmanlı’ da da kadına azımsanmayacak ölçüde bir
değer verildiğini görüyoruz. Kayseri’de kadın 18. yüzyıl başlarında dahi pek
çok hakka sahip bulunmaktaydı. Bir sancak durumunda olan Kayseri’de dahi
kadının haklarının korunması ve toplum içerisinde değer verilen bir konumda
bulunması; Osmanlı’da kadının konumuna ilişkin bilgi edinmemizi sağlaması
açısından da önem arz eder.
Kayseri’ nin genel olarak tarihîne, ekonomik ve toplumsal yapısına baktığımızda şehrin, tarih boyunca pek çok uygarlık arasında el değiştirmiş olduğunu görürüz. Bu sayede siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda bir
gelişme kaydetmiş, kültürel ve ticarî niteliğiyle tanınan bir şehir yapısına kavuştur. Bu yapısı hasebiyle Kayseri’ de kadına da azımsanmayacak bir değer
56
H. 1117/ M. 1704, KŞS, nr. 110, s. 131, h. 378.
180
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
verilebileceği düşüncesi ile yola çıktığımız çalışma bizi kadının, Osmanlılar
dönemindeki konumunun Kayseri boyutuyla ele alınması konusunda çıkarımlar yapmaya yönlendirmiştir.
Kayseri’ de kadının adından yola çıkılarak, yaşadığı mekânın özgünlüğü,
giyim- kuşamdaki zarafeti, hamam ziyaretleri hakkında bilgi edinmiş bulunmaktayız. Bunun yanında Aile oluşumunda kadına verilen değerin bir tezahürü olarak diğer toplumlardan ziyade evlilik esnasında erkek tarafının kız
tarafına ödediği mehr-i muaccel denilen ve bir nevi başlık olarak da düşünebileceğimiz bedel mevcuttu. Bu bedelin başlıktan farkı ebeveyninden ziyade
kızın kendisine ait oluşu idi. Evliliklerde tarafların rızasını almak esastı.
Ancak zaman zaman ebeveynlerin vesayet yetkileri ile bugünkü beşik
kertmesine benzer bir uygulama ile küçük yaştaki çocukları adına belirli bir
bedel karşılığında nikâh akdi yaptıklarını görüyoruz. Bülûğa eren erkek ve
kızlar nikâhın rızasız yapıldığını belirterek feshini dahi talep edebiliyorlardı.
Kadın gerek eş, gerekse annelik vazifesi ile Kayseri toplumunda da önemli bir
konuma sahiptir. Evlilikler genelde tek eşli olarak yürütülmekte olup, zaman
zaman çok eşli evliliklerin varlığı ile de karşılaşılmıştır. Ancak eşlerin haklarının korunduğunu da mirastan edindikleri payların eşitliğinden anlıyoruz.
Kölelerin de aile bireyleri arasında sayıldığını, haklarını arama özgürlüğüne
sahip olduklarını görüyoruz.
Ailenin çözülme sürecinin boşanma ve ölüm ile zuhur ettiğine şahit olmaktayız. Bu süreçte hem Müslüman hem de gayrimüslim kadına ekonomik
güvence sağlandığını görüyoruz. Mehr-i müeccel olarak adlandırılan boşanma
sonrası erkeğin kadına verdiği bugünkü anlamıyla nafaka diyebileceğimiz bedelin varlığından haberdarız. Ölüm de bir boşanma olarak kabul edildiğinden
kadın mehir talebini varislerden talep edebilmektedir. Genelde boşanma yetkisi erkeğe ait bir yetki olarak bilinir. Ancak kadın da geçimsizlik, kocasının
kayıp oluşu gibi nedenlerle mehr-i müeccel hakkından vazgeçerek boşanmayı
talep edebilmekteydi. Hatta bazen kadının kocasına belirli bir miktarda para
ödeyerek kocasını boşanmaya razı ettiğini de görüyoruz. Bazen ise erkek boşanma sonrasında kadın ve çocuğu için bedel ödememe gayesiyle darp yolunu
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
181
seçmekte ve hamile karısının karnındaki çocuğu düşürtme boyutuna kadar işi
götürebilmekte idi. Ayrıca karısını döverek boşanma talebini ilk olarak kadının dile getirmesini ve bu suretle boşanma durumunda karısına ödeyeceği
bedelden kurtulma yolunu izlediklerini ancak kadının hakkını arama yetkisi
ile durumun açığa kavuştuğunu da görüyoruz. Vasiler çocukların bakımı için
önemli görülmüş olup öncelik anne, anneanne, halaya verilmekte idi. Gayrimüslim kadınların da vesayet yetkisine sahip olabildiğini görüyoruz.
Kadınların mirastan pay alabildiklerini, kocalarına, çocuklarına, yakınlarına miras bırakabildiklerini görüyoruz. Kadınlar, çocukları için nafaka ve
kisve baha ifadesiyle sıkça karşılaştığımız bedeli boşandıkları kocalarından
ya da mahkemeden talep edebilmekteydiler. Başka memlekette olması, kayıp
olması gibi durumlarda ya da anne- babanın her ikisinin de ölmesi durumunda
yakınlarının vasi oluşu ile bu şahısların çocukların bakımı için gereken nafakayı mahkemeden talep edebildiklerini görüyoruz.
Kadınların mülk alım- satımı yapabildiklerinin örneğine sıkça rastladığımız çalışmamızda borç alıp, verme, dükkân alıp satma, ortak mülk sahibi
olma, karı- koca arası mal ayrımı ile ilgili olarak eşler arasında mülk alım- satımı yapıldığını ve borçlanmanın olduğunu görüyoruz.Vakıf yöneticiliği, vakıftan pay edinme, mal varlığını vakfetme gibi uygulamalarda da kadınların
etkin olduğunu görüyoruz. Ayrıca vekâleten de olsa tımar sahibi olan kadına
ait belgeye de rastlamış bulunmaktayız. Bu suretle belgelere yansıyan kadınların ekonomik faaliyetlerini değerlendirmiş bulunmaktayız. Ancak, daha
kapsamlı olarak yapılacak çalışmalarda, kadınların ekonomik faaliyetleri, bu
alanla uğraşan erkeklerin durumuyla karşılaştırmalı olarak incelenirse, kadının ekonomik hayattaki faaliyetinin ne ölçüde olduğu anlaşılmış olacaktır.
Masum ve suçlu kadınlar bazında haklarını arayan kadınlar ile suçlu kadından haklarını talep eden kadınlar da mevcuttur. Haklarını arayan kadınlar
kocalarının saldırılarına maruz kaldıklarında, tecavüze uğradıklarında iftiraya
uğradıklarında, yaralandıklarında, evlerine kötü niyetle giren şahıslara karşı
dava açarak haklarını arayabilmişlerdir. Ancak tecavüze maruz kalan kadınların şahit bulamadıkları zamanlar çoğunlukta olduğu için haklarının koru-
182
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
namadığını görüyoruz. Suçlu kadınlar arasında hırsızlık, zina, huzur bozan,
iftira atan, kavga eden kişiler mevcuttur. Bunun neticesinde bulundukları
mevkiden sürülen kadınlara rastlanmıştır. Kadınlar haklarını bizzat kendileri arayabilmekte olup vekilleri aracılığıyla da haklarını arayabilmekteydiler.
Kadınların şahitliklerine nadiren de olsa başvurulduğunu görüyoruz.
Bu çalışma bilinen ile bilinmeyen arasında denge kurma esasına dayalıdır.
Mevcut veriler gerçek olaylar üzerinden yola çıkılarak değerlendirildiğinde
bir anlam kazanacaktır. Parçalar birleştirildiğinde ortaya çıkan kadın profili; ezilen, hor görülen bir kadından ziyade kendisine değer verilen, hakları
korunan bir kadın anlayışını gündeme getirmektedir. Her yeni görüş varolan
ancak, eksik yanları bulunan bilgilerin tamamlanmasına katkı sağlar. Çalışmamız bu anlamda mevcut verilere katkı sağlama, bilinmeyenleri açığa çıkarma, önyargıların önüne geçmede önemli bir çalışmadır, diyebiliriz. Osmanlı
Devleti’ ne bağlı bir sancak olarak Kayseri’ de dahi kadının toplumsal yapıda
bu denli yer alması kadın hakkındaki değerlendirmelerin yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir.
Osmanlı’dan miras aldığımız arşiv hazinesinin zenginliğini düşündüğümüzde yapılmış olan araştırmaların henüz çok az olduğunu fark ederiz. Ancak
bu çalışma kadınların yaşayış biçimlerini gözümüzde yeniden canlandırması
ve bu alanda yapılabilecek diğer çalışmaları teşvik ederek Osmanlı kadınını
daha fazla tanıma yönünde uyarıcı olması açısından beklentilere cevap verecek niteliktedir.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
183
ŞER’ İYYE SİCİLLERİ SÖZLÜĞÜ
Ahz u kabz: Satın alma.
Ail: Aile.
Akçe: Osmanlı para birimi.
Âm: Sene.
Ambar: Tahıl nevi ürünlerin saklandığı yer.
Aşa: Akşam yemeği vakti.
Aşi: Akşam.
Atlas: İpekten dokunmuş esvablık bir kumaş olup al, mavi, yeşil, sarı ve
daima düz renklidir.
Azimet: Gitme, yola çıkma.
Bade’ t tahliye: Tahliye ettikten sonra.
Bast- ı makal: Söz açma.
Batnen bade batnın: Nesilden nesile, soydan soya, kuşaktan kuşağa.
Beruz: Sataşma, çatışma.
Ber vech: Olduğu gibi.
Bey-i kat’i: Kesin olarak satmak.
Bezzaz: Manifaturacı.
Bikr-i baliğa: Büluğa ermemiş bekar kız.
Bilfiil: Kendisi.
Bittaleb: Taleb ile.
Cevelan: Dolaşma, gezinti.
Çuka- çuha: Bir çeşit yünlü kumaş.
Diyar-ı ahar: Başka, yabancı memleket.
Emval: Mülkler, para.
Etvar: Hal ve hareketler.
Esedi guruş: Üzerinde arslan resmi bulunan para.
Ferace: Eskiden kadınların sokakta giydikleri kol, yen ve bedeni bol ve
uzun üst elbisesi.
Ferağ, farig: Vazgeçmek.
184
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Fevt: ölmüş.
Gaib-i anil meclis: Kayıp olma durumunun mahkemece tespit edilmesi.
Galat: Gelirler.
Halet: Teyze.
Halik/halike: Ölmüş.
Hibe: Bağışlama.
Hin: Vakit, zaman, an.
Hul: Boşanma(kadının kocasını boşaması).
Iyal: Bir kişinin geçindirmek zorunda olduğu kimseler.
İbra ve iskat: Birisindeki hakkını kısmen veya tamamen terk etme.
İcra: Yerine getirme.
İctinab: Çekinme.
İhkak- ı hak: Bir hakkı usulü dairesinde yerine getirme.
İhtilat: Karışma.
İkaf: Vakfetmek.
İlga-i cenin: Çocuk düşürme.
İmtina: Geri durma.
İstiab: İçine alma, kapsama.
İstifsad: Fesad eden, bozucu.
İstifta: Fetva almak.
İstihbar: Haber alma, duyma.
İstihlaf: Birinin yerine geçme.
İstihlal: Helalleşme.
İstikraz: Borç alma.
İstimar: İmar etme, bir yeri satın alma.
İstintak: Sorgulama.
İştira: Satın almak.
Kabz: Alma, tutma.
Kaftan: En üste giyilen astarsız giysi.
Karabet: Akraba, yakınlık.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
185
Karz: Borç.
Kasr- ı yed: El çekme, vazgeçme.
Kasr: Zoraki işletme.
Kebir: Büyük.
Ketb: Yazmak.
Kezalik: Keza, bu, bu da öyle.
Köhne: Eski, kullanılmış.
Ledeşşer: Mahkemede görüldüğünde.
Liebeveyn: Aynı anne baba.
Liyakat: Layık olma, hüner, iktidar.
Makrama: Kenarı işlemeli destimal, havlu, peşkir.
Makudun aleyh: Akd olunmuş.
Mavaka: Vaki olan.
Mehr-i muaccel: Nikâhta kız tarafına verilen ağırlık, para, başlık, kalın.
Mehr-i müeccel: Boşanma veya ölüm halinde kız tarafına verilmesi,
nikâhta kararlaştırılmış olan bedel.
Mesmu’ u: İşitilmiş.
Mesruk: Çalınmış.
Mestur: Yazılmış.
Meşruh: Açıklanmış.
Muaraza: Kavga, çekişme.
Muarız: Karşı gelen.
Muteber: İtibarlı, güvenilir, yürürlükte olan.
Muttasıl: Sürekli, durmadan.
Muvacehe: Karşısında.
Müfsid: Bozan.
Mülaabe: Oynaşma.
Müstehlik sini: Üzerinde yenilip içilen sini.
Müteadi: Düşmanlık eden.
Müteadile: Birbirine denk gelen.
186
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Mütekarir: Kararlaşan.
Mütevelli: Birinin yerine geçen, bir vakfın idaresi kendisine verilen kişi.
Nefy: Sürülme, sürgün.
Nısf: Yarısı, bir kısmı.
Nikâh akdi: Evlilik sözleşmesi.
Niza: Çekişme, kavga.
Pare: Para.
Rub: Dörtte bir, çeyrek.
Sabık: Önceki.
Sagir: Küçük.
Sakf: Tavan, çatı.
Sakıt: Düşmek.
Samî: Dinleyici.
Sârik: Hırsız.
Sehim: Hisse.
Semen: Fiyat.
Sim: Gümüş.
Sof: İnce tiftik ipliğinden dokunmuş ham sofun yıkanıp fırınlanmasından
sonraki halidir.
Şayia: Hissedarların paylaşılmamış maldaki hisseleri.
Taallül: Bahanelerle ödemekten kaçınmak.
Taarruz: Sataşma, çatışma.
Tabhane: Kışlık oda.
Tahlif: Halef, yemin ettirme.
Tahtani: Üst kat.
Tahlif: Yerine bırakma.
Talak: Boşama, nikahlı kadını bırakma.
Tarik: Sokak, yol.
Tarih-i kitap: Yazıldığı tarih.
Tatlik: Boşanma(erkeğin karısını boşaması).
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Tealüm: Herkesçe bilinen.
Teharüc: Ortakların mal üzerine yaptıkları anlaşma.
Temlik: Mülk olarak verme.
Tereke: Ölen kişinin malı mülkü.
Tervic: Geçirme, tutma.
Tesmiye: Ad koyma.
Tesviye-i umur: İşlerin görülüp neticelendirilmesi.
Tezvir: Birine eş olma, nikahlanma.
Togana: Mutfak.
Ümmül üm cedde: Anne tarafından büyükanne.
Ümmül üm Ced: Anne tarafından dede.
Vakf: Bir malı veya mülkü satılmamak kaydıyla bir hayır işine
bağışlama, bırakma.
Vech-i muharrer: Yazıldığı üzere.
Veraset: Miras.
Yed: El.
Zabt: İşgal etme.
Zer: Altın, akçe, para.
Zeyl: Ayırma.
Zıbın: Eskiden kaftan altına giyilen kısa pamuklu gömlek.
Zindegâne: geçim, huzur.
187
188
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
107… 119 NUMARALI KAYSERİ ŞER’İYYE
SİCİLLERİ’NDE GEÇEN
KADIN İSİMLERİ
A. MÜSLÜMAN KADIN İSİMLERİ
Adile
Akile
Amine
Arife
Asiye
Ayla
Ayşe
Balay
Cemile
Cennet
Döne
Döndü
Elif
Emine
Esma
Fahriye
Fatma
Firuzan
Gülzar
Hadice
Hafize
Halide
Halime
Hasibe
Hatice
Havva
Hayriye
Hayrunnisa
Huri
İslam
İsmihan
Kadriye
Kamile
Kerime
Medine
Melek
Meryem
Miyase
Müslime
Müzeyyen
Nazik
Nebahat
Nesli
Nihal
Rabia
Rahime
Raşide
Raziye
Sabiha
Sabriye
Safiye
Sakine
Saliha
Selver
Sultan
Suna
Şerife
Şerife Nesli
Şerife Sultan
Şerife Cemile
Taibe
Teslime
Ümmügülsüm
Ümmühan
Zahide
Zarife
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
B. GAYRİMÜSLİM KADIN İSİMLERİ
Ağya
Ağyas
Akgül
Akkız
Almina
Altun
Arestifan
Anastasya
Anbede
Anna
Ayhatun
Bahar
Baharistan
Çiçek
Dader
Darnos
Despino
Elena
Eleni
Emlina
Felgire
Gelarnik
Göher
Gülane
Gülcihan
Güldalı
Gülhatun
Gülistan
Gülvaret
Gülzade
Hafna
Hatun
Huremisma
Hursi
İfeni
İnci
Kadem
Katerina
Kıymet
Kozlana
Ladife
Maria
Marta
Mecsona
Meryem
Miçke
Nadro
Navroza
Nazlı
Nargül
Nedroza
Sanbe
Sarah
Sara
Sarız
Saye
Selvi
Sermina
Serpuhi
Sofia
Şahezde
Şehristan
Tedrondo
Torika
Turfende
Varna
Yasmin
Yazgül
Zağer
189
Ekler
EK 1: Kayseri Şer’ iyye Sicilleri’nin Orijinal Belgelerinden Örnekler
Belge 1: KŞS, nr. 107, s. 106, h. 210
Küçük yaşta iken kızların rızası olmadan ailelerinin kararı üzere yapılan
evlilik akdinin kız, büluğa erince iptalini istemesi ile alakalıdır.
192
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Belge 2: KŞS, nr. 108, s. 2, h. 4.
Kadının ölümü halinde mirasının kocasına ve yakınlarına kalması ile
alâkalıdır.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Belge 3: KŞS, nr. 109, s. 126, h. 707.
İki kadının ortaklaşa mülk almaları ile alâkalıdır.
193
194
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Belge 4: KŞS, nr. 110, s. 72, h. 224.
Babasının ölümü üzerine küçük yaşta olan kızı için vasi tayin edilmesi ve
ölen adamın mirasını muhafaza yetkisi de bu vasiye devredilmesi ve kızın
büluğa ermesi üzerine babasından kendisine kalan mirası vasisinden talep etmesi ve almasıyla alâkalıdır.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
195
Belge 5: KŞS, nr. 111, s. 56, h. 205.
Kadının kocasından boşanma isteği ile mahkemeye başvurmasıyla
alâkalıdır.
196
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Belge 6: KŞS, nr. 113, s. 13, h. 47.
Kadın kendi mal varlığından bir mescidin masraflarının karşılanması için
bağışta bulunmasıyla alâkalıdır.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Belge 7: KŞS, nr. 115, s. 80, h. 282.
Kadının kocasından ev, bağ satın alması ile alâkalıdır.
197
198
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
Belge 8: KŞS, nr. 115, s. 130, h. 417.
Kadınların ortak dükkân sahibi olmaları ve bu dükkânı başka bir kadına
satmalarıyla alâkalıdır.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
199
Belge 9: KŞS, nr. 118, s. 100, h. 217.
Kadının cariye-i memlükesine verdiği azad etme sözünü yerine getirmemesi üzerine kölesinin mahkemede bu hakkını talep etmesi ile alâkalıdır.
Kaynakça
BİRİNCİL KAYNAKLAR
Kayseri Şer’iyye Sicilleri, Nr.107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118,
119 ( Belge numaraları dipnotlarda belirtilmiştir.)
İKİNCİL KAYNAKLAR
KİTAPLAR
AKGÜNDÜZ, Ahmet, Belgeler Gerçekleri Konuşuyor- 2, OSAV Yayınları, İstanbul
1997.
AKGÜNDÜZ, Ahmet - Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV Yayınları, İstanbul
1999.
AKMAN, Mehmet, Osmanlı Devleti’ nde Ceza Yargılaması, Eren Yayıncılık, İstanbul
2004.
ALKAN, Türker, Kadın- Erkek Eşitsizliği Sorunu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları:475, Ankara 1981
ALTINDAL, Meral, Osmanlı’ da Kadın, Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Basım, İstanbul
1994.
BELGE, Murat, Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul 2008.
DEVELİOĞLU, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, 17. baskı, Aydın
Kitabevi, Ankara 2000.
DOĞAN, İsmail, Dünden Bugüne Türk Ailesi, Sosyolojik Bir Değerlendirme, 1.
Baskı, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 2009.
DOĞAN, İsmail, Osmanlı Ailesi- Sosyolojik Bir Yaklaşım-, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2001.
ERKİLETLİOGLU, Halit, Kayseri Tarihi, Kayseri İl Kültür Müdürlüğü Yayını, Kayseri
1993.
202
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
_____________________, Osmanlılar Zamanında Kayseri, Kayseri, Büyükşehir
Belediyesi Yayınları, Kayseri 1996.
ERYILMAZ, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Teb’anın Yönetimi, Risale
Yayınları, İstanbul 1990.
ERDEM,Yasemin Tümer, Halime Yiğit, Baciyan-ı Rum’ dan Günümüze Türk
Kadınının İktisadi Hayattaki Yeri, İstanbul Ticaret Odası Yayını, İstanbul 2010.
EVREN, Burçak, Dilek Girgin Can, Osmanlı Kadını ve Yabancı Gezginler, 1. Baskı,
Ray Sigorta, İstanbul 1996.
EYÜBOĞLU, İsmet Zeki, Osmanlı’ dan Cumhuriyet’ e Türk Kadını, 1. Baskı, Pencere
Yayınları, İstanbul 2007.
FAROQHİ, Suraiya, Orta Halli Osmanlılar, 1. Baskı, Çev: Hamit Çalışkan, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009.
FAROQHİ, Suraiya, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak,
çevirenler: Gül ÇAğalı Güven, Özgür Türesay, YKY, İstanbul.
GÖKSEL, Burhan, Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara 1993.
IŞIK, Mustafa, Tarihi Kayseri’ de Kadının Adı, , Kayseri Büyükşehir Belediyesi
Kültür Yayınları, Kayseri 2005.
İNAN, Afet, Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri, 4. Basılış, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul 1975.
KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, 25. Basım, Ötüken Neşriyat, İstanbul
2005.
KESKİN, Mustafa - Mehmet Metin Hülagü, Geçmişteki İzleriyle Kayseri, Erciyes
Üniversitesi Yayını, Kayseri 2007.
KOCA, Kadriye Yılmaz, Osmanlı’ da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, İstanbul 1998.
KURNAZ, Şefika, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839-1923), 2. Baskı, T.C.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara 1991.
ORTAYLI, İlber, Osmanlı’da Değişim ve Anayasal Rejim Sorunu, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul 2008.
______________, Osmanlı Toplumunda Aile, Timaş Yayınları, İstanbul 2009, s.16.
______________, Osmanlı’ yı Yeniden Keşfetmek, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul
2006.
ÖZTUNA, Yılmaz, Osmanlı Devleti Tarihi (2), Faısal Finans Kurumu Yayını, İstanbul
1986.
PAKALIN, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. I, II, III,
Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1983.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
203
SAKAOĞLU, Necdet, Bu Mülkün Kadın Sultanları, Oğlak Bilimsel Kitaplar, 2.Baskı,
İstanbul 2009.
SELÇUK, Hava, Şer’ iyye Sicillerine Göre Kayseri Sancağı ve Girit Seferi’ ne Katkısı
(1645-1669), Erciyes Üniversitesi Yayını:168 Kayseri Yöreleri Tarih Araştırmaları
Merkezi Yayınları:8, Kayseri 2008.
SERTOĞLU, Midhat, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul 1986 .
ŞAHİN, Gürsoy, İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe
Yayınları, İstanbul 2007.
ŞAPOLYO, Enver Behnan, Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul.
ŞENER, Rahmi, Y. Volkan Kurtuluş, Özkan Sarıcı, Kayseri Gezi Rehberi,1. Baskı,
,Özgün Ofset, Kayseri 2010.
TAŞÇIOĞLU, Muhaddere, Türk Osmanlı Cemiyetinde Kadının Sosyal Durumu ve
Kadın Kıyafetleri, Akın Matbaacılık, Ankara 1958.
YAZIR, Elmalılı M. Hamdi, Kur’ an-ı Kerim Metinsiz Meali, Kardelen Yayınevi,
İstanbul 2008.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı,Osmanlı Devleti’ nin Saray Teşkilatı, TTK Basımevi,
Ankara 1988.
ÜNAL, Mehmet Ali, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, 7. Baskı, Fakülte Kitabevi Yayınları,
Isparta 2007.
TEZLER
ATİK, Süreyya, 82/3 Numaralı Kayseri Şer’ iyye Sicili ( H. 1085/ M. 1674- 1675)
Transkripsiyon ve Değerlendirmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2010.
AYTEKİN, Hakan, 91 Numaralı Kayseri Şer’iyye Sicili’nin (s. 01- 81) Transkripsiyonu
ve Değerlendirilmesi ( H. 1094/ M. 1683), Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006.
BAŞ, Esra, Arşiv Belgelerinden Hareketle XVIII. yy Osmanlı Toplum Hayatında
Kadın, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2006.
BAYRAM, Mikail, Selçuklular Zamanında Kayseri’ de İlmi ve Kültürel Faaliyetler
, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007.
204
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
DULUM, Sibel, Osmanlı Devleti’nde Kadının Statüsü, Eğitim ve Çalışma Hayatı
(1839-1918),Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Eskişehir 2006.
ERGİN, Hayri, 18. yy Fetvalarına göre Osmanlı’ da Günlük Hayat( Behcet’ ülFeteva) Örneği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2006.
GÜNDÜZ, Ahmet, XVIII. yy’ ın Son Çeyreği’ nde Kayseri(1775-1800), Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Kayseri 1998.
KAPLAN, Mustafa, XVII. yy’ ın İkinci yarısında Kayseri’ de Kadın ve Aile, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, Ankara 2004.
KEKEÇOĞLU, Sonay, Şer’ iyye Sicillerine Göre Kayseri’ de Gayrimüslimler ( 18001850), Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Sivas 2007.
KILIÇ, Özgür, Kayseri’ de Ticaret Dili, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yüksek lisans Tezi, Kayseri 2006.
TEZESEN, Fatma Esin, Türk Modernlesme Sürecinde Kadının Değişen Toplumsal
Rolü, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Kütahya 2008.
MAKALELER
ACAR, İsmail, “ Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası”, Türkler X, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 2002, s. 83- 90.
AKGÜNDÜZ, Ahmet, “Bir Aile ve Hizmet Müessesesi Olarak Osmanlı’ da Harem”,
Türkler X, Yeni Türkiye Yayınları Ankara 2002, s. 315- 347.
__________________, “ İslam Hukukunun Osmanlı Devleti’ nde Tatbiki: Şer’ iyye
Mahkemeleri ve Şer’ iyye Sicilleri”, Türkler X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
2002, s. 54- 68.
AKŞİT, Ahmet, “Selçuklular Devrinde Kayseri Şehrinin Nüfus ve Etnik Durumu”, I.
Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (11-12 Nisan 1996), Kayseri
1996, s.3-12.
AKTAN, Ali, “ 17. yy Kayseri Kadı Sicillerinde Bulunan Köle ve Cariyelerle İlgili Bazı
Belgeler Üzerinde Bir Değerlendirme”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu,
Erciyes Üniversitesi Kayseri ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayını, Kayseri
1997, s.13- 20.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
205
AKTAN, Ali, “ Osmanlı Belgelerine Göre Kayseri’ deki Gayrimüslim Tebaanın Durumu”,
III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu, Erciyes Üniversitesi Kayseri ve Yöresi
Tarih Araştırmaları Merkezi Yayını, Kayseri 2000, s. 7- 33.
AKTAN, Hamza, “ İslam Aile Hukuku”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992.s. 396- 433.
AKYILMAZ, Gül, “ Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, X. , Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, s. 365- 364.
ALTAN, Mehmet, Mehmet İpçioğlu, “Şeriye Sicil Kayıtlarına Göre 1748-1749
Yıllarında Konya’da Aile” Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
S. 21, Konya 2009, s. 520-532
AYDIN, Mehmet Akif, “ Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü”, Sosyo
Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu,
Ankara 1992, s. 434- 456.
BAYINDIR, Abdülaziz, “ Örneklerle Osmanlı’ da Ceza Yargılaması”, Türkler X, Yeni
Türkiye Yayınları Ankara 2002, s. 69-82.
BAYRAM, Mikail, “Bacıyan-ı Rum(Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı”, Türkler VI, Yeni
Türkiye Yayınları Ankara, 2002, s.365- 379.
DEMİREL, Ömer, Muhittin Tuş, Adnan Gürbüz, “ Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya
ve Giyim- kuşam( XVI. –XIX. Yüzyıllar)”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde
Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 703- 755.
_______________,___________,_______________“ Osmanlılarda Ailenin Demografik
Yapısı”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 1, Başbakanlık
Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 97- 161.
DONUK, Abdülkadir, “Eski Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile”, Tarih Dergisi, S.33,
İstanbul (Mart 1982), s. 147- 168.
ERDOĞRU, M. Akif,” XVI- XVII. Yüzyıllarda Kayseri Zımmileri”, I. Kayseri ve Yöresi
Tarih Sempozyumu Bildirileri (11-12 Nisan 1996), Kayseri 1997, s. 71- 84.
FAROQHİ, Suraiya, “ 18. yy Anadolu Kırsalında Suç, Kadınlar ve Servet”,
Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Edit: Madeline C. Zılfı, Çev.
Nemciye Alpay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000, s. 7- 26.
FAROQHİ, Suraiya, “Şehir Evinin Fiziki Şekli”, Çev. İbrahim Kalın, Sosyo Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 3, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara
1992, s. 1151- 1178.
206
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
GÜLER, Ali, “İlk Yazılı Türkçe Metinlerde Aile ve Unsurları”, Sosyo Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, C.1, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 6981.
GÜLER, İbrahim, “ XVII. yy’ da Aile: Sinop Örneği”, Türkler XIV, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, s. 28- 40.
İPŞİRLİ, Mehmet, “Sosyal Tarih Kaynağı olarak Şer’ iyye Sicilleri”, Tarih ve Sosyoloji
Semineri 28-29 Mayıs 1990, Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Basımevi, İstanbul 1991.
KALELİ, Hüseyin, “ Osmanlı Madeni Para Rejiminde Enflasyona Yol Açması Bakımından
Tağşişler ve Sebepleri” Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi idari Bilimler
Fakültesi Dergisi, C. 7, S. 2, Isparta 2002, s. 189- 206.
KARAGÖZ, Mehmet, “XVIII. Asrın İlk Yarısında Osmanlı İdari Taksimatı İçerisinde
Kayseri’ nin İdari Durumu,”, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri
(11-12 Nisan 1996), Kayseri 1996, s. 139- 164.
__________________, “XVII. Ve XVIII.. Asırlarda (1650-1750)Kayseri İktisat
Tarihi’nde Şehir İktisadiyatı Denemesi”,Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Dergisi C.19, S. 1, Elazığ, 2009, s. 259-279.
KARAMAN, Hayrettin, “ İslamın Getirdiği Aile Anlayışı” , Sosyo Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s.
385- 395.
KESER, Ulvi, “19. yy Selanik Sosyal Hayat, giyim kuşam tarzı ve Kadınlar” Toplumsal
Tarih Dergisi, Aralık 2006, S.156,Tarih Vakfı Yayınları.
ORTAYLI, İlber, “ Osmanlı Aile Hukukunda Gelenek, Şeriat ve Örf”, Sosyo Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara
1992, s. 456- 467.
OY, Aydın, “Türk Destanlarında Aile”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 552- 596.
ÖNSOY, Rifat, “ 19 . Yüzyılın Sonunda Kayseri’ nin İktisadi ve Ticari Durumu, I.
Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları ve Tebliğleri 7- 13 Nisan , Kayseri
Belediye ve Özel İdare Birliği Yayınları, Kayseri 1987, s. 41- 45.
ÖZKAYA, Yücel, “XVIII. Yüzyılda Kayseri” I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası
Konuşmaları ve Tebliğleri 7- 13 Nisan , Kayseri Belediye ve Özel İdare Birliği
Yayınları, Kayseri 1987, s. 36- 40.
Şer’iye Sicilleri Işığında OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN OLMAK
Kayseri Örneği (1700- 1720)
207
SAVAŞ, Saim, “ Fetva ve Şer’ iyye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve Dağılması”,
Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma
Kurumu, Ankara 1992, s. 504- 547.
SEYİDOĞLU, Bilge, “Türk Mitolojisi ve Efsanelerinde Aile”, Sosyo Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, . C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s.
571- 581.
SÜMER, Faruk, “Türkmen Kadınları Hakkında Notlar”, Türk Dünyası Tarih Dergisi,
Temmuz, S.31,İstanbul 1989.
TOK, Özen, “ Kadı Scilleri Işığında Osmanlı Şehrindeki Mahalleden İhraç Kararlarında
Mahalle Ahalisinin Rolü( XVII. ve XVIII. yy’ larda Kayseri Örneği)”Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 18, Kayseri 2005, s. 155- 173.
TOK, Özen,” XVIII. Yüzyılda Kayseri Sancağının İdari ve Sosyo- Ekonomik Durumu”,
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 29, No: 4, Ankara 2009
TÜRKDOĞAN, Orhan, “Türk Ailesinin Genel Yapısı”, Sosyo Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, C. 1, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara 1992, s. 2966.
YUVALI, Abdülkadir, “ Kayseri’ de 17. yy’ ın Sonlarında Kadının Sosyal Statüsü”, 1.
Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, ”, 1. Kayseri ve Yöresi Tarih
Sempozyumu Bildirileri, Haz. A. Aktan, Abdülkadir Yuvalı, Ramazan Tosun,
Kayseri 1997, s. 367- 375.
YÜKSEL, Hasan, “ Vakfiyelere Göre Osmanlı Toplumunda Aile”, Sosyo Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 2, Başbakanlık Araştırma Kurumu, Ankara
1992.